Bağlan

View Full Version : Mikrobiyoloji ve Toprak




Sayfalar : [1] 2

acemi_caylak
08-04-2010, 21:22
Aslında bu adla bir konu açmak için uzun süre direndim. Çünkü insanlar bir şeyi ararken bir konu daha fazla arama yapmış olacaklar.
Ancak enzimden, etanol yapımına kadar geniş bir alanı kapsayan bu alandaki yazılar daha derli toplu olsun diye açmaya karar verdim. Umarım faydalı olur.

Toprak yalnızca kum, silt ve kil gibi mineral fraksiyonlardan ve çeşitli ayrışma düzeyindeki organik maddelerden oluşmuyor. Toprakta gözle görmediğimiz mikkroskobik boyutlarda karmaşık bir canlılar dünyası bulunmakta ve sürekli faaliyet halinde bulunmaktadır. Çok sayıda protozoa, bakteri, mantar, alg, virüs, aktinomiset gibi organizmalar yanında mikroskobik büyüklükteki toprak omurgasızlarından omurgalı canlılara kadar değişen toprak canlıları karmaşık bir etkileşim içinde toprakta bulunurlar. Toprak bu canlıların çoğalmaları ve varlıklarını sürdürmeleri için iyi bir gelişme ortamıdır. Bu canlı varlıklar, toprağın gelişmesinde, kimyasal-fiziksel niteliklerinde ve verimliliği üzerinde büyük rol oynarlar.

Toprakların verimliliği, toprakta bulunan organizma aktiviteleri ve oluşturdukları reaksiyonların yönü ile çok yakından ilgilidir. Bitkilerin gereksinimi olan karbon, azot, fosfor, kükürt, demir, magnezyum v.b elementler, mikroorganizmalar yolu ile çeşitli sentez ve analizler sonucunda onlara yararlı şekle çevrilir.

Toprakta yaşayan en büyük kütleyi oluşturan bakteri, alg ve mantarlar en dinamik ve yararlı canlılarıdır. Besin elementleri ve organik madde çevrimiyle toprak sağlığı ve verimliliğinde, toprak oluşumu ve ıslahında kilit rol oynarlar.

Bu canlılar arasında yer alan serbest hava azotunu özümleyici bakteriler, mikorhizalar ve aktinomisetler bitki kökleriyle ortak yaşama girerek kurağa dayanıklılıktan azot ve mineral beslenmesi etkinliğine kadar çok çeşitli yararlar sağlarlar. Ayrıca salgıladıkları bitki büyüme hormonları, biyokontrol ajanları ile yararlı oldukları gibi organik artıklardan humus oluşumuna da yardımcı olur. Mikorhiza grubu mikroskobik mantarlar da dünyadaki bitkilerin yüzde 90’dan fazla türüyle ortak yaşayan (simbiyotik bir yaşam), otsu, odunlu türlere has grupları ile çok önemlidirler. Özellikle mikorhizaya bağımlı bitki türlerinin tohumlarına ekilerek çok yönlü yarar sağlamaktadırlar; bitkilerin su ve besin kullanımında, kirletici ajanlara, kuraklığa, sıcağa ve asiditeye dayanıklılığını, ürün verimini artırdıklarından organik tarım ve toprak ıslahında yararlanılmaktadır.

Ancak bugün mikorhizalardan daha önemli bir tür ile yazımızı bitirelim.

Dünya üzerinde ilk oksijeni oluşturduğu düşünülen fototrofik organizmalar (metabolizik aktivetisinde ışık kullananlar) olan Cyanobacteria grubu dünyanın atmosferini oksijensiz (anoksik) halden oksijenli (oksik) hale geçirmeleriyle evrimsel açıdan da büyük öneme sahiptirler.

Gerçek bir zarla çevrili çekirdekleri bulunmaması nedeniyle bakteri, fotosentetik özellikte olmaları nedeniyle de bazen alg olarak sınıflandırılan Cyanobakteriler Mikorhizalara alternatif olmaya başlamış durumda.

Mavi-yeşil bakterilerin azot fiksasyon özelliği saptandıktan sonra kurutulmuş Tolypothrix tenuis pirinç tarlasına serpildiğinde azot fiksasyonunda ve verimde artış gözlenmiştir. Mavi - Yeşil bakterilerin Hindistan da pirinç tarlalarında gübre olarak kullanımıyla toprağın havalandırılması sonucunda su geçişi ve toprağın sıcaklığının daha homojen olması sağlanmaktadır. Azot fiksasyonu için Mavi Yeşil bakterilerin Rhizobium’ların yerini almasının bazı avantajları vardır. Mavi-Yeşil bakteriler havadaki azotu amonyuma redüklerken fotosentez metabolik yolu kullanırlar. Yani bir bitki ile simbiyotik bir yaşam (ortak yaşam) ve enerji kaynağı olarak herhangi bir organik molekül ilavesi gerekmez.
Tarımda azot fikse eden Mavi -Yeşil bakteriler organik gübre olarak kullanılabilir. Çin, Hindistan, Filipinler gibi pirinç tüketimi fazla olan bölgelerde büyük oranlarda ürerler. Pirincin büyüme sezonunun başında eğer suya Mavi Yeşil bakterilerin başlangıç kültürleri ekilirse pirinç veriminde %15-20 oranında artış olduğu bildirilmektedir.

Not: Bu konuda çoğunca Prof. Dr. Ayşegül TOPAL SARIKAYA'nın Biyoteknoloji ve Prof.Dr.Koray HAKTANIR ve Doç.Dr.Sevinç ARCAK'ın birlikte yazdıkları Toprak Biyolojisinin Konusu Önemi ve Gelişimi Kitaplarından yararlanılmıştır.




Sarıcan
08-04-2010, 21:42
Sevgili acemi caylak,

Yeni uğraşında başarılar. Bu konu da bilgi eksikliği çeken herkese bir başucu dökümanı hazırlayacağınızdan kuşkum yok. Enzimler ve mikroorganizmalar konusundaki araştırmalarınızı zevkle takip edeceğim. Araştırmalarında başarılar diliyorum.

sındırgılı
08-04-2010, 22:20
Sevgili Acemi Çaylak, Güzel bir konu..Bende, Sevgili Sarıcan gibi ilgi ile takipteyim..Başarılar..

acemi_caylak
09-04-2010, 08:01
Sevgili Sarıcan ve Sındırgılı iyi dilekleriniz için teşekkür ederim. Amacımız öğrendiğimiz her şeyi paylaşmak. Çevremize ve topraklarımıza hak ettiği önemi vermek. Bu konudaki çabalara bizimde çorba tuzumuz olsun dedik.
Sevgili Sındırgılı Adalar'a ne zaman götüreceksin enzim ve leonarditi. Toprağı fazla bekletme bence.

acemi_caylak
09-04-2010, 10:08
Burada amaç sadece teorik bilgi vermek olmayacak. Daha çok teori ile pratiği birleşitirerek bitkilerimiz için besleyici ürünler nasıl hazrlanır buna kafa yoracağız.

Maya nasıl yapılır bununla başlayalım. Bu konuda internette ve hatta bu forumda bolca bilgi var. Ancak aşağıdaki linkteki bilgiler çok daha güzel anlatmış. Kendisi, tatile çıkarken, mayasını beslemeleri için arkadaşlarına bırakacak kadar bu işi tutkuyla yapan birisi. Olduğu gibi buraya alıyorum.

http://kadikalesi.blogspot.com/2008/12/eki-hamur-tarifi.html

Malzemeler:

500 gr kara üzüm
3.75 bardak un
4 bardak ılık su (25 °C)

Ekşi hamurunun mayasını hazırlamak için bahçemde kalan son üzümlerden yarım kilo alıp tülbentin içinde bohça seklinde yerleştirdikten sonra ezdim, bunu 4 litre büyüklüğünde bir cam kapta yaptım. Ben plastik tercih etmiyorum, seramik veya çelik bir kapta da olur.

135060

Önce üzümlerin suyunu cam kabın içinde bir kasıkla ezerek çıkardım. Daha sonra su ile unu ekleyerek karıştırdım ve bunu streç film ile hava almayacak şekilde kapattım.

135061

Kültürün aktif hale gelmesi icin 25 25 °C oda sıcaklığında kalması gerekiyor. Aydınlık ve karanlık olması önemli değil, sabit sıcaklığa dikkat etmek gerekiyor.

135062

Bu aslında 14 günlük bir islemin baslangıcı. Bundan elde edeceğiniz ekşi hamur mayasını un ve su ile düzgün beslediğiniz sürece size omrünüz boyunca yeter. Bu kültürlü mayalar disardan gelebilecek mikro organizmalara karşı cok kuvvetli bir bağışıklık sistemine sahip oluyorlar zamanla.

135063

135064

acemi_caylak
09-04-2010, 10:12
3 gün bu şekilde bekleteceğim.

135065

Mayanın 4. günkü hali aşağıda. Herşey iyi gorünüyor. Rengi hafif kırmızı, kokusu daha o kadar kuvvetli değil. Bol kabarcıkları olan sulu bir yaratık. 1/2 bardak su (25 °C' de) ve 1 bardak un ekledim.

135066

10. gün oldu, üzümleri attım ve beslemeye başladım günde 3 defa olmak üzere sabah 11 akşam üzeri 4 ve gece 10'da beslemek hedefim en son besleme ile ertesi gün arasında 14-15 saatten fazla olmamasına dikkat edeceğim.
İlk besleme için elimdeki karışımın sadece iki bardağını saklayıp geri kalanını attım. Bu kalan karışıma 1 bardak ılık su (25 °C) ve 1.25 bardak un ekledim ve üzerini kapattım.
5 saat sonraki ikinci beslenme için 2.5 bardak un ve 2 bardak ılık su ekleyerek karıştırdım.

6 saat sonra üçüncü besleme icin 5 bardak un ve 4 bardak su ekledim.
Gorüldüğü gibi ikiye katlanarak arttırdığımız karışıma bu şekilde devam edersek cok yer kaplar o yüzden ertesi gün yine sadece 2 bardak karışsımı ayırıp gerisini attım ve aynı şekilde günde 3 defa olmak üzere un ve su karışımlarını ilave ederek 4 gün daha devam ettim.

135067

135068

135069

acemi_caylak
09-04-2010, 10:21
2 bardak sakladım her gün

135074

135075

135076

135077

Artık ekmek yapmaya hazır bir karışım var elimde. Bundan ben ilk olarak özlediğim bir zeytinli ekmek yapmak istiyorum.

Bu mayayı bir ömür kullanmak mümkün, Her gün ekmek yapmayan biri bunu buzdolabında bir ay kadar saklayabilir. Ekmek yapmadan iki gün once dolaptan çıkarıp bir günde 3 kere 1'er bardak su ve un ile besledikten sonra ertesi gün tekrar kullanılacak duruma gelmesi lazım.

Mayayı düzenli bir şekilde beslemeyip aç bırakırsanız cok ekşi, lezzetsiz ve keyifsiz bi ekmeğiniz olur.

Sonuç olarak ekmek yaptığımız ekşi mayayı enzim hazırlarken melas veya pekmez ile birlikte kullanıp bitkilerimize yararlı bir sıvı gübre yapabiliriz.

Dogasever
09-04-2010, 11:59
Sn adı Acemi kendi Usta,

Öncelikle açtığınız konu için tebrik ederim. Evde maya üretimini gayet güzel anlatmışsınız. Belki bir noktanın önemini vurgulayarak benim de küçük bir katkım olabilir. Konuyu hiç bilmeyen biri mayanın nereden geldiğini merak edebilir. Maya etrafımızda havada sürekli mevcuttur. Sadece maya değil türlü türlü mikroorganizmalar için durum böyledir. Önemli olan o mikroorganizmaların en çok sevdikleri gıdaları tespit edip, onlara o gıdaları vermek böylece onları tek başlarına üretmektir. Üzüm ve un karışımı mayalar tarafından çok sevildiği için siz mayayı tek başına üretebildiniz. Daha sonra da tabii ki ölmemeleri için onları sürekli beslemek gerekiyor.

Belki milyar yıldır mayalar hep var olmuştur. Bu yüzden, mikroorganizmalarda gen değişikliklerine şiddetle karşı olmalıyız. Genleriyle oynanmış bir tür mikroorganizmanın dahi diğer mikroorganizmalar üzerine etkisinin ne olacağını kestirmek çok zordur. Dünya var oldukça bu yöntemle maya üretmeye ve o mayadan yararlanmaya devam etmek istiyorsak, bir başka deyişle, ekmek, bira, şarap, etanol vs.. üretip faydalanmak istiyorsak, genlerle oynanmasına da karşı olmalıyız. Çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyorum. Selamlar.

ensar
10-04-2010, 00:02
Sevgili Acemi çaylak,
Çok güzel bir çalışma daha başlattın sana nasıl yetişeceğiz bilemiyorum.

Sevgiyle kal

epsody
10-04-2010, 08:57
Sayın acemi-caylak arkadaşım bu başlıktaki çalışmaların için seni kutluyorum, iyi yolda gidiyorsun çalışmalarının takibindeyim, fermantasyon başlığını bizler başlattık, sizlerin ilerletmeniz bizleri ziyadesiyle memnun etmektedir.

İşin önemli tarafı organik maddeyi işlerken oksidasyon yöntemini değilde fermantasyon yönteminin kullanılarak yaşama bozucu etkiler değilde yapıcı etkiler katmaktır, fermantasyon, enzim ve sizin bu yeni başlığınız mikrobiyoloji ve toprak başlığı oksidasyon uygulamaları çalışmalarına fark atarak ilerlemesi benim onurumuda yükseltmektedir, çalışmalarınızda tekrar başarılar dilerim, sevgiyle kalın.

yasarugur
10-04-2010, 10:32
Bu güzel ve faydalı yazıları okudukça dükkanı kapatıp köye fidanları diktiğim tarlanın yanına taşınma isteği güçleniyor bende,ama önce aşı ve budama konularında da kendimi geliştirmem lazım, toprağı iyileştirme konusunda siz de dahil emeği geçen herkese teşekkür ederim Sayın Acemi Çaylak...

acemi_caylak
10-04-2010, 21:37
Arkadaşlar iyi dilekleriniz için hepinize teşekkür ederim. Ağçlar.net bir okul ve ben bu okulun hakkını veren bir öğrenci olmaya çalışıyorum. Bilgi paylaşıldıkça çoğalıyor.

Sn. Dogasever, bu başlıkta tamamen dogal yöntemlerle mikroorganizmlardan nasıl yararlanırız ve topraklarımıza bu minik canlıların katkısı konusunda bilgiler olacak. Tabi ki bu konuda sizin engin tecrüberiniz bize rehber olmaya devam ediyor.

Sn. Ensar teoride bir adım önde olsakta uygulama konusunda sen bizden ileridesin. 6. yıl toplantısında konuştuğumuz gibi uygulama sonuçlarını dört gözle bekliyoruz. Hatta üyelerin meraklarını gidermek açısından yapmış olduğun çalışmalardan biraz sözedersen sevinirim.

Sn. Epsody seninde bu konuya katkıların olacağından eminim.

Sn. Yasaruygur, dediğiniz gibi keşke toprağın başına dönseniz. Benimde hedefim bu.

Bu mesajı yazarken ocaktaki sütüm taştı. Aslında bu olay, bende güzel bir fikirde uyandırdı. Bu başlığın okuyucuları kendi yoğurdunu, kendi peynirini, kendi pekmezini vb. kendisi yaparsa sevinirim. Bu forumda bu konularda güzel tariflerde var, o tariflerden yararlanabilirler.

acemi_caylak
10-04-2010, 22:51
Birazda toprağı yakından tanıyalım.
Toprağı yakından incelediğimizde katı maddeler ve boşluklu bir yapıdan oluşması ilk anda göze çarpan niteliklerdir. Bu boşluklar sistemi içinde belirli düzeyde hava ve su yer alır. Genel olarak toprak hacminin yüzde ellisi boşluklardan, diğer yüzde ellisi de katı maddelerden oluşmaktadır.

Katı kısımlar içinde yüzde kırkbeş kadarını mineral maddelerden oluşmuş anorganik parçacıklar ve yüzde 5-7 sini de organik kısım oluşturmaktadır. Organik kısmın içinde ölü bitkisel ve hayvansal dokular ile bunların ayrışma ve yeniden sentezlenme süreçlerinden geçerek oluşmuş toprak organik maddesi olan humus yer alır. Aşağıdaki şekillerde ideal bir mera toprağının içeriği bulunmaktadır.

135491


135492

Topraktaki organik kısmın geriye kalanı toprak canlılarını kapsamaktadır. 1910 yılında "France" adlı bilim adamının terimlendirdiği bu organik kısım Edafon (Edaphon) olarak tanımlanmaktır. Edafon içerisinde bakteriler, algler, mayalar, aktinomisetler vb. mikroorganizmalar bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda mikroorganizmaların dağılımı bulunmaktadır.

135493

Toprakta bulunan bu organik canlıları tümü yararlı organizmalar değil. Havadaki azotu bitkinin alabileceği nitrat formuna getirmekten tutunda, hastalık yapan bakterileri salgıladıkları bakteriyosin sıvısı ile bitkilerden uzak tutan yararlı bakterilerin yanında, bazıları hem insanlarda, hem de hayvanlar ve bitkilerde hastalık yapan canlılar. Ancak konumuz açısından bizi ilgilendiren taraf yararlı organizmaları toprakta nasıl çoğaltabiliriz?

Şekle göre ideal bir toprakta organik madde miktarı en az 7 olmalı. Bize düşen görevse toprakta bulunması gereken organik maddeyi toprağa vermek olmalıdır. Toprakları sürekli bitkisel ve hayvansal atıklarla beslemeleyiz. (Hayvan gübresi, kompost, malç vs.) Biz toprağımızdaki oraganik madde miktarını artırdığımız sürece topraktaki yararlı mikroorganizmalar beslenecek ve topraklarımızdaki yararlı işlevlerini yerine getireceklerdir. Ayrıca EM1, enzim vb. ile topraklardaki yararlı organizma miktarını artırmalıyız.

epsody
11-04-2010, 07:58
Toprakta bulunan bu organik canlıları tümü yararlı organizmalar değil. Havadaki azotu bitkinin alabileceği nitrat formuna getirmekten tutunda, hasatalık yapan bakterileri salgıladıkları bakteriyosin sıvısı ile bitkilerden uzak tutan yararlı bakterilerin yanında, bazıları hem insanlarda, hem de hayvanlar ve bitkilerde hastalık yapan canlılar. Ancak konumuz açısından bizi ilgilendiren taraf yararlı organizmaları toprakta nasıl çoğaltabiliriz?

Arkadaşım Acemi-caylak, Madem toprak ve içindeki faunayı araştırıyoruz zararlı faydalı diye niteleme yaparak, toprağın yapısını oluşturan etmenleri ayırmadan ortaya koymak zorunluğu gerekmektedir, yoksa toprağın organik yapısının oluşumunu açıklamamız mümkün görülmüyecektir.

Toprağın oluşum sürecinde bu canlılar aktif olarak görev almaktadırlar, size bu ayrıntıyı hatırlatma gereği duyarak çalışmalarınızı bir bütünlük içinde yürütürseniz daha faydalı sonuçları paylaşım sürecine aktarmış olunacaktır, çalışmalarında başarılar sağlık esenlik içinde olasın.

acemi_caylak
17-05-2010, 15:46
Bazı bakteri türlerindeki antibakteriyel (bakterisid veya bakteriyostatik etki) aktivite; organik asitler, karbondioksit, etanol, hidrojen peroksit ve diasetilin yanında düşük moleküler ağırlıklı peptidleri içeren bakteriyosinlerden ileri gelebilmektedir.

Bakteriyosinler bakteriler tarafından salgılanan ortamdaki diğer bakterileri öldüren veya inhibe eden (gelişimini durduran) antibiyotik benzeri enzimlerdir. Birçok bakteri türü bakteriyosin üretme yeteneğindedir. Bunlar arasında güvenilir oldukları kabul edilmiş olan en önemli iki tür, laktik asit (süt asiti bakterileri) ve propiyonik asit (İsviçre peynirine özgü büyük delikli yapıya sebep, propiyonik asit bakterilerinin fermentasyon sonucu ürettiği CO2'dir. Yine bu fermentasyon ürünü olan propiyonik asit de peynire karakteristik tadını veren etkenlerden biridir.) bakterilerinin ürettiği bakteriyosinlerin gıdalarda kullanımları üzerinde birçok çalışma bulunmaktadır.

Son yıllarda mikrobiyal gübreler sadece bitki gelişimine katkıları ile değil aynı zamanda zararlı bakterileri öldürme (bakterisid etki) veya gelişimlerini baskılama (bakteriyostatik etki) amaçlı olarakta kullanılmaktalar. Forumda bu ürünlerin tanıtıldığı (EM, Bionem vb.) bölümlerde, üreticileri bu ürünlerde koruma özelliklerinin bulunduğunu da belirtmektedirler.

Peki bu etki nasıl olmaktadır? Yukarıda da belrtildiği gibi bu etki özellikle laktik asit bakterilerinin ürettiği organik asitler, karbondioksit, etanol, hidrojen peroksit, diasetilin ve bakteriyosinlerden kaynaklanmaktadır.

Bizim için en önemlileri bu bakterilerin ürettiği antibiyotik benzeri bakteriyosinler ve asitlerdir. Bu yazıda (bakteriyosinlerin etkisini ikinci bir yazıya bırakarak) bunlardan birisi olan ve bu bakteriler tarafından üretilen asitlerin zararlı (patojen) bakteriler üzeinde yarattığı etki üzerinde duracağız.

İster organik (asetik, formik, propiyonik, butirik vs. gibi) isterse inorganik (HCl, H2SO4, H2PO4) olsun, asitler katıldıkları ortamın pH’ını düşürürler. Salmonella, E koli gibi patojenler için en uygun pH aralığı 6.5-7.5 pH civarıdır. pH 4’ün altına indiğinde bu patojenlerin çoğalması durur.

Asitlerin antimikrobiyal etkisi önemlidir. Yani, asitin patojenle teması halinde, hücre zarından içeri girerek, patojeni etkisiz hale getirme özelliği ön plandadır. Bu ise sadece organik asitlere has bir özellik olup, inorganik olanların böyle bir özelliği yoktur.

Doğada karbon atom sayısı 1-70 arasında değişen 2000 civarında organik asit saptanmıştır. Memeli ve kanatlıların bağırsaklarının özellikle son kısmında da bazı organik asitlerin (butirik, laktik, propiyonik gibi) sentezlendiği bilinmektedir. Sentezlenen bu organik asitlerin, patojen mikroorganizma sayısını baskılayarak, sağlıklı bir bağırsak mikroflorasına katkıda bulundukları bilinmektedir. Mesela bağırsak sorunu yaşayan tavşanlarda butirik asit üretiminin çok az olduğu görülmüştür.

Organik asitler hücre duvarından stoplazma içine girdikten sonra karboksil grubundaki hidrojen atomunu serbest bırakarak, bakteri içindeki pH’ın hızla aşağı çekilmesine neden olur. Düşen hücre içi pH’yı tamponlamak için bakteri tüm enerjisini bu işe harcar ve sonunda da ölür.

Bakteri içi pH 7, yani nötr civarıdır. Bu durumda akla neden organik asitler sadece patojenleri etkisiz hale getiriyorlar da diğerlerine dokunmuyorlar, sorusu gelebilir. Bakteri içine giren asit, hücre dışına ancak ayrışmamış halde geri çıkabilir. Düşük pH’ya dayanma gücü fazla olan laktobasili ve bifidobakterilerin düşen hücre içi pH’larını, ayrışan hidrojen atomunu tekrar karboksil kısmına bağlayarak asidin dışarı çıkmasına hazır hale getirdiği ve böylece pH’ yı kontrol ettiği görüşü yaygındır. Ayrıca faydalı bakteriler de hücre içi pH’nın daha asidik olduğu ve düşen pH’yı daha fazla tolere edebildikleride bilinmektedir (Patojen E.coli’de hücre içi pH 7.85, laktobasiller de ise hücre içi pH 6.7 civarındadır).

Bu amaçla da en çok bakterilere etkisi bilinen formik, propiyonik, laktik gibi asitlerle, mantarlara etkisi bilinen propiyonik asitlerin farklı kombinasyonları kullanılmaktadır.

Piyasada bildiğim kadarıyla laktik asit bakterisi içeren ürünler var. Ancak propiyonik asit içeren ürüne henüz rastlamadım. Propiyonik asit daha çok gıda korumasında kullanılıyor.

acemi_caylak
25-05-2010, 19:38
Hawai Üniversitesi College of Tropical Agriculture and Human Resources Bölümü "How to Cultivate Indigenous Microorganisms" şeklinde pratik bir döküman hazırlamış. Birebir olmasa da anlaşılır şekilde Türkçe'ye çevirdim. İsteyenler dökümanın orjinalini ingilizce adıyla internetten rahatlıkla bulabilirler.

Aslında kompostu anlatmış. Ancak orman toprağıyla aşılandığı için içeriğinde mikoriza mantarlarıda vardır. İlginenlere duyurulur.

Ayrıca aşılama işlemini baklagil ekili bir tarlada yapsak havadaki azotu bitkilerin alacağı nitrata dönüştüren (nitrifikasyon) Rhizobium bakterilerinide kültüre katmış olur muyuz? (Sadece sesli düşündüm. Sevgili Halil Önen burada yaratıcı fikirler ortaya atacaktır.)

Kendi Doğal Mikroorganizmanızı Yetiştirme

Çevrenizdeki orman toprağından kendi doğal mikroorganizmanızı yetiştirip bunu bitkileriniz beslemekte kullanabilirsiniz.
Öncelikle bu organizmaları ne zaman toplayacaksınız bu önemli. Birkaç günlük kuru hava periyodu sonrası toplamakta fayda var. Çünkü yağmurlu ve nemli havalarda istenmeyen mantarlar oluşabilir. 20°C üzerinde 3-4 gün, 20°C’den düşük sıcaklıklarda 4-5 günde mikroorganizmaları toplayabilirsiniz.

Bu mikroorganizmaları en uygun şekilde, insanların pek ulaşamadığı orman içleri veya bozulmamış bitki örtüsünün bulunduğu diğer alanlardan (su kenarı, göl çevresi vb. Parantez içi benim not) toplayabilirsiniz. Bir kerede birkaç yerden toplamak daha iyi bir kültür elde etmenize yol açar.

Mikroorganizma toplamak için gerekli malzemeler kolayca bulunabilecek ucuz malzemelerdir.

1-25 x 25 cm boyutlarında ve 10 cm derinliğinde (Orjinal dökümanda inch olarak geçiyordu, santimetreye ben çevirdim.) bir tahta kasa. (Sedir ağacından olması tercih nedenidir.)

146988

2-Kaynatılmış pirinç
3-Tahta kasanın ağzını kapatacak büyüklükte kağıt havlu
4-Plastik koli bandı veya kalın paket lastiği
5-Tahta kasanın üstünü kaplayacak kadar plastik örtü (pazarda satılan yer sofrası neden olmasın)
6-0,5-1cm boyutunda delikleri olan ve tahta kasa üstünü kapatacak büyüklükte tel örgü

Bu malzemeleri hazırladıktan sonra sıra geldi mikroorganizma toplama ve sonrada çoğaltma işine.

1-Tahta kasa içerisine ¾ ü dolacak kadar (7,5 cm yüksekliğinde) kadar pirinç doldurunuz.

146989

2-Kasanın üzerini kağıt havlu ile kapatınız. Kağıt havlunun pirinçlere değmemesine dikkat ediniz.

146990

3-Plastik koli bandı veya paket lastiği ile kağıt havluyu kasanın kenarlarına tutturunuz.
4-Kağıt havlu üzerine tel örgüyü düzgün bir şekilde yerleştiriniz. Tel örgü pirincinizi yırtıcı ve kemirici hayvanlardan koruyacaktır.

146991

5-Tel örgünün üzerini plastik örtü ile kapatınız. Plastik örtü pirincinizi yağmurlardan koruyacaktır.
6-Daha sonra bu kasayı bir ağaç altında kuytu bir köşeye yerleştiriniz. Malzemeniz kesinlikle direk güneş ışığı almayacak bir noktada olmalıdır.
7-Kasayı en az 5 cm derinliğe kadar toğrağa gömünüz.

146992

acemi_caylak
25-05-2010, 19:45
8-Kasanın etrafını yere düşmüş yapraklarla çeviriniz ve plastik örtüyü üzerine kapatarak birkaç noktadan üzerine taş koyarak sabitleyiniz. Böylelikle rüzgarın örtüyü savurmasını önlemiş olursunuz.

146993

9-4-5 gün bekledikten sonra kasanın ağzını hafiften açarak kontrol ediniz. Pirinç içerisinde beyaz küfler oluşmuş ise işlem tamam demektir. Eğer beyaz küf her tarafı sarmamış ise 2-3 gün daha bekleyiniz.
10-Eğer beyaz küf dışında yeşil küf vb. varsa bir yerden fazla nem almış olabilir. Bu yüzden baştan başlamanız gerekir.

Beyaz küfler oluştuysa gerekli mikroorganizmaları elde ettiğimiz anlamına gelir. Şimdi hedefimiz bu mikroorganizmaları kültür ortamına alarak çoğaltmak. Bunun için gerekli malzemeler.

1-Pişmiş topraktan yapılmış bir küp.
2-1 adet büyük tahta kaşık
3-Kağıt havlu
4-Koli bandı veya kalın paket lastiği
5-Bütün pirinci alacak kadar büyük bir kase
6-Bir adet terazi
7-1 adet hasır örtü
8-1 adet Kürek
9-1 adet termometre
10-Kahverengi şeker (veya melas)
11-Kepekli un (un öğütüldükten sonra arta kalan kepekli un) veya mantar (Hangi mantarı öneriyorlar anlamadım Orjinalinde “mushroom growth medium waste.” diyor. Biz kepekli un ile idare edeceğiz.)
12-Plastik eldiven

Şimdi bundan sonra sıra bizim küçük canlıları beslemeye geldi.
1-Kaseyi tartın ve ağırlığını not alınız
2-Pirinci tahta kaşıkla kaseye doldurun

146994

146995

3-Yeniden kaseyi tartın ve pirincin net ağırlığını bulunuz
4-Pirincin ağırlığı kadar kahverengi şekeri (vya melas) katınız

146996

5-Plastik eldiven giyerek pirinç ve şekeri iyice karıştırınız, (Hamur gibi iyice cıvık cıvık olana kadar. Resimde eldiven yok ama orjinaline sadık kaldık.)

146997

acemi_caylak
25-05-2010, 19:57
6-Bu karışımı 2/3 doluluğa erişene kadar toprak kübe doldurunuz.
7-Kübün ağzını kağıt havlu ile kapatınız

146998

146999

8-Paket lastiği ile kağıt havluyu iyice sıkılaştırınız

147000

9-Kübü güneş ışığı almayan bir yerde yaklaşık 7 gün boyunca bekletiniz.
10-7 gün sonunda fermentasyon tamamlanmış olacaktır.

11-Şimdi gölge bir yer bulunuz.

147001

12- Bu karşımdan bir miktar alınız ve 1/500 oranında su ile fermente olmuş (laktik asit) pirinç malzemesini iyice karıştırınız.

147002

Sn. Sarıcan, renk bizim enzimlere benzemiş.

acemi_caylak
25-05-2010, 20:02
13-Daha sonra buğday kepeği veya mantar üzerine bu suyu dökerek yavaş yavaş karıştırınız. Karışımın nem oranı %65-70 olmalıdır. Yani elinize alıp sıktığınızda hafiçe dağılmalı, suyu akmamalıdır.


147006

147007

14-Elde ettiğiniz bu karışımı düz toprak bir yüzeye yayarak üzerini hasırla veya yapraklarla kapatınız. Güneş ışığı almamasına dikkat ediniz.

147008

15-7 gün içerisinde mükroorganizmalar iyice çoğalmış olacaklardır.

16-Düzenli olarak yığının üzerinde beyaz küf oluşmuş mu diye kontrol ediniz ve sıcaklık ölçümü yapınız. Yığındaki sıcaklık ortalama 50 °C civarında olmalıdır. Bu sıcaklığı koruyabilmek için yığını hafta 2-3 kere karıştırınız. (Sayın Indomie inat edip, sık sık karıştırarak bu işi bir ayda halletmişti. Kendisine tebriklerimi sunuyorum.)

17-Buradaki fermentasyon süreci bitince, sıcaklık stabilize hale gelecek ve mikroorganizmalarınız toprak için kullanılabilir hale gelecektir.

147013

İşte size içerisinde bolca yararlı mikroorganizma bulunan bir gübre. Piyasadaki bir çok gübreden daha besleyicidir diye tahmin ediyorum. Forumda meşhur domatesi ve Diyarbakır karpuzunu yetiştirmek için neden kullanılmasın:)

147014

ensar
25-05-2010, 21:12
Sevgili Acemi,

Ben yarın Ayhan Kaptan ile Halil hocama inat 2 metre derinliğinde 90 cm çapında delik açıyorum. Karpuzu yetiştirmeyi deniyeceğim beklerim.

Sevgiyle kalın

nariçi
25-05-2010, 21:58
Toprak numune örnekleri genelde düz araziler de standart içerikleri taşır. Yamaç arazilerde yani eğimli yerlerde üst toprak devamlı erozyona(yağmur selintisi-toprak işlemesi v.s.) uğradığından, organik yapı devamlı aşağı doğru akacaktır. Bu nedenle yüzeyde bulunan organik içerikli toprak tabakası çok incedir; bazan da yeni sürülmüş arazilerde altta ki mineral toprak yüzeye çıkar. Bir tarlayı - bağı üç, beş yıl komşu arazilerden ayrı olarak (onlar sürülmediği-İşlenmediği) sürüldüğünde üst sınırlarda hızlı bir kot farkı oluyor. Sorun olan aslında bu tip yamaç arazilerdir.

Selahattin Yılmaz
30-07-2010, 23:31
Sevgili acemi_caylak, forum adına güzel bir paylaşım teşekkürler, benimde faydalandığımı bilmenizi isterim.

Halil Önen
31-07-2010, 00:17
Sevgili Acemi,

Ben yarın Ayhan Kaptan ile Halil hocama inat 2 metre derinliğinde 90 cm çapında delik açıyorum. Karpuzu yetiştirmeyi deniyeceğim beklerim.

Sevgiyle kalın

Ensar Bey,

öyle yok. Bilgi, belge, bulgu ve tabii fotoğraf isteriz.

Karpuz çeşidi Diyarbakır olmalı. Ben bu yıl kara karpuzda denedim. 70 cm. çukur açtım.
İki tane diktim. Birer tane verdi. Cinsi bölemiş. Öyle irileşti ki, Annem' koş oğlum bunlar çatlayacak' dedi.

Korktuk. Koparıp yedik. Çok lezzettiydi.

Yanlız Ensar Bey, şu Acemi_ Çaylak, ne acemi ne de çaylak. Şu yaptılarına ve yazdıklarına baksanıza. Bu çocuk bir harika valla bundan korkulur.:)

MeyveliTepe
31-07-2010, 00:48
Aşağıdaki yazı, Gil Carandarg'ın dökümanının bir özeti gibi. Bu adresten (http://tribes.tribe.net/effectivemicro/thread/d6b8fd03-e2c7-4650-a658-51fdf4f013ad) aldım. Public yayınlandığı için telif hakkı problemi olmadığını düşünüyorum.

Bu bilgilerden çok yararlanıyorum. Tamamen farklı bir kavram. Sıvı gübre, onu öldürür, bunu canlandırır, mikrobiyal midir, vs. her türlü tartışma ve kafa karışıklığını bir kenara koyuyor.

Çeviri yapmayı sevmiyorum. Okuyabilen arkadaşlar okurlar, belki bölüm bölüm de olsa çevrilir, herkes yararlanır.
------------------------------
Lacto Bacilli

One of the major workhorse beneficial indigenous microorganism used in natural farming is lacto bacilli. This particular beneficial microorganism is popularly used in composting that specifically arrest foul odors associated with anaerobic decomposition. Lactic acid bacteria thrive and feed on the ammonia released in the decomposition normally associated with foul odors. So if you need to decompose or ferment wastes less foul odors, lactic acid bacteria is the specific bacteria to use. Its application in organic farming is enormous. In aquaculture, one of the problem is related to water quality. Poor water quality stresses the fish which in turn stunts their growth and affects their health. This is very evident specially on high density and tank aquaculture. The ammonia produced through fish excretions pollute the water and stress the fish. With regular addition of this beneficial microorganisms to the water, this ammonia problem is minimized, if not fully arrested. It helps hasten or complete the denitrification or converting wastes into forms not harmful to fish.

Spraying diluted solution of lactic acid bacteria serum to the plant and soil helps plant growth and makes them more healthy. As it is applied to the soil or the leaves, these beneficial bacteria aid in the decomposition process, thus allowing more food to be available and assimilated by the plant.

Lactic acid bacteria is also known to produce enzymes and natural antibiotics aiding effective digestion and has antibacterial properties, including control of salmonella and e. coli. To farmers, what are observed are the general health of the plants and animals, better nutrient assimilation, feed conversion and certain toxins eliminations.

Here’s a simple method of collecting this type of microorganism. Lactic acid bacteria can be collected from the air. Pour rice wash (solution generated when you wash the rice with water) on a container like plastic pot with lid. Allow air gap at least 50-75% of the container. The key here is the air space. Cover the (not vacuum tight, allowing air still to move into the container) container with lid loosely. Put the container in a quiet area with no direct sunlight. Allow the rice was to ferment for at least 5-7 days. Lactic acid bacteria will gather in 5-7 days when temperature is 20-25 degrees C. Rice bran will be separated and float in the liquid, like a thin film, smelling sour. Strain and simply get the liquid. Put this liquid in a bigger container and pour ten parts milk. The original liquid has been infected with different type of microbes including lacto bacilli. And in order to get the pure lacto bacilli, saturation of milk will eliminate the other microorganisms and the pure lacto bacilli will be left. You may use skim or powdered milk, although fresh milk is best. In 5-7 days, carbohydrate, protein and fat will float leaving yellow liquid (serum), which contain the lactic acid bacteria. You can dispose the coagulated carbohydrate, protein and fat, add them to your compost pile or feed them to your animals. The pure lactic acid bacteria serum can be stored in the refrigerator or simply add equal amount of crude sugar (dilute with 1/3 water) or molasses. Do not use refined sugar as they are chemically bleached and may affect the lactic acid bacteria. The sugar or molasses will keep the lactic acid bacteria alive at room temperature. One to one ratio is suggested although sugar, regardless of quantity is meant simply, serving as food for the bacteria to keep them alive. Now, these lactic acid bacteria serum with sugar or molasses will be your pure culture. To use, you can dilute this pure culture with 20 parts water. Make sure water is not chemically treated with, like chlorine. Remember, we are dealing with live microorganisms and chlorine can kill them. This diluted form 1:20 ratio will be your basic lactic acid bacteria concoction. Two to four tablespoons added to water of one gallon can be used as your basic spray and can be added to water and feeds of animals. For bigger animals, the 2-4 tablespoons of this diluted lactic acid bacteria serum should be used without diluting it further with water. Lactic acid bacteria serum can be applied to plant leaves to fortify phyllosphere microbes, to soil and compost. Of course, it will **** improve digestion and nutrient assimilation for animals and other applications mentioned before. For any kind of imbalance, be it in the soil or digestive system, lacto bacilli can be of ****.

One of the popular beneficial microorganism innoculant sfrom Japan (EM) contains lactic acid bacteria as its major component, including photosynthetic bacteria, yeasts, actinomycetes and fermenting fungi. These are pure culture imported from Japan and can be subcultured through the use of sugar or molasses. These other microbes can be cultured in several ways by farmers themselves.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Forest Beneficial Microorganisms

One technique in culturing other beneficial microorganism is getting them fro your local aged forest. One way is finding a healthy old robust tree in your local forest. Check the humus litter around the tree. The tree should have accumulated real deep humus, litter, compost of at least 2 feet to 1 yard deep. In this area through observation, we can deduce that soil fertility and microbial biodiversity are high. Our goal is to trap and culture these diversed, aged beneficial indigenous microorganisms. The technique that we use in trapping these microorganisms is the use of carbohydrate like cooked rice. Microorganisms will be attracted to food. So generally, what we do is to put the cooked rice on a flatter container with lid. For example, you can use a plastic lunch box and add about an inch of cooked rice allowing air space in the container. What is important here is a larger area to trap those microorganisms. It is suggested that you cover this container with metal netting or equivalent protecting it from animals like rats that may undig your container once you bury it in the litter, humus of your local forest. In 2-10 days (relative to temperature), you may undig your container and will notice contamination of microorganisms like white and other color molds on the cooked rice. The cooked rice has been infected now with microorganisms of your local forest. The next step is to add 1/3 amount of crude sugar or molasses to the infected cooked rice. After a week, the concoction will look like sticky, liquidy rice. You may then add equal amount of crude sugar or molasses to keep it for storage, arresting microbial activities, in a cooler area. To use, you may dilute this serum with 20 parts water. This diluted form shall then serve as your basic forest microorganisms. You may strain it and put in a container.

Another version of trapping similar forest microorganisms is simply getting the litter, humus and spreading them sparingly to the top your cooked rice. Forest leaf molds can also be used. The same procedure will be followed as described in the culture of local forest microorganisms.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bamboo Microorganisms

Another method of gathering microorganism is through burying your container with cooked rice on bamboo plants litter. Apparently, bamboo through observation and experience in the East, attracts powerful beneficial microorganisms as the roots of the bamboo exude sugary substances that attract beneficial microorganisms. The same procedure is followed as described before in its culture.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Plant Specific Microorganisms

An equal specific method is trapping beneficial microorganisms of specific plants you want to grow or growing. For example, if you want to trap and culture beneficial microorganisms from rice, you should then select healthy, vigorous rice plant, cut them and put inverted cooked rice container over the cut rice plant. Again, beneficial microorganisms specific to rice will be attracted to the cooked rice. You can use this technique to any other plant of choice and the same procedure of culture will be used as previously described.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Rhizobium Nitrogen-Fixing Bacteria

One of the most popular nitrogen-fixing bacteria is rhizobium. It is amazing that when we coat our legumes with these specific bacteria, legumes grow well and more nitrogen is fixed on the soil. Amazingly enough, basic culture of these beneficial bacteria is simple. Once we have seen those nodules created by the bacteria fixing nitrogen on the roots of the legumes, we can assume that there are lots of these rhizobia and nitrogen fixed. Just pull out the legumes plants on a very specific stage, especially towards their flowering/fruiting stage. A simple method of culture is simply get the soil with these leguminous bacteria and mix with crude sugar with equal ratio of crude sugar. Rhizobium bacteria will proliferate feeding on the sugar and thus can be mixed with your next batch of legume seeds for inoculation. Our concoction or recipe of beneficial indigenous microorganism (BIM) is 50% lactic acid bacteria and the rest is 50% of the other microorganisms cultured. So you may use 1part forest microorganism, 1 part bamboo microorganism and 1 part specific plant microorganism mixed with 3 parts or 50% lacto bacilli. The more diversed microbes, the better. However, we will still use 50% of the total beneficial indigenous microorganisms to be lactic acid bacteria. The rest you can experiment and make your own observations and formulations. I cannot really tell you specifically what microbes we get from the different sources we have mentioned. As a rule, I only use the above BIM for plants. For animals, I use just pure lacto bacilli for we have isolated this as described. We have used the bamboo microorganisms for fermenting feeds to be fed to animals.

Different type of microorganisms thrive on different type of foods. As you can see, we use principally carbohydrates and sugars. But it will be equally important that we provide these beneficial indigenous microorganisms with other nutrients. In fact, we mix or add fermented plant extracts (fermented plant and fruit juices), ginger-garlic nutrients, brown rice vinegar and fish amino acid. That’s why in most instances, we mix these beneficial indigenous microorganisms with bionutrients to make it more effective.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bionutrients

In the creation of biological nutrients, bionutrients, the basic process is the traditional fermentation. Fermentation process is a better system than simple extraction like boiling the plant materials, through infusion like making tea. In the United States, where compost tea is getting popular in organic agriculture, compost is made into tea, sugar or molasses are added, fermented to increase microbial population. A simple general formula or recipe in fermentation can be done for plants. For example, seaweeds. If you simply infuse seaweeds (which are quite difficult to breakdown, therefore hard to extract active ingredients), you may not get a more potent extracted active ingredients. If you ferment the same materials by adding sugar or molasses, it is easily broken down (biologically) by microorganisms and thus making nutrient more available. Microorganisms get their energy from sugar in fermenting the materials. Most healthy foods are fermented foods. Through fermentation, food are easily broken down, enzymes created, nutrition improved. That’s the reason why fermented foods like yogurt or kimchi (Korean pickles) are more nutritious than plain milk or vegetables.

In making bionutrients, the simple formula is to add 1/3 crude sugar or molasses and mixed with materials to be fermented and extracted. For example, let’s take papaya fruit fermented extract. We chop as thinly as possible ripe papaya, unwashed and unpeeled. We then add 1/3 crude sugar or molasses to the total weight or approximate volume of the papaya materials. Put the materials with at least 50-75% air gap and cover loosely with a lid and let it ferment for at least a week. After a week, you will notice some molds and microbial infections and will start smelling sweet, sour and alcoholic. The materials are then strained and liquid generated will be your pure fruit papaya extract. You can dilute this with 20 parts water. This diluted form can be used as bionutrient, using 2-4 tablespoons per gallon of water. Again, this extract can be added to animal drinking water and feeds, to compost pile or sprayed/watered to plants leaves and roots. This will be a good source of nutrient for plants or animals, and also for our beneficial indigenous microorganisms. Papaya extract is good source of enzyme pappain, beta-carotene and Vitamin C for example. So extract any plant material and just try to find out what kind of nutrients they have you can use for animal and plant nutrition. Should the materials you intend to use for extraction do not have much moisture (as compared to our papaya fruit example), you may add water enough to the level that will moisten all the materials.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Specific bionutrients, fermented plant and other material extracts we have used to a great success and you can adopt for their specific use:


Kangkong (water spinach) Fermented Extract

This is essentially used as growth promotant. Kangkong is sometimes called water spinach. It is a kind of vegetable that typically grows in fresh water. It can also grow in highly moist soil. It s basic characteristic is it grows very fast, similar to the rapid growth of kelp in the seas. To the natural farmers, this kind of plant or similar plant for that matter have natural growth promotant. In the scientific agricultural parlance, we speak of natural growth hormones like gibberellins, auxins and cytokinins. Plants that grow fast will have a better concentrations of these natural growth hormones. By observation, kangkong or kelp or even mugwort will fall on this category. Thus, axillary buds of kangkong, plants like cucumber, squash and watermelon will be good materials to ferment for this purpose. Once these are fermented, active ingredients extracted, you may use this to spray and/or water your plants. You will notice a great improvement in the growth of your plants.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Banana-Squash-Papaya (BSP) Fermented Extract

One of the major fermented extract we use for plant flowering and fruiting, specially for vegetables, are extracts from banana, squash and papaya. Apparently, these materials have high level of potassium especially banana, and beta carotene. Although I have not tried a similar recipe using materials readily available here in the US, I will presume that materials substitute can be used. For your own experimentation, you can possibly use comfrey, squash and carrot. Le me know if they will work. In the Philippines, when we induce flowering of mangoes, conventional agriculture use potassium nitrate. We have tried with success natural materials high in nitrogen and potassium. Interesting enough, our local organic farmers have experimented using seaweed extract in inducing flowering of mangoes. Isn’t it seaweed extract have lots of natural growth hormones and trace elements, and good source of nitrogen and potassium? Check out the kinds of materials you can ferment and use to induce growth, flowering and fruiting.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Fish Amino Acid

As a general rule, the higher the protein of the materials, when composted or fermented, the higher the nitrogen. We use a lot of fish scraps to generate high nitrogen on our fish extracts. Here in the US, fish emulsion is ****** popular. Again, on basic fermentation of this material, we use crude sugar or molasses, third ratio of the fish scraps. I personally like using molasses than crude sugar not just for cost considerations, but molasses minimizes those fishy odors. I have added lactic acid bacteria in fermenting these fish scraps that arrest the foul odors very evident of fish emulsion foliar fertilizers.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Calcium Phosphate

A lot of agriculture advisers have used calcium phosphate for better plant growth, health, pest and disease controls. Natural farmers use this bionutrient very specific. Under the theory of Nutrioperiodism developed by a Japanese horticulturist, Yasushi Inoue in the 1930’s, plants and animals need a very specific nutrient relative to the stage of their development. In the plant, there is the essential vegetative growth , changeover and the reproductive periods. In animals, like humans, there is the infantile, juvenile and adulthood. It is not only critical to provide the right nutrient at the right stage of the development, but also critical to use or apply specific nutrient of calcium phosphate in the juvenile or changeover period. For the plant, for example, we know that nitrogen is critical on the vegetative stage as potassium is critical in the flowering and fruiting stages. It is however, the changeover period that is most critical that will determine the quality of the final reproductive stage. At this stage, an additional nutrient is badly needed by the plant. And this is calcium phosphate. Calcium phosphate is good for plants’ “morning sickness”. It is the stage that additional baby needs to be fed or the process where flower/fruit is about to come. Ash made from soybean stems are excellent for this purpose.

Here is a simple, natural method of generating calcium phosphate. Get eggshells and roast them enough to generate some good ashes. Afterwhich, dip these roasted eggshells on about equal visual volume of vinegar. Allow it to sit for a couple of weeks until eggshells are practically broken down by the vinegar acids. You may use this diluted 20 parts water and can be sprayed or watered to the plants during the changeover period.

When this is applied to that changeover period, it will improve plant health and productivity. The use of calcium phosphate is important to natural farmers. This however, does not mean that we shall forget the nutrient timing application of other critical nutrients for plant growth both macro and micro nutrients, given at the right stages and combinations.

We consider this very important bionutrient needed by the plants used by natural farmers.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ginger-Garlic Extract

The original recipe of the natural farmers of Korea use not only the ginger and garlic materials, but also Chinese herbs like Angelica acutiloba, Glycurrhiza uralensis and Cinnamomum loureirii. These Chinese herbs have one basic common denominator, they are good for digestion. We have used simply equal amount of ginger and garlic, less these Chinese herbs. This is our natural antibiotics we use for plants and animals.

Remember the high level of sulfur on garlic? It is a good fungicide. The ginger-garlic extract is quite different from the plant extracts we have discussed. We soak the chopped up ginger and garlic in beer or wine overnight or 12 hours. Then we add 1/3 crude sugar and let it ferment for a couple of days like 5-7 days. They we add alcohol which stabilizes and arrests fermentation. The alcohol should be at least 40% proof. The active ingredients of the ginger and garlic is extracted in finale with the use of alcohol similar to herbal tincture we are familiar with in homeopathy. Remember that ginger and garlic are highly medicinal and highly nutritious. We have used them as natural antibiotics and in preventive medicine. We have used this concoction on chicks and chickens and have made them healthy throughout. Of course, we also use them when we see animal weakening and when they are sick. We have used them on fungal problems of plants. We have used them for rheumatism. The uses are enormous both for plants and animals. The potency of your plant extracts are relative to active ingredients that are available from the plants you are extracting. Most importantly, the part of the plants. For example, the energy on the plant part is most concentrated on the seed, fruit, leaf and other parts of the plants, to that general order. Seed is where the plant procreate itself. By simply adding moisture and heat, seed will germinate and will derive its nutrient for growth from its own seed. What natural farmers are saying is that the energy or nutrition is more potent on the seed, fruit will be second and on the leaf third. That’s the reason why when we ferment seeds like grain, our dilution for use is 1:1000 instead of 1:500. This is just a guideline.

Sometimes, you can use more diluted form but with more frequent applications. There is really no clear cut rule. Things have to be based on experimentations, experiences and observations.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Designer Compost

Improved, more potent, otherwise know as bokashi in Japan is essentially naturally fortified with macro and micro nutrients, or bionutrients and biodiversed beneficial indigenous microorganisms.

Here is a typical recipe we use in the Philippines:
- Rice Bran 10 kilos
- Copra Meal 20 kilos
- Coco Peat 20 kilos
- Chicken Manure 30 kilos
- Charcoal Dust 20 kilos
- BIM* 1 liter
- Molasses 1 kilo
- Bionutrient 1 liter
• Beneficial Indigenous Microorganism

Similar recipe can be adopted here in the US, replacing or substituting similar materials above. A basic formulation that I use is very similar to the general formulation I use for animal feeds. Basic formulation consists of 80% carbohydrate, 17% protein and 3% Vitamin/Mineral. When we apply this formulation to our designer compost, we likewise find 80% carbon source, 17% nitrogen and 3% trace elements, as a matter of rule.

For the rice bran, you can substitute wheat or any inexpensive grain bran. Our copra meal or the materials residue after extracting oil from coconut can be substituted with corn meal or inexpensive meal that has ample amount of protein. Soybean is a good substitute or any other legumes. Coco peat can be substituted with peat moss. I will probably use sawdust or any materials high in carbon and lignin. Any kind of grain hay can also be used. Any kind of animal manure can likewise be used. It is however ideal to use chicken manure because of its more potent ingredients as far as macro nutrients like nitrogen, phosphorous, potassium and calcium, not to mention its good source of micro nutrients. Charcoal dust is used for it is a basic carbon which natural farmers find a good media or substrate for proliferation of beneficial microorganisms. And of course, the use of molasses (as sugar source) that really improve the population of microorganisms since it is a basic food source for them. Bionutrient will be a concoction of high level of macro and micro nutrients. Depending on your goal, like higher level of potassium for example, we kind of emphasize our bionutrient with fermented extract high in potassium. Likewise, if your intention is to have a more potent level of nitrogen, our bionutrient shall emphasize high level of nitrogen source like fish emulsion or plant leguminous extract. You can likewise add and ferment rock dusts. The general key however, in this designer compost formulation or bokashi is potent biodiversed beneficial indigenous microorganisms and bionutrients. You may adjust this basic recipe relative to your requirements and observations. When you try to analyze our Philippine basic recipe, you will notice that it is ****** much satisfying the general formulation I have mentioned as to carbohydrate-carbon, protein-nitrogen and vitamin / mineral - micronutrients ratios. The real key to this recipe is providing a greater population of biodiversed beneficial indigenous microorganisms and bionutrients, with lots of carbon and organic matter. I bet you, it will make also good compost tea.

I have deliberately included this bokashi in this presentation to show that we natural farmers consider beneficial indigenous microorganisms and bionutrients of great importance for soil fertility and animal health. As we establish a healthy fertile soil, we observe healthy plants, animals, community and planet. Living soil is dependent on biodiversed microbial populations and nutrients that create a stable, balance and harmonious soil that determines healthy plants and animals. As we “farm with air, water and sunlight”, and nutrient, we likewise farm with microorganisms vital to soil fertility.

As sustainable agriculture is based on soil fertility to perpetually sustain production, so is soil fertility is determined by diversity and balance of microbial ecologies.

Halil Önen
31-07-2010, 12:17
Evet bu yazının çevirisi yapılmalı. Hatta bu adreste bulunan konuyla ilgili diğer yazıların da çevirileri yapılmalı.

Dünyada kullanılan, ancak bizde _içine bir iki bitkisel ekstrat katılarak_ mucize gibi lanse edilen sıvı ürünlerin (gübre) aşırı reklam amacıyla kullanılmasından bıktık.

15 ile 17 tl. ye maledilen bir ürünü nasıl oluyor da 70 ile 80 tl. ye satabiliyorlar anlamış değilim.

Daha geniş alanlarda kullanımına yeni başlamışken, bu kadar güzel ürünlerin boynuna, kar üzerine kurulu sistemin yağlı ipini geçirmenin ne anlamı var.

Ben bile hiç bir altyapı olmadan bazı sıvı gübreleri çok ucuza yapabilirken, Ağaclar.net' in_ki benim için bir okuldur_ biraz uzman kişileriyle çok daha iyilerini yapabileceğimize inanıyorum.

MeyveliTepe
31-07-2010, 13:48
Evet, çevrilmesinde fayda var. Toprakta ve bitkiler için gerekli hem besin hem de mikroorganizmaların nasıl toplanıp üretileceğini gayet pratik ve uygulanabilir şekilde anlatıyor. Bu teknikler, ki pirinçle mikroorganizma toplama yöntemi temel yöntemlerden biri, kavram olarak, doğada kendiliğinden iyi ve sağlıklı gelişen bitkilerin yararlandğı mikroorganizmaların bahçenize, bitkilerinize taşınmasını anlatıyor. Laktik asit bakterileri, tüm mikroorganizmalar içinde en temel ve vazgeçilmez yeri alıyor. Bunun yanısıra, havadan azot fikse eden organizmalar, fermente edilmiş bitki ve meyvelerden üretilen enzimler, hızlı büyüyen yabani otlarda gelişmeyi tetikleyen organizmalar, potasyum, fosfor, kalsiyum gibi minerallerin toprağa kazandırılma yöntemleri vb. lazım olan her şey var.

Genel olarak uzak doğunun doğal ve sürdürülebilir tarım yöntemleri bunlar. Arkasında çok uzun bir zaman, derin bir kültür ve bilgi birikimi var.

Çıkış noktası, "iyiden iyi olanın alınarak çoğaltılması". G.Carandang, lacto basilli dışında hiç bir organizmanın adını bile bilmiyorum diyor. Temel felsefe, doğanın kurallarını ve dinamiklerini anlamak, doğanın yaptığını yapmaktan ibaret.

Bu sebeple, bu dökümandaki tarifleri uygulamadan önce, sağlıklı devinen doğanın bir bütün olduğunu, her şeyin başka bir şeyi tamamladığını, yapmaya çalıştığımız şeyin doğayı izlemek olduğunu özümsemeliyiz. Günümüz koşullarında mekanik düşünüp öyle davranırsak işin özünü kaçırmamız kuvvetle muhtemel.

Buradan da görüyoruz ki, etkin mikroorganizma teknolojisinin çıkış noktası da tamamen burası. EM, doğadan, iyi olandan iyi olan şeylerin alınıp kullanıma hazır halde bir ticari ürün haline getirilmişinden başka bir şey değil. Bir bakıma, gerçekleşmiş sonuçtan hareket ediyor ve sonucu sağlayan bileşenleri bir araya getiriyor. Bunu günümüz ürün geliştirme süreçleri ile ifade etmek güç.

Bir başka forumda, ürünleri hakkında çok soru sormuşuz da aynı soruları EM için sormamışız, tarafgil davranmışız diye bana ve acemi-çaylak'a ver yansın etmişler.

Onların görebildiği delikten öyle görünüyordur belki, ne diyeyim.

"benim ürünümü almak zorunda değilsin, istersen aynını ya da çok benzerini yapabilirsin" diyen bir ürün EM. Çıkış noktası da yukarıda anlattığım gibi. Arkasında, yüz ülkeyi kapsayan dev bir deneyim, bilinen yüz yıllık zaman, bilgi birikimi ve kültür var. Bir bütünün parçası. Bugüne kadar, yurt içi, yurt dışı kime ne sorduysam doğru dürüst yanıt aldım. Bu bakımdan, öyle bir karşılaştırma yapmak fazlasıyla dar görüşlülük olur. Bakma delikliklerini biraz büyütüp, görüş açılarını genişletmek gerek.

sındırgılı
31-07-2010, 14:44
Sevgili Acemi Ustam, yine bize denemeler yaptiracaksin. Adanin arkasindaki ormanlarda asiklar gibi gezecegimize toprak alacagiz. Offff.....offf..... Daha enzimleri bitirmedik....

acemi_caylak
31-07-2010, 20:43
Sevgili Meyvelitepe,
Oyle guzel bir dokuman eklediniz ki, ne kadar tesekkur etsem azdir.
Bu dokumani en kisa zamanda cevirecegim.

Sevgili Halil Onen,
Senin su golette yosun boldur. Hemen pacalari sivayip yosun toplamaya!

Sevgili Sindirgili,
UBYI' ye katilma zamani gelmedi mi artik? Evinin bahcesi de olsa UBYI ye katilmanla daha da guclenececegiz.

Halil Önen
01-08-2010, 11:40
Sevgili Meyvelitepe,
Oyle guzel bir dokuman ekledidiniz ki, ne kadar tesekkur etsem azdir.
Bu dokumani en kisa zamanda cevirecegim.

Sevgili Halil Onen,
Senin su golette yosun boldur. Hemen pacalari sivayip yosun toplamaya!

Sevgili Sindirgili,
UYYI' ye katilma zamani gelmedi mi artik? Evinin bahcesi de olsa UBYI ye katilmanla daha da guclenececegiz.

Yine bildiğiniz bi şey var, gibi geliyor bana...:)

Daha haşlanmış prinçle mikroza mantarları toplayacaktım. Sedir ağacından tahta nereden bulurum diyordum.

Her yosundan olur mu ki? Mine hanım kuzey denizi yosunlarından demişti. Şimdi aklımı karıştırdınız. Deniz soyunu değil miydi?

Ama şöyle bir şey araştırıyorum. Sıvı gübre için...

Deniz yosunu,
Amino asit,
B vitamini belki B6 olabilir,
Üre,
vee Laktos Basilisk.

Deniz yosunu tamam.

B vitamini de kolay. Can eriği B vitamini deposu.
Piridoksin, diğer adı ile B6 için; bira mayasında çok. Suda iyi çözünüyor. (Burada, + 18 üzerinin harika çocuğu Sn. Balbay'a ihtiyaç var.)

Amino asit, polenin bitkide çimlenmesi için ihtiyacı var. Amino asitler enzimlarin oluşumından sorumlu, bilirsiniz.

Ancak oran çok önemli. Bitkide sitres varsa _su/besin sitresi gibi_ dölleme
yapmıyor. Meyveye değil yaprağa ve sürgüne gidebilirmiş. Yeni dikilen fidanlar için çok iyi.

Üre de kolay. Onuda rahat bulurum.
O da iyi yaprak ve sürgün yaptırıyor.

Yanlız olumsuz bir yönü var. Doz fazlalığında bitkide yakma yapıyor. Gelişmiş ağaçlarda yaprak uygulamasında meyvesiz sürgünlere sebeb olabilir.

Laktos Basilisk çok önemli. Siz yukarıda laktobsili den bahsetmişsiniz.Dersin buralarındayım. Yardım alıyorum. Beni aşacak gibi duruyor.

Ben basit bir şey düşünüyordum. Bunu 5 tl. ye geliyor. Zıraat Yüksek Mühendis bir dosta anlattım. ''Bu _çok benzer_ karışımlardan oluşan sıvı gübre piyasada var galiba, ben bir araştırayım' dedi.

Ancak şu EM1 den vazgeçmek mümkün değil. Bitki ve toprak düzenleyici olarak harika. Tabii gübre desteği şart.

Özellikle nematotlara karşı çok iyi görünüyor.

Bir arkadaşın (Belen köyünden Mehmet Gemiçi) 2 dönüm domates tarlasında deniyoruz.

Nematotun domatesi çoktan durdurması gerekiyordu. Hala gelişmesi sürüyor.
Halbuki geçen yıl aynı yere _uyarılara rağmen _domates dikmişti. Ve nematottan pek verim alamamıştı.

Bizim için harika bir deneyim oldu.

