View Full Version : Sevgilim Kozak (Bergama, İzmir)
Sevgilim Kozak
Canım Kozak,
Babamın, dedemin,atamın doğduğu, yattığı Kozak...
Yeşiller denizi Kozak, Allah'ın bize bahşettiği cennet.
Ama birkaç yıldır bu güzelim cennette karabulutlar dolaşıyor. O güzelim cennette geçirdiğim muhteşem yaz tatilleri hala aklımda, orman içinde uzun yürüyüşler, akan berrak sularında balık avlamalar, yüzmeler, ormanın içinde ata binerek cennetin içinde kaybolmalar, tan vakti dedemle dağların,çam ağaçlarının arasından güneşin doğuşunu izlemek sonra bağdan sabah çiği üstünde üzüm ve incir yemek...
Çam kozalaklarından elde edilen künerden fıstıkları çıkardığımız güzel anlar...
Ormanda özgürce koşan yılkı atlarının seyrine doyum olmazdı.Günbatımında çamların ardından Ege Denizi'nde batan güneşin şöleni...
Akşamları dedemin tahta kerevetinde kardeşlerimle uzanarak,çam ve badem ağaçlarının izin verdiği kadar Samanyolu ve yıldızları seyrederken dedemin anlattığı Kurtuluş ve Çanakkale savaşlarının hikayeleri ile uykuya dalardık.
Hala bunları yapan, yaşayan çocuklar var. Ama birkaç yıl sonra belki bu ağaçların hiçbiri kalmayacak,ormanda yaşayan hayvanlar,kuşlar, ceylanlar, belki de insanlar.
Sular altın madeni için çekilecek, yeraltı suları yok olacak, ağaçlar kuruyacak. Bulunabilen sular siyanürle kirlenecek, ve bizlerin torunları bizim yaşadığımız mis gibi çam havasını ve temiz çevreyi bulamayacaklar...
5-7 yıl için maden ocağı oraları kullanacak işi bitince kirlettiği,yok ettiği doğayı tek başına bırakıp terkedecek...
Bir daha asla eski haline gelmeyecek. Şimdi ormanın çamları kesilmeden önceki halinin fotoğraflarını sunuyorum sizlere, sonra da sırası ile katliamın başladığını haber veren fotoğraflar gelecek...
Sevgilim Kozak, Canım Kozak...
Sevgilim Kozak,Canım Kozak...
Sevgilim Kozak, Canım Kozak
Bu gördüğünüz alandan 500 dönüm kesildi, yani ortalama 7700 ağaç...Daha binlerce dönüm sırada..
Bu fotoğrafları bana ulaştıran Kozak yaylası, Kaplan köyü muhtarı Harun bey, Aşağıbey köyü muhtarı Sıtkı bey ve yeğenim Mustafa'ya teşekkür ederim... daha yüklemek istediğim 2-3 fotoğraf daha var ancak sistem kabul etmedi sanırım fotoğrafların formatları ile ilgili bir sorun oluştu, pazartesi tekrar deneyeceğim....
Doğayı mahvetmekte üzerimize yok. Ne yazık ki insanlar için para herşeyden daha önemli. Yazık, çok yazık.
Bu güzel ülkeyi hakettiği anlamda ne zaman seveceğiz bilmemki. İçim acıyor. Nuri Bilge Ceylan' ın oscar ödül törenindeki sözleri geldi aklma, bu harika resimleri izlerken: "Benim yalnız ve güzel ülkem".......
fatmadundar
14-03-2010, 09:17
Bu durum orman yangınından daha çok can acıtıyor.
Sevgili Didem,sevgili aygün, sevgili fatmadündar, ne yazık ki bu güzel ülkemiz de içimizi yakan bir çok olaylar oluyor, bu cennet vatanımız para uğruna harcanıyor, yarın büyük ihtimalle Kozak yaylasındaki gelişmeleri aktaracağım. Sevgiyle kalın...
Tarih: 3 Nisan 2008 Kaynak: Milliyet Yazan: Şükran Özçakmak
İzmir Bergama sınırları içinde bulunan Kozak Yaylası’nda altın arama işleminin durdurulmasını isteyen köylüler, “Bizim altınımız toprağın altında değil, üstündeki çamlardır” diyerek sivil toplum kuruluşlarını yardıma çağırdı.
66 bin 500 dekarlık Kozak Yaylası, İzmir’in Bergama ilçesi sınırları içinde... Çamfıstığı ağacından Türkiye’nin yıllık 40 milyon doları aşan ihracat geliri var. Ancak köylüler altın arama çalışmalarının ağaçları kurutacağını söylüyor.
Kaz Dağı ve Artvin Cerattepe’den sonra şimdi de İzmir Kozak Yaylası’nda altın madeni için sondaj çalışmaları başladı. Köylüler, doğal güzelliğinin yanı sıra Türkiye’nin organik çam fıstığı deposu olan Kozak Yaylası’nı, altın talanından kurtarmak için harekete geçti.
İzmir Bergama sınırları içinde bulunan 66 bin 500 dekarlık Kozak Yaylası’nda başlatılan altın arama işleminin durdurulmasını isteyen 17 köy, Kozak Yaylası Çevre Koruma Kültür ve Turizm Derneği çatısı altında birleşti.
Helenistik çağdan bu yana ekolojik olarak yetişen çamfıstığı ağacından Türkiye’nin yıllık 40 milyon doları aşan ihracat gelirinin olduğunu belirten köylüler, altın madeni çıkarılması halinde 17 köyün geçim kaynağı olan çamfıstığı ağaçlarının kuruyacağını, tarımın ve doğal güzelliklerin yok olacağını düşünüyor.
5 milyon çamfıstığı ağacı
5 milyon ağacı ile Türkiye’nin organik çamfıstığı deposu olan Kozak Yaylası’ndaki altın arama çalışmalarının durdurulmasını isteyen köylüler, sivil toplum kuruluşlarını yardıma çağırıyor.
Paneller düzenleyerek altın madenini tartışmaya açan Kozak Yaylası Çevre Koruma Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Taner Tekin, altın madenine karşı çıkma gerekçesini şöyle açıkladı:
“Maden şirketleri öncelikle orman arazisini kiralayarak maden arama çalışması yapmaya başladı. Hatta sondaj çalışmasını da başlattılar. Maden Yasası elimizi kolumuzu bağlıyor. Altın madeni, Kozak Yaylası’nı kurutur. Altın madeni yalnızca bir doğa harikasını yok etmiyor, çevrede yaşayan köylülerin hayat damarını da kurutuyor. Çünkü bir ton cevheri işlemek için 10 ton suya ihtiyaç var.
Su kaynakları kesilirse tarım yapamayız, yeraltındaki suyla beslenen çamfıstığı ağaçları kurur. 10 yıl sonra maden araması yapanlar gider bize de atıklarla zehirlenmiş, üzerinde çamfıstığı yetişmeyen kuru ağaçlar kalır.
Üstelik devletimizin bu madenlerden aldığı pay sadece yüzde 2. Helenistik çağdan bu yana ekolojik olarak yetişen çamfıstığı ağaçlarına ve tamamen endemik bir yapıya sahip olan ve bölge ekonomisinin can damarını oluşturan, 300 binden fazla insana su sağlayan bu yayla feda edilir mi? Sondajdan çıkan atık, hem Ayvalık ve Altınova’nın içme suyu ihtiyacını karşılayan Madra Çayı’na ve barajına karışıyor hem de yeraltı sularını kirletiyor. Sondaj için birçok ağacı kestiler. Bir de siyanür havuzu kurulursa yayla yok olur. Bizim altınımız toprağın altında değil, üstündeki çamlardır.”
Köylüleri kandırıyorlar”
Yaklaşık 10 aydır süren çalışmalarda şimdiye kadar 20’ye yakın bölgede her biri 400-500 metreyi bulan sondajlar yapıldığını belirten Tekin, “TEMA’ya başvurduk. GÜMÇED’den yardım alıyoruz. Maden çıkaran firmalar ise orman arazisini kiraladıkları için yasal işlem yapamıyoruz. İşsizlere iş vererek köylüleri kandırıyorlar. Hatta bazı muhtarlara iş makinesi aldılar.
Doğa tahribatı görülmesin diye tahrip edilen ormanların üzerini sürekli çalılarla kapatıyorlar. Bu işlem için köylülere para veriyorlar” dedi.
Kozak yaylası'nda yapılan kesimlerin son durumu....
Canım Kozak
Fotoğraflar iç acıtıcı... İlk 20 sene önce görmüştüm Kozak'ı, ilk mesajınızdaki ağaçlıklı fotoğraf gibi kaldı aklımda. Cennet olduğunu düşünmüştük oranın, cehenneme dönüşmez umarım.
Not: Ummak işe yaramıyor ama.
Fotoğraflar iç acıtıcı... İlk 20 sene önce görmüştüm Kozak'ı, ilk mesajınızdaki ağaçlıklı fotoğraf gibi kaldı aklımda. Cennet olduğunu düşünmüştük oranın, cehenneme dönüşmez umarım.
Not: Ummak işe yaramıyor ama. Hep birlikte kamuoyu oluşturup oradaki mücadeleye destek olalım. Sevgiler...
kalambaklı
16-03-2010, 18:52
Ben şok ta olduğum için aklıma ilk gelen yazıklar olsun!...
Sayın kalambaklı, ne yazık ki bu duruma isyan ve öfke duyuyoruz.
ayazkentli
17-03-2010, 13:15
TBMM'ne sunulan, maden arama ile ilgili yeni bir yasa tasarısı, her zaman olduğu gibi, maden şirketlerinin işini kolaylaştırmaya yönelik.
Bu tasarının özellikle bir yeri, orman alanları için çok kötü sonuçlar doğurabilir. Çünki arama faaliyetleri için orman idaresinin izni yeterli olacak. Orman idaresi, orman bakanlığına ve bakanlık'ta iktidara bağlı olduğundan, şirketlerin işi çok kolaylaşacak gibi duruyor. Her ne kadar - KISITLAMA - getirilebilecek dense'de, bizim ülkemizde işlerin nasıl döndüğünü! hepimiz biliyoruz.
Aşağıda bu tasarının bazı bölümlerini yazıyorum.
-Bu çerçevede, çevre ve madencilik faaliyetlerinin iç içe ve birbiri ile uyumlu bir şekilde sürdürülmesi zorunluluğu göz önünde bulundurularak bilinen tedbirlerin yanında teknik ve bilimsel ek tedbirler alınması amaçlanıyor. Tasarıyla, madencilik faaliyetleri yasaklanmadan faaliyetlerini yasal ve uygun şartlarda yapılması da hedefleniyor.
Hükümetin Meclis’e sevk ettiği tasarıyla; Madencilik sektörü yeniden yapılandırılıyor. Sürdürülebilir kalkınma kavramı temel hedef alınarak, doğal kaynakların israf edilmeden, ekonomik, sosyal ve endüstriyel gelişmelerin, insan ve çevre sağlığına uygun şartlarda geliştirilmesi amaçlanıyor. Bu çerçevede, çevre ve madencilik faaliyetlerinin iç içe ve birbiri ile uyumlu bir şekilde sürdürülmesi zorunluluğu göz önünde bulundurularak bilinen tedbirlerin yanında teknik ve bilimsel ek tedbirler alınması amaçlanıyor. Tasarıyla, madencilik faaliyetleri yasaklanmadan faaliyetlerini yasal ve uygun şartlarda yapılması da hedefleniyor.
Meclis Başkanlığı’na sunulan, “Maden Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına” dair tasarıyla; Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra ortaya çıkan yasal boşluğun giderilmesi ve madencilik faaliyetlerinin etkin bir şekilde devamının sağlanması amaçlanıyor.
Tasarıya göre; bilimsel ve teknik değerlendirmelere göre çevresel etkileri, alınacak önlemlerle giderilebilecek düzeydeki madencilik faaliyetlerine izin verilirken, kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama, ancak kanun ile düzenlenebilecek. Maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılan yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, yeni verilecek ruhsat alanlarına Başbakanlık Müsteşarı başkanlığındaki Kurul tarafından kısıtlama getirilecek.
-RUHSATLARA YENİ DENETİM-
Madencilik faaliyetlerinde ruhsatlara da yeni düzenleme getiriliyor. Bu çerçevede, madencilik faaliyetleri için zorunlu ve temdit dahil ruhsat süresi ile sınırlı olan yol, su, haberleşme, enerji nakil hattı, şantiye binası, yemekhane, atölye, kantar tesisleri, maden stok alanı, pasa döküm alanı, atık barajı, trafo, patlayıcı madde ve müştemilatı deposu gibi geçici yapı ve binalar tesis kapsamına alınacak. Maden ruhsatının süresine bağlı olarak yapılan tesis ve altyapı tesisleri ise geçici tesis kapsamına dahil edilecek.
Tasarıyla, bilimsel ve teknik değerlendirmelere göre çevresel etkileri, alınacak önlemlerle giderilebilecek düzeydeki madencilik faaliyetlerine izin verilebilecek. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama yine bu kanun ile düzenlenecek. Ancak, maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılan yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, yeni verilecek ruhsat alanlarına Kurul tarafından kısıtlama getirilebilecek. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar gözönüne alınarak, Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılacak. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar aramalara açılabilecek.
Ruhsat müracaatlarının hak sağlaması halinde onbeş gün içinde harç ve teminatın yatırılmasından sonra bu alanlara ilişkin ilgili kurumlardan izin alınması için müracaat sahibine bir yıl süre verilecek. Bu süre içinde izin alınması durumunda ruhsat düzenlenirken, izin alınamaması halinde müracaat reddedilecek. Müracaat alanının bir kısmının bahse konu alanlarla çakışması halinde, çakışan alan dışındaki serbest alana ilişkin olarak onbeş günlük süre içinde harç ve teminatla birlikte müracaatta bulunulması halinde ruhsat düzenlenecek.
-ORMAN ALANLARI-
Maden arama faaliyetlerinde, orman sayılan alanlarda yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için zorunlu ve ruhsat süresine bağlı olarak yapılan geçici tesislere orman idaresince izin verilecek.
Madencilik faaliyeti yapılan alanların, izne tabi alan olmaları halinde, ilgili olduğu kanun hükümlerine göre gerekli izinlerin alınması zorunlu olacak. Ancak, Genel Müdürlükçe işletme ruhsatı verildikten sonra, işletme ruhsat alanının diğer kanunlara göre izne tabi alan haline gelmesi durumunda ilgili kanunların öngördüğü yükümlülüklerin yerine getirilmesi suretiyle kazanılmış haklar korunarak faaliyetler sürdürülecek. Diğer kanunlara göre izin alınması gerekli alanlar ilan edilmeden önce Genel Müdürlüğün görüşü alınacak.
ayazkentli
17-03-2010, 13:28
Kozak Yaylası’nda
Çam Fıstığı İşletmeciliği ve Altın işletmeciliği
Bilanço Karşılaştırması Raporu
Fıstık Çamı ve Kozak Çam Fıstığı
Fıstıkçamı belki yarım milyon belki de daha fazla yıldan beri insanlar tarafından yetiştirilip kullanılan, hasadı yapılan ve çekirdeği yenilen ilk çam türüdür. Ortalama 12 farklı çeşit fıstık çamından elde edilen çam fıstığının en değerlisi, Akdeniz bölgesinde yetişen Latince ismiyle Pinus Pinea olarak bilinen fıstık çamından elde edilendir.
Akdeniz bölgesine has bir ürün olması sebebiyle dünyada yoğun olarak en çok bu bölgelerde üretilir ve diğer bölgelere ihraç edilir.
İspanya, İtalya, Türkiye ve Portekiz dünyanın başlıca Çam Fıstığı üreticisi ülkeleridir.
Türkiye yıllık 1200-1300 tonluk Çam fıstığı ihracatıyla en büyük üreticiler arasında yerini almıştır. Türkiye genelinde ise en fazla Ege bölgesinde üretimi yapılır.Çünkü bölge fıstık çamının yetişmesi için en uygun koşulları sağlar. Kozak Yaylası-Bergama, Koçarlı- Aydın ve Muğla yöreleri çam fıstığı üreticisi bölgeler olarak bilinse de, bu bölgeler içinde en elverişli sahalar Kozak Yaylası’ndadır.
Türkiye’nin fıstık çamı ormanlarının % 27’si Kozak’tadır.Toplam alanın küçük bir kısmını teşkil etmesine rağmen, ülkemizin yıllık 1200 tonluk çam fıstığı ihracatının yaklaşık 1000 tonunu bu bölge karşılamaktadır. Bu da üretim değerinin % 80’i demektir ki çok çarpıcı bir rakamdır. Kozak yöresinin bu ayrıcalığını sağlayan en önemli faktörler ise toprak yapısı ve iklim koşullarıdır. Fıstık çamının yetişme ortamı optimum şartların bir araya gelmesini gerektirir. Şöyle ki, Fıstık çamı kumlu toprakları tercih eder, yani iyi akan, kumlu ve çakıllı toprağı sever ve besinsel açıdan fakir toprakta yetişebilir. Aynı zamanda bitki asid, nötr ve alkalinli toprağı tercih eder. Gölgede büyüyemez.
Şartlar bunlarla kalmaz. Güneşlenme süresi uzun,sıcaklığı genelde 10C’nin altına düşmeyen, rüzgar esiş yönlerinin etkili olduğu,%25 oranında nemli,uygun yağış rejimi ve de en önemlisi granit taşının bol olduğu bölgelerde (Kozak’ta ana kaya granittir) fıstık çamı en güzel şekilde yetişebilir. Belki de en çok bu yüzden Akdeniz çam fıstığı dünya pazarında “Stone Pine” yani “taş çam” olarak anılır.
Fıstık çamı Kozak yaylasında çok eski çağlardan beri vardır. Elde edilen bulgular bunu kanıtlar. Bunlardan en ilginci ise Roma dönemi özelliklerini taşıyan çam kozalağı figürlü toprak vazodur. 1928 yılında Türkiye’nin önemli fıstık yetiştiricisi yöreleri arasında yapılan verim denemesinde, Kozak bölgesi, fıstık çamının en verimli yetiştiği yöre olarak gösterilmiştir.
Yine başka bir araştırmada, Kozak yöresinde üretilen 1213 adet kabuklu fıstık 1 kg gelirken, İtalya koşullarında yetiştirilen 1300 adet fıstığın 1 kg geldiği belirlenmiştir.Yani Kozak Fıstığı daha iri ve dolgundur. Ayrıca damakta bıraktığı tat daha keskindir.
Bu nedenle dünya ülkeleri tarafından özellikle tercih edilir bir konumdadır ve ülkemizde çam fıstığı satışı yapan birçok firmanın ambalajında “Tipi: Kozak” diye bir ibare bulunur. Çünkü Kozak Çam fıstığı aslında güven ve kalite açısından kendi markasını çoktan yaratmış ve dünya ekolojik ürün tanımını daha yeni yeni yapmaya başlarken, yani bundan 35-40 yıl önce, Kozak Yaylası ekolojik çamfıstığı ihracatına başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin onur tablosuna yerleşmiştir.
ayazkentli
17-03-2010, 13:40
Şimdi Kozak’ta fıstık üreticiliği ile ilgili resmi rakamlara bakalım:
ÜLKELERE GÖRE İHRACAT DAĞILIMI
Son Üç yılın Değerleri (Kaynak:Ege ihracatçı Birlikleri)
BİRLİK ADI: KURU MEYVE
TARİH: 01/01/2009-31/12/2009 arası
ÜLKE: Bütün Ülkeler
MAL GRUBU: ÇAM FISTĞI(İÇ)
01/01/2009-31/12/2009
ÜLKE ADI MİKTAR (kg) TUTAR ($)
İTALYA 1.142.500,000 26.550.621,5400
ALMANYA 184.050,000 4.667.001,4100
AVUSTRALYA 113.200,000 3.263.235,6700
BİRLEŞİK DEVLETLER 84.572,700 2.341.279,0800
YUNANİSTAN 89.930,000 2.144.916,2700
İSPANYA 78.000,000 1.747.585,8300
EGE SERBEST BÖLGE 52.200,000 1.235.431,4600
FRANSA 17.395,000 536.944,9700
BELÇİKA 14.000,000 393.726,0700
SLOVENYA 10.000,000 193.628,0100
ÜRDÜN 11.000,000 192.200,0000
PORTEKİZ 5.000,000 121.294,7100
BİRLEŞİK ARAP EMİR. 4.250,000 103.430,0000
KANADA 2.820,000 76.748,3500
SUUDİ ARABİSTAN 3.050,000 64.777,7800
NORVEÇ 2.000,000 60.816,6700
İSRAİL 2.000,000 48.000,0000
İSVİÇRE 1.300,000 45.037,5900
MALEZYA 900,000 23.030,0000
MALTA 650,000 19.726,5500
MISIR 1.500,000 14.057,5000
JAPONYA 500,000 13.200,0000
KUZEY KIBRIS TRK.CUM 400,000 8.912,1700
BAHREYN 50,000 1.450,0000
Genel Toplam 1.821.267,700 43.867.051,6300
BİRLİK ADI: KURU MEYVE
TARİH: 01/01/2008-31/12/2008 arası
ÜLKE: Bütün Ülkeler
MAL GRUBU: ÇAM FISTĞI(İÇ)
01/01/2008-31/12/2008
ÜLKE ADI MİKTAR (kg) TUTAR ($)
İTALYA 946.551,000 33.789.538,2124
İSVİÇRE 70.800,000 2.658.692,4300
İSPANYA 41.500,000 1.445.277,1700
BİRLEŞİK DEVLETLER 43.165,540 800.933,7700
ALMANYA 15.300,000 646.649,0300
PORTEKİZ 13.000,000 431.996,9200
FRANSA 8.345,000 352.100,7000
AVUSTRALYA 7.995,900 149.683,1400
BİRLEŞİK ARAP EMİR. 1.750,000 56.731,0000
MISIR 500,000 16.966,2000
KANADA 200,000 8.500,0000
KUZEY KIBRIS TRK.CUM 60,000 1.714,0100
HONG KONG 40,000 1.585,0000
BELÇİKA 29,400 1.227,3400
EGE SERBEST BÖLGE 7,050 141,0000
Genel Toplam 1.149.243,890 40.361.735,9224
BİRLİK ADI: KURU MEYVE
TARİH: 01/01/2007-31/12/2007 arası
ÜLKE: Bütün Ülkeler
MAL GRUBU: ÇAM FISTĞI(İÇ)
01/01/2007-31/12/2007
ÜLKE ADI MİKTAR (kg) TUTAR ($)
İTALYA 689.733,380 19.833.599,8336
İSVİÇRE 76.700,000 2.434.214,2600
İSPANYA 62.000,000 1.848.803,0600
ALMANYA 32.000,000 1.063.611,0800
BİRLEŞİK DEVLETLER 44.887,720 782.329,0100
SURIYE ARAP CUM.(SUR 12.000,000 328.800,0000
FRANSA 5.707,500 231.011,9500
EGE SERBEST BÖLGE 5.000,000 189.616,7900
AVUSTRALYA 7.110,500 133.254,8000
MISIR 3.500,000 114.463,9900
KANADA 400,000 13.700,0000
JAPONYA 200,000 7.700,0000
KUZEY KIBRIS TRK.CUM 100,000 2.709,8200
BİRLEŞİK ARAP EMİR. 50,000 1.682,5000
HONG KONG 20,000 705,4000
BELÇİKA 1,680 78,4200
Genel Toplam 939.410,780 26.986.280,9136
Yukarıda belirtilen resmi rakamlar, Türkiye’nin çam fıstığı ihracat gelirinin son 3 yıla ait toplam verileridir. Ve Kozak Yaylası Türkiye’nin çam fıstığı üretiminin %80’ini sağladığı için neredeyse ihracatın tamamına yakını Kozak yöresine aittir.
(Kaynak: Türkiye’nin Kozak Yöresinde Sahipli Fıstık Çamı Plantasyonlarının Yönetimi Üzerine Bir Araştırma, FAO Teknik Raporu,Sayfa 29.Dr.Melekber Sülüşoğlu. Mart 2004 Ankara).
Bu arada Kozak Çam fıstığı satışlarının yaklaşık 2/3’ü kayıt dışı olarak sınır ticareti ile özellikle Gaziantep’ten aracılar vasıtasıyla ihraç edildiği için, yukarıda verilen rakamlar sadece kayıt altına alınmış 1/3’lik kısmı yansıtır.
(Kaynak: Doğal Ortam-Ekonomik faaliyet ilişkisine bir örnek: Kozak Yöresi-Bergama,Turhan Çetin, G.Ü Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 23 Sayı:1,2003/23-46). Hal böyle olunca, yıllık ortalama 40 milyon dolarlık ihracatın, % 80’ini taşıyan ve ortalama 32 milyon dolar olarak ifade edebileceğimiz, Kozak Çam fıstığı ihracat geliri, kayıt dışı ile beraber yıllık 100 milyon dolara ulaşmaktadır.
Ayrıca Kozak yöresinin birincil geçim kaynağı Fıstık üreticiliği olmasına rağmen, diğer geçim kaynaklarının içinde % 60’lık bir dilimi kapsar. Yani geri kalan % 40’lık dilimde hayvancılık, tarım ürünleri (Üzüm, elma , domates, biber..vb) yetiştiriciliği, arıcılık gibi önemli faaliyetler yer alır.
Kısaca, bu çam ağaçlarının yok olması demek, yöre insanının %60 fakirleşmesi demektir.
ayazkentli
17-03-2010, 13:51
Şimdi de;
Kozak’ta açılması planlanan altın madenciliği işletmesine ait verilere bakalım:
Kozak Yaylası’nda Gelintepe ve Kaplan köyü mevkiinde açılacak Koza altın madenine ait ocakların işletme süreleri ortalama 7 yıl. (Kaplan ve Gelintepe ÇED olumlu raporunda belirtilmiştir)
Kozak Gelintepe mevkiinde açılacak ocaktan elde edilmesi öngörülen net gelir 2.101.760 USD/yıl.(Kaynak:ÇED raporu)
Kozak Kaplan Köyü mevkiinde açılacak ocaktan elde edilmesi öngörülen net gelir 87.000.000 USD/yıl.(Kaynak:ÇED raporu)
Toplam ortalama 89.200.000 USD/yıl eder.Yani Kozak Yaylası’nda kurulması planlanan bu iki ocaktan elde edilecek net gelir 89 milyon dolardır.Yedi yıl çalışacak olan ocakların 7 yıl sonunda elde edeceği gelir ise ortalama:624.400.000 USD’dır.
Tabiî ki bu rakamların ardından üzerinde şiddetle durulması gereken en önemli konu, ocakların birer maden faaliyeti olması sebebiyle bıraktıkları atıklardan, yarattıkları kirliliğe, kesecekleri ağaçlardan, bozulan bitkisel dokunun yeniden oluşturulma maliyetine kadar hiçbir konuya yer verilmemiş olmasıdır!
Yani bu rakamların içerisinde, ocakların yedi yıl boyunca bırakacakları atığın yarattığı kirliliğin yanında,bu atıkların taşınması veya yok edilmesi ile ilgili bir ıslah projesi maliyeti yoktur. Kesilecek 8000 ağacın hem maddi hem de ekolojik sisteme vereceği zarar maliyeti yoktur.
Bir günde bir ocakta 33, diğerinde 100-120 sefer sayısı ile yapılacak nakliyenin, o yörenin yollarına vereceği zarar maliyeti ile bu yoğun seferlerin yaratacağı karbondioksitin çevreye ve doğaya vereceği zarar maliyeti yoktur.
Daha bunun gibi onlarca zarar maliyetleri…
Kısacası bu rakamlar asıl maliyetlerin hesaplanmadan verildiği rakamlardır. Bu maliyetleri de hesapladığımızda, madencilik faaliyetinden elde edilecek gelirin çok çok düşük seviyelere ineceğini net bir şekilde görebiliyoruz. Çünkü sadece atıkların yok edilmesi ve ocakların kapatılıp yeniden eski haline döndürülmesi bile, bu şirketin ürünü elde etmek için yaptığı yatırımın çok üstünde yatırımlar yapmasını gerektiriyor. Ve bu da bir şirket için kesinlikle rantabl olmayacağından, bu konu ÇED raporlarında ayrıntıları ile irdelenmeyip, üstünkörü geçilmektedir.
Şimdi, Kozak’ta bu iki ekonomik değerin, yani Tarım ürünleri ve Fıstık İşletmeciliği ile Altın madeni işletmeciliğinin karşılaştırmasını net olarak ortaya koyalım:
Tarım gelirleri ve Fıstık İşletmeciliği Altın madeni işletmeciliği
Bir yılda oluşturduğu değer açısından;
*170-180 milyon dolar *89 milyon dolar
İstihdam açısından;
*Tam zamanlı 300 kişi *Toplam 100 kişi
Yevmiyeli 5 ay 5649,3 ay 4035 kişi
Diğer tarım ürünlerinde yevmiyeli 650 kişi
Yedi yılda elde edilecek toplam değer açısından;
*1.190.000.000 USD *623.000.000USD
Bıraktığı atıklar açısından;
*Sıfır atık (Her atık yakıtta kullanılıyor) *Ağır metal ağırlıklı, devasa boyutlarda pasa yığınları
Doğaya verdiği zarar açısından;
*Az bir miktar tarım ilacı dışında sıfır zarar *Ağaç kesimi, bitki örtüsünün bozulması, ağır metallerin doğaya yayılması, pasa yığınları, ekolojik dengenin bozulması
Geleceğe yönelik yatırım açısından;
*300 yıllık geçmişi ve 30 yıllık ihracat * 7-8 yıllık bir yatırım
mazisini baz alırsak, birkaç yüzyıl daha
yüksek gelir getirecek bir faaliyettir.
Ortaya çıkabilecek zararların yok edilme süreci ve maliyeti açısından;
*Böyle bir zararı yok. *Zarar gören bölgenin yeniden ıslahı için 50-60 yıl ve çok ciddi maliyetler gerekiyor.
Bölgede yaşayan insanların refahı açısından;
*30 yıldır sosyal,kültürel ve ekonomik hayat- *Böyle bir etkisi yok.
Fıstık çamı sayesinde en iyi düzeye gelmiş.
*Türkiye’nin kendi kendine yeten pilot bölgesi.
*8.000 kişinin tamamı ve çevre köylerden
gelenler için en büyük gelir kapısı. Köyden
kente göç yok. Gelecek için en büyük umutları.
Ve son olarak, Madencilik etiği açısından;
Bir madenin açılabilmesi için, o madenin topluma sağladığı fayda, üzerinde kurulduğu alanların sağladığı faydadan kat kat fazla olması gerekiyor!
Yukarıdaki bilançoya bakarak hangi değerin, ne durumda olduğunu net olarak görüyoruz. İlgili tüm merci, kurumlar ve kamuoyunun bilgisine…
Saygılarımla
Gülden Karabudak
Uluslar arası İlişkiler ve Dış Ticaret Uzmanı
Kozak Yaylası Çev.Kor.Dern.Basın Sözcüsü
Aralık 2009
Sevgili kardeşim ayazkentli, Gülden Karabudaklı'nın (Cam fıstığı ve altın işletmeciliği kıyaslaması) çalışmasını bizlere aktardığınız için teşekkür ederim , katkılarınızı bekliyoruz...
isyan çıglığı
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 3. Bileşenler Kurultayı, yaşam alanlarında madencilik yapılanların isyan çığlığına dönüştü.
Ege Çevre ve Kültür Platformu(EGEÇEP) 3. Bileşenler Kurultayı, yaşam alanlarında madencilik yapılanların isyan çığlığına dönüştü.
Ege Çevre ve Kültür Platformu(EGEÇEP) 3. Bileşenler Kurultayı, yaşam alanlarında madencilik yapılanların isyan çığlığına dönüştü.
27-28 Şubat`ta gerçekleştirilen kurultayın özellikle ikinci günü, ülkenin dört bir yanından gelen yurttaşlar, yörelerindeki madencilik faaliyetlerinin çevreye, tarıma ve sağlıklarına olan etkilerini anlattılar. Kurultaya katılan TBMM Madencilik Sektörünü Araştırma Komisyonu üyesi 3 milletvekiline çığlıklarını duyurmaya çalışan yurttaşlar, milletvekillerinden, bir avuç sermayedarın değil canı yanan halkın sesini duymalarını istediler.
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi`nde 27 Şubat Cumartesi günü Dönem Sözcüsü Av. Berrin Esin Kaya`nın konuşması ile açılan EGEÇEP 3. Bileşenler Kurultayı`nın ilk gününde, platformu oluşturan bileşenlerin temsilcileri söz aldılar. EGEÇEP`in işleyişi ile ilgili tartışmaların da yapıldığı birinci gün, yeni yürütme kurulu ve komisyonların seçimi de gerçekleştirildi.
Kurultayın ikinci günü, EGEÇEP Yaşam Savunusu Ödülleri`nin hak edenlere verilmesi ile başladı. Ödül töreninden sonra, Çepeçevre Yaşam programının Kışladağ Altın Madeni ile ilgili 19 dakikalık özet bölümünün gösteriminin ardından, Prof. Dr. Beyza Üstün geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz Prof. Dr. Türkel Minibaş`la ilgili fotoğraflardan oluşan bir sunum gerçekleştirdi.
MADENCİLİK TARTIŞILDI
Belgesel gösteriminin ardından yapılan `Madenciliğin Yaşam Alanlarına Etkileri` konulu panele, TBMM Madencilik Sektörü Araştırma Komisyonu Üyesi AKP Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, MHP Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da katıldı. Av. Arif Ali Cangı tarafından yönetilen panelde ilk olarak konuşan Yeşil Artvin Derneği Sözcüsü Bedrettin Kalın, Cerattepe`de yapılmak istenen altın madenine karşı verilen mücadeleyi `bir başarı öyküsü` olarak anlattı. Metalürji Mühendisleri Odası Genel Başkanı Cemalettin Küçük, yargı kararlarının uygulanmadığını dile getirerek, `Çünkü hukuk güçlüden yana, biz hukuku toplumsallaştırırsak bu tür olumsuz etkileri o zaman ortadan kaldıracağız` diye konuştu.
KİMLERİ DİNLEMİŞLER!
Panelde konuşan Meclis Madencilik Sorunları Araştırma Komisyonu Sözcüsü MHP Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz, komisyon olarak şimdiye kadar birçok kurum ve kişi ile görüştüklerini söyledi. Cengiz`in görüşüne başvurdukları bilim insanları arasında saydığı Prof. Dr. Caner Zambak ve Prof. Dr. Ali Esat Karakaya`ya, salondan yoğun tepki geldi. Salondan birçok kişi, `Dinlenecek en son kişileri dinlemişsiniz. Bunlar bilim insanı değil altın şirketlerinin adamı` derken, tepkilere şaşıran Cengiz, bu tepkileri `Herkesi dinleyeceğiz` diye yatıştırmaya çalıştı.
Paneldeki konuşmaların ardından ülkenin dört bir yanından gelen yaşam savunucuları, bölgelerindeki alanlarla ilgili konuşmalar yaptılar. `Siyanürlü Altına Hayır`, `Ölüler Altın Takmaz` önlükleri giyerek kürsüye gelen İnay köylüleri adına İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü Muammer Sakaryalı`nın, Kışladağ`da yok edilen doğayı, sakat doğan kuzuları ve zehirlenen insanları gösterdiği sunumu ve konuşması, salonda duygusal anlar yaşanmasına neden oldu. (İzmir/EVRENSEL)
KOZA ALTIN İŞLETMELERİ'NİN AYRICALIĞINA SON VERİLMELİDİR!
Perşembe, 30 Temmuz 2009 10:36 Çevre ve Orman Bakanlığı'nın mahkeme kararlarını hiçe sayarak Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nde faaliyetlerin devam etmesine izin vermesi nedeniyle Çevre Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Metalurji Mühendisleri Odası 29 Temmuz 2009 tarihinde ortak bir açıklama yaptılar.
Koza Altın İşletmeleri‘nin Ayrıcalığına Son Verilmelidir!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz.
Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nin faaliyetlerini hukuka aykırı bulan onlarca mahkeme kararına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa Mahkemesi‘nin Maden Kanunu ile ilgili iptal kararına ve en son Danıştay‘ın Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği hakkında verdiği Yürütmeyi Durdurma kararlarına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlığı mevcut yasaları ve her düzeydeki yargı kararını yok sayarak başta Koza Altın İşletmeleri A.Ş. olmak üzere madencilik faaliyeti yürüten şirketlerin isteklerini yasalardan ve yargı kararlarından üstün tutmaya devam etmektedir.
Bergama ve Dikili yöresi, bölgesel ölçekte maden sahasına dönüştürülmeye başlanmıştır.
"Bergama-Kozak Köyü - Gelintepe mevkiinde", Bergama-Yerlitahtacı Köyü‘nde" ve "Dikili-İlçesi, Çağlan Köyü- Uyuzyaka mevkiinde" "Altın Madeni Açık Ocak" işletmeciliği için Koza Altın İşletmeciliği A.Ş. tarafından 2006 yılında ÇED başvuruları yapılmıştır. Söz konusu maden ocaklarının ÇED süreçleri kapsamında yapılan halkın katılımı toplantısında, yöre halkından hiç kimse madenin açılması doğrultusunda görüş bildirmemiştir. Ocaklarda çıkartılacak cevherin işletileceği Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinin kapasitesinin dolmuş olması ve kapasitesinin artırılmamış olması nedeniyle ÇED süreci durdurulmuştur. Fakat üç yıl sonra, her üç ocak için de yeniden başvuru yapılmış ve 29 Temmuz 2009 Çarşamba günü Çevre ve Orman Bakanlığında 1. İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı yapılacaktır. Yine Kozak Yaylasında bulunan Bergama Kaplan Köyü ve Dikili- Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan yine Koza A.Ş.ye ruhsatlı Altın Madeni Ocağı için 6 Ağustos 2009 tarihinde 1.İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı yapılacaktır. Yani Kozak Yaylasının delik deşik edilmesi için izin sürecinin son aşamasına gelinmiştir. Çağlan, Yukarıbey, Yerlitahtacı ve Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan 4 ayrı maden ocağının içinde bulunduğu, KOZA A.Ş.ye verilen ruhsat sahaların büyüklüğü yüz km2‘yi aşmaktadır.
ÇED sürecinin başlatıldığı tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin(RG tarih ve sayısı:16.12.2003-25318) 10. Maddesine göre; " Proje sahibi özel formatın veriliş tarihinden itibaren bir yıl içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunu Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Bu süre içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu sunulmaz veya gerekçesi belirtilerek ek süre isteminde bulunulmaz ise başvuru geçersiz sayılır. Proje sahibinin süre uzatım talebi Bakanlıkça uygun bulunması halinde altı ayı geçmemek üzere bir defaya mahsus ek süre verilir." ÇED Yönetmeliği‘nin bu açık hükmüne, 2008 yılında ÇED Yönetmeliği‘nde değişiklik yapılmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığı, eski başvuruları kabul ederek ve yeniden halkın görüşüne başvurmayarak yangından mal kaçırırcasına ÇED sürecini işletmektedir.
Altın şirketlerine hukuki açıdan yol göstericilik yapmak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın görevi değildir.
Koza Altın İşletmeleri A.Ş. her defasında Çevre ve Orman Bakanlığı‘na başvurarak verilen yargı kararları ile yasalar ve yönetmelikler karşısında faaliyetine nasıl devam etmesi gerektiğini sormaktadır. Asıl ilginç olan ise Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın her defasında söz konusu şirkete hukuki yol göstericilik yaparak; izlemesi gereken yol ve yöntemleri bildirmesidir. Bu şekilde Koza Altın İşletmeleri‘nin Çevre ve Orman Bakanlığı‘na yaptığı ÇED başvuruları, Bakanlık tarafından çevresel etki değerlendirme sürecinin en başından usulen ve bir takım şekli formalitelerden ibaret olarak ele alınmaktadır.
Koza Altın İşletmeleri A.Ş.ye yargı kararları ve yasalar karşısında tanınan ayrıcalıklar, kamuoyu tarafından çok iyi bilinmekte ve gelişmeler, ülkemizin doğal varlıklarının geleceği açısından kaygıyla izlenmektedir. Gelinen aşamada Koza Altın İşletmeleri A.Ş. kamuoyundan yükselen bu haklı tepkiyi susturmak için açılan davaların davacılarına, avukatlarına ve yaşanan hukuk tanımazlığı dile getiren gazetecilere karşı yüklü tazminat davaları açmaktan ve sahibi olduğu medya organları aracılığı karalama kampanyaları yürütmekten başka çare bulamamaktadır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz.
Çevre ve Orman Bakanlığı asli görevini yerine getirmelidir!
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası
TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası
Bu maden şirketi acep kimin?.............!
ayazkentli
19-03-2010, 12:47
Kozak'ı mahvedecek olan şirketin adının koza olması, ne kadar kötü bir ironi değil'mi?
Koza şirketi, amerikan ürünü olan malum cemaatin yandaşlarından ve ne yazık'ki, şu anda ülkeyi bu zihniyet yönetiyor.
BERGAMA ALTERNATİF ÇED TOPLANTISI YAPILDI
Koza Altın'ın Ovacık Köyü'nde ÇED toplantısının olduğu saatte, Bergamalılar, Kozaklılar ve ülkenin diğer yörelerinden gelen yurttaşlar ve meslek odaları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı "Halkın gerçek bilgilendirme toplantısı" düzenlenmiş ve söz konusu proje değerlendirildi.
Kozak çevre derneği ve Bergama çevre platformunun ortaklaşa düzenlediği toplantıya divan'ın oluşturulması sonrasında başlandı. Divan başkanlığını Erol ENGEL, yardımcılığını Yukarıbey muhtarı İlhan ÇAKIR'ın yaptığı toplantıda ilk sözü hukuksal süreci anlatmak üzere Av. Arif Ali CANGI'ya söz verildi.
Av.Ari Ali CANGI: Danıştay 6. dairesi tarafından yeniden yürütmenin durdurulması kararı verildi. Ancak maden tarafından yeni bir süreç başlatıldı ve ovacıkta ÇED halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Yargı kararının arkasından dolanılması için yapılan Hukuksuz yeni bir süreç başlatılmıştır. Biz bugün burada bu nedenle toplandık ve Gerçek anlamda Halkın Katılımı toplantısını yapıyoruz.
Şimdi Kozak Yaylası'nda bulunan cevher Ovacık altın tesislerinde işletilmek isteniyor. Bugün gerçekleştirilen Ovacık'taki ÇED toplantısı bu nedenle yapılıyor. Bu nedenle bu toplantı en çok kozaklıları ilgilendiriyor. Biz Bakanlığa bu sürecin iptali için başvuruda bulunduk ancak gelen cevapta sürecin devam edeceği bildirildi. Son derece hızlı davranarak yeniden madenin çalıştırılması isteniyor. Hukukun arkasından dolanmaya çalışılıyor. Bizler ve Kozak'lılar çığlığımızı yükseltmeliyiz. Herkesin toprağına havasına suyuna ve Ülkesine sahip çıkması gerekiyor. Biz burada bir ilki gerçekleştiriyoruz. Toplantı halkın katılımı toplantısıdır ve gerçek halk buradadır. Diyoruz ki; Her yer Bergama ve hepimiz Bergama'lıyız.
Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Yılmaz Kilim: Süreci uzatırız, hukuksal sürecin arkasından dolanırız ve madeni boşaltırız gideriz düşüncesi hakim. Artvin' deki mücadele sonucu madenciler çekip gitmek zorunda kaldılar. ÇED halkın katılımı toplantısı, yapılacak işlemin sonuçları konusunda halkın bilgilendirilmesi açısından önemli ve mutlaka halkın katılımı gereklidir. Bu nedenle bu toplantı çok önemlidir. Biz çevre mühendisleri odası olarak, haklı mücadelenizde her zaman yanınızda olacağımızı bildirir saygılarımı sunarım.
Prof. Dr. Ali Osman Karababa: Bergama sağlık açısından bir laboratuar. Çünkü altın madeninin sağlık açısından neler getireceğini Bergama'da yakından göreceğiz. Madencilik etkinliği sonucunsa toprakta yer alan ağır metaller aktif hale geçip sağlığı tehdit edecek şekilde yaşam ortamına karışıyor. Bergama'da alınan su örneğinden ölçtüğümüz arsenik miktarı izin verilen miktarın 25 katı kadardı. İzmir'de sularda bulunan ve pek çok insanın korku ile yaklaştığı arsenik miktarının çok daha fazlası Bergama suyunda olmasına rağmen hiç bilgi verilmiyor kıyamet kopmuyor. Bu suyu içmek zorunda bırakılıyoruz ve bu su ile beslenen bitkileri yiyerek alınan arsenik miktarı katlanıyor. Dolayısıyla çocuklar anne karnında gelişmesin düşsün, anomali doğumlar gerçekleşsin, bu bölgede yaşayan insanlar prostat, Akciğer, troid vs. kanseri olsunlar diyorlar. İnsan sağlının bedeli var mıdır? Üç kuruşluk altın karşılığında sağlığımız hiçe sayılıyor. Ben bir sağlıkçı olarak, bir Türkiye vatandaşı olarak bu uygulamaya karşıyım. Bağlı olduğum Tabip odası, Türk Tabipler Birliği' de karşıdır. Saygılar sunuyorum
Metalurji Müh. Genel Başkanı-Celalettin Küçük görüşlerini bildirmek üzere kürsüye çağrıldı: Bergama, Eşme, Gümüşhane ve dünyanın pek çok yerinde her defasında farklı şekilde bizi kandırıyorlar. Yargı karları uygulanamıyor. Biz Türk Mühendisleri ve Mimarları odaları olarak bu uygulamalara karşıyız. Başbakan diyor ki; odalar bizi engelliyor, evet engelliyoruz. Benim kozaklılara da lafım var; Topaklarınızı satmayacaksınız, topraklarınıza sahip çıkacaksınız. Bergama halkı neler olacağını çok iyi biliyorlar. Ve şimdi Kozak yaylası'nın ve Havran'ın topraklarına sahip çıkmasını istiyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum
İLHAN ÇAKIR (Kozak Yukarıbey Muhtarı): Kaplanda yapılan ÇED toplantısında 1 ton kayadan 4 gram altın alacaklarını söylediler. Yani 4 gram altın için kozak deşilmez. Durumumuz çok kötü. 10 sene çalışıp 20 milyon dolar Türkiye'ye girdi sağlayacaklarmış. Her yıl sadece fıstıktan 50 milyon dolar girdi sağlanıyor. Üzüm, şarap, elma vs. katmasak bile bu kadarını da mı bilmiyorsunuz? Kozak su deposudur. Balıkesir ve pek çok yer kozağın suyunu içiyorlar. Bunlar için felaket olacak. 800 metreye indiklerini duymuştuk ama daha kötü bir durumda. Ben araştırdım 4 aydır çalıştıkları yerde çok büyük bir su alanı bulmuşlar ve aynı zamanda aynı bölgede fay hattı olduğunu ve suyu aşağıya indirmeleri gerektiğini söylediler. 1000mx1000 m boyutlarında çukurlar açılacağı söyleniyor peki bu sular ne olacak, biliyorsunuz küresel ısınma ve susuzluk tehlikesi var. Kuraklık nedeniyle tasarruf sudan tasarruf edin deniyor, peki bunlar ne olacak. Biz daha fazla bilgi edinmek istiyoruz. Burada profosörler, Odalardan uzmanlar var. Lütfen su konusunu daha fazla işleyin. Hepinize teşekkür ediyorum.
SITKI BİLGİ (Kozak Aşağıbey Muhtarı) : Biz altın madenciliğinden son derece kaygılıyız. Bizim altınımız çam fıstığıdır. Dünyanın en kaliteli fıstığını yetiştirip, yılda 50-60 milyon dolar girdi sağlıyoruz. Şimdi altın madenciliğine ne gerek var. Her iş her yerde yapılmamalı. Bir çoban nasıl Ankara'nın İzmir'in göbeğinde hayvancılık yapamazsa, dünyanın ender yerlerinden olan kozak ta da madencilik yapılamamalı. Yalnız fıstığımızdan değil, yeraltı sularından da kaygı duymaktayız. Ben 20 yıllık muhtarım. Daha önce kozak'ı değerlendirmeye gelen bilim insanları suların iyi kullanılmaması halinde çöl olacağını söylemişlerdi. Şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü şimdi maden çalışması yapabilmek için yüzeydeki suyu indirmek için fay hattı arıyorlar. Biz kozağın endemik bitki örtüsünün bozulmasını istemiyoruz. Endişemiz büyük. Bize katkı sunan herkese teşekkür ediyorum.
REVAETTİN YILDIZ (Kozak Karaveliler Muhtarı): Tüm katılımcıları selamlıyorum. Kozak havası suyu ve fıstık çamıyla özel yerlerden biridir. Ormanlar dünyanın akciğerleri olduğunu söylüyoruz . Peki neden ormanlarımızı yok ediyoruz. Tüm katılımcılara teşekkür ederim.
Mehmet Emin Demirtaş (Kozak Hisarköy muhtarı): Bizde tüm arkadaşlarımız gibi bu konulardan şikayetçiyiz. Devletimiz bize sahip çıksın. Saygılar sunuyorum.
