View Full Version : Türkiye'de Hayvancılık ve Et Fiyatları / Hayvancılık Sektörünün Çöküşü
KANGREN KOLA SİVİLCE KREMLİ TEDAVİ!
29 Nisan 2010
Bundan 30 yıl önce 1980 darbesi ile ortaya konan sömürge politikaları bizlere serbest piyasa ekonomisi, özel sektör-güzel sektör, rekabet, ucuza kaliteli tüketim, devlet basmacılık-inekçilik-sütçülük mü yapar söylemleri ile süslenerek anlatıldı. Gelinen noktada halkımızın et ihtiyacı son derece ilkel şartlarda kesilen hastalıklı at, eşek, katır, domuz etiyle karşılanıyor, Tarım ve Köyişleri Bakanı şirketleri spekülasyon yapmakla suçluyor, Başbakan ise çözüm olarak Et ve Balık Kurumu‘nu kırmızı et ve canlı hayvan ithalatı ile görevlendiriyor. Hükümetin hayvancılık sektörünü yanlış yönetimi artarak devam ediyor! Cezasını üretici ve halkımız çekiyor. Ne yapıldı da bu günlere gelindi, bir bakalım.
Hayvanlarımızın et, süt, deri, yapağı ve kıl gibi verimlerini geliştirmek amacıyla 1926 yılında Hayvan Islahı Kanunu çıkarıldı. Bu kanun çerçevesinde her köyde bir damızlık bulundurulması şartı getirildi. Türkiye hayvancılığının geliştirilmesi ve verimin artırılması amacıyla 1952 yılında Et ve Balık Kurumu (EBK) kuruldu. Yem sorununu çözmek, kaliteli yem sağlamak, özel sektörü hayvancılığa özendirmek için de 1956 yılında Yem Sanayi Türk AŞ (YEMSAN) kuruldu. Süt üretimini ve kalitesini artırmak, süt ürünleri üretimini ve özel sektörü teşvik etmek amacıyla 1963 yılında da Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) kuruldu.
1980 darbesi sonrası ülkemizde sömürge politikaları uygulamaya kondu. İç pazarı terbiye etmek amacıyla hayvansal ürünler ithal edilmeye başlandı. Hayvancılık sektörümüzün de önemli yıkımsal adımları bu şekilde atılmaya başlandı. 1980‘lerin sonunda yüksek faizli kredilerle zarar ettirilen YEMSAN, EBK ve SEK 1992 yılında özelleştirme kapsamına alındı. Piyasayı düzenleyici görevi olan bu kamu kurumları 1993-2000 yılları arasında arsa rantı peşinde koşanlara satıldı. Bu nedenle üretim tesislerinin pek çoğu satıştan kısa süre sonra kapatıldı. Özelleştirme sonrası bu alanlarda yerli ve yabancı şirketlerin tekelleşmesi görüldü.
Sömürge politikaları ve özelleştirme sonrası hayvan varlığımız hızla geriledi. 1980‘lerde nüfusu 44 milyon olan ülkemizde yaklaşık 82 milyon baş küçük ve büyükbaş hayvan bulunuyordu. Günümüzde nüfusumuz 72,5 milyona çıkarken hayvan varlığımız 40,5 milyon başa geriledi. Özelleştirme öncesi Türkiye 742 bin ton kırmızı et üretirken günümüzde 482 bin tona geriledi.
Bu hızlı gerilemeye dur demek amacıyla 2000 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) ile hayvancılık sektörü destekleme kapsamına alındı ve 2005 yılında yayımlanan BKK ile de desteklerin 2010 yılına kadar devam ettirilmesi hedeflendi. 2002 yılında 83 milyon TL olan hayvancılık destekleri 2007 yılında 750 milyon TL‘ye çıkarıldı. Desteklerdeki bu artışa güvenen üretici işletmesini büyüttü, sektör dışından birçok işadamı sektöre yatırım yaptı.
Hayvancılık tam ayakları üzerine kalkmaya başlamışken 2007 yılında iki önemli gelişme oldu. Kuraklık ve genel seçimler. Hayvan yemi olarak kullanılan birçok tarım ürününün üretiminde önemli gerilemeler olurken, yem fiyatlarında ise tam tersine çok hızlı bir yükselme yaşandı. Üreticinin ürünü yem fiyatının gerisinde kaldı. Hayvansal ürün fiyatları yükselirken üretici maliyetini karşılayamaz duruma geldi. Genel seçimler öncesi tarımsal destekleme bütçesinin %95‘i dağıtılmış, hayvan üreticilerine ise hiçbir ödeme yapılmamıştı. 750 milyon TL civarında hesaplanan desteğin seçim vaatleriyle 1,2 milyar TL‘ye çıktığı görüldü. Bu destek ancak 2008 bütçesinden karşılanabilecekti. Hesaplar tutmayınca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘na kızan Maliye Bakanlığı tarımsal desteklemelerde kendisinin de söz sahibi olacağını söyledi ve 2008 hayvancılık destekleri neredeyse yarı yarıya düşürüldü. Üreticinin en fazla desteğe ihtiyacı olduğu dönemde destekler aşağı çekildi.
Önemli bir gelişme de 2009 yılında yaşandı. Yayımlanan GDO yönetmeliği gereği, hayvan yemi olarak kullanılan mısır ve soyalar analiz sırası bekleyince yem fiyatlarında yine önemli artışlar görüldü. Hükümet üreticinin bu zor durumuna yine duyarsız kaldı. Bu duyarsızlıklar karşısında kazanamayan üretici yaklaşık 1 milyon süt hayvanı kesime gönderdi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bu felaketi kırmızı et üretiminde gelişme olarak yorumladı.
Sonuçta ülkemizde kişi başına yılda 7 kg kırmızı et tüketilirken AB‘de bu miktar 75 kg‘dır. Ülkemizde kişi başına süt tüketimi yılda 17 litre iken AB‘de 110 litredir. Hayvancılık sektörümüzün çöktüğü günümüzde halkımız hayvansal protein alamamaktadır.
Ülkemizde YEMSAN, SEK ve EBK alandan çekildikten sonra piyasaya müdahale edecek kamu kurumu kalmadı. Bu nedenle besi ve süt hayvancılığı yapanlar kazanamayıp üretimden koparken, üretici ise bu ürünleri çok yüksek fiyattan tüketmektedir. EBK‘nun elinde sadece 8 kombina kalması ve pazar payının %1‘lerde olması dolayısıyla piyasada herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Üretici hayvanını doğrudan şirketlere satmaktadır. Oysa kırmızı etin İrlanda‘da %70‘i, Finlandiya‘da %69‘u, Danimarka‘da %62‘si Hollanda ve İngiltere‘de %35‘i, Fransa‘da %34‘ü, Almanya‘da %30‘u kooperatifler kanalıyla pazarlanmaktadır. Ülkemizde süt işleme tesislerinin sadece %4‘ü kooperatiflere aitken, AB‘de bu oran %50‘dir. Türkiye‘de de kooperatiflerimiz işlenmiş ürün satacak şekilde güçlendirilmelidir.
Bugün Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın elinde müdahale kurumu kalmadığından hayvansal üretimi düzenleyememekte, fiyatları kontrol altına alamamaktadır. Türkiye‘yi her alanda pazar haline getiren sömürge politikalarını bize tavsiye eden ülkelerde müdahale kurumları bulunmakta, her türlü destekle üretim teşvik edilmektedir.
Hayvan verimi bizden daha düşük birçok ülke mera hayvancılığı yaparak maliyetlerini düşürmekte ve dünya ticaretinde söz sahibi olabilmektedir. Türkiye‘de meralarına gereken önemi vermeli, yem bitkileri ekim alanlarını genişletmelidir.
TBMM komisyonlarında görüşmeleri tamamlanan ve genel kurulda görüşülmeyi bekleyen yeni Gıda Yasası‘da Hayvan Islahı Kanunu‘nun yürürlükten kaldırılması hedeflenmektedir. Bu yanlıştan derhal vazgeçilmeli, hayvan ıslahı konusunda üniversitelerimizin bilgi birikiminden yararlanılmalıdır. Köylerimizde damızlık hayvan aranmakta, bulunamamaktadır.
Günümüzde hayvancılıkta ileri pek çok ülkede deli dana hastalığı görülmektedir. İthal edilecek et ve hayvanlarla bu hastalığın ülkemize girmesi halinde insan sağlığı da büyük tehlikeye atılmış olacaktır. Tarım sektörünü yönetemeyip ithalatla halk sağlığını tehlikeye atmaya kimsenin hakkı yoktur.
Gelinen noktada et ve canlı hayvan ithalatı çözüm değildir. Kangren olmuş kol sivilce kremi ile tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Ülkemiz üreticisinden esirgenen yüz milyonlarca dolar başka ülkelerin üreticilerine hediye edilecek, o ülkenin halkının refahına katkı sunulacaktır. Daha önce yapılan ithalatlar örnektir, hayvancılığımızın çöküşüne neden olmuşlardır. Hayvancılık sektörümüz kalkındırılmadıkça yapılacak ithalat döviz kaybına, tarımdan kopuşa, işsizliğin daha da artmasına neden olacaktır. İthalat sonlandırıldığında halkımız et ve süt ürünlerini bugünkünden de daha pahalıya tüketmek zorunda kalacaktır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu
Banvit canlı hayvan alımını durdurduklarını ve çiftiklerindeki hayvanları da zamanla ellerinden çıkaracaklarını söyledi
Banvit Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Görener, Cnbc-e'de yayınlanan Finans Cafe programında yaptığı konuşmada, Banvit olarak canlı hayvan alımını durdurduklarını ve çiftiklerindeki hayvanları da zamanla ellerinden çıkaracaklarını hatırlattı.
İthalat yüzünden yerli üreticinin çok zor günler yaşadığını ve büyük firmaların alımları durdurmaya başladığını belirten Görener, şöyle konuştu:
"Şu anda yerli üretimde buzağı, yem ve enerjiden oluşan karkas et maliyeti 16 lira civarında. Yurtdışından ise 10 liraya geliyor. bu durumda yerli üreticinin hiçbir şekilde rekabet etme şansı kalmıyor. Biz ithalat yapılmasın demiyoruz ama üreticinin maliyet fiyatına kadar gümrük koyulması lazım. Yoksa Türkiye2de besicilik kalmayacak."
Görener, son dönemde hayvancılık için 3 milyon liraya yakın teşvik verilmesi ve bu teşviklerle birçok yeni oyuncunun sektöre girmesi ile ilgili olarak da, "Onlar da 6-8 ay içinde ne olduğunu anlayacaklar. Çok ciddi zarar edebilirler. Türkiye'de hayvancılığın gelişimi için yeme teşvik verilmeli" diye konuştu.
Dünya Gazetesi'nden Ali Ekber YILDIRIM'ın haberine göre, besicilikte yaprak dökümü yaşanıyor. Türkiye'nin en büyük besi işletmesi Banvit'ten sonra Koç Grubu'nun Harranova Besi İşletmesi de mevcut hayvanlarını sattıktan sonra sektörden çekilmeye karar verdi.