MeyveliTepe
01-08-2010, 13:31
İlginç bir sunum (http://www.ssawg.org/documents/SSAWG-Soil-Foodweb-SDiver-PDF.pdf).

acemi_caylak
02-08-2010, 03:28
Meyvelitepe'nin eklediği dökümanın birinci bölümünün çevirisi aşağıdadır. Hatalar varsa affola.

Lacto Bacilli

Faydalı mikroorganizmalardan Lacto Bacilli doğal tarımda kullanılan en önemli ve en yararlı araçlardandır. Bu yararlı mikroorganizma yaygın olarak kompost yapımında kullanılır ve havasız bozuşmada kötü kokuları engeller. Lactik Asid bakterisi, bozunma sırasında ortaya çıkan ve kötü kokulardan sorumlu olan amonyak ortamında gelişir ve beslenir. Eğer çöplerin ayrıştırılması ve fermentasyonunu daha az kokulu gerçekleştirmek istiyorsanız kullanacağınız özel bakteri türü laktik asid bakterisidir. Organik tarımda bu uygulama muazzamdır. Balık yetiştiriciliğinde, su kalitesi problemlerden bir tanesidir. Kötü su kalitesi balıkları strese sokarak onların gelişmesini ve sağlığını etkiler. Bu özelilkle büyük ölçekli tanklarda çok belirgindir. Balık dışkılarınca üretilen amonyak suyu kirletir ve balıkları strese sokar. Bu yararlı organizmanın suya düzenli olarak eklenmesi amonyak problemini tam olarak yok etmese bile en aza indirir. Bu mikroorganizma denitrifikasyonun hızlandırılması ve tamamlanmasına yardımcı olur, artıkları balıklar için zararlı olmayan biçime dönüştürür.

Sulandırılmış laktik asid bakterisi serumunu bitki ve toprak üzerine spreylediğinizde bitikinin gelişmesine yardımcı olur ve bitkiler daha sağlıklı olur. Toprağa ve yapraklara uygulandığında bu yararlı bakteri ayrışmaya yardımcı olarak bitki için daha fazla özümsenecek besin oluşmasına katkıda bulunur.

Laktik asit bakterisi ayrıca sindirimi güçlendirici ve antibakteriyal özelliği ile salmonella ve e.coli üzerinde etkili olan çok bilinen enzim ve doğal antibiyotiklerin üretiminde kullanılır. Çiftçilikte bitkilerin ve hayvanların sağlığı için besin özümsenmesi, iyi bir besin dönüştürücüsü ve toksinleri elimine ettiği gözlenmiştir.

Bu tip yararlı bir mikroorganizmanın nasıl toplanacağının basit bir metodu aşağıda açıklanmaktadır. Lactic asid baterisi havadan toplanabilir. Princi yıkadığınız suyu kapaklı bir plastik kaba doldurunuz. Kabı tamamen doldurmayınız en az %50-75 lik bir hava boşluğu bırakınız. Hava boşluğu bırakmak önemlidir, işin püf noktası buradadır. Kapağı gevşek bırakınız, sıkıca kaptmayınızki hala içeriye hava girebilsin. Plastik kabı direk güneş ışığı almayan bir yere yerleşitiriniz. 5-7 gün kadar pirinç suyunda fermentasyonu bekleyiniz. Laktik asit bakterileri 20-25 °C sıcaklıkta 5 ila 7 gün arasında toplanacaktır. Pirinç kepekleri bu sürede ayrılır ve suyun yüzünde ince bir film tabakası oluşturarak yüzmeye başlar ve ekşi bir kokusu olur.

Bu sıvıyı süzünüz. Onu daha büyük bir kaba koyunuz ve üzerine sıvının 10 katı süt doldurunuz. Orjinal sıvı lacto bacilliyi de içeren bir çok mikropla infekte olmuştur ve saf lacto bacilli elde etmek için süt diğer mikropların elimine edilmesini sağlayacaktır ve geriye saf lacto bacilli kalacaktır. Taze süt en iyisi olsada, yağı alınmış süt ve süt tozu kullanabilirsiniz. 5-7 gün içerisinde karbonhidrat, protein ve yağlar ayrılarak sıvının yüzeyinde yüzmeye başlar ve geriye kalan sarı sıvı (serum) içerisinde laktik asit bakterilerileri oluşur. Bu biriken pıhtılaşmış karbonhidrat, protein ve yağı alarak kompost yığınına katabilir veya hayvanlarınızı beslemekte kullanabilirsiniz. Saf geriye kalan laktik asit serumu buzdolabında veya eşit miktarda ham şeker (1/3 oranında sulandırılarak) veya melas katılarak saklanabilir. Rafine şeker kullanmayınız, bunlar kimyasalla ağartılmıştır ve lactik asit bakterisini öldürebilir. Ham şeker (kahverengi şeker- benim notum) veya melas laktik asit bakterilerini oda sıcaklığında canlı tutar. Bire bir oranında önerilsede miktarına bağlı olmaksızın şeker bakterilerin yaşamlarını sürdürmesi için besin sağlar. Şimdi bu şeker veya melasla karıştırılmış laktik asit serumu, sizin saf kültürünüzdür. Bunu kullanmak için siz bu saf kültürü 20 kat su ile sulandırmalısınız. Kullanacağınız su klor gibi kimyasalla işleme tabi tutulmamış olmamalıdır. (Kuyu suyu kullanabilirsiniz- benim notum) Şunu her zaman aklınızda tutunuz, biz mikroorganizmalarla uğraşıyoruz ve klor onları öldürür. Bu 1:20 oranı sizin laktik asit bakterisi karışımınızdır. Bir gallon (3.78 lt- ABD ölçüsü, 4,54 lt – İngiliz ölçüsü) suya 2-4 tatlı kaşığı katarak spreyleme amaçlı veya hayvanların suyuna ve yemine karıştırabilirsiniz.
Büyükbaş hayvanlar için bu 2-4 kaşıklık laktik asid bakterisi daha fazla su ile sulandırılmadan verilmelidir. Laktik asit bakteri serumu bitki yapraklarına uygulanarak yaprak yüzeylerindeki (phyllosphere) mikroplara karşı bitkinizi güçlendirmekte ve toprağa ve komposta karıştırmakta kullanılabilir. Elbette o, girişte de söz edildiği gibi, hayvanların sindirim sistemini güçlendirecek ve besin özümsenmesine yardımcı olacaktır. Herhangi bir türden dayanıksızlığa karşı toprakta ve sindirim sisteminde lacto bacilli yardımcı olacaktır.

Yararlı mikroorganizmalarla aşılanmış en yaygın bilinen Japon EM’nin en önemli maddesi laktik asit bakterisi olmakla birlikte, fotosentetik bakteri, maya, aktinomiset ve fermentasyon mantarlarıda içerir. Bu saf kültür Japonyadan ithal edilir ve şeker ve melasla karıştırılarak çoğaltılabilir. Diğer mikroplar başka yollarla çiftçilerin kendileri tarafından kültüre alınabilir.

acemi_caylak
02-08-2010, 03:38
Laktos Basilisk çok önemli. Siz yukarıda laktobsili den bahsetmişsiniz.Dersin buralarındayım. Yardım alıyorum. Beni aşacak gibi duruyor.



Halil Bey,

Hiç merak etmeyin, Meyvelitepe'nin dökümanının ilk bölümünü çevirdim. Lacto Bacilliyi nasıl elde edeceğiniz ayrıntılı olarak anlatılıyor.
Tercih edilen deniz yosunu olsada, yosunların hemen hepsi çok güzel bir besin kaynağı. Bu yüzden kullanılmalı. Ayrıca deniz yosunu ile bitkinizin potasyum ihtiyacını karşılarsınız.
Gübrenize üre katmaya gelince, bence hiç gerek yok. Üre yerine Ayhan Bey'den yanmış keçi gübresi alınız.
B vitaminler yerine tahılları (arpa ve buğday kepeği, hele yulaf olursa daha da iyi olur.) kullanabilirsiniz.

Bu arada sedir ağacı bulamasakta olur. Her türlü tahta kasa kullanılabilir.
Kolay gelsin.

epsody
02-08-2010, 12:54
Meyvelitepe'nin eklediği dökümanın birinci bölümünün çevirisi aşağıdadır. Hatalar varsa affola.

Lacto Bacilli



Sayın Acemi, Sizi bu Lacto Bacilli, dökümanın çevisi çalışmanızdan dolayı tebrik ederim, tabii bu arada bu dökümanı sunan Meyvelitepeyide unutmamak gerekir, sizlere müteşekkirim.

Sizler benim uzunyıllar fermantasyon esası ile toprak çukurda ekşi yoğurt ve ekmek mayasını kullanılmayan reçellerle aktifleştirerek, kompost çukurundaki malzemenin daha hızlı ve bekteri içerikli olacağı kanaati ile bu çalışmaları sürdürmüştüm, daha sonraları Sayın doğa severin Em'i önermesi üzerine çalışmalarım hız kazanıp kompostlaşmanın fermantasyon esasıyla (soğuk kompost) düşüncesiyle bu konunun kabulü ile ayrı başlıkta görüşülmesi uygun görüldü.

Sizin bu çeviri çalışmanızla benim fermantasyon esaslı soğuk kompost çalişmalarım bilimsellik kazanmış olmaktadır.

Bu gelişmelerin sonlarında sizinde yorumlarınız geçti, fakat esas olarak Sayın Meyvelitepe konuya daha vakıf durumda çünkü bu gürüşüm üzerine kendisiyle çok tartışmalar geçirerek konunun gelişmesine önemli eliştirilerle katkılarından dolayı kedisine buradan bir kere daha şükranlarımı sunarım.

Güzel paylaşımlarınızın devamını bekler çalışmalarınızda başarılar dilerim, sevgi ve saygılarımla.

Selahattin Yılmaz
02-08-2010, 23:42
Mikrobiyolojik kültür elde etmede bir ders notu. Link olarak kaldırılmadan indirin derim. (http://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache:x5M6vO5q4CYJ:cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/gida/moduller/kultur_elde_etme.pdf+liyofilize+aleti&hl=tr&gl=tr&pid=bl&srcid=ADGEESiD05fn5BOl1vdLTYoJn0tX5_RopFndbnehtA80 1ZTPUOSWcsNyS0VezPC58zwYC2kYyyAYmDmKVTi9OW5gjydtK-49zWoJ0si36L1OYqn3g4K_Cz3Rznh6oYb5rkZXSo1equ98&sig=AHIEtbS-qmlYfJwOS6pxy74ug5o6gjeCIA)

acemi_caylak
03-08-2010, 21:39
Meyvelitepe'nin eklemiş olduğu dökümanın Forest Beneficial Microorganisms bölümünü çevirmiyorum. Çünkü daha önce anlattğım Kendi Mikroorganizmanı Yetiştir başlıklı 4 mesajda (16,17,18 ve 19 nolu mesajlar) zaten resimli olarak anlatılıyor.

Bundan sonraki 3 başlığın çevirisi aşağıdadır. Buradaki anlatımlarla kendi gübrenizi kendiniz rahatlıkla yapabilirsiniz. Hatta ileriki bölümlerde balıklardan amino asit üretme, sirke ve yumurta kabuğundan kalsiyum gübresi ve zencefil ve sarmısaktan bikti koruyucu olarak nasıl yararlanabiliceğimiz anlatılıyor.

Sn. Selahhatin Yılmaz' a eklediği döküman için ayrıca teşekkür ediyorum. Bakteri aşılamanın ne kadar basit ve kolay olduğunu sizde göreceksiniz. Ama adım gibi eminimki bizim gübre üreticilerinin bazıları bu basit teknikleri bile kullanmıyorlar. Bir tek Selahattin Bey ısıl işlemden geçirdiklerini anlattı. Diğerleri şimdilik "hokus pokus" modunda. Birde buradaki yöntemlerin sağlıksız olduğunu iddia ediyorlarki bu tamamen mesnetsiz. Biraz uğraşıp zahmete katlanan kendi gübresini, ileriki bölümlerde anlatılacağı veya Sevgili Sarıcan'ın enzim bölümünde anlattığı üzere kendi meyve enzimini, hatta şarap ve likörünü rahatlıkla yapabilir. Sonuçta bu yöntemlerin hepside yüzyıllardır bilinegelen fermentasyon yönteminden başkası değil. Ekmek, kefir, sirke, yoğurt, bozadan bugüne kadar kimse ölmemiş.

Bambu Mikroorganizmaları

Mikroorganizma toplamanın diğer yöntemi konteynerinizin içine bambu sapları üzerine haşlanmış pirinç yerleştirmedir. Doğudaki gözlem ve deneylerden, bambu köklerinden sızan şekerli öz, güçlü ve yararlı mikroorganizmaları çeker. Buradan kültür elde etmek için daha önce açıklanan aynı prosedür izlenebilir. (Orman toprağından kültür elde etmeden söz ediyor.)

Bitkiye Özgü Mikroorganizmalar

Aynı yöntemle yetiştirmek istediğiniz bir bitkiden aynı bitkiye özgü yararlı mikroorganizmaları elde edebilirsiniz. Örneğin pirinçten mikroorganizma elde etmek ve kültüre almak için sağlıklı, diri pirinç bitkilerini seçerek, onları kesin ve haşlanmış pirinç konteynerini (kabını) bu bitkilerin üzerine ters çevirerek yerleştirin. Pirince özgü bu yararlı mikroorganizmalar haşlanmış pirinç tarafından cezbedilerek toplanacaklardır. Bu tekniği daha önce anlatılan aynı prosedürü izleyerek seçmiş olduğunuz herhangi bir bitki ile yapabilirsiniz.


Rhizobium Azot Fikse Eden* Bakteri

*Fikse etmek: Havadaki azotu bitkinin alabileceği nitrit ya da nitrat biçimine dönüştürmek. Toprak Biyolojisi ile ilgili kaynaklarda fikse etmek veya fiksasyon şeklinde geçiyor. Bu yüzden o şekilde çevirdim.

En yaygın bilinen azot fikse eden bakterilerden birisi rhizobiumdur. Baklagillerimizin tohumlarını bu bakteri ile aşılarsak, onların gelişmesi muhteşem olacaktır ve toprakta daha fazla azot fikse edilecektir. Bu yararlı bakterinin kültüre alınması çok basittir. Biz baklagil köklerindeki yumruları gördüğümüzde bilirizki bu bakterilerden çokça var ve azot fikse ediliyor. Bu baklagil bitkilerini çiçekten meyveye dönme aşmasındayken çekiniz. Bunları kültüre almanın basit yöntemi; bu baklagilleri köklerindeki toprakla birlikte alınız ve eşit miktarda ham şeker ile karıştırınız. Rhizobium bakterisi bu şekerle beslenerek çoğalacak ve sizin gelecek seferki baklagil tohumlarınızı aşılamanız için kullanılacaktır.

Bizim doğal yararlı mikroorganizma karışım reçetemiz, % 50 laktik asit bakterisinden ve geriye kalanı kültüre alınmış diğer mikroorganizmalardan oluşacaktır. Öyleki siz 1 ölçek orman mikroorganizması, 1 ölçek bambu mikroorganizması, 1 ölçek bikti özel mikroorganizmasını karıştırarak veya %50 lik laktik asit bakterisini kullanabilirisiniz. Ne kadar çok karışım yaparsanız o kadar iyidir. Bununla birlikte biz hala %50 laktik asit bakterisi oranını korumalıyız. Artık bundan sonrası sizin kendi gözlemleriniz ve deneylerinize kalmıştır. Size farklı kaynaklardan bu sözünü ettiğim mikroblardan hangisini elde etiğimizi spesifik olarak söyleyemem. Kural olarak, bitkiler için ben sadece üstte sözü edilen doğal yararlı mikroorganizmaları kullanıyorum. Hayvanlar içinse sadece üstte anlatıldğı şekilde izole ettiğimiz saf laktik asit bakterisini kullanıyorum. Biz ayrıca bambu organizmasını silaj yapımında kullandık.

Farklı tipte mikroorganizmalar, farklı tipte yiyecekler üzerinde gelişebilir. Sizin göreceğiniz gibi, biz ilke olarak sadece karbonhidratları ve şekerleri kullanıyoruz. Fakat bu yararlı mikroorganizmaları diğer besin maddelerinden sağlamakta bizim için aynı derecede önemlidir. Aslında biz diğer fermente edilmiş bitki ekstraktlarnı (özlerini) ve meyve sularını, zencefil-sarmısak ekstraktını, kahverengi pirinç sirkesini ve balık amino asitlerini karıştırabilir ve ekleyebiliriz. Bu yararlı mikroorganizmaları bir çok biyobesinle (bionutrient) karıştırmamızın nedeni daha etkili olması içindir.

sındırgılı
03-08-2010, 21:53
Ders calismaya basladik.

acemi_caylak
03-08-2010, 22:04
Sevgili Sındırgılı,

Senin bir zeytinlik alman şart oldu artık.

acemi_caylak
04-08-2010, 09:03
Bionutrients bölümünün çevirisi aşağıdadır. Halil Bey yosun topladınız mı?


Biyobesinler

Biyobesinlerin elde etmenin basit yolu geleneksel fermentasyon yöntemidir. Fermantasyon süreci çay yapmak gibi bitki materyallerini kaynatarak ekstrakt elde etmekten daha iyidir. ABD’de organik tarımda kompost çayı giderek popülerleşmekte, bu çaya şeker ve melas eklenerek mikrobiyal populasyon artırılmaktadır. Fermentasyonun basit bir formül veya reçetesi, bitkilerden yapılabilir olmasıdır. Örneğin deniz yosunları. Eğer basitçe deniz yosunlarını demlerseniz (parçalamak oldukça zordur, bu yüzden aktif içeriğini ekstrakt etmek zordur) güçlü bir ekstrakt elde edemeyebilirsiniz. Eğer aynı materyali şeker ve melas ekleyerek fermente ederseniz o kolayca mikroorganizmalar tarafından parçalanır ve daha fazla kullanılabilecek besin elde edersiniz. Mikroorganizmalar enerjilerini fermentasyon içindeki şekerden alırlar. En sağlıklı besinler fermente edilmiş besinlerdir. Bu tür besinlerde, fermentasyon sayesinde kolayca parçalanma olur, enzimler ortaya çıkar, besin değeri artar. Bu yüzden fermente edilmiş yoğurt ve kimchi (kore turşusu) sade süt ve sebzelerden daha besleyicidir.

Biyobesinleri yaparken basit formül; materyalinizin içine 1/3 oranında şeker veya melas katarak fermente edebilir ve ekstrakt elde edebilirsiniz. Örneğin, papaya meyvesinden ekstrakt almak. Yıkanmamış ve soyulmamış olgun papaya meyveleirini olabildiğince ince ince dilimlemeliyiz. Daha sonra bu doğranmış materyal üzerine 1/3 oranında şeker veya melas ekleriz. Bu materyali %50-75 hava boşluğu kalacak şekilde bir plastik bidon içerisine (8-10 lt lik pet su şişeleri en iyisi – benim notum) yerleştiriniz, kapağını tam sıkmadan kapatınız ve bir hafta fermentasyona bırakınız. Bir hafta sonra, bazı küf mantarları ve mikrobiyal bulaşmayı göreceksiniz ve tatlı, ekşi ve alkol gibi kokmaya başlayacaktır. Daha sonra, bu materyali süzerek elde ettiğiniz sıvı, sizin saf papaya ekstraktınızdır. Bu sıvıyı 20 katı su ile sulandırınız. Bu sulandırılmış (seyreltilmiş) sıvı, bir galon suya 2-4 tatlı kaşığı katılarak biyobesin olarak kullanılabilir. Yeniden belirtirsek, bu ekstrakt hayvanların içme suyuna ve yemlerine katılabilir, kompost yığınına ve bitki yapraklarına spreylenebilir ve kökten sulama suyuna katılabilir. Bu biyobesin, bitkiler ve hayvanlar ile bizim doğal yararlı mikroorganizmalarımız için iyi bir besin kaynağıdr. Papaya ekstraktı pappain enziminin kaynağıdır ve içinde beta-carotene ve C vitamini vardır. Bu yüzden sizde biyobesin elde etmek için çeşitli bitkileri bulabilir ve elde ettiğiniz biyobesini hayvanlarınız ve bitkileriniz için kullanabilirsiniz. Ekstrakt elde etmek için, kullanacağınız meyveler (bizim papaya örneğimizde olduğu gibi) fazla sulu olmamalıdır, sadece materyali tamamen ıslandıracak kadar su katmanız yeterli olacaktır.
------------------------------------------------------------------------------------------
Biz, spesifik biyobesinler, fermente edilmiş bitkiler ve diğer ekstraktları kullanarak büyük başarı elde ettik ve sizde onların bu özel kullanımına alışabilirsiniz.

Sarıcan
04-08-2010, 13:45
Sevgili Acemi,

Kısıtlı imkanlarla ulaşabildiğim internet ortamında sayfanı okudukça devraldığın bayrak yarışında gerilerde kaldığım için mutlu olduğumu söylemek durumundayım. Demek ki forumda hiç bir ticari kaygı gözetmeksizin bilgi paylaşılabiliyormuş. Paylaşımları için Sn. Meyvelitepe ve Sn. Selahattin Yılmaz' a çok teşekkürler.

Özellikle Sn. Meyvelitepe' nin bu tip paylaşımlara girmesine çok sevindiğimi belirtmek isterim. Sn. Selahattin Yılmaz' a da b5A başlığında uğradığı eleştiriler için geçmiş olsun dileklerimi iletip, sabrı için takdirlerimi iletiyorum. Seviyeli olduktan sonra bu forumda paylaşılan her tür tartışmanın ülke ekonomisine çok şey kattığı inancındayım. EM konusunda oldukça ketum davranan Sn. Doğasever' in b5A sayfasındaki tavrını da yadırgadığımı belirtmek isterim.

Yararlı mikroorganizmalarla aşılanmış en yaygın bilinen Japon EM’nin en önemli maddesi laktik asit bakterisi olmakla birlikte, fotosentetik bakteri, maya, aktinomiset ve fermentasyon mantarlarıda içerir. Bu saf kültür Japonyadan ithal edilir ve şeker ve melasla karıştırılarak çoğaltılabilir. Diğer mikroplar başka yollarla çiftçilerin kendileri tarafından kültüre alınabilir.

Benim geçmişte merak ettiğim ve tartışmaya açmak istediğim üç aşağı beş yukarı buydu işte. Ülke ekonomisini dışarı bağımlı olmaya mahkum etmeden bir şeyler yapılabilir mi? Bilinmeyenlerin çok olduğu denklemlerle çıkılan yolda b5A' nın da EM' in de fiyatları fazla olabilir. Bilinmeyenler azaldıkça üreticiler kendilerine çekidüzen vereceklerdir, fiyatlar makul seviyelere inecektir.

Dileğim tarımı bilerek yapan üreticilerimizin çoğalması ve kendi ihtiyacı olan gübreleri kendilerinin yapabilmesi veya satın alıp uygularken daha bilinçli hale gelmelerini görmektir. Tarımla hiç ilgisi olmayan biz düşünenlerin tek kaygısı öğrendiklerini geniş kitlelerle paylaşıp çorbada tuzumuz olsun misali katkıda bulunmaktır.

Çalışmaların ve paylaşımlarının aynı içtenlikle devamı dileğiyle sevgiler...

acemi_caylak
04-08-2010, 21:24
Kangkong (water spinach) Fermented Extract, Banana-Squash-Papaya (BSP) Fermented Extract, Fish Amino Acid ve Calcium Phosphate bölümlerinin çevirisi aşağıdadır. Geriye Zencefil-Sarmısak ekstraktı ile kompost yapımı kaldı.


Fermente Edilmiş Kangkong (Su Ispanağı) Ekstraktı

Bu özellikle büyümeyi hızlandırıcı olarak kullanılır. Kangkong bazı durumlarda su ıspanağı olarakta bilinir. Tipik olarak temiz suda yetişen bir sebzedir. Ayrıca yüksek derecede nemli topraklarda da yetişir. Onun temel karakteri denizdeki kahverengi yosunlar gibi hızlı büyümesidir. Dağal çiftçiler için, bu çeşit bir bitki veya buna benzer bitkiler doğal bitki yetiştirme konusunda doğal büyüme hızandırıcısıdr. Bilimsel tarım deyimiyle, gibberellinler, auxinler ve cytokininler gibi doğal bitki büyüme hormonudur. Bu türden hormonların konsantrasyonunu içeren bitkiler hızlı gelişecekir. Gözlemlere göre, kangkong, yosunlar veya hatta pelin bu kategoriye girerler. Kankong sapları, salatalık, kabak ve kavun bu amaçla fermente edilecek iyi bitkilerdir. Bunlar fermente edilerek aktif içerikleri extrakt edildiğinde, bunları bitkilerinizin üzerine spreyleyebilir veya bitkilerinizin sulama suyuna katabilirsiniz. Böylelikle bitkilerinizdeki büyük gelişmeyi sizde göreceksiniz.

-------------------------------------------------------------------------

Fermente Edilmiş Muz- Kabak – Papaya (MKP) Ekstraktı

Bitkilerin çiçek vermesi ve meyve tutması için – özelliklede sebzeler- biz muz, kabak ve papayadan elde edilen ekstraktları kullanıyoruz. Bu bitkiler –özelliklede muz- yüksek miktarda potasyum ve beta karoten içerirler. Ben burada Amerika’da kolayca bulunan benzer materyalleri içeren reçeteleri kullanmamış olsamda bu materyllerin yerine geçebileceğini sanıyorum. Siz kendi tecrübelerinizden, eşekkulağı, kabak ve havucu kullanabilirsiniz. Bunların işe yarayıp yaramadığını bana bildiriniz. Filipinlerde, mangolarda çiçeklenmeyi uyarmak için geleneksel tarımda potasyum nitrat kullanırız.
Biz yüksek azot ve poatsyum içeren doğal materyalleri denedik. Bizim yöresel organik yetişitiricilerimizin mangolarda çiçeklenmeyi uyarmak (teşvik etmek) için denizyosunu extraktını kullanmaları yeterince ilginçtir. Denizyosunu extraktı, bir çok doğal büyüme hormonu, iz elementler içerir ve iyi bir azot ve potasyum kaynağıdır değil mi? Bu tür materyalleri kontrol ederek fermante edebilir ve büyümeyi, çiçeklenmeyi ve meyve tutmayı teşvik edici olarak kullanabilirsiniz.
-------------------------------------------------------------------------

Balıktan Amino Asit

Genel bir kural olarak, yüksek protein içeren materyaller, yüksek azot içeren materyallerden kompost yapıldığı veya fermente edildiği zaman elde edilir. Biz yüksek oranda azot içeren balık ekstrakları elde etmek için balık artıklarını (kırıntılarını) kullanırız. Burada Amarika’da balık emülsiyonları çok popüler. Yeniden vurgulayacak olursak, bu materyalin fermentasyonu için 1/3 oranında ham şeker veya melas kullanabiliriz. Ben kendim, sadece fiyatından dolayı değil aynı zamanda kötü balık kokusunu bertaraf ettiği için melas kullanmayı seviyorum. Ben bu balık fermentasyonuna, balık emülsiyonu içeren yaprak gübrelerinde açıkça belirgin olan kokuları engellemesi için laktik asit bakterside ekledim.

-------------------------------------------------------------------------

Kalsiyum Fosfat

Bir çok tarım danışmanı daha iyi sağlıklı bitki gelişimi, zararlı ve hastalıklar için kalsiyum fosfat kullandılar. Doğal yetiştiriciler (çiftçiler) bu biyobesini özel olarak kullanıyorlar. Japon bahçıvan Yasushi Inoue 1930 larda geliştirilen Nutrioperiodism (anlamını bulamadım) teorisinde bikti ve hayvanların gelişim dönemlerinde bu özel besine gereksinim duyulduğunu söyler. Bitkilerde vejetatif gelişim, değişim ve üreme dönemlerinde gereklidir. Hayvanlardada insanlar gibi, bebeklik, gençlik ve yetişkinlik evreleri vardır. Sadece gelişmenin doğru zamanında doğru besini sağlamak değil, aynı zamanda bu özel kalsiyum fosfat besinini gençlik ve değişim dönemlerinde kullanmak önemlidir. Örneğin bitkilerde azot vejetatif gelişim aşamasında, potasyum ise çiçeklenme ve meyve tutumunda önemlidir. Bununla birlikte, değişim evresi final meyve üretiminin kalitesi için kritik önemdedir. Bu evrede, bitkinin çok fazla ek besine gereksinimi vardır. Ve bu kalsiyum fosfattan başkası değildir. Kalisyum fosfat, bitkiler için hamilelikte sabahları mide bulantısına çok iyidir. (Burada insana benzetmiş.). Bu aşama bitkinin çiçeklenme ve meyve tutma zamanıdır ve bebeğin ek besine gereksinimi vardır. Soya fasulyesi saplarından elde edilen kül bu amaç için mükemmeldir.

Kalisyum fosfat elde etmenin en basit doğal yolu, yumurta kabuklarını iyi bir kül elde etmek için fırında kavurun. Daha sonra bu kızarmış kabukları eşit miktarda sirke içerisine daldırın. Yumurta kabukları sirke asidi tarafından tamamen parçalanana kadar bir kaç hafta bekleyin. Daha sonra bunu 20 katı su ile sulandırarak değişim dönemlerinde bitkilerinizin üzerine spreyleyebilir veya sulama suyuna katabilirsiniz.

Değişim döneminde bu uygulandığında, bu bitkilerinizin sağlığını ve verimini güçlendirecektir. Kalsiyum fosfatın bu kullanımı doğla yetiştiriciler için çok elzemdir.
Bununla birlikte, bu uygulama, diğer besin maddelerinin uygulama zamanını unutacağınız veya makro ve mikro besinleri doğru zamanda, doğru dönemde ve doğru kobinasyonlarda uygulamayacağınız anlamına gelmiyor.

Biz bunun, doğal yetiştiricilikte, bitkiler için çok önemli bir biyobesin olduğunu göz önünde bulunduruyoruz.

Halil Önen
05-08-2010, 00:34
-------------------------------------------------------------------------

Fermente Edilmiş Muz- Kabak – Papaya (MKP) Ekstraktı

Bitkilerin çiçek vermesi ve meyve tutması için – özelliklede sebzeler- biz muz, kabak ve papayadan elde edilen ekstraktları kullanıyoruz. Bu bitkiler –özelliklede muz- yüksek miktarda potasyum ve beta karoten içerirler.


Sn. Meyvelitepe sitesinde tam bir kabak enflasyonu yaşanıyor.

Sn. Mevelitepe kabakları zapetmekte zorlanıyormuş.

Diğer bitkilerde özellikle domateste kompleks:) daha doğrusu stres oluşumuna sebeb olan istilacı ve işgalci kabaklardan yaralanmanın bir çaresini buldu demektir.

Halil Önen
05-08-2010, 00:51
-------------------------------------------------------------------------

Kalsiyum Fosfat


Kalisyum fosfat elde etmenin en basit doğal yolu, yumurta kabuklarını iyi bir kül elde etmek için fırında kavurun. Daha sonra bu kızarmış kabukları eşit miktarda sirke içerisine daldırın. Yumurta kabukları sirke asidi tarafından tamamen parçalanana kadar bir kaç hafta bekleyin. Daha sonra bunu 20 katı su ile sulandırarak değişim dönemlerinde bitkilerinizin üzerine spreyleyebilir veya sulama suyuna katabilirsiniz.

Değişim döneminde bu uygulandığında, bu bitkilerinizin sağlığını ve verimini güçlendirecektir. Kalsiyum fosfatın bu kullanımı doğla yetiştiriciler için çok elzemdir.
Bununla birlikte, bu uygulama, diğer besin maddelerinin uygulama zamanını unutacağınız veya makro ve mikro besinleri doğru zamanda, doğru dönemde ve doğru kobinasyonlarda uygulamayacağınız anlamına gelmiyor.

Biz bunun, doğal yetiştiricilikte, bitkiler için çok önemli bir biyobesin olduğunu göz önünde bulunduruyoruz.


Sn.Acemi Usta,

harika bir çeviri yapmışsınız. Emeğinize sağlık.

1)Pastanelerden yumurta kabuklarını topla.
2)Fırında kavur.
3)Sirkede 20 gün beklet.
4)20 lt.suya koy;

ister yapraktan ister sulama suyundan ver. O kadar.

(.....) Bazılarını bir araya getir yeter.

Sn. Sarıcan'nı da candan kutlamanın zamanı geliyor gibi...:)

Halil Önen
05-08-2010, 01:44
Balıktan Amino Asit

Genel bir kural olarak, yüksek protein içeren materyaller, yüksek azot içeren materyallerden kompost yapıldığı veya fermente edildiği zaman elde edilir. Biz yüksek oranda azot içeren balık ekstrakları elde etmek için balık artıklarını (kırıntılarını) kullanırız. Burada Amarika’da balık emülsiyonları çok popüler. Yeniden vurgulayacak olursak, bu materyalin fermentasyonu için 1/3 oranında ham şeker veya melas kullanabiliriz. Ben kendim, sadece fiyatından dolayı değil aynı zamanda kötü balık kokusunu bertaraf ettiği için melas kullanmayı seviyorum. Ben bu balık fermentasyonuna, balık emülsiyonu içeren yaprak gübrelerinde açıkça belirgin olan kokuları engellemesi için laktik asit bakterside ekledim.


Burdan buyurun.:)

Pazardan 3 kg. balık kırıntısı al...

İçine 1 kg pekmez koy.

Kokmasın diye bir çay bardağı laktik asit ekle (isteğe bağlı)

İşte size enzimlerin oluşumundan sorumlular... Amino Asitler.

Karşımlarda oranlar önemli. Çok kullanımında bitki yaprağa ve sürgüne gider, meyveye geç yatar.


(...ücretsiz...)Ağaçlar. net okuluna hoş geldiniz.)

Saygılar Acemi Usta.

acemi_caylak
05-08-2010, 05:24
Zencefil-Sarmısak Ekstraktı

Koredeki doğal yetiştiricilerin orjinal reçetesi sadece zencefil ve sarmısak kullanmayı içermez ayrıca Çinin şifalı bitkilerinden Angelica acutiloba, Glycurrhiza uralensis ve Cinnamomum loureirii yi içerir. Bu Çin şifalı bitkileri iyi bir sindirimin ortak paydasıdır. Biz Çin şifalı bitkilerinden daha az olmak üzere eşit miktarda zencefil ve sarmısağı kullandık. Bizim bitki ve hayvanlar için kullandığımız doğal antibiyotiğimiz budur.

Sarmısakta yüksek oranda sülfür bulunduğunu hatırlayın. Bu iyi bir fungusittir. Zencefil-sarmısak ekstraktı daha önce söz ettiğimiz bitki ekstraktlarından oldukça farklıdır. Biz ince dilimlenmiş zencefil ve sarmısağı 12 saat boyunca bira ya da şarap içerisinde bekletiyoruz. Sonra 1/3 oranında ham şeker ekleyerek 5-7 gün arasında fermente ediyoruz. Alkol eklemezin nedeni ortamı stabilize hale getirmesi ve fermentasyonu koruması içindir. Alkol derecesi en azından %40 olmalıdır. Zencefil ve sarmısak ekstarktının aktif içeriği şifalı bir eriyik ile tedavi etmenin benzeridir. Zencefil ve sarmısağın yüksek oranda tedavi edici ve yararlı bir besin olduğunu hatılayın. Biz bunları doğal antibiyotik ve koruyucu ilaç olarak kullandık. Biz bu karışımı civciv ve tavuklarda başından sonuna kadar sağlıklı yetişirmek için kullandık. Elbette biz ayrıca onları hayvanlar zayıf düştüğünde ve hasta olduğunda kullanıyoruz. Bunları bitkilerin fungal (mantari hastalık) problemlerinde kullandık. Biz bunları romatizma için kullandık. Bu kullanım alanları bitki ve hayvanlar için muazzamdır. Sizin bitki ekstraklarınızın potansiyeli elde ettiğiniz bitkinin aktif içeriği ile ilintilidir. En önemlisi bitkinin bir parçası olmalarıdır. Örneğin bitkinin enerjisi sırasıyla tohum, meyve, yaprak ve diğer parçlarında yoğunlaşmıştır. Bu genel bir sıralamadır. Tohum bitkinin kendini yeniden ürettiği parçasıdır. Basitçe nem ve sıcaklığa maruz bırakıldığnda tohum filizlenmeye başlar ve türemek için besini kendi tohumundan alır. Neden doğal yetiştiriciler, enerji ve besinin öncelikli olarak tohumda ve ikinci olarak meyvede, üçüncü olarak yaprakta daha fazla yoğunlaştığnı söylüyorlar. Bunun nedeni biz tohumu tahıllar gibi fermente ettiğimizde seyreltme oranı 1:500 yerine 1:100 dir. Bu bir kuraldır.
Bazen dah fazla sulandırılmış formları daha sık uygulama yaparak kullanabilirsiniz. Bunları hepsi tecrübeden ve gözlemlerden kaynaklanıyor.

acemi_caylak
05-08-2010, 08:49
Son bölümüde çevirdim. şimdi sıra bütün bu reçeteleri uygulamaya geldi. Herkes çok kolay kendi mikrobiyal gübresini yapabilir. Fermente ettiğiniz sürece ürettiğiniz ürünlerde zararlı mikroorganizmalar olmayacaktır. Kolay gelsin.

Kompost Yapma

Gelişmiş, daha yoğun, ayrıca doğal makro ve mikro besinlerle veya biyobesinlerle takviye edilmiş ve türlü türlü doğal yararlı mikroorganizmayı içeren Japonyada bukaşi olarak bilinen kompost gerekli bir besleyicidir.

Filipinlerde bizim kullandığımız tipik bir reçete aşağıdadır.
- Pirinç Kepeği 10 kilo
- Hindistancevizi unu (Kurutulmuş hindistan cevizi içinden elde ediliyor) 20 kilo
- Coco Peat 20 kilo
- Tavuk Gübresi 30 kilo
- Kömür Tozu 20 kilo
- BIM* 1 litre
- Melas 1 kilo
- Biyobesin 1 litre
* Yararlı Doğal Mikrooraganizma (Ormandan elde ettiğimiz)

Buna benzer materyalleri kullanan yöntemler buraya da (Amerikaya) uyarlanmıştır. Ben buna benzer basit formülü hayvanların yiyeceği içinde kullanmaktayım. Basit formül % 80 karbonhidrat, %17 protein, %3 vitamin ve mineral içerendir. Biz aynı formülü komposta uyarlarsak kural olarak %80 karbon, %17 azot, %3 şeklinde iz element olarak alabiliriz.

Pirinç kepeği yerine buğday veya pahalı olmayan herhangi bir tahıl kepeğini de kullanabilirsiniz. Hindistan cevizi unui veya hindistan cevizi yağından ekstrakt edilmiş mateyaller yerine mısır unu veya yeterli protein içeren herhangi bir ürün kullanılabilir. Soya veya diğer baklagiller iyi bir seçimdir. Coco peat yerine torf kulanılabilir. Ben belkide talaş veya karbon ve lignin içeren materyalleride kullanacağım. Herhangi bir tahıl samanıda kullanılabilir. Ayrıca herhangi bir hayvan gübresi kullanılabilir. Fakat tavuk gübresi yoğun içeriği nedeniyle idealdir, mikro elementler için iyi bir kaynak olmasada azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi makro elementleri bolca içerir. Kömür tozu basit karbon olarak doğal yetiştiriciler tarafından yararlı mikroorganizmaların çoğalması için besiyeri olarak kullanıldı. İyi bir besin kaynağı olarak bilindiğinden beri elbette melasın kullanımı (şeker kaynağı olarak) mikroorganizmaların çoğalmasını gerçekten artırır. Biyobesinler yüksek oranda mikro ve makro element içeren biyobesinlerden seçilebilir. Sizin hedefinize göre – örneğin yüksek potasyum için – bizim biyobesinimiz yüksek potasyum içeren fermente edilmiş ekstraklardan oluşmalıdır. Buna benzer şekilde, yüksek azot oranı isitiyorsanız balık emulsiyonu veya baklagil ekstraklarını kullanabilirsiniz. Buna benzer şekilde kaya tuzu ekleyebilir ve fermente edebilirsiniz. Kompost veya bukaşide genel püf noktası yararlı doğal mikroorganizma ve biyobesinlerin biyo çeşitliğinin arttırılmasıdır. Siz sizin kendi gereksinmeleriniz ile ilgili olan ve gözlemlerinizden yola çıkarak bu formülü kendinize uyarlayabilirsiniz. Eğer siz Filipinlerin bu genel reçetesini uygulayacak olursanız, yukarıda sözünü ettiğim karbonhidrat-karbon, protein-azot, ve vitamin-mineral oranlarından yeterince menmun kalacaksınız. Bu reçetedeki gerçek püf noktası doğal yararlı mikroorganizmalar ve mikrobesinlerin populasyonunun karbon ve organik madde ile artırılmasıdır. Bahse girerim ki o ayrıca iyi bir kompost çayı olacaktır.

Ben kasıtlı olarak bu bukaşiyi içeren, bu prezentasyonda toprak verimi ve hayvan sağlığı için doğal yararlı mikroorganizmalar ve biyobesinlerin ne kadar önemli olduğunu doğal yetiştiricilere göstermek için çalıştım.
Biz sağlıklı ve verimli bir toprak oluştururken, bitkilerin, hayvanların, toplulukların ve gezegenin geleceğini göz önünde bulunduruyoruz. Yaşayan toprak, üzerinde bulunan mikrobiyal populasyon ve besinlere bağımlıdır. Bu stabil, dengeli ve uyum içinde bir toprak yaratır ki bitki ve hayvan sağlığı için gereklidir. Biz hava, su ve güneş ile yetiştirirken, buna benzer şekilde toprak verimi için yaşamsal önemdeki mikroorganizmaları da yetiştiriyoruz.

Sürdürülebilir bir tarım sürdürülebilir bir üretim için toprak verimliliği esastır. Bu yüzden toprak verimi mikrobiyal ekolojinin çeşitliliği ve dengesiyle tanımlanabilir.

Todor
05-08-2010, 19:46
- Hindistancevizi unu (Kurutulmuş hindistan cevizi içinden elde ediliyor) 20 kilo
- Coco Peat 20 kilo
- Tavuk Gübresi 30 kilo
- Kömür Tozu 20 kilo



Reçetede bahsedilen kömür, maden kömürü mü yoksa odun kömürü mü?

MeyveliTepe
05-08-2010, 20:20
"Charcoal" deniyor. Kelime anlamı itibarıyle odun kömürü.

MeyveliTepe
05-08-2010, 23:34
Bir kaç gündür rhizobium (havadan azot fikse eden bakteriler) toplayıp üretmek ve kullanıncaya kadar saklamak ile ilgili hem araştırma hem de deney yapıyorum. Bakterileri topladığımı sanıyorum. Bahçede düşen tohumlardan çimlenen baklalar çiçekte. Tam zamanı yani. Köklerini ve kök bölgelerindeki topraklarını topladım. Kökler azot yumruları ile dolu. Tarif edildiği üzere besledim.

Nasıl korurum diye araştırma yaparken, bu toprağa karıştırılan %1 oranındaki kaolin, bakterilerin patojen mantarların saldırısına karşı koyabilmesini sağlıyormuş. Bununla ilgili bir kaç makale buldum.

Şimdi sıkı durun. Tohumları rhizobium ile aşılanmış baklagiller ekildiğinde fusarium solani'ye karşı direnç gösteriyormuş ve rhizobium bakterileri bu patojene antagonist imiş. makaleye buradan (http://www.cps-scp.ca/download/cjpp-archive.1005/Vol8/CJPP8%282%29140-146%281986%29.pdf)bakılabilir.

acemi_caylak
06-08-2010, 06:01
Başka deneme yapmak isteyen arkadaşlar için, baklagil köklerindeki nodüllerin resminide ekleyelim. Köklerdeki küçük yumru benzeri oluşumlara dikkat.


164565

acemi_caylak
06-08-2010, 16:41
Akdarı'yı bilenler anımsayacaktır. Daha çok kuş yemi olarak kullanılır. Ancak daha çok süpürge darısı ile karıştırılır. Süpürge darısı tanelerinin sarı-turuncu-kırmızı renginde değişken rengi vardır ve taneler küçüktür. Oysa akdarı mercimek iriliğinde (ancak daha yuvarlak) beyaz renkli taneleri olan bir darıdır. (En azından bizim yörede böyle bilinir.) Çocukluğumda babamın epeyce güvercini vardı ve en sevdikleri yemdi. Yabancı forumlardan birisinde böyle bir deney görünce buraya da ekleyeyim dedim. Ancak deneyi cam kavanoz yerine plastik şişe veya kavanozlarda yapmak daha yararlı. Cam kavanozlarda gaz sıkışmasından dolayı patlama olasılığı vardır.


Birkaç gün önce bir kavanoza yarısına kadar akdarı doldurup, sonra ¾ üne kadar su ekledim.

Ertesi gün çalkaladım ve kaybettiği suyu ekleyerek yeniden ¾ üne kadar doldurdum. Sonra kavanozun kapağını kapatıp dolaba kaldırdım.

3 gün içerisinde pH 7’den 3.9’a düştü.
Daha sonra bu sıvıya mikroskop altında baktım ve bir çok bakteriyel aktivite gördüm.

Ayrıca üstte yüzen beyaz parçalar vardı, bunlardan bir parça alarak baktım ve bayağı sağıklı mayaların geliştiğini gördüm.

Bu yüzden akdarının laktik asit bakterileri ve maya için iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

Not: Mikroskopla bütün bakterileri görebildiğinden emin değilim. Çünkü mikroskopla ilgili fazla bilgi vermemiş.

Birde internetten bulduğum resmini ekleyeyim.


164702

fizban
06-08-2010, 20:28
Kusura bakmayın öğrenmek istediğim nasıl ekstrakt yapılacağı..

Ör: Muz kabuklarını pet şişeye koysam, üzerini kaplayacak kadar su ile doldursam,B vitamini eklemek için suyun içine biraz da yulaf unu soya unu ilave etsem.. az biraz da keçiboynuzu pekmezi... pet şişede hava boşluğu bıraksam, yukarıda anlatılanlar gibi ağzı bolca kapalı olma kaydı ile 20 gün bekletsem.

sonrasında bunu su ile karıştırarak bitkiye yapraktan ya da topraktan versem..

Potasium B vitamini ve daha bilmediğim ne sağlamış olurum?

Ya da ;

Saçmalamış mı olurum?

sındırgılı
06-08-2010, 20:55
Fizban, enzim bölümüne bakarmısın ; senin istediğin bilgiler orada. Kolay gele..

acemi_caylak
07-08-2010, 16:30
İster sıvı gübre, ister kompost yapımında olsun, kullanılabilecek, bir çok bitki, gübre, deniz mahsülü ve işlenmiş atıkların NPK oranları.

Bu linkte (http://books.google.com.tr/books?id=N6sx5-OM_psC&pg=PA117&lpg=PA117&dq=lemon+culls&source=bl&ots=40CiGICJs_&sig=yBeZ2lZrPnF8HjI6_Wn6Rvbd2_U&hl=tr&ei=4FRdTIq_J82POOLKsL0J&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=1&ved=0CAYQ6AEwAA#v=onepage&q=lemon%20culls&f=false) orjinali var.

Adı|Azot (N) Oranı (%)|Fosfor (P) Oranı (%)|Potasyum (K) Oranı (%)
Şark Yoncası-Eşek Yoncası| 2.45|0.5|2.1
Elma Meyvesi| 0.05|0.02|0.1
Elma Yaprağı|1.0|0.15|0.4
Elma Püresi|0.2|0.02|0.15
Muz Posası|1.75|0.75|0.5
Arpa (tane)|0|0|0.5
Arpa (sap)|0|0|1.0
Bazalt (mermer)|0|0|1.5
Yarasa Dışkısı|5.0-8.0|4.0-5.0|1.0
Fasulye (Tohum)|0.25|0.08|0.3
Şeker Pancarı artıkları|0.4|0.4|0.7-4.1
Kan|13.25|1.0|0.6
Kemik Külü (Orjinali Bone black, diye geçiyor bazıları hayvan kömürü diye çevirmiş)|1.5|0|0
Kemiktozu (işlenmemiş kemikten)|3.3-4.1|21.0|0.2
Kemiktozu(pişmiş kemikten)|1.6-2.5|21.0|0.2
Bira yapımından arta kalan artıklar (ıslak)| 1.0|0.5|0.05
Esmer Buğday sapı|0|0|2.0
Kavun kabuğu (kül)|0|9.77|12.0
Hintyağı Otu Püresi|4.0-6.6|1.0-2.0|1.0-2.0
Sukamışı sapı ve su zambağı sapı| 2.0|0.8|3.4
Sukamışı Tohumu|0.98|0.25|0.1
Büyükbaş Hayvan Gübresi (taze)|0.29|0.25|0.1
Kiraz Yaprağı|0.6|0|0.7
Tavuk Gübresi(Taze)| 1.6|1.0-1.5|0.6-1.0
Yonca (üçgül) (Ayrıca kalisyum içerir)|2|0|0
Kakao Yaprağı Tozu|1.0|1.5|1.7
Kahve (Öğütülmüş)|2.0|0.36|0.67
Mısır (tane)|1.65|0.65|0.4
Mısır (yeşil sap)| 0.4|0.13|0.33
Mısır Koçanı|0|0|2.0
Mısır Silajı|0.42|0|0
Pamuk tohumu- Çivit (kül)|0|8.7|23.9
Pamuk Küspesi|7.0|2.0-3.0|1.8
İşlenmiş Pamuk Artıkları|1.32|0.45|0.36
Börülce otu|3.0|0|2.3
Börülce (yeşil sap)|0.45|0.12|0.45
Börülce Tohumu|3.1|1.0|1.2
Yabani Ot - ayrık otu (yeşil)|0.66|0.19|0.71
Yengeç (kurutulmuş, öğütülmüş)| 10.0|0|0
Yengeç (taze)| 5.0|3.6|0.2
Salatalık Kabuğu (kül)|0|11.28|27.2
Kan (kurutulmuş)|10.0-14.0|1.0-5.0|0
Ördek Gübresi (taze)|1.12|1.44|0.6
Yumurta|2.25|0.4|0.15
Yumurta Kabuğu (ayrıca kalsiyum içerir)|2.25|0.4|0.15
Tüy-kıl|15.3|0|0
Keçe Artığı|14.0|0|1.0
Bakla (Tane)| 4.0|1.2|1.3
Bakla (Kabuk)| 1.7|0.3|1.3
Balık (kurutulmuş, öğütülmüş)| 8.0|7.0|0
Balık Kırıntısı (Taze)| 6.5|3.75|0
Nişasta| 6.4|0|0
Granit Tozu|0|0|3.0-5.5
Grayfurt Kabuğu (kül)|0|3.6|30.6
Asma Yaprağı|0.45|0.1|0.4
Üzüm Posası|1.0|0.07|0.3
Çim (fazla büyümemiş)|1.0|0|1.2
Yeşil Kum| 0|1.5|7.0
Saç|14|0|0|0
Tırnak ve Boynuz|12.5|2.0|0
At Gübresi (Taze)|0.44|0.35|0.3
Fırın Külü (odun külü olabilir, orjinalinde, Incinerator Ash geçiyor)|0.24|5.15|2.33
Denizanası (kurutulmuş)|4.6|0|0
Mavi çim (taze)|0.66|0.19|0.71
Mavi çim (saman)|1.2|0.4|2.0
Deri tozu|11.0|0|0
Limon Kabuğu (kül)|0|6.33|1.0
Istakoz|4.5|3.5|0
Süt|0.5|0.3|0.18
Akdarı samanı|1.2|0|3.2
Melas (pekmez) Tortusu|0.7|0|5.32
Melas Artığı|0|0|3.0-4.0
Çamur (taze su, orjinal fresh water diyor, tatlı su olabilir)|1.37|0.26|0.22
Çamur (liman)|0.99|0.77|0.05
Çamur (tuzlu)|0.4|0|0
Midye|1.0|0.12|0.13
Ceviz Kabuğu|2.5|0|0
Meşe Yaprağı|0.8|0.35|0.2
Yulaf (tane)|2.0|0.8|0.6
Yulaf samanı|0.49|0|0
Yulaf Sapı|0|0|1.5
Zeytin posası|1.15|0.78|1.3
Portakal Kabuğu|0|3.0|27.0
İstiridye Kabuğu|0.36|0|0
Şeftali Yaprağı|0.9|0.15|0.6
Bezelye (yem)|1.5-2.5|0|1.4
Yerfıstığı (tohum|çekirdek)|3.6|0.7|0.45
Yerfıstığı kabuğu|3.6|0.15|0.5
Bezelye kozası (kül)|0|3.0|9.0
Armut|0.7|0|0.4
Güvercin Gübresi (taze)|4.19|2.24|1.0
Kazayağı|0.6|0.1|0
Ananas Yaprağı|0.5|0.12|0.03
Patates kabuğu (kül)|0|5.18|27.5
Pataes Yumrusu|0.35|0.15|2.5
Patates Sapları (kurutulmuş)|0.6|0.16|1.6
Erik kurusu|0.18|0.07|0.31
Balkabağı (taze)|0.16|0.07|0.26
Tavşan çalısı (rabbit brush) (kül)|0|0|13.04
Tavşan Gübresi|2.4|1.4|0.6
Ragweed (saman nezlesine neden olan otmuş)|76|0.26|0
Kolza tohumu unu|0|1.0-2.0|1.0-3.0
Ahududu yaprağı|1.45|0|0.6
Çayır üçgülü (kızıl yonca)|2.1|0.6|2.1
Okyanus kaya ve midye kalıntıları|0.22|0.09|1.78
Gül (çiçek)|0.3|0.1|0.4
Çavdar Samanı|0|0|1.0
Salt March Samanı (Türkçesini bilen varsa yazabilir)|1.1|0.25|0.75
Sardalya kırıntıları|8.0|7.1|0
Denizyosunu (kurutulmuş)| 1.1-1.5|0.75|4.9
Denizyosunu (taze)|0.2-0.4|0|0
Koyun ve keçi gübresi (taze)|0.55|0.6|0.3
Tftik ve keçe|8.0|0|0
Karides kafası (kurutulmuş)|7.8|4.2|0
Karides artıkları|2.9|10.0|0
Elenmiş istiridye kabuğu|0.36|10.38|0.09
İpek işleme artıkları|8.0|1.14|1.0
İpekböceği kozası|10.0|1.82|1.08
Sulu çamur|2.0|1.9|0.3
Sulu çamur (aktif çamur)|5.0|2.5-4.0|0.6
Et ve balığın tütsü ile kurutulduğu yerden çıkan kül|0|0|4.96
Süpürgedarısı sapı|0|0|1.0
Soyafasulyesi samanı|1.5-3.0|0|1.2-2.3
Denizyıldızı|1.8|0.2|0.25
Şeker artıkları (ham)|2.0|8.0|0
Tatlı patates|0.25|0.1|0.5
Domuz gübresi (taze)|0.6|0.45|0.5
Meşe kabuğu külü|0|0.34|3.8
Meşe kabuğu külü (kullanılmış)|0|1.75|2.0
su tankı (vaya havuz) tortusu|3.0-11.0|2.0-5.0|0
çay (Öğütülmüş)|4.15|0.62|0.4
Çayırotu samanı|1.2|0.55|1.4
Tütün yaprağı|4.0|0.5|6.0
Tütün sapı|2.5-3.7|0.6-0.9|4.5-7.0
Domates (sebze)|0.2|0.07|0.35
Domates yaprağı|0.35|0.1|0.4
Domates sapı|0.35|0.1|0.5
Tung oil püresi|6.1|0|0
Burçak (cılban) samanı|2.8|0|2.3
Atık kum-kil|9.5|0|0
Buğday kepeği|2.4|2.9|1.6
Buğday (tane)|2.0|0.85|0.5
Buğday sapı|0.5|0.15|0.8
Beyaz yonca (yeşil)|0.5|0.2|0.3
Kış çavdarı samanı|0|0|1.0
Odun külü|0|1.0-2.0|6.0-10.0
Yün artıkları|3.5-6.0|2.0-4.0|1.0-3.5

acemi_caylak
07-08-2010, 22:03
Aşağıdaki yazı bakterilerin topraktaki populasyonu üzerine, Prof.Dr.Koray Haktanır-Doç.Dr.Sevinç Arcak tarafından yazılan, Toprak Biyolojisi Kitabı'ndan alıntıdır. Tabloda görüleceği üzere topraktaki bakteri yoğunluğu en fazla çiftlik gübresi uygulamasında görülmektedir.
Not: Kitabın bir versiyonu internettende bulunabilir. Ancak bu bölüm internet versiyonunda yoktur.

Toprkta çok sayıda bulunan ve bakteri populasyonunun %90 kadarını oluşturan cinsler Pseudomonas, Arthrobacter, Clostridum, Achromobacter, Bacillus, Micrococcus ve Flavobacterium'dur. Örneğin toprak bakterilerinin 1/8'ini Arthrobacterlerin oluşturduğu belirtilmektedir... Arthrobacter çeşitleri toprakta çok yaygın olmakla birlikte ekolojik rolleri konusunda fazla bir bilgi bulunmamaktadır. (Roa'cılara duyurulur.)

Toprak bakterilerinin gelişmesinde en önemli rol oynayan faktörlerden biri de ortamdaki organik madde miktarı ve türüdür. Hem hayvansal hem de bitkisel kalıntılar hetetrof organizmalar (kendi besinini dış kaynaklardan alan) için besin ve enerji kaynağıdır. Mineral topraklardaki komünite büyüklükleri doğrudan organik madde ile ilişkili olup, humusça zengin bölgelerde büyük bakteri sayıları saptanır. Yeşil gübre ve ürün kalıntılarının toprağa gömülmesi derhal mikrobiyal tepkinin ortaya çıkmasında etken olur.

Organik madde ilavesinin mikroorganizmalar üzerine olan uyarıcı etkisi özelikle ayrışmanın ilk bir kaç ayı içinde yüksek düzeyde olup, ilk yıldan sonra büyük ölçüde azalır. Çizelge 5.4'de topraklara organik madde ilavesine karşı mikroorganizmaların gelişme bakımından tepkileri verilmiştir.

Çizelge 5.4 Toprağa yapılan çeşitli uygulamalar ve mikroorganizma yoğunluğu

Uygulama|pH|Bakteri|Aktinomiset|Mantar
Gübrelenmemiş|4.6|3000|1150|60
Kireç|6.4|5210|2410|22
Mineraller*|5.5|5160|1520|38
Çiftlik Gübresi + Mineraller|5.4|8800|2920|73
Mineraller + Amonyum Sülfat|4.1|2960|370|111
Mineraller + Amonyum Sülfat + Kireç|5.8|7000|2520|39
Mineraller + Sodyum Nitrat|5.5|7600|2530|46


*:145.15 kg KCl da/yıl, 290.3 kg asit fosfat da/yıl

Yüksek asit veya alkali koşullar, gelişme optimumları nötral pH civarında olan pek çok toprak bakterisinin gelişmesini engeller. Topraktaki hidrojen iyonu derişimi ne kadar artarsa (yani ne kadar asidikse), topraktaki bakteriyel komünite büyüklüğü o kadar azalır. Buna bağlı olarak asit koşullu topraklarda yapılan kireçlemenin bakteri gelişimini uyardığı aptanmıştır. Bu verilere rağmen 3 pH civarında bile toprakta bir çok bakteri bulunabilir.

Genel olarak asit koşullarda mantarlar başat florayı oluştururken, alkali koşularda bakteriyel formların bazıları örneğin aktinomisetler daha fazla aktivite gösterir. Toprak işleme, toprağın havalanmasına, organik maddenin üst profilde dağılımına ve nem kapasitesine etki yaptığından, toprak mikroorganizmalarının tip ve sayısı üzerine büyük etki yapan bir etkendir.

acemi_caylak
07-08-2010, 22:10
Kitaptan ilginç bir not daha. Meyve bahçelerini sürmesek mi ne?

Toprak işlemenin organik madde bozunmasını artırdığı belirtilmektedir. Yirmibeş yıl ve daha fazla tarım yapılan alanlarda gözleme alınan yirmisekiz toprakta, organik madde kapsamının yarıdan fazla azaldığı saptanmıştır. İlk bir kaç yıl içinde organik karbondaki hızlı azalmadan sonra, daha ileri düzeyde kültüvasyon sırasındaki azalma daha kademeli olmaktadır. Örneğin %2.30 düzeyinde organik madde kapsayan bakir orman toprağının işlenmesi ile üç yıl içinde organik madde kapsamının %1.59'a düştüğü belirlenmiştir.

Halil Önen
08-08-2010, 01:26
Kitaptan ilginç bir not daha. Meyve bahçelerini sürmesek mi ne?

Teşekkürler acemi Usta,

evet tembellik hakkımı kullanacağım ve meyve ağaçlarının altını sürmeyeceğim.

Ançak yabancı otla mücdele edeceğim. 'Tırpan' denen belediye işcilerinin kullandığı ot biçme makinem var. Otlar taze iken _en verimli dönemini kollayıp_ biçeceğim. Bir iki gün sonra üzerilerine ema atacağım. Böylece hem, malç yapmış olurum. Ayrık otu hariç _ iki yaşamlıdır _ diğer otlar bir kaç yıl sonra bitmiyor.

Böylece yabancı otla mücadele kolaylıyor. Bunu zaten yarım dönümde 30 yıldır yapıyorum. Şimdi 10 dönüm zeytinlikte yapmayacağım.

Böylece traktörle sürme ve çapalama masrafınıdan kurtulup daha ucuza örün elde edebilirim.

Geriye gübreleme kalıyor. Bu gerekli...

Ağaçların taç izine 30-40 cm.lik _burgu ile_ çukurlar açıp o deliklerden sıvı gübreleme yapacağım.


Katı gübre ya da kompostlama için bir 'bel'
-kürek_genişliğinde ve derinliğinde yine taç izine dört tane cukur kazıp gübreleme yapacağım.

(Buradan_ 200 dekar yamaç yerde zetinliği olan ve hala bize katılmamakta direnen_:) Sn. mtlp bey' e göz;) ... yorum. Sitemizin -her daim- gizli üyesidir)

Birde damlama yapıp su verdim mi ve hatta suya _bayındırmevki usulü_ gübreleme yaptım mı sorma gitsin.

Aslında burda permakültür felsefesi yatıyor.

Doğayı gözlemle ve taklit et.

Ağaçların dipleriyle de fazla oynama...

Zeytinlibahçe
08-08-2010, 08:24
selamlar

Rhizobium bakterileriyle aşılanmış baklagil tohumlarının fusarium için antagonıst olması, bu müthiş bir haber, hiç bir yerde rastlamamıştım teşekkürler sn meyvelitepe.

Rhizobium bakterilerini her yıl azot fikse etmek için zaten kullanmaya başlamıştık, bu durumda yıldan yıla fusariuma karşıda zafer kazanacagız demek.

not:Rhizobium bakterilerini üretmek devlete sattığı fiyatın tam üç katına mal oluyor, tamamen bir hizmet, bilen yararlanıyor.

MeyveliTepe
08-08-2010, 12:32
Rizhobium bakterileri kendiniz de üreterek bahçenizde kullanabilirsiniz. Ancak bu bakterilerin her bir bitki türü için ayrı ayrı üretilme gereksinimi var. Bu grup bakteriler her türlü araştırmaya fazlasıyla değer. Şimdilik bakla için olanları deneme mahiyetinde üretmeye başladım.