SELİM DEMİRCAN (Kozak Çevre Derneği Başkanı) : Öncelikle bizi yalnız bırakmayan herkese teşekkür ediyorum. Maden bizler üzerinde oynadığı oyuna devam ediyor. Sanki yargı kararı yokmuş gibi hala maden için işlemlere devam ediyorlar. Altın madeni halkın sempatisini kazanmak için madenci işi olmadığı halde, krizden de yararlanarak çam fıstığı kozalağı alıyor. Cam fıstığı için depo ve tesis kuracağını söylüyor. Neden tesis kuracakmış, çam fıstığı altıncıların işi mi? Bizim şimdiye kadar fıstığımızı altın madencileri mi alıyordu. Madenciler çaresizlikten her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Yardım paketleri hazırlıyorlarmış. Yardımda bulunacaklarmış. Kozak yaylasının sadakaya ihtiyacı yok. Kurtuluş savaşında olduğu gibi madencilerin de oyunu bozulacaktır. Arkadaşlarımızdan bu konuda dikkatli olmalarını rica ediyorum. Kozak'ın işe de istihdama da ihtiyacı yok. Bizler madenciliğe karşı değiliz ama çevreye insana zarar vermeden yapılmasını istiyoruz. Her yerde her şey yapılmaz. Kozak'ta madencilik yapılamaz. Kimse 10 yılda 20 milyon dolar girdi için Kozak'ı feda etmesin, biz yılda 50 milyon dolar girdi sağlıyoruz. Saygıları sunuyoruz.
Berna Karabudak (yukarıbey köylüsü): Bize destek veren herkese teşekkür ederim. Altın madeni bizi yenemeyecek, mücadelemiz sürecek Kadınları yenemeyecekler, hepinize teşekkürler..
Muammer Sakaryalı (İnay Vicdan Hareketi sözcüsü): İnay'da bizim mücadelemiz bir yol aldıysa bu kadınlar sayesinde oldu. Kadınlar olmadan bizim çabalarımız beş para etmez. Kadınlar burada daha çok konuşmalıdır. Ben konuşulanları izledim gözledim halkın gerçek katılım toplantısı buradadır. Burada Kozaklı köylüler onların temsilcisi muhtarlar konuşuyorlar. Parayla tutulmuş insanların bulunduğu yer halkın katılım toplantısı olamaz. Ben bir ay önce ovacıkta yapılan ÇED toplantısına katıldım. Bir orkestra şefinin el işaretiyle oturup kalkan bindirilmiş kıtaların bulunduğu bir topluluk vardı, bu halk olamaz.
İnay'da bir zehirlenme vakası yaşadık. Araştırılmasını istedik. Doğum yapan kuzularda anomaliler vardı. Kuzunun bacağı, burnu, gözü yoktu. İnsanlar çocuklarımız da böyle mi doğacak korkusu içindeler. Kaygılıyız kaygılarımızı giderin dedik. Kimse bizi ciddiye almadı. Şimdi görüyorum Kozaklı kadınlar bu işin peşini bırakmayacaklar, biz bırakmıyoruz. Bize bir bakın biz de vatan haini suratı var mı? Toprağı, ağacı, arıyı, suyu sevdik. Onların vicdanını sorguladık diye bize saldırıyorlar. Umut ellerimizde..umut Kozaklıların kol kola girebilmesinde, Kozak ile Eşme ve Bergama'nın kol kola yürüyebilmesinde. Teşekkürler.
Osman Özgüven (Dikili Belediye Başkanı): Bergama faaliyete başladığından bu yana birileri para kazanmak için mücadele verirken, birileri de insanları zehirliyorsunuz diye mücadele veriyorlar. Burada bir çok bilim insanı var, onlar yıllardır koşturuyorlar . Ama onlara vatan haini diyorlar biz de onların yanındayız ve vatan hainliğine devam ediyoruz. Biliyoruz, Bergama'da da torbalar dağıtmaya başladılar. Ancak mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Midilli de yapılan bir toplantıya katıldık ve burada yapılan altın madeni nedeniyle adalara zarar vereceği endişesi içindeler. Adalarda ve Yunanistan'da bu nedenle faaliyetler sürüyor. Eninde sonunda bunun zararı Dikiliye de gelecek. Sadece Bergama ve Dikili'nin değil bu sorun tüm insanların sorunudur. Bu nedenle bilim insanları da, bizler de hep birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz ve bir gün hukuk doğadan ve bizden yana da işleyecektir.
SEFA TAŞKIN(Bergama eski belediye bşk.): Bu güzel toplantı ile birlikte şunu görüyorum ki, Bergama'nın başlattığı mücadele geleneği hala sürüyor. 18 yıl önce Bergama'da güzel kadınların ve erkeklerin uluslararası tekelci ve yerli işbirlikçilere karşı cesaretle başlattığı mücadele hala sürüyor. Burada altın buldular ve dünyanın en zehirli maddesi olan siyanürle çıkarmaya çalışıyorlar. Siyasetçilerin hoşgörüsüyle yıllardır, aleyhinde çıkan pek çok yargı kararına karşın madeni işletmeyi sürdürdüler. Ve 7-8 yıldır neredeyse Ovacık'ı bitirdiler ve orayı bir zehir çukuru haline getirdiler.Şimdi o havuzlardan zehirli maddeler sulara sızıyor e biz o suları kullanıyoruz. İnanıyorum ki 10 yıl sonra Bergama kanser Hastaneleri ile ünlenecek. Şimdi sıra Kozakta. Böyle bir bölgede siyanürün işi ne ? Orası doğal sit alanı olması gerekir. Ve 1-2 işbirlikçi dışında kimsenin karı olmayacak. Kozakta yapılacak altın madeni nedeniyle Bergama daha da zarar görecek. Çünkü oradaki kirlenen yeraltı suları Bergama'daki kirliliği katlayacak. Sadece Bergama'nın doğasını değil, insanlarını da gözden çıkardılar. Kozaklılar çok şanslısınız, çünkü dünyada görülmemiş bir mücadele örneğinin deneyimlerinden faydalanacaksınız. Burada bulunan bilim insanlarından korkmayın ve onlara yaklaşın vatan haini değillerdir. Burada olduğunuz için çok mutluyum. Görüyorum ki, Kozaklılar başlarına geleceklerinin farkındalar. Altın madeninden yana olan muhtarları seçmeyin, altına karşı olan muhtarları ödüllendirin. Madencilerin olanakları ve güçleri var, bakın Kanaltürk'ü aldılar, Bugün gazetesi onların. Ancak siz kararlı olmanız durumunda siz onlardan çoksunuz ve güçlüsünüz. Faklı partilerin insanları olabilirsiniz ama bu topraklara sahip çıkmak için yan yana gelin. Çevre mücadelesinde bilim insanları ile birlikte el-ele verin.
YEKTA ÜNSAL(Tema Vakfı Temsilcisi): Söylenebilecek her şey söylendi. Ben Türkiye'de bir ilkin yaşandığına tanık olduğuma inanıyorum. Burada gerçek halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Hukuk insanlar için varsa, hukuk burada. Bu kadar kalabalığı görünce heyecanlandım. Herkese teşekkür ediyorum
GÜMÇED temsilcisi Bora Bey: Bizlerle yola çıkan herkes söylenecek her şeyi söylediler ben Anayasanın 56. maddesinde herke "Sağlıklı bir çevrede. Yaşama hakkına sahiptir" der. Peki kozaklılar böyle bir yerde yaşarlarken neden şimdi onları zehirle yaşamaya mahkum ediliyorlar. Dünyada Altın çıkan ülkeler değil, çıkaran ülkeler zengindir. 5177 sayılı Bu talan yasası yürürlükte kaldıkça bu mücadeleyi vermek zorundayız. Birlikteyiz, beraberiz, birlikten güçlük doğacaktır.
EGEÇEP SÖZCÜSÜ ERHAN İÇÖZ: Ovacık altın madeni tüm Ege'yi mahvedecek. ÇED raporunda diyorlar ki, 3.8 ton altın madeni kaldı, biz 7 yıl daha faaliyetimizi südüreceğiz diyorlar. 3.8 ton altın madeni 1 yılda biter. 7 yıl daha sürmesinin nedeni Kozak, Havran ve diğer bölgelerdeki altın madenlerini de işleyecekler, 7 yıl sonra 10 yıl daha diyecekler. Onlar altını savunuyorlar, biz yaşamı… İzin verecek miyiz? (KÖYLÜLER HEP BİR AĞIZDAN: HAYIIIR)… Ama korkuyorlar, günlerdir Kanaltürk'te bizi karalayan haberler yapıyorlar. Korkuyorlar.
Kozak yaylası su deposu, Kozak'taki su Balıkesir'den tutun da , Altınoluk, Dikili ve daha pek çok yere Kozak suları yayılıyor, bu nedenle sorun tüm Ege'nin sorunudur. Kozak yaylasının tamamı için altın madeni arama ruhsatı vardır. Şimdi birkaç yerde başlayıp, sonra sizin direncinizi kırdıkça diğer yerleri de delik deşik edecekler. Bizler ne zaman çağrılırsak bilim insanı hukukçular olarak yanınızdayız. Biz halkız, haklıyız ve kazanacağız.
EGE KİMYA MÜH. ODASI BAŞKANI ERTUĞRUL BARKA: Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Namusum üzerine yemin ederim vatanım için konuşacağım ve yalnızca gerçeği söyleyeceğim. Bu vatanımızın, hukukumuzun mücadelesi. Neden bunlar biz ve bizim gibi ülkelerin başına geliyor. Kapitalizm yine krize girdi ve bu krizi bizim üzerimizden aşmaya çalışıyorlar. Bunun için 12 Eylül oldu, 12 Mart oldu, iktidara kendi adamlarını getirdiler. Siz siyaset yapmayın dediler. Neden? Bizi sömürmek için yalnızca insanı değil, toprağını, suyunu, denizlerini, yeraltı kaynaklarını sömürmek için. Emperyalist şirketlere peşkeş çekmek için… Uyanın arkadaşlar vatandır tehlikede olan. Onlar altınsa biz üstünüz.
İZMİR ÇEVRE MÜH. ODASI BAŞKANI HALİL GEZER: Merhaba, tüm meslektaşlarım adına hepiniz selamlıyorum. Bu halkın katılımı toplantısıdır, altın madenciliği bilgilendirme toplantısı için buradayız. Ben Altın Madenciliğine karşıyım. Altın madenciliği çevreye, insana zarara vermeden yapılabilir ancak bu karlı bir iş değildir. Yani birisine altın madeni işlet ama çevreyi kirletmeden canlı yaşamına zarar vermeden yap denmiş olsa kimse yapmaz. Tekelci uluslar arası şirketler tarafından bu gün ülkemizde altın madenciliği yapılıyorsa bize değer verdikleri için değil, bizi değersiz gördükleri için yapılıyor. Biz altın madenciliğine karşıysak çevreyi, ülkemizi, insanı, yaşamı sevdiğimiz için istemiyoruz. Ülke girdisi artacak diyorlar. Peki kimin cebine girecek bu girdi? Kozaklılar söyledi biz yılda 50milyon dolar girdi sağlıyoruz diye, peki bu kimin cebine giriyor? Halkın cebine, işte bunu istemiyorlar. Bizler, sizler ülkemizi seviyoruz ne Bergama, Kozak, Efemçukuru, İnay ve tüm Türkiye'de altın madenciliğine karşıyız. Bu yalanlara kanmayalım. Tekrar ediyorum: Altın madenciliğinden ülkemizin hiçbir kazancı yoktur, çıkarılmasın istemiyoruz. Kayıtlara açıkça geçmesini istiyorum. Biz başaracağız bir geleceğimizi savunacağız, çam fıstığı, pamuk, vs.bize yeter. Altın toprak altında kalsın ileride yaşama uygun bir yöntem olması mümkün olursa, kendi altınımızı kendimiz çıkarırız. Saygılar sunuyorum.
ELELE HAREKETİ DÖNEM SÖZCÜSÜ MUSTAFA GÜL: Şimdiye kadar Bergama halkının yanındaydık ve bundan sonrada yanında olacağız. Mücadelemiz zor ancak, biz halkız bir gün mutlaka kazanacağız.
İDA ÇEV. DER. SİYAMİ DEMİR: Altınoluk'ta kurduğumuz çevre derneğimizden arkadaşlarımla size destek olmak üzere geldik. Ben neden çevreci olduğumu anlatacağım. Çelik işçisi olarak ciğerlerimin pek çoğunu kaybettim. Oksijenin bol olduğu Altınoluk'ta yaşamam gerektiğini söylediler. Buraya yerleştim, ama öğrendim ki buranında hava ve suyu kirletilecekmiş. Bu nedenle 50 yaşından sonra çevreci oldum. Saldırı yöresel değil küreseldir. Hepinize saygılar sunuyorum.
ORMAN MÜH. ODASINDAN FEVZİ YILMAZ: Değerli Bergamalılar ve kozak yaylasının cesur yürekli savaşçıları. Muhtarların konuşmaları bizi cesaretlendirdi. Çok teşekkür ederim. İSKİ'de yeşertilip DSİ'de da büyütülen ve bakan yapılan bir çevre bakanımız var. Turgut'lu Nikel madenlerini İngilizlere veren bir çevre bakanımız var. Biz Kozak'ı çamları temiz suları ve temiz havasıyla biliriz. Bu maden bana Gazze işgalini hatırlattı. Orada su kaynaklarını duvarla çevirip Gazze halkını felakete süreklenmesini isteyenlerle Bize bu maden yayasını dayatılarak ülkemizi talan etmek-ettirmek isteyenler aynı güçlerdir. . Tüm kozak ve Bergamalıları kutluyorum.
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel: Arkadaşlar, yüreğimiz yanıyor, bu güne kadar Kozak yaylasını güzellikleriyle andık. Piknik yaptık, yürüyüş yaptık, Kozağa gidince geri gelişimiz gelmiyor. Bu izinlere imza atan insanların kozağı götürüp hangi vicdanla imzalarını attıklarını sormak gerekiyor. Devlet Bergama'yı gözden çıkardı. 4 gram altın için 9996 kg toprağı ne yapacaksınız… 2. havuz yapmak için uğraşıyorlar, biz ona 2. doğa mezarlığı dedik. Orada Kozağı diri diri gömmek istiyorlar. Buna dur diyemezsek oradaki pasa dağları silsile halinde çoğalacak. Altınlar alınınca bu zehirli ve üzerinde ot bitmeyen toprak ne olacak…? Şimdi kozakta sondaj alanı var. Sen ne yapıyorsun diyen yok. MTA'yı göreve çağırıyoruz. Talanın boyutunu anlayamıyoruz. Burada çok zengin su kaynakları var. Eskiden 60 metreden su çıkarken şimdi 200 metreden çıkıyor. Bergama gözden çıkarıldı 2. atık havuzunun yanında bulunan seralarda pek çok işçi çalışıyor. Eğer 2. Atık havuzu yapılırsa seracılık bitecek. Altıncı Şirkete Ege Bölgesi Sanayi Odası tarafından çevre ödülü verildi. Onlara soruyorum; Yöredeki sulu tarım bitmek üzere, neredeyse bir şehrin tükettiği su kadar su tüketecekler, Kozağı Bergama'ya gömecekler bunun için mi ödülle teşvik ediyorsunuz. Amerikalıların gerçekleştiremediğini işbirlikçi tarikatçı Koza şirketi gerçekleştirdi. 2005 yılında çevre gününde, 2006'da Dikili'de festivalde, en son 28 Kasım 2008 da bizlere saldırdılar. Bu cemaatin yetkililerine soruyorum yeryüzünün cenneti Kozağı gömmek hangi vicdana sığar?
Kozaklı kadınlarımızdanNeziha Solak: Biz Kozak'ta altın madeni istemiyoruz. Biz fıstığımızı satıp paramızı kazanıyoruz. Kozaktan gitsinler. Ben korkuyorum bu gidişle her şey bitecek sıra kadınlara gelecek. Biz istemiyoruz, gitsinler.
Yasemin Safran: Muhtarlara sesleniyorum. Koza altın şirketine fırsat vermeyelim, Halkımızın yoksulluğundan faydalanıyorlar. Bunlara fırsat vermeyelim elele verelim.
SERKAN….(emekli işçi): Bizler ağaçların kesilmemesi için yol kesme eylemi yapmıştık. Ancak o mücadele içinde birileri bu işe siyaseti bulaştırmayın dedi, bu işin çevre işi olduğunu söyledi. Siyasetle topraklarımız kirlenirken siyaset yapmamak mümkün mü? Topraklarımızı havamızı suyumuzu kirletenlerle ilgili kararları biz değil, bu kararları siyasiler aldı. Bize seçtirilenlerin kararları ve bizim lehimize değil emperyalistlerin lehinedir. Burada her şey siyasidir bizi ve çevrimizi emperyalistlere peşkeş çeken siyasilerdir ve bunları başımızdan defetmek gerekir. Saygılarımız sunuyorum
ÖZGE CANDAN: Bergamalı bir kadın olarak konuşuyorum. Peyzaj mimarıyım. Gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Kanser vakaları giderek artıyor. Kadınlarda meme kanseri, erkeklerde beyin hasarı oluşuyor. Emperyalistlerin yalanlarına kanmayın. Oluşturulan suni tepeler, Zehirli topraktı, dikkat çekmemek için üzerlerine humuslu toprak atıp zeytin ektiler. Zeytinlere inanılmaz vitamin veriyorlar. Bu kandırmaca, oradaki dağlar nedeniyle rüzgar alınamıyor, bu nedenle nemden mantar oluşuyor. Orası(pasa dağlarının civarı) bamya yetiştiricisi ama mahsül alamadılar. Borca batmış durumdalar. Aynı şeyler Kozak'ın da başına gelecek. Tarih bize öğretti, direnen insanlar kazanacaktır. Birbirimize destek olmalıyız. Umut ellerimizde, teşekkür ederim.
Ormanın son durumu...
Canim Kozak!...Bir zamanlar içinde özgürce dolaştığımız, koştuğumuz oynadığımız ormanlarına engeller,yasaklar kondu.Neler oluyor bu cennete,ne zaman bitecek üstüne yapıştırılan bu hüzün, bu acı?...
ayazkentli
23-03-2010, 15:05
Fotoğrafların birinde, kozak'a özgü -kuzu göbeği- mantarı var. Orman ne kadar küçülürse, bu mantarlar'da o oranda azalacak ne yazık'ki. Tabii Kozak'a özgü bir çok endemik bitki ve içinde yaşayan bir çok hayvan'da, ormanın yavaş yavaş yok olmasıyla, doğru orantıda azalıp, yok olacaklar.
Bir diğer fotoğraf'ta ise, geçtiğimiz yıl TRT tarafından Kozak'tan canlı yayınlanan, Kozak'ın tanıtımı ile ilgili yapılan program esnasında, çekilen görüntü var.
ayazkentli
23-03-2010, 15:14
Fotoğraflar facebookta'ki, Bergamalılar ve Kozak ile ilgili açtığımız gruplardan alıntıdır.
Ayrıca önümüzdeki günlerde, Kozak'ın değişik yerlerinden yeni çekeceğimiz, ilkbahar manzaralı fotoğrafları'da ekleyeceğim.
www.turnusol.biz adresinde bizim tartıştığımız konu dikkat çekmiş olacak ki, köydeki akrabalarımın binbir güçlüklerle çektiği fotoğrafları da ekleyerek haber yapmışlar, fotoğraflar benim burada sizlere sunmuş olduğum fotoğraflardır... en altta sayfanın linkini veriyorum, bu da yayınladıkları haber...
''Dikili'de ağaç katliamı
Yazıyı Çıkış AlKozak yaylasında altıncıların çıkarına ve devletin izniyle 10 bine yakın ağaç kesildi. Bergama çevre Platformu ve Kozak Çevre Derneği, ortak bir açıklama yaparak katliamın durdurulmasını istedi.
20 Mart 2010 Cumartesi
Dikili'de Kozak yaylasının Kaplan köyüne komşu Çukuralan köyünde resmi rakamlara göre 7743 ağaç kesildi ve halen kesiliyor. Yörede yaşayanların, çevreci ve yaşam savunucularının tepki gösterdiği ağaç katliamının durdurulmasını isteyen bir açıklama yapan Kozak Çevre derneği Başkanı Mehmet Akkın ve Bergama çevre platformu Sözcüsü Erol Engel, kamuoyunu ve karar vericileri uyardı.
Dünyanın en kaliteli çam fıstığını üreten yeryüzü cenneti Kozak Yaylasında altın madeni işletmeleri için yapılan doğa katliamını kınayan yurttaşlar soruyor: 'Kozaklıların feryadını duyacak vicdan sahipleri yok mu Ankara'da?'
Açıklama şöyle:
'DİKİLİ ÇUKURALAN'DA AĞAÇ KATLİAMINI DURDURUN!'
"Çukuralan kan ağlıyor ve öfkeli... Kozak yaylası tedirgin... Özellikle Aşağıbey köyümüz sınırında yer alan Yelli mevkiinde kesimler yoğunlaşmıştır. Bu kesimler, devletin izniyle ve eliyle yapılıyor, göz göre göre bu katliama izin veriliyor. Koskocaman bir orman yok edildi. Ne pahasına? Bir ton kayaçtan elde edilecek 4 gr. altın için. Yüzlerce yılda oluşan bu ormanı 4 gr altın için feda eden zihniyeti lanetliyoruz. ..
Kozak yaylasında başlayan bu talanın nereye kadar gideğinden çok endişeliyiz. sırada Kaplan mı, Aşağıbey mi ,Yukarıbey (Gelintepe mevkii) mi yoksa tüm Kozak yaylası mı var ? Bugüne kadar dünyanın en kaliteli çam fıstığını üreten ve her yıl 50 milyon dolar civarı ihracat yaparak devlete katma değer kazandıran, ormanına canı gibi bakarak, yangınların neredeyse hiç olmadığı yöremiz de bu yapılanlar Kozak köylüsüne reva mıdır?
Kozak köylüsü soruyor: Bunca yıl Kozak Yaylasını gözbebeğimiz gibi koruduk, altıncı şirketlere peşkeş çekilsin diye mi? Nedir bu rezalet ! Yeryüzünün cenneti olan Kozak yaylasına nasıl kıyarsınız, bu hangi vicdana, hangi dine ve imana sığar ? Kozaklıların feryadını duyacak vicdan sahipleri yok mu Ankara'da ? Milli park ilan edilip koruma altına alınması gereken yaylamızı, Altıncı şirketin talanına nasıl açarsınız ? İki elimiz iki yakanızdadır.
Anayasal hakkımız olan "sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı" elimizden alamazsınız ! Siyasi iktidarı uyarıyoruz, elinizi Kozak'tan Çekin ! Kozak'ta ki Ağaç Katliamını Derhal durdurun!"
Fotoğraflar: Kozak'ta ağaç katliamı ürkütücü boyutlarda. Yemyeşil tepeleri kelleştiren eller kırılsın!''
Muhabir : Turnusol Haber
http://www.turnusol.biz/public/haber.aspx?id=6735&pid=19&haber=Dikilide%20a%F0a%E7%20katliam%FD
Dedem Korkut’a Mektup
Yazan Muammer Sakaryalı 29 Ağu, 2009 Muammer Sakaryalı.
Muammer SAKARYALI
Dedem Korkut!
Atam, değil misin? Bugün seninle sohbet etmek geldi aklıma. Biraz içimi dökmek ve senin öğütlerinin tam tersini yapan hem Türk hem de Müslüman torunlarının yaptıklarını anlatmak istedim. Sanırım senin o meşhur öğütlerinden cesaret aldım: “Yerli kara dağların yıkılmasın! Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Görklü suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın.”
Ne güzel ve ne anlamlı öğütlerin vardı bizlere. İnsanlığın yaşam deneylerinden süzülüp gelen tavsiyelerdi bunlar. Bizim memlekette egemen olanlar, kendi sözlerini söylerken, sana bir ata olarak atıf yapar, sözlerinden alıntılar yaparlardı. Her zaman yaptıkları gibi senin “adına” şeklen sahip çıktıklarını gösterir, geleneğe-töreye sahip çıkmanın erdemini anlatır ve bununla övünürlerdi. Oysa sana olan sevgilerinin sahte olduğu anlaşıldı.
Sen bize “Yerli kara dağların yıkılmasın! Gölgeli kaba ağacın kesilmesin!” öğüdünde bulundun ama, senin bu sözlerin görmezden gelindi. Uşak’taki Kışladağ yıkıldı. Viran olan dağın altınlı kayaları küçük küçük ufalandı, altınlı küçük parçalar bir yere yığıldı. O yığının üstüne zehirli siyanür bulamacı döküldü. Altınlı olmayan kaya ve toprak yerinden çıkarılıp başka bir yere yığıldı, bu yığın dağlarına da pasa diyorlar. Siyanürlü sularla, kara dağlarımızın kaya parçalarındaki altınları alıp gidiyorlar. 70 bin ton zehir kullanıyorlar Kışladağ’da. Şimdi yine haberler geliyor; kullandıkları o zehrin havaya karışan gaz kısmı canlıları zehirliyor parça parça. Kışladağ’ın böğrünü döve döve deşiyorlar, tam 450 metre inecekler aşağıya ve 1000 metre genişleyecekler. Dağ yerine devasa bir çukur kalacak bize, ne olacağı belli olmayan. Yığdıkları pasa dağları da hiç masum değil. İçinde uyandırılmış ağır metaller dolu. Yağan yağmurda o uyanmış arsenik, antimon, kurşun vb akıp gidiyor ve sularımıza karışıyor.
Hele siyanürle yıkadıkları yığın! İçi kimyasallarla dolu bir bomba! Yüzyıllarca zehirlenecek evimiz, yurdumuz ve canlıların hayatları.
“Görklü suyumuz” da yavaş yavaş kuruyor Korkut Dede. İnay’da üç bin yıldır aktığını bildiğimiz suyun kaynağından çektikleri suyu kullanıyorlar. Görklü suyumuzda azalmaya ve kirlenmeye başladı.
Yalnız Kışladağ yıkılmadı. Turgutlu’da Çal dağını yıkıyorlar, Çaldağı’nda 2 milyon ağacımızı kestiriyorlar, Turgutlu ovamıza asit yağdıracaklar. İzmir’de Efemçukuru’nu deşiyorlar, Bergama Ovacık’ı bitirdiler sıra Kozak yaylasında. Artvin’i, Erzincan’ı, Gümüşhane’yi, Eskişehir Kaymaz’ı, Kazdağlarını yıkıyorlar Dede, Kazdağlarını. Munzur çayını, Artvin ve Rize’nin sularını kurutacaklar. Toroslar’ın, Bursa’nın ve daha birçok yerin suyunu da sattılar.
Dünyanın ağalarını, biliyorsun. Maden tekelleri, tohum tekelleri, su tekelleri, petrol tekelleri, silah, ilaç ve gıda tekelleri… O ağalar dediler ki: Artık “yerküre küresel köy” dür. Yani ‘bütün dünya bizim için pazardır.’ Yerkürenin suları, ormanları, dağları, tohumları, madenleri satılıktır ve biz onları insanlara satacağız. Satarak, birikimimize birikim katacağız. Kâr ve kazanç hırsı bizim olmazsa olmaz özelliğimizdir. Eğer bize yurdunuzun yeraltı kaynaklarını, sularını, ormanlarını, tohumlarını açmazsanız; borç vermeyiz, borç ertelemesi yapmayız, iktidarda da kalamazsınız vs dediler. Şimdi bizi yönetenler, dünyanın ağalarının taşeronu, simsarı durumundalar Dedem Korkut!
Suyumuzu kurutanlar, dağlarımızı viran edenler, binlerce yetişkin ağacımızı kesenler velhasıl kanatlarımızın ucunu kıranlar dünyanın ağaları. Dünyanın ağaları ta senin gününden beri var, biliyorsun. Fakat esas düşkünler, işbirlikçiler, kanatlarımızı kırdıranlar; dünyanın ağalarına görklü sularımızı, yerli kara dağlarımızı altın tepside sunanlar, bizi yönetenler, yani senin torunlar! İktidardakiler, muhalefettekiler, militerler…
Bizi yönetenlerin katında sularımızın, dağlarımızın, ormanlarımızın, tohumumuzun, sütümüzün ve doğanın bir parçası olan insanların hiç itibarı yok! Fakat Dünyanın Ağaları çok itibarlı. Ağalar için özel yasalar çıkıyor, var olan hukuk uygulanmıyor, hile yapılıyor…İşte böyle Dedem Korkut. Bu senin Türk ve Müslüman torunların fena halde vahşi sermaye sever, altın sever, “el” sever durumda.
Bir de, biz varız Korkut Dede. Dağımızı, suyumuzu, ağacımızı evimiz-yurdumuz bilen, dünya kardeşliğini savunan, doğaya ait olduğumuzu bilen, öyle Türklük ve Müslümanlığımızla övünmeyip ama senin öğüdüne sadık kalarak, ağaçlarımızı kestirmemek, suyumuzu kurutmamak, dağlarımızı yıktırmamak için çırpınan biz varız. Bir avucuz. Senin torunlarınız.
Kendi ülkemizde gurbeti yaşıyoruz, kendi dünyamızda gurbeti. Ama mücadele ediyoruz.
Senin “Hey oğul!
Azını gören, çoğunu bilen, sözünü diyen oğul…
Sen sen ol, el sözüyle yola çıkma…
El sözüyle yola çıkan, el yolunda yorulur.
Can oğul…”
dediğini duyuyoruz.
Saygılarımı, hürmetlerimi sunarım.
21.08.2009
Torunlarının torunlarının torunlarından
Muammer Sakaryalı
Sevgili ayazkentli kardeşim, fotoğrafları merakla bekliyorum,o güzellikleri seyrine doyum olmaz.
ayazkentli
25-03-2010, 14:25
Bergama belediye başkanı Mehmet Gönenç, CHP ilçe Bşk. İdris Yavuzyılmaz, Kozak muhtarları ve Bergama Çevre Platformu sözcüsü Erol Engel'den oluşan heyet, Kozakta'ki ağaç katliamı bölgesinde inceleme yaptı.
(Fotoğraf ve haber, Kozak'ta altın madeni istemiyoruz, grubundan alınmıştır).
ayazkentli
26-03-2010, 11:46
Bir önceki gün, Bergama belediye başkanı, muhtarlar ve çevre platformu üyeleri Kozak'ı ziyaret etmişti.
Dün'de (25-mart-2010) "Madenciliğin sorunlarını araştırma komisyonu" üyesi milletvekilleri Kozak'ı ziyaret ettiler.
Milletvekillerinin bir bölümü Kozak'ta ağaç katliamı bölgesinde inceleme yaparken, diğer bölümü, altın madeninin brifingine katıldı.
Brifingte başlayan tartışma, milletvekillerini itip kakmaya kadar ilerledi. Maden şirketi ilgilileri, arkasındaki güçlere (gülen cemaati-akp iktidarı) o kadar güveniyorlar ki, Meclis Araştırma Komisyonlarını dahi azarlamaya, tehdit etmeye ve hatta "itip kalkmaya" kadar varan pervasız tavırlara yeltendiler.
(Haber kaynağı: -Kozak'ta altın madeni istemiyoruz- grubu).
Belki bilmeyen arkadaşlarımız olabilir. Milletvekillerine yapılan bu çirkin davranış, altın madeninin (cemaate geçtikten sonra) çalışanlarının ilk vukuatı değil. Daha önce Dikili'de açılan bir stanta'da saldırmışlardı ve Dikili belediye başkanı Osman Özgüvenin'de aralarında bulunduğu bir çok kişi, bu saldırıdan nasibini almıştı.
Artık bu -SONRADAN GÖRME- cemaat'e dur deme zamanı geldi.
Bu olay, bu kadar şımarıklık, o çok bahsettikleri -HOŞGÖRÜ- kültüründen, ne kadar uzak'ta olduklarını ve bu hoşgörü MASKESİNİN ardında'ki gerçek yüzlerini görmemiz açısından, ibret verici bir olaydır.
ayazkentli
26-03-2010, 12:46
Milletvekillerine yapılan çirkin davranışı haberini aşağıya ekliyorum.
Koza altın madeni’ni ziyaret eden milletvekilleri, siyanürcü şirketin yöneticileri tarafından hakarete uğradı.
Milletvekillerinin Bergama’daki Koza Madeni’ni ziyaretinde olay çıktı. Şirket müdürünün madene karşı mücadele edenleri küçümsemesi, CHP Milletvekili Halil Ünlütepe tarafından eleştirildi. Ünlütepe’yi destekleyen BDP Milletvekili Hasip Kaplan’a hakaret eden madenci şirketin müdür yardımcısı gerilim yarattı.
TBMM Madencilik Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyesi milletvekilleri inceleme yapmak için gittikleri Bergama Koza Altın şirketinde hiç ummadıkları bir durumla karşılaştılar.
Olayları ateşleyen Koza Altın Genel Müdür Yardımcısı Hayri Öğüt’ün madene karşı çıkanları aşağılayan sözleri oldu. Siyanürün kanser yapmadığını, madenden kanser olunduğu iddialarının yalan olduğunu ileri süren Öğüt, “Siyanür kanser yapan diyen varsa Nobel Tıp Ödülü’ne aday göstereceğiz” dedi. Öğüt’ün bu sözlerine “Karşı görüşleri de aşağılamayalım” diye müdahale etmek isteyen CHP Milletvekili Halil Ünlütepe’nin sözleri Koza Altın Genel Müdürü Akın İpek tarafından “Müdahale etmeyin” diye kesilince Ünlütepe “Ben milletin vekili olarak buradayım. Siz kimsiniz. Benim sorularıma müdahale edemezsiniz” diye yanıt verdi. İpek’in tavrına “Siz ne soracağıma karar veremezsiniz. Bizler milletin vekilleri olarak buradayız” diye tepki gösteren Ünlütepe, “Milletin meclisine böyle müdahale edilen bir ortamda duramayız” diye salonu terk etti.
MİLLETVEKİLİNE SAYGISIZLIK
Ünlütepe’nin ardından BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da Hayri Öğüt’ün çevrecilere yönelik küçümser tavrını Meclis’e geldiklerinde de yaptığını ve orada da müdahale ettiğini hatırlatarak, Akın İpek’e de “Meclis komisyonuna müdahale edemezsiniz” dedi. Salonu terk etmek isteyen Hasip Kaplan’a “Benim genel başkanıma söz söyleyemezsiniz” diye bağırarak, Ögüt’ün Kaplan’ın üzerine yürüyerek “Siz benim vekilim değilsiniz” diye bağırması gerginliği arttırdı. Kaplan’ı bölücülükle suçlayıcı tarzda konuşan Öğüt ve şirket korumaları arasından güçlükle salon dışına çıkan Hasip Kaplan diğer milletvekillerine de “Meclis iradesine böylesine müdahale edilen bir yerde duramayız. Bu millete ve komisyona hakarettir” diye dışarı davet etti.
AKP ve MHP ŞİRKETİ SAVUNDU
Kaplan ve Ünlütürk’e yapılan saygısızlık AKP ve MHP milletvekilini ise rahatsız etmedi. MHP Milletvekili Cengiz, Hasip Kaplan’ı “provokasyonla” suçlarken, AKP milletvekilleri de tepkinin abartıldığını ileri sürdüler.
Öte yandan AKP ve MHP’li milletvekillerinin maden alanında basın toplantısı yaptığı sırada dışarıda bekleyen ve kendilerine araç tahsis edilmesini isteyen Kaplan ve Ünlütepe’ye İzmir Vali Yardımcısı Mustafa Erdoğan’ın “yetkim yok” demesi de dikkat çekti.
Vali yardımcısının bu tavrına da sert tepki gösteren milletvekilleri, içeride basın toplantısı düzenleyen diğer milletvekillerine de çıkışta “Meclis iradesinin ayaklar altına alındığı böyle bir yerde nasıl toplantı yaparsınız. Bu iç tüzüğe de aykırı” diye tepki gösterdiler. BDP Milletvekili Kaplan Şirketin Genel Müdür Yardımcısı Öğüt’ün üzerine yürüdüğünü ve kendisine hakaret ettiğini hatırlatarak, gerekli yasal süreci başlatacağını belirtti.
‘MECLİS TEHDİT EDİLMİŞTİR’
Komisyonunu çalışmalarına karşı müdahale edilmek istendiğini ve kendilerinin buna izin vermediklerini aktaran Kaplan, “Meclise karşı bu kadar pervasız bir saldırganlık varsa, halkın, çevrecilerin ne büyük tehdit altında olduğu görüldü. Meclis bu madende tehdit edilmiştir. Koza altın bizden ve milletten özür dilemelidir. Bu olay çevrecilerin kaygılarında ne kadar haklı olduklarını da göstermektedir” diye konuştu. İnceleme yapmadan ayrılan AKP ve MHP’li komisyon üyesi milletvekilleri ile Kaplan ve Ünlütepe arsında uzun süre tartışma yaşanırken, heyet üyeleri toplu olarak Bergama Kaymakamlığı’na giderek bir değerlendirme toplantısı yaptılar.
(İzmir/EVRENSEL).
Çabalarımız ulusal basında da ses getirmekte...Yazım ntvmsnbc'nin sayfasında bugün yayınlanmıştır..
Aşağıda yer alan yazının orjinali bu linktedir:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25076157/#storyContinued
Kozak Yaylası'nda maden tartışması
Kozak Yaylası bir fıstık cenneti. Dünyanın en kaliteli çam fıstıkları burada üretiliyor.Ancak bölgede yapılmak istenen altın madenciliği çalışmaları yöreyi tehdit ediyor...
Güncelleme: 11:08 TSİ 31 Mart. 2010 Çarşamba
Yöre sakinleri şimdiden maden araması için binlerce ağacın kesimine başlandığını söylüyorlar..
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, Kozak Yaylası’nın Kaplan köyü yakınlarındaki Çukuralan’da, resmi rakamlara göre 7 bin 743 ağaç kesildiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Koskocaman bir orman yok edildi; bir ton kayaçtaki 4 gram altın için. Yüzlerce yılda oluşan bu ormanı 4 gram altın için feda eden zihniyeti lanetliyoruz”
Bu konuda bölgedeki sivil toplum kuruluşları bir açıklama yaptı. Açıklamada şu sözlere yer verildi: “Kozak’ın her yıl 50 milyon dolar civarında çam fıstığı ihracatı yapılan bir bölge. Kozak köylüsü, ormanları bugüne kadar canı gibi korudu, bu yüzden orman yangınlarının hemen hemen hiç yaşanmadı. Şimdi Kozak köylüsü soruyor, bunca yıl gözbebeğimiz gibi koruduğumuz Kozak Yaylası’nı altıncı şirketlere peşkeş çekilsin diye mi koruduk? Nedir bu rezalet?! Yeryüzünün cenneti olan Kozak Yaylası’na nasıl kıyarsınız; bu hangi vicdana, hangi dine ve imana sığar? Kozaklıların feryadını duyacak vicdan sahipleri yok mu Ankara’da? Milli park ilan edilip koruma altına alınması gereken yaylamızı, altıncı şirketin talanına nasıl açarsınız? İki elimiz iki yakanızda...” Kozak’ta yaşananları yöre sakinlerinden biri şöyle kaleme aldı: “Babamın, dedemin,atamın doğduğu, yattığı Kozak...Yeşiller denizi Kozak, Allah'ın bize bahşettiği cennet.Ama birkaç yıldır bu güzelim cennette karabulutlar dolaşıyor. O güzelim cennette geçirdiğim muhteşem yaz tatilleri hala aklımda, orman içinde uzun yürüyüşler, akan berrak sularında balık avlamalar, yüzmeler, ormanın içinde ata binerek cennetin içinde kaybolmalar, tan vakti dedemle dağların,çam ağaçlarının arasından güneşin doğuşunu izlemek sonra bağdan sabah çiği üstünde üzüm ve incir yemek... Çam kozalaklarından elde edilen künerden fıstıkları çıkardığımız güzel anlar...
Ormanda özgürce koşan yılkı atlarının seyrine doyum olmazdı.Günbatımında çamların ardından Ege Denizi'nde batan güneşin şöleni... Akşamları dedemin tahta kerevetinde kardeşlerimle uzanarak,çam ve badem ağaçlarının izin verdiği kadar Samanyolu ve yıldızları seyrederken dedemin anlattığı Kurtuluş ve Çanakkale savaşlarının hikayeleri ile uykuya dalardık.
Hala bunları yapan, yaşayan çocuklar var. Ama birkaç yıl sonra belki bu ağaçların hiçbiri kalmayacak,ormanda yaşayan hayvanlar,kuşlar, ceylanlar, belki de insanlar.
Sular altın madeni için çekilecek, yeraltı suları yok olacak, ağaçlar kuruyacak. Bulunabilen sular siyanürle kirlenecek, ve bizlerin torunları bizim yaşadığımız mis gibi çam havasını ve temiz çevreyi bulamayacaklar...
5-7 yıl için maden ocağı oraları kullanacak işi bitince kirlettiği,yok ettiği doğayı tek başına bırakıp terkedecek...”
ayazkentli
02-04-2010, 16:19
http://www.kuzeyege.net/kozak.html
TBMM'nin milletvekillerinden oluşan komisyonun, bölgede'ki incelemeleri ile ilgili, yerel bir gazete'de çıkan haber.
atacanhimself
04-04-2010, 23:30
baştan sonra iki sayfayı da inceledim ama aklımda kalan sadece kesilen ağaçların resimleri oldu galiba
:(
hiç kesilmese keşke
ayazkentli
06-04-2010, 12:17
Dün gece AVATAR filmini seyrettim ilk kez.
Filmin yönetmenine, KOZAK'ın bu günlerdeki çilesi ile ilgili bir film yapmasını rica etsek, herhalde bu AVATAR filmini yapardı.
Filmin konusu, bu günlerde KOZAK'ta yaşananlar ile nerdeyse bire bir aynı.
Sevgi Durul
09-04-2010, 08:56
Yazık... Söyleyecek söz bulamıyorum...
Bu yapılanlara müsade edenlere, neden olanlara yazıklar olsun.
Sevgili arkadaşım SDurul, bugün Kozak'tan telefon aldım, durum oldukça vahim, ağaçlar müthiş bir hızla kesilmekteymiş,geçen hafta oraya giden araştırma komisyonundan milletvekilleri köyde politik konuşma yapmışlar ,bizimkiler de onlara bize politik konuşma değil altın madeni için ne yapabiliriz onu konuşun demişler, yani işimiz çok zor. Allah yardımcımız olsun
Bu yapılanlara müsade edenlere, neden olanlara yazıklar olsun.
Aynen sizin gibi düşünüyorum,bu dert sadece Kozak'ta değil ülkemizin birçok yerinde belli şirketlerin rantı uğruna vatanımızın tabii güzellikleri,suları ve havası tahrip ediliyor.Bu yapılanlara müsade edenlere, neden olanlara yazıklar olsun.
Yaklaşık 5 yıl önce bir motosiklet gurubu KOZAK'da festival düzenlemişti.. Bu sayede orada bulundum.. Her şeyiyle muhteşem bir yer ve insanlar burayı yok etmeye çalışıyor..
Kızılderili atasözü ne çok şey anlatıyor..
''Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak''
Sevgili selis, Kozak memleketim diye söylemiyorum, hakikaten muhteşem bir yer, bizler orayı gözümüz gibi bakarız ve bu konu da yöre halkı oldukça titizdir, asla memleketlerini terk etmezler, Kozak'a tutkulu bir şekil de bağlıdırlar. Bilirler ki toprakları ve çamları onların sevgisine,tutkusuna her zaman fazlasıyla karşılık verir, gündüz habersiz köye gittiğimiz de kimseyi bulamayız, ya bağa ya da çamların bakımını yapmaya gitmişlerdir,bu doğaya katliam devam ederse bu güzelliklerin hepsini kaybederiz ...
ayazkentli
16-04-2010, 12:25
TEMA başkanı sayın Hayrettin Karaca bugün saat 15.00 civarı Bergama'ya geliyor. Şu anda şehir merkezinde, Belediyenin tahsis ettiği otobüsler, vatandaşları heyet ile birlikte, Kozak'a götürmek için bekliyor. Esas ziyaret yarın (c.tesi). Yarın Kozak yukarıbey köyünde, büyük bir panel yapılacak. Ayrıntıları paylaşırız.
Geçen gün bahçeyle ilgili bir dergi aldım,derginin eki de Çevre Ekolojik Yaşam Rehberi. Makalelerinden biri şöyle başlamış; ''İnsanoğlunun doğaya karşı hataları büyükte olsa da ürkütücü senaryoyu değiştirmek hala mümkün. Yeter ki birey olarak yapabileceklerimizi gözardı etmeyelim'' diye başlamış. Dergi editörü de başlangıç yazısı olarak şunları yazmış '' Ben tek başınayım, ne yapabilirim'' demeyin. Yapabileceklerinizi asla küçümsemeyin. Doğanın o tertemiz kokusunu, güneşi, ağacı, suyu, toprağı kaybetmemek ve gelecek nesillere yaşanılası bir dünya bırakabilmek için iyisi mi siz bu günden harekete geçin.'' diye yazmış. Bir deterjan reklamıda tasaruflu suyun önemini belirtmiş, bir diğer yazı ise şöyle başlamış; BUNU DURDURABİLİRSİN ,onlara susuz bir gelecek bırakamayız, çünkü her çocuğun suyun hayat verdiği bir dünyada büyümeye hakkı vardır. Boşa harcadığımız her damla suyun çocuklarımızın geleceğine silinmeyen izler bırakacağını unutmayalım'' diye başlamış. Tabii ki bu saydıkları önlemleri evimiz de, yaşamımız da yapmalıyız, yapmak görevimiz ama ülkemizde bazı işletmeler, örneğin;Kozak yaylasında ki altın madeni işletmesi buldukları büyük yeraltı sularını, altına daha kolay ulaşabilmeleri için suların yönünü FAY hatlarına çevirme çalışmaları yapıyorlar. Bu suları sadece Kozak kullanmıyor,Bergama, Dikili, Ayvalık,Edremit ovaları faydalanıyor. Sondajdan çıkan atıklar içme sularımıza karışıyor, yeraltı suları kirleniyor.Akış alanlarına doğrudan müdahale edildiği için yok oluyor. Kepçeler aralıksız çalışıyor. AĞAÇLAR KESİLİYOR. Bunları yapmaya ne hakları var? BU gidişat bizi zehirliyecek, susuz bırakıp, hayat damarımızı kurutacak. Neden bu tür dergiler yeraltı sularımızı hoyratça kirleten, sorumsuzca harcayan, heba edenlerin üzerinde durmuyorlar ?
Sevgiili ayazkentli kardeşim bende katılmak isterdim , sağlık sorunlarımdan dolayı gelemedim, haberlerini merakla bekliyoruz.
ayazkentli
16-04-2010, 13:38
Sn. fatoş hanım, sizde gayet iyi biliyorsunuz'ki bu tür dergilerin, televizyonların, gazetelerin sahipleri yani, medya patronları göbekten KÜRESEL MAGANDALAR'a bağlılar ve onların sayesinde var'lar. Ayrıca neredeyse tüm sektörlerde ortaklar. MAGANDALAR ne isterse onu yazarlar. İşlerine gelmeyeni ES geçerler. Tüm dünya'yı bu %5'lik ELİT, denen magandalar yönetiyor.
Para, iktidar gücü hep bunların elinde olduğu sürece, %95'in işi gerçekten zor.
Bu arada yarın'ki, Kozak-yukarıbey köyünde saat 11.00'daki panel için, sabah 09.30'da otobüsler, Bergama cumhuriyet meydanından hareket edecekler. Yakın civarda bulunan, arabası olmayan ve gelmek isteyen arkadaşlar, bu otobüslerle gidip, gelebilirler.
acemifüsun
17-04-2010, 22:39
Bu başlığı yeni gördüm, çok üzüldüm, mücadeleye kararlılıkla devam etmeliyiz.
ayazkentli
19-04-2010, 12:05
TEMA onursal başkanı sn. Hayrettin Karaca ve TEMA gönüllüleri, Bergama belediye başkanı sn. mehmet Gönenç'in ve Bergama ile bölge köylülerinin katıldığı, -Altın madeninin bölgeyi nasıl etkileyeceği ile ilgili- Kozak-Yukarıbey köyün'de düzenlenen panel'den fotoğraflar.
ayazkentli
19-04-2010, 16:43
Yukarıda yüklediğim fotoğraflardan (54 no.lu mesaj'da) ilk fotoğrafta'ki, elinde mikrofon ile konuşan genç bayan'ın adı: Gülden Karabudak.
Kendisi Kozak-Yukarıbey doğumlu. Gülden hanım sırasıyla, Hayrettin Karaca, Bergama Bld. Bşk. Mehmet Gönenç, TEMA İzmir Bölge Bşk. ve köy muhtarından sonra konuşma yaptı.
Öyle etkili bir konuşmaydı'ki, ben o anda izleyici kitlenin, arka taraflarda kalan bölümün'de (daha çok erkek köylülerin yoğun olduğu bölüm) bir yandan fotoğraf çekiyordum, bir yandan konuşmayı dinliyordum. Gülden öğretmenin o müthiş konuşması, o ana kadar konuşmaları öylesine dinleyen, bir çok erkek köylüyü kendine getirdi, bazıları ağlamaya başladı ve konuşma bitiminde hepsi ayağa kalkıp, dakikalarca ayakta alkışladılar ve büyük bir mücadele yapacaklarına yeminler ettiler.
Zaten bu panel, bölge köylülerini uyandırmak, olayın ne kadar ciddi olduğunu anlatmak ve organize olmalarını sağlamak, amacı ile yapıldı. Sn. Hayrettin Karaca'da konuşmasın'da sık sık, biz buraya direniş kıvılcımını ateşlemeye geldik, bundan sonra'da hep geleceğiz, devamlı destek olacağız, diye konuştu.
Ben şunu gözlemledim. Amaca ulaşıldı. Köylüleri inanılmaz bir hırs kapladı.
Zaten Bergama yöresin'de yaşayan insanların, ırk'ı, milliyeti ne olursa olsun, antik çağlar'dan, bugün'ki bizlerin yaşadığı dönem'e kadar olan tarihi incelediğimiz'de şunu görürüz. Bergama inanılmaz MUHALİF bir yer.
Tarihte'ki, ilk köle ayaklanması, ilk grev ve hemen ardından toplu sözleşme yapılıp, bugün'ki sendikacılığın temellerinin atılmasına ön ayak olmak, altın madenine (ovacık) bir çok köy halkı birliktelik sağlayıp, toplu direniş göstermek, yine Türkiye'de ilk kez, Tedaş'ın bundan 12-13 yıl öncesine kadar, her iş yerinden 10 tl, her ev'den 2 tl. aldığı sabit ücretler için, sanayi sitesi esnaflarının yaptığı -p.tesi günleri iş yeri açmama protestosu- gibi, muhalif eylemleri vardır (Bu eylemin sonunda, Enerji bakanı söz verdi ve 2 ay sonra bu sabit ücret kalktı).
Yani kısaca bu bölge muhalif'tir, direnişi üzerine düşen ne ise, en iyi şekilde yapar ve amaca ulaşır'da.
Ama ulaştığı amaç, bazı GÜÇ'ler tarafından uygulanır mı? orası şüpheli. Altın madenin (ovacık) çalışmaması için bir çok mahkeme kararı var, ama ne yazık'ki uygulayacak hükümet yok!
Yine'de her zaman'ki gibi, biz üzerimize düşeni yapacağız.
ayazkentli
19-04-2010, 17:17
Başka ilginç bir detay verelim.
Sn. Hayrettin Karaca panel'den önce, madenin kestiği ağaçların olduğu bölgeyi gezmek istedi, ama girişine izin verilmedi.
Çam ağaçlarının kesildiği alana giden Hayrettin Karaca, maden yetkililerince kesim sahasına sokulmadı. Yetkililer tarafından hakarete uğrayan Karaca, Yukarıbey köyüne dönerek bir açıklama yaptı. "Kapısında girilmez levhası olmamasına rağmen, Türk Vatandaşı olarak Ülkesindeki Orman Bölgesine giremediğini" belirtti. Ayrıca " Orman Müdürlüğü oraya yol yapmış. İnsanları sokmayacaksan oraya neden yol yaptın?" diye konuştu.
Bir Vatandaşın kendi Ülke topraklarına girememesi çok acı. Bana hakaret eden gence bir şey demiyorum. Dedim ya bu işin temelinde sermaye yatıyor. O genç görevini yapıyor. Aklıma birden ABD Başkanı Obama geldi. Türkiye Ermenistan sınırını açtırdı ya, kendi ülkemin topraklarına girebilmemizin'de önünü açtırsın, diye konuştu.
ayazkentli
21-04-2010, 15:35
Altın madeni görevlileri, ziyaretçileri ağaç kesim alanına sokmadılar ama, biz -alanı- gören karşı tepelerden fotoğrafları çektik. Aşağıda'ki fotoğraflarda görülen çıplak alan, şirket burada ağaçları kestikten sonra oluştu. O çıplak alan daha düne kadar, hemen çevresinde'ki ağaçlıklı bölge gibi, ağaçlar ile doluydu.
Bu henüz başlangıç. Esas kesim ve talan işlemi, şirket buraya işçi binalarını yaptıktan ve gerekli alt yapıyı kurduktan sonra başlayacak. Dozerler, kepçeler daha şimdiden her tarafı delik deşik etmeye başladı. Sadece bu küçük alanın yok edilip, ağaçların kesilmesiyle, kimbilir kaç bin hayvanın (kuş, sürüngen, böcek-börtü, tilki, sincap gibi) yaşamı altüst oldu.
Nedense böyle durumlarda -HAYVANSEVER'LER- pek seslerini çıkarmıyorlar. Hayvan sevmeyi, sadece kedi-köpek'leri sevmek'ten ibaret görüyorlar herhalde. Belediyeler sokak köpeklerini öldürüyor diye ayağa kalkıp, ortalığı toz duman eden sözüm ona hayvan severler, bu gibi doğa-çevre katliamlarında ölüp yok olan milyonlarca hayvan için, NEDEN hiç tepki vermiyorlar?.
Ben onların samimi olduklarını sanmıyorum. Sadece kedi-köpek sevmekle, hayvan sevgisi olmaz. Kozak'ta şimdiden binlerce hayvan öldü, yarın milyonlarcası ölecek ya'da en iyi ihtimal ile yuvasından, evinden olacak. Göreceğiz, hayvanseverleri ve derneklerini!
Sevgili Ayazkentli oğlum, isyan etmekte haklısın ama ülkemizin gündemi o kadar kötü ki halkımıza ve ülkemize umutsuzluk veren tüm haberleri kanıksamaya başladık. Toplumun duyarlılığını yitirme aşamasına getirdiler, sonrasında da umursamazlık geliyor. İnsan bazen bu ülkeyi terkedeyim aşamasına geliyor ama bu canım vatanımızdan başka vatan yok ve OLAMAZ. Bu yüzden haberleri kanıksamadan ve duyarlılığımızı yitirmeden ülkemizin gündemini izlemek ve sivil toplum kuruluşlarına destek verip kişisel tepkilerimizi göstermemiz lazım. İŞTE biz bunu yapmaya çalışıyoruz ama sakin olup yılmadan mücadelemizi sürdürmeliyiz, evlatlarımız, torunlarımız için. Sizin çektiğiniz fotoğraflar kesilen yerlerin bir kısmı, arka taraflar da görülmeyen vadi içleri var.Oraları tamamen bizim tabirimizle kabaklaştırılmış oraya girebilsek kendimize hakim olamıyacağız. Eskiden oraya dedemin ehlileştirdiği yılkı atıyla gezmeye giderdim. İçinde geyikler,sincaplar, tavşanlar, kaplumbağlar, domuzlar, envayi çeşit kuşar ve niceleri .Orada gür çıkan bir kaynak suyu vardı. Bütün hayvanlar oraya su içmeye giderlerdi. Bir çok geceler yatağımdan sıçrayarak uyanıp oralara ne oldu?, O güzelim hayvanların akibeti ne oldu ? diye . TABİİ Kİ ilk önce onlar yok olacak sonra sıra bize gelecek. Bir çoğumuz işin vahametini algılayamıyoruz, bizi etkilemez diyoruz. Ama sularımız kirleniyor, su yatakları değiştirilip kayboluyor. Ağaçlarımız kesilip, oksijenimiz yok oluyor. Bir çok hastalıklarımızın kaynağı DOĞAMIZIN, TABİİ KAYNAKLARIMIZIN KİRLENMESİ YOK OLMASI. Geçenlerde açıkladılar Türkiye genelinde en çok kanser vakaları İzmir de NEDEN? Bizler çoğunlukla balık, sebze ve otla besleniriz. Ama İZMİR'i maden ocaklarıyla kuşattılar. EFEMÇUKURU, GÜZELBAHÇE, OVACIK,KOZAK ve arkasından gelecekler. İşin başlangıcın da bile yaptıkları sondajlar dahi ağaçlarımızı toprağımızı suyumuzu yok edip kirletiyorlar. Bizler çocuklarımıza ve torunlarımıza talan edilip kirletilen bir vatan bırakmak istemiyoruz.
Sevgili Ayazkentli oğlum, geçenler de bir makale de okumuştum, Bergama'nın şimdiki içme suyunda ki siyanür oranını, bu kadar çok yağmura rağmen kuraklık zamanın suyundan 26 kat daha fazla diye bilgi veriyordu. O yazıyı bulup aktaramadım, Bergama belediyesine böyle bir bilgi geldi mi? Geldiyse temin edebilir misin?
ayazkentli
24-04-2010, 14:29
''Ben Kozak'ta birşeyin farkına vardım. Bu mücadele erkekler ile değil, bacılarımız, analarımız ile kazanılacaktır. Erkekler cigara tüttürüp kendi aralarında konuşurken, kadınlarımız söylenenleri can kulağı ile dinliyordu. Bu Ülkenin kadınları nasıl Kurtuluş Savaşında mücadele ettilerse, Kozak'ta da aynı mücadeleyi göstereceklerdir. Analık içgüdüleriyle çocuklarına, topraklarına ve Vatanlarına sahip çıkacaklardır. ( Hayrettin Karaca. Tema Vakfı Onursal Başkanı )
Sayın Karaca'nın da dediği gibi, kadınlar bu beladan kurtulmak için çok istekliler. Zaten Kozakta'ki bu mücadeleyi başlatan kişilerden biri'de, sn. Gülden Karabudak. Daha önce Ovacıkta'da aynı şey olmuş ve kadınlarımız en ön saf'ta yer almıştı. Fotoğraflarda'da gördüğünüz gibi, kadınlarımız, sn. Karaca'yı sevgi çemberine aldılar. Ayrılık vakti geldiğinde, kadınlarımızın gözlerinden akan yaşlar tıpkı - yine, yaklaşan büyük bir direnişin, ayak sesleri- gibiydi.
Son fotoğraf'ta, panelden sonraki gün (pazar) sabahı kleopatra güzellik ılıcasında yapılan -basın açıklaması- görülüyor.
Not:
----------
Bu son yayınladığım -8- adet fotoğrafı ben çekmedim. Belediyemizin fotoğrafçısı çekmişti. Belediye başkanımız bu fotoğrafları yayınlamam için göndermiş, bu nedenle Bergama belediye başkanı Sn. Mehmet Gönenç'e teşekür ediyorum.
ayazkentli
24-04-2010, 14:44
Ben bir araştırayım. Böyle bir olay var ise, bilgileri paylaşırım.
Geçenler'de Bergama çevre platformu üyesi Erol engel bey, bir mahkeme kararını paylaşmıştı. Ovacık madeninde, sel sularının yer altına karıştığı ile ilgili bir haber yapan gazeteci arkadaşları, maden şirketi dava etmiş, ama mahkeme gazeteciler lehine karar vermişti.
Belki bu olay ile ilgili bir detay olabilir.
Gerçi sularımız devamlı ölçülüyor, analiz edliyor. Tehlikeli bir durum olsaydı, bunun duyurusu yapılırdı. Ben yine'de araştırayım.
ayazkentli
04-05-2010, 17:14
Sevgili okurlarım! Bugün köşemi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a bırakıyorum.
Sayın Erdoğan'ın çok beğendiğim bir yazısı geçti elime. Onu okumanızı istiyorum.
'Her Şey Yeşil Bir Medeniyet İçin:
Öncelikle insan olarak ruhumuzun çağrısına uyuyor; ağacı ve yeşili seviyoruz. Yaşadığımız dünyanın ve yaşadığız şehrin yalnız bize ait olmadığının; yeryüzünde ve bu topraklarda bizden sonra da yaşayacak olanların farkındayız. Onların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ancak bugün bizim göstereceğimiz dikkat ve sorumlulukla gerçekleşebileceğini biliyoruz.
Bizim medeniyet tarihimiz, yeşille, doğal çevre ile barışık bir medeniyettir. 545 yıl önce kendi çağının en ileri gücü olan Osmanlı'nın fethettiği İstanbul'un doğal güzelliklerinin geliştirilerek korunması ve dünyanın en güzel şehirlerinden birisi konumuna getirilmesi bunun en belirgin pratiklerinden birisidir.
Daha 50 yıl öncesine kadar çok zengin bir orman varlığı İstanbul'un diğer güzellikleriyle birlikte bize kadar ulaşabilmişse; bu olguda, devleti iyi bir şekilde yöneten Fatih'in 'Yaş kasenin başını keserim' şeklinde özetlenen kesin çevre korumacılığının büyük payı vardır.
Yine, Osmanlı Devleti'ni 46 yıl kesintisiz yöneten Kanuni'nin, arazilerin kabiliyetlerine uygun olarak kullanılmasını bir ferman ile düzenleyerek; mera ve orman gibi farklı arazilerin tarımla olan ilişkisini toplumsal bir bilinç düzeyinde uygulamaya koyan bir devlet anlayışının, çevre sağlığı bakımından önemini göz ardı edemeyiz.
Tarihsel süreç içerisinde titiz bir bilinçle korunan yeşil çevre ve bunun üzerine eklenen kültürel mirasla dünyanın gözbebeği bir şehir haline gelen İstanbulumuz'un bugün içine düştüğü içler acısı durum ortadadır. Yakılan, yıkılan, sınırsız bir hırsla talan edilmeye çalışılan ormanlarımız, ağaçlarımız...
Kamu malı olan ve sayısız faydası bulunan orman alanlarını korumak, gasbedilen, yağmalanan orman alanlarını geri alarak kamuya kazandırmak ve kesilen ağaçların yerine yeni ağaçlar dikerek, dünyanın en güzel şehirlerinden birisi olan İstanbulumuz'u sağlıklı bir çevreye kavuşturmak elbette ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin görevleri arasındadır. Bizim bu konuda yaptığımız çalışmalar, diktiğimiz 1 milyon yetişmiş ağaç ve şehrimize kazandırdığımız yeni yeşil alanlar, çevre sağlığı adına yaptığımız her şeyin bittiği anlamına gelmemektedir. Bundan sonra da bu konuda çalışmak, yeni projeler üretip uygulamaya koymak ve yapılacak çalışmalara destek olmak öncelikli hedeflerimiz arasındadır.
Yeşil ve su medeniyetini kurma yolundaki çalışmalarımız şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da inşallah kesintisiz olarak devam edecektir. Çünkü İstanbullulara, şu anda İstanbul'da yaşayan ve bizden sonra da yaşayacak insanlarımıza karşı sorumlu olduğumuzu biliyoruz. Geleceğin güzel İstanbul'unda, yaşanabilir şehrinde buluşmak dileğiyle bu çabamızda yanımızda olan bütün kardeşlerimize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
AYNI FİKİRDEYİZ.
Yukarıdaki yazı, Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı dönemine ait. O yazıyı; Başkan Erdoğan'ın gerçekten de içinden gelerek kalema aldığına eminim. Çünkü; Sarıyer Mavromoloz ormanları içine yasadışı biçimde kurulan Koç Vakıf Üniversitesi'ne karşı mücadele ettiği dönemde söylüyordu bunları Sayın Erdoğan.
Bu yazı, Erdoğan başkan iken, 1998 yılında Prof. Dr. Ertuğrul Acun'a hazırlattığı Ormanın Kara Kitabı iisimli kitabın önsüzünü oluşturuyor. O kitap, gerçekten de ülkemizdeki orman yağmasına karşı verilen mücadelenin güzel bir örneği olarak duruyor.
-----------------------------------------------------------------------------------
Yukarıda'ki yazı, Güneş gazetesin'de Rıza Zelyut'un bugün'kü makalesinin bir bölümünden alıntıdır.
Başbakan, bir zamanlar istanbul belediye başkanı iken hazırlattığı -Ormanın kara kitabı- isimli kitab'ın önsözü dikkatimi çekti.
Mücadelemiz, ağacı ve yeşil'i AZİZ BİLEN bir medeniyet kurma mücadelesidir.
Ben şimdi, sayın başbakana sormak istiyorum.
Ağacı ve yeşil'i AZİZ BİLEN MEDENİYETİ, Kozak ve Kaz dağları ormanlarını yok edecek olan, altın madenlerine izin vererek'mi kuracaksınız?
öncelikle ben buraya yeni üye oldum,fatoş hanımla yeni tanıştık.ayazkentliylede öyle.söze nereden başlıyacağımıda bilemiyorum çünkü sözün bittiği yerdeyiz ,sözün bittiği yerde kozak yaylası.sevgilimiz kozak.yıllardır altıncılara karşı mücadelesini verdiğimiz kozak.ama yılmadık yıkılmadık inadına inadına kozağın üstü altından daha değerlidir dedik.bergama duydu sesimizi,izmirde,istanbulda ankarada,tüm kuzey egede.özellikle son aylarda dahada depreşti yaramız çünkü 7700 adet çam ağacımızı kestiler.bittimi malesef.kaplan bitecek .yukarıbeye gelecekler ordada kesecekler 7-8 bin ağaç.şimdi tema bize destek verdi.sonra sivil kuruluşlarımız çevreci dostlarımız.okadar büyüyoruzki inanılmaz bi şekilde.ama daha fazlasına ihtiyacımız var gelin bizlere daha çok destek olun yoksa kozak yok oluyo gidiyo elimizden haykırmak bile yetmiyo resimler yalan söylemiyo gelin çok çok destek olıunki kurtaralım yeşil cennetimizi ....saygılarımla..gürhan büyük..kozak yaylası gençlerinden....
Gürhan'cığım,umudumuzu kaybetmeden hepimiz el ele birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz, , kimse bize haksızsınız diyemez, doğaya yaptıkları tahribat ortada yılmadan orada yaptıkları katliamı gündemde tutacağız, biz sadece ülkemizin doğa güzelliklerinin, yaşam kaynaklarının zarar görüp yok olmasına karşıyız, hiçbir politik düşünce gütmüyoruz, biz suç işlemiyoruz, onun için umutsuzluğa kapılmıyacağız.
Bu güzellikler tarih olabilir,Kaplan köy kahvesinin ulu çınarı...
143288
143289
143290
143291
Çınarın altında küçük bir mola...
143292
Antik şehir Perperene zirvesine tırmanış...
143293
Maşallah bizimle gelen büyüklerimiz bizden daha fazla performans gösterip kayalara tırmandılar, bizler arkada kaldık.;)
143294
Antik kentin inekleri ;)
143296
Ormanın içinde Aşağıbey köyümüz.
143297
Kozak üzümünün yetiştiği bağlar ve Ege Denizi, Midilli Adası...
143298
ayazkentli
11-05-2010, 16:05
Sn. Fatoş hanım'ın, ormanın içinde'ki diye bahsettiği aşağıbey köyü'nü ve diğer kozak köylerini (67 no.lu mesaj: 2. fotoğraf), tanımayan, bilmeyen arkadaşlar belki, orman köyü oldukları için, geri kalmış-fakir olan, başka yerlerde'ki orman köyleri gibi algılayabilirler.
Bu kozak köyleri öyle değil. Çok zengin köyler ve bu zenginliğin kaynağı'da, fıstık çamlarından elde edilen gelir. Örneğin, hatırlarsanız bundan 7-8 yıl öncesine kadar, gazetelere bazen -kozak, kaplan köyü- Türkiyenin en zengin köyü, diye haberler çıkardı. Bu köylülerin büyük çoğunluğunun evleri, tıpkı sayfiye yerlerinde'ki birbirinden güzel evler gibi, çok güzel. Böyle ev yapabilmek için, gelir düzeyinin iyi olması gerekiyor ve bu düzey kozak köylerin'de fazlası ile var.
İşte altın madeni doğa'yı olduğu kadar, bu zengiliği'de yok edecek. Ağaçları kesmeseler dahi, yeraltına açılacak olan tüneller, galeriler ve yeraltından çıkarılacak olan toprağın yarattığı boşluk, bu çam ormanlarının ihtiyacı olan su'yu derinlere çekilmesine neden olacağı için, ağaçların kök'leri su'ya ulaşamayacakları için, susuzluk'tan ölecekler. Hem doğa kaybedecek, hem'de kozak insanı, en az %60 civarı fakirleşecek.
Sevgili Ayazkentli oğlum. doğru bir tespitte bulunmuşsun. Bu köylerimiz de yaşam standartı her zaman yüksek olmuştur, Avrupai bir yaşam var,çok fazla çocuk yapmazlar, en fazla iki çocukları vardır, eğitim seviyeleri oldukça yüksektir, durmak bilmeden çalışırlar. Korkusuzca çam ağaçlarına tırmanarak kozalak toplarlar, hiç gocunmazlar. Bu çalışmalarının karşılığını da toprak fazlasıyla verir. Ama sularımız olmazsa çam ağaçlarımız, bağlarımız da olmayacak. Bizler neyle geçineceğiz ? Nasıl yaşayacağız ? % 60 değil temelli fakirleşip yok olacağız.
ayazkentli
14-05-2010, 14:22
Bu güzel ev ve binalardan bazılarının fotoğrafı. Özellikle kaplan camisini ve muhtarlık binasını ilk gördüğüm'de çok şaşırdım. O kadar büyük bir cami ve muhtarlık binası'ki, her halde bir çok, büyük şehirde yoktur.
Ayrıca hepimizin hayran kaldığı dev çınar ağacı. O kadar büyük'ki, fotoğraf makinasının kadrajına sığdırmak için çok gerilerden çektim, yine'de tamamını çekemedim.
haklısınız fatoş hanım bizlerin ssiyasetle işimiz olmuyo tek derdimiz amacımız yeşilimize toprağımıza dokunmasınlar.su kaynaklarımıza dokunmasınlar.atamızın bir sözü varya VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR KADERİNE TERK EDİLEMEZ. son nefesimize kadar yılmadan mücadelemizi yapmalıyız...
kazdağlı-çiçek
15-05-2010, 13:34
Sayın fatoş ve ayazkentli yazılarınızla herkesi aydınlattığınız için teşekkür ederim,Kozak'ı ilk gördüğümde hayran kalmıştım( altınoluktan )çevreci olarak ben ve arkadaşlarım elimizden geldiği kadar destek verdik, o dev çınar ağacının altındaki çed toplantısındaki kadınların mücadelesi (erkeklerin umursamazlığı)görülmeğe değerdi.ama son durum içler acısı yüreğim yanıyor adeta.
Çiçek hanım, teşekkür ederim .Bu hepimizin görevi, yılmadan ülkemizin doğasını korumamız lazım, sağlıklı gelecek kuşaklar yetiştirmek için. Ne yazık ki madenciler lehine çıkan yasalar ve HES projeleri, onlara karşı açılan davaların büyük çoğunluğu kazanılmasına rağmen büyük hızla faaliyetlerini sürdürmektedir. Doğamızı , tabii su kaynaklarımızı yok etmektedirler.
Bizim oranın erkekleri sakin görünürler ama gereğini de yaparlar. Biz onlardan destek alırız ama biz kadınlar olarak mücadeleyi, neye mal olursa olsun sürdürüp kazanacağız.
sevgili selis hanım bu sene mutlaka sizleri yine bekliyoruz sizleri KOZAK GENÇLİK HAREKETİ olarak kozak gençleri ağırlamak bizim için onur olacaktır
Allioni, madem sözettiniz, gençlik hareketi konusunda daha fazla bilgilendirmelisiniz artık bizi.
****** memet bey ...KOZAK GENÇLİK HAREKETİ.. kozak gençlerinin altın istilacılarına karşı birleştiği,tek yürek olmaya çalıştığı gençlik örgütü hiç bir siyasi amaç gütmeyen tek amacı kozak yaylasını korumak olan bir birleşim ...altın istilacılarına karşı mücadelemizdeki akıncılarımız olacaktır ..ve kamuoyundan güzel övgüler çok mühteşem destek alıyoruz.ayrıca kozak yaylamızı ziyaret eden tüm çevre derneklerimizi çevre kuruluşlarımıza rehber olacak genç arkadaşlarımızdır ..
Bu bize yetmez.
İnternet üzerinde sayfanız var mı, linki ne?
Düşünceleriniz neler bunların hepsini öğrenmek isteriz.
ayazkentli
19-05-2010, 11:36
Sevgili Allioni'nin bahsettiği -kozak gençlik hareketi- madene karşı yürütülecek olan, protesto, kozak köylülerini bilinçlendirme çalışmaları ve kozak'ın tanıtımı yapmak için yeni yeni örgütlenmeye başladı. Henüz kendi internet siteleri olamadığından, özellikle facebook ve diğer başka siteler üzerinden, kamuoyuna ulaşmaya çalışacaklar.
Tabi öncelikli olarak, 16-17 tane kozak köyün'de yaşayanları, bire bir konuşarak, olayın önemini anlatacaklar. Sevgili allioni'nin bahsettiği akıncılar, bu çalışmaları yapacak olan, gönüllü arkadaşlardır.
(Not: Yalnış anlaşılmasın, burada bahsedilen akıncılar kelimesi, gidip altın madenine saldıracaklar anlamına gelmiyor. Halkı bilinçlendirecek gönüllüler, anlamına geliyor).
****** int üzerinden bize ulaşabilirsiniz özellikle faceden (http://www.facebook.com/pages/KOZAK-SEVDALILARININ-SAYFASINA-HOS-GELDINIZ-/BUTUN-KOZAKLILAR-BURAYA/278380344480?ref=ts#!/pages/KOZAK-SEVDALILARININ-SAYFASINA-HOS-GELDINIZ-/BUTUN-KOZAKLILAR-BURAYA/278380344480?ref=ts)bu sayfadan kozakla ilgili çalışmaları takip edebilirsiniz.
ayazkentli
24-05-2010, 11:02
Aşağıda'ki yazıyı, 2005 yılında Hürriyet gazetesinde, Bekir Coşkun yazmıştı.
12 Haziran 2005
Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr
------------------------------------------------------------------------------------
Turuncu adamlar...
TURUNCU tulumlu adamlar, çevrecileri taşa tuttular.
Turuncu adamlar, siyanürle altın aramaya engel olmak isteyen Bergama köylülerine taşlarla, sopalarla, demirlerle saldırdılar.
Altın şirketinin parayla kiraladığı turuncu adamları aslında yeryüzünün her yerinde görmek olası. Onlar yeryüzünün her yerinde çokuluslu şirketlerin çevre yağmasının bekçiliğini yaparlar.
Para alıp, ağacını-kuşunu-suyunu-balığını-toprağını-çiçeğini korumak isteyen ‘sevgiye' saldırırlar.
*
TMMOB, Türk Tabipleri Birliği, DİSK Genel İş, Halkevleri, İnsan Hakları Derneği, KESK, ÖDTÜ Öğretim Elemanları Derneği, Pir Sultan Abdal Derneği, Kimya, Ziraat, Jeoloji, Çevre Mühendisleri odaları ve daha birçok sivil toplum örgütün oluşturduğu ‘Beyaz Adımlar Platformu' önceki gün bir açıklama yaparak, Bergama köylülerini desteklediklerini bildirdiler ve ‘hukuk devletini aradıklarını' duyurdular.
Çünkü mahkemeler, Yargıtay, Danıştay, hatta AİHM defalarca ‘durdurma kararı' verdikleri halde altın şirketi işine devam ediyor.
Altın şirketinin arkasında bakanlar, valiler, kaymakamlar, siyasetçiler, bürokratlar var...
Ve turuncu tulumlu adamlar...
*
Her beyaz adım atıldığında, turuncu adamlar çokuluslu şirketler adına saldırırlar.
Ellerinde sopa, taş, demir...
Biz onları her yerde görürüz; belediyenin itlaf ekibinde ellerinde silah...
Ya da bir anne kediye, bir yavru köpeğe zehirli eti verirken...
Ağaçlara karşı ellerinde balta...
Trol gemilerinin güvertesinde onlar...
Yok eğer sevgiden yana olanlar beyaz adımlar atacak olurlarsa, ellerinde taşlarla, sopalarla, demirlerle saldırırlar.
Sevgisizler.
Ve utanmaz...
*
Ağacın, ırmağın, toprağın, havanın, suyun yanında olmanın bir getirisi yok.
Altın vermezler adama...
Ama çokuluslu sermaye, doğadan çaldığının bir parçasını turuncu adamları satın almak için verir.
Ve turuncu adamlar saldırırlar.
Ellerinde taş, sopa, demir..
ayazkentli
24-05-2010, 11:09
BEKİR COŞKUN'un da, köşesine konu olan ÇAMKÖY'de ki bu saldırı nedeniyle, dava açılması için müracat edilmişti. Nihayet dava açıldı ve ilk duruşma 27-mayıs-2010 perşembe günü, saat 9.30'da başlayacak.
karakemal
24-05-2010, 20:46
İnşallah beyaz adım atanlar kazanır, çünkü bu onların doğal haklarıdır.
ayazkentli
25-05-2010, 12:55
Temenniniz için teşekürler kemal bey.
1 ay önce, altın madeni, yerel gazetecilere karşı, daha önce açmış olduğu davayı kaybetti (sel sularının, siyanürü derelere karıştırdığı, yönünde haber yapmışlardı).
Yine 15 gün önce, Avrupa Birliği -siyanür ile altın aramayı- yasaklayan bir karar aldı.
Büyük ihtimal ile saldırıya maruz kalan köylüler, madene karşı bu davayı'da kazanacak.
Aslında davalar ve iyi gelişmeler ardı ardına kazanılıyor ve geliyor, ama bu kararları uygulayacak hükümet yok. Esas sorun burada. Son 10 yıldan beri, bir çok kez madenin çalışmalarını durduran mahkeme kararları verildi. Ne yazık'ki hükümet bu konularda, malum nedenler ile, madene bir yaptırım uygulamıyor (hükümet-cemaat ilşkisi). Bu icraat ile biz doğaseverlerin işi gerçekten zor.
Yalnız,
Geçtiğimiz hafta sonu, ÇEVRE katliamları ve GDO'lu ürünler ile ilgili kapsamlı dosyalar oluşturan ve bu sitede'ki bizim gibi insanların, istediği türde kararlar alabilecek olan bir parti'de, iktidar ya'da koalisyon ortağı olma olasılığını çok arttıran gelişmeler oldu. Bu biraz olsun umut veriyor insana.
O yüzden, yılmadan mücadeleye devam edeceğiz.
ayazkentli
05-06-2010, 21:56
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ kutlu olsun arkadaşlar.
ayazkentli
14-06-2010, 12:06
Bergama kermesi etkinliklerinin son günü Kozak'ta yapıldı.
Büyük piknik alanın'da, TRT'de yayınlanan -sen türkülerini söyle- programın'da 2. olan Zeynep İlhan'ın konseri vardı.
Vuruyorsun Yüreğime
Bu şiir, çam fıstığı üretimi yaparak geçimini sürdüren ve ülke ekonomisine kazanç sağlayan Bergama' Kozak yaylası köylülerinin topraklarında altın arayanlara attığı çığlıktır.
Vuruyorsun yüreğime,
Toprağıma,
Suyuma,
Hayvanıma,
İnsanıma,
Vuruyorsun,
Emeğime,
Utanmaz,
Aç gözlü birisin.
Vuruyorsun yüreğime,
Sen kimsin?
Ben halkım.,
Milletin efendisi köylüyüm.
Öyle dedi Mustafa Kemal.
Kozak benden sorulur
Ter içiririm toprağıma
Yine de seni beslerim.
Sen akılsızın birisin.
Vuruyorsun yüreğime.
Sen kimsin?
Gerçek sahibi benim
Bu toprağın
Hakkımı elimden alamazsın
Burada doğdum.
Burada yaşıyorum.
Burada öleceğim.
Benim alın terim çam fıstığım.
Altın yumurtlayan tavuğudur ülkemin.
Utanmazın,
Aç gözlü birisin.
Vuruyorsun yüreğime.
Sen kimsin?
Merih Yücel
halitsalın
19-06-2010, 15:29
peki ben birşey sorabilirmiyim madem bu kadar tehlikeli bir oyun sergileniyor niçin devlet ve ya sorumlular bu kadar ilgisiz gözüküyor.bu kadar tehlikeli bir iş niçin kozak köylerinden 17 tanesi aynı anda karşı çıkmıyor **** çıkıyorsa ne yapıyorlar? madem bu kadar önemli olan çam fıstıklarının kesildiğini belirtiyorsunuz!!!!orman müdürlüğü kendisi kesip bu şirkete teslim ediyor.Nakliye kamyonlarının Yolları bozacağını söylediğiniz bu yollar için karayolları ve köy hizmetleri ne gibi önlem almış ?
halitsalın
19-06-2010, 15:31
ben şunu bilirim şunu söylerim kozak hakikaten dünyada ve türkiye çok büyük öneme sahip insanları ve doğasıyla eşi ve benzeri yok altın madenleri kadar taş ocaklarıda çok önemli bunlara niçin önlem alınmıyor ?
Vuruyorsun Yüreğime
Bu şiir, çam fıstığı üretimi yaparak geçimini sürdüren ve ülke ekonomisine kazanç sağlayan Bergama' Kozak yaylası köylülerinin topraklarında altın arayanlara attığı çığlıktır.
Vuruyorsun yüreğime,
Toprağıma,
Suyuma,
Hayvanıma,
İnsanıma,
Vuruyorsun,
Emeğime,
Utanmaz,
Aç gözlü birisin.
Vuruyorsun yüreğime,
Sen kimsin?
Ben halkım.,
Milletin efendisi köylüyüm.
Öyle dedi Mustafa Kemal.
Kozak benden sorulur
Ter içiririm toprağıma
Yine de seni beslerim.
Sen akılsızın birisin.
Vuruyorsun yüreğime.
Sen kimsin?
Gerçek sahibi benim
Bu toprağın
Hakkımı elimden alamazsın
Burada doğdum.
Burada yaşıyorum.
Burada öleceğim.
Benim alın terim çam fıstığım.
Altın yumurtlayan tavuğudur ülkemin.
Utanmaz,
Aç gözlü birisin.
Vuruyorsun yüreğime.
Sen kimsin?
Merih Yücel
taylan94
20-06-2010, 18:44
Kozak halkı uyuma. Aşağıcuma, Yukarıcuma, Bağyüzü vs. köylüleri, küçükler, büyükler, ablalar, teyzeler, anneler, babalar siz Kozak yaylasını atalarınızdan nasıl aldıysanız torunlarınıza çocuklarınıza gelecek nesile aktarmakla görevlisiniz. Bütün yöre halkını mücadele etmeye ve direnmeye çağırıyorum. Yabancı, altın avcılarına esir olmayınız; ve doğanızı teslim etmeyiniz. Vallahi insanın içi acıyor ya. Biz atalarımızdan dedelerimizden böyle mi aldık bu dağları, ormanları. Biran önce bu doğa katliamına dur denmeli, birşeyler yapılmalı! O güzel cennet ormanlardan, o güzel temiz havadan, o zeytininden daha değerli ne olabilir ki, altın onların yanında bir hiçtir. Doğal dengeyi bozmak, sizce de Cenab-ı Allah'a yapılan büyük bir saygısızlık değil mi? O ağaçlar, orman yok edilirse ne olur bir düşünün. Yağmur yağmaz. Yağsa da sel felaketi olur çünkü suyu tutacak ağaç olmaz; ve bizi bunun gibi felaketler bekler. O doğa katliamını yapmak, normal bir insan katlinden daha vahimdir bence. Artık birşey yapılmalı, saygılar...
Değerli site yöneticileri, giriş sayfasındaki "Plus 500" başlığı altında altın reklamı bu sitenin içeriği ile çok çelişki yaratıyor diye düşünüyorum. Dostluğumla. Merih Yücel
perperene
20-06-2010, 23:04
Arkadaşlar,Kozak Yaylası'ndaki direnişimizi,ağaçlarımız için yükselen çığlığı duyan bazı değerli yazarlarımız konuyu okuyucularıyla paylaşmış.Teşekkürlerin en güzeli onlara olsun.Aşağıda verilen linklerden okuyabilirsiniz...
http://www.dunyagazetesi.com.tr/arka-plan-mehmet-ugur-civelek_41_0_yazar.html
Cumhuriyet Gazetesi internette ancak üyelikle okunabildiği için,doğrudan link veremiyorum.Başka bir site linkinden aktarıyorum.
http://www.haberinyeri.net/yazarlar.php?id=16
Birileri Kozak'ın haklı davasına destek veriyor. Ama sayfa başındaki "plus 500" altın reklamı bu siteye yakışmıyor. Dostluğumla.
Merih Yücel
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
BERGAMA
ŞİKAYETÇİ : Hasan Namak,
ŞÜPHELİLER : Koza Madencilik A.Ş. sirketi, yöneticileri ve bazı çalışanları (soruşturmada tespit edielecek)
SUÇ TARİHİ : 17 NİSAN 2010
SUÇ YERİ : Bergama Kozak yaylası
SUÇ : 1- Birden fazla kişi tarafından kişileri hürriyetinden yoksun bırakma (TCK 109),
2- Birden fazla kişi tarafından tehdit (TCK 106),
3- Suça azmettirme (TCK 38)
AÇIKLAMALAR : 1- 17 NİSAN 2010 günü Kozak yaylasında bir köyde Hayrettin Karaca, Gülden Karabudak, Yekta ..., Ersun ...., ..... ,.......ile birlikte Altın Madeni konusunda bir toplantıya katıldık. Daha sonra maden sahalarını, kesilen ve kesilecek ağaçları görmeye gittik. Geziye katılan bir kısım insan ki içlerinde Bergama Belediye Başkanı, Orman İşletme Şefi, Köy Muhtarı ve köylüler de vardı, orman gözetleme kulesine çıktılar. Bu arada biz sekiz kişi,aynı yere sabah çıktığımız için tekrar gitmemizin gereği olmadığını, ağaçların kesildiği yeri görmek istediğimizi söyleyerek, onlardan ayrıldık ve kesim yapılan yere gitmek istedik.
Bir süre sonra maden çalışanların araçları bizi takip etmeye başladı. Bir yere geldiğimizde önümüzden ve arkamızdan araçlarıyla yolumuzu kapattılar. Daha fazla gitmemize izin vermeyecekerini söylediler.
Biz yasak olduğunu gösterir hiç bir tabela, işaret ve emare olmadığını, burasının kamuya ait bir yol olduğunu, bizi engelleyemeyeceklerini ve yolumuza devam etmek istediğimizi söyledik. Israrımız karşısında, üç araçtan inen çok sayıda maden çalışanı, sert ifadelerle ve kabadayı duruşlarıyla etrafımızı sardılar.
Yükselen sesleri ve sert üsluplarıyla, daha fazla ısrar edersek "gereğini yapacaklarını" söyleyerek tehdit ettiler. Bu arada etraftaki diğer maden çalışanları, tehditkar bakışlar ve duruşlarıyla, bizim grubumuza daha da yaklaşarak, tehditlerini arttırdılar.
89 yaşındaki Hayrettin Karaca'yla alay edip hakaret etmeleri, Atatürk hakkında saygısızca konuşmaları üzerine, Hayrettin Karaca'nın da çok sinirlendiğini görmemiz sağlığına bir şey olabilir diye düşündürdü. İçimizde bayanların da olması ve daha fazla ısrarcı olmamız halinde fiizksel taarruza maruz kalacağımıza kanaat getirmemiz nedeniyle, geri gideceğimizi söyledik. Geldiğimiz yolun istikametini bize açtılar ve böylece geri dönmek zorunda kaldık.
2- Yolda yukarıdan inen diğer ekiple karşılaştık. Başımıza geleni anlattık. Bizim ağaç kesim sahasına sokulmayacağımızı, maden şirketi yöneticilerinin, belediye başkanına ve muhtara telefon ederek söylediklerini öğrendik. Bu şekilde maden çalışanlarının kendiliğinden değil de şirket yöneticilerinin talimatıyla bizi takip edip, yolumuzu kestiklerinden emin olduk.
3- Döndükten sonra soruşturduğumuzda, söz konusu orman sahasının henüz şirkete teslim edilmediğini öğrendik. Tehdit ve zorlamayla sokulmadığımız sahanın bütün tasarrufunun, orman işletme şefliğinde olduğunu, şirkete teslim edilmediği için, şirketin hiç bir söz hakkı olmadığını tespit ettik. Olay günü, şirket tasarrufu tamamıyla kamuya ait olan bir yoldan geçerek gitmemizi, tehdit ve zor kullanmak suretiyle engellemiştir.
4- Şüphelilerin daha önce de benzer bir suçtan dolayı BERGAMA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'nın Soruşturma No: 2009/3751
Esas No: 2009/1912, İddianame No: 2009/819 ile Bergama Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılamasının sürdüğünü öğrenmiş bulunmaktayım.Bunun bir alışkanlık ve yöntem haline getirildiği anlaşılmaktadır.
SONUÇ VE İSTEM : İşbu şikeyetim üzerine, eylemlerde bulunan faillerin tespit edilerek, haklarında cezalandırılmasına yönelik gerekli yasal işlemlerin yapılmasını saygıyla arz ve talep ederim.24.05.2010.
Şikayetçi
Hasan Namak
Sevgili arkadaşlar ülkemizin tabii güzelliklerini, doğasını kirleten çok uluslu şirketlerle onların taşeronlarına hayır demeliyiz. Ama ülkemiz de o kadar çok sorunumuz var ki. Başta terör, kaybettiğimiz FİDANLARIMIZ. Acımız çok büyük. Artık bu acıları yaşamak istemiyoruz. Yeter artık... Binlerce yıl süren kardeşliği bozdular. Nereye sürükleniyoruz?... Ülkemizde sade vatandaş ,köylü olmak suç, çığlığımız ise abartılı. Peki biz ne yapacağız? Onlara göre sesiz olup hiç bir şeyin farkında olmamalı genetiği değiştirilmiş tohumları kullanıp ürünlerini tüketmeliyiz ve doğamızı altüst edip kirlettiklerinde ise biz hiç ses çıkarmadan sessiz sessiz oturmalıyız. İçimizden gelen çığlığı dışarı vurmamalıyız ki istediklerini daha rahat yapsınlar. Sularımız, ormanlarımız, topraklarımız satıldı. Maden, tohum, su, petrol, silah,ilaç, gıda tekellerinin ellerine düştük. Dedekorkut'un sözleri gibi. Hey oğul!... Azını gören, çoğunu bilen, sözünü diyen oğul... Sen sen ol, el sözüyle yola çıkan, el yolunda yorulur. Can oğul...
Hikmet Çetinkaya
Kirli Savaş ve Doğa
20-06-2010 05:14
Bir yürek vuruşu gibi suların, yitip giden yaşamların, bunca acıların ve hüzünlerin adını koymaya çalıştık hep.
Yumuşak ve adsız mevsimleri ararken biz hep gece nöbetlerini düşündük.
Hakkâri’de dün sabaha karşı 11 şehit verdik. 15 askerimiz de yaralandı.
Ülkeyi yönetenler “demokratik açılım” diye diye eli kanlı terör örgütünün bölgede cirit atmasına neden olmadılar mı?
Analar, babalar, kardeşler, sevgililer... Yüreğinde insan ve yaşam sevinci olanlar...
Artık “dur” diyelim bu kirli savaşa.
Hayallerimiz yıkıldı... Çocuklarımız öldü...
Bir türlü anlatamadık PKK’nin ayrılıkçı bir terör örgütü olduğunu... Demokratik, kültürel, sosyal haklar peşinde olmadığını...
Hiç duydunuz mu Kürt kökenli siyasetçilerin, “sağlıklı çevrede yaşam hakkı” dediğini?
Kirpikleri tutuşmuş çocukların, kuşların, rüzgârın hışırtısında eğilen dalların şarkılarını dinlerken içimizden vurulduk.
Bilinmeyen bir kentin kapısına gelip durduk kendi sevinçlerimizi ve umutlarımızı çoğaltırken, acılarla karşı karşıya kaldık.
***
Sisler içinde uyandık... Mor dağların resmini çizdik... Kapıların açılmasını beklerken...
Kestane çiçekleri açmıştı gençlik yıllarımızda.
Yaşamın çekiciliğinin kalmadığı günleri hiç düşünmüyorduk.
Taşra kasabalarının o büyük yalnızlığını gördük, büyük kentlerde kaybolup gittik.
İşkenceleri, hapislik yıllarını yaşadık.
Düşünce ve sözcük arasında sıkışıp kaldık.
Çiçeğini geriye isteyen toprak...
Poyraz, fırtına, bora...
Bizi biz yapan sözcüklerdi bunlar.
Ellerimizin yumuşaklığı örtmüştü gözlerimizi... Işıltılı göğün bizdik yorgun savaşçıları...
Göklerin yığınını ellerimizle taşırken biz kurduk barış köprülerini, biz suladık ağaçları, çiçekleri, bitkileri.
Doğayı katledenleri biz teşhir ettik her yerde...
Bizdik şiir okuyan gecenin ayazında:
“Karanlıklarımın sevinçle kapladığı ince güzelliğindeyim yüzünün... Bana sessizliğini veren çığlığın ne güzel!”
***
Sessizliğini veren çığlık Bergama Kozak Yaylası’nda, kesilen çamfıstığı ağaçlarının rüzgârda çıkardığı sese benziyor bir haziran sabahında.
Masmavi bir deniz aşağılarda.
Tarihin ve kültürün binlerce yıllık izlerini ararken biçimi olan ve olmayan her şey adına bir çığlık yankılanıyor Kozak Yaylası’ndan:
“Kurtarın bizi!”
Bir sitede o çığlığı, boynu bükük çamfıstığı ağaçlarının fotoğraflarına bakınca içimizde duyduğumuz inanılmaz acıyı bir kez daha hissediyoruz doğaseverler olarak.
Daha uzaklara gitmek değil amacımız... Kendi doğduğumuz topraklarda, barış içinde insanca yaşamak, zehir solumamak.
Taşlarla, yağmurlarla, ateşlerle yanan bir günün pırıltılı sabahlarını görmek, yoksulluğu alın yazısı saymamak.
Yakılıyor ormanlar... Sincaplar, kaplumbağalar, kuşlar ölüyor...
Bitki örtüsü yok oluyor...
Soruyorum size Kanadalı, Amerikalı “çokuluslu altın avcıları” ve onların taşeronları, bu coğrafyayı yok etmek için mi geldiniz buralara?
Ve siz kendinizi solcu, sosyalist, devrimci, yurtsever, Atatürkçü olarak gören sanatçılar, ne işiniz var onların sponsor olarak destek verdikleri şenliklerde?
Kışladağı’nda, İzmir Efemçukuru’nda, Edremit Körfezi’nde devrimci şarkılar söylenmez, ağıt yakılır!
***
İsveçli şair Gunnar Ekelöf, yaşamın hiçbir çekici yönü kalmadığını anlatırken şöyle der:
“Yaşamın hiçbir çekici yönü kalmadığı gün
İçimizde özsuyun ve asidin yükselişinin durduğu gün
Durgun bir yaşantıya vardığım gün
Kısacası, kendi kendime benzemeye başladığımdaki gün,
- Bırakın beni gideyim.”
Üç gün önce Cunda Adası’nda “Taş Kahve”de otururken denizden gelen esintiyle o bilindik düşlerimi çoğaltıyordum.
ABD’li politikacı, Oscar ödüllü belgesel film (küresel ısınmayı anlatan ‘Uygunsuz Gerçek’ filmi) yapımcısı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Al Gore’un öyküsü geldi aklıma.
1993-2001 yılları arasında ABD Başkan Yardımcısı olan Al Gore, 2007 yılında Şili Film Festivali’ne “çokuluslu altın avcıları” sponsor olduğu için katılmayı kabul etmedi.
Ne zaman ki altın şirketi sponsorluktan çekildi, o zaman çağrıya “evet” deyip Şili’ye gitti.
Doğaya böyle sahip çıkılır...
***
Yurtsever sanatçı dik duruş sergiler, tıpkı onurlu bilim insanları, düzgün siyasetçiler ve gerçek aydınlar, gazeteciler gibi!
Havamızı, sularımızı, doğamızı.. göllerimizi, denizlerimizi, ırmaklarımızı, ovalarımızı kirletenlere neden böyle ödün veriyoruz, neden?..
İda Dağı (Kaz Dağları), Kaçkarlar, Madra Dağları, Turgutlu Çaldağı, Tunceli’de Munzur Vadisi...
En önemlisi hukuk devletimiz kirleniyor...
Gecenin sesi soluğu gibiyim... Ay denize düşüyor Cunda Adası’nda...
Gözlerimi yumup düşlerimle baş başa kalıyorum...
Hakkâri’de 11 şehit...
Ve annelerin, babaların çığlıkları:
“Durdurun bu akan kanı, duyun çığlığımızı!”
***
Bu pazar canınızı sıkacağım... Aşağıdaki siteye girip Kozak Yaylası’ndaki katliamın fotoğraflarını görebilirsiniz...
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=19706
ayazkentli
25-06-2010, 13:14
Bergama Belediye Başkanı sn. Mehmet Gönenç ile -altın madeni- hakkında yapılan, en son röportaj:
Bergama’da ki altın işletmesinin son durumu hakkında bilgi verir misiniz ?
Ovacık altın madenini işletmekte olan Koza Madencilik, tüm yargı kararlarına rağmen AKP iktidarından almış olduğu güçle, üstelik kapasitesini de üç katına çıkararak ( 300 bin tondan 1 milyon tona çıkmıştır.) faaliyetine devam etmektedir. Kendi ifadelerine göre açık ocakta cevher bitmiş olup, kapalı ocaklarda da sonuna gelinmiştir.
Yöre halkı, kapatılıp doğaya ve yöre köylülerine vermiş olduğu zararın giderilmesi için çalışmalar beklerken, “siyanürle işlem merkezi” haline getirilmiş olması; yöreye ve Bergama halkına yapılan büyük bir ihanettir. Ovacık’ta yapılan ikinci atık barajı ile bir “doğa mezarlığı” oluşturulmuştur. Buraya başta Kozak yaylası olmak üzere doğayı “diri diri” gömeceklerdir. Dikili Çukuralan da geçtiğimiz mart ayında 7 bin 743 ağaç kestiler, 17 Haziran’da da kimselere duyurmadan ÇED toplantısı yapmışlar. Kozak’ta da yöre muhtarları ve belediye başkanlarıyla açtığımız davalarla hukuk mücadelemizde devam ediyor.
Başta Narlıca köyü (daha önce'ki maden yeri-ovacık bölgesi) olmak üzere kanser vakalarında artış gözlenmektedir, kanser korkusuyla yatıp kalkmaktadırlar. Derhal yörede sağlık taraması yapılması için devleti göreve çağırıyoruz. Yöre de hızla gelişen seralarda 1000 kişiyi aşkın işçi istihdam edilmektedir, yarın ihraç edilen ürünler geri gelmeye başlarsa kaygısı duyulmaktadır. Bergama’nın turizmden beklentileri de karartılmıştır, tüm bunları Bergama hak etmiyor…
Bergama köylü direnişinin artık bittiği, köylülerin mücadelede yorgun düştükleri söyleniyor bu görüşe katılıyor musunuz ?
Uzun yıllar süren mücadele de yöre köylülerinin yorgun düştüğü doğrudur, bu yorgunlukta en büyük pay siyasi iktidarlarındır. Bugüne kadar 72 yargı kararının bir şekilde arkasına dolanarak sergilenen hukuk dışılık karşısında devlete güven kalmamış ve insanlar yılgınlığa düşmüşlerdir. Buna rağmen her köyde satın alınamayan, dik duran köylü önderlerimiz vardır, gelişmeleri yakından izlemektedirler. Bergama köylü mücadelesi, yeraltı kaynaklarımıza göz dikmiş emperyalist şirketlerin karşısında 10 yıllık bir barikat oluşturmuştur. Oluşturulan köy meclisleriyle söz, yetki ve karar aşamalarına doğrudan katılan köylünün, buralarda oluşturulan iradeyi, nasıl ete kemiğe bürünüp; binlerin katıldığı eylemlere dönüştüğünün öğretisi olmuştur Bergama.
Bu nedenle Bergama’dan ders çıkaran siyanürcüler, tekrar Bergama direnişi yaşanmasın diye AKP iktidarından güvenceler alarak ülkemize gelmektedirler. Bergama da mücadele bayrağını Bergama’nın bir başka yöresi olan Kozak yaylası köylüleri devralmışlardır.
Bir siyanürle işlem merkezi haline getirmeye çalıştığı görülüyor. Buna karşı nasıl bir mücadele hattı izlenmeli ?
Öncelikle cevher getirilen yerlerde ki yöre halkını bilinçlendirmeliyiz, madenciler yöre halkına size zararımız olmayacak,”Sadece toprak alacağız, siyanürü burada kullanmayacağız” diyorlar. Oysa kestikleri ağaçlarla, aldıkları milyonlarca ton toprak ile yöreye telafisi olanaksız tahribat veriliyor, ekosistemi bozuyorlar. Geçtiğimiz günlerde Havran’daki ocak kapandı, yarattıkları tahribatı kamufle etmek için oraya Bergama’dan örtü toprağı götürdüler. Eurogold döneminde ki ÇED raporlarına bakılacak olursa alınan izinler maden işletmesi olarak alınmış 7-8 ömrü sonrasında yapılacak rehabilitasyonla kapatılıp gidilecekti.
Sizin dışınızda, ülkenin diğer yerlerinde ki altın karşıtı mücadeleleri izleyebiliyor musunuz?
Kendi yerelleriyle sınırlı olan bu mücadeleler nasıl birleştirilebilir sizce ?
İzlemeye çalışıyorum, zaman zaman dayanışma gösteriyoruz. Ancak yerellerdeki mücadelenin olanaksızlıklar içinde ayakları üzerinde durması çok zor ve yoğun emek isteyen bir iş. Altının gücüyle sesinizi soluğunuzu kesmek için her yola başvuruyorlar. Her gün dağıtılan binlerce gazete, TV ve radyolarında yaptıkları bombardıman ile insanlarımızı kuşatmış haldeler. Bu durumda “onsu 1250 dolara fırlayan “kirli altına” karşı Donkişot’luk yapmak kalıyor bizlere de.
Nasıl ki ülkemizde ki altın lobisi, yoğun faaliyetleriyle maden yasasını “halka rağmen” istedikleri şekilde çıkartıyorlarsa bizlerde merkezi bir bütünlük içinde hareket etmeliyiz ki sonuç alabilelim.
Örneğin bir Türkiye Meclisi kurarak yerelleri buluşturabiliriz. Bu buluşma ile oluşturulan organik bağla halkının yanında saf tutmuş TMMOB, Türk Tabipler Birliği gibi örgütlerle ve emek eksenli partilerle daha sağlıklı ilişkiler geliştirebiliriz. Meclis’teki siyasi partiler üzerinde de baskı oluşturabiliriz. Bu mücadele çevre mücadelesi boyutlarını çoktan aşmıştır, yer altı kaynaklarımız işgal eden emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı yıllar önce Anadolu da Kuvay-ı Milliye’nin yaptığı gibi ; “Hattı mücadele yoktur, sathı mücadele vardır. Bu satıh tüm vatan toprağıdır” diyerek yollara dökülmeliyiz.
Bergama ile başlayıp son yıllarda ülkenin bir çok yerine yayılan çevreci halk hareketlerinin başarıya ulaşması için neler yapılmalı? Size göre çözüm nerede aranmalı?
Karşınızda altının gücüyle hareket eden profesyoneller var, adeta doğaya, Anadolu’ya “Ons ons altın gözüyle bakıp iştah kabartan, yağmacılara karşı”, örgütlü duruşumuzu Greenpeace örneğinde olduğu gibi geliştirmeliyiz.
Nerede talan var orada bitmeliyiz. Bu anlamda ulusal ve uluslararası çapta bir mücadele yürütmeliyiz. Yerelleri kendi kaderlerine terk etmemeliyiz, yoksa Çamköylü Sebahat ablamızın dediği gibi “Yılanın ağzında çırçır çığıran kurbağalara döneriz”.
Vahşi kapitalizmin, yaşam alanlarımıza karşı açmış olduğu bu savaşta insanımızın da bu düzenle de hesaplaşmasını sağlamalıyız. Elbette kolay değil ama şunu hiç unutmayalım;
“Karıncanın kardeşi var, haydi kardeşler yollara dökülmeye.
Alıntı kaynağı: (Erol Engel: Bergama Çevre Platformu Sözcüsü).
Bir Ege Senfonisi: 'Kozak Yaylası'
Gülden Karabudak, toprak-doğa-insan birlikteliğinin en güzel örneği olarak adlandırılan Bergama Kozak Yaylası'nda altın çıkartmak için kıyıma uğratılan fıstık çamlarının ve yöre insanının çığlığını yazdı. İşte Karabudak'ın Kozak Lisesi dergisi için yazdığı yazı...
-ATLAS dergisi Temmuz 2010 sayısında yayınlanmıştır...
Yazı: Gülden Karabudak
Son yıllarda, birçok insanın, bu keşmekeş şehir hayatından bunalıp, 'alıp başımı gitmek istiyorum' dediğini hep duymuşsunuzdur. İşte o alıp başını gitmek isteyenlerin, gelip gördüklerinde 'işte burası yaşanılası cennet mekân' diye haykırdıkları, o eşsiz beldelerden biridir Kozak Yaylası...
Geçmişi İÖ 2000'lere dayanan, bağrında Asia, Misia, Bergama Krallığı, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarını taşımış bir bölgeden bahsediyoruz aslında. Bergama Krallığı'nın en değerli ormanlarını barındıran ve biricik sayfiye mekanı, Osmanlı imparatorluğu döneminde de Karasi beyliğine bağlı bir kaza ve yine Cumhuriyet tarihimizin başlarında da, Yukarıbey ile belediyelik mertebesine erişmiş yegane bir bölge.Yani uygarlığın gerektirdiği tüm deneyimleri yaşamış bir diyardır Kozak Yaylası...
Kozak Yaylası'nda Madenci Vahşeti!
Halkının tamamı Yörük'tür. Aydın, mert, ileri görüşlü ve oldukça çalışkan olan Yörük insanı, atalarının konar-göçer yaşam tarzından dolayı, kendilerine özgü bilgi birikimine sahip olmuştur. Ve en önemlisi de, vatan edindikleri bu toprakların, kendilerine sağladığı en önemli imkânı, çamfıstığını layık olduğu değere ulaştırmayı bilmişlerdir.
Akdeniz bölgesinin biricik ağacı, granitli toprakların yılmaz bekçisi, Kozak Yaylası'nın değişmez simgesi fıstık çamı, Kozak insanına hayat vermiştir. Düğünün-derneğin, eğitimin, geçimin, huzurun ve umudun neredeyse tek merkezi olmuştur. Her yıl Kozak Yaylası'nın üzerine bu ağaçlardan bereket yağar. Sevdasını işler kızlar- oğlanlar... Umutlarını bağlar gençler... Yazın işledikleri bu ürün sayesinde gönül rahatlığıyla ne kışlar atlatırlar. Kimselere muhtaç olmadan bir ömrü devirirler bu yaylada. Ne devlete bir gram külfeti, ne millete küçücük bir zararı olur ve tarih yazarlar her bahar, her yaz ve her kış...
Bir ağacın bir kültürü böylesine şekillendirdiğini görebileceğiniz, belki de tek mekandır Kozak Yaylası!... Halkına umudu aşılar önce. Sonra üzerinde taşıdığı üç yıla ait ürünüyle, geleceğini planlamayı öğretir. Ardından iyi şartlarda yaşamanın, sağlıklı beslenmenin kıymetini anlatır üzerinde yaşayan insanlara. Onun hiç dinmeyen sesine kulak veren ve kıymetini bilen bir halk var elbet. Bu halk bilir ki, evlatları bu ağaç sayesinde büyüyecek, bilir ki, yarınını bu ağaç sayesinde sigortalayacak ve yine bilir ki gelenekleri, değerleri, atası bu ağacın var olmasıyla gelecek nesillere aktarılabilecek. O yüzden öncelikle kadınlardır fıstık çamının en değerli bekçileri...
İlkokulda başlar bu sevda. Öğretmenlerinin yardımıyla diktiğin fıstık çamlarının, yıllar sonra çocuklarına verdiği ürünlere baktıkça, elinin değdiği toprağa müteşekkir olursun.Bir ağaç bir insana bu kadar mı zahmetsiz ödül verir diye düşünürsün!Dikersin ve bırakırsın doğanın kucağına...Kozak Yaylası'nın o kendine özgü yapısı,o anaç toprağı, havası ve suyu öyle bir bakım yapar ki ağacına,ne sulama derdin olur,ne çapalama...
Bakmışsın birkaç yıl sonra dallarında kozalaklarıyla sana ve sevdiklerine koca bir gelecek vaat ediyor.Kim bunu küçümseyebilir?Kozak halkı ağacını en çok bu yüzden sever.Çünkü bilir,karşılıksız ve zahmetsizce imkanlarını seferber eden,ya bir anadır hayatta,ya da bir ağaç...
Dedik ki, Kozak, yüzyılların birikimiyle, kendi çevresindeki bölgeler arasında apayrı bir kültür ve değer oluşturmuştur. İzmir'in göz nuru, Balıkesir'in aynası, Bergama'nın cennet bahçesi, Ayvalık'ın sayfiye bölgesidir. Ve ülkemizin 1200–1300 tonluk çam fıstığı ihracatının, 1000 tonunu karşılayarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin onur tablosuna yerleşmiş çok değerli bir yöredir.
Kozak Yaylası'nın nüfus hareketleri adeta Avrupa ülkelerini andırır. Çünkü Kozak halkı göç vermez ve şehirlere kaçmaz. Köyden kente göç sorununun çözülmesinde gerçek bir emsaldir!
Kozak'ta insanlar her ne kadar modern ölçülere göre yaşasalar da, geleneklerinin yok olmasına müsaade etmezler. Bilirler ki geleneklerin kaybolması geçmişin bıraktığı izlerin silinmesine, bu da öz kültürünü kaybetmesine neden olur. İşte bu yüzden bayramlar hala Bayram gibi yaşanır bu yerde. Düğünleri tek gecelik bir eğlence değil, bir hafta önceden başlayan hazırlıkları ile tam bir şölen havasındadır. Yardımlaşmanın, komşuluğun, akrabalık ilişkilerinin, hala yara almadan devam ettiği yörede,insanlar birbirine,Çam ağacının o kocaman kökleriyle toprağa tutunduğu gibi tutunur.
Kozak Yaylası'nın değerleri saymakla bitmez. Türkiye'nin üniversiteye birçok öğrenci gönderen ilk köy lisesi Kozak Yaylası'ndadır. Ayrıca şimdilerde yapılan görüşmeler sonucu Kozak Lisesi Anadolu Lisesi niteliğine kavuşmak üzere. Bir yöre daha nasıl değer katabilir, üzerinde yaşayan evlatlarına?
Bunca güzellik ve değerler bütünü Kozak Yaylası'nı yaşatmak boynumuzun borcu iken,bu değerleri yok sayan zihniyetlerde var... Çünkü bahanesi çoktur insanoğlunun...
Kimilerimiz dünyaya sadece yok etmek ve yakıp yıkmak için gelmişizdir.İster devlet eliyle ister vatandaş,ister gençleştirme bahanesiyle, ister yakacak odun,isterse milyonlarca toprağı alt üst ederek yapılan maden çıkarma çılgınlığı...aklınıza gelecek türlü bahanelerle,ne yazık ki, bir yöreye medeniyeti tattıran ve 4000 yıldır ayakta tutan devrin ağaçlarını ve onun kardeşlerini kesmek için adeta yarış içinde olanlar da var Kozak Yaylası'nda..var olanı bitirmek,geçmişten gelen tarihi ve doğal değerlerimizi bir kalemde silmek bazılarımızın en belirgin özelliğidir hani! Gelecek onları lanetleyecek!
Kurtuluş Savaşında anlı şanlı kahramanlıklarıyla, gelecek nesillere, yani bizlere, bu tarih-doğa kardeşliğini ve burada yaşamanın onurunu bırakan yüz binlerce atamıza yeminimiz olsun; 'Mayasını binlerce yılın ortak tarihinden alan Kozak Yaylası insanı, bu eşsiz beldeyi şerefi ve namusu üzerine korumaya and içmiştir. Kainat bunu böyle bilsin!
Kozak yaylası ve işsizlik seferberliği...
Mehmet Uğur CİVELEK / ARKA PLAN
16.06.2010 - 08:00
Geçtiğimiz hafta sonu yollarda idik ve ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını, yarattığı değişimi yakından gördük. Yörede yaşayanların gözü ile bölgeye ve siyasi iradeye bakış açısını anlama şansımız oldu. İşsizlik seferberliğindeki ikiyüzlülüğü, arkasındaki menfaat ilişkilerini, büyüyen endişeleri ve mücadele kararlılığını yüce insanlardan dinledik... Bergama'da kesilen ağaçların yerine dikilenlerin nasıl kuruduğunu, toprağın öldüğünü gördük. Kozak Yaylası'nı gezdik, çam fıstığı ağaçlarına yönelik katliamı dinledik; Yukarıbey köyünde yaşayanların çığlığını okurlarla paylaşmayı görev bildik.
Siyasi irade Balıkesir ilimizin yüzde 66'sına maden arama ruhsatı vermiş. Bu duruma göre halkının hakkını ve hukukunu ayaklar altına almış. Yöre halkı uyanmış, "Söz milletin" diyenlerin gerçek yüzünü görmüş ve daha fazla masal dinlemek istemiyor. Kozak Yaylası'ndaki köylerin temel gelir kayanğı, bölgedeki doğal fıstık çam ve kızıl çamlardan oluşan ormandan geliyor. Bu sayede yöre göç vermiyor, işsizlik üretmiyor; tam aksine çalışmak için çevre illerden bölgeye hareket oluyormuş. Çam fıstığı üretimi açısından özel ve önemli bir yeri varmış. 6000 kişiye iş olanağı sağlıyormuş ve 50 milyon doları aşan oranda ihracat yapıyormuş. Maden ruhsatı alanlar bu fıstık çamlarını kestikçe bölge insanı kendi geleceğine kastedildiğini, bu katliamın kendisine karşı yapıldığını görüyor. Orta-uzun vadede madenden yaratılacak net katma değerin bugün yaratılanın yarısı bile olamayacağını, bölgede büyük bir işsizlik yaratacağını ve çevre felaketine yol açacağını görüyor. Bu gidişi durdurmak adına her yolu denemeye kararlı görünüyor. Çevre bilincinin üst düzeye ulaştığı net bir şekilde farkediliyor. Siyasi iradenin icazeti ile yaşanan bu gelişmeleri kendisine yönelik terörist bir faaliyet olarak algılıyor ve bu durumu görmezden gelen medyanın suç ortaklığı yaptığını düşünüyor.
Nasıl olur da mevcuttan çok daha az gelir yaratacak, hem de işsizliği artıracak çevre katliamına göz yumulur? Bu kararı alanlar ve yaratılan fiili duruma kayıtsız kalanları tanımlamak için en uygun sıfat ne olabilir? Bu kafa lkemizin medeniyet standartlarını nereye götürür? Bu yağmaya ve yıkıma sebep olanlar devlet adamı veya milletin vekili sayılabilirler mi? İsrail'in yaptıklarını "devlet terörü" olarak tanımlayanlar neden kendi yaptıklarını görmez, görenleri susturmaya ve susmayanı linç etmeye çalışırlar?.. Birilerine rant yaratmak adına geniş kesimleri çaresizlik bataklığına itmek cehalet değil, kötü niyettir.
Ülkemizde uygulanan politik tercihlerin yanlış olduğunu, üretenleri cezalandırıp işsizliği ve çaresizliği artırdığını görüyor ısrarla dile getiriyorduk. Bu kez aynı sonucu üreten ve çevre felaketine yol açan farklı bir türüne yakından tanık olduk. Bu sonuca yol açan politikaları uygulayan ve destekleynlerin insani değerlerden tümüyle uzaklaştığına inanmak. İstemiyorduk ama yanılmışız! Türkiye İstatistik Kurumu tarafından hazırlanan istatistikler yalın bu gerçekleri görmemizi engelliyor, fakat bu durum insanlarımızın gerçekleri algılayıp uyanmasını engelleyemiyor. Kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görenlerin maskesi düşüyor... Böyle gitmez diyenlerin sayısı artıyor ve dengeler değişiyor...
Yaşananlara bakılır ise halkın gündemini görmezden gelenlerin kaybetmesi kaçınılmaz olacak. İşsizlik seferberliğine çıkanların gerçekte işsizliği artırmak için çalıştıkları ve bunun kabul edilebilir bir mazeretinin olamayacağı daha iyi anlaşılacak..
serpil özdemir
02-08-2010, 18:47
Ormanın son durumu...
Sevgili Fatoş,
Mesajdaki ilk resim resmen öfkeden kanımı dondurdu .Sizden büyük tehlikemi var yaaa.
İstanbul bitti zaten nereye baksan beton yığını ,küçücük balkonlarda teraslarda, saksılarda bitkiyle çiçekle uğraşmamız hep yeşile özlemden değilmi .
Hadi İstanbul metropol dedik önüne geçilmiyor dedik içimiz yana yana ,ilk isyanım çocukluğumun piknik alanı yeniköydeki koruluğun villa işgaliydi , dallarına salıncaklar kurduğumuz çiçek demetleri toplayıp annemize sunduğumuz koruluğumuzla aramıza çekilen o duvarlardan nefretim hala taptazeymiş sadece uyuyormuş mesajdaki tehlike levhasını gördüğümde bütün nefretiyle uyandı. Bizi alıştırdılar ,siz alışmayın Kozak lılar siz lütfen susmayın , bize ne düşüyor , imzamı gereken yerlere mesaj bombardımanımı siz söyleyin yapalım gerçek bir karınca kardeşliği olsun bu gün bu konuyu gördük sayfayı okuduk ,üzüldük yandık ,yarın başka sayfalara bakarken unutmayalım ne düşüyor üstümüze lütfen bildirin yapalım
sevgiler
not tam alıntı yapamamışım 13. mesajdaki ilk resim
serpil özdemir
02-08-2010, 18:56
Uzak durmak ne kelime kesilecek ağaca bedenimi bağlayıp engel olmak isterdim.
28/07/2010
Kozak’ı böyle katlediyorlar
Özer Akdemir
Bergama Kozak Yaylası’nın Aşağıbey - Dikili arasında kalan bölümünde son günlerde hummalı bir çalışma var.
Bergama Kozak Yaylası’nın Aşağıbey - Dikili arasında kalan bölümünde son günlerde hummalı bir çalışma var. Koza Altın Şirketi kızılçam ve fıstık çamları ile kaplı ormanlık arazide altın madeni tesislerini kurabilmek için yoğun bir tempoda çalışıyor.
Bölgede güvenlik bakımından adeta kuş uçurulmuyor. Maden alanına giden yolda jandarma nöbet tutuyor, daha içerilerde sahanın girişinde ise madenci şirketin özel güvenlik görevlileri. Otomatik giriş kapıları, ağaçlara bile yerleştirilen kameralar… Bilim insanlarının “Ekolojik hassas bölge” olarak tanımladıkları alanda yapılan doğa ve orman katliamını kimsenin görmesi istenmiyor anlaşılan.
AĞAÇLARDA BİLE KAMERALAR VAR
Bu güvenlik önlemlerine rağmen geçtiğimiz Haziran ayını ortalarında Bergama Motokros ekibinden üç kişi, dağ yollarından geçerek maden alanına ulaşmayı başardı. Ekipte yer alan ve aynı zamanda TEMA Bergama temsilciliğini de yapan Av. Sezgin Güler maden sahasında gördüklerini şöyle anlatıyor; “Yaklaşık 200 dönümlük bir alanda ağaçlar kesilmiş. Kesimler halen devam ediyor. Kesilen ağaçlar genç ve sağlam görünüyordu. Şirket büyük bir şantiye kurmuş, yoğun olarak inşaat ve ağaç kesimine devam ediyor. Şantiyenin girişinde otomatik kapı var. Ağaçlara bile kamera yerleştirmişler…”
DEVLETİN JANDARMASI MADEN BEKÇİSİ
Avukat Güler, dağ yollarından tırmanarak gelmenin dışında maden alanına girişin olanaksız olduğunu anlatıyor. Daha maden alanına sapan yolun başı jandarmalar tarafından tutulmuş çünkü. “Jandarmalar yolun başında barikat kurmuşlar, maden çalışanları hariç kimseyi yaklaştırmıyorlar. Girmek isteyeni ‘maden çalışma alanı güvenlik gerekçesiyle giriş yasak’ diye geri gönderiyorlar. Devletin jandarması şirketin bekçiliğini yapıyor yani”. Güler’in aktardıklarına göre, jandarmanın yolun başını tutmasına karşın şirket kendi güvenlik önlemlerini almayı da ihmal etmemiş. Özel güvenlik elemanlarının yanı sıra yol boyu ağaçlara yerleştirilen güvenlik kameraları ve otomatik giriş kapısı ile saha 24 saat gözlenmekte.
KASABANIN ŞERİFİ TİCARETE DE EL ATTI
Avukat Güler jandarmanın maden sahası diye sokmadığı alanın aslında hala Bergama Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait olduğunu söylüyor. “Maden Bölgesi” diye bir şey söz konusu değil yani. Bu arada ilçedeki birçok resmi kurumun yanı sıra Bergama Orman İşletme Müdürlüğü’nün de altıncı şirket tarafından bilgisayarlarının yenilendiği gibi iddialar herkesin dilinde Bergama’da. Hemen her etkinlik öncesi resmi-gayri resmi kurumların aklına sponsor olarak ilk gelen yer altıncı şirket oluyor. Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç’in deyimi ile “kasabanın Şerifi gibi” davranmayı sürdürüyor yani…
AL GÜLÜM VER GÜLÜM!
Altın Madencisi şirket kasabanın şerifliğini yanı sıra her türlü ticari işine de el atmış durumda. Daha önce Kozak yaylasında turistik dinlenme tesisi kuran, çam fıstıklarını almak için fıstık fabrikası açan şirket son olarak bölgenin köklü süt ve süt ürünleri kooperatifi olan Çamavlu Kooperatifini de satın aldı. 10 dönüm açık arazi üzerine kurulu 1350 metrekarelik tesisleri 718.050 TL’ye satın alan şirket burada süt ve süt ürünleri ticareti yapacağını açıkladı. Altın madencisi bir şirketin fıstık ve süt ticaretine soyunmasının altındaki nedenin, yöre halkının ekonomik ilişkileri içerisinde söz sahibi olarak onların altın madenciliğine karşı çıkışının önüne geçmek olduğu dile getiriliyor. Bu arada Koza Grubuna ait ATP A.Ş’nin Yukarıbey köyünde yaptığı fıstık çamı işleme tesisleri inşaatını tanıdık bir ismin yürüttüğünü de belirtelim. İş başında olduğu sürece (1999-2004) altıncı şirkete her türlü kolaylığı gösteren, başkanlık öncesinde de şirketin inşaat işlerini yapan Bergama eski Belediye Başkanı Akif Ersezgin’in şirketi, Ersezgin İnşaat.!.. (İzmir/EVRENSEL)
Sevgili Fatoş,
Mesajdaki ilk resim resmen öfkeden kanımı dondurdu .Sizden büyük tehlikemi var ya mesajdaki tehlike levhasını gördüğümde bütün nefretiyle uyandı. Bizi alıştırdılar ,siz alışmayın Kozak lılar siz lütfen susmayın , bize ne düşüyor , imzamı gereken yerlere mesaj bombardımanımı siz söyleyin yapalım gerçek bir karınca kardeşliği olsun bu gün bu konuyu gördük sayfayı okuduk ,üzüldük yandık ,yarın başka sayfalara bakarken unutmayalım ne düşüyor üstümüze lütfen bildirin yapalım
sevgiler
not tam alıntı yapamamışım 13. mesajdaki ilk resim
Sevgili Serpil sizin gibi ülkesini seven insanlar oldukça kelepçelenen yüreğimiz,umudumuz daha bir güçleniyor.
Atalarımızdan kalan topraklarımızı ,ağaçlarımızı, sularımızı ve havamızı korumak için yaptığımız çalışmalarımıza bazı kesimler çok değişik anlamlar yükleyerek suçlayıp hırpalamaya çalışıyorlar ama yılmıyoruz ve yılmayacağız.
Elbette sizlerinde desteğini alarak.
Sivil toplum kuruluşlarımız ve muhtarlarımız bu malum şirketi mahkemeye verdiler,sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Sevgiyle kalın.
Erol Engel
25/07/2010
Koza’nın dokunulmazlığı mı var?
Özer Akdemir
5 HAZİRAN 2005’de Dünya Çevre Gününü Çamköy’de kutlamak isteyen çevrecilere karşı altın madeni çalışanları tarafından yapılan saldırıyla ilgili davanın ikinci duruşması Bergama’da görüldü. Biri “kayıp” 4 iddianamenin ardından 5 yıl aradan sonra açılabilen davanın ikinci duruşmasında da davanın esas hakimi yoktu. Bir önceki duruşmaya katılmayan hakim “Sağlık sorunu” gerekçesiyle önceki gün yapılan duruşmaya da katılmadı. Mağdurların ‘sanık’, saldıranların ‘şikayetçi’ olması gibi yönleriyle şaşırtıcı bulunan davanın belki de en garip yanı ise davanın bir numaralı sanığı olması gerektiği söylenen Koza Şirketi Sahibi Hamdi Akın İpek’in iddianamede adının dahi bulunmaması!
HAYALET İDDİANAME, HAYALET SANIK!
Önceki gün Bergama Asliye Ceza Mahkemesi’nde gerçekleştirilen duruşmada saldırıya uğrayan çevrecilerin avukatlarının ve ifade veren iki kişinin en çok üzerinde durduğu nokta Akın İpek’in neden iddianamede adının geçmediği oldu. Savcılığa iade edilen iki iddianamede (08.05.2008 ve 05.10.2008 tarihli iddianameler) 6. sıradaki sanık olarak bulunan, yine 28.12.2009 tarihli iddianamede 6. sırada görünen Akın İpek’in, görülmekte olan davanın açıldığı 4. iddianamede adının olmamasının hukuki bir açıklaması bulunamıyor. Çevrecilerin avukatları Akın İpek’in hakkında bu davayla ilgili herhangi bir takipsizlik kararının kendilerine tebliğ edilmediği söylediler. Avukatlar, aynı şekilde UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) kayıtlarında olmasına rağmen, görülmekte olan dava dosyasında ‘akıbeti’ konusunda hiçbir iz bulunmayan 3. iddianame (Akın İpek burada da sanık) ile ilgili ne gibi bir işlem yapıldığı noktasında da mahkemeden bilgi talep ettiler.
SALDIRIYA UĞRADILAR SANIK OLDULAR!
İkinci duruşmada ifade veren hem sanık hem şikayetçi durumundaki Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ve Muammer Sakaryalı da dava dosyasındaki bu tuhaflıklara dikkat çektiler. Engel, 5 Haziran 2005’de yaşanan olayları aktarıp, saldırıyı şirketin sahibi Akın İpek’in ve Şirket Müdürü Hayri Öğüt’ün organize ettiklerini söyledi. Jandarma yetkililerinin ve kaymakamın olaylardan 4 saat sonra bölgeye geldiklerini, şirket çalışanlarının saldırılarının kaymakam ve jandarma komutanı önünde de devam ettiğini aktaran Engel, saldırganların cezalandırılmasını istedi. Davada hem sanık hem şikayetçi durumda olan EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı da esas saldırıya uğrayanların, araçlarının camları kırılanların, seyahat özgürlükleri engellenenlerin kendileri olduğunu belirterek, buna karşın kendilerinin ‘sanık’ olarak gösterildiği dosyada olayları organize eden şirket patronunun olmamasına anlam veremediğini söyledi. Davanın bir ‘tuhaflıklar silsilesi’ ile başladığını ve öyle devam ettiğini söyleyen Sakaryalı, gerçek saldırganların adalete hesap vermediği, yargı önüne çıkarılmadığı sürece saldırganlıklarına devam edeceğine dikkat çekti.
KENDİLERİNİ HUKUKUN ÜSTÜNDE GÖRÜYORLAR
Çevrecilerin Avukatlarından Arif Ali Cangı, 5 Haziran 2005’de yaşananları canlıların yaşam hakkı için verilen mücadeleye ve yargı karalarına karşı madenci şirketin bir direnci olduğunu söyledi. Saldırıdaki amacın ‘İllegal çalışan madeni çalışır vaziyette tutmak’ olduğunu kaydeden Cangı, Şirket Patronu Akın İpek’in iddianamede neden olmadığı ile ilgili bilgi için Cumhuriyet Savcılığı’na başvurduklarını söyledi. Duruşmaya Ankara’dan gelen Av. Mehmet Horuş da Akın İpek’in iddianamede olmamasının yarattığı belirsizliğin adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu belirterek, “Uygulanmayan mahkeme karaları nedeniyle bu şirketler kendilerini hukukun üstünde görmeye başladılar. Şirket patronu hakkında hiçbir takipsizlik kararı olmamasına rağmen yargılama yapılamaması hukuka olan güveni zedelemektedir” dedi. Horuş, davanın artık Koza Altın şirketini ve patronunu yargılayıp yargılayamama davasına dönüştüğünü söyledi.
HER YER BERGAMA!
Avukatların Akın İpek’le ilgili taleplerini yerinde bulan mahkeme başkanı ve savcı Cumhuriyet Savcılığına müzakere yazılarak İpek’le ilgili soruşturma yapılıp yapılmadığının bildirilmesine karar verdiler. 8 Ekim 2010 tarihine ertelenen duruşma çıkışında duruşmaya Ankara, Sinop Gerze, İzmir gibi yerlerden gelenler Adliye önünde pankartlarını açarak basın açıklaması gerçekleştirdiler. “Her yer Bergama her yer direniş” pankartının açıldığı basın açıklamasında konuşan Çetin Kurtoğlu, Bergama köylülerinin mücadelesinin anlamına ve önemine dikkat çekti. Duruşmaya destek için geçtiğimiz ay Ankara’da gerçekleştirilen Çevre Direnişleri Buluşuyor etkinliğini düzenleyen TMMOB Ankara İKK sözcüsü Ramazan Pektaş ve çeşitli oda yöneticileri, DİSK/Genel-İş TİS Genel Sekreteri İsmail Özhamarat, Devrimci 78’liler, Halkevleri, Yeşil Gerze Çevre Platformu, EDP, EMEP ve ÇYDD temsilcileri katıldı.
Açıklamada “Siyanürcü şirket memleketi terk et”, “Her yer Bergama her yer direniş” sloganları atıldı. (İzmir/EVRENSEL)
Hikmet Çetinkaya'nın Kozak Yaylası Hakkındaki Yazısı.
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA
Kozak Yaylası...
Bir pazar sabahı yaşamdan, sevgiden, aşktan söz etmek istiyorum...
Düşsel yolculuklara çıkmak!..
Paul Celan'la bir Viyana akşamını yaşamak, Prag'da sokaklarda dolaşmak, Belgrad'da anıları toplamak...
Geçmiş zaman resimlerinde yaşamı yakalamak.
Kıyıda yürürken denizin beyaz köpüklü dalgalarını seyretmek...
Eski Datça'nın taş duvarlı evlerinin bahçelerinde renk renk çiçekleri sulamak...
İlkyaz sıcağını yüreğimde duyumsamak.. .
Duru su baharın, ilk çiçek toprağın mıdır?
Lermontov elinde şarap kadehiyle ayın ışıklarını toplarken yeryüzünde, küreselleşmeye karşı başkaldırmak.
Hani o sağır ve eski pişmanlık yıllarım vardır benim, okura sık sık anlatıp bıkkınlık getirdiğim...
Çokuluslu şirketlerin "altın talanı"nı anlatırken, çocuklarımızın iç çekişleri Fırtına Vadisi'nde, Tunceli Ovacık'ta, Bergama'da, Kaz Dağları'nda yankılanır.
Kapanan gözler vardır ya hani; konuşmayan çocuklar; dağ başları, ovalar, akarsular, göller, denizler...
Yağma vardır, talan vardır ya!..
Filiz süren bir sessizlik gelip çatar hayatın tam ortasına... Soygunun, vurgunun, yolsuzluğun egemen olduğu yer burasıdır bilip de bilmeyene...
Kaz Dağları, Artvin Cerattepe, Bergama Kozak Yaylası, Madra, Efemçukuru, Eşme, Tunceli Ovacık...
Dağlarımız, ovalarımız delik deşik...
66 bin 600 dekarlık Kozak Yaylası'nda altın avcıları...
***
5 milyon çamfıstığı ağacı...
50 milyon dolarlık çamfıstığı dış satımı, 17 köyün geçim kaynağı...
300 binden fazla insana su sağlayan akarsular...
Zehirlenen Madra Çayı...
Yok olan doğa ve insanlık...
Ne zaman açılacak gözlerimiz, ne zaman?..
Ne zaman söylenecek türkümüz, insanca yaşamımız, sevgimiz, tutkumuz?..
300 binden fazla insana su veren Kozak Yaylası gözden ıkarıldı...
Ne yazarsan yaz, siyasal erk umursamaz...
On beş gün önce oralardaydım. ..
Kaz Dağları'ndan Edremit Körfezi'ni seyrederken tarifsiz kederler içindeydim...
Kaz Dağları teslim alınmıştı...
Biga Yarımadası can çekişiyordu...
Vahşi kapitalizmin "Küreselleşme" ya da "Yeni Dünya Düzeni" masalı; aslında "Ahtopot'un Kolları"yla azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri kuşatmıştır...
Çokuluslu "altın avcıları" ve onların taşeronları ülkemin topraklarını "mal" gibi görüyorlar.
Yerli işbirlikçilerini, siyasal erki de "köle".
Elimde Prof. Dr. Yaşar Gürbüz'ün "Siyasal Sosyoloji" kitabı (Filiz Yayınları, İstanbul) var...
İlginç olduğu kadar okunması gereken bir kitap...
Azgelişmiş ülke tanımı Türkiye'yi anlatıyor gibi...
Kısa sürede köşeyi dönenler, sanayileşmiş ülke varsıllarının tersine pahalı otomobiller, yalılar, köşkler, gece kulüplerinde bırakılan binlerce liralar...
Azgelişmiş ya da gelişmemiş ülkelerin fotoğrafları değil midir bu yazdıklarım...
***
Şimdi gel de Karl Marx'ı anımsama...
Yaşar Gürbüz de anımsamış ki, Marx'ın sosyal sınıflara bakışını almış kitabına...
Köle bir çeşit maldır!..
Öyle söyler Marx...
Emekçi ise emeğini satar...
Sınıflar arasındaki çelişkiyi Tunceli Ovacık'ta ya da Eşme Kışladağ'ında "Altın avcıları"nın yanında çalışan köylülere nasıl anlatacaksınız?
Bir uçta köleyi, bir uçta işçiyi alırsanız ne çıkar ortaya?
Sanayileşmemiş bir toplumsanız, din eksenli politikaların boyunduruğu altındaysanız yandınız!..
Tarikatlar siyasete yön verecek, din sömürüsü ivme kazanacak.
Galiba Türkiye'nin siyasal sancısı da bu!..
Suudiler Türkiye'de toprak satın alıp buğday ekmeye hazırlanıyorlar. ..
AKP iktidarı arkalarında.. .
Paraları repoda!..
Çokuluslu şirketler ise dağlarımızı, ovalarımızı talan ediyorlar...
***
Kozak Yaylası'nda kıyım sürüyor...
Acı ama gerçek bu!..
AKP'nin gerçek yüzü ortada sevgili okur!
Türkiye'yi gerenler, hem ekonomiye hem de sosyal yaşama zarar veriyor...
"Demokrasi ve özgürlük" adı altında Türkiye peşkeş çekiliyor...
Her siyasi hareket AKP tarafından durdurulmak isteniyor; sendikalara, demokratik kitle örgütlerine baskı yapılıyor...
Bir pazar sabahı yaşam ve sevgiden söz edecektim, olmadı...
Belki Tahsin Saraç'ın dizeleriyle kendimi bağışlatabilirim:
"Al bahar, yeşil yaprak / Titrerim ak yellerle, dorukta kavak kavak / Ben ozanım / Açlığın kan çizgisinde ve taş dilsizliğinde / Değişip olurum hemen / Suskunluğun o sarı öfkesiyle / Kınında bekleyen soğuk bir bıçak."
başa çıkamayacağımız kadar çok ayıbımız var. bizler bir avuç kozak sevdalısı elimizden geleni yapıyoruz.yapmayada devam edeceğiz.nedenini iyi biliyorsunuzki gelecek nesillere yemyeşil bir kozak bırakmak için.ama görüyoruzki altın istilacılariı kozak yaylasını yok etmek için kozak halkına yaranmak için elinden geleni yapıyo.eğer bir gün kozakta ki yeşillikler yok olduğunda bizlerin vicdanı rahat olmayacak.diyeceğizki bizler kozak için elimizden geleni yaptık canımızı dişimize taktık uğraştık sizler naptınız diyeceğiz...kozakta ekolojibozulmaya devam ediyo.
kozak yok oluyo kimseler sesimizi duymuyo ...bu gidişlede duymayacak...grhan....BÜTÜN KOZAKLILAR BURAYA....!!!!(FACEBOOK)adına...
ayazkentli
14-08-2010, 13:02
http://video.cnnturk.com/2009/program-arsivi/8/26/kozak-yaylasi-2-kisim
Yukarıda'ki link'te CNN TÜRK kanalında yayınlanan -Sahil Günlüğü- programının, KOZAK gezisi belgeseli var.
Bu Bergama başta olmak üzere çeşitli maden arama ve işletmeleriyle ilgili asılsız ve çoğukez siyasi kaynaklı haberlere sinir oluyorum.Bizler de konuyu kulaktan dolma ezberleyip birilerine kızıyoruz.Neler dendi yok kazdağları bergama vs siyanürle altın aranıyor doğa katlediliyor.Akıl var mantık var ya siyanürle yapılan araştırmanın ne olduğunu bilmeden neler neler söylendi.Ne olur biraz mantıklı eleştiriler yapalım.Bende başlarda diyodum burda ne yapıyo bu adamlar diye daha sonra hocaların da desteğiyle işin aslını öğrendik ve şimdi bu eleştiriler saçma geliyor
Sevgili pera
Siz ora da yaşamıyorsunuz, o ağaçların ürünün geliriyle altın madeninin getireceği geliri karşılaştırdınız mı? Bu başlığı baştan sona incelediniz mi? Ağaçların kesilmeden önceki halini ve sonraki halini gördünüz mü? Yeraltı sularının yönünü fay hatlarına çevirdiler, kesilen ağaçların sayısı 25.000 ni buldu.Oraları şimdi tam bir çöle döndü,bu sene bağlarımızdan verim alamadık, çamlarımız kurumakta tek sebep yeraltı sularına doğrudan müdahale edilip kaybolmasına sebep oldular.
Bizlerin siyasetle işimiz olmaz, asıl o maden ocağının ruhsatını alan şirketin siyasi ilişkilerine bakın.
Sevgili pera
Siz ora da yaşamıyorsunuz, o ağaçların ürünün geliriyle altın madeninin getireceği geliri karşılaştırdınız mı? Bu başlığı baştan sona incelediniz mi? Ağaçların kesilmeden önceki halini ve sonraki halini gördünüz mü? Yeraltı sularının yönünü fay hatlarına çevirdiler, kesilen ağaçların sayısı 25.000 ni buldu.Oraları şimdi tam bir çöle döndü,bu sene bağlarımızdan verim alamadık, çamlarımız kurumakta tek sebep yeraltı sularına doğrudan müdahale edilip kaybolmasına sebep oldular.
Bizlerin siyasetle işimiz olmaz, asıl o maden ocağının ruhsatını alan şirketin siyasi ilişkilerine bakın.
Jeoloji mühendisiyim yani konunun içindeyim.Başta katliam kelimesini kullanırken dikkatli olmak lazım.Kimse keyfi için ağaç kesmiyor.Sigara içip ormana atmak veya kaçak binalar dikmek **** içki şişelerini ormana atıp yangına sebepolmak katliamdır.Ama burada maden çıkarılıyor.Ne yazık ki bitki örtüsü çalışmaları engelliyor.Ve bu güne kadar ağaç örtüsüyle maden çıkarılması söz konusu olmadı.Ayrıca kesilen ağaç ve ekonomi konusu şirketi ilgilendirir.(kesilen ağaç sayısı tutanaklarda bellidir ve geri dikilir) Maden çıkarmanın başka bi yolunu biliyorsanız paylaşın yararlanalım...
18-03-2010, 12:29 #26
Fatoş
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-12-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 616
KOZA ALTIN İŞLETMELERİ'NİN AYRICALIĞINA SON VERİLMELİDİR!
Perşembe, 30 Temmuz 2009 10:36 Çevre ve Orman Bakanlığı'nın mahkeme kararlarını hiçe sayarak Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nde faaliyetlerin devam etmesine izin vermesi nedeniyle Çevre Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Metalurji Mühendisleri Odası 29 Temmuz 2009 tarihinde ortak bir açıklama yaptılar.
Koza Altın İşletmeleri‘nin Ayrıcalığına Son Verilmelidir!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz.
Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nin faaliyetlerini hukuka aykırı bulan onlarca mahkeme kararına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa Mahkemesi‘nin Maden Kanunu ile ilgili iptal kararına ve en son Danıştay‘ın Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği hakkında verdiği Yürütmeyi Durdurma kararlarına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlığı mevcut yasaları ve her düzeydeki yargı kararını yok sayarak başta Koza Altın İşletmeleri A.Ş. olmak üzere madencilik faaliyeti yürüten şirketlerin isteklerini yasalardan ve yargı kararlarından üstün tutmaya devam etmektedir.
Bergama ve Dikili yöresi, bölgesel ölçekte maden sahasına dönüştürülmeye başlanmıştır.
"Bergama-Kozak Köyü - Gelintepe mevkiinde", Bergama-Yerlitahtacı Köyü‘nde" ve "Dikili-İlçesi, Çağlan Köyü- Uyuzyaka mevkiinde" "Altın Madeni Açık Ocak" işletmeciliği için Koza Altın İşletmeciliği A.Ş. tarafından 2006 yılında ÇED başvuruları yapılmıştır. Söz konusu maden ocaklarının ÇED süreçleri kapsamında yapılan halkın katılımı toplantısında, yöre halkından hiç kimse madenin açılması doğrultusunda görüş bildirmemiştir. Ocaklarda çıkartılacak cevherin işletileceği Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinin kapasitesinin dolmuş olması ve kapasitesinin artırılmamış olması nedeniyle ÇED süreci durdurulmuştur. Fakat üç yıl sonra, her üç ocak için de yeniden başvuru yapılmış ve 29 Temmuz 2009 Çarşamba günü Çevre ve Orman Bakanlığında 1. İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı yapılacaktır. Yine Kozak Yaylasında bulunan Bergama Kaplan Köyü ve Dikili- Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan yine Koza A.Ş.ye ruhsatlı Altın Madeni Ocağı için 6 Ağustos 2009 tarihinde 1.İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı yapılacaktır. Yani Kozak Yaylasının delik deşik edilmesi için izin sürecinin son aşamasına gelinmiştir. Çağlan, Yukarıbey, Yerlitahtacı ve Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan 4 ayrı maden ocağının içinde bulunduğu, KOZA A.Ş.ye verilen ruhsat sahaların büyüklüğü yüz km2‘yi aşmaktadır.
ÇED sürecinin başlatıldığı tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin(RG tarih ve sayısı:16.12.2003-25318) 10. Maddesine göre; " Proje sahibi özel formatın veriliş tarihinden itibaren bir yıl içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunu Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Bu süre içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu sunulmaz veya gerekçesi belirtilerek ek süre isteminde bulunulmaz ise başvuru geçersiz sayılır. Proje sahibinin süre uzatım talebi Bakanlıkça uygun bulunması halinde altı ayı geçmemek üzere bir defaya mahsus ek süre verilir." ÇED Yönetmeliği‘nin bu açık hükmüne, 2008 yılında ÇED Yönetmeliği‘nde değişiklik yapılmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığı, eski başvuruları kabul ederek ve yeniden halkın görüşüne başvurmayarak yangından mal kaçırırcasına ÇED sürecini işletmektedir.
Altın şirketlerine hukuki açıdan yol göstericilik yapmak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın görevi değildir.
Koza Altın İşletmeleri A.Ş. her defasında Çevre ve Orman Bakanlığı‘na başvurarak verilen yargı kararları ile yasalar ve yönetmelikler karşısında faaliyetine nasıl devam etmesi gerektiğini sormaktadır. Asıl ilginç olan ise Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın her defasında söz konusu şirkete hukuki yol göstericilik yaparak; izlemesi gereken yol ve yöntemleri bildirmesidir. Bu şekilde Koza Altın İşletmeleri‘nin Çevre ve Orman Bakanlığı‘na yaptığı ÇED başvuruları, Bakanlık tarafından çevresel etki değerlendirme sürecinin en başından usulen ve bir takım şekli formalitelerden ibaret olarak ele alınmaktadır.
Koza Altın İşletmeleri A.Ş.ye yargı kararları ve yasalar karşısında tanınan ayrıcalıklar, kamuoyu tarafından çok iyi bilinmekte ve gelişmeler, ülkemizin doğal varlıklarının geleceği açısından kaygıyla izlenmektedir. Gelinen aşamada Koza Altın İşletmeleri A.Ş. kamuoyundan yükselen bu haklı tepkiyi susturmak için açılan davaların davacılarına, avukatlarına ve yaşanan hukuk tanımazlığı dile getiren gazetecilere karşı yüklü tazminat davaları açmaktan ve sahibi olduğu medya organları aracılığı karalama kampanyaları yürütmekten başka çare bulamamaktadır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz.
Çevre ve Orman Bakanlığı asli görevini yerine getirmelidir!
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası
TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası
NOT:Eşim E..Ü. Mühendislik fakültesinde öğretim görevlisi idi yeni emekli oldu tekrar görevine çağrılıyor, üniversite de öğrenciyken tanıştık. O kadar cahil değiliz canım:):):).
NOT:Eşim E..Ü. Mühendislik fakültesinde öğretim görevlisi idi yeni emekli oldu tekrar görevine çağrılıyor, üniversite de öğrenciyken tanıştık. O kadar cahil değiliz canım:):):).
Cahilsiniz demedim.Ve hiç bir hocam bu konuda farklı düşünmüyor.Ayrıca Balıkesir JEO.müh odası başkanıyla da konuştuk ve bu bölgede bu kadar tepki olmasının altında başka sebepler olduğunuo da söyledi.Örneklvereyim Balıkesir Sındırgıda altın aranıyor ama kimsenin haberi yok.Nedenine gelince bu bölgede ingiliz bi firma çalışıyor.Peki ne yapalım bırakalım altın aranmasın **** çıkarılmasın mı?Mermer ve kil ocakları içinde bu tarz şeyler sözyleniyor onlarıda çıkarmayalım.Bırakalım dursunlar belki ingiliz veya alman firmaları gelip çıkartır o zaman sesimiz çıkmaz.Siyanür için de ayrıca eklemek lazım:Siyanür sinek ilacı gibi birşey değil öyle elimize bi kova alıp etrafa saçmıyoruz. Arazi karelere ayrılıp (harita üzerinde) bubölgelerden yumruk büyüklüğünde örnekler alınıyor.Daha sonra laboratuvar ortamında inceleniyor inceleme sonuçları bilgisayara ekleniyor.işlem bitince el örneği rehabilite ediliyor.Siyanür pahalı bir madde ayrıca zehirli o yüzden çok büyük güvenlik önlemleri alınıyor.Peki alınmazsa ne olur ? O zaman önce firma çalışanları ölür ve bu durumda firma ceza alır ayrıca çalışan tazminatları da çok düşük değil...
O zaman hocalarınız bu iddaalarını kanıtlasınlar,
Balıkesir JEO. MÜH. ODASI BAŞKANI,
yukarıdaki TMMOB.Çevre müh.odası,TMMOB Jeoloji odası, TMMOB Kimya müh. odası,
TMMOB Metalurji müh odalarının ortak yayınladıkları bildiriye KARŞI CEVAP yazması ve ispatlaması lazım.
SİZDEN DEĞİL ONLARDAN CEVAP BEKLİYORUZ. Onlar bizi suçladığına göre.
Kaz Dağları'ndan Kozak Yaylası'na...
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Kaz Dağları'ndan Kozak Yaylası'na...
Çanakkale'nin, Edremit Körfezi' nin, Midilli' nin içme suyu kaynağı
Kaz Dağları'dır...
Oralarda neler oluyor bugün?
Bir kilometre çapında, 400 metre derinlikte "dev cehennem çukurları"
açılıyor, milyonlarca metreküp siyanürlü çamurun depolandığı "zehirli
atıklar barajı" yapılıyor...
Biga Yarımadası elden gidiyor, Çanakkale , Havran, Balya , İvrindi,
Behramkale , Küçükkuyu, Güre , Akçay, Burhaniye ve o güzelim Kaz
Dağları' nda yüzlerce bitki türü yok oluyor...
Ekmeğimizi, havamızı, suyumuzu elimizden alıyorlar...
Susacak mıyız?
5 Nisan'da on binler susmadı Çanakkale'de... On binler hep birlikte haykırdı:
"Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez..."
Okurlar anımsarlar...
Yıllardır "altın avcıları" nın Bergama Ovacık'ı, Havran'ı, Tunceli'yi,
Eşme'yi ne hale getirdiklerini yazdım, bıkmadan usanmadan...
Bergama'nın Kozak Yaylası'nı anlattım uzun uzun...
Türkiye'nin çam fıstığı ambarını, o yörede yaşayan insanlarımızı ve
onların öykülerini Cumhuriyet okurları anımsarlar...
"Altın avcıları" Kozak Yaylası'nı işgal etti. On ayda 20'ye yakın
yörede derinliği 500 metreyi bulan sondajlar açıldı, fıstık çamları
kesildi.
Bir ton altın cevherini işlemek için 10 ton suya gereksinim vardır...
Kozak Yaylası'nda 350 bin insan yaşıyor...
Bir yayla yok ediliyor, yok!..
Nerede bizim Soros' un çocukları, neoliberal tosuncuklar? Nerede
"besleme basın" ın dönekleri ve sözde Atatürkçüleri? Neden tek satır
yazmıyorlar, yazamıyorlar?
Kozak Yaylası'nda sondajdan çıkan atık Madra Çayı'na karışıyor,
Ayvalık ve Altınoluk'u, içme suyunda bir tehlike bekliyor...
Ne diyor Kozak Yaylası'nda yaşayanlar:
"Bizim altınımız yerin altında değil üstündeki fıstık çamlarıdır."
***
Çevreciler yıllardır Bergama Ovacık'ta siyanürlü altın madeninin
çevreye verdiği zararı, Bakırçay Ovası'nın durumunu anlatıyorlar...
Dinci medya, kimi kuruluşlar bu eylemleri yapan çevrecileri "Alman
ajanı" olarak suçladılar yıllarca. Çevreci dostlar DGM' de
yargılandılar. Sonunda hepsi aklandı.
Bu arada bir gerçek çıktı ortaya. Almanya'nın eski sosyal demokrat
Başbakanı Gerhard Schröder 'in, "çokuluslu altın şirketleri" nin
danışmanı olduğu öğrenildi. Hatta, EXPO 2015 için bilmem kaç bin
Avro'yu cebine indirip İzmir'e bile geldi.
Türkiye'de bazı gerçekleri anlatmak çok zor...
Örneğin, Türkiye'de ne kadar altın madeni var? Bergama Ovacık' ta
bugüne dek kaç ton altın çıkarıldı, Türkiye ne kazandı?
Bilen var mı?
Tuhaf bir durum!..
Her kafadan ses çıkıyor!..
AKP, yurt topraklarını yabancılara peşkeş çekiyor; karşı çıkanları
"besleme basının" kalemşorları, kimi politikacılar, emekli sivil ve
askeri bürokratlar bir dönem şöyle suçluyorlardı:
"Bunlar vatan haini!"
Ne zaman Kaz Dağları delik deşik edilmeye başlandı; AKP'lisi,
CHP'lisi, ANAP'lısı, ÖDP'lisi, demokratik kitle örgütleriyle bir araya
gelip ilk eylemi gerçekleştirdiler...
Medyamız az da olsa uyanmıştı...
Haberler gazetelerin birinci sayfalarına girmeye başladı,
televizyonlar haber yaptı...
***
Kanaltürk'ten Tuncay Mollaveisoğlu 'nun emeği büyüktür bu mücadelede...
Cumhuriyet'ten Türkel Minibaş, Erdal Atabek "altın avcıları" nı çok yazdılar...
On beş yıl önce on kişiyle başlayan "toprağına, suyuna, havana,
yaşamına sahip çık" hareketi dalga dalga yayıldı Ege'de...
Efemçukuru' ndan Eşme Kışladağ' ına; Toroslar' dan Kaz Dağları' na;
Tunceli Ovacık' tan Kaçkarlar' a; Erzincan' dan Bergama' ya dek çevre
bilinci gelişti...
Şimdi sıra siyasi bilinçte...
Yurttaşlık bilincinin gelişmediği toplumlarda çevre bilinci de
gelişmez, siyasal bilinç de...
Bu öykü uzundur...
Önümüzdeki günlerde değineceğim...
CUMHURİYET
Çevreyi korumak aklın gereğidir... M. Kemal Atatürk
http://www.tema.org.tr/2B/index.asp
http://www.nukleersiz.org/mailform.php
O zaman hocalarınız bu iddaalarını kanıtlasınlar,
Balıkesir JEO. MÜH. ODASI BAŞKANI,
yukarıdaki TMMOB.Çevre müh.odası,TMMOB Jeoloji odası, TMMOB Kimya müh. odası,
TMMOB Metalurji müh odalarının ortak yayınladıkları bildiriye KARŞI CEVAP yazması ve ispatlaması lazım.
SİZDEN DEĞİL ONLARDAN CEVAP BEKLİYORUZ. Onlar bizi suçladığına göre.
Sizi kim suçluyor anlamadım.Niye suçlandığınızı düşünüyorsunuz?? Tamam ağaçkesilmesi hoş değil ama maden çıkarılmasının başka bir yolu yok.Siyanür konusunda çıkan haberlerinde asılsız olduğu gayet açık.
Bakın ağaçlar konusunda hassas olmanızı anlayabilirim ama yayınladığınız yazıların derdi üzüm yemek değil bağcı dövmek.Cumhuriyet gazetesinden alıntı yapmak hükümete yüklenmek iyi güzel de buna siyaset denir çevrecilik değil.Lütfen bilinçli bir şekilde çevrecilik yapın bana deseniz ağaç kesmek doğru değil evet haklısınız derim ama diğer konulara gelince ne yazık ki eksiğiniz olduğunu düşünüyorum.
ayazkentli
16-08-2010, 16:19
Zaten bu bölüm'de yazma amacımızının önceliği, ağaçların kesilmesi ve sonrasında oluşabilecek olan doğal dengenin bozulması yönünde'dir sn. pera.
Sadece doğal yaşam altüst olmayacak, ayrıca antik çağlardan beri yöre insanına hem besin, hem'de ekonomi olarak kaynak yaratan ve müdahale edilmediği taktirde, yine yüzlerce yıl yöre insanına kazandıracak olan doğal kaynaklardan bahsediyoruz.
Altın dediğiniz maden belli bir süre sonra (en fazla 10 ya'da 30 yıl diyelim) çıkartılıp bitecek. Ya sonra?
Sökülen ağaçlar yerine dikilebilir demişsiniz.
Ne yazık'ki burada kesilip sökülen ağaçlar, 5-6 yıl'da kolayca yetişip büyüyen ağaçlardan değil.
Sn.pera, ben sizden asıl şunu öğrenmek istiyorum. Eğer bu konuda bilginiz var ise bizimle paylaşırsanız sevinirim.
Aşağı yukarı 14-15 yıl'dan beri çeşitli televizyon kanalların'da yayınlanan bir çok tartışma programların'da, prof ya'da doç. olan çok sayıda akademisyen'den duyduğum bir cümle var.
Şöyle diyorlar'dı:
Altın olan bir yerde kesinlik'le Uranyum vardır (örnek olarak, G. Afrika, Bergama, Eşme ve daha aklıma gelmeyen bir çok yer veriliyordu) ve altın arama-çıkarma adı altında, aslında küresel güçlerin bu Uranyum'u elde etme amacını güttüklerini söylüyorlardı.
Bu bilgi doğrumu'dur sizce?
O zaman hocalarınız bu iddaalarını kanıtlasınlar,
Balıkesir JEO. MÜH. ODASI BAŞKANI,
yukarıdaki TMMOB.Çevre müh.odası,TMMOB Jeoloji odası, TMMOB Kimya müh. odası,
TMMOB Metalurji müh odalarının ortak yayınladıkları bildiriye KARŞI CEVAP yazması ve ispatlaması lazım.
SİZDEN DEĞİL ONLARDAN CEVAP BEKLİYORUZ. Onlar bizi suçladığına göre.
Konuyu sizden daha iyi takip ediyoruz çünkü için de yaşıyoruz.Neden eksik olduğumuzu düşünüyorsunuz.
Amacımızın bağcıyı dövmek olduğunu söylüyorsunuz. ASLINDA BİZ BAĞCIYIZ.
Sizden; sormuş olduğunuz hocalarınızdan, Balıkesir JEO. MÜH.ODASI başkanın diğer müh. odalarıyla birlikte yayınladığı bildiriye karşı olduğunu bildiren bir bilgilendirme yazısı istedim.
NEDEN SİNİRLENDİNİZ? anlayamadım:)
Daha önce ki yazınızda Almanlar,İngilizler tarafından kışkırtılanlar diye ima da bulundunuz. zaten mahkemede aklanıldı. Sonrada diğer gelişen olayları anlatan Cumhuriyet gazetesinden alıntı yaptım. Biz oranın evlatları olarak, siz ne derseniz deyin biz haklıyız, devam edeceğiz!
Konuyu sizden daha iyi takip ediyoruz çünkü için de yaşıyoruz.Neden eksik olduğumuzu düşünüyorsunuz.
Amacımızın bağcıyı dövmek olduğunu söylüyorsunuz. ASLINDA BİZ BAĞCIYIZ.
Sizden; sormuş olduğunuz hocalarınızdan, Balıkesir JEO. MÜH.ODASI başkanın diğer müh. odalarıyla birlikte yayınladığı bildiriye karşı olduğunu bildiren bir bilgilendirme yazısı istedim.
NEDEN SİNİRLENDİNİZ? anlayamadım:)
Daha önce ki yazınızda Almanlar,İngilizler tarafından kışkırtılanlar diye ima da bulundunuz. zaten mahkemede aklanıldı. Sonrada diğer gelişen olayları anlatan Cumhuriyet gazetesinden alıntı yaptım. Biz oranın evlatları olarak, siz ne derseniz deyin biz haklıyız, devam edeceğiz!
Sinirlenmedim fakat tamolarak neye ulaşmaya çalıştığınızı gerçekten anlamıyorum.Ağaç kesilmesi tabi ki iyi değil fakat açık işletmelerin başka türlü yapılması mümkün değil.Yapılmasın diyorsanız o da olacak iş değil.Bu durumda madencilik tamamen kalksın ağaçlar rahat etsin ne demem lazım ama tekrar söylemem gerekiyo istediğiniz kadar karşı çıkın maden işletmek için ağaçlar kesilecek.Yenileri ekiliyor ama siz yine de karşı çıkacaksınız belli. Ama daha iyi bi yöntem bulunana kadar bundan farklısı olmayacak...Siyanür konusundada tamamen haksızsınız işletmeyi görseniz (siyanür kullanılan bölümü) demekistediğimi anlarsınız.Bi daha da yazmam bu konuya sonu gelmicek.İyi paylaşımlar...
Yaşadıkları yerin tarihini bilmeyenler, o yeri sadece tüketeceklerdir.
İlhan Pınar
Anasayfa » Kuşatılmış Türkiye Haberleri » Kozak Kaybediyor, Kim Kazanacak?
Yayın Tarihi: Temmuz 11, 2010, Editör: mkirci ·
Yazının başlığı, dünya güzelimiz Kozak Yaylası’nı altıncıların gazabından kurtarmak için hazırlanan broşürde yer alıyor.
Kozak Yaylası Doğal Çevreyi Koruma Kültür ve Turizm Derneği’nin broşüründe“yüzyıllardır üreten, kazandıran Kozak Yaylası yok ediliyor” denilerek şu soru anımsatılıyor; “Kaynağı tükenen, doğayı tüketen, daha az kazandıran altın madeni, kime ne fayda sağlıyor?”
Broşürü üzülerek, ürpererek ve dehşete kapılarak okuduktan sonra, biz de aynı sorulara şunu ekliyoruz:
Bergama’dan kuzeye doğru Madra Dağı’na yaslanarak ve ormanlarla kucaklaşarak uzanan; Ayvalık, Altınovave Burhaniye’nin su kaynağı olan; dahası Türkiye’nin yılda 1200 tonluk çam fıstığı ihracatında 1000 tonluk payı üstlenen“bereketli” bir yayla, hangi “kalkınma”anlayışına göre ve hangi “inanç”la binlerce ağacı kesilerek altıncıların doğa katliamına teslim ediliyor?
Yanıt belli: Kozak Yaylamız da “ülkenin her yerini pazarlamak ve tüm güzellikleri talan etmek pahasına sömürgeleştirmek”amacına dayalı bir sözde kalkınma anlayışı ile “vicdan yoksunu yağmacı”ların gözü dönmüş rant politikalarına kurban ediliyor…
Buna “dur” diyebilecek yegâne güvencemiz “ülke ve toplum yararını gözeten bağımsız yargı”mız da anayasada öngörülen değişikliklerle aynı vicdansız ve inançsız sömürgeciliğin yörüngesine sokulmak isteniyor…
Üstelik, “12 Eylül Anayasası’nı demokratikleştiriyoruz” gibisinden tarihin en “kandırık” gerekçeleriyle…
Ruhsat ticareti
Kozak Yaylası’nda ilkbahardan yaza geçilirken resmi rakamlara göre “7 bin 743”, muhtarların ve köylülerin ifadelerine göreyse “25 bin”i aşkın ulu çam ağacı altın madenciliği uğruna kesildi.
Kimlere verilen “izin”lerle mi? İşte yine resmi bilgiler:
Orta Anadolu’daki bir il başkanına verilen 214 adet maden arama ruhsatının toplam “2383 km2” alanı kapladığı belirtiliyor. Yani Yalova ilinin tam 6 katı,Kilis’in 2 katı ya da Karabük, Osmaniye, Zonguldak, Rize illerimizin büyüklükleri kadar bir alan…
İl başkanı bu ruhsatları maden arama şirketlerine “devrederek” (yani satarak) kim bilir neler kazandı. Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ile Kozak Derneği Başkanı Mehmet Akın’ın ortak açıklamalarında, Aşağıbey köyünün Yellimevkiindeki ağaç kesimleri için deniyor ki; “Yüzlerce yılda oluşan koskocaman bir ormanı, bir ton kayaçtaki 4 gram altın için feda eden zihniyeti kınıyoruz…”
Doğup büyüdüğü yaylanın böylesine acımasız ellerden kurtulabilmesi için çaba gösteren “Kozaklı” dernek sözcüsüGülden Karabudak da şunları söylüyor:
“TMMOB, yöredeki muhtarlar, belediyeler, çok sayıda STK ve yurttaşlar davalar açtılar. Ne var ki ağaç katliamı ve doğa tahribatı davalar sürerken devam ediyor. Yarın mahkemeler durdursa bile, geri kazanılması olanaksız kayıplar var…”
İşte anayasa değişikliğinin asıl gerekçesi… İktidarların çevre cinayetlerine “dur” demeyecek “uyumlu mahkeme”ler yaratmak…
‘Adalet’ ve ‘kalkınma’ (!)
Kozak Yaylası’nda çam fıstığı ve tarım ürünlerinden elde edilen yıllık gelir 170 milyon dolar. Bu gelir, yayladaki 16 köyde yaşayan “8 bin köylü”nün ortak geçim kaynağı ve onların emekleriyle sağlanıyor.
Aynı yerdeki 2 maden ocağından beklenen yıllık gelir ise 90 milyon dolar. Bu gelir de ülkeyi yönetenlerce“kayırılan” şirketlerin olacak, en çok 100 çalışan da “asgari ücret”ten maaş alacak…
Yani binlerce köylümüzün kuşaktan kuşağa geçim kaynağı, birkaç madenci patronun kâr amacı için kurutulacak… İşte “Kozak kaybediyor; kim kazanacak?” sorusunun yanıtı….
Ey “adalet” ve “kalkınma” diyenler; söyler misiniz şu “açılım”lı demokrasiniz“kim”ler için?
OKTAY EKİNCİ / Cumhuriyet
Etiketler: Kozak Yaylası
Dünyadaki Altın Madeni ve Siyanür Felaketleri
Siyanür Öldürür!
Uluslararası altın şirketleri ve onların yerli işbirlikçi şirketleri, bu güne kadar dünyanın değişik coğrafyalarında çeşitli felaketlere yol açtı. Aşağıdaki derleme, Mesut Mahmutoğulları'nın MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu'nun sitesinde yer alan yazısından özetlenerek alınmıştır.
KIBRIS: LEFKE
1974 yılına kadar Cyprus Mines Corp.(CMC) tarafından işletilen madende bugüne binlerce dönümlük ölü toprak ve çevresinde bulunan zehirli bir göl kalmıştır.
Madeni işleten şirket önce AMACO daha sonra AMAX'la birleşir.
ABD: SUMMITVILLE ALTIN MADENLERİ
Summitville ABD'de Colorado Eyaleti sınırları içinde San Juan dağları üzerinde bir bölgedir. 1986 yılında açılan madeni SCMCI ve ortağı Kanada'lı GALACTIC RESORCES adlı şirket işletir. İşletme tipi bu gün Bergama Ovacık'taki altın madeninin aynısıdır. Şirket, atık barajından "sıfır deşarj" olacağını, doğaya hiçbir zehirli atık bırakılmayacağını garanti etmişti. Fakat madenin işletilmesinden bir ay sonra, atık barajından zehirli atığın sızdığı tespit edilmiştir. Atık barajında sızıntının önlenmesi için oluşturulan, kil tabakası ve plastik örtü asitlerin etkisiyle parçalanmış, maden yakınında bulunan nehir ve yeraltı su kaynakları sızıntıyla kirlenmiştir. Sonuç tam bir yıkımdır. Bölgedeki Alamosa nehri 27 kilometre buyunca siyanür
bileşikleri, asit ve ağır metaller içeren maden atıklarıyla zehirlenir. Nehir balıkları ve vahşi hayvanlar kitlesel ölümle karşı karşıya kalır. Yoğun su kullanımıyla, çevredeki çiftliklerin su ihtiyacı karşılanamaz ve topraklar ölmeye başlar.
ABD: MONTANA ZORTMAN LANDUSKY MADENLERİ
Kanadalı PEGASUS adlı şirket tarafından 1979 itibaren işletilen bu madenden doğal ortama akan siyanür ve ağır metal sızıntıları, asit kaçakları vahşi hayvan ölümlerine, tüm içme suyu kaynaklarının kirlenmesine, maden çevresinde yoğun toprak zehirlenmesine neden olur. Bölgede yaşayan yerlilerin yoğun mücadelesi sonucunda, şirket 1996 Federal Mahkemenin kararıyla Amerikan tarihinin en büyük tazminat ödeme cezasına çarptırılır.
ENDONEZYA: IRIAN JAYA MADENİ
RTZ'nin işlettiği maden, 3500 metre yüksekliğindeki dağların üzerindedir. 3.6 milyon hektar alana yayılır. Günde 125.000 ton zehirli atık, yakında bulunan Ajikwa nehrine bırakılmaktadır. Bölgede korkunç bir çevre kirliliği yaşanır. Sular, balıklar, bitkiler, insanlar, toprak zehirlenir. Halk ayaklanır. Bu ayaklanma devlet güçleri tarafından silahla ve gözaltında öldürmelerle bastırılır. Öldürülenlerin ve kaybolanların arasında kadın ve çocuklarda vardır sayıları yüzlerle ifade edilmektedir. Benzer öldürme olayları Yeni Gine'de de olmuştur.
Felaketin bir başka bilinen sonucu da, sulanamayan başta pirinç tarlalarından ürün alınamaması yüzünden yaşanan kıtlıktır. Bu kıtlık yüzlerce insanın 1997 yazında açlıktan ölümüne neden olmuştur.
ROMANYA: BAIA MARE ALTIN MADENİ
2000 yılı Şubat ayı başında BAIA MARE siyanürlü altın madeninde meydana gelen çevre felaketi sonucunda Tuna nehri siyanürle zehirlendi. Felaketten Romanya, Macaristan ve Yugoslavya etkilendi. Madenin sahibi ESMERALDA isimli Avustralyalı bir şirkettir. Ve artık çok iyi tanıdığımız NORMANDY POSEIDON bu şirketin sahibidir.
Bu şirket Türkiye'de altın çıkarmak isteyen başta EUROGOLD (NORMANDY), TUPRAG, COMINCO ve ANGLO TUR altın şirketlerinin de ana ortağıdır.
PAPUA YENİ GİNE: OK TEDİ ALTIN MADENİ
Papua Yeni Gine'de 2100 metre yüksekliğinde OK Tedi dağındaki madenin zehirli atıkları yoğun yağmurlarla yaşanan toprak kayması sonucu çevreye yayılır. 1100 kilometre uzunluğundaki Fly River nehri tamamen kirlenir. Kirlenme öyle büyük boyuttadır ki, nehre 800 km uzaklıktaki su kaynaklarında ağır metal ve siyanür kirlenmesi tespit edilir.
Madenci şirketin ortakları; Amerikan petrol ve maden şirketi AMOCO, Avustralyalı BHP(AAC'nin uzantısı), Alman Metalgesellschaft (MG), DEGUSSA; Dresner Bank tır.
YENİ ZELLANDA: TUI ALTIN MADENİ
1973 yılında 2,5 milyon ton maden atığı bırakılarak terk edildi. Kurşun, cıva ve kadmiyum içeren bu atıklar bölgenin tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kirletmiştir. Özellikle Kadmiyum öldürücü bir zehir özelliğindedir. TUI madeninin bulunduğu bölgenin yerel meclisi, kirlenmenin önüne geçmek için yılda 600.000 - 1.000.000 dolarlık bir harcamanın gerekli olduğunu söylemektedir.
YENİ ZELLANDA: MARTHA HİLL ALTIN MADENİ
Martha Hill altın madeninde durum daha vahimdir. Atıkların oranı 30 milyon tondur ve atıklar yakınındaki Ohinemuri deresine bırakılmaktadır. Yoğun çevre kirliğine karşı yükselen muhalefet ve madende cevherin bitmiş olması öne sürülerek, madenci şirket bölgeden ayrılır. Fakat 1988'de yoğun tepkilere rağmen maden yeniden açılır. Şirketin ana ortağı AMAX'dır.
Eurogold şirketi Türkiye'den 17 gazeteciyi propaganda için bu madeni gezdirmeye götürmüştü. Gazeteciler geri döndüklerinde, Yeni Zelanda'daki altın madeninin güzelliğini, zehirli atık barajında yüzen ördekleri anlattılar. Ama çevre köylerden insanlarla konuşmuş olsalardı, yaşanan felaketleri öğrenebilirlerdi.
YENİ ZELLANDA: GOLDEN CROSS ALTIN MADENİ
Lefke'yi de kirleten CMC tarafından işletilen GOLDEN CROSS altın madeninde de aynı felaket yaşanmaktadır. Çevreye verdiği zararlar yüzünden Yeni Zelanda devleti mahkemelerince yargılanıp kapatılan maden bir süre sonra yeniden çalışmaya başladı.
G. AMERİKA: OMAI ALTIN MADENİ
ABD Summitville'den kaçan GALACTIK RESOURCE adlı şirket, Golden Star ismi ile, G. Amerika'da Guyana'da altın madeni işletmek için kurulun çok ortaklı Omai Golden Mine adlı şirketi ile birlikte tekrar ortaya çıkar. Ortaklar yine tanıdığımız şirketler. Yani, yan kuruluşları ile ortak olan Alman MG, DEGUSSA, Kanadalı TECK (MG'nin ortağıdır) ve AAC şirketleridir. Bunlar tabi ki Türkiye'de altın çıkarmak isteyen şirketlerdir.
Aynı kaçınılmaz son burada da yaşandı. 19 Ağustos 1995 günü, Maden de bulunan atık barajı, yoğun yağmurlarla taşan Omai nehrinin azgın suları tarafından yıkılır. Zehirli atıklar beş gün içinde nehrin yan kolları ile 80 km kadar uzağa taşınır. 18 bin yerli yerlerinden olur. Ölümcül hastalıklar baş gösterir. Milyonlarca canlı zehirlenir ve ölür.
Son Güncelleme: Salı, 06 Temmuz 2010 11:06
© 2010 [Doğader] Doğayi Çevreyi Koruma ve Doğa Sporları Derneği
Joomla! is Free Software released under the GNU General Public License.
Yazan: oriste53 28 Ocak '04
Dünyanın hemen her yerinde altın işletmeciliğinin gerekliliği ya da sakıncaları tartışılıyor. Bu tartışmaların bir yanında işletmeye konu olan yörelerde yaşayanlar, bazı bilim insanları ve sivil toplum insanları; karşı yanında işletmeci şirketler, yine bazı bilim insanları, bazı siyasetçiler, bir çok medyacı, az da olsa bazı sivil toplum örgütleri yer alıyor. İşletmelerin çevre sorunları yaratma etkisi, dünya ekonomisinde altın’ın bir meta olarak değeri, vb belitler bir yana bırakıldığında tartışmaların çoğunun insan sağlığı, daha da doğrusu siyanürün zararları çevresinde geliştiği görülüyor. Bu, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de böyle.
Bir yandan, dikkatler siyanürün zehirleyici etkisine, çoğu zaman toplu kıyımlarda-toplu intiharlarda kullanılmış oluşunun toplumsal bellekte bıraktığı olumsuz izlenime de çağrışımlar yapılarak, çekiliyor; bu tür işletmelerde ne yazık ki sık sık ortaya kazalarla siyanürlü akışkanların çevreye yayılışı ile hayvan ve bitki topluluklarına verilen zararlar göz önünde yaşanıyor; siyanürün insan sağlığına kısa sürede ya da ağır ağır gelişen öldürücü etkisi tartışılıyor. Bir yandan da, zehirlenmelerle ölümler içinde siyanürün yok mertebesinde göründüğü istatistikler, siyanürün doğada hızla parçalanıyor oluşu, toplumsal yaşamımızda bir çok başka kaynaktan doğaya altın işletmecilerinin saldığından daha çok siyanür salınışı, vb olgular karşı belitler olarak ileri sürülüyor.
Oysa, siyanür bu tür işletmelerde kullanılan biricik kimyasal değil ve siyanürün yarattığı doğrudan etkileme riskinden daha önemli tehlikenin, siyanürle altın işletme sürecinin doğal dengede bulunan bir çok mineralin parçalanması, kompleksleşmesi, daha tepkir durumda ortalığa salınması ya da buna açık bir biçimde büyük hacimlerle depolanması olduğu yeni yeni görülmeye ve araştırılmaya başlandı.
Elbette bu konuya daha çok eğilinmesi yaşanan olumsuzlukların etkisi ile oluyor. Siyanür ile altın işletmelerinin (daha önceden biniyor olsa da) kütlesel ve yaygın biçimde ortaya çıkması 1980’lerde oldu. Bu işletmelerin bazılarının çevreye olumsuz etkileri 80’lerin ortalarında yaşanmaya başladı. 80’lerin sonlarına doğru büyük işletmeler için gelişmiş ülkeler yerine geri kalmış ülkelerin seçilmeye başlandığı görüldü. 90’larda çevre ile uyumlu işletmeler öne çıkmaya başladı. Altın işletmelerinde çevre ve halk sağlığını gözeten işletmecilik ve kimyasal kullanımı doğrultusunda kurallar, standartlar ve kodlar ancak şimdilerde hazırlanıp yayılıyor. Bu arada neler olduğu da yeni yeni ortaya çıkmaya başladı.
1940’a kadar siyanürle işlem yapılmış olduğu bilinen ve 1974’ten bu yana terkedilmiş olan Kıbrıs Lefke’deki CMC Madeni ile ilgili bir araştırma başlattığına değinen Dr Enver Bıldır, “Bu konuda henüz sonuçlanmamış bir çalışmam var. İşe giriş numaralarına göre sıralanan 30 Kasım 1963 tarihli Karadağ yer altı madencileri listesini ele alan bu çalışma, henüz daha işin başında olmasına rağmen ürkütücü gerçeği gözler önüne sermektedir. Listedeki 1 numaralı isim Ali Kayımzade akciğer kanserinden ölmüş, 2 numaralı işçi Hüdaverdi Kasım ise kan kanserinden. İlk 15 işçiden ölüm nedenlerini bulabildiğim 10 işçinin 6’sı kanserden ölmüş. Kanser illetinden kırılan sadece madenciler olmadılar. Dört bir tarafı maden atıkları ile kirletilen Lefke’de yaşayan insanların tümü bu kirlilikten etkilenmiş ve etkilenmeye devam ediyor. Lefke Belediyesi 2000 yılı ölüm kayıtlarına göre bölgede ölümlerin yarısı kanser kaynaklı.”. bilgisini veriyor.
Dünyanın değişik yerlerinde, tartışılan yolla yapılan altın işletmelerinin insan sağlığına olan olumsuz etkileri üzerine çok sayıda çalışma yapılmış. Örneğin, Kanada Ontario Eyaleti’ndeki altın işletmelerinde çalışanlar üzerinde, bir kamu kuruluşu olan “Workers Compensation Board” için yapılmış üç ayrı araştırmanın sonuçlarına göre bu maden işletmelerinde çalışanların akciğer kanserinden ölme riskinin, aynı bölgede madende çalışmayanlara göre %40 daha yüksek olduğu (SMR 140), mide kanseri için böyle bir ilişkinin kurulamadığı, artan kanser riskinin yeraltında çalışanlarda ve ayrıca sigara içenlerde daha yüksek olduğu, bu risk artışının arsenik ya da radon gibi kanser yapıcı kimyasallardan mı yoksa silisli tozların solunmasından mı kaynaklandığına ilişkin güvenilir veri bulunamadığı bildirilmektedir.
Altın madenleri çalışanları arasında akciğer kanserinden ölme riskinin yüksekliği başka araştırmalarla da belirlenmiş. Yine örneğin, Avustralya’da 14 yıl süre ile 1974 madenci üzerinde yapılan çalışmada SMR=140; Güney Afrikalı 3971 madenci üzerinde 9 yıl süre için yapılan çalışmada SMR=161; ABD Güney Dakota’da Lead Madeni’nde 14 yıl için SMR=370; Sovyetler Birliği’nde 27 yıl için RR=7.9 gibi yüksek riskler bulunmuştur.
Daha sonra 2000 Ocak ayı sonundaki kaza ile gündeme gelen Romanya Baia Mare bölgesindeki madenciliğin çevreye yaydığı kurşun, arsenik ve sülfürden ötürü, madenciliğin yaygın olduğu Marumares İlindeki iş hastalıklarının ülke ortalamasının iki katı olduğu; 1996’da 248 çalışanın zehirlendiği ve bunların yarısının Baia Mare’den olduğu; örneğin Phoenix işletmesi çalışanlarının %52’sinin kronik hasta oldukları da bildiriliyordu.
Bunlardan ötürü de tıp çevreleri ve hekimler geçmişte, siyanür kullanılarak altın işletmeciliği tartışmalarına etkili bir biçimde katıldı, bugün de katılmayı sürdürüyor.
Çevre İçin Hekimler Derneği, 13 Temmuz 2000’de yayınladığı ve Bergama-Ovacık işletmesine ilişkin TÜBİTAK Raporu’nu hazırlayanları kınadığı bir basın bülteninde “Siyanür büyük miktarlarda alındığı takdirde koma ve ölüme neden olan çok zehirli bir maddedir. Uzun süre ve hissedilemeyecek kadar düşük miktarlarda siyanüre maruz kalan kişilerde ise kan bozuklukları, kalp ağrısı, baş ağrısı, solunum güçlükleri, kusma, tiroid bezinde büyüme, yürüme bozuklukları, görme ve işitme bozuklukları ve diğer sinir sistemiyle ilgili bozukluklara rastlanabilir. Siyanür dışında çevreyi kirletecek ağır metallerin de başta kanser olmak üzere pek çok sağlık sorununa neden oldukları bilinmektedir.” görüşünü açıklamaktadır.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr Fethi Doğan da İzmir’de düzenlenen bir Sempozyum’da sunduğu bildirisinde Bergama-Ovacık Altın Madeni’nin kanser insidansını kaçınılmaz olarak artırıcı ve birçok sistemik hastalığın doğmasına sebep olucu mekanizmasını tartışmıştır.
TÜBİTAK Raporu yayınlandıktan sonra sağlık disiplinleri arasında da çok tartışıldı. Türk Tabipler Birliği, TTB(2001) de yayınladığı ”Bergama Raporu”nda, TÜBİTAK Raporu’nu hazırlayanların arasında hiç hekim bulunmamasına karşın, siyanür ve atıklarının insan sağlığına etkisi konusunda ayrıntılı değerlendirmeler yapılışına dikkat çekildi. TÜBİTAK Raporu’nda, “siyanürün vücutta birikim göstermediği ve kanserojen olmadığı vurgulanmakta, yüksek dozda alınması durumunda yaratacağı toksik etkilerden bahsedilmekte, ancak uzun süre düşük doza maruz kalmakla yol açabileceği çok sayıda sağlık sorunundan raporun hiç bir yerinde söz edilmemektedir. Hatta Prof Orhon, kronik toksisitesi ile ilgili bilgi olmadığını bile söylemektedir. Oysa, siyanüre uzun süre düşük doz maruziyet, yani bu tesisin siyanür açısından yaratabileceği asıl önemli sorun, literatürde yeterince tartışılmıştır.” Bu uzun süreli düşük dozda maruziyete aslında, siyanür uzmanı olarak tanınan yayınlarına bu işletmeleri savunanların sık başvurduğu Mudder de; siyanür konusundaki bilinmeyenleri açığa çıkaran ve yalanlara muhalif tavrı ile dikkat çeken Moran da değiniyor.
TTB’nin ayrıntılı eleştiri raporu yayınlandıktan sonra bu kez, Türk Toksikoloji Derneği Başkanı Prof Dr Ali Esat Karakaya tarafından bir karşı rapor hazırlandı ve yayınlandı. Bu rapor, bir yandan Bergama’da altın işletmeciliğine hazırlanan firmanın web sayfasına alındı; bir yandan da ülkemizde bu tür işletmeciliğe karşı çıkanların Almanya’nın ajanı olduğu savlanan bir kitapta uzun bir alıntı ile kendisinden yararlanıldı. Konunun halk sağlığı ve sağlık risklerine ilişkin yanının yeterince anlaşılabilmesi için önce, TTB Raporu’nun ne dediğinin incelenmesinde yarar var.
“İNSAN SAĞLIĞINI ETKİLEYEBİLECEK UNSURLAR KONUSUNDA TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ GÖRÜŞÜ” başlıklı yayınında, TTB, önce risk kavramına halk sağlığı alanında çalışanların nasıl baktığını açıklıyor. Onlara göre,
“Risk, zarar görme olasılığı olarak tanımlanabilir. Çevresel kirleticilere bağlı olarak ortaya çıkan riskler, kirletici maddenin insan sağlığı ve doğa üzerinde yarattığı potansiyel tehlike ile insanın ve toplumun bu maddeyle karşılaşma olasılığının birlikte göz önünde bulundurulmasıyla değerlendirilebilir. Risk kavramı tehlike kavramıyla karıştırılmamalıdır. Risk, bir tehlikenin gerçekleşme olasılığının toplumsal düzeyde niceliksel olarak ifade edilmesidir.
Sıfır risk diye bir şey söz konusu değildir. Yani tehlike yaratan bir etken, toplumla karşılaşma şansı olduğu sürece risk oluşturur ve ancak riskin (etkenin yarattığı tehlike düzeyine ve bu karşılaşma şansının az ya da çok olmasına bağlı olarak) az ya da çok olmasından söz edilebilir. Buradan yola çıkılarak da toplumda kabul edilebilecek risk düzeyinden söz edilebilir. Bu düzey Batı ülkelerinde genellikle milyonda bir düzeyinin altıdır.
Sıfır riskin söz konusu olmadığı göz önünde bulundurularak her zaman koruma ilkesi (önlem ilkesi) işletilmelidir. Yani toplum üzerinde sağlık yönünden tehlike yaratan bir etkenin yaratacağı risk, etkene maruziyet olasılığı mümkün olan en düşük düzeye dek azaltılarak (olası ise maruziyet tümüyle ortadan kaldırılarak) en düşük düzeye çekilmelidir.
Öte yandan tehlikesiz olarak bilinen bir çok maddenin sağlık üzerinde zararlı etkisi olabileceği de unutulmamalıdır. Toksisitesi zayıf ve maruziyet olasılığı düşük bir maddenin zararlı etkilerini ortaya koymak son derece zordur. Bir etkenin zararlı etkisi esas olarak epidemiyolojik araştırmalarla ortaya konur. Ancak risk değerlendirmesinin birinci aşaması olan tehlikeli etkenin saptanması çok uzun zaman alabilir. Örneğin kanserojen olduğundan şüphe edilen bir maddenin etkisini görmek için 5-15 yıl beklemek gerekir.
Riski yüksek maddelerin sağlık üzerine zararlı etkileri gerek mesleki maruziyetler nedeniyle, gerekse kazalardan sonra yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Günümüzde çevresel risklerin ortaya konulmasında zaman seri analizleri ve ekolojik araştırma yöntemleri de kullanılmaktadır. Hayvan deneyleri de zararlı etkiyi ortaya koymak için kullanılan bir diğer yöntemdir.
Çevreye bağlı risklerin değerlendirilmesinde düşük dozlara bağlı risklerin saptanması da güçlükler gösterir. Ayrıca maruziyetin tanımlanmasında kişisel faktörler de çevresel faktörler kadar önem taşır. Aynı dozda maruziyetin oluşturacağı sonuç yaş ve cinsiyete göre büyük farklar gösterebilir. Çocuklar, yaşlılar, hamileler gibi özel risk grupları tanımlanır.
Bu arada maruziyetin birikici olması, yani kümülatif maruziyet de önem taşır. Çok düşük bir düzeyde kirleticiye çok uzun yıllar boyunca maruz kalmak, bazen daha yüksek dozda ama çok kısa süreli maruziyetlere göre çok daha ciddi bir risk oluşturabilir. Maruziyetin kaynağından insanda toksik etki oluşmasına kadar geçilen ve incelenmesi gereken çok sayıda etap vardır. Bunlar arasında kaynağın kendisi, ortamda taşınması, başka maddelere dönüşümü, çevrede birikimi, vücut tarafından alınabilecek doz miktarı, temas şekli, alınan doz miktarı, biyolojik olarak etkili doz miktarı, hastalığın erken belirtileri ve hastalığın ortaya çıkması sayılabilir.
Çevresel kirleticilerin oluşturduğu sağlık riskleri, bu tanım ve ölçütlerden de anlaşılabildiği gibi, son derece fazla sayıda faktörle ilişkili ve karmaşık bir konudur. Kirletici maddeler için tanımlanan eşik değerler, riskin varlığı ya da yokluğunun ortaya konması için tek başlarına hiç bir anlam taşımazlar.
Eşik değer genellikle herhangi bir işlem sonucu ortaya çıkan, ya da doğada kendiliğinden bulunan kirleticilerin ortamda bulunan ve toplum için (ya da çeşitli insan toplulukları için) zararlı olmayacağı varsayılan miktarını gösterir. Eşik değerler toplum için ya da işyeri ortamı için değişiklikler gösterir. Genellikle zaman içinde maruziyetin yarattığı sağlık sorunlarının daha iyi tanımlanması ve maruziyeti azaltıcı önlemlerin gelişmesiyle de eşik değerler düşürülür. Çeşitli ülkelerde çeşitli kirleticiler için çok farklı eşik değerler verilmesi de bu değerlerin bilimsel olarak saptanmış ve risk oluşturmayan bir düzey olmaktan çok, ekonomik ve benzeri nedenlerle saptanan ve değiştirilen, yani çevre sağlığından çok çevre yönetimi disiplinini ilgilendiren bir düzey olduğunu düşündürür.
Ayrıca günümüzde insan sağlığı ve çevre için ileri derecede risk oluşturan pek çok maddenin, özellikle de kanserojen, mutajen ve teratojen etkilere sahip maddelerin eşik değeri "0" olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Radyasyon bunların içinde en iyi bilinen örnektir.
Kısaca bir kirleticinin eşik değeri, yani ortamda izin verilen en yüksek bulunma miktarı o düzeyin bütünüyle güvenli olduğunu ve hiç bir risk oluşturmadığını değil, sadece bu düzeyin hiç bir şekilde aşılmaması gerektiğini gösterir. Kaldı ki yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi maruz kalınan düzey maruziyetin yaratacağı riskin saptanmasında göz önünde bulundurulacak faktörlerden sadece bir tanesidir. Risk değerlendirilmesinde bu bilimsel ilkelerden hareket edilmesi zorunludur.”
Prof Karakaya’nın Raporu(2001)’nda da, hem Tübitak ve hem de TTB Raporları ele alınıp kıyaslandı. Karakaya’nın Raporu’ndaki bu kıyaslamanın Tübitak Raporu’na ilişkin övgülerine aşağıda ayrıca değinmek üzere şimdilik yalnızca TTB Raporu eleştirisine değinelim. Karakaya, TTB Raporu’nu öncelikle yazarlarının toksikolog olmayışlarından ötürü yerden yere vuruyor. Bu arada, aralarında bir pratisyen hekim bile bulunmayan bir kurulun hazırladığı Tübitak Raporu’nun, hem de hukukçu yazarın elinden çıkmış olan halk sağlığı değerlendirmelerini ise yere göğe koyamıyor. Karakaya, yukarıya alıntılanan risk kavramı üzerine değerlendirmelere pek değinmiyor. Değinmiyor ama, günlük alınabilecek siyanür miktarı ile ilgili eşik değer kavramı ve bunun belirlenişi ile ilgili ayrıntılı bilgiler verip, TTB Raporu’nun yazarlarını karacahillikle suçluyor. Zaten daha raporunun başında TTB Raporu’nun iki yazarının akademik yetersizlikleriyle ilgili olarak yaptığı araştırmanın sonuçlarını okuyucusuna sunuyor.
Son derece düzgün ve etkileyici anlatımı, bilimsel sunum teknik ve biçimine uygunluğu ve yüksek nitelikli görünümü ile, etkileyici bir metin, Karakaya’nın Raporu. Ancak, satır araları dikkatle okunduğunda bir çok önemli hususun kıyısından dolaştığı görülüyor. Israrla, her kimyasalın belli bir dozdan sonra zehirleyici olabileceği ve bu nedenle bunun varlığına değil miktarına bakılması gerektiği yönünde okuyucusunu uyaran Toksikoloji Derneği Başkanı, bütün değinmelerini Bergama’daki atık barajına gönderilecek atığın sıvı fazındaki bileşenlerin miktarlarına yapıyor. Katı fazdaki bileşenleri hiç gündeme getirmiyor. Atık barajında sonsuza kadar bekletilecek olan katı ve sıvı fazların etkileşimi olasılığını irdelemiyor. Uzman hekimlerin halk sağlığı konusunda değerlendirme yapmalarını, toksikolog değiller diye bir türlü içine sindiremiyor ama, Tübitak Raporu’ndaki mühendislik değerlendirmelerini, “çoğunluğu konularında uluslararası düzeyde tanınmış bilim adamlarından oluşan komisyon, bilimsel metodolojiyi uygulayarak elde ettiği verileri değerlendirmiş ve karar verici organlara yol gösterici ve kamuoyunu aydınlatıcı net bir sonuca varmıştır” diyerek mühendislerin yeterliğini ölçme konusunda kendisini yetkin görebiliyor.
Kısacası, Karakaya(2001)’nın raporunda yalnızca sıvı fazdaki atığın içindeki siyanürün hangi dozlarda olumsuz etkisinin olabileceği üzerinde duruluyor. Başka bir sakınca tartışılmıyor. Yazar için, gerek doğal ve gerekse denge koşulları değiştirilmiş ortamlarda çeşitli bileşenlerin işletme ve depolama koşullarındaki tepkimeleri, kimyasal değişim süreçleri ve bunların insan sağlığına yönelik olarak yaratabileceği toksik etkiler ve riskler, üzerinde durulacak konular değil. O yalnızca, belirlenmiş resmi limit değeri cetvelleri ve işletmecinin yaptığı bazı analizlerin sonuçları ile yetiniyor. Kendini bununla sınırlandırmaya razı olmayanları ise cahil görüyor.
TTB’nin değerlendirmesi ise aşağıdaki ayrıntılarla sürüyor :
“SİYANÜR VE DİĞER KİMYASAL ATIKLARIN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ:
Bergama-Ovacık altın madeni cevher içeriğinde altın ve gümüş dışında şu elementler bulunmaktadır: Arsenik, Antimon, Bakır, Cıva, Çinko, Kadmiyum, Krom, Kurşun, Kükürt. Atık bileşimi de bu maddeler ve bunlara ek olarak demir ve siyanürden oluşmaktadır. Halk sağlığı uzmanları, kamuoyunda çok konuşulan siyanürün yanı sıra ağır metallerin oluşturacağı riskler üzerinde de durmaktadır
1. SİYANÜR: Siyanür, hidrojen siyanür (HCN), sodyum siyanür (NaCN) ve potasyum siyanür (KCN) gibi bileşikler halinde ya da serbest olarak bulunur. HCN, renksiz bir gazdır, keskin ve bayıltıcı, bademe benzer bir kokusu vardır. Beyaz katı maddeler olan sodyum ve potasyum siyanür ise nemli havada aynı keskin kokuyu yayar. Havada daha çok gaz formunda hidrojen siyanür olarak bulunan siyanür küçük miktarda ince toz partikülleri olarak da bulunabilir. HCN havada 1-3 yılda yarılanır. Su yüzeyinde bulunan siyanür de HCN formuna dönüşür ve buharlaşır. Siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmaları için toksiktir ve toprak yoluyla yeraltı sularına geçebilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda alınabilir. Solunum yoluyla alınan siyanür kaynakları arasında sigara içimi, yangın dumanının solunması ve siyanür içeren atıkların depolandığı atık depolama alanlarının yakınındaki havanın solunması sayılabilir. Siyanür kullanılan işyerlerinde çalışan işçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk altındadırlar.
Solunum yoluyla alınan yüksek miktarda siyanür insan için son derece zararlıdır, kısa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olur.
Düşük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp ağrısı, kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı ve tiroid bezinde büyüme ortaya çıkabilir. Besinlerle alınan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darlığı ve derin nefes alıp verme, konvülsiyon, bilinç kaybı ve ölümle sonuçlanır. Kanda siyanür düzeyi yüksek olan kişilerde ayrıca el ve ayak parmaklarında zayıflama, yürüme güçlüğü, görmede bozukluk, sağırlık, tiroid bezi fonksiyonlarında azalma görülebilir. Cilde siyanür teması irritasyon ve yaralar açılmasına neden olur. İnsanda gösterilememekle birlikte hayvan deneylerinde siyanürün doğumsal bozukluklara neden olabildiği ve üreme sisteminin etkilendiği gösterilmiştir.
Siyanürün insan ya da hayvanlar için kanserojen olduğuna dair bir bulgu yoktur.
Siyanür kan ve idrarda bazı tahlil yöntemleriyle saptanabilir. Ancak kısa sürede vücuttan uzaklaştırılabilmesi nedeniyle bu tahlillerin maruziyetten kısa bir süre sonra yapılması gerekir.
EPA'ya göre içme suyunda litrede 0,2 mg'ın (0,2 mg/l) üzerinde siyanür bulunamaz.
2. ARSENİK: Doğada çok az miktarda bulunan arsenik genellikle oksijen, klor ve kükürtle bileşik halde bulunur. Bitki ve hayvanlarda ise karbon ve hidrojenle bileşik yapar. Çoğu arsenik bileşiğinin özel bir tadı ve kokusu yoktur. Çevrede bulunan arsenik buharlaşmaz, çoğu arsenik bileşiği suda çözünür, arsenik bulaşmış maddelerin yanmasıyla havaya karışabilir, havadan yere inerek birikebilir, parçalanmaz, ancak bir türden diğerine dönüşebilir. Solunum ve sindirim yollarıyla vücuda alınabilir.
İnorganik arsenik insanlar için çok zehirli olup organik arsenik daha az zararlıdır. Besinlerde ve sudaki yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir. Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir. Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara neden olabilir.
Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye, kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil ve kabarmaların olmasına neden olabilir. Doğrudan cilt teması kızarma ve şişmelere neden olabilir.
Arsenik bilinen bir kanserojendir. İnorganik arseniğin solunması akciğer kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer ve akciğer kanserine neden olabilir.
Yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabilir, ancak maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerekir. Ancak maruziyetten sonraki 6-12 ay boyunca saç ve tırnakta saptanabilir. Ancak bu testler düşük düzeyde maruziyetlerde anlamlı değildir ve olası bir sağlık etkisi konusunda fikir vermez. EPA'nın içme suyu için verdiği en üst sınır 0,05 ppm'dir, ancak bu düzey ileride düşürülebilir.”
Rapor’da daha sonra kadmiyum, krom, kurşun ve cıvanın toksisitesi üzerinde durulup bu tür işletmelerde varolan kaza riski vurgulanıyor. TTB Raporu’nda daha sonra bu tür işletmelerin sakıncalarına değinilirken,
“Hekimler insan sağlığını doğrudan ilgilendiren konuların yanı sıra çevreyi etkileyebilecek her türlü risk ve olası sonuçlarıyla da ilgilenirler.Doğanın dengesinin bozulması insan sağlığını da etkileyen sonuçlar doğurur. Bu yöntemde kullanılan siyanür, çevre ve insan sağlığı için ileri derecede toksiktir.
Cevherde altın ve gümüşün yanı sıra bulunan arsenik ve ağır metallerin atık bileşiminde büyük miktarlarda bulunması çevrede yaşayan insanların sağlığını doğrudan tehdit edebilecektir.
Bir insan hakkı olan çevre hakkı, gelecekte olabilecekleri de içerir. Uluslararası çevre hukuku metinlerinde de “risk” ve “olasılık” kavramları ele alınmaktadır. Çağdaş halk sağlığı anlayışında insanların hasta olmalarını beklemek yerine önlem almak ve olası riskleri ortadan kaldırmak geçerlidir. Kullanılacak bir yöntemin ya da maddenin insan sağlığı açısından risk oluşturması ve hastalık yapabilme olasılığının bulunması o yöntem veya maddenin kullanılmamasını gerektirir.
… insan sağlığını tehdit etme olasılığı bulunan ağır metallerle zehirlenme, uzun yıllar boyu yavaş bir süreçte gerçekleşebilir. Bu tür çevre sağlığı sorunlarına yol açan ağır metal vb. etkenlere bağlı kanser gibi hastalıkların oluşması bir anda olmaz ve ne tür etkiler oluştuğunu ölçmek çok zordur. Bu nedenle insan sağlığına zararı önceden bilinen madde veya yöntemlerin daha ilk başta ortamda olmaması koruyucu hekimlik açısından en doğru olanıdır.“
Bu tartışma sürerken, dünyada değişik yerlerde insanların zehirlenmesi, ölmesi sürüyor.
Çarpıcı bir örnek de ülkemizden verilebilir. Bu tür tartışmalar gündeme geldiğinde sık sık örnek gösterilen ve siyanürle işlem yolu ile cevher kazanılan önemli bir işletme var : Kütahya’daki Gümüşköy İşletmesi. Bunun yanında ise bir köy, Dulkadirli. En az 800 yıllık geçmişi olduğu adından bile anlaşılan ve 1986 yılında Etibank’ın Kütahya’ya 35 km uzaklıkta Gümüşköy’de KRUPP Firması ile ortak kurduğu siyanürle gümüş işletmesi ve atık barajı açıldığında 62 hanelik 293 nüfuslu olduğu bildirilen Dulkadirli köyünde yaşayanlar, 1993 yılında 12 haneye, şimdi ise 2 hanede 6 kişiye düşmüş durumda. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof Necla Özdemir’in bir yazışmasında o dönemde köyde yaz aylarında ortalama 200, kış aylarında da 100-130 arasında kişinin yaşadığı not ediliyor. Prof Özdemir’in bulgularına göre, Tavşanlı Kaymakamlığı Köy’ün nüfusunun 1980’de 190, 1985’te 209 ve 1990 yılında da 189 kişi olduğunu bildirmiş. Yazının yazılmasından önceki son on yılda köy nüfusuna kayıtlı olan ve Muhtarlık tarafından köyde yaşadığı bildirilen, 56 kişinin öldüğü belirlenmiş. Ölenlerin yakınlarının sözlü bildirimleri, ellerinde var olan hastane belgeleri ve hastanelerden sağlanan başka belgelere göre ölüm nedeni olarak belirlenen hastalıkların dökümü çarpıcı : 22 kişi çeşitli kanser türlerinden, 12 kişi kanser dışı kanser dışı hastalıklardan ve 22 kişi de belirlenemeyen nedenlerle ölmüş. 22 kanser ölümünden 18’i erkek ve 4’ü kadın. Bunların 10’u akciğer; 4’ü cilt; 1’i yemek borusu; 2’si mesane; 1’i beyin tümörü; 1’i prostat; 1’i tiroid ve 2’si ise yerleşimi belirlenemeyen kanser türlerinden ölmüş. Kanser dışı 12 ölüm için kafa içi kanama, kronik akciğer hastalığı, kalp enfarktüsü, vb hastalıklar belirlenmiş. İnceleme sırasında ise köyde akciğer kanseri olduğu öğrenilen 10 kişinin bütünü erkek. Bunlardan 5’i hastane belgeleri ile, biri de o sıradaki sağlık taramasında teşhis edilmiş. 10 akciğer kanserli hastanın 9’unun kronik sigara içici, bir bölümünün de bölgedeki maden arama galerilerinde çalışmış olduğu saptanmış.
Prof Özdemir’in çalışması sırasında köyde yapılan sağlık taramasında, 26 cilt bozukluğu; 67 tam ya da tama yakın diş kaybı; 23 gastroentestinal distress bulgusu; 12 hipertansiyon/ arterioskopik kalp hastalığı; 13 normalden büyük tiroid bezi; 8 kişide KOAH; 9 periferik damar hastalığı; 3 kalp kapak hastalığı; 5 kadında adet bozukluğu; 1 akciğer kanseri; 1 cilt kanseri kaygısı; … saptanmış.
Yaygın ve solunum yolları dışındaki organlarda da karşılaşılan kanser ölümleri ve terk nedeni ile boşalan köydeki sorunun nedeninin siyanür ile ilgili olmadığı savunulup, bu köye 10 km uzaktaki bir kaynaktan sağlanan sudaki arsenik içeriğinin 0.67 mg/l (ABD standartları 0.01mg/l ve dünya standartları 0.05 mg/l) oluşu ile açıklanmaktadır. Bu saptama, Prof Özdemir’in çalışması sırasında alınan örneklerin MTA Enstitüsü’nde yapılan analizlerine dayanılarak yapılmış. Prof Özdemir, sudaki arsenik ve konut sıvalarındaki kuvars tozunun dışında anlamlı bir kanser yapıcı etkenin görülemediğini söylüyor. Köyün su kaynağı daha sonra değiştirilmiş ve köylüler de sıvalarında kuvars tozu kullanmaz olmuşlar(!).
Ne ki, bu arseniğin etkisini neden yüzyıllarca göstermeyip te, gümüş cevherinin siyanürle işletilmesini beklediğinin açıklanmasına yanaşan, pek yok. Oysa, kanser yaratıcı yanı çok iyi bilinen inorganik arseniğin altın işletmeleri çevresindeki yeraltı suyu ve havada asılı parçacıklarda nasıl zenginleştiği yakın zamanda yapılan birçok sempozyum ve workshopta sunulan çok sayıda bildiri ile örnekleniyor.
İnorganik arsenik doğada özellikle arsenopirit minerali şeklinde ve çok yaygın bulunuyor. Bu ise, oldukça duraylı; pek çok çözücüden etkilenmiyor; ortamın asitliği ya da bazikliği onu parçalayamıyor. Bir tek zaafı var, nitrik asitle hızla çözülüyor.
Açık ortamlarda kullanılan siyanürün ise, ortam çok bazik değilse HCN şeklinde hızla atmosfere salındığı ve yarılanma ömrünün de laboratuar deney sonuçlarına göre, 9 ay dolayında olduğu bildiriliyor. Bu gaz, ya doğada ultraviyole ışınının etkisi ile yavaş yavaş, ya da Bergama’daki tesiste kurulan siyanür giderme tesislerinde hızla parçalandığında amonyak ve nitrit salınıyor, doğaya. İşte, Gümüşköy yöresinde o güne değin duraylı kalabilmiş olan arsenopiritin artık hızla çözülüp arseniğini çevreye salabilmesi için gerekli saldırgan kimyasallar bunlar, nitrik asite dönüşebilen gazlar!
Son birkaç yıl içinde kanser yapıcı arseniğin doğada serbest kalmasında altın işletmeciliği; özellikle de, siyanürün parçalanması sonunda çevre atmosferde azot oksitlerin çoğalması ve yağışlar sonunda, doğada çok duraylı olan arsenopiriti parçalayan nitrik asit zenginleşmesine neden oluşu konusuna daha çok ilgi gösterilmeye başlandığı görülüyor. USGS’in su kalitesine ilişkin çalışmaları kapsamında bir de Arsenik Çalışma Grubu var. Bu grubun web sayfasında da; Avrupa Komisyonu’nun “Orta ve Doğu Avrupa’da Arseniğe Maruziyet ve Kanser Riski” üzerine başlattığı projede de, BM Dünya Sağlık Örgütü’nün konuya ilişkin olarak başlattığı çalışmalarda da, başkalarında da artık kanser yapıcı yanı ile çok sakınılan arseniğin doğaya yayılmasının örnekleri arasında maden ve özellikle altın işletmelerinin çevresi de öne çıkmaya başladı. Son üç yıl içinde bu konuda yapılan workshop ve sempozyumlara sunulan bildirilerin içinde altın madenlerinin çevrelerine ilişkin olanların oranı oldukça büyük. Bazı şeyler yeni yeni ortaya çıkıyor!
Yargı kararlarına karşı, yasa dışı deneme üretiminin sürdürüldüğü Ovacık Normandy altın işletmesinin çevresinde de, daha şimdiden olumsuz etkiler görülmeye başlandığına ilişkin haberler dolaşmaya başladı bile. Ovacık ve Çamköy’de geride kalan yıl hiç arı kalmadığı, bütün büyükbaş hayvan doğumlarının ölü ya da sakat olduğu, işletmenin bekçi köpeklerinin topluca öldüğü yolundaki bu söylentiler, ciddi bir araştırmayı gerektirir gibi değil mi?
Bunlar, açıkça bu tür işletmelerden kaynaklanan ya da öyle olduğu düşünülen sağlık sorunlarının yalnızca doğrudan ya da dolaylı olarak siyanüre bağlanabileceklerinin bir bölümü. Çevreye salınan silisli tozlar, ağır metaller ve bunları azdıran asit maden drenajına ilişkin halk sağlığı sorunları da ayrıca tartışılabilir.
Herhalde, bütün bu yaşananlar konusunda yerbilimcilerin de, halk sağlığı uzmanlarının da, toksikologların da söyleyecek bir şeyleri olmalı. Toksikolojinin de, sonunda insan sağlığının korunmasına hizmeti amaçlayan bir bilim dalı olduğu ve olması gerekenin toksikologlar ile halk sağlığı uzmanlarının birlikte saha araştırmalarına girişmesinin, yayınlanmış cetveller ile şirketlerin yaptırdığı analizleri kıyaslamaktan daha bilimsel olacağını düşünmek ve bunu beklemek herkesin hakkı.
Orada köyler var uzakta, bizim köylerimiz.
Onların başına gelenler bir gün bize de “çıkabilir”.
Farkına bile varamayız.
Bölüm: Madencilik
BERGAMA ALTERNATİF ÇED TOPLANTISI YAPILDI 26 ağustos 2010
Koza Altın'ın Ovacık Köyü'nde ÇED toplantısının olduğu saatte, Bergamalılar, Kozaklılar ve ülkenin diğer yörelerinden gelen yurttaşlar ve meslek odaları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı "Halkın gerçek bilgilendirme toplantısı" düzenlenmiş ve söz konusu proje değerlendirildi.
Kozak çevre derneği ve Bergama çevre platformunun ortaklaşa düzenlediği toplantıya divan'ın oluşturulması sonrasında başlandı. Divan başkanlığını Erol ENGEL, yardımcılığını Yukarıbey muhtarı İlhan ÇAKIR'ın yaptığı toplantıda ilk sözü hukuksal süreci anlatmak üzere Av. Arif Ali CANGI'ya söz verildi.
Av.Ari Ali CANGI: Danıştay 6. dairesi tarafından yeniden yürütmenin durdurulması kararı verildi. Ancak maden tarafından yeni bir süreç başlatıldı ve ovacıkta ÇED halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Yargı kararının arkasından dolanılması için yapılan Hukuksuz yeni bir süreç başlatılmıştır. Biz bugün burada bu nedenle toplandık ve Gerçek anlamda Halkın Katılımı toplantısını yapıyoruz.
Şimdi Kozak Yaylası'nda bulunan cevher Ovacık altın tesislerinde işletilmek isteniyor. Bugün gerçekleştirilen Ovacık'taki ÇED toplantısı bu nedenle yapılıyor. Bu nedenle bu toplantı en çok kozaklıları ilgilendiriyor. Biz Bakanlığa bu sürecin iptali için başvuruda bulunduk ancak gelen cevapta sürecin devam edeceği bildirildi. Son derece hızlı davranarak yeniden madenin çalıştırılması isteniyor. Hukukun arkasından dolanmaya çalışılıyor. Bizler ve Kozak'lılar çığlığımızı yükseltmeliyiz. Herkesin toprağına havasına suyuna ve Ülkesine sahip çıkması gerekiyor. Biz burada bir ilki gerçekleştiriyoruz. Toplantı halkın katılımı toplantısıdır ve gerçek halk buradadır. Diyoruz ki; Her yer Bergama ve hepimiz Bergama'lıyız.
Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Yılmaz Kilim: Süreci uzatırız, hukuksal sürecin arkasından dolanırız ve madeni boşaltırız gideriz düşüncesi hakim. Artvin' deki mücadele sonucu madenciler çekip gitmek zorunda kaldılar. ÇED halkın katılımı toplantısı, yapılacak işlemin sonuçları konusunda halkın bilgilendirilmesi açısından önemli ve mutlaka halkın katılımı gereklidir. Bu nedenle bu toplantı çok önemlidir. Biz çevre mühendisleri odası olarak, haklı mücadelenizde her zaman yanınızda olacağımızı bildirir saygılarımı sunarım.
Prof. Dr. Ali Osman Karababa: Bergama sağlık açısından bir laboratuar. Çünkü altın madeninin sağlık açısından neler getireceğini Bergama'da yakından göreceğiz. Madencilik etkinliği sonucunsa toprakta yer alan ağır metaller aktif hale geçip sağlığı tehdit edecek şekilde yaşam ortamına karışıyor. Bergama'da alınan su örneğinden ölçtüğümüz arsenik miktarı izin verilen miktarın 25 katı kadardı. İzmir'de sularda bulunan ve pek çok insanın korku ile yaklaştığı arsenik miktarının çok daha fazlası Bergama suyunda olmasına rağmen hiç bilgi verilmiyor kıyamet kopmuyor. Bu suyu içmek zorunda bırakılıyoruz ve bu su ile beslenen bitkileri yiyerek alınan arsenik miktarı katlanıyor. Dolayısıyla çocuklar anne karnında gelişmesin düşsün, anomali doğumlar gerçekleşsin, bu bölgede yaşayan insanlar prostat, Akciğer, troid vs. kanseri olsunlar diyorlar. İnsan sağlının bedeli var mıdır? Üç kuruşluk altın karşılığında sağlığımız hiçe sayılıyor. Ben bir sağlıkçı olarak, bir Türkiye vatandaşı olarak bu uygulamaya karşıyım. Bağlı olduğum Tabip odası, Türk Tabipler Birliği' de karşıdır. Saygılar sunuyorum
Metalurji Müh. Genel Başkanı-Celalettin Küçük görüşlerini bildirmek üzere kürsüye çağrıldı: Bergama, Eşme, Gümüşhane ve dünyanın pek çok yerinde her defasında farklı şekilde bizi kandırıyorlar. Yargı karları uygulanamıyor. Biz Türk Mühendisleri ve Mimarları odaları olarak bu uygulamalara karşıyız. Başbakan diyor ki; odalar bizi engelliyor, evet engelliyoruz. Benim kozaklılara da lafım var; Topaklarınızı satmayacaksınız, topraklarınıza sahip çıkacaksınız. Bergama halkı neler olacağını çok iyi biliyorlar. Ve şimdi Kozak yaylası'nın ve Havran'ın topraklarına sahip çıkmasını istiyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum
İLHAN ÇAKIR (Kozak Yukarıbey Muhtarı): Kaplanda yapılan ÇED toplantısında 1 ton kayadan 4 gram altın alacaklarını söylediler. Yani 4 gram altın için kozak deşilmez. Durumumuz çok kötü. 10 sene çalışıp 20 milyon dolar Türkiye'ye girdi sağlayacaklarmış. Her yıl sadece fıstıktan 50 milyon dolar girdi sağlanıyor. Üzüm, şarap, elma vs. katmasak bile bu kadarını da mı bilmiyorsunuz? Kozak su deposudur. Balıkesir ve pek çok yer kozağın suyunu içiyorlar. Bunlar için felaket olacak. 800 metreye indiklerini duymuştuk ama daha kötü bir durumda. Ben araştırdım 4 aydır çalıştıkları yerde çok büyük bir su alanı bulmuşlar ve aynı zamanda aynı bölgede fay hattı olduğunu ve suyu aşağıya indirmeleri gerektiğini söylediler. 1000mx1000 m boyutlarında çukurlar açılacağı söyleniyor peki bu sular ne olacak, biliyorsunuz küresel ısınma ve susuzluk tehlikesi var. Kuraklık nedeniyle tasarruf sudan tasarruf edin deniyor, peki bunlar ne olacak. Biz daha fazla bilgi edinmek istiyoruz. Burada profosörler, Odalardan uzmanlar var. Lütfen su konusunu daha fazla işleyin. Hepinize teşekkür ediyorum.
SITKI BİLGİ (Kozak Aşağıbey Muhtarı) : Biz altın madenciliğinden son derece kaygılıyız. Bizim altınımız çam fıstığıdır. Dünyanın en kaliteli fıstığını yetiştirip, yılda 50-60 milyon dolar girdi sağlıyoruz. Şimdi altın madenciliğine ne gerek var. Her iş her yerde yapılmamalı. Bir çoban nasıl Ankara'nın İzmir'in göbeğinde hayvancılık yapamazsa, dünyanın ender yerlerinden olan kozak ta da madencilik yapılamamalı. Yalnız fıstığımızdan değil, yeraltı sularından da kaygı duymaktayız. Ben 20 yıllık muhtarım. Daha önce kozak'ı değerlendirmeye gelen bilim insanları suların iyi kullanılmaması halinde çöl olacağını söylemişlerdi. Şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü şimdi maden çalışması yapabilmek için yüzeydeki suyu indirmek için fay hattı arıyorlar. Biz kozağın endemik bitki örtüsünün bozulmasını istemiyoruz. Endişemiz büyük. Bize katkı sunan herkese teşekkür ediyorum.
REVAETTİN YILDIZ (Kozak Karaveliler Muhtarı): Tüm katılımcıları selamlıyorum. Kozak havası suyu ve fıstık çamıyla özel yerlerden biridir. Ormanlar dünyanın akciğerleri olduğunu söylüyoruz . Peki neden ormanlarımızı yok ediyoruz. Tüm katılımcılara teşekkür ederim.
Mehmet Emin Demirtaş (Kozak Hisarköy muhtarı): Bizde tüm arkadaşlarımız gibi bu konulardan şikayetçiyiz. Devletimiz bize sahip çıksın. Saygılar sunuyorum.
SELİM DEMİRCAN (Kozak Çevre Derneği Başkanı) : Öncelikle bizi yalnız bırakmayan herkese teşekkür ediyorum. Maden bizler üzerinde oynadığı oyuna devam ediyor. Sanki yargı kararı yokmuş gibi hala maden için işlemlere devam ediyorlar. Altın madeni halkın sempatisini kazanmak için madenci işi olmadığı halde, krizden de yararlanarak çam fıstığı kozalağı alıyor. Cam fıstığı için depo ve tesis kuracağını söylüyor. Neden tesis kuracakmış, çam fıstığı altıncıların işi mi? Bizim şimdiye kadar fıstığımızı altın madencileri mi alıyordu. Madenciler çaresizlikten her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Yardım paketleri hazırlıyorlarmış. Yardımda bulunacaklarmış. Kozak yaylasının sadakaya ihtiyacı yok. Kurtuluş savaşında olduğu gibi madencilerin de oyunu bozulacaktır. Arkadaşlarımızdan bu konuda dikkatli olmalarını rica ediyorum. Kozak'ın işe de istihdama da ihtiyacı yok. Bizler madenciliğe karşı değiliz ama çevreye insana zarar vermeden yapılmasını istiyoruz. Her yerde her şey yapılmaz. Kozak'ta madencilik yapılamaz. Kimse 10 yılda 20 milyon dolar girdi için Kozak'ı feda etmesin, biz yılda 50 milyon dolar girdi sağlıyoruz. Saygıları sunuyoruz.
Berna Karabudak (yukarıbey köylüsü): Bize destek veren herkese teşekkür ederim. Altın madeni bizi yenemeyecek, mücadelemiz sürecek Kadınları yenemeyecekler, hepinize teşekkürler..
Muammer Sakaryalı (İnay Vicdan Hareketi sözcüsü): İnay'da bizim mücadelemiz bir yol aldıysa bu kadınlar sayesinde oldu. Kadınlar olmadan bizim çabalarımız beş para etmez. Kadınlar burada daha çok konuşmalıdır. Ben konuşulanları izledim gözledim halkın gerçek katılım toplantısı buradadır. Burada Kozaklı köylüler onların temsilcisi muhtarlar konuşuyorlar. Parayla tutulmuş insanların bulunduğu yer halkın katılım toplantısı olamaz. Ben bir ay önce ovacıkta yapılan ÇED toplantısına katıldım. Bir orkestra şefinin el işaretiyle oturup kalkan bindirilmiş kıtaların bulunduğu bir topluluk vardı, bu halk olamaz.
İnay'da bir zehirlenme vakası yaşadık. Araştırılmasını istedik. Doğum yapan kuzularda anomaliler vardı. Kuzunun bacağı, burnu, gözü yoktu. İnsanlar çocuklarımız da böyle mi doğacak korkusu içindeler. Kaygılıyız kaygılarımızı giderin dedik. Kimse bizi ciddiye almadı. Şimdi görüyorum Kozaklı kadınlar bu işin peşini bırakmayacaklar, biz bırakmıyoruz. Bize bir bakın biz de vatan haini suratı var mı? Toprağı, ağacı, arıyı, suyu sevdik. Onların vicdanını sorguladık diye bize saldırıyorlar. Umut ellerimizde..umut Kozaklıların kol kola girebilmesinde, Kozak ile Eşme ve Bergama'nın kol kola yürüyebilmesinde. Teşekkürler.
Osman Özgüven (Dikili Belediye Başkanı): Bergama faaliyete başladığından bu yana birileri para kazanmak için mücadele verirken, birileri de insanları zehirliyorsunuz diye mücadele veriyorlar. Burada bir çok bilim insanı var, onlar yıllardır koşturuyorlar . Ama onlara vatan haini diyorlar biz de onların yanındayız ve vatan hainliğine devam ediyoruz. Biliyoruz, Bergama'da da torbalar dağıtmaya başladılar. Ancak mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Midilli de yapılan bir toplantıya katıldık ve burada yapılan altın madeni nedeniyle adalara zarar vereceği endişesi içindeler. Adalarda ve Yunanistan'da bu nedenle faaliyetler sürüyor. Eninde sonunda bunun zararı Dikiliye de gelecek. Sadece Bergama ve Dikili'nin değil bu sorun tüm insanların sorunudur. Bu nedenle bilim insanları da, bizler de hep birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz ve bir gün hukuk doğadan ve bizden yana da işleyecektir.
SEFA TAŞKIN(Bergama eski belediye bşk.): Bu güzel toplantı ile birlikte şunu görüyorum ki, Bergama'nın başlattığı mücadele geleneği hala sürüyor. 18 yıl önce Bergama'da güzel kadınların ve erkeklerin uluslararası tekelci ve yerli işbirlikçilere karşı cesaretle başlattığı mücadele hala sürüyor. Burada altın buldular ve dünyanın en zehirli maddesi olan siyanürle çıkarmaya çalışıyorlar. Siyasetçilerin hoşgörüsüyle yıllardır, aleyhinde çıkan pek çok yargı kararına karşın madeni işletmeyi sürdürdüler. Ve 7-8 yıldır neredeyse Ovacık'ı bitirdiler ve orayı bir zehir çukuru haline getirdiler.Şimdi o havuzlardan zehirli maddeler sulara sızıyor e biz o suları kullanıyoruz. İnanıyorum ki 10 yıl sonra Bergama kanser Hastaneleri ile ünlenecek. Şimdi sıra Kozakta. Böyle bir bölgede siyanürün işi ne ? Orası doğal sit alanı olması gerekir. Ve 1-2 işbirlikçi dışında kimsenin karı olmayacak. Kozakta yapılacak altın madeni nedeniyle Bergama daha da zarar görecek. Çünkü oradaki kirlenen yeraltı suları Bergama'daki kirliliği katlayacak. Sadece Bergama'nın doğasını değil, insanlarını da gözden çıkardılar. Kozaklılar çok şanslısınız, çünkü dünyada görülmemiş bir mücadele örneğinin deneyimlerinden faydalanacaksınız. Burada bulunan bilim insanlarından korkmayın ve onlara yaklaşın vatan haini değillerdir. Burada olduğunuz için çok mutluyum. Görüyorum ki, Kozaklılar başlarına geleceklerinin farkındalar. Altın madeninden yana olan muhtarları seçmeyin, altına karşı olan muhtarları ödüllendirin. Madencilerin olanakları ve güçleri var, bakın Kanaltürk'ü aldılar, Bugün gazetesi onların. Ancak siz kararlı olmanız durumunda siz onlardan çoksunuz ve güçlüsünüz. Faklı partilerin insanları olabilirsiniz ama bu topraklara sahip çıkmak için yan yana gelin. Çevre mücadelesinde bilim insanları ile birlikte el-ele verin.
YEKTA ÜNSAL(Tema Vakfı Temsilcisi): Söylenebilecek her şey söylendi. Ben Türkiye'de bir ilkin yaşandığına tanık olduğuma inanıyorum. Burada gerçek halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Hukuk insanlar için varsa, hukuk burada. Bu kadar kalabalığı görünce heyecanlandım. Herkese teşekkür ediyorum
GÜMÇED temsilcisi Bora Bey: Bizlerle yola çıkan herkes söylenecek her şeyi söylediler ben Anayasanın 56. maddesinde herke "Sağlıklı bir çevrede. Yaşama hakkına sahiptir" der. Peki kozaklılar böyle bir yerde yaşarlarken neden şimdi onları zehirle yaşamaya mahkum ediliyorlar. Dünyada Altın çıkan ülkeler değil, çıkaran ülkeler zengindir. 5177 sayılı Bu talan yasası yürürlükte kaldıkça bu mücadeleyi vermek zorundayız. Birlikteyiz, beraberiz, birlikten güçlük doğacaktır.
EGEÇEP SÖZCÜSÜ ERHAN İÇÖZ: Ovacık altın madeni tüm Ege'yi mahvedecek. ÇED raporunda diyorlar ki, 3.8 ton altın madeni kaldı, biz 7 yıl daha faaliyetimizi südüreceğiz diyorlar. 3.8 ton altın madeni 1 yılda biter. 7 yıl daha sürmesinin nedeni Kozak, Havran ve diğer bölgelerdeki altın madenlerini de işleyecekler, 7 yıl sonra 10 yıl daha diyecekler. Onlar altını savunuyorlar, biz yaşamı… İzin verecek miyiz? (KÖYLÜLER HEP BİR AĞIZDAN: HAYIIIR)… Ama korkuyorlar, günlerdir Kanaltürk'te bizi karalayan haberler yapıyorlar. Korkuyorlar.
Kozak yaylası su deposu, Kozak'taki su Balıkesir'den tutun da , Altınoluk, Dikili ve daha pek çok yere Kozak suları yayılıyor, bu nedenle sorun tüm Ege'nin sorunudur. Kozak yaylasının tamamı için altın madeni arama ruhsatı vardır. Şimdi birkaç yerde başlayıp, sonra sizin direncinizi kırdıkça diğer yerleri de delik deşik edecekler. Bizler ne zaman çağrılırsak bilim insanı hukukçular olarak yanınızdayız. Biz halkız, haklıyız ve kazanacağız.
EGE KİMYA MÜH. ODASI BAŞKANI ERTUĞRUL BARKA: Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Namusum üzerine yemin ederim vatanım için konuşacağım ve yalnızca gerçeği söyleyeceğim. Bu vatanımızın, hukukumuzun mücadelesi. Neden bunlar biz ve bizim gibi ülkelerin başına geliyor. Kapitalizm yine krize girdi ve bu krizi bizim üzerimizden aşmaya çalışıyorlar. Bunun için 12 Eylül oldu, 12 Mart oldu, iktidara kendi adamlarını getirdiler. Siz siyaset yapmayın dediler. Neden? Bizi sömürmek için yalnızca insanı değil, toprağını, suyunu, denizlerini, yeraltı kaynaklarını sömürmek için. Emperyalist şirketlere peşkeş çekmek için… Uyanın arkadaşlar vatandır tehlikede olan. Onlar altınsa biz üstünüz.
İZMİR ÇEVRE MÜH. ODASI BAŞKANI HALİL GEZER: Merhaba, tüm meslektaşlarım adına hepiniz selamlıyorum. Bu halkın katılımı toplantısıdır, altın madenciliği bilgilendirme toplantısı için buradayız. Ben Altın Madenciliğine karşıyım. Altın madenciliği çevreye, insana zarara vermeden yapılabilir ancak bu karlı bir iş değildir. Yani birisine altın madeni işlet ama çevreyi kirletmeden canlı yaşamına zarar vermeden yap denmiş olsa kimse yapmaz. Tekelci uluslar arası şirketler tarafından bu gün ülkemizde altın madenciliği yapılıyorsa bize değer verdikleri için değil, bizi değersiz gördükleri için yapılıyor. Biz altın madenciliğine karşıysak çevreyi, ülkemizi, insanı, yaşamı sevdiğimiz için istemiyoruz. Ülke girdisi artacak diyorlar. Peki kimin cebine girecek bu girdi? Kozaklılar söyledi biz yılda 50milyon dolar girdi sağlıyoruz diye, peki bu kimin cebine giriyor? Halkın cebine, işte bunu istemiyorlar. Bizler, sizler ülkemizi seviyoruz ne Bergama, Kozak, Efemçukuru, İnay ve tüm Türkiye'de altın madenciliğine karşıyız. Bu yalanlara kanmayalım. Tekrar ediyorum: Altın madenciliğinden ülkemizin hiçbir kazancı yoktur, çıkarılmasın istemiyoruz. Kayıtlara açıkça geçmesini istiyorum. Biz başaracağız bir geleceğimizi savunacağız, çam fıstığı, pamuk, vs.bize yeter. Altın toprak altında kalsın ileride yaşama uygun bir yöntem olması mümkün olursa, kendi altınımızı kendimiz çıkarırız. Saygılar sunuyorum.
ELELE HAREKETİ DÖNEM SÖZCÜSÜ MUSTAFA GÜL: Şimdiye kadar Bergama halkının yanındaydık ve bundan sonrada yanında olacağız. Mücadelemiz zor ancak, biz halkız bir gün mutlaka kazanacağız.
İDA ÇEV. DER. SİYAMİ DEMİR: Altınoluk'ta kurduğumuz çevre derneğimizden arkadaşlarımla size destek olmak üzere geldik. Ben neden çevreci olduğumu anlatacağım. Çelik işçisi olarak ciğerlerimin pek çoğunu kaybettim. Oksijenin bol olduğu Altınoluk'ta yaşamam gerektiğini söylediler. Buraya yerleştim, ama öğrendim ki buranında hava ve suyu kirletilecekmiş. Bu nedenle 50 yaşından sonra çevreci oldum. Saldırı yöresel değil küreseldir. Hepinize saygılar sunuyorum.
ORMAN MÜH. ODASINDAN FEVZİ YILMAZ: Değerli Bergamalılar ve kozak yaylasının cesur yürekli savaşçıları. Muhtarların konuşmaları bizi cesaretlendirdi. Çok teşekkür ederim. İSKİ'de yeşertilip DSİ'de da büyütülen ve bakan yapılan bir çevre bakanımız var. Turgut'lu Nikel madenlerini İngilizlere veren bir çevre bakanımız var. Biz Kozak'ı çamları temiz suları ve temiz havasıyla biliriz. Bu maden bana Gazze işgalini hatırlattı. Orada su kaynaklarını duvarla çevirip Gazze halkını felakete süreklenmesini isteyenlerle Bize bu maden yayasını dayatılarak ülkemizi talan etmek-ettirmek isteyenler aynı güçlerdir. . Tüm kozak ve Bergamalıları kutluyorum.
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel: Arkadaşlar, yüreğimiz yanıyor, bu güne kadar Kozak yaylasını güzellikleriyle andık. Piknik yaptık, yürüyüş yaptık, Kozağa gidince geri gelişimiz gelmiyor. Bu izinlere imza atan insanların kozağı götürüp hangi vicdanla imzalarını attıklarını sormak gerekiyor. Devlet Bergama'yı gözden çıkardı. 4 gram altın için 9996 kg toprağı ne yapacaksınız… 2. havuz yapmak için uğraşıyorlar, biz ona 2. doğa mezarlığı dedik. Orada Kozağı diri diri gömmek istiyorlar. Buna dur diyemezsek oradaki pasa dağları silsile halinde çoğalacak. Altınlar alınınca bu zehirli ve üzerinde ot bitmeyen toprak ne olacak…? Şimdi kozakta sondaj alanı var. Sen ne yapıyorsun diyen yok. MTA'yı göreve çağırıyoruz. Talanın boyutunu anlayamıyoruz. Burada çok zengin su kaynakları var. Eskiden 60 metreden su çıkarken şimdi 200 metreden çıkıyor. Bergama gözden çıkarıldı 2. atık havuzunun yanında bulunan seralarda pek çok işçi çalışıyor. Eğer 2. Atık havuzu yapılırsa seracılık bitecek. Altıncı Şirkete Ege Bölgesi Sanayi Odası tarafından çevre ödülü verildi. Onlara soruyorum; Yöredeki sulu tarım bitmek üzere, neredeyse bir şehrin tükettiği su kadar su tüketecekler, Kozağı Bergama'ya gömecekler bunun için mi ödülle teşvik ediyorsunuz. Amerikalıların gerçekleştiremediğini işbirlikçi tarikatçı Koza şirketi gerçekleştirdi. 2005 yılında çevre gününde, 2006'da Dikili'de festivalde, en son 28 Kasım 2008 da bizlere saldırdılar. Bu cemaatin yetkililerine soruyorum yeryüzünün cenneti Kozağı gömmek hangi vicdana sığar?
Kozaklı kadınlarımızdan;
Neziha Solak: Biz Kozak'ta altın madeni istemiyoruz. Biz fıstığımızı satıp paramızı kazanıyoruz. Kozaktan gitsinler. Ben korkuyorum bu gidişle her şey bitecek sıra kadınlara gelecek. Biz istemiyoruz, gitsinler.
Yasemin Safran: Muhtarlara sesleniyorum. Koza altın şirketine fırsat vermeyelim, Halkımızın yoksulluğundan faydalanıyorlar. Bunlara fırsat vermeyelim elele verelim.
SERKAN….(emekli işçi): Bizler ağaçların kesilmemesi için yol kesme eylemi yapmıştık. Ancak o mücadele içinde birileri bu işe siyaseti bulaştırmayın dedi, bu işin çevre işi olduğunu söyledi. Siyasetle topraklarımız kirlenirken siyaset yapmamak mümkün mü? Topraklarımızı havamızı suyumuzu kirletenlerle ilgili kararları biz değil, bu kararları siyasiler aldı. Bize seçtirilenlerin kararları ve bizim lehimize değil emperyalistlerin lehinedir. Burada her şey siyasidir bizi ve çevrimizi emperyalistlere peşkeş çeken siyasilerdir ve bunları başımızdan defetmek gerekir. Saygılarımız sunuyorum
ÖZGE CANDAN: Bergamalı bir kadın olarak konuşuyorum. Peyzaj mimarıyım. Gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Kanser vakaları giderek artıyor. Kadınlarda meme kanseri, erkeklerde beyin hasarı oluşuyor. Emperyalistlerin yalanlarına kanmayın. Oluşturulan suni tepeler, Zehirli topraktı, dikkat çekmemek için üzerlerine humuslu toprak atıp zeytin ektiler. Zeytinlere inanılmaz vitamin veriyorlar. Bu kandırmaca, oradaki dağlar nedeniyle rüzgar alınamıyor, bu nedenle nemden mantar oluşuyor. Orası(pasa dağlarının civarı) bamya yetiştiricisi ama mahsül alamadılar. Borca batmış durumdalar. Aynı şeyler Kozak'ın da başına gelecek. Tarih bize öğretti, direnen insanlar kazanacaktır. Birbirimize destek olmalıyız. Umut ellerimizde, teşekkür ederim.
26 a ğ u s t o s 2010 p e r ş e m b e
Kozak yaylası hakkında bilgilendirme toplantısı yapıldı.
Bergama Kuzey Ege Gazetesinden alıntıdır.
. Antik kentteki gelişmelerin kaygı verici olduğunu söyleyen Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü İffet Diler, `Kalabalık bir işçi grubu temizlik çalışmaları yapıyordu. Büyük hamamda bulunan suların tahliyesine başlamışlardı. Bu çalışmanın ardından restorasyon öğrencilerinin gelip duvarlarda güçlendirme çalışması yapacağını öğrendik` diye konuştu.
Gelişmeler hakkında sağlıklı bilgi edinemediklerini ifade eden Diler, `Bize bilgi vermekten kaçınıyorlar. Ancak öğrendiğimiz kadarıyla yeni bir bilim heyeti oluşturulmuş ve Kurul bu heyetin raporu ışığında bir karar vermiş. Bilim heyeti de daha önce Danıştay tarafından iptal edilen ve kalıntıların mille kaplanmasını öngören raporda `küçük` bir değişiklik yapmış, daha önce kalıntıların siltli kille kaplanması öngörülüyordu bu sefer kilin yerini kum almış. İşlemin durdurulması için en kısa zamanda mahkemeye başvuracağız` dedi.
Allianoi Girişim Grubu üyelerinden Jeofizik Mühendisi Erhan İçöz ise, kum kullanmanın antik kente daha büyük zarar vereceğini söyledi.
Allianoi`nin kille kaplanarak sular altında bırakılmasına karşı 4 iptal, 2 yürütmeyi durdurma kararı aldıklarını söyleyen Avukat Hilal Küey ise, `Açılan bütün davalar Allianoi lehine sonuçlandı. Sadece 2009 yılında alınan karara karşı açtığımız dava sürüyor. Bütün bunlara karşın yine hukukun arkasına dolanarak yeni bir karar çıkartmışlar. Bunlar biraz dalga geçer gibi kil yerine kum yazıp aynı kararı alarak mahkeme kararın ihlal ediyorlar. Sorumlular hakkında Cumhuriyet Savcılığına görevi kötüye kullanmak suçundan suç duyurusunda bulunacağız` dedi. (İZMİR)
Sevgili Latif bey, ne yazık ki ülkemizin bütün tabii ve tarihsel değerleri kıymeti bilinmek istenmiyor, önemsenmiyor, ülkemize ve gelecek kuşaklara yapılabilecek bence en büyük kötülük!
31. August 2010
Tamamı gün ışığına çıkartılmayan Allianoi, su altında bırakılacak. Koruma Kurulu'nun kararına göre, Allianoi antik kenti bu kez “kumla kaplanarak” korunacak! “Bilimsel olarak bu mümkün değildir” Allianoi Girişim Grubu, kararı yargıya taşıyacak.
Antik kent Allianoi, Koruma Kurulu'nun yeni kararına göre, kumla kaplanacak ve su altında kalacak. Allianoi Girişim Grubu, karara karşı yeni bir dava açacak. Girişim Grubu Sözcüsü İffet Diler, “2001 yılında arkeolojik SİT alanı ilan edilen yerde bu baraj neden yapılıyor? Bu inatlaşma neden?” diye soruyor.
Bergama'nın kuzeydoğusundaki Allianoi antik kentini toprak altından kurtarma çalışmaları 1998 yılında başladı. Kazı çalışmaları, gönüllüler tarafından yapıldı, finansmanı da devlet dışı çeşitli kurumlar tarafından sağlandı. Lise ve ortaokul öğrencileri de düzenlenen bağış kampanyalarıyla Allianoi’nin toprak altından çıkartılmasına yardımcı oldu.
2001 YILINDA BÖLGE SİT ALANI İLAN EDİLDİ
Kazı çalışmaları sürerken, 2001 yılında bölge arkeolojik SİT alanı ilan edildi. Ancak, SİT alanına Yortanlı Barajı inşa etme kararından da vazgeçilmedi. Bu kez Allianoi’nin tamamı gün ışığına çıkartılmadan, su altında bırakılması süreci başladı.
Allianoi Girişim Grubu öncülüğünde yürütülen “kurtarma” çalışmalarına rağmen, antik kentin kil ile kaplanarak su altında bırakılması kararı alındı. Kararlar mahkemeye taşınınca, Koruma Kurulu, son yaptığı iki toplantıda, bu kez kum ile kapatma kararı aldı.
Son gelişmeler hakkında bilgi veren Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü İffet Diler, alanda da kumla kaplama için çalışmaların başladığını belirterek, şunları söyledi: “Malzemeler götürüldü, işçiler tutuldu, restorasyon bölümü öğrencileri göreve başladı. Telden kafesler yapılıyor. Allianoi’nin duvarlarına takılacakmış bu telden kafesler, düşen taşları böylece yerine koyacaklarmış, sonra da beton dökeceklermiş. Böyle bir koruma bilimsel olarak olamaz? Ne kullanırsanız kullanın, aynı hacimli toprakla gömmek bilimsel olarak mümkün değildir.”
“BARAJ İÇİNDE BİR ADACIK YAPILABİLİR”
Diler, “Nasıl korunabilir?” sorusuna ise şu yanıtı: “Aslında, 2001 yılında alınan SİT kararına uyulup, baraj projesinden vazgeçilseydi böyle olmayacaktı. Ama bugün açısından da bilimsel koruma yöntemleri var. Mimarlar Odası’nın bu konuda bir çalışması bulunuyor. Ayrıca, uluslararası alanda bir yarışma sonucu başka bir ülkede uygulanan yöntem var. Arkeolojik alanın çevresine, geçirmezlik tabakasına da ulaşan yüksek bir duvarın örülmesi ve o bölgenin adacık olarak kalması. Bunu maliyeti yüksek diye kabul etmiyorlar. Bunun için para kaynağı bulmaya çalıştık, yurtdışından destek gelecek, dedik. Yine de kabul etmediler.”
Diler, Koruma Kurulu'nun son kararına karşı da dava açacaklarını bildirdi.
“ALLİANOİ SAYESİNDE HERKES KENDİ KÖYÜNDE YAŞAYABİLİR”
Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü İffet Diler, Allianoi'yi Balçova Termal Tesislerine benzeterek, şunları söyledi: “Termal tesisler, her yıl binlerce insanı ağırlıyor. Allianoi de Bergama ve İzmir için de çok önemli bir yer. Bergama’da büyük bir sağlık yurdu var. Allianoi ile birleştiği takdirde, gelen turistlerin üç beş gün kalması sağlanabilir. Bu çevre köyler için de kaynak olacak. Sadece tarımla uğraşmayacak, mermer çıkarmakla ilgilenmeyecek, belki de evlerini pansiyonculuğa açacak. Bu çocuklarının köylerini terk etmemesini sağlar, herkes kendi evinde, kendi köyünde yaşayabilir.”
“BİRLEŞMEZSEK KAYBEDERİZ”
Allianoi ile benzer sorunları yaşayan yerlerde yürütülen mücadelenin ortaklaştırılması gerektiğine dikkat çeken Diler, “Birleşmezsek bir çok şeyi kaybedeceğiz. Kendi evimizde, kendi özgür çevremizde yaşamak istiyoruz. Hasankeyf’le, Munzur’la, Senoz’la, Aksu Vadisi’yle, İspir’le, Şırnak’la, Hakkâri’yle, Cilo’yla, Yuvarlakçay’la birlikte olmak istiyoruz” dedi.
ANF
Gün ışığına çıkmadan su altında bırak
Bu güzelliğe nasıl kıyılır, hangi akıl ve mantıkla?
168496
168497
Sizin gibiler sayesinde yok edemiyecekler
ayazkentli
31-08-2010, 16:09
Allianoi ile benim köyüm arasında'ki ilişkiyi ve köylümüzün içinde kaldığı çelişkiden bahsedeyim. Çünki Allianoi benim köyüm olan Ayazkentin mücahir alanı içerisine alınmış durumda.
Biliyorsunuz, geçen yıl akp hükümeti bir çok beldeyi, nüfusu 2000 altına düşen ve turizm alanı dışında kalan küçük yerlerin belediyeliklerini kapattı. Alliaoni'nin Ayazkent'in mücahir alanına alınmış olması nedeni ile nüfusu 2000 kişinin altına düşen Ayazkent'in belediyeliği -turizm bölgesi- vasfı kazanması ile kurtulmuş oldu.
Köylümüz karışık duygular içinde. Çünki hem yapılacak olan baraj'a sulama yönünden ihtiyaç duyuyor, hem'de belde'yi, köy olmaktan kurtaran Allianoi'nin baraj suları altında kalmasına üzülüyor.
Her ne kadar, baraj inşaatı sırasında bazı eserler bulunmuş olsa'da, aslında burasının, çok eskiden beri antik kent olduğu biliniyordu (1800 yıl önce, bir seyyahın anılarında, Allianoi'den bahsettiği belgeler hala duruyor). Barajın yapılması planlanırken bu durum göz önüne alınmamış.
Tam anlamı ile plansızlık örneği.
Ben kazanacağımız hakkında şüpheliyim. Çünki bir çok mahkeme kararı olmasına rağmen, hükümet mahkeme kararlarını uygulamıyor (altın madenlerinde olduğu gibi).
Ben de bazen umutsuzluğa kapılıyorum ama değerlerimizin yitip gitmesine göz yumamıyorum aslında hepimiz elimizden geleni yapmalıyız, yazılarımızla, tepkimizi belirtip büyük bir kamuoyu yaratmalıyız ama böyle konularda ne yazık ki çoğunluk ilgilenmek istemiyor,uzak duruyor.
Bizlere ne oldu, neden böyle olduk?
ayazkentli
31-08-2010, 16:44
http://haber.gazetevatan.com/eroglu-sanatcilar-burnunu-sokmasin/326213/1/Gundem
Çevre bakanı Veysel Eroğlu buyurmuşlar: Allianoi diye bir yer yoktur!!!!
Orası paşa ılıcasıdır.
---------------------------------------------------------------------
Ve ayrıca sanatçı Tarkan'a, Allianoi'ye sahip çıkan mesajlar verdiği için fırça atıp, sanatçılar böyle şeyler ile uğraşmasınlar, demiş.
Tabi sanatçılar akp politikalarını överlerken (sezen aksu, nihat doğan gibi) iyi. Ama eleştirirlerse, politikaya karışmayın diyorlar.
Madem'ki sanatçıların politikaya karışmalarını istemiyorsunuz, ne diye sanatçıları, AÇILIMLAR için toplayıp destek olamalarını istiyorsunuz.
İşinize yararlar ise, sanatçılar iyi. Eleştirirlerse kötü.
Ne kadar DEMOKRATİK bir ülkeyiz ve ne kadar DEMOKRATİKLEŞİYORUZ değil'mi?!!!!!
Pes yani.
Şu anda av.hilal kuey'ın almış oldugu belgeler nedeniyle ben ümitliyim
saygı dolu sevgiler
BASIN BÜLTENİ
Allianoi, Bergama’nın 18 km kuzeydoğusundaki 2000 yıllık antik sağlık yurduyla ilgili olarak hukukî süreç halen devam etmektedir.
Bilindiği gibi akla , mantığa sığmayan bir buluşla ALLIANOI’un mille kapatılarak suya gömülmesi konusunda koruma(ma) kurulunca karar alınmıştı. Tarih ve kültür konusunda duyarlı yurttaşlar karara karşı durmuşlar ve imza kampanyaların yanı sıra Allianoi Antik sağlık yurdunun kurtulması için açılan 12 adet davada yanımızda yer almışlardır. Ancak el yordamıyla işleri yürütmenin peşinde olanlar hukuku hiçe saymakta tereddüt etmemektedirler.
Kaldı ki açılan davaların sonuçlanmış olanların hepsinde gömme işlemlerine karşı iptal kararları almış bulunmaktayız. Buna karşın ALLIANOI’u gömme işlemini yapacak KOÇOĞLU firmasınca tutulan 15 kadar işçinin alanda çalıştığı ihbarı ulaşmıştır. Şirket kamyonlarının hazır olduğu söylenmiştir. Her an alanda daha önce bilimsel çalışma yapmak amacıyla açılan bölümlerin yeniden toprakla kapatılabileceği bilgisi aktarılmıştır.
BERGAMA MÜZESİ TARAFINDAN ALANDA TEMİZLİK ÇALIŞMASI BAŞLATILMIŞTIR…
17. AĞUSTOS’DA TOPLANAN KURUL GÖZLERDEN UZAK YOK ETME KARARINI ALMIŞ VE UYGULAMAYA KOYMUŞTUR.
ÜLKENİN KÜLTÜREL DEĞERLERİNİ KORUMAKLA YÜKÜMLÜ BAKANLIK ÜSTLENMİŞ OLDUĞU GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAKTADIR.
ALLIANOI ANADOLU VE MEZOPOTAMYA’NIN BEŞİĞİDİR…
SAYIN BAKANI SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEYE DAVET EDİYORUZ.
SİZ BİZİM KÜLTÜR BAKANIMIZSANIZ NEDEN GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIMA KONUSUNDA DUYARLI DAVRANMIYORSUNUZ?
Son bir yılda sıklıkla ALLIANOI görünmez bir el tarafından tehdit edilmektedir. Hukuk ülkesinde yasaların çiğnendiği günler. Önerilen tüm projeleri ellerinin tersiyle iten sorumlular ısrarla tarihi ören yerini gömme görevlerini yerine getirme telaşındadırlar. Yapılmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti devletinin imzalamış olduğu tüm uluslar arası anlaşmalara aykırı bir durumdur.
Konuya duyarlı herkesi göreve çağrıyoruz.
ALLIANOI ÇAMURLA KAPATILARAK SUYA GÖMÜLMEK İSTENMEKTEDİR!
Allianoi’da DSİ’nin yürürlüğe koymaya çalıştığı mille doldurma işlemini onaylayan İzmir 2 Nolu Koruma kurulu kararlarının İzmir İdare Mahkemeleri ve Danıştay 6. Daire Kararları ile iptal edilmiş olması nedeniyle yasal dayanaktan yoksundur. Hatırlatıyoruz.
Konu ile ilgili Kurula yapmış olduğumuz 18.6.2010 tarihli başvurumuza İzmir 2. Nolu Kurulun vermiş olduğu 12.7.2010 tarihli cevabında, İzmir 4. İdare mahkemesinin 12.5.2010 tarihli kararlarına uyulması yönünde karar aldıkları, dağıtım aşamasında olduğu, müdürlüklerince yapılan herhangi bir işlem bulunmadığı bildirilmiştir.
Yetkilileri uyarıyoruz!
ALLIANOI KUMLA KAPATILARAK KARANLIĞA TERKEDİLEMEZ.
ILICADAKİ ROMA HAMAMININ ÜSTÜNÜ AÇARAK YAPTIĞINIZ MÜDAHALE CİNAYETTİR!..
TARİH KATLEDİLMEKTEDİR!..
ALLIANOI ÜLKEMİZİN GELECEĞİDİR!
KAFANIZI KUMA ALLIANOI’U SUYA GÖMMEYİN!
İffet DİLER
Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü
31.08.2010 17:08:15 - Güncelleme 57 dk. önce /CCN TÜRK
Bakan'a göre Allianoi bir iki taştan ibaret!
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Allianoi'nin baraj suları altında kalmasına tepki gösteren Tarkan'a da kızdı, "Sanatçı arkadaş sanatıyla ilgilensin, herkesin bir ihtisası vardır. Herkes bilmediği bir konuya burnunu sokarsa çok yanlış olur" dedi ve Allianoi diye bir yer olmadığını iddia etti. Kültür Bakanlığı'nın sitesinde ise Allianoi'nin ne kadar önemli bir değer olduğundan bahsediyor.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, İzmir'in Bayındır ilçesi AK Parti'li Belediye Başkanı Mehmet Kertiş'i makamında ziyaret etti.
Burada sulama projeleriyle ilgili bilgiler veren Eroğlu Beydağ Barajı'nı bitirdiklerini, Zeytinova Barajı'nın projesinin tamamlandığını, Aktaş Barajı'nın ihalesinin de bugün yapıldığını söyledi.
Gazetecilerin İzmir'in Bergama ilçesinde antik Allianoi kaplıca merkezinin Yortanlı Barajı suları altında kalacağını, sanatçı Tarkan'ın da buna tepki gösterdiğini hatırlatması üzerine Bakan Eroğlu, "Sanatçı arkadaş sanatıyla ilgilensin, herkesin bir ihtisası vardır. Herkes bilmediği bir konuya burnunu sokarsa çok yanlış olur. Ben şimdi kalkıp da onun sanatıyla alakalı bir şey söylesem ne derece yanlış olursa, onun da bir baraj ya da tarihi eserin korunmasıyla ilgili söyleyeceği şey fevkalade yanlıştır. Bunlar doğru değil. Dünyanın hiçbir yerinde de yoktur. Bilimadamları karar verir ne yapılacağına, ona göre yapılır. Yortanlı polemik mevzu oldu. Buna ilk defa orada kazı yapan kişiler sebep oldu. Kazılara devam etmek istediler. Yıllarca DSİ'den yüklü miktarda kazı paraları aldılar. Yaklaşık 4.5-5 milyon lira kazılar için para ödedik. Ayrıca ayni yardımlarla destekte bulunduk. Bugünün parasıyla 7 milyon lira kazı ve çıkartılan eserlerin Bergama Müzesine taşınması için masraf yaptık. Bunu tamamen Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bergama Müze Müdürlüğünün denetimi altında yaptık" dedi.
"Allianoi" ismi uydurmaymış, Bakan öyle dedi
Bakan Eroğlu Allianoi ismine de itiraz etti, bu ismin uydurulduğunu öne sürdü. Eroğlu şunları söyledi:
"Orası Allianoi değil. Allianoi diye bir yer o kişinin uydurduğu bir kelimedir. Bunu ben ispat ettim. Bunu çok net söylüyorum. Bununla ilgili TRT'yi yanıltmışlar, bir tarihte belgesel diye hazırlamışlar. Belgesel olduğuna göre belgesini gönderin dedim. Böyle bir tarihi kayıt gösteremediler. Genel müdürken TRT'ye sert bir yazı yazdım. Neticede kendim baktım. Orada Paşa Ilıcası adıyla bilinen Türkiye'nin her tarafında olan bir ılıca, kaplıca var. Geçmiş dönemde eski bir valimizin zamanında restore edilmiş. Beton duvarlar var. Mermerler konmuş. Sadece Peri Kızı adı verilen bir eser çıktı, Bergama Müzesi'ne kondu. Her tarafta olan mozaikler var. Çatı uydurma bir malzemeyle yapılmış. Çıkan bir tek sütun var, Peri Kızı var. Sütunlar korunacak. Üniversitelere bilim adamlarına sorduk. Onların istediği şekilde koruyacak tedbirler alıyoruz, örtüyoruz. İstenildiği zaman, gelecekte tekrar açılır kullanılır. Tarihi eserlere bir şey yaptığımız yok. Oraya biz 60 milyon lira para harcadık. Bir takım cahil insanlar yüzünden, bazı art niyetli kişiler yüzünden orada su tutulamadı çiftçiler mağdur oldu. İki senedir bekliyor. Artık tahammülümüz yoktur."
DSİ, Koruma Kurulu'ndan aldığı izinle baraj göleti altında kalacak Alliaoni'nin üzerinin kumla kapatılmasına karar vermişti. Daha önce Alliaoni'nin su altında bırakacak projelere karşı yürütmeyi durdurma kararları alan çevreciler son karara karşı da mahkemeye başvurmaya hazırlanıyordu.
Kültür Bakanlığı'nın sitesinde önemli değer olarak tanıtılan Allianoi neresi peki?
Bakan Eroğlu'nun "Yok böyle bir yer" dediği Allianoi, Kültür Bakanlığı'nın sitesinde yer alıyor ve Türkiye için çok önemli bir değer olduğunun altı çiziliyor.
İşte Kültür Bakanlığı'nın sitesinde yer alan bilgilerle Allianoi:
"Son yıllarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda Bergama'nın 18 km kuzeydoğusunda Paşa Ilıcası olarak anılan merkezde Asklepios'a adanmış yeni bir Asklepieion ortaya çıkartılmıştır.
İS II. yüzyılda yaşamış Hadrianotherai'lı P.A. Aristides, Hieroi Logoi (Kutsal Sözler) adlı eserinde; Pergamon'a 120 stadia (23-25 km) uzaklıkta olan Allianoi'da şifa bulduğunu aktarır. Pergamon ve yakın çevresinde bu uzaklıkta, bu ölçülerde başka bir sağlık merkezi olmadığından Allianoi, Asklepieionu'nun Paşa Ilıcası Mevkii'nde keşfedilen antik merkez olduğu sanılmaktadır.
Kült merkezinin yakın çevresindeki yerleşmelerle bağlantısı araştırılmış, yol ağlarının hep bu alanla olan bağlantısından dolayı bu alanın önemli konaklama merkezlerinden biri olduğu saptanmıştır.
1998 yılından bu yana yapılan kurtarma kazı çalışmaları sonucunda;
-Halen 47º C sıcak suyu olan, 9700 m2'lik bir alana kurulmuş, frigidarium (ılıklık), dinlenme veya terapi odaları, çeşme ve havuzları, termal tesisleri
- Halen kullanılan çift kemerli Roma Köprüsü
- Doğu - batı doğrultulu, 210 m uzunluğunda, 6 m genişliğinde sütunlu tören yolu
- Kuzey - güney doğrultulu 35 m uzunluğunda 8 m genişliğinde sütunlu cadde
- Sütunlu caddenin stoasının arkalarında farklı işlevler için kullanılmış dükkan ve mekanlar bir nympheum (anıtsal çeşme)
- Görkemli bir tedavi yapısı
- Kuzey - güney doğrultulu caddenin başlangıcında proplylon (anıtsal giriş)
- Doğu - batı doğrultulu caddelerin bitiminde geçiş yapısı
- Latrinler (umumi tuvalet yapıları)
- Bazilikal tipte büyük kilise yapısı
- İki mezarlık Şapeli (küçük kilise)
- Nekropol alanları (mezarlık)
- Seramik atölyeleri, fırınları
- İçme ve atık su sistemleri
ortaya çıkarılmıştır.
Allianoi, büyük olasılıkla İ.Ö. II. yüzyılda kurulmuş, ancak İ.S. II. yüzyılda Hadrian Dönemi'nde büyük bir bayındırlık hareketi yaşamış ve hidroterapinin uygulandığı büyük bir kült merkezi görünümü kazanmıştır. Bizans döneminde kısmen yerleşime sahne olan merkez, Batı Anadolu'da sıcak su kaynağının üzerinde kurulmuş, en büyük ve en iyi korunmuş komplekslerden biridir. "
168531
168533
168533
168534
168535
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Allianoi için "Beton duvarlar var. Mermerler konmuş. Sadece Peri Kızı adı verilen bir eser çıktı, Bergama Müzesi'ne kondu. Her tarafta olan mozaikler var. Çatı uydurma bir malzemeyle yapılmış. Çıkan bir tek sütun var, Peri Kızı var. Sütunlar korunacak" dedi. Kültür Bakanlığı'na göre ise Allionai, Bakan'ın söylediğinden çok çok daha fazlası... İşte fotoğraflarıyla Allionai, karar sizin...
Mehmet Can
01-09-2010, 07:51
insanlar açlıktan intahar ettiği bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım.
ayazkentli
01-09-2010, 10:12
Esas, insanları aç bırakan ve intihar etmelerine NEDEN OLAN siyasetçileri UNUTMAYALIM, enigma!
Bir kısım arkadaşlar su anda Allionai de kendilerini zincire bagladılar.
İffet hanım ve girişim gurubu sayesinde yok edemiyecekler
ayazkentli
01-09-2010, 15:06
Son durum.
Eylemcilerin jandarmanın ısrarlarına rağmen zincirlerini sökmemeleri üzerine İdarenin hukuk dışı inşaatın durdurulduğuna dair bilgi geldi. Eylemciler, kazı başkanı Doç. Dr. Ahmet Yaraş'ın önderliğinde bir heyetin yerinde inceleme yapmasını istediler. Basın mensupları ve kazı başkanı Yaraş'ın önderdiğindeki grup üç yıl sonra ilk defa kazı alanına girerek Allianoi'de incelemeler yaptı.
İnşaatın durdurulduğu tespit edildi. Bunun sonucunda eylemciler inşaatın yeniden devamı halinde protestoların devam edeceğini bildirdi ve inşaatın durması üzerine zincir eylemine son verdi. Önümüzdeki haftalarda Allianoi'de bir eylem kampı kurulması planlanıyor.
Sn Ayazkentli
haberde benim önüme geçtiginiz ve yakın takipte oldugunuz için
saygı dolu sevgiler
insanlar açlıktan intahar ettiği bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım.
Halkımızın, köylümüzün çektiği sıkıntıların sebeplerinden sadece bir tanesini aşağıya aktarıyorum.
TARIM SEKTÖRÜNDE ÖZELLEŞTİRMELER İŞSİZLİK VE YOKSULLUK GETİRİYOR ÜRETİMİ DÜŞÜRÜYOR!
Ahmet Atalık | Çar, 26/05/2010 - 01:00
Bir zamanlar tarım ülkesi Türkiye, artık gelişmiş ülkelerin pazarı konumunda. Artık ekonomisi bağımsız olmayan Türkiye siyasi olarak da bağımsız olamadığından tarım politikalarını dış nasihatlarla oluşturuyor. Bu da sektörün gerilemesine, bu alana hizmet veren kamu kurumlarının özelleştirilmesine, tarım ürünlerinin dışarıdan alınmasına, tarımın istihdamdaki payının düşmesine, kırsal alanın boşalmasına, işsizliğe, kısacası kaosa yol açıyor.
Ülkemizde 1980’de uygulamaya konan neo-liberal politikalar ülkemiz tarım sektörünü hızla geriletti. 24 Ocak 1980 kararları ile tarımsal destekleme kapsamı daraltıldı, ürün fiyatları baskılandı, iç ticaret hadleri keskin bir şekilde tarımın aleyhine döndü. Bunun sonucunda köylümüz Cumhuriyet tarihi boyunca en ağır fiyat çöküntüsü ile karşılaştı, tarım sektörü ciddi şekilde gerilemeye başladı. Bu uygulamaların önünde engel oluşturacak örgütlülükler de 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile yok edildi.
1924 yılında kurulmuş olan Tarım Bakanlığı, 1985 yılında yeniden yapılandırılarak önemli genel müdürlüklerinin tamamı kapatıldı. Buna paralel olarak tarım alanındaki yetkiler birçok kamu kurumu arasında paylaştırılarak oluşturulan yetki çatışmaları, eşgüdüm yetersizlikleri ile birleştirilince etkisiz bir tarım yönetimi yaratıldı.
1980’lerin ortalarında zarar eden kamu kurumlarının özelleştirileceği söylemlerini duymaya başladık. Dünya Bankası (DB) desteği ile 1985 yılında “Özelleştirme Ana Planı” hazırlandı, 1986 yılında ise KİT’lerin Özelleştirilmesi Hakkında Yasa çıkarıldı. Zarar eden KİT bir türlü bulunamayınca öncelikle bu kurumlar ağır faiz yükü altında borçlandırılmaya ve 1990’ların ortalarından itibaren de özelleştirilmeye başlandılar. Günümüzde ise kar edenler de satıldı.
Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tarımında bağımlı yapılar oluşturmak, dışsatımda rekabet üstünlüğü olan AB ve ABD’nin dünya pazarlarındaki etkinliklerini artırmak amacıyla 1994 yılında imzalanan ve Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran anlaşmalardan biri olan Uruguay Turu Tarım Anlaşmasına taraf olan Türkiye iç desteklerin azaltılması, pazara girişin kolaylaştırılması, dışsatım sübvansiyonlarının indirgenmesi taahhütlerini kabul etti.
AB ile imzaladığımız ve 1996’da uygulamaya giren, esas olarak da temel tarım ürünlerini kapsamayan, ama AB’nin Türkiye’ye göre bariz üstünlüğü bulunan içinde süt, tahıl ve şeker bulunan işlenmiş tarım ürünleri kapsama dahil edildi. Ancak, Türkiye’nin bariz üstünlüğü bulunan işlenmiş tarım ürünleri olan salça ve meyve suyu ise kapsam dışı tutuldu.
Tüm bu uygulamaların yanında Türkiye’nin tarımsal destekleme kapsamı da değiştirildi. Ülkemizde destekleme alımına 1932 yılında Ziraat Bankası vasıtasıyla buğday alımıyla başlandı. 1938’de Toprak Mahsulleri Ofisi’nin kurulmasıyla bu görev TMO’ya verildi. 1960’larda devlet destekleme kapsamına alınmış ürün sayısını 6’ya, 1970’lerin sonlarında 24’e çıkardı. Bu kapsamdaki ürün sayısı 5 Nisan 1994 kararlarıyla 9’a düşürüldü. 2000’li yıllarla birlikte tarımda Doğrudan Gelir Desteği (DGD) modeli uygulanmaya başlandı. Tarımsal üretimini artırmayı hedeflemesi gereken Türkiye uygulamaya koyduğu DGD ile üretimini daha da geriye götürdü.
1999 yılında IMF ile imzalanan Standby Anlaşması çerçevesinde Türkiye girdi ve çıktıya dayalı destekleme sistemi yerine DGD’ye geçecek, Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ve Ziraat Bankası yeniden yapılandırılacak, KİT’ler özelleştirilecek, kamu otoritesinden bağımsız kurullar kurulacaktı. Bu önerileri tamamlar mahiyette 2001 yılında DB ile Tarım Reformu Uygulama Projesi imzalandı. IMF ve DB kaynaklı tarım politikalarının başarısızlığı yine DB raporu ile teyit edildi. Bu rapora göre 1999-2002 arasında tarımsal destekler 6 milyar dolar azalarak 1,1 milyar dolara indi, aynı dönemde tarımsal GSMH 27 milyar dolardan 22 milyar dolara geriledi, çiftçiler üzerindeki net etki, yaklaşık 4 milyar dolar tutarında yıllık zarar oldu, 2002-2003 reform döneminde suni gübre ve tarımsal kimyasal madde kullanımı %25-30 azaldı, DGD programı çiftçilerin maruz kaldığı net gelir kaybının yaklaşık %35-45’ini karşıladı.
AB ilerleme raporlarında ise Türkiye’den AB’nin kendi uyguladığı Ortak Tarım Politikası yerine, bu politikayla uzaktan yakından ilgisi olmayan IMF ve DB nasihatlarını uygulaması istenmektedir.
AB tarımına yılda yaklaşık 40 milyar avronun üzerinde, ABD ise 90 milyar doların üzerinde destek ayırırken Türkiye 2010 yılı için 5 milyar 600 milyon lira destek ayırdı. Bu miktar bütçemizin %2’si, milli gelirimizin ise %0,5’i kadardır. Oysa yine AKP iktidarı döneminde 2006 yılında çıkarılan Tarım Yasası’nda tarıma verilecek desteklerin %1’den az olamayacağı belirtilmektedir. Bu oran bugüne kadar yakalanabilmiş değildir.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında tarımın istihdama katkısı %35’ten günümüzde %25’lere düştü. Buna karşılık ülkemizdeki işsizlik oranı aynı dönemler için %10’lardan %14’lere çıktı. Kırsal alan boşaldıkça işsizlerin sayıları da artıyor.
Yaşanan olumsuz gelişmelere paralel olarak son birkaç yılda buğday üretimimiz %4, arpa üretimi %24, kırmızı mercimek üretimi %40, kuru fasulye üretimi %22, pamuk üretimi %35, tütün üretimi %38 oranında geriledi. Üretimdeki bu gerilemeyle birlikte Türkiye’nin tarım ürünleri dış ticaretinde ithalat ön plana çıktı. Bu kapsamda AKP iktidarı döneminde 2003 yılında 400 milyon dolar, 2004 yılında 300 milyon dolar, 2007 yılında 900 milyon dolar, 2008 yılında rekor bir düzeyle 2 milyar 500 milyon dolar ve 2009 yılında da 300 milyon dolar dış ticaret açığı verildi. Tarım ülkesi Türkiye artık pazar haline getirilmiş durumda.
Hayvancılık sektörü açısından da ülkemiz oldukça gerilemiş durumda. 1926 yılında çıkarılmış olan Hayvan Islahı Yasası TBMM’de görüşülmeyi bekleyen yeni Gıda Yasası ile kaldırılacak. Hayvancılık sektörümüzün gelişmesine büyük katkı sunan ve 1952 yılında kurulan Et ve Balık Kurumu (EBK), 1956’da kurulan YEMSAN ve 1963’te kurulan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) 1980’lerin sonlarında faiz yüküyle borçlandırıldı, 1992’de özelleştirme kapsamına alındı ve 1993-2000 yılları arasında özelleştirildi. Bu kurumları alanların büyük bölümü üretim peşinde değil arsalarının rantı peşindeydi, bu nedenle üretim tesislerinin pek çoğu özelleştirmeden kısa süre sonra kapatıldı. Türkiye 2007-2008 yılları arasında büyük bir kuraklık yaşar, yem bitkileri ve yemlerin fiyatı hızla artarken, hayvancılık sektörüne verilen destekler yarı yarıya aşağı çekildi, üretici maliyetinin altında satışlar yapmak zorunda kaldı. Bu politikalar sonucunda 1980’lerde nüfusumuz 44 milyon iken büyük ve küçükbaş hayvan varlığı 80 milyon başın üzerindeydi. Günümüzde ise nüfusumuz 72,5 milyona çıkarken hayvan varlığımız 37 milyon başa geriledi. Ülkemizde yıllık kırmızı et tüketiminin 1 milyon 200 milyon ton civarında olduğu tahmin edilmekle birlikte görüldüğü üzere yarıdan fazlası kaçak kesimden oluşmaktadır. YEMSAN, EBK ve SEK’in özelleştirildiği dönemin başında kayıtlı kırmız et üretimi 742 bin tondan günümüzde 412 bin tona geriledi. Hayvanlarımızın veriminin yükselmesi sadece süt üretimimize olumlu yansımış olup aynı dönem için 9 milyon 600 bin tondan 12,5 milyon tona yükseldi. Bu politikalar halkımızın beslenmesi üzerine de doğrudan etki etti. Ülkemiz insanı yılda kişi başına 6 kg kırmızı et tüketirken bu miktar AB’de kişi başına 75 kg’dır. Süt üretimimiz de aynı şekilde kişi başına 17 litre iken AB’de 110 litredir. Hayvancılık sektörümüzdeki bu gidişe dur demek yerine, sektörü daha büyük bir yıkıma götürecek bir adım atılarak, sadece birkaç kombinası devletin elinde kalan EBK kasaplık hayvan ithalatı ile görevlendirildi. İthalat yapılacak ülkelerin birçoğunda deli dana hastalığı görülmekte olup bu hayvanları yiyenlerde de bu hastalık görülebilmekte ve ölümle sonuçlanmaktadır. Kimsenin hayvancılık politikalarını düzeltmek yerine insanlarımızı böyle bir riske atmaya hakkı yoktur. Kendi çiftçimizden sakınan destekler, ithalat yoluyla başka ülkelerin üreticileri ve halkları için kolaylıkla verilebilmektedir.
Özelleştirmeler ülkemizde işsizliği ve köle işçilik düzenini de beraberinde getirdi. 2008 yılında TEKEL özelleştirilerek British American Tobacco çokuluslu şirketine satıldı. Hemen ardından İstanbul, Adana, Bitlis, Malatya ve Tokat Sigara fabrikaları kapatıldı, sadece Ballıca fabrikası üretimini sürdürüyor. Özelleştirme esnasında mağdur edilmeyecekleri sözü verilen işçiler Yaprak Tütün İşleme Müdürlüklerine aktarıldı. Bu işletmeler ihraç etmek üzere üreticinin tütünlerini almaya devam ettiler. Ancak, verilen sözler tutulmayarak özelleştirmenin üzerinden daha 2 yıl geçmişken bu işletmelerin kapatılması gündeme gelince işçilere köle işçilik düzeni olan ve hiçbir güvencesi olmayan 4 C statüsüne 900 milyon TL maaşla geçmeye zorlandılar. Bir gazetecinin sorusu üzerine Meclis Başkanı sayın Mehmet Ali Şahin TEKEL işçisine önerdikleri maaşın çok, kendilerinin 10 milyar 200 milyon TL olan maaşlarını ise az bulmaktadır. Sayın Şahin haklılığını göstermek için de dışarıda bu işi asgari ücretle yapacak milyonlarca işsizi örnek göstermektedir. Ancak bu ülkede başbakanlığı da meclis başkanlığını da asgari ücretle yapacak milyonlarca işsiz olduğunu görmezden gelmektedir. Dolayısıyla fakirlik tüm bir ulusa, zenginlik ise kendilerine bölüştürülmektedir. Ayrıca Zeytinburnu ilk ve orta dereceli okullarda yapılan araştırmalara göre öğrenciler arasında sigara kullanma oranı %87’ye yükselmiştir.
Siyasi iktidarın tarımsal alanda en son özelleştirme hedefi ise Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TŞFAŞ)’dir. TŞFAŞ bünyesindeki 25 fabrika özelleştirildiğinde tıpkı TEKEL’in özelleştirilmesinde yaşandığı üzere fabrikalarının birçoğu derhal kapatılacaktır. Daha özelleştirilmeden işçilerine 4 C statüsüne geçmelerini isteyen yazılar gönderilmektedir. Oysa KİT’ler Anadolu’nun her yerine yayılmış üretim tesisleri ile bölgeler arası kalkınma dengesizliklerini gidermek amacıyla kurulmuşlardır. Şeker fabrikaları çoğu yerde bulundukları şehirlerin tek sanayi tesisleridir. Fabrikalardan 8’i Doğu Anadolu bölgesinde bulunmakta, bu yöremizde çiftçimizin şeker pancarı üretimini teşvik etmektedir. Pancar pek çok bitkiye göre çiftçiye daha çok kazandırmakta, ayrıca sağladığı yüksek istihdamla köyden kente göçü önlemektedir. TÜİK rakamlarına göre ülkemizde her 6 kişiden biri yoksuldur. Kentlerde her 10 kişiden biri yoksulken, kırsal alanda her 3 kişiden biri yoksuldur. Hane halkı 7 kişi ve yukarısında olan kırsal alanda ise her 2 kişiden biri yoksuldur. Türkiye’de nüfusun yaklaşık %25’i kırsal alanda yaşarken, bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgemizde %34, Doğu Anadolu Bölgemizde ise %47’ye yükselmektedir. Bu bölgelerimizde kırsal nüfusu en kalabalık iller arasında Siirt (%40,3), Adıyaman (%43,6), Şanlıurfa ve Mardin (%43,7), Ağrı (%50,1), Kars (%58,2), Muş (%65,8) ve Ardahan’ı (%67,5) sayabiliriz. Çocuk sayısı açısından ailelerin kalabalıklığı dikkate alındığında ise ülkemizin en yoksul insanlarının bu iki bölgemizde bulunduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Yoksulluk bu bölgelerin en önemli sorunudur.
Doğu Anadolu Projesi kapsamında bölgedeki beş üniversite (Atatürk, Fırat, İnönü, Kafkas ve Yüzüncüyıl Üniversiteleri) tarafından hazırlanmış ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından 2000 yılında yayımlanmış “Tarım” raporunda;
Bölge ekonomisinin diğer bölgelere göre daha geri olduğu,
Birkaç il dışında bölgenin tarım ağırlıklı bir ekonomiye sahip olduğu,
Bölgeyi kalkındırmanın yolunun öncelikle tarımdan geçtiği,
Bölgede birkaç il dışında hammadde azlığı-kişisel gelirin düşüklüğü ve bölgesel pazarın darlığı-ulaşımdaki güçlükler nedeniyle sanayinin gelişemediği,
Birçok ilin ekonomisinin daha ziyade kamu görevlilerinin aldıkları maaş ve ücretlere dayanır hale geldiği,
Bazı illerin ekonomilerinin kamu kesimiyle ayakta kalabildiği,
Bölgedeki kamu harcamalarının azalmasının bölge ekonomisini daha da daraltacağı gibi önemli saptamalar yer almaktadır.
Bu tespitlere göre ülke genelinde uygulanan kimi politikalar doğu ve güneydoğuyu doğrudan etkilemektedir. Bölge üniversiteleri, memur ve işçi ücretlerinin bu yörelerin ekonomisine katkısının büyük olduğunu belirttiğine göre, enflasyonun altında gerçekleşen maaş zamları bu yörelerimize oldukça olumsuz bir şekilde yansımaktadır. Ayrıca, bu bölgelerimiz cezalandırmak üzere sürülmüş memur yatağı olmaktan çıkarılmalıdır.
Üniversiteler tarafından bölgeyi kalkındırmanın en önemli yolu olarak tarım sektörü gösterilmektedir. Oysa ülkemizde tarım, 1980’den bu yana uygulanan neoliberal politikalar sonucu sürekli gerilemiştir. Kırsal nüfusu, dolayısıyla tarım nüfusu oldukça yüksek bu bölgelerimiz tarım politikalarından doğrudan etkilenmektedir. TÜİK’in verilerine göre Doğu Anadolu Bölgemizde, AKP’nin iktidar olduğu 2002-2008 yılları arasında baklagil üretimi %35, endüstriyel bitkiler üretimi %40, tahıl üretimi %25, yağlı tohum üretimi %30, yumru bitkiler üretimi %35 gerilemiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde de aynı ürünler için sırasıyla %25, %9, %12, %13 ve %43 gerileme olmuştur. Doğu Anadolu Bölgemizde 1990’lara göre büyükbaş hayvan sayımızda %7, küçükbaş hayvan sayımızda da %35 gerileme görülmektedir. 2002-2008 yılları arasında ise büyükbaş hayvan sayımız hemen hemen aynı sayıda kalırken küçükbaş hayvan sayımızda %9’luk bir gerileme yaşanmıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgemizde ise 1990’lı yıllara göre büyükbaş hayvan sayımızda %10, küçükbaş hayvan sayımızda ise %30’luk bir gerileme görülmektedir. 2002-2008 yılları arasında ise büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayıları neredeyse sabit kalmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanı her fırsatta tarımsal desteklerin, özellikle de hayvancılık desteklerinin AKP iktidarı zamanında oldukça fazla arttırıldığını her fırsatta söylemektedir. Ancak doğu ve güneydoğudaki bitkisel ve hayvansal üretim verilerindeki gerilemeler tarımsal desteklerin son derece yetersiz olduğunu göstermektedir. Üretimdeki gerileme tarım politikalarıyla yakından alakalıdır ve bölgenin yoksulluğunun önemli nedenlerinden biridir. Diğer yandan tarımsal üretimin azlığı, sanayiye yeterli hammadde üretilememesine ve sanayinin geri kalmasına neden olmaktadır. Şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamından çıkarılması bu bölgemizdeki istihdam, tarımsal üretim ve hayvancılık açısından önemi çok büyüktür.
AB kırsal alan politikalarına son derece önem verip nüfusunu buralarda tutarken, ülkemizde uygulanan tarım politikaları sonucu bu alan hızla boşalmaktadır. Ülkemizde tarıma gereken önem verilmeli, tarıma dayalı sanayi teşvik edilmelidir. Tarımsal üretimde verimliliğin artması ve hayvancılığın gelişmesi açısından yem bitkileri ekimi teşvik edilmelidir. Bu kapsamda meralarımızın ıslahına da gereken önem verilmelidir. Özelleştirmeler işsizlik ve mutsuzluğu beraberinde getirmektedir. Bu uygulamalardan derhal vazgeçilmeli, devletin alana müdahale edebileceği kurumları mutlaka elinde olmalıdır. Her şeyden önemlisi de tarım politikamız dış nasihatlardan bağımsız, üreticimizin kazanacağı, tüketicimizin de ucuza satın alabileceği şekilde kurgulanmalıdır. Gıda güvenliğimizin sağlanması için kendi gıdamızı kendimiz üretmeliyiz.
Ahmet ATALIK (Ziraat Müh. Odası İstanbul Şube Başkanı)
ayazkentli
02-09-2010, 19:04
Saygılar Latif bey.
Haberleri, Allianoi'de ki arkadaşlarımızdan anında alıp, facebook -Bergamalılar- sayfamızda ve burada paylaştım. Bu nedenle, tv'de canlı tartışma programı sunan sunucuların sık sık kullandığı bir deyim vardır, hani -interaktif yayın oluyor- derler'ya, onun gibi bir şey oldu.
Allianoi, yavaş yavaş büyük medya'da gündeme gelmeye başladı. Bugün'ki köşesinde Ayşe Arman yazmış ve o'da oradaymış.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15690264.asp?yazarid=12
Hukuk gömüldü
YILDIZLAR GÖKYÜZÜNDE!..TÜM SESLER YAŞANANLAR ...BORNOVA'DAN BİR ÇOCUK DÜŞMÜŞ YOLLARA..GÖZLERİNDE YAŞLAR..ROMA KÖPRÜSÜNÜN AYAKLARI SUYA DEĞİYOR..GERİDE KALAN NE BİZDEN???..BİLGİ!..BİLGİ!..ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA DÖRT BİR YAN ALLIANOI'DA..BAĞIRIYOR SİYAH LEYLEK...SUYAŞ AĞAÇLARA ÇIRPARKEN KANATLARINI OKŞUYOR GELMEYENLERİN SAÇLARINI...YAVAŞÇA FISILDIYOR..GELİN!..GELİN!!!...SİZ GİDERSENİZ KUMA GÖMECEKELR ALLIANOI'U..SİZ GELMEZSENİZ YANACAK LOÇ'UN TAŞLARI..VE BEN HASANKEYFDE ÇÖZÜLÜRKEN SAÇLARIMIN ATEŞİ AĞLAYACAĞIM İLYA'NIN KIYISINDA..AĞLAYACAĞIM DİCLE...ALLIANOI'A GEL!..BÜYÜSÜN ELLERİMDEKİ ŞAFAK..ÇIK KORKULARINDANŞ İNCE SORGULAMALARDAN..CAYMA ÖZGÜRLÜĞÜNDEN..BİL ELİNDEN GİDEN DİLİNŞ AKLIN VE SENSİN...
ALLIANOI'A...ALLIANOI'A..ALLIANOI'A...
ŞİMDİ..ŞİMDİ...ŞİMDİ...ŞİMDİ...ŞİMDİ...ŞİMDİ...
Rüzgar ve güneş ile enerji elde edebilebilecek projeler "Alternatif baraj projeleri" kapsamında olmasına rağmen; nükleer santrallar, HES'ler, kömürlü termik santrallar gibi doğaya zararı olan büyük ve kirli projelerden, (büyük kârlar getirdiği için, vazgeçmeyerek) güzel yurdumuzdaki yaşamları hiçe saymaya daha nekadar devam edeceğiz?
Tarım, ormancılık, hayvancılık sanki çok umurumuzdaymış gibi saf anadolu köylümüzü "bedava suya kavuşturacağız sizi" söylemleriyle kandırıp asıl amacın sulamadan çok altın arıtma işleminde kullanılacak su rezervinin elde edilmesi olduğunu, ya da başka nedenleri de gören gözlerden saklamasaydık!
"Katiyyen Allianoi diye bir şey yok. Burada basit, her yerde görünen bir kaplıca var."demişti Çevre ve Orman bakanı sayın Veysel ERoğlu.Biz ondan daha mı iyi bileceğiz?
Berlin müzesine taşınan Zeus sunağı ve diğer değerli tarihi kalıntılarımız gibi keşke Allianoi de sular altında yok edilmeseydi de değer bilenlere teslim etseydik orayı diyoruz Biz de Can Dündar, Tarkan ve daha yüzlerce kişi gibi. Gidip sonra korunma altındaki tarihi miraslarımızı yabancı müzelerde bilet alıp ücret ödeyerek hayıflanmadan seyredebilseydik hiç değilse.
Ünlü Bergama'lı cerrah Galenos'un kemikleri sızlamadan,
içinde çeşmeler hamamlar caddeler köprüler yollar bulunan sağlık merkezi
Allianoi'deki Nymphe (su perisi)ağlamadan yüzlerce vasıfsız işçiyi keşke görevlendirip kalıntıların kumla kaplanması işinde görevlendirmeseydik de vebale ve günahımıza onları da ortak etmiş olmasaydık."Keşke demenin bir anlamı yok, olmuş bitmişe de çare yok" diyelim yine.Aman ha!
Akseki Gümüşdal, Alakır Nehri , Andon , Ardanuç Dereleri, Arhavi, Artvin, Meydancık, Barhal Vadisi, Birecik, Borçka, Cimil, Çatalzeytin – Akçay, Çaykara Solaklı, Çit Deresi, Çoruh Vadisi, Dalaman Çayı, Dicle Vadisi, Erenler Köyü, Fındıklı Arılı, Fındıklı Çağlayan, Fırtına Vadisi , Girlevik Şelalesi, Giresun Çanakçı, Giresun Keşap, Gölyaka Düzce, Görele, Güneysu, Gürgen, Gürleyikli Avatarlar, Hasankeyf, Havran Çayı, Hemşin, İkizdere, İspir Aksu Deresi, Kaş Gömbe, Kılıçkaya, Korkuteli Sürekler, Loç Vadisi, Macahel, Melet Çayı, Munzur Vadisi, Murgul Dereleri, Papart Vadisi, Saklıkent, Salarha, Sarıkeçili Göç Yolu Göksu Vadisi, Senoz Vadisi, Şavşat Dereleri, Tonya Fol Deresi, Tortum Vadisi ,Uzungöl, Yusufeli, Yuvarlakçay ve daha onlar gibileri henüz ağlamadan hiçdeğilse onlara sahip çıkalım.
Hepinize sevgilerimizle.
SUFİ SAJA
Bütün duygularımızı, hissetiklerimizi, bu yüzden çektiğimiz sıkıntıları,kaygılarımızı, isyanımızı,çığlıklarımızı ne güzel dile getirmişler... Çok teşekkürler....
http://www.klipleri-izle.net/mogollar/oluler-altin-takar-mi-video_e2775634a.html
Moğolların ''Ölüler altın takar mı? '' adlı parçası ve video klibi...
burada sinirlenecek birisi varsa ilkönce ben sinirlenip öfkelenmeliyim sayın:pera neden derseniz ben kozak yaylasında yaşıyorum kozağın havasını en çok ben soluyorum,en güzel sularını ben içiyorum,bizlerin saf altını olan fıstık çamlarına en çok ben çıkıyorum.kozağı sizden daha iyi ben biliyor ben yaşıyorum.mademki o kadar iddalısınız mademki o istilacıları bu kadar savunuyosunuz,ozaman soracaklarımıda yanıtlayın:ovacıktaki siyanür havuzu ne kadar tehlikesiz çevresine kaç kilometre zararı var,kozaktaki çam ağaçlarındaki mahsüller iki senedir neden kuruyo.bu mahsüller daha önceki yıllarda kurumuyoduda neden iki üç senedir kurumaya başladı isterseniz bi ziraat mühendisinide çağırın kozağa oda cevaplasın.biz altın istemiyoruz maden istemiyoruz bizim madenimiz var zaten aslanlar gibi çam fıstığımız var üzümümüz var çamavlumuzun elması var biz böyle daha mutluyuz ....sevgilerimle
Doğa ile ele ele grubunun facebookta 4 kasım da eklediği Kozak manzarası içler acısı, burası daha başlangıç.
182008
GÜVEN EKEN
26.11.2010 23:00:44
Doğaseverlere hedef şaşırtma
Çevre ve Orman Bakanlığı ikinci bir tartışmalı yasal düzenlemeyi gündeme getirdi.
GÜVEN EKEN
eken@dogadernegi.org
Diğer Yazıları
Doğaseverlere hedef şaşırtma
Tatilsiz Bayram
Benim adım Anadolu
Ben De Vatan Hainiyim
Teknoseksüelliğin Sonu Kıyamet
tüm yazıları
İkizdere’nin sit alanı ilan edilmesinin hemen ardından Çevre ve Orman Bakanlığı Tabiatı Koruma Kanunu adında bir kanun taslağını jet hızıyla Meclis’e gönderdi. Adı kulağa hoş gelse de, bu yeni düzenlemenin asıl maksadı tüm sit alanlarında, İkizdere ve diğer tüm vadilerde hidroelektrik santrallerin (HES) önünü açmaktı. Dahası, yıllardır çeşitli yasal düzenlemelerle korunan kıyılarımız, göllerimiz ve ormanlarımız da bu yeni kanunla rantın ellerine terk edilecekti.
Durumun vahameti anlaşılınca “intikam kanunu” Türkiye’nin dört bir yanındaki insanların tepkisini çekti ve sivil toplum kanuna karşı bir araya gelmeye başladı. Çevre Bakanı Eroğlu tepkiler üzerine bir açıklama yaparak kanunun AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlandığını iddia etti.
Ne var ki, AB’nin yanıtı gecikmedi. Avrupa Birliği, konu hakkında yaptığı yazılı açıklamada kanunun uyum yasalarıyla hiçbir ilişkisi olmadığını ilan etti ve aradan çekildi. Böylece Eroğlu, Türkiye’nin dört bir yanındaki vicdan sahibi insanlarla bir kez daha karşı karşıya gelmiş oldu.
Bir yandan doğanın yok edilmesine tepkiler büyürken, diğer yandan sitlerin yağmalanmasına dair “mantıklı” nedenler de birer birer tükeniyordu. Durum böyle olunca, Çevre ve Orman Bakanlığı ikinci bir tartışmalı yasal düzenlemeyi gündeme getirdi. Hiç şüphesiz 2B alanlarının satılmasına imkan sağlayacak kanun kamuoyunda bir kez daha geniş yer tutacaktı. Tartışmanın odağı “intikam kanunundan” 2B’ye doğru kaysa ne iyi olurdu... Böylece hem kafası karışık olan kamuoyu iki kötü arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak, hem de ortak bir mücadele için birleşen sivil toplumun hedefi şaşacaktı.
Görünen o ki, Anadolu doğası ve uygarlık mirasını katletme ahdı hepten keskinleşmişti. Anadolu toprakları, bir kez daha onu yönetenlerin ihanetine uğramıştı.
Bu toprakları kendi canı gibi korumak isteyen, suyunu, deresini, doğasını vermemeye kararlı Anadolu insanlarının ise kendisinden başka tutunacak dalı kalmamıştı.
Anadolu insanları, yaşadıkları toprakları savunmak için yine kendisiyle baş başaydı... Öyle ki, onun artık ne 2B, ne AB, ne de HES masallarını dinleyecek, iki kötü arasında tercih yapacak hali yoktu. Tek isteği, doğduğu topraklarda özgürce yaşayabilmek, kendi kültürünü devam ettirebilmekti.
Anadolu insanı merttir. Ayak oyunlarını bilmez. Strateji nedir bilmez. Onun tek yaşam stratejisi, kendi gibi olabilmektir.
Ayak oyunlarını sürdürmekte ısrar edenler ise iyi bilmelidir. Tarih tekerrürden ibarettir. Anadolu doğası sarp ve engebelidir. İnsanları da öyledir. Anadolu bugüne kadar geçilmemiştir, bundan sonra da geçilmeyecektir.
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 12 Kasım 2010
Geçerli Tarih: 01 Aralık 2010, 13:54
Site: YARIMADA HABER
URL: http://www.yarimada.org/yazar/1214-merih-yucel-urla-tema39nin-bergama-gezisi.html
Urla TEMA Gönüllü Sorumlusu Ayşen Kaya yine bir Kültür ve Doğa gezisi gerçekleştirerek önemli fark yarattı. Geziye Urla ve İzmir TEMA Gönüllüleri katıldı.
Bergama’da , bazilikayı ve Akropolu hızlı bir turla gezdik. Kaçırılıp, Berlin müzesi’nde sergilenen Zeus sunağı gitmişti ama yeri bütün görkemiyle boş duruyordu. Amacımız Kozak’a gitmek olduğu için Bergama tarihi yerlerini daha layıkıyla gezmek için daha sonraki bir güne bırakıp, bu güne dönerek, yağmalanan doğayı görmek için Kozak’a doğru yol aldık. Bizi yönlendiren ,geçen yıldan beri gazetelerde çıkan haberlerdi:
Geçen yıl 17 Nisanda Hayrettin Karaca ile birlikte Kozak Yayla’sına gittik. Yine yukarıbey köyünde köylülerle toplanıp, sohbet ettik. Hayrettin Karaca maden sahasını görmek istedi. Gittiğinde , maden sahasını çevirmişler, içeri sokmadılar, Orman herkesindi, Hiç kimse , hiçbir canlının içeri girmesini engelleyemezdi. Ama engellediler. Tapulu malları gibi. Maden kanununda yapılan değişikliklerdi onları bu denli cesaretli yapan.
Uyum ve dostluk içinde üzgün bir bir gün geçirdik. Elimizden hiçbir şey gelemedi. Yeni yasalar çelikten duvar gibi karşımıza dikiliyordu. Öncelikli amacımız : Kozak dağlarında altın aramak için kesilip, devrilen, sayıları 1 milyona yaklaşan ağaçlardı. Ve geçimini fıstık çamına bağlı yürüten 17 köyün insanına destek olmakdı.
Kozak Yaylası Çevre Koruma Derneği Başkanı Mehmet Akın’ın eşliğinde Kozak’ın Yukarıbey köyüne gittik. Köylülerle sohbetimizde, Kozak’ın ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunu, Çam fıstığı üretiminin ve ticaretinin köylerin ekonomisinde ve ülke ekonomisinde büyük rol oynadığını, Yılda 50 milyon dolarlık getirisi olduğunu öğrendik. Her kişinin çam ağaçlarını tapulu arazilerinde yetiştirdiği, bakımının yapıldığı, fıstık çamı arazilerinin biribirinden tellerle ayrıldığını öğrendik.
Fıstık çamı ağaçları yemyeşil yapraklı dallarıyla muntazam, üst kısımları yuvarlak bir yapı oluşturuyor, masal kitaplarına çizilen o naif orman manzarasını gösteriyordu. Hayranlıkla manzaraya bakakaldık. Hiç bu kadar fıstık çamını bir arada, bu güzellikte görmemiştik.
Kozak TEMA Gönüllü Sorumlusu Gülden Karabudak’ın daha önceki söylemlerinden :
Kozak köylülerinin yüz yıllardır çam fıstığı üretimiyle ayakta kaldıklarını, ama 2006 yılından bu yana bu verimli yaylanın vahşi madenciliğe açıldığını ve Koza Altın Şirketine teslim edildiğini, şirketin 7-8 yılda çıkardığı altından çok daha fazlasını, doğaya kıymadan köylülerin elde edebileceklerini öğrendik.
Dönüşümüz üzgün ve umutsuzdu. Tekrar Bergama’ya uğradık. Bu şehrin talihsizliği taşının , toprağının altın madeni bakımından çok zengin olmasıydı. Emperyalizmin aç gözlü canavarları başına üşüşmüştü, Senelerdir köylüleri ayakta, doğaları, sağlıkları elden gidiyor diye çırpınıyorlar. Basından takipçisiyiz. İsyanları: Dünyanın en vahşi yöntemiyle altın işletmeciliği. Siyanür liçi ile altın çıkarılıyor. Ve bu yöntem 5 mayıs 2010’da Avrupa Parlamentosu’nca Avrupa’da yasaklandı. Yer altı servetlerimiz hangi maden olursa olsun değerlidir. Tabii ki yeryüzüne çıkarılmalı. Ama doğaya dost, doğanın canını yakmayan bir teknoloji ile. Ekosisteme zarar vermeden çıkarılmalı, en uygun şekilde ülke ekonomisine katkı sağlanmalıdır. Ama yukarıdaki kazanç rakamlarından görüyoruz ki, TOPRAĞIN ÜZERİ, ALTINDAKİLERDEN ÇOK DAHA DEĞERLİ.
Çaresiz ve üzgün evlerimize döndük.
Merih Yücel
İzmir TEMA Temsilciliği Başkan Yardımcısı
ayazkentli
15-12-2010, 16:42
DANIŞTAY; BİR KEZ DAHA OVACIK ALTIN MADENİ HUKUKA AYKIRI DEDİ;
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, “İzmir,Bergama,Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan Newmont-Normandy Madencilik A.Ş.nin faaliyetine izin veren; 27.08.2004 tarih ve 6524-46062 sayılı, Nihai Çevresel Durum Değerlendirme Raporu ve eklerinde belirtilen hususlara uyulmak kaydıyla faaliyetinde sakınca olmadığı yolundaki işlemi”nin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemli davada, davayı reddeden İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin kararının temyiz incelemesini yapan Danıştay 6. Dairesi, BOZMA kararı verdi (Danıştay 6.Dairesi 25.06.2010 tarih ve 2008/6795 Esas 2010/6667 Karar)
Kararda, işlemin dayanağı olan “ÇED Yönetmeliği’nin geçici 6.maddesi”nin iptal edilmiş olması gerekçe gösterilmiş ve “dayanağı kalmayan işlemin hukuka aykırı olduğuna, bu nedenle davayı reddeden İzmir 3.İdare Mahkemesi kararının BOZULMASINA”karar verilmiştir.
Bilindiği gibi; Bergama-Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan siyanür liçi yöntemi ile çalışan altın madeninin işletilmesine ilişkin idari işlemler, Mahkemelerce defalarca iptal edilmiş, AİHM tarafından AİHS’nin ihlal edildiğine karar verilmiştir. “Kamu yararına olmadığı"na ilişkin mahkeme kararlarına karşın, söz konusu Altın Madeni ve Kimya tesisi, HUKUK DEVLETİ İLKESİNİ YERLE BİR EDEREK faaliyetini sürdürmüştür.
Bergama Altın Madeni ile ilgili tartışma aslında “…doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır…” hükmünü veren 13 Mayıs 1997 tarihli Danıştay kararı ile bitmeliydi. Ama öyle olmadı, hukuk devleti ilkesi yok sayılarak, üstelik TÜBİTAK da kullanılarak, Başbakanlığın kanunsuz emri ile mahkeme kararı aşılmaya kalkışıldı. Bunun üzerine verilen yeni mahkeme kararları da Bakanlar Kurulu’nun gizli kararnamesi ile aşıldı. Hukuksuz Bakanlar Kurulu kararının Danıştay’ca durdurulması üzerine Ovacık Madeni 19 Ağustos 2004 tarihinde mühürlendi. Ancak mühürleme tarihinden 8 gün sonra şimdi Danıştayca hukuka aykırı olduğuna karar verilen ÇED izni verildi. Ardından dönemin ABD Büyükelçisi Edelman’ın da ricası üzerine diğer izinler tamamlanarak, Ovacık Altın Madeni yeniden faaliyete başladı. Bozma kararından önce Danıştayca yürütmeyi durdurma kararı verilmesi üzerine, Çevre ve Orman Bakanlığı, bir yandan madenin kapatılması için yazışmalar yaparken diğer yandan maden işletmesi ile ilgili yeniden ÇED süreci başlattı, kısa süre kapalı kalan madene 18.02.2009 tarihinde yeniden ÇED izni verildi ve yeniden faaliyet başladı.
Şimdi Ovacık’ta cevher kalmadı, Ovacık Altın Madeni’ni çalıştırmak için Kozak Yaylası’nda dört yerde maden ocağı açılmaya çalışılıyor. Yani Ovacık bitti, sıra Kozak’a geldi.
Ovacık Altın Madeni ile ilgili biten tüm davaları kazandık. Yeni iptal kararlarını engellemek için Ovacık Altın Madeni ve Kozak Maden Ocaklarına ilişkin davalarda madenci şirket tarafından sürekli olarak birileri davaya müdahale edilerek yargılamalar kilitlenmiş durumda. Örneğin 2 yıl önce keşif kararı verilen ve keşif avansı yatırılan “birinci atık havuzu kapasite artımı ÇED izni davası”nda müdahaleler üzerine bir türlü keşfe gidilemedi. Madenci şirketin Kozak Köylerinden bir takım kişilerle yaptığı taşıma sözleşmelerine dayanarak Kozak Yaylası’nda bir grup Köyün Muhtarı madenci şirketin yanında davaya katılma isteminde bulundu.
Sözün özü; Bergama’da yargı karar veriyor, dinleyen yok, şimdi yargıyı kilitleme çabası var. Muhtarlık mührü, kişisel çıkarlar için kullanılıyor.
Yıllardır, Bergama’da hukuka aykırı maden işletmesine izin veren, göz yuman kamu görevlileri, Anayasa’nın 2. maddesindeki “Hukuk Devleti” ilkesini, 138. maddesindeki mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesini, dolayısıyla 56. maddesindeki “sağlıklı çevrede yaşama hakkı”nı yok sayarak suç işlemektedirler.
Çevre sağlığı ve canlı yaşamını yok sayan, hukukun üstünlüğünü tanımayan, tek dertleri küreselleşen sermayenin işini kolaylaştırmak olan siyasi iktidarlara ve yöneticilere karşın, bu ülkede canlı yaşamının korunması için, çocuklarına yaşanılası bir ülke, yaşanılası bir dünya bırakmak için mücadele yürüten yaşam savunucuları vardır.
Yaşam savunucuları dimdik ayaktadır. İlk günkü gibi haklı mücadelesini sürdürmektedir.Sağlıklı çevrede yaşama hakkından ve hukukun üstünlüğünden yana olan tüm yurttaşları ve örgütleri mücadelemize destek vermeye çağırıyoruz.
Dr. Oya Otyıldız
İzmir-Bergama-Eşme-Sivrihisar Havran/Küçükdere Elele Hareketi Dönem Sözcüsü
Erol Engel
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü
---------------------------------------------------------------------------------
Ülkemiz'de ne'de olsa İLERİ DEMOKRASİ var.
Kim, takar mahkeme kararlarını!!
Konu: Başka bir dünya yok…Bunlara seyirci kalmayacağız… Av. Sema PEKDAŞ- İzmir Baro Başkanı
BASINA VE KAMUOYUNA
Allianoi İzmir İli, Bergama İlçesi sınırları içinde, Bergama-İvrindi karayolunun 18. kilometresinde, Bergama'nın kuzeydoğusunda, Yortanlı Barajı gölet alanının tam ortasında, Paşa Ilıcası Mevkii’nde yer almaktadır. 1998 yılından bu yana da Paşa Ilıcası merkez olmak üzere Yortanlı Barajı gölet alanı içinde kalan alanda kurtarma kazı çalışmaları devam etmektedir.
Allanoi termal bir sağlık yurdudur. Tarihi prehistorik döneme kadar uzanır. Osmanlı döneminde dahi bilfiil kullanıldığı bilinmektedir. Bu tarihi öneminden dolayı ’ İzmir 1. No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 29.03.2001 tarih ve 9226 sayılı kararı ile “ Allianoi antik kentinin bulunduğu alan, 1. Derece Arkeolojik Sit olarak tespit ve tescil edilmiştir. Buna rağmen, 2863 sayılı yasaya aykırı olarak ve bu Yasa ihlal edilmek suretiyle söz konusu Antik Bölge üzerinde,Yortanlı barajı inşaatına başlanmış ve halen inşaat devam etmektedir.
Bergama’da Allianoi antik kentinin sular altında kalmasına neden olacak Yortanlı Barajı girişimine karşı yakın geçmişte kültür ve doğa korumacıları tarafından açılan 12 adet dava vardır ve bu davalar halen sürmektedir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yapılan bir başvuru bulunmaktadır. İzmir İdare Mahkemeleri ile Danıştay 6.Dairesi, ‘’antik kentin kille doldurulması işlemini onaylayan İzmir 2 No lu Koruma Kurulu’nun vermiş olduğu kararın’’ yürütmesi durdurmuş ve iptal etmiştir.
Bir kültür Mirasımız olan ve Yortanlı barajı suları altında kalması planlanan ALLİANOİ termal alanı ile ilgili olarak, İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 28.05.2010 tarih ve 5804 karar sayılı kararı ile 17.8.2010 tarih ve 6037 karar sayılı kararı hakkında; İzmir 4.idare Mahkemesi 2010/1510 Esas sayılı dosyada dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin olarak dava açılmış , yargılama devam etmekte olup savunmalar alınmış keşiften sonra ise yürütmenin durdurulması talebinin değerlendirilmesine karar verilmiştir. Üstelik iş bu karardan önce yürürlüğe giren “ ALANIN MİLLE KAPLANMASI VE SU TUTULMASINA İLİŞKİN OLAN” ve iptali istenen KURUL KARARI HAKKINDA İZMİR 4. İDARE MAHKEMESİ 2009/1921 esas, ve 2010/1702 Karar numarası ile 30.11.2010 tarihinde iptal kararı verilmiştir. Bu nedenle son idari eylemlere konu olan KORUMA KURULU KARARI DA BENZER BİR KARAR OLDUĞUNDAN İPTAL EDİLME İHTİMALİ VARDIR.
Allianoi Girişim Grubunun başvurusu ve bilgilendirmeleri ile gelişmeleri, İzmir Barosu olarak yakından takip etmekteyiz. Şuan için Allinoinin üstü tamamen örtülmüş olup, her an baraj suyunun bırakılması ihtimali vardır. Bu konu ile olarak günlerdir çeşitli haberler yayımlanmaktadır. Biz bu basın haberlerini ihbar olarak kabul ediyoruz. Alana su verilmesi halinde yargı kararı iptal ile sonuçlansa bile telafisi mümkün olmayacak zararlar doğacak ve antik kent geri dönüşümsüz bir şekilde zarar görecektir. Yargı kararının sonucunun beklenmemesi, yargı kararlarının etkisiz kılınması anlamına gelecektir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir.
TC.ANAYASASI’NA GÖRE; “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır” (63. Madde)
2863 sayılı yasasına göre; , 9.maddesine göre; bu alanlara inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı bildirilmiş , 65.maddesinde ise bulunanlar hakkında cezai müeyyideler uygulanacağı bildirilmiştir.
4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2/c maddesi uyarınca “Tarihi ve Kültürel Varlıkları Korumak” Kültür ve Turizm Bakanlığının görevleri arasındadır.
Ayrıca bu alan Anayasanın 90/5 maddesi uyarınca; 1972 Paris Dünya Kültür ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi, 1985- Granada Avrupa Mimari Mirasın Korunması Sözleşmesi ve 1992 Valetta/Malta Arkeolojik Mirasın Korunmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi ile evrensel hukukun koruması altındadır.
Böyle bir kültür mirasının hem de hukuki süreç devam ederken heba edilmesine İzmir Barosunun seyirci kalması mümkün değildir. Yargı kararlarının etkili kılınması ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKLA YÜKÜMLÜ İZMİR BAROSU OLARAK Allianoi sürecinin takipçisiyiz.
Yaşadığımız kent bizim evimizdir. Kültür ve tabiat varlıkları bizim zenginliğimizdir. Allianoi gibi binlerce yıl insanlığa hizmet etmiş bir termal sağlık yurdu sulara gömülmek istenmektedir. Birgi gibi tarihi ve doğal güzelliği dillere destan bir beldemiz altın aramak için yok edilmeye çalışılmakta, binbir çeşit canlıya ev sahipliği yapan Kozak Yaylası yine aynı tehlikeyle karşı karşıyadır. Hidro Elektrik Santralları yüzünden ülkemizin dört bir yanında dereler ve derelerin beslediği canlılar tehdit altındadır. Çernobil onlarca yıl sonra hala can almaya devam ederken ülkemize nükleer tesisler yapılmak istenmekte hem de tüm mevcut hukuki düzenlemelere inat ihale edilmektedir,. Yüzlerce çeşit kuşa ev sahipliği yapan Uluabat gölünün yanından geçirilecek Bursa Balıkesir İzmir Otoyolu Çalışmaları Çevre Etki Değerlendirme Raporlarından muaf tutulmaya çalışılmakta, sürecin alelacele tamamlanması için Genelgeler çıkarılmaktadır.
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu adı altında Mecliste görüşülen Yasa tasarısı ile doğal ve tarihi koruma alanları Koruma Kurullarının elinden alınmakta ve tamamen Çevre Bakanlığı kontrolüne verilmektedir. mevcut olan koruma alanlarında ise “üstün kamu yararı” kavramı çerçevesinde Bakanlar Kurulu aracılığı ile bölgede yapılmak istenen her türden yatırıma izin vermenin kapıları aralanmaktadır.
Biz bu dünyada misafir olduğumuzun bilincindeyiz. Üzerimize düşen en başat görev gelecek nesillere de bu güzelliklerin ve bu kültürel mirasın aktarılmasını sağlamaktır. Gelişmeye, ilerlemeye karşı olmamız mümkün değildir. Ancak hukuk kuralları çiğneyerek, çevrenin ne şekilde etkileneceği hesaplanmaksızın, kültür ve tabiat varlıklarını yok edecek yapılacak her türlü karar ve eylemin karşısındayız.
Allianoi “de gömülmek istenen tarihimizdir. Tüm yurttaşlarımızı tarihine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
İlgili tüm bakanlıklar ile TBMM çevre komisyonunu ve İzmir Koruma Kurulunu göreve davet ediyoruz.
Tüm basını ve kamuoyunu evimizi, kentimizi, Allianoimizi korumaya, kültür ve tabiat varlıklarımıza sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Başka bir dünya yok…
Bunlara seyirci kalmayacağız…
Av. Sema PEKDAŞ
İzmir Baro Başkan
__________________________________________________ _______________
Mahkeme karalarının hiçbirini umursamayıp doğamızı ve tarihi yerlerimizi
bütün hızlarıyla yok ediyorlar.
Bu sabah bana gelen bir mesajı aktarıyorum.
(Bugün Bergama'da yine onbinlerce gazete dağıtılıyor, rüşvetin rotası şehre yönelmiş durumda; Ankara'da açılacak olan Altın Koza üniversitesinin bir iki bölümü "Bergamalı yöneticiler yer verirlerse" Bergama'ya yapacaklarmış...NE PAHASINA ? Erol Engel)
Tayfun Özkaya 28.1.2011
Türkiye’de altın üretimi konusunda ileri sürülen görüş şudur: Almanya ve alman şirketleri Türkiye’nin altın üretimini arttırmasını istemezler. Böyle olursa dünya altın fiyatları düşer ve altın üreten ve Türkiye’ye ihracat yapan Alman şirketleri zarar görür.
Altının yumurta gibi tüketildiğinde yok olan bir meta olmadığını önemle vurgulayarak konuya girelim. Yumurta satın alırsınız (talep edersiniz) ve yemek yapıp tüketirsiniz, geriye bir şey kalmaz. Altında ise diyelim bir bilezik aldınız. (talep ettiniz) Ama bu altın kaybolmaz. Bir ay veya yıl sonra paraya ihtiyacınız olur, satarsınız. Arz edersiniz. Dolayısıyla altında arz üretime eşit değildir. Yumurtada ise aşağı yukarı (biraz stok olabilir) arz üretime eşittir. O halde altında fiyatı belirleyen üretim değildir. İnkalardan bu yana üretilen bütün altın arzda dikkate alınır.
Dünyada 1835–2007 yılları arasında üretilen altın miktarı 160 000 tondur. (Kaynak: www.goldsheetlinks.com) 2009 yılında dünyada üretilen altın miktarı ise 2572 tondur. Yani her yıl tüm stokun ancak %1,61’i kadar altın üretiliyor. Türkiye’de üretilen altının ise 2009 yılında 14,5 ton olduğu bildiriliyor. Bu ise dünya üretiminin %0,56’sı, dünya stokunun ise % 0,0009’u (on milyonda dokuz) ediyor. Türkiye’deki altın üretimini 100 misli arttırsanız bile bunun arz yönünden hiçbir anlamı olmayacaktır.
Almanya’nın altın üretimi istatistiklere bile girmiyor. Dünya’da en çok altın üreten firmalara ve ülkelere bakıyoruz. Bunların Amerikan, Kanada, Güney Afrika ve Çin şirketleri olduğunu görüyoruz. O zaman bu üretimimizi önce bu ülkelerin engellemesi gerekmez miydi? Gördüğümüz şudur: En başta Amerikan şirketleri Türkiye’de altın üretimi için uğraşmaktadırlar. Kaldı ki altın fiyatları üzerinde başka şeyler de etkilidir. Dünya tarihinde altının nerede ise son zamanlara kadar para yerine kullanıldığını biliyoruz.
Dünyanın büyük altın şirketlerini inceliyoruz. Aralarında doğru dürüst bir alman sermayesine rastlamıyoruz. Üretim işinde almanlar çok önemli değil. Ayrıca Bergama’da altın işine girişen Euroogold’un ilk kurucuları arasında almanların da olduğunu görüyoruz. O halde neden bu firma Türkiye’de altın üretmeye gelmiş? Diğer yandan siyanür üretiminde alman şirketlerinin önemli bir yeri var. Yani iddianın tam tersine alman şirketlerinin altın üretilmesinde önemli çıkarları var.
Altın Madencileri Derneği 2010 yılında üretilen 17 ton altının değerini 800 milyon dolar olarak açıklamış. Bundan devlete kalan sadece %2’dir. Altın madencilerinden “ruhsat sahibi tarafından beyan edilen” ocak başı satış fiyatının %2’sinin devlet hakkı olarak alınacağını biliyoruz. Bu 16 milyon dolardır ve Türkiye için önemli bir sayı değildir. Çalışanların da emek geliri kazandıkları söylenebilirse de bu da ihmal edilir düzeylerdedir.
Ancak siyanür liçi yöntemiyle üretilen altının çevreye, insana zararları konusunda muazzam bir bilgi birikmiştir. Avrupa Birliği de buna dayanarak siyanür liçi ile üretimi yasaklamıştır. Türkiye’de altın üretilen yerlere bakıyoruz, tarımsal üretim ve turizm açısından cennet gibi yerler olduğunu görüyoruz. İzmir’de içme suyu kaynaklarının kirlenmesi tehlikesi de çok yüksektir.
Altın üretiminden bize kalanın dolarlar mı yoksa çevre tahribatı mı olduğu üzerinde iyice düşünmeliyiz.
EGE ÜNİVERSİTESİ
Son yıllar da madenler için verilen ruhsat sayısı alabildiğine arttı, aşağıdaki bilgilendirme yazısında belirtilmektedir. ülkemiz HES, NÜKLEER SANTRAL, MADEN RUHSATLARIYLA talan edilmekte.
Sayin UZZK Bilgilendirme ve paylaşım yazısı
GÜMÇED Edremit Körfez Şubesi ve Güzel Edremit Körfezi Bekçileri
olarak, Kazdağı'mız, Madra Dağı'mız ve tüm yaşam alanlarımız için yıllardır
sürdürdüğümüz çevre mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor. Dağlarımızdaki yüze
yakın maden ruhsatı en büyük çevresel yıkım dayatmasıdır. Dünyada var olan üç
THEBE şehrinden biri Havran Tepeoba Köyü civarındadır. Şimdi bu antik kent ve
Kumluca'nın güzelim çam ormanları "molibden ve bakır madeni" ve aynı zamanda
gizli ALTIN madeni olan TEPEOBA MADENİ ile yok ediliyor. Bu vahşeti durdurmak
için açtığımız iki dava var. Hukuksal sürecin yanısıra, bu kıyımı durdurma
kararlılığımızı göstermek için tüm Körfezliler olarak bugün bir kez daha
buradayız.
Güzel körfezimizin en önemli doğal değerleri olan Kazdağı'mız –
Madra Dağı'mız ve kutsal zeytin ağaçlarımıza yönelik maden talanı girişimleri
inanılmaz boyutlara ulaştı. Kazdağı'nın kuzeyinde Biga Yarımadası'nda 34'ü
altın-gümüş olmak üzere yüzlerce maden ruhsatı verildi. Kazdağı'nın güneyinde
26'sı Milli Park'ta olmak üzere yine 100'e yakın maden ruhsatı dayatıldı. Madra
Dağı'nda ve Kozak Yaylası'nda yine yüzden fazla yer, çoğu da % 60 ABD sermayeli
cemaatçi KOZA ALTIN'ın tekelinde olmak üzere madenciliğin yıkımına açık hale
getirildi. Dünyanın belki de en güzel toprak parçası, acımasızca yok edilmenin
eşiğinde. Birileri para kazanacak diye hayatımız karartılmak isteniyor. Doğamızı
bezeyen binbir bitki çeşidi ve dağlarımızın binbir pınarı tehlikede.
Ormanlarımız, Anayasa gereği korunmalıdır. Ancak madencilik söz konusu ise
hektarına 4000 TL. veren madenci, aynı Tepeoba'da Özdoğu Şirketi'nin yaptığı
gibi, yasal katliam yapabiliyor. Yani tüm yaşam alanlarımız madencilerin doymak
bilmez hırsları için yok edilmek isteniyor.
Geçmişinde 44 ayrı uygarlığın izleri bulunan, dünyanın en zengin
arkeolojisine sahip Anadolu'muzun tümüne dayatılan aynı kader. 1923-2004 arası
sadece 1500 maden ruhsatı verilmişken, 2004'te TBMM'den geçen 5177 Sayılı
sömürge yasası ile 2010'a kadar ruhsat sayısı 45.000'i aşmıştır. Bu
ruhsatlarla kapatılan vatan toprağı ise 280.000 km2'den fazladır. Yani ülkemizin
1/3'ünden fazlası maden talancılarının işgali altındadır. Üstelik bu
ruhsatların % 30'u doğrudanyabancı şirketlere verilmiştir. Yani emperyalizmin
istekleri mevcut iktidar eliyle yaşama geçirilmiş, ülkemiz yağmacılara peşkeş
çekilmiştir. Anadolu, 1919'dan bu yana en büyük işgal altındadır.
Maden ruhsatlarının yanı sıra, tüm akarsularımızın özgürlüğü, enerji
yatırımcısı HES yamyamlarının çıkarları için yok edilmektedir. Tüm akarsularda
binlerce HES ruhsatı ülkemizin yeni karabasanıdır. Bunlara bir de, son zamanda,
Nükleer Santral belası eklenmiştir. Japonya'daki dram ortada iken ve tüm dünya
nükleere karşı bir tutuma geçerken, bizde ise (hangi pazarlıkların nedenidir
bilinmez!) tam tersine sayısı artan bir nükleer çılgınlığı dayatılmaktadır.
Termik santraller ve Allionei gibi değerleri gömen plansız barajlar ayrı bir
sorun olarak bunlara eklenebilir.
Ama, gerek Edremit Körfezi'nde bizler yani Güzel Edremit Körfezi'nin
Bekçileri, gerekse güzel yurdumuzun her köşesindeki güzellikleri korumaya
sevdalı yurtsever, doğasever yol arkadaşlarımız, tüm yaşam savunucuları
direniyoruz, direneceğiz. Kışladağ'dan-Hasankeyf'e, Kazdağları'ndan-Bozdağlar'a,
Akkuyu'dan-Sinop'a, Yuvarlakçay'dan-Artvin'e ve elbette şanlı Bergama
direnişinden-tüm ülkeye, yani her yerde yılmadan direniyoruz, direneceğiz.
Bugün, "Kazdağı'nı Vermeyeceğiz!" yürüyüşünden- "Anadolu'yu Vermeyeceğiz!"
yürüyüşüne geçeceğiz. Anadolu'nun her köşesinden Ankara'ya 40 gün – 40 gece
sürecek bu büyük "ANADOLU'YU VERMEYECEĞİZ!" yürüyüşüne katılacak tüm doğasever-
vatansever yol arkadaşlarımızı yüreklerinden öpüyoruz.
Kazdağı'nı, Madra Dağı'nı, Eybek Dağı'nı, Kutsal Zeytin Ağaçlarımızı
VERMEYECEĞİZ.!
Biga Yarımadası'nı, Kozak Yaylası'nı, Çal Dağı'nı, Bozdağlar'ı
VERMEYECEĞİZ.!
Akkuyu'yu, Sinop'u, İğneada'yı nükleer lobisine VERMEYECEĞİZ.!
Derelerimiz özgür akacak, derelerimizi HES yatırımcısı yamyamlara
VERMEYECEĞİZ.!
Söz veriyoruz. Andımız olsun ki, canımızı VERECEĞİZ ama bu vatanı
VERMEYECEĞİZ.!
Saygılarımızla…
GÜMÇED VE GÜZEL EDREMİT KÖRFEZİ'NİN BEKÇİLERİ ADINA
Mehmet Akif ÖZNAL / Başkan
-
ayazkentli
12-09-2011, 16:16
Kozak Yaylası'nda işletilmek istenen altın madenine karşı çıkan yöre halkına, destek amacıyla geçen yıl nisan ayında bölgeye giden TEMA Onursal Başkanı Hayrettin Karaca ve beraberindekiler hakkında şüpheli sıfatıyla işlem başlatıldı.
Nisan 2010 tarihinde, yaylada incelemede bulunmak isteyen Karaca ve arkadaşlarının yolunun kesilmesi ve üzerlerine korku salınarak, ormanlık alandan ayrılmaya zorlanmasıyla başlayan süreçte Karaca, 16 ay sonra adli birimlere ifade vermeye çağrıldı. Karaca’yla birlikte Kozak Yaylası Çevre Koruma Derneği Sözcüsü Gülden Karabudak ve Turgutlu Çevre Hareketi’nden avukat Hasan Namak da şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı.
Hayrettin Karaca, gelişmelerle ilgili olarak, “Yavuz hırsız ev halkını bastırır mı?” dedi.
Karaca, kendisine ifade vermesi için tebligat yapıldığını ve bayram tatilinden sonra giderek cevap hakkını kullanacağını söyledi. Karaca, Kozak Yaylası’nda başından geçenlerle ilgili olarak, ülkesinin topraklarında esir muamelesi gördüğünü ve bunu içerlediğini belirterek “Yetmiyormuş gibi bir de suçluymuşum gibi ifademi istiyorlar. Üzüntümden ne diyeceğimi bilemiyorum” dedi.
Alıntı yapılan link: http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=273006
45 yıldan beri Burhaniye' ye giderim ve Kozak yolunu tercih ederim genelde. 1998 yılında, dönüşte, yayla yollarından Bergama'ya çıkayım dedim. Yolumu kaybettim, denk geldiğim jandarmalar'ın tarifi ile 4 saat sonra, saat 21,00 sıraları Yukarıbey'e indim. Bakkal' da ekmek, bisküvi kalmamış, ''4 yaşında kızım var, evinden az ekmek verirmisin'' dedim. Cevap: şimdi onla uğraşamam.
Kahvehaneye gittim, gene ekmek rica ettim, birisi fırladı, gel abi deyip, Bergama istikameti, hemen 20 metre ilerde, meydanın sol köşesinde eve götürdü. Meğer henüz bitmiş sünnet düğün evi imiş. 20 çeşit yemek sundular. ALLAH razı olsun. 10-15 gün sonra gene ordan geçerken, bahçenin birinde fıstık kırıyorlardı, 1-2 kg. alayım dedim. 4 TL. dediler. Yav' İzmir'de de aynı fiat dediğimde, senin araban lüx, dediler, yüzüme. Şaka sandım. Ciddi imişler,ne alaka ise, almadım. Gene yayla yoluna vurdum, artık kaybolmam diye, bir yayla köyünde yolumu kestiler, Asker evi imiş, ''keşkeğimizi yemeden salmayız abi'' dediler. Yedik. ALLAH razı olsun.
Siz şimdi, yukardakilerden, hangi Kozak' lıyı temsil ediyorsunuz?
''Örneğin bir Türkiye Meclisi kurarak yerelleri buluşturabiliriz..''
Ne demek bu Meclis?
''Lermontov elinde şarap kadehiyle ayın ışıklarını toplarken yeryüzünde,
Paul Celan'la bir Viyana akşamını yaşamak, Prag'da sokaklarda dolaşmak, Belgrad'da anıları toplamak..''
Buralardan mı köylüyü savunacaksınız?
''Kısa sürede köşeyi dönenler, sanayileşmiş ülke varsıllarının tersine pahalı otomobiller, yalılar, köşkler, gece kulüplerinde bırakılan binlerce liralar''..
Türkiye' nin en zengin köyüne yakışır. Ama bu cümleyi köyde kullanmayın, anlamaz falan, dayak ihtimali var.
''Şimdi gel de Karl Marx'ı anımsama''..
O kadar geçmişi anımsamayınız, Buna ne dersiniz, kim kime demiş? ”İkimizden biri muhtemelen doğru. Senin teorin benimkinden daha kapsamlı. Fakat zaman gösterecek.” veya Hawking veya USA 'nın Türkiye hakkındaki 50 yıllık planı(25 yılı geçti bile, siz Marx ile meşgul iken)
Aşağısını okuyun ve söyleyin lütfen,
''Ey “adalet” ve “kalkınma” diyenler;''
‘''Adalet’ ve ‘kalkınma’ (!)''
''AKP iktidarından güvenceler alarak ülkemize gelmektedirler''
''arkasındaki güçlere (gülen cemaati-akp iktidarı)''
''Her siyasi hareket AKP tarafından durdurulmak isteniyor''
''AKP'nin gerçek yüzü ortada sevgili okur''
''AKP iktidarı arkalarında.. ''
''Yerli işbirlikçilerini, siyasal erki de "köle" ''
okuduysanız, AŞAĞIDAKİ ne?
''Faklı partilerin insanları olabilirsiniz ama bu topraklara sahip çıkmak için yan yana gelip...''
Alttakiler ile AKP' nin tarihsel alakası ne?
''Bu rapora göre 1999-2002 arasında tarımsal destekler 6 milyar dolar azalarak 1,1 milyar dolara indi, aynı dönemde tarımsal GSMH 27 milyar dolardan 22 milyar dolara geriledi, çiftçiler üzerindeki net etki, yaklaşık 4 milyar dolar tutarında yıllık zarar oldu, 2002-2003 reform döneminde suni gübre ve tarımsal kimyasal madde kullanımı %25-30 azaldı, DGD programı çiftçilerin maruz kaldığı net gelir kaybının yaklaşık %35-45’ini karşıladı''
''Dulkadirli köyünde 1993 yılında 56 kişiye düşen nüfüs''
ile AKP 'nin alakası ne?
''AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında tarımın istihdama katkısı %35’ten günümüzde %25’lere düştü
Bu rapora göre 1999-2002 arasında tarımsal destekler 6 milyar dolar azalarak 1,1 milyar dolara indi''
AKP ile alaka?
''Altın olan bir yerde kesinlik'le Uranyum vardır (örnek olarak, G. Afrika, Bergama, Eşme ve daha aklıma gelmeyen bir çok yer veriliyordu) ve altın arama-çıkarma adı altında, aslında küresel güçlerin bu Uranyum'u elde etme amacını güttüklerini söylüyorlardı'' ..
Kötümü peki? Size muhalefet imkanı doğar, demi efendim?
''Cam fıstığı için depo ve tesis kuracağını söylüyor.''
Sen zengin olunca, kendin kırmazsan olacağı o. Sen eskisi gibi kırsan, salak mı o şirket fabrika kursun.
''Şimdi altın madenciliğine ne gerek var''
Nerde bilimselliği?
''derinliği 800 m. 1000 X 1000 . çukur''
ne demek, hiç düşündünüzmü?
''100 bin ton zehirli madde''
ne demek biliyormusunuz?
''2009 yılında dünyada üretilen altın miktarı ise 2572 tondur. Yani her yıl tüm stokun ancak %1,61’i kadar altın üretiliyor. Türkiye’de üretilen altının ise 2009 yılında 14,5 ton olduğu bildiriliyor. Bu ise dünya üretiminin %0,56’sı, dünya stokunun ise % 0,0009’u (on milyonda dokuz) ediyor.
EGE ÜNİVERSİTESİ''
Rakamlar ile ve Üniversiteler ile oynamayı iyi beceriyorsunuz. Verileri istediğiniz yerde kullanıyorsunuz.
'' 7743 ağaç kesildi/10 bine yakın ağaç kesildi/kesilip, devrilen, sayıları 1 milyona yaklaşan ağaçlardı/Bu gördüğünüz alandan 500 dönüm kesildi, yani ortalama 7700 ağaç.''
Resimdeki dediğiniz bu alan; ancak 35-40 dönüm tutar, nasıl 500 dönüm. Bir ricam daha, kaç ağaç idi? ben karıştırdım sizin gibi, özür.
'' Derelerimiz özgür akacak''
Türkler de bakacak mı sizce?
-Sizin yaşadığınız köyde, bir insan ömrü boyunca, kaç fıstık ağacı eker/yetiştirir, siz ektiniz mi, eken birini tanırmısınız?
-4000 bin yıllık tarihin üzerine, 700 yıl önce atalarınız geldiğinde, kaç dönüm idi fıstık ağaçları, üstüne kaç dönüm ektiniz, hazırdan mı yediniz?
-Acılarını hayal ettiğiniz yılkı atları için bir şey yaptınız mı, yoksa sadece düşmü idi?
-Ordan her geçişimde, orman işletmesine veya orman köylülerine ait kesilmiş odun yığınları görürdüm, sizin de varmıydı, olanları tanırmısınız?
-Ceylanlar orman işletmesinin korumasında, çitler arasında idi. Nesilleri tükenmesin diye kimden koruyorlardı ceylanları, AKP' denmi, sizden mi?
-Hayal ettiğiniz Kozak' ta, Taş kırma ocaklarını gördünüz mü, ağaçların doğasını bozma pahasına satılan kaya paralarını lüpleyenler, ağaçların kurumasına neden olabilir mi, araştırdınız mı?
-Kaç zeytin fabrikası, sera var, atıkları nasıl ve nereye akar baktınız mı?
-Av.Arif Ali Cangı bey, para alırmıydı sizlerden?
Efendim;
Kendiniz gibi düşünmeyeni dışlamayın/ötelemeyin/aşağılamayın ki birlikte olabilelim. Bergama/Kozak sizin değil, hepimizin. Ben şimdi size nasıl katılacam? Fikrimiz aynı olsa bile.
Nerenizi savunacam? Bilimsellikten o kadar uzaksınız ki. Sırf MUHALEFET olmak için tarihe bile muhalifsiniz. İlk köle isyanını araştırın bi lütfen.Sakın bana da başkasına dediğiniz gibi'' ispat et '' demeyin. Dikkat ettiyseniz, ben bilimselliğine girmedim efendim, Haddimi bilirim.
Bilimsel yaklaşım gösteren Sayın Ayazkentli' ye teşekkür ederim, kendileri, karşıt fikirleri ötelese de, araştırıyor hiç olmazsa, Ya siz? Altın meselesinde inancımı yıktınız.
Allinois 'te siz yazı yazmazsanız, veya bilimsel yazarsanız sizinleyim genede.HES konusunu da iyi çalışın lütfen. Binlerce Karadenizli aslında minyatür HES ler yapmışlar ve kullanıyorlar.
Tüm Kozak' lılara saygılar olsun. (Açlıktan ağlayan kızıma, ekmek vermeyen bakkal hariç ama)
Özür ve Saygılarımla lütfen.
Bir özür daha, çünkü sizin cümleniz ile bağlıyacağım.
''O kadar cahil değiliz canım.''
[QUOTE=mrduran;873293]
-Sizin yaşadığınız köyde, bir insan ömrü boyunca, kaç fıstık ağacı eker/yetiştirir, siz ektiniz mi, eken birini tanırmısınız?
:):):)
;))
Teşekkür ederim efendim. Cevap almış oldum.
Saygılarımla lütfen.
Sn. Mr Duran:)
Daha cevabınızı almadınız, bakkal olayının doğruluk derecesini bilemem ama Kozak'ta kimin kapısına giderseniz gidin aç dönmezsiniz. Şimdi evimde felaket nedeniyle misafir ağırlayacağım, üstelik bayramda da küçük kızımın söz işi var. Yazlığım da tekrar açılıp başka konuklara verilecek, aslında bunları hiç anlatmak istemezdim... Bizim geleneklerimizde bu işler gizli yapılır . Ayrıca sizin beni nereye koyduğunuz beni hiç ilgilendirmiyor, çünkü beni ve ailemi hiç tanımıyorsunuz. Evimden kaç güneydoğlu talebenin, doktor ve mühendis olarak okuyup çıktığını da bilmiyosunuz. Bu, kızlarımın ergenlik çağına kadar sürdü. Şimdi size soralım siz ne yaptınız?!
İkincisi eşimin ve benim işlerimiz dolayısı ile yurt dışına defalarca çıktığımız, orada ne gezip tozduğumuz ne yedip içtiğimiz kimseyi ilgilendirmedi, sizi de ilgilendirmez.
Bu benim, Kozak'ın bir evadı olduğum gerçeğini değiştirmez...
Benim ve ailemin gece klüpleriyle de işi olmaz. Olsa da ki öyle bir şey yok kimseyi ilgilendirmez, biz bu yaşımıza kadar bileğimizin,aklımızın gücüyle, anlımızın teriyle kazandık.
Köyde dayak olayı:) Siz bizim köyümüzü bilmiyorsunuz herhalde bilseniz böyle konuşamazdınız. Orada kadınlara duyulan saygının ne olduğunu görmediniz. Geriye bakın adli dosyaları çıkartın, araştırın kadına şiddetin olduğu bir olay göremezsiniz, galiba başka yerler ile karıştırıyorsunuz.
...Ama küçükken rahmetli dedemden yediğim olayı anımsatıyorsanız, o başka! Dedemin ahırlarınının yanmasına ve kendimin ufak kardeşlerimin ve hayvanların hayatlarını tehlikeye atmıştım. O zaman sekiz yaşlarında ele avuca sığmayan bir afacandım, o kadar yaramazlıklarıma karşın bir defa oldu.
Yazınızda eklediğiniz paragrafların bir çoğu benim mesajlarım değildir. İyi okuyun, İYİ ARAŞTIRIN:) Ama sonuna kadar katılıyorum arkadaşlarımın eklediklerine...
Rakamlarla aramın iyi olması bir suç değildir.
Üniversitelerin bilimsel bildirileriyle oynamak benim haddime de değildir, onların bildirimlerini yeri geldiğinde olduğu gibi ekliyorum. Öyle sizin dediğiniz gibi değil ,onlara da haber veriyorum.
Kozak'a gezi düzenlemiştik, kesimlerin başlarında sayılırdı. Bizimle birlikte olan arkadaşlarımız gözleriyle görmüşlerdi, bazı tabelalarda sadece orada o kısımda kaç dönümde ruhsatları olduğunu fotoğraflayıp belgelemiştik onları bulduğumda ekleyeceğim.
Kozak'ta herkes fıstık tarımı yapıp bununla geçinir. Bu ana kaynaklarıdır. Yüzyıllardır bu böyledir. Tarım yapıyorum diyen insan birşey ekmeden nasıl kazanacak:) Bunun hakkında bir şey bilmiyorsunuz herhalde:)
Ben de babamın hastalık gelen bağlarından birine fıstık çamları ektim. Şimdi koca ağaç oldular. Bizim, hepimizin, kendi mülkümüz olan arazilerde fıstık çamı vardır, boş alanlara ekilir, bakımı yapılır zamanı gelince de binbir tehlikelere karşı da yüksek ağaçlara çıkılıp ürünlerimiz toplanır. Öyle ürün ağzımıza düşmez:)
Peki siz memleketiniz de ağaçlandırma seferberliği çalışmalarına katılıp ağaç ektiniz mi? Ben ve kardeşlerim ilkokuldan itibaren izcilik faaliyetleri dolayısıyla sayısız ağaç dikim faaliyetlerine katıldık. Ayrıca eşimin Güneydoğu'da ekmiş olduğu bir zeytinliği var ama güvenlik dolayısıyla yanına dahi gidemiyoruz.
Bu ülke hepimizin. Ülkemiz yararına hepimizin söz hakkı vardır; ancak konuyu kişiselleştirip iş hakarete varırsa, o kişinin de ona söz hakkı doğar.
AV.Arif Bey'in çoğu davadan para almadığını herkes bilir. Ne yazık ki ben kendisiyle tanışamadım...
Bizim oralarda sık sık söylenen bir söz vardır. Küçükken dedem bana sık sık hatırlatırdı Badem ağaçlarımız vardı. Meyvalarını yemesinler diye sincapları kovalardım. Rahmetli bana seslenip "Öncelik onların hakkı, sonra komşularımızın geri kalan da bizim evladım...", diye çağırırdı.
Orada börtü ,böcek ve hayvanlara kesinlikle dokunulmazdı, domuzlar dışında; çünkü bağdaki kütüklere zarar veriyorlardı.
Ceylanlara gelince, onlar da özgür yaşıyorlardı, kimse onlara zarar vermezdi. Ceylanları korumak için orada şimdiye kadar bir çiftlik ihtiyacı olmamıştı, Ama bundan sonra ne olacağını bilemem belki artık tel kafeslerin arkasında görmeye alışacağız.
HA BİRDE FISTIK ÇAMLARI İLE İLGİLİ BAKIM VE KESİMLERİ HAKKINDA BİLGİLENDİRMEK İSTERDİM AMA... BİLİMSELİKTEN UZAK HALİMLE EFENDİM??!!:)
Kazdağları Milli Parkı Yayınlarından:
"Fıstık çamı bütün Akdeniz havzasında ılıman Lauretum iklim sahalarında yayılmıştır. Bu tür Türkiye’de kısmen küçük sahalar üzerinde kısmen dağınık ve kısmen de toplu halde
görülür. Ülkemizdeki genel alanı 30-35 bin Ha. Civarındadır.Bergama-Kozak (Yaklaşık 8-10 bin Ha.) Aydın ve Muğla-Mazon yöreleri (Yaklaşık 20 bin Ha.) toplu ve büyükçe yayılış gösterdiği yerlerdir.Bu yörelerde Fıstıkçamı en fazla 860 m’ye kadar yükselir ve kıyıdan 60-70 km. kadar içerilere girer.Karadeniz kıyı bölgeleri ile güney ve güneydoğuda lokal meşçereler kurar.
Fıstıkçamı meşçerelerine özellikle kızılçam ve Lauretum’un ağaççık ve çalı türleri refakat eder. Fıstıkçamı,Kızılçama nazaran daha fazla ılıman iklim isteğindedir ve kontinental iklimlerden kaçınır.Kızılçam gibi sıcaklığa ve kuraklığa büyük ölçüde dayanıklı bir türdür.
Toprak istekleri bakımından kanaatkardır. Taze kum toprağı gelişmesi için uygundur. Ülkemizdeki yayılış alanları içinde en iyi gelişme gösterdiği topraklar genellikle gevşek taze balçıklı kum topraklarıdır. Kalker topraklarında da yetişir. Fazla balçıklı veya killi topraklardan, alt tabakası ıslak veya zaman zaman su altında kalan sahalardan kaçınır.
Fıstıkçamı ışık isteğinin çok olması nedeniyle şemsiye şeklinde tepe yapar Fıstıkçamı gençlikleri yaşlı ağaç tepelerinin gölge baskısına kısa bir süre dahi dayanamaz ve dejenere olurlar.
Fıstıkçamı kozalak veya meyva olgunlaşma süresi 2.5 yıl, zamanı ise Ocak ayıdır.Tohum toplama zamanı Ocak-Haziran ayları arasındaki süredir. 100 Kg. kozalaktan 20 Kg. tohum elde edilir. 1000 tane ağırlığı 750 gr.dır. 1 kg tohumda ortalama tohum adedi 1330’dur Çimlenme engeli vardır giderilmesi için 24-48 saat soğuk suda bekletilmesi gerekir.
FISTIKÇAMININ SİLVİKÜLTÜRÜ
Fıstıkçamında meyva hasılatı bu türün en değerli ürününü ve yetiştirme amaçını oluşturur. Odun kalitesi amaçı ikinci planda kalır.Ana yayılış bölgelerinde halkın önemli bir geçim kaynağıdır. 13-15 yaşındaki bireyler üzerinde olgunlaşmış kozalaklar görülürse de ancak 20-25 yaşında bolca kozalak verimi başlar ve 60-100 yaşlarında en yüksek miktara ulaşır.İşletme amaçı kozalak üretimi ise, idare süresinin 90 yıl, odun üretimi ise 60 yıl olması uygundur.
Odun üretimi amaçlandığında ağaçların kalitesi önem kazanır.Fıstıkçamı gençlikten itibaren fena şekilde azmanlaşma karekterdedir.Serbest büyüyen bireyler daha fazla dallanırlar
Bu nedenle 7-8 metre yükseklikte dalsız gövdeler elde edebilmek için meşçereleri ilk 15 yıl içinde sık yetiştirmek gerekir. Fakat 40. Yıldan itibaren aralıklar yaklaşık olarak 10 m’ye çıkarılır.Bu durum Fıstıkçamı’nın yüksek ışık ihtiyacına, kurak ve sıcak yetişme ortamı şartlarına uygunluk sağlar ve özellikle bu türün kendine özgü tepe şeklini almasını ve bu suretle fazla kozalak yapmasını mümkün kılar.
Fıstıkçamı 1-2 yaşından itibaren engelsizce büyüdüğü takdirde derine giden kuvvetli kazık kök meydana getirir (birinci yılın sonunda yaklaşık olarak 1 m.)
Fıstıkçamı tohumları diğer çam türlerinden farklı olarak, uçma yeteneği olmayan ağır tohumlar olduğu için meşe ve kayın’da olduğu gibi siper altına tohum döker ve siperi altında gençliği meydana gelir.Bu özelliği nedeniyle sadece üstten siperin söz konusu olduğu yöntemle gençleştirilir.Örneğin yandan siper (etek şeridi siper )kullanılamaz.
Daha çok meyvası için yetiştirilen veya korunan sahalardan, eta alma genellikle yaşlı,tohum ürünü az bireylerin tek tek veya guruplar halinde kesilmesi suretiyle olur.Söz konusu kesimler esas itibarıyla tohumlama kesimi karekterini taşır Fıstıkçamı gençliği siper baskısına (gölgeye) dayanamadığı için 2-3 yıl içinde gençliğin üstü tamamen açılmalıdır.
Fıstıkçamı kuvvetli büyümesi tepe şekli ve ışık isteklerinin fazla olması nedeniyle ileri yaşlarda seyrek ormanlar meydana getirir.Genellikle yayılış bölgelerinde Kızılçam’la karışık meşçereler oluşturur.Lauretum’un çalıları özellikle yaz kış yeşil meşeler Fıstıkçamı ormanlarının alt ve ara tabakasını teşkil ederler.Yetiştiği bölgeler itibarıyla kar kırması tehlikesine maruz değildir.Sığ köklenme halinde fırtına devirmesi olabilir.Derin kök sistemi,ibrelerde fazla su kaybını önleyen paretin oluşumu nedeniyle kuraklığa ve sıcağa karşı dayanıklıdır.Bu özellikleri nedeniyle Fıstıkçamı gerek odun verimi ve bilhassa meyva ürünü bakımından ülkemiz Lauretum zonlarında, zeytin plantasyonlarının üzerindeki sahalarda yapılacak ağaçlandırmalar için Kızılçam ve kısmen servi ile birlikte veya yalnız olarak en uygun türümüzdür.Plantasyon kurulurken amaça göre aralık mesafeler 6:x3m(555 ad/Ha.), 6x6 m (277 ad/Ha) 10x10 m (100 ad/Ha) şeklinde uygulanmalıdır.
Suni gençleştirme yoluyla elde edilen Fıstıkçamı kültürlerinde ilk iki yıl ot alma, çapa teras tamiri ve tamamlama 2.yıldan sonra 2-3 yıl sürgün kontrolü şeklinde bakım tedbirleri alınmalıdır. 10-12 yaşlarında canlı dal budaması yapılmalıdır.
SONUÇ
Fıstıkçamı gerek ışık ihtiyacının fazlalığı, kurak yetişme ortamlarının ağaçı olması ve gerekse de özellikle kozalak üretimi amacı düşünüldüğünden,hektardaki gövde sayısı uygun yaşlardan itibaren 100 civarında, yani birey başına 100 m2 yaşama alanı sağlanacak şekilde ayarlanmalıdır.
Son yıllarda İşletme Müdürlüğümüz yöresinde giderek daha fazla önem kazanan ve iyi bir gelir kaynağı olarak görülen kozalak üretimi nedeniyle ziraat arazileri ve açıklıkların ağaçlandırılmasında teşvik edilerek orman alanlarının arttırılması, dolayısıyla ülke ve yöre ekonomisine katkı sağlanması mümkün olacaktır."
NOT: Çok okuyan, çok gezmiş araştırmaya çalışan, hala bir şeyler öğrenmek için çırpınan , elindekileri paylaşmaya çalışan biri olarak bilimsellikten uzak arkadaşınızı affediniz...
Bu fotoğraflar sadece iki bölümün kaç dönüm olduğunu göstermekte dediğiniz gibi 40-50 dönüm değil. Birazda siz araştırın canım yayla için verilen ruhsat sayısını kaç bin dönüm olduğunu filan. HEM DE BİLMSEL. Siz resimlere bakıp kaç dönüm olduğunu bilimsel olarak şıp diye anlıyorsunuz efenim.
Gerçi bizim elimiz de bazı resmi makamlardan alınmış veriler var daha önce yayınlamıştık ama sizin bilimsel süzgecinizden geçmemiş anlaşılan. Görünen köye klavuz gerekmez EFENİM.Sizin deyiminizle af ola:)
252932
252933
252934
252935
Sadece, başka konuklar tarafından, yanlış anlaşılmasın diye yazıyorum, bu sayfaya, bir daha da girmeyeceğim.
Ben size inanıyorum. Ama diliniz, kaleminiz, tavrınız çok keskin. İncitici en azından(önceki ifadelerim ile değil). Allah sizlerinde, bizlerinde ölmüşlerine rahmet etsin. Şahsınız ve ailenize saygısızlık haddim değil.
Fikirlerinize de saygım sonsuz, ama farklı fikirdekiler de sizden o saygıyı görebilmeli.
Konu birlikte olabilmek. Sizinle aynı fikirde olan birisi(Mesela ben), yanlışlıkla sayfanıza girdim, girmez olaydım, daha baştan, bana çalakalem saldırı olan bir ortaklıkta nasıl olunabilir.
Ben sizi bir yere koymadım ki ''ilgilendirmiyosunuz'' dediniz bana, hala inciten ifade ile.
Benim dediğim, ortak olmam gereken bir konuda,neden dışlandım. Bu tavırlar neden bana dedim(ben diyorum, çünkü siyasi fikrinizi paylaşmıyorum), hemde ben hiç bir saygısızlık yapmadığım halde(Tanışmadık da). Kimsenin fikrine tu-kaka demedim, dinledim, saygı duyulacak tartışmalar yaptım. Sizin fikrinizde olan kişiler ile hemde, fark ne idi aranızda?, onlar keskin/sivri kelimeler kullanmıyorlardı, tartışmalara açık idiler. Elbet fikirleri de vardı konuşulacak. Fakat zikirleri münakaşaya/tartışmaya açık idi. Sivri ifade asla oluşmazdı. En samimi olanlarımız, ''de git lo'' diye karşı çıkardı, gülerdik, devam ederdik tartışmaya. Sizin ile nasıl tartışacam ki ben, sınırları çizilmiş dünyanızın, içeri kimseyi almamacasına kilitlenmiş kapı/aralığı.
Evlatlarınız ile ömrü bol, sağlıklı yaşamlar inşallah, kızınız tebrik ederim, hayırlısı olsun.
Ben münakaşadan kaçarım hep. İnsanların saygınlığına halel, asla getirmem. O demek, ben demek diye düşünürüm.
Ama genede deyeyim bari, meydanın orda, sanırım solda sokak içinda bakkal, kapıdan girince, dükkanın arka kapısını(açık idi ardına kadar) ve kapının ardında, 5-6 metre bahçeden sonra yaşadığı evi olan bakkal. Ev de, açık mavi ve beyaz boyalı bir ev idi(O kadar içime oturmuş ki, boyası çakılmış kafama). Siz şimdi cümlenizi düzeltirsiniz sanırım, evet tüm köylüm iyi olmayabilir diye. Benim yaşadığım yerde de insanlar mükemmel veya iyi değiller. Ben bile Hâşa mükemmel değilim.
Kullanmadığım kelimeyi mal etmişsiniz. Sizi mahcup etmeyeyim. ''Af ola''
Sağlıkla yaşayın inşallah. Saygılarımla lütfen.
Bu sefer özür yok,önceki mesajımdaki yeter bence. Kırıcı hiç sivri/keskin kelimem olmadı çünkü.
Fikrinize saