Bağlan

View Full Version : Yeşil yeşil diye diye madenciler taarruzda




malina
08-06-2010, 20:21
Zeytin üreticileri, tüccarı olan tüm örgütler el ele verdi ‘var olma’ savaşı veriyor. Yanlarında Balıkesir AKP milletvekili Ali Osman Sali, İzmir CHP milletvekili Mehmet Ali Susam.

İmza topluyor, Ankara’nın tüm mercilerine yazılar gönderiyorlar, gidip dertlerini anlatıyorlar. Çözüm bulabiliyorlar mı? Hayır. Çünkü Enerji Bakanı Taner Yıldız‘ın tavrı net:
“Altındaki, üstündekinden değerliyse kazalım.”

Madencilere yeşil ışık yakan daha da yukarıda. Başbakan Erdoğan da ‘cevherlerin gün yüzüne çıkarılmasından yana.’

Madenciler kazacak, asıl cevher Kaz Dağları, Madra Dağı yok edilecek.
Zeytinciler diyor ki, “Biz zeytincilerin kendi dertlerine ilave bu sefer MADEN LOBİSİ canımıza kastedecek mahiyetteki bir yasayı oldubittiye getirip Meclis Genel Kurulu’nda görüşülme aşamasına getirmeyi başardı.”

Sesleniyorlar, “Ey sayın Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığı, Meclis yaz tatiline girmeden önce Genel Kurul’da görüşülecek 3213 sayılı Maden Kanunu tasarısında, alelacele ve kendi komisyonlarında görüşülmeden yer alan, maden lobisinin
oldubittiye getirerek değiştirmek istediği 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun’un 20. maddesinin 1.Fıkrası ve sonra gelen fıkralara eklenen yeni fıkralar Madra Dağları ve Kaz Dağları’ndaki tüm zeytin, orman ve yaban alanlarını talan edip, yok edecektir. Yeşile, suya ve toprağa verilecek zarar bölgenin ana geçim kaynağını ortadan kaldıracaktır.”

Edremit Körfezi’ndeki tüm zeytin üreticileri ve aileleri 3573 sayılı ZEYTİN YASASI’nın değişmesine karşı elbirliği yapıyor, tek ses çıkarmaya çalışıyor. Maalesef ki maden lobisi o kadar etkin ki, zeytincilerin sesi Ankara’da duyulmuyor.

‘Dünya kurnazlara ders verecek’
Maalesef yeni moda ‘yeşilim, yeşilsin’ modası. Dünyayı korumayı özümsemeden, bakıyorsunuz şirketler şimdilerde ‘yeşil ekonomi’ haberleri için birbiriyle yarışıyor.

Topluma yatırım, sosyal sorumluluk projelerinde de benzer bir yarış var. ‘Topluma yatırım yapıyorum’ diye kendi reklamını yapan şirketlere bu köşe, en azından uzak duruyor. İsveç-Stockholm‘de taksicilik yapan Yusuf Eryiğit‘in gönderdiği yoruma bayıldım, sizinle paylaşmak istedim.

“On yıldır Stockholm’de taksi sürmekteyim. İnsanlarıyla yüzleşirken, sokaklarını, kaldırımlarını karalama defterime tümden kaydettim. Yani, ayak basmadığım sokak, tanımadığım insan karakteri kalmadı. İsveçliler dediler ki ‘iklim değişikliği konusunda dünyaya örnek olacağız.’ Gazla çalışan arabalara büyük yatırım yaptılar, şehrin birbirinden uzak yerlerindeki benzin istasyonlarına gaz pompaları yerleştirdiler, gel gelelim gaz yok.”
Okuyucu içselleştirmeden yeşil dünya adına yapılan makyajları anlatmış ve şu yorumunu eklemiş:
“Zamanın kurnazlara ders verdiği dönemdeyiz. Doğal felaketlerle birlikte zamana kurgulanmış, korkunç savaşlar peşi peşine sökün edebilir. Amaç kurnazın daha da kurnazlaşmadan önünü kesmek.”

Önce zeytinin yol haritası çizildi, şimdi ‘yolu’ delik deşik ediyorlar

Türkiye’de zeytinciliği koruyan madde şu:
“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın iznine bağlıdır”

Bu maddeyi şöyle değiştiriyorlar:
“Bakanlıkça tespit ve ilan edilen zeytinlik sahaları içinde zeytinliklerin üreme ve gelişmesine mani olmayacağı Çevresel Etki Değerlendirme sürecinde belirlenmiş olan zeytinyağı fabrikaları, zeytine dayalı tarımsal sanayi işletmeleri, madencilik arama ve işletme faaliyetleri ile geçici tesisler ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, seracılık, termal tesisler yapılabilir ve işletilebilir.”

Şeytanın gör dediği madde de bu. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mustafa Tan da Ankara’ya gönderdiği itiraz dilekçesinde diyor ki, “2006 ve 2009 yıllarında iki kez TBMM Zeytincilik Araştırma Komisyonu, zeytinciliğin sorunlarını ve yol haritasını ele almıştı.” Zeytinciliğin teşviki amaçlı yol haritası şimdi madenciler lobisi sayesinde delik deşik ediliyor.

FUNDA ÖZKAN
Radikal (http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1001245&Yazar=FUNDA ÖZKAN&Date=08.06.2010&CategoryID=101)
08 Haziran 2010




balbay
09-06-2010, 08:21
Yeşilin katledilmesini tartışıyorsak, söz de yenilenebilir enerji, yeşil enerji diye doğayı tahrip eden rüzgar enerjisi sistemlerini de eleştirmemiz gerekir.

Rüzgar Enerjisi Santralleri de bildiğiniz gibi özellikle orman ve sit alanlarına kuruluyor. Her bir rüzgar enerjisi sistemi betonerme yapısı, temeli, çevre güvenliği inşaatları ile birlikte yaklaşık olarak 500 m2 doğal alanı tahrip ediyor.

Bununla kalmayarak, pervanelerinin rüzgar tarama alanı futfol sahası kadar olan bu sitemler insan ve çevre sağlığına zarar verecek kadar gürültü üretiyorlar.

Bununla beraber, hidro elektirik santrallerinin, kuruldukları yerlere verdiği mikro klimatolojik iklim değişikliği zararı gibi, manyetik alan kirliliği ve dolayısıyla her türlü bitki ve hayvan yaşamını engelliyor.

Rüzgar enerji üretim sahaları çok dağınık ve geniş arazilere kurulduğundan dolayı, üretilen elektriğin ulusal enerji nakil hatlarına bağlanması için de her bir rüzgar santraline ayrı ayrı ( her birinin ortalama bağlantı hat uzunluğu 20-50 km arasında ) bağlantı hatları ile bağlanması gerekiyor.

Ve insan, hayvan, bitki sağlığına son derece zararlı bu enerji nakil hatları başta kanser olmak üzere, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına sebebiyet veriyor.

Örneğin Alaçatı bölgesinde mevcut 4 ayrı rüzgar santrali için 4 ayrı hat çekilmiş durumda. Otobandan Alaçatı sapağına gelirken sağlı sollu yüksek gerilim hatlarının nasıl bir görüntü sergilediğini zaten görüyor olmalısınız.

Demem odur ki, zararsız, doğa dostu, çevreci diye bildiğimiz şeyler, aslında bu kadar aldatmaca doluyken, yeraltı zenginliklerimizin çıkarılmasına yine aynı sebeplerle haksız yere karşı çıkmak doğrumudur?

Yapılması gereken zengin maden varlığımızın çıkarılmasıdır. Ancak çok katı kurallar, yüksek denetimler sağlanarak yapılmalıdır.

Bir şeye engel olmak işin kolay yanı. Hem maden çıkarıp hem de doğaya minimum zarar vermek mümkün değilmidir.

Siyanür ile altın çıkarılmasına karşı olan zihniyetler acaba bilirlermi ki İstanbul Kapalı Çarşı, İzmir Kemeraltı, Ankara Altıncılar, Mardin, Urfa, Gaziantep Telkari üreticileri, Trabzon Burması imalatçıları yılda 40-50 ton altını işlerken ne kadar siyanür başta olmak üzere kimyasal ve zehirli madde kullanıyorlar?

Demir çelik sektörü, otomobil fabrikaları ve bir çok ağır sanayi siyanürden dahamı az zehirli atık kullanıyor?

Tarım sektörü, hobi süs bahçeleri, peyzaj düzenlemeleri doğaya hiçmi zahir saçmıyor?

Bir iki satır da zeytincilik üzerine olsun.

Dünya zeytin ve zeytinyağı üretiminde ilk üçdeyiz. Liderliğe de oynuyoruz. Sağlıklı beslenmek için de herkesin hem fikir olduğu bir besin kaynağı olduğunu bileyen yok.

Zeytin alanlarına 3 km mesafede yağ fabrikası dışında bir tesis yapılamaz dediğin zaman ülkenin büyük bir alanında kıpırdayamazsın.

Maden sadece kaynağında çıkarılabilir. Ulusal çıkarlarımıza uygun bir rezerv varsa da kesinlikle işletilmelidir. Zeytin ağaçları çok rahat taşınabildiği gibi, olası maden rezervlerinin etrafına da koruma bandı çekerek üretimin yapılmamasını sağlayabiliriz.

Bergama da altın çıkarılmasına karşı halkı ayaklandıranlar malesef Alman adına hareket eden altın kartelleri ve onların ülkede ki işbirlikçileridir.

Dünya altın rezerv birincisi açık ara ile Almanya dır. İki dünya savaşı kaybeden bu ülke, kaybettiği her savaş sonrasında paranın pul olduğunu görüp altın üzerine sermaye biriktirmeyi seçmiştir.

Bergama dahil altın sahalarının tümün de Almanlar dışarı da kalmış ve yaygara burada kopmuştur.

Mesut Yılmaz Hükümeti zamanında ülkenin doğalgaz ve havagazı rezervleri 50 yıllığına batan Enerkon şirketine peşkeş çekilmiş, doğalgaz dan elektrik üretimine devlet desteği ile izin verilmiştir. Bu izinleri başta İngiliz ve ABD şirketleri almışlardır. En pahalı elektirik üretim şekli doğalgazla olmaktadır.

Santrallerin kurulduğu dönemde 1 kW elektirik üretimi 6 Eurocent seviyesindeyken devlet bu elektriği 7 Eurocent den alıyordu. Hidroelektrik ile maliyet 3 Eurocent, rüzgar ile en iyi maliyet 4 Eurocent olduğu için de devlet doğalgaz santrallerine ucuz gaz vererek onların maliyetini de 4 Eurocent e düşürme garantisi vermiştir.

Bu durumda o gazın ek maliyetini biz ödüyoruz. Ülke kaynakları Alman lar dışında hemen her ülkeye verilince, Alman lar da altına ve Belçika, İsrail kökenli şirketlerle birlikte de maden sahalarına göz dikmişlerdir.

Bu kaynaklardan Alman lara pay düşmeyince de Bergama da ayaklanma çıkarılmıştır. Bir yılda o sahada üretilmesi planlanan altın miktarı ülkenin ithal ettiği ortalama 40-50 ton altının 1/3 kadar dır.

Tüm altın varlığımız işletilir olursa da yıl da 120 ton altın üretilebilecektir. Türkiye ithal edip, işleyerek ihraç ettiği 35-40 ton altını ithal etmez de kendisi üretirse bu kimsenin işine gelmez.

Bir çok ülkenin maden rezervleri ya tükenmiş ya da tükenmek üzeredir. Bu durum da madencilik için çok ciddi planlamalar yapılmalı ve emperyalist güçlerin eline geçirilmeden, bulundukları yerde insan ve çevre sağlığını tehtit etmeden işletilmeleri sağlanmalıdır.

Hiç bir şey gördüğümüzü sandığımız gibi değildir. Dünya da öyle tehlikeli güçler vardır ki, onlar nasıl isterlerse o göz ile görmeniz sağlanır.

Kendisini en aydın ve duyarlı sananlar bile aslında kralın çıplak olduğunu malesef göremiyorlar.

Fatoş
09-06-2010, 18:13
Sn. Balbay, altın madenine karşı çıktığımız için bizleri Almanya tarafından kışkırtılmış bireyler olarak görüp, ima ediyorsanız yanılıyorsunuz!
Hiç Kozak'a gittiniz mi?
Orada yaptıkları çevre tahribatını gördünüz mü?
Yeraltısularının yönünü fay hatlarına indirip altına ulaşmaları hakkında bir bilginiz var mı?
Kaç bin dönüm çam fıstıklığı arazisi tahrip edilecek onu biliyor musunuz?
Dünyanın tek ekolojik çam fıstığıyla elde edilen gelirle çıkarılacak altının gelirini kıyasladınız mı?
Altın madeni orada işini bitirdiğin de alt üst ettiği ekolojik dengeyi tekrar yerine getirebilecek mi? Bu imkansız, kimyasallarla kirletilmiş toprakta çam ağacı yetiştirip fıstığını gönül rahatlığıyla tüketip ihraç edebilir miyiz?
Ne yazık ki sizin dediğiniz gibi uzaktan hiç kimse olayın bu tarafını göremiyor.

NOT; Bizim hiç Alman'larla hiç ilgimiz yok ! Kralın çıplaklığıyla da bir ilgimiz yok!
Biz sadece oranın halkı olarak yaşadığımız güzel yörenin doğal güzellikleriyle ünlü Kozak yaylasını, kendi mülkümüz olan çamlıkları ve yayladan çıkan Edremit, Bergama, Ayvalık ovalarını besleyen yeraltı sularınının kirlenmesini, kaybolmasını istemiyoruz. Sevgiyle kalın...

balbay
09-06-2010, 18:46
Sevgili Fatoş,

Sizler direk Alman yanlısı olmaya bilirsiniz. Ama bu olayların başlangıcını yaratan bunların yanlısı gizli güçlerdir.