Yıllık 13 bin 250 büyükbaş kapasiteli Harranova işletmesinde halen 8 bin baş hayvan beside. Bu hayvanlar besi süresini tamamlayıp kesildikten sonra yerine yeni hayvan alınmayacak. "Besicilik bitti" diyen Harranova AŞ Besi İşletmesi Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Güçlü Toker, konuya ilişkin olarak DÜNYA'ya şu bilgileri verdi: "Banvit gibi biz de çiftliğimize yeni besi hayvanı almıyoruz, alamıyoruz.
Çünkü, bugünkü ithalat politikasıyla besi hayvanı almak demek yüzde 30-50 zarar etmek demek. Piyasada ithal karkas etin kilosu 10-12 liradan satılırken bizim besicilik yapmamız olanaksız. İthal edilen besi hayvanının canlı olarak kilosu 7.5-8 liradan alınsa bile besi sonrası 10-11 liraya mal edilemiyor. En az 13-14 liraya geliyor. İthal karkas etin kilosu 10- 12 liradan satıldığına göre besicilikten para kazanmak mümkün mü? İster yerli besi hayvanı alın, isterse ithal alın, maliyetiniz karkas etin üstünde kalıyor. Bir de risk alarak bu hayvanları besliyorsunuz. Besi yapanlar piyasa koşullarına göre yüzde 30 ile yüzde 50 oranında zarar ediyor. Hiç kimse zararına bu işi yapmaz. Bu nedenle uygulanan ithalat politikası ile besicilik bitti."
Koç'un çiftliği de besiden çekiliyor
Banvit'ten sonra Koç Holding'in çiftliği Harranova da besicilikten çekilme kararı aldığını açıkladı. Çiftlik kesilenin yerine yeni hayvan almayacak.
Dünya Gazetesi'nden Ali Ekber YILDIRIM'ın haberine göre, besicilikte yaprak dökümü yaşanıyor. Türkiye'nin en büyük besi işletmesi Banvit'ten sonra Koç Grubu'nun Harranova Besi İşletmesi de mevcut hayvanlarını sattıktan sonra sektörden çekilmeye karar verdi.
Yıllık 13 bin 250 büyükbaş kapasiteli Harranova işletmesinde halen 8 bin baş hayvan beside. Bu hayvanlar besi süresini tamamlayıp kesildikten sonra yerine yeni hayvan alınmayacak. "Besicilik bitti" diyen Harranova AŞ Besi İşletmesi Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi Güçlü Toker, konuya ilişkin olarak DÜNYA'ya şu bilgileri verdi: "Banvit gibi biz de çiftliğimize yeni besi hayvanı almıyoruz, alamıyoruz.
Çünkü, bugünkü ithalat politikasıyla besi hayvanı almak demek yüzde 30-50 zarar etmek demek. Piyasada ithal karkas etin kilosu 10-12 liradan satılırken bizim besicilik yapmamız olanaksız. İthal edilen besi hayvanının canlı olarak kilosu 7.5-8 liradan alınsa bile besi sonrası 10-11 liraya mal edilemiyor. En az 13-14 liraya geliyor. İthal karkas etin kilosu 10- 12 liradan satıldığına göre besicilikten para kazanmak mümkün mü? İster yerli besi hayvanı alın, isterse ithal alın, maliyetiniz karkas etin üstünde kalıyor. Bir de risk alarak bu hayvanları besliyorsunuz. Besi yapanlar piyasa koşullarına göre yüzde 30 ile yüzde 50 oranında zarar ediyor. Hiç kimse zararına bu işi yapmaz. Bu nedenle uygulanan ithalat politikası ile besicilik bitti."
Harranova 2000 yılında faaliyete geçmişti
Harranova, Türkiye'de 10 bin başın üzerinde kurulan ilk büyük işletme. Koç Holding AŞ ve Ata İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ IPC kuruluşu tarafından 1998 yılında projelendirilen Harranova işletmesi, Türkiye'nin en büyük hayvancılık işletmesi olarak Şanlıurfa'da 2000 yılında faaliyete geçti. Daha sonra Sancak Grubu'nun da ortak olması ile işletme Koç-Ata-Sancak olarak faaliyetini sürdürdü. 2006 yılında Ata ve Sancak grupları hisselerin tamamını Koç Topluluğu'na devrettikten sonra şirket unvanı "Harranova Besi ve Tarım Ürünleri AŞ" olarak değiştirildi.
Harranova AŞ Besi İşletmesi'nin 13 bin 250 büyükbaş hayvan kapasiteli. İşletmede besiye alınan hayvan ırkları ağırlıklı olarak Holstein, Montofon, Simmental ve bu ırkların melezleridir. Ortalama 280 gün besi süresi uygulanıyor. Besi süresi tamamlanan hayvanlar, işletme bünyesinde bulunan kesimhanede kesiliyor. Harranova AŞ Besi İşletmesi içinde yer alan Et Üretim Tesisi, 4 bin metrekare kapalı alanda faaliyet gösteriyor. Tesis saatte 40 adet büyükbaş kesim kapasitesine sahip. Harranova çiftliğinde halen beside 8 bin büyükbaş hayvan var.
Türkiye`nin ve Avrupa`nın en büyük tarım ve hayvancılık işletmesi olan Saray Çiftliği, canlı hayvan alımını durdurdu.
Saray Çiftliği Genel Müdürü Hüseyin Teber, et fiyatlarının yükselmesi sonucu canlı hayvan ithalatı ve et ithalatının başlamasının, besicilik sektöründe belirsizliklere neden olduğunu, et ithalatının sürmesinin de yerli üreticileri zor durumda bıraktığını anlattı.
Yem fiyatlarının sürekli artması, et fiyatlarının ise gerilemesi sonucu canlı hayvan alımını durdurduklarını belirten Hüseyin Teber şunları söyledi:
“Besicilik sektörü önünü göremiyor. Biz, kullandığımız yemlerin büyük bölümünü kendimiz ürettiğimiz halde, artık mal alımında ve satımında çok dikkatli olmak durumdayız. Et ithalatı nedeniyle önümüzü göremiyoruz. Et ve canlı hayvan ithalatı ne kadar sürecek, fiyatlar hangi seviyede kalacak bu belli değil. Bu nedenle piyasadan canlı hayvan alımını durdurduk. Kendi üretimimiz olan hayvanları beslemekle yetiniyoruz. Bizim gibi çok sayıdaki entegre kuruluş, sıkıntı içerisinde.”
Saray Çiftliği'nin Kayseri ve Adana tesislerinde şu anda 18 bin büyükbaş hayvanının olduğunu ifade eden Hüseyin Teber, “Piyasalar iyi değil. Şu anda et satışı çok durgun. Et ve canlı hayvan ithalatı yapılmalı ama yerli üretici de zarara sokulmamalı. Dengenin bozulmaması, yerli üreticinin korunması lazım. Hayvancılık kredisi alanların, bu kredileri başka işlerde kullanmalarının önlenmesi lazım. Hayvancılık alanında yatırım yapanlar, artık yeni yatırım yapmaya, işlerini genişletmeye çekinir hale geldi” diye konuştu.
Merkezi, Kayseri'nin Develi ilçesinde bulunan Saray Çiftliğinde ayrıca süt üretimi için 1050 adet süt ineği de besleniyor. Elde edilen sütler işlenerek pastörize süt, UHT süt, peynir, tereyağı ve diğer süt ürünleri olarak piyasaya sürülüyor.
Develi ilçesine kurulan et kombinasında ise günlük 200 büyükbaş, bin 300 küçükbaş hayvan kesimi yapılabiliyor. Saray Çiftliği'nin Kayseri, Adana, Kahramanmaraş ve Nevşehir'de et ve süt ürünleri satan 15 satış noktası bulunuyor.
Hürriyet (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/16753130.asp?gid=373)
N.Cebeci
13-01-2011, 17:28
Bu haberi gazetede okuyunca...
Acaba et fiyatlarının bu kadar yükselmesi,
Büyük üreticilerin çaabaları sonucu mu oluşmuştu?
Et üzerinde oluşturulan fahiş fiyat oluşumunun kırılmaya çalışılması;
Yüksek düzeyde olan kar düzeyinin ortadan kalkma endişesi mi?
Acaba ?
Saygılar sunuyorum.
Benim anlayamadığım; herkes hayvancılağa soyunuyor büyük şirketler bırakıyor (doğru mu anladım?).
Sayın N.Cebeci,
Radikal gazetesinden Sefer Levent'in yazısından bir bölümünü aşağıya kopyalıyorum.
"Maliyeti ne kadar?
İthalat öncesinde Türkiye’deki hayvan pazarlarında 60-70 kg’lık bir buzağı yaklaşık 1500 TL’ye satılıyordu. Şu andaki fiyatlar 1200 TL düzeyinde. Besicinin hedefi bu buzağıları alıp yaklaşık 10 ay sonunda 550 kg’a ulaştırıp satmak. Yani 10 ayda bu hayvanlara yaklaşık 500 kg aldırmaları gerekiyor. Bunun da bir maliyeti var. Bir hayvanın 1 kg alması için 10 kg, 500 kg alması içinse tam 5 ton mısır veya arpa yemesi gerekiyor. Arpa veya mısırın tonu 500 TL. Bu durumda bir hayvanın yem gideri 2500 TL’yi buluyor. Diğer suni yem, veteriner, ilaç, su, elektrik ve bakıcı giderleri yaklaşık 300 TL. Kısacası 10 ayda 550 kg’a ulaşan bir hayvanın toplam maliyeti 4000 TL’yi buluyor. Besici bu hayvanı karkas olarak kg’ı 16 TL’den satıyor. Net et ağırlığına göre eline ancak 500 TL geçiyor. (% 52’lik et hesabına göre.)
Oysa aynı ağırlıkta yani 550 kg’lık ithal bir hayvanın şu anda Türkiye’deki satış fiyatı karkas fiyatını 11 TL’den hesaplarsanız 3400 TL ediyor. Yani 10 ay besicilik yapan bir üreticinin maliyetinden yaklaşık 500 TL ucuza satılıyor. Siz besiciliğe devam eder misiniz? "
Yazının tamamı burada. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1036300&Yazar=SEFER%20LEVENT&Date=13.01.2011&CategoryID=101)
Rakamların doğruluğu konusunu hayvancılıkla uğraşanların değerlendirmeleri daha yerinde olacaktır tabi. Ancak bunlar doğruysa, şu anki koşullarda, 10 hayvan alıp beslemek yerine 10 hayvanın parasını bankada işletmek daha akıllıca olacaktır.
Cumhur Tonba
13-01-2011, 22:42
Bulunduğum yerde 1992 yılında göreve başladığımda yaklaşık 1500 Büyük baş, 2000 bi kadar Küçük baş hayvan vardı. Şu anki sayıları ise 256 Büyük Baş, 2 sürü yaklaşık 300 koyun-keçi kaldı. Herhalde bu durum anlatılmak istenilen gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyordur.
Vaktiyle bu işi araştırırken http://www.veteriner.cc/sigir/senepol.aspbu linki ve bu sığırı kaydetmişim. 100 günde 750 kg canlı ağırlığa çıkabiliyormuş. Sırf bu özelliğinden yola çıkarak sorunu çözebilirim gibi gelmişti. Komik bir yaklaşım ama herkes kafasında herşeye cevap bulur ya hani; bende bunu bulmuştum o sıralar. Şimdi birileri çıkıp tavuklar 40 günde sığırlar 100 günde kesilirse şöyle sakıncaları olur diyebilir diye önceden söylemekte fayda görüyorum. Birileri bunu üretmeli, sonra başka birileri de çıkıp organiğini ya da yerlisini üretebilir. Yine aklımsıra biz şu konuda hata yaptık hep : Dışarıdan iyi cins hayvan ya da bitki getirdik ve melezledik bizimkilerle. Oysaki adamlar Amerika yı keşfetmişlerdi çokdan. Yani Melezlemesek de Romanov Koyununun orjinalini üretseydik daha mı iyi olurdu acaba?
Gelinen noktada et ve canlı hayvan ithalatı çözüm değildir. Kangren olmuş kol sivilce kremi ile tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Ülkemiz üreticisinden esirgenen yüz milyonlarca dolar başka ülkelerin üreticilerine hediye edilecek, o ülkenin halkının refahına katkı sunulacaktır. Daha önce yapılan ithalatlar örnektir,
Bir kere oturup düşünmeliyiz, neden başka bir ülkede işçi maliyetleri yüksekken bu daha ucuza mâl ediliyor da, bizim ülkemizde işçi maliyetleri ucuzken daha pahalıya mâl ediyor.
Tabi ki, tüketici daha ucuza almak istemesinden daha doğal bir şey olamaz bu hepimizin arzusu, peki bu tüketici, üreticinin nasıl ürettiği hangi girdilerle neden bu yüksek maliyetlere ürettiklerini veya neden maliyetlerin yükseldiğini araştırmasını yapıyorlar mı? Düşünüyorlar mı? Üreticinin sorunlarına sahip ya da destek çıkıyorlar mı?
Banane, ben daha ucuza yemek istiyorum demekle iş bitmiyor.
Bu düşüncede olduğumuz sürece, tarımda değil, hiç bir üretimimizde başarılı olamayız.
Benzin olmuş 4 lira mazot olmuş 3 lira bu akaryakıt fiatlarıyla neyi ucuza mâl edeceksin de dış ülkelerdeki üretiyle rekabet edeceksin.
En basidinden düşünün ki, adam yonca ekecek ve hayvanına yedirecek, bunun ekmesi sulaması biçmesi balle bağlaması taşıması hep akaryakıtla oluyor, ona keza diğer üretim alanlarında da bu böyle.
Şimdi sorarım, ben nasıl ucuza mâl edeyimde siz tüketicilere daha ucuza vereyim, bunun cevabını hep bereber bulamadığımız ya da düşünmediğimiz sürece, sadece ucuza yemek istiyorum demek sorunu çözmez, Üreticinin de sorunlarına sahip çıkmaya, o üretici kendimizmiş gibi hissetmeliyiz o duyarlılığı göstermeli düşünmeliyiz.
Neyin neden niçin maliyetinin yüksek olduğunun araştırmadan düşünmeden, dışarıda daha ucuz oradan alalım demek bazı kişilere rant kapısı ve sömürülmeyi istemekten başka bir şey değildir.
Hadi onu da es geçtim, paran varsa alırsın, peki parayı nasıl kazanacaksın, üretimin olmadan para kazanabilirmisin, bu maliyetlerle ne yaparsan yap hiç bir ülkeyle rekabet edemezsin.
Dış güçlerin istediği de bu değil mi?
Aklımızı başımıza almayı herkesi davet ediyorum.
engraulis
14-01-2011, 13:50
Bu zamana kadar hayvancılık küçük çaplı köylüler tarafından bilinçsizce yapılıyordu. Hayvanların üşüyeceği düşüncesi ile havasız ve karanlık ahırlarda tutuluyordu hayvanlar. Ve insanlar besledikleri hayvanın süt ya da et verimini hiç hesaplamadan rastgele besicilik yapıyorlardı. Hayvanların ihtiyacından fazla ya da az besleme ve havasız ortamlar yüzünden her geçen yıl verim düştü. Ve en önemlisi hayvanların ırklarını korumadı kimse. Piyasada bulunan bir çok hayvan melez şu anda. Saf ırkları koruma programı çerçevesinde köylerde damızlık hayvanların kaldırılmasına köylü bilinçsizce isyan etti. Ama sonuçta bazı veterinerlerin de hayvanın ırkına bakmadan rastgele suni tohumlama yapması neticesinde değişen birşey olmadı.
Günümüzde hayvancılık şirket işi haline geldi. Bu işi gerçekten bilinçli yapanlar, kendi yem bitkilerini yetiştirip, yarı açık sistemlerde çok güzel verimler alıyorlar.
Ama diğer taraftan piyasadan hayvan toplayıp (çoğu kayıtsız) gözden uzak çiftliklerde tutulan hayvanlar var. Şu anda benim bildiğim bir çiftlikte 6000 e yakın hayvan olduğu biliniyor. Amaçlarının ise Türkiyede et fiyatlarını yüksek tutup canlı hayvan ve et ithalatının özel sektöre verilmesi. Peki neden?
Avrupaya gidenler bilir. Orada belli yaşı geçmiş hayvanlar çok ucuz fiyatlara kedi köpek yemi yapılmak üzere satılır. Çünkü insanlar etin lezzetinden anlarlar ve yaşlı hayvanların etini almazlar. Bir iki euroya satılır o etler de. Bazı şirketlerimiz de bu etleri Türkiyeye getirtip satma amacındalar.
Geçen sene Kurban bayramında piyasada büyük baş hayvan kalmadı. Bu nedenle fiyatlar çok arttı. Bunu gören köylü evindeki sağımlık hayvanı götürdü sattı. Bu seferde süt sığırlarının fiyatı yükseldi. 2 sene önce 3-4 bin liraya çok güzel süt verimi olan hayvanlar alınabilirken şu anda iyi bir hayvan 8 bin lira. Geçtiğimiz kurban bayramında ise büyükbaş fiyatları arttığından herkes küçükbaşa yöneldi doğal olarak onun da fiyatı arttı. Ve bu sene bir çok köylü küçükbaş hayvan beslemeye başladı.
Sonuç ;
Önümüzdeki yıl küçükbaş hayvan sayısı artacak fiyatlar düşecek. Doğal olarak büyükbaşa rağbet azalacak ve bu ahırlarda tutulan hayvanların giderleri fazla olacağından piyasaya çıkartılacak ve onun da fiyatı düşecek.
Bu gün köylerde her kes bir iki tane hayvan besliyor. Oysaki süt kooperatifi kuran köylere devlet son sistemde ahırını ve sağımhanesini tek kuruş almadan kuruyor. Köylüye elindeki hayvanı oraya verip her ay süt parasını düzenli olarak almak düşüyor. Hem iş gücünden hem de zamandan tasarruf sağlamak varken, halkımızdaki güvensizlik duygusundan dolayı kooperatifler kurulamıyor.
Bilinçsizce ilaç ve gübre verilen topraklarımız hasta şu anda. Yakında patatesi bile ithal eder duruma geleceğiz bu gidişle. Çözümü bilinçli tarım ve hayvancılıkta. Üniversite mezunu, bilinçli ve doğasever insanların çiftçilik yapması gerek artık.
Soruna ÇOK FARKLI yönlerden bakabiliriz
Son 20 yılda meraların ne kadarı vasfını kaybetti ya da populist milletvekili ady adaı olan kaymakamlarca tarlaya dönüştürüldü ?
35 / 40.000 liralık bir makineyi asgari sanat okulu mezunu birine teslim ederken siz 100/150.000 liralık sürüyü köylerde ki en cahil kişilere teslim edebiliyorsunuz?
Toptan 10 - 12 TL7kG FİYATLA SATILAN ASGARİ % 65-70 et verimli ithal karkasın marketlerde ki asgari satış fiyat ortalaması 22 TL/KG. Cahil topluma LİBERAL PAZAR EKONOMISİ !!! işte bu kadar yürür.
İthal müsaadelerinin nasıl dağıtıldığını bilen varsa bir anlatsın.
Bilinçli insanların bu işi yapması gerekir deniliyor, çok güzel de oyları bu ülkede cahil insanların, bilkinçsiz insanların oylarından daha değersiz olan bu insanların yapacakları işlerde geçerli olamıyacaktır.
Damızlık politikası yanlış deniliyor haklısınız. Amcasının kızı dayısının oğlu ile evlenenlerin olduğu ve bu yüzdende cinayetlerin işlendiği bu DEMOKRATİK ülkede siz hayvanlarda çiftleştirme programını zor uygularsınız.
Yurt dışından ithal spermi 2 dolara alıp burada 20 ila 100 dolara uygularsanız bunun sonucu nasıl ırk geliştirirsiniz.
TEK ÇÖZÜM EĞİTİM gerisi lafı güzaftır.
.
16 liraya mal ettiği 90 gün vadeli aldığı ithal karkası yerine göre 22 ila 40 liraya satan marketçiyimi, bu etten yaptığı döneri ya da köfteyi % 300 karla satanları mı yoksa bunlara bilinçsizce müşteri olabilen halkım mı SUÇLU
Moral veremedim. Özür dilerim ama bilin ki bu konuda çok doluyum
Sevgiyle kalın
Off offf :)
Türkiye'de Hayvancılık ve Et Fiyatları / Hayvancılık Sektörünün Çöküşü (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=20638)
02-05-2010 tarihinde açılmış, 10 kişi yazmış 853 kez bakılmış
Çay Ocağı (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=22925)
01-01-2011 tarihinde açılmış, 8.083 kişi yazmış 651.095 kez bakılmış
Olan biten pek kimsenin umurunda değil gibi görünüyor :)
Cumhur Tonba
14-01-2011, 23:25
Sayın malina,
İzninizi almadan bu mesajınızı çay ocağında paylaştım.
Cidden düşünmemiz gereken bir mesaj. Hem de çok düşünmeliyiz. Neden acaba?
Nedeni çok basit, bir başkasının açısı sancısı bizleri ilgilendirmiyor. Bu kadar duyarsız bir toplum olduk. Bir başkası kim ki, o biz değilmiyiz?
Şimdi de bana kızarlar hakaret ediyorum diye.
Amcasının kızı dayısının oğlu ile evlenenlerin olduğu ve bu yüzdende cinayetlerin işlendiği bu DEMOKRATİK ülkede siz hayvanlarda çiftleştirme programını zor uygularsınız.
Değişik bir konuya dokunmuşsunuz, bu ayrı bir başlıkta konuşulabilir, güzel ülkemizin çirkin bir ayıbı.
Son 20 yılda meraların ne kadarı vasfını kaybetti ya da populist milletvekili ady adaı olan kaymakamlarca tarlaya dönüştürüldü ?
Şu cahil kafamla hep derim, türkiyenin bir tarım politikası yokkkkkk.
Olmadığı sürece de planlamalar yapılmadığı sürecede bir şeyimizden hayır gelmez, dağı taşı orman yapsan olmaz, dağı taşı tarla yapsan yine olmaz, üretimini planlayamadan ne üretip kaça üretip nereye ne satacağını bilmeden günlük politikalarla bu halkın geleceği nesillerinin geleceğiyle oynanmakta.
engraulis
15-01-2011, 00:14
Soruna ÇOK FARKLI yönlerden bakabiliriz
Sonuçta olaylara farklı pencerelerden de baksak ortada gördüğümüz sorun aynı. Eğitim şart elbette. Peki siz hiç bir köylüye rastladınız mı "çocuğum büyüsünde ziraat mühendisi olsun gelsin tarlalarımın başına geçsin" diyen.
Bilgisayar programı yazmakta geri kalmış bir milletiz ama bilgisayar korsanlığına kafamız çok iyi çalışır. Saf ırkı koruma diye bir program çıkartırız ama bunu kendi veterinerlerimize anlatamayız. Hayvanın ırkına bakmadan ellerindeki dondurucudan rastgele aldıkları spermlerle suni tohumlama yaparlar.
Bugün ülkemizde kayıt altında doğan saf ırk buzağılara 400 lira diğerlerine 300 lira destekleme veriliyor. Hayvancılık yapanlara bunu söylediğim zaman onu bize vermezler diyerek kulak arkası atıyorlar. Köylüler en azından soğutma tankı kursalar hiç bir aracı olmadan direkt büyük süt firmalarına ürünlerini yüksek fiyattan pazarlayabilir.
Oysaki soframıza 1,20 liraya gelen sütün üreticiye maliyeti 0,4-0,5 kuruş. 0,6 kuruşa satıyorlar. o kadar emek sarf edip litrede 10 kuruş kazanırlarken, Sadece günde iki defa kamyonetle temiz olmadığı her halinden belli olan bidonlarla süt toplayanlar onlardan fazla kazanıyor.
Bizler ne kadar anlatsak ta insanlara bunu anlatamayız. İnsanlar eski bildiklerinden vazgeçmiyorlar.
Eğitim olayı başlı başına bir sorun. Ben su ürünleri mühendisiyim ama şunu utanarak söylüyorum. Sınıfımızda 4. sınıfa gelip hamsiyi gösterip bu ne dediğinizde tanımayan kişiler bilirim. İneğin resimlerini gösterip veteriner mezun ederiz. Buğday resmi gösterip ziraat mühendisi diploması veririz. Hadi köylüler okumadıklarından bilinçsiz. Sinop gibi bir yerde 3 yaşındaki çocuğun bile çok iyi bildiği hamsiyi tanımayan adama Mühendis diploması veren Profesörün cahilliğine ne demeli.
Cumhur Tonba
15-01-2011, 00:20
İşte gerçek bu
Sayın Engraulis '' Yazdıklarınızda inanın çok haklısınız. Acı gerçek ne yazık ki bu. Eğitim olayı başlı başına bir sorun. Ben su ürünleri mühendisiyim ama şunu utanarak söylüyorum. Sınıfımızda 4. sınıfa gelip hamsiyi gösterip bu ne dediğinizde tanımayan kişiler bilirim. İneğin resimlerini gösterip veteriner mezun ederiz. Buğday resmi gösterip ziraat mühendisi diploması veririz Üstteki mesajdan alıntı.
engraulis
15-01-2011, 00:31
Şu cahil kafamla hep derim, türkiyenin bir tarım politikası yokkkkkk.
Olmadığı sürece de planlamalar yapılmadığı sürecede bir şeyimizden hayır gelmez, dağı taşı orman yapsan olmaz, dağı taşı tarla yapsan yine olmaz, üretimini planlayamadan ne üretip kaça üretip nereye ne satacağını bilmeden günlük politikalarla bu halkın geleceği nesillerinin geleceğiyle oynanmakta.
Türkiyenin tarım politikası var ama yanlış bir politikası var. Her işte olduğu gibi Ankarada bakanlıkta hayatında toprağa elini değdirmemiş üç beş mühendis, harita üzerinde, 50 yıl önce yazılmış kitaplardan faydalanarak yönetmelik çıkartıyor.
Bügün dağlarda keçi yetiştirmeye izin verilmiyor. Nedeni düz mantık. "Keçi ormana zarar verir" Oysaki tam tersi keçilerin ormana faydası var.
Sözde balık populasyonunun devamını sağlamak için avlanmada balık boyu yasağı koymaya kalkan mühendislerimiz Lüfere bir boy belirledikten sonra Sarıkanata da ayrı bir boy belirlerler. Oysaki bilmezler ki Sarıkanat Lüferin küçüğüne denir.
Bu işin içinden gelmiş insanlar üniversitelerde kendi alanlarında okusa. Yani ailesi hayvancılıkla uğraşanlar veteriner fakültelerine, tarımla uğraşanlar ziraat fakültelerine gitse Türkiyenin tarımı önemli ölçüde değişir. Aslında bu dediklerim olmuyorda değil. Ama mezun olanlar bakıyor ki şehir hayatı (sözde) çok rahat. Dönmüyor köyüne
Cumhur Tonba
15-01-2011, 00:49
Sayın Engraulis,
Şu anda bulunduğum köy (Uzunköprü/Edirne) eğitim seviyesi çok yüksek olan bir köy. 20 seneden beri bu köydeyim. son 10 yı içerisinde tanıdığım gençlerden 12 Ziraat Mühendisi, 5 kişi de Veteriner olarak mezun oldu. Sadece birisi Ziraat Mühendisi olan arkadaşımız babasının 250-300 dönüm yeri olduğu için ve Bitki Koruma mezunu olduğından hem köyde arazisi ile, hemde Uzunköprüde dükkan açarak faaliyette bulunuyor. Bir veteriner gencimiz de serbest veterinerlik yapıyor. Diğerlerini soracak olursanız banka, öğretmenlik, polislik gibi mesleklerde. Neden derseniz. Toprak az. İlerde arazi miras yolu ile paylaşılacak. Masraf çok, gelir belli değil. Aslında daha çok şeyler yazılabilir.
Mezun olunca sizde durumlara şahit olacaksınız.
Sevgiyle kalın.
(Hayvancılık da tarımın önemli bir kolu olarak düşünülmeli. )
engraulis
15-01-2011, 01:14
Benim yukarıda demek istediğim bu işi bilinçli yapanların hiç olmadığı değil. Çok yetersiz olduğu.
Ben 5 yıl önce mezun oldum ve kendi köyüm olmamasına rağmen bu sene bir köye yerleştim. 36 dekarlık alanda yonca üretimi ile işe başladım. Herkes yılda 5 biçim alırken ben geçen sene 6 biçim. Ve bunu herkesten daha az su harcayarak başardım.
Arazi bölünme olayında size güzel bir gelişmeden bahsedeyim belki de duydunuz. Bundan böyle 10 dekarın altında tarla satışına yasak getirildi. Miras yoluyla dahi olsa. Güzel şeylerde oluyor ama çok geç kalındı.
Benim bulunduğum köyde ağaç yok denecek kadar az. Bir süredir fidan yerlerini hazırlıyorum. Ve köyden kim görse boşuna uğraşma bu toprakta ağaç yetişmez diyor. Ben araştırıyorum öğreniyorum ve uyguluyorum. Ve herkesin ezbere ağaç yetişmez dediği toprakta ağaç yetiştireceğime eminim. Yeniliklere açık olduğumuz sürece başarılı oluruz.
10 hayvanı olan kimselere diyorum ki şuradan üç beş dekar tarla kirala mısır arpa ek. Kendi yemini kendin hazırla. Hazır yeme para dayanmaz. Ama çiftçimiz rahatı tercih ediyor. Aslında hayvancılıkta giderleri düşürmek mümkün. Çözüm bilgi paylaşımı ve araştırmacılık.
Sınıfımızda 4. sınıfa gelip hamsiyi gösterip bu ne dediğinizde tanımayan kişiler bilirim.
Bunları 4.cü sınıfa kadar getirenler kimler?
hamsiyi tanımayan adama Mühendis diploması veren Profesörün cahilliğine ne demeli.
Suç sadece Profesörün mü diyorsunuz?
Hayır değil, suç eğitim politikalarımızı dış güçlerin isteği doğrultusunda değiştiren siyasi iradedir.
Siz maden mühendisini alır eğitim öğretim öğretmeni yaparsanız, okullardaki eğitimi bitirir, özel dersaneler paralı eğitim yaparsanız, "parayı veren düdüğü çalar misali" hamsiyi gösterip bu ne dediğinizde tanımayan kişiler diplomayı alır, hatta Profesör bile olur.
Böyle bir eğitimden ne bekliyoruz ki, neden toplumca tepki göstermiyoruz ki, de yine çocuklarımızı özel dersanalere gönderiyoruz.
Eğitim bir ülkenin ortak demokratik bir hakkı değilmidir.
Herkese eşit eğitim olmazsa.
Benim ki okusun diplomasını alsın bir işe yerleşsin, diğeri ne yaparsa yapsın dersek, diğeri kim ki, o sen değilmisin o bu millettin evladı değilmidir. Neden o parası, ya da güçü olmayanın da haklarını savunmuyoruz.
Bu bananecilik değilde nedir?
Eğitimse eğitim, eğitim bir ulusun ortak sorunudur, eğitimin paralısı parasızı olmaz, fakir bir ailenin iyi eğitim almış iyi yetiştirilmiş bir çocuğu zengin bir ailenin çocuğunun beyninden ne farklılık vardır. Hiç bir farkı yoktur. Allah onu beynini farklı diğerininkini farklı mı yaratıyor.
Bunu yaratan bu sistemdir bu politikalardır bizler de bu sisteme hiçbir tepki göstermeyen duyarsız bir toplumuz işte. Ne zaman yılan bize sokarsa o zaman bağırırız.
Yılan parası olmayanları bitiriyor parası olanlara da sıra gelecek, çaresiz kaldığı zaman da arkasında kimsenin olmadığını fark ettiğinde her şey bitmiş olacak.
Merhabalar..!
Yazılanları okuyunca içi cız ediyor insanın. Bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelip İstanbulda Tekstil eğitimi alıp telekomcu olmuş birisi olarak şunları rahatlıkla söyleyebilirim. Katılıp katılmamak size kalmış.
Bizim köylümüz küçük aile işletmesi sahibiydi bir zamanlar. Reçberliğini yapar kendi ihtiyacını karşılar çıktılarıylada bir kaç büyük küçük baş hayvan yetiştirip ek gelir elde ederdi. Uygulanan yanlış ve ucuz politikalar, tiribüne oynayan siyaset ortada ne köylü bıraktı ne üretim. Destekmidir köstekmidir bilinmez son 10 yıla yakındır köylümüze sadaka dağıtır gibi ekmeden biçmeden para dağıtarak malesef üretimden düşürdüler. Kahve köşelerinde her gün işi gücü bırakmış boş boş siyaset yapıp bir birini kıran üzen motivasyonunu bozan bir yığın insan haline geldi köylümüz. Birisi tarlasına bir şey ekmeye kalktığında sanki ayıp bir şey yapıyormuş gibi kıkır peşinden gülüyorlar artık. Yalovanın köylerinde görüyor ve sohbet ediyorum. Buralarda böyleyse Anadoluda trakyada durum daha vahimdir deyip içimizi çekmekten başka bir şey kalmıyor bize. Orman köylüsünü yazmaya gerek bile yok hali dünden perişan. Ülkemiz hangi konuda iyi diye bakıyorum allah allah herkes kendi derdinde gemisini kurtaran kaptan. İyi olduğumuz bir kaç konu var tabiii. Yalancılık dolandırıcılık adam kayırma çalma çırpma devlet malını talan edip yok paraya birilerine peşkeş çekip deveyi hamudu ile yutma konularında rakip tanımayız.
Oysa rahmetli babaannem hep söylerdi bize'' OĞUL BİR EVLEĞİN VERDİĞİNİ BİR KÖY VEREMEMİŞ''
Yalanmı söylemiş rahmetli ? Sen yan gelip yat üretme sonra birileri verir sana. SONRADAAA.......
SAYGIYLA
engraulis
15-01-2011, 17:48
Siz maden mühendisini alır eğitim öğretim öğretmeni yaparsanız, okullardaki eğitimi bitirir, özel dersaneler paralı eğitim yaparsanız, "parayı veren düdüğü çalar misali" hamsiyi gösterip bu ne dediğinizde tanımayan kişiler diplomayı alır, hatta Profesör bile olur.
Böyle bir eğitimden ne bekliyoruz ki, neden toplumca tepki göstermiyoruz ki, de yine çocuklarımızı özel dersanalere gönderiyoruz.
Bu konuda sadece eğitim sisteminin mi suçu var? Benim tanıdığım öyle öğretmenler var ki sınıflarındaki öğrencilerin yüzde 90 ı dershaneye gitmeden o dönemin en iyi liselerini kazanıyorlardı. Ama öyle öğretmenlerde tanırım ki ortaokul öğrencisi onları parmağında oynatır. Şimdi burada suçlu aramaya gerek var mı?
Her öğretmenin kendi elinde olan bir durum. Kimi aybaşı gelse de maaşımızı alsak diye bakar, kimi de bugün öğrencilerime ne verebilirim diye yırtınır.
Ailesinden iyi bir terbiye almış insanlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilir. Ve her konuda başarılı olabilir. Bizim hatamız burada başlıyor. Çocuklarımızı gençlerimizi yanlış yönlendiriyoruz. İstediğimiz zevk aldığımız bölümlerde değilde "komşunun oğlu şu bölümde okumuş çok kolay iş bulmuş sende ona git" tarzı yönlendirmelerle okuyan bir millet olduk.
Sonuçta hangi hükümet gelirse gelsin, hangi eğitim sistemini koyarlarsa koysunlar paranın kölesi olmayan öğretmenler ve çocuklarına iyi bir eğitim veren ailelerde bitiyor olay.
Bir kaç yıldır köylere tarım danışmanı adı altında mühendisler görevlendirildi. Uygulama ilk bakışta mantıklı ve güzel. Ama gözden kaçan bi durum var. Diplomayı almış ama ne kadar bilgisi var. Hayatı boyunca şehirden dışarı çıkmamış toprağı saksıda bile görmemiş bir kimseye kağıt üzerinde eğitim vererek mühendis diploması veren üniversiteleri kimse görmüyor. Şimdi denilebilir ki imkan verilmiyor. Alakası yok. Bazı üniversitelerde gerçekten güzel şeylerde yapılıyor. Mesela çok yakın bir yerden örnek vereyim. Afyon Kocatepe Üniversitesinin Veteriner Fakültesi. Teorik eğitimden çok pratik eğitimin verildiği bir yer. Fakültenin kendine ait çiftliği ve hayvanları var. Böyle güzel şeylerde oluyor. Ama diğer yandan işveren gazete ilanı veriyor.
Su Ürünleri Mühendisi alınacaktır (..... Su Ürünleri Fakültesi Hariç ) Fakülte ismini vermiyorum ama insanlaişverenler çok iyi biliyor üniversitelerdeki durumu.Ağlanacak halimiz işte bu. Makam odalarının mobilyalarını her yıl değiştirmeye para bulan üniversite yönetimleri nedense öğrencilere pratik eğitim vermek için para bulamıyor.
Bir de şöyle bir durum var. Bazı büyük kurumsal firmalar personel alırken bitirdiği bölüme ya da not ortalamasına bakmıyor. isterse okul birincisi olsun. En basit örnek. Bugün televizyon sektöründe çalışan insanların kaç tanesi radyo-tv bölümü mezunu. Bir işi yapmak için o bölüm mezunu olmak yetmiyor. O işe gönül vermek gerek.
Burada eğitim sistemini tartışacak değilim. Zaten onun yeri burası değil. Ayrı bir başlık altında tartışılabilir.
Burada benim demek istediğim, hayvancılık kurtulacaksa bu devlet desteğiyle ya da üç beş hayvan beslemekle çözülecek bir sorun değil. Bu işe gerçekten gönül vermiş bir kaç girişimcinin örnek çalışmalarıyla olacak iş.
Hayvancılık yapan bir işletme yem bitkilerini kendi yetiştirmeli. Süt işi yapıyorsa soğutma tankı kurmalı. Sırf soğutma tankı nedeniyle sütün litresi 20-40 kuruş artar. Ve devlet her yıl süt tankı almak isteyen şahıs ya da şirketlere yüzde 50, kooperatiflere yüzde 100 hibe veriyor. Bunu 10 hayvanı olana da veriyor 1000 hayvanı olana da. Ayrıca her doğan buzağı başına para veriliyor.Bizim köylümüze üç beş tane form doldurmak zor geldiğinden, ye da ne de olsa bize vermezler düşüncesiyle bunlara başvurmuyor.
Cumhur Tonba
15-01-2011, 21:51
Sayın engraulis,
Tam 30 sene Tarım Bakanlığında teknik eleman olara çalıştım.
Size bazı konularda katılıyor, bazı konularda olayın tam içinde olmadığınız için katılmıyorum.
Örneğin şu cümle sizin> Sırf soğutma tankı nedeniyle sütün litresi 20-40 kuruş artar. Ayrıca her doğan buzağı başına para veriliyor.Bizim köylümüze üç beş tane form doldurmak zor geldiğinden, ye da ne de olsa bize vermezler düşüncesiyle bunlara başvurmuyor
Şu anda sütün litresini çiftçilerimiz kaça veriyor biliyor musunuz?
Belki insan olarak bizim pasportlarımız yok, fakat tüm büyük baş hayvanların pasportları var. kayıtsız Büyükbaş Hayvan hemen hemen yok gibidir. Ne alabilir ne de satabilirsiniz.
Şu anda da entansif tarım yapılan bir bölgede yaşıyorum. Bu bölgede göreve 92 yılımda başladım, 2000 de emekli oldum ve halen burada çiftçilerle iç içeyim.
mavikartal5
15-01-2011, 22:06
Ülkemizdeki tarım gibi, hayvancılığı da bitirdiler.
20-30 Yıl öncesinde dünyada nadir ülkelerden biriydik. Kendi kendine yeten tarım ülkesiydik. Bitirdiler bizi. Toparlanmak zor...
alikök20
16-01-2011, 00:51
Hani eski birinin köykent projesi vardı, yediler adamı, tıpkı diğerleri gibi evet Ecevit???? N'oldu saam amcalar taa pelsi.... lerden işe karıştı bu memlekette eğer iş yapılacaksa işe siyaset değil bilim karışmalı derim. Hep önemli kazalar nedense Mersedesle olur ya bu araçlar uydudan yönetiliyor yani biz ne desek boş yani birileri sivrilse hemen başını zora sokuyorlar, ha bu arada ben Denizliden.
engraulis
16-01-2011, 16:32
Cumhur bey benim bulunduğum bölgede sütün litresi 60-70 kuruş civarında. Bir kaç büyük işletme soğutma tankı olmasından dolayı sütlerini daha büyük firmalara 75-90 kuruş civarında satıyor.Bazı köylerde süt kooperatifleri kurarak köyün bütün sütünü tek bir merkezde toplayıp soğutma tanklarından hiç el değmeden büyük süt firmalarına satan çiftçilerimiz de var. Oysa ki 3-5 hayvanı olan bir çiftçinin büyük firmalara sütünü vermesi söz konusu değil. Bu nedenden merdiven altı tabir edilen işletmeler kamyonetlerin üzerinde kapakları bile olmayan bidonları yerleştirip üreticinin elindeki sütü ucuz fiyattan satın alıyor.
Bu işe girmek isteyenler ellerindeki paranın büyük çoğunluğunu bina giderlerine harcıyor. Kapalı sistem ahırlar, su yalakları yemlikler derken cebinde kalan üç beş kuruşla da nerede verimsiz hayvan var onları alıyorlar. Sonuçta çiftçi verdiğini geri alamıyor. Ben bu zamana kadar açık sistem hayvancılığın artıları konusunda bir çiftçiyi bile ikna edemedim. Kalıplaşmış tarım ve hayvancılık yapıyoruz. Ben bu insanları gördükçe karasabanı bırakıp traktör kullanmaya nasıl geçmişiz hayret ediyorum.
Desteklemeler konusunda verdiğim rakam yüksek gelebilir. Doğan her buzağıya 60 lira + aşı destekleri. Ayrıca anaç hayvanlar için 250 lira ve 50 lirada soykütüğü desteği alabilirler. Ama en önemli şart hayvancılık birliklerinden birine üye olmak.
Yukarıda da belirttim. Hayvancılıkla uğraşacak kimseler kendi yem bitkilerini yetiştirmedikleri sürece kazanamazlar.
Belgesiz hayvan dediğiniz gibi neredeyse yok. Ama 10- 15 sene öncesine bakalım. Hangi hayvanın nereden geldiği belli değildi. Hayvanlar türüne bakılmaksızın çiftleştirilirdi. Ve doğal olarak saf ırkların yapısı bozuldu. Süt verimi de düştü et verimi de.
Konumuzla alakalı olmayan bir örnek daha vereyim. Geçtiğimiz sene Nevşehirde patates ekimi yasaktı. Çünkü topraklar hasta. 20 yıl önce çiftçi patates böceği nedir bilmezdi. Daha büyük ürün almak uğruna daha çok kazanmak uğruna nereden geldiği belli olmayan tohumlar ekildi. Çiftçi kendi eliyle toprağını zehirledi. Yakında Afyonda da yasaklanırsa hiç şaşırmam. Sonrada patates ithal etmeye başlarız. DDT (Dedete) avrupada ve amerikada 40 yıl önce yasaklanan bir zehir. Türkiye de ise 80 li yıllarda yasaklandı. Yıl 2011 ve hâla tezgah altından DDT satan yerler var. Çünkü alıcısı çok.İnsanlara siz istediğiniz kadar anlatın. Alternatiflerini koyun ortaya. Yine bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bu nedenden artık tarım ve hayvancılığı bu işin pratik eğitimini almış bilinçli kişiler tarafından yapılmasından yanayım
Cumhur Tonba
16-01-2011, 17:43
Bu nedenle Tarımsal üretim iki ana başlık altında toplanıyor. Bitkisel üretim ve hayvansal üretim.
Ve hayvancılığın gelişmesinde büyük yararı olan, çiftçilerimizin masrafını biraz olsun azaltan mer'a konusu.
Sizde bilirsiniz ki, hayvancılık tarımsal üretimin bel kaynağıdır. Tarmsal işletmelerin sigortasıdır. Taze paradır. Gübredir ve elde ettiğiniz ürünleri değerlendirme mekanizmasıdır.
Çiftçi senede mahsulüne göre bir iki hasat yapar. Haziranda (Buğday ve ayçiçeği-kavun, karpuz) Ekim ayında da çeltik. Bu Trakya ve yakın çevresi için üç aşağı, 5 yukarı böylerdir.
Eline bir iki defa taze para girer. Büyük çiftçiler için mesele değil dakat, küçük çiftçiler ahırında olan 3-4 baş sığırla kışı geçirmeye çalışırlar.
Tarım politikası da, daha evvel Ali yazar, Veli bozar şeklinde devam ediyordu.
Bakarsınız bir gün gelir, istikrar sağlanır, devamlılık arz eder, çiftçi rekabet edebilecek bir konuma yükseltilir.
Belki biraz işler düzelir.
Şunu da unutmamak gerkir. Büyük balık, küçük balıkları yavaş yavaş yutuyor. ÇKS (Çifti kayıt sistemi) belgelerini doldurduğum için iyi takip ediyorum. Bulunduğum köyde ilk başlangıçta 220 ye yakın dosya (Her dosya bir çiftçi ailesi)doldururken sayı şu an 170 civarına geriledi. Hem de 8 sene içerisinde.
Mazot bu fiyatta iken üstüne Kırsal motorinede yasak getiriyorlar, yem fiyatları düşmesi zor inanın çiftçiler 1 dekardan(1000m2) 100-150 tl kazanmıyor bile ,senede en fazla 2 kere ekim yapabilecek çiftçi kazanmak için büyük yatırım yapmalı buda risk getirmekte büyük parsel tarlada kalmadı diyebilirim 10 dekar 20 dekar kiralık tarlalar arasında mekik dokumak ayrı bir eziyet,bir çok çiftçi tarla ekimini bırakıp bahçeye yöneldi bu ailelerden biride biziz, 2000 dönümden fazla mısır buğday ekerdik artık 0 hep bahçeye döndük onunda tadı kalmadı gerçi,çukurova pamuk ekerdi dedemlerin zamanında 25-30 sene öncesi artık eken yok,20 yıl geçmeden arpa filan ekende kalmaz , hayvancılıkta en büyük gideride yem oluşturuyor bu yüzden zor, gerçi hükümetin önemsediği kendince hazırladığı istatistikler ve etin fiyatı, gerisi boş.....Günü kurtaracak, yarını batıran çözümler...
Hal ve mezbahaların ,hayvan pazarının durumuda ortada çiftçi 1 yıl risk almış para ve emek yatırmış tüccar daha fazla kazanıyor.
İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde bir çok resturant, etli lokanta pork(domuz yavrusu) eti kullanıyor zaten kg 5 tl , at eşşek eti bile pahalı gelir oldu .
engraulis
16-01-2011, 20:41
Trakya çiftçisi bizim buralara göre daha avantajlı. Bizim burada sezonda ancak bir ürün alınıyor. Ama herkes aynı ürünleri eker. Buğdaygiller, patates, pancar, haşhaş. Bunun dışındaki ürünleri çok az görürsünüz. Hiç dikkat ettiniz mi piyasadaki Patates ve soğan fiyatlarındaki dalgalanmalara. Bu sene patates para ederse ertesi sene herkes patates ekiyor. Bu seferde ürün talepten fazla oluyor fiyat düşüyor. Zararına satıyor çiftçi ürününü. Kimileri de çıkıp devlet ürünümüzü satın alsın diyor. Kimse yıllarca Tekel depolarında çürüyen tütünleri, fiskobirlik depolarında çürüyen fındıkları hatırlamıyor. Pancar ve şeker olayına hiç girmiyorum bile.
Pancarda ekim kotası koyuldu herkes isyan etti. Ve bu sene büyük ihtimal patatese de kota uygulanacak. Yani ekim yapmak isteyen çiftçi önceden başvuracak. Gerekli kurum tarlanın durumuna bakarak, önceki yıllarda patates ekilip ekilmediğini de göz önünde bulundurarak izin verecek. Doğru bir uygulama ama pratikte ne kadar doğru uygulanır bizim ülkemizde orası meçhul.
Benim bulunduğum köy yıllarca göç vermiş bir köy. Ne bakkal dükkanı var ne kahvehanesi. !800 m yakınında Kaplıcalar var. İlçe merkezine de 8 km. Bu zamana kadar kimse yoğurdumu, peynirimi, bahçemdeki sebzemi satayım diye düşünmemiş. Oysa yakındaki başka bir köyden en az 15 kişi sabahları kaplıcalara gelip bir iki saat içinde ürünlerini satıp köylerine geri dönüyorlar. Şehirde yaşayanlar için bulunmaz nimet bunlar. Hatta ve hatta yazları kaplıcaların yatak kapasitesi yetersiz geliyor ve köylüler kendi evlerini pansiyon olarak işletiyor. Alın size iki köy karşılaştırması.
Sayın Delimus bir dekardan 150 lira kazanılmıyor demişsiniz. Sizin oraları bilemem ama burada en kötü ihtimalle 500 lira kazanmak mümkün. Hatta iyi bakıldığı zaman patatesten dekardan 1500 liralık ürün alanda var. Bilinçli çiftçi kullandığı tohumdan ilaca kadar, her şeye dikkat ediyor. En önemlisi sulama zamanını ve süresini iyi belirliyor. Diğer taraftan adam "Ben babamdan böyle gördüm" diyerek standart bir sulama yoluna gidiyor. O dönem ki sıcaklık oranına bakmadan yağışları önemsemeden, toprağın nemini kontrol etmeden bol su ile sulayıp bol verim alacağını zannedenler de var.
Bu gün ülkemizde binlerce dekar ekilmeyen tarla var. Miras yoluyla paylaşıla paylaşıla küçük parçalar haline gelmiş. Geçte olsa bu konuda bir adım atıldı ve 10 dekarın altında tarla satışı yasaklandı. Ve tarla birleştirme uygulaması bazı pilot bölgelerde devam ediyor.
Et konusunda çok haklısınız. Bundan 20 -30 yıl kadar önce istanbulun kırmızı et ve tavuk ihtiyacının büyük bir bölümü Afyonkarahisardan karşılanırdı. Sonradan piyasaya giren ucuz etler buradaki hayvancılığı bitirdi. Dediğiniz gibi bu etlerin büyük bir bölümü domuz ve at etinden oluşmakta. Ve bunlar şu anda büyük marketlerin reyonlarında satılıyor. Bizzat birinci ağızdan dinlediğim bir şeyi söyleyeyim size. Et ve süt ürünleri alanında Türkiyenin büyük firmalarından birinde çalışan bir kimsenin söylediği söz." Sucukları yumuşak tutmak için domuz yağı katıyoruz."
İşin başka bir boyutu. 7-8 kilo sütten elde edilen bir peynir nasıl oluyor da 6-7 liraya satılabiliyor ? Süt + işçilik + Mandıra işletme giderleri + nakliye + Mandıra ve Market kârı =? Boşuna hesap yapmayın ben cevap vereyim. Soya yağı. Belki de bir çok insanın adını bile duymadığı bir şey.
Sonuçta işini iyi yapan mandıra daha fazla dayanamaz meydan hileli iş yapanlara kalır. İnternette gıda hileleri diye aratırsanız karşınıza uzun bir liste çıkacaktır bu konuda.
Bir de Tüccar daha fazla kazanıyor demişsiniz onda da sonuna kadar haklısınız. Bugün bir pazarcı esnafına baktığınız zaman üreticiden fazla sızlandığını görürsünüz kazanamıyoruz diye. Bir de buradaki (http://www.antalya.bel.tr/tr/bel_guncel/hal_fiyat_listesi.cfm) listeye göz atın. Patates tarlada 20 kuruş halde 50 kuruş pazarda 1 lira. Üretici hariç herkes yatırdığı paranın iki katını kazanıyor. Üretici de çoğu zaman zararına satış yapıyor. Üreticiler birlik ve kooperatifçiliğe yönelmediği sürece çiftçinin sırtından geçinen çok olur. üretici birlikleri ve kooperatifler ürünleri direkt pazarlamış olsalar hem üretici fazla kazanır hemde vatandaşın dolabı daha ucuza dolar.
Bir yanda hazır kurulu düzeni, tesisleri, personeli, her tür ve anlamda sermayesi olan, aynı anda onbinlerce baş hayvan kapasiteli (sektörün devi olan) kuruluşlar tek bir adet bile yeni canlı hayvan alıp, beslemeyi rantabl bulmaz, dahası riskli görürken, her şeyin (cahilliğin, eğitimsizliğin, v.b.) suçlusu, sorumlusu olan köylünün neden (ve hangi imkânla) kendini düzeltip, illa başkalarına en, en ucuz üretimi yapması, ucuzdan da ucuz satması gerekiyor?
Niye?
gece
'ucuz etin yahnisi...'ne yönelmiş, doymak bilmez talebi anlamlı bulmayan forum kişisi
engraulis ben çiftçinin kazancından bahsetmedim hayvan yetiştirmek için yem gerek yemi üreten çiftçi kazancı az olduğu için bahçeye veya bahsettiğiniz gibi patates vs. yönelmekte .
100-150 tl içinde buğday arpa mısır için çok bile söyledim emin olun.Az olunca yem fiyatları yüksek hayvancılıkla uğraşan üreticinin en büyük girdiside yem.
engraulis
17-01-2011, 23:30
Ben de diyorum ki hayvancılıkla uğraşan kimseler yem bitkisi eksin. Kendi yemini kendi karşılasın. Benim 36 dekar yonca tarlam var. Hayvancılıkla uğraşanlara satıyorum yoncayı. Hayvancılıkla uğraşıp kendi yonca tarlası olanlar bile kendi yoncasını satıp, hayvanları için benden yonca satın alıyorlar. Neden ?
Çünkü tarlalarını kanalizasyon suyuyla suluyorlar. Hayvanlarda şişkinliğe neden oluyor. Tabi hayvanlar kokusundan yerse. Üç kuruş kazanacaz diye işin hilesine kaçıyorlar. Çaydan sulama derinkuyuya göre elektrik açısından daha ekonomik. Ama şunuda biliyorum hepsi benden fazla elektrik faturası ödüyor. Gereğinden fazla sulamayla hem kazandıkları üç beş kuruş elektriğe gidiyor hem de toprağın verimi düşüyor.