MeyveliTepe
09-08-2010, 16:07
Zaman zaman yazıştığım bir firma son ürün listesini göndermiş. İçerikler ve yaptıkları işler hakkında iz takip etmek için faydalı bir döküman. Buradan (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/Exotic_Naturals.pdf)indirebilirsiniz.

Bir kaç kere bana teklif ettilerdi, düzgün bir firma bu ürünleri getirse iyi olurdu.

acemi_caylak
10-08-2010, 06:33
A.Kadir Halkman'ın Tarım Mikrobiyolojisi kitabından Rhizobium türleri ile ayrıntılı bilgi. Bir sonraki yazımda bunların basit laboratuvar koşullarında nasıl izole edildiklerini buradan aktaracağım.

Toprak farklı şekillerde azot bakımından zenginleşir. Bitki ve hayvan artıklarının (hasat sonu sap, saman vs. bitki kalıntılarının toprakta bırakılması, hayvan dışkısı, ölü hayvan leşleri) toprakta kalması, kimyasal azotlu gübre ilave edilmesi, çeşitli motorların çalışması, ozonisyon ve biyolojik azot fiksasyonu ile doğrudan ve dolaylı şekillerde bir yıl süre içinde dünya yüzeyinde 260 milyon tom azotun tespit edildiği (fikse edildiği) tahmin edilmektedir. Bu miktar içinde biyoojik azot tespiti 175 milyon ton ile %67 kadar pay alırken bunu 40 milyon ton ile (%15) kimyasal gübreler izlemektedir. Biyolojik olarak tespit edilen azotun %50 si ise (90 milyon ton) Rhizobium bakterisi ile baklagiller arasındaki simbiyotik yaşamdan kaynaklanmaktadır. Simbiyotik yaşam, iki canlının bir arada yaşamaları ve her ikisininde birbirlerinden yararlanmaları anlamına gelir.

Biyolojik yolla azot tespiti mikroorgaizmalar tarafından yapılır. Mikroorganizmaları serbest yaşayanlar ve simbiyotik yaşayanlar olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. Serbest yaşayan mikroorganizmalardan aerobik bakterilerden olan Azotobacter türleri (Azotobacter chrococcum, A.agilis, A.vinelandii,A.inginis vd) anaerobik bakterilerden Clostridium türleri (Clostridium pasterianum, C.butyricum, C.pestinivarum vd.), Fotosentetik ototrofik bakterilerden Rhodopseudomonas, Rhodospirillum türleri, kemotrofik bakterilerden Thiobacillus türleri, bazı mavi-yeşil algler sayılabilir. Bunların toprağa azot fikse güçleri zayıf olduğu gibi çevresel faktörlerde fiksasyonu önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin bu mikroorganizmalar arasında en çok azot tespit eden Azotobacter türlerinin 1 yılda hektar başına 20 kg azotu tespit edebilmesi için 1 ton organik maddeyi okside etmeleri gereklidir. Bir diğer yaklaşımla bunlar 100 kısım karbonhidrata karşılık 1-1,5 kısım azot tspit edebilmektedirler. Oysa baklagillerle simbiyotik olarak yaşayan Rhizobium bakterilerinin toprağa fikse ettikleri azot miktarı ortalama 200 kg/ha/yıl dır. Bu miktar; bitki iyi bir gelişme gösterirse, azot fikse etme gücü yüksek şuş ile simbiyotik yaşama girerse ve toprak azotlu gübre bakımından fakir ise 500 kg/ha/yıl değerine kadar çıkabilmektedir.

Toprakta yeterli azotlu gübre bulunuyorsa ya da toprak azot bakımından yeterli ise baklagil-Rhizobium simbiyozu meydana gelmez. Yani bitki toprakta hazır bulunan azotu almayı tercih eder.

Öt yandan bitkide bulunan azotun %60-90 kadarı kadarı hasat ile uzaklaştırılmaktadır. Fikse edilen azotun bir kısmı ise tarlada kalan bitki artıkları ile toprağa kazandırılmaktadır. Bununla beraber tarlada kalan baklagil kökleri, kendilerinden sonra ekilecek olan örneğin buğdaya yeterli miktarda azot sağlayamamaktadır. Ancak rotasyon bitkisi olarak ekilen baklagillerden, toprağa bırakılan gövde-yaprak kısımları kayda değer miktarda azotu toprağa kazandırmaktadır. Bunun yanında mera olarak kullanılan alanlarda eğer hayvanlar uzun süre otlatmada tutulursa, baklagil tarafından fikse edilen azot hayvan dışkıları ile toprağa geri dönmektedir. Bu durumda baklagillerin başka bitkilerin gereksinimi için değil, kendi gereksinimleri için toprağa azot fikse ettikleri, hasat sonrasında ise baklagil artıkları ile toprağa bir miktar azot kazandırıldığı anlaşılmaktadır.

Oysa baklagil bitkilerinin münavebede kullanılması halinde kendinden sonra gelen bitkilerini verimini artırdığı Roma İmparatorluğu zamanından beri bilinmektedir. Baklagillerin buradaki etkisi, toprağa kendinden sonra gelecek bitki için gerekli azotu kazandırmak değl, derine giden kökleri ile toprağın fiziksel yapısını iyileştirmektir.

Rhizobium Bakterileri

Rhizobium cinsi bakteriler Rhizobiaceae familyasına dahildirler. Bunlar genetik olarak farklı, fizyolojik olarak heterojen bir grubu oluştururlar.

Rhizobiumlar çubuk şeklinde, spor oluşturmayan, gram negatif, genel olarak aerobik metabolizmaya sahip olmakla beraber çok düşük oksijen varlığında da gelişebilen bakterilerdir. Optimum gelişme sıcaklıkları 25-30 °C, gelişme pH'ları 6-7 arasındadır. Bazı şuşlar gelişmeleri için vitaminlere ihtiyaç duyarlar.

Rhizobium cinsine giren bakterilerin sınıflandırılması henüz tamamlanmamıştır. Sınıflamada esas olan ayrım baklagil çeşitlerinde nodül oluşturma yeteneğidir. Bu şekilde yapılan ayrım "çapraz aşılama gruplarına göre" yapılan sınıflama şeklidir. Rhizobium bakterilernin çeşitli baklagillerle nodül oluşturmaları bir diğer deyişle bakteri çeşitlerini enfekte etme özellikleri spesifiktir. Buna göre;

Rhizobium leguminosarum :Bezelye, mercimek, fiğ
Rhizobium phaseoli: Fasulye
Rhizobium trifoli: Üçgül
Rhizobium meliloti: Yonca
Rhizobium lupini: Bakla
Rhizobium japonicum: Soya, börülce, yerfıstığı
Rhizobium Cicer: Nohut


baklagillerini enfekte ederek nodül oluştururlar.

epsody
10-08-2010, 08:14
Rizhobium bakterileri kendiniz de üreterek bahçenizde kullanabilirsiniz. Ancak bu bakterilerin her bir bitki türü için ayrı ayrı üretilme gereksinimi var. Bu grup bakteriler her türlü araştırmaya fazlasıyla değer. Şimdilik bakla için olanları deneme mahiyetinde üretmeye başladım.

Sayın Meyvelitepe çalışmalarınızı yakından takip ettiğimi ve takdir ve teşekkürlerimi geliboludaki etkinliklerim başlığında açıklamama rağmen size Rizhobium bakterilerini ve diğer toprak için yararlı bakterilerinin dışardan temin etme düşücenize hiç taraftar olmadığımı bilmelisiniz.

Sayın Meyvelitepe acemi çaylak arkadaşımızla birliktelik içindeki çalışmalarınızı övgeye değer bularak ortaya çok güzel çalışma içinde paylaşımlara bilgiler aktarıyorsunuz, bu birliktelik içinde daha da güzel paylaşımlar sağlanacağı umudunu taşımaktayım.

Gelelim bu başlıkta size katılmadığım belirtirken, hatta sayın Meyvelitepe'nin şüphe ve araştırmacı yapınıza ters düşen, konu içinde bahsi geçen bakterilerin dışardan, piyasadan temin etme arayışlarınıza size yakıştıramıyorum.

Benim inancım odurki sizin bilgi ve çalışmalarınızla bu mikro canlıların üremelerini başarabilme imkanınızın olduğu kanaatini taşımaktayım, ve doğru olanında bu olacağı hakkındaki iddalarımı sizin de kabul edeceğinizi söyleyebilirim.

Yararlarına inandığımız bu bakteriler kendi toprak koşullarımızda üretmemiz daha uygun olacağına ve toprağımız için daha iyi sonuçlar oluşturması varken dışardan temin etme arayışlarınızı açıklarmısınız, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla.

acemi_caylak
10-08-2010, 08:41
"Çeşitli çalışmalarda kullanılmak üzere, Rhizobium şuşlarının izolasyonu gerekebilir. Tüm mikrobiyolojik çalışmalarda olduğu gibi izole edilmek istenen mikroorganizma en çok, en yaygın bulunduğu ortamdan elde edilir. Rhizobium için bu ortam baklagil bitkisinin köklerinde oluşturduğu nodüllerdir.

Tarladan toplanan nodüllü kökler laboratuvara getirilir, önce musluk suyu ile yıkanarak toprak ve diğer kalıntılar uzaklaştırılır, sonra alkol içerisinde 5-10 sn tutularak yüzey sterilizasyonu yapılır, steril su ile yıkanarak alkol uzaklaştrılır. Daha sonra her nodül 1-2 damla steril fizyolojik tuzlu su içinde steril bir baget ile ezilir, buradan kongo kırmızısı indikatörü içeren YMA (Yeast Mannitol Agar) besiyerine sürme yapılır ve 25-30 °C’de 4-10 gün süre inkübe edilir (kuluçkaya yatırma). İnkübasyondan sonra elde edilen tek koloniler identifikasyon (tanımlama) işlemine alınır.

Tarla toprağından Rhizobium izole edilmek isteniyorsa, 2 yöntem vardır. Birinci yöntemde toprak örneği doğrudan doğruya steril fizyolojik tuzlu su ile karıştırılır, böylece toprakta bulunan bakterilerin suya geçmesi sağlanır, buradan YMA besiyerine sürülerek koloni elde edilir. Bu yöntemde elde edilen kolonilerin Rhizobium olup olmadığı, Rhizobium ise ne denli etkili bir şuş olduğu, hangi bakterilerle çapraz aşılama reaksiyonu vereceği bilinmediğinden etkili bir yöntem değildir. Bunun yerine 2. yöntem daha iyidir. Bu yöntemde yine toprak steril fizyolojik tuzlu su içinde karıştırılır. Hangi baklagil için Rhizobium izole edilmek isteniyorsa o baklagilin tohumları ile, elde edilen toprak ekstraktı karıştırılarak laboratuvar veya sera koşullarında ekilir. Bitki gelişmesi sağlandığında köklerde oluşan nodüllerden yukarıda açıklandığı şekilde bakteri izole edilir."


Gördüğünüz gibi bakteri izole etmek hiçte zor bir iş değil. Önemli olan, hangi bakteri en yaygın nerede bulunuyor, bunu bilmek ve buradan alınan örneği besiyerine alıp üretmekten geçiyor. Kitapta sözü geçen steril fizyolojik tuzlu su ve YMA besiyeri agarı ecza depolarından veya tıbbi laboratuvar malzemesi satan yerlerden kolaylıkla temin edilebilir.

Yabancılık çekenler açısından, YMA'nın içeriği aşağıdaki gibidir. Hazır karışım halinde alabiliyorsunuz.

İçerik| Gr / Litre
Maya Ekstraktı (Yeast extract) | 1.000
Hekzahidrik Alkol (Mannitol) | 10.000
Dipotasyum Fosfat (Dipotassium Phosphate)| 0.500
Magnezyum Sülfat (Magnesium Sulphate)| 0.200
Sodyum Klorür (Sodium chloride)| 0.100
Kongo Kırmızısı (Congo Red)| 0.025
Agar| 20.000
Son pH seviyesi (25°C de)| 6.8±0.2


Kongo kırmızısı asit-baz ayrımında kullanılan bir tür çözelti.
Agar ise su yosunlarından elde edilen jelatinimsi maddeden başka bir şey değil.

Bir sonraki adımda mikroorganizmalrın mikroskop altında nasıl tanımlandıklarına dair videolu anlatımlı linkler (dil ingilizce olsada anlaşılabiliyor.) ekleyeceğim. Böylelikle profesyonel üretici olduklarını iddia edenlerin yapmayıp, bize mikrobiyal gübre diye pazarladıkları sıvı enzimlerden daha iyisini kendi amatör olanaklarımızla üretme denemelerine de başlamış olacağız. En azından "üretim sırrı" masallarını dinlemeden gübrenizin içerisinde ne olduğunu bileceksiniz.

MeyveliTepe
10-08-2010, 08:41
Gelelim bu başlıkta size katılmadığım belirtirken, hatta sayın Meyvelitepe'nin şüphe ve araştırmacı yapınıza ters düşen, konu içinde bahsi geçen bakterilerin dışardan, piyasadan temin etme arayışlarınıza size yakıştıramıyorum.Bunları piyasadan temin etme arayışında olduğumu nereden çıkardınız?

Aslına bakarsanız, 2 sene önce yonca için olan kültürden tohum aşılama için bir devlet kurumundan kültür temin etmiştim.

Şimdi yaptığım ise, kendi bahçemde, düşen tohumlardan çimlenmiş ve bu ara çiçek açan baklaların kök bölgelerinden aldığım toprak ve bu bitkilerin bakteri ve azot yumrusu yüklü kökleriyle kültür üretmek, ve bu sonbahar 20 kilo kadar yine kendi bahçemden aldığım bakla tohumlarıyla yeşil gübreleme yapmak, yaparken de bahçemin baklası, bahçemin toprağından ürettiğim kültürü aşılama için kullanmak. Durum bundan ibarettir :)

Bunu böyle yapmak bir bakıma "sürdürülebilir doğal tarım"ın da hoş bir uygulaması olacak diye düşünüyorum.

Bu konuda detaylı açıklamayı blog'da yapacağım. Benzer bir çalışmayı mikorizalar için de başlattım.

acemi_caylak
10-08-2010, 19:58
Konuya fazla meraklılar için 2 başucu kitabı. Birisi Ankara Üniversitesi, diğeri Çukurova Üniversitesi yayını. Toprak Biyolojisi tam versiyon olmasada internette pdf halinde de var. Ancak diğerini bulamadım. Üniversitelerin kütüphanelerinde bulunabilir.


165545

165546

acemi_caylak
10-08-2010, 21:24
Aşağıdaki linkte demoda olsa, güzel mikroorganizma tanıma videoları var.

Microbe Idenfication (http://www.microbeorganics.com/#Microbe_Identification)

epsody
10-08-2010, 22:40
Bunları piyasadan temin etme arayışında olduğumu nereden çıkardınız?

Aslına bakarsanız, 2 sene önce yonca için olan kültürden tohum aşılama için bir devlet kurumundan kültür temin etmiştim.




Zaman zaman yazıştığım bir firma son ürün listesini göndermiş. İçerikler ve yaptıkları işler hakkında iz takip etmek için faydalı bir döküman. Buradan (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/Exotic_Naturals.pdf)indirebilirsiniz.
Bir kaç kere bana teklif ettilerdi, düzgün bir firma bu ürünleri getirse iyi olurdu.


Sayın Meyvelitepe Bu başlıkata daha önceki mesajlarınızdan firmalarla yazıştığınız ve ürün listelerinin takibinden bahsederek seçtiğiniz ürünlerden bahsederken bunları getirmelerinden medet umar görünce böyle bir kanaat sahibi oldum, yanılmışmıyım acaba ?

MeyveliTepe
10-08-2010, 23:17
Evet, sanırım yanlış anlamışsınız. Linkini verdiğim döküman, Hindistanda biyolojik tarım ürünleri üreten bir firmanın ürün dökümanı. Güzel tarafı, hangi mikroorganizmanın ne maksatla kullanıldığını da yazmışlar. Bu bakımdan değerli bir bilgi. Hoş, bu ürünleri ülkemizde bulmak mümkün olsaydı bazılarını mutlaka test etmek isterdim, çünkü gerçekten ilginç ve önemli görünüyor.

Ayrıca, benim ihtiyacım yok ama yeşil gübrelemeye ilk başlayacaklara, kullanacağı tohum için devletten aşılama kültürü temin etmelerini kuvvetle tavsiye ederim. Buna takip eden yıllarda gerek yok. Benimki kültürü üretip üretemeyeceğimin denemesi :)

agozce
11-08-2010, 02:32
İlgiyle takip ediyorum. Bu konuda emeği geçen, bilgilerini paylaşan herkese sonsuz teşekür ederim. Sağ olun, var olun.

verdoque
11-08-2010, 07:24
Ayrıca, benim ihtiyacım yok ama yeşil gübrelemeye ilk başlayacaklara, kullanacağı tohum için devletten aşılama kültürü temin etmelerini kuvvetle tavsiye ederim. Buna takip eden yıllarda gerek yok. Benimki kültürü üretip üretemeyeceğimin denemesi :)

Sn Meyvelitepe,

Daha önce bahsettiniz mi bilmiyorum, bu kültürü devletten nasıl temin ederiz, nereye talepte bulunmamız gerekir?

acemi_caylak
11-08-2010, 07:55
Sn Meyvelitepe,

Daha önce bahsettiniz mi bilmiyorum, bu kültürü devletten nasıl temin ederiz, nereye talepte bulunmamız gerekir?

Sn. Verdoque,

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü'nden temin edebiliyorsunuz.

Linki Burada (http://www.khgm.gov.tr/enstituler/TGAEARS/mikbiyal.htm)

Dogasever
13-08-2010, 18:44
Yaklaşık 15 gündür başka işlerim dolayısıyla siteye bakamamıştım. Buraya şimdi bakma fırsatı buldum. Sn Acemi'nin yazılarını beğeniyle okuyorum. Kendisine katkılarından ötürü teşekkür ederim. Ancak nedense Sn Sarıcan ile bir türlü yıldızımız barışmadı. Sn Sarıcan, ben EM konusunda hemen hemen tüm bildiklerimi paylaştım. Ben ilk defa 2007 yılında bu siteye üye olduğumda, kimse mikrobiyal gübrenin m'sini dahi bilmiyordu. Bakın şimdi sadece mikrobiyal gübre değil, başka başka doğal tarım ürünlerinin de nasıl üretileceği herkes tarafından öğreniliyor. Ben ancak bu kadarını söyleyebilirim. Gerisini düşünmek size kalmış. Ancak, benim hakkımda lütfen önyargılı olmayın. Önyargılı olursanız, bugün bu sitenin mikrobiyal gübreler konusunda geldiği düzeyin tesadüfi olduğunu düşünebilirsiniz. Acaba öyle mi? İsterseniz bir de bilenlere sorun.

Gelelim fiyat konusuna. Doğru haklısınız birçok mikrobiyal ürünün fiyatı çok pahalı. Ama ben bunları eleştirmiyorum. Çünkü bir ürünün fiyatı belirlenirken sadece ürünün maliyeti değil, stoklama, satış elemanı, raklam giderleri, ambalaj vb. gibi pek çok etmen göz önünde bulundurulur. Ama tüm bunlara rağmen EMA 1 litresi 8 TLye satılmıştır. Bu mu pahalı? Ayrıca şunu da bilmenizi isterim ki, yıllarca su arıtma ekipmanları satış ve montajı da yaptım ve şu anda, Türkiyede üretimi yapılan filtre ve birçok ekipmanın ilk tasarımlarını yeniden dizayn ederek Türkiyeye getiren kişi de benim. Ve bu hizmeti hiçbir karşılık beklemeden sırf bu vatanı sevdiğim için yaptım. Hala daha da yapıyorum. ŞU anda Peynir altı sularından ve diğer hammaddelerden biyoetanol üretimi için çalışıyorum. Çalışıyorum derken kastettiğim tüm sistemin Türkiyede üretilmesidir. Yani ben bir acentacı veya çantacı bir adam değilim.

Ayrıca b5A sayfasındaki tavrımı da nedense yanlış yorumlamışsınız. Ben sadece etki mekanizmasını merak ediyorum. Ticari olarak veya yasal olarak ürünün durumu beni ilgilendirmiyor dedim. Ve Selahattın Beyin çabalarını tekdir ettiğimi, firmanın üzerine bu şekilde gidilmesini doğru bulmadığımı da söyledim. Bu davranışın neresini yadırgadığınızı anlayamadım.


Sn Sarıcan, size ve çalışmalarınıza saygım sonsuz ama beni yanlış yorumlamayın lütfen. Türkiye için kilometrelerce öteden bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Doğru konularla uğraştığımı düşünüyorum. Bunları yaparken geçimimi de İngilterede çeviri yaparak temin ediyorum. Sizin bana karşı olan bu yanlış düşüncelerinizin beni üzdüğünü belirtmeliyim.

Saygılarımla



Sevgili Acemi,

Kısıtlı imkanlarla ulaşabildiğim internet ortamında sayfanı okudukça devraldığın bayrak yarışında gerilerde kaldığım için mutlu olduğumu söylemek durumundayım. Demek ki forumda hiç bir ticari kaygı gözetmeksizin bilgi paylaşılabiliyormuş. Paylaşımları için Sn. Meyvelitepe ve Sn. Selahattin Yılmaz' a çok teşekkürler.

Özellikle Sn. Meyvelitepe' nin bu tip paylaşımlara girmesine çok sevindiğimi belirtmek isterim. Sn. Selahattin Yılmaz' a da b5A başlığında uğradığı eleştiriler için geçmiş olsun dileklerimi iletip, sabrı için takdirlerimi iletiyorum. Seviyeli olduktan sonra bu forumda paylaşılan her tür tartışmanın ülke ekonomisine çok şey kattığı inancındayım. EM konusunda oldukça ketum davranan Sn. Doğasever' in b5A sayfasındaki tavrını da yadırgadığımı belirtmek isterim.



Benim geçmişte merak ettiğim ve tartışmaya açmak istediğim üç aşağı beş yukarı buydu işte. Ülke ekonomisini dışarı bağımlı olmaya mahkum etmeden bir şeyler yapılabilir mi? Bilinmeyenlerin çok olduğu denklemlerle çıkılan yolda b5A' nın da EM' in de fiyatları fazla olabilir. Bilinmeyenler azaldıkça üreticiler kendilerine çekidüzen vereceklerdir, fiyatlar makul seviyelere inecektir.

Dileğim tarımı bilerek yapan üreticilerimizin çoğalması ve kendi ihtiyacı olan gübreleri kendilerinin yapabilmesi veya satın alıp uygularken daha bilinçli hale gelmelerini görmektir. Tarımla hiç ilgisi olmayan biz düşünenlerin tek kaygısı öğrendiklerini geniş kitlelerle paylaşıp çorbada tuzumuz olsun misali katkıda bulunmaktır.

Çalışmaların ve paylaşımlarının aynı içtenlikle devamı dileğiyle sevgiler...

acemi_caylak
14-08-2010, 13:05
Burada anlatılan yöntemlerden bir iki tanesi ve piyasadaki bir kaç sıvı gübre ile yapılan denemelere ait resimler aşağıdadır. Dikkat edilirse bitki gelişiminde farklılık yok. Resimler Ensar Bey'in bahçesinde yaptığımız denemelerden. Bitkilerimiz aronya. Bu denemeye Haziran ayında başlanmış ve resimler bugüne aittir. Denemeler forumda başlığı da olan gübrelerin %80 ini içeriyor. Keşke üreticilerde ürünlerini piyasaya sürmeden bunu yapmış olsalar. Yanlış anlaşılmasın bunu hepsi için söylemiyorum. Bu konuda oldukça profesyonel olanlarda var.

166003

166004

166005

166006

166007

acemi_caylak
14-08-2010, 13:09
166008

166009

166010

166011

166012

denizakvaryumu
15-08-2010, 15:14
Bu aronyaların kışın çıplak kök olarak satışı mümkün olabilir mi?

acemi_caylak
15-08-2010, 21:12
Sn. Denizakvaryumu,

Ensar Bey, aronyada dahil bir çok türü fidan olarak yetiştiriyor. Amacı geniş bir üretim sahasında bunların üretimini yapmak. Örneğin aronyadan doğal içilebilir enzim yapma gibi bir fikri var. Ancak sizin gibi yakından ilgili arkadaşların isteklerini karşılayabilir diye düşünüyorum. UBYİ bölümünde kendisine sorarsanız daha iyi olacaktır.

Benim resimleri ekleme amacım bu fidanlarda yaptığımız denemelerde bizim ev yapımı sıvı gübrelerin ticari gübrelerden farkı olmadığını göstermek içindi. Yoğurt bin yılların teknolojisi ve sanayileşme öncesi herkesin kendi yapabileceği bir yiyecekken, bugün üretimi fabrikasyon şeklinde yapılıyor ve eski tadıda yok. Üstelik sizin evde yaptığınız yoğurdun sağlıksız olduğunu iddia edecek kadarda pervasız bir körleştirme propagandası yürütülüyor.

acemi_caylak
16-08-2010, 20:15
Zaman zaman kullandığımız gram-pozitif ve gram-negatif bakteri nedir sorusunu merak edenler için kısa açıklama.

Gram boyamasına karşı bakterilerin vermiş oldukları reaksiyon bu organizmaların önemli ayırıcı karakteristiklerindendir. Yöntem adını, kendisini geliştiren Danimarkalı bir fizikçiden (Hans Christian Gram) almaktadır. Bu yöntemde bakteriler önce zayıf alkali (bazik) çözeltide hazırlanmış crystal violet ile boyanmakta ve mordan olarak (renk sabitleştirici) iyot çözeltisi (iyot-lugol) ilavesinden sonra alkol ile yıkanmaktadır. Alkol yerine eterde kullanılmaktadır. Alkol ile yıkama sonrasında rengi giderilen bakteriler gram-negatif olarak, boyayı alıkoyan bakteriler ise gram-pozitif olarak adlandırılmaktadır. Gram-pozitif bakteriler mor renkli, gram-negatif bakteriler ise kırmızı-pembe renklidir.

Bakterilerin gram boyama reksiyonları onların bazı morfolojik (şekilsel) ve fizyolojik özellikleri ile uyum göstermektedir. Örneğin topraktaki kokların (yuvarlak şekilli) çoğu, spor oluşturan çubuklar ve aktinomisetlerin hepsi gram-pozitiftir. Buna karşın spirillum (spiral şekilli), polar kamçılı spor oluşturmayan çubuklar ve peritriş (kirpikli) sporsuz çubukların çoğu gram-negatif reaksiyon vermektedir.

acemi_caylak
16-08-2010, 21:41
Azot fiksasyonu en fazla baklagillerle birlikte (simbiyotik) yaşayan Rhizobium bakterileri tarafından gerçekleştirilse de bunların yanında, simbiyotik yaşama ihtiyaç duymadan organik maddeleri eneji kaynağı olarak kullanan ve azot üreten bakterilerde vardır. Bu bakterilerin önemli türleri Azotobacteria, Clostridium türleri olmakla birlikte, azot bağlama güçleri daha zayıf olan Bacillus, Klebsiella, Pseudomonos ve Arthrobacter türleride azot fiksasyonunda rol almaktadır.

Ayrıca bakterilerin yanında, Aktinomisetler dediğimiz mantarlar ve bakteriler arasında ara geçiş formunda bulunan mikroorganizmalarda bazı ağaç türleri (akçaağaç, iğde vs.) ile simbiyotik yaşayarak azot fiksasyonu yaparlar. Bu organizmalar, bakteri özelliği göstermekle birlikte, dallanmış, miselli bir yapı oluştururlar. Bu türün hücreleri gram-pozitif olup, 0.5-2.0 µm (milimetrenin binde biri) çapındadır.

En önemli türleri Streptomisetler, Nocardia ve Micromonospora olarak sayılabilir. Çoğunlukla saprofit (çürükçül beslenme) olarak yaşarlar. Bakterilerin ürediği ortamlarada gelişmekle birlikte, daha çok alkali ortamlarda iyi gelişme gösterirler. (Not: Mantarlar asitli ortamda, bakteriler nötral ortamda daha iyi gelişirler.) Toprakta yaygınlık bakımından bakterilerden sonra gelirler. 1 gram toprakta 100.000-10.000.000 adet düzeyinde bulunmakla birlikte bu sayılar ortamın pH seviyesine ve karbon kaynaklarına göre değişir. Alkali nitelikli ve yüksek organik madde içeren topraklarda sayıları yüz milyona kadar çıkabilir.

Aktinomisetler, toprak toplam mikroorganizma sayısının %10 - %50' sini oluştururlar. Bu organizmaların konidiasporları kurumaya ve diğer çevre kouşullarına çok dayanıklıdırlar. Aktinomisetler, hetetrofik (besinini kendisi üretmeyen, dışarıdan alan) organizmalar olup, yaşamları toprakta bulunan organik maddelere bağlıdır. Karbon kaynağı olarak basit ve yüksek moleküllü organik asit ve şekerleri - polisakkarit, lipid, protein ve alifatik hidrokarbonları- kullanırlar.

Aktinomisetlerin bir çok türü, selüloz, nişasta, inülin ve kitini yavaş bir şekilde ayrıştırır, amonyum, nitrat, amino asitler, pepton ve proteinleri azot kaynağı olarak kullanırlar. Bu organizmaların bir çok türleri antibiyotik adı verilen mikrobiyal toksin metabolitleri sentezlemeleri bakımından önem taşırlar. Günümüzdeki sentetik antibiyotiklerden önce, Streptomycine, Klortetracyline, Oksitetracyline, ve Siklohekzimin gibi önemli antibiyotikler aktinomisetlerden elde edilmiştir. Streptomiset türlerinin 3/4'ü antibiyotik maddeleri salgılamaktadırlar. Bu organizmaların ayrıca çevrelirindeki ortama vitamin ve gelişim faktörleri salgıladıklarıda saptanmıştır.

Aktinomisetlerin bir önemli özelliğide iyi bir ayrıştırıcı olmalarıdır. Bu nedenle ayrışmaya dirençli olan lignin gibi karmaşık yapılı bileşikler ve doğal koşullarda ayrıştırılmamış olan organik kimyasal bileşiklerin ayrıştırılması, bu organizmalarca gerçekleştirilmektedir. Örneğin Nocardia sentetik kimyasal maddelerle ağır hidrokarbonların ayrışmasında etken bir organizma olarak bilinmektedir. Kitin ayrışması Streptomisetler tarafından gerçekleştirilir ve çok karakteristiktir. Kitin ayrıca Micromonospora tarafından da ayrıştırılır. Bu cins keza selüloz, glikozidler ve hemiselüloz ayrışmasında etkendir. Nocardia ise parafinler, fenoller, steroidler ve primidinlerin ayrışmasında işlev görür.

Aktinomisetlerin diğer salgıları yanında, Stretomycet'lerden pek çok tür ektraselüler enzim sağlayarak bakterileri çözerler (lysis). Aktinomisetlerin bu etkisi toprak ekosistemindeki mikrobiyal denge oluşumunda önemli bir işlevdir.

Aktinomisetlerin çoğu mezofil olup optimum gelişme sıcaklıkları 25-30 °C dir. Termofilik formlar ise, çok yaygın olmayıp 55-65 °C lerde gelişen formlar olup, aslında 30 °C de gelişen fakültatif (hem aerob hemde anaerob) termofillerdir. Yine de termofolik aktinomisetler toprak, hayvan gübresi ve kompost yığınlarında bulunur ve parçalanması zor selüloz türü bileşikleri parçalarlar.

Aktinomisetler toprak ekosisteminde şu işlevlere sahiptirler.

1- Topraktaki bazı dirençli bitki ve hayvan dokularının ayrışması
2- Bitki dokuları ve yaprak döküntülerinin çeşitli formlara dönüştürülümesi ile humus oluşumu
3- Yeşil gübrelerin, kompost ve hayvan gübresi yığınlarının olgunlaşması ve transformasyonu. Bu koşullarda termofilik aktinomisetler başat grup olup, bazen kompost yığınlarının yüzeyi bu grup organizmaların yayılması ile tipik beyaz ve gri renk alır.
3- Toprak kökenli bitki hastalıklarının oluşturulması. Örneğin patates uyuzu ve leke hastalığı (S.scabies ve S.ipomoeae)
4-Bazı insan ve hayvan enfeksiyonları. Örneğin Nocardia asteroides ve N. otitidis-caviarum.
5- Mikrobiyal antagonizm ve toprak komünitelerinin düzenlenmesinde (ragülasyon) antagonistik etki ile kontrol sağlama. Aktinomisetlerin toprak ekosistemindeki bu rolleri antibiyotik ve enzim ürtme kapasiteleri ile ilgili olup, mantar ve bakterinin çözünmesi veya gelişiminin baskı altına alınmasında etken olur. Örneğin topraklara kitin ilavesi ile yüksek bitkilerde hastalık oluşturan bazı mantar türlerinin baskı altına alınması mümkündür.

Baklagillerin dışında 13 diğer cins ağaç ve çalı türünden bitkilerin kökleri azot bağlayan mikroorganizmalarla simbiyoz yeteneğindedir. İşte burada aktinomisetler en önemli rolü üstlenmektedir. En tanınmış cinslerden Alnus (kızılağaç, akçaağaç), Elagnus (İğde), Myrica gale (Kral biberi) sayılabilir.

Örneğin Alnus crispa (Amerika yeşil kızılağacı) yılda hektar başına 61.5 kg azot sağlayabilmektedir. Alnus türünün oluşturduğu nodüller yaklaşık 5 cm büyüklükte olabilmektedir. Benzer olarak tropik türlerden olan Casuarina timber senede hektara 58.5 kg civarında azot sağlayabilmektedir. Yapılan detaylı sitolojik (hüvre biyolojisi) incelemeler nodül içinde bulunan ortakçının aktinomiset olduğunu göstermektedir.

epsody
16-08-2010, 22:51
Aktinomisetler, toprak toplam mikroorganizma sayısının %10 - %50' sini oluştururlar. Bu organizmaların konidiasporları kurumaya ve diğer çevre kouşullarına çok dayanıklıdırlar. Aktinomisetler, hetetrofik (besinini kendisi üretmeyen, dışarıdan alan) organizmalar olup, yaşamları toprakta bulunan organik maddelere bağlıdır. Karbon kaynağı olarak basit ve yüksek moleküllü organik asit ve şekerleri - polisakkarit, lipid, protein ve alifatik hidrokarbonları- kullanırlar.

Aktinomisetlerin bir çok türü, selüloz, nişasta, inülin ve kitini yavaş bir şekilde ayrıştırır, amonyum, nitrat, amino asitler, pepton ve proteinleri azot kaynağı olarak kullanırlar. Bu organizmaların bir çok türleri antibiyotik adı verilen mikrobiyal toksin metabolitleri sentezlemeleri bakımından önem taşırlar. Günümüzdeki sentetik antibiyotiklerden önce, Streptomycine, Klortetracyline, Oksitetracyline, ve Siklohekzimin gibi önemli antibiyotikler aktinomisetlerden elde edilmiştir. Streptomiset türlerinin 3/4'ü antibiyotik maddeleri salgılamaktadırlar. Bu organizmaların ayrıca çevrelirindeki ortama vitamin ve gelişim faktörleri salgıladıklarıda saptanmıştır.

Aktinomisetlerin bir önemli özelliğide iyi bir ayrıştırıcı olmalarıdır. Bu nedenle ayrışmaya dirençli olan lignin gibi karmaşık yapılı bileşikler ve doğal koşullarda ayrıştırılmamış olan organik kimyasal bileşiklerin ayrıştırılması, bu organizmalarca gerçekleştirilmektedir. Örneğin Nocardia sentetik kimyasal maddelerle ağır hidrokarbonların ayrışmasında etken bir organizma olarak bilinmektedir. Kitin ayrışması Streptomisetler tarafından gerçekleştirilir ve çok karakteristiktir. Kitin ayrıca Micromonospora tarafından da ayrıştırılır. Bu cins keza selüloz, glikozidler ve hemiselüloz ayrışmasında etkendir. Nocardia ise parafinler, fenoller, steroidler ve primidinlerin ayrışmasında işlev görür.

Aktinomisetlerin diğer salgıları yanında, Stretomycet'lerden pek çok tür ektraselüler enzim sağlayarak bakterileri çözerler (lysis). Aktinomisetlerin bu etkisi toprak ekosistemindeki mikrobiyal denge oluşumunda önemli bir işlevdir.

Aktinomisetlerin çoğu mezofil olup optimum gelişme sıcaklıkları 25-30 °C dir. Termofilik formlar ise, çok yaygın olmayıp 55-65 °C lerde gelişen formlar olup, aslında 30 °C de gelişen fakültatif (hem aerob hemde anaerob) termofillerdir. Yine de termofolik aktinomisetler toprak, hayvan gübresi ve kompost yığınlarında bulunur ve parçalanması zor selüloz türü bileşikleri parçalarlar.

Aktinomisetler toprak ekosisteminde şu işlevlere sahiptirler.

1- Topraktaki bazı dirençli bitki ve hayvan dokularının ayrışması
2- Bitki dokuları ve yaprak döküntülerinin çeşitli formlara dönüştürülümesi ile humus oluşumu
3- Yeşil gübrelerin, kompost ve hayvan gübresi yığınlarının olgunlaşması ve transformasyonu. Bu koşullarda termofilik aktinomisetler başat grup olup, bazen kompost yığınlarının yüzeyi bu grup organizmaların yayılması ile tipik beyaz ve gri renk alır.
3- Toprak kökenli bitki hastalıklarının oluşturulması. Örneğin patates uyuzu ve leke hastalığı (S.scabies ve S.ipomoeae)
4-Bazı insan ve hayvan enfeksiyonları. Örneğin Nocardia asteroides ve N. otitidis-caviarum.
5- Mikrobiyal antagonizm ve toprak komünitelerinin düzenlenmesinde (ragülasyon) antagonistik etki ile kontrol sağlama. Aktinomisetlerin toprak ekosistemindeki bu rolleri antibiyotik ve enzim ürtme kapasiteleri ile ilgili olup, mantar ve bakterinin çözünmesi veya gelişiminin baskı altına alınmasında etken olur. Örneğin topraklara kitin ilavesi ile yüksek bitkilerde hastalık oluşturan bazı mantar türlerinin baskı altına alınması mümkündür.

Baklagillerin dışında 13 diğer cins ağaç ve çalı türünden bitkilerin kökleri azot bağlayan mikroorganizmalarla simbiyoz yeteneğindedir. İşte burada aktinomisetler en önemli rolü üstlenmektedir. En tanınmış cinslerden Alnus (kızılağaç, akçaağaç), Elagnus (İğde), Myrica gale (Kral biberi) sayılabilir.

Örneğin Alnus crispa (Amerika yeşil kızılağacı) yılda hektar başına 61.5 kg azot sağlayabilmektedir. Alnus türünün oluşturduğu nodüller yaklaşık 5 cm büyüklükte olabilmektedir. Benzer olarak tropik türlerden olan Casuarina timber senede hektara 58.5 kg civarında azot sağlayabilmektedir. Yapılan detaylı sitolojik (hüvre biyolojisi) incelemeler nodül içinde bulunan ortakçının aktinomiset olduğunu göstermektedir.

Sayın acemi mesajından alıntıladığım bilgier kompost oluşum sürecinde aktif mikro canlılar hakında detaylı bilgiler içermekte bizler kompost başlığında kompost oluşum sürecine katılan bir dizi mikro organizmanın faaliyetini biliyorduk lakin bu kadar ince ayrıntılar paylaşılmıyordu, bu başlıkta senin paylaşımlara sunduğun bilgiler, benimde toprak çalışmalarıma ve kompost konusundaki araştırmalarıma büyük yararlar sunmaktadır, çalışmalarına şükranlarımı sunarken emeğine sağlık diyerek, başlıktaki yazılarının takipçisi olduğumu bilmelisin, sevgiler saygılar

Dogasever
17-08-2010, 01:07
Her canlı kendi yaşamını devam ettirme çabası içindedir. Yukarda Usta'nın açıkladığı aktinomisetler de bu kurala dahildir. Aktinomisetler bakteridir ancak bazen mantarlar gibi davranırlar. Çürümekte olan maddeler üzerinde uzun örümcek ağına benzer iplikçikler oluştururlar. Ağaç kabuğu, gazete kağıdı gibi parçalanması zor organik maddeleri parçalarlar. Bunu yaparken, tabii ki, "haydi artık bu bitki/ağaç işe yaramıyor. Bunu yararlı kompost haline getirelim" diye düşünmezler. Bunu yaparken kafalarındaki tek düşünce, karınlarını doyurmak ve üremektir. Yeni nesiller üretip devamlılığını sağlamaktır. Karınlarını doyurmaktan anlamamız gereken şey bu maddeleri parçaladıklarında enerji açığa çıkmaktadır (daha doğrusu parçalanma neticesinde elektron açığa çıkmaktadır ve bu enerjiyi yani elektronu başka bileşiklerin yapımında kullanırken bünyelerine enerji de almaktadırlar. Bu elektronu kullanarak oluşturdukları yeni bileşikler ise, bitkiler için son derece yararlı doğal antibiyotikler ve diğer biyolojik aktif maddelerdir. Bu arada diğer bazı yararlı mikroorganizmalarla karşılıklı çıkar ilişkisi içindedirler. Yani “al gülüm ver gülüm” ilişkisi. Buna bilim dalında “simbiyotik” ilişki deniyor. Buna gerçek yaşamda “iyi komşuluk ilişkileri” de diyebiliriz. Biri diyor ki ben de kullanmadığım bir tost makinesi var sana vereyim senin ihtiyacın var; diğeri ise bende de blender var hiç kullanmıyoruz sen her gün kullanıyorsun biliyorum al senin olsun. İşte böyle bir ilişki. Örneğin, laktik asit bakterileri laktik asit üreterek aktinomisetlere yardımcı olur. Nasıl mı? Ortamı patojenlerden temizleyerek. Ya da fototropik bakteriler amino asitler ve nükleik asitlerin yanı sıra şeker de üretirler. Laktik asit bakterileri fototropik bakterilerin ürettiği şekeri kullanarak laktik asit üretirler. (yine bir al gülüm ver gülüm ilişkisi! Çünkü karşılığında laktik asit ortamı patojenlerden arındıracak!) Böylelikle ortam patojenlerden (fusaryum, nematodlar vs.) arındırılırken aktinomisetler ve mantarlar için ortamı daha uygun hale gelir. Tüm bu “al gülüm ver gülüm” ilişkisi neticesinde topraktaki organik madde parçalanması hızlanır. Ayrıca, aktinomisetler, fototropik bakterilerin ürettiği amino asitlerden antimikrobiyal maddeler üreterek patojen va zararlıların bastırılmasına da yardımcı olurlar. Ve organik madde parçalanması hızlandıkça da mikrobiyal aktivite artar. Ta ki toprakta organik madde iyice azalıp tüm mikroorganizmalar aç kalana kadar. O zamanlar çok zor zamanlardır ve iyi komşuluk ilişkileri de çare olmaz. Ta ki, toprağa yeni bitki artıkları düşene kadar. Sonra aynı hikaye devam eder gider. Bu milyonlarca yıldır böyledir. O yüzden belli aralıklarla topraklarımıza organik madde mutlaka ilave etmeliyiz. Aşırı kimyasal gübre kullanımı topraklarımızın çoğunda bu çevrimi sekteye uğratmıştır. Birçok yerde de tehdit etmektedir. O yüzden kimyasal madde kullanımını tamamıyla reddetmeliyiz. Zorunlu durumlarla (yağışın olmadığı ve/veya susuz tarımda), geçiş durumlarında ise (kimyasal tarımdan ekolojik tarıma geçiş), sözü geçen mikroorganizmaları toprağa takviye etmeliyiz. Bu konu içinde bahsetmemiz gereken en önemli noktalardan biri en önemli mikroorganizma türünün fototropik bakteriler olduğudur. Çünkü bu bakteriler kendi besinlerini kendileri güneş ışınlarını veya toprak ısısını ya da topraktaki zararlı gazları kullanarak yine kendileri üretirler. O yüzden bu bakteriler çok önemlidir. Toprakta diğer bakteri türleri ölse bile, insanoğlu ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu bakteri türünü yok edebileceğini sanmıyorum (iyiki de öyle!). Daha çok uzun yıllar insanoğlu ile birlikteliğine devam edecektir. Bizden sonra da devam edeceğini sanıyorum.

Not: Buraya bir aktinomiset resmi koymanın uygun olacağını düşündüm.
166336

epsody
17-08-2010, 07:33
Sayın acemi usta ile doğaseverin birliktelikleri toprak canlılarını tanıtmada adeta birbirileriyle yarışırcasına sundukları güzel paylaşımlarına candan yürekten sevgiler.

Arkadaşlar sizlerin bu güzel bilgileri ortaya koymanızla benim geliboludaki etkinliklerimin ufukları açılarak yeni pratik oluşumlar içine girerek, toprak ve organik maddeler üzerindeki çalışmalarımda, açıklamasında zorluklar yaşadığım gözlemlerim üzerindeki sır perdelerini açıklığa kavuşturmanın heyacanını yaşatıyorsunuz sağ olunuz var olunuz.

Açıkladığınız bu bilgiler benimde internet kaynaklarına başvurularım esnasında bu bilgiler ulaşma imkanım olmakta, lakin sizlerin bu bilgileri aktarma üslubunuz o kadar akıcı bir anlayış sergilemekteki bu anlatmak tarifinde bile zorlanarak, sadece şu yorumu sunarak bir cevap olacağını düşünmekteyim.

Bizler bu forumlarda gerçek samimi paylaşım inançlarını ortaya koyarak çevreye, doğaya, temiz tarım çalışmalarına hizmet etmenin gerçek onuruna sahip insanlar olarak, bir birimizi kabul etmemizden dolayı bu ilşkileri hayata geçiren nadir insanlardan olduğumuzdandır.

Bu birliktelik içinde dünyadaki entropi kazanacak, devinim hep ileri olarak işliyecek iyiler kötülere, faydalılar zarlılara, güzelikler çirkinliklere galip gelerek daha güzel bir dünyanın yarınlarına doğru hep brliktelik içinde dileklerimle, sevgiler sunarım.

Saygılarımla.

Zeytinlibahçe
17-08-2010, 08:25
Bu konu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi, katılımcılara sonsuz tesekkürler.

MeyveliTepe
17-08-2010, 08:26
Çok güzel ve anlaşılır bir bilgi dağarcığı oluşuyor. Teşekkürler

MeyveliTepe
17-08-2010, 15:12
Döküman: (http://www.em-la.com/archivos-de-usuario/base_datos/em_disease_pest_control_india.pdf)
"EM-fermented FPEs from fruits, weeds and plants with known pest repellent properties have been observed to enhance the efficacy of pest control. It seems that EM is capable of extracting the active ingredients from plants and making them available as pest control"

Yapısında zararlı uzaklaştırıcı maddeler bulunan bitkilerin (sarımsak, soğan, tütün, neem, zencefil vb.) EM ile fermente edilmesi durumunda aktif içeriklerin açığa çıkmasını teşvik edildiği ve elde edilen solusyonun etkisinin ve başarısnın çok arttığına dair bir makale.

Zaman zaman yaptığım sarımsak, biber işinde "küçük bir deneme" yapacağım :) Bu sefer bol miktarda Bhut Jolokia, Red Savina, habanero da var.

denizakvaryumu
17-08-2010, 15:16
Acıdan, EM in içindeki canlılar ölmesin , bu acıya EM bile dayanamaz :)

Dogasever
17-08-2010, 16:24
Makale (www.jbiopest.com/users/LW8/efiles/Dhahira_Beevi.pdf)(Journal of Biopesticides 3, (1 Special Issue), 090 - 092, 2010)

166422

Bana en çok sorulan sorulardan biri de EM'nin diğer mikroorganizmalarla birlikte kullanılması durumunda ne olacağı sorusu olmuştur. Bugün bununla ilgili ilginç bir makale buldum ve buradan link veriyorum. Makalede kısaca Dut ağacı fidanlarında Fusaryum spp.’ye karşı direnç araştırılmış. Yoğun biçimde fusaryum spp içeren hastalıklı toprak kullanılmış ve bazı mikroorganizmalar yeni dikilen fidanlara hem tek başlarına hem de diğer mikroorganizmalarla birlikte 30 gün arayla 3 defa uygulanmış. Bu çalışmada fidanların kaç tanesinin yüzde olarak dikimden sonra 60, 90 ve 150 gün yaşayabildikleri ölçülmüş ve daha sonra bu yüzdelerin ortalaması alınmış. Bu ortalamalar tabloda average sütununda verilmektedir. Sonuçlara bakılırsa, fusaryuma karşı en etkili olan T. Harzanium + T. Viride + EM karışımıdır. Bu makaleden çıkartılabilecek bir diğer sonuç da, kontrol %25 civarında iken mikrobiyal ürünlerle tüm mikrobiyal ürün ilavelerinde iyileşme sağlanmış olmasıdır. Demek ki her zaman kimyasal maddelere gerek yokmuş!

Bu çalışma toprağa dışardan uygulanan mikroorganizmaların birlikte kullanıldığında etkilerinin nasıl olacağını tahmin etmek açısından önem taşımaktadır. Bu tür araştırmaların çoğalmasını dilerim. (Belki üniversitelerden okuyan hocalarımız olur)

Zeytinlibahçe
17-08-2010, 21:27
Elimizin altında EM nin pest kontrolunda kullanılması hakkında çok faydali bir döküman daha oldu teşekkürler

Marul,ıspanak ve bazı diğer yapraklardan yaptığımız fpe yi yaprak gübresi olarak hazırlıyorduk,bir kaç gün içinde hazır olacak, taralın içine sarmısak ve soğan birazda acı biber koymak hiç aklıma gelmemişti, üçüncü kaolin uygulamamız bayağı renkli olacak:)

acemi_caylak
18-08-2010, 08:23
Konu güncelleşmişken, Psikofil, Mezofil ve Termofil mikroorganizmalar ne demek, daha önce Fermentasyon İle Gübre Yapmak Bölümü' nde paylaştığım Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Büent Cavas'ın hazırladığı ders slaytlarından yararlanılarak hazırlanan notları içeriği kolay anlaşılabilir olduğu için buraya da ekliyorum.

Bakteriler, aktinomisetler, mantarlar ve protozoalar oldukça çeşitli ve psikofil, mezofil ve termofil olmalarına göre, fermentasyon sırasında hepside farklı aşamalarda görev alıyor. Örneğin kompost bölümünde sürekli olarak belirtilen, ısınma ve soğuma aşaması her aşamada farklı mikroorganizmaların rol almasından kaynaklanıyor.

Diğer başlıklarda belirtildiği gibi kompostlaşma işlemine organizmalar arasında bakteriler, mayalar, küf mantarları ve aktinomisetler katkıda bulunuyorlar. Ancak bunların rolü ortamın sıcaklığı ve nemiyle çok yakından ilişkili. Her mikroorganizma türü farklı sıcaklık evrelerinde devreye giriyor. Yani kompostlaşma mikroorganizmaların üremesi ve ölmesi ve farklı bir türün yeniden üremesi ve ölmesi şeklinde gelişiyor. En sonunda da ortamdaki besin bitince kompostlaşma tamamlanmış oluyor.

Sıcaklık evrelerine göre mikroorganizmalar aşağıdaki sınıflara ayrılıyorlar.

1- Psikofil (Soğuk seven) Mikroorganizmalar: Toprakta, sularda, balıklarda ve soğuk kanlı hayvanlarda yaşayan, -5 °C ile +20 °C’de aktivite gösteren bakteri ve mantarlar bu gruba girerler.

2- Mezofil (Ilık seven) Mikroorganizmalar: Mezofil mikroorganizmalar, 20-45 °C’ ler arasında gelişme ve üreme özelliğine sahiptirler ve optimum üreme ısıları 35-42 °C dir. (Organizmaların büyük çoğunluğu bu sınıfa giriyor.)

3- Termofil (Sıcak seven) Mikroorganizmalar: Sıcak su kaynaklarında, hayvansal gübrelerde ve tropikal ülkelerde bulunan, optimal üreme ısıları 50-60 °C olan mikroorganizmalar olup, pastörizasyon ısılarında bile canlı kalabilirler. Bacillus Stearothermophilus bu grup mikroorganizmalara en iyi örnektir.

Kompostlaşma aşamasında düşük nem şartlarında (%50-60 nem) özellikle küf ve aktinomisetler aktif rol oynuyorlar.

Daha yüksek nem şartlarında (% 60-80 nem) bakteriler kompostlaştırma işleminde işleminde aktif rol oynarlar.

Yukarıdaki açıklamaları dikkate alırsak kompostlaşma (fermentasyon) işlemi üç evrede gerçekleşiyor. Bu evrelerde işlem yapan mikroorganizmalar şunlardır:

1- Mezofilik Evre
Birinci aşamada mezofilik bakterilerle beraber aktinomisetler, mayalar ve diğer mantarlar; yağları, proteinleri ve karbonhidratları ayrıştırır.

Sıcaklık 30 °C’ye erişinceye kadar küf mantarları, bakteriler, protozoalar aktif rol oynar. 30-40 °C arasında aktinomisetler egemen olmaya başlarlar ve ortamda topraksı koku yayılır. Aktinomisetler asıl humuslaştırıcı organizmalar olarak bilinir.

2- Termofilik Evre
Sıcaklık 40-50 °C’ ye ulaştığında kompostlamayı başlatan organzimaların hemen hemen tamamı ölür ve bunların yerini 70 °C sıcaklığa kadar dayanabilen ve ısı üretebilen termofilik bakteriler alır. Termofilik bakteriler kendileri için mevcut besini tükettiklerinde ısı üretmeyi durdururlar ve kompost soğumaya başlar.

3- İyileştirme (soğuma) Evresi
Kompostlamanın sonuç aşamasında, çok sayıda solucan ve böcek larvaları oluşmaktadır.
Ürün kalitesini yükselmek için, öğütme, elekten geçirme ve gerekirse açık havada 30-60 gün kurutma işlemi bu aşamada yapılıyor.

Ek olarak, özellikle aktinomisetler ve mantarlar ayrıştırma işleminde oldukça aktiftirler. Zaten hem mantarlar hemde aktinomisetler dünyadaki organik madde döngüsünde ayrıştırıclar grubuna dahil ediliyorlar.

Aktinomisetler: Dallanan iplikler oluşturan ipliksi, gram pozitif bakterilerden (bazı yerlerde bakteri olarak kabul edilmiyorlar) meydana gelen oldukça büyük bir gruptur. Başarılı büyümenin ve dallanmanın sonucunda Mycelium (Miselyum) adı verilen kollara ayrılmış ağsı yapılar oluştururlar. Bitkilerdeki odunsu selüloitik bölümlerin parçalanmasında rol alıyorlar. Aktinomisetler içerisinde Streptomyces özel bir öneme sahiptir. Komposttaki "toprak kokusu" dediğimiz kokunun sebebi bu canlıların geosmin adı verilen metabolik ürünleridir.

Halil Önen
18-08-2010, 11:11
..... Fermentasyon İle Gübre Yapmak.....



3- Termofil (Sıcak seven) Mikroorganizmalar: Sıcak su kaynaklarında, hayvansal gübrelerde ve tropikal ülkelerde bulunan, optimal üreme ısıları 50-60 °C olan mikroorganizmalar olup, pastörizasyon ısılarında bile canlı kalabilirler. Bacillus Stearothermophilus bu grup mikroorganizmalara en iyi örnektir.
...

2- Termofilik Evre
Sıcaklık 40-50 °C’ ye ulaştığında kompostlamayı başlatan organzimaların hemen hemen tamamı ölür ve bunların yerini 70 °C sıcaklığa kadar dayanabilen ve ısı üretebilen termofilik bakteriler alır. Termofilik bakteriler kendileri için mevcut besini tükettiklerinde ısı üretmeyi durdururlar ve kompost soğumaya başlar.

Yanmış ahır gübresine Etkin Mikroorganizma ( EM) karıştırılarak yapılan (sıcak) kompostlaşmada maksimum sınır nedir?

Yanmamış inek gübresi (yoğun ıslaklık) ve EM kompostlaşması riskleri nelerdir?

acemi_caylak
18-08-2010, 11:23
Yanmış ahır gübresine Etkin Mikroorganizma ( EM) karıştırılarak yapılan (sıcak) kompostlaşmada maksimum sınır nedir?

Yanmamış inek gübresi (yoğun ıslaklık) ve EM kompostlaşması riskleri nelerdir?

Halil Bey,

Bence maksimum sınır derken sıcaklık sınırını kastettiğinizi düşünüyorum. EM içindeki bakterilerden lacto bacillus türlerinin bir çoğu 45 °C’ ye kadar dayanabiliyorlar. Ancak yine de ayrıntılı bilgiyi Sn. Dogasever verirse sevinirim. Çünkü EM içinde 80 çeşit mikroorganizma olduğunu söylüyor. Hepsini tek tek bilmediğim için net bir yorum yapamıyorum.

epsody
18-08-2010, 12:09
Yanmış ahır gübresine Etkin Mikroorganizma ( EM) karıştırılarak yapılan (sıcak) kompostlaşmada maksimum sınır nedir?

Yanmamış inek gübresi (yoğun ıslaklık) ve EM kompostlaşması riskleri nelerdir?

Halil arkadaşım Yanmış ahır gübreleri stabil bir durum kazanmış organik madde niteliği taşımaktadır, bundan sonra bu gübreler kompostlanmaları ile daha ileri bir aşamada bitkilerin besin alınabilirliği sağlanmakta hatta bu kompostlaşmayı etkin mikro organizmaların denetimiyle yapılmasıyla, gübremizin etkin mikro organizmalara besin sağlaması ile bu canlılar bize enzimler aminoasitler hatta uygulanacak bitkilerin kök yapısında hastalıklarda ari bir gelişme sağlama oluşumuyla gübremiz içerik bakımından mikrobiyal özellliğe kavuşacaktır.

Gelelim ikinci sorunuza ahır gürelerinden taze inek gübresi üre ve azot yönüyle zenginlik arzetmektedir, kompost sürecinde mikro organizmaların besin ve enerjilerinin sağlanarak üremelerinin koşulu olarak Kompost sürecinin işlemesi için 30 karbon 1 azot dengesi içinde sağlanmaktadır, burada yapılacak işlem mevcut taze inek gübresine bu dengeyi sağlayacak karbon malzeme olarak kıyılmış kuru ot veya saman karıştırılarak bu denge oluşumu ile tabii bu arada nemide unutmamak gerekir, nem oluşumunuda 10/1 veya 20/1 oranında sulandırımış Em'a ile sipreyliyerek sağlıyarak kompost süreci başlatılabilir, sizce risk gibi düşünülen sakınca esasında taze gübrenizin kompostun işleyiş süresinin etkisinin belirsizliği olmaktadır.

Halil arkadaşım kompostumuz fermantasyon esasıyla(soğuk kompost) kuralları içinde olgunlaştığından, yüksek ısılar oluşmamaktadır.

Taze gübre solucanlar için sakıncalı olarak asidiklik göstermektedir taze gübre içindeki azotun fazlalılığı bakteriler için sakınca yaratmamaktadır, çünkü bu azot organik azot formundadır.

Halil arkadaşım surularından anladığım cevaplar bu yöndedir. Açıklamalarım olması için daha detaylı kullanım bilgilerini sunarsanız, ayrıntılar ekleyebilirim, sevgilerimle çalışmlarında başarılar dilerim Saygılar..

Halil Önen
18-08-2010, 12:25
Halil arkadaşım surularından anladığım cevaplar bu yöndedir. Açıklamalarım olması için daha detaylı kullanım bilgilerini sunarsanız, ayrıntılar ekleyebilirim, sevgilerimle çalışmlarında başarılar dilerim Saygılar..

Sn.epsody,
verdiğin bilgiler için teşekkürler.

''Organik gübre yapımı'' sayfasındayım, bilgi ve deneyimlerini bekliyorum.

Saygılar

Dogasever
18-08-2010, 13:02
Halil Bey,

Bence maksimum sınır derken sıcaklık sınırını kastettiğinizi düşünüyorum. EM içindeki bakterilerden lacto bacillus türlerinin bir çoğu 45 °C’ ye kadar dayanabiliyorlar. Ancak yine de ayrıntılı bilgiyi Sn. Dogasever verirse sevinirim. Çünkü EM içinde 80 çeşit mikroorganizma olduğunu söylüyor. Hepsini tek tek bilmediğim için net bir yorum yapamıyorum.

Halil Bey merhaba

Biz 50 C dereceyi aşmamayı öneriyoruz. Bu yüzden havalandırma yapılarak sıcaklığın çok yükselmesi engelleniyor. Ama diyelim ki 60 C dereceye çıktınız. Ne olabilir? Hiçbir şey olmaz. Bazı laktik asit bakterileri ölebilir ama zaten bu sıcaklığa erişmeden önce bu bakteriler yapacakları faydaları yapmışlardır. Fototropik bakteriler çok dayanıklıdır. Çok yüksek sıcaklıklara dahi dayanabilirler. EM Kompostta önemli olan fermante olmuş organik madde üretmektir. Amaç sonuçta EM üretmek değildir. Sonuçta elde edilen ürün de EM değildir, EM Komposttur. O yüzden, EM mikroorganizmalarının bazılarının ölmüş olmasının hiçbir mahsuru yoktur. Önemli olan nihai ürünün özellikleridir. Zaten EM içindeki en önemli mikroorganizmalar da fototropik bakterilerdir. Bunların işlevleriyle ilgili yakında çok ayrıntılı bir yazı yayınlayacağım.

acemi_caylak
19-08-2010, 21:10
Mikoriza mantarları ile ilgili özet bir bilgi.

Mikoriza terimi aktif bitki gelişimi evresinde köklerin korteks dokusunu (kabuk) kolonize eden mantar ile bitkiler arasında oluşan işbirliği veya simbiyozu (ortak yaşam) ifade etmektedir. Mikorizal funguslar (Mikoriza Mantarları) konukçu bitki köklerinin içinde ve dışında kurdukları ilişkilerden dolayı ekolojik olarak büyük öneme sahiptirler. Mikoriza mantarları ile bitkiler arasındaki bu ilişki karşılıklı yararlanmaya (mutualistik simbiyosis) dayalı bir ortaklıktır. Bitki gelişimini, özellikle bitki besin maddelerinin yoğunluklarının kritik seviyelerde olduğu marjinal topraklarda ve koşullarda teşvik etmektedir. Bu teşvik, simbiozise sahip köklerin topraktan kantitatif olarak (niceliksel olarak, miktar), başta fosfor olmak üzere bazı makro ve mikro besin maddelerini daha iyi alabilmeleri ile açıklanmaktadır. Fungus ise bitkiden bazı organik maddeleri ve karbonhidratları almaktadır. Bu yaşam şeklinde, her iki ortakda belli koşullar altında birbirlerinden faydalanmaktadırlar. Konukçu bitki fungusa karbon kaynaklarını sunarken, fungus bitkinin topraktan su ve besin alımını artırır. Mikoriza, bitkinin yararlanamayacağı çözünürlüğü az veya yetersiz durumdaki besin elementlerini, özellikle fosforu absorbe etmekte ve bitkiye kazandırmaktadır.

Konukçu bitkinin, toprak fungusları ve nematodlara karşı dayanıklılığını artırmaktadır. Daha iyi beslenen mikorizalı bitki, zayıf gelişen mikorizasız bitkiye nazaran obligat patojenlere (Yaşamsal evrelerinin çoğunu konukçu vücudunda geçiren patojenler.) karşı daha dayanıklı olabilmektedir. Soğandaki beyaz çürüklük (Sclerotium cepivorum), fasulyedeki kök çürüklüğü (Fusarium oxysporum) , kök boğazı çürüklüğü (Rhizoctonia solani), domates ve patlıcandaki verticilium solgunluğu (Verticillium dahliae) türünden hastalıklara karşı bu mantarların etkili olduğu bilinmektedir.

Ayrıca, mikorizal funguslar, kök yenilenmesini teşvik eder, bitki büyümesini hızlandırır ve kimyasal gübre kullanımını azaltır.

Mikorizal funguslar dört büyük gruptan oluşur: Ectomycorrhiza, Endomycoorhiza (arbüsküler mikorizalar), Ericaceous Mikorizalar ve Orchidaceous (Orkide) Mikorizalar

1- Ectomycorrhiza (Ektomikoriza): Yüksek yapılı ormanlık alanlarda ağaçların kök bölgesinde, çalı tipi bitkilerde ve nadiren de olsa tek yıllık otsu bitkilerde rastlanılan bir mikoriza türüdür. Ektomikorizaların (EM) teşhisinde en belirgin özellikleri, kök korteks hücreleri arasında bulunan hiflerinin, orman biyolojisinin kurucusu kabul edilen Robert Hartig'in adından dolayı "Hartig net" diye adlandırılan bir ağ oluşturmalarıdır. Bitkinin kök korteksinde (kabuk) hücre içi değil hücreler arası alanı doldurmakta ve kökte morfolojik değişikliklere neden olabilecek örtü veya kın olarak adlandırılan ve bölmeli olan kökçük görünümünde dallanmış hifler oluşturmaktadır. Kortikal ve epidermal hücreler arasında yer alan "Hartig net" olarak tanımlanan bu çok sayıdaki hifler ağı vasıtasıyla, konukçu bitki ve mantar arasında besinlerin alış verişi için geniş bir yüzey oluşturarak onların taşınımına katkıda bulunmaktadır. Çok sayıda EM aynı zamanda kök emici tüylerini (genellikle ince besleyici kökler) tamamen kaplayabilen bir kın veya manto şeklinde gelişen mantari dokuya sahiptir. Kökleri kaplayan bu kın veya örtünün kalınlığı, rengi ve bünyesi özel bitki - mantar kombinasyonlarına bağlıdır. Mantar dokusunun oluşturduğu kın, emici köklerin yüzey alanını artırır ve çoğu kez ince köklerin morfolojisini etkileyerek, kök çatallaşmasına ve gruplanmasına neden olur. Hifsel uzantılar, kın ile bağlantılı olup toprağın içine yayılırlar. Bu hifsel uzantılar, sıkça agregatlaşarak, çıplak gözle görülebilecek kök benzeri yapılar (rhizomorphs) oluştururlar. Rhizomorfların iç kısımları besin elementlerinin ve suyun uzak mesafelere taşınabilmesi için özel olarak tüp benzeri yapılara dönüşebilmektedir.


2- Endomycorrhiza veya VAM (Endomikoriza): Yüksek bitkiler arasındaki en yaygın simbiyotik yaşam biçimini oluşturan tür endomikoriza türleridir. Odunsu ve otsu bir çok bitki ile ortak yaşam oluştururlar. Bitkilerin kök yapılarındaki dallanmayı andıran yapılara benzer, Arbüsküler olarak adlandırılan yapı oluşturmalarından dolayı, Arbüsküler mikorizalarda (AM) denilen endomikorizaların ayırdedici özellikleri, kök korteks hücreleri içerisinde oldukça dallı arbüskül yapı oluşturmalarıdır. Ektomikorizanın aksine kök korteksinin hem hücre içi, hem de hücreler arası boşluklarında oluşmaktadır. Kök korteksinde oval görünümlü ve lipitce zengin olan "vesikül" (küçük kese ya da boşluk) ve hücre içlerinde ağaçların kök yapılarındaki dallanmayı andıran "arbüskül" olarak adlandırılan yapılar oluşturmaktadır. Vesiküller yapı dışarıdan alınan besin elementlerinin depolanmasını sağlarken, arbüsküler yapı sayesinde oluşan dallanmış yapılar ise toprak içerisine nüfuz etmekte ve böylece kök bölgesinin uzağındaki besin elementlerinin alımını kolaylaştırmaktadır. Endomikorizanın en yaygın grubunu vesiküler ve arbüsküler yapı oluşturmasından dolayı vesiküler arbüsküler mikoriza (VAM) olarak tanımlanmıştır. Ancak, arbüskül oluşturan mikoriza mantar türlerinin tamamı vesikül yapı oluşturmalarından dolayı, son zamanlarda daha çok arbüskül mikoriza (AM) terimi kullanılmaya başlanmıştır. VAM’ın alt türlerinden en önemlisi olan Glomus türü bugüne kadar yapılan bir çok araştırmada yoğun olarak kullanılmıştır.

Mantar, başlangıçta korteks hücrelerinin arasında gelişir, fakat kısa zamanda konukçu hücre duvarından içeri girer ve hücre içerisinde gelişmeye devam eder. Mantarın korteks hücreleri içerisinde geliştiği bütün mikorizal tiplere genel olarak endomikoriza denir. Bu ortak yaşamda ne mantar hücresi duvarı ve ne de konukçu bitki hücresi membranı bozulmamaktadır. Mantar büyüdükçe konukçu bitki hücresi membranı, mantarı bir kılıf içerisine alır ve tamamen etrafını kuşatarak, içerisinde yüksek moleküler yapıdaki maddelerin depolandığı ayrı bir bölme oluşturur. Bu ayrı bölme, bitki ile mantar sitoplazması arasında doğrudan temasa engel olarak simbiyontların (bitki-mantar) arasındaki besin maddeleri taşınımının daha iyi bir şekilde gerçekleşmesini sağlar. Arbüsküller, nispeten kısa ömürlüdür (15 günden az) ve tarladan toplanmış örneklerde genellikle bunları görmek oldukça zordur. AM mantarlarının oluşturduğu diğer yapılardan bazıları, vesiküller, yardımcı hücreler ve aseksüel sporlardır. Vesiküller, ince duvarlı, lipidle dolu yapılardır ve genellikle hücreler arası boşluklarda yer alırlar. Vesiküllerin ana işlevinin depolama olduğunun düşünülmesine karşın, vesiküller aynı zamanda mantarın üremesini sağlayan organlar (propagule) olarak da görev yapmaktadır. Yardımcı hücreler, toprakta oluşur ve kangal (bobin) veya yumru şeklinde olabilirler. Bu yapıların işlevleri bilinmemektedir. Üremeyi sağlayan sporlar, kök içerisinde veya genellikle toprak içerisinde oluşabilmektedir. AM ortaklıkları oluşturan mantarların ürettiği sporlar aseksüeldir ve vejetatif hiflerin değişime uğraması ile meydana gelirler. Bazı mantarlarda (örneğin, Glomus intraradices) vesiküller, kök içerisinde ikincil bir kalınlaşmaya uğrar ve hifsel yapı boyunca ortada bir ayırıcı duvar teşkili ile hifin ucunda spor oluşur. Fakat, genellikle sporlar, toprak içerisinde hifsel şişkinliklerden gelişirler.

3- Ericaceous Mycorrhiza: Ericaceous terimi, Ericales takımından bitkilerde rastlanan mikorizal ortaklıkları ifade etmede kullanılmaktadır. Kök içerisindeki hifler, korteks hücrelerinin içine girebilirler (endomikorizaların özelliği), fakat arbüskül oluşmaz. Başlıca 3 tip ericaceous mikoriza tanımlanmıştır.

Ericoid: İç korteks hücreleri tamamen mantar hifleri ile doludur. Kırbaç şeklindeki gevşek bir hif parçası kök yüzeyi üzerinde büyür. Fakat, bir kın oluşmaz. Ericoid mikorizalar, Calluna (funda, süpürge otu, süpürge çalısı), Rhododendron (ormangülü) ve Vaccinium (Likapa, çay üzümü) gibi çok ince kök sistemleri olan ve tipik olarak asit ve peat topraklarda büyüyen bitkilerde bulunurlar. Bu mikorizal ortaklıkta görev alan mantarlar, Hymenoscyphus cinsi ascomycetes'lerdir.

Arbutoid: Hem ectomikorizaların hem de endomikorizaların özelliklerini taşımaktadır. Hücrelerarasına girerler, bir kın oluşur ve Hartig net (ağ) vardır. Bu ortaklık, Arbutus (sandal ağacı), Arctostaphylos (ayı üzümü, çoban üzümü) ve Pyrolaceae'nın (fotosentez yapmayan bir çalı türü) birkaç türünde bulunmaktadır. Bu ortaklıkta görev alan mantarlar basidiomycetes'lerdir. Aynı mantarlar, aynı bölgede bulunan EM konukçu ağaçları da kolonize edebilirler.

Monotropoid: Mantarlar, Monotropaceae familyasından achlorophyllous (klorofilden yoksun) bitkileri (ör. Indian pipe) kolonize ederler, Hartig net ve manto (kın) oluştururlar. Aynı mantar grubu, ağaçlarla da EM ortaklıkları oluşturur ve bu suretle oluşturduğu bağlantı ile de ototrof (autotrophic) konukçu bitkiden karbon ve diğer besin maddelerinin heterotrof (heterotrophic), parazit bitkiye akmasını sağlayabilir.

4- Orchidaceous Mycorrhiza (Orkide Mikoriza): Mikorizal mantarların, Orchidaceae familyası bitkilerinin yaşam döngüsünde özel bir rolleri vardır. Orkideler tipik küçük tohumlarında çok az miktarda besin maddesini depo ederler. Çimlenmeden çok kısa bir süre sonra bitki kolonize edilir ve mikorizal mantar, gelişmekte olan embriyoya karbon ve vitaminler sağlar. Klorofilsiz türlerde bitki tüm yaşantısı boyunca karbon ihtiyacını sağlamak için ortağı mantara bağımlıdır. Mantar bitki hücresi içinde gelişir, hücre membranını çevreler ve hücre içerisinde hifsel yumaklar oluşturur. Bu yumaklar sadece bir kaç gün için aktiftir. Sonra normal yapılarını kaybedip bozunuma uğrarlar ve besin maddesi içerikleri büyümekte olan orkide tarafından absorbe edilir. Bu ortak yaşamda yer alan mantarlar basidiomycetes'dir, odun çürüten (Coriolus, Fomes, Marasmius) ve patojen olan (Armillaria ve Rhizoctonia) tiplere benzerler. Olgun orkidelerde, mikorizalar besin maddesi alımında ve taşınımında rol oynarlar.

Mikoriza mantarlarının kök yapısına etkileri ve işlevleri bakımından Ectomycorrhiza ve Endomycoorhiza en yaygın iki grubu oluşturmaktadır. Bu yüzden yaygın olarak konukçusu oldukları ağaçları aşağıda tek tek verdim.

Ectomycorrhiza: Çam, Ladin, Meşe, Huş ağacı, Kayın, Okaliptus

Bu ağaçların çoğu aynı zamanda endo türlerinide bulundurur.

Endomycoorhiza (Glomus Ailesi): Kızılağaç, Akçaağaç, Karaağaç, Sakız ağacı, Dışbudak, Sığla ağacı, Karaceviz

Kızılağaç, Akçaağaç, Söğüt, Karakavak hem ecto hem de endo türlerini bulundurur.


Not: Bu bilgilerin hazırlanmasında aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır. Böbürlenmek için değil, diğer forumda düzeysiz bir sataşmada Google'dan kes yapıştır yapıldığını ileri sürdükleri için veriyorum.

Yararlanılan Kaynaklar:
1- ARBÜSKÜLER MIKORIZAL FUNGUSLAR (AMF), BİTKİ VE TOPRAKLA İLİŞKİLERİ, MERA ISLAHINDAKİ ÖNEMLERİ - Şahin PALTA, Semra DEMİR, Kamil ŞENGÖNÜL, Ömer KARA, Hüseyin ŞENSOY, Bartın Orman Fakültesi Dergisi
2- ORGANİK TARIMDA YARARLI MİKROORGANİZMA KULLANIMI (MİKROBİYAL GÜBRELER) - Dr. Nesime CEBEL, Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü
3- BUĞDAY VE YABANİ TÜRLERİNİN BESLENME VE VERİM YÖNÜNDEN MİKORİZAYA BAĞIMLILIĞININ ARAŞTIRILMASI, Cemal YÜCEL, Çukurova Üniversitesi, Tarla Bitkileri Anabilim Dalı
4- mikrobiyoloji.org (http://www.mikrobiyoloji.org/TR)
5- www.durusu.biz
6- Bioglobal - Biyolojik Bitki Koruma ve Besleme (http://www.bioglobal.com.tr)
7- The Complete Technology Book on Bio-Fertilizer and Organic Farming, Niir Board, National Institute of Industrial Research (India)

acemi_caylak
20-08-2010, 14:44
Bu Bacillus türleri muhteşem. Aşağıdaki makale herkes tarafından sabırla okunmalı bence. Çünkü birileri bu literatüreri tarayıp, buralardan aşırma yaparak ürünlerine olmadık marifetler yükleyebiliyorlar.

KİTİNAZ ÜRETEN BACILLUS İZOLASYONU, ENZİMİN KISMİ SAFLAŞTIRILMASI VE KARAKTERİZASYONU (http://library.cu.edu.tr/tezler/6880.pdf)

Enzimler, canlı hücreler tarafından biyolojik koşullarda sentez edilmelerine rağmen, aktivite göstermeleri için hücre içinde bulunmaları gerekmez. Enzimler çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere günlük ve ekonomik hayatta önemli düzeyde kullanılmaktadırlar. Ekonomik sahalarda; ekmek, bira ve peynir üretimi gibi, günlük yaşamda, temizlik alanlarında, ayrıca tıpta teşhis ve tedavide önemli rol oynamaktadırlar. Kimya endüstrisinde, gıda proseslerinde, ziraatta ve hatta biyolojik savaşta da pek çok kullanım alanları bulunmaktadır.

Endüstrinin hemen her alanında kullanılan enzimler genelde mikroorganizmalardan elde edilirler. Çünkü mikrobiyal enzimler; bitkisel ve hayvansal ayrıca kimyasal olarak üretilen enzimlere göre önemli avantajlara sahiptirler. Katalitik aktiviteleri çok yüksektir, istenmeyen yan ürünler oluşmaz, daha stabil ve ucuzdur, ayrıca bir üretim prosesinde çok fazla miktarda üretmek mümkündür. Mikroorganizmalar üremeleri, metabolizmaları ve otoliz olaylarının gerçekleşmesi için pek çok enzimi sentezler. Bu enzimlerin çoğu hücrenin içinde çevreden korunmuş olarak iş görmektedir. Fakat bazıları hücrenin dışına salgılanarak etkinliğini gösterebilir, bunlara ekstrasellüler enzimler denir. Ekstrasellüler enzimler, ortamda bulunan yüksek molekül ağırlıklı besin maddelerini hidroliz ederek mikroorganizma tarafından alınabilir forma dönüştürürler. Bu enzimlere genel olarak hidrolazlar denir. Ekstrasellüler enzimler mikroorganizmanın ürediği/üretildiği ortama salındığı için, ortamın fiziksel ve kimyasal özelliklerine karşı kendisini stabil kılan bazı özelliklere sahip olması gerekir.

Mikroorganizma için gerekli, ise fazla miktarda üretilebilir, söz konusu enzimin substratı ortamda bulunursa enzim üretimi indüklenebilir. Bu özelliği sayesinde, ektsrasellüler enzimler endüstriyel alanlarda kullanılmak için uygun ve vazgeçilmez moleküller haline gelmiştir. Günümüzde mikrobiyal enzimlerin pek çoğu önemli araştırma konusu haline gelmiş, dünyanın hemen her yerinde üretilmeye, sanayi, endüstri alanında kullanılmaya başlanmıştır. Endüstri alanında kullanılan pek çok mikrobiyal enzimin Bacillus cinsine ait türler tarafından sentezlendiği bilinmektedir.

Kitin ve Kitinazlar
Kitin polimerleri böceklerin dış iskelet yapılarında, Crustacea’ların kabuklarında, birçok mantar ve olgun hücre duvarında ve nematodlarda yapısal element olarak bulunan ve N-asetil glukozamin rezidülerinin β,1-4 bağlanması ile oluşmuş bir polisakkarit olup en çok görülen doğal polimerlerdendir.

Kitin formları uzun düz zincirler ihtiva eden yapılardır. Bu sebepten selüloza benzer bir özellik gösterir, fakat yapısında selülozdan farklı olarak hidroksil grupları yerine asetilasyona uğramış amino gruplar bulundurmaktadır. Kitosan yine kabuklularda bulunur. Kitin ve kitosan, kalsiyumu bağlar ve proteinlerle kovalent bağlar oluştururlar. Proteinler diğer karbonhidratlar için bağlayıcı görev yapar. Bu kopolimer eğer %7 den daha az azot ihtiva ediyorsa kitin olarak tanımlanır. Mucor rouxii’den elde edilen kitin deaçilaz (deacylase), kitinin, kitosan ve asetik asite hidrolizini katalizler. Çözünebilir kitosanın moleküler ağırlığı yüzbinlerce hatta iki milyon dalton kadar olabilir.

Kitinazlar organizmalar arasında oldukça yoğun bir dağılım gösterir. Bu dağılım bakteriler, mantarlar, yüksek bitkiler, böcekler, kabuklular ve bazı omurgalıları içermektedir. Kitinazların bu organizmalardaki rolleri çok çeşitlilik gösterir.

Örneğimn; mantar, kabuklu ve böceklerde organizmanın modifikasyonunu sağlar. Bitkiler, mantarlara karşı savunma mekanizması olarak kitinaz üretirler. Kitinaz, fungal patojenlerin misellerini parçalar. Kitinaz geninin bitkilere transferi ile elde edilen transgenik bitkiler fungisid ve insektisid özellikler kazanmakta ve böylece transgenik bitkiler kendileri için patojen funguslarla ve böceklerle savaşabilmektedir.

Doğal olarak genotipinde kitinaz geni bulunduran bazı bitkiler bilinmektedir. Örneğin; akçaağaç, siyah, kırmızı ve beyaz meşe ağaçlarının sağlıklı gövde ve kök dokularında β-1,3-glukanaz ve kitinaz varlığı tespit edilmiş ve bu enzimlerin bu ağaçlarda patojen olan Armillaria mellea’nin hif çeperlerinin erimesine sebep olduğu bildirilmiştir.

Sağlam ve sert bir madde olarak böceklerin ve salyangoz gibi yumuşak canlıların dış iskeletini oluşturur. Her sene pek çok deniz canlısının evi ve sığınağı olan bu kabukların trilyonlarcası içlerindeki canlının ölmesi sonucu okyanus ve deniz diplerine dolmaktadır. Bu ortamlardaki kitin parçalayıcı organizmalar sayesinde, önemli bir biyolojik arıtım olmaktadır. Özellikle Vibrio furnisii olarak isimlendirilen bakteriler deniz ve okyanuslarda en önemli kitin parçalayıcı bakteriler olarak görev yapmaktadırlar. Bu bakterilerin üretmiş olduğu kitinaz bir dizi kimyasal işlemden sonra, kitini glikoz ve amonyak haline dönüştürürler. Kitinazlar yüksek organizasyonlu bitkiler ve mikroorganizmalar tarafından sentezlenmektedir. Bu enzim; domates, soya fasülyesi, buğday kepeği gibi bitkilerden izole edilmiştir ve Streptomyces (özellikle S. griseus) erratia ve Aeromonas türleri potansiyel üreticileridir. Kitinaz diğer karbohidrazlara benzer şekilde 3 enzim kompleksi ihtiva eder; bunlar; endokitinaz, ekzokitinaz ve kitobiazdır.

Ticari kitosanazlar fermentasyon yoluyla Bacillus pumilis’ten (Chitosanase BP [MJ]) üretilmiştir. Bu enzim glükozamin polimerlerini içeren mikroorganizmaların duvarını parçalama yeteneğindedir (mantarlar kitin duvar içerir).

Bakteriler tarafından üretilen kitinaz ise, kitini karbon (C) ve enerji kaynağı olarak kullanma amacına yöneliktir. Endokitinazlar, ekzokitinazlar, beta-N-Asetilglükoaminidazlar ve kitobiazlar olarak sınıflandırılan kitinazların, kitin ve onun türevlerini parçaladıkları bilinmektedir. Endokitinazlar kitin polimerini içten parçalayarak ekzokitinazlar da kitobiozu bir uçtan salıvererek işlev görürler. Beta-Nasetil glikozaminidaz N-asetil glikoz amin monomerlerini kitinden çıkarır bu durumda kitobiaz da kitobiozu N-asetil glikozamine hidroliz eder. Kitinazlar birçok mikrobiyal türlerin bünyesinde barınmaktadır. Serratia, Bacillus, Vibrio türlerinin birçok kitinolitik enzim salgıladıkları ve kitin bağlayan protein ihtiva ederek bunların kitini sinerjitik olarak parçaladığı ve eksraselüler çevreye salgıladıkları bilinmektedir.

Bacillus türleri arasında kitinaz ve kitobiaz dağılımı incelenmiş ve Bacillus licheniformis 2X-70 suşunda termostabil kitinaz aktivitesi olduğunu saptamıştır. Bacillus circulans yaban tipi(wild type) 12 suşu kültür besi yeri içine kitinazı salgılama yeteneğindedir. Bakteri içerisinde teşvik edici subsrat olarak kitin ihtiva eden besi yerinde üretildiği zaman, 6 ayrı kitinaz enzimini salgılamakta ve enzim kültürün süpernatantından elde edilebilmektedir. Kitinaz A-1’in kitine karşı yüksek düzeyde affinitesi olduğu ve kitinaz sistemi içerisinde kitinazı parçalaması açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Bacillus circulans 4.1 suşunun kitini yüksek pH’da (6-12.0) parçaladığı ve bu organizmadan kitinazın kısım kısım saflaştırılarak elde edildiği ve elde edilen kitinazın da güve larvaları üzerine toksik etkili olduğu saptanmıştır. Bacillus thuringiensis’in böcekler üzerindeki toksisitesi kitinaz kodlayan gen tarafından artırılabilir.

Bacillus
Bacillus türü, aerob, sporlu çubuklar ailesinde bulunurlar ve genelde gram pozitif boyanırlar. Vejetatif formları düz, kenarları birbirine paralel, ucu yuvarlak veya künt biten, 0.5-1.2 μm eninde 2.5-10 μm boyunda basillerdir. Tek tek veya uzun zincirler şeklinde görülürler. Türlerinin hepsi ısıya dayanıklı spor üretme yeteneğindedirler. Sporları silindirik, elipsoidal, küresel olabilir ve santral, subterminal veya terminal konumda bulunurlar.

Bacillus anthracis dışındakilerin hepsi saprofitik ve genellikle patojenik değildir. Tipik olarak aerobiktirler fakat bazıları fakültatiftir. Mezofilik cinsler çoğunlukta olsa da zorunlu termofil, psikrofil, asidofil ve halofil cinslerde bulunur. Türlerin çoğunda hareket peritrik kamçılar tarafından sağlanır.

Doğal ortamlardan (özellikle kitin ihtiva eden çevrelerden), kitinaz üretme yeteneğinde olan mikroorganizmaların (Bacillus türleri) izolasyonu, saf kültürlerinin hazırlanması, identifikasyonu, en yüksek kitinaz üretme yeteneğinde olan suştan üretilecek kitinaz enziminin karakterizasyonu amaçlanmıştır. Enzim karakterizasyonu için; optimum pH, optimum sıcaklık, pH ve sıcaklık stabilite tayinleri, SDS-PAGE’de enzimin separasyonu, çeşitli inhibitör ve aktivatörlerin enzim aktivitesi üzerine olan etkileri araştırılacaktır.


Materyal

Bu araştırmada kullanılan Bacillus suşları doğal ortamlardan izole edilmiştir. Besiyerleri, çeşitli tamponlar, kimyasallar, shaker, santrifüj, spektrofotometre, elektroforez sistemleri ve diğer ekipmanlar kullanılmıştır.

Topraktan Bacillus sp. Suşlarının İzolasyonu

İskenderun Körfezi’nden alınan yengeçler (8 adet) Çukurova Üniversitesi kampus toprağı (1 kg) ve kompost (500 g) ile karıştırılmış ve açık havada 1 ay bekletilmiştir.

Hazırlanan örnekleme karışımına 3 L distile su eklenerek karıştırılmış, 2 saatlik dinlendirmeden sonra üst kısımdan 10 mL örnek alınarak 85 °C’de 10 dakika ön işleme tabii tutulmuştur.

Ön işlemi takiben, LB (Luria-Bertoni Broth) besiyerine 2 mL örnek inoküle edilmiş, shakerda (2500 d/dk) 24 saat süreyle 37 ºC’de inkübasyona bırakılmıştır.

Elde edilen kültürden, seri sulandırma (10-6-10-7) yapılarak N1 Agara tek koloni düşecek şekilde yayma metoduyla ekim yapılmış, 37 °C’ de 1 gece inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonunda tek düşen koloniler (550 adet), kitinli besiyerinde üretilerek sonraki çalışmalar için saklanmıştır (stok kültür şeklinde).

Kitinaz aktivitesi gösteren (kitinaz pozitif) suşlar; ısısal işleme tabii tutulduktan sonra üreyebilmeleri, spor boyama metodu ile mikroskopta spor formlarının gözlenmesi sonucu Bacillus sp. olarak tanılanmış ve bu doğrultuda çeşitli biyokimyasal testler yapılmıştır. Tanılama amacıyla morfolojik ve biyokimyasal parametrelerin yanında, en yüksek kitinaz aktivitesi gösteren HBK-51 suşu; yağ asiti analizleri ve 16S RNA/DNA dizi analizlerine göre tanılanmıştır.

fizban
20-08-2010, 15:15
Çok pahalıya satılan bir ürünün içeriklerini yazan bir siteye rastlamıştım. İçeriği bahsettiğiniz "Bacillus" çeşitleri ile dolu.

Benim gibi öğrenmeye hevesli olanlar için;

http://www.igrowblog.org/category/plant-science

epsody
20-08-2010, 16:01
Çok
Benim gibi öğrenmeye hevesli olanlar için;

http://www.igrowblog.org/category/plant-science

Arkadaşım Öğrenmek için heves yetmiyor, bizlerde bu heves fazlası ile bulunmakta lakin bunların çevrisi olmayınca hevesimiz kursağımızda kalmaktadır, yapıyorsan bir iyilik çevirisinide eklersen daha makbule geçecektir, sevgiler saygılar..

fizban
20-08-2010, 16:27
Google translate sayfasına gittim.

Oraya hangi dilden hangi dile çeviri istediğimi işaretledim.

Tüm sayfayı çevirdi.

Her sayfanın çevirisi iyi olmuyor, ama bu fena değil gibi.

Yine de anlaşılmayan bölümler var ise, yardımcı olmaya çalışırım.



http://translate.google.com.tr/translate?js=y&prev=_t&hl=en&ie=UTF-8&layout=1&eotf=1&u=http://www.igrowblog.org/category/plant-science&sl=auto&tl=tr

MeyveliTepe
20-08-2010, 20:04
EM'nin bir alt grubu gibi bir ürün. Sadece bacillius grubu bakteriler var. EM gibi dormant satılıyor, melas ve su ile aktifleştiriliyor.

acemi_caylak
20-08-2010, 21:26
Güzel bir döküman.

Bacillus Cinsi Bakterilerde Antimikrobiyal Aktivite ve Antibiyotik Üretimi (www.mikrobiyoloji.org/pdf/702030703.pdf)

Dogasever
20-08-2010, 22:18
Teşekkürler Ustam

Özellikle Streptomisetler antibiyotik üretiminde çok etkili. Zaten hastalanınca içtiğimiz antibiyotik hapları da onlar yapıyor. Selamlar. Konu açılmışken hemen okuyucuları uyaralım. Antibiyotikleri leblebi gibi içmeyin lütfen. Başladığınızda da iki hap içip ondan sonra iyileştim diye bırakmayın ve doktorunuzun (ya da eczacınızın) verdiği antibiyotiği size önerilen miktar bitene kadar içmelisiniz. Aksi takdirde sizi hasta eden mikrop o antibiyotiğe karşı bağışıklık kazanıyor!

Halil Önen
20-08-2010, 23:48
Akdarı....

Birkaç gün önce bir kavanoza yarısına kadar akdarı doldurup, sonra ¾ üne kadar su ekledim.

Ertesi gün çalkaladım ve kaybettiği suyu ekleyerek yeniden ¾ üne kadar doldurdum. Sonra kavanozun kapağını kapatıp dolaba kaldırdım.

3 gün içerisinde pH 7’den 3.9’a düştü.
Daha sonra bu sıvıya mikroskop altında baktım ve bir çok bakteriyel aktivite gördüm.

Ayrıca üstte yüzen beyaz parçalar vardı, bunlardan bir parça alarak baktım ve bayağı sağıklı mayaların geliştiğini gördüm.

Bu yüzden akdarının laktik asit bakterileri ve maya için iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

Not: Mikroskopla bütün bakterileri görebildiğinden emin değilim. Çünkü mikroskopla ilgili fazla bilgi vermemiş.

Birde internetten bulduğum resmini ekleyeyim.


164702



Eeee bu kadar mı?:)

Laktik asidi havadan da topluyacaktık. Kapağı sıkı kapamadınız umarım.:)

Sıvıyı süzecek ayrı bir kaba alacaktık.
Üzerine 10 katı taze süt dolduracaktık.
1/3 oanında pekmez karıtıracaktık.
Bu sıvıyı 20 kat su ilave edecektik.

Elde ettiğimiz kültürden 4 litre suya 4 tatlı kaşığı koyarak, toprağa ve komposta karıştıracak ve hatta bitkilerin yapraklarına spreyleyecek hem zaralılardan koruyacak hem bitkiyi kuvvetlendirecektik.

Pirnçten yapıyorsak akdarıdan da yaparız diye düşündüm.
Yoksa başka bir formül deneyeceksiniz?:)

acemi_caylak
21-08-2010, 05:10
Halil Bey,

Pirinç, akdarı seç beğen al yaptık. İsteyen akdarıdan isteyen pirinç suyundan yapar. Hatta çukurova üniversitesi yengeç kabuğundan izole etmiş.

Şaka bir yana sizin şu gübre karışımına akdarıyıda eklesek. Azot ve potasyum oranı iyi gözüküyor. Akdarıyı un haline getirip sizin karışıma ekleyebilirsiniz.

Sarıcan
22-08-2010, 20:34
Sn. Doğasever,

Ben yıldızlarımızın barıştığını zannediyordum. b5A sayfasındaki gereksiz tartışmalar için söylediklerim sadece bir durum tespiti idi. Dost acı söyler misali. Mikroorganizmalar konusunu Türkiye' ye taşıdığınız için bir kaç kez teşekkür etmiştim. Benim isteğim bu konuda yeterli Ar-Ge çalışmasının yapılması idi. Bunuda sevgili Acemi bütün hünerlerini göstererek yapıyor ve artık acemilikten ustalığa terfi ettiği sizin tarafınızdan da tesbit edilmiş. Ben şu an hiç bir çalışma yapmıyorum, yapılan çalışmaları keyifle okuyorum. Geçmişte biraz kırılarak, biraz üzülerek bu konuya bir katkım olduysa da bundan mutluluk duyarım. Amacım sizi üzmek değildi, başarılarınızın devamını diliyorum. Saygılar.

MeyveliTepe
22-08-2010, 21:30
167305

Pirinç yıkama suyunu temiz bir şişeye koyup ağzını bir bez ile bağlıyoruz. Dışarıda güneş almayan bir yerde 5-6 gün durdu. Arada bir koklayıp ekşi kokunun oluşup oluşmadığını kontrol ediyoruz.

167306
Üzerine süt ilave edip aynı şekilde ağzını bağlayarak bodruma koyuyorum. Burada amaç, pirinç suyunda toplanan pek çok bakteriden sadece laktik asit bakterilerinin kalması sağlamak.

167307

Yine bir hafta sonra tarif edildiği üzere şişenin alt tarafında laktik asit bir serum şeklinde birikiyor.

167308

Serumu temiz cam şişelere alıp dolaba kaldırıyorum. Melas ile çoğaltma işini sonra lazım olduğunda yapacağım.

kayastop
22-08-2010, 21:51
sa.sayın meyvelitepe emeğine sağlık kafamızdaki bir çok soru cevap buldu bu sayede

ggirgin
23-08-2010, 15:33
http://www.reap-canada.com/online_library/IntDev/id_bokashi/Bokashi%20Nature%20Farming%20Manual%20%282006%29.p df

Arkadaşlar kolay gelsin
Acemi çaylağa verdiği bilgiler ve çeviriler için teşekkür ederim. Çorbada benimde tuzum bulunsun

MeyveliTepe
23-08-2010, 15:43
Çok güzel bir kaynak. Teşekkürler.

acemi_caylak
23-08-2010, 15:57
http://www.reap-canada.com/online_library/IntDev/id_bokashi/Bokashi%20Nature%20Farming%20Manual%20%282006%29.p df

Arkadaşlar kolay gelsin
Acemi çaylağa verdiği bilgiler ve çeviriler için teşekkür ederim. Çorbada benimde tuzum bulunsun

Sn. Ggirgin,

Bu döküman daha önce verilenleri bütünler nitelikte çok güzel bir döküman. Bence doğal tarıma merak duyan arkadaşlardan ingilizcesi iyi olanlar mutlaka okumalı derim.

MeyveliTepe
23-08-2010, 16:05
Bunu da çevirmek lazım :D

Hızlıca bir göz attığımda epey bir pratik bilgi ve deneyim var.

verdoque
23-08-2010, 16:08
Ben çeviririm diyecekken, baktım 35 sayfaymış:) Parça parça paylaşıp çevirebiliriz.
Ya da biraz uzun sürer napalım :)

acemi_caylak
23-08-2010, 16:26
Ben çeviririm diyecekken, baktım 35 sayfaymış:) Parça parça paylaşıp çevirebiliriz.
Ya da biraz uzun sürer napalım :)

Sn. Verdoque,

Ben bir kısmını alabilirim. Başka gönüllü varsa paylaşabiliriz. Ya da özetleyebiliriz. Çünkü çeviri gerçekten zaman alan bir süreç. Bazen bir kelimeyi bilseniz bile bir çok kaynaktan doğrulatmak zorunda kalıyorsunuz.

Halil Önen
23-08-2010, 21:51
Sn. Verdoque,

Ben bir kısmını alabilirim. Başka gönüllü varsa paylaşabiliriz. Ya da özetleyebiliriz. Çünkü çeviri gerçekten zaman alan bir süreç. Bazen bir kelimeyi bilseniz bile bir çok kaynaktan doğrulatmak zorunda kalıyorsunuz.

Evet en azından özetlenebilir.

Benzer bir yöntemle odun kömürü yapmayı planlıyordum. Yakılan malzemeleri _ ki zenginleştirebilir de_ merak ettim.

acemi_caylak
23-08-2010, 22:23
Halil Bey,

Döküman bayağı güzel. Ggirgin'e bir kez daha teşekkür ediyorum. Böylelikle elimizin altında müthiş bir bilgi birikimi oluşuyor. Aslında tümünü çevirebilsek iyi olur. Zaman buldukça çevireceğim. Daha önce çevirdiğimiz orman mikroorganizmaları, bambu, pirinç suyu vb. ile aynı içerikte olsa da daha ayrıntılı ve resimli anlatıyor. Örneğin üstünkörü göz attığım kadarıyla mikroorganizmaları kendi tarlamız çevresindeki işlenmemiş tarlalardan toplamanın daha yararlı olduğunu söylüyor.

Bu arada bu linkte (http://www.acresusa.com/toolbox/reprints/Jan10_Prell.pdf) ilginç bir tarif var özetledim. Sevgili Bayındırmevki'nin yöntemine benziyor. Ona da yeni fikir vermiş olur. Ki aynı denemeyi Sevgili Zeytinlibahçe'de yapıyor galiba. Hedef bu yazının sonunda. Maliyetleri en az %60 düşürmeliyiz.

125 gallon (yaklaşık 1 ton) su tankı içerisine, 5 gallon (yaklaşık 20 litre) okyanus (deniz) suyu, 6-7 lbs (yaklaşık 2,5-3 Kg) ham şeker, 2 litre mineral tarım suyunu (mineral tarım suyu diye bir su Türkiye'de yok.) akvaryum motoru ile devri daim yaptırarak veya 10 feet (yaklaşık 3 metre) yükseklikten mineral kaya veya azomit (klinoptilolite benzeyen bir tür volkanik kaya, ancak içinde çok daha fazla element var. Biz klinoptilolit ve leonardit karışımı ile yapabiliriz.) üzerine dökülerek minerelizasyonu sağlanan suyu karıştırınız.

Tarlanızın en verimli yerinden veya çevresinden yarım inç (1,27 cm) derinden bir avuç dolusu toprağı alınız. Bu toprak içerisinde doğal o çevreye uygun mycorrhizaeler vardır. Bu toprağı tarlanın en verimli yerinden en az 3 noktadan birer avuç dolusu alınız ve yarım litre su ile karıştırarak bu karışımı 1 tonluk tanka ekleyiniz.

Son olarak taze ve yabani çimenleri biçiniz ve blenderde sulandırarak (yoncada katsak çok iyi olur.) iyice doğrayınız. Bundan en az 2 quarts (yaklaşık 2 litre) yapınız ve bunuda tanka ekleyiniz. Daha sonra tankı tamamen su ile doldurunuz.

Bu karışımı 18-20 saat bekletiniz. Bu karışımı direk toprağa vermek için en azından 10 katı sulandırınız. Yapraktan vermek için 20 katı su ile sulandırınız. Bu uygulamayı yağmur yağarken, yağmurdan önce veya akşam saatlerinde veya sabah erkenden uygulayınız. En iyi çözümü almak için bu solüsyon yılda en az 10 kere yapılmalıdır.

Bu tamamen doğal bir tarım yöntemi olarak, aşağıdaki yararları sağlayacaktır.

1. Daha az maliyet (en az %60 maliyet düşüşü)
2. Daha çekici ürün
3. Güçlü, sağlıklı ve daha besleyici bitkiler
4. Kullanılan girdiler doğal malzemeden yapıldığı için sadece doğayı korumakla kalmıyor, aynı zamanda çevrenin yeniden canlanmasını ve rehabilite edilmesini sağlıyor.
5. Yüksek verim
6. Daha kaliteli ürün
7. Çiftçi dostu
8. Sıfır çöp emisyonu

Not: Döküman özetlenmiştir, tam çeviri yapılmamıştır.

Bu karışıma bence azot, fosfor, potasyum yönünden zengin 10 Kg kadar güvercin gübresi de katarsak süper olur.

acemi_caylak
23-08-2010, 22:52
Ggirgin'in eklemiş olduğu dökümanda prinç kabuklarının tıpkı odun kömürü gibi yakılmasından söz ediyor. Kolay ancak etkili bir yöntem. Ayrıca tavuk gübresini de kömürleştirerek yapılan Biochar diye ticari bir ürün var. Bu yöntem üzerine sanırım biraz daha çalışmamız gerekecek.

verdoque
24-08-2010, 10:49
Uzun sürmesi sorun değil derseniz dökümanın tamamını çevirmeyi üzerime alabilirim. Ara ara son halini pdf olarak rapidshare'e yükleyerek sizleri haberdar edebilirim. (Forumda eklemek çok yer kaplar) Tecrübeli arkadaşlar kadar terimlere aşina değilim ama zorlandığım yerde yardım isterim.

Dogasever
24-08-2010, 10:55
Sn Verdoque

Terimlerde size yardımcı olurum. Merak etmeyiniz.

acemi_caylak
24-08-2010, 10:56
Sn. Verdoque,

Bence çok iyi olur. Introduction bölümü ve bazı bölümlerdeki hikaye kısmı atlanabilir. Dökümandaki tarifler okuyanların daha çok dikkatini çekiyor.

Kolay gelsin. Şimdiden emeğinize sağlık.

verdoque
24-08-2010, 11:11
Teşekkürler, başlıyorum o zaman:)

MeyveliTepe
24-08-2010, 11:50
Akşam dökümanı baştan sona taradım. Filipinler doğal ve sürdürülebilir tarım konusunda çok deneyimli. Dökümanda anlatılan yöntemler çok uzun yıllara dayanan deneyimlere dayanıyor. Hatta işi biraz aşıp, araziden uzak ya da "yerel" olmayan faydalı mikroorganizma getirilerek uygulanmasını dahi yeterince faydalı bulmuyorlar. Bu bakımdan, bizdeki geleneksel tarımla mikroflorası çoktan tükenmiş topraklarla kıyaslamamak gerek. Bizler ilk etapta yerel olmayanına, ticari olanına da razıyız. Fakat burada önemli olan kavram ve hedeflediğimiz yön olmalı. Kendi kendine yeten, lazım olan her şeyi hemen yanı başımızda bulabileceğimiz, mümkünse bunun için de fazla emek ve para sarfetmeden sağlıklı toprak ve bitkileri oluşturabilmeyi gözden kaçırmamalıyız.

Filipin ve diğer uzak doğu yaklaşımlarında şu var. Üzerinde bitkileriyle bir toprak parçası, sağlıklı, iyi büyüyen ve verimli ise, tam olması gerektiği gibidir. Orada doğa tüm dengelerini kurmuş ve her şey leyhtedir. Dolayısıyla, orayı böyle yapan bileşikler aynı doğanın yaptığı gibi bir bütün olarak taklit edilmeye ve taşınmaya çalışılıyor. Bu farklı bir felsefe. Bu yüzden, bu yöntemleri buralardan preperat elde edip konvasiyonel tarım girdisi gibi kullanmak anlamlı değil.

acemi_caylak
25-08-2010, 09:07
Bu başlıkta, genelde simbiyoz, karşılıklı yararlanma gibi olumlu etkileşimlerinden söz ettiğimiz organizmalar arasında, birde olumsuz olmak üzere gerçekte iki türlü etkileşim olmaktadır.

Toprakta yaşayan çeşitli bireyler veya populasyonlar arasındaki etkileşimler (interaksiyon) organizmalardan birinin veya her ikisinin uyarılması (stimulation) veya engellenmesine (inhibition) bağlı olarak olumlu veya olumsuz olabilir. Bu yazıda bu olumsuz etkileşimin nasıl gerçekleştiği genel hatlarıyla anlatılıyor.

Olumsuz etkileşimler:

• Rekabet (Competition)
• Zıt etkileşim (Antagonizm)
• Mantar gelişmesinin engellenmesi (Fungistasis)
• Avcılık (Predasyon)
• Parazitlik

Olumlu etkileşimler:

• Birlikte bulunma (Kommensalizm)
• Zorunlu olmayan karşılıklı yararlanma (Protocooperation)
• Karşılıklı zorunlu yararlanma (Mutualizm)

Rekabet

Toprak mikroorganizmaları arasında, diğer canlılar gibi ışık, su ve yerleşim alanı gibi nedenlerden ortaya çıkan bir rekabet yoktur. Mikroorganizmalar arasındaki rekabet esas olarak substrat yani enerji sağlamak için gerçekleşir. Toprak mikroorganizmaları organik maddelerin ayrışmasında farklı ekolojik nişe (Niş, mikroorganizmaların yaşam alanında kalıtsal özellikleri ile ilgili gerçekleştirdiği yaşamının devamına yönelik faaliyetlerin tümüdür.) sahip olduğundan doğrudan bir rekabete girmezler. Örneğin: Nitrifikasyon bakterileri olan Nitrosomonas’lar tarafından amonyağın oksidasyonu ile üretilen nitrit, Nitrobacter türleri tarafından substrat olarak değerlendirilir ve nitrata oksitlenir. Rhizobium türlerinin toprakta yaşayan doğal formları ile kültüre aşılanan soyları arasında nodül oluşturma bakımından rekabet gerçekleşebilir. Doğal soylar, azot fiksasyon özellikleri zayıf dahi olsa nodül oluşturmuşlarsa kültürle toprağa Rhizobium eklemenin bir değeri kalmaz. Bu rekabetin örnekleriniden biriside mikorizalar, rekabet yetenekleri ile köklerde hastalığa neden olan patojenleri baskı altına alabilmektedirler.

Çok hücreli mantarlar, normal olarak, bakteriler ile rekabete giremezler. Bununla beraber, düşük pH, düşük azot, düşük oksijen ve yüksek karbonhidrat konsantrasyonları gibi bazı özel çevresel şartlar altında rekabete girerler. pH'ın 6.0'ın altına düşmesi, bakterileri mantarlara kıyasla daha fazla etkiler ve mantarlar baskın tür haline gelir.

Zıt Etkileşim (Antogonizm)

Mikroorganizmalar toprak çevresine çeşitli metabolitler salgılarlar. Mikroorganizmaların salgıladıkları metabolitlerle bir türün diğer bir türün gelişimini engellemesi ile sonuçlanan etkileşime amensalizm denir. Etkileşim her iki tür organizmayı da olumsuz etkiliyorsa antogonizm olarak tanımlanır.

Antibiyotik üretimi ile oluşturulan etkileşim bazen Antibiyosiz olarak ta tanımlanmaktadır. Antibiyotikler bir organizma tarafından üretilen ve düşük konsantrasyonlarda diğer organizmaların gelişmelerini engelleyen maddelerdir. Bunu karşılaştırmak için bir örnek verecek olursak, bazı bitki dokularının ayrışma ürünü olarak ortaya çıkan reçineler, tanenler ve fenol bileşikleri de mikroorganizmalara toksik etki yaparlar. Ancak bunların etki edebilmeleri için ortamda çok yoğun konsantrasyonlarda bulunması gerekmektedir. Oysa antibiyotikler çok düşük konsantrasyonlarda bile diğer mikroorganizmalar için öldürücü olabilir.

Bakteri türlerinden Bacillus subtilis Pseudomonas flourescens, funguslardan Trichoderma spp., Gliocadium spp.’lerin ürettiği antibiyotiklerin patojen mikroorganizmalara karşı etkili olduğu tespit edilmiştir.

Aşağıdaki şekilde patojen bir fungus ile antagonist bir bakterinin etkileşimi görülmektedir.

167726

Aktinomisetler,özellikle Streptomiset’ler önemli antibiyotik üreticisidirler. Streptomisin, kloramfenikol, sikloheksimid bileşikleri aktinomisetler tarafından oluşturulmaktadır.

Mantarlar içerisinde Penicillum, Trichoderma, Aspergillus ve Fusarium önemli antibiyotik üreten örneklerdir.

Alg ve protozoalarda antibiyozis olayı gözlenmemiştir. Antibiyotikler, duyarlı mantarları, bakteri ve aktinomisetleri engelleme veya öldürmede etkilidir.

Antibiyotik üreten önemli mikroorganizma ve ve ürettikleri antibiyotik cinsleri aşağıda verilmiştir.

Organizma | Antibiyotik
Streptomyces antibioticus | Actinomycin
S. erythraeus | Erythromycin
S. fradie | Neomycin
S. griseus| Streptomycin
S. niveus | Novobiocin
Bacillus polymyxa | Polymixin
Penicillum chrysogenum| Penicilin


Mantar gelişiminin engellenmesi (Fungistasis)

Fungistasis, mantarların üremelerine mani olunmasıdır. Antibiyosis mikro ölçekli ve geçici bir etkileşim olduğu halde, toptaklarda çok daha geniş kapsamlı ve daha sürekli olan bir etki de mycostasis veya fungistasis olarak bilinen mantar inhibe edici özelliktir. Bunların neler olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, suda çözünen, uçucu veya uçucu olmayan ve sıcaklıkla aktivitesini kaybeden toksinler olup mikrobiyal kökenli oldukları sanılmaktadır.

Toprakta mikrobiyal kökenli antibiyotik ve toksinlerin dışında, CO2, amonyak, nitrit, etilen ve kükürt bileşikleri gibi doğal populasyonların aktivitesine zarar veren mikrobiyal metabolitlerde bulunmaktadır. Örneğin: Amonyak Nitrobacter’ler için etkili bir inhibitödür, aynı zamanda bazı mantar türlerini de baskı altına almaktadır.

Avcılık (Predasyon ve Parazitlik)

Antogonizmanın bu şeklinde bir organizma diğeri tarafından madde ve enerji kaynağı olarak kullanılır. Bakterilerin avcıları protozoa’lar olup bu yolla bakteri populasyonları önemli ölçüde etkilenir. Bakteri, alg ve mantarların büyük çoğunluğuna predatör diyemeyiz zira hücre duvarları katı partikülerin girişini engeller. Ancak mantarlar içinde nematodları tuzak kurarak yakalayan predatörlerin varlığı ilginçtir.

Bakteriofajların bakterileri çözmesi olayı parazitik bir etkidir. Topraklarda çok bulunan virüs benzeri kamçılı bir bakteri olan Bdellovibrio bakteri yüzeylerine saldırarak onların çözülmesine neden olur, özellikle gram – bakteriler bu organizma için uygun avlardır. Toprakta bakterilerle beslenen bir diğer organizma grubu Myxobacter’ler ve sıvaşıcı küflerdir. Bu organizma aynı zamanda alg ve mantarlarla da beslenir.

Ayrıca mikroparatisizm dediğimiz, fungusların salgılamış oldukları enzimlerle zararlı fungusun misellerini delerek beslenmesine ve bu şekilde onların ölümüne yol açmasına neden olan bir etki vardır. Bu durumun oluşması için mikoparazit fungusun ortamda gelişmesi , konukçu bitki ile tanışması, ekstra sellüler enzimlerle parçalaması ve patojen fungusun hifini penetre (delmesi) etmesi gerekmektedir. Bu durum özellikle Trichoderma spp.’lerde görülmektedir. Aşağıdaki resimde bu etkinin nasıl gerçekleştiği görülmektedir.


167727

Trichoderma spp.’nin Pythium spp.’yi parazitlemesi (a), Trichoderma spp. tarafından parazitlenmiş bir fungusun miselinde oluşan giriş noktaları (b)

Funguslar içinde çoğalan virüslere de mikovirüs denilmekte olup, bu virüslerin fungus bünyesinde yayılması fungusun sporları ya da anostomosisi ile olmaktadır. Kök çürüklüğü ve solgunluk hastalığına neden olan Rhizoctonia solani ve Gaumannomyces graminis var. triticifunguslarını infekte eden mikovirüsler bulunmaktadır.

Not: Bu yazının hazırlanmasında, Ş. Bilge GÖLÜKCÜ Abdullah ÜNLÜ'nün, Bitki Hastalık Etmenleri ile Biyolojik Savaşım makalesi ile, Prof.Dr.Koray Haktanır-Doç.Dr.Sevinç Arcak'ın Toprak Byolojisinin Konusu, Önemi ve Gelişimi kitaplarından faydalınılmıştır.

acemi_caylak
25-08-2010, 16:14
Fermentatif içecekler ve yiyecekler neden hava almadığı sürece bozulmuyor ya da kötü koku oluşmuyor. Bir önceki mesajda sözü edilen antagonistik ilişkinin en güzel örneği laktik asit bakterileridir. Yani bu tür içecek ve yiyeceklerde bozulma olmaması ve kokmamasının sırrı laktik asit bakterilerinde.

Laktik Asit Bakterileri

Mikrobiyoloji bilim dalının doğuşu ile birlikte, gıda endüstrisinde ekonomik öneme sahip olarak bilinen laktik asit bakterileri ile ilgili çalışmalar da başlamıştır. İlk kez 19. yüzyıl sonlarında süt ve süt ürünlerinde fermantasyona yol açan bakteriler; laktik asit bakterileri olarak isimlendirilmiş ve daha sonraki yıllarda Lactobacillaceae familyası içinde sıınıflandırılmışlardır.

Axelsson’un 1993’de yapmış olduğu sınıflandırmaya göre; laktik asit bakterileri grubuna dahil birçok cins olduğu saptanmıştır. Bunların arasında gıda ile ilişkisi olan bakteri cinsleri ise; Carnobacterium, Enterococcus, Lactobacillus, Lactococcus, Leuconostoc, Oenococcus, Pediococcus, Streptococcus, Tetragenecoccus, Vagococcus ve Wiessella olarak bildirilmiştir.

Laktik asit bakterileri grubunda; karbonhidrat metabolizması sonucunda şekeri parçalayıp son ürün olarak laktik asit oluşturan başlıca genuslar (suşlar) arasında Lactobacillus, Leuconostoc, Lactococcus, Pediococcus ve Enterococcus yer almaktadır.

Bazı laktik asit bakteri genuslarına (suşlarına) ait mikroskopik görüntüler aşağıdadır.

167791


Laktik asit bakterileri, morfolojik (biçimsel) açıdan değişken özellik göstermektedirler. Kok veya kısa-uzun çubuktan oluşan farklı uzunlukta zincir şeklinde bulunurlar. Morfolojik açıdan değişken özellik gösteren familya üyeleri fizyolojik açıdan oldukça benzer özellikler göstermektedirler. Tüm üyeler; gram-pozitif ve katalaz-negatif reaksiyon verirler (düşük oranda şeker ihtiva eden ortamda pseudokatalaza sahip suşlar görülebilir). Fakültatif anaerobiktirler. Sporolactobacillus imilinus türü hariç hiçbiri spor oluşturmaz. Bazı istisnalar hariç hareketsizdirler. Pediococcus cinsi hariç hepsi tek düzlemde bölünürler. Laktik asit bakterileri, Gram- pozitif bakteriler içerisinde en düşük düzeyde guanin-sitozin (G+C) oranına sahiptir.

Laktik asit bakterileri; mutlak fermentatiftirler ve asıl fermantasyon ürünü olarak laktik asit üretmektedirler. Laktik asit bakterileri; su ve toprakta hemen hemen hiç bulunmazlar. Doğal ortamları süt ve süt ürünleri, fermente gıdalar, taze veya çürümüş bitkiler, insan ve hayvanların bağırsak mukoza içerikleridir.

Çeşitli gıdalarda doğal olarak bulunan ve başlangıç kültür olarak kullanılan birçok laktik asit bakterisinin, gıdayı bozucu mikroorganizmalar veya gıda kaynaklı patojenleri ihtiva eden bir grup mikoorganizmaya karşı antagonistik aktivite gösterdiği de bilinmektedir. Laktik asit bakterilerinin diğer mikroorganizmalara karşı gösterdiği bu antagonistik aktivite farklı mekanizmalar ile gerçekleşmektedir. Bunlar:


1. Laktik asit bakterilerinin karbonhidrat kaynaklarını fermente etmeleri sonucu; laktik asit ve asetik asit gibi organik asitler üretilmekte ve ortamın pH’sı düşmektedir. Gıdalarda bulunan birçok mikroorganizma, bu üretilen organik asitlere karşı hassastır ve sonuçta laktik asit bakterilerinin düşürdüğü pH’yı da tolere edememektedirler.

2. Laktik asit bakterileri tarafından aerobik gelişme esnasında üretilen hidrojen peroksit (H2O2), birçok mikroorganizma üzerinde inhibitör (gelişmesini durduran, yavaşlatan) etki gösterebilmektedir.

3. Laktik asit bakterileri tarafından üretilen ve “bakteriyosin veya bakteriyosin benzeri metabolitler” olarak isimlendirilen antimikrobiyal karakterli proteinler, özellikle üretici bakteriye yakın ilişkili bakteriler üzerinde bakteriyosidal (öldürücü) aktivite göstermektedirler.

4. Laktik asit bakterileri tarafından üretilen, diasetil, alkol ve CO2 gibi metabolitler de, bazı mikroorganizmalar üzerinde inhibitör etki gösterebilmektedir.

Tüm bu bileşenlerin ayrı ayrı inhibitör etkide bulunabilmesine rağmen laktik asit bakterilerinin diğer mikroorganizmalara karşı antagonistik etkisi, bunların yalnızca birisine bağlı olmayıp, aksine bunların kombinasyonu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Laktik asit bakterileri, fermentasyon esnasında glukozun parçalanması sonucu oluşan ürünlerin miktarına ve cinsine göre iki ana gruba ayrılmaktadır: Homofermentatif ve heterofermentatif laktik asit bakterileri.

Homofermentatif laktik asit bakterileri; fermentasyon sonucunda sadece laktik asit (C6H12O6 → 2(CH3-CHOH-COOH) oluştururken, heterofermentatif laktik asit bakterileri; laktik asitin yanında yüksek oranda etanol, asetik asit, gliserol, mannitol ve fruktoz da oluştururlar.

Not: Yukarıdaki döküman, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı öğrencilerinden, Pelin DOĞAN tarafından hazırlanan, Pediococcus acidilactici PBF SUŞUNDA BAKTERİYOSİN ÜRETİMİNDEN SORUMLU GENİN AKTARIMI isimli makaleden alınmıştır.

acemi_caylak
25-08-2010, 21:54
Azot döngüsü ile ilgili hemen herkesin biraz bilgisi vardır. Ancak yine de özet bir bilgi bu başlık altında bir bütün halinde bulunsun istedim. Çünkü denitrifikasyon sonucu oluşan kayıplar ve bunun atmosferdeki ozon tabakasına etkisi ile topraklarda ve sulardaki nitrat birikiminin zararlarını görünce oturup bir kez daha düşünmek gerekiyor.

Yazı tamamen Prof.Dr.Koray Haktanır-Doç.Dr.Sevinç Arcak'ın Toprak Byolojisinin Konusu, Önemi ve Gelişimi kitabından alıntıdır. Sadece kısaltılmış ve bazı kısa eklemeler yapılmıştır. (Bu kitap bu işle ciddi ilginenlerin elinin altında sürekli bulunması gereken bir kitap. Bir çok üniversitenin Ziraat Fakültesi bu kitabı referans alıyor.)

Azot Döngüsü

Canlıların yapı taşını oluşturan aminoasit, proteinler ile nükleik asit, hormon ve vitaminlerin yapısına giren azot canlı yaşamı için temel elementlerdendir.
Bu yüzden bitkilerde dahil canlıların beslenmesi için azot en gerekli temel elemenlerden birisidir.

Ancak konumuzu ilgilendiren bitkiler ve mikroorganizmaların çoğu çoğu atmosferde serbest molekül (N=N) halinde bulunan azot gazından besin maddesi olarak yararlanamazlar. Ancak bazı özel mikroorganizma grupları serbest azot gazını redükte ederek (indirgeyerek) amonyak (NH3) formuna çevirir. Bu olay biyolojik azot fiksasyonudur. Bitkiler ise nitrat (NO3¯) ve amonyum (NH4) iyonları halindeki azotu kullanırlar. Azot, fosfor ve potasyum ile birlikte topraktan en fazla kaldırılan bitki besin elementi olup, bunlar içinde mikrobiyal transformasyona en duyarlı olan element azottur. Azot döngüsü nispeten az sayıda olay içermektedir. Bunlar mineralizasyon, fiksasyon, asimilasyon ve denitirifikasyondur. Mineralizasyon olayı esas olarak aminoasit formundaki organik azotun amonyak, nitrit ve nitrat şekillerine dönüşümünü tanımlamaktadır.

Azot, hem gaz halinde, hem de yıkanma ile kaybolan bitki besin elementlerinden biridir. Atmosferdeki azot gazının yukarıda tanımlanan çeşitli yollar ile toprağa katılması, bitki ve hayvan dokusuna girmesi, daha sonra bu dokuların ayrışması ile mineralize olması ve bu sırada kayıplara uğraması azot döngüsü içinde gerçekleşmektedir.

Kompleks N'lu bileşiklerin, ayrışma ve transformasyonlar sonucunda basit inorganik azot formlarına dönüşmesine mineralizasyon, bunun tersine olarak mineral azot formlarının canlı organizma dokularına alınarak karmaşık bileşikler içinde organik olarak tutulması olayına asimilasyon veya azot-immobilizasyonu adı verilmektedir.

Azot Mineralizasyonu

Organik azotlu bileşiklerin mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılarak mineral formlarına dönüştürülmesi olayına azot mineralizasyonu adı verilmektedir. Bunun sonucunda iki ana ürün ortaya çıkmaktadır. Bunlar amonyum ve nitrat iyonlarıdır. Organik bileşiklerden amonyum iyonlarının türemesi olayı amonifikasyon olarak tanımlanır. Toprakta özel bakteri grupları tarafından amonyum iyonlarının kademeli olarak nitrit ve nitrat iyonlarına yükseltgenmesi olayı ise nitrifikasyon’dur. Toprakta amonifikasyon olayı karmaşık heterotrofik (besinini hazır organik formda dışarıdan alan) organizmaların karıştığı genel bir olay olmasına karşın, nitrifikasyon toprakta ototrof (besinini inorganik bileşiklerden kendisi üreten) nitelikli organizmalar tarafından yürütülmektedir.

Azot mineralizasyonu topraktaki azot döngüsünün çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Azotun çok büyük kısmı toprağın yüzey horizonlarında organik bileşikler halinde bulunmaktadır. Toprak organik fraksiyonundaki azotlu bileşiklerin kimyasal bileşimi tam olarak anlaşılmış değildir. Toprak organik madde ekstraktları veya hidroliz çözeltilerinde esas olarak amino asitler ile birleşik durumda bulunduğu anlaşılmaktadır. Nükleik asitlerden türemiş pürin ve pirimidin bazları ile az miktarda serbest amino asit, glikozamin ve galaktozamin gibi amino şekerler ve humus yapısına bağlı amino asitler, organik azot fraksiyonlarının esasını oluşturmaktadır.

Organik azot ile organik karbon mineralizasyonu birbiri ile ilişkilidir. İşlenmeyen topraklarda iki elementin mineralizasyonu pararalellik gösterir. Bu gibi ortamlarda Karbon (C) mineralizasyonu sonucu oluşan karbondioksit ile oluşan inorganik-azot arasında yaklaşık 7-15/1 gibi bir oran gözlenmektedir. Bu nedenle toprağa katılan organik kalıntılardaki C/N oranları mineralizasyon hızı ve olayları üzerinde etkili olmaktadır. Tarımsal deneyler, % 1.8 düzeyinde azot içeren organik maddenin toprağa katılması durumunda toprakta net bir mineral azot girdisi veya kaybı olmadığını, organik maddelerin % 1.2'den daha az azot içermesi durumunda ise topraktaki inorganik-azot rezervinin hızla azaldığını göstermektedir.

Karbon kapsamı yaklaşık % 40 olan doğal materyalde bu N düzeyleri, 20/1 ile 30/1 düzeylerindeki C/N oranları ile ilgilidir. Şayet organik maddenin C/N oranı 30/1'den daha geniş ise net immobilizasyon, 20/1'den daha dar ise net mineralizasyon gerçekleşmektedir. Kritik C/N oranı 20/1 olan kavram, kuzey yarıküredeki ılıman işlenir topraklar için ortaya konmuştur. Bu gibi topraklar C/N oranı yalnızca 20/1 'den az olan organik kalıntıların mineralizasyonu ve gelişme döneminin başlangıcında bitkiye yarayışlı azot formlarının ortaya çıktığı ortamlar olarak tanımlanmalıdır.

Bu yaklaşım diğer her türlü ortam için kritik bir oran olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, orman ekosistemlerinde yaprak döküntülerinin C/N oranları kritik orandan (20/1) çok daha geniştir, buna karşılık verimli bir orman sisteminde her yıl tonlarca organik madde mineralize olabilmektedir. Bu nedenle yalnızca C/N oranı değil, bunun yanında toprağa katılan organik kalıntıların kimyasal yapısının da önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ligninleşmiş maddelerin ayrışmak için gereksindiği azot miktarı bir çok sukulent dokudan (kaktus ve sukulent gibi bitkilerin dokuları) daha azdır. Odun dokusunu ayrıştıran mantarların, kendi misellerinin otolizi (kendliğinden parçalanmak) ile açığa çıkan azotu biriktirebilme ve bu azotu ayrıştırma sırasında kullanabildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle ligninleşmiş dokuların düşük C/N oranlarına karşın ayrışmanın gerçekleşmesi mümkün olmaktadır.

Topraktaki Organik Azot Formları

Topraktaki organik azotun yalnızca bir kısmının protein olduğu bilinmektedir. Ancak bu fraksiyon, olası canlı hücre proteinini kapsamakta ve bitki gelişmesi için bir kaynak oluşturması bakımından çok önemli bulunmaktadır. Proteinler ve amino şekerlerin ayrışmasından serbest kalan amonyum iyonlarının bir kısmı kinonlar ve polifenoller ile birleşmekte ve oluşan bu ürünlerin mikrobiyal ayrışmaya karşı çok dirençli olduğu bilinmektedir. Bu tür reaksiyonlar topraklara gübre olarak amonyum bileşikleri uygulandığında da ortaya çıkmakta ve çoğunluk amonyum fiksasyonu olarak tanımlanmaktadır. Ayrışma olayları sırasında açığa çıkan amino asitler de kinonlar ile birleşebilir, böylece nispeten dirençli hümik asit polimerleri oluşur. Topraktaki toplam azotun % 50’ sine yakın kısmının kimyasal yapısı çok iyi anlaşılmamış olmakla birlikte, % 20 ile 40 düzeyinde amino asitlere ve % 5-10 düzeyinde de amino şekerlere bağlı olduğu bilinmektedir. Toprak organik maddesinin çok küçük bir kısmı herhangi bir zamanda gerçekleşen mineralizasyon-immobilizasyon döngüsüne katılmaktadır. Topraklara giren organik madde kütlesi kısmen ayrışmakta, daha ileri düzeyde mikrobiyal etkiye karşı dirençli kısımlar humusu oluşturmak üzere karmaşık reaksiyonlara girmektedir.

acemi_caylak
25-08-2010, 22:20
Amonifikasyon

Toprağa katılan organik azotlu formlar, proteinlerdeki amino-N nükleik asitlerdeki heterosiklik-N bileşikleri olup; azotu bağlı bulunduğu bu formlardan açığa çıkaran topraktaki heterotrof mikroorganizmalardır.

Bu bakteriler içinde, gram negatif ve pozitif kısa çubuk bakterileri, Arthrobacter spp., gram pozitif kokkoid çubuklar, koklar, spor oluşturmayan uzun çubuk bakteriler, Bacillus spp. gözlenmektedir. Bu ayrışma sürecinde gerçekleşen ilk olay protein çözünmesi (proteolisis) olup sonuçta amino-N formları açığa çıkmaktadır. Bu nedenle olay aynı zamanda aminizasyon olarak da tanımlanmaktadır. Amino-N çok değişik bakteri grupları tarafından amonyağa indirgenir.

Amonyağın açığa çıkmasına neden olan bu olay amonifikasyon olarak tanımlanır. Mikroorganizmalar bu işlevi salgıladıkları hücre dışı proteolitik enzimler (proteaz enzimleri) ile gerçekleştirirler. Amonifikasyon olayı oksidatif süreçlerin yer aldığı bir çevrimdir. Oksijensiz koşullarda ise çürüme ve kokuşmadan kaynaklanan indirgen ürünler ortaya çıkar. Amonifikasyon sürecinin havalı koşullarda ortaya çıkardığı son ürünler CO2, NH2, H2O ve SO2 olup anaerob kokuşma koşullarında kötü kokulu merkaptanlar (kükürtlü organik bileşikler), H2S, CO2, RNH2 ve RCOOH gibi tam mineralize olmamış ürünler belirir.

Değişik topraklarda yapılan populasyon çalışmaları, her bir gram toprakta yaklaşık 100.000 ile 10.000.000 adet amonifikasyon yapan mikroorganizma varlığını göstermektedir. Bu organizmalar içinde bakterilerden Arthrobacter, Pseudomonas, Bacillus, Clostridium, Serratia Micrococcus, mantarlardan Alternaria, Aspergillus, Mucor, Penicillumve Rhizopus sayılabilir. Mantarlar hücre sentezinde bakterilerden daha fazla azot özümlediğinden daha az amonyak çıkarırlar.

Amonifikasyon sonucu oluşan amonyak toprak çözeltisinde çözünerek form değiştirir. Atmosfer ve toprak solunumundan türeyen CO2' in toprak suyunda çözünmesinden meydana gelen karbonik asit de amonyum iyonlarının oluşumunda etken olmaktadır.

Ancak azot mineralizasyonunda amonfikasyon sonucu oluşan amonyağın tümü toprak sisteminde tutulamaz. Özellikle ortam pH koşullarına da bağlı olarak topraktan NH3 (amonyak) gazı halinde atmosfere geçer.

Bu olay toprakta ortaya çıkan azot kayıplarından yalnızca biridir.

Nitrifikasyon

Mineralizasyon sürecinin ilk son ürünü olan amonyum iyonlarının, topraktaki özel mikroorganizma grupları tarafından kademeli olarak yükseltgenerek nitrat iyonlarına çevrilmesi nitrifikasyon süreci olarak tanımlanır. Bu olay oksijene gereksinim duyan bir reaksiyondur.

Biyolojik nitrifikasyondan başka, fotokimyasal (ışık enerjisi etkisi ile) oluşan nitrifikasyon süreçleri varsa da, toprakta oluşan biyolojik süreçlerin yanında önemsiz sayılabilir. Biyolojik nitrifikasyon işlemini zorunlu ototrof bakteri grupları yürütmektedir.

167825

167826

Amonyumun nitrit iyonlarına çevriminden sorumlu toprak bakterileri şunlardır:
1. Elipsoid veya kısa çubuk bakterileri: Nitrosomonas

167828

167834

2. Küresel hücreli bakteriler: Nitrosococcus
3. Spiral şekilli hücreler: Nitrosospira
4. Pleomorfik bakteriler: Nitrosolobus

Oluşan nitrit iyonları mikroorganizma ve bitki gelişimi için toksik maddelerdir. Ancak ortam koşullarında derhal nitrat iyonlarına yükseltgenirler. Bu çevrimden sorumlu olan bakteriler:

Kısa çubuk bakteriler: Nitrobacter

167835

Nitrifikasyon süreci amonifikasyon ile kıyaslandığında çok daha özelleşmiş bir nitelik gösterir. Bu süreçte işlev gören bakteriler yalnızca obligat organizmalar olmakla kalmaz, aynı zamanda çevre koşullarına karşı oldukça yüksek duyarlılık gösterirler. Nitrifikasyon organizmaları organik-karbonu kullanamadıkları gibi, azot içermeyen diğer organik substratların oksidasyonundan enerji de sağlayamazlar, bu amaçla mutlaka azot içeren inorganik substratlar (NH4 +, NO2 -) kullanmak zorundadırlar. Özet olarak nitrifikasyon bakterileri karbon kaynağı olarak CO2 'i, enerji kaynağı olarak da inorganik azotlu bileşiklerin biyolojik oksidasyonunu kullanırlar.

Yüksek miktarda amonyak içeren organik gübreler, Nitrobacter'lerin aktivitelerini olumsuz etkileyebilir ve bir süre için ortamda bitkilere zararlı nitrit iyonları birikebilir.

Nitrifikasyon bakterileri ayrıca bitki köklerinden salgılanan bazı maddelere karşı oldukça duyarlıdır. Bu durum mikroorganizma sayı ve aktivitesince zengin olan bitki kök bölgesi (rizosfer)’nin bu olumlu etkisine karşın, kök gelişiminin yoğun olduğu çayır topraklarında, nitrifikasyonun neden zayıf olduğunu açıklamaktadır.
Nitrifikasyon bakterileri kuvvetli aerob olduklarından, reaksiyonlar mutlak oksijence zengin koşullarda gerçekleşmektedir. Bu nedenle su altında kalan veya drenaj sorunları bulunan topraklarda nitrifikasyon sınırlanmaktadır.

Ortam pH'sı diğer etkili bir çevre faktörü olup hafif asit, nötr veya hafif alkali koşullar nitrifikasyon için uygundur. pH'ın 6' nın altına düşmesi, nitrifikasyonu çok zayıflatır. Topraklarda kireçleme özellikle asit koşullarda nitrifikasyon sürecini çok olumlu etkilemektedir.

Nitrifikasyonun optimum sıcaklığı 24-29 °C arasındadır. Donma noktasına kadar olan düşük sıcaklıklarda zayıf bir nitrifikasyon saptanmasına rağmen 5 °C’ nin altında nitrat oluşumu hızla azalmaktadır. Ortam nemine de bağlı olmak üzere, yüksek sıcaklıklarda aktivite tekrar azalır, bunun için saptanan eşik değer 35 °C civarındadır. Genel toprak mikroorganizma aktivitesinde olduğu gibi, tarla kapasitesinin % 80'i düzeyinde nem miktarı nitrifikasyon için optimumdur. Solma noktası veya doygunluk koşullarına yaklaşıldığında nitrifikasyon yavaşlar. Toprağın nem düzeyi azaldıkça, oluşan nitrat miktarında azalma olmakla birlikte, bu koşullardaki nitrat üretimi saturasyon (doygunluk) koşullarındakinden fazla olmaktadır.

Topraklarda karbonatların ve diğer tampon maddelerin varlığı nitrifikasyonu olumlu etkilemektedir. Yetiştirilen bitki türünün de bu süreci etkilediği, kök salgılarının süreci yavaşlattığı bilinmektedir.

Toprağa ilave edilen bitki kalıntılarının C/N oranları, süreci etkilemekte ve C/N oranı dar organik maddelerin ilavesi nitrat oluşumunu hızlandırmaktadır.

İlkbaharda uygun toprak işleme redoks koşullarını olumlu etkilediğinden nitrifikasyon hızlanmaktadır.

Topraktaki kuruma ıslanma olaylarının da nitrat oluşumunu artırdığı ve bu artışın daimi benzer nem koşulları içeren topraklardaki nitrifikasyondan fazla olduğu gözlenmektedir. Yağış rejimi fazla olan bölgelerde, topraktaki nitratın yıkanması ve taban suyuna karışması fazla olmaktadır. Benzer şekilde nadasa bırakılmış alanlarda, yağışlı mevsimlerde, nitratlar drenaj suları ile topraktan kaybolmaktadır. Bu şekilde oluşan azot kayıpları, toprak azot bilançosundaki önemli negatif olaylardandır. Şayet topraklara uygulanan azotlu gübre dozları ve veriliş zamanları iyi ayarlanmıyorsa, nitrifikasyon kayıpları artacağından sularda nitrat birikmesi ile çevre sorunlarının ortaya çıkması olasıdır. Bu nedenle tarım sistemlerinde nitrifikasyonun kontrol altına alınması ve nitrifikasyon hızının azaltılması amacı ile topraklara nitrifikasyon inhibitörleri uygulaması dikkati çekmektedir. Bu amaçla tarımda piridin, primidin, tiazol ve azid türevleri ile bazı amidlerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu maddelerin içinde en çok uygulama alanı bulan bileşik N-serve ticari adı ile tanınan 2 klor -6- (triklormetil) piridin (nitrapirin)'dir.

Nitrifikasyon oranı, tarla topraklarında çeşitli toksik maddeler tarafından azaltılabilmektedir. Amonyağın kendisi her iki grup bakteri için de toksiktir. Ancak Nitrobacter, Nitrosomonas grubundan daha duyarlıdır. Bundan dolayı toprakta yüksek düzeyde üre veya anhidrit amonyak oluştuğunda toprakta nitritler birikmeye başlar. Özellikle nötral veya alkalin topraklarda, soğuk iklim koşulları ile düşük katyon değişim kapasitesi koşullarında bu durum gözlenir.

Amonyağın nitrata çevrimi bir oksidasyon olayı olduğundan, çevrimin oranı bakterilerin oksijen sağlama koşullarına bağlıdır. Aşağıda verilen araştırma sonuçlarına göre, toprak havasındaki kısmi oksijen basıncı azaldıkça, nitrifikasyona uğrayan azot yüzdesi de azalmaktadır:

| | | | | |
Havadaki % O2 | 20| 11| 4.5| 2.1| 1.0| 0.4
Nitratlaşan % N| 46| 43| 38| 28| 21| 2


Genel olarak bütün tarla toprakları çok asit, çok soğuk veya çok fazla ıslak olmadıkça amonyumu nitrata oksitleyen bakterileri içerir. Nitrit iyonlarının nitrata oksidasyonu amonyumun oksidasyonundan daha hızlıdır. Bundan dolayı nitrit genellikle çok düşük konsantrasyonlarda bulunur. Topraklarda nitrifikasyon bakterilerinin sayıları çok düşüktür. Çoğunluk amonyum oksitleyicilerin sayısı, nitrit oksitleyicilerden çok daha fazladır. Bu sayısal özellik yanında nitrit oksitleyiciler amonyum oksitleyenlerden kurumaya karşı daha duyarlıdırlar, özellikle yarı-kurak bölge topraklarında toprak kuruması nitrifikasyon yapan bakterileri öldürmektedir. Böylece iklime bağlı olarak topraklarda bazen nitrit birikimi olabilmektedir.

İnorganik azot bileşikleri olan amonyum ve nitratlar, çeşitli yollar ile topraktan uzaklaşırlar. Bu olaylar şunlardır:

1. Bitkiler tarafından alım,
2. Mikroorganizmalar tarafından özümlenme (immobilizasyon),
3. Uçucu bileşikler şekline çevrilme ve atmosfere karışma,
4. Sızma suları ile topraktan yıkanma.

Toprak biyolojisi bakımından iki ve üçüncü maddeler önemli olmakla birlikte, azotun genel çevrimi bakımından en önemli mikrobiyolojik etki, mineral azotlu bileşiklerin uçucu formlara çevrilmesi şeklindeki kaybıdır. Amonyum, amonyak şeklinde atmosfere kaçabilir, ancak bu yalnızca alkali koşullarda meydana gelir. Azotun gaz bileşikler halinde kaybının en önemli kaynağı ise denitrifikasyondur.

acemi_caylak
25-08-2010, 22:36
Denitrifikasyon

Toprak azotunun gaz bileşikler şeklinde kaybolmasına etken olan en önemli olay denitrifikasyondur. Bunun sonucunda nitrat ve amonyum iyonları nitro oksit (N2O) ve serbest azot gazı (N2) şekline çevrilir. Bu olay çok asit olmayan koşullarda, genellikle 5 pH' ın üzerinde ve zayıf havalanma koşullarında ortaya çıkmaktadır. Toprakta aktif mikrobiyal populasyonun varlığı, kolay ayrışabilir organik maddenin varsıllığı, sıcak ve ıslak periyodlar, denitrifikasyon için uygun koşullar sağlamaktadır.

Denitrifikasyon çok aktif bir olaydır. Laboratuvar koşullarında 300 ppm NO3-Azot içeren toprak örneğinin 28 ile 96 saat içinde denitrifikasyonla bu azotu kaybettiği belirlenmiştir.

Denitrifikasyonda görev yapan bakteriler fakültatif anaerob olup, serbest oksijen yokluğunda nitrat, nitrit veya azotun oksitlerini hidrojen akseptörü (alıcı) olarak kullanmaktadırlar. Denitrifikasyon yapan
mikroorganizmalar, nitratlardan üç şekilde yararlanırlar:

1. N kaynağı olarak,
2. Nitratı oksijen kaynağı şeklinde kullanarak,
3. Nitrat özümlemesinde.

Denitrifikasyon yapan organizmalar başlıca üç grupta toplanır:
1. Heterotrof bakteriler
a. Pseudomonas denitrificans
b. Bacillus nitroxus

2. Ototrof bakteriler
a. Thiobacillus denitrificans,
b. Micrococcus denitrificans

3. Fakültatif anaerob bakteriler
a. Achromobacter

Bu bakteriler, organik madde ayrışmasında, protein ayrışması (proteoliz) ve amonifikasyonda aktif olan organizmalardır. Koşullar anaerobik solunum için uygun olmadığında, nitrat redüksiyonuna başlarlar. Aşırı su düzeyi veya olumsuz fiziksel koşulların yarattığı anaerobik ortamın yanısıra, kuvvetli bir toprak solunumunun oluşturduğu yüksek CO2 basıncı da denitrifikasyona neden olabilir. Bu durumda toprak atmosferinde oksijenin kısmi basıncı azalır ve mikroorganizmalar gerekli elektron transferlerinde kullanacakları oksijeni nitrat ve nitritler yolu ile sağlarlar. Bu "nitrat solunumun 'da nitrat ve nitrit iyonları, hidrojen akseptörü olarak O2" nin görevini üstlenirler. Bu olayı nitrat asimilasyonundan ayırmak gerekir. Çünkü bu son olayda nitrat, hücredeki azotlu bileşiklerin oluşturulmasında kullanılır.

Denitrifikasyon mekanizması, ortamda uygun hidrojen verici (donör) lerin varlığına da bağlıdır. Bu şekilde çalışan bazı heterotrof denitrifikantlar, kolay ayrışan organik maddeleri kullanırlar. Denitrifikasyon organizmaları ayrıca azot kaynağı olarak amonyum tuzlarını ve aminoasitleri gereksinebilirler. Bu olaya çoğunlukla yukarıda tanımlandığı gibi Pseudomonas ve Arthrobacter türleri katılır. Bu bakterilerin optimum aktiviteleri hafif alkali pH'lardadır. Kuvvetli asit koşullarda denitrifikasyon herhangi bir rol oynamaz. Denitrifikasyon yolu ile topraklardan oluşan kayıp önemli düzeydedir. Azot izotopları ile yapılan denemelere göre, çayır vejetasyonu altındaki kumlu topraklarda % 11-25, killi topraklarda % 16-31, organik moor topraklarda % 19-41 düzeyinde gaz halinde azot kaybı olmaktadır. Su etkisi altında bırakılan çeltik alanlarında ilave edilen azotlu gübrelerin etkileri nedeniyle bu kayıpların % 60'a kadar yükseldiği belirtilmektedir.

Topraklardaki denitrifikasyon kapasitesinin limitini bakteriler tayın etmektedir. Toprağın mantar ve aktinomiset florası denitrifikasyona bağlı N2 üretimine katılmazlar. Denitrifikasyon yapan bakteriyel türlerin aktivitelerini toprak pH'sı etkilemektedir.

167836

Kimi özel koşullar altındaki azotun da denitrifikasyona uğrayarak gaz şeklinde kaybolduğu saptanmıştır. Özellikle bunun su ile kapalı toprakların oksijen yönünden varsıl olan yüzeye yakın kesiminde oluştuğu görülmüştür. Nitrata dönüşen amonyum derine, anaerobik koşulların olduğu kesime taşınmakta ve orada nitrat indirgenerek denitrifikasyona uğramaktadır. O nedenle Abichandani ve Patnaik (1958) denitrifikasyonu önlemek için verilen amonyumlu gübrelerin olanaklar elverdiğince derine verilmesini önermişlerdir.

Denitrifikasyon prosesi kısaca aşağıdaki sıraya göre verilen redüksiyon kademelerinde gerçekleşir:

Nitrat → Azot Dioksit → Azot Monoksit → Nitro Oksit → Azot
NO3 → NO2 → NO → N2 O → N2

Kuşkusuz gaz halinde en fazla azot kaybı bakteriyel denitrifikasyon ile olmaktadır. Genellikle topraktan gaz halinde azotun atmosfere kaçışı, besin elementi kaybı olarak düşünülür ve arzu edilmez.

Denitrifikasyon esnasında önemli miktarda azot kaybı olur. Azot izotopları ile yapılan araştırmalarda çayır vejetasyonu altındaki kumlu topraklarda % 11-25, killi topraklarda % 16-31, moortopraklarda % 19- 40 civarında azot kaybı tesbit edilmiştir. Devamlı su etkisinde olan pirinç topraklarında ilave azotlu gübrelerin etkileri nedeniyle bu kayıplar % 60'a kadar yükselmektedir.

Rolston (1977), denitrifikasyonla ortaya çıkarılan N2O oranının serbest bırakılan N2'nin sadece % 5'i kadar olduğunu saptamıştır. Voldendort (1968)'a göre bir çayırda bile uygulanan azotun % 10-40'ı denitrifikasyon yoluyla kaybolabilmektedir. Denitrifikasyonla kayıplar işlenen topraklarda ortaya çıkmaktadır (Terman ve Brown, 1968). Düşük kısmi oksijen basıncıyla karakterize edilen çeltik toprakları gerçekte denitrifikasyona yatkındırlar (Ponnam Peruma, 1965). Bu nedenden dolayı bu topraklara N, nitrat formunda değil NH4-N şeklinde verilmelidir. Düşük pH koşulları (pH 4,5) altında da denitrifikasyon ve nitrifikasyonla olan kayıplar (daha önce anlatılmış olan), nitrifikasyon inhibitörleri uygulanmak suretiyle azaltılabilir. (Touchtov ve ark, 1978).

Azotun bitki için önemi daha önce anlatıldığı gibi çok büyüktür. Topraktan azotun uzaklaşması demek, bitki gelişimi ve ürün miktarının olumsuz etkilenmesi demektir. Her yıl bitki besini olarak toprağa azot verilmektedir. 1988 yılı verilerince o yıl ülkemizde 1.081.605 ton azot içeren azotlu gübreler toprağa verilmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere toprağa verilen azotun % 10 ile % 40'lara kadar varan kısmı denitrifikasyonla topraktan uçup gitmektedir. Gübre fiyatları düşünülecek olursa, uygun koşullar bulunduğunda denitrifikasyon olayı, ülke ekonomisine ve ziraatla uğraşan kesime büyük zararlar verebilir.

Son yıllarda azot oksitlerin atmosferde kirlilik oluşturması konusu büyük ilgi çekmektedir. Toprakta ve doğal sularda denitrifikasyonla oluşan azot oksitlerin atmosfere ve sonra stratosfere geçtiği, stratosferde ise ozon tabakasına zarar verdiği hipotezi ortaya atılmıştır. NO ve NO2 gazları atmosfere denitrifikasyon olayından başka, insanların faaliyeti sonucu, örneğin: kömür, petrol, doğal gazlar ve endüstride kullanılan diğer yakıtların yanmaları sonucuda katılmaktadır. Ancak araştırmacılar mikrobiyal oluşumlu azot oksitlerin daha fazla yer aldığını söylemektedirler. Bilindiği gibi ozon tabakası canlılara zararlı etkileri olan 300 nm dalga boyundaki zararlı ultraviyole ışınlarını süzücü bir filtre etkisine sahiptir. Ozon tabakasının yokluğunda cilt kanserinin artışı ve bitki gelişmesinde azalmalar, bozulmalar olabilmektedir. Ozon fotokimyasal reaksiyonlar sonucu oluşmaktadır.

O2 + 2O → 2O3

Denitrifikasyon olayı, konuya burada dahil olmaktadır. Çünkü N2O stratosferde NO’ya okside olmaktadır.

N2O + O → 2NO

Bu gazlar radyasyonun zararlı etkisini önleyen ozonun parçalanmasında katalitik bir etkiye sahiptirler.

NO3 + O3 → NO2 + O2 ;
Işık
O3 → O2 + O ;

NO2 + O → NO + O2

Böylelikle radyasyonun zararlı etkisini önleyen bariyerde zayıflamalar olmaktadır. Aynı zamanda zararsız toprak bakterileri indirekt yoldan ozon sirkülasyonunu etkilemektedirler. Tarımsal tedbir olarak kullanılan nitratlı gübreler de bu olayı teşvik etmekte ve O3 parçalanması artmaktadır.

Buna karşılık bazı araştırıcılar da bunun tersini savunarak, tarım alanlarında giderek artan azotlu gübrelemenin, denitrifikasyon yoluyla atmosferde N2O oranını artırdığı ve ozon tabakasını tahrip ettiği şekilde bir kamuoyu oluşturmuşlardır. Oysa azotlu gübrelerin hızla artan kullanımına rağmen atmosferdeki N2O miktarında bir artış gözlenmemiştir (Mengel ve Kirkby, l987).

Denitrifikasyonun yukarıda anlatılan olumsuz yanlarının yanısıra bir de olumlu tarafı vardır. Nitrat insanlar ve hayvanlar için zararlı bir bileşiktir. Topraktaki nitrat, yıkanma ile alt katlara inerek yeraltı suyuna karışmaktadır. Buradan da insanların ve hayvanların kullandıkları suya karışarak kirlenmeye sebep olmaktadır. İşte denitrifikasyon yıkanma ile alt katlara inerek ve yeraltı sularına karışarak NO3 (nitrat) miktarını azaltmaktadır. Bunun sonucu olarak da denitrifikasyon suların NO3 –’la kirlenmesini önleyici bir olay olarak görülür.

Hatta nitratla kirlenmiş sular denitrifikasyon yoluyla temizlenmeye çalışılmaktadır. Bu konuda çok fazla araştırma yapılmıştır. Denitrifikasyon olayı toprakta olduğu gibi sularda da olabilmektedir. Değişik yöntemlerle de, denitrifikasyon yapan mikroorganizmalar kirli sulara konarak, ortamdaki azot kirlenmeleri önlenmektedir.

Denitrifikasyon olayı mikrobiyal bir olaydır. Mikroorganizmaların faaliyeti ile gerçekleşir. Bu olay içerisinde mantarlar ve aktinomisetler pek görülmezler. Bu olay bir çok bakteri tarafından gerçekleştirilir. Çok sayıdaki bu bakteriler aerob ve anaerobik toprak koşullarında görev yaparlar.

1.Acinobacter

2.Agobacterium
Agobacterium tumefaciens

3.Achromobacter

4.Alcaligenes
Alcaligenes faecalis
Alcaligenese utrophus

5.Bacillus
Bacillus licheniformus
Bacillus laterosporus
Bacillus azotoformans
Bacillus stearothermophilus

6.Chromobacterium
Chromobacterium violaceum
Chromobacterium lividum

7.Corynebacterium
Corynebacterium nephridii

8.Cytophaga
Cytophaga johnsonae
Cytophaga denitrificans

9.Flavobacterium

10.Hyphomicrobium
Hyphomicrobium vulgare

11.Moraxella(Kingella)
Moraxella kingae
Kingella denitrificans

12.Neisseria
Neisseria sicca
Neisseria subflava
Neisseria flavescens
Neisseria mucosa

13. Paracoccus
Paracoccus denitrificans
Paracoccus halodenitrificans

14.Proptonibacterium
Proptonibacterium acidi-propionici

15.Pseudomonas
Pseudomonas pseudoflova
Pseudomonas fluorescens
Pseudomonas aeruginosa
Pseudomonas denitrificans
Pseudomonas stutzeri
Pseudomonas perfectomarinus
Pseudomonas sacharophilia

16.Rhizobium
Rhizobium leguminosarum
Rhizobium japonicum
Rhizobium trifolia
Rhizobium phaseoli

17.Rhodopseudomonas
Rhodopseudomonas spheroides
Rhodopseudomonas palustris
Rhodopseudomonas capsulate

18.Spirillum (Aquaspirillum veAzospirillum)
Spirillum itersonii(Aquaspirillum intersonii)
Spirillum lipoferum

19.Thermothrix
Thermothrix thioparus

20. Thiobacillus
Thiobacillus denitrificans

21.Vibrio
Vibrio sputorum.
Vibrio succinogenes

acemi_caylak
25-08-2010, 22:45
Azot Fiksasyonu
Atmosferde bol miktarda bulunan moleküler azotun amonyum formlarına indirgenerek yarayışlı duruma geçmesine azot fiksasyonu denmektedir. Atmosfer azotunun biyolojik olarak bir yıl içindeki fiksasyonu 175 milyon ton olup, tüm azot fiksasyonunun % 75' ini oluşturmaktadır. Aşağıdaki çizelgede azot fiksasyonu olayları ve düzeyleri görülmektedir.

N - Fiksasyonu milyon | Ton/Yıl
Endüstriyel (Haber-Bosch Makineleri) | 40
Atmosferik (elektrik gerilimleri) | 10
Yanma (endüstriyel, oto)|20
Ozonlanma |15
Biyolojik | 175


Azot fiksasyonunda moleküler azotun amonyağa çevrimi enerji gereksinir. Ticari azotlu gübre üretiminde, bu iş Haber-Bosch yöntemi ile yüksek basınç ve sıcaklıkta gerçekleştirilir. Bu amaçla petrol gibi yenilenemeyen fosil yakıtların fazlaca kullanılması gerekmektedir. Oysa biyolojik olarak azot fiksasyonu, bazı mikroorganizmalar tarafından (bakteri ve cyanobacter) nitrogenaz enzimini kullanarak düşük enerji tüketimi ile gerçekleştirilebilmektedir.

Biyolojik azot fiksasyonu bir çok mikroorganizma tarafından gerçekleştirilir. Bu organizmaların bir kısmı bağımsız olarak bu işlevi gerçekleştirirler. Buna kısaca serbest azot fiksasyonu denmektedir. Bunun yanında bazı toprak bakterileri, baklagil bitkileri ile simbiyoz durumunda önemli azot fikse edici organizmalar olarak tanınırlar. Ayrıca mavi yeşil algler ve aktinomiset-yüksek bitki ortaklığı şeklinde azot fikse eden formlar da bilinmektedir. (Rhizobium türleri ve Aktinomisetler tarafından gerçekleştirilen Simbiyotik fiksasyonu daha önce yeterince anlatıldığı için burada değinilmeyecektir.)

Serbest yaşayan ve molekül azotu bağlama yeteneğinde olan mikroorganizmalar bakteriler ve mavi yeşil alglerdir. Algler toprakta olduğu kadar akvatik (su) ortamlarda da azot fiksasyonunu gerçekleştirirler.

Serbest azot fiksasyonu yapan bakteriler heterotrof veya ototrof gruptan olabilmektedir. Heterotrofik türler arasında aerob ve anaerob aktivite gösteren gruplar vardır.

Aerob bakterilerden Azotobacter ve Beijerinckia örnek olarak verilebilir. Azotobacter genellikle nötral ve alkali topraklarda bütün dünyada geniş yayılım gösterir. Bu bakterilerden Azotobacter chroococcum en önemlisidir. Bu bakteri ortam koşullarına bağlı olarak her bir gram toprakta bir kaç yüz veya bin adet olarak bulunabilir. Yıllık azot fiksasyon düzeyleri ortalama 2-3 kg/da 'dır. Azotobacter, büyük (3-6 μm), oval veya küresel mikroorganizmalardır. Hücreler bölünme işleminden sonra çoğunlukla yoğun jelimsi bir kılıf ile çevrilir. Azotobacterin asit koşullara dirençli türleri de vardır. Örneğin Azotobacter beijerinckia 3 pH' ya kadar asit koşullara dayanabilir ve azot fiksasyonu yapabilir. Buna karşılık A. chroococcum asit koşullarda gelişmez ve azot fiksasyonu yapamaz.

Aerob olarak azot bağlama yeteneğinde olan diğer heterotrof bakteri grupları Pseudomonas, Bacillus, Klebsiella, Mycobacterium ve Spirillum'dur.

Anaerob azot fiksasyonu yapan bakteriler içinde en iyi bilineni Clostridium türüdür. Bu organizma da Azotobacter gibi uygun enerji kaynaklarını gereksinir ve ortamda düşük miktarlarda amonyum veya nitrat iyonları bulunduğu durumda bile, azot fiksasyon kapasitesi azalır. Anaerob olmalarına karşın Clostridiumlar toprakta Azotobacterlerden daha fazla bulunur. Özellikle bitki kök aktivitesinin yoğun olduğu rizosfer bölgesi, solunumdan oluşan karbondioksit derişiminin yüksekliği nedeniyle uygun bir anaerobik ortam sağladığından clostridiumların gelişmesini olumlu etkiler. Bu tür organizmaların azot fiksasyon düzeyleri 0.5-3 kg/da/yıl kadardır.

Azot bağlama yeteneğinde olan bazı fakültatif anaerob bakterilerde vardır. Bacillus, Klebsiella, Pseudomonas ve Arthrobacter bunlara örneklerdir. Bu organizmaların azot bağlama güçleri fazla değildir.

Topraklarda ayrıca azot bağlama yeteneği gösteren bazı ototrofik bakteri türleri arasında kemoototrofik gruplar yanında fotoototrofik türler de bilinmektedir. Örneğin kemoototrofik Methanobacterium omelianski ve fototrofik yeşil ve mor kükürt bakterileri tanımlanabilir.

Fotoheterotrof kükürtsüz purpur bakterileri de dahil olmak üzere bütün fotosentetik bakterilerin azot bağlama yeteneğinde oldukları bilinmektedir. Bunlardan bazılarının karanlık koşullarda da kemoheterotrof gelişerek azot fiksasyonu yaptıkları saptanmıştır. Bütün bu organizmaların belirli ekosistemlerde lokal etkileri olmakla birlikte, azotun jeobiyokimyasal döngüsü içinde az bir yer tuttukları belirtilebilir.

Mavi-Yeşil Algler (Cyanophyceae)

Azot fikse eden mavi-yeşil algler ışık enerjisini kullanarak fotosentetik mekanizma yolu yardımı ile enerji sağlayan ve bunun bir kısmını azot fiksasyonu mekanizmasında kullanan organizmalardır.

Bu organizmalar toprak ekosistemindeki yüksek bitkilere benzer fotosentez yolu ile oksijen üreten ve karbon dioksit fiksasyonu yapan ve azot fikse eden tek organizmadır. Alglerin azot bağladığı ilk kez Frank (1889) tarafından ileri sürülmüş, 1928'de Drewes saf kültürde mavi-yeşil alglerden Nostoc ve Anabaena türlerinin azot bağladığını göstermiştir.

Mavi yeşil alglerin özellikle çeltik tarlalarında önemli ekonomik rolleri bulunmaktadır. Yağmurlu dönemlerde nemli pirinç tarlalarında azot miktarının 15-50 kg/ha düzeyleri arasında değiştiği belirtilmektedir. Ayrıca arid bölgelerde ve çöl alanlarda gelişen alg türleri azot kazancı bakımından önemlidir. Bu tür bölgelerde mavi-yeşil algler tarafından bağlanan atmosfer azotu 3 kg/ha/yıl düzeyindedir.

Antartika'da yaygın olan Nostoc algal-peat olarak tanımlanan organik toprak nitelikli bir oluşumun temel bileşenidir. Mavi-yeşil alglerin fotosentetik canlılar olması azot fiksasyonu bakımından güneş ışıma şiddeti, diğer bir deyimle fotosentez koşullarına bağlı olmalarına neden olmaktadır. Kış koşullarında sıcaklık ve fotosentez koşulları yeterli olmadığından azot fiksasyonu çok önemsiz düzeyde gerçekleşmektedir. Bahar aylarında oluşan fiksasyonun 8 kg/ha /yıl düzeyine ulaştığı belirlenmiştir.

Zeytinlibahçe
26-08-2010, 06:45
Yeri gelmişken laktik asit bakterilerini bu yıl sn Meyvelitepenin tavsiyeleriyle zeytin salamurasında kullandık, min.tuzlulukta, ph 4.5-4.7 aralığında, zeytinin kendi aroması ve tadını aldığımız, yerkende vucudun tuz limitlerini aşmayacak, tadan herkezin beğenisini kazanan, hatta ben siyah zeytin sevmem yeşil isterim diyen birkaç arkadaşın fikirlerini değiştiren tek kelimeyle mükemmel bir zeytin salamurası yaptık kendisine şükranlarımı sunarım.

verdoque
26-08-2010, 20:43
http://www.reap-canada.com/online_library/IntDev/id_bokashi/Bokashi%20Nature%20Farming%20Manual%20%282006%29.p df

Arkadaşlar kolay gelsin
Acemi çaylağa verdiği bilgiler ve çeviriler için teşekkür ederim. Çorbada benimde tuzum bulunsun

Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı (http://rapidshare.com/files/415311720/Bukasi_ceviri.zip.html)

acemi_caylak
26-08-2010, 20:49
Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı (http://rapidshare.com/files/415311720/Bukasi_ceviri.zip.html)

Sn. Verdoque,

Elinize sağlık. Bence çok güzel olmuş. Artık gerisini de isteriz sizden:)

verdoque
26-08-2010, 20:57
Teşekkür ederim, her tarif sonrası linki güncellerim :)

acemi_caylak
26-08-2010, 22:23
Doç. Dr. A. Kadir Halkman'ın Tarım Mikrobiyolojisi kitabında, B. thuringiensis' in (forumda bilinen adıyla Delfin WG) biyoinsektisit olarak üretilmesi ayrıntılı olarak var. Buraya da aktarıyorum. Melas, buğday unu, soya unu vb. yöntemler bu konunun okuyucularına hiçte yabancı değil. Ki bir çok bakteri fermentasyon yöntemi ile üretiliyor. Önemli olan bunların bulundukları ortamları bilmek ve buradan alınan örneklerden izole edebilmek.


Zararlı böceklerin kontrolünde Bacillus cinsinden bakteriler kullanılmaktadır. Bu alanda kullanılan bakterilerin sporlu olmaları dikkat çekicidir. Sporlu bakterilerin kolayca ve büyük miktarlarda üretilebilmeleri, ticari amaçla kullanılmalarının başlıca nedenidir. Buna karşın spor oluşturmayan, oysa büyük miktarlarda üretilebilen hiç bir sporsuz bakeri ticari amaçla kullanılammıştır. Bu durum, muhtemelen, sporsuz bakerilerin pratikte kolayca stabilize edilememelerinden doğmaktadır.

Biyolojik İnsektisitlerin Üretimi

Entomopatojenler ya fermentasyon yolu ile (in vitro) ya da yaşayan böcekler üzerinde (in vivo) üretilirler. Derin veya yüzey fermentasyon yöntemleri fakültatif entomopatojenler (bakteri ve mantarlar) için, in vivo yöntemler ise, zorunlu entomopatojenler (virüs ve protozoonlar) için uygulanır. Örneğin B. thuringiensis ve B. moritai bakterilerinin ticari üretimi için genellikle derin fermentasyon yöntemi seçilir, yüzey fermentasyonu ise B. bassiana ve Hirsutella thompsoni gibi funguslar için kullanılır. In vivo yöntemler sadece böcek virüsleri ve protozoonlar için kullanılıyorsa da bazı istisnalar da vardır. Örneğin B. popilliae bakterisinin sporlarından oluşan ve piyasada “Doom” adı ile bilinen insektisit canlı böcek larvalarından üretilebilmektedir.

Yöntem ne olursa olsun, ilk olarak böcek patojeni olan mikroorganizma bol miktarda üretilir, cam şişelere dağıtılarak liyofilize (dondurarak kurutma) edilir. Üretim için daima bu referans suşlar kullanılır. Bakteriyel entomopatojenler elde edilirken bu şişelerdeki liyofize kültürden eğri besiyerlerine ekim yapılır ve bunlar başlangıç inokülümü (başlangıç kültürü, aşı) olarak kullanılır. Yüzey ve derin fermentasyon yöntemlerinde başlangıç inokülümünden önceki aşamalar aynıdır. Ancak üretim ve ürünü elde etme işlemlerinde önemli farklar vardır.

Fermentasyon için çeşitli karbon (melas, glikoz, tahıl ezmesi ,tahıl ürünleri) ve azot (pamuk tohumu, balık, soya fasulyesi, maya, kazein hidrolizatı) kaynakları kullanılır. Gerekiyorsa ana mineraller ve üreme faktörleri de ilave edilir.

Fermentasyon sonunda oluşan ürün santrifüjde çevirme, filtrasyon, presipitasyon (dibe çöktürme) veya püskürterek kurutma gibi işlemlerden biri veya bu işlemlerin bir kombinasyonu ile elde edilir. Fermentasyon tipine, yöntemin ekonomik oluşuna veya spesifik formülasyon gereksinimine bağlı kalınarak, uçucu sıvı, suda eriyebilen pudra, toz veya granüler ürün haline getirilir, aktivite tayini yapılarak piyasaya verilir.

Entomopatojenlerin in vivo olarak üretilmesinde ilk kez tırtıl larvaları kullanılmıştır. Bugün ise tırtıl larvalarının yanısıra, güve, pamuk kurdu ve sivrisinek larvalarından yararlanılmaktadır. Larvaların üretimi için belirli loşulların sağlandığı insektoryumlar ve özel bir diyet hazırlanır. İnsektoryumlarda hastalıksız ve standart olarak elde edilen larvaların %95’i üretilecek entomopatojen virüs (veya protozoon) ile infekte (bulaştırma) edilir, kalanı ise böcek kültürünün devamlılığını sağlamak üzere muhafaza edilir. Entomopatojen tarafından öldürülen larva hücrelerinden bir emme tüpü vasıtası ile mikroorganizmalar toplanır ve ticari preparasyonlar haline getirilir.

Bacillus thuringiensis

B. thuringiensis’in yaygın olarak kullanıldığı yerler yonca, enginar, pamuk, fasulye, lahana, karnabahar, kereviz, salatalık, marul, kavun, patates, ıspanak, tütün, tatlı mısır gibi tarla ve bahçe bitkileri, portakal, elma, üzüm, limon, zeytin gibi meyveler ile orman ağaçları ve süs bitkilerindeki çeşitli böceklerdir. Bunların dışında bal arısı kovanlarında görülen büyük mum güvesine karşıda kullanılmaktadır.

B. thuringiensis grubu bakteriler aerobik (oksijenli solunum), hareketli, çubuk şeklinde gram ve katalaz pozitif, endospor oluşturan, fermentatif, mikroaerofilik (çok düşük oksijen düzeyinde solunum yapabilen) ve anaerobik (oksijensiz) üreme yeteneğine sahiptir. Bunlar aerobik koşullarda spor meydana getirmekteir. Taksonomik olarak (canlıların sınflandırılması) Bacillus cereus ile yakından ilişkilidir. Ancak B. thuringiensis serotipleri spor oluşum aşamasında delta toksin veya parasporal kristalin bulunuşu ile karakterize edilmektedir. Bu yapı diğer hücre metaryelleri gibi boyanmakta, eksosporium oluştuğunda serbest halde görülmekte, sporlardan kolaylıkla ayrılmaktadır.

B. thuringiensis’in tanıları ise parasporal kristal oluşmundan başka diğer toksinlerin üretimine, esteraz tiplerine, vegetatif hücrenin flagella antijenlerine göre yapılmaktadır.

Endüstriyel Üretim

1- İzolasyon

Hedef zararlıya karşı etkili entomopatojenin izolasyonu için hin kuşkusuz doğadan ölü zararlıları toplamak, bakteriyi buradan izole etmek gerekir. Bir diğer deyiş ile B. thuringiensis’in doğada en çok en bulunduğu yerden yani etki ederek öldürdüğü larvalardan izole edilmesi gerekir. Bu amaçla laboratuvara getirilen ölü larvalar steril damıtık su ile yıkanır, sonra yüzey sterilizasyonu için %2,5 hipoklorit içinde 1 dakika tutulur, tekrar steril su ile yıkanır ve 65 °C ‘de 20 dakika su banyosunda tutularak zararlı içindeki vejetatif hücrelerin ölmesi sağlanır. Sonra steril baget yardımı ile 1 ml kadar steril fizyolojik tuzlu su içinde eizilir ve buradan Nutrient Broth’a ekim yapılarak 32 °C ‘de 48 saat tutulur. Daha sonra Nutrient Agar üzerine sürme yapılarak tek koloniler elde edilir. Morfolojik karakter bakımından B. thuringiensis olduğu kanısına varılan kolonilerden Nutrient Broth’da tekrar üretilir ve yine Nutrient Agar’a sürülerek saflık kontrolü yapılır. Morfolojik özellikler olarak gram boyama, spor boyama ve hareketlilik testleri yapılır. Kültürel özellikler olarak Nutrient Agar’daki koloni şekilleri, Nutrient Broth’da gelişme ve NaCl (tuz) içeren Nutrient Broth’da üreme durumlarına bakılır, fizyolojik özellikler olarak oksijen istekleri, kazein, yumurta sarısı, jelatin, üre ve nişastayı hidrolize etme durumları, indol, VP testleri, şekerlerin kullanımı, nitrat redüksiyonu, katalaz, arjinin hidrolaz ve Tween esteraz reaksiyonları incelenir.

2- Etkili İzolatların Belirlenmesi

Örneğin un güvesine karşı etkili olan B. thuringiensis suşlarının etkinliği kontrol edilmek isteniyorsa kavanozlara un güvesi için besin ortamı olarak un, belirli sayıda un güvesi ve bakteriden elde edilen toz preparattan belilrli bir miktar konulur. Larvalar 15 gün süre ile izlenir, kontrol kavanozundaki ölü sayısı ile kıyaslanarak hangi şuşların etkili oluğu ortaya konulur. Etkili izolatlar yeniden aynı şekilde denenerek etkileri kontrol edilir.

3- Toz Preparat Hazırlanması

İzolatlar 150 ml Nutirent Broth besiyerinde çalkalamalı inkübatörde 72 saat süre ile 32 °C’de ve 150 devir/dakika çalkalama hızı ile tutulur. Sonra sporlandırma ortamına alınır ve burada 18 saat süre ile 32 °C’de %90 nemde bırakılır. En son olarak 55 °C’ de 48 saat süre ile kurutulur, öğütülür ve 100 mesh elekten geçirilerek toz preparat elde edilir.

Ticari Üretim

Endüstriyel boyuttaki üretimlerde özellikle besiyeri giderleri maliyeti nemli ölçüde etkiler. Bu nedenle et artıklarından pepton, nişastadan glukoz elde edilmesi gibi uygulamalarda üretim teknolojisi içinde yer alır.

Bunun dışında spoarlandırma ortamı olarak buğday kepeği, soya unu, perlit, kalsiyum klorür, tuz gibi ucuz olarak bulunan girdiler kullanılır.

Üretimde nem ve sıcaklık kontrolü yapabilen, dışarıdan steril sıcak hava verilerek kurutmanın sağlanabildiği kabinler kullanılır.

B. thuringiensis üretiminde genlede iki yöntemden yararlanılmaktadır. Bunlar yarı katı fermentasyon ve derin kültür üretimidir. Yarı katı fermentasyon yönteminde mikroorganizmaların gelişmeleri için aerobik koşullar uygulanmakta olup yeterli havalanma sağlanmaktadır. Yarı katı yüzey kültüründe mikroorganizmaların gelişmeleri için gerekli oksijen rahatlıkla temin edilebilmektedir. Besiyeri olarak 15 gr glikoz, 5 gr mısır ıslatma suyu ekstraktı, 5 gr maya ekstraktı, 4 g K2HPO4 ve 1 litre damıtık su kullanılmakta ve ph 7.0 – 7.2 arasında tutulmaktadır. Daha büyük üretimler için katı besiyeri hazırlanmakta, bunun bileşiminde ise buğday kepeği, perlit, soya unu, glikoz, kireç, tuz, kalsiyum klorür ve belirli miktar su bulunmaktadır. Sonuçta karışımın içindeki nem oranı % 60 olarak ayarlanmaktadır. Daha sonra dipten havalandırmalı özel tavalara yerleştirilmekte ve bu katı destek maddeler üzerine sıvıda yetiştirilmiş B. thuringiensis vejetatif hücreleri ileve edilmektedir.

Halil Önen
27-08-2010, 00:30
Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı (http://rapidshare.com/files/415311720/Bukasi_ceviri.zip.html)

Teşekürler verdogue,

emeğinize sağlık.

acemi_caylak
29-08-2010, 13:30
Fotosentetik bakterilerden, Purple Non- Sülfür bekterileri (PNSB), Rhodopseudomonas, Rhodospirillum and Rhodomicrobium ailesinin çeşitli türleridir.

Bunların gelişmeleri için en uygun ortam, sıcaklığın 25 – 35 °C ve ortam pH’ının 6.5 – 7.0 olduğu ortamlardır. Atık sularda, çamurlu sularda, bataklıklarda, göllerde ve pirinç tarlalarında bolca bulunurlar.

Bunların çoğu türü anaerobik (oksijensiz solunum) koşullarda fotoheterotrofik (ışık yoluyla besinini dışarıdan alma) olarak beslenmelerine rağmen, aerobik (oksijenli) veya mikroaerobik (oksijenin çok az olduğu ortamlar) koşullarda kemoototrofik (kimyasal yoldan besinini kendisi üreten) olarakta yaşayabilirler. Işık varlığında fotootrofik, organik besin varlığında kemoheterotrofik, hem ışık hem de organik besin varlığında fotoheterotrofik olarak beslenirler. Özellikle pirinç tarlalarında bolca azot fiksasyonu yapma yeteniğine sahiptirler.

Rhodospirillum rubrum önemli miktarda B12 vitamini üretmektedir. Rhodobacter capsulatus pirinç fidelerinin gelişiminde ve Rhodopseudomonas palustris tane iriliğinin artmasında oldukça etkildir. Rhodobacter sphaeroides ise şalgamda kök gelişimini artırıyor.

Çevrenizdeki göl sularından alacağınız su ile bu bakterileri florasan ışığı altında kendinizde üretebilirsiniz. Aşağıda bunu gerçekleştirmiş bir kişinin resimli anlatımı var.

Bunun için bir florasan lambası ( 60 watt, 3500 lux)
Bir kaç damla göl suyu
Klorsuz su
BIM (orman toprağından elde edeceğiniz mikroorganizmalar veya meyve enzimi)
¼ tatlı kaşığı balık ekstraktı
İlaç şişesi veya küçük süt şişesi
Şırınga
Tıpa
Not: Maya ekstraktı bulursanız, çok daha hızlı gelişeceklerdir.

Bu malzemeleri bir ilaç şişesine doldurduktan sonra (su ve BIM oranı ¼ olacak, yani 1 birim BIM, 3 birim su), ışık altında 30 °C sıcaklıkta, 3 hafta boyunca aneaerobik (havasız) koşullarda bekletiyorsunuz. 3 hafta sonra suyun rengi kırmızı, koyu kırmızı veya koyu mora dönecektir. Eğer bu rengi görürseniz bakterileriniz hazır demektir.


168313


168314


168315


168316

168317

acemi_caylak
29-08-2010, 13:38
168321


168322


168323


168324


168325

acemi_caylak
29-08-2010, 13:39
168326


168327

Dogasever
29-08-2010, 13:49
Ustam merhaba

İşi epey iletletmişsin. Kolay gelsin.


Çevrenizdeki göl sularından alacağınız su ile bu bakterileri florasan ışığı altında kendinizde üretebilirsiniz. Aşağıda bunu gerçekleştirmiş bir kişinin resimli anlatımı var.

Tabii doğal haliyle kalmış evsel ve sanayi atıklarıyla kirlenmemiş göl bulabilirseniz.

acemi_caylak
29-08-2010, 14:18
Sevgili Doğasever,

Orman içlerindeki küçük göller bu iş için en uygunu olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca şu fototrofik bakterilerle ilgili bize bir sözünüz vardı:)

Birde EM'yi bu göllerin arıtılmasında, aktif projelerde görmek en büyük dileğimiz.

Dogasever
29-08-2010, 15:06
Evet, sanayi bölgelerinden uzakta orman içindeki göller ile dağ başlarındaki göller içinde en uygun mikroorganizmaların bulunacağı kuşkusuz. Buradan alacağınız göl suları her türlü kompostlaştırma veya üretme işlemlerinde kullanılabilir. Fototropik bakterilerle ilgili sözümü unutmadım ama şu anda çeviri işleri öyle bir arttı ki, başımı kaldıracak vakit bulamıyorum. İlk fırsatta inşallah. Acemi bir şeyi merak ediyorum. Bu kadar vakti nasıl buluyorsun? Helal sana...

EM'nin göl ve nehir temizliğinde kullanılması için elimizden geleni yapıyoruz neredeyse bedava vereceğiz ancak sanıyorum bir türlü aşamadığımız ufak bir engel var. :D:p:):)
Sevgili Doğasever,

Orman içlerindeki küçük göller bu iş için en uygunu olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca şu fototrofik bakterilerle ilgili bize bir sözünüz vardı:)

Birde EM'yi bu göllerin arıtılmasında, aktif projelerde görmek en büyük dileğimiz.

acemi_caylak
29-08-2010, 15:42
Sevgili Dogasever,

Son zamanlarda bütün boş vaktimi bu türden konulara ayırıyorum. Aslında öğrendikçe insan hiç bir şey bilmediğini öğreniyor. Bu ise insanı daha çok çekiyor. İşin sırrı burada.

Bu mikro dünya gerçekten çok ilginç, toprak, hava ve su ile canlılar arasında tam bir işbirliği var. Geçenlerde en fazla ilgimi çeken, canavar otunu yine kendi üzerindeki hastalıklı köklerden aldıkları Fusarium sp. ile %80 oranında yendiklerine dair araştırma, daha çok yol almamız gerektiğini bir kez daha öğretti bana.

Dogasever
29-08-2010, 16:45
Toprağın da kendi içinde fiziksel yapısı tüm diğerlerini etkiliyor. Bu fiziksel yapıyı iyi anlamak gerekiyor. Belki de sırf "Toprağın fiziksel yapısı" hakkında yepyeni bir konu açılabilir. Bu fiziksel yapı ile toprak mikroorganizmaları ve toprak çözeltisi arasındaki ilişki çok önemli. Vakit bulunca toprağın fiziksel yapısını anlatmak istiyorum. Senin anlattığın biyolojik yapı ile toprağın fiziksel yapısı birleşince çok daha anlamlı sonuçlar çıkacaktır. Sonra da 3 fazlı (sıvı, katıi gaz) bir karışım olan toprağın içinde mikroorganizmaların etkisiyle de gerçekleşen kimyasal olaylara bakılabilir. Epey karmaşık... ama belirli bir sistematikle açıklanınca kolay anlaşılabilir.

verdoque
31-08-2010, 19:50
http://www.reap-canada.com/online_library/IntDev/id_bokashi/Bokashi%20Nature%20Farming%20Manual%20%282006%29.p df

Arkadaşlar kolay gelsin
Acemi çaylağa verdiği bilgiler ve çeviriler için teşekkür ederim. Çorbada benimde tuzum bulunsun

Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı (http://rapidshare.com/files/415311720/Bukasi_ceviri.zip.html)

Güncellenmiş bağlantı:

Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı-2 (http://rapidshare.com/files/416281078/Bukasi_ceviri2.zip.html)

acemi_caylak
31-08-2010, 20:20
Güncellenmiş bağlantı:


Sayın Verdoque,

Çeviri yapmak zor ve vakit alan bir şilemdir. Bence iyi gidiyorsunuz. Elinize sağlık.

verdoque
31-08-2010, 20:57
Aslında biraz daha vaktim olsa çok daha hızlı olacak :) Yapabildikçe ekleyeceğim.

Teşekkürler...

Güncel dosya:

Doga Çiftçiliği El Kitabı-Çeviri Taslağı-3 (http://rapidshare.com/files/416491206/Bukasi_ceviri3.zip.html)

------------

Mart 2016'da gelen düzeltme: - EKLEYEMEDİ -

E-postalarımdan bulduğum 9 sayfalık son hali şurada :)

https://drive.google.com/file/d/0ByU9LoU_q7NBZzV4VVZwbWFqazQ/view?usp=sharing

ggirgin
10-09-2010, 15:31
Arkadaşlar merhaba

Doğal tarım el kitabından bazı çevirileri daha önce yapmıştım. Güney koreli Master Cho Han-kyu tarımda bir deha fakat ingilizcesi benden berbat. Çevirisini yaptığım bölümleri ekleyeceğim. Aşağıda linkini vereceğim sitede bir kısım faydalı bilgileride paylaşmışlar. Sadece mineraller başlığında nasıl yapılacağı ile ilgili bilgi yok ve Cho Han-kyu'nun kızına ücreti karşılığı müracaat etmek gerekiyor.
-Preparatların yapımı ile ilgili her biri için en az 3-4 kaynak buldum. Kaynakların büyük çoğunluğu yüzeysel olduğu için eledim.
-Master'ın toprak kap konusunda ısrarcı olmasının nedeni içine ışık sızdırmaması ve dışardaki ani ısı değişimlerini içeri iletmemesi, ısının daha stabil olması diye düşünüyorum.
-Organizmaların besini olarak özellikle kahverengi şekeri tavsiye etmişler. Melas ile rafine beyaz toz şekeri preparatın etkisini azalttığı için fazla tavsiye etmiyorlar. Fakat Türkiye'de kahve rengi şeker lüks bir tüketim maddesi olarak fiyatlandırılıyor.
http://www.thenaturalfarmingway.com/home

ggirgin
10-09-2010, 17:18
2.4. Fermente Meyva Suyu / Fermented Fruit Juice (FFJ)
Genel Bilgiler (FFJ)
Fermente meyve suyunun (FFJ) hazırlanması FPJ ile benzerdir. Yapraklarına spreyleyerek bitkilerin meyve kalitesini yükseltmek ve hayvanlar için besin takviyesi olarak kullanılır. Genelde FFJ bukaşi üretiminde kullanılmaz. FPJ; fermentasyon sırasında mikrobiyal aktiviteyi teşvik eden bitki büyüme hormanlarını ihtiva ettiği için tercih edilir.

Materials (FFJ)
• Olgun tatlı meyvalar
• Kahverengi şeker
• Tercihan: nişastalı kök bitkileri (manyok ve patates gibi)

Prosedür (FFJ)
1. Meyvaları eşit ağırlıkta kahverengi şeker ile karıştırın.
2.FPJ fermentasyon prosedürünü uygula.
3.Sıvı elde etme ve saklama için FPJ prosedürünü uygulayın.

Uygulama kılavuzu (FFJ)

Karıştırma oranı: 1 kaşık/5Litre su (sağlıklı topraktaki bitkiler için minimum uygulama oranı)
1-2 kaşık/Litre su (ıslah edilmeye başlanmış topraktaki bitkiler için)

Açıklamalar:
Bitkilere yapraktan spreyleyerek uygulayın.

ggirgin
10-09-2010, 17:18
2.2. Fermente Pirinç Kepeği / Fermented Rice Bran (FRB)
Genel bilgiler (FRB)
Fermente pirinç kepeği IMO'nun katı halidir ve sıvı IMO ve spreyleyerek kullanmak istemediğiniz hallerde toprağa uygulanır. Çünkü pirinç kepeği IMO ile birlikte kararlı bir yüzey sağlar ve canlılığı arttırarak daha etkili olur. Bundan başka, IMO'ya pirinç kepeğinin eklenmesi ile toprağa eklenen organik madde miktarı artar.

Malzemeler (FRB)
• 1 Kaşık KAA
• 1 Kaşık IMO
• 1 Litre su
• 1 Kg pirinç kepeği
• Toprak kap

Prosedür (FRB)
1. KAA + IMO, alkol (miktarı??) ve suyu karıştırıp 5 dakika karıştırın.
2. Karıştırma sırasında pirinç kepeğini¹ azar azar ekleyin. Pirinç kepeğinin nemi %60 oluncaya kadar devam edin. Karışım yeterince nemlendiğinde kolayca parçalanabilen top haline getirin.
3. Karışımı toprak bir kaba koyun ve kabın ağzını bir bez parçası ile kapatın. Kabın üst kısmında ¼ kadar hava boşluğu bırakılmalıdır.
4. Toprak kap içinde fermentasyon süresi 7-10 gündür ve her gün bir kere karıştırın.
5. Karışım kurumaya başladığında uygun nem seviyesini korumak için gerektiği kadar su ekleyin.
6. FRB'yi derhal kullanmalısınız veya toprak kap içinde havalanma ve nemi sağlayarak saklayabilirsiniz.
7. Eğer FRB hayvan yemine karıştırılacaksa fermentasyon süresini 7-10 gün yerine 3-4 gün yapın. Karışımı hayvanlara vermeden önce fermentasyon prosesini durdurun.

Notlar (FRB)
1 Pirinç kepeği yerine pahalı olmayan mısır unu, soya unu veya diğer tahıl kepekleri kullanılabilir.

Uygulama kılavuzu (FRB)

Toprağa uygulaması:

Uygulama oranı: 1Kg/1000m².

Açıklamalar:
FRB'yi nemli toprağa sürmeden önce yayın.

Kümes ve ahır yemlerinde kullanılması:
Kurutulmuş FRB; tavuk yemi ile karıştırıldığında sindirilmesini kolaylaştırır ve besin alımını arttırır.

ggirgin
10-09-2010, 17:19
2.3. Fermente Bitki Suyu / Fermented Plant Juice (FPJ)
Genel Bilgiler (FPJ)
Fermente bitki suyu (FPJ) bukaşi üretiminin parçalarından biridir ve toprak veya bitkilere direk olarak uygulanabilir. FPJ; bitki yaprakları, çim, thinned crop plants (bu ne demekse), yan dallar ve/veya genç/ham meyvelerin fermentasyonu ile üretilir. Bu kulanılacak bitki parçaları bitki büyüme hormonu ve faydalı mikro organizmaların çoğalmasını destekleyen mikro besinler ihtiva eder.

Malzemeler (FPJ)
• Bitki parçaları: yapraklar, çim, yan dallar, genç/ham meyveler gibi.
• Kahverengi şeker (bitki parçaları ağırlığının yarısı kadar)

Prosedür (FPJ)
1. Toplanmış bitki parçalarını yıkamadan kahverengi şekerle karıştırın.
2. Karışımı bir kaba; kabın ağzına kadar doldurun.
3. Malzemeni üstüne bir ağırlık koyarak havanın çıkması için 1 gün bekletin.
4. Taşı kaldırdığınızda malzemeler sıkışmış olacaktır.
5. Kabın ağzını kağıtla kapatıp bağlayın.
6. Karanlık ve serin bir yerde 5-10 gün bekletin. Kabın içinde fermentasyon meydana gelir ve bitki suyu elde ederiz.
7. Suyun rengi yeşilden sarı veya kahverengiye kadar değişir.
8. Kokusu tatlı ve alkollü olmalıdır.
9. Karışımı süzüp bitki artıklarını kompostta kullanabilirsiniz. Sıvı kullanıma hazırdır.
10.FPJ; cam şişelerde, karanlık ve serin bir yerde 6 ay saklanabilir. Şişe kapağı havalandırma için kesinlikle tam kapatılmamalıdır. Şişeyi mikro orgamizmalara hava sağlamak için haftada bir kere çalkalayın.
11. Ayda bir kere; su miktarının %20 si kadar kahverengi şeker ve IMO ile besleyin.
12. Bitki suyu kötü koku çıkarmaya başladığında kullanılamaz hale gelmiştir.

Uygulama kılavuzu (FPJ)

Karıştırma oranı: 2 kaşık/5Litre su

Açıklamalar:
Bitkilere ve toprağa spreyleyin.

ggirgin
10-09-2010, 17:20
2.5. Balık Amino Asit / Fish Amino Acid (FAA)
Genel Bilgiler (FAA)
Balık amino asitleri bitkiler için iyi bir azot kaynağıdır ve balık artıklarının ücretsiz olarak bulunabildiği sahil bölgelerinde kompost ve gübre için iyi bir katkıdır.

Malzemeler (FAA)
• 1 Kg pişmemiş balık artıkları (kılçıklar, baş ve iç organlar gibi). Dondurulmuş balık artıklarını kullanmaktan kaçının
• 1 Kg kahverengi şeker

Prosedür (FAA)
1. Balık artıkları ile kahverengi şekeri karıştırın.
2. Fermentasyonun oluşturulması ve balık suyunun çıkarılması FPJ ve FFJ olduğu gibidir.
3. Karışımı süzerek sıvı balık amino asiti ayırın.
4. Cam veya pet şişelerde saklayın. Şişe kapağını hiçbir zaman tam sıkmayın gevşek bırakın.
5. Sıvıyı haftada bir kere çalkalayın ve ayda bir kere sıvı miktarının %20 si kadar kahverengi şeker ilave edin.

Uygulama kılavuzu (FAA)

Karıştırma oranı: 1 kaşık/Litre su

Açıklamalar:
Azot ve amino asit kaynağı olarak toprağa uygulayın.

ggirgin
10-09-2010, 17:21
Arkadaşlar
Çeviri hataları ve cümle düşüklükleri için kusuruma bakmayın

acemi_caylak
12-09-2010, 19:44
Antartik Krill Unu

Daha çok Antartika kıyılarında yaşayan ve fitoplanktonları yiyerek beslenen krill adındaki deniz kabuklusundan yapılan Antartik Krill Unu'nu akvaryumcular iyi bilirler. Bu un çok besleyici bir yemdir. Ki Antartika kıyılarında yaşayan bir mavi balina günde 3-4 ton krill yiyebilir.

Tarımda ise, son yıllarda gübre yapımında da kullanılan ve protein ve amino asit açısından çok zengin olan bu besini, komposta karıştırarak veya doğrudan ağaç başına 50-100 gr olarak topraktan gübre olarak uygulayabiliriz.

Antartik Krill Unu'nun içeriği aşağıdaki gibidir.

Ham protein | %60-65
Alanine| %5.8
Arginine |%6.7
Aspartic Acid |%9.5
Cisteine |%1.2
Glutamic Acid |%12.6
Glycine |%4.8
Histidine| %2.5
Isoleucine |%5.0
Leucine| %7.8
Lysine |%8.2
Methionine |%4.0
Phenylalanine| %5.2
Proline|% 4.0
Serine|% 4.5
Threonine| %4.7
Tyrosine| %4.5
Valine |%5.3
Taurine| %2.9


Not: Piyasada bu ürünü toptancılarda kilosu 30 TL'den bulabiliyorsunuz. Perakende fiyatları ise 50 TL civarındadır.

acemi_caylak
12-09-2010, 19:46
Sn. Ggirgin ve Sn. Verdoque bu başlığa yapmış olduğunuz katkılar için sizlere bir kez daha teşekkür ediyorum.

acemi_caylak
13-09-2010, 15:19
Topraktaki mikroorganizmalar ilgli güzel filmler. Bakteriler, aktinomisetler, solucanlar, nematodlar, mantarlar, akarlar, mikorizalar ve daha bir çok canlıyı izleyebilirsiniz.

Soil Biology (http://www.agron.iastate.edu/~loynachan/mov/)

acemi_caylak
16-09-2010, 10:33
Aslında bu yazı burada mı yoksa UBYİ başlığında mı olmalıydı karar veremedim. Dökümanın adı Biologic Farming olunca buraya eklemeye karar verdim. Avustralyalı Biyolojik Yetiştirici Dr. Catherine J. Harvey tarafından yazılmış, aşağıdaki linkteki bu dökümanın yazarının kendiside bizim gibi belirli bir öğrenme sürecinden geçerek bu bilgilere ulaşmış. Bu yönüyle, döküman benim için, bu bilgileri doğrudan okuyucuya aktaran, son zamanlarda okuduğum en keyifli ve en öğretici dökümandı. İngilizcesi olan arkadaşlar mutlaka incelemeli derim. Fırsat buldukça özet bilgiler aktaracağım.

Biologic Farming A Practical Guide (http://www.nuffieldinternational.org/rep_pdf/1221630579Catherine_Harvey_2006_report.pdf)

Avustralya’da Alexandrina and Coorong gölü çevresinde kocası David ve 3 kızı ile birlikte yaşayan ve 22 yıldır çiftçilik yapan ve asıl mesleği veteriner hekimlik olan Dr. Catherine J. Harvey, Nuffield Australian Association tarafından düzelenen bir kursa katılmış ve burada hem teoride, hem de pratikte öğrendikleri yöntemleri bir doküman haline getirmiş. İçerisinde çok güzel bilgiler var. Biochar ve toprağa eksoz gazlarının enjekte edilmesi oldukça ilginç yöntemler. Toplam 2300 hektarlık alanda çiftçilik yapıyorlar, 400 tane süt ve 350 tane besi inekleri var. Çiftliğin 800 hektarlık bölümünde ise çeşitli ürünler yetişitiriyorlar. Catherine ve kocası çiftliklerinde bu öğrendikleri yöntemlerin tümünü uyguluyorlar. Biyolojik çiftçilik işine ilk olarak, otlaktaki çimlerin uzun ömürlü olmaması, ineklerdeki süt veriminin azalması ve yetiştirdkileri bitkilerin hastalık ve zararlıları ile mücadelede giderek daha fazla herbisit, fungisit ve insektisit kullanmaları gerektiğini ve her yıl kimyasallara ve gübrelere ödedikleri maliyetlerin aşırı miktarlarda arttığını gördüklerinde başlamış.

Kendisi öncelikle toprak mikroorganizmaları üzerine yoğunlaşarak ve bir mikroskop edinerek bu işe başlamış. Kendisi için toprağın sürekli gözlenmesi ve parametrelerin sürekli ölçülmesinin çok önemli olduğunu belirtiyor. Kendisi sadece teorileri öğrenmekle kalmamış, aynı zamanda bir çok farklı yöntem izleyen çiftlikleri gezmiş ve çalışmaları yerinde izlemiş. Yaşadığı bölgede ortalama yağış miktarı 400 mm civarında.

Konvensiyonel tarım sistemleri bize nedenlerle uğraşmak yerine septomlara odaklanmayı öğretti diye başlıyor ve devam ediyor. Bu nedenle biz, yabancı otlarla mücadele için herbisitlerin, hastalıklarla mücadele için fungisitlerin, zararlı böceklerin kökünü kurutmak için insektisitlerin kullanım miktarlarını artırarak mücadele edebileceğimize inandık ve verimi artırmak için toprağımıza hayvan parazitleri ve inorganik madde içeren gübreleri verdik.

Biyolojik yetşitiricilik (çiftçilik) toprak parametrelerinin dengesini ilke edinir. Toprak biyolojik yetiştiriciliğin kalbidir ve toprakta fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik parametreler bir denge içerisindedir.

Otları kullanarak toprağa karbon sağlama, yeşil gübreleme ve kompost sadece topraktaki mikroorganizmaların sayısını artırmıyor aynı zamanda toprakta nemin tutulmasını, topraktaki katyon değişim kapasitesinin artmasını (ki bu başlı başına başka bir yazının konusu olabilecek çok önemli bir konu -benim notum), topraktaki azotun tutulmasını ve korunmasını sağlayarak toprak yapısını geliştiriyor.

Akademisyenler tarafından desteklenmese de çiftçiler tarafından tarlada yapılan mikroskobik ölçümler ve elde edilen başarılar benim favori tercihimdir. (Akademisyenler kendilerine iş kalmayacak diye korkuyor olabilirler - benim notum)

Bütün bitkiler kök bölgesinde çeşitli şekerleri (karbon) salgılayarak topraktaki karbon stabilizasyonunu sağlarlar. Bu yüzden toprak karbonunu bu yoldan sağlama üzerine odaklanmalıyız. Çünkü büyük tarla ve çiftliklerde kompost ve gübreleme maliyetleri yükseliyor ve çok fazla işçilik gerektiriyor. Örneğin Glomalin, çim bitkilerinin köklerine yerleşen mikoriza (mycorrhiza) mantarlarının salgısıdır. Bu salgının içinde toprak oluşumunu artıran şeker proteini bulunmaktadır. Glomalin salgısının arttığı ölçüde karbon birikimi artmakta ve toprağın beslenme gücünü olumlu etkilemektedir. Ayrıca minimum oksijenle yakma yötemiyle üretilen Biochar (kömürleştirilmiş organik madde) karbonun toprağa uygulanmasıyla verimde %10-300 arası artış sağlanabilir.

Ben bütün bu tekniklerin bir kombinasyon halinde toprağa uygulanması taraftarıyım. Örneğin tohumların mikoriza ile aşılanarak ekilmesi, yeşil gübreleme, anızların toprağa gömülmesi (üzerlerine EM, Bacillus subtilus vb. kompost hızlandırıcıların serpilmesinden sonra sürülerek toprağa karıştırılması) büyük çiftliklerde topraktaki karbonun kendi yerinde tutulmasını sağlar. Ayrıca gelecekte Biochar ve toprağa eksos gazlarının enjekte edilmesi kullanılan teknikler arasına girecektir.

Toprakta mikrobiyal aktivite, biyolojik canlılık ve canlı çeşitlerini artırmak için kompost çayları kullanılabilir.

Bu dökümandan dikkat çekici birkaç bilgi. Yeni öğrendiklerim yanında bildiklerimi pekiştiren birkaç kısa not.

Catherine, Rus Yazar N.A. Krasilnikov’un Soil Microorganisms ve Higher Plants isimli kitabının çok önemli bir kitap olduğunu, bu kitapta 400 adet örnek çalışma olduğunu ve bu kitabın modern tarım bilimciler tarafından gözardı edildiğini, (Ki bu düşünceye bende katılıyorum. Sadece bu kitapta anlatılan teknikler değil bir çok tarım tekniği Rusya’da geliştirilmiş. Örneğin leonarditide ilk keşfendenler Rus araştırmacılar.)

Normal bir toprakta bakteri:mantar oranının 1:1 olması gerektiğini,

171736

Biyolojik yetiştiricilikte en önemli elementlerin kalsiyum, fosfor, magnezyum ve bor olduğuna dair bir çok biyoloji uzmanının hemfikir olduğunu. Topraktaki en önemli parametrenin Ca:Mg (Kalsiyum:Magnezyum) oranı olduğunu,

171733

Mikorizalar tarafından salgılanan Glomalin enziminin toprakta karbon oluşumunu %20 oranında artırdığını,

171734

Kil partikiüllerinin yapısı dolayısıyla toprakta katyon değişimi konusunda ne kadar etkin olduğunu bir kez daha,

171732

Toprak içerisine eksoz gazı enjeksiyonunun topraktaki mikroorganizma sayısında önemli artışa neden olduğunu,

171735

öğrenmiş oldum.

Ayrıca kompost mu yoksa Biochar'mı daha önemli? Bu konuyla ilgili bir çok faydalı görüş belirtiyor. Kompost büyük tarlalarda büyük maliyet ve işçilik girdisi gerektiriyor. Ancak Biochar daha ucuz ve daha kolay uygulanabilir bir yöntem. Ayrıca kompost uygulamasından sonra komposttaki maddelerin 6 ay gibi kısa süre içerisinde büyük bölümümün topraktan yok olup gittiğini, oysa Biochar' ın toprakta uzun yıllar kalabildiğini söyülüyor. Bu nokta UBYİ başlığında tartışması süren hastalıklı bitki artıklarının komposta katılıp katılmamasının bitirecek bir tartışma diye düşünüyorum. Bence Komposta katmak yerine, düşük oksijen ve yüksek ısıda kömürleştirmek daha etkili bir çözüm olarak karşımıza çıkıyor.

acemi_caylak
17-09-2010, 10:58
Aşağıdaki linkte toprak sıkışması üzerine güzel bir yazı var. Kısa bir bölümü buraya da aktarıyorum. Bu konuyla ilgisine gelince, sıkışmış topraklarda mikroorganizma sayısı düşüyor ve toprak havasız kaldığı için daha çok patojenik anaerobik bakteriler başat florayı oluşturmaya başlıyor.

TOPRAK SIKIŞMASINA BAĞLI FİZİKSEL ORTAM ÖZELLİKLERİNDEKİ ETKİLEŞİMLER (http://www.artvin.edu.tr/karok3/IV.Cilt/(1439-1446).pdf)


Toprak işleme aletlerinin boyutlarının ve tarla trafiğinin artması ve yönetim uygulamalarında ekim nöbetine yer verilmemesi gibi nedenlerden dolayı toprak sıkışması son yıllarda ciddi bir sorun olmaya başlamıştır (Kok et al. 1996). Günümüzde kullanılan tarım aletlerinin ağırlıkları tek başlarına bile toprakların sıkışması için yeterli bir sebep olabilmektedir. Ağır makine kullanımından dolayı oluşmuş toprak sıkışması problemi yine toprak işleme uygulamaları ile giderilebilmektedir (National Research Counsil 1993).

Araç trafiğinin neden olduğu sıkışma, kütle yoğunluğu, gözenek dağılımı, gözenek devamlılığı, havalanma, mekaniksel özdirenç, porozite ve hidrolik iletkenlik gibi birçok önemli toprak özelliğine etki etmektedir (Panayiotopoulos et al. 1994;Flowers and Lal 1998; Radford et al., 2000; Richard et al. 2001; Pagliai et al. 2003; Hamza and Anderson 2005). Bu temel özelliklerdeki değişiklikler toprağın su tutmasını ve hidrolik iletkenlik özelliklerini olumsuz yönde etkilemektedir, bu olumsuzluklar toprakta suyun infiltrasyonunda ve bitkiler tarafından kullanılabilen suyun depolanma kapasitesinde olumsuz etkiler doğurmaktadır. Sonuç olarak toprak sıkışması toprağın kalite parametreleri, çevre kalitesi ve bitki gelişimi üzerine olumsuz etkilere sahiptir (Kirkegaard et al. 1992, Zhang et al. 2006).

Sıkışmış topraklarda bitki kök gelişimi mekanik dirençten dolayı engellenmekte ve buna bağlı olarak toprak profili içerisinde kök dağılımı da düzensiz olmaktadır. Toprak sıkışması aynı zamanda gözeneklerin miktarlarını ve büyüklük dağılımlarını değiştirerek toprak içerisinde gaz değişimini de engellemektedir. Toprak havasında oksijen miktarındaki eksiklik ya da karbondioksit oranındaki fazlalık bitki köklerinin gelişimini ve fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Toprak havasındaki bu olumsuz durum mikrobiyal süreçle de birleşince besin elementlerinin yarayışlılığını azaltmakta ve toksik maddelerin oluşumunu hızlandırmaktadır. Tüm bu olumsuz koşullar ise kaçınılmaz olarak bitki gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir (Hartge and Stewart, 1995).

acemi_caylak
17-09-2010, 16:03
Biologic Farming A Practical Guide dökümanından, toprak mikroorganizmalarının yararı üzerine bir bölüm. Umarım bu bilgiler kimyasal gübre ve pestisit kullananlar için uyarıcı olur. Çünkü kimyasal gübrelerin yarıdan fazlası yağmur ve sulama ile topraktan akıp gitmekte, denitrifikasyon yolu ile atmosfere karışmakta (sanırım hiç kimse parasını sokağa saçmaz) ve tuzlanmaya neden olmaktadır. Pestisidler zararlılar yanında aşağıda yararlarından sözettiğimiz mikro canlılarıda yok etmktedir.

- Organik maddeleri parçalayarak bitkiler tarafından alınabilecek biyobesinleri açığa çıkarmak

- Humus dahil olmak üzere biyolojik olarak aktif karbon üretmek

- Mikorizalar bitki kökleri ile karşılıklı besin alışverişinde bulunur ve miselleri vasıtasıyla bitki köklerinin erişemediği noktaya erişerek uzak noktalardaki su ve besini bitkiye taşır.

- Süzülemeyen (topraktan akıp gitmeyen) biyobesinlerin üretilmesi

- Büyümeyi ve gelişmeyi hızlandırıcı enzim, vitamin ve hormon salgılamak

- Bitki köklerini hastalık yapıcı mantar, bakteri, nematod ve böceklerden korumak

- Toprak partiküllerinde koloni oluşturan bakteriler toprağın mikroaggregatesini (agggregate:kümelenme, toplanma), mantarlar makroaggregatesini artırarak toprağın yapsını geliştirirler. Böylelikle toprağın nem ve organik maddeleri tutma kapasitesi artar, erozyon önlenir ve toprağın havalanması sağlanır.

- Son zamanlarda keşfedilen Glomalin enzimi Glomulus türü mikoriza mantarları tarafından sağlanan bir enzimdir. Bu enzim toprak partiküllerinin bir arada tutulmasını sağlar ve toprak yapısını geliştirir. Son yapılan araştırmalar sürülen topraklarda mikorizaların azaldığını bu yüzdende salgılanan Glomalin miktarında belirgin düşüşler olduğunu göstermektedir.

- Toksik metallerin parçalanması

- Rizosfer mikropları şelatlaşmaya yardımcı sıvılar salgılayarak, kullanılabilir biyobesin miktarının artırılmasını sağlarlar. Ayrıca gelişmeyi hızlandırıcı sıvılar salgılarlar.

- Bazı mantar türleri misellerini kement gibi kullanarak nematodları yakalarlar.

acemi_caylak
23-09-2010, 15:05
Kimyaya fazla girmeden Katyon Değişim Kapasitesi (Cation Exchange Capacity - CEC) nasıl açıklanır, epeyce uğraştım. Sonuçta, internette bir benzetme buldum. Öyle bir şey hayal edinki, elinizde bir kavanoz dolusu çeşitli renklerde jelly bom olsun.

172568

Bu kavanozun jelly bom ile tamamen dolu olduğu durumda kavanoz için bunu kavanozun Jelly Bom Tutma Kapasitesi olarak adlandırabiliriz. Bu kavanozun içinden bir jelly bom aldığınızı düşünün. Ancak kesin bir kural var, kavanoz her durumda jelly bom ile dolu olmak zorunda. Bu yüzden aldığınız her jelly bom yerine bir tane yenisini eklemek zorundasınız.

Bu durumu şöyle özetleyebiliriz. Burada dolulukla birilikte kaç tane değiştirilebilir jelly bom olduğu da önemlidir. İşte buna kavanozun Jelly Bom Değişim Kapasitesi diyeceğiz.

İki kısa tanımla başlayacak olursak:
Anyon: Negatif (-) elektrik yüklü iyonlar.
Katyon: Pozitif (+) elektrik yüklü iyonlar.

Topraktaki Katyon Değişim Kapasitesi' de buna benzerdir. Fiziksel tanımıyla negatif (-) elektrik yüklü toprak kolloidleri tarafından tutulabilir katyonların (pozitif (+) elektrik yüklü iyonlar) toplamıdır.

Bunlardan Ca++, Mg++, K+, NH4+ bitkilerin alabileceği formdaki makro besin elementleridir.

Zn+, Fe++, Mn+, Cu+ ise bitkilerin alabileceği formdaki mikro besin elementleridir.

Na+, H+ olarak belirtilen katyonlar ise toprağın fiziksel yapısı üzerinde çok etkilidir

Bu katyonların hepside, kolloidlere bağlı olarak toprakta bulunur ve bitkilerin beslenmesi için çok önemlidir.

Kil ve humus partikülleri o kadar küçüktürki su içersinde saatlerce asılı kalabilirler. Bu türden sıvı içinde asılı duran iyonlara kolloid denir. Toprakta iki tür kolloid vardır. Bunlar kil minerali ve humus dediğimiz organik partiküllerdir (parçacık).

Kil ve humus partikülleri toprakta anyonlar gibi davranır ve katyonları çekerler. Bu partiküllerin hepsi bir veya birden fazla katyonu kendisine çeker. Ki bunların en önemlisi kalsiyum, magnezyum, sodyum, potasyum ve hidrojendir.

172614

Bazı toprak yapılarına göre CEC değerleri;

Toprak Yapısı | CEC Sınırları (meg/100 gr toprak)*

Kumlu |2 – 6
Kumlu – Tınlı|3 – 8
Tınlı|7 – 15
Killi – Tınlı|10 – 18
Killi| 15 – 30


* Miliekuvalant/100 gr toprakta

Örnek:

100 gr tınlı toprak normalde en az 7 miligram en çok 15 miligram katyonu bünyesinde bulundurur. Ortalama bitki kök derinliği 80 cm olarak alınırsa 1 dekarda bitki köklerinin geliştiği derinlikte 800 m3 toprak bulunur:

800 m3 x 2 ton/m3 (toprağın özgül ağırlığı) = 1600 ton toprak = 16.000.000 adet 100 gr’lık kütle

16.000.000 x 7 meq = 112.000.000 meq = 112 kg katyon (minimum)
16.000.000 x 15 meq = 240.000.000 meq = 240 kg katyon (maksimum)

Bu hesaplamada görüldüğü üzere 80 cm derinliğinde 1 dekar tınlı toprakta;

112 kg ile 240 kg arası değişebilir katyon bulunur. Aslında aynı toprak kütlesinde bulunan toplam katyon miktarı bu değerin 10 – 15 katı kadardır. Ancak bunların bitki tarafından alınabilen miktarı (CEC) 112 – 240 kg’dır.


Katyon değişim kapasitesi yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi her toprak için farklıdır ve topraktaki biyokimyasal aktivite için çok önemlidir.

CEC, ayrıca toprağın fiziksel yapısı üzerinde oldukça etkilidir. Örneğin topraktaki kalsiyum ve magnezyum oranı toprağın yapısı üzerinde belirleyici öneme sahiptir. Herhangi bir toprakta diğer koşullar aynı kalmak koşuluyla Kalsiyum:Magnezyum oranı toprak yapısını aşağıdaki gibi etkilemektedir.

Topraktaki Kalsiyum:Magnezyum oranı 2’den düşükse toprak kuruduğunda çok sert, ufalanamaz bir yapı kazanmaktadır. Yine toprakta magnezyum ve sodyum çok yüksekse toprakta tuzluluk oluşacak ve toprak kuruduğunda üzerinde bir kaymak tabakası oluşacaktır. Her iki durumda da toprak yeterince havalanmayacak ve topraktaki anaerobic patojen mikroorganizmalar baskın duruma geçecektir.

Oran| % Ca| % Mg| Ca:Mg |% Na |Toprak Koşulları
Düşük/Düşük| <%40 |<%12| >2:1| <%5 |Zayıf yapı; yarı ufalanabilir
Düşük/Yüksek| <%40 |>%20 |<2:1 |<%5 |Zayıf yapı; sert yapı, ufalanamaz
Yüksek/Düşük| >%65 |<%12 |>4:1| <%5| Zengin yapı, ufalanabilir
Yüksek/Yüksek| >%65| >%20| <4:1| <%5| Zengin yapı, yarı ufalanabilir



Katyon değişim kapasitesi içinde uluslararası dolaşımda doların temel para birimi olması gibi, CEC içinde Hidrojen temel katyondur. Topraktaki bir çok biyokimyasal aktivite hidojene bağımlıdır. Örneğin bitki kökleri zayıf asitleri salgılar (hidrojen iyonları) ve bu asit topraktaki bazik maddeler ve diğer organik maddeler ile reaksiyona girerek bitki köklerinin emebileceği tuzlar toprakta oluşur. Bu türden asitleri mikoriza mantarlarıda salgılamaktadır.

Bu yüzden eğer toprakta bir problem varsa öncelikle topraktaki katyon değişim kapasitesini düzenlemek zorundayız. Bunun için, tarım kireci, dolomite, jips vb. kullanabiliriz.

Bu uygulamadan 6 ay sonra toprağa organik gübre vermeliyiz. Aksi durumda verdiğimiz gübre herhangi bir işe yaramayacaktır. Bu sürede yapraktan beslemeye ağırlık vermeliyiz.

Her organik gübrelemeden sonra topraktaki mikroorganizma sayısını artırmak için gübre ile birlikte veya gübreleme sonrası biyo aktivatör dediğimiz EM ve mikroorganizma içeren diğer mikrobiyal gübreleri uygulamalıyız.

Verimli bir toprakta toprak mikroorganizmalarının populasyonu aşağıdaki gibi olmalıdır. Daha bu konunun ilk mesajlarında açıklandığı gibi iyi bir toprakta organik maddelerin miktarı, toplam toprak kütlesinin %5-7' sini oluşturur. Bu %5-7 lik kısmın %85’i humus, %10’u bitki kökleri ve geriye kalan %5’i ise toprak canlılarından oluşmaktadır. Toprak canlılarının besin dönüşümü aşağıdaki şekildeki gibi gerçekleşmekte ve bir sonraki tabloda bu %5’lik kesim içerisindeki ideal oran verilmektedir.

172570


172569

Mikroorganizma Türü| Oran
Lactic acid bacteria| % 17
Yeast (Maya) | % 16
Photosynthetic bacteria (Fotosentetik Bakteri) |% 13
Actino-bacteria (Aktinomisetler) |% 21
Fungi (Mantar) |% 33


Bu koşulları bir kez sağladıktan sonra, toprak testlerini düzenli olarak kısa aralıklarla yaptırmalıyız. Böylelikle ters giden bir şeye hızlıca müdahale etme şansımız olur.

Not: Bu bilgilerin hazırlanmasında, Agrochem Teknik Bülteni ve Ted Mikhail ve Elaine Ingham'ın yazılarından yararlanılmıştır. Hem Ted hem de Elaine'nin kendi geliştirdikleri toprak test sistemleri var. Keşke buna benzer ölçümler Türkiye'de de olsa.

MeyveliTepe
23-09-2010, 16:19
Buraya yazılan her şey biribirini tamamlar mahiyette ve anlaşılır bilgi. Teşekkürler.

bayindirmevki
23-09-2010, 20:29
Teşekkür ederim. Zahmetinize değmiş. Anlaşılır ve yararlı.

acemi_caylak
23-09-2010, 20:44
Buraya yazılan her şey biribirini tamamlar mahiyette ve anlaşılır bilgi. Teşekkürler.

Sn. Meyvelitepe,
Doğa gerçektende biz mühadale etmediğimiz sürece fiziksel, kimyasal ve biyolojik aktiviteleri ile bir bütün. Örneğin ormanlar hiç kimyasal ve pestisit kullanılmamasına rağmen çok gür.

Beslenme Zincirine baktığımızda, Nematodlar daha çok bakteri ve fungusları yiyerek besleniyor. Ancak bazı mantarlar flamentlerini (iplikçikler) bir kement gibi kullanarak zararlı nematodları yakalıyorlar. Aşağıda bununla ilgili çok güzel bir resim var.

172615

acemi_caylak
23-09-2010, 20:47
Teşekkür ederim. Zahmetinize değmiş. Anlaşılır ve yararlı.

Sn. Bayındırmevki,

Konular aslında birikip sıraya girdiler. (Sırada kimyasal kirlilik ve enzimler var.)

Sonuçta burası akademik bir platform değil. Ortalama forum okuyucusunun anlayabileceği bir dile çevirmek, yazıyı hazırlamaktan çok daha fazla zaman alıyor. Yararlı oluyorsa ne mutlu.

acemi_caylak
23-09-2010, 22:00
Çevre kirliliği üzerinde oldukça çok tartışılması gereken bir konu. Örneğin hiç kimse kullanılan azotlu gübrelerin %50 sinin bir yıl içinde topraktan yıkanma, süzülme ve denitrifikasyon yolu ile, fosfatlı gübrelerin ancak 1/3'ünün ilk yıl bitki tarafından kullanılabildiğini (Bu durumda fosforlu gübreleri en azından 3 yılda bir kullanmak ile kirliliği bir ölçüde azaltacaktır.) bilmiyor.

Ben burada daha çok suyun biyolojik yoldan nasıl kirlendiği üzerine değineceğim. Umarım bu yazı kimyasal gübre ve pestisitlerin zararlarının anlaşılmasında bir nebzede olsa yardımcı olur.

Suyun kirliliği "İnsan Kirliliğine Eşdeğer" kirlilik ile ölçülüyor. Buna İKE sayısı deniyor. Örneğin bir sığırın kesilmesi ile oluşan İKE sayısı 21 olarak kabul ediliyor. Yani 21 insanın bir günde oluşturdukları evsel atıkların kirliliği ile bir sığırın kesilmesi ile oluşan kirlilik aynı düzeydedir. Buna benzer şekilde, 100 lt bira üretiminin İKE sayısı 100, 100 Kg peynir üretiminde İKE sayısı 130, 1 ton çamaşır yıkanmasında İKE sayısı 830, 1 ton maya üretiminin İKE sayısı 6300, 1 ton sütün işlenmesinin İKE sayısı 162, 1 ton kağıt üretiminin İKE sayısı 1000 dir.

Suyun kirliliğini ölçen başka parametrelerde var.
BOD (Biological Oxigen Deman - Biyolojik Oksijen Gereksinimi):Kirli bir suyun kendi içindeki mikroorganizmalar ile kendiliğinden temizlenmesi için gerekli olan oksijen miktarıdır. Ölçümler 20°C' de ve 5 gün süre içinde yapılır ve sonuç BOD5 olarak verilir. Örneğin bir su için BOD5 değerinin 50 olması bu suyun 20°C'de ve 5 gün içinde kendiliğinden temizlenmesi için 50 mg/lt (vaya 50 gr /m3=50 ppm) oksijene ihtiyaç olduğunu gösterir. Burada temizlenmekten kasıt "organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından parçalanması" dır.Mikroorganizmalar organik maddeleri, CO2, H2O, NH3, veya NO3, H2S, veya SO4' a parçalarlar. Ortamda yeterli oksijen varsa kirliliği yaratan tüm organik maddeler oksidatif parçalanmaya uğratılabilir.

İçme sularında BOD değeri ölçülemeyecek kadar düşüktür. Temiz nehir sularında 1-3 olan BOD değeri kanalizasyon sistemlerinde 200-300 kadardır. 200 ton/gün pancar işleyen bir şeker fabrikası atık suyunda ise BOD değeri 10.000 - 20.000 dir.

BOD ölçümlerinde, başlangıç ve 5 gün sonraki oksijen değerleri bulunur. Aradaki fark mikroorganizmaların tükettiği oksijen miktarıdır. Çok kirli sularda BOD değeri 0 olarak bulunur. Bunun nedeni organik madde miktarının çok fazla olması nedeniyle bunu parçalayabilecek mikroorganizma bulunmamasıdır. Benzer şekilde, yüksek moleküllü organik maddeler (selüloz, DDT vb.) düşük konsantrasyonda olsalar dahi mikroorganizmalar tarafından kolayca parçalanamazlar. Bu tür sular oksidatif yöntemlerden çok anaerob yöntemlerle temizlenirler.

Tarımsal üretimin temel girdileri olan bitki koruma ilaçları ve kimyasal gübreler, önemli ölçüde çevre kirliliği oluştururlar. Bunlarda pestisitler önemli bir yer tutar.

Pestisitler; su ve su kenarlarındaki bitki ve böcek mücadelesi için ilacın doğrudan suya uygulanması, yağmur, sulama ve drenaj suları ile taşınma, ilaçlamada kullanılan alet ve ekipmanın yıkanması gibi çeşitli yollarla su ekosistemlerine karışabilirler.

Pestisit bir su ekosistemine ulaştığında sistem içinde dağılması formülüne, ilacın kimyasal özelliklerine ve ekosistemin fiziksel özelliklerine bağlıdır. Bazı ilaçlar suda çok iyi erirken, bazı inorganik tuzlar sudaki başka maddelerle, örneğin karbonatlarla birleşerek çökebilirler.

Diğer yandan, çeşitli yollarla sulara ilaç bulaşması genel olarak sudaki canlıları olumsuz yönde etkiler. Bu olumsuzluk zooplankton (hayvansal plankton) ve fitoplankton (bitkisel plankton) oluşumunun tümüyle engellenmesi, su bitki ve hayvanlarının ölmesi veya zarar görmesi gibi şekillerde olur. Bu kirlenmiş sularla sulanan bitkilerde gelişme eksikliği, bitki ve hayvan bünyesinde biriken ilaçların bunlarla beslenen insan, hayvan ve bitki bünyesine geçmesi de önemli bir olumsuzluktur.

Kimyasal gübrelerinde su ekoistemlerine geçmesi yağmur ve sulama-drenaj suları aracılığı ile olur. Su kirliliğine neden olan gübrelerden azot ve fosfor belirli düzeye kadar canlılar içi gerekli ise de belirli konsantrasyonların üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bunların başlıca etkileri akarsu ve göllerde eutrofikasyon olayına neden olmalarıdır. Eutrofikasyon suda organik madde konsntrasyonunun artmasıdır. Fosfatlar, alglerin (yosunlar) gelişimini teşvik ederler. Algler yüksek solunum ile ortamdaki oksijeni tüketirler. Böylece ortamdaki diğer bitki ve hayvan türleri azalır, algler zamanla sekonder (ikinicil) kirlilik yapar. Azotun bir diğer olumsuzluğu, balıklar üzerinde toplu ölümlere varan doğrudan toksik etkisidir.

Atık sulardaki organik maddelerin zamanla yükselmesi oksijen varlığını azaltmakta, bu şekilde ekolojik denge tümüyle bozulmaktadır (eutrifikasyon). Temiz suya organik atık ilave edildiğinde sudaki oksijen miktarı giderek azalırken bakteri sayısında bir artış görülür. Balık ve protozoa sayısında organik madde artışına bağlı olarak önce bir artma olur, ancak oksijen iyice azalınca bunların sayıları hızla azalır. Kokuşma aşamasından önce balık sayısı sıfıra düşer. Kokuşma aşaması oksijenin sıfır olduğu anda başlar. Protozoa sayısı kokuşmanın ilerlemesi ile sıfıra düşer. Bakteri syısı maksimuma ulaşır. Kokuşmanın yani organik materyalin parçalanması sona erdiğinde (doğal veya teknolojik arıtım) oksijen miktarı artmaya başlar. Bir süre sonra bakteri sayısında azalma, protozoa ve balık sayısında artış olur.

Not: Bir sonraki yazıda bu kirlenmenin yine biyolojik yolla (oksidatif ve anaerobik yöntemler) nasıl temizleneceği üzerinde durulacaktır.

kayastop
23-09-2010, 22:15
sa.değerli acemiçaylak emeğine sağlık sizin yazılarınızı büyük bir zevkle takip ediyorum BİOCHAR ile ilgili nasıl yapılır deteylı bilgi verirseniz ayrıca memnun olurum şimdiden çok teşekkür ediyorum abi selametle.aeo

Dogasever
23-09-2010, 22:26
Yukarda Sn Acemi kil ve katyon değişim kapasitesinden bahsetti. Bu konu çok önemli o yüzden, biraz daha derinlemesine incelemekte fayda var. Bu amaçla önce kilin temel yapı taşları olan yapıyı fiziksel olarak anlamak gerekiyor. Katyon değişiminde önemli bir rolü olan elektrik yükü neden kaynaklanıyor sorusunu inceledikten sonra topraktaki diğer etmenlerle olan etkileşime bakabiliriz. Ama önce kili fiziksel olarak anlayalım. Bu mesajın buna ışık tutmasını umuyorum.

Kum, mil ve kil arasındaki fark tanelerinin büyüklüğüdür.

Kum 2 mm - 0,05 mm (50 mikron)
Mil 50 mikron – 2 mikron
Kil 2 mikronun altı

Kilin temel yapı taşı ya aşağıda gösterilen resim 1’deki bir Silisyum ve dört oksijen atomundan oluşan dört yüzlü yapıdır (tetrahedral yapı) ya da resim 3’deki bir alüminyum ve altı oksijen atomundan oluşan sekiz yüzlü yapıdır (oktahedral yapı). Önce tetrahedral yapıyı açıklayalım: Bu yapı silisyum atomları ile oksijen atomlarının bileşiminden oluşmuştur. Kimyasal olarak atomlar birbirlerine bağlıdırlar. Kimyasal olarak birbirlerine bağlı olmaları bu madde için, her iki elementin atomlarının da biraraya gelerek en dış yörüngelerindeki elektronu ortaklaşa kullanmaları anlaşılmalıdır. Silisyumun atom çekirdeğinin etrafında dolaşan elektronlardan en dış yörüngede 4 elektron mevcuttur. Yani Silisyum bu 4 elektronu başka elementlerle ortaklaşa kullanabilir.

172634

Resim 1

172636

Resim 2

Oksijen atomunun ise en dış yörüngesinde serbestçe dolaşan 2 elektron vardır. Bu yüzden, Silisyumun serbest dolaşan elektronlarını oksijen atomları paylaştıklarında ya da bir silisyum atomu kendi serbest elektronlarını oksijen atomları ile paylaştığında resim 1’de görülen tetrahedral (dört yüzlü) yapı ortaya çıkar (Bu bileşiğin en rahat ettiği yapı budur).

Bu dört yüzlü yapıda 4 oksijen atomunun her biri yalnızca bir elekronunu Silisyum ile paylaşmıştır. Diğer serbest elektronu ise serbest kalmaya devam eder. Aslında bu dört yüzlü yapıyı 3 boyutlu hale getirecek olursanız, ikinci bir silisyum atomunun dört yüzlünün köşelerinden birinde yer alan oksijen atomunun açıktaki diğer elektronunu kullanacağını anlayabilirsiniz. Aynı şey diğer köşelerdeki diğer oksijen atomları için de geçerlidir. Böylece, resim 1’de görülen silisyum atomuna en yakında bulunan diğer 4 adet silisyum atomu her biri şekilde görülen ve oksijene ait fazlalık 4 elektron yükünü kullanırlar ve böylece elektriksel yük dengelenmiş olur. Böylece bu yapı tekrarlanır gider ve bir tetrahedron levhasını (tetrahedron sheet) oluşturur.

Aynı şeyi oktahedral yapı içinde düşünebiliriz (Bakınız resim 3).
Ve oktahedral yapıda da Al atomu boyut olarak 6 oksijen atomunun arasına girmeye uygundur. Ve kimyasal bağ açısından da “en rahat ettiği” konum budur. Burada ise her bir oksijenin 2 olan serbest elektron yükünün sadece 0,5’i, alüminyum ile ortaklaşa kullanılır. 6 oksijen atomu x 0,5 elektron – 3 elektron eder (1 alüminyum atomu yalnızca 3 elektron kullanabilir (+3 olan yükünü nötrlemek için (buna rahatlamak da diyebiliriz)). Geriye kullanılması gereken oksijen başına 1,5 yük daha kalır. (Yoksa oksijen rahatlayamaz!) Oksijen atomlarındaki bu fazlalık yükün dengelenmesi gerekir. Bunu dengelemek için ise, köşelerdeki oksijen atomları yandaki birim hücreye ait başka bir alüminyum atomuyla paylaşılır (resim 4). Böylece yandaki hücrenin ortasında bulunan diğer alüminyum atomunun +3 olan yükü de kendi birim hücresinin dışındaki diğer 6 oksijenden gelecek -3 yükle dengelenecektir. Böylece oksijen atomu başına 6/3 = 0.5 yük daha kullanılmış olur. Geriye oksijen atomlarından ötürü 1 yük kalmış olur (Daha önce 1,5 yük kalmıştı, şimdi de komşu alüminyum atomu içinde 0.5 yük kullanılınca geriye oksijen atomu başına 1 yük kaldı) . Bu yapı 3 boyutta devam ettiğinde oktahedral levha oluşur. Eğer fazlalık yükten ötürü H proton ile dengelenirse (proton artı yüklü olduğu için oksijenin ihtiyacı olan rahatlığı sağlayacaktır) gibsit minerali oluşur. Ama yük dengeleri açısından bakıldığında gibsit mineralinin oluşmasına bir alternatif daha vardır.

172635

Resim 3

172637

Resim 4

Silisyum oksidin dört yüzlü birim hücresini incelerken dengelenmemiş elektrik yükü olduğundan bahsetmiştim. Oktahedral tabaka da eğer bir tarafındaki yükünü protonla dengeleyerek gibsit minerali oluşturmamış ise, Proton-Oktahedron-Tetrahedron tabakaları bir araya gelerek yine yük dengesini sıfırlayarak yeni bir levha oluşturabilirler (resim 5). Bunun adı da kaolinit’tir. Bu açıklamayı burada bırakmayı uygun görüyorum. Diğer mineral türlerinin de çeşitli kombinasyonlarla oluşması söz konusu. Çünkü asıl anlatmak istediğim konu bundan sonra.

172638

Resim 5
Moleküler boyuttaki bu Silisyum oksit ve alümniyum oksitten oluşan tabakalara levha (sheet) diyoruz. (Devamı var)

Dogasever
23-09-2010, 22:38
Bir diğer olasılık da Tetrahedral-oktahedral-tetrahedral yapıdır. Buna da mika grubu mineraller diyoruz.

172644

Bir silisyum oksit bir alüminyum oksit ve yine bir silisyum oksit tabakasının tekrarlanmasından oluşmuştur.

Dogasever
23-09-2010, 23:21
Kil sözcüğü iki farklı bakış açısından tanımlanabilir. Birincisi tarımsal açıdan diğeri ise mineral bilimi açısından. Tarımsal açıdan kil, toprağın içinde boyutu 2 mikrondan daha düşük olan toprağın bileşenidir. Yukarda mineralojik açıdan tanımlamaya çalıştığım kil ise, silisyum oksit ve aluminyum oksit tabakalarından meydana gelir. Temel birimi çok iyi tanımlanmış kristal yapısına sahip levhalardan (sheet) oluşur. Tabakalar üst üste yığılmış tetrahedral silisyum oksit (silika) ve oktahedral alüminyum oksit (alumina) levhalarından oluşur. Bir levha ya bir sıra silika (Tetrahedron ya da kısaca Te) ve bir sıra aluminadan (Oktahedron ya da kısaca Ok) oluşur veya Te-Ok-Te olmak üzere üç sıradan oluşur. (Yukardaki mesaj). Doğa her zaman mükemmel değildir ve bazen bu yapıda benzer boyutlardaki katyonlar yer değiştirebilirler. Örneğin, Tetrahedron yapıdaki bazı silisyum atomları, alüminyum atomları ile yer değiştirebilir. Yani Allah her şeyi özene bezene yaratmış ama bu tür hataların ouşmasına da göz yummuş dersek yanlış olmaz. İyi ki de böyle hatalar olmuş yoksa halimiz nice olurdu. Bakın Tetrahedral levhadaki bazı silisyum atomlarının yerine yanlışlıkla Alüminyum atomları gelince neler oluyor görelim. Si +4 değerlidir. Yani rahatlaması için 4 serbest elektrona ihtiyacı vardır. Alüminyum ise +3 değerlidir. Yani rahatlaması için 3 elektrona ihtiyacı vardır. Kil levhası içine Silisyum yerine Alüminyum girince, daha önceden silisyumu rahatlatan eksi (-) yüklerden biri açıkta kalıyor (Yukardaki mesajlardan hatırlarsanız bu eksi yükler oksijen atomunun etrafında dolşaan serbest elektronlardan geliyordu!). Sonuçta kil tabakasının tamamında eksi yük fazlalığı ortaya çıkıyor. (Tüm tabakada milyarlarca atom var ve yine birçok sayıda silisyum atomu kazayla alüminyum atomuyla yer değiştirebiliyor.) İşte kil tabakası bu yüzden eksi yüklü. Şimdi de eksi yüklü bu kil tabakasının rahatlamaya ihtiyacı var. Artı yüklü ne bulursa üstüne yapıştırıveriyor. Toprağın içindeki sıvı fazda çözünmüş halde bulunan Kalsiyum (Ca+2) Magnezyum (Mg+2) ve Amonyum gibi pozitif (artı) yük taşıyan iyonlarda (besin maddeleri ve diğer mineraller) kil tabakasına gidip yapışarak bu rahatlatma görevini görüyorlar. Aslında her şey bir kazayla başlamış gibi görünse de tıkır tıkır saat gibi işliyor.

epsody
24-09-2010, 00:05
Teşekkürler sayın doğasever, toprağın içindeki kilin görevini mükemmel bir şekiklde açıklıyarak katyon değişimiyle bitkilerin topraktan besin alımlarınıdaki sır perdelerinide aralamış oluyorsunuz.

Acemi caylak arkadaşımızın toprak ve mikro biyoloji başlığında bu güzel çalışmalara katkılar ile bu başlıkta çok güzel paylaşımlar sergilenmektedir, bu konuda emekleri geçen bütün arkadaşlarıma şükranlarımı sunarak bu çalışmaların takipçiliğini yapmak bizler için büyük bir zevk olmaktadır, en iyi dileklerimle çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Dogasever
24-09-2010, 00:10
Atom düzeyinde kilin yapısına baktık. Şimdi de atom düzeyindeki bu yapıyı belirli bir hiyerarşi içinde adım adım gerçekte toprak içindeki kilin yapısı ile ilişkilendirelim:

172645
Resim 1

172647
Resim 2

Toprakta kil tabakaları serbest değildir ve daima karmaşık yapılar halindedir. Bu tabakalar birbirine paralel şekilde yığılmış yığınlar halindedir. Tabakalar arasında boşluklar da vardır. Bu tabakalar arasındaki boşluklara susuz ya da sulu katyonlar ve su da girebilir. Kil mineralleri hiyerarşik olarak 3 düzeyde organize olabilirler. (Toprakta 3 farklı düzeyde bulunabilirler).

1) Bir kil levhası aradaki boşlukla birlikte temel yapı birimini temsil eder. (Şekil 1). Buna Birinci yapı diyelim. Bu yapı ayrıca şekil 2’de de Sheet (levha) olarak bir çizgi olarak görülebilir.

2) Levhaların düzenli biçimde istifi (yığılması) ikinci yapısal düzeyi temsil eder (Şekil 2’de tek çizginin altında görülen üst üste çizgiler, her biri bir levha olmak üzere)

3) Toprakta ayırt edilebilen parçacıklar halinde görülen ise üçüncü yapısal düzeydir ve şekil 2’de düzenli çizgilerin altındaki şekildir. (Buna bir yere kadar içerdiği düzenlilikten ötürü kristalimsi yapı da diyebiliriz)
4) Son olarak da yukarda madde 3’de bahsedilen parçacıklar bir araya gelerek 3 boyutlu topaklar (assemblages) oluştururlar. Kil parçacıklarının aralarında gelişigüzel boşluklar olduğuna dikkat ediniz. Kil içinde su iki farklı yerde bulunur. Biri levhaların yüzeylerindedir. Diğer su bulunan yer ise, topakların içindeki Madde 4’te bahsettiğim boşluklardadır. Bu boşluklardaki su kapiler gücün etkisiyle yerinde durmaktadır. İşte bu kapiler gücün etkisi altında olan su, bitkilerin ve mikroorganizmaların kullanımına sunulur.

Kil, yukarda bahsettiğim özelliklerinden ötürü topraktaki en reaktif mineral bileşendir. Bu reaktiflik sayesinde, toprağın kimyasal, biyolojik ve fiziksel özelliklerine önemli derecede katkıda bulunur. İklim değişikliklerinden ve sulama, drenaj, gübre uygulanması, sıkıştırma ve toprağın koşullandırılması gibi kültürel uygulamalardan kaynaklanan harici fizikokimyasal ve fiziksel koşullara karşı son derece hassastır.

Kaynak: Soil Fragile Interface, P. Stengel, S. Gelin, Science Publishers Inc., ISBN: 1-57808-219-6, 1998, Sayfa 4-7

acemi_caylak
24-09-2010, 06:07
sa.değerli acemiçaylak emeğine sağlık sizin yazılarınızı büyük bir zevkle takip ediyorum BİOCHAR ile ilgili nasıl yapılır deteylı bilgi verirseniz ayrıca memnun olurum şimdiden çok teşekkür ediyorum abi selametle.aeo

Sn. Kayastop,

Daha önce Ggirgin tarafından linki verilen aşağıdaki dökümanda biyochar ile ilgili bilgi var. Resimler kolayca anlaşılabiliyor. Sn. Verdoque çeviriyi bitirince elimizde Türkçesi olur diye düşünüyorum. Eğer acilen lazımsa ben özet bir çeviriyi buraya eklerim. Aşağıdaki linke tıklayarak resimlere ulaşabilirsiniz.

Biochar ile ilgili bilgi16. sayfada (http://www.reap-canada.com/online_library/IntDev/id_bokashi/Bokashi%20Nature%20Farming%20Manual%20%282006%29.p df)

acemi_caylak
24-09-2010, 16:20
Bir önceki mesajda sözettiğim Ted Mikhail'in kendi geliştirmiş olduğu (SWEP) özel toprak testi. Rapor çok ayrıntılı. Bence fikir vermesi açısından mutlaka incelenmeli. Bu raporu görünce bizdeki toprak testlerinin ne kadar yüzeysel olduğu görülüyor.

Organic-Complete-Report (http://www.swep.com.au/pdf/Example-.pdf)

acemi_caylak
25-09-2010, 19:26
Kimyasal gübrelerin zararını biliyoruz. Bu konu tartışma götürmeyecek kadar açık.

Ancak madalyonun birde diğer yüzüne bakalım. Organik gübre ve kompost üreticileri toprak farkı gözetmeksizin her toprak için kompost ve organik gübre kullanmayı ısrarla öneriyorlar. Organik maddece fakir topraklar için bu söylem tamamen doğru. Oysa organik maddece zengin topraklar için bu söylem doğru değil. Çünkü toprakta hem yararlı hemde zararlı mikroorganizmalar bir arada bulunmakta ve sağlıklı bir toprakta yararlı organizmalar zararlı mikroorganizmaları baskılamakta ve kontrol altında tutmaktadır. Bu yüzden organik maddece zengin topraklara organik madde ilavesi tamamen gereksiz ve üstelik bitki sağlığını olumsuz etkilediğine dair ciddi iddialar var.

UBYİ açısından ele alırsak çoğumuzun toprağında organik madde eksik olduğu için gönül rahatlığı ile yukarıdaki söylemi es geçebiliriz. Ancak özellikle evlerinin bahçesinde bitki yetiştiren arkadaşların toprağa sürekli organik madde ilave etmeleri yarardan çok zarara neden olabilir.

Bu konularda oldukça fazla makalesi bulunan MasterGardener Magazine yazarı ve bahçe bitkileri uzmanı Dr. Linda Chalker-Scott kompostun her derde deva olduğunun tamamen bir efsane olduğunu, kompost yerine toprakta daha uzun süre kalıcı ve yavaş yavaş çözünen malç uygulamasının daha yararlı olduğunu söylüyor. Doğru bir malç uygulaması içinse, Sn. Linda Chalker-Scott'un aşağıdaki önerileri dikkate alınması gereken öneriler.


Agaç kırpıntıları ve öğütülmüş dalları içeren malçın içerisinde bulunan mantar çeşitleri genelikle parçalayıcı türlerdir, patojen türler değildir.

Sağlıklı toprak içerisinde optimum kök gelişmesi için zaten yeterli miktarda mikoriza çeşitleri vardır.

Sağlıklı ve yeterince hava boşluğu içeren aerobic topraklarda yararlı mantar çeşitleri zararlı çeşitlerini baskılarlar.

Sağlıklı bir bitki oportünist patojen mantarlara duyarlı değildir.

Malçı toprağa karıştırmayınız sadece üst yüzeye toprağın ısı ve nemini tutması için örtü gibi seriniz. (Hatta bazı yazarlar bunun için "toprağın mantosu" kavramnı kullanıyorlar.)

Malçın yapılmış olduğu ağaçlarda olabilecek oportünist patojen mantarların sağlıklı bitkilere bulaşmasını önlemek için malçı bitki gövdesine yakın olmayacak şekilde toprağa seriniz.

Halil Önen
26-09-2010, 00:03
....

Agaç kırpıntıları ve öğütülmüş dalları içeren malçın içerisinde bulunan mantar çeşitleri genelikle parçalayıcı türlerdir, patojen türler değildir.

....

Malçı toprağa karıştırmayınız sadece üst yüzeye toprağın ısı ve nemini tutması için örtü gibi seriniz. (Hatta bazı yazarlar bunun için "toprağın mantosu" kavramnı kullanıyorlar.)

Malçın yapılmış olduğu ağaçlarda olabilecek oportünist patojen mantarların sağlıklı bitkilere bulaşmasını önlemek için malçı bitki gövdesine yakın olmayacak şekilde toprağa seriniz.

Emeğine sağlık Acemi usta,

artık bir dal üğütücü almak şart oldu.
Sevgili epsody' nin dal üğütücü için bu kadar ısrar etmesinin bir sebebi varmış.

Ayrıca buradan Muttalip bey'e de duyurulur.;)

acemi_caylak
26-09-2010, 09:58
Linda Chalker-Scott'un kendisi bahçe bitkileri konusunda uzman olduğu için malç ve kompost konusunda oldukça fazla makalesi var. Permakültürde de önerilen gazete veya mukavva kağıdı serme yönteminin zararlı otları önlediğine dair ciddi bir bilimsel araştırma olmadığını ve ayrıca gazete kağıdı ve mukkavvadan yapılan malçlarda aşağıdaki zararların olabileceğinden söz ediyor.

Gazete kağıdı, mukavva ve karton parçlarından yapılan malçlarda, kartonun üstü zararlı atlı karıncalar, altı ise kemirgen türleri için iyi bir yuva olabilir. (Hatta ingilizce cennet anlamına da gelen haven kelimesini kullanıyor.)

Gazete kağıdı ve kartondan yapılan malçlar ağaç kabukları ve bitki artıklarından yapılan malçlar kadar etkili değildir.

Gezete kağıdı ve kartondan yapılan malçlar toprağın hava ve gaz geçişini azalttığı için patojen zararlılar için uygun anaerobik ortam oluşturabilir.

Özellikle çok kuru gazete kağıtları ve mukavvalar su geçirmez bir levha gibi davranarak yaz aylarında yağan yağmurlardan toprağın yararlanmasını engeller.

Gazete kağıdı ve mukavva malç uygulaması yapan bahçelerde çalı türü ağaç ölümlerinin uygulama yapılmayan alanlara oranla daha fazla olduğunu gözlemledim.

Sonuç olarak en iyi malç agaç dalları ve kabukları ile bitki saplarından yapılan malçlar. Ki bunlarda toprağa karıştırılmayıp, ağaç gövdesinden uzağa bir örtü gibi serilmeli.

bayindirmevki
26-09-2010, 20:26
Teşekkürler acemi usta,

Ebeyidir kağıt örtü ile desteklenmiş malç konusuna kafayı takmış ve seneye denemek için not etmiştim. Ama içim rahat değildi. Bunların altı nasıl olaki diye düşünüyordum. Yazın hızır gibi yetişti.

Sağolasın.

Halil Önen
26-09-2010, 21:17
... Permakültürde de önerilen gazete veya mukavva kağıdı serme yönteminin zararlı otları önlediğine dair ciddi bir bilimsel araştırma olmadığını ve ayrıca gazete kağıdı ve mukkavvadan yapılan malçlarda aşağıdaki zararların olabileceğinden söz ediyor.

Gazete kağıdı, mukavva ve karton parçlarından yapılan malçlarda, kartonun üstü zararlı atlı karıncalar, altı ise kemirgen türleri için iyi bir yuva olabilir. (Hatta ingilizce cennet anlamına da gelen haven kelimesini kullanıyor.)

Gazete kağıdı ve kartondan yapılan malçlar ağaç kabukları ve bitki artıklarından yapılan malçlar kadar etkili değildir.

Gezete kağıdı ve kartondan yapılan malçlar toprağın hava ve gaz geçişini azalttığı için patojen zararlılar için uygun anaerobik ortam oluşturabilir.

Özellikle çok kuru gazete kağıtları ve mukavvalar su geçirmez bir levha gibi davranarak yaz aylarında yağan yağmurlardan toprağın yararlanmasını engeller.

.....
Sonuç olarak en iyi malç agaç dalları ve kabukları ile bitki saplarından yapılan malçlar. Ki bunlarda toprağa karıştırılmayıp, ağaç gövdesinden uzağa bir örtü gibi serilmeli.

Hem gazete kağıdı hem karton ile malçlamayı denedim.

Bu permakültürcülerin uyguladığı bir sistemdi.

172965

Ama başarılı olamadım. Özellikle ayrık ve topalak dediğimiz ot ne gazete kağıdı ne de karton dinledi.

Suçu kendimde bulmuştum. Sevgili acami yukarıdaki yazınız için teşekkür ederim. Şimdi içim rahat.

Halbuki malçlamayı, gübre ve üstüne yaşil otlardan yaptığımda daha başarılı olmuştum.

172966

Gazete kağıdı (4-5 kat) ve karton kullandığımda sulama suyunun üzerinde biriktiğini görmüştüm. Köke ulaşması ise zor oluyordu.

Çürümesini beklemek ise bir yılı alıyordu.

172969

Yeşil otla malçlama etkiliydi. Ama çabuk çürüyerek toprağa karışıyor bir süre sonra etkisini yitiriyordu.

Ançak üç basamak yukarıda anlattığınız kıyılmış dal ve yaprak kırıntıları ile yapılan maçlamanın oldukca etkili olduğununa inanıyorum.

Bu malçlama çok daha iyi...

Hatta dut, çam, zeytin, çitlenbik, badem vb. ağaçların karışımından oluşan malçlama yapmak ve üzerine ema' lamak çok daha etkili olacaktır.

Böylece toprak işlemesiz tarıma _meyve ağaçları için_ ualaşmanın önü açılıyor ve soru işaretleri yavaş yavaş ortadan kalkıyor.

Teşekkürler acami.

egetropical
27-09-2010, 09:27
bu yıl izmir tarım fuarında yeni ürün buldum TABAN ÖRTÜSÜ(Malç Tekstili). Kumaştan yapılmış gözenekli bir ürün. açıkta 2-3 yıl ömürlü serada 5 yıla kadar dayanıyor.
bu yıl goji bahçesine komple kapama yapmayı düşünüyorum.
gazete, karton ve plastik malç naylonundan daha iyi olacağını tahmin ediyorum.

http://www.galasertarim.com/katalog/TABAN-ORTUSU-Malc-Tekstili

MeyveliTepe
27-09-2010, 10:56
Topraktaki organik madde miktarı konusunda merak ettiğim bir şey var. Ülkenin topraklarında genel olarak organik madde miktarı eksiktir. kaba bir ortalama ile 1,5 civarında çıkıyor. Normal seviye de 2,5 gibi yanılmıyorsam. Bir takım sıvı organik gübrelerin broşürlerinde ve satış söylemlerinde topraktaki organik maddeyi arttırdığı söyleniyor. Öyle ki, broşürlerin hemen hemen üçte biri bununla işgal edilmiş. Bu ürünlerin kullanımı da genelde damla ile.

Sorum şu, dekara 5-10 damla damlatılan bu ürünlerle, organik maddesi 1.5 olan bir dekar arazide, organik maddeyi 2,5'a çıkarmak için kaç damla lazımdır?

verdoque
27-09-2010, 11:05
Topraktaki organik madde miktarı konusunda merak ettiğim bir şey var. Ülkenin topraklarında genel olarak organik madde miktarı eksiktir. kaba bir ortalama ile 1,5 civarında çıkıyor. Normal seviye de 2,5 gibi yanılmıyorsam. Bir takım sıvı organik gübrelerin broşürlerinde ve satış söylemlerinde topraktaki organik maddeyi arttırdığı söyleniyor. Öyle ki, broşürlerin hemen hemen üçte biri bununla işgal edilmiş. Bu ürünlerin kullanımı da genelde damla ile.

Sorum şu, dekara 5-10 damla damlatılan bu ürünlerle, organik maddesi 1.5 olan bir dekar arazide, organik maddeyi 2,5'a çıkarmak için kaç damla lazımdır?


Güzel soru:)

acemi_caylak
27-09-2010, 11:47
Ben hiç birinin olaya bu kadar ciddi yaklaştığını düşünmüyorum. Dikkat edilirse hepsinde aynı söylem var.

Dogasever
27-09-2010, 12:51
Sn Meyvelitepe
Guzel bir soru sormussunuz. Kabaca bir hesap yaparsak, 1 dekar alandaki sadece ust topraktaki (0,25 metre derinlik) organik madde icergini %1 artirmak icin 5 milyon damla gerektigini asagidaki gibi bulabiliriz.

Toplam hacim: 1000 m2 X 0,25 m = 250 m3
Topragin yogunlugu genelde 2 ton/m3 tur.

Toplam agirlik: 2 ton/m3 X 250 m3 = 500 ton

Kac kg sivi organik gubre lazim:
500 X 0,01 = 5 ton = 5000 kg.

1 damla 1 gr olsa;

5000 kg = 5000000 g

Damla sayisi = 5000000/1 = 5000000 (5 milyon damla) gerekir.

Bu yuzden sivi gubreler topragin organik madde miktarini artirmaz, disardan organik madde takviyesi mutlaka sarttir.

Organik maddenin kompost halinde ilave edilmesinde yarar vardir.

Organik madde ile birlikte EM veya esdegeri mikrobiyal urun ilave edilirse, organik maddeden mikroorganizmalarca sentezlenen antioksidanlar, dogal hormonlar, antibiyotikler, biyolojik aktif maddeler en az organik madde kadar degerlidir.

MeyveliTepe
27-09-2010, 13:46
Bu hesap bir damlanın hepsinin organik madde olarak toprak kütlesine ilavesini var sayıyor. Oysa bu tür ürünlerin en fazla %30'u organik maddedir deniyor.

Buna göre hesabı bir daha yaparsak, damlama sulama ile bir dekara 500ml verildiğini var sayalım. Her uygulamada yaklaşık 0,16 kg. organik madde eder. Böyle üç uygulama yaparsak yarım kilo eder. Oysa 250m3 (500 ton) topraktaki organik maddenin %1 artışı için 5 ton ilave organik malzeme gerekiyor. Bu da 31250 kere uygulama yapmak demektir. Yılda üç uygulama olsa 10416 yıl eder.

Bu kadar yıl organik madde %1 artsın diye beklenmeyeceğinden, esasen bu kadar yılda zaten bu gibi uygulamalara bağlı olmadan başka değişimler olacağından (bir sürü medeniyet kurulup yok olur:). Teorik olarak dahi doğru değil. Matamatiksel bir anlamı da yok. Organik sıvı gübrelerin organik madde miktarlarından söz etmek, dahası bunların toprağın organik maddesini arttıracağı yönünde tumturaklı laflar edip, broşürler bastırmak, mürekkep ve kağıt harcamak ne anlam taşıyor?

Bu durumda, bu gibi ürünleri alıp kullananlara ürün özellikleri açıklanırken bu söylemin kullanılması, alıcıların yanıltılmasına yönelik değil midir?

MeyveliTepe
27-09-2010, 13:57
Bugün muzip tarafımdan kalkmışım, bir soru daha sorayım.

Yüksek pH oranı, çözünür formda olmayan bitki besin elementlerinin bitki tarafından alımını kolaylaştırır mı?

Yüksek PH oranına bir örnek verebilir misiniz? Ya da PH kaçtan kaça kadar olduğunda yüksek PH diye adlandırılır?

Dogasever
27-09-2010, 17:24
Sn Meyvelitepe,

Sorunun arkasında bir şeylerin gizli olduğunu tahmin ediyorum. Kimse yanıtlamayınca yine de ben yanıtlayayım dedim. Gizli olanı da (genellikle önemli bir konu!) siz zaten söyleyeceksiniz sanırım. Bekliyorum.

Kimyasal olarak 7'nin üzeri yüksek pH ve 7'nin altı düşük pH'dir. Ama toprak açısından düşünürsek durum biraz farklı gibi...

Bazı besin elementleri (Fosfor, potasyum, kükürt, kalsiyum, molibden), düşük ph değerlerinde bitkilerin kullanımı için mevcut değildir. Bazıları ise (demir, bakır, manganez, bor, çinko) yüksek ph değerlerinde bitkilerin kullanımı için mevcut değildir. Bazı besinler ise (Azot ve Magnezyum), hem yüksek hem de düşük ph değerlerinde bitki alımı için mevcut değildir.

Her bir elementin toprak çözeltisinin ph değerine bağımlılığı farklı derecelerdedir. O yüzden, öncelikle ana besin elementlerine uygun ph aralığında çalışılmalıdır. Bu yüzden bence 6,3 ile 7,0 arası bence normal çalışma aralığıdır. pH yükseldiğinde öncelikle demir alımında sorun yaşanacaktır. 7,5 un üzerinde bor, bakır ve çinko eksikliği de ortaya çıkmaya başlayacaktır. 8'in üzerindeki topraklarda ise, hem demir, bakır, bor, çinko alımı son derece azalacak hem de azot ve fosfor besinlerinin alımında da sorunlar yaşanacaktır. Bunu iyi bir şekilde açıklamak için aşağıdaki diyagrama bakınız.

173046

MeyveliTepe
27-09-2010, 21:03
Önceki soruya sonra açıklık kazandırayım ve benzer başka bir soru. Bu gibi sıvı organik gübrelerde bir de makro elementler oluyor. Elbette, tabii ki olacak. Ancak pazarlama söylemi olarak bu makro element miktarları öne çıkınca sanırım benzeri bir durum oluyor. Söz gelimi, içeriğinde %4,1 potasyum oksit olan bir solusyon düşünelim. Bunun 500 gramı bir dekara verildiğinde toprağınızın potasyum oksit değeri ne kadar artar?

Bir dekar toprağın ağırlığı 500 ton (25 santim derinlikle), %4,1 500 gramda 7 gram (0,007 kg) ediyor. Yani "0,007 kg/da K2O" eder. Bu değer bizim sebze adalarının toprağında "421 kg/da" çıktı (ada başına iki avuç odun külü ile). Başka bir anlatımla, bu sıvı gübreden gelecek potasyumun iki avuç kulün verdiğine ulaşması için 60142 kere uygulama yapmak gerekiyor. Oysa satış söyleminin ilk maddesi olarak "Organik azot ve potasyum bakımından oldukça zengindir" dendiğinde (denmeseydi sorun olmayacaktı), yine aynı şey karşımıza çıkıyor. Para ödeyip bu ürünü alacaklar bilerek ve isteyerek yanıltılmış olunuyor.

Dogasever
28-09-2010, 12:09
Kesinlikle haklısınız, Sayın Meyvelitepe. Bana çok kişi "Efendim sizin ürününüzde %kaç azot var, %kaç potasyum var?" diye sorduklarında gülüp geçiyordum. "Yarım litrelik sıvı ürünle topraktaki besin elementlerini artıramazsınız" deyip kestirip atıyordum. Bu soruları sorduğunuz ve sonuncusuna da kendiniz yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu konu bundan daha çarpıcı biçimde açıklanamazdı herhalde. Son olarak, benim tarımla uğraşan herkese tavsiyem: gerek bitki atıklarınız gerekse hayvansal atıklarınız (hayvansal atıklar deyince gübre, kan, kemik vs. hepsi dahil) çok değerlidir! Bunları mutlaka değerlendirmeliyiz. İster mikroorganizma katkılı, isterseniz mikroorganizma katkısız kompost yapınız ve kompostu toprağınızda kullanınız. Toprağınızın organik madde miktarını artıracak ve toprağınıza gerçekten besin sağlayacak olan şey komposttur.

denizakvaryumu
28-09-2010, 14:09
Küçük belki orta ölçekli bahçelerde kompost vs. ile toprağın yapısına katkı sağlayabiliriz ama büyük ölçekli ticari üretim yapılan bahçeler-tarlalarda herkes mucize ürün peşinde.

Bu büyüklükteki tarlalarda kompost vs.gibi çözümlerle kimsenin uğraşacağını sanmıyorum.

Bu piyasanın beklentisi nedeniyle bu tür reklamasyonlarla bu ürünler çıkıyor.

Ancak çiftçi kullanıp da memnun kalmazsa bence o ürünün o köyde bir daha tutunması da mümkün olmaz, bu ürünler devamlılığı sağlamak için ne yapıyorlar bilmiyorum.

Dogasever
28-09-2010, 14:49
Çok güzel bir noktaya değindiniz Sayın Denizakvaryumu,

Benim EM'yi tavsiye etmemin nednelerinden biri de bu zaten. Ürün hasat edildikten sonra ürünün kalıntılarını hiç olmazsa, tarlada bırakmalıyız ve geleneksel tarım makinalarını kullanarak toprağa Bukaşi de atarsak ve 1/500 veya 1/1000 seyreltilmiş EMA üzerine spreyledikten sonra torpağı sadece alt üst ederek, topraklarımızın organik madde ve mikrobiyal zenginliğini artırmamız mümkün. İşlemleri kolay anlaşılması için aşağıda maddeler halinde yazıyorum:

1) Ürün hasat edilir, ürünün bitki artıkları tarlada bırakılır (sökmeden olduğu gibi ya da sökülmüş olarak)
2) Dekara 400 kg Bukaşi atılır. (Organik madde içeriği çok düşükse bu miktar biraz daha artırılabilir, ancak bitki atıklarıyla bukaşinin toplamı 1000 kg'ı aşmamalıdır) (Bukaşiyi çeşitli organik maddelerden kendiniz yapabilirsiniz, bakınız Etkin mikroorganizmalar bölümü)
3) Üzerine 1/500 ile 1/1000 oranında seyreltilmiş EMA spreylenir
4) Toprak sadece alt üst edilecek şekilde sürülür.
5) İstenirse, üzerine 1 ay sonra ekim yapılabilir

Bu yöntem geleneksel tarım ekipmanları kullanılarak rahatlıkla yapılabilmektedir.

Sağlayacağı avantajlar:
1- Toprağın organik madde içeriğini artırır.
2- Mikrobiyal etkinliği artırır
3- Kimyasal gübre gereksinimini yarı yarıya azaltır. (2 yıl bu yöntemi uyguladıktan sonra 3. yıl hiç kimyasal gübre kullanmanıza gerek kalmaz.
4- Toprağın, biyolojik ve fiziksel özelliklerini geliştirir.
5- Sağlıklı ve bol ürün sağlar.
6- Bitkiler hastalıklara karşı daha dayanıklı hale gelir.

Dezavantaj: ilk yıl muhtemelen çok sayıda yabancı bitki çıkacaktır. EM sayesinde topraktaki bitki tohumu bankasında ne varsa yeşerecektir. Bence burada yeşeren yabancı bitkiler tekrar sürülerek toprağa döndürülürse, hem gübre sağlar hem de ikinci yıldan sonra toprak tohum bankasında tohum azalacağı için, bu sorun ikinci yıldan itibaren azalır ve yok olur!

verdoque
28-09-2010, 15:17
Aklıma takılan birşey var, özellikle meyve ağaçlarında çeşitli zararlıların barınmasını engellemek için ağaç diplerinin temiz tutulması, dökülen meyve ve yaprakların uzaklaştırılması gerektiği ile ilgili birşeyler okuduğumu hatırlıyorum. Yapılması gereken bu artıkları bulundukları yerde bırakmak değil de toprağa karıştırmak olmalı öyleyse. Peki malçlama da bu açıdan zararlılara yuva sağlamıyor mu?

MeyveliTepe
28-09-2010, 15:23
Organik madde hacim ve kütle ile ilgili bir durum. Bizim sebze adalarında 7,2 çıktı. Bu sürpriz değil çünkü dar alanda kontrollü yapılan toprak olduğu için zaten tamamı organik malzeme. Sadece mikroorganizma tutumu için killi toprak ilave edilmişti.

Büyük alanlarda toprağın organik maddesini arttırmak kolay değil. Yıllar süren planlı bir çabanın ürünü olabilir ancak. Tek olmayacak şey ise sıvı organik gübre ile organik maddeyi arttırmak.

Büyük alanlarda, arazinin tamamı bir kompost kabı gibi kullanılabilir. Sonbaharda araziye sık dikim fiğ, bakla, hatta yonca azot gübrelemesini halleder, azot yapıcı mikroorganizma popülasyonu artar. Bu bitkilerin toprağa karıştırılması topraktaki organik madde miktarını arttırır. İmkanlara göre hacim oluşturacak şekilde dışarıdan da malzeme getirilebilir. Uygun koşullarda işlenen çiftlik gübresi, hem organik malzeme, hem besin elementleri, hem mikroorganizma takviyeleri yapar. Sağlanacak humik ve fulvik asitler, toprak yapısını düzenler, sertleşmiş toprak katmanlarını kırıp dağıtarak kullanılabilir toprak derinliğini arttırır vs. vs. Dikkatle uygulanan bir kaç yıllık bir program ile çok radikal olmasa bile iyi sonuçlar alınabileceğini biliyorum..

Sorduğum soruya gelince, Sn.Doğasever PH ile besin elementlerinin alımı arasındaki tabloyu vermiş. Dolayısıyla PH yükseldikçe besin elementlerinin alımının iyileştiği gibi bir şey söz konusu değil. Aslında tersi daha doğru. PH'ın düşük ama fazla asitik olmadığı durumlar bitkilerin çoğunluğu için en optimum durum oluyor. Bu zaten herkes tarafından bilinen bir şey.

Burada sorun, en az bir ürünü satarken önemli bir özellik olarak "yüksek pH oranı nedeniyle, çözünür formda olmayan bitki besin elementlerinin bitki tarafından alımını kolaylaştırır" denmesi. Daha da garibi insanların bunu doğru kabul etmesi. En garibi ise, bu ürünün PH'ının 5.2 olması :)

Yarım litre ürünün PH'ının toprağın PH'ını etkileyecekmiş gibi sunulması da cabası. Oysa, hepsi sülfirik asit olsa, ya da hepsi kostik olsa bir dekara sulandırılıp dağıldığında PH'ı 0,1 seviyesinde bile etkilemez.

Güleriz ağlanacak halimize...

denizakvaryumu
28-09-2010, 15:28
Aklıma takılan birşey var, özellikle meyve ağaçlarında çeşitli zararlıların barınmasını engellemek için ağaç diplerinin temiz tutulması, dökülen meyve ve yaprakların uzaklaştırılması gerektiği ile ilgili birşeyler okuduğumu hatırlıyorum. Yapılması gereken bu artıkları bulundukları yerde bırakmak değil de toprağa karıştırmak olmalı öyleyse. Peki malçlama da bu açıdan zararlılara yuva sağlamıyor mu?




http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=698837&postcount=169

Malç konusunda Sn.acemi caylak son noktayı koydu :)

Sn.epsody de zaten bu konuda bizleri uyarıp duruyordu.

MeyveliTepe
28-09-2010, 15:49
Malç konusunda tek gözetilmesi gereken durum kullanılacak malzemenin hastalıkla bulaşık olmadığından emin olmak ya da tedbir almak durumudur.

Pek çok kişi gidip görmüştür. Bir çok ülkede hiç bir ağacın, bitkinin dibi bizdeki gibi çıplak toprak değildir. En az 8-10 santim kalınlığında öğütülmüş ağaçtan malç kaplıdır. Öyle ki, bu çok sıradan bir uygulamadır. Diyelim ki bahçenizde bir ağaç var. Kesilmesini veya derin budanmasını istiyorsunuz. Belediyeye haber veriyorsunuz. Gelip bakıyorlar. Kesilmesi veya budanması gereken bir durum varsa (ki olmayabiliyor), hemen oracıkta hallediyorlar. Araçlarının arkasında bir dal öğütücü var (daha doğrusu ağaç öğütücü aracı diyelim. Koca gövdeyi öğütebiliyor). Kesilen dalları ya da komple ağacı malç malzemesi olarak öğütüp, çuvallayıp size teslim edip giderler. Bunun için para da almazlar.

Bir not. Malçta kullanılan öğütülmüş ağaç iri tanelidir. Bizim dal öğütücülerin yaptıklarında daha iri parçalar halinde. Bizdekilerin boyutu malçtan çok komposta uygun.

acemi_caylak
28-09-2010, 20:51
Özelden bir kaç arkadaş biochar diğer adıyla karbonize etme (düşük oksijen ile yakarak kömürleştirme - pyrolysis) hakkında sormuşlardı. Bununla ilili ayrıntılı açıklama aşağıdadır.

Döküman Filipinler Pirinç Araştırma Enstitüsü'nün teknik bülteninden özetlenerek çevrilmiştir.

Tahta ve odun aprçalarında oluşan bir ateş yakınız. Bu ateşi kuru, temiz ve sert bir zeminde (çimento zemin) yakmanızda fayda vardır. Bahçede yaparsanız oluşan dumanla zararlı böcekleride kaçırmış olursunuz. (Böcek kaçırma konusunda dökümanın yalancısıyım. Ama dumanın sivrisinekleri kaçırdığını biliyorum.)

173180


Daha önceden hazırlamış olduğunuz açık sistem karbonize makinenizi (teneke soba demek daha doğru) ateşi tam kapatacak şekilde ateşin üzerine yerleştiriniz.

173181

12-14 çuval çeltik kabuğunu sobanın etrafına baca 1 metre açıkta kalana kadar yerleştiriniz. Ne kadar fazla çeltik kabuğu konulursa karbonize olma (kömürleşme) süresi o kadar uzayacaktır. Küçük boyutlu bir ateş ve 3-4 çuval ile uygulama yapmak daha az zaman alacaktır.

173182

20-30 dakika sonra, üstlerde yanma başlayınca alt traftan üstlere kürekle yığma yapınız. Tabi ki ağzınızda maske ve ayağınızda çizme gibi diğer önlemleri aldığınızı düşünüyoruz.

173183

Yığın tamamen siyahlaşıp kömürleşince yığını 200 litrelik varillere doldurunuz. Yığını varile doldururken hafif şekilde su serpiştirinki yanma sürüp kül haline dönüşmesin. (Dökümanda her bidon için 1 litre su yeterli diyor.)

173184

acemi_caylak
28-09-2010, 21:01
Ertesi gün kömürleşmiş malzemezinizi çuvallara doldurup kullanmak üzere kuru bir yere kaldırabilirsiniz.

173190

İşlem bu kadar basit.

Korbonize makinesinin ya da sobanın nasıl yapıldığına gelince.

Bir adet 20 litrelik 40 cm yüksekliğinde silindir şeklinde yağ tenekesi bulunuz.

Bunun alt tarafını tamamen keserek çıkarınız. Üst tarafını ise baca deliği için 9-10 cm çapında yuvarlak şekilde keserek alınız.

173185

Kalın bir metal çivi veya matkap ile silindirin her tarafında 2 cm çapında, birbirinden 10x10 cm uzakta 30-40 delik deliniz.

173186

30,5 cm genişliğinde 122 cm boyunda bir metal sacı boru yapmak için temin ediniz.

173187

Bu metal levhayı kıvırarak boru haline getiriniz ve lehimleyiniz. İsterseniz borunun ucuna baca filtresi için bir birleştirme halkası koyabilirsiniz.

173188

acemi_caylak
28-09-2010, 21:19
Bu metal boruyu daha önce kesmiş olduğunuz tenekenin baca deliğine yerleştiriniz ve tel zımbası zımbalayarak ile monte ediniz.

173191

Sürekli kullanım için sağlam bir cihaz elde etmek istiyorsanız bacayı 3 adet demir çubuk ile lehimleyerek destek yapınız.

173192

80X122 cm uzunluğunda bir saç levhaya 2 cm çapında ve 10x10 cm aralıkla 40 kadar delik deliniz. Bu levhayı kıvırarak silindir haline getirip lehimleyiniz.

173193

Baca ile filtreyi birbirine perçinleyiniz.

173194

Cihazınızın görünümü ve kullanımı aşağıdaki gibidir.

173195

Biochar'ın Kullanım Alanları

1- 4 kg biochar, 4 kg hayvan gübresi, 1 kg pirinç kepeği, 1 kg kompost (bu malzemelerin özgül ağırlıkları farklı olduğu için hacimsel olarak 4:4:1:1 oranı kullanılabilir.) ile karıştırarak gübre olarak.

2- 1:1:1 oranında (toprak:biochar:kompost) karışım yaparak yeni dikimlerde köklendirici olarak.

3- Su arıtmada filtre olarak.

4- 60:40 oranında (orman toprağından yapılan aşılayıcı:biochar) mikoriza içeren karışım yaparak toprağa mikoriza aşılamak çin kullanabilirsiniz.

Ayrıca pestisit olarak, yakacak olarak ve koku giderici olarak kullanılabilirmiş. (Pestisit konusunda abarttıklarını düşünüyorum. Ben dökümanda yazanı söyledim.)

Benim için, kompost yapılamayacak bitki artıklarının bu şekilde kömürleştirilerek hem topraktaki organik madde miktarına katkı sağlaması hem de aktif karbon içeriği sayesinde tıpkı leonardit ve klinoptilolit gibi toprağın katyon değişim kapasitesini düzenlemesi daha önemli bir özellik olarak öne çıkıyor.

acemi_caylak
29-09-2010, 10:33
Ggirgin'in linkini eklemiş olduğu dökümanda bir kaç net resim vardı. Onları da ekliyorum. Böylelikle soru işaretleri daha da azalır.

173227

acemi_caylak
01-10-2010, 13:26
Batılı biyologların ısrarla görmezden geldikleri, ancak bu alanda ilk ciddi çalışmayı yapan Rus araştırmacı N. A. Krasil'nikov tarafından yazılan ve 1958'de yayımlanan kitabın linki aşağıdadır. İngilizce bilenler için güzel bir kaynak.

SOIL MICROORGANISMS AND HIGHER PLANTS (http://www.soilandhealth.org/01aglibrary/010112Krasil/010112krasil.toc.html)

acemi_caylak
04-10-2010, 17:33
Sn. Bozon, Sim Derma başlığında Sim Derma'nın Herbisit ile etkileşime girip girmediğini sormuştu. Bense aşağıdaki linkteki cevabı verdim.

Sn. Bozon'a yanıt (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=701295&postcount=24)

Ancak Sn. Bozon maliyet vb. nedeniyle bu konuda ısrarcı gözüküyor. Konu geneli ilgilendirdiği için son mesajını buradan yanıtlıyorum.

Sayın Acemi Çaylak, teşekkür ederim. Dediklerinizde çok haklısınız. Ama, 17 dönüm bahçenin otlarını temizlemek, bu devirde çok pahalıya geliyor. Herkes, ot ilacı ile maliyeti çok düşürürken, benim ot ilacı vermemem, kendi zararıma çalışmak gibi bir şey oluyor. Çok direndim, bu yıl vermedim, ama otlar aldı başını gitti. Çaresizlikten ot ilacı vereceğim, gelecek yıla. Başka bir çaresi olsa...

Sn. Bozon,

Herbisit kullanmakla kendi zararınızı geçici bir süre belki önleyebilirsiniz. Ancak uzun vadede kendi çıkarınıza çok daha fazla zarar vermiş olursunuz. Aşağıdaki dökümanda Herbisitlerin bir çok hastalığı teşvik ettiğine dair güzel örnekler var. Bence inceledikten sonra Herbisit kullanımı üzerine bir kez daha düşüneceksiniz.

Herbisitlerin Bitki Patojenlerine Etkisi (http://uvt.ulakbim.gov.tr/uvt/index.php?cwid=9&vtadi=TPRJ%2CTTAR%2CTTIP%2CTMUH%2CTSOS%2CTHUK&ano=674_b9b8eccc2c6e57ccee3826f70dc8038a)

Ayrıca yabancı otları baskılamanın diğer yöntemleride var. Bahçenize fiğ ve yulaf ekerseniz yabancı otlar hem baskılanmış olacak, hem de toprağınıza daha fazla organik madde kazandırmış olacaksınız. Okuduğum kaynaklarda üst üste 3 yıl fiğ ve yulaf ekmenin yabancı otları %50'nin üzerinde azalttığına dair bilgiler var.

acemi_caylak
05-10-2010, 21:40
Enzimlerle ilgili oldukça uzun bir yazı hazırlarken, tütün sapları ile yapılan iki araştırma oldukça ilgimi çekti. Bu yüzden fazla bekletmeden yazmaya karar verdim. Önce bu ki araştırmadan kısaca özet yaparak, enzim konusuna ayrıntılı bir giriş yapalım.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Nutullah ÖZDEMİR - Dr. Rıdvan KIZILKAYA - Araş. Gör. Abdulkadir SÜRÜCÜ tarafından yapılan bir araştırmada, elde edilen sonuçlara göre, topraklara uygulanan tütün fabrikasyon atığı çeltik sapı, fiğ ve tavuk gübresi üreaz aktivitesini önemli düzeyde, şlempe ise önemsiz düzeyde artırmıştır. Organik atıkların üreaz aktivitesi üzerinde sağladığı artış aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

Tütün fabrikasyon atığı> Tavuk gübresi > Fiğ > Çeltik sapı > Şlempe şeklinde sıralanmıştır.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından tapılmış (Rıdvan KIZILKAYA, İmanverdi EKBERLİ, Nalan KARS) Tütün Atığı ve Buğday Samanı Uygulanmış Toprakta Üreaz Aktivitesi ve Kinetiği isimli çalışmada ise, Tütün Atığının üreaz enzim aktivetsini daha kısa sürede artırdığı tespit edilmiştir.

Bitki gelişimi için bu kadar önemli olan enzimler nedir ne değildir? Aşağıdaki yazı umarım kafalardaki soru işaretlerini bir nebze olsun giderir. Yazının hazırlanmasında Prof. Koray Haktanır ve Prof. Sevinç Arcak'ın Toprak Biyolojisi kitabından, Yrd.Doç.Dr. Ali COŞKAN'ın Toprak Biyolojisi ders notlarından, Biyotar web sitesinden yararlanılmıştır.

Enzimler
Yaşayan maddenin en dikkat çekici özelliklerinden biri, son derece çeşitli ve karışık kimyasal reaksiyonları büyük bir hızla gerçekleştirmek gücünde olmasıdır. Mevcut teknolojik olanaklarla bu olayları yapmak güç veya olanaksız olduğu halde, yaşayan hücre bu reaksiyonları son derece kolaylıkla yürütmektedir. Yaşayan organizmada bütün biyokimyasal ve biyolojik olayları yapan, enzim adı verilen maddelerdir. Bütün bu olaylarda enzimlerin yaptıkları tesir şekli, kimyayasal reaksiyonlardaki katalizörlerin aynıdır. Zira reaksiyona katıldıkları ve kendilerinden bir şey sarfedilmediği halde enzimler bu reaksiyonları çabuklaştırır ve teşvik ederler. Bu nedenle enzimleri organik katalizör veya biyokatalizör olarak adlandırmak mümkündür. Enzim adını ilk olarak 1878 yılında Kühne kullanmıştır. Enzimler, hücre stoplazmalarında, mitokondrilerde bulunmakta ve özelliklerini hücre çeşidine göre kromozomlar tayin etmektedir. Yaşayan hayvansal veya bitkisel organizmaların hücrelerinde organizmaya göre çeşitli enzimler bulunmakta, hücre veya organizmanın yaşamsal işlevleri için gerekli bütün kimyasal reaksiyonlar enzimler tarafından yürütülmektedir.


Enzimler bütün madde değişimi reaksiyonlarına katılırlar ve enzimsiz hayat olayları oluşamaz. Özet olarak denilebilir ki enzimler, organizmadan elde edilebilen fakat faaliyet göstermeleri için organizmaya ihtiyaç göstermeyen yüksek moleküllü katalizörlerdir. Enzimlerin başlıca görevi, yüksek moleküllü organik maddeleri basit, yani hücreye geçebilecek ve neticede organizma tarafından yararlanılabilecek şekle sokmaktır. Başta da belirtildiği gibi enzimler katalizör olarak ve sadece mevcudiyetleriyle, reaksiyonların daha hızlı oluşumunu sağlarlar. Örneğin proteinleri, kimyasal yollarla aminoasitlere hidrolize etmek için 108 derecede % 20 lik hidroklorik asitle 24 saat kaynatmak gerekirken, sindirim enzimleri aynı işi çok hafif konsantrasyondaki hidroklorik asitle 4 saat içinde gerçekleştirirler.

Son araştırmalara göre, enzimlerin büyük bir kısmı iki unsurdan oluşmuştur. Sistemin birinci kısmını büyük bir protein molekülü oluşturur ki buna apo-enzim veya feron adı verilir. İkincisi daha küçük buna ko-enzim veya agon adı verilir. İkinci kısmın proteine olan bağı çok gevşektir. Her iki kısım birden holo-enzim teşkil ederler. Bu gibi enzimler bir çeşit proteid olarak kabul edilebilirler (proteidler gerçek protein olmayan unsurlardan ibaret bileşiklerdir). Şayet bu iki unsurdan birisi ayrılacak olursa enzim tesirini kaybeder, bir araya getirildiklerinde tekrar tesirini kazanır. Apo-enzim protein olduğundan, ısıya karşı dayanıksızdır, ko-enzimi taşıma ödevini görür ve sistemin özelliklerini tayin eder. Ko-enzim ise protein karakterinde olmadığından ısıya karşı dayanıklıdır apo-enzim sürekli bir ko-enzimi taşımaz, başka bir koenzimi de taşıyabilir. Bazı enzimlerde aktivatörlüğü, vitaminler veya özel gruplar yapmaktadırlar. Bu nedenle bir vitamin bir dereceye kadar koenzim de sayılabilir. Bazı enzimler vardır ki bir enzim sisteminden oluşmuştur, yani içinde birçok enzim bireyleri bulunmaktadır.

Enzimler her organizmada, muhtelif organlara değişik şekillerde dağılmış durumdadırlar. Aynı familyadaki mikroorganizmalar dahi, değişik miktarlarda farklı enzim bulundururlar. Bazı enzimler, enzimatik faaliyette bulunabilmek için mutlaka bazı anorganik bileşiklere ihtiyaç gösterirler, bu bakımdan en önemli rol
oynayan anorganik unsurlar, çeşitli metal iyonlarıdır. Böylece mangan, magnezyum, demir, bakır, çinko ve potasyum gibi metal iyonları proteinden oluşmuş metal-enzim sistemlerini oluşturmaktadır. Kendilerine özgü reaksiyonları yapabilmeleri için, yapılarında metal iyonlarına ihtiyaç gösteren enzimler üç gruba ayrılmaktadır.

1. Enzimin aktif kısmında tesir edici unsur rolunü oynayan metali içeren metal enzimler olup, katalaz, peroksidaz, sitokrom enzimleri bu gruba girerler. Demir ve bakır metalleri bu grup için önemlidir.

2. Yapısındaki metal iyonu doğrudan doğruya tesir edici olan, yani Koenzim rolü oynayan metal enzimlerdir. Bunlardaki metal, çinko ve bakırdır (Bir çok oksidazlarda olduğu gibi).

3. Yapılarında bulunan metaller az çok dissosiye (Bir bileşiğin sıvı durumda kendisini oluşturan pozitif ve negatif yüklü iyonlarına ayrışmasıdır. Suyun H+ ve OH- iyonlarına ayrışması gibi.) olabilen metal enzimler olup, bu grup enzimlerdeki metalin yerini diğer bir metal alabilmektedir, fosfatazlarla, karboksilaz ve enolazda olduğu gibi.

Enzimler yaşayan hücreler tarafından oluşturulmakla birlikte, yararları bakımından her zaman hücreye bağlı değildirler. Bu nedenle çoğu hücreye bağlı olmakla birlikte, bazıları da hücreden ayrılabilir, yani ortama salgılanabilirler.

Enzimler oluştukları hücrelerin içinde ve dışında ödev görmelerine göre Endo ve Ekto enzimler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadırlar. Oluştukları hücrelerde cereyan eden çeşitli biyokimyasal reaksiyonları katalizleyen enzimlere endo enzim adı verilmektedir. Hücrelerin, hücre dışındaki absorbe edemiyecekleri kadar büyük moleküllü besin maddelerini parçalamak için dışarıya saldıkları enzimlere de ekto-enzim adı verilmektedir. Bu enzimler ortama geçerek tesirlerini gösterip yüksek moleküllü maddeleri parçalayarak, bunları hücre membranından (geçirgen zar) içeriye geçecek şekle sokarlar. Toprak enzimolojisinin ağırlık merkezini ekto-enzimler ve bunların katalizledikleri reaksiyonlar teşkil etmektedir.

Enzimler parçalama yaptıkları gibi sentez de yapmaktadırlar, yani enzimlerin büyük bir kısmı reversbl etkiye sahiptir. Parçalayabildikleri bileşikleri, parçalanma ürünlerinden tekrar sentez de edebilirler. Sentez yapan enzimler bilhassa metabolizma bakımından önem taşırlar. Enzim sistemlerinde veya reaksiyon ortamında organizmalar için mutlak gerekli olan iz elementlerin iyonlarının bulunması, enzimlerin aktivitelerini arttırmasına karşılık, civa, gümüş gibi ağır metal katyonlarının bulunması aksi tesir yapar. Fakat enzimin aktivite göstermesini engelleyen madde uzaklaştırılınca enzim tekrar etkisini gösterebilir.

Enzimlerin aktivitesinde bilhassa iki faktör rol oynamaktadır.

1. Hidrojen iyonları konsantarasyonu (pH seviyesi)
2. Ortamın sıcaklığı

Enzimlerin etkileri ortamın asitlik derecesine yani hidrojen iyonları konsantrasyonuna bağlıdır. Enzimlerin aktif oldukları pH dereceleri, onun cinsine göre değişiklik göstermekte olup, en fazla aktif olduğu pH derecesine optimal pH denmektedir. 1.2-9.0 pH birimleri dışında genellikle enzimler aktivite göstermemektedirler. Optimal pH derecesi genellikle enzim proteinin, izo-elektrik noktasındaki ("+" ve "-" yüklü iyonların birbirlerini eşitlediği potansiyelin sıfıra düştüğü nokta) pH derecesidir. pH’dan dolayı enzim aktivitesinin tesirsiz hale gelmesi reversbl bir olay olup pH’nın düzelmesi ile tekrar aktivite kazanılabilmektedir. Ancak çok ekstrem pH dereceleri enzim proteininin denatüre (kimyasal yapının bozulması) olmasına yol açtığından, enzimin tekrar aktivite göstermesi düşünülemez.

Sıcaklığa gelince; her enzim belli ısı derecelerinde en fazla aktivite göstermektedir, bu ısı derecesine o enzimin optimum ısı derecesi denmektedir. Enzimler ısıya karşı hassastırlar, optimum dereceler aşıldığında aktivite azalmaya başlamakta, 60-100 °C arasında tamamiyle durmaktadır. Bunun nedeni enzim proteininin denatüre olması ve böylece enzimin bozulmasıdır. Bu olay irreversbldir (tersine dönüşü olmayan). Enzimlerin optimum ısısı genellikle 35-55°C arasında bulunmaktadır. Optimum enzim aktivitesini sağlayan sıcaklığa kadar, sıcaklığın her 10 °C yükselmesi ile aktivite iki misli artmaktadır (Van Hoff Kuralı).

Canlı hücrelerden bir kısım enzimleri ekstraksiyonla ayırarak izole etmek mümkünse de, kimyasal yapılarını bulmak çok zordur, çünkü enzimlerde yüksek moleküllü ve çok karışık bileşimde protein unsurları bulunmaktadır. Diğer bir deyimle enzimlerin aktif kısımları izole edilemezler. Toprakta aktiviteleri tayin edilen enzimler, mikroorganizmaların kendi vücut sentezleri için ve organik maddeyi parçalamak üzere dışarı saldıkları ve büyük kısmı toprakta kolloidler tarafından adsorbe edilen, fakat faaliyetlerini şartlara göre sürdürebilen enzimlerdir.

Her enzimin etki yapabildiği belirli bir bileşik grubu olup, bu bileşiklere o enzimin substratı adı verilmektedir. Böylece enzim, ismini o substrata göre almaktadır. Toprak organik maddeleri çok çeşitli substratları ihtiva ettiğinden, bilinen enzimlerin hemen hepsi toprakta bulunmaktadır. Fakat bunları toprak kolloidlerinden izole ederek, teker teker incelemeye şimdiye kadar geliştirilmiş olan metodlar yeterli değildir. Enzim aktiviteleri, etki etmiş oldukları subtratlarından hidrolize olan madde miktarının ölçülmesi yoluyla tayin edilmekte ve böylece indirekt yolla da teşhisleri yapılmaktadır. Hidrolaz grubu enzimleri, yüksek polimer bileşiklerin molekülleri arasındaki C-O, C-N bağlarına etki ederek, hidroliz yolu ile bu bağları çözerler. Bu gruba dahil olan esteraz ve lipaz enzimleri ester ve yağları, fosfataz enzimleri fosforik asidin esterlerini, glikozidazlar da oligo ve polisakkaritlerle, glikozitleri hidrolize ederek daha küçük moleküllü basit bileşiklere kadar parçalarlar.

Enzimlerin katalitik etkilerinin mekanizması, tam anlamı ile anlaşılmış ve çözülmüş değildir. Bu hususta ilk akla gelen basit teori, enzimlerin kimyasal reaksiyonları hızlandırdığı, fakat meydana gelen yeni bileşiğin bünyesine dahil olmadıklarıdır. Substrat ve enzim arasında geçici bir kombinasyon mevcuttur. Enzimatik reaksiyonlar, genellikle enzimlerin substrat ile birleşmeleri sonucu, önce bir kompleks teşkil etmeleri ve sonra da bu komplekslerin parçalanması esasına dayanmaktadır. Enzimlerin etkileriyle yürüyen kimyasal reaksiyonlar, diğer bazı kimyasal reaksiyonlar gibi tamamlanmakta ve geriye bir kısım substrat
kalmaktadır. Enzimlerin oluşturdukları reaksiyonların reversbl karakterli olduklarını daha önce belirtmiştik. Enzimatik reaksiyonun hızı ve elde edilen ürünler enzim ve madde miktarlarına bağlı olduğu gibi ortam şartlarına göre değişmektedir.


Enzimler substrattaki bir molekülü, o molekülü oluşturan parçalara ayırdıktan sonra, diğer bir komşu moleküle etki ederek kısa bir süre içinde substratın diğer moleküllerini de hidrolize ederek parçalayabilirler.

Aşağıda birinci resimde enzimin katalizör etkisiyle parçalanma, ikinci resimde ise enzimin katalizör etkisiyle birleşme gözüküyor.

173872


173873

Teorik olarak, enzimatik reaksiyon sonucu oluşan parçalanan ürünler, mikroorganizma ve bitkiler tarafından adsorbe edilmiyecek büyüklükte iseler, başka bir enzim çeşidi bunları daha küçük moleküllü bileşiklere parçalarlar. Diğer bir deyimle, büyük moleküllü bir toprak organik maddesinin, mikroorganizmalar tarafından alınabilir duruma gelmesi için, çeşitli enzimlerin faaliyet göstermesi gerekir.

acemi_caylak
05-10-2010, 22:00
Toprak Enzimleri

Toprakların toplam biyokimyasal aktivitesi, enzimler tarafından katalizlenen bir seri reaksiyonları kapsamaktadır. Bu reaksiyonlar yaşayan veya ölü organizmalar içinde olabildiği gibi hücre dışı (ekstrasellüler) enzimler tarafından da yürütülebilir. Ekstrasellüler enzimler serbest veya toprak kolloidlerine bağlı durumda olabilir. Toprakta 50' den fazla enzimin aktivite gösterdiği saptanmıştır.
Bu enzimler çoğunlukla oksidoredüktazlar (oksidaz, dehidrogenaz), hidrolazlar (esteralazlar, karbohidrolazlar) ve transferazlar (taşıyıcı enzimler)şeklinde gruplanırlar.

Toprak enzimleri, toprağın diğer biyolojik özellikleri ile yakın bir ilişkiye sahip olup, topraktaki mineralizasyon prosesinde önemli bir rol oynamaktadır. Enzimler topraktaki canlı hücrelerle veya abiyotik enzimler olarak ifade edilen hücreler, hücre kalıntıları ve aktif enzimlerle ilişki içinde olabilmektedir.

Topraktaki mikrobiyal ayrışma olayları, başlangıçta lignoselülozlar gibi büyük moleküllü polimerlerin ekoenzimler ile etkilenerek depolimerizasyona (parçlanma) uğraması ile gerçekleşir. Topraktaki çok çeşitli organik substratı etkileyebilecek bir enzim sistemi bulunmaktadır.Topraklardaki selüloz (selülozu ayrıştıran ekso-enzimler) kompleksi tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bu ayrışma süreci toprak biyoteknolojisi bakımından da büyük öneme sahiptir.

Thorton ve McLaren tarafından tanımlamış toprak enzimleri aşağıdaki tablodaki gibidir. (1975)

Enzim | Katalizlediği Reaksiyon
Oksidoredüktazlar|
Katalaz | 2 H2O2 ——> 2H2O+O2
Katesol oksidaz (tirosinaz) |o-difenol+1/2 O2 ——> o-kinon+H2O
Dehidrogenaz| XH2+A ——> X + A H2
Difenol oksidaz| p-difenol + 1/2 O2 ——> p-kinon + H2O
Glikoz oksidaz| Glikoz + O2 ——> glukonik asit + H2O
Peroksidaz ve polifenol oksidaz| A + H2O2 ——> okside A+ H2O
Ürat oksidaz (urikaz) | Ürik asit + O2 ——> allantoin + CO2
Transferazlar|
Transaminaz| R1R2-CH-NH3+R3R4 CO ——>R3R4-CHNH3+R1R2 CO
Transglikosilaz ve Levansükraz| nC12H22O11+ROH ——> H (C6H10O5) n R+nC6H12O6
Hidrolazlar|
Asetilesteraz |Asetik ester + H2O——> Alkol+asetik asit
α veβ amilaz| 1,4 glikozidik bağların hidrolizi
Asparaginaz| Asparagin+ H2O ——>Aspartat+ NH3
Selülaz| β-1,4 glukan bağlarının hidrolizi
Deamidaz |Karboksilik asit amid + H2O ——> Karboksilik asit + NH3
β - Fruktofuranozidaz (invertaz, sükraz, sakkaraz) |β-fruktofuranozid+ H2O—>ROH+ Fruktoz
α- ve β- galaktozidaz| Galaktozid+ H2O ——> ROH+galaktoz
α- ve β- glikozidaz| Glikozid+ H2O ——> ROH+glikoz
İnulaz | β- 1,2 fruktan bağlarının hidrolizi
Likenaz | β - 1,3 selotrioz bağlarının hidrolizi
Lipaz |Trigliserid+3H2O —>gliserin+yağ asitleri
Metafosfataz| Metafosfat ——> ortofosfat
Nükleotidaz| Nükleotidlerin defosforilasyonu
Fosfataz| Fosfat esterleri + H2O ——> ROH+fosfat
Fitaz| İnositol hekza fosfat + 6 H2O ——> inositol+ 6 fosfat
Proteaz| Proteinler ——> peptidler ve amino asitler
Pirofosfataz| Pirofosfat + H2O ——> 2 ortofosfat
Üreaz | Üre ——> 2NH3 + CO2



Selüloz ayrışmasında C1-selülaz (veya ekso-glikonaz) sinerjistik olarak çalışmakta ve C1-selülaz aktivitesi için gereken substrat bölümleri Cx-selülaz tarafından üretilmektedir. Bu ardışık süreçte şöyle bir mekanizma işlemektedir:
Önce selüloz selülaz enzimi tarafından Sellobioz'a daha sonra Sellobioz Sellobiaz ve β- glikozidaz enzimi tarafından glikoza dönüştürülmektedir.

Selüloz ———— > Sellobioz ————> Glikoz


Azot döngüsü tarımsal, ekonomik ve ekolojik önemi olan temel döngü olaylarındandır. Azot fiksasyonundan sorumlu olan nitrogenaz enzimi üzerinde yoğun bir şekilde çalışılan bir enzim olmakla birlikte, topraktaki azotlu bileşiklerin ayrışmasının son kısmında etkili olan üreaz enzimi de çok önemli ekstrasellüler bir toprak enzimidir. Nükleik asit mineralizasyonundan türeyen veya hayvan salgılarında bulunan ve aynı zamanda önemli bir ticari gübre olan ürenin bitki ve diğer mikroorganizmaların büyük kısmının yararlanabileceği şekle dönüşümü üreaz enzimi tarafından gerçekleştirilir:

NH2CONH2———— > NH2COOH+NH3 ———— > CO2+2NH3

Oluşan son ürün amonyak olup toprak çözeltisinde amonyum iyonlarına çevrilir ve daha sonra kemolitotrofik bakteriler tarafından nitrata dönüştürülür.

Topraktaki Enzimatik Reaksiyonların Önemi ve Verimliliğe Etkileri

Pekçok sayıda bitkisel ve hayvansal canlıları barındıran toprak, miktarları değişik olmakla birlikte, birçok ölü biyolojik maddeleri de ihtiva eder. Toprak mikroorganizmaları kendileri için lüzumlu besin maddelerini çevrelerindeki biyolojik maddelerden sağlamak zorundadırlar. Mikroorganizmaların en önemli faaliyetlerinden biri organik maddenin mineralizasyonu, yani kompleks organik maddeleri basit anorganik bileşiklere veya besin iyonlarına kadar parçalanmasıdır.

Toprağa düşen bitkisel ve hayvansal artıklardaki besin elementleri yüksek polimer bileşikler halinde kaldıkları sürece, yüksek bitkiler ve mikroorganizmalar bunlardan doğrudan doğruya yararlanamazlar. Topraktaki organik maddelerin çoğu; örneğin lignin, proteinler, protein karakterinde olmayan azotlu bileşikler, pektin maddeleri, selüloz ve diğer polisakkaritler mikroorganizmaların doğrudan doğruya adsorbe edemeyecekleri kadar büyük moleküllü bileşiklerdir.

Mikroorganizmaların toprakta bulunan büyük moleküllü organik maddelerden faydalanabilmeleri için, enzimlerini salarak bu bileşikleri, adsorbe edebilecekleri büyüklükte basit bileşiklere parçalamaları gereklidir. Bu nedenle, şimdiye kadar tanınmış enzimlerin hemen hepsi toprakta bulunmaktadır.

Topraktaki enzimlerin çok büyük kısmı, canlı toprak mikroorganizmalarının besin maddelerini parçalamak amacıyla dışarıya saldıkları ekto-enzimlerle, mikroorganizmaların ölümünden sonra otoliz ile kısmen veya tamamen serbest hale gelerek toprağa karışmış enzimlerdir. Bu enzimler toprağın anorganik ve organik kolloidleri, örneğin killer ve humin maddeleri tarafından adsorbe edilirler. Adsorbe edilmiş enzimler, dış etkilere karşı diğer enzimlerden daha dayanıklıdır. Aktivitelerini uzun süre koruyabilirler. Böylece enzimlerin etkileriyle, çoğu bitkisel olan topraktaki organik artıklar bir seri enzimatik reaksiyondan sonra küçük moleküllü basit bileşiklere parçalanırlar. Örneğin karbohidraz enzimleri selüloz, nişasta ve benzeri polisakkaritleri, disakkaritlere ve nihayet monosakkaritlere kadar parçalarlar. Proteazlar, proteinli maddeleri polipeptid, dipeptid, oligopeptid ve nihayet amino asitlerine kadar hidroliz ederler. Pektin parçalayıcı enzimler de pektin maddelerini basit ürünlere kadar ayrıştırırlar.

Fosfataz, lipaz, sülfataz, tannaz gibi esteraz grubuna dahil enzimler, nükleik asitlerini ve diğer fosfat esterlerini fosfat anyonlarına kadar hidroliz ederler. Bu parçalanma ürünleri desmolaz enzim gruplarının etkisiyle, oksidasyon, redüksiyon, hidrogenasyon, karboksilasyon ve nitrifikasyon gibi çok karışık reaksiyonlardan sonra amonyum, nitrat, fosfat, sülfat, kalsiyum, potasyum, sodyum iyonları ile diğer bazı iz elementlerin iyonu serbest hale gelir. Bu reaksiyonlar sonucu, gerek küçük kapalı moleküller haline ve gerekse iyonlar haline çevrilmiş parçalanma ürünlerinin bir kısmı mikroorganizmaya yem olur. Büyük kısmından bitkiler besin maddesi olarak istifade ederler ve bir kısmı da kendi aralarında gene enzimlerin etkileriyle çok çeşitli reaksiyonlara girerek daha büyük moleküllü ve daha dayanıklı humin maddelerine dönüşürler. Ortam şartlarına göre, mikroorganizmalar ve bitkiler bir senede bu maddelerin yaklaşık % 2 ile 3 ünden yararlanırlar.

Franzel'in yaptığı araştırmalara göre de yüksek bitki kökleri enzim salgılamamakta veya çok az salgılamaktadır. Topraktaki aktif enzimlerin kökeninin mikrobiyal olduğu kabul edilebilir.

Organik madde ayrışmasında iki büyük mikroorganizma grubu etkin bir şekilde yer alır. Bunlar mantar (fungi) ve bakteriler (bacteria) dir. Her iki grupta salgıladıkları eksoenzimler yolu ile aynı temel mekanizmayı kullanarak çözünmez durumda olan substratları hidroliz yolu ile ayrıştırırlar. Karasal ekosistemde organik maddenin ana bileşeni olan selülozik bitki kalıntılarının ayrışmasında, mantarların fiziksel organizasyonu bakterilerden daha avantajlı görülmektedir. Bakteriler de eksoenzimleri ile bitki dokularını çözebilmelerine rağmen, bitki dokularının arasına girebilecek mekanizmalardan yoksundurlar. Oysa mantarlar hem kimyasal yönden hemde hifleri yolu ile mekanik basınç oluşturarak bitki dokularını daha hızlı bir şekilde ayrıştırırlar.

acemi_caylak
06-10-2010, 08:26
İlk ürünle son ürün arasında zincirleme reaksiyonları açıklayan en güzel örneklerden birisi Fermentasyon olayıdır. Şarap, bira, ekmek vs. yapımında kullanılan ve hemen her yerde bulunan Saccharomyces cerevisiae adındaki sevimli mayanın hücre içerisinde, glikozun ethanola (bildiğimiz etil alkol) dönüşmesi aşağıdaki sırada olmaktadır.

1- Glyceraldehyde-3-phosphate, Glyceraldehyde 3-phosphate dehidrogenaz enzimi sayesinde Pyruvate şekline.
2- Pyruvate, pyruvate decarboxylase enzimi sayesinde Ethanal'a.
3- Ethanal ise alcohol dehidrogenaz enzimi sayesinde ethanola dönüşür.

173926

kayastop
11-10-2010, 11:06
sa.biokar ile ilgili bir video linki http://www.biochar.org/joomla/index.php?option=com_content&task=blogcategory&id=6&Itemid=7

kayastop
11-10-2010, 11:46
biokarbon video linki 2 http://www.beatfiltering.com/index.php/1000000A/9656d672c870a8e7369f5ef139281bb8de40955007210070bb af4828332404b4517aea42e9d7570816415

link 3 http://www.beatfiltering.com/index.php/1000000A/9656d672c870a8e7369f5ef139281bb8de40955007210070bb af4828330319be6947be5fb9d0123e16415

kayastop
11-10-2010, 12:09
biokarbon link 4 http://www.beatfiltering.com/index.php/1000000A/7630b8c6d170568ced18aab55bcdf89971b5c89ff6a966e179 4af63835fb42e6e02b8a191e6d93d616698

hebip
12-10-2010, 01:48
Sayın acemi çaylak,
Aktardığınız bilgileri okudukça size olan saygım çok büyüdü. Adınız da yaklaşımınıza pek zıt.
Bu okulun (agaclar.net) en verimli üyesisiniz.
Bir lise mezunu olarak bazı konuları anlamakta zorlansam da gecenin bu saatine kadar gözümü alamadan yazılarınızı anlamaya gayret ediyorum.
Ağaçlar.net'i böyle yararlı bir yayın yaptığından ötürü kutlamadan edemeyeceğim.
Anlayabildiğim bütün konuları; Kandıra, Kefken, Cebeci Köyünde bulunan bahçemde uygulamaya gayret edeceğim.
Sadece yaz aylarında kısıtlı sürelerle de olsa gidebildiğim yoğun killi toprağa sahip bahçemi, daha şimdiden verimi artmış toprağı daha kolay işlenen bir yer olarak düşlüyorum.
Var olun.

acemi_caylak
12-10-2010, 08:16
Sayın Hebip,

Acemi_caylak bir ironiyi yansıtıyor aslında. Okudukça doğa ilgili bilgilerimizin ne kadar sınırlı olduğunu görüyoruz. Biz doğanın ve toprağın acemileriyiz. Ancak yine de insan doğayı anlayabilecek ve değiştirebilecek yetenekteki yeryüzündeki tek canlı.

Sizide bir an önce aşağıdaki başlıkta görmek isteriz.


Uzak Bahçelerin Yakın İşbirliği (http://www.agaclar.net/forum/forumdisplay.php?f=398)

epsody
12-10-2010, 08:38
Sayın acemi çaylak,
Aktardığınız bilgileri okudukça size olan saygım çok büyüdü. Adınız da yaklaşımınıza pek zıt.
Bu okulun (agaclar.net) en verimli üyesisiniz.
Bir lise mezunu olarak bazı konuları anlamakta zorlansam da gecenin bu saatine kadar gözümü alamadan yazılarınızı anlamaya gayret ediyorum.
Ağaçlar.net'i böyle yararlı bir yayın yaptığından ötürü kutlamadan edemeyeceğim.
Anlayabildiğim bütün konuları; Kandıra, Kefken, Cebeci Köyünde bulunan bahçemde uygulamaya gayret edeceğim.
Sadece yaz aylarında kısıtlı sürelerle de olsa gidebildiğim yoğun killi toprağa sahip bahçemi, daha şimdiden verimi artmış toprağı daha kolay işlenen bir yer olarak düşlüyorum.
Var olun.

Mikrobiyoloji ve toprak başlığındaki bu mesajından sizinde toprak sevdalısı olarak anlamış bulunuyorum, sizin yeni bir üye oluşunuzdan site içi çalışmaları takip etmede size yardım etme maksadı ile sizin çalışmalarınıza faydalı olabilecek başlıklardan birinin linkini ekliyorum, bu başlığa paralel olarak Epsody'nin bir çok pratik ve araştırma içerikli paylaşımları bulacaksınız.

Şu günlerde Bahçelerde Malç uygulamaları içerikli başlıklarına özellikle göz atmanızı önermekteyim, size bahçe ve toprak çalışmalarınızda başarılar dilerken sevgiyle kalın.

http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?p=670439#post670439

acemi_caylak
12-10-2010, 08:39
Biochar konusunda özelden sorulan sorularda ve yapılan yorumlarda bir yanlış anlama olmaması açısından bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum. Biochar tek başına gübre değildir. Daha önce leonardit ve klinoptilolit konusunda da ısrarla vurguladım, toprağınızda yeterli organik madde yoksa ne leonardit, ne klinoptilolit, ne de biochar tek başına verim artışı getirmez. Hemen bütün kaynaklar bu 3 maddeninde kimyasal gübre veya kompost türü organik materyal ile karıştırılmasını öneriyor. Biz kimyasala karşı olduğumuza göre Biochar'ı hayvan gübresi veya kompostla karıştırmak en doğru çözüm olarak gözüküyor.

Birde biochar bildiğimiz odun kömüründen farklı değil. Odun kömürü pahalı olduğu için ben "bahçe artıklarını nasıl değerlendirebiliriz"e bir çözüm olarak genel kullanım adına uygun olarak biocharı yabancı kaynaklardan olduğu gibi aldım. Aslında biyokömür demek daha doğru bir kavram.

Prof. Makoto Ogawa’nın Biochar’ın yararları ilgili güzel anekdotları var.


Gözenekli yapı: Yüksek miktarda su ve hava tutma kapasitesi. Mikroorganizmalar için sürdürülebilir bir doğal yaşam ortamı, toprak iyileştirmesi için iyi bir materyal, kimyasal elementlerin adsorpsiyonu ve nem kontrolü.

Yüksek Alkalin içerik: Asidik toprakların mötr hale getirilmesi, toprağın kimyasal içeriğinin zenginleştirilmesi ve mikroorganizmaların seleksiyonuna katkıda bulunur.

Organik olmayan içerik: Çürükçül mikroorganizmalar hariç, ototrofik ve simbiyotik mikroorganizmalar, nodozite (baklagiller) bakterileri, Frankia ve bazı mantar türleri ile azot fikse eden serbest bakterilerin çoğalmasını sağlar.

Düşük mineral içerik: Biochar gübre değildir. Bu yüzden gübre rolü üstlenemez. İçeriği aşağıdaki gibidir.

Karbon: %77.58,
Değişken içerik: %12.92
Kül: %9.50
Külün mineral içeriği: SiO2:36.5, Al2O3:10.9, CaO:19.2, K2O:1.1, Na2O3:5.35, Fe2O3:7.5, MgO:10.3, P2O5:1.7
Tarımsal amaçlı kullanımda, Biochar kimyasal gübrelerle veya organik maddelerle (örneğin kompost) karıştırılmalıdır.

Bunlarda resimler.

Mikoriza'nın gelişimine katkısı.

174718

174719

Zayıf bir çam ağacına yapılan uygulama.

174720

Çam ağacının önceki ve bir yıl sonraki hali.

174721

Soya ve mısırda karşılaştırmalı uygulama.

174692

denizakvaryumu
12-10-2010, 08:54
Bu durumda yakında leonardit gibi odun kömürleri de toz haline getirilip satılabilir.

İthal leonarditin 25 kg torbasını 60 TL den alan bir tüketici grubu var ne de olsa :)

acemi_caylak
12-10-2010, 09:07
Aynen öyle. Bir süre sonra burada yazılanların bir üründe "şu kadar etkili, bu kadar etkili" diye karşımıza çıkmayacağının kesinlikle garantisi yok. Ne yazık ki forumda da üreticilerin sayfalarındaki bilgileri olduğu gibi kopyalayıp, buraya yapıştırarak buna hizmet eden arkadaşlar var. Üretici bir pazarlama taktiği olarak, "uçar", "kaçar" diyebilir. Oysa bizler, hem bilimsel bakan insanlar olarak hem de bir süredir bir çok üründe yaşanmış deneyimimizden yola çıkarak artı ve eksileri birlikte değerlendirmek zorundayız. Üstelik bir kişinin bile etkilenmesi ile ve o etkilenen kişinin bu ürünü kullanması sonucu o kişinin ürününde oluşan kayıpların sorumluluğu ne olacak? Hep vurguluyorum. Bunlar sadece toprak düzenleyiciler. Mısır resmine dikkatli bakılınca anlaşılacaktır. En iyi verim kimyasal gübre birlikte kullanıldığında alınmış.

Dün kendi bahçe bölümümde (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=20654&page=5) de söyledim, benim için bu yıl Antepfıstığı'nda Sim Derma ve Natural Bioplasma rüştünü ispatlamış ürünler. Çok savunduğum EM bile bu iki üründen daha geride kaldı diye düşünüyorum. EM'nin geride kalmasına gelince, yaz ayında bizim bağda toprakta nem kalmıyor, sıcaklık bazen 50°C' ye çıkıyor. Bu yüksek sıcaklıkta ve nemsiz ortamda EM içindeki bakteriler yaşayamaz hale geliyor. Nedeni tamamen bu.

Kaolin, Delfin WG ve Nimiks kullanım amaçları doğrultusunda yine rüştünü ispat etmiş ürünler. Kaolinle hem fıstığı hem de zeytinleri sıcaktan koruyabildik. Delfinle Antepfıstığındaki tırtılları, Nimiks ile karagöz kurdu zararlısını yendik. Hele hiç bir yararını görmediğim ürün Sutut varki, artık bu türden ürünlerin faydalı olduğuna dair kimse beni ikna edemez. Yine kendi yaptığımız sıvı gübrelerin piyasadaki sıvı gübrelerden çokta farklı olmadığını gördüm. Bunlar benim bu yıl ki deneyimlerim.

Biochar için en kolay yöntem (küçük yerlerde hala vardır), delikli bir teneke soba yaptırmak ve kendinizin üretmesi. Üretemiyorsanız gidin mangal kömürü satıcılarından arta kalan tozu satın alın derim.

acemi_caylak
12-10-2010, 10:41
Biochar sadece tarımda değil, su arıtmada, bahçecilikte simbiyotik bakterilerin aşılanmasında, golf sahalarında, evlerin tabanında nem kontrolünde, koku giderici olarak çeşitli kullanım alanları var.

Bir önceki mesajda sözettiğim Makoto Ogawa'nın Effect of Soil Microbial Fertility By Charcoal in Soil isimli dökümanında aşağıdaki şekilde bir grafik eklenmiş. Japonya'da yakıt dışı amaçlı kullanımının yüzdesel gösterimi var.

174733


174734

acemi_caylak
12-10-2010, 19:40
sa.biokar ile ilgili bir video linki http://www.biochar.org/joomla/index.php?option=com_content&task=blogcategory&id=6&Itemid=7

Sn. Kayastop,

Mikoriza temin etme işleriniz nasıl gidiyor? Bildiğim kadarıyla hem Bioglobal hem de Durusu ile görüştünüz. Bizimle paylaşırsanız diğer üyelerimizde faydalanmış olur.

Teşekkürler.

acemi_caylak
12-10-2010, 20:52
Su tutucu jellerin bu yıl ki uygulamamızda bir etkisini göremediğimizi, önceki mesajlarımda dile getirmiştim. Bugün bu konuda Linda Chalker-Scott'un güzel bir yazısını buldum. Özet halinde buraya da ekliyorum.

Linda Chalker-Scott, su tutucu jellerin (Super Absorbent Water Crystal) olumlu etkisine dair araştırmaların daha çok küçük alanlarda ve kısa süreli uygulamalarda gözlemlendiğini ve bunların toprağın su tutma kapasitesini artırdığına dair iddiaların olduğunu, ancak büyük alanlarda (park ve bahçe düzenlemelerinde) ve uzun süreli etki için fazla yarayışlı olmadığını söylüyor. İddiaları sadece bununla sınırlıda değil.

Bunlar sentetik olarak üretilsede organik kimyasallardır ve inorganik ve organik çevresel faktörler tarafından indirgenebilirler.

Topraktaki ultraviyole radyasyon, kimyasal oksidanlar (yükseltgenler), gübrelerin yol açtığı tuzlanmalar, mekanik aşınma ve donma ve çözülme sonucunda bu polimerler indirgenebilir ve küçük parçalara bölünebilir. Bunun sonucu olarakta bu polimerlerin etkisi giderek azalır ve sonunda etkisini tümüyle kaybeder.

Ayrıca yukarıdaki koşullara ek olarak, toprakta bulunan Bacillus sphaericus and Acinetobacter spp. türü bakteriler ile Dichomitus squalens, Phanerochaete chrysosporium, ve Pleurotus ostreatus türü funguslar tarafından parçalanırlar. Üstelik funguslar bu türden polimerleri diğer mikroorganizmalardan daha fazla çözerler. Örneğin bir araştırma, uygulamadan sadece 14 gün sonra bu polimerlerin %25’inin bu türden mikrobiyal aktivite sonucu çözündüğünü ortaya koymuştur.Bu jeller önemli miktarda azot içerdiklerinden hem aerobik hem de anaerobik otamlarda mikroorganizmalar için sınırlı miktarda da olsa besin kaynağı durumundadırlar.

Uzun süreli kullanım için pazarlanan bu jellerin etkinliği 18 ay içerisinde tamamen yok olur ki büyük bahçelerde kullanım için uygun değildir.

Ayrıca bu jeller acrylamide (ızgara ve kızartmalarda ortaya çıkan bir tür kimyasal, formülü C3H5NO) içerirki bunların kanserojen olduğuna dair ciddi iddialar vardır. Her ne kadar mikroorganizmalar tarafından parçalandığı iddia edilsede bazı araştırmacılar yine de yeterli miktarda acrylamide ortaya çıktığını söylüyorlar. Örneğin kozmetik sanayiinde de kullanılan bu jellerin kozmetik ürünlerinde kullanım oranı sadece 0.1 veya 0.5 ppm (milyonda bir) düzeyi ile sınırlandırılmıştır.

Bunlar yerine toprağın su tutma kapasitesini artıracak malç vb. çeşitli önlemler alınmalıdır. Örneğin Japon Şemsiye Çamı tohumları 2 litre su ile karıştırılrısa bu jellerden daha fazla etki sağlayacaktır.

Sonuç olarak bu jeller bahçe ve peyzaj düzenlemerinde kullanılmamalıdır.

sındırgılı
12-10-2010, 22:06
Sevgili Acemi Ustam, Deniz yosunlarini nasil yarayisli hale getirebiliriz ?
Kuruttugum yosunlar, un ufak olup (tuzdan arindirip) topraga karistilar. Fakat, sen yine bu konu ile deryada birseyler bulmussundur;
Yosunlar, okyanus degil de guzel Marmaranin :( yosunlari idi.

sındırgılı
12-10-2010, 22:14
Adalarin birisinde, yoncalar buyudu ve de tekrar toprakla karistirildi. Fakat, koklerinde mikoriza mantari veya ona benzer birseyler bulamadim. Sn.MeyveliTepe`nin bahsettigi olusumlari ben goremedim. Arpa +yonca = multi azot;;;;;
Bizim gibi, gercek acemi caylakalar icin ne oneririsin ??

meymun
12-10-2010, 22:31
Bana bu işler biraz harammış gibi geldi. Özellikle ilk sayfadaki maya.

MeyveliTepe
12-10-2010, 22:32
Bir yanlış anlaşılma olmasın, mikoriza iplikçiklerini gördüğüm sebze kökleri tohumdan fide yetiştirirken mikoriza ile aşılanmışlardı. Yonca köklerinde azot nodüllerini görmek beklenmeli. Ancak bu nodüllerin oluşma zamanı bildiğim kadarıyla yoncalar çiçek vermeye yakınken olur. Şayet yakın zamanda ekildi ise henüz yeterince azot fiksleyememiş olabilir.

sındırgılı
12-10-2010, 23:22
Olabilir, Sn.MeyveliTepe;
Yoncalar daha cicek vermeden toprak ile karistilar. (vakit darligindan)
Her seyi, yavas yavas ogreniyoruz. (sizler sayesinde)

ensar
13-10-2010, 03:29
Biochar için en kolay yöntem (küçük yerlerde hala vardır), delikli bir teneke soba yaptırmak ve kendinizin üretmesi. Üretemiyorsanız gidin mangal kömürü satıcılarından arta kalan tozu satın alın derim.

Sevgili Acemi,

Hafta sonu sonu Bayındırmevkii ile GÜVEM toplamaya giderken yol üzerinde iki adet odun kömürü ocağı gördük. Çalışanlar ile konuştuk ve karbonizasyon işlemlerinin yaklaşık 6 metre çaplı 2 metre yükseklikteki bir ocakta yaklaşık 20 gün sürdüğünü söylediler. Çalışanlar mevsimlik işçiler. işleri bittiğinde yani yaklaşık 2 hafta kadar sonra serbest kaldıklarında birlikte bir deneme yapmayı ücret karsılığında kabul ettiler.

Denemeyi hafta sonu yaparsak sanırım Bayındırmevkii, sen ve diğer ağaçalar net üyeleri de katılırlar.

Tekirdağ, Muratlı deresi kenarında biyokömür uygulama ve toplantısı (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=22341)

Karar vermemz gereken en önemli şey kullanacağımız organik materyali, mulch olarak toprağa vermemiz mi daha faydalı ? Yoksa Karbon olarak mı vermemiz daha faydalı olacak ?

Sevgili denizakvaryumunun da dediği gibi bu materyali de kazıklanmadan temin etmenin bir yolunu bulmak zorundayız.

Sevgiyle kalın

acemi_caylak
13-10-2010, 07:30
Sevgili Acemi Ustam, Deniz yosunlarini nasil yarayisli hale getirebiliriz ?
Kuruttugum yosunlar, un ufak olup (tuzdan arindirip) topraga karistilar. Fakat, sen yine bu konu ile deryada birseyler bulmussundur;
Yosunlar, okyanus degil de guzel Marmaranin :( yosunlari idi.

Sevgili Sındırgılı,

Yosunları komposta katmak en uygun çözüm. Komposta katılırsa tuzdan arındırılmasına gerek bile yok. Üstelik bu tuzlar toprak için gerekli potasyumu içeren tuzlar. Bu yüzden yıkanmasını kesinlikle önermiyorum. Yosunlar ilk başta çok ıslak olduğu için gölge bir yerde (kesinlikle güneş ışığı almasın) kurutulduktan sonra komposta katılabilir. Yosunlar içerdikleri protein, vitamin vb. açısından komposttaki mikroorganizmalar için iyi bir besin kaynağıdır. Yosunların en önemli etkisi köklendirmeyi güçlendirmeleri.

acemi_caylak
13-10-2010, 07:43
Sevgili Ensar,

Ben böyle bir çözümü daha çok bahçe artıklarının değerlendirilimesi için sunarken (ki bunlar küçük parçalar olduğu için kömürleştirme süresi de kısadır), sen her zamanki gibi daha büyük çaplı üretim nasıl yapılabilir pratik bakış açısıyla güzel bir çözüm önerdin. Bence bu çalışmayı Agaclar.net etkinliği olarak düzenleyebilirsek çok güzel olur. Bu konuda diğer arkdaşlarda görüşlerini belirtirse sevinirim. Tabi böyle bir çalışmaya Sevgili Malina ne der? Onunda görüşlerini almak lazım.

Kompost ve Biochar ayrımına gelince bence ikiside farklı işlevleri olan ürünler. Malç daha çok toprağın nemli tutulması için yapılan ve çözünmesi uzun zamana yayılan bir uygulama. Biochar ise toprağın katyon kapasitesini düzenleyen bir ürün. Uygulandıktan kısa süre sonra etkisini gözlemlemek mümkün. Bu yönüyle birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan ürünler. Ayrıca sebze yetiştiricilerinin malç gibi bir alternatifi zaten yok. Onlar biochar olarak değerlendirmek zorundalar.

Konunun daha iyi anlaşılması için daha önce EM başlığında yazdığım yazıyı buraya da alıntılıyorum. Orada aklıma gelen 7 başlık saydım. Bunların hiç birisi diğerinin alternatifi değil. Birbirini tamamlayan uygulamalar.



Buna ek olarak, bir kez daha vurgulamak istiyorum. EM ve Natural Tarım broşürlerinde açıklanan reçetelerin büyük çoğunluğu (hatta hepsi) uzakdoğu için hazırlanmış durumda. Ki oradaki topraklar tropikal iklim kuşağında ve ortalama hava sıcaklığının 20 °C civarlarında olduğu topraklar. Üstelik tropik yağmurlardan dolayı toprak sürekli nemli. Bu yüzden humus oluşumu çok daha hızlı ve topraktaki mikroorganizma sayısı çok yüksek. Tek başına EM, mikrobiyal gübre veya sıvı organik gübre uygulaması orada daha etkili sonuçlar verebilir.

Bizim topraklara geldiğimizde, bizim bahçede bu oran geçen yıl şubat ayında %0,34 civarında idi. Bu yüzden çok maliyetli ve emek yoğunluklu bir çok uygulamayı bir arada yaptık. Yakında yine ağaç başına yaklaşık 100 kg hayvan gübresi ağırlıklı kompost ve 2 kamyon kömür tozu uygulaması yapacağız. Ancak maliyetli olsada bu yıl güzel sonuçlarda aldık. Fıstıklar komşu bahçelere oranla daha iri ve daha dolgundu. Zeytinler ise yok yılı olmasına rağmen meyve verdiler.

Ancak bütün bunlarında yeterli olmayacağını düşünüyorum. Genel olarak toprakta olması gereken organik madde miktarı en az %5 olmalı. Zeytin ve Antepfıstığı için ise bu oranın en az %2 olması gerekiyor. Ki Mikrobiyoloji ve Toprak başlığında matematiksel olarak hesaplandığı gibi bu orana ulaşmak için daha çok yolumuz var.

Yukarıda Dogasever'in açıklamalarına ek olarak bir noktayı vugulamak istiyorum. Bahçenizdeki dal, saman, yabancı ot türünden hiç bir organik atığı uzaklaştırmayın. Kompost, malç, biochar, EM spreylerek sürme vb. gibi yöntemleri mutlaka uygulayın. Dışarıdan leonardit, klimoptilolit vb. eklenmesi türünden kolay çözümleri kesinlikle reddetmiyorum. Ancak bu uygulamalardan kesin sonuç almanın ortalama maliyeti bir çiftçinin bütçesini kat kat aşacak miktarlara varacaktır. Ayrıca kompost, malç, biochar, EM, Sim Derma, Bacillus subtilus, Pseudomonas fluorescence vb. içeren ürünler kesinlikle birbirinin alternatifi değil, birbirini tamamlayan ürünler.

Mikroorganizmalarında canlı olduklarını unutmayın. Nasıl evinizdeki diğer evcil hayvanları düzenli olarak besliyorsanız onlarıda o özenle beslemeniz gerekir. Bu yüzden aşağıdaki gibi kısa bir genelleme yapabiliriz. Sayılan 7 maddenin hepside birbirinin alternatif değil, birbirini tamamlayan ürünler.

1- Malç: Daha çok mantarlar ve aktinomisetler için besin kaynağı
2- Kompost: Bakteriler için besin kaynağı
3- Biochar: Bakteriler için besin kaynağı olmanın yanısıra, toprağın katyon değişim kapasitesini düzenliyor.
4- EM ve Benzeri ürünler: Topraktaki mikroorganizma sayısını artırmak ve çeşitlendirmek için.
5- İz Elementler: Özellikle Magnezyum, Kalsiyum (Magnezyum Sülfat ve yumurta kabuğu çok pahalı değil) olmak üzere (topraklarımızda genelde potasyum ve fosfor yeterli düzeyde var. Sebzecilik yapmıyorsanız veya bu iki elemente çok duyarlı meyve çeşidi yetiştirimiyorsanız çok önemli değil.) iz element takviyesi. Çünkü malç ve kompost daha çok Azot ve Karbon ağırlıklı organik madde içeriyor.
6- Orman toprağından elde ettiğiniz mikorizalar: Salgıladıkları glomalin enzimi ile topraktaki karbon oluşumunun %20 sini gerçekleştiren müthiş canlılar.
7- Rhizobium aşılanmış baklagil ekimi: Yeşil gübreleme için çok önemli.

Toprakta organik maddenin ne kadar önemli olduğuna dair Muttalip Bey'i ziyarete gittiğimde fotoğraflar çekmiştim. Bafa Gölü civarında, gölün taşma alanında olduğu için organik maddece zengin ve taban suyunun çok derinde olmadığı yerdeki zeytin ağaçları ile kıraç yerdeki zeytin ağaçları arasında çok büyük farklar vardı. Ki her ikisinde de herhangi bir uygulama yapılmamıştı. Muttalip Bey'in deyimiyle organiğinde organiği. MuttalipBey fotoğrafları gönderdiğinde buradan da yayımlarız.

acemi_caylak
13-10-2010, 08:08
Sevgili Halil Önen ve Ayhan Kaptan,

Şu biochar yapma işini sizin orada da organize edebilir miyiz? Bence uygulamalı güzel bir eğitim olur. Tekirdağ'da uygulamayı gördükten sonra Ensar veya benim katıldığım bir etkinliği sizin tarafta düzenleyebilirz.

MeyveliTepe
13-10-2010, 08:32
Bu uygulamada kül oranına dikkat etmek gerekir. Bizim topraklar zaten en iyi ihtimalde nötr, genelde biraz alkali. Külün yükselteceği PH için iyi tedbir almak gerekir. 4 m2'lik alanda iki avuç küle 4 avuç kükürt kafi gelmemişti.

Aynı şekilde bu uygulamanın potasyum yüklemesi de yapacağını düşünüyorum. Bir mahzur değil fakat hesaba alınmalı.

acemi_caylak
13-10-2010, 08:53
Sn. Meyvelitepe'nin uyarısına kesinlikle katılıyorum. Ne yazık ki forum ortamında yazılanlar bir süre sonra suya yazılmış gibi unutulup gidiyor. Biocharın gübre olmadığını bir kez daha vurguladıktan sonra, bu konunun 192 nolu mesajında (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=699905&postcount=192) belirtilien karışım oranlarına uyulması gerektiğini bir kez daha hatırlamakta yarar var.

verdoque
13-10-2010, 09:30
Ph düşürmek için çam iğnesi de kullanılabilir belki.

Bu ph işi belli bir formülü olmadığı için kafamı çok karıştırıyor. Ben de adalara odun külü ve kükürtü beraber atmıştım, bir adadaki domateslerde az da olsa çiçek burnu çürüklüğü oldu. Ph'tan mıydı, değil miydi bilemedim sonra.

ensar
13-10-2010, 10:00
Sevgili Acemi ve uygulamaya katılacak arkadaşlar,

Sanırım tam zamanı, acilen 1 ya da 2 kamyon celtik kabuğu ya da buğday kavuzu bulalım ve denemeyi onlarla yapalım ne dersiniz ?

Sevgiyle kalın

Tekirdağ, Muratlı deresi kenarında biyokömür uygulama ve toplantısı (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=22341)

acemi_caylak
13-10-2010, 10:11
Sn. Verdoque,

pH için en uygun çözüm pH'i ölçmekten geçiyor. Ben kendim Extech PH100 modeli bir cihaz kullanıyorum. Ancak çok ucuza satılan pH ölçerler var. Fenada çalışmıyorlar. Fiyatı 20-30 TL civarında ve 4-8 arasını rahat ölçüyor. Ayrıca nem ve ışıkta ölçüyor. Bu türden bir ürün bir çok tarla için yeterli. Üstelik ucundaki sivri elektrotlar sayesinde toprak ölçümlerinde benim profesyonel cihazdan daha pratikler.

Aşağıdaki linkten Ensar için 10 adet almıştık. Şu anki fiyatı 22 TL gözüküyor.

Magic Plant (http://www.magicplant.net/507-toprak-nem-olcertoprak-ph-olcer-ve-iik-olcer.html)

verdoque
13-10-2010, 10:15
Fiyat uygunmuş, bilgi için teşekkürler.

Zeytinlibahçe
13-10-2010, 10:32
Aliciğim yazışmalara aktif olarak katılmasamda düzenli olarak takip ediyorum.

Uygulamaların tamamında bizde varız, şu ana kadar bizden bir şey kurtulmadı.:) Kendimiz uyguladığımız gibi tanıtımlarada devam ediyoruz.

Halil bey bahçeyle ilgili işlerini kolaylasın , hazırız

acemi_caylak
13-10-2010, 10:53
Sevgili Ensar,

Çeltik kabuğu için hafta sonu birlikte bakabiliriz. Senin şu tavuk gübrelerinden de katalım derim.

Halil Önen
13-10-2010, 11:06
Sevgili Halil Önen ve Ayhan Kaptan,

Şu biochar yapma işini sizin orada da organize edebilir miyiz? Bence uygulamalı güzel bir eğitim olur. Tekirdağ'da uygulamayı gördükten sonra Ensar veya benim katıldığım bir etkinliği sizin tarafta düzenleyebilirz.


Sevgili Acemi,

şu önümdeki uğraşlarımı bir kolaylaştırayım;
biocar ve odun kömürü _oksijensiz ortamda_ yapamaya başlıyacağız.

Ancak biocar için buğday kabuğu (iri kepek) kullanılması ekonomik değil. Kg. mı piyasada 500, 600 krş.

Fabrika ile görüştüm, daha düşük alabilsek de _hayvan yemi olarak kullanıldığı için_ fiatını fazla düşürmüyorlar. Zaten besicilik yapanlara bile pahalıya geliyor.

Celtik fabrikasından randevu aldım. Görüşeceğim. O daha ucuza geliyor.

Yine de buralarda fazla pirinç ekilmiyor. Trakya' da fiatlar daha iyimiş.

Biz Aliağa grubu olarak biocar yapmayı uygulamalı anlatacağız. Sitede de biohar ve odun kömürü yapımı için sayfa açılabilir. Belki biz açarız.

Ancak bu işin pazarlanması _leonardit, kaolin kili gibi_ düşünülüyorsa, büyük düşünmek gerekiyor.

O zaman da, burdan Sevgili Ensar Bey' e ;) kırpmak gerekiyor.

kayastop
13-10-2010, 11:13
sa.sevgili halil abi ve acemiçaylak abi biochar yapmada ince kıyılmış saman kullanmak nasıl olur acaba.

acemi_caylak
13-10-2010, 11:40
Bence kullanılabilir. Ancak çok ince olduğu için tümünün yanıp kül olma olasılığıda var.

bayindirmevki
13-10-2010, 12:08
Su tutucu jellerin bu yıl ki uygulamamızda bir etkisini göremediğimizi, önceki mesajlarımda dile getirmiştim. Bugün bu konuda Linda Chalker-Scott'un güzel bir yazısını buldum. Özet halinde buraya da ekliyorum.

Linda Chalker-Scott, su tutucu jellerin (Super Absorbent Water Crystal) olumlu etkisine dair araştırmaların daha çok küçük alanlarda ve kısa süreli uygulamalarda gözlemlendiğini ve bunların toprağın su tutma kapasitesini artırdığına dair iddiaların olduğunu, ancak büyük alanlarda (park ve bahçe düzenlemelerinde) ve uzun süreli etki için fazla yarayışlı olmadığını söylüyor. İddiaları sadece bununla sınırlıda değil.

Bunlar sentetik olarak üretilsede organik kimyasallardır ve inorganik ve organik çevresel faktörler tarafından indirgenebilirler.

Topraktaki ultraviyole radyasyon, kimyasal oksidanlar (yükseltgenler), gübrelerin yol açtığı tuzlanmalar, mekanik aşınma ve donma ve çözülme sonucunda bu polimerler indirgenebilir ve küçük parçalara bölünebilir. Bunun sonucu olarakta bu polimerlerin etkisi giderek azalır ve sonunda etkisini tümüyle kaybeder.

Ayrıca yukarıdaki koşullara ek olarak, toprakta bulunan Bacillus sphaericus and Acinetobacter spp. türü bakteriler ile Dichomitus squalens, Phanerochaete chrysosporium, ve Pleurotus ostreatus türü funguslar tarafından parçalanırlar. Üstelik funguslar bu türden polimerleri diğer mikroorganizmalardan daha fazla çözerler. Örneğin bir araştırma, uygulamadan sadece 14 gün sonra bu polimerlerin %25’inin bu türden mikrobiyal aktivite sonucu çözündüğünü ortaya koymuştur.Bu jeller önemli miktarda azot içerdiklerinden hem aerobik hem de anaerobik otamlarda mikroorganizmalar için sınırlı miktarda da olsa besin kaynağı durumundadırlar.

Uzun süreli kullanım için pazarlanan bu jellerin etkinliği 18 ay içerisinde tamamen yok olur ki büyük bahçelerde kullanım için uygun değildir.

Ayrıca bu jeller acrylamide (ızgara ve kızartmalarda ortaya çıkan bir tür kimyasal, formülü C3H5NO) içerirki bunların kanserojen olduğuna dair ciddi iddialar vardır. Her ne kadar mikroorganizmalar tarafından parçalandığı iddia edilsede bazı araştırmacılar yine de yeterli miktarda acrylamide ortaya çıktığını söylüyorlar. Örneğin kozmetik sanayiinde de kullanılan bu jellerin kozmetik ürünlerinde kullanım oranı sadece 0.1 veya 0.5 ppm (milyonda bir) düzeyi ile sınırlandırılmıştır.

Bunlar yerine toprağın su tutma kapasitesini artıracak malç vb. çeşitli önlemler alınmalıdır. Örneğin Japon Şemsiye Çamı tohumları 2 litre su ile karıştırılrısa bu jellerden daha fazla etki sağlayacaktır.

Sonuç olarak bu jeller bahçe ve peyzaj düzenlemerinde kullanılmamalıdır.

Su tutucu ürünler konusunda geçen sene tarafıma gönderilen numune ile benzer iki saksı ve bitki ile bir deneme yaptım ve bulguladığım sonuç olumlu olmadı. Gözlemlediğim kadarı ile toprak düzenli sulanırsa işe yarıyor sulama aksatılınca var olan suyu emiyor ve toprağı kurutuyor. Bitkinin bu ürünlerden suyu alması için köklerinin bunları kavraması ve var olan suyu alacak hale gelmesi gerek. Ürünün kendisi kısa sürede yok olduğu için bitkinin ürüne uyum sağlayacak kök oluşturmasına kadar işlevi kalmayacağını düşünüyorum. Ayrıca ürün toprakla iyi karışmamışsa köklerin ürüne yönelip toprakta homojen yayılmaması da var.

Sonuç olarak gereksiz bir ürün olduğu kanaatindeyim, fiyatı nedeniyle de büyük alanlar için ekonomik bulmadım.

bayindirmevki
13-10-2010, 12:18
Ensar bey ile yaptığımız hafta sonu turundan edindiğim izlenim; Biochar odun kömürü hazırlama yöntemi ile yapılabilir. Sonuçta bir karbonlaştırma işlevi. Malzeme çok ufak olmazsa sorun olmayaçak gibi. Çıkan ürün bir şekilde parçalanıp toz haline getirilebilir. Pirinç ve buğday kabuğu için kuşkuluyum. Kül olma ihtimali var.

Hafta sununa denk gelirse yapım aşamasına katılmaya hazırım. Haber bekliyorum.

Saygılar

Halil Önen
13-10-2010, 23:05
Ensar bey ile yaptığımız hafta sonu turundan edindiğim izlenim; Biochar odun kömürü hazırlama yöntemi ile yapılabilir. Sonuçta bir karbonlaştırma işlevi. Malzeme çok ufak olmazsa sorun olmayaçak gibi. Çıkan ürün bir şekilde parçalanıp toz haline getirilebilir. Pirinç ve buğday kabuğu için kuşkuluyum. Kül olma ihtimali var.

Hafta sununa denk gelirse yapım aşamasına katılmaya hazırım. Haber bekliyorum.

Saygılar

Sevgili Bayındırmevki;

'' Biochar, odun kömürü hazırlama yöntemi ile yapılabilir.'' diyorsunuz.

Bunu merak ediyorum. Aynı yöntemle biocar ve odun kömürü elde etme olası ise bu kolaylık demektir. Bu izleniminiz hakında bilgi verebilir misiniz.?

Özünde karbonlaştırma olsada ben farklı bir yöntem denemeyi düşünüyordum.

Şöyle ki;

biohar elde etmek, içinde yanıcı madde olan _soba vb._ bir ıstıcı ile pirinç kabuğunu yani çeltiği dolaylı yakma yöntemidir. Burada karbonlaştırılacak madde direkt ateşle karşı karşıya değil, ısısı ile kalır.


Bunu şöyle yapacağım. Bacası olan bir soba benzeri _ısıyı iyi ileten_ ısıtıcının içinde odun ya da kömür yakacağım. (Kömürü de aşağıdaki yöntemle yapacağım.) Bunu etrafında pirinç kabuğunu yakacağım; daha doğrusu kavuracağım. Bu hafif maddeyi yakma yötemidir.


Halbuki, odun kömürü elde etmedeki yöntem; yanıcı maddenin _odunun_ oksijensiz ortamda, (bu söz anlamsız olmalı, daha az oksijensiz oratamda) yakılmasıdır.

Bunu da şöyle yapacağım.

Odunları, _ki bunlar kaliteli olmalı (badem ya da meşe v.b gibi)_ pramit gibi dikine dizeceğim.

Tam ortasına bir kalın odun yerleştirceğim.

En alta yani daireye çalı yerleştireçeğim, buna 'bıyık' deniyormuş.

Tüm odunları toprak ile örteceğim.

Yukarıdan ateşliyeceğim. Ateş içeri aldığında _pramidin içine_ ortadaki kalın odun parçasını çıkaracağım ve en alt bölümüde toprak ile kapatacağım.

Böylece yavaş bir iç yanma sağlıyacağım.

Bu yöntem (hala yaşayor, ömrü uzun olsun) anneanemin mangal kömürü denen kaliteli kömür elde etme yöntemi.

Burada toprak da yanarmış ve bu toprak _ kömürün kaitesi için_ hep kullanılması gerekirmiş.

Eee geleneklere bağlı bilgelik de buralarda bi yerde olsa gerek... :)

Saygılar.

acemi_caylak
14-10-2010, 09:52
Halil Bey,

Hazır emekli olmuşken mangal kömürü işide fena bir iş değil hani.

Aslında biochar=kömür. Ancak sadece odundan yapılmıyor. Bitkisel kökenli her türlü atıktan, hatta hayvan gübresinden yapılabiliyor.

acemi_caylak
14-10-2010, 14:22
Bitkilerin gereksinim duyduğu besinlerin oluşumu ve alınma biçimlerine ilişkin bir çok kaynaktan derlenmiş notlar. Killerin ve humusun rolüne bir kez daha dikkat.

Bitkiler için gerekli besinler toprakta her zaman alınabilir biçimde bulunmayabilir. Bu besinlerin alınabilir duruma gelmesi için toprakta yeterli por boşluklar sistemi, kil, humus, organik madde ve nem olmak zorundadır.

Bitkiler ancak toprak solüsyonunda çözünebilir besinleri alabilirler. Besinlerin çoğu toprak solüsyonunda çözünebilir halde bulunmaz. Daha çok mineral halde ve çözünmeyen organik materyal halde bulunurlar. Besinler ancak toprak solüsyonunda çözünebilir hale geldikleri zaman bitkiler için alınabilirler. Bu ise ancak mineral maddenin su, don vb. yoluyla veya mikroorganizmalar tarafından salgılanan enzimler tarafından çözünmesi yoluyla, organik maddenin ise daha küçük bileşenlere mikroorganizmalar tarafından ayrıştırılması yoluyla gerçekleşir. Mineral maddenin çözünmesi zamana yayılan yavaş bir prosestir. Bir yıl içerisinde çok küçük miktarlarda oluşur. Organik maddenin parçalanması ise daha hızlı bir süreçtir ve topraktaki biyolojik aktivite ile yakın ilişkilidir. Parçalanma ılık ve nemli ortamda hızlıca, kuru ve soğuk ortamda ise nerdeyse sıfır denecek kadar yavaş olur. Topraktaki organik maddenin ortalama %1-4 kısmı bir yıl içinde toprak solüsyonunda çözünebilir hale dönüşür.

Suda çözünebilir maddeler toprak solüsyonunda iyonik halde pozitif veya negatif değerlikli olarak bulunur. Pozitif iyonlar katyonlar, negatif iyonlar anyonlar olarak adladırılır. Kil ve organik partiküller negatif yüklü iyonlar gibi davranırlar ve potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi pozitif yüklü iyonlara bağlanırlar. Kil ve humus yüzeyi çok geniş materyallerdir. Killerin yüzey alanları, kaolinit gibi genişleme göstermeyen killerde 50 m²/g kil düzeyinden, montmorillonit gibi üç katlı ve genişleyen yapıdaki killerde olduğu gibi 800 m²/g kil düzeyine kadar artış gösterebilir. Bu minerallerin üzerindeki yüklerin tamamı negatiftir. Bu nedenle toprak çözeltisindeki iyonların bir kısmı killerin negatif yüzeylerini doyuracak şekilde kil yüzeylerinde elektrostatik olarak tutulur. Bu olaya iyon adsorbsiyonu adı verilir. Bu şekilde toprak çözeltisindeki yaygınlığına (derişimine) ve iyon değerliğine bağlı olarak H+, Ca++, Mg++, K+, Na+ gibi katyonlar yüzeylerde değişebilir olarak tutulmaktadır. Bu iyonlar kolayca toprak solüsyonunda çözünürler ve kavanoz örneğimizi hatırlarsanız bitki kökleri ile arasında değişim olur. Yani kavanoz hiçbir zaman boş tutulamaz. Bu yönüyle kavanoza (diğer deyimiyle kil ve humus partiküllerine) katyon rezerv bankası diyebiliriz.

175034

175035


Toprakta bazı kil mineralleri varlığının toprak mikroorganizmalarının aktivitesini etkilediği gözlenmiştir. Düşük derişimlerde montmorillonit bulunduğu zaman laboratuvar kültürlerinde mantar florasının gelişmesine bağlı olarak "solunum oranının" zayıfladığı saptanmıştır. Buna karşılık kil miktarı yüksek veya düşük ortamlarda ise bakterilerin uyarıldığı gözlenmiştir. Gözlenen bu etki montmorillonit kil mineralinin fizikokimyasal niteliklerine bağlıdır. Genişleyebilir tabaka yapısına sahip olan bu kil minerali yüksek bir yüzey alanına sahiptir. Bundan dolayı katyon değiştirme kapasiteside yüksektir. Buna bağlı olarak mikrobiyal metabolizma sırasında üretilen hidrojen iyonları ile katyonların yer değişimi sonucu ortamın pH derecesini düzenler ve bakteriyel gelişmenin pH değişmesine karşı görebileceği zararlanmayı engeller.

Bu kil mineralinin mantar solunumu üzerine göstermiş olduğu olumsuz etki, montmorillonitin yüksek vizkozitesi nedeniyle oksijen difüzyonunun azalması ile ilgili bulunmaktadır.

Mineral parçacıkların çoğu toprak mikroorganizmalarının etkileri ile birbirine bağlanarak agregat adı verilen taneciklere dönüşürler. Aggregatlar arasında ise por dediğimiz boşluklar oluşur. Por boşluklar sistemi toprak su tutma kapasitesi açısından çok önemlidir. Yüksek yoğunluklu yağışlarla birlikte, bir toprağın tüm gözenekleri suyla dolar. Daha sonra toprağın su tutma kapasitesine bağlı olarak bir kısmı yer çekimi (gravitasyon) etkisi altında topraktan drene olmaya başlar. Özellikle büyük porlarda boşalan suyun yerine tekrar hava dolar. Drenajı takiben toprakta yer çekimi kuvvetleri ile toprak matriks kuvvetleri arasında oluşan denge sonucu toprak nemi daha stabil bir düzeye ulaşır. Gerek bitki ve gerekse mikroorganizmaların ideal nem koşullarını gösteren bu denge düzeyine "TARLA KAPASİTESİ" adı verilmektedir.

Toprak kurudukça organizmaların topraktan suyu almaları güçleşmekte ve sonuçta toprak su düzeyi bitki ve pekçok mikroorganizmanın yararlanamayacağı bir düzeye kadar azalmaktadır. Bu düzey toprak bilimciler tarafından "DAİMİ SOLMA NOKTASI" olarak tanımlanır. Topraklar solma noktası ile tarla kapasitesi arasında organizmalara yarayışlı büyük miktarda su bulundurmaktadır. Ancak bazı mikroorganizmaların çok kurak şartlardaki toprak suyundan yararlanma yeteneğinde olduğu da belirtilmelidir. Mikrobiyal hücrelerin pek çoğu toprağın kuruması sırasında ölmektedir. Sadece çevre koşullarına dirençli olan türler uzun süre kuraklığa dayanabilmektedir.

Agregatların oluşumunda bakteriler ürettikleri polisakkaritler ile mantar ve aktinomisetler de, miselleri yolu ile mineral parçacıklar üzerine bağlayıcı etki yaparlar. Böylelikle aggregatlar üzerinde yaşayan mikroorganizmaların bikti için alınabilir besin maddelerinin oluşmasında büyük katkısı vardır.

Bitkiler temelde 13 tane besine gereksinim duyarlar. Bitkiler bu besinleri hali hazırda toprakta var olanlardan, gübrelerden ve bitki kalıntılarından alırlar. Bitkiler tarafından gereksinim duyulan besin maddelerinin alınabilir biçimlerinin listesi aşağıdadır. Bitkiler ayrıca bu listede belirtilmeyen Karbon, Hidrojen ve Oksijene gereksinim duyarlar ki bunları havadan ve sudan alabilirler.

Listedeki her elementin kendine özel bir görevi vardır. Örneğin azot elementi, klorofil, amino asit, protein, DNA ve bir çok bitkisel hormon için gereklidir. Ancak molibden sadece birkaç enzimin yapısında bulunur ve bitki tarafından daha az gereksinim duyulur. Ancak az gereksinim duyulması kesinlikle gereksiz anlamına gelmez. Örneğin Molibden eksikliğinde baklagiller ve onlarla simbiyoz (ortak) halinde yaşayan Rhizobium mantarları gelişiminde azalma görülür.

Adı | Kimyasal Sembolü | Toprak Solüsyonunda Çözünmüş İyon | Çözünme Şekli
Birinci Derecede Gerekli Besinler | | |

Azot | N | NH4+, NO3-,NO2- | yüksek
Fosfor | P | HPO4--, H2PO4- | çok düşük
Potasyum | K| K+ | düşük

Orta Derecede Gerekli Besinler| | |
Kükürt| S | SO4-- | yüksek
Kalsiyum | Ca| Ca++ | düşük
Magnezyum| Mg | Mg++ | düşük

Mikro Besinler (iz elementler) | | |
Çinko | Zn | Zn++ |çok düşük
Demir | Fe | Fe++, Fe+++ | çok düşük
Bakır | Cu | Cu++, Cu+ |çok düşük
Manganez | Mn | Mn++, Mn++++ | çok düşük
Bor| B | H3BO3 | orta
Molibden | Mo | MoO4-- |düşük
Klor| Cl | Cl-|yüksek


Bu besinlerin hemen hepside mikroorganizmaların aktivitesi sonucu bitki tarafından alınabilir hale gelirler.

Örneğin ;

Organik Azot: Topraktaki en temel besindir. Proteinlerin, ligninlerin, amino asitlerin yapısında ve humus içerisinde bulunur. Ancak bu haldeki azot bitki için alınabilir biçimde değildir. Bitki tarafından alınabilmesi için mikroororganizmalar tarafından amonyuma dönüştürülmesi gerekir. (Daha önce azot döngüsü konusunda değinilmişti.)

Amonyum N (NH4+) : Toprak çözeltisinde çözülebilir. Bikti için kullanılabilir. Mikroorganizmalar tarafından nitrata dönüştürülür.

Nitrat N (NO3-): Toprak çözeltisinde çözülebilir. Bikti için kullanılabilir. Süzülme yoluyla topraktan kaybolur. Çok nemli topraklarda gaz haline dönüşür.

Havadaki N (N2): Atmosferin %80’ini oluşturur. Bitkiler tarafından kullanılamaz. Ancak Azot fikse eden bitkiler (baklagiller, akçaağaç, iğde vb. gibi türlerle birlikte yaşayan mikroorganizmaların simbiyozu sayesinde) tarafından kullanılabilir veya serbest yaşayan azot fikse eden bakteriler tarafından bitkinin alınabileceği biçime dönüştürülür.

175036

Bu besinlerin hepside toprağa çeşitli doğal çevrimler sonucunda kendiliğinden sağlandığı gibi, toprağa organik atıklar yoluyla veya gübreler aracılığıyla da eklenebilir. Organik atıklar ile gübreler arasındaki farklar aşağıdaki gibidir.

| Organik Gübre | İşlenmiş Gübre
Kaynak | Doğal materyaller, ufaltılmış veya ufaltılmamış | Organik veya inorganik materyallerden çeşitli ve uzun proseslerden sonra elde edilir.
Örnek | Hayvan gübresi, pamuk küspesi, fosforik kaya, balık emülsiyonu vb. | Amonyum sülfat, üre, potasyum klorür
Kullanılabilir Besin | Yavaşça çözünürler. Çözünmeleri Topraktaki biyokimyasal etkinlikler sonucu gerçekleşir. | Bitkiler tarafından hemen kullanılabilir biçimdedirler
Besin konsantrasyonu | Düşük konsantrasyon | Genelde yüksek konsantrasyon


Not: Burada kimyasal gübreler için işlenmiş gübre terimi kullanıldıki organik kelimesinin yerleşik yanlış kullanımından kaynaklı bir düzeltme olarak görüyorum. Örneğin ürenin kendisi tamamen kimyasal yoldan elde edilse de üre organik yapılı bir bileşiktir. Yine organik tarım kavramı bence yanlış kullanılan bir terim. Bitki yetiştirmenin neresi inorganik ki organik diye bir ayrım olsun. Ols olsa yetiştirme yöntemleri farklı. Bu yanlışa zaman zaman bizlerde düşsekte bu ayrımı iyi yapmakta yarar var diye düşünüyorum.

Safranlı
14-10-2010, 15:07
Sayın Acemi ustanın ve diyer duayenlerımızın yazılarından benım anladıgım kadarıyla toprak çoook bilinmeyenlı denklem.
ancak tüm yazılanlar ve yapılanlardan anlaşılan şu ki en önemlı nokta topraktakı organık madde mıktarını arttırmak gibi gözüküyor
organık maddece zengın topraklar mikrobıyolojı açısındandanda zamanla zengınleşiyorlar
belkıde literature girmeyen toprakta neler vardır.benım sorum şu: tüm atıklarımızı tüm hayvansal gübrelerı degerlendirebildıgımızi farz etsek bıle bu süreç ülke topraklarını geri kazanma döngümüz nasıl ve ne zaman olabilir?

acemi_caylak
14-10-2010, 20:25
Sn. Safranlı,

Süreç aslında hem basit hem de karmaşık. Bugüne kadar toprak enzimlerinin hiç birisi karmaşık yapısından dolayı kimyasal üretim yoluyla elde edilememiş. Kimileri buna tanrının hikmeti kimileri evrimin doğal sonucu diyebilir.

Basit yönüne gelirsek, insanlar dışarıdan bitkilere takviye yapmanın verimi artırdığına dair bilince, tarlalara döktükleri insan ve hayvan dışkılarının etkisini gördükten sonra ulaşmışlar. Hatta ortçağda bu iş öylesine ileri boyutlara ulaşmış ki Prusya İmparatorluğu'nun Silazya eyaletinde çiftçiler kanalizasyon atıksularını tarlalarına akıtabilmek için sıraya girmişler. Devlet erkanına rüşvet vermişler. Çünkü nüfus az atık yeterli değil. Bu kadar değere binmesinin nedeni ise dışkı içerisindeki şu müthiş bileşik “ÜRE”. Yani bütün bitkiler için (aslında bütün canlılar demek daha doğru) temel element olan azotu içeriyordu. Ayrıca sadece üre değil, dışkının büyük bölümü mikroorganizmalar için iyi bir besin kaynağı olan organik posalardan oluşmakta.

Ancak aynı atık sular bugün başımıza bela olmuş durumda. Çünkü artan nüfus yoğunluğu ile birlikte kontrol edilemez miktarda atık oluşmakta. Ne yazık ki bazı aklı evveller bu kirli suyu zemzem suyuyla arıtabileceklerini sanacak kadarda bilimden uzaklar. İntihal yapan hoca rektör yapılırsa gerisini siz hesaplayın. (Bu uygulamayı Kilis Belediyesi yapmış. Kaynak sitemiz üyesi Sevgili Meymun.) Bunun tersi bilince sahip olanlar ise bu işin bilimsel yanına kafa yorarak aynı suları mikroorganizmalarla arıtma yolunu seçiyorlar. Uygulanış biçimini eleştirsekte, Ergene’de EM ile yapılan uygulama olumlu bir örnek.

Daha sonraki yıllarda iş atık olayıyla kalmamış, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında bunun farkına varan ve kanalizasyon olayından esinlenen araştırmacılar bu karmaşıklığa çok basit bir gözle bakarak azotlu, fosforlu ve potasyumlu gübreleri üretmişler. Çünkü nüfuz hızla artıyor ve hızla artan kent nüfusuna mal yetiştirmek gerekiyordu. Üstelik akıl almaz boyutlarda kirlenen sularla sulanan tarlalar kolera, tifo vb. salgınların kaynağı haline dönüşmüştü. Artık doğa kendini yenileyemez doygunluğa erişmişti. Kimyasal olan daha temizdi, kolay uygulanabilirdi ve henüz zararları tam olarak bilinmiyordu. Zavallı çiftçiler nerden bilsinlerki attıkları gübrenin çoğu topraktan süzülerek sulara ve denitrifikasyon yoluyla havaya karışmakta. Gübre üreticileri için her satılan bir çuval gübre artı kar demekti. Mühendisleri bu işi bilsede onlarda primini alıp susuyorlar.

Bir kez bu yolda başarı elde ediltikten sonra ise diğer bütün yöntemler es geçilmiş. (Haklarını da yememek lazım bu işte her türlü reklam ve propaganda aracılığıyla başarılı da olmuşlar. Hala da ciddi anlamda bir alternatif oluşabilmiş değil.) Ancak bir şeylerin eksik gittiğinin yavaş yavaş farkına varılmış ve bazı uyanıklar doğal tarım, organik tarım, biyolojik tarım vb. diyerek sorgulamaya başlamışlar. Bu başlıkta hep vurguladığımız gibi toprak sadece minerallerden oluşan bir yeryüzü örtüsü değil. Fiziksel, kimyasal ve biyolojik aktiviteleri ile bir bütün. (Kim tahmin ederdi ki mikron büyüklüğündeki kil mineralleri boyundan büyük işler yapıyor.) Edafon dediğimiz canlı içeriğiyle sürekli biyokimyasal reaksiyonların gerçekleştiği aktif bileşenlere sahip, kum, silt, kil, inorganik mineral ve organik materyallerden oluşmuş bir karışım. Çok komik gelecek ama, topraktaki karbon oluşumunun yaklaşık %20’ sinden sorumlu (bazı kaynaklar %27 diyor) glomalin enzimi (bu enzim mikoriza mantarları tarafından salgılanan bir enzim) daha 1995’te keşfedilmiş. İnsan bunu duyunca şaşırıyor. Veya sırf evrimin fikir babası olduğu için Darwin'in solucanların topraktaki yararı üzerine yaptığı araştırmalar kilisenin baskısıyla güme gitmiş. Ya da soğuk savaş yıllarında Rus Araştırmacı Krasilnikov’un 1958’de yazdığı Soil Microorganisms and Higher Plants kitabı ciddi bir kaynak olmasına rağmen batılı araştırmacılar tarafından göz ardı edilmiş.

Ancak bugün gelinen noktada kimyasal yöntemler tıkanmış durumda. Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birisi organik tarım için Japonya’dan uzman davet etmiş, adamlar holding temsilcilerinin organik tarım yapmak için gösterdiği toprağı inceledikten sonra, organik tarım için ancak 100 yıl sonra uygun duruma gelir demişler. (Çünkü toprak ölmüş. Toprakta canlı kalmamış.) Kim takar. Bizimkiler biz yine de başlayalım demişler. Çünkü işin içinde kar hırsı var. Organik ürün pazarda gelir düzeyi yüksek, seçkin bir kitle tarafından tercih ediliyor. Bir an önce pastayı götürmek lazım. Mayınlı arazilerde de bunun kavgası yürütülüyor. Çünkü en bakir (hatta bazılarının iddiasına göre Türkiye’de tek organik tarım yapılabilecek) topraklar orada. Dün kanun zoruyla alınan köylünün toprağı bugün birileri için rant aracı olmuş durumda.

Yani bu iş tek taraflı değil. Diyelimki toprakta kimyasal kullanmıyorsunuz. Ancak çevreye evlerden ve fabrikalardan yayılan diğer atıkları ne yapacağız? Organik tarım yaptığını iddia eden ve onu tüketerek sağlıklı beslendiğini sanan ablamız doğum kontrol hapı kullanacak mı kullanmayacak mı? Kullancaksa bırakalım kanserin temel nedenlerinden birisi olmasını, sulara verdiği zararın kimyasal gübreden daha fazla olduğunu biliyor mu? (Hatta bu hapları uyanık ziraat mühendislerinin bitki yetiştirmede kullandıklarına bizzat şahit olmuştum.) Bu türden hormonal atıklardan dolayı balıklar bile cinsiyet değişiriyor. Sudaki canlılar mutasyona uğruyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Ya da TOKİ’nin yaptığı çok katlı kümeslerde oturacak mıyız oturmayacak mıyız? Betondan sızan radon gazının kansere neden olduğunun kaç kişi farkında? Ya da şarpseverler, organik şarap yapımcılarının bile fermentasyonu durdurmak için Sodyum metabisülfit kullandığını biliyorlar mı? Oysa şaraptaki bozulmaya, yine bir kil cinsi olan montmorillonit minerallerinden oluşan bentonit ile müdahale etse olmuyor mu?

Sonuç olarak tarım tek yönlü değil, olaya bütün yerküre açısından bakmak gerekiyor. İşin tarım yönü sadece bir ayağı. Yaşam biçimiyle, dünyaya bakış açısıyla doğal yetiştiricilik bir felsefe aslında. Evinizden çıkan ve kimyasal olmayan her atık, tarlanızdaki ve bahçenizdeki çer çöp, toprak mikroorganizmaları ve bitkiler için müthiş bir besin kaynağı ve su tutucu materyal olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle bakarsak işlem çok basit. Bu başlıktaki bütün yazılardaki amaç, zaten işin ne kadar basit olduğunu anlamak ve doğada gerçekleşen süreçlerin farkına varmak.

Geri kazanma lüksümüz var mı yoksa bu seferde GDO karşısında mı yenileceğiz bunu zaman gösterecek. Ama yine de umut insanda...

Sarıcan
14-10-2010, 22:34
Enerjin karşısında pes ediyorum ama bu bilgilerin bir forum sayfasında unutulmaya terkedilmesine de hayıflanıyorum. Bu sayfayı benim gibi, yazdıklarını merakla bekleyen biri dışında kaç kişi okuyor bilmem ama her bir mesajın ayrı bir kitap konusu olacak kadar felsefe içeriyor.

Bu kabiliyetini yeniden gözden geçirip ciddi ciddi kitap yazmayı düşünmeni öneriyorum. Konu toprakta olabilir, üstünde yaşayan insanların hodbinlikleri de olabilir. Çevresini ve insanları bu kadar iyi sorgulayan bir beyine sahip olabilmek herkesin haddi değildir. Bence bu yeteneğini değerlendirmek sadece ülke tarımı için değil, diğer bilimsel konularda da ülke için kazanç olacaktır. Yolun açık olsun.

bayindirmevki
14-10-2010, 23:15
Acemi usta,

Sarıcan arkadaş ile aynı fikirdeyim. Emeğini daha genele yayman faydalı olacak. Bu kitap mı olur ki haylı iddialı bir girişim. Blok mu olur diyorum. Bence bir blok oluştursan güzel olur. Bahçeni ve ürünlerini de tanıtmış olursun. İsmi de hazır "Acemi usta".

Halil Önen
14-10-2010, 23:33
..........
Sonuç olarak tarım tek yönlü değil, olaya bütün yerküre açısından bakmak gerekiyor. İşin tarım yönü sadece bir ayağı. Yaşam biçimiyle, dünyaya bakış açısıyla doğal yetiştiricilik bir felsefe aslında. Evinizden çıkan ve kimyasal olmayan her atık, tarlanızdaki ve bahçenizdeki çer çöp, toprak mikroorganizmaları ve bitkiler için müthiş bir besin kaynağı ve su tutucu materyal olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle bakarsak işlem çok basit. Bu başlıktaki bütün yazılardaki amaç, zaten işin ne kadar basit olduğunu anlamak ve doğada gerçekleşen süreçlerin farkına varmak.

Geri kazanma lüksümüz var mı yoksa bu seferde GDO karşısında mı yenileceğiz bunu zaman gösterecek. Ama yine de umut insanda...


Yorumların, yazılarına derinlik kazandırıyor. Konunun önemini arttırıyor. Yazılarının sıkı takipcisiyim. Enerjinize hayranım. Devamını diliyorum.

Her iletide birşeyler öğreniyor, ders çıkarmaya çalışıyorum.

Teşekkürler Acemi, emeğine sağlık.

bayindirmevki
15-10-2010, 00:01
[QUOTE=Halil Önen;704758]Sevgili Bayındırmevki;

'' Biochar, odun kömürü hazırlama yöntemi ile yapılabilir.'' diyorsunuz.
QUOTE]

Halil bey,

Yanıtım geç oldu, yanıtsız olmadı.

Biocharı ilk başta tam anlamamıştım. Anlatılan soba benzeri düzeneği yapmak da beni korkutmuştu. Ensar bey ile odun kömürü yapanlara gittiğimiz de gördüklerim ile taşlar yerine oturdu. Sonuçta olay bir karbonlaştırma işlevi idiyse bunu bizim geleneksel odun kömürü tekniği ile de yapabilirdik. Çeltik kabuğu için pek uygun olduğunu sanmıyorum ama budama artığı dallar için çok uygun yöntem. Bu sayede malçta kullanılması risk oluşturan dalları bahçede garantili biçimde değerlendirmiş olurum.

Tabii, malzemeyi toz haline getirmek ayrı bir emek. Dal öğütüçü ile iri parçalara bölünse... Kül olma riski nedir? Denemek lazım.

Çeltik ve benzeri hububat kabuğu gibi malzemeyi Acemi ustanın bize sunduğu dökümanda ki mantık gibi yapmak gerektiğini düşünüyorum. Aksi durumda malzemenin kül olma riski var. Denemek lazım.

Sizin de dediğiniz gibi orda işlem bir çeşit kavurma... Aklıma kuruyemişçilerin leblebi kavurması geliyor. Neden olmasın? Altında ateş olan bir saç levha üstünde karıştırılan pirinç kabuğu ile aynı sonuca varamaz mıyız? Bana olası gibi geliyor.

Saygılar

epsody
15-10-2010, 07:32
Sayın Acemi caylak,Biochar bu başlıkta sunduğun toprak ve mikrobiyoloji yazılarınızın zevkli paylaşımlar sunmasının sonunu getireceği kanaatini taşımaktayım.

Kompost çalışmaları içinde oksijenli yanmanın organik maddenin büyük kayıpları nedeni ile sıcak kompost konusunun büyük işletmeciliğin ticari kaygılarını ortadan kaldırması bakımından bir ticari anlayış olarak gördüğümden Havasız yöntem içinde fermentasyonla kompost yapılmasının doğruluğunu açıklıyacak konuyu bu başlıkta yorum ve paylaşımlara açarak tezimi ortaya koymaya çalışmakta olduğumdan

Havalı yanma ile organik maddenin ayrıştırılma yöntemini kabul edemediğimi hobi faaliyetleri içinde bu yöntemin kabul görmiyeceğini, ticari bir anlayışa hizmet ederek sonuçta kar amıcına hizmet eden bu anlayışın organik maddenin kaynak israfından başka bir amaca hizmet etmeyeceğini düşünmekteyim, bizler organik maddeyi topraklara kazandırma gayesi içinde en ideal yöntemleri kabul etmek zorundayız.

Sonuç olarak bu başlıktaki güzel paylaşımlarınız organik maddenin yanması gibi Biochar anlayışıyla tozunu atmaktasınız, güzel yazılarınızın sonunun geldiğini bildirmek isterim, Sevgilerimle.

acemi_caylak
15-10-2010, 07:46
Sn. Epsody,

Siz bu başlıktaki konuları anlamayacak kadar olaya basit baktığınız için size cevap bile vermiyorum. Nasılsa dilin kemiği yok sizi tutan mı var. Her ilgi çeken başlığa Epsody'nin damladığını herkes biliyor. Her yeni üyeye Epsody neden kendini bir kez daha tanıtmak istiyor. Bu sorulara da cevap verirseniz sevinirim.

Dogasever
15-10-2010, 09:41
Sayın Acemi caylak,Biochar bu başlıkta sunduğun toprak ve mikrobiyoloji yazılarınızın zevkli paylaşımlar sunmasının sonunu getireceği kanaatini taşımaktayım.

Kompost çalışmaları içinde oksijenli yanmanın organik maddenin büyük kayıpları nedeni ile sıcak kompost konusunun büyük işletmeciliğin ticari kaygılarını ortadan kaldırması bakımından bir ticari anlayış olarak gördüğümden Havasız yöntem içinde fermentasyonla kompost yapılmasının doğruluğunu açıklıyacak konuyu bu başlıkta yorum ve paylaşımlara açarak tezimi ortaya koymaya çalışmakta olduğumdan

Havalı yanma ile organik maddenin ayrıştırılma yöntemini kabul edemediğimi hobi faaliyetleri içinde bu yöntemin kabul görmiyeceğini, ticari bir anlayışa hizmet ederek sonuçta kar amıcına hizmet eden bu anlayışın organik maddenin kaynak israfından başka bir amaca hizmet etmeyeceğini düşünmekteyim, bizler organik maddeyi topraklara kazandırma gayesi içinde en ideal yöntemleri kabul etmek zorundayız.

Sonuç olarak bu başlıktaki güzel paylaşımlarınız organik maddenin yanması gibi Biochar anlayışıyla tozunu atmaktasınız, güzel yazılarınızın sonunun geldiğini bildirmek isterim, Sevgilerimle.

Epsody merhaba
Senin anlatmak istediğin şeyi anlıyorum ancak yanma olayını tamamen durdurmak gibi bir şeyi kimse iddia edemez ve etmemelidir. Doğada yanacak madde bolluğu olduğu sürece havada da yanmayı mümkün kılan oksijen olduğu sürece bir miktar yanma kaçınılmazdır. Üretilen biyocharın kompost ile karşılaştırılması da doğru değildir. Çünkü Sayın Acemi Usta'nın anlattığı Biochar komposttan tamamen farklı bir şeydir. Olay da yanma olayı değildir piroliz olayıdır. Pyroliz organik maddenin yüksek sıcaklıkta ve oksijensiz ortamda termo kimyasal olarak bozunmasıdır. Pyroliz, tipik olarak basınç altında ve 430 °C’nin üzerindeki çalışma sıcaklıklarında yapılır. Ama burada gösterilen pratik yapım tekniklerinde tamamen oksikjensiz ortamı elde etmek pretik olarak mümkün değildir. Herhangi bir piroliz yönteminde biraz oksijen de bulunacağı için biraz oksidasyon da olacaktır. Ama olayı bir bütün olarak düşünmek gerekir. Böyle yapıldığında, aslında biochar’ın karbon dengesinin negatif olduğu anlaşılabilir. Bunu biraz açıklayalım: Biochar, binlerce yıl karbonun toprakta kalmasını sağlayabilir. Normalde doğadaki karbon çevriminde, bitki öldükten sonra bitkiler hızla parçalanıp bozunurlar ve bu bozunma sırasında CO2 çıkarırlar. Biochar yapıldığında, bozunma yerine piroliz yoluyla karbon çok daha kararlı (Stabil) bir hale getirilerek toprakta kilitlenebilir. Pirolizde kaybedilen enerji yanmada kaybedilen enerji ile kıyaslanamayacak kadar düşüktür. O yüzden, bir bütün olarak bakıldığında biochar olayı Karbon negatif bir olaydır. Yani atmosferdeki karbonu azaltan bir olaydır. Bu açıdan son derece çevre dostudur. (Normalde bozunarak CO2 çıkmasına neden olacak bitkiyi biochar halinde toprağa döndürdüğümüz için). Böyle biochar yapımı belli bir çevrim içinde atmosferde bulunan CO2 gazını hemen hemen kalıcı bir şekilde toprağa bağlayarak atmosferden uzaklaştırmış olur. Bu olay yanma olayı değil, karbonu kararlı hale getirme olayıdır. O yüzden, üretim yöntemi olarak oksijensiz ya da mümkün olduğunca oksijensiz (odun kömürü yapımı gibi) olan yöntem tercih edilmelidir. Aksi takdirde yanma olabilir. Biochar’ın tarım açısından sağladığı pek çok yarar söz konusudur. (Bunlara tekrar değinmeye gerek yok sanırım). Ama çevre açısından bakıldığında, başka yararları da mevcuttur: Topraktan süzülen yeraltı sularının daha iyi temizlenmesini sağlar. Normal miktarlarda toprağa ilavesiyle N2O emisyonlarını %80’e kadar, methan emisyonlarını ise tamamen bastırdığı rapor edilmiştir (1) ki bunlar atmosferde sera etkisi yapan gazlardır.

(1) (Lehmann - Bioenergy in the Black, supra note 3 at 384. (“In greenhouse experiments, NOx emissions were reduced by 80% and methane emissions were completely suppressed with biochar additions of 20 g kg-1 (2%) to a forage grass stand.”)

acemi_caylak
15-10-2010, 11:10
Yani bu iş tek taraflı değil. Diyelimki toprakta kimyasal kullanmıyorsunuz. Ancak çevreye evlerden ve fabrikalardan yayılan diğer atıkları ne yapacağız? Organik tarım yaptığını iddia eden ve onu tüketerek sağlıklı beslendiğini sanan ablamız doğum kontrol hapı kullanacak mı kullanmayacak mı? Kullancaksa bırakalım kanserin temel nedenlerinden birisi olmasını, sulara verdiği zararın kimyasal gübreden daha fazla olduğunu biliyor mu? (Hatta bu hapları uyanık ziraat mühendislerinin bitki yetiştirmede kullandıklarına bizzat şahit olmuştum.) Bu türden hormonal atıklardan dolayı balıklar bile cinsiyet değişiriyor. Sudaki canlılar mutasyona uğruyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Ya da TOKİ’nin yaptığı çok katlı kümeslerde oturacak mıyız oturmayacak mıyız? Betondan sızan radon gazının kansere neden olduğunun kaç kişi farkında? Ya da şarpseverler, organik şarap yapımcılarının bile fermentasyonu durdurmak için Sodyum metabisülfit kullandığını biliyorlar mı? Oysa şaraptaki bozulmaya, yine bir kil cinsi olan montmorillonit minerallerinden oluşan bentonit ile müdahale etse olmuyor mu?


Kanserle ilgili dün söylediklerimizi doğrulayan bir haber. Eski Mısır'da kanser yoktu (http://www.milliyet.com.tr/kanserle-ilgili-sok-gercek-ortaya-cikarildi/dunya/sondakika/15.10.2010/1301594/default.htm). Eğer şişirme bir haber değilse bir kez daha haklı olduğumuz kanıtlanmış oluyor.

gece
15-10-2010, 12:43
Sayın Acemi caylak,Biochar bu başlıkta sunduğun toprak ve mikrobiyoloji yazılarınızın zevkli paylaşımlar sunmasının sonunu getireceği kanaatini taşımaktayım.

...
Sonuç olarak bu başlıktaki güzel paylaşımlarınız organik maddenin yanması gibi Biochar anlayışıyla tozunu atmaktasınız, güzel yazılarınızın sonunun geldiğini bildirmek isterim, Sevgilerimle.

Epsody ve birçok kişi biyokömür eldesinin organik maddenin yakılarak olduğu "kanaatini taşıyor". Yanmış olan bir şey tekrar yanmayacağına göre; mangal kömürünün yanıcı olup, olmadığını düşünerek kanaatlerini sorgulamaları, iyi olur sanırım.

Biyokömür eldesinde, aynen Dogasever'in dediği gibi yanma değil piroliz denilen; yüksek ısı ve basınç altında organik maddenin içindeki tüm maddeler ortamdan uzaklaştırılır ve geriye gözenekli (gözenekler uzaklaştırılan maddelerin bulunduğu yerler gibi düşünülebilir) karbon kalır.

İşte bu içi boşluklu karbonu toprağa kattığınızda, gözenekli yapısıyla topraktaki kimyasal ve biyolojik maddelerin ziyan olup gitmesini önleyip, toprağı düzenliyor. Ve bunu üç ay, beş ay değil, binlerce yıl sürdürebiliyor. Bitkiler karbonu topraktan değil havadan aldıkları ve bizim karbonumuz kararlı bir yapı olduğu için, kısa sürede bozunmuyor ve toprakta kalıcı olarak kalıp, fiziksel olarak taşınıp giden yararlı mineralleri bitkinin özümseyeceği bir yapıda koruyor.

Özetleyecek olursak, Dogasever'in de belirttiği gibi biyokömür eldesinde karbonu yakıp, havaya katmıyor, piroliz yöntemi ile bitkilerin havadan alarak bünyesine kattığı karbonu, yüzlerce, binlerce yıl toprağın bekçisi olarak toprakta tutmak üzere yapısını değiştirip, toprağa sunmuş oluyoruz.

Binlerce yıl ibaresi abartı gibi geliyor olabilir, ancak 'terra preta' konusunu araştırırsanız, abartı olmadığını, en verimsiz toprakta bile verim biriktirdiğini ve insan eseri, emeği sonucu oluştuğunu göreceksiniz, insan denen iki ayaklılar hep de kötü şeyler yapmıyor.

Kolaylıklar diliyorum.


gece
Veysel'in dediği gibi toprağın "sadık" oluşunun kara (=karbon) oluşundan kaynaklandığına inanan forum kişisi.

Safranlı
15-10-2010, 16:35
Toprak dostları olarak yapmak istedıgımız iş topragı bir şekılde doyurmak ve beslemek
yöresel alışkanlıklara göre bile degişen farklı uygulamalar var.Tamamıyla tipik karadenız kadını olan annem dere boyunda her yıl budanan kızıl agaç ve sögüdün ince dallarını armutlarımızın ve elmalarımızın köklerıne bastırırdık (malç)bu dallar çok çabuk çürür ve gübre olurdu.
birde karadenızın yüksek köylerınde benım görmedıgım ama eskılerın anlalttıgı bır sey var ki;
oda bence çok ilginç sayın acemi ustamızın yazılarıyla örtüşüyor
oda kanalızasyon olmadıgı için kışın biriken insan dışkısı bahar ayında egreltı otu ile ıyıce karıstırılır ve çilekeş kadınlarımızın sırtında derın çukurlar açılan yerlere dökülür ve bal kabagı ekilirdi .şu anda bu olay tamammıyla kalktı tabi ancak eskıler halen o verımlı ve tatlı kabakların sohbetını ediyorlar
sayfamızdan ögrendıklerımıze göre bu karadenız usulu uygulama organık destek ve çok çok hızlı buyuyen ve nemı çok seven egrelti otundakı mikoriza vb dostlarımız olabilirmi acaba diye düşünmekteyim ayrıca bu güzelim yurt köşemizdeki ormanlarımızda kimbilir ne cevher niteliğinde faydalı ve daha önemlısı YERLİ mikroorganızmalar vardır ?

acemi_caylak
15-10-2010, 16:52
Sn. Safranlı çok güzel gözlemler aktardınız. Her yörede farklı uygulamalar var. İnsanlar bunları bir kaç bin yılda öğrenmişler, ancak bir yüzyılda unutmuşlar. Umarım başka arkadaşlarda kendi yörelerinden farklı uygulmalarla buraya katkıda bulunur.

Özellikle Karadeniz'de yaz aylarında o sıcaklık ve nemde mikroorganizma boldur. Bu sayfalarda anlatılan mikoriza uygulması için en uygun yer yani. Bence deneyin derim. O dışkılarla aynı zamanda mikorizalarda beslenebilir.

epsody
16-10-2010, 09:38
Sayın Doğasever, açıklamaların için teşekürlerimi sunarım seni kutlarım başlığa sahip çıkarak en azından acemi ustanın durumuna düşmedin yerinde cevap verdin, lakin Biochar'a uygulamasına tepkilerimin esasının anlaşılamadığının farkındayım, sayın gecede senin açıklamalarına paralel açıklamalarda bulunmasına rağmen bu açıklamalar beni ikna edemedi.

Arkadaşlar Biochar uygulamarıyla toprağa kazandırılan değerleri tartışmıyorum, benim vurgulamak istediğim noktanın türkiye topraklarının organik özelliklerinin ve humus değerlerinin yükseltmenin yöntemlerinin organik materyelerinin kompostlaştırlarak toprağa kazandırılmayı uygulamalarıyla tamamlanacağı kanısını taşıdığımdan, Biochar uygulamalarıyla bu değerlerinin yükseltilemiyeceğidir

Başka bir yanlış düşüncede sanki ülkemiz güney amerikadaki amazon ormanlarına sahip ülke düşüncesiyle hedef gösterilerek eksik orman varlığımız tehdit altına sokulmak istenmektedir, bu düşünce ile mevcut olan organik maddelerin toprağın mineral yapısını sadece karbonca zengin bir yapıya dönüştürecektir, ortada humusu oluşturma diye bir olgudan bahsedilmediğinden toprak canlılarının yaşamlarını güvence altına alacak onların üremelerini toprakiçi faaliyetleri hiç düşünülmemektedir.

Benim tezim öncelikle toprak yapısının içeriğini humusça zengin hale getirldikten sonra bu uygulamaların geçerliliği uygunluk kazanacaktır.

Dogasever
16-10-2010, 10:01
Epsody, bence Acemi Usta bu başlığı gayet iyi götürüyor. Verdiği bilgiler son derece yerinde ve önemli şeyler. Bu konuda, benim görüşüm iki uygulamanın paralel gitmesinin daha uygun olacağı yönünde. Toprak kimyası, biyolojisi, fiziği çok karmaşık bir olay çünkü gaz, sıvı, katı fazların hepsi bir arada. Su dünyada bilinen en iyi çözücü maddelerden biri. Toprakta, organik madde ve mineraller hep etkileşim halinde. Biochar da mutlaka organik maddeyle etkileşim halindedir. O yüzden birinin diğerine tercih edilmesi söz konusu olmamalı diye düşünüyorum çünkü hepsi bir bütünün parçaları.

Hatırladığım kadarıyla, Microsoft'un sahibi, Bill Gates de Afrika'da biochar uygulamalarını başlatmıştı. Verimlilik için sadece organik madde yeterli olsa, bununla yetinilirdi. Mantığımız da bu ikisinin birlikte uygulanması gerektiğini söylüyor.

Organik madde de mutlaka artırılmalı. Kimse buna karşı değil. Aksine burada hepimiz teşvik ediyoruz.