Ben hem söylediğiniz yerleri, hem söylediğiniz ürünleri, hem de neyin kaça ihraç edildiğini ayrıntılı araştırma komisyonları raporları ile biliyorum.

Bu ve buna benzer konular da devlet adına hareket etmek, toplumsal tavır koya bilmek adına bedelinide ceplerimiz den ödeyerek yerinde araştırmalar yaptık.

Olayı direk olarak Kozak Yaylasına, çam fıstığına bağlamayın. hele ki binlerce dönüm arazi diye de lütfen abartmayın.

Neye ne kadar ruhsat verildiğini, ne şekilde imalat yapılacağını çok net biliyorum.

Sizin duyduğunuz endişeleri ben ve benim gibi gerçekten hisseden ve çare arayan kişilerin duyarlılıklarıyla kıyaslamayın.

Yine ve altını çizerek ne demek istediğimi tekrarlıyorum!

Doğaya minimum zarar vermek koşulu ile, yeraltı zenginliklerimiz kesinlikle kullanılmalıdır.

Ancak bu asla ve asla suistimaller ile olamaz. Gayri medeni, gayri ahlaki, gayri sıhhi şartlar da üretim bizim görüşümüze göre de kabul edilemez.

Sizde kabul etmelisiniz ki engellemek, yasaklamak medeniyetin ve onun ihtiyaçlarının önüne geçmeye çalışmaktır ki bu da asla başarılı olamaz.

Biz gerekli şartların oluşturulması halinde yeraltı zenginliklerimizin milli şirketlece kullandırılmasını destekliyoruz.

Yazdığım onca satır arasından sadece bir kaç tanesini alıp, gerisini görmezlikten gelmek bana ve bedelini ödeyerek hazırlanan bilimsel, tarafsız çalışmalara haksızlıktır.

TBMM komisyon raporlarına hem iktidar, hem de muhalefet partilerince ortak heyetler atanmış ve 1990-2000 yılları arasında yapılan ahlaksızca, fütursuzca işler ortaya konmuştur.

Bu araştırmalar da emperyalist güçlerin ülke üzerine oynadığı karanlık oyunlar belgeleri ile ortaya konmuştur.

Ülke üzerine basit, popüler politikalar ile yaklaşmak, ülke menfeatlerinden ziya de bahsi geçen emperyalist güçlere hizmet eder.

Olayları kişiselleştirmenin manasının olmadığına inanıyorum.

Bir çok konuda belgeleri ile neyin ne olduğunu ispata hazırım.

Eğer bu forum da sadece bildiğimiz güncel popülerist basit görüşler değer bulacak ve aksi görüşler dikkate alınmayacaksa ya susalım ya da belgeleri ile neyin ne olduğunu ortaya koyalım herkes şapkasını önüne koysun düşünsün.

Bana inanın, hiç bir şey göründüğü gibi değil.

nariçi
09-06-2010, 18:49
Bu konuda Madenlerden daha önemli sürdürülebilir (yenilenebilir) milli servet ormanların veya floranın korunması için Çevre ve Orman Bakanlığı gereken hassasiyeti gösterip ağırlığını koymuyor. Raporları emrivaki olarak yapıyorlar.

balbay
09-06-2010, 19:57
Sevgili Nariçi'

Madenlerden daha değerli diye bir tespit yapmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.

Yanlış anlaşılmalara karşı tekrar ne demek istediğimi kısaca açıklamak durumunda kalıyorum.

Yaşadığımız, soluk aldığımız, tek yer bu doğa. Her şey den öncelikli olmak üzere korunması gerektiğine sonuna kadar inanıyor ve katılıyorum.

Benim itirazım, körü körüne ve işin gerçek yüzünü görmeden yapılan tümden reddedici mantık.

Hem doğa korunup hem de işletmeler gayet basit olrak açılabilir.

Saçınızı boyuyormusunuz?
Altın ya da gümüş, bujiteri takı takıyormusunuz?
Ayakkabı, tekstil ürünleri giyiyormusunuz?
Beslenmek için çarşıdan pazardan gıda alıyormusunuz?
Otomobiliniz var mı?
Yazlığınız, bahçeli bir eviniz?
Kullandığınız ilaçlarınız varmı?
Vaz geçemediğiniz televizyon dizileriniz, okumaya bayıldığınız kitaplarınız var mı?
Elektriksiz ne kadar yaşayabilirsiniz?
Kozmotik kullanırmısınız, çamaşır bulaşık için deterjan kullanırmısınız?


Bu uzayan liste içerisinden kaçını yapmıyorsunuz?

Ne kadar kimyasal kullandığınızı bir düşünün.
Bir yeni güne daha nefes alarak, yaşadığınızı düşünerek uyandığınız da, her an, saat, gün, ay, yıl, bu dünya ya ne kadar zehir kattığınızı düşünün.

Hepimiz bir gün daha fazla nefes alabilmek için, o nefesi biraz daha kaliteli, daha iyi şartlar da alabilmek için tonla zehir şaçıyoruz.

Ne olur, neye ne için nasıl itiraz ettiğinizi uzun uzun düşünüp sonra eleştiri ve itirazlarımızı ortaya koyalım.

50 dekardan fazla bostan eker dururum. Bir gram ilaç, kimyasal kullanmam. ürünümün, emeğimin yarıdan fazlasını böcü börtü, kuş ve yabani otlar yer.

Şampuan, sabun, boya, kozmetik, luzumsuz araç, kimyevi madde kullanmam.

Ama bu kadar dikkat etmeme rağmen benim bile doğaya verdiğim zarar çok büyük.

Varın kendi zararınızı kendiniz hesaplayın.

Ben muhasebemi yapıp vicdanımı susturamadığımdan bu kadar itiraz ediyorum her şeye.

köknar
09-06-2010, 20:15
Madenlerin kullanılır hale gelmesinin ülke menfaatlerine etkisi konusunda Sayın balbay ile aynı fikirdeyim.

Fatoş
09-06-2010, 22:02
Kozak Yaylası'nın Altını Üstüne Getirdiler

Maden Tasarısının Mecliste görüşüleceği bu hafta, yılda 100 milyon dolarlık çam fıstığı üreten Bergama Kozak Yaylası'ndaki gergin bekleyiş sürüyor. Özel bir şirketin altın çıkarmak için 8 bin fıstık çamını kestiği belirtilirken, 7-8 yıl sürmesi öngörülen madencilik faaliyeti için yöre halkının yüzlerce yıllık kazanç kapısının yok edildiği dile getiriliyor.




TASARININ HEDEFİNDE DOĞA ALANLARI VAR
Bu hafta TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi beklenen tasarı nedeniyle gözler Türkiye'nin doğal zenginliklerine çevrildi. 24 Mayıs'ta TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda kabul edilerek meclise gönderilen "Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı", önümüzdeki günlerde çok tartışma yaratacak gibi görünüyor. Tasarının meclisten geçmesi durumunda Türkiye'nin doğa koruma alanlarıyla yaban hayatı sahaları ve (kurul kararlarıyla) zeytinlikler maden faaliyetlerine açılabilecek.



KOZAK YAYLASINDA KAYGILI BEKLEYİŞ
Başta Kaz Dağları olmak üzere 2004 yılından buyana maden yasasının mağduru olan birçok bölgede endişeli bekleyiş sürerken, dünyanın en önemli çamfıstığı üretim merkezlerinden biri olarak bilinen İzmir- Bergama'daki Kozak Yaylası halkı da gelecek kaygısıyla yatıp kalkıyor. 17 köyün en önemli geçim kaynağı olan ve yılda yaklaşık 50 milyon dolarlık ihracat girdisi sağlayan fıstık çamları, 2006 yılında bölgede altın madeni çıkarmak için izin alan Koza Altın şirketinin çalışmalarının ardından önemli ölçüde tehdit altında.






FISTIK ÇAMI YILDA 100 MİLYON DOLARLIK İHRACAT KAYNAĞI
Bölgedeki altın madenciliğiyle ilgili sorularımızı yanıtlayan Kozak Yaylası Çevre Koruma Derneği Basın Sözcüsü Gülden Karabudak, ulusal ve uluslararası kuruluşların resmi verilerine dayanarak hazırladıkları raporlara göre, kayıt dışı girdilerle birlikte 5 milyon adet fıstık çamı bulunan Kozak Yaylasında yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık çam fıstığı üretildiğini kaydetti. Uluslar arası İlişkiler ve Dış Ticaret Uzmanı olan Karabudak, çam fıstığı üretiminin bölge halkının ekonomik bağımsızlığını sağlamasının yanında devlete de büyük bir ihracat girdisi sağladığını belirtti.




KOZAK'A ÇİVİ BİLE ÇAKILMAMALI
Kozak Yaylası'nın 800 yıllık geçmişiyle günümüze kadar dimdik ayakta kalan bir bölge olduğunu belirten Karabudak, yaylanın 2006'dan itibaren vahşi madenciliğin ellerine teslim edildiğini savundu. Bölgede madencilik girişiminin başlamasıyla birlikte yöre halkının örgütlenerek üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinden destek almaya başladığını anlatan Karabudak, konuyla ilgili yapılan panellerde bilim insanlarının 'bu bölgede bırakın altın madenciliği yapılmasını, bir tane çivi çakmak için bile kırk yıl düşünülmesi gerekir' yönünde bir sonuca vardıklarını ancak buna rağmen çalışmaların hız kesmeden sürdüğünü kaydetti.
KOZAK HALKI YAŞAMA HAKINI İSTİYOR
Bölgedeki madencilik faaliyetleri sırasında 8 bin fıstık çamının kesildiği söyleyen Karabudak, bölgeden çıkarılacak altınla çam fıstığının ekonomik yönden karşılaştırmasını da yaptı. 7-8 yıllık bir yatırım olması öngörülen altın madeninin bu süreçte toplam 623 milyon dolarlık kazanç sağlayacağını belirten Karabudak, buna karşın aynı süre içerinde çam fıstığı üretiminden 1 milyar 190 milyon dolarlık gelir elde edilebileceğini söyledi. 100 kişiye istihdam sağlayacak maden şirketine karşın çam fıstığı tarımının toplamda 650 kişiye iş olanağı sağladığını vurgulayan Karabudak, 300 yıllık geçmişi olan fıstıkçamı üretiminin birkaç yüzyıl daha bölge halkına gelir getirebileceğini vurgulayarak, 'Kozak Yaylası halkı yaşama hakkı ve hukuk istiyor' dedi.

MECLİS KOMİSYONUYLA 'SORU SORMAYIN, DİNLEYİN!' GERİLİMİ
Kozak Yaylasında tepkilere neden olan altın madenciliği faaliyetlerini incelemek için meclis tarafından görevlendirilen Madencilik Sorunlarını Araştırma Komisyonu'nun incelemeleri sırasında ilginç diyaloglar yaşanmıştı. Komisyon Üyesi CHP Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe ile inceleme sırasında işletmede bulunan Koza Altın Şirketi'nin sahibi Akın İpek arasında geçen konuşma gerilime neden olmuştu. Ünlütepe'nin bir soru sorması üzerine şirket yetkililerinin 'soru sormayın, sadece verilen brifingi dinleyin' yanıtını vermesiyle başlayan gerilim, komisyon üyesi Ünlütepe'nin salonu terk etmesine neden olmuştu.




Haber: Yusuf Yavuz / 08.05.2010

Fatoş
09-06-2010, 22:08
Bu yazı ,Atlas dergisinin haziran ayı sayısında yayınlandı.

balbay
09-06-2010, 22:43
Benim görüşüm değişmeyecek. Kozak Yaylasını korumak da, yeraltı zenginliklerimizi kullanmak da birlikte ve beraberce mümkün.

Aksini idda eden bana saydığım kimyasallardan yıl da ne kadar tükettiğini açıklasın.

Cumhur Tonba
09-06-2010, 23:01
Benim görüşüm değişmeyecek. Kozak Yaylasını korumak da, yeraltı zenginliklerimizi kullanmak da birlikte ve beraberce mümkün.
Aksini idda eden bana saydığım kimyasallardan yıl da ne kadar tükettiğini açıklasın.

Sayın Balbay,
Tahmin ediyorum ki bu sorunuza cevap veren çıkmaz. Çıkamaz.
Çuvaldızı batırmadan önce, iğneyi kendimize batırmamız lazım.
Tüm kullanılan bulaşık, çamaşır, temizlik malzemelerinin atıkları Türkiye genelinde benim tahminimce topraklarımız, nehirlerimiz ve denizlerimize karışıyor. Zaten Dere, çay ve nehirlerimiz doğal kanalizasyon.
Bundan dolayı hiç boşuna cevap beklemeyin.

balbay
10-06-2010, 00:03
Siz de bende, ve malesef hepimiz de biliyoruz ama pek işimize gelmiyor. sadece hanımların saç boyasında ki hidrojenperoksit bile siyanürden kat be kat tehlikeli.

20 yıl önce Uğur Dündar bir takım deterjan kartellerine savaş açıp diğer kartellerin sözcülüğünü yapmıştı.

O zamanlar internet de yoktu ki bir bilene soralım, araştıralım, ne dedilerse inandık.

Şimdi bakıyorum da tüm dünya halkları gibi bizler de ahlaksız ve fütursuz sermayelerin elinde oyuncak olmuşuz.

Şeytan diyor bırak malı mülkü, internetini de, medeniyetini de, çık insandan, medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavardan uzak bir yere, 300 yıl öncesinde ki gibi yaşamaya bak.

Bari bedensel atıklarımdan başka zararım olmaz bu dünyaya. yediklerimde doğal olacağına göre, o bedensel atıklar da en fazla faydalı gübre oluverir.

Bu tanrısal olma aç gözlülüğü varya, insan denen canavarın sonu olacak.

Doğal selleksiyona olabildiğince dur demek için, türlü üreme teknikleri, hastalıklarla savaş, beslenebilme teknikleri geliştikçe, insan nesli giderek tanrısallaşma arzusundan çok, yok oluşa kürek çekiyor.

fskandemir
10-06-2010, 07:40
Sayın Balbay' a katılıyorum, konu ile alakası biraz uzak gözüksede bir örnek vermek istiyorum;

Rahmetli Necip Hablemitoğulları' nın ölümünü duydunuz mu acaba?
Son uğraştığı konu Bergama Altın Madenleri ve Alman Vakıfları idi. Tek kurşun ile şehit edilmiş bir hocamızdı. Kurşun çekirdeğinin çizilerek daha etkili hale getirilmesi gibi ufak bir ayrıntıda tesadüf idi.

Mutlaka çevre korunmalı, önlemler alınmalı ancak şahsımız adına bir ev yaparken bile çevreye ne kadar zarar verdiğimizi görmüyoruz ve/veya görmek istemiyoruz. Ülkemiz adına faydalı bir eylemde olumlu eleştiri yerine sürekli "İstemezükçüleri" oynuyoruz.

Belki hoşafta yağ olmaması da güzeldir.

malina
10-06-2010, 09:56
Doğaya minimum zarar vermek koşulu ile, yeraltı zenginliklerimiz kesinlikle kullanılmalıdır

madencilik için çok ciddi planlamalar yapılmalı ... insan ve çevre sağlığını tehtit etmeden işletilmeleri sağlanmalıdır.

gerekli şartların oluşturulması halinde yeraltı zenginliklerimizin milli şirketlece kullandırılmasını destekliyoruz

Ancak çok katı kurallar, yüksek denetimler sağlanarak yapılmalıdır.



Balbay, cümlelerinizden alıntı yapıp, kalınlaştırarak vurguladım. Onları cımbızla seçmişsiniz demezseniz bir sorum olacak.

Madencilik sektörü sizin de önerdiğiniz gibi mi çalışıyor? Yapılmalı, edilmeli diyerek olmuyor bu işler...

ayazkentli
10-06-2010, 11:55
Dün gece saat 01.00 civarında meclis tv'de maden yasası görüşmeleri (oylaması) vardı.

Bazı değişiklikler yapılması için, Balıkkesir, izmir ve Afyon milletvekillerinin birlik'te imza attığı önergeleri okutuldu ama, sayısal çoğunluğun akp'de olması nedeniyle değişen bir şey olmadı.

balbay
10-06-2010, 12:28
Madencilik sektörü de insanın bulunduğu her yerde olduğu gibi hem doğru ve kurallarına uygun, hem de kural tanımadan çalışıyor.

İş insan da biter. Kanun , kural bile bir yere kadar işler. Yeter ki içiniz de olsun.

Yasaklamak, engellemek, çare olamadığı gibi geleceklerin ipotek altına alınmasıdır.

Ben bir soru sorayım,

2004 yılından beri kanunla yasalaştığı halde kaç kişi evsel atıklarını 4 ayrı şekilde tasnifleyip, kurallarına uygun biriktirip o şekilde bertaraf ediyor?

Yasa ile eviniz de bile sigara içmeniz yasakken, tiryakilerin kaçı buna uyuyor?

Kaçımız tüm trafik kurallarına harfiyen uyuyor?

İnsanın olduğu her yerde ayırt edici unsurlar olacaktır.

Mesele kuralları olan düzenleri oluşturmak ve uygulamaktadır.

Madencilik sektörünün bir kısmı de kurallara uymuyor, tarım sektörünün de. Fıstık ağaçları da ederine bakılmaksızın önemlidir, yeraltı zengilikleri de.

ayazkentli
10-06-2010, 12:45
Altındaki, üstündekinden değerliyse kazalım.” (enerji bakanı taner yıldız).

Eğer bu mantıktan olaya bakıyorlarsa, hükümet madeni Kozak'tan uzak tutsun.

Çünki maden en fazla 10 yıl, bilemediniz 20 yıl çalışır, tüm altını çıkarır, altın biter ve maden gider.

Ama,

Kozak çamları nerdeyse osmanlı zamanından beri hem bölge'ye, hem'de ülke ekonomisine katma değer sağlıyor. Değil 10-20-50 yıl, daha kimbilir kaç tane 100 yıl, bu ülke ekonomisine katkı sağlayacak. Çünki yöre insanı bu ağaçlara gözü gibi bakıyor, her yıl çoğaltıyor. Çoğalan her ağaç, ülke ekonomisine (+) katkı demektir. Altın belli miktarda bulunuyor ve sonu var, ama bu ağaçların sonu olmadığı gibi, her yıl sayıları artıyor'da (daha doğrusu maden gelinceye kadar artıyordu).

Kozak bölgesinde yeraltındaki'mi değerli, yerüstündeki'mi?

Belki bazı arkadaşlarımız, ağaçlara zarar vermeden, yani kesmeden ve her hangi bir kimyasal kullanmadan, hem altın çıkarılsa, hem'de bu ağaçlar'dan yararlanılsa iyi olmaz'mı, bu mümkün değil'mi diye sorabilirler.

Mümkün değil.

Çünki siyanür ve başka bir kimyasal kullanılmasa (AB geçen ay, siyanür ile altın çıkarılmasını yasakladı ama bizim hükümet uygulamaz), hatta ağaçlar kesilmese dahi, esas tehlike, yeraltının oyulmasıdır.

Çünki şu anda ağaçların ihtiyacını karşılayan su, yeraltı derinliklerine ineceği ve ağaçların kökleri bu su'ya ulaşamayacağı için, susuzluktan kuruyacaklar. Bu nedenle hem altın, hem çam fıstığının AYNI ANDA ekonomiye kazandırılması, şu an için mümkün görünmüyor.

memet
10-06-2010, 20:35
Siyanürle altın çıkarılmaz. Çıkarılan cevher siyanürle ayrıştırılır. Altını siyanür dışında saflaştırmanın bir yolu daha vardır civa kullanmak hem daha pahalıdır hem daha az altın elde edilir. Emin misiniz siyanür kullanımının yasaklandığından, madeni saflaştırmanın bilinen başka yolu şimdilik yok.

Ülkemizde devlete ait işletmelerde de siyanürle gümüş ayrıştırıyor. Hiç karşı çıkıldığını görmedim.

nariçi
10-06-2010, 22:35
Madencilik sektörünün şartnamelere uymadığının en basit örnek kanıtı, Sayın Ulaştırma Bakanı'nın 3.Boğaz köprüsü proje sunumunda güzergah tanıtımında söylediği "projede yok olacak orman alanları yerine maden işletme sahalarındaki açıklıkları ağaçlandıracağız" demiştir. Demekki bu sahalarda çalışmış olan şirketler görevlerini yapmamış.

malina
11-06-2010, 02:06
Madencilik sektörü de insanın bulunduğu her yerde olduğu gibi hem doğru ve kurallarına uygun, hem de kural tanımadan çalışıyor.

İş insan da biter. Kanun , kural bile bir yere kadar işler. Yeter ki içiniz de olsun.

Yasaklamak, engellemek, çare olamadığı gibi geleceklerin ipotek altına alınmasıdır.

Ben bir soru sorayım,

2004 yılından beri kanunla yasalaştığı halde kaç kişi evsel atıklarını 4 ayrı şekilde tasnifleyip, kurallarına uygun biriktirip o şekilde bertaraf ediyor?

Yasa ile eviniz de bile sigara içmeniz yasakken, tiryakilerin kaçı buna uyuyor?

Kaçımız tüm trafik kurallarına harfiyen uyuyor?

İnsanın olduğu her yerde ayırt edici unsurlar olacaktır.

Mesele kuralları olan düzenleri oluşturmak ve uygulamaktadır.

Madencilik sektörünün bir kısmı de kurallara uymuyor, tarım sektörünün de. Fıstık ağaçları da ederine bakılmaksızın önemlidir, yeraltı zengilikleri de.

Kuralları iplemeyenleri eleştirin o zaman. Şu an zeytinliklerin madenler için gerekirse gözden çıkarılması çalışmaları var.

Evinde sigara içiyorsun, trafik kurallarına uymuyorsun diye konuyu sulandırmanın ne gereği var?

Tamam çok şeyin civisi çıkmış olabilir, biz burada nasıl toparlanır diye fikir üretmeye çalışıyoruz. Yoksa sal hepsini gitsin demek kolay, biz de diyelim o zaman...

balbay
11-06-2010, 02:44
Bu kadar sertleşecek ne var anlamadım? Bu tartışma içerisinde geçen her konu bir diğerinden ayrılmaksızın önemlidir.

Bahsettiğim ve örneğini verdiğim konular olayı sulandırmak bir yana sözüm ona duyarlı olduğunu sananları biraz öz eleştirye sokmak içindir.

Kimse benden daha duyarlı değil. Kimse söylediklerim ve fikirlerimden dolayı beni daha az duyarlı göremez.

Bir şeyleri korumak için illa diğer şeyler engellenemez. Zeytin ağacına, çam ağacına ilacı basan zihniyet çok fazlayken, ahlaksızca iş yürüten madenciye bileti kesmek ya da illa çevreci olacağız diye de konunun özü nedir bilmeden sahiplenmek bence doğru değil.

Neden se forum da açılan bir konuyu eşeltirdiğimiz de olay kişiselleşiyor ve sertleşiyor.

İlla yanlış olduğunu bile bile susmalı ya da konunun lehinde mi olmamız gerekiyor?

Evde sigara, trafik kuralı göz önüne geliyorsa, kurallara kimin ne kadar uyduğunun öz eleştirisini vurgulamak içindir.

Asıl diğer konu topluluğuna bir daha göz atılsın. Kim ne kadar kimyasal kullanıyor?

Ben her konu da kurallarına uygun işleyişlerin olmasından yanayım. Bu ot içinde geçerli taş içinde. Ayıbı kim yapıyorsa beraber tepesine binelim.

Ama bir kaç madenci hata yapıyor diye de tüm sektöre bilet kesmeyelim. Her iki ulusal varlığımız da bize aynı oranda gereklidir.

gurbik67
11-06-2010, 03:16
nasıl bir fabrika bacasına filtre takılıp ta vereceği zarar asgariye indirilmeye çalışılıyorsa, insan oğlunun ve diğer canlıların yaşamına zarar verecek her türlü faaliyetlerin asgariye indirilmesi her kezin görevi olmalıdır.

bu zararların sıfırlanma olasılığı olmadığına göre; hayvancılıktan, ormancılıktan ve madencilikten elde edilen gelir, istihdam göz önünde bulundurulduğunda
yapılacak fazla bir şeyin olmadığı görülmekte.

o maden değersiz bu daha değerli, o fosil yakıt, bu yenilebilir yakıt tesbiti yapmanın da çok doğru olmadığı kanısındayım.

örnek; altın madeninde on binlerce ağaca zarar verilirken kömür çıkarmak için milyonlarca ağaca zarar verilmektedir.

nasıl ki hayvan severlerin mutlaka deri ayakkabı giymesi gerekiyorsa, bir kısım insanlar parfüm kullanıyorsa, bu faaliyetler devam ediyorsa ; yapılacak iş vaz geçmek olmadığına göre tehlike asgariye çekilmek olacaktır.

bir otomobilin verdiği zarar, sera gazları doğacak nesilleri etkileyecekse, yabancıların karadeniz'e gelip kimyasal fıçıları atıyorsa bundan herkez sorumlu olmazmı.

zonguldakta denize girmenin zor olduğu (pislikten dolayı) herkezin de tepkili olmasından dolayı , belediyenin yaptığı anostan , halkı çöp toplama daveti
üzerine vatandaşlardan (45000) kişiden sadece on kişinin gelmesi, düşünülmesi gereken konuların başını çekmektedir.

tüm Türkiye de inanıyorumki tablo aynı olur.hiç bir şey yan etkisiz değildir yeterince içersen şifa fazlasını içersen intihar, ikincisini yapmayalım.

nariçi
11-06-2010, 10:01
Ben ormancılık sektöründe 30 yıl çalıştım. Ormanın, floranın, doğal hayatın ne olduğunu bilmeyenler ahkam kesiyorlar.

malina
11-06-2010, 10:01
Madde sabaha karşı değişti, zeytinlikte maden aramak yok

Kamuoyu tepkisi etkisini gösterdi ve zeytinlikler, maden arama alanı olmaktan kurtuldu.

Meclis Genel Kurulu’nda önceki gece sabaha karşı geçen Maden Yasası’nda yapılan son dakika değişikliğiyle, zeytinlik alanlarda da maden aranmasına izin veren düzenleme metinden çıkarıldı. Madde, zeytinliklerde madenciliğin yanı sıra petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyetlerine de izin veriyordu.

Ormanlarda sınırlama
Yine yapılan bir son dakika değişikliğiyle, devlet ormanları ile yaban hayatı koruma alanlarındaki maden arama faaliyetlerine de sınırlama getirildi. Devlet ormanlarındaki maden arama ve işletme faaliyetleriyle, bu faaliyetlerle ilgili ruhsat süresine bağlı olarak yapılacak geçici tesisler için Orman Kanunu hükümleri uygulanacak. Ormanlardaki madencilik faaliyeti için zorunlu olan su, haberleşme, yol ve altyapı tesislerinin yapımına da, bedeli karşılığında Çevre ve Orman Bakanlığı’nca izin verilebilecek. Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, orman içi dinlenme yerleri, nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda yapılacak madenciliğe ruhsatın verilmesi de yine Çevre Bakanlığı’nın yetkisinde olacak.

Can güvenliği freni
Madencilik faaliyetleri ile ilgili ruhsat verilmesi için harç ve teminat yatırılması zorunlu olacak. Maden üretiminde devlet hakkı, ocaktan çıkarılan madenin ocak başındaki fiyatından alınacak. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak madencilik faaliyetlerinden devlet hakkı yüzde 30 fazlasıyla alınacak. İşletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturulduğunun tespit edilmesi durumunda maden üretimi durdurulacak.

Yaban hayatı kriteri
İçme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte, galeri usulü patlama yapılmaması ve alıcı ortama arıtma yapılmadan doğrudan su deşarj edilmemesi koşuluyla madencilik faaliyetlerine izin verilebilecek. 2000 metreden sonraki koruma alanı içinde ise çevresel etki değerlendirme raporu doğrultusunda madencilikle ilgili yapılaşma olabilecek. Yaban hayatını koruma ve geliştirme sahalarındaki maden arama ve işletme faaliyetleriyle, bu faaliyetler için gerekli geçici tesislere de, çevresel etki değerlendirme raporlarına göre izin verilecek.

İş güvenliği sorumluluğu
Maden ruhsat sahiplerinin ruhsat sahalarının bir kısmı veya tamamında üçüncü kişilere yaptıkları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar, rödövansçıya ait olacak. Bu, ruhsat sahibinin sorumluluklarını ortadan kaldırmayacak.

Kaçak madene el konulacak
YASAYLA, kaçak maden ocaklarıyla mücadeleyi güçlendirerek yeni grizu facialarının önüne geçmeyi hedefleyen ciddi yaptırımlar içeren düzenlemeler de getirildi. Ruhsatsız ya da başkasına ait ruhsat alanında üretim yapıldığı tespit edilirse, madene el konulacak. Bunu yapanlar hakkında, üretilen madenin ocak başı fiyatının 2 katı tutarında para cezası verilecek. Sevk fişi olmadan sevk edilen madene de el konulacak, madenin ocak başı satış bedelinin 5 katı tutarında idari para cezası uygulanacak.

Meclis, uranyumu az daha mineral yapacaktı
MECLİS’ten önceki gece sabaha karşı geçen Maden Yasası’nda, dünyanın en tehlikeli radyoaktif maddesi uranyum, az daha mineral sınıfına dahil ediliyordu. Yasayı hazırlayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın, son şeklini veren Başbakanlığın, teknik incelemesini yapan Meclis Sanayi Komisyonu’nun gözünden kaçan bu hata, Meclis Genel Kurulu’nda fark edilerek düzeltildi. Yasanın ilk maddesinde, “Radyoaktif mineraller” başlığı altında, dünyanın en tehlikeli radyoaktif maddeleri arasında yer alan uranyum, toryum ve radyum sayıldı. Bu hatayı fark eden MHP'li Alim Işık, ciddi bir terminoloji hatası yapıldığı itirazında bulunarak, “uranyumun element olmasına karşın mineraller sınıfına alındığını, buna da bilim dünyasının güleceğini” söyledi. Işık, bu maddenin tamamen metinden çıkarılması için önerge verdi; ancak önerge AK Partililer’in oylarıyla reddedildi. Ak Parti, sonra, hatanın düzeltilmesi için önerge verdi.

Turan YILMAZ/ANKARA
Hürriyet (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/14990162.asp?gid=373)

balbay
11-06-2010, 22:28
Günümüzde, özellikle de ülkemiz de, uzun yıllardır süre gelen suistimaller sonucu, her ne sektör, konu başlığı, işlerlilik, oluş vesaire üzerine malesef binlerce ses, görüş ve düşünce eylemi ortaya çıkmaktadır.

Bazı arkadaşlar özel mesajlarıyla yazdıklarımı taktir edip teşekkür ederken, bazı arkadaşlar da neredeyse beni yeşil katili, doğa düşmanı, madenci savunucusu ilan etmişer.

Tüm bunlar, bazı tahammülsüzlüklere rağmen en azından tartışılabilir bir platformun bu forum da ortaya çıktığını, medeni düzeyde paylaşımın, zıt görüşlerin nasıl paylaşıldığını, hiç bir şeyi göz ardı etmeden, kayırmadan tartışabildiğini gösterdiğini ortaya koymuştur.

Site sahibi ve çok büyük emekleri olan isim vermeksizin önemli katkıları asla ve asla göz ardı edilemeyecek, bizlere söz hakkı ve görüş bildirme fırsatı veren, bila bedel yeşil için günlerini, emeklerini esirgemeyen KAHRAMANLARA sonsuz teşekkürler ederim.

Beni soracak olursanız,

Soyadımın anlamı;

Türk soyunun geçtiği, yaşadığı, bir şekil de tarihe iz bıraktığı yerlerde yazılı olarak bıraktığı, genelde taş yazıtlara BALBAY denir.

Benim soyum KARAMAN BEYLİĞİDİR. Atalarım ne Osmanlı ya, ne de tarih boyunca zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, en önemlisi de boyunduruğa asla ne izin vermişler, ne de suistimal etmişlerdir.

Bir tek zeytin fidanı da, kozalağı fayda versin vermesin çam ağaçları da, yeraltı zenginliklerimizin tümü de, kimsenin uğramadığı ya da uğrayamadığı dağ başında ki kıytırıktan sayıldığı halde, büyük çevrime katkısı sonsuz olan çayır otunun da koruyucusu, savunucusu olarak da yaşadığımız, soluk aldığımız bu etken çevre bizim umurumuzda dır.

Her türlü lisansı, işletme izin ve hakları, prosedürleri şahsım ve şirketlerimce yasal olarak tam yerine getirildiği halde, kanunların üstünde olan vicdanım, izin vermediği, yeşile ve nefes aldığım ortama bazı yönleri ile zarar vereceğini hissettiğim 3 adet kanuni maden lisansımı işletmiyorum.

Siyasi görüşü ne olursa olsun, kendini duyarlı ya da duyarsız bir ortamda, oluşun içinde hisseden, her türlü demokratik görüş sahibi olduğuna gerçekten inanan, tahammül sahibi, duyarlılık sahibi, gerçek TÜRK AYDINLARI nı TARAFSIZ OLABİLME ŞARTI İLE görüş bildirmeye davet ediyorum.

Dayanağı olmayan koyu yeşil başkaldırılar asla ve asla sonuca ulaşamaz.

Dayanağı olmayan, topluma ve yaşadığımız çevreye rağmen yapılan kapitalistçe saldırılar asla ve asla başarılı olamaz.

Bu dünya 5 milyardan daha fazla yaşa sahiptir. 2 tehlikeli paylaşım savaşı ( Dünya Savaşı ) yaşamıştır. Bir üçüncüsüne de, aşırı uç yasak ve suistimallere de tahammülü yoktur.

Bize zeytin ağacı ve faydaları da, yer altında bulunan kaynaklar da eşit ve ayırt edilemeyecek önemde faydalıdır.

Bir konunun taraftarı ya da fanatiği olmak zorunda değiliz.

Tek gerçek vardır, hayatta kalabilmek, üremek ve bunu sürekli kılacak bir oratamı korumak.

Lütfen eleştirilerinizi yaparken, kriterlerinizin ne olduğunu, nereye fayda sağladığını çok ince düşünerek hareket edelim.

nariçi
11-06-2010, 22:46
Korunması birinci derecede önemli, özel önemi olan ormanlık flora-fauna kriterleri belirlenerek ormanlık alanlar koruma zonlarına ayrılmalı.
Birinci derecede koruma zonlarında hertürlü ormancılık ve doğa ihya faaliyetleri dışında izin verilmemeli.
İkinci derece de koruma zonlarında kıymetli ve ender minerallerin çıkarınlaması önceliğine göre kapalı işletmeciliğe ancak izin verilmeli. Ocak girişleri öncelikle orman idaresinin uygun göreceği alanlardan açılmalı. Bu alanlarda da diğer sektörlere izin verilmemeli.
Üçüncü zonda flora olmayan sadece orman toprağı vasfında ki alanlarda sadece madencilik izinleri verilmeli açık alan işletmesinde işletme sonucu beklenmeden heryıl düzenli flora ihyası yapılmalı.
Bugünkü maden işletmeciliği şekli orman alanları dışında ki hali, bozkır ve hazine arazilerinde ancak yapılabilmeli.
Unutmamalı ki flora ve faunanın yoğun olduğu alanların tasarrufu orada yaşayan her türlü canlının ortak hakkıdır. Sonuçta her ne kadar insan için herşey yaratıldı dense de onlarsız insanın bir anlamı ve varlığı da söz konusu olamaz.

balbay
11-06-2010, 23:11
Bunları sıralayabilmeniz, kategorilemeye yönelik görüş belirlemeniz inanın çok , ama çok önemli.

Bana, bize, hepimize,

Ne tek başına zeytin ve zeytin ürünleri,
Ne maden çeşitleri,
Ne de tehlikeli ya da tehlikesiz olduğunu idda eden diğer etmenler fayda veremez.

Bir tek gerçek vardır!!!!!

Tümden varoluş, tümden yok oluş.

Yok oluş derken, doğa sizide, benide, bizi de umursamaz.

Siler geçer.

Onun yaşı çok olgun. Sen ben 70-110 yıl yaşayınca rekorlara vesile oluyoruz ya:)

Bu dünya 5 milyardan daha yaşlı ey vurdumduymaz.

Senin gibi, benim gibi çok ama çok nesli toprağa gömdü.

Gel bir anlaşma yapalım!!!!

Fütursuzca tüketirsen, ne kendi geleceğine faydalı olursun, ne sen kalırsın ne ben.

Benim temennim nasihat değil!!

Az çok da olsa, yaşamın devam etmesine senin de benim de hepimizin katkısı olsun.

gece
12-06-2010, 01:07
...

Tüm bunlar, bazı tahammülsüzlüklere rağmen en azından tartışılabilir bir platformun bu forum da ortaya çıktığını, medeni düzeyde paylaşımın, zıt görüşlerin nasıl paylaşıldığını, hiç bir şeyi göz ardı etmeden, kayırmadan tartışabildiğini gösterdiğini ortaya koymuştur.

...

Beni soracak olursanız,

Soyadımın anlamı;

Türk soyunun geçtiği, yaşadığı, bir şekil de tarihe iz bıraktığı yerlerde yazılı olarak bıraktığı, genelde taş yazıtlara BALBAY denir.

Benim soyum KARAMAN BEYLİĞİDİR. Atalarım ne Osmanlı ya, ne de tarih boyunca zulme, haksızlığa, adaletsizliğe, en önemlisi de boyunduruğa asla ne izin vermişler, ne de suistimal etmişlerdir.

...görüş bildirmeye davet ediyorum...

Davete icabet asıldır.

Beni de soracak olursanız.

Soyadım; dürüst, doğru, düzgün anlamında binlerce yıldır kullanılan Türkçe sözcüktür.

Soyum, Karaman beyliğidir. Kolomb, Amerika'ya varmazdan onyıllar öncesinden beridir, hem anne hem baba tarafım, Avrupa'da yaşamaktadır. Atalarım; tarih boyunca zulme, haksızlığa, adaletsizliğe hep karşı çıkmış, özgürlüklerine hep bağlı kalmışlar, başkalarınınkine de saygı duymuşlardır.

Gereksiz olmayan bu girişten sonra sadede gelirsem: Doğaya salt mülkiyet hakkı ile bakmak, zorlama, tahakküm ile yaklaşmak yanlıştır. Doğa çeşitliliktir, birçok hak hem vardır, hem sürekli değişip, dönüşmektedir.

Nariçi'nin sınıflandırmasındaki kurallara katılıyorum. Her yer, her para getirecek arazi, maden sahası olarak görülmemeli, olmamalıdır.

Günümüzde bir madenci sadece devlet ile anlaşıp, birçok canlının doğup, büyüdüğü, yaşadığı, ürediği, öldüğü, ölmüşlerinin bulunduğu doğa alanına selamsız, destursuz gelmekte, orada yaşayanlara olabildiğince ve hesapsızca zarar vermektedir. Çoğunlukla oradakilere hiçbir yarar sağlamayıp, zincirleme ölümlere ve ekonomik yıkımlara varan ve sadece zarardan oluşan bir etki yapmaktadır.

Gerekçesi; bu daha kârlı, ben ruhsat aldım, haklıyım'dır. Oysa onun haklılığı sadece kendi yönündendir. Oradakilerin haklarını en hafifinden hiçbir şekilde hesaba dahil etmemektedir.

Bu, yanlıştır, değişmelidir.

Dışarıdan, sonradan gelenin orada yaşayanlara saygı göstermesi gerekir. Bu saygı lâfla olmaz. Orada yaşayan, ataları orada ölmüş olan insanlardan başlamak üzere tüm canlılara düşman değil, dost olduğunu ispat etmelidir.

Bunun yolu zarar vermemektir. Ancak omlet yapılacaksa yumurtanın da kırılması zorunluluğu karşısında, bu nasıl gerçekleştirilebilir?

Mesele buradadır; zarar vermeme, verilecek zararı önleme, telafi etme yolu bulunmalıdır.

Oradaki canlıların sürekliliği ve yaşam şartları için haldır, huldur doğayı tahriple işe başlamak yerine, madenci ve devletin ekonomik gücü kullanılarak, o madencilik faaliyetinden etkilenecek alandan daha büyük alanlar önceden imar, ihya edilerek bir geçiş, taşınma sağlanarak çözüm yoluna gidilip, oradakilerin süreklilikleri kesilmeyip, zora sokulmayabilir.

Bu aşama iyi düzenlenir, ayağı yere basar çözümler aranır, bulunursa insanlar için istihdam ve geçim bozulmamış, geliştirilmiş, diğer canlılar için de yaşam hakkı ihlal edilmemiş olur.

Burada çekirdek düşünce tüm yükün bir tarafta kalması değil, sigorta örneğinde olduğu gibi paylaşılıp, geliştirici olmasındadır. Diğer canlıların taşınması da kimilerine ütopik gelse bile, doğaya katkı çok ve çeşitli yollardan mümkündür. Arı kolonileri ile, bitki çeşitliliği ile, uygun dönemde yabani tohumları saçarak, uygun ağaçları ve diğer bitkileri ekip, dikerek v.s. birçok alanda faaliyet yürütülebilir ve bu işin yükü makul olmak koşuluyla, madencinin ölçülü, biçili desteği ile (madenden yararlanan odur çünkü) sağlanabilir. Devlet katkı verebilir.

Ölçü, zarar vermemek ve en az yarar oranında bedel olmalı ve ödenmelidir.

Ne de olsa; vermeden almak, almadan vermek...



gece
süreklilikte şecere önemlidir diyen forum kişisi

balbay
12-06-2010, 08:04
Tamamen katılıyorum. Hatalıyı düzeltmeli, eksik gidermeli, güzeli oluşturmalıyız.

Tabi önce kendimizden başlayarak. Ben 3 yıl önce karbon emisyonu ile ilgili AB toplantılarından birisine katıldığım da bir test e tabi tutuldum.

Tek başıma bir yıl içerisinde doğaya verdiğim zarar dolayısı ile her yıl 113 ağaç dikmem gerekiyordu. 4 kişilik ailemi hesapladığımda ise 436 ağaç dikmemiz gerekiyordu.

3 yıl önce bilebildiğim kadarıyla doğaya, çevreme en az zararı verdiğimi düşünüyordum.

Sonra yaşam kalitemden hiç bir şey eksilmeden daha az karbon salmaya, daha az zehirli ve zararlı atık üretmeye başladım.

Çöpümü ayrıştırmaktan tutun da, kullandığımız temizlik kimyasallarına kadar, fosil yakıt tüketmekten, elektronik araç gerek kullanımına kadar çok dikkatli davrandığımız halde,
yılda hala 4 kişilik aile olarak 90 ağaç dikmemiz gerekiyor.

Ben 90 rakamına takılmadan çok daha fazlasının dikilmesine, yaşatılmasına vesile oluyorum.

Ortalama bir büyük şehir yaşayanının ürettiği karbonu telafi edebilmesi için yılda 150 ağaç dikmesi gerekiyor.

Vurdum duymaz madenci de, zeytin yetiştiricisi de, evinde oturan emekli amcalar, teyzeler de, hepimiz sırf hayatta kalabilmek için doğaya zarar veriyoruz.

Hem de sektörel zararlardan çok daha fazla.

gece
12-06-2010, 11:59
Sayın balbay, söylediklerinizde çok haklısınız. Ancak konu başka bir konu. Bu başlığın işlediği konu açısından son yazınızın ana fikri; 'sektörel zarar (madencilerin zararı) önemsizdir' olmuş, dolayısıyla ihmal edilebilir'e bağlanmış görünüyor. Oysa önceki yazılarınızdan böyle düşünmediğiniz ortada.

Bu son yazı itibariyle bana sanki bir kalp ameliyatı sırasında ameliyathanedekilerin, ameliyatı bırakıp, hastanın da sigara içmesi nedeniyle toplumdaki sigara ya da yeterli beslenememe sorunlarını tartışmaları gibi geldi.

Oysa yapmaları gereken ameliyata odaklanıp, başarıyla bitirip, yarayı içeride makas ya da sargı bezi unutmadan dikmeleri, sigara ve diğer tüm genel sorunları başka yer ve zamana bırakmaları değil midir?


gece
madenciler toprağı kazmadan, kesmeden, biçmeden mi madeni çıkarıyorlar ki örnek abartı olsun? Diyen forum kişisi

köknar
12-06-2010, 12:29
29 numaralı mesajın ana fikrini "sektörel zarar önemsizdir" şeklinde algılamadım. Tüm mesajlarını genel olarak değerlendirdiğimde Sayın balbay' ın sektörel zararları görmezden gelmemekle birlikte bireysel atıklar dolayısıyla ferdi zararların da aynı ciddiyetle üzerinde durulması gerektiğini ifade ettiğini düşünüyorum ki ben de aynı fikirdeyim.

gece
12-06-2010, 14:12
29 numaralı mesajın ana fikrini "sektörel zarar önemsizdir" şeklinde algılamadım. Tüm mesajlarını genel olarak değerlendirdiğimde Sayın balbay' ın sektörel zararları görmezden gelmemekle birlikte bireysel atıklar dolayısıyla ferdi zararların da aynı ciddiyetle üzerinde durulması gerektiğini ifade ettiğini düşünüyorum ki ben de aynı fikirdeyim.

29 no'lu mesajın anafikrini, konu başlığı kapsamında ne olarak anladığınızı öğrenebilir miyim?

Konunun bireysel atıklar sorunu olmadığı açık olduğundan, o konuda var olan başlıklara katkı ya da gereği halinde yeni başlık da açılabileceği halde, belirli bir konudaki başlıkta çok genel ya da tüm çevre sorunlarının tartışılması ne kadar doğru ve forum kurallarımıza uygun olur?


gece
konunun belli olduğu durumlarda, başka konuları konuşmanın yararına inanmayan ve o diğer önemli konuları da zayıflattığana inanan forum kişisi

balbay
12-06-2010, 14:14
En son cümle sektörel zararların önemsenmeyebileceği anlamında olmayıp kişisel zararların, sektör zaralarına oransallığını vurgulamak istedim.

Yani, bir tekstil fabrikası düşünelim. Pamuk girsin, kot pantalon, elbise vs gibi mamul olarak çıksın.

Bu tesis de 1500 işçi çalışsın. Yıllık da örneğin 50.000 kg pamuk işleniyor, 1.000.000 m2 kumaş üretiliyor, ortalama da 750.000 adet kıyafet üretiliyor olsun.

Pamuğun çırçır fabrikasında işlenip geldiğini varsayıyorum. Ham pamuk fabrika da kullanılan pamuk ağırlığının yaklaşık 4 katı kadar su kullanılarak, 6 kimyasal ve işleme tekniği ile kg başına yaklaşık 100 gr zehirli atığın suya karışması ile bitmiş mamul halinde fabrika stoklarına giriyor.

Ambalajlama için parça başına 1 gr plastik malzeme, 1 gr kadar kağıt ve plastik etiketleme, kilogram başına 1 gr mürekkep, 1 gr karton kullanılıyor.

Nakliyeler, mağazalarda sunumlar (aydınlatma, havalandırma, temizlik vs ) için de parça başına 1 gr kimyasal atık bırakıyor.

Toplayacak olursak, 50.000 kg pamuk için fabrikada toplam 200.000 litre suya 5000 kg zehirli kimyasal atık bulaştırarak arıtma tesisi de olmadığı için dereye ya da kanalizasyona bıraktık.

750 kg plastik ambalaj, 750 kg etiket malzemesi, 750 kg karton ambalaj, 50 kg mürekkep kullandık.

Son tüketici alana kadar da 750 kg daha kimyasal tükettik.

Toplam 205.000 litre zehirli suyumuz, 3050 kg da doğa da uzun süre yok olup çevrime girmeden kalacak atık ürettik.

Fabrika da çalışan 1500 kişi nin her biri ücretlerini alınca evlerine koştular. 2 çocuklu bu çalışanlar 4 kişilik bir aile olarak hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.

Yeme içme, kişisel bakım, temizlik, ısınma, eğlence, gibi kalemler de tüketim yapıyorlar.

Bazı ticaret odaları ve sendikaların son hesaplarına göre açlık sınırı olan 820 TL parayı en alt limit de harcıyorlar.

Çamaşır için yılda 100 kg matik, 25 kg yumuşatıcı, 5 kg da kireç önleyici kullanıyorlar. Bulaşık için de 3 günde bir makina dolusu yıkama için yıllık toplam 12 kg deterjan, tuz, yumuşatı, vs kullanıyorlar.

Kişisel temizlik için yılda 120 adet tuvalet kağıdı, 30 kağıt havlu ve 10 paket peçete, 4 kişi için 18 kutu deodorant, 400 ml parfüm, 8 kutu dişmacunu, 12 litre sıvı sabun ya da 7 kg normal sabun, bir miktar kişisel kullanım pedi, kulak pamuğu, normal pamuk, traş aletleri, köpükleri, ağda, gibi malzemeler kullanıyoruz.


Su faturalarından görebileceğiniz gibi ortalama bir ayda 15-25 ton civarı su tükettiğimize göre yılda toplam 180.000 litre su tüketiyoruz.


Toplam da tuvalet atıklarımız da dahil edilirse bir tekstil fabrikası kadar zehirli suyu 4 kişilik aile fazlasıyla zehirleyerek doğaya aktarıyor.

Bir fabrika ile normal aile arasında ki ilişkiler bu şekilde.

Yine birileri kızacak ama, şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Normal kilolu ve sigara içmeyen insanların verdiği çevresel zarar ile şişman ya da aşırı kilolular ile sigara tiryakilerinin verdiği zarar asla bir değildir.

Bir takım şeyleri eleştirirken, kendimizin verdiği zararı göremiyor olmamız iyi bir haslet değildir.


Çoğu madencilik grubu su kullanmıyor, kimyasal kullanmıyor. Bazısı ise inanılmaz boyutlarda doğa tahribatına yol açacak kadar su ve kimyasal kullanıyor.

Bir zeytin ağacına bizim buralar da ortalama 5 gr ilaçlama yapılıyor. Ben ne ilaç ne de kimyasal gübre bile kullanmıyorum.

Şimdi şu bir gerçek tir ki, konu doğa olduğu zaman maddi eder veya kazanç oranı asla düşünülmeksizin doğa yönünde pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.

Her sektör kendi içerisinde denetime tutulmadığı, suistimaller olduğu için biz bu konuları tartışıyoruz.

Konu o mu daha yararlı, bumu yararlı, o mu zararlı, bumu konusundan ziya de sektörlerin bir birlerine ve çevreye, bizlere zarar vermeden, en ileri seviye de fayda sağlamasını sağlamak olmalıdır.

Bu kadar uzun yazının temel konusu, yasaklamalar olmasın, sıkı denetimler ile toplumsal fayda gözetilmek şartı öncelik olsun dur.

Yoksa birileri zeytin ağaçlarının yandaşı bazıları da madencilerin yandaşı gibi gruplaşmalar bir yere varamayız.

Her milli ve tabi varlığımız eşit olarak önemlidir. Ta ki örneklerini verdiğim toplumsal ve çevresel fayda gözetilsin.

köknar
12-06-2010, 14:20
Tüm mesajları birlikte değerlendirerek algıladığım sonucu belirtmiştim zaten. Tezleri destekleyecek yan fikir ve örneklemelerin ana fikri değiştirmediğini ve dahi konuyu rotasından saptırmadığını düşünüyorum. 29 numaralı mesajı da bu bağlamda değerlendiriyorum.

gece
12-06-2010, 15:24
En son cümle sektörel zararların önemsenmeyebileceği anlamında olmayıp kişisel zararların, sektör zaralarına oransallığını vurgulamak istedim.

Yani, bir tekstil fabrikası düşünelim. Pamuk girsin, kot pantalon, elbise vs gibi mamul olarak çıksın.

Bu tesis de 1500 işçi çalışsın. Yıllık da örneğin 50.000 kg pamuk işleniyor, 1.000.000 m2 kumaş üretiliyor, ortalama da 750.000 adet kıyafet üretiliyor olsun.
...
Toplam 205.000 litre zehirli suyumuz, 3050 kg da doğa da uzun süre yok olup çevrime girmeden kalacak atık ürettik.

Fabrika da çalışan 1500 kişi nin her biri ücretlerini alınca evlerine koştular. 2 çocuklu bu çalışanlar 4 kişilik bir aile olarak hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
...
Su faturalarından görebileceğiniz gibi ortalama bir ayda 15-25 ton civarı su tükettiğimize göre yılda toplam 180.000 litre su tüketiyoruz.


Toplamda tuvalet atıklarımız da dahil edilirse bir tekstil fabrikası kadar zehirli suyu 4 kişilik aile fazlasıyla zehirleyerek doğaya aktarıyor.

Bir fabrika ile normal aile arasında ki ilişkiler bu şekilde.

Yine birileri kızacak ama, şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. ...

Bir takım şeyleri eleştirirken, kendimizin verdiği zararı göremiyor olmamız iyi bir haslet değildir.

...
Konu o mu daha yararlı, bu mu yararlı, o mu zararlı, bu mu konusundan ziyade sektörlerin bir birlerine ve çevreye, bizlere zarar vermeden, en ileri seviye de fayda sağlamasını sağlamak olmalıdır.
...
Yoksa birileri zeytin ağaçlarının yandaşı bazıları da madencilerin yandaşı gibi gruplaşmalar bir yere varamayız.

Her milli ve tabii varlığımız eşit olarak önemlidir. Ta ki örneklerini verdiğim toplumsal ve çevresel fayda gözetilsin.

Yine birileri kızmadı, başlık ile ilgili yazmadığınızı, gündem dışı başka bir konuda girip yazdığınızı ve yazdıklarınızda da haklı olduğunu söylemişti. Yanlışlık bu konunun burada tartışılmasındaydı.

Daha önce de birileri (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=656435&postcount=20) kızmayıp, sadece fikrini söylemişti, yönetimdeki insanların da yazışılan konularda kendi düşünceleri olabiliyor ve düşüncelerini açıklayabilirler. Bunu da çok görmeyin, uluslararası hukukça da korunan, kollanan Anayasal bir hakkın kullanımı söz konusudur.

Bu karşılaştırma ve söylenenler konunun değiştirilmesidir. Kaldı ki karşılaştırmanın bilimsel bir güvenilirliği olduğunu da düşünmüyorum; Açıkça; "Dört (4) kişilik ailenin, 1500 çalışanlı fabrikadan fazla zehirli suyu zehirleyerek doğaya akıttığı", 1500 çalışanlı fabrikanın 205 ton, 4 kişilik ailenin (1/375 oranında kişinin) 180 ton su harcadığı yazılmış. Hesap hatası çok açık değil mi?

Bırakın sanayi işkollarını hizmet sektöründe bile 1500 kişi, 4 kişiden daha az atık üretmez, üretemez. Balbay'ın şaka yaptığı ortada. :)

Bu son yazı bence konunun "ekseninden kaydığını" çok daha rahat ortaya koyuyor.

Olaya "yandaş ve candaş" olarak bakmak da gereksiz olduğu gibi kendi adıma öyle bir davranış sergilediğimi sanmıyorum. Köknar (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=655552&postcount=7)'ı bilemem (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=657134&postcount=31).

Her millî ve tabii varlığımızın eşit önemde olduğunu da düşünmüyorum. Önemleri de öncelikleri de farklıdır (http://www.sevginehri.net/hikayeoku.asp?konu=normal&hikaye=116). Farklılıklarına farkındalık ile karşılık versek ne kaybederiz?


gece
farklılık önemlidir ama konu ekseninden kaymadıkça anlamlıdır diyen forum kişisi

ayazkentli
12-06-2010, 15:36
Siyanürle altın çıkarılmaz. Çıkarılan cevher siyanürle ayrıştırılır. Altını siyanür dışında saflaştırmanın bir yolu daha vardır civa kullanmak hem daha pahalıdır hem daha az altın elde edilir. Emin misiniz siyanür kullanımının yasaklandığından, madeni saflaştırmanın bilinen başka yolu şimdilik yok.

Ülkemizde devlete ait işletmelerde de siyanürle gümüş ayrıştırıyor. Hiç karşı çıkıldığını görmedim.


Mehmet bey doğru söylüyorsunuz. Cevher, madenden kazılırken siyanür kullanılmıyor. Siyanür daha sonra, yani ayrıştırma esnasında kullanılıyor.

Biz yıllardan beri, bu konuları konuşup durduğumuzdan olsa gerek, zaman için'de cümleyi kısaltıp, yani -yeraltından kazılıp çıkartılan cevher, işletmeye götürülüp, burada siyanür ile ayrıştırma işlemine tabi tutulur- gibi uzun bir cümle yerine,

ne demek istendiğinin anlaşıldığı varsayımından yola çıkarak, kısaca - siyanür ile altın çıkarma- demeye başladık ve dilimize iyice yapıştı. (Hatalı bir kısaltma).

(fazladan 3-5 kelime yazmayayım derken, bu açıklama ile daha fazlasını yazmış oldum!!!!!!!).
-------------------------------------------------------------------------

Aşağıda, AB parlemontosunun -siyanürlü madencilik teknolojileri- ile ilgili aldığı yasak kararı var.


05.05.10 tarihli A.B Parl. siyanürlü madenlerin yasaklanması hakkında'ki, kararı konusunda basın açıklamasının tercümesi


Avrupa Parlamentosu, su kaynaklarını ve biyolojik çeşitliliği korumak amacıyla, komisyon'un Avrupa Birliğinde siyanürlü madencilik teknolojilerini 2011'in sonuna kadar tamamiyle yasaklamasını istiyor. Aynı zamanda, dogal kaynak çıkaran ve atık yönetimiyle uğraşan sirketlerin, bir kaza olasılıgına karsi mutlaka sigortalı olmaları ve siyanür teknolojilerinin Komisyon'dan ve üye ülkelerden hiç bir destek almamasinin gerektiğine inanıyorlar.

Çarsamba günü, Parlamento'nun 488 oyla, (48 red oyu ve 57 cekimser) kabul ettigi kararda, bu kesin yasagın "su kaynaklarimizi ve eko sistemimizi siyanür zehirlenmesine karsi korumanin" tek yolu oldugunu öne sürüyor. Madencilikte daha güvenli, siyanürsüz yöntemlerin geliştirilmesi isteniyor.

Avrupa Parlamentosu üyeleri Komisyon ve üye ülkelerin "yasak yürürlüge girinceye kadar, direkt ve dolayli olarak Avrupa Birliginde ve başka ülkelerde, siyanür teknolojisi kullanan hiç bir madencilik projesini desteklememelerini " talep ediyor.

Komisyon'dan, siyanür kullanan madenciliğin yasaklandığı alanlarin "yesil" endüstrilerin desteği, yenilebilir enerji ve turizm ile yeniden gelistirilmesi isteniyor.

Bu karar, Komisyon'un şu anda geçerli olan yasalarda bir değişiklik yapmasını ve dogal kaynak kullanan endüstrilerin atıklarının yönetiminde bütün şirketlere sigorta mecburiyeti getirilmesini ve kullanilan alanlarin ekolojik ve kimyasal olarak temizlenerek eski haline getirilme sorumluluğunun bütün masraflarını, şirketlerin üstlenmeleri gerektiğini eklemesini talep ediyor.

Alıntı kaynağı: Bergama çevre platformu.

balbay
12-06-2010, 16:32
Fabrikanın 50.000 kg pamuk için kullandığı işleme suyu ile 4 kişlik ailenin su sarfiyatı hesabı bilimsel veri olarak yayınlandı. Bazı fabrikaların çok daha fazla atık ve su kullandıklarını zaten bende ifade ettim.

Bazıları kızacak derken ne sevgili Gece sizi, ne de şimdiye kadar bu konuya yazı yazan arkadaşlardan birisini kastetmedim. Genel anlam da bir söylem di.

Konu başlığı geniş bir kapsam içermiyor mu?



Yeşil yeşil diye diye madenciler taarruzda ,

‘Dünya kurnazlara ders verecek’


Önce zeytinin yol haritası çizildi, şimdi ‘yolu’ delik deşik ediyorlar


Bu başlıklarda zeytin ve madenciler dahil bir çok sektörün zeytinciliğe zarar verdiği, lobi faailetleri ve delinmek istenen madde tartışılıyor diye anladım.

Ben de konu başlığı dahil olmak üzere, genel kapsamı ile bir sektörün üzerine gidilirken kendi kişisel zararlarımızı görmezlikten geliyoruz, bazı sektörlere düşman olluyor ama altında yatan gerçekleri bilmiyoruz demek için örnekler verdim.

Bütün milli kaynaklarımız eşit değerde dir. Bura da vurgulanmak istenen, bir milli değer yüceltilirken diğeri yerilemez anlamında dır.

Yoksa zeytin ve mamüllerinden elde edeceğimiz tüm milli gelir asla ve asla madencilik gelirleri ile kıyaslanamaz. Mesele parasal karşılık anlamında değerlendirilmememiştir.

Yandaş, candaş, düşman kavramları kimseye atfen söylenmediği gibi, bu tip bir kavgaya girilmemesi vurgulanmak için verilmiştir.

Son olarak,

4 yıl önce zeytinciliğe yapılan destek ile, dekar başına verilen zeytin dikim teşvikleri ile birlikte zeytin dikili alanlar 3 kat artmıştır.

Fakat her destek paketinde, iyileştirme çalışmalarında olduğu gibi bu konu da da eksik ve ileriyi göremem gibi sebepler ile zeytincilik ilerlemiş ama diğer sektörler kıpırdayamaz olmuştur.

Önüne gelen şahıs, önüne gelen yere sırf teşvik için zeytin ekince, 3 km içerisin de başka da tesis yapılabilmesi imkansız hale gelmiştir.

Halbu ki planlama yapılmalı ve zeytin dikim kuşakları belirtilmeliydi. Bu yapılmayınca şimdi heryer yeni dikilmiş zeytin tarlaları ile doldu.

Bu durum da asıl mağdur aslında diğer sektörler olduğu için ( doğaya zarar veren mi yoksa tarım mı diye kıyaslayamayız) de zeytincilik kanununda değişiklik yapılması gündeme geldi.

Bu gündem sırasında da madencilik, enerji, tarımın diğer dalları dahil ihtiyaç duyulan diğer sektör temsilcileri de haklı olarak taleplerini yerine getirdiler.

Zeytin kanununun bu hali ile kimsenin kıpırdaması mümkün değildir. Ama bir kısım iyileştirme ile herkes gayet huzurlu ve mutlu yaşayabilir.

Benim bütün bunları yazmak ve sizlerle bazı bildiklerimi paylaşmakta ki amacım zeytincilik kanunun da ki yanlışlıklar gibi, hemen her sektör kanunun da hataların olduğunu anlata bilmektir.

Malesef uzun yıllar planlamaları ile Ulusal politikalar hazırlamak ta bürokratlar da, STÖ de, siyasiler de, lobiler de eksik donanımları yüzünden telafisi güç zararla veriyorlar.

Teşekkür ederim.

köknar
12-06-2010, 17:15
Olaya "yandaş ve candaş" olarak bakmak da gereksiz olduğu gibi kendi adıma öyle bir davranış sergilediğimi sanmıyorum. Köknar (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=655552&postcount=7)'ı bilemem (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=657134&postcount=31).




Kendisiyle diğer başka birçok konuda fikir ayrılığına düşmüşlüğüm olmasının rağmına, sayın Balbay' ın bu başlık altındaki tezlerini diğerlerine nazaran düşünüşüme daha yakın buluyorum bu nedenle kendisini destekliyorum ve yeri gelmişken teşekkür ediyorum.

Bahsettiğiniz Uluslararası Hukuk ilkeleri ve Anayasal güvence şahsınız gibi düşünmeyenleri de kapsadığına göre siz gibi düşünmeyenlerin "yandaş ve candaş" imalarıyla kategorize edilmesini gereksiz ve yersiz buluyorum .

memet
12-06-2010, 19:50
"Çarsamba günü, Parlamento'nun 488 oyla, (48 red oyu ve 57 cekimser) kabul ettigi kararda, bu kesin yasagın "su kaynaklarimizi ve eko sistemimizi siyanür zehirlenmesine karsi korumanin" tek yolu oldugunu öne sürüyor. Madencilikte daha güvenli, siyanürsüz yöntemlerin geliştirilmesi isteniyor."

Dikkatle bakılırsa, başka teknoloji geliştirilmesi isteniyor. Bu güne kadar bilinen başka yol da yok. Avrupa'da altın saflaştırıldığını bilmiyorum. Cevheri oraya getirip saflaştırdıklarını pek sanmıyorum. Onları dolaylı olarak ilgilendiriyordur durum. Buna karşılık son derece tehlikeli nükleer santralleri var, çevre için çok daha büyük bir tehdit, bu konuda hiç bir karar almamış olmalarıyla bu konuyu bağdaştırıp düşünmek gerekir. Karar Türkiye'yi doğrudan etkiler altın bakımndan. Kendi ülkelerinde altın madeni olmayanları da hiç etkilemez. Türkiye altın ithal etmeye devam eder. Onlar da bize ihraç etmeye.

Burada bizim bakımızdan önemli olan altını nasıl saflaştırıldığı konusuna takılmak değildir. Oradaki güvenlik önlemlerinin ne olduğunu düşünmektir. Nükleer santralde nasıl "koruyor" avrupalılar çevreyi? Bu konuda neden karar çıkartmıyorlar düşünmek gerekir.

Bütün madenler çevreye belirli ölçülerde kirlilik yaratıyor. En önemlisi kömür. İşte Yatağan. Kanser ve Astım kentteki en önemli ölüm nedenleri. Devlet vatandaşın sağlığını hiçe sayıyor ve buna karşı çıkılmıyor.
Burada sorun siyanürden çok Türkiye'nin her sene ithal ettiği altını kırk ton olmasıdır. Dünyanın altın işleme sanayisi en hızlı gelişen ülkesi, altın işleme konusunda da üçüncü ülkesiyiz. Dışa bağımlı olduğumuz sürece parayı hep başkaları kazanır.
Yoksa bor madeni çıkarılınca da çevreye kirlilik oluşturacak. Petrol de ciddi bir kirlilik yaratıyor çıkarılırken. İnsan sağlığı üzerinde sigaranın etkisi ise apaçık ortadayken devlet sigara üretiyor. Üstelik bunun telafisi de yok.


Ben bir çevre platformu toplantısına katıldım. Kavacık'da altın çıkarılıyor. Oradaki aktivistler maden için baraj porjesinin iptal edildiğini söyüyorlar.
Baraj kurulursa bütün köyler bütün ağaçlar bütün tarımsal alanlar ne olacak, diye sordum. Beni kimse duymak istemedi. Malum baraj havzasında ne yerleşim ne tarım mümkün değil. Bir şey karşı çıkılırken önce bilgilenmek gerekir. Beş kadar köyün üzüm bağlarının ortadan kalkması gerekiyor baraj kurulursa.

Sözgelimi siyanürün yer altı sularına sızması nasıl mümkün olur önce bunu bilmek gerekir. Yani fabrika da bir siyanür sızıntısı olursa, ilk önce yeraltı suları değil işçiler etkilenir, hemen ölürler, sonra değil, bir kaç dakika içinde ölürler. Siyanürle temas ani ölüm demektir.
Bunun gibi tehlikeli ürünlerin kullanıldığı tek sanayi kolu ise sadece altın sektörü de değildir.
Buradaki can alıcı eksen Ülkemizin altın işleme sanayisinin çok hızlı gelişiyor olmasıdır.
Çevreye zarar vermeden çalışan maden nasıl olur bu konuşulmalıdır. Tafikteki arabaların yaydığı zehir konusu da aynı anda gündemde olmalıdır.

acemifüsun
12-06-2010, 23:34
MADENLERİMİZ VE YASASI

Zamana karşı yarışın doğal sonucu olarak meclisten geçirilen “Maden Yasası” karışık kafalı bireylerden oluşan toplumumuzun ilgisini çekseydi şaşırılırdı!

Gelenek olanın tersine bir yenilikte içeriğe değil de içerikte yer verilmeyenlere odaklanmak daha yararlı olabilir. Çünkü, içerikte yer alan göze ve kulağa hoş görünenler içerikte yer almayanların yokluğunu maskeleyebilir.

Yer altı zenginliklerimiz olan madenlerimizden yeterince yararlanamadığımız ve bu eksikliğimizin de kör talihimizi yenememe nedenlerimizden biri olduğu söylemini neredeyse kanıksamışızdır. Belki de bu nedenle, madenlerimizi çıkartmanın ve onları ekonomik değere dönüştürmenin her ne pahasına olursa olsun şaşmaz hedefimiz olması gereği de özümsetilmiştir her birimize.

Oysa, bu hedefe giden yol son derece taşlı, tozlu, engebelidir ve hatta siyanürlü ve arseniklidir!

Bu hedefe varalım derken, ağacımızdan, tarlamızdan, kuşumuzdan, kurdumuzdan ve börtü böceğimizden kısacası çevremizden ve sağlığımızdan vazgeçmekte olduğumuzu bile çoğunlukla fark etmeyiz.

İşte belki de böylesine yaşamsal bir nedenle yeni “Maden Yasası”na bu gözle bakmakta yarar vardır. Böylesi bir amaçla bakmanın yolu da yasada bulunmayanları da irdelemekten geçmektedir.

Örneğin, Efemçukuru’nda etkinleştirilmesi tasarlanan altın madeninin siyanür liçi yöntemiyle çalışmayacağı albenisine kapılıp da yöredeki arsenikten zengin kayaçları göz ardı ettiğinizde İzmir’in suyuna karışacak zehiri de yok saymış olacağınızı aklınızda tutmalısınız.

Bu bağlamda kentlerimizin havasını, suyunu ve kısacası yaşamını kirletme potansiyeline sahip “ekonomik etkinliklerin” çalışma izinlerini verme yetkisinin yerel yönetimler yerine merkezi yönetimlerin uzantısı olmaya daha çok aday kurumlara verilmesi ayrıntıdan öte önem taşımış olmuyor mu?

Her şeyin olduğu gibi, madenlerimizin ekonomiye kazandırılması da topluma bedeller ödetecektir. Geçmişte, şimdi ve anlaşıldığı kadarı ile gelecekte de olacağı gibi maden etkinliği görünürde istihdam, yöresel ve ulusal canlanma sağlar gibi bir izlenime yol açsa da çok önemli bir başka alan olan çevre, sağlık ve yaşamda önemli yitimlere yol açacaktır.

Böylesi olumsuzlukların duyumsatılmaması adına uyuşturucu niyetine motifler de yok değil! “Son anda” yapılan düzenlemeyle zeytinliklerimiz kurtarılarak, yasanın “çevreci!” yönü de ustalıkla öne çıkartılmış. Bu olumlu düzenlemeye teşekkür etme aceleciliğine kapılmadan; gerçeğe yönelmekte yarar var. Bu anlamlı(!) kazanımlarla karartma yaratmaya çalışanlara Kozak’ta bir avuç altın için feda edilmekte olan milyar dolarlık değere denk düşen fıstık çamı katliamını da anımsatmayı kaçınılmaz görev olarak algılamak gerek.

Yasada olmayana vurgu son derece önemlidir!

Çağımızın ikileme zorlayan alışkanlığından bir kez olsun bizler de yararlanmış olalım.

Yasada çevre, buna bağlı olarak sağlık ve elbette yaşam yoktur.

Ekonomiye kazandırılacak kimi madenlerimizin getirisi mi (örneğin altında ülkemize kalacak olan % 1.5 (birbuçuk) pay) yoksa sularımıza karışacak olan zehirler mi önemli diye sormak hakkımız olmalı!

Daha kısa ve öz şekilde; “yaşam mı, ölüm mü?” diye sormak zorundayız.
Ne yazık ki, sarsmadan, kendine getirilemeyen bir toplumun bireyleriyiz. Bu nedenle de, böylesi soruları sormaktan kaçınamayız!

“Maden Yasası” yaşamı ve ülke çıkarını değil her ne pahasına olursa olsun kazancı ve sömürüyü önceleyen bir düzenlemedir.



Ceyhun BALCI, 10.06.2010

balbay
13-06-2010, 00:30
Afedersiniz ama, 116 tane maden, mineral çeşidi işletmesi olan bir ülke de, kimyasal kullanılarak çıkarılan bir tane bile cevher yatağı maden yoktur.

Bir gr maden bile kimyasal kullanılarak bulunduğu yerden çıkarılmaz.

Çıkarılan bazı cevherlerin saflaştırlması ve katma değer kazanılması için kimyasallar kullanılır.

Bu da tüm madencilik ve minarel işletmeciliği içerisinde 2 % oranını geçmez.

Kimseyi kırmak istemiyorum ama, savunduğunuz ve söylemlerini yaptığınız karşıt görüşleriniz temelsiz ve mesnetsiz oluyor.

Bu forum başlığında defalarca yazmak zorunda kaldığım kişisel zehir tüketimiz üzerine hiç kimse sahiplenme yapmıyor da, bir kaç madencilik sektörü için mecburen kullanılması gereken kimyasallar için ahkam kesiliyor.

Arkadaşlar, hala çağdaşlığını yitirmiş söylemlerin peşinde koştuğunuzu üzülerek görüyorum.

Bin tane örnek veriyorum, kimse kendi payına düşeni bir türlü kabul edemiyor.

Neden acaba nefes aldığınız her günün bu dünya için bir tehlike olduğunu düşünüp umursamıyor ve günlük yaşantınız da vazgeçilmez olarak kullandığınız yüzlerce meteryalin çıkaraılması,işletilmesi ve sizler tarafından tüketilmesini gözardı ediyorsunuz.

Modern yaşamınızın neredeyse 80% sini sağlayan alet edevat, tüketim malzemesi karşı çıktığınız, üretilmesine mani olmayı önerdiğiniz ürünlerce sağlanıyor.

Bu kadar mı zor bu bahsi geçen mamulatın üretilmesini düzene sokmak?

Tarımsal üretim de bünyenize aldığınız zehirin, doğaya bıraktığımız zehirin ve zararın hiçmi farkında değilsiniz.

Neden inatla bir takım şeyleri yalan yanlış savunurken altında yatan gerçeklere bakmayı ve kabul etmeyi kabul edemiyoruz.

Madem zehir kullanılarak işlenmesi gereken madenlere ihtiyacınız olmadığını savunuyorsunuz, taş devrine yakın bir yaşantı sürmeniz gerekmekte.

Neden hem aksini savunup hem de modern hayatın tüm nimetlerinden yararlanmak sevdasındayız?

Domatesi 5 TL yerine 50 kuruşa yemek için içinize aldığınız zehirin farkındamısınız ki kullandığınız kaşık çatalın malzemesine engel olmaya çalışıyorsunuz.

Lütfen temiz üretim, temiz toplum, korunmuş çevre için daha aklı başında söylemleri savunalım.



Lütfen

gurbik67
13-06-2010, 22:33
Ben ormancılık sektöründe 30 yıl çalıştım. Ormanın, floranın, doğal hayatın ne olduğunu bilmeyenler ahkam kesiyorlar.

sevgili nariçi buradaki yazınızdan ahkam kesiyorlar yazısından beni kastettiğinizi anlamını çıkardım.

doğayı, denizi,ormanı sevmek ve korumak ülkesini seven her vatandaşın asli görevi olmalı. bu duygu içten gelir,30 yıl çalışma ile okuma ile alakalı olduğunu düşünmüyorum.

floranın ne olduğunu ,yeşilin ve mavinin ne olduğunu gayet iyi biliyorum.ben 21 yıl madende çalışan biri olarak sizin anlayışınız gibi madeni benden başkaları anlamazmı demeliyim.

ve görevli olmadığım halde orman yangınını söndürme işine katıldım. yoksa ben ormancı değilim bu işlerden anlamammı demeliydim.

buyrun o zaman siz ormancılar önde, florayı öğrendikten sonra bizde peşinizden geliriz.

Fatoş
17-02-2011, 19:45
ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞCILARIN ÇIĞLIĞI!







15.02.2011 23:13

Geçtiğimiz günlerde, Zeytincilik Yasası ile bağlantılı Yönetmelik Taslağı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan çıktı. Yönetmelik Başbakanlık Kanunlar Genel Müdürlüğü’nün imzasından sonra yürürlüğe girecek.

YENİ YÖNETMELİK’TE ZEYTİN ALANLARI NE OLACAK?

Yönetmelikte yapılmış olan değişikliğe göre zeytin alanları;
• Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
• Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,
• Kamu yararı kararı alınmış madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme etkinlikleri,
• Savunmaya yönelik stratejik yatırımlar için kullanılabilecek.

Konu ile ilgili bir basın toplantısı yapan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Mustafa Tan, Zeytincilik Yasası’nın madencilerin çıkarı için son on yılda dört kez değiştirilmek istendiğini belirtti ve “Bu girişimlerden sonuç alamayan lobiler, şimdi de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca hazırlanan yeni yönetmelikle yasayı delmek istiyorlar.” şeklinde bir açıklama yaptı (5 Şubat 2011 günlü Cumhuriyet Gazetesi).

Tan, basın toplantısında yönetmeliğin Türkiye Zeytin ve Zeytinyağcılığına zarar getireceğini ve yönetmeliğin uygulanmaması doğrultusunda mücadele başlatacaklarını da söyledi. Yine Tan, basın toplantısında ilginç bir açıklama yaptı ve şöyle dedi; “Yönetmelikle Zeytincilik Yasası geçersiz kılınmak isteniyor. Kanundan kaçılarak hazırlanan bu yönetmeliğin, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlandığını sanmıyoruz. Bakanlıktaki bürokratları iyi tanıyoruz. Bu yönetmelikte daha yüksek bir iradenin söz konusu olduğunu biliyoruz.”

GÜROL HOCA NE DEDİ?

Konu, Ziraat Yüksek Mühendisi CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin tarafından da Meclis gündemine taşındı. Gürol Hoca, 13 Ocak 2011 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda gündem dışı bir konuşma yaptı. Onbinlerce hektar ekili alanı tehdit eden bir yönetmelik taslağı konusunda meclisi uyardı ve taslağa karşı yasayı hatırlattı:” Zeytincilik Yasası'nda “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak, kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Zeytinlik sahaları daraltılamaz” kesin hükmü getirilerek zeytinlikler korumaya alınmıştır.”” dedi.

CHP'li Gürol Ergin, bu yönetmelik taslağının ilgili meslek kuruluşlarına, Marmara Birlik, Tariş gibi büyük üreticilere gönderilmemesini de eleştirdi ve “Bu yönetmelik zeytinlikler için bir ölüm fermanıdır. Hükümet zeytincilikte dünya ikincisi hedefini koymuşken nasıl böyle bir hazırlık yapılabilir? Tarım Bakanlığı, ilgili yasaya yüzde yüz aykırı böyle bir yönetmelik düzenlemesini hangi hukuk, hangi mantık anlayışıyla yapar? Bu değişikliği gerçekleştirse bile, yargıdan döneceğini bilmez mi?” diye konuştu.

Şimdi, şu soruları sormak günah mı?
• Bir, Tan’ın söylediği gibi bu yönetmeliğin hazırlanmasında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bürokratlarının bilgisi yoksa bu yönetmelik tasarısı gökten zembille mi indi?
• İki, Bakanlık bürokratlarının bilgisi dışında ise Bakan Mehdi Eker’i bir kenara bırakalım, Müsteşar Vedat Mirmahmutoğulları’nın bilgisi de yok mu?
• Üç, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bürokratları kendi sorumluluklarından bizim irademiz dışında diye kaçabilirler mi? İstifa kurumu yok mu? Sakın bu söylemler, timsah gözyaşları olmasın?
• Dört, Mustafa Tan bu yönetmelikte daha yüksek bir iradenin söz konusu olduğunu söylüyor. Basın toplantısında neden bu konuda bir açıklama yapmıyor? Zaman, biraz daha açık olmanın zamanı değil mi?

Yazımı bitirirken Gürol Hoca’ya da bir teşekkür etmek istiyorum. Konuyu bir meslek adamı olmanın ötesinde yurtsever bir duyarlılıkla meclis gündemine getirdiği için.

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı

mustafa.kaymakci@ege.edu.tr

Odatv.com

warrior
13-05-2011, 12:25
211781

mister73
07-06-2017, 09:30
YILMAZ ÖZDİL, Sözcü

1 Haziran 2017

"Akp iktidara gelir gelmez…
2003'te TBMM'ye getirdiler.
Geri püskürtüldü.
2006'da tekrar getirdiler.
Geri püskürtüldü.
2008'de tekrar getirdiler.
2009'da tekrar getirdiler.
2010'da tekrar getirdiler.
Kavga dövüş hep geri püskürtüldü.
2013'te tekrar getirdiler.
2014'te tekrar getirdiler.
Gene başaramadılar.
2017…
Tekrar getirdiler kardeşim.

*

Zeytin'in idam fermanı.

*

Akp iktidara geldiğinden beri ısrarla uğraşıyorlar, illa öldürecekler.

*

Bugüne kadar yedi defa denemişlerdi ama, yasayı çıkaramamışlardı. Şimdi herkes fetoyla metoyla uğraşırken, kaşla göz arasında “üretim reform paketi” adı altında yeniden TBMM'ye getirdiler.

*

Ne yapmaya çalışıyorlar?
Bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla hazırlanan ve 1939'dan beri yürürlükte olan “zeytin yasası”nı değiştirmeye çalışıyorlar.

*

Bu yasa değişirse… Bir dönüm alanda 15'den az zeytin ağacı varsa, o alan zeytinlik kabul edilmeyecek.

*

Peki bu ne anlama geliyor?
Türkiye'de toplam 170 milyon zeytin ağacı var, bunların 120 milyonu “zeytinlik” vasfından çıkarılacak anlamına geliyor!
Çünkü, bu işle alakası olan herkes gayet iyi biliyor ki, Türkiye'deki zeytinliklerin yüzde 70'inde dönüm başına 10-12 ağaç bulunuyor.

*

Başka?
Zeytin ağacı kesenlere, ağaç başına iki bin lira ceza getiriliyor. Yani? Arazide 16 zeytin ağacı varsa, kes iki tanesini, öde dört bin lira cezayı, zeytinlik alanı zeytinlik olmaktan çıktı mı, çıktı, hadi güle güle kullan!

*

Başka?
Zeytin sahaları koruma kurulu oluşturuluyor. Zeytinliklerin korunmasına veya imara açılmasına bu kurul karar verecek. Bu kurul, vali ve valinin emrindeki bürokratlardan oluşacak. İyi de… Valiler kimin emrinde bu ülkede? Hükümetin “olur” dediği bir işleme, valinin “olmaz” diyebilmesi mümkün mü? Yandaş işadamı zeytin keserse, vali dur diyebilir mi?

*

Başka?
En zırt dediği yer şurası.

*

Zeytin yasasının şu anki halinde “zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede, kimyasal atık oluşturacak tesis yapılamaz, işletilemez” deniyor.
İşte bu koruyucu maddeye “ancak” diye başlayan bir ilave yapılıyor…
“Ancak, alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla, kamu yararı için yatırımlara izin verilir” deniyor!

*

Zeytin yasasını…
Madenciler değiştirtmek istiyor.

*

“Reform paketi” dedikleri, bu.

*

Yedi defa denediler, olmadı.
Sekizinci defa meclise getirdiler.

*

“Ne var canım bunda, kestiğimizden fazlasını başka yere dikeriz” diyorlar… Halbuki, özellikle Ege'deki zeytin ağaçlarımız 200 yıllık, 400 yıllık, aralarında 900 yıllık olanları var, Manisa Kırkağaç'ta 1655 yıllık zeytin ağacımız var, hâlâ yılda 250 kilo zeytin veriyor.

*

“Yaşamak şakaya gelmez / büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / bir sincap gibi mesela / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden / yani, bütün işin gücün yaşamak olacak… / Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil / ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından” demiş şair.

*

Yurtsever, zeytine bakıyor…
Hayatın anlamını görüyor.
Bunlar zeytine bakıyor…
Odun görüyor!

*

...

*

Duyduk duymadık demeyin ahali…

*

Duymazlıktan gelmeye devam edersiniz, salataya sızma linyit gezdirip, kahvaltıda kok kömürü yersiniz gari!"


Hem yeraltı hem de yerüstü zenginliklerimizin insanoğlunun faydasına sunulması taraftarıyım ancak bunun böyle yukardaki yazıda özetlendiği şekilde yapılmaya çalışıldığını gördükçe üzülüyorum. Sayın balbay'ın önceki yazılarında önerdiği gibi insana ve çevreye zarar vermeden veya en az zarar ile bu işler nasıl yapılır, buna kafa yormak ve aynı teklifi tekrar gündeme getirirken "bakın, önceki teklifte yer alan şu sakıncaları şöyle gideriyoruz, böyle tedbirler getiriyoruz" şeklinde yapıcı bir yaklaşım sergilemek daha güzel olmaz mıydı?

mister73
13-06-2017, 22:27
"Üretim Reformu Tasarısı'ndan komisyona çekilen zeytinlikler ile ilgili hükümlerden tamamen vazgeçildi."

tarku
14-06-2017, 07:38
"Üretim Reformu Tasarısı'ndan komisyona çekilen zeytinlikler ile ilgili hükümlerden tamamen vazgeçildi."Bilim ve Teknoloji bakanı da açıklama yapmış "Bu tasarı daha önce 7 defa geldi ve geri çekildi. Bu tasarı bundan sonra 17 belki de 27 defa da gelse mutlaka geçecek" dedi. İnsanların gazını alıyorlar ve bir süre sonra, bir gece yarısı, bir torba kanununun içine sokulup geçirilecek.

Bu iktidarın zihniyetini görmek için eski enerji bakanının sözleri yeterlidir sanırım "Zeytin ağaçları enerji mi üretiyor? Bir ampul bağlasan yakamaz, ütü bağlasan çalıştıramaz. Bıraksan 500 sene büyür gider, topraktan besin maddeleri alır, temiz suyu kullanır, Havadan karbondioksit çeker." Bu zihniyetin doğaya, tarıma bakış açısı bu. Korkarım ki bir süre sonra insanlar için de elektrik üretmiyorlar, sabun yapalım diyecekler.

mister73
14-06-2017, 10:32
Bilim ve Teknoloji bakanı da açıklama yapmış "Bu tasarı daha önce 7 defa geldi ve geri çekildi. Bu tasarı bundan sonra 17 belki de 27 defa da gelse mutlaka geçecek" dedi. İnsanların gazını alıyorlar ve bir süre sonra, bir gece yarısı, bir torba kanununun içine sokulup geçirilecek.

Bu iktidarın zihniyetini görmek için eski enerji bakanının sözleri yeterlidir sanırım "Zeytin ağaçları enerji mi üretiyor? Bir ampul bağlasan yakamaz, ütü bağlasan çalıştıramaz. Bıraksan 500 sene büyür gider, topraktan besin maddeleri alır, temiz suyu kullanır, Havadan karbondioksit çeker." Bu zihniyetin doğaya, tarıma bakış açısı bu. Korkarım ki bir süre sonra insanlar için de elektrik üretmiyorlar, sabun yapalım diyecekler.


Kimse bu dünyada kalıcı değil; bakarsınız bu zihniyet de bir gün gider.

tarku
14-06-2017, 17:37
Kimse bu dünyada kalıcı değil; bakarsınız bu zihniyet de bir gün gider.

Tıp bilimi gelişip, insanlara zeka naklini başardığı zaman tabi ki mümkün. Çaldılar ama yol yaptılar diyen bir seçmen kitlesinin, iki paket makarna için oy verdiği bir ülkede, bu iktidarlarla devam edeceğiz maalesef

Güler
14-06-2017, 17:46
Ama yol yaptılar

"AMA YOL YAPTILAR" DİYENLER BUNU MUTLAKA İZLESİN ! BAKIN O YOLLAR NEDEN VE NASIL YAPILIYOR ! (http://vatanseverinsesi.com/ama-yol-yaptilar-diyenler-bunu-mutlaka-izlesin-bakin-o-yollar-neden-ve-nasil-yapiliyor)

tarku
14-06-2017, 18:01
Ama yol yaptılar

"AMA YOL YAPTILAR" DİYENLER BUNU MUTLAKA İZLESİN ! BAKIN O YOLLAR NEDEN VE NASIL YAPILIYOR ! (http://vatanseverinsesi.com/ama-yol-yaptilar-diyenler-bunu-mutlaka-izlesin-bakin-o-yollar-neden-ve-nasil-yapiliyor)

Düşünmek ve sorgulamak. Bize çok yabancı kelimeler.
17/25 Aralık'da tapeler çıktı, "montaj" dediler. Sonra çıkıp "Kriptolu telefonlarımızı dinlemişler" dediler. Düşünen ve sorgulayan biri olsa buradan ne çıkarırdı? Madem montaj dediniz, kriptolu telefon dinleme olayı yalan. Montaj yalansa, ortalığa dökülen tapeler doğru. Bu kadar basit mantıkla anlaşılabilecek bir olayı bile, çıkarlarına ters düştüğü için anlamayan ya da anlamamazlıktan gelen insanlar için düşünmek ve sorgulamak çok yorucu faaliyetlerdir.

mister73
14-06-2017, 22:41
Tıp bilimi gelişip, insanlara zeka naklini başardığı zaman tabi ki mümkün. Çaldılar ama yol yaptılar diyen bir seçmen kitlesinin, iki paket makarna için oy verdiği bir ülkede, bu iktidarlarla devam edeceğiz maalesef

Ben sizin kadar teslimiyetçi değilim bu konuda, oyları şöyle insanlar verdi, biz de böyle yaşamaya mahkumuz noktasında değilim. Sonuçta biz de bu toplumun bir parçasıyız ve o insanlar ile günlük yaşantı içinde bir şekilde etkileşim halindeyiz. Kendimizi onlardan soyutlamak, belki bu olanlar hep onların suçu gibisinden biraz rahatlamamızı sağlıyor olabilir ama sorunu çözmüyor ne yazık ki, tam tersine toplum katmanlara ayrılıyor ve aradaki uçurumun büyümesine yol açıyor. Bana göre bu insanların bir çoğu doğuştan bu zihniyete sahip değillerdi ve daha iyisini daha makulünü gördükleri anda değişeceklerdir diye düşünüyorum, en azından öyle umuyorum :)

tarku
14-06-2017, 22:51
Ben sizin kadar teslimiyetçi değilim bu konuda, oyları şöyle insanlar verdi, biz de böyle yaşamaya mahkumuz noktasında değilim. Sonuçta biz de bu toplumun bir parçasıyız ve o insanlar ile günlük yaşantı içinde bir şekilde etkileşim halindeyiz. Kendimizi onlardan soyutlamak, belki bu olanlar hep onların suçu gibisinden biraz rahatlamamızı sağlıyor olabilir ama sorunu çözmüyor ne yazık ki, tam tersine toplum katmanlara ayrılıyor ve aradaki uçurumun büyümesine yol açıyor. Bana göre bu insanların bir çoğu doğuştan bu zihniyete sahip değillerdi ve daha iyisini daha makulünü gördükleri anda değişeceklerdir diye düşünüyorum, en azından öyle umuyorum :)
Shawshank'te şöyle bir replik vardı "umut iyi bir şeydir!"
Annemin de bana sürekli söylediği bir söz var " Malul hülya, bir tohum idi, ektim ama bitmedi"

Bu iktidara oy verenlerin çoğunun muhafazakar olmadığı çok net. Çevremden biliyorum. Adam Ramazanda rakı sofrası kurup, kafayı çekiyor. Ondan sonra muhafazakar söylemleri peş peşe sıralıyor. İnsanların belirli görüşte olması sorun değil. Asıl sorun toplumun dejenere olması. Kendi çıkarı için, ülkenin nereye gittiğinin umurunda olmaması. Bu tip seçmenin iktidarı değiştirmesi için, yeni gelen iktidarın bunlardan daha fazla kemik dağıtması gerekir. Asıl sorun da bence bu.

mister73
15-06-2017, 00:56
"Umut, cesaretin yarısıdır." Balzac

"Bir şeyden ümitsiz olan, ondan uzak olur." Hz. Ömer

"Umut, uyanık insanların rüyasıdır." Aristoteles

"Ümit gidince, yaşamak zevki de gider." Emile Zola


Siyaset, nabza göre şerbet vermekse eğer; hedef, siyasetçinin değil nabzın düzene sokulması olmalıdır.

pria
06-08-2017, 23:24
İnsanların belirli görüşte olması sorun değil. Asıl sorun toplumun dejenere olması. Kendi çıkarı için, ülkenin nereye gittiğinin umurunda olmaması. Bu tip seçmenin iktidarı değiştirmesi için, yeni gelen iktidarın bunlardan daha fazla kemik dağıtması gerekir. Asıl sorun da bence bu.

Dinle yeni Türkiye, yitip giden senin masalındır (http://odatv.com/dinle-yeni-turkiye-yitip-giden-senin-masalindir-0608171200.html)