View Full Version : Ormanda keçi otlatmaya ormancılar tarafından teşvik
Merhaba,
Antalya-altınyaka(Gödene) köyünde Söğütbeli mevkiinde 120-130 civarı keçisini hergün ormana otlatmaya götüren bir köylüyü sürekli olarak şikayet etmeme rağmen henüz netice almış değilim.
Önce Kumluca orman bölgeye şikayet ettim olmadı.
Antalya orman bölge md Yrd.Mükremin beye şikayet ettim. Bana 177 ye ihbarda bulunmamı söyledi.
Bir hafta boyunca 177 ye şikayet ettim olmadı. En son ihbarımda telefondaki görevli memurun "Adam ne yapsın ormanda otlatmayıp nerde otlatsın" demesi üzerine Antalya bölge müdürü Recep Kaşan beye mail attım kendilerinden henüz birbuçuk hafta geçmesine rağmen bana bir dönüş olmadı.
Bu arada TEMA ya gönderdiğim mailleri cc ledim, onlardan da tık yok.
Bu memleket bu kadar sahipsiz mi.
Son çare olarak bir yol göstermeniz açısından size buraya yazmak zorunda kaldım. Umarım sizden bir yardım alabilirim.
Lütfen ne yabapileceğim konusunda bana yol gösteriniz.
Torpili olan varsa bana torpil bulsun.
Televizyonlarda herşeyi güllük gülistanlık gösteren bürokratlar orman görevlileri umarım bu yazımı okurlar.Eğer biraz utanma denen duyguları varsa yüzleri kızarır.
TEMA nın da bu konularda içten olduğuna artık inanmıyorum.
Kendilerine iki defa mail attım hala dönecekler.
Bu memlekette herşey medya için.Yazıklar olsun.
Mehmet Can
20-07-2010, 09:23
Adam ormanın içinde yaşıyorsa orman köylüsüyse hayvancılık yapmıyacak ormandan geçimini sağlamayacakta hırsızlık mı yapacak. İlk önce devlet orman köylüsüne elini uzatıp gelir sağlayacak projeler sunacak sonra vatandaş elinden geleni yapacak. Hem sonra şunuda unutmayın o keçi otlatan adam en az sizin kadar ormana değer verip sahip çıkıyordur.
Merhaba,
Antalya-altınyaka(Gödene) köyünde Söğütbeli mevkiinde 120-130 civarı keçisini hergün ormana otlatmaya götüren bir köylüyü sürekli olarak şikayet etmeme rağmen henüz netice almış değilim.
Önce Kumluca orman bölgeye şikayet ettim olmadı.
Antalya orman bölge md Yrd.Mükremin beye şikayet ettim. Bana 177 ye ihbarda bulunmamı söyledi.
Bir hafta boyunca 177 ye şikayet ettim olmadı. En son ihbarımda telefondaki görevli memurun "Adam ne yapsın ormanda otlatmayıp nerde otlatsın" demesi üzerine Antalya bölge müdürü Recep Kaşan beye mail attım kendilerinden henüz birbuçuk hafta geçmesine rağmen bana bir dönüş olmadı.
Bu arada TEMA ya gönderdiğim mailleri cc ledim, onlardan da tık yok.
Bu memleket bu kadar sahipsiz mi.
Son çare olarak bir yol göstermeniz açısından size buraya yazmak zorunda kaldım. Umarım sizden bir yardım alabilirim.
Lütfen ne yabapileceğim konusunda bana yol gösteriniz.
Torpili olan varsa bana torpil bulsun.
Televizyonlarda herşeyi güllük gülistanlık gösteren bürokratlar orman görevlileri umarım bu yazımı okurlar.Eğer biraz utanma denen duyguları varsa yüzleri kızarır.
TEMA nın da bu konularda içten olduğuna artık inanmıyorum.
Kendilerine iki defa mail attım hala dönecekler.
Bu memlekette herşey medya için.Yazıklar olsun.
Merhaba sorununuzu Ankara Orman Bölge Müdürlüğüne bildiriniz
beyzagıda
21-07-2010, 15:10
sayın karavan ormanlarımızı koruma adına ne kadar hassas davranmaya çabaladıgınızı sizin ısrarlı bir şekilde ormana keçi otlatmaya götüren köylüyü şikayet etmenizden anlıyorum, sizi ormanlarımızın degerini bilen birisi olarak görüyorum (yoksa bu kadar çabayı kimse göstermez) fakat bilgi eksikliginizden olacak ki keçilerimizin ormana zarar verdigi safsatasına sizde inanmışsınız. Keçiler ormana zarar degil fazlasıyla fayda saglarlar keçilerin ormana zarar verdigi fikrini bizzat ticari kaygılarla hayvan ithalatçıları ortaya atmışlardır.
Faydaları nelerdir derseniz keçiler insanların bile çıkmakta zorlandıkları tepelere rahatlıkla çıkarlar bu esnada patikalar oluştururlar bu patikalar orman yangınlarında yangının yerden yayılmasına engel olur,arkasında gezen çoban sürekli ormancı gibi ormana mukayyet olur, diger taraftan keçi agaçlarda marazlı sürgünleri ve dalları yer saglıklı sürgün sürmesine katkı saglar bu şekilde ormanlarımız daha iyi gelişim saglar,dışkısını ormana bırakarak orman topragının organik maddesini çogaltır ve buna benzer bir çok daha faydası mevcuttur.
Nail Sarı
21-07-2010, 16:35
Ne güzel anlatmışsınız. Keçilerimizi ellerimizden almak için bize uydurulan safsatalara sakın inanmayınız. Bizim yerli keçimiz ne yiyeceğini çok iyi biliyor sakın endişelenmeyiniz.
Adam ormanın içinde yaşıyorsa orman köylüsüyse hayvancılık yapmıyacak ormandan geçimini sağlamayacakta hırsızlık mı yapacak. İlk önce devlet orman köylüsüne elini uzatıp gelir sağlayacak projeler sunacak sonra vatandaş elinden geleni yapacak. Hem sonra şunuda unutmayın o keçi otlatan adam en az sizin kadar ormana değer verip sahip çıkıyordur.
Merhaba,
Yazıma cevap verme nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ederim.
Benim problemim köylünün geçimini nasıl sağlıyacağı değil.
Öncelikle bunu ayırdedebilmiş olmanızı dilerdim.
Ağaçların alt dallarında keçilerin ulaşabileceği yükseklikte yiyecek birşey kalmadığı için keçi çobanları ellerinde tara ile dolaşır ve hayvanlarının yem ihtiyacını karşılıyabilmek için üst dalları hatta küçük ağaçların tüm üst gövdesini keserek hayvanların önüne indirirler.
Sanıyorum sizin kastedtiğiniz ormana değer verme vesahip çıkma konusu bu.
Özür dilerim demek adamlar ormana bu şekilde budama yaparak iyileştirme yapıyorlar.
Sizin "Ormana sahip çıkıyorlardan" kastınız sanırım bu.
Lütfen bunu benim bilgisizliğime verin.
Özür diliyorum.
Merhaba sorununuzu Ankara Orman Bölge Müdürlüğüne bildiriniz
Teşekkür ederim sayın antiix,
Dediğiniz şekilde konuyu takip edicem.
Merhaba,
Öncelikle açtığım konuya ilgi duyup verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim.
Keşke yazmadan önce "Bir keçinin bir günde ormana verdiği zararın boyutları" hakkında biraz bilgi sahibi olabilseydiniz.
Yazdıklarınıza olumsuz da olsa saygı duyuyorum, ama acizane size bu konu hakkında az da olsa bilgi sahibi olmanızı tavsiye ediyorum.
Ayrıca böyle bir konuyu buraya açmış olmaktan zul duyduğumu belirtmeden edemiyeceğim.Henüz zamanının gelmediğinin farkına varamamışım.Özür dilerim.
Bu konu kapanmıştır.
İyi günler dileklerimle.
İlkokulda Hayat Bilgisi dersinde keçilerin ormandaki fidan ve ğaçların genç filizlerini yemek suretiyle ormana zarar verdiğini öğrendiğimi çok çok iyi anımsıyorum. 7 yaşından beri bildiklerim yanlış mıydı? Ben orman içinde patika oluşturmanın olmazsa olmaz olmadığını düşünüyorum. Hatta varsın patika olmasın ormanlarımız bakir kalsın.
Orman yangınlarında yangının yayılmaması için bildiğim kadarıyla çok daha geniş alanları ağaçsızlandırıyorlar, bir keçinin geçebileceği kadar alanın orman yangınının yayılmamasına faydası olmaz zaten yerde ot bitmesine de engel olmaz o patika.
Ayrıca ormana mukayyet olmayı bir kenara bıraktım; keçi otlatan çobanın içebileceği sigaranın her an yere düşüp orman yangınına sebep olma riski de var.
Dolayısıyla ben keçilerini orman içinde otlatan kişiyi mazur göremiyorum. Hiç kimsenin milli servetimizi kişisel geçimi için kendi bildiği şekilde yasak çiğneyerek kullanmaya da hakkı yok.
ozgur0ozdemir
23-07-2010, 03:41
http://www.stargazete.com/guncel/ormanin-en-buyuk-dusmani-keci-haber-268880.htm
duyarlı davranışınızdan dolayı sizi tebrik ederim. Ancak Orman görevlilerinin bu davranışı gerçekten düşündürücü.
selim_50
23-07-2010, 07:55
sayın enigma; orman köylüsünün keçisini nerde otlatacağı ve ne ile geçineceği konusunu ne siz ne ben ne de sayın kavaran çözebilir, bu mazeret değildir, o zaman geçim sıkıntısı çeken herkes hırsızlığa çıksın, o bölgeyi orman olarak vasıflandıran devlet aynı zamanda oranın korunmasından da sorumludur, diğer mesajlarda söylendiği gibi keçinin orman gelişimine hiçbir faydası yoktur, orman için özellikle yeni yetişen orman için en büyük tehlikedir, yeni yetişen çam ağaçlarının uç sürgünü koparıldığı takdirde o ağaç 20 yılda geçse gelişemiyor ve küt kalıyor, ayrıca orman görevlilerinin sırtında tek kırma tüfeği ile (kesinlikle av amaçlı değil) bağına bahçesine giden köylüye yaptığı muameleyi, yüzlerce hayvanı orman alanına sokan çobana da yapmasını bekleriz
bilgilenmeniz dileğiyle
Mehmet Can
23-07-2010, 10:30
Ormanda yaşadığım için üslübumdan dolayı özür dilerim. Ben ormanda ki keçinin de çobanında orman köylüsünde ekosistemin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Ayrıca özel ağaçlandırma sahamda ki 550 fıstık çamının 300 tanesine keçiler zarar verdiği için mağdur biriyim.
Kanunen, ormana keçi sokmak yasak mıdır?
Mehmet Can
23-07-2010, 10:48
Evet yasaktır keçi başına 36.700 cezası vardır.
O zaman görevlilerin yorum yapmak yerine kanunu uygulamaları gerekir. Eğer soru " ormanda otlatmayıp nerde otlatsın" ise, cevap "ormandan başka nerde otlatırsa otlatsın"dır.
beyzagıda
23-07-2010, 11:59
Merhaba,
Yazıma cevap verme nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ederim.
Benim problemim köylünün geçimini nasıl sağlıyacağı değil.
Öncelikle bunu ayırdedebilmiş olmanızı dilerdim.
Ağaçların alt dallarında keçilerin ulaşabileceği yükseklikte yiyecek birşey kalmadığı için keçi çobanları ellerinde tara ile dolaşır ve hayvanlarının yem ihtiyacını karşılıyabilmek için üst dalları hatta küçük ağaçların tüm üst gövdesini keserek hayvanların önüne indirirler.
Sanıyorum sizin kastedtiğiniz ormana değer verme vesahip çıkma konusu bu.
Özür dilerim demek adamlar ormana bu şekilde budama yaparak iyileştirme yapıyorlar.
Sizin "Ormana sahip çıkıyorlardan" kastınız sanırım bu.
Lütfen bunu benim bilgisizliğime verin.
Özür diliyorum.
sayın karavan bahsettiginiz zarar yine insanın dogaya verdigi zarardır siz en iyisi bu şahsı ormanda keçi otlatıyor diye degilde ormana zarar veriyor diye şikayet edin!bu şahsın yaptıgı olaydan yola çıkarak tüm keçi çobanlarıda aynı kıyımı yapıyor demek yanlış olur orman yangınlarının yüzde 85 gibi bir oranı piknik için ormana giden piknikçilerin dikkatsizliginden çımakta bizzat ormanı ateşlemiyorlar ama bıraktıkları çöplerin güneşle temasından yangına sebebiyet veriyorlar şimdi bizde diyebilirmiyiz piknik yasak olsun kimse piknige gitmesin! Tabiattaki mükemmel döndü kendi başına bırakılıp dışarıdan müdahale olmadıgı sürece her şeyiyle mükemmel bir işleyişe sahip ama ne zaman insanoglu bu işleyişe müdahale ettiyse her şeyin düzeni alt üst olup müdahale edilen canlının sadece kendisine degil diger döngüdeki canlılarada zararı olmuştur adeta dama taşı gibi birisini devirdiginizde digerlerinide devirmiş olacagınız gibi yılanların neslini bitiriseniz her yeri fareler basar !!!!!!!!!!!!!
MeyveliTepe
23-07-2010, 12:09
Ormana keçi sokmak eskiden yasaktı. Keçilerin yetişmiş ormana faydalarının zararından daha çok olduğu anlaşıldıktan sonra değişti diye biliyorum.
Faydalarına, dip sürgünlerini temizleyerek ağaç dipleri ve ağaç aralarının sıkışmadan nefes almasını sağlaması, verimsizleşen orman tabanını sürekli olarak gübrelemelerini, dip temizliği sebebiyle yangın yayılmalarında azaltıcı rol oynamasını ekleyebiliriz. Keçi çobanlarının sigara atmak süretiyle yangın çıkartma tehlikesi, diğer yangın çıkma olasılıkları içinde fazlasıyla marjinal kalır kanımca. Zira keçi çobanları, sanılanın aksine ormana değer vermeyi bilirler.
6831 Sayılı Orman Kanunu
Madde 9 - (Değişik: 23/9/1983 - 2896/12 md.)
Ormanlara hertürlü hayvan sokulması yasaktır. Ancak, kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir.
Hayvan otlatılmasına izin verilecek sahaların ve hayvan türlerinin belirlenmesi ile otlatma zamanı ve süresinin tayinine ve ilgililere duyurulmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir.
Yangın görmüş ormanlarla, gençleştirmeye ayrılmış veya ağaçlandırılmış sahalarda hiç bir surette hayvan otlatılamaz.
Madde 95 - (Değişik: birinci fıkra: 3/11/1988 - 3493/5 md.)
Bu Kanunun 19 uncu maddesi hükümlerine aykırı olarak ormanlara izinsiz hayvan sokanlarla, ormana başı boş hayvan girmesine sebep olanlara beher kıl keçi ve deve için beşyüz lira, diğer büyükbaş hayvanların beheri için ikiyüz lira, küçükbaş hayvanların beheri için yüz lira para cezası verilir.
(Değişik: 23/9/1983 - 2896/40 md.)
Bu suretle verilecek para cezası binbeşyüz liradan aşağı olamaz.
(Ek: 23/9/1983 - 2896/40 md.)
Ormanlara izinsiz hayvan sokma suçunu, suçun işlendiği orman içi köy nüfusuna kayıtlı ve fiilen bu köyde oturanlar dışındakilerin işlemesi halinde, yukarıdaki cezalar iki misli artırılır.
(Dördüncü fıkra mülga: 3/11/1988 - 3493/5 md.)
Yanmış orman sahaları ile alelümum gençleştirme sahalarına, gençleştirmeye tefriki tarihinden itibaren 15 sene içinde hayvan sokulması veya başıboş bırakılmak yüzünden girmesi halinde yukarda yazılı cezalar iki misli tatbik olunur.
Görüldüğü üzere Devlet tarafından belirlenen yerler haricinde Ormanlara hayvan sokulması HALA yasak mevzuatımızda. Genç ya da yaşlı olup olmadığına bakılmaksızın Orman Genel Müdürlüğünce belirlenen alanlar haricinde ormana sürü halinde veya tek tek hayvan sokulması yasak olup cezaya tabidir.
MeyveliTepe
23-07-2010, 12:50
Kanun, yeni tesis edilen veya gençleştirmeye ayrılmış orman sahaları şeklinde bir ayrım yapmış. Keçi gerçekten de yeni fidanlara zarar verir, fakat büyük ağaçlardan kurulu ormanda ise tam tersine çok faydalı. Madde 9, bunu göz önüne alarak istisnaları koymuş ve yönetmelikler ile düzenlenir demiş. Son yönetmelikleri bulup bakmalı.
MeyveliTepe
23-07-2010, 13:17
1994 tarihli ORMANLARDA VE ORMAN İÇİNDE BULUNAN OTLAK YAYLAK VE KIŞLAKLARDA HAYVAN OTLATMA YÖNETMELİĞİ'inde, bölge orman şefliklerinin, belirli orman alanlarında, belirli miktar ve türdeki hayvanlara otlatma izni verilebileceğinin bir tarifi var. Doğru ve bilinçli uygulandığı taktirde sanırım en doğrusu da bu.
Bir zaman, bir kaç orman köyünü ziyaret etmiştim. Özellikle yörük köylerinin ana geçim kaynakları koyun ve keçidir. Eskiden keçi nüfüsunun azaltılması için nasıl bir baskı olduğunu, orman şefliklerinin nefes aldırmadığını, sonradan keçinin belli koşullarda ormana faydalı olmasının anlaşılmasından sonra yetişmiş ormanlarda keçi otlatılmasına izin verildiğini anlatmışlardı.
Karıştırırken bulduğum bir tablodaki rakamları aktarayım.1990 yılında ülkedeki kıl keçisi sayısı 9.7 milyon iken, bu sayı 2008 yılında 5.4 milyona inmiş.Yani hemen hemen yarıya inmiş. Elimde rakam yok ama, orman miktarı da benzer bir oranda azalmıştır diye düşünüyorum. Tabii bu, keçiler azalınca orman da azalır anlamına gelmez. Fakat en azından keçi sayısı orman miktarında bir faktör değil sonucu çıkabilir.
Yönetmelikler Kanunlara aykırı hükümler içermezler nitekim bahsettiğiniz Yönetmelik de Orman Kanunu madde 19 hükmüne aykırı değil, 19. madde hükmü;
" kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. "
Demekte ve yukarıda da bahsettiğim gibi, belirlenen yerler haricinde ormana her türlü hayvan sokulmasını yasaklayıp tekrar ettiğim istisnai durumlarda sadece izin verilen türlerin kontrollü otlatılabileceğini söylemektedir.
Orman Bölge Müdürlüğünü aradım az önce üşenmedim, Bölge Şefi de; hala sınırlarını belirledikleri alanlar haricinde kalan orman bölgelerinde hayvanların otlatılmalarının yasak olduğunu, ormanın büyük ağaçlardan oluşmuş olmasının birşeyi değiştirmeyeceğini, tek farkının küçük fidanların bulunduğu alanlarda hayvan otlatanlara büyük ağaçlı ormanlarda otlatanlara nazaran 2 kat fazla ceza verildiğini söyledi.
Yani, nasıl ormanda her istediğimiz ağacı kesemiyorsak; Orman Bölge Müdürlüklerinin işaretlediği ağaçlar haricinde kesim yapınca cezalandırılıyorsak, belirlenen alanlar haricinde gelişi güzel hayvan da otlatamıyoruz.
selim_50
23-07-2010, 13:52
merhaba;
çobanların büyük kısmı sanıldığı kadar masum değildir, onlar için ağaç, bitki sadece hayvanlarını doyurabileceği hayvan yemidir, inanın onların sürülerini otlatırken ellerindeki değnekle fidanlara, ağaçlara verdikleri zararı, hayvanları başıboş bıraksanız o kadar zarar vermez, bu nedenle çoban milleti lanetlenmiştir, siz hiç refah içinde yaşayan, yaptığı işten gerçekten hakederek kazanç sağlayan, kazandığını da afiyetle yiyebilen çobana ben hiç rastlamadım, bir tarafı kuru ise bir tarafı hep çamurun içindedir.
selamlar.
Çobanlarla ilgili söylediklerinize katılmıyorum. Birçok kişiyi üzebilecek, rencide edici, suçlayıcı bir üslup kullanmanız bence hoş olmadı. Kalp kırmaya ne lüzum var öyle değil mi? Bilinçli olanı da vardır bilinçsiz olanı da... Çobanlara tümden yararlı ya da zararlı; iyi ya da kötü diyemeyiz.
selim_50
23-07-2010, 14:18
sayın köknar, haklı olduğunuz yanınız var, ama çoban diye önüne üç beş koyun kuzu katan herkes yaylıma çıkıyor, siz 5 yaşındaki çocuğun önüne sürüyü katarda otlat derseniz, çocuk oyuna dalar, sürü kimin ekinine girmiş, kimin ağacını kemirmiş hiç haberi olmaz, dediğiniz gibi tamamı böyle olmayabilir ama büyük çoğunluk inanın böyle, artık diktiğiniz, ektiğiniz bahçenin ağaçlığın etrafını tel ile çevirmezseniz mümkün değil ürün yetiştiremiyorsunuz, hatta öyleleri varki, tel örgüyü eliyle kaldırıp sürüyü bahçeye sokuyorlar, tabi diğer yerler kıraç, sen sulamışın yetiştirmişin bir yeşillik orda var, hadi sok sürüyü bahçeye, ancak bunlarla kavga dövüş edersen diğer yüzünü gösterirsen ancak öyle baş edebiliyorsun, yumuşak davrandığın sürece hiçbir şeyi gözleri görmüyor.
Tabi, bilinçli olanı da vardır olmayanı da... Siz belki yaşadığınız olumsuzluklar nedeniyle o denli sert ifade ediyorsunuz ama genelleme yapmadan, rencide edici sözcükler kullanmadan ifade edebiliriz eleştirilerimizi bence.
selim_50
23-07-2010, 14:49
teşekkürler sayın köknar; uyarınızı dikkate alacağım, yalnız sadece ben değil, bağ bahçe ile uğraşan herkes eminimki bu tür olumsuzluklarla karşılaşmıştır.
İsmail Karagülle
23-07-2010, 19:52
Şehirde oturup , orman köylüsü ve problemleri hakkında çok katı yorumlarda bulunmak , bitki ve yeşili sevmekle izahı pek mümkün görünmüyor bana . İstanbul'un, Marmaris'in , Bodrum'un , Kuşadası'nın Dadça'nın v s , yeşiline, keçiler mi ? Yoksa kentten gelip oralarda , doğa sever görünürken doğayı katleden insanlar mı daha zarar veriyor.
Oralar kendi içinde , ormanı ile keçisi ile , o yörükleri ile içindeki bütün canlıları ile yüzyıllardır yaşar giderlerdi. Kentten oraya gelenler , yaptıkları binalar ile , çok yıldızlı otellerle, hertürlü atıkları ile , kullandıkları plastik eşya vs ile , verdikleri zarar , keçinin aslında tabiatın kendisine verdiği görevi yerine getirirken verdiği zarar , karşılaştırılamaz . Halk içinde ki deyimiyle, deve de kulak kalır.
Oralarda yaşayıp, oralarda nesillerdir var olanların hayat tarzını değiştirmek hakkını bile kendimizde görüyorsak , aklımıza insanı sevmeden bitkiyi sevmenin , doğayı sevmenin ne kadar samimi olduğu sorusunu getiriyor.
Bu mantıkla mesela köyde oturanların çarpık kentleşme konusunda fikir beyan etmesi, katı yorumlarda bulunması da izahı mümkün olmayan bir olgu mu olur sizce? O ormanlar orman köylüsüne ait değildir, HAZİNE ARAZİSİ' dir! Gelecek nesillere bırakılacak zenginliklerdir. Dolayısıyla keçi otlatmak isteyen köylümüz; kafasına göre istediği tür hayvanı, istediği zaman, istediği bölgede otlatamayacaktır 1956' da kabul edilen yasa uyarınca...
Ormanı yakıp turistik tesis inşası için türlü yollardan imar izni alanlara olan tepkim, keçi sürüsünü belirlenmiş alanlar dışında otlatmak için ormana sokan köylüye de yönelir, Pozitif Ayrımcılık yapılmasını doğru bulmuyorum. Herkes her kanun maddesini kendi mantık süzgecinden geçirip uygulayıp uygulamamak konusunda irade beyanında bulunduktan sonra eyleminden dolayı hoş görülüp yargılanmasaydı KAOS yaşanırdı.
Herkesin hakkı bir başkasının hakkının başladığı yerde biter. Bu durumda orman köylüsünün geçimini sağlamak üzere hayvancılık yapma hakkı, sürüsü yasalarca korunan orman bölgelerine girdiği anda son bulur çünkü o noktada Kamusal Hak devreye girer. Hukuk Devleti olmann gereği değil midir bu?
İsmail Karagülle
24-07-2010, 00:59
Hukuk toplumu olmanın , ve kanunlara uymanın tartışması yapılamaz.
Köyde yaşayanların, çarpık kentleşmeye karıştığına dair fikir beyan etmesi pek fazla örneği olmasa gerek . Bu konuda Kente veya köyde yaşayan herkes toplumsal menfaat söz konusu olduğunda fikir beyan eder ve etmelidir . Ve kentli bireylerin , köydeki çobanın ormana zarar verdiğini davranışlarının zap-ı rapta alınması gerektiğini söylemesi, bu bakış ile yerleşik kanunlarla doğru gibi gelebilir.
Doğanın yüzlerce , binlerce yıldır oluşturduğu kendi kuralları vardır. Ve biz insanlar eli ile bozulmuştur. Bozulan bu dengeleri geri kazanmak için bazen hangisinin daha doğal olduğunu karıştırabiliyoruz.
Mesela , eskiden hayvancılık, sürülerin yazın yaylada , kışın kuytularda kışlatılması şeklinde bir nevi doğanın içinde yapılırdı . Sonradan biz insanlar ve sistemin bilim adamları , bu tarzın verimsiz ve doğaya zarar verdiğini söyleyerek , besi ahırlarında besin rasyoları , ve ilaçlarla besicilik yapılmasını önerdiler . Ve buna uygun YASAL düzenlemeler de yaptılar. Şimdilerde ise bunun terk edilmesi, ve organik ziraatçilik ve hayvancılık yapılması için baskı oluşturan sivil toplum kuruluşları etkinlik gösteriyor. Ve güçleri yettiği kadar da buna uygun yasalar çıkarılması için gayret sarf ediyorlar.
Ben Kentte doğup büyümüş bir Türkmen çocuğuyum . Atam , dedem , neslim orman köylüsü ve çobanlık yaparak yaşamını sürdürmüştür. Bu gelişmenin çok içinde değil , ama çok da dışında değildim .
Dedem zamanında , ne kanun vardı . Ne nizam . Ve 300 cıvarında koyun 150 cıvarında da keçimiz olurdu . Kimse sen niye keçi besliyorsun demezdi. Ormanlarımız da çok gürdü.
Bu gün artık, besicilik evresini de geride bıraktık . Daha doğrusu bıraktırıldık . Zira '' sizleri ilgilendirmese de '' Şimdi bizim köyde orman da yok koyun keçi de yok .
Sinop bu örneğin çok daha fazlasını yaşamıştır. Parke fabrikaları, kente parke yetiştirebilmek için canım ormanları yok ettiler. Orman köylüsü ormanın kesiminde ırgat olarak çalıştırılma, karşılığında hayvancılıktan vaz geçirildi . Bir yandan ormanda çalışma özendirilirken diğer yandan da kanunlarla hayvancılık yapması imkansız hale getirildi. Sonuç Bugün oralarda para kazanamadığı için kente hücum eden insanımız. Et ithal eden hükümetimiz. Ve ne olduğu belli olmayan etler.
"Sizin ormanınız" "benim ormanım" yoktur huyhuyhuy. Bu ülkedeki bütün ormanlar HEPİMİZİNDİR kamuya aittir. Dahası tabii varlıkların dünyaya ait olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sizin köyün ormanları bizleri de ilgilendirir, köylümüzün keçisinin karnı, ormanlarımıza zarar verme pahasına doymamalı, bunun için yasa var, yasayı uygulamakla görevli kuvvetler var.
Orman Müdürlüklerinin belirledikleri yerlerde belirledikleri zaman dilimleri içinde belli türlerin orman alanlarında otlatılması yasal iken hala neyi tartışıyoruz? Salalım o halde keçi sürülerini ormana, istedikleri ağacın istedikleri filizini yesinler afiyetle. Bu mudur istediğiniz?? Yetmeyen nedir acaba??
Bir çok batılı ülkede olduğu gibi keçilere mutlaka gezme alanları ve sınırlamalar getirmelidir. Ya da yemle beslenen saanen gibi cinslere yönelinmelidir. Bir çok Yunan adasının bitki topluluğunu yok ettiği için keçi tamamen yasaktır. Bozcaada, Gökçeada, Marmaraadaların da tüm hayvan girişi kontol altındadır.
İzinsiz besiciliği yapılacak hayvan girişi kesinlikle yasaktır.
Keçiler çok büyük oranda ormana zarar verirler. Ancak koyun ya da orman yabani hayvanlarından farklı olarak hemen her bitkiyi yedikleri için de dışkılarında tohum taşıma işlevi görürler.
Çobanlara gelirsek, bir çoğunun eğitimsiz ve bilinçsiz olduğu doğrudur. Hayat bir çoğu için bulundukları, yaşadıkları da çeveden ibarettir.
2 yıl önce İzmir Manisa yolu üzerinde ki yangın ağabeyine kızan çobanın tarla yakayım derken 5000 hektar ormanı ve 100 den fazla evi, bir çok yabani hayatı da yok etmesiyle sonuçlanmıştı.
Yanlış hatırlamıyorsam 1985 de Antalya Manavgat da Oymapınar Baraj alanın da 3 çoban sürüsüne su vermek için baraj direnaj kapaklarından birisini traktörleri ile çekerek yerinden çıkarmış ve binlerce dekar ekili alan, yüzlerce ev su altında kalmıştı.
Buna bir çok örnek eklenebilir. Ama o çobanlardan daha beter olan nice sözümona eğitimli cahillerimiz de yok değil.
Sonuç olarak keçi ırkı mutlaka kontrollü şekilde beslenmelidi diye düşünüyorum.
İsmail Karagülle
24-07-2010, 16:01
köknar , olaya farklı açılardan bakınca görünen de farklı oluyor. Siz kendi baktığınız yerden ve kanun gibi güçlü bir bakış açısından tamamen haklısınız.
Ben olaya sizin gibi bakmıyorum . Orada bir orman var . Tabii ki hukuken kamuya ait.
Ama orada yaşıyan köylü için hiçte öyle hissedilmez. O, köylünün oradaki her ağaçta, her patikada anısı , yaşamının bir sayfası, bir satırı vardır. Yani sizin buralar hepimizin kamuya ait lafınıza , içinden gülerek ''tabii beyim der''.
Ne anın var . ne yaşamışlığın var . Hangi hayali hangi ağacın altında kurdun der. Ve orayı sahiplenir ki , sevdalıcasına . Ve şehirden gelen bir zenginin , onun yavuklusu üzerinde hak sahibi olduğunu hiç mi hiç anlamaz .
Olaya romantik açıdan , bir bakış fırlattıktan sonra birde , kim daha çok zarar veriyor diye bakalım mı?
Keçi fidanları yer . Ve ormana zarar verir . Biz kentlilerde , hem çobana hem de zavallı keçiye ver yansın ederiz.
Beki biz kentliler , salonlarımızı süsleyen parkelerin , pahalı mobilyaların , iki katlı evlerimizin lüks merdivenlerinin kaç tane ağaç katledilerek , yapıldığını düşünürmüyüz .
Lüks , çok yıldızlı otellerin yapılması için ne kadar ağaç katledilmiştir acaba . Köylü sessizce hıncla seyretmiştir, sadece. Yapabileceği bir şey yoktur. Zira güçsüzdür.
Acaba biz kentli doğa severler . Kentten nasibimizi aldıktan sonra , Yerleşecek bir kırsal alan bulmak için satın aldığımız doğa içindeki villalarımızın yapımında ne kadar orman ve yeşil katledilmiştir. Düşünürmüyüz. İstanbul'da , boğazda manzaralı villalae için katledilen ağaçlar , şimdilerde köprü yapmak için katledilecek orman içi bitki örtüsü .
Bu ve daha pek çoğu , keçiden ve zavallı çobandan daha mı ? çok zarar verir yeşile.
Tabii yaşam alanı olarak , en çok onu ilgilendiren bir konuya , onunla aynı yaşam alanını paylaşmaya başladıktan sonra , (kentten nasibimizi alıp ,oralara yerleştikten sonra) ,'' kenten gelip dağdakini kovmak ''. aslı tersi idi ya, şimdilerde değişmeye başladı . Artık oraların esas sahibi , yüzyılardır oralarda yaşayan , belkide askerlik haricinde oradan çıkmamış olan çoban değildir. Biz artık oraların da sahibiyizdir. Çünki kanunları biz , yani sistem , yani egemenler öyle yaptık . Ve yazdık .
Ormanlar kamuya aittir . Ve çoban , keçi giremez. Biz bunu belirleriz. Neredeki ormana kaç keçi ne zamanlar girecek . Biz biliriz. Keçinin karnını nasıl doyuracağı bizi ilgilendirmez deriz. Çobanın geçimini nasıl temin edeceği bizi ilgilendirmez deriz. Zira biz , okuduk yazdık ve üstelik para da kazandık şimdi hem bilgili hem de güçlüyüz.
Kısaca orman hepimizindir. Ama çobanın asla değildir. Keçiler de nerede isterse orada karnını doyursun .
İsmail Karagülle
24-07-2010, 16:44
Bir fıkra geldi aklıma . Kim cahil , kim alim ?
Bir okumuş yazmış , kalem efendisi İstanbul'da kayığa binmiş , karşı tarafa geçecek .
Beyefendi vakit geçirmek için sohpet amaçlı , sormuş . Efendi sen edebiyat bilirmisin ? kayıkçı utanarak , bilmem bey . Demiş .
Hayatının dörtte birini yaşamış sayılmazsın demiş , okumuş yazmış .
Pekiyi matematik bilirmisin ?, Bilmem
Felsefe bilirmisin? Bilmem .
Her seferinde hayatının bir bölümünü yaşamadığını anlatmış. Beyzade.
Ve derken , Boğaz karamış hava dönmüş ve bir fırtına , bora yaklaşır olmuş . Bu sefer sandalcı sormuş ; Beyzadem sen dalgalı denizde , lodosta yüzmesini bilir misin ?
beyzade , korkmuş bir halde bilmem deyince ,
SEN HAYATININ TAMAMINI KAYBETTİN ŞİMDİ . Demiş.
- Son satırda, niye yüksek sesle yazdın. Diye merak eden olursa, lodosta sesini sandalın diğer ucuna duyurmak zor oluyor da .(:
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Tekrar ediyorum, villa parke ya da her ne amaçla olursa olsun ağaç katli yanlış ise ( ki yanlış); bu durum orman köylüsüne keçisini gelişigüzel ormanda otlatma hakkı vermez.
Zarar mı yarıştıralım şimdi? Kim daha az zarar veriyorun hesabını mı yapalım? Olan ormanlarımıza olmuyor mu? Yasakları boşverelim en iyisi ne dersiniz? Mesela balıkçı köylerinin geçim sıkıntısını dillendirdikten sonra denizde av yasağını kaldıralım mı? Trol de serbest olsun mu? Anadoluda çok değil 20 sene önce dağlardan keklik sesleri yükselirken bilinçsiz avlanma yüzünden kekliğe hasret kalanlar kendi imkanlarıyla keklik yetiştirip koloniler halinde tabiata bırakmasın, ne gerek var değil mi? Ya da yapsınlar, o keklikleri de rahat rahat avlayalım dilediğimiz zamanda dilediğimiz kadar. Olur mu? Olmaz değil mi? Olmamalı...
Kanun olmazsa, uygulanmazsa, nizam olmaz huyhuyhuy. Dedenizin de, onun dedesinin de zamanında kanun vardı. Belki de o zaman insanlarının gözü şimdikiler kadar aç değildi, keçilerinin karnı da dolayısıyla ormanı katletmeyecek noktada doyabiliyordu... Fark bu olabilir mi acaba?
Sevgili huyhuyhuy,
Dile getirdiğiniz '' yerel '' '' oralı olmak '', '' yaşam hakkı '' , '' anı '', '' hatıra '', gibi görüşlerinize katılıyorum.
Orada bir köy var uzakta gitmesek de, görmeksek de diye öğretilmiş bir toplumun fertleri olarak bir çoğumuz yerel şartları bilmiyor olabiliriz. Kendi namıma ise ülkenin her yerini karış karış gezmiş birisi olarak söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum.
Tabi bir de tarım ve hayvancılık yapıyor, Alaçatı da 2 katlı lüks bir evde oturuyor, yurtiçi ve yurtdışı lüks otellerde konaklıyor, 3. köprünün yapılmasının da tıpkı nükleer enerji konusunda olduğu gibi bir mecburiyet olduğunu savunuyor olmam da yine bana bu konuda fikirlerimi paylaşabilme ve görüş bildirme hakkı veriyor.
Hani diyorsunuz ya sizin saydığınız yerel şartlarda ki toprağını işleyen, hayvanını otlatan, gezdiği patikanın taşını, gölgesinden istifade ettiği ağacın esintili huzurunu bilmeden fikir yürütülüyor diye, işte ben o açıdan da '' fakındalık '' anlamında hak sahibi oluyorum.
Tekirdağ Bıyıkali, Osmanlı köyleri ortak merası bitişiğinde özel arazimiz de büyük ve küçük baş besicilik yaptık, halende yapılıyor.
Arazinin büyük kısmında ıhlamur ağaçları,palamutmeşesi,çınar,kavak, güvem, erik, elma, kayası ( kayısı denmesini protesto ediyorum ) ağaçları var.
Benim de dolayısıyla bizzat keçi ve koyun yaydığım merada da o 1500-2000 ağaçlık koruluk da da taşa takılmışlığım, yenilebilecek ot topladığım, çiçeğini kokladığım, gölgesinde uyuyakaldığım, kokusuna bayılıp rüyalara daldığım, balını yediğim, sütünü içtiğim, peynirini ekmeğime katık yaptığım hatıralarım var.
Bir de bana komşu olup hayvan yayacağım diye bu koruluğa giren, ıhlamur ve meyva toplayacağım diye işin kolayına kaçıp dalını kıran, hayvanlarına iyi bakamadığı için çokça ilaç kullanıp o hayvananın etini, sütünü zehirleyen, meralara bitişik tarlalarında anız yakıp doğal döngüyü öldüren, tapulu tarlalarını genişletmek için '' bozuk baltalık alan '' , '' gelişmekte olan genç orman '' statüsünde ki varolmaya çalışan ağaçları kesen köylüler var.
Ama onları zaman zaman sohbet ortamlarına girerek ya da toplantı düzenleyerek bir çok konuda biliçlendirmeye çalışan ben ve benim gibi şehirli köylü çobanlar da var.
Bir de kendiliğinden duyarlı, aldığı eğitimden, içinde bulunduğu halden ari davranan, düşünen, yaşayan insan gibi insan köylü dostlar var.
Şehirler de köylülere göre çok daha lüks imkanlara sahip, yediği önünde yemediği adında, özel arabası altında, karnını doyurma telaşesinin dışında keyifle yaşayan insanlar da var.
Ayın sonunu getirmeye çalışan, karnı yarı aç yarı tok, sağlığını çok da önemseyebilecek durumda olmayan, toplu taşıma araçların da canı çıkan, bırakın lüks otel ve tatil köylerini görmeyi, alabildiği kısa süreli tatilinde ek işlerde çalışmak zorunda olan insanlar var.
Dolayısı ile biz tüm bu olumlu ve olumsuz örneklere '' beşeriyet '' diyoruz.
İnsanın olduğu her yer, her iş dalı, her konu da, çeşitlilik de otomatik olarak oluyor.
Yani insan davranışları yaşadıkları, bulundukları, tükettikleri ya da onları tüketen yere göe değişmekten çok, insanlık çeşitliliği ile ilintili oluyor.
Bu durum da illa o köyde, o ağaç gölgesin de olmak, hatıralaralara sahip olmakla o ağaçların hak sahibi olmayı gerektirmiyor.
2 katlı evinin merdivenleri masif ağaç kaplı, tüm mobilyaları, araç gereçleri için için de toplam 4 metreküp ağaç kullanmış birisi olarak ( ki 4 kişilik bir aileyiz ) sırf bundan dolayı da değil, tükettiği su, kullandığı kimyasal, bıraktığı kişisel atık, arabasının benzini, evinin çöpü, tatil yaptığı oteller dolayısı ile he yıl, her aile fedi için en az 50 fidan dikmeye çalışan birisiyim.
Size siz bunları yapıyormusunuz da köylünün, çobanın, keçinin hakkını savunuyorsunuz diye sormuyorum, sakın yanlış anlaşılmasın.
Sadece verdiğiniz örneklerin ışığın da keçi denen hayvanın, bilimsel olarak yapılmış çalışmalar dolayısı ile doğaya verdiği zararların, kanuni olarka da zaptırat altına alınmış olmasını ve bunun gerekliliğini ifade etmeye çalışıyorum.
Keçi de olacak, çobanda olacak, ama herkes mutlaka birlikte ve birarada yaşama ve yaşayabilme şatlarına uyacak.
İnsanın kalitesini yine insanın kişisel davranışları belirler. Çoban olmuş, üniversite de alim olmuş hiç bir fark yok.
Her konuda olduğu gibi, keçi konusunda da tek kural işlemelidir.
'' Sen bir konudan faydalanacaksın diye, hepimize ait olana zarar veremezsin. ''
Birlikte ve birbirimizin haklarını çiğnemeden, yaşadığımız çevreye zarar vermeden yaşayabilmek zaten mecburiyetimizdir.
İsmail Karagülle
24-07-2010, 20:08
Sayın Balbay, tipik köyden çıkıp tahsil terbiye ile kentide bilen, kırsalıda bilen , sadece teorik olarak değil , kıyısından köşesinden yaşamış , köyüde kentide yaşamış , Türkiye vatandaşıyız hepimiz. Bizler birbirimize bu anlamda çok benzeriz. Bizim tahlillerimiz , bilgilerimize ve yaşam şeklimize göre , sosyo-kültürel yapımıza göre olacaktır şüphesiz. Ve öyle de oluyor.
Ben İstanbul da doğup büyüdüm . Ve okullara istanbul'da gittim . Ama davar da güttüm . sığırada gittim . Tırpan da salladım . Hiç bir şekilde 1938 de çıktığımız köyümüzden çıkmadık . ( babamın İlk İstanbul'da işe başlama tarihi ) Yani size benzer bir terkipte köylü-kentliyim .
Benim , Çoban -Keçi- Orman ve bunu yorumlayan bizlerin , yorumlarından hiç birinin yanlış olduğunu söylemiyorum . Fark şurada .
Çoban o bölgede bizden fazla hakkı olduğuna inanan kişidir. Siz katılın veya katılmayın , o kendini öyle hisseder. dışarıdan gelen bizlerede , yarı hayran yarı kıskançlıkla bakar. E Çünkü orada doğmuş büyümüş , oranın bir parçasıdır. Cahil olması kendi tercihi değildir.
Ve ben o insanın , benim gibi biri olduğunun düşünülmesi gerektiğini, aşağılanmaması gerektiğini , nasıl geçimini temin ederse etsin diyerek , ağaç kadar değer verilmemesini eleştiriyorum .
İsmail Karagülle
24-07-2010, 20:21
Sayın , köknar sizin savınız , kanun üzerine ağırlıklı .
Ben de özünde doğru olan , ormanlara zarar veren her ne ise karşı çıkmak tezinin , önceliklerini gözden geçirmek gerektiğini söylüyorum .
Ve diyorum ki O bölgenin bir nevi bekçiliğini de yapan ve insan olan çobanı , bu tahlili yaparken orman ağacının gerisine düşürmeyelim. Keçi yi de .
İnsan , hayvan , bitki kendi doğal yapısı içinde yaşayıp gitse idi . İnsan kentleşirken , sanayileşirken , bu doğal yapıyı aç gözlülükle tahrip etmeseydi. Bu gün dünya daha yaşanılası ,daha güzel bir yer olurdu . İnsanın (burada ki insan sadece çoban değil .) aç gözlülüğüdür. Düzeni bozan .
İsmail Karagülle
24-07-2010, 20:30
Keçiden , orada yaşıyan çobandan fazla zarar veren , bir çok örnek var. çok ilgisiz gibi görünen bir , örnek okudum sizinle paylaşmak isterim .
''Yapı Kredi Bankası, 2009 yılında toplam 1 milyon elektronik hesap özeti talimatı aldı. Bu uygulamasıyla banka, yaklaşık 27 bin ağacın kesilmesini önledi ''
Bu örnek bile , gerçekte doğal hayata ve ormanlarımıza zarar verme konusunda , daha önce gelmesi gereken yerlerin olduğudur.
İsmail Karagülle
24-07-2010, 20:42
Bir başka örneği de , az önce okumuştum . Konu neredeyse eskidi , ve bir çok örneği daha var. İşte bizler kentleşirken , kentsel yaşamımız için gerekenleri karşılamak için nasıl kanuni katliamlar yapıyoruzu da anlatır.
Kopyası aşağıda; bir sitedeki yazının içinden , bir bölümdür.
Fethiye'nin Karacaören köyündeki Kızıldere Kanyonu'nda projelendirilen iki adet hidroelektrik santrali (HES) yöre halkının tepkisine neden oldu. Dünyada doğal olarak yalnızca bu bölgede yetişen sığla ağaçlarıyla kaplı olan Kızıldere Vadisi, aynı zamanda yaz aylarında binlerce turisti ağırlayan önemli bir doğa turizmi merkezi olarak biliniyor. Kızıldere'deki HES projesine karşı çıkan köylüler, Fethiye'deki sivil toplum örgütleriyle birlikte hukuki mücadele başlatma kararı aldılar.
'HES YAPILIRSA SIĞLA AĞAÇLARI KURUYACAK'
Birisine veya bir şeye hakaret etmek, hakir görmek, ötekileştirmek, hele hele '' dağda ki çobanın oyu '' nun seviyesinden bahsetmek gibi davranışlar tarafımdan asla kabul edilebilinir, tölörans gösterilebilir davranışlar ve söylemler değildir.
Ben son yazım da bahsettiğim gibi insanın olduğu her yerde mutlaka davranış çeşitliliği, bakış farkı, huy zenginliği, ahlak ve adap farklılıklarının olabileceğidir.
Ayrıca benim uzakta ki o köyün yaşantısını hobi olarak yapmadığımı, yaşam felsefesi olarak benimseyip, özümseyip, bizzat ve her deminde yaşadığımı açıklamaya çalıştım.
Kimsenin bir diğerinden daha fazla ya da eksik olmak üzere bu toprakların kendisini ve üzerinde kurulu bulunan yaşamsal uzantılarını kişiselleştirme, farklılaştırma hakkı olamaz.
Bahsini yaptığınız bir hususa katılıyorum. O uzak ya da burnumuzun dibinde yaşayan köylü, çoban, Anadolu lu, kırsal yaşam formu insanlarımız, bulundukları, yaşadıkları sindirmek zorunda oldukları yerel şartlar ve mecburiyetler dolayısı ile, yaşadıkları ortama çok daha fazla olmak üzere hak sahibidirler.
Ancak bu ne o köylü kardeşimizi bizden uzaklaştırır ne de davranışlarının hatalı olanlarını görmekzikten gelmemize mani olur.
Aynı şey keçi milletinin kontrolsüz olarak yaşatılması ve vediği zararlar içinde geçerlidir.
Kimse köyde yaşayan kardeşlerimizin içerisinde bulunduğu şartlardan ötürü bazı hataları yapmasını mağzur göremeyeceği gibi, onları da davranışları, yaşayışları dolayısıyla yadırgayamaz, eleştiremez.
Kişisel olarak hayatım boyunca nefret ettiğim şeyin başında yasaklar gelmiştir.
Buna aklınıza ne geliyorsa o dahildir. Yasaklamak yerine, beraber ve birbirimize zarar vermeden yaşayabilme, yaşatabilme imkanı sağlamak her zaman ehvendir.
Bu görüş içerisin de köyde yaşayan çobanın keçi besleyebilme hakkı, şehirde yaşayan her hangi birimizin de o keçinin doğaya zarar vermeden yetiştirilebildiğine emin olma hakkı vardır.
Aynı şekilde köyde yaşayan çobanımızın, köylümüzün, taşralımızın kullandığı oy ile şehirli insanlaın kullandıkları oyun kalitesini ancak '' sağ duyu '' ve çeşitlilik olarak görebilme mecburiyetimiz vardır.
Ağaç kesmek de, o ağacın altında gölgelenmek de mecburiyettir.
Bunun ahlaksız bir davranış olarak nitelendirilmesine sebep sadece fütursuzca yok etmek, ziyan etmek, tüketmek anlamında olabilir.
İhtiyaçların giderilmesi için keçinin etine, sütüne derisine de, ağacın kesilmesine ve işlenilip mamul madde haline getirilmesine de mecburiyetimiz vardır.
Son olarak o köyde yaşan insanımızın o keçiyi besleyebilmesi, o ağacın altında uzanabilmesi için şehirde ki kardeşine ihtiyacı, şehirli kardeşinin de köyde ki kardeşinin o köyde yaşayıp o keçiyi beslemesine hayati olarak ihtiyacı vardır.
Hiç birimiz bir diğerimizden daha önemli, daha gerekli, daha özel olmadığımız gibi, hiç birimiz asla ve asla bir diğerinin den uzaklarda olsa da, o havayı solumasa da, o keçiyi beslemese de, o ağacı göremese de, şehirde, köyde yaşayana nazaran ek ve ayımsal hakları yoktur.
Sevgili köknar ın dediğine katılıyorum. Doğru bir tane dir. Çeşitlilik ancak kontrollü olarak yaşanabilir bir haslettir.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 00:14
Sayın Balbay , konuya son noktayı koymuş oldunuz. Yazınıza tamamen katılıyorum .
Benim itirazım , size veya herhangi bir katılımcıya değildi. Yazıların baş tarafından itibaren , gözden geçiriecek olursa , bazı yorumlarda , konuyu daha keskin hatları ile vurgulamak maksadıyla yapılan, aşağılamalar, hor görmeler açıkça vardı .
Yoksa salıverelim , keçileri yesinler fidanları diyecek kimseyi, değil bu platformda hiç biryerde bulamayız.
Doğanın kendi içinde kurduğu bir denge vardır. Bizim ne işe yarar? Bu canlı. Ne gereği vardır. Bu lüzümsuz ve zararlı canlının diye düşündüğümüzde , doğanın bu konuda mutlaka bir denge içinde olduğunu hatırlayıp . Bu dengeyede saygı duymalıyız.
Ben konu hakkında yapmaya çalıştığım . İnsan sevgisi , hayvan sevgisi , bitki- yeşil- orman sevgisinin , dengesinin de bozulmaması korunması gerektiğini anlatmak . Ve çobanı ve keçiyi , bu tabii sistemin vaz geçilmemesi gereken elemanları olduğunu unutmamakdı.
Ben bir kaç yıl önce köyümüzde hayvan edinip , bir müddet nostaljik bir çobanlık yapmaya çalıştığımda , kentten benim gibi gelip köye ev yapmış , kendi akrabalarım bile , kendilerini hem köyde yaşamak ama hayvanın dışkısını görmemek , sabahın erken saatinde sesini duymamak , kokusunu duymamak istediklerini açıkça söylemeyip . Mevcut kanunların neresinden istifade ederek bu işe engel oluruz diye , çeşitli girişimlerde oldular. Kaymakama , ilçe tarıma , orman bölgeye, tabiat varlıklarını koruma ya , vs şikayet ettiler. Ankara'dan torpiller aradılar. Bölge milletvekillerine bile konuyu anlatmaya çalıştılar.
Benim köyüm , Bir orman köyü , benim yaptığım (yapmaya çalıştığım , ve sonuda bu konular yüzünden bıraktığım ) hayvancılık ise keçi filan değil . Buzağı toplayıp , çoğunlukla , yarı açık şekilde beslemek idi. Tarlanın etrafı tel ile çevrili , hayvanlar o taralanın içinde geziyor. Bundan bile rahatsız oldular. O kadar kapalı alan içinde , bakıyorduk ki , ilçede her yerde şap hastalığı olduğu halde benim danalarda hastalık ortaya çıkmadı . Zira dışarı çıkatılmadılar. Bu son konuyu , bilir kişi olarak dinlenen ilçe tarım teknisyeni , hakime söyledi. Netice hakim hayvanları ormana sokmadığımıza , hiç değilse her zaman , ve sürekli olarak bu eylemi yapmadığımıza , bilirkişi ve şahitler dikkate alınarak suçlamanın yersiz olduğuna hükmetti. Ve biz muzaffer bir çoban olarak davayı kazandık ama , hayvancılığa devam hevesimizi kaybettik. Şimdi et ithaline kızanları gördükçe , ya da et fiatları çok diyenleri gördükçe, etlerde besi metotları yüzünden şikayet edenleri gördükçe , kızayım mı , güleyim mi ? bilemiyorum .
Şimdilik arılarla idare ediyorum . Birinin çocuğunu sokar veya balkonunda rakısını içerken rahatsız ederse onuda şikayet edecek bir kanun bulurlar.
Birlikte yaşayabilme şartlarına kesinlikle uyulmasından yanayım. Şehirde ki evinin balkonunda arı beslemek tabi ki yapılamayacak bir davranış.
Ama diğer yandan o arı doğal ortamında zaten ben çıplak elle kovanını açsam bana da dokunmuyor.
Ben bu konu da kişisel bir savaşımı anlatmak istiyorum. Hani konumuz eder/zarar/tedbir/kanun/tölere ye dönmüşken sanırım biraz daha yeterli gelecektir.
Alaçatı bildiğiniz gibi günümüzün en popüler tatil beldesi. Ben de bura da yaşıyorum. Yaşadığımız evin yerini seçerken bir kaç kıstası kendimizce değerlendirdik ve ona göre bir arazi seçtik.
Seçtiğimiz arazi imar sınırında ki izni olan son parsel. Yani bir yanımız imarlı komşu parsellere bakıyor, diğer yanımız ise '' Tarımsal Niteliği Korunacak Alan '' olarak imara kapalı.
Böyle olunca evimizin önüne parke taş kaplı yolumuzdan gelip, diğer taraftan da direk tarım toprağına bakabiliyoruz.
2 yıldır bir mücadele veriyorum. Büyük ve küçükbaş hayvan besleyen bazı yetiştiriciler, hayvanlarını taze bahar otları ile beslemek amacıyla evlerin bulunduğu alanlarda otlatmaya çalışıyorlar.
Dolayısı ile de o hayvanlar dışkılıyor ve hem koku hem de sinek, kene, bit gibi istenmeyen sonuçlar ile yaratıkları evlerimize taşıyorlar.
Bu kanuni olarak yasak. Kaymakamlığa baş vursam o hayvanlar toplanır, mezbahaya sevk edilir, satış bedelleri sahibine cezadan sona verilir.
Ben buna da razı gelmediğim için kendi evime en az 500 metre, 1000 metre uzakta da olsa bu hayvanlara hep kanuni şatlarla müdahale ediyorum.
Bana asla zaraları yok. Ama komşularımı rahatsız ediyor ve kanuna karşı çıkıyorlar.
Buna kaşı çıkıp, o hayvan sahiplerine, bana bitişik tarımsal niteliği korunacak alana taşımalarını söylüyorum.
Bu durum da onlar kanuna aykırı hareket etmemeyi ve başkalarına zarar vermemeyi öğeniyorlar.
Ama bu sefer de bana çok yakına gelerek tüm saydığım olumsuzlukları bana yaşatıyorlar.
Şimdi sen delimisin be adam mı diyeceksiniz bana, yoksa, kanuni olarak hayvan yayabilecekleri alana yönlendirmekten dolayı tebik mi edeceksiniz?
Netice de bu şekilde yaşamayı, orada bulunmayı ben seçtim. Seçimimin karşılığında tahammül etmem gereken şatları da peşinen kabul ettim.
Ne kazandım? Doğa ile bir yanımın iç içe olması zevkini, huzurunu, yabani bitki ve hayvan topluluğunu yaşayabilme hakkı kazandım.
Akşamları kirpiler, tosbağalar çimlerimi yemeye geliyorlar. Zira ben ilaç ve gübre kullanmıyorum.
Yazın başında ahlaksız tatilcilerin çocuklarını eğlendirmek için aldıkları yavru kedi ve köpeklerin, yaz sonunda İzmir de ki evlerine götürülememesinden kaynaklanan terk edilmişliklerine sahip çıkarak düzenli şekilde su bulunduruyor, elimden geldiğince gıda tedarik ediyorum.
Bir çok saksağanla yetiştirdiğim meyve ve sebzeyi, diğer kanatlılarla da tahıl, yem paylaşabiliyorum.
En önemlisi o hayvan sahipleri hayvanlarını yanı başımda sağıp, ülkenin en taze sütünü kapıma bırakıyorlar.
Ne mi kaybediyorum?
Sinek oluyor, koku oluyor, istenmeyen hayvan haşerat oluyor. Oluyor ama kısa süre ve tölere edilebilir şekilde oluyor.
Yaşadığım keyif ile maruz kaldığım sorunları kıyaslayınca ne kadar kazançlı ve özel olduğumu görüyorum.
7 yıldır bir gram hayvansal, kimyasal gübre kullanmadan, asla ve asla ilaç, koruyucu malzeme kullanmadan sebze meyva ve doğal yemler ile, otlar ile beslediğim hayvanlarım var.
Elde ettiğim ürün miktarı tabi ki olması gerekenden çok daha az.
Ama elime geçen bana yetip arttığı gibi, asıl kazancım olan ''doğaya zarar vemeden onun içinde yaşayabilme '' imkanını kazanmış oluyorum.
Ne çevreme, içinde yaşadığım topluma, ne de diğer bilikte yaşamak zorunda olduğum hayvan ve bitki topluluğuna zarar vermeden, ya da en az zararlarla ömür denilen süreci tamamlamaya çalışıyorum.
Mesele benim açımdan bundan ibaret.
Kimilerinin kayıp, kimilerinin külfet, kimilerinin mahrumiyet olarak niteleyeceği koşulları bile kazanç olarak değerlendirerek tabiatla barışık bir yaşam sürüyorsunuz, ne mutlu size...
Keşke telefonumdan, luzumsuz elektrik kullanımından, uçaktan, arabadan da arınıp 1600 lü, hatta 1200 lü yıllarda ki gibi yaşayabilseydim.
Ne çok merak ediyorum o zamanları bilemezsiniz.
Bir yolunu bulursanız haberimiz olsun :)
NTV' yi açabilir misiniz? Bahse konu hayat örneklendriliyor sanki ;)
İzliyorum bende ama şimdi ki zaman da o zamanın yaşam şartlarını aramak gibi. Ben ise o zamananın doğasını, popülasyonunu, iklimi, topağın verimini, bitkileri merak ediyorum.
Daha bakir bir doğa, daha sık ve gür ormanlar, sayıca daha az, şimdiye nazaran daha kanaatkar bir insan topluluğu, daha verimli bir toprak, daha az şaşırtıcı bir iklim, daha çeşitli bitki örtüsü vardı galiba...
Sultan Selim in Mısır seferinden 4 yıl önce hem Acem Şahın dan yadım istediği, hem de Anadolu da bulunan köylü, asker, kim varsa çalıştırarak, asker ve techizatın geçebileceği genişlikte yol açtırdığını biliyorum.
Öyle sık ormanlar varmış ki büyük bir kalabalığın geçmesi imkansızmış.
1516 da o sıklık da bir ormanın şimdi bulunmamasının yoğun tüketme den ziya de, savaşlar sırasında çıkan yangınlar, orman doğal döngüsünü bozacak ve kurumasına, kendisini yenileyememesine sebebiyet verecek hastalıklar ve doğal felaketlerin yol açtığı düşünülüyor.
O dönemde çıkan bir yangının ne boyutlarda olduğunu anlatan bir Osmanlı Belgesini Amasra da askeri birlikte görmüştüm.
Yaz başında yangın çıkmış, kurak ve yağışsız 70 gün boyunca sürmüş. Mecburen bitme sebebi de sınırların deniz, göl, dere kıyısına gelmesi ve vadilerle kesilmesiymiş.
Konudan çok sapmayalım diye kısa kesiyorum.
Oğuz Karsan
25-07-2010, 11:26
Merhaba.
"Sizin ormanınız" "benim ormanım" yoktur huyhuyhuy. Bu ülkedeki bütün ormanlar HEPİMİZİNDİR kamuya aittir. Dahası tabii varlıkların dünyaya ait olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sizin köyün ormanları bizleri de ilgilendirir, köylümüzün keçisinin karnı, ormanlarımıza zarar verme pahasına doymamalı, bunun için yasa var, yasayı uygulamakla görevli kuvvetler var.
Orman Müdürlüklerinin belirledikleri yerlerde belirledikleri zaman dilimleri içinde belli türlerin orman alanlarında otlatılması yasal iken hala neyi tartışıyoruz? Salalım o halde keçi sürülerini ormana, istedikleri ağacın istedikleri filizini yesinler afiyetle. Bu mudur istediğiniz?? Yetmeyen nedir acaba??
Sn. köknar,
Çok güzel söylemişsiniz. Ormanlar hepimizindir, Kamuya aittir. Bu laftan sonra denilebilecek hiçbirşey yoktur.
Herkes kanunlara uymalı, uymayanlar uydurulmalıdır. Bu konuda kişiye göre uygulama olamaz. Orman idareciler kanunları uygularken, kendi çıkarlarına göre değil, Vatanın ve Milletin çıkarına göre uygulamalıdırlar.
Kanunlar kesin ve tartışılmaz olmalıdır. Muğlak ifadeli kanunlar her zaman kötü niyetli kişilerin iştahını kabartmıştır. İşte istediğiniz gibi yorumlayabileceğiniz ve eğer isterseniz sadece kendi çıkarınıza uygulayabileceğiniz bir yönetmelik:
" kuraklık gibi fevkalade haller nedeniyle hayvanlarının beslenmesinde güçlük çekildiği tespit edilen bölgeler halkına ait hayvanlar ile orman sınırları içerisinde bulunan köyler ve mülki hudutlarında Devlet ormanı bulunan köyler halkına ait hayvanların orman idaresince belirlenecek türlerine, tayin edilecek saha ve süreler dahilinde, ormanlara zarar vermeyecek şekilde otlatılmasına izin verilir. "
Her ne kadar kanunlara aykırı olamayacağını söylemişseniz de, öyle olmadığı içeriğinden açıkça belli oluyor.
Hangi türler: Orman idaresince belirlenecek türler. Hangi kriterlere göre belirlenecek?:
Kuraklık gibi fevkalade haller oluştuğuna kim karar verecek?:
Tayin edilecek saha ve süreler dahilinde.
Bu sahaları kim hangi duruma göre tayin edecek? süre nasıl tesbit edilecek?
İşte bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken, insanın aklına başka sorular gelmiyor mu? Diyelim ki kötü niyetli bir orman şefi veya müdürü, iki veya üç köyün arasındaki ormanı diğer iki köyde bulunan hayvanların kullanımına değil de diğerinin kullanımına izin verirse kim ne yapabilir?
Sakın böyle birşey olamayacağını söylemeyiniz. Benzer uygulamalara şahit olmuş biriyim. Eğer kanunlar kesin olmazsa, her isteyen kendi çıkarına göre yorumlayıp öyle kullanabilir. Uygulamalar öyle farklı olabiliyor ki, bir bölgede bozuk ormandan bir kozalak alınmasına izin verilmezken, diğer bölgede 30 m boyunda çamların devrilmesine göz yumulabiliyor. Uygulayanlar aynı kanuna göre işlem yapan memurlar.
Şimdi, bir fidan kestiği için bir yıl hapis alan birisine, keçilerin ormanda zarar verilmeden otlatılmasına izin verilebileceğini nasıl anlatabilirsiniz?. Peki keçiler bir fidanı yerse ne olacak? cezalandırabilecekmisiniz? yoksa göz mü yumacaksınız?
Kanunlar kesin ve kişilere göre farklı yorumlanıp, uygulanabilir olmamalı. Yoksa hiçbirşey yapamazsınız.
Saygılar
Kanunların kazuistik metod ile yapılması gerektiğini söylemektesiniz, yani yasa metinlerinde akla gelebilecek her ayrıntının belirtilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Günümüz modern hukuk anlayışında yasa yapılırken kazuistik yöntem tercih edilmemektedir. Kazuistik metod ile oluşturulan yasa metinlerine olumsuz bakan hukukçulardan biriyim, bunu dilerseniz başka bir başlık altında tartışabiliriz konu "mecrasından sapmasın"... Ancak kanunların uygulanmasına açıklık getiren metinler yani yönetmelikler yasalara nazaran daha ayrıntılı düzenlenir ve söylediğiniz gibi yönetmelikler dayanak yasalara aykırı olmamalıdır.
Verdiğiniz örnek Yönetmelik, dayanak kanuna aykırı olmadığı gibi kanımca muğlak ifadeler de içermiyor. Şöyle ki;
Hayvanların beslenmesinde güçlük çekilmesine sebep olan fevkalade hallerden sayılan kuraklık, bölgeye düşen yağış miktarı ile rahatlıkla belirlenebilir.
Orman idaresince belirlenecek hayvan türleri de, orman örtüsünün çeşitliliğine, ormandaki ağırlıklı ağaç türüe göre değişebileceğinden bunun tespitini bölgelere bırakmak çok mantıklı.
Tayin edilecek saha ormandaki genç fidanların bulunmadığı yerler şeklinde; zaman da genç sürgünlerin büyüme zamanı dışındaki zamanlar ya da benim bilemediğim teknik bilgi gerektiren ayrıntılar gözetilerek belirlenecek dönemler olmak üzere tespit edilecektir. Bu hususlar da belirlenebilir niteliktedir.
Kötü niyetli Orman Şefinin hakkaniyete aykırı uygulaması İdare Mahkemesinden ve hatta görevi kötüye kullanma suçuyla yargılanacağı Ceza Mahkemesinden döner.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 12:38
Babam 80 yaşlarında iken , dini bir konuda epeyce müzakere etmişdik . Ve sonunda babam ,
''Oğlum ben bunca senedir böyle inanıp böyle yaşadım . Bundan sonra , sen haklı olsan bile değiştirmek bana zor gelir.'' Demişti.
Yani , Yazılanlardan, birbirimizin yaşamları hakkında da bilgi sahibi oldukça , yapılan yorumun nedeni de anlaşılabiliyor.
Neden Hukuk önceleniyor . Öncelenmek tabiri yanlış oldu. Tabii ki öncelenebilir. Adeta tanrısal buyruk olarak algılanıyor. Yazıyı yazan tanındıkça , oradan öyle gözüktüğü anlaşılıyor.
Veya niye , bölge yaşıyanı , değilde , tabiri caiz ise , sonradan gelen kent soylu önceleniyor. Zira konum öyle düşünmeyi icap ettiriyor.
İnsan - keçi - orman, sıralamasında , hangisinin önceleneceği ,
doğanın kanunları ile - nizamın kanunları arasında ki uyumun hangisinin öncelendiğine göre konumlandırılacağı , yine konuma göre değişebiliyor.
Ama şu muhakkak, bir arada yaşamanın hukuku , biribirinin hakkına tecavüz etme ile sınırlıdır. Haklar dairesel şekil ile ifade edilirse , daireler kesişmeyecek demek istiyorum.
Kanun yapıcı , hangi konumda ise , bu sınır ona göre yapacaktır.
Tabii bu haklar , sınırı egemenin lehine olacaktır.
Çok eski devirlerde bu sınırı , bilek gücü , silah gücü tayin ederdi . Şimdi kapital gücü bunların hepsinin üzerinde, ve diğer hepsini idare edebiliyor. Hatta kanun koyucunun tavrını bile etkileyebiliyor. (partilerde siz hiç para harcayacak gücü olmayan birilerinin milletvekili olduğunu gördünüz mü?)
Bu durumda , kanunların , çobanın yanında olmasını beklemek , biraz hayal olur.
Bizler de hangi konumda isek , o konuma göre durumu algılar. Ona göre yorumlar yaparız. Bu da çok normaldir.
Kanun da, orman da, keçi de, insan için var. Varılmak istenen sonuç hep insan yaşamının düzeni, devamı, güvenliği, yaşam standardının yüksek tutulması amacıdır. Ormanların katline dur derken de, kanunları yapıp uygularken de, dağ köylüsünü kalkındırmaya çalışırken de, hedef suje insandır sevgili huyhuyhuy.
Hukukçu olmak zannettiğinizin aksine insani duyguları köreltmekle sonuçlanmadığı gibi çoban olmak da kişiye hukuku hiçe sayma hakkı vermez kanımca.
MeyveliTepe
25-07-2010, 13:51
Keçi konusu tuhaf bir hal aldı :)
Bakın, 18 yılda kıl keçisi sayısı %45 ile 4.3 milyon azaltılmış. Bu sayının azaltılması tamamen orman politikalarının bir sonucu. Orman köylüsünün üzerinde uygulanan baskı ve katı kuralların bir sonucu.
Buradaki yazışmalara bakan biri, keçi ile sivrisineği bir tutarak neslinin kurutulması gereken bir hayvan olduğunu düşünür. Bu bir ön yargıdır. Eski zamanda hayat bilgisi kitaplarında yazılanların şartlandırmasıdır. Orman idaresi de bunun farkına vararak, kontrol bölge idarelerinde olacak şekilde esneklikler sağlanmış, buna göre yönetmelik hazırlanmış.
Keçi, tabiatı gereği bir orman hayvanıdır. Keçi sayısının azalmasıyla orman miktarının azalması hep paralelik göstermiştir. Bu ilginç değil mi?
Bizim köy, mübadele ile Yunanistandan gelmiş. Ancak oraya gidişleri toroslardan. Farkında değiller ama kökenleri yörük. Geldiklerinde de keçi otlatabilmek için yüksek yerleri seçmişler. İlk zamanlar çok keçileri varken şimdi topu topu 50-60 kadar keçi var. Onlar da sürekli olarak kestaneliklerde. Yeni aşı yapılan kestanelikler hariç, alan memnun satan memnun. Ağaç diplerini, aşılı ağaçların diplerindeki piçleri temizleyip, bir güzel de gübreliyorlar. Evde sadece o keçilerin sütünden yapılan peynir yeniyor. Kestanelik sahipleri özel olarak davet ediyor sürüyü :)
Sebzeleri garantiye alıp bizim zeytinliğe de davet etsem mi diye düşünüyorum. Köklerden çıkan piçleri elle keçiler kadar mükemmel temizlemek mümkün değil. Üç beş günde otu, piçleri temizleyip fazladan kışlık gübreye para vermekten de kurtulabilirm.
Bu linkte (http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-10864c.pdf), bu konuda tbmm'de bir soru önergesi ve yanıtını, bu linkte (http://www.firescience.gov/projects/99-1-3-02/supdocs/99-1-3-02_FSBrief34-Final.pdf) de keçilerin orman yangınlarını önlemede önemli bir faktör oduğuna dair bir araştırma yer alıyor.
Verdiğiniz ikinci link tümden İngilizce bir metin, çevirip yayınlarsanız bilgilenmemizi sağlamış olursunuz bu haliyle benim işime yaramıyor.
İlk linkteki soru önergesinde ormanlara zarar verilmeden keçi yetiştirilmesinin ne şekilde sağlanabileceği sorulmuş anlaşılıyor ki keçi yetiştiriciliğinin desteklenmesi talep edilirken bile keçinin ormana zarar verebileceği kabul ediliyor.
Orman varlığı bilinçsiz otlatma, yangınlar, imar vurgunu gibi sebeplerle azaldığı için keçi besiciliği daha az cazip olmuş olmasın? Yıllar içinde keçi sayısının azalmasının tüketici talebiyle de ilgisi olmasın?
Keçilerin orman içinde otlatılmasının kontrol altında tutulması; olması gerekendir...
Bakın size keçi sürülerinin kontrolsüz otlatılması sonucu ormana verdiği zarardan bahseden birkaç link:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=119501
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=974532&title=keciler-ormana-yangindan-daha-fazla-zarar-veriyor
http://www.tumgazeteler.com/?a=3910491
http://www.yeniaktuel.com.tr/dun101,160@2100.html
Özellikle şu ifadeler dikkat çekici; "1870'te iç ve dış sorunlarla boğuşurken bile Osmanlı idaresi keçiye yasal düzenleme getirmiş. 100 yıl önceki Toroslar'da çekilen fotoğraflarda keçi yok, sadece koyun var. Ancak çok partili döneme geçişten sonra siyasiler orman köylüsünün oylarını alabilmek için keçiyi serbest bıraktı."
"Orta Toroslar'da iki yaşında 37 bin sedir fidanı bulunan örnek bir sahada yaptığımız deneyde, iki keçinin bir saatte bütün fidanları yiyebildiğini gördük." (Orman Yüksek Mühendisi A. Şevket Ayhan)"
"Türkiye'de 15 milyon keçi var ve ormanda otlanıyor. Bu gidişle burada ormanlar tükenir." (50 yıl önce İzmir Kâğıt Tesisleri'nin talebi üzerine gelen ve Bolu Dağları'nda araştırmalar yapan İsveçli uzman Schfiled)"
Yasa ve yönetmelik keçi yetiştiriciliğini yasaklamıyor, KONTROL ALTINA ALIYOR. Keçi, "ben bu güzel ağacın yeni filizlerini yemeyeyim, ağaç büyüsün serpilsin, sonra gelir altlardaki piç dalları yerim" demez efendim; önüne gelen yenebilecek her yeşilliği afiyetle yer. Ondan sebep, kontrollü otlatılsın diyoruz. Açlıktan ölsünler diyen yok. Var mı?? Ben okumadım henüz bu "tuhaf hal alan" başlık altında öyle bir yorum.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 16:40
Keçi ile ilgili, Adana Belediye başkanının ifadeleri , düşündürücü . Gerçekten doğru ise .? Karakeçili , sarı keçili aşiretleri , ve birçok diğerleri , yüz yıllardır o dağlarda bugünkünün yüzlerce katı keçi besleyip , toroslarda dolaşıp durdular. Ağaçlarımız azalmadı . Ağacı ve ormanı yok etmeye çalışan bir çok faktöre karşı orman stokumuzun 40 yılda , bir milyon hektar arttığını okudum bir yerlerde . Aklım karıştı .
Şimdi, zaten bu kadar azalmışken, acaba ne oldu da birden bu keçi düşmanlığı başladı . Yüzyıllardır var olan keçi ve çoban birden , zaten bitmek üzere iken , tamamen bitirilmek isteniyor. Bu işte bir iş var. Ama ne acaba ?
Acaba birileri yeni bir ırk mı ithal edecek ? Veya ithal etti , elinde damızlık keçi var onları satmaya mı? çalışıyor.
Saanen mi ? yoksa .
Bir şey bildiğimden değil. Sadece sesli düşünüyordum .
ORMAN KANUNU hatırlatıyorum, 1956' dan, ORMANLARDA VE ORMAN İÇİNDE BULUNAN OTLAK YAYLAK VE KIŞLAKLARDA HAYVAN OTLATMA YÖNETMELİĞİ ise 1994' den beri yayımda. Dolayısıyla keçilerin orman içinde otlatılması ile ilgili düzenlemeler zannettiğiniz kadar yeni değil. Bununla birlikte komplo teorileri üretmek konusunda özgür herkes yine de...
İsmail Karagülle
25-07-2010, 17:57
Ben komplo teorisi üretmiyorum . Sadece sordum .
Sayın köknar , kanun konusunda ben sizin kadar bilgili olmayabilirim .Ve her konuya kanun açısından bakamam . Bizim bakış açılarımız zaman zaman , geleneksel, bazen romantik bazen hissi olur.
Bu ülkede her kanun vardır. Ama zaman zaman uygulaması , uygulayıcıları tarafından hafifletilir. Veya ihtiyaç olduğu zaman uygulama sıkılaştırılır.
Ve bu değişiklik Zaman zaman devleti korumakta , nadiren bireyi korumakta , ama herzaman sermayeyi korumakta denge tutturur.
her zaman orada duran kanun , sermayenin ihtiyacı olduğunda , uygulaması sıkı tutulabilir.
google açın ve keçi yazın , önünüze güncel ve ticari bakımdan popüler olduğundan seanen keçisi ile ilgili bir çok bilgi site ve reklam çıkacaktır.
nerede bizim kara keçi , nerede sarı keçiler ,
Alın size , şimdi komplo teorisi ;
karakeçi yok edilmeli ki , ve onu güden çoban sıkıştırılmalı ki , seanen keçileri kendine pazarda yer bulabilsin . Elinde damızlık stoku biriken sermayedar , büyük çiflik sahibi , karını maksimize edebilsin . Ve sermaye istediği kanunu varsa uygulamasını sıkılaştırabilir. Eğer kanun yoksa işine gelen kanunu çıkartabilir. Eğer bu işi yapacak eleman bulamazsa , iş başında ki elemanları bile değiştirebilir.
Nasıl komplo teorisi . İsterseniz buna benzer bir çok şey daha yazılabilir . Ve inanması çok da kolaydır.
Şimdi o Adanalı Belediye Başkanı bilmem ama Akkeçili, Karakeçili, Sarıkeçili diye günümüze yuvarlanmış KARAMANOĞLU BEYLİĞİ alt boylarıdır.
Asıl öz adlarıda keçi ile kısmi alakalıdır. Zira Asya dan yanlarında gelen keçi ırkları günümüz Malta ve Tiftik keçileri ile melezlenerek bu günkü yoz ırklar ortaya çıkmıştır.
Davar diye özellikle Toroslar da meşhur kara keçi ırkı, tıpkı Asya dan gelen ari ırk gibi korunabilmişlerdir.
Bu ırk yabani koyun ve keçi popülasyonu gibi yaşar. Hastalıklara dayanıklı oldukları gibi lezzetli et ve çok az da süt verler.
Bu bilgilerden sonra Osmanlı, Karamanbeyliği zamanın da dünya toplam nüfusunun 1200 ler de 150 milyon, 1600 ler de 500 milyon olduğunu da hatırlatıp, bu nüfusun besleyeceği, bakabileceği evcilleştirilmiş hayvan sayısı ve çeşidini de düşünerek bir stok bilgisi yapabilirz.
Diğer yandan ise o tarihler de Anadolu nun bir ucundan diğer ucuna sık ve çok gelişmiş ormanlarla kaplı olduğunu da bilgi olarak verelim.
Tüm bu bilgiler ışığında keçinin günümüze kadar gelişi, ormanların tükenişi, insanlığın 7.5 milyar nüfusa çıkışı ile ilgili olumsuz döngüyü sanırım sizde hesaplayabilmişsinizdir.
Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.
Dünyanın bir çok yerinde bu keçi milleti kontrollü olarak yetiştirilmesine izin verilen hayvan olarak zaptırat altına alınmıştır.
Daha da komplo teorileri ile uğraşmaya gerek yoktur. Hiç bir yatırımcının da eti makbul olmayan bu hayvanı ithal edip rant sağlama merakı olacağını sanmıyorum.
Bir fikri savunuyorsanız ona dayanak da sağlamalısınız. Yıllık keçi eti tüketimi nedir bir araştırırsanız kendinizde göeceksiniz.
Konu başlığında keçilerin kanun dışı olarak ormana yayıldığı ve bundan duyulan rahatsızlık ifade ediliyor.
Yoksa keçilerin verdiği toplam zarar zaten bir çok toplum tarafından araştırılmış ve kanunla düzenlenecek kadar titiz çalışmalarla kontrol altına alınmıştır.
Öylemiydi, böylemiydi, şu muydu, bu muydu tatışması bence yersiz. Çünkü bi çok ülke aynı şekilde düşünüyor ve uyguluyor zaten.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 18:50
Ha tüm ormanları keçini yedi diye sakın sormayın. Keçi bu olumsuz döngünün sadece bir parçasınır.
tamamen doğru.
Zaten konu da bu keçi milleti bulduğu herşeyi yediği için mutlaka kontrol altında beslenmelidir. Verdiği zararlar da dediğim gibi zaten bir çok ülke tarafından tespit edilmiş ve yaptırımlar uygulamıştır.
Dağ köylüsü içinde bulunduğu '' Hepimize ait orman varlığı '' nı kendi yararına, ama bizim zararımıza keçisine yediremez.
Orman Köylüsünü kalkındırmak için başkaca tedbirler alınabilir. Ama bu kalkındırma öyle olmalıdır ki o kalkınırken biz zarar görmeyelim.
Orman köylüsü, hayvan yetiştiricisi, çiftçi, sanayici, memur, işçi, genç, yaşlı herkes in bir takım sorrunları, çözüm bekleyen talepleri var.
Ama bu taleplerin karşılanması için asla bir diğerimizin hakkının yenmesi, ortak varlıklarımızın peşkeş çekilmesi söz konusu olamaz.
Keçinin ormana da, ekili dikili alanlara da sokulması doğru bir kararla yasaklanmıştır. Bu yasağa da uyulması gerekmektedir.
Kimse bilimsel verilerin ışığında kanunla düzenlenen uygulamaları ben tanımıyorum diyemez.
Ben ilk mesaj da ki çığlığın yeterince duyulduğunu, bir sonuca ulaşana kadar takip edilmesi gerektiğini, kimin elinden ne yardım geliyorsa yapması gerektiğinin doğru uygulama olacağını, belirterek bu konunun kendi adıma son mesajını yazmak istedim.
Hepinize hepimizle barışık yaşayabilme, ve yaşadığımız çevreye duyarlı kalabilme hasletleri dilerim.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 19:29
Aşağıda ki rakkamlar , aklımda kalan rakkamlardır.
2009 sonu itibariyle , aklımda kaldığı kadar ;
10 milyon büyük baş ( bir yılda ki azalma oranı yaklaşık %1,2 )
20 milyon koyun ( azalma " " % 9,3 )
Sizler yok saysanız da varlar.
5 milyon keçi vardı .( azalma " " %8,3 )
Ülkemizde 1972 yılında 20,2 milyon hektar olan orman varlığımız, yapılan ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve iyileştirme çalışmaları neticesinde 2008 yılı sonu itibariyle 21.2 milyon hektar alana ulaşmıştır" insanoğlunun kişisel çıkarları uğruna ev yapmak, fabrika inşa etmek, yol yapmak, tarla açmak, maden çıkarmak, kimi zaman sadece yok etmek için acımasızca ormanları kestiğini, yaktığını ve işgal ettiğini de , göz önüne alırsak
Son kırk yılda orman stokumuz bir milyon hektar artarken , son bir yılda keçi miktarımız % 8,3 oranında azaldığını (,koyun da %8,3) görüyoruz.
Son söz ; Bu tabloya bakarsak ormanlarımız , herşeye rağmen artırılabilirken , keçilerimiz daha çok azalmış .
(ŞAKA)
''yoksa orman severler çaktırmadan geceleri keçi avına mı ? çıkıyor''
Komplo teorilerine kadar gelinmiş. Konu; 'keçilerin doğaya zarar veren bir canlı oluşu ve bu nedenle-doğaya zarar veren bir canlı türü olması nedeniyle- orman sahasına girmesinin, önlenmesi, kontrol altına alınması, yasaklanması gereken bir tür olduğu' yönündeki görüş ağırlıklı kabul görmüş gibi algılıyorum.
Buna karşılık MeyveliTepe'nin ifade ettiği; keçinin kendisi ile zararının doğrusal bir ilişkisinin olmadığı ile huyhuy'un yöre insanlarına daha gerçekçi yaklaşılması düşünceleri de dile getirilmiş.
Bugün keçilerin orman ve diğer bitkilere zarar verdiği şeklinde bir sonuç varsa -ki var- bunun nedeni keçilerin keçi oluşları değil, MeyveliTepe'nin isabetle işaret ettiği üzere 'günah keçisi' olarak insanları aklamak için kullanılmalarıdır.
Keçinin orman ve meralara zarar vermesi, ancak yetersiz alanda, olması gerekenden fazla sayıda keçi bulunması durumunda söz konusudur. Kaç keçinin ve keçicinin (çobanın) yaşayacağına da insanlar karar verdiği açık olduğundan, sorunun özünün hemen her şey gibi ifrat ve tefrit şeklindeki son derece medenî tutumumuz olduğu da ortadır.
Sorunun özü; ifrat ve tefrit gibi uçlar olunca, keçinin ormanlık alanlardan tümden yasaklanması (tefrit) ile talebe bağlı olarak, isteyenin istediği sayıda hayvanı, istediği yerde otlatması (ifrat) ile sorun çözülmeyecektir. Çözülemez.
Sorun, bu yönüyle keçi ile de sınırlı değildir zaten; keçiden el çektirilen davar sahipleri, keçilerini koyun ya da sığıra dönüştürüp, ormana değil, sınırları iyice daralmış meraya yönlendirdiğinde, bu kez de mera, biyolojik çeşitliliğini yitirecek, hayvanların tercih ettiği bitkiler aşırı otlanacağı için yok olma yönünde gelişirken, uzak durduğu, hayvanların yiyemediği, uzak durduğu dikenler baskın çıkıp, merayı belki de yürünemez hale getirebilecektir.
Gerçi, uzun vadede endişelenecek bir durum olmayacağı açık, çobanların yaşam hakkı, günümüzde bile soykırım derecesinde sınırlandırılmış, hemen hiç bir yerde kız dahi verilmez, sanki diğerleri masummuş gibi masum olmayışın timsali ilan edilmişken, bir süre sonra endişelenecek ne bir hayvan ne de hayvancılıkla geçinen insan kalmayacağı gün gibi ortada.
Onların yerini nasılsa çok uluslu yabancı firmalar alacak ve mezbaha artığı yemler ile güneş yüzü görmeyen hayvanlar beslenip, türlü teknik yöntemler ile hayvanlar sanki fabrikasyonmuş gibi hızla üretilip, kendi besinini seçmek istemeyen, ithal ve GDO'lu ürün tüketmeye daha hevesli geniş kitleler "hiç iyi niyetlisine rastlanılmayan" çobanlardan kurtuldukları için daha bir huzura kavuşacaklar, ithal gıda maddesi bağımlılığı ile bağımlılıklara bir yenisi daha hevesle eklenecektir. Keçiler gidecek, güzel günler gelecek(!?)
Az kaldı, azıcık daha sıkın dişinizi, keçilerin de çobanların da sonu yakın!
gece
tüketicilerin çobanlara verdiği önemden fazlasını tüketicilerin asla haketmediğini düşünen, bugünkü ve gelecekteki duruma müstehak gören forum kişisi
Bu başlık altında son sözüm; Siz iyisi mi; Salın keçilerinizi ormana, Mevla kayırır nasıl olsa...
Bende son mesajım dı diye yazdım ama, bakıyorum ki moderatörler bile, olaya olması gereken yaklaşımdan arklı olarak bakıyor.
Burada konu kesin ve net olarak şudur.
Sadece bize özgü bir yasak değil, tüm dünyaca kabul görmüş, yarar/zarar mukayesesi defalarca yapılmış, değişik ırkarı geliştirilerek hem veriminin arttırılması, hem de verdiği zararın önlenmesine çalışılmıştır.
Ben de dahil bu konuya yazan hiç kimse keçilerin ve çobanların soyunun tükenmesi ile ilgili ne bir beklentide, ne de temennidedir.
Burada ortaya konan görüşlerin bazıları bilimsel, bazıları da duygusal ve temenni içeren görüşler olarak ayrılıyor.
Hala malesef gerçekleri görmezlikten gelerek bir saplantı ile komplo teorileri üretip, birde bunlara inanmak hayetle karşıladığım bir durum.
Orman kanunu ile ilgili olarak sevgili Köknarın uzmanlık alanına girmek istemiyoum ama, İlk kanun hazırlandığı, 1994 de düzenlemesinin yapıldığı, 2006 da ek maddelerinin konduğu bir kanun.
Demek ki 50 yıldan fazla süredir tüm iktidarlar yabancı uşağı ve ülkeyi yavaş yavaş peşkeş çekiyorlar öyle mi ?
Bu nasıl bir fantazidir, nasıl bir kendini kandımaca, savunma oluşturmadır inanın anlayamıyorum.
Bütün politikacılar kanun düzenledikleri, kolluk kuvvetleri ve bürokrat, memurlar bunları uyguladıkları, bilim insanları da bu uygulamaları ışık tutacak çalışmalar hazırladıkları için demek ki, vatan haini oluyor.
Neyi savunduğunuzun arkındamısınız?
Ben tekrarlamak istiyorum,
1-) Keçi milleti üzerinde yapılan bilimsel bir çok araştırma sonucun da gelişmiş ve gelişmekte olan onlarca ülke ancak kontrollü besiciliğine izin vermiştir.
2-) Keçiler ve çobanlar için kimse yok olsun temennisin de değil, kanun ve kurallar çerçevesinde işlerini yapmaları konusun da yaptırım istemektedir.
Bu kadar basit bir konuyu romantik, duygusal, ve kanaatim ce bilimsellik dışı olarak savunmak doğru değildir.
Beslediği keçi '' BİZİM '' ormanımıza zarar veren çobanı, o çobanın sağlıksız şartlar da hayvan beslemesine yol açan politikacıyı, o çobanın ürününü mundar edip emek hırsızlığı yapan tüccarı, kanun ve kurallar dışında tüm bunları savunan, destek veren, göz yuman tüm üçüncü kişileri de aynı kefeye koyuyor ve teröristlerle eş değer tutuyorum.
Bu konu ile ilgili kanun maddesi bilimsel niteliklere dayanaklıdır, aksi olsaydı kanunu tartışırdık.
MeyveliTepe
25-07-2010, 21:59
"Orta Toroslar'da iki yaşında 37 bin sedir fidanı bulunan örnek bir sahada yaptığımız deneyde, iki keçinin bir saatte bütün fidanları yiyebildiğini gördük." (Orman Yüksek Mühendisi A. Şevket Ayhan)"
Keçi başına saatte 18500 adet iki yaşında fidan. Bir keçinin dakikada 308 fidan yemesi lazım. Her fidan için 20 kere ağzını açıp kapasa dakikada 6166 kere eder. O da saniyede 102 kere ağzının açıp kapaması ve yutkunması demek. Yine aynı dakika içinde bir fidandan diğerine gidiş zamanını hesaba katmıyorum. Bana kalırsa bu orman yüksek mühendisi yanlış hesap yapmış.
Keçilerin sürgünleri yemesi, ağaçların diplerini temizlemesi kötü bir şey değil. Bu konuda pek çok araştırma var. Onlar da orman ekosisteminin bir parçası.
Konuya ya hep ya da hiç diye yaklaşmak hatalı olur. Yeni tesis edilen fidanlardan kurulu bir alana, ya da kesilip sürgünlerden büyümeye bırakılan bir gençleştirme alanında keçi doğal olarak zarar yapar. Buna dayanarak uygulanan katı yasaklar olması gereken ekosistemi de kesintiye uğrattı. Bunun geç de olsa farkına varıldığında kontrollü izin verilmeye başlandı. Uygulamada eksiklikler, yanlışlar olabilir tabii. Orman personelinin eğitilmesi zararı önleyip faydayı arttıracaktır.
Konu her nedense farklı kutuplar tarafından farklı yorumlanıyor. Yabancı çok kaynak var ama çeviri yapmayı pek sevmiyorum. Bir kaç Türkçe link de karşı cepheden vereyim.
http://www.kesfetmekicinbak.com/gundem/07712/
http://beslenmebulteni.com/besin/index.php?option=com_content&view=article&id=248:yanan-ormanlar-ve-kecileri-kacrmak-&catid=67:hayvancilik&Itemid=484
http://www.haberruzgari.com/Cevre-Tarim/32265-Keciler-orman-dusmani-degil.html
http://www.karasaban.net/kil-kecisi-gunah-kecisi-mi/
MeyveliTepe
25-07-2010, 22:27
Beslediği keçi '' BİZİM '' ormanımıza zarar veren çobanı, o çobanın sağlıksız şartlar da hayvan beslemesine yol açan politikacıyı, o çobanın ürününü mundar edip emek hırsızlığı yapan tüccarı, kanun ve kurallar dışında tüm bunları savunan, destek veren, göz yuman tüm üçüncü kişileri de aynı kefeye koyuyor ve teröristlerle eş değer tutuyorum.
Bir konuda pek çok kişi farklı şeyler düşünebilir. Kabul edelim ki doğrunun daha doğrusu, yanlışın daha yanlışı vardır. Hatta, bugün doğru diye bildiğimiz, yarının affedilmez ve geri dönüşü olmayan yanlışı olabilir. Tabii ki bunun tam tersi de mümkün. Bu yüzden, bir konuda bir fikre sahip olunması gayet doğal. Ancak, gayet tartışma götürür bir konuda kendisi gibi düşünmeyenlere yafta yakıştırma davranışına sözlükte birçok karşılık bulunabilir.
Merada, otlakta veya ormanda otlatılan hayvanları sağlıksız koşullarda yetiştirilen hayvanlar olarak nitelemek de çok tartışılır. Gece'nin dediği gibi, kendi adıma ne mezbaha artığı ve GDO'lu mısır ile kapalı yerlerde beslenen hayvanlar ne de bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin sağlıklı olmadığını düşünürüm. Bu hayvanların metabolizmaları ne mezbaha artığına ne de mısıra göredir. Bu böyle olunca, birden bire düşünmeye başladım acaba keçi yerine ahır besiciliği vb. konularının altında yem pazarı vb. bir şeyler mi var diye. Makro ölçekte sayılara bakıldığında çok da anlamsız gelmiyor hani :)
Alıntıladığınız bölümde yaftalamadan ziyade hatalar ve suistimaller zincirinin tüm halkasının verdiği zararı gözönüne getirdim.
Konu keçi ve verdiği zararlar da değil aslında ama iş o mecraya gelince bunları tartışır olduk.
Linklerini vediğiniz makaleler ve yabancı makaleler de de konu tartışılıyor olsa da galiba bazı şeyler gözden kaçırılıyor diye düşünüyorum.
Bir kere sınırlı sayıda ki adalarımızın, az kalan ormanlık alanları bizzat bu keçi milleti tarafından bitirildikleri için, Yunan Adaların da, Sicilya vs gibi kapalı alanlar da da aynısı yaşandığı için kati kurallar, düzenlemeler getirilmiştir.
Bazı yaşlı, gelişmiş, büyümüş ağaçlardan oluşan orman dan ve bu ormanlara keçi yayılmasının sürgün temizliğinde çok faydalı olduğunu ve gübesinin de ek katkı sağladığını bir görüş olarak benimsiyorsunuz.
Peki hangi tip ağaçlardan oluşan orman da sürgün temizliğinin faydası vadır? Her ormanın ağaç topluluğu acaba keçi otlatılması ve sürgün temizliğinden fayda sağlayabilir mi?
Acaba orman denince aklımıza koca koca kızılçam ormanları mı gelmektedir?
Yoksa
Ekvatoral yağmur ormanı
Mangrov ormanları
Muson ormanları
Tropik iğne yapraklı ormanlar
Tayga ormanları
Yağmur yeşili yapraklı orman (kış ormanı)
Sert yapraklı orman
Yazın yeşil yapraklı orman (Yaz ormanı)
İğne yapraklı (ibreli) orman
Galeri ormanları
Bataklık ormanları
gibi bir çok çeşidi ve içeriği itibariyle asla sürgünlerine dokunulmaması gereken orman varlıklarından bizim ülkemiz de Karadeniz, Marmara, Trakya, İç Anadolu, Doğu Anadolu bölgelerin de yüzlecesinin olduğunu da hatırlamalımıyız?
Ya da sadece kızılçam ormanları, bazı çok yaşlı ağaçlarla kaplı ormanlar için özel olarak keçi yayma kanunları mı düzenlemeliyiz.
Peki o zaman oranın keçi ve çobanı ile berinin keçi ve çobanı arasında ki haksızlığı nasıl gidereceğiz?
Ben ve benim gibi düşünen yorumcular ana tema olarak '' kanunlar, yasal düzenlemeler çerçevesin de, ne keçiyi ve çobanı mağdur edelim, ne de milli varlığımız ormanlarımızı tüketelim '' dedikçe ne den bizi duyarsız olmakla suçluyor ve hala bir türlü anlayamadığım komplo teorilerin de uydurulan hikayelere yandaş gibi görüyorsunuz.
Keçi milletini beslemek en kolay hayvancılık türlerinden birisidir. Bolca ve anasının besleyemediği çoklukta yavruladığı için de oğlak eti diye bir kavram oluşmuştur.
Aynısını 3-6 haftalık ne bir kuzuya ne de danaya yapamazsınız, yapmazsınız, yaptırmazlar.
Keçi sürülerinin kontolsüz ve bedavaya yakın olarak bakılabiliyor olması ( ormanı da merayı da tüketmesi bana göre bedava değil ama çobana göre bedava dır ) meralarımızı ve ormanlarımızı, makiliklerimizi perişan etmektedir.
Yediği yemi ete çevirme oranların da diğer emsali hayvanlara göre verimi azdır.
Saanen cinsi gibi keçiler dış mihaklarca ülkemize yutturulmaya çalışılan ırklar değil, aksine hazır ya da kolaylıkla hazırlanabicek yemlerle beslenebilen ve süt, et, kıl, deri verimi çok daha azla olan çeşitlerdir.
Ben keçi besliyorum. Etafımda ki bazı kişiler de besliyor. Ama aramız da ki fark ben çobanımı da, keçimi de, doğayı da aynı özenle, samimiyetle severken, bazı diğerleri sadece cebini seviyor.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 23:21
Bir konuda pek çok kişi farklı şeyler düşünebilir. Kabul edelim ki doğrunun daha doğrusu, yanlışın daha yanlışı vardır. Hatta, bugün doğru diye bildiğimiz, yarının affedilmez ve geri dönüşü olmayan yanlışı olabilir. Tabii ki bunun tam tersi de mümkün. Bu yüzden, bir konuda bir fikre sahip olunması gayet doğal. Ancak, gayet tartışma götürür bir konuda kendisi gibi düşünmeyenlere yafta yakıştırma davranışına sözlükte birçok karşılık bulunabilir.
Merada, otlakta veya ormanda otlatılan hayvanları sağlıksız koşullarda yetiştirilen hayvanlar olarak nitelemek de çok tartışılır. Gece'nin dediği gibi, kendi adıma ne mezbaha artığı ve GDO'lu mısır ile kapalı yerlerde beslenen hayvanlar ne de bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin sağlıklı olmadığını düşünürüm. Bu hayvanların metabolizmaları ne mezbaha artığına ne de mısıra göredir. Bu böyle olunca, birden bire düşünmeye başladım acaba keçi yerine ahır besiciliği vb. konularının altında yem pazarı vb. bir şeyler mi var diye. Makro ölçekte sayılara bakıldığında çok da anlamsız gelmiyor hani :)
Size itiraz değil , ancak tamamlama anlamında ;
Yaylada , merada gezen hayvan nasıl sağlıksız olur doğrusu bende anlamadım . Organik ve doğal et için , hayvanların nasıl beslenmesi gerek ? ahırda bakılan besi yapılan hayvan hazır yem yiyecek , veya ancak arazi sahibi olan hayvancılık yapabilecek . Tabii Hayvan yaylada ormanda otlarsa yem fabrikaları hazır yemi kime satacak ?
Oğuz Karsan
25-07-2010, 23:23
Merhaba.
Keçi nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu Batı Marmara'nın ve Kuzey Eğe'nin kesiştiği Biga yarımadasının birçok yerinde bulundum. Hatta, Kazdağlarının en yüksek yamaçlarının birinde (Orman Köyünde)yılın birkaç ayı yaşıyorum.
Buralarda Keçi nüfusu çok fazladır. Nedeni ise kolay bakılması ve çok yavrulaması. Tabi bir de Ezine Peyniri üreticilerinin ürettikleri peynirlerine, o güzel tadını veren keçi sütünü karıştırmalarından kaynaklanmaktadır.
Keçinin neden kolay bakıldığını açayım isterseniz. Bu bölgede keçi çobanlarının çoğu, sürüsünün başında bulunmaz. Ya sürüsünü köpeğe bırakır kahveye vs. ye gider. Ya da hayvanlar tamamen başıboş gezer akşam ağıllarına dönerler.
Sürü sahipleri her yeri doğal meraları olarak görürler. Hatta tapudan satın aldığınız araziyi çevirmeye kalktığınızda size kızarlar ve biz şimdi hayvanlarımızı nerede otlatacağız diye sitem ederler.
Keçilerin, Ormana salınması onlar için sadece normal bir olaydır. Hatta yeni fidanları ve sürgünleri yemeleri için teli bizzat kendileri açarlar. Çevrili yerler hoşlarına gider. Çünkü gün boyunca hayvanlar daha da güvende olurlar, Akşam sürüyü toplama zahmeti olmaz.
Köylünün birçoğunun da 25-30-40 veya daha fazla arazisi olmasına rağmen, hayvanlarını bir başkasının tarlasına veya ormana salmak daha çok tercih ettikleri bir yoldur. Devletin bir çok teşviğine rağmen, hiçbiri ağılını iyileştirmez, sağım makinesi kullanmaz, soğutma tankı almaz, hayvanını aşılatmaz ve bakımını yapmaz. Sadece sütünü sağar az veya çok olması da onu ilgilendirmez. Hayvan başına aldığı süt miktarını çoğaltmaya uğraşmaz.
Yabancı ülkelerde 15 ile 40 dönümde 100 adet hayvan bakılabilirken, bizde 100 keçiye en az 100-150 dönüm yerin gerektiğini savunurlar. Kısaca bizim köylümüz hayvanlarına bakmayı bilmez, bilgisizliğinin sonucunda ormanlar zarar görür.Özellikle de Çanakkale bölgesinde ormancılar keçilerin ormana girmelerine ses çıkarmaz. Çanakkale bölgesindeki Orman köylerinin, hayvancılığın ve köylünün durumu tamamiyle ormana bağlıdır.
Saygılar
Size vatanını milletini seven keçi çobanlarımızla ilgili yaşadığım bir örneği de vereyim.
İzmir Çeşme otobanı yapılınca iki bölge arasın da kalan yerlere keçiler gidip gelemez oldular. Bu arada da sakız ve delice koruma hatları ile vakıf, kurum, kuruluş ve kişilerin oluşturdukları bir çok dağınık genç ormanların da etrafları telle çevildi.
3 yıl önce Bodrum dan Çeşme ye evime dönmekteyim. Gece saat 01:30 civarı, hızım 120 km/h. hafif eğimli ve virajlı olan Karaköy civarını geçerken bir anda yüzlerce keçiyi yolun bölünmüş her iki tarafından karşıya geçer halde gördüm.
Arabam yererli ekipmana, bende dikkate sahip olmasam direk içerisine girecektim. 1-2 metre kala acı acı frenle durabildim.
O çoban hem otoban tellerini kesip karşıdan karşıya keçi geçiriyor, hem de diğer koruma altında ki alanlara hayvanını yayarak zarar veriyor.
Jandarma yı arayarak tespit yaptırdım. Çobanın 600 den fazla keçisi olduğunu tespit ettiler.
Ziyan ettikleri genç ormanlar için de tespit yapıldı ve durum korkunçtu.
Daha sonra benim başıma gelen olaydan 3 ay sonra yaz sonunun da ise bu sefer Zeytinler sapağında aynı durum tekrar yaşanmış ve meydana gelen kazada yeni evli bir çift güpe gündüz sürüye çarparak taklalar atmış, onlaca keçi telef olmuş ve malesef o çift ölmüştü.
Bi cevap da sevgili huyhuyhuy a,
Yaylada, merada hayvan yayıp besleyen her çobanın hayvanı malesef ne organik olur ne de sağlıklı. Bu tip besleme yöntemi de diğer yöntemler gibi ilgi ve özen ister.
O çoban hayvanını sadece dağda bayırda otlatıp gerekli tuzu yalatmaz, ek mineralleri vermez, yağmura, çamura ve yeterli büyüklükte olmayan ağıllara tıkarsa o hayvan hastalanır.
Sürüsüne dışarıdan damızlık teke bile almadığından bi kaç nesil sonra eş cinsel doğumlar olur.
Bu tip hayvanlar doğuştan hasta ve dayanıksızdır. Dolayısı ile basar ucuz antibiyotiği, ilacı.
İşte o et de süt de süper organik olur.
Ama bilinçli çoban yukarıda ki satırlarda defalarca anlatmaya çalıştığım gibi işini laiki ile yapar ve ne bana ne size ne de doğaya ve başkasına zarar vermemeye çalışır.
Bir de yayla da dağda bayır da antibiyotik kullanan sürülerin gübelerinden bulaşan atıklar dolayısı ile bir süre sonra zararlı parazitler, mantarların meraya verdiği zararı, ora da otlayan diğer hayvanların maruz kaldığı haksızlığı, doğal hayvan topluluğunun nasıl etkilendiğini de bilmek gerekir.
İsmail Karagülle
25-07-2010, 23:50
Merhaba.
Keçi nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu Batı Marmara'nın ve Kuzey Eğe'nin kesiştiği Biga yarımadasının birçok yerinde bulundum. Hatta, Kazdağlarının en yüksek yamaçlarının birinde (Orman Köyünde)yılın birkaç ayı yaşıyorum.
Buralarda Keçi nüfusu çok fazladır. Nedeni ise kolay bakılması ve çok yavrulaması. Tabi bir de Ezine Peyniri üreticilerinin ürettikleri peynirlerine, o güzel tadını veren keçi sütünü karıştırmalarından kaynaklanmaktadır.
Keçinin neden kolay bakıldığını açayım isterseniz. Bu bölgede keçi çobanlarının çoğu, sürüsünün başında bulunmaz. Ya sürüsünü köpeğe bırakır kahveye vs. ye gider. Ya da hayvanlar tamamen başıboş gezer akşam ağıllarına dönerler.
Sürü sahipleri her yeri doğal meraları olarak görürler. Hatta tapudan satın aldığınız araziyi çevirmeye kalktığınızda size kızarlar ve biz şimdi hayvanlarımızı nerede otlatacağız diye sitem ederler.
Keçilerin, Ormana salınması onlar için sadece normal bir olaydır. Hatta yeni fidanları ve sürgünleri yemeleri için teli bizzat kendileri açarlar. Çevrili yerler hoşlarına gider. Çünkü gün boyunca hayvanlar daha da güvende olurlar, Akşam sürüyü toplama zahmeti olmaz.
Köylünün birçoğunun da 25-30-40 veya daha fazla arazisi olmasına rağmen, hayvanlarını bir başkasının tarlasına veya ormana salmak daha çok tercih ettikleri bir yoldur. Devletin bir çok teşviğine rağmen, hiçbiri ağılını iyileştirmez, sağım makinesi kullanmaz, soğutma tankı almaz, hayvanını aşılatmaz ve bakımını yapmaz. Sadece sütünü sağar az veya çok olması da onu ilgilendirmez. Hayvan başına aldığı süt miktarını çoğaltmaya uğraşmaz.
Yabancı ülkelerde 15 ile 40 dönümde 100 adet hayvan bakılabilirken, bizde 100 keçiye en az 100-150 dönüm yerin gerektiğini savunurlar. Kısaca bizim köylümüz hayvanlarına bakmayı bilmez, bilgisizliğinin sonucunda ormanlar zarar görür.Özellikle de Çanakkale bölgesinde ormancılar keçilerin ormana girmelerine ses çıkarmaz. Çanakkale bölgesindeki Orman köylerinin, hayvancılığın ve köylünün durumu tamamiyle ormana bağlıdır.
Saygılar
Yukarıda ki yazı , eski usulu yeriyor gibi gözüksede bir bakımdan da övüyor.
adresi tam verirseniz , tam organik süt ve peynir almak için oraya gitmek isterim .(:
İsmail Karagülle
26-07-2010, 00:01
Size vatanını milletini seven keçi çobanlarımızla ilgili yaşadığım bir örneği de vereyim.
İzmir Çeşme otobanı yapılınca iki bölge arasın da kalan yerlere keçiler gidip gelemez oldular. Bu arada da sakız ve delice koruma hatları ile vakıf, kurum, kuruluş ve kişilerin oluşturdukları bir çok dağınık genç ormanların da etrafları telle çevildi.
3 yıl önce Bodrum dan Çeşme ye evime dönmekteyim. Gece saat 01:30 civarı, hızım 120 km/h. hafif eğimli ve virajlı olan Karaköy civarını geçerken bir anda yüzlerce keçiyi yolun bölünmüş her iki tarafından karşıya geçer halde gördüm.
Arabam yererli ekipmana, bende dikkate sahip olmasam direk içerisine girecektim. 1-2 metre kala acı acı frenle durabildim.
O çoban hem otoban tellerini kesip karşıdan karşıya keçi geçiriyor, hem de diğer koruma altında ki alanlara hayvanını yayarak zarar veriyor.
Jandarma yı arayarak tespit yaptırdım. Çobanın 600 den fazla keçisi olduğunu tespit ettiler.
Ziyan ettikleri genç ormanlar için de tespit yapıldı ve durum korkunçtu.
Daha sonra benim başıma gelen olaydan 3 ay sonra yaz sonunun da ise bu sefer Zeytinler sapağında aynı durum tekrar yaşanmış ve meydana gelen kazada yeni evli bir çift güpe gündüz sürüye çarparak taklalar atmış, onlaca keçi telef olmuş ve malesef o çift ölmüştü.
Bi cevap da sevgili huyhuyhuy a,
Yaylada, merada hayvan yayıp besleyen her çobanın hayvanı malesef ne organik olur ne de sağlıklı. Bu tip besleme yöntemi de diğer yöntemler gibi ilgi ve özen ister.
O çoban hayvanını sadece dağda bayırda otlatıp gerekli tuzu yalatmaz, ek mineralleri vermez, yağmura, çamura ve yeterli büyüklükte olmayan ağıllara tıkarsa o hayvan hastalanır.
Sürüsüne dışarıdan damızlık teke bile almadığından bi kaç nesil sonra eş cinsel doğumlar olur.
Bu tip hayvanlar doğuştan hasta ve dayanıksızdır. Dolayısı ile basar ucuz antibiyotiği, ilacı.
İşte o et de süt de süper organik olur.
Ama bilinçli çoban yukarıda ki satırlarda defalarca anlatmaya çalıştığım gibi işini laiki ile yapar ve ne bana ne size ne de doğaya ve başkasına zarar vermemeye çalışır.
Bir de yayla da dağda bayır da antibiyotik kullanan sürülerin gübelerinden bulaşan atıklar dolayısı ile bir süre sonra zararlı parazitler, mantarların meraya verdiği zararı, ora da otlayan diğer hayvanların maruz kaldığı haksızlığı, doğal hayvan topluluğunun nasıl etkilendiğini de bilmek gerekir.
Sizin bahs ettiğiniz , çoban bizim oralarda evde tutulmaz , bir araba sopa yer.
Bahs ettiğiniz eski usul bakım için yapılması gerekenlere , bir de ben ilavede bulunayım . Hayvan her zaman , aynı yere otlamaya götürülmez. Zaman zaman farklı meralara ve değişik yeşile yayılır ki hertür gıdayı alabilsin . Ve bu da büyük miktardaki sürüleri sevk etmekte epeyce zordur. Tecrübeli çoban tecrübeli köpek gerektirir. Çobanlık gelişi güzel bir iş değildir. Bilgi ve tecrübe gerektirir.
Ben de tekrarlayayım . Keçileri gelişi güzel salıverelim demiyorum . Ama seanen keçisine yer açmak telaşı ile , eski usulü yok etmeyelim . Sonra ileride çok ararız.
İsmail Karagülle
26-07-2010, 00:22
Eskiden köyde, sadece köylü yaşarken , sonradan şehirden gelen komşuları oluşunca , kentten gelen her bakımdan güçlü komşular , köylüye çeki düzen ve terbiye vermeye çalışıyorlar. Ve bahçelerinin içine sızan keçilerden ve diğer hayvanlardan rahatsız oluyorlar. Köylü de hayvanı şehirden gelmiş bu komşusunun bahçesine girince , pek de rahatsız olmaz. Sinsice mutlu bile olur. Zira şehirli komşu gelene kadar, hayvanını o arazide otlatıyordu.
Seanen keçisi geldi . Verdiği süt miktarı ile reklamı yapıldı . Yavru miktarı ile çok karlı olduğu söylendi. Eski keçi gibi gezdirmeye gerek de yoktu . Besi sığırcılığı gibi bakımı yapılabilirmiş. Ve herkes bu keçiden almaya başladı . Tabii bakım masrafı da ona göre hazır yem yediği için . Ama eski usul gezen keçi hem az süt verir. Ama masrafı çobanı açısından sıfıra yakın olduğu için , ucuza süt verebilir. Seanen keçi sahibi , hem kaliteli, hem ucuz süt veren keçiye iyi gözle bakamaz artık .
Eski usul, şehirden gelen kent alışkanlıklı, komşunun işine gelmez.
Yem üreticisinin işine gelmez.
Kaliteli dondurma üreten , peynir üreten ustalar bu konuyu çok iyi tahlil edebilirler.
Yazmayacağım dedim ama olmuyor. Kimsenin, hele de "masrafı sıfırlamak" düşüncesiyle benim ülkemin ormanlarına sürüsünü gelişi güzel sokup orman örtüsüne zarar vererek geçimini sağlamaya hakkı hukuku yok! Hem işini bedavaya getirmek için keçi sürüsünü yasak alanlı orman bölgelerine sokacak, bu şekilde benim ülkemin ormanını tahrip edecek, hem de bunu geçimini sağlamak, hayatta kalabilmek, ayakta durabilmek ile gerekçelendirecek. Kusura bakmasın hiç kimse ama, öyle YAĞMA yok. Bunun tam tanımı YAĞMA' dır!
Masrafı sıfırlayarak geçimini sağlamanın benzer birkaç yolunu saymak isterim. Benim nezdimde masrafsız keçi yetiştiriciliği yapmak amacıyla YASAK ZAMANLARDA YASAK ALANLARDA keçi sürüsünü otlatan çoban, bir mağazadan çaldığı kıyafetleri pazarda işportada satan kişiden farklı değildir! Birinin tapulu arazisindeki kiraz ağaçlarının kirazlarını toplayıp pazarda satmak da aynıdır. Bu mudur savunduğunuz?
Ben yerli ya da sonradan getirilmiş olan tüm Alpin, Ankara, Beyaz Alman, Asil Boer, Damascus, Honamlı, Kıl, Kilis, Malta, Norduz, Nubiya, Saanen, Toggenburg gibi çeşitlerin aynı anda korunması, yetiştirilmesi, geliştirilmesi ile ilgili zaten kendimce çalışıyorum.
Bu konu da sizden farklı düşünüyor değilim.
Benim çobanlığım iyidir. En azından eğitimli bir çoban olduğumdan bir çok şeyi doğru yapabiliyorum.
Bir türlü anlaşamadığımız konu, sizin dönüp dolaşıp olayı sanki çoban ve keçilerimizi yok etmek, yasaklamak üzerine algılamanız ile, bizim keçiyi kontrol altın da tutup, çobanı eğitip, gelirini yükseltip bazı olumsuz yaklaşımlara sebebiyet verilmesine mani olmak istememiz ikileminde tıkanıyor.
Ben çobanın da, yetiştiricinin de ne yaşadığını, hangi zorluklarla mücadele ettiğini, çobanınını, keçisini, veterinerini, yemcisini, bürokratını uzun zamandır biliyorum.
Meselemiz şu;
Keçi milleti ormana zara verir, dolayısı ile kontrollü ya da kontrolsüz ormana sokulması yasaktır.
Buna rağmen bunu suistimal eden çaban, mal sahibi, ormancı, bürokrat, her kim ise suçludur.
Bunun affı, mazur görülmesi olamaz. Benim savunduğum fikrin ana teması olan keçi ormana zarar verir görüşü, bilimsel olarak kanıtlanmış gerçektir.
Bazı karşıt görüş sahiplerinin önerdiği ya da idda ettiği gibi zarar vermez, faydası da vardır gibi söylemlere yukarı da diğer yazılarımda belirttiğim sebeplerden dolayı katılmıyorum.
İlla keçini besleyeceksen, benim gibi yapar, bahçe budama atıklarını, biçtiğin taze ve ilaçsız çimleri, yabani otları, biraz da kendi yaptığın tahıl karışımlarını, doğal mineral tuzlarını eklersin mis gibi de besicilik yapasın.
Yok işin ucuzuna, kolayına kaçıp ''BİZİM '' milli valıklarımıza zarar verip sadece sen faydalanacaksan o işe de kanun ile mani olunur.
Konu bu. Yoksa organik keçi peyniri mi istiyorsunuz? Buyurun gelin benim adım dan önce lakabım ''organik yabani''.
Meyvalarımı saksağan ve diğer kuşlarla, bademimi harnupumu sincaplarla, sebzemi tahılımı böcü bötüyle, çimimi bahçe atığımı kirpi, tosbağa, kurbağa ile paylaşıyorum.
Benim sistem de her şey değerlendirilir. Ama emek vererek. Sevgili köknar ın bahsettiği gibi;
''saldım çayıra mevlam kayıra, bir dönüm bostan, yangel Osman'' larla bu işlerin yapılmasına karşıyım.
sn.balbay,
YAZDIKLARINIZIN HER SATIRINA, HATTA HER KELİMESİNE HARFİYEN KATILIYORUM.
Ben de, her şeyimi börtü böcek, kuş köstebek vs.ile paylaşanlardanım.
Yaşadığım bölgede ki köylülere yılanları öldürmeyin,yırtıcı kuşları vurmayın, fareler çoğalır fikrini aşılamaya uğraşıyorum.
ÖĞRETMENLİK YILLARIMDA, ÖĞRENCİLERİME. BALTALAR ELİMİZDE, UZUN İP BELİMİZDE ŞARKISINI ASLA SÖYLETMEDİM!
SAYGILAR..
İsmail Karagülle
26-07-2010, 01:56
Yukarıda ki yorumlarımın birden fazla tekraren yazdım . Birkere daha yukarıdaki yazımdan kopyalayarak buraya yapıştırıyorum .
Ben de tekrarlayayım . Keçileri gelişi güzel salıverelim demiyorum
.
Bu konuda kendi fikrimce söylenmesi gereken her şeyi , aklımın erdiğince söylediğime inanıyorum .
Ve bu başlıktaki tüm yorum yazan katılımcılara , teşekkür ediyorum . Bu arada sürç-ü lisan ettik ise af ola. Dileği ile hoşça kalın
Ne güzel ki müşterek doğru da anlaştık. Zaten ülkemin sağduyulu fikir sahipleri, düşünürleri, entellektüelleri, ne keçimize, ne çobanımıza, ne de anavatanımız olan bu toprakların bize hayat veren doğamıza ve onun ev sahipliği yaptığı çeşitliliğe kaşı bir hareketi benimsemiyor.
Tek korkumuz aslında müşterek olarak acaba, birileri geleceğimizi ipotek altına almaya mı çalışıyor, bizi emperyalist sömürücülere peşkeş mi çekiyor olgusu.
Çok haklı olarak hepimiz tedirginiz. Ancak lütfen bir takım siyasi yalanların etkisinde kalmadan, bu foruma yakışır şenlikte paylaşımlar yapalım.
Bir birimize rakip, hasım, düşman değiliz. Demokasiyi madem benimsiyoruz, gereğini de yapalım.
Fransız, İngiliz, Batılı, Avrupalı, Süper Güç diye adlandırdığımız dünkü yeni yetmeler, bir birini keserken, adaleti, hoşgörüyü biz geniş topraklarda sağlamıştık.
Varın yine aynısını yaşatalım. Etnik kimlik zenginliktir. Ta ki birbirimizin sevincini de, üzüntüsünü de kalpten hissetmeye devam ettiğimiz sürece.
Selam olsun 81 vilayete, selam olsun binlerce Anadolu yaşayanı kültüre.
Şükrü Erbaş' ın "Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz" mecazi şiirini anımsadım mesajları okuyunca.
İsmail Karagülle
28-07-2010, 00:34
Şükrü Erbaş' ın "Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz" mecazi şiirini anımsadım mesajları okuyunca.
Merdikıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş!"
Merdikıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş!"
Haksızlık etmeyin şimdi sayın huyhuyhuy :)
Keçiler, küçük hesaplar, ,çevre doğa vs. derken, ister istemez anımsıyor insan.
Üstelik bence çok da güzel, eleştirel ve edebi değeri yüksek bir şiirdir. Ha, bunun yanında aceleci, önyargılı tepkiler de almştır.
Lafı uzattım, bizlerin başına ne geliyorsa ve ne geldiyse küçük hesapların peşine düşmemizden değil midir? Hiç sirkat falan da değildir bu. Mükemmel insan olmadığı gibi mükemmel toplum da yoktur. Önemli olan, özeleştirisini yapabilmek ve gelişimin dinamiğini yakalamaktır. Üç kg bulgura ....diye devam edersem konudan uzaklaşmanın eşiğine gelmiş olan beni malina ne eder bilmem:) Saygılar...
İsmail Karagülle
28-07-2010, 12:06
Sayın aygün, haksızlık yapmak için , veya şairi eleştirmek için yazmadım . O deyişi .
Şair hakkında çok bilgim yok . Şiirden de sadece okumak ve okuduğumdan haz almaktan ileri bilgili olduğumu söyleyemem .
Sizin şairden bahs etmenizden sonradır. Baktım . Şiiri okudum .
Şiiri okuduktan sonra , şairi anlamaya çalıştım . o toplumun içinde yaşamış ve köylüyü iyi tanımış , ama o toplumun dışına çıkmış ve köylüye, toplumuna dışarıdan biri gibi bakmış . Ve bu gözlemi yaparken çok da başarılı olmuş. Çok iyi tarif etmiş. Ve başarılı bir gözlem .
Aynı gözlemi , o toplumu içinden bakarak farklı anlatmak da mümkündür.
Size , bu konuda ki anlatmak istediğimi , kendimizden bir örnekle anlatmaya çalışacağım .
Benim annem , torununu severken , çocuğun burnundan akan sümükleri için , Anadolu lehçesi ile '' göp gözel sümüklü oğlum derdi ''. Bu içerden bir bakış .
Aynı sümüğe komşu ayşe hanım , çocuğun sümükleri akıyor. Hasta olmuş çocuğa iyi bakamıyorsunuz şeklinde, gözlem ve yorumda bulunurdu.
İçeriden birinin , tıpkı dışarıdan bakan gibi yaptığı yorum. Bana o öz deyişi hatırlattı .
Aynı şaiin , genelev şiirini de okudum . Orada yaptığı da , Dışarıda olduğu halde , yani genelevde , çalışan bir kadın olmadığı halde, o kadını o kadar iyi gözlemlemiş ve tasvir etmiş ki , muhteşem bir gözlem ve tasvir.
İçeriden biri olarak , baktığımızda köylünün o durumunu hepimiz görürüz . Şair söylediği zaman, gerçekler yüzümüze çarptığı için , azıcık burulur içimiz.
Evet, burulmalı ki bir şeyler değişebilsin. Haksızlık sözcüğünü tamamen espri amaçlı kullanmıştım. Bu arada sizi anladığımı da ifade etmek isterim. Açıklamalarınız için ayrıca teşekkür ederim. Saygılar....
İsmail Karagülle
28-07-2010, 13:34
Evet, burulmalı ki bir şeyler değişebilsin. Haksızlık sözcüğünü tamamen espri amaçlı kullanmıştım. Bu arada sizi anladığımı da ifade etmek isterim. Açıklamalarınız için ayrıca teşekkür ederim. Saygılar....
Saygı bizden sayın hocam .
Oğuz Karsan
29-07-2010, 22:25
Merhaba.
Yukarıda ki yazı , eski usulu yeriyor gibi gözüksede bir bakımdan da övüyor.
adresi tam verirseniz , tam organik süt ve peynir almak için oraya gitmek isterim .(:
Sn. huyhuyhuy,
Adres: Çanakkale-İzmir karayolu'nun 40. Km si Yani Ezine'den (yaklaşık 1 km sonra) ışıklardan sola yani Kuzeye doğru sapılacak ve Kazdağlarının eteklerindeki herhangi bir köye girilecek. Köylerin isimleri alfabetik sırayla şöyle:
Ağaçköy • Ahmetçeli • Akpınar • Alakeçi • Alikabaklar • Aşağışapcı • Aşağışevik • Bekirler • Beşik • Bezirganlar • Bıyıklı • Cazgırlar • Çalıdağı • Çalıobaakçakıl • Çatalçam • Çavuşköy • Çavuşlu • Çırpılar • Çiftlikköy • Dağahmetçe • Dağoba • Daloba • Doğancı • Evciler • Gedik • Gökçeiçi • Güvemcik • Güzeltepe • Hacıbekirler • Hacıdervişler • Hacıköy • Işıkeli • Karaibrahimler • Karaköy • Karıncalı • Kaykılar • Korucak • Koşuburnu • Köseler • Köylü • Kurşunlu • Kuşçayır • Kutluoba • Külcüler • Mollahasanlar • Muratlar • Nebiler • Osmaniye • Örenli • Palamutoba • Pınarbaşı • Pıtıreli • Saçaklı • Saraycık • Sarıdüz • Sarıot • Serhat • Söğütgediği • Toluklar • Tongurlu • Tülüler • Türkmenli • Üçyol • Üzümlü • Yahşieli • Yanıklar • Yassıbağ • Yaylacık • Yenice • Yeniköy • Yeşilköy • Yiğitaliler • Yukarışapçı • Yukarışevik • Zerdalilik • Zeytinli •
Bayramiç'in bütün köylerinde doğal süt var. Hayvanları etrafa(0rmana) saldıkları için doğal otlar ve kekeik ile besleniyorlar. Ayrıca köy yumurtası ve ekmek de var. Ama köylüler kendi yaptıkları ve bizim hayran kaldığımız ekmeklerinden bıkmış olacaklar ki, köyün kahvesinin önlerine koydukları camekanlı dolaplarda bulunan ve Bayramiç İlçesindeki fırından gelen ekmeği tüketiyorlar. Yani bizim tam tersimiz istikametinde hareket ediyorlar. Ve o güzelim doğal undan yapılma lezzetli ekmeklerini yemiyorlar.
Dikkat etmeniz gereken husus ise, satın aldığınız ham sütü dikkatlice süzmeniz ve kaynatmanızın gerektiği. Bir de köylüden peynir alırsanız dikkat edin. Kaynamamış sütten yapılan peyniri de sakın almayın Brucella adında çok tehlikeli bir hastalık var ki, Allah göstermesin yakalanırsanız çok sıkıntı çekebilirsiniz.
Köylerden bir kaçına girdiğinizde anlattıklarımı daha iyi anlayabileceksiniz. Bazı köyler sahiden çağlar öncesini yaşıyorlar.
Saygılar
İsmail Karagülle
29-07-2010, 23:36
Verdiğiniz bilgilere çok teşekkürler. Yazınızı saklıyacağım . Gerçi bu tür köylere yabancı biri değilim . Ama yolum düştükçe bu tür yerleri gezmeyi ve görmeyi , yakında ölecek bir hasta ziyareti gibi görüyorum . Ve öyle hissediyorum . Bazı olumsuzluklarına rağmen , o geri kalmışlığı seviyorum .
Kaynamamış sütten yapılan peynir benim de , atalarımın yaptığı, zaman zaman benim de yaptırdığım , ''yörük usulü'' bir peynirdir. (Bu tür bir tanımlama var mı bilmiyorum . Benim tanımlamam yörük peyniri.)
Size katılıyorum . Ve uyarınız için teşekkürler.
Sağlıklı hayvandan yapıldığına emin olmak gerekir .
cemcell61
26-09-2011, 13:50
Keçi keçidir...
Malesef bende karadenizde orman köylüsünün veya çobanların koyun sürüsü içinde tekeler beslemekte,yeni diktiğim sedir fidanlarımı yedi keçileri,,öldüresim geldi çobanı.....devlet yetkililerine sesleniyorum şöyle bir yasaya acil gereksinim vardır..
Keçi besiciliği 1 vey 2 adetten başlamak üzere daha fazlasıda olabilir kapalı alan içinde veya tamamen çayırlık alanda beslemek zorundadır..aksi durumlarda fotoğraflan yapılacak bir ihbarda 3g dahil , çobana koyun-keçi başına on misli ceza anında uygulanır **** 20 yıldan az olmamak üzere hapi cezası ,mazeretler geçersizdir.diye bir hüküm yasa gereklidir...
Sayın Katılımcılar ;
Herkese iyi günler, sağlıklar inşallah. Kimsenin yazısına nazire olsun diye yazmıyorum.
Bizler sanıyoruz ki 7-8 üniversite bitirirsek aydın kişi sayılırız. O diplomaları hazmedemezsek hiç bir faydası yok bence. Sadece kağıt parçası. 3-5 nesilde ancak hazmederiz o kağıt parçalarını ve değerli birer belge halini alırlar.
Harita üzerinde incelersek, kıraç/kurak/ormansız yerlerin hepsinin, tarih boyunca ''savaş yolları'' üzerinde olduğunu gözlemleriz.
-Ordular geçer, arkalarında enkazlar bırakırlar.
-Orduların önünden kaçan yerel halk, yükseklere kaçar, çaresizlikten orada da etmediği kalmaz. Sonuç enkaz gene.
-Ordular kaybolur, yerel halk düze iner, enkazı tekrar geliştirir, yeşertir (Geçim gayesi ile meyve veya stratejik ağaçlar/Silah-gemi-kayık-gölge için). Ama 20-50 sene sonra,başka bir ordu, belkide kendi orduları tekrar geçer...Sonuç gene enkaz.
-Asırlar sonunda, o yörede oturanlar için, sadece hayvancılık imkanı kalmıştır. Ekinleri her ahvalde yakılıp/çalınıp/tahrip olununca, hayvanları ile tekrar yükseltilere kaçmışlar. Eee... yukardaki ormanı daha önce yok etmişlerdi zaten. Hayvani gıdalar tek yaşam kaynakları.
-Nasılsa gene bir ordu gelir diye savsaklama ve boş vermişlikle, hayata devam edilir her tarafı enkaz olan yükselti ve düzlüklerde.
-O kadar süregen bir şey ki bu, atalarının toprak ile ilgili dedikleri her şey/her bilgi yanlış çıkmaktadır. Bari az alan ekeyim der. Binlerce dönümden, 3-5 dönümü eker. Orduların dikkatini de çekmez/Çabuk sürüm-ekim-biçim savı, ilerde nesiller içinde, ruhuna tembellik olarak işler. Soyunun nüfüsu artmıştır, ama ektiği alan artmamış, hala 3-5 dönümdür.
-Kişi başına düşen gıda düşmüştür. Daha da düşmesini engellemek için ürün ortaklarını azaltmıştır. Kuşlar yani. Çaresi,çevrende kuş yuvaları yaşatmama, Nasıl mı ?..; Ağaçları kes,
-ohh be !.. 2 darı tanesi kurtardı şimdi işte. Hem artık delikli demir de çıktı. Dolayısıyla ; Düşmanları da ağaç ardına gizlenip, kendisini hedef alıp ateş edemezler. Enkaz içinde, kıt'a kanaat getiren yaşam var hala ama.
-Halbuki binlerce/milyonlarca sene/nesil içinde, doğayı hazmetmiş ne kadar da aydın/dağarcıkları süzekten geçmiş bilgi ile dolu ataları vardı. Şimdi ise onlar; o bilgilerden yoksun, bir de kanlarına işlenmiş/damarlarında hayat bulan yılgınlık/tembellik de üstüne üstlük kârları olmuş.
Sonuç olarak; O toplumu, eski bilgeliğine nasıl ulaştırabilir diye bir tez serildi önümüze.
Sayın Meyvelitepe ve diğer kardeşlerimin belirttiği gibi. Her iki unsuru nasıl bir arada tutabiliriz. Çabalarımız, her iki türden birinin yok olması gerekliliği üzerine mi kuralım ?
Veya biraz uğraşıp (Eğitim/Yardım/Faydasız-yanlış bilgileri eleme/Menfaatları olanların çıkarımlarını afişe etme v.s.) her 2 tür, Keçi/Orman ve Biz insanların nasıl bir arada olabilecekleri/olma gerekliliği üzerine, azcık terleyip çaba mı sarfetmeliyiz ?
Bence Keçi ve Orman bir araya geldiler şu anda. Aralarında tartışıyorlar. ''İnsan ırkını nasıl yok etsek te birlikte yaşayabilsek'' diye.
Çok yakın zamandan örnek; Saddam' dan kaçan Iraklılar, Bir müddet sonra ülkelerine döndüklerinde, geride bıraktıkları enkaz. İnadına etmediler. Yaşama/Hayata tutunma/Ailesini-Çocuğunu donmaktan korumak gayesi vardı orda.
Saygılarımla lütfen.
ağaç sevdalısı
08-10-2011, 01:25
keçi besledim, yedim, kovaladım, otlattım.10 dakikada bir dönüm sebze bahçesini halleder. koyunlarla beraber otlatmaya götürürsünüz hep keçinin peşinde dolaşırsınız ayağıyla dala basar ucunu yer. yerinde durmaz.10 yaşındayım vazifem keçiyle ilgilenmek. kilitli kapıyı vura vura bozmuş. direkt biberlere hucum. dedem hergün çitlere ilave yapıyor. başa bela fırında pişince çok lezzetli oldu. ağıldan kaçmanın bir yolunu bulur. önlem keçiyi yemektir. eskiden silivride köyümüzde çok keçi beslerlermiş. Şu anda orman olan yerler çalılıkmış. Babam derki keçi yasaklandı orman oldu.
sayın arkadaşlar keçi sürü halinde ise ve serbest bırakılarak beslenirse değil ormanı pantolunuzun paçasını bile yer. çok güçlü ve yoğun ormana(Karadeniz) gibi zararı fazla olmayabilir. ancak gelişmekte olan ,çalılık, fidanlık,makilik gibi alanların ......ağlatır.
doğal ortamında yaşadığı yere bakın böyle güçlü bir hayvanı merada makilikte zaptedebilirmisin. sanen keçisi besleyen akrabalarım var. memnunlar. kontrollü beslenmelidir. sevimli bir hayvandır çok severim. büyük boynuzlu siyah bir keçi besleyeceğim. telörgüyle çevrilmiş 2 dönümlük bir tarlada
Başıboş bırakılmaları konusunda güzel yaşanmışlıklarınız var.
Ama genede yetiştirmeyi düşünüyorsunuz. Önlemlerini alarak.
Bence de öyle olmalı.
Saygılarımla.
O görevliler canları istedimi peynir ,süt,yoğurt,ayran , keçiyi kesip yuvarlıyorlardır . Şimdi türkiyenin ormanlarında kaçak ağaç kesimi yok mu ? Jandarma kontrolleri bunu kontrol altında kısmen tutsada sıra keçiye zor gelir...
Geçimini nasıl sağlıyacak diye bir yorum yapmış arkadaş ...
Geçimini odunculuk yaparakta sağlar, aç mı kalıcak kessin ormanı karışmayın, çok saçma konuşmuş. Verdiği zarar hergün kesip taşıyacağı odundanda fazla bu arada. Yangında ağaç kesiyorlarmış, kardeş yangın bir afettir istenmeden çıkar , keçi gökten düşmüyor.
Bir ağaç kaç yılda meydana geliyor ? Her gün keçi sürüsü ormana girip kaç filiz,fidan , tohum , yiyecek ? Bu arada tohumların zor çimlendiği unutulmasın.
Keçi filizi , fidanı , yiyerek koca bir ağacı daha olmadan yemiş oluyor .Ayıca keçi daldan dala ağzıyla hastalıkta taşır. Zararlarını saymaya gerek yok , yasaktır ve uyulmalı.
Hassasiyetiniz için size ayrıca teşekkür ediyorum.
Merhabalar,
Artvin, vilayetten aşağı iner iken, solda ayakkabı tamircisi vardı, ALLAH ömrünü bol etsin, ''Ali Amca''. DPT bünyesinde, bir Japon heyeti gezdirirken, dükkanında konuğu olduğum muhterem bir amca. Tahsilsiz iken nasıl aydın olunabilirin örneği bir anadolu insanı. Ellerinden öperim.
Onu dinleyin bi, insanlar kaç keçi ediyor size anlatsın. Talan edilen ormanlar karşılığında, milletvekili ve bakan olan kişi yi anlatsın size.
Halk ağzı ile, yalın/net.
Saygılarımla lütfen.
bertunum
18-10-2011, 15:14
mrduran, Artvin'e gidebilme gibi bir şansımız yok. ne yapabiliriz? :)
Sayın Bertunum;
İzmir' de yaşıyorum. Benim ki gibi bir seyahat, size de nasip olur inşallah.
Maksat, bizim gibiler arasında, keçiden çok zarar verenleri bulmak ise, her yerdeler efendim. Artvin' e gitmeğe gerek yok:))
Saygılarımla lütfen.
alikadri
20-03-2012, 20:47
degerli dostlar keçi ormana zarar verirmi yi çoban dalı kırması ormanlara türkiye genelinde yüzde bir zarar verdigini farzetsek bile inannın orman yangınları en az yüzde onuna zarar veriyor düşünün yol patida olmadımı gitmek imkansız olur onun için yanar durur taki ucaklar söndürünceye kadar.keçileri düşman görmeyin.kısa fidanlar korunursa keçiler ormana zarar vermez
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.