Bugün silaj hazırlayan çok az küçük ölçekli çiftçi var. Hayvanlar üşüyecek diye bütün parasını ahıra yatıran çiftçimiz nedense samanını açıkta tutuyor. Daha geçen ay bir çiftçinin 10 römork dolusu samanı çürüdüğü için tarlaya döktüğüne şahit oldum.
Üç kuruşluk fark için sertifikasız yonca tohumu ekenleri gördüm. Yıl boyunca yonca yerine yabani otları suladılar. Bugün çoğu bölgemizde sulama sorunu kalmadı. Çiftçide suyunu bilinçli kullandıktan sonra güzel işler başarılabilir.
En basitinden anız yakma olayını anlatamamışız biz çiftçimize. Dededen öyle görmüşler. Sen istediğin kadar anlat toprağa zarar veriyorsun diye. Kimin umurunda!
Hep olumsuz örnekler verdim, ama bu işi gerçekten bilinçli bir şekilde yapan küçük çaplı çiftçilerimiz de var. Kendi yem bitkilerini ekip, sütü ya da eti kendi pazarlayan bir çiftçi bu işten ekmeğini çıkartır.
SAYIN ARKADAŞLAR,
Sakın kusuruma bakmayın, öyle oldu böyle oldu deyip te bu işin gerçek suçlusunun köylünün kendisi olduğunu sakın göz ardı etmeyin.
Eğer araziniz varsa Tarım sektöründe her zaman kazanırsınız, en azından arazinin değer artışı bunu sağlar,
Devlet yakanıza yapışmaz, vergi toplamaz ve de asgari 6/7 yılda bir tüm borçlarınızı affeder.
Hükümetler suçlu politikacılar suçlu haklısınız. Haklısınız da bakın bakalım bu politikacılar ya da hükümetler hangi kesimden daha çok oy alıyorlar.
Büyük sehirlerde oyların ilçelere göre dağılımlarına bir bakın orda da hükümetleri kimin seçtiği konusunda fikir sahibi olacaksınız.
Sayın Lilium ve Cumhur Tonba gayet iyi bilirler ki benim saf köylüm maalesef ve de maalesef kendi küçük çıkarları için bindiği dalı keser sonrada cahiliz ne yapalım la kurtulmaya çalışır.
Yeniliğe kapalı olacaksın işine gelince batılı liberal olacaksın, işine gelince muhafazakar ve de tutucu olacaksın. İğneyi kendine batırmadan çuvaldızı en yakınına batıracaksın. Gerçeklerin çıkarların ile ters düştüğü anda dünyayı gerçekleri göstermeye çalışanların başına yıkacaksın. Olmaz böyle şey.
Sevgili engraulis, biliyormusunuz ki son iki yılda mavi sertifikalı süt ineklerini hayatlarında hayvan bakmamış köylülere beleş kredilerle peşkeş çekildi. Ve de nerdeyse bu ineklerin tamamı kesildi ve krediler geriye ödenmiyecek, dolaylı ve dolaysız vergilerle bizler ödeyeceğiz.
20 dekarın altında hisseli tarla satışı yapılmıyor. İyi oldu değil mi? Size katılmam mümkün değil hissedarlar bir birine giriyorlar belki bir şekilde kullanabildikleri parçalarıda kullanamaz oldular.
Sevgili gece iyi bilir alırsınız bir hissedarı götürür bir vekalet bir izale i şuyu davası gitti arazi bedavaya, sen sağ ben selamet.
Lütfen söyler misiniz, kaçımız mahalle baskıları karşısında sesimizi yükseltip haklılığımızı savunuyoruz, ya da savunmaya çalışana destek oluyoruz. Konuşabiliyor muyuz ?
Hayvancılık sorunları güzel ülkemin diğer sorunlardan soyutlanamaz. Farklı değil.
Cumhurbaşkanlığı forsunda 17 yıldızın temsil ettiği 17 Türk devletini kurmakla övünüyoruz.
Bence övünmekten çok utanmalı, 16 tanesini nasıl ve ne şekilde batırdığımızı öğrenmeli ve aynı utancı bir daha yasamamanın yollarını tesbit etmeliyiz.
Özür dilerim buraya değilde politika kahvesine mi yazmalıydım acaba ?
Sevgiyle kalın
Kimileri de çıkıp devlet ürünümüzü satın alsın diyor. Kimse yıllarca Tekel depolarında çürüyen tütünleri, fiskobirlik depolarında çürüyen fındıkları hatırlamıyor. Pancar ve şeker olayına hiç girmiyorum bile
Bunları ben çok iyi hatırlıyorum da, bu devlet ne iş yapar ben onu merak ediyorum, elin devleti (ABD)pancarına fındığına neredeyse tüm yetiştirdiğin ürünlere kota koyuyor, biz, Tekel depolarında çürüyen tütünleri, fiskobirlik depolarında çürüyen fındıkları düşüneceğiz, odamı üreticinin suçu, bu türkiyeyi yönetenler nerede? bunlar ne iş yapar? Neden bu kotaları koyduruyorlar neden?
Neden mi.
Elin kapısında üç kuruş kredi diye yalvarırsan sana kotada koyar yaptırımda uygulattırır.
Bu öyle bir oyun ki, seni sana kırdırır.
Pancarda ekim kotası koyuldu herkes isyan etti.
İki bin veya ikibin bir yılında pancar ekim kotaları dikyarı düşürüldü, çok iyi hatırlıyorum hiçbir yerden hiçbir şes çıkmadı, o dediğiniz isyan nerede oldu hiç hatırlamıyorum belli bir bölgede olmuşsa onları kutlarım, türkiye genelinde kimseden bir ses çıkmadı, çıkamazdı da zaten, nerede o örgütlü çiftçi, bir ziaat odaları var oda siyasilerin elinde.
Çiftçiyi örgütlenmeye bahsettiğiniz kooparatifleşmeye zaten müsaade etmezler.
Kradiyi veren senin tarım politikalarını da yönlendirir, yapacağın ihracatı da. Verdikleri kota kadar ihracat yaparsın, verdikleri kota kadar üretim yaparsın.
Bizim o çok bilmiş siyasiler de vatandaşa vermiş oldukları sözlerden dolayı alırlar fındığı alırlar tütünü alırlar pancarı, sonra depolarda çürütürler, ondan sonrada çıkarlar biz çiftçiye bu yıl şu kadar para ödedik, ödedinde bu malı ne yaptın.
Depoda çürüttün, depoda çürüyen malın türkiyeye ne faydası var.
Çiftçiyi madur etmedik ya derler.
Halk da, çiftçi de, sorgulamaz ben paramı aldım ya, banane yaaa.
Bence:
Boş konuşuyoruz boş.
Ulusca bir geçiş aşamasındayız ama nereye doğru? Bilinmez
Allah sonumuzu ayır etsin demekten başka bir çare göremiyorum, bizde bu bencillik bu bananecilik varken, ulusca türkiyenin geleceğini düşünmezken kişisel çıkar peşinde koşan ülkesini düşünmeyen kişi ve yöneticiler seçersek daha çok bu forumlar da konuşuruz çokkkk.
Sevgili engraulis, biliyormusunuz ki son iki yılda mavi sertifikalı süt ineklerini hayatlarında hayvan bakmamış köylülere beleş kredilerle peşkeş çekildi. Ve de nerdeyse bu ineklerin tamamı kesildi ve krediler geriye ödenmiyecek, dolaylı ve dolaysız vergilerle bizler ödeyeceğiz.
Hayatlarında hayvan bakmamış köylülere beleş kredilerle peşkeş çekildiğine inanmıyorum, bu olsa olsa yandaş hayvan bakmamış kişilere çekilen bir peşkeştir,
Sanırım böyle demek istediniz.
Sevgili Lilium,
Peşkeş çekilen köyler ya da yöreler doğu ve güneydoğu anadolu ineklerde o bölgeye uyumsuz olan holştayn süt inekleri idi. Yandaşmıdır değillermidir bilmem !!. Ama inanıyorum ki o sırada elindeki sertifikalı inekleri ellerinden çıkaranlar yerlerine kaç paraya dana,düve ya da buzaği koyacağını soranlara kızdı.
Paralar alınırken hoş oldu sonra kesim fiyatları yukseldiğin de de hep beraber kükredik.
Şimdilerde ithal karkas geliyor öyle yaşlı hastalıklı hayvanların geldiğine katılmıyorun, çünkü hiç görmedi isem 5 ithalatçının getirdiği karkasları gördüm etler yerli besilerden çok daha iyi. Zaten kalite yüksek diye tüketiciye satılırken yerli dana diye satılıyor ve de deneyimsiz.bilinçsiz tüketiciler ve denetimsiz piyasa şartlarından dolayı etleri pahalı yemeye devam ediyoruz.
Eğer ithal karkaslar öyle yaşlı, kötü, hastalıklı olsa idi yerli diye satılabilir miydi acaba ?
Sevgiyle kalın,
engraulis ancak silaj ve samanını veya işte kaliteli kuru otu (yonca vs) üretebilir kesif yem yapması her çiftçinin yapması zor.Ayrıca hayvancılığa yatırım yapan çiftçi ayrıca tarım aletlerine yatırım yapmalı ambar edinmeli riske girmeli vs. kendisi eksin demekle olmuyor her bölgede tarım veya kesif yemde bulunan ürün ekilemiyor olabilir.Bir tosun 1-2 dekardan beslendiğinde yıllık epey bir yer ekmek gerekiyor.Ayrıca kesif yemle fiyat farkı az yer ekerse çok büyük fark olmayabilir.
Kredilerin suistimal edilmesinde suç gine devlette arkadaşlar rüşveti yiyen ziraatci krediyi veriyordu artık hibeler önce çiftçi alıyor parasını veriyor sonra devlet hipe bedelini belli bir ay sonra ödeme yapıyor.Biz holder aldık 10.000 tl ödedik devlet bir kaç ay sonra 5000 tl geri ödedi ayrıca arasıra gelip holderle fotoğrafımızı çekiyorlar 2 yıl satamayız iş ticarete çevrilmemesi için.
Birde yorumlarda çok genelleme var , her çiftçinin şartları, bölgesinin iklimi, tarlasının verimi, suyunun kalitesi farklı.
Bugün başbakanlığa (www.bimer.basbakanlik.gov.tr) aynı alan üzerinde ikincil ürünlerin (örneğin ağaçlandırma sahası içerisinde çok yıllık mera otları ekerek hayvancılık da yapılabilir) yetiştirildiğinde neden çayır mera tesislerine destekleme verilemeyeceği konusunda dilekçe yazacağım. daha önce www.bimer.tarim.gov.tr bilgi iletişime yazdığımda bana şu yönetmeliğin, şu maddesi, şu fıkrası gereği destek yok denildi. Bakın arkadaşlar sadece bu teşviği yaptırmak bile bağı bahçesi olan vatandaşı mera otları ekerek hayvancılığa teşvik edebilir. veya suni yemden kaynaklanan yetiştirme maliyetlerini azaltabilir.
duyarsız kalmak istemiyorsanız lütfen sizde yazın. "Neden ağaç altı çayır ve mera bitkileri yetiştirmeye tarımsal destek verilmiyor".
Oğuz Karsan
18-01-2011, 11:45
Merhaba.
Devletimizin ulusal bir tarım ve hayvancılık politikası hala yok gibi. Günü kurtarmaya uğraşıyoruz. Köylümüz de adeta gelişime direniyor.
Hayvancılık yapabilmek için mera gerekiyor. Ancak Çanakkale ve Balıkesirde gördüğüm uygulamalar beni çok üzüyor. Dağın başındaki köylerde bile bakıyorum Konyadan gelen yem kamyonları var. Tembel köylümüz arazisini ekip biçmeye üşeniyor. Çanakkale, Bayramiç, Çan ve Biga taraflarında hayvancılık hazır yeme dayalı yapılıyor.
Devlet, hayvana, yemine, aşısına, ekip biçeceğin tarlana, soğutma tankına, sağma makinasına ve aklıma gelmeyen daha birçok şeye de ayrıca geri dönüşümlü veya hibe desteği de veriyor. Buna rağmen hayvancılığın sadece et veya süt fiyatlarındaki istikrarsızlık yüzünden gerilemesi düşündürücü.
Hayvancılığın geliştirilebilmesi için daha yapılacak çok şey olduğuna inansam da, Akıllı, Mantıklı ve bilinçli yapılan hayvancılığın zarar edeceğini düşünmüyorum.
Saygılar
Kirchner, “Bugün Dışişleri Bakanım bir operasyon gerçekleştirdiğini söyledi, 16 yıldan sonra 20 bin tonluk bir kemikli et satılabileceğini söyledi. 80 milyon dolarlık bir operasyon bu. Kendisi zannediyorum şimdi onu kutlamaya gitti” dedi.
Türkiye ziyaretinde bulunan Arjantin Cumhurbaşkanı Christina Fernandez de Kirchner'in bugün yaptığı konuşmadan bir alıntı. Açıklar karkas et ithalatıyla kapatılmaya devam edilecek yani, fiyatı da kilo hesabı yaparsak 4 $=6 TL gibi bir rakam çıkıyor.
Günü kurtara kurtara nereye kadar gider bu tren göreceğiz bakalım..
engraulis
21-01-2011, 23:59
20 dekarın altında hisseli tarla satışı yapılmıyor. İyi oldu değil mi? Size katılmam mümkün değil hissedarlar bir birine giriyorlar belki bir şekilde kullanabildikleri parçaları da kullanamaz oldular.
Peki sizin bugün bölüne bölüne 1-2 dekara indiği için ekilemeyen kaç bin hektar toprağımız olduğundan haberiniz var mı ? Ya da veraset kavgaları yüzünden yıllarca kimsenin ekmediği tarlalardan. Ve en önemlisi, bilirsiniz ki iki tarla arası mesafe en az 40 50 cm. Bunun her tarlanın çevresinde olduğunu düşünürseniz parçalanma çoğaldıkça ekim alanlarının da azaldığının farkında olmanız gerek. Ve bu rakam binlerce dekar olarak ifade ediliyor. Bugün bununla da ilgili çalışmalar başlatıldı ve Bir kişinin parça dağılmış halde bulunan bütün toprakları birleştirilerek tek parça haline getiriliyor.
Sayın lilium pancar konusunda kota koyulmasının nedeni kimine göre yurtdışından şeker getirtmek kimine göre ise depolarda çürümesini engellemek. Yıllarca her gelen pancar alındı ve depolara koyuldu hem de toprağı ve çamuruyla birlikte. Soğuk hava depolarında harcanan elektriğin rakamlarını bir araştırın isterseniz. Fazlasıyla alım yapıldı ve depolarda biriktirildi. Ertesi sene yeni ürünler gelince yer yok diye eskiler çöpe yeniler depoya. Oysa çok az bir kısmı şekere dönüştü. Her gelen siyasi kendi adamını şeker fabrikalarında işe aldı. Bu fabrikalar özelleşmeden önceki çalışan işçi sayısı neredeyse bir kasaba nüfusu kadar.
İşin bir de pancar yetiştirme boyutu var. Her sene aynı tarlaya pancar ekti çiftçi. Kontrol yoktu. Ve sonunda “Sadık yâr kara toprak” hastalandı. Geçen sene 3 yıl olan ekim süresi 4 yıla çıkartıldı. 4 yıl geçmeden aynı tarlaya pancar ekilemiyor artık. Şimdi siz buna ister dış güçlerin kendi şekerini satmak için oyunu deyin ister başka bir şey. Ben sadece şunu derim Toprak can çekişiyor.
Nevşehir’de geçen yıl patates ekimi yasaklandı. Her sene patates ekilen tarlalar isyan etti. Çıkın bakın pazara patateslerin şekli nasıl bozulmuş. Birkaç yıla kadar patates te kontrollü ekilecek. Kimin yararına peki.
Sayın delimus sizin bölgenizde kesif yem yapmak zor olabilir ama benim bölgemde bu iş gerçekten kolay. Elektrikli yem kırma makinesi imalatı yapan yerler var. Ve devlet bu makinelerin parasının yarısını veriyor. 10 hayvanı olan bir çiftçiye gerekli olan makine 500-600 lira civarında. Kendi arpasını mısırını burada yetiştirip kendi hayvanlarına veren çiftçilerimiz de var burada. Hem de öyle büyük çiftçi de değiller. İşte size örnek. Ama diğer taraftan devlet bana yem yardımında bulunsun, sütümü alsın, elektrik borcumu affetsin diyenler.
Çiftçiyi örgütlenmeye bahsettiğiniz kooparatifleşmeye zaten müsaade etmezler.
Bu konuda size katılmıyorum. Bir köyden 7 kişi bir araya gelse bir süt kooperatifi kurabilir. Ve tarım il müdürlüğüne başvurarak köye modern bir çiftlik kurdurabilirler. Bu konuda şartsız yüzde yüz destek var. Çiftçiye düşen sadece evinde beslediği üç beş hayvanını götürüp oraya teslim etmek. Her evden bir kişi ilgileneceğine köyden bir kişi ilgilenecek hayvanlarla. Sütünü de daha temiz bir şekilde büyük firmalara satabilecekler. Ama getirin 7 kişiyi bir araya bakalım. Çiftçi kendi kendini örgütlemeyi başaramıyor.
Sevgili Arkadaşlar,
Bu sayfada yazı yazan tüm arkadaşlar ya yüzde yüz ya da buna yakın doğruluk ve haklılıkta,
Tamamındaki ortak paydada toplum olarak eğitim seviyemizin düşüklüğü ve buna bağlı olarakta bence (benim inancımdır ) ulus değil, ahbap çavuş ilişkilerinin, küçük ve günlük çıkarlar arkasından koşan feodal toplum olmamızdır.
Sevgiyle kalın
misterno
02-05-2011, 23:23
Dunya gida piyasasi ABD dusunulmeden konusulamaz. Dunyada bir cok tarim ve gida urununde ABD bir numara. Bir cok sebepten dolayi buda TR deki tarim ve hayvancilik politikalarini cok etkiliyor.
Sunu her zaman soylerim, TR de et sut yumurta veya sebze meyveler pahali degildir ABD de asiri ucuzdur. Neden ABD de cok ucuz? Cunku sokaktaki averaj bir Turk un **** ziraat muhendisi bir Turk vatandasinin bile aklinin alamayacagi subvansiyonlar mevcut ABD'de ve hatta AB'de.
Bir cok insan bunun ardinda zekice planlar arasada bu asiri ev akil almaz subvansiyonlarin tek ama tek sebebi AB ve ABD deki cok uzun zamandan beri guclu ve etkili lobby faaliyetlerinde bulunabilen ciftcilerdir. Politikacilarda oy kaybetmemek icin bu sacma sapan ve dunya emtia fiyatlarinin dengesini bozan kararlar almaktadir.
Sonuc olarak ABD de yasayan ve bu konuya cok kafa yormus biri olarak sunu soyleyebilirim TR de et sut yumurta ve tarim urunleri pahali degil ABD de asiri ucuzdur.
Bu subvansiyolarin aynisini TR de gormek mantikli degil, ne o kadar para var nede boyle bir seye gerek var. Bircok aydin gecinen arkadasimiz ABD nin butun dunya gida piyasasini ele gecirmek gibi bir niyeti oldugunu **** ucuza mal edilen gidanin baska yan sanayileri cok destekledigini boylece genele bakildiginda esasinda ekonominin kazancta oldugunu iddia etsede bu dogru degildir.
Bugun ABD de ben paundu 2 dolara biftek yiyebiliyorum. (kilosu 6 lira)Pek kaliteli degil hatta plastik gibi ama amerikan gida endustrisi bunu soslarla tatlandiricilarla ve MSG (Cin tuzu) ile oyle guzel pazarliyorki insanin akli almiyor elbet.
18 yildir TR den uzaktayim hayatimda hic tarim ve hayvancilikla ugrasmadim o yuzden TR deki politikalar hakkinda ne konussam bos. Ama sunu biliyorumki hayvancilik urunlerinin pahali olmasi bir tek TR ye mahsus degil inanin bir cok ulke ABD den ASIRI ucuz tohum gida ve hayvansal urunlere maruz kaliyor. Bu urunler asiri antibiyotik, asiri hormon, GDPO ve asiri subvansiyon sonucunda bir cok ulkenin sofrasina girebiliyor.
Fazla zamanim yok, ama konuyu soyle kapatayim varin siz anlayin subvansiyonlarin ne kadar buyuk oldugunu. ABD de tarlaniza ekim yapmazsaniz hukumet size 15 yillik sertifika imzalattiriyor ve size her sene para oduyor. 15 yildan once bu anlasmadan vazgecemiyorsunuz ve bu o kadar buyuk bir paraki, misir bugday soya fiyatlari insanoglu tarihindeki en yuksek fiyatina cikmasina ragmen sertifika sahipleri yenileme zamani geldigi ve bundan vazgecme haklari oldugu halde vazgecmediler ve nadasa devam ettiler. Cunku onerilen para tarihindeki en yuksek fiyata ulasmis misir ekmekten hala daha karliydi.
Sonucta ABD butun dunyayi maliyetinden ucuza GDO lu hormonlu urunlerle besliyor. Turkiye'yi ziyaret etmis herhangi bir Amerikaliya sorun size ne bodrum ne istanbul nede kapadokyadan bahseder. Ilk bahsettigi TR de yedigi etlerdir. Cunku adam hayatinda gercek et hic yememistir.
TR de basibozuk bir tarim hayvancilik politikasi oldugu dogrudur ama kalitesini goz onune alarak fiyatinin pahali oldugunu soyleyemecegim. Siz gercek et yiyorsunuz biz ise plastik **** adi her neyse. Anlatacak o kadar cok sey varki su an zamanim yok belki sonra devam ederim.
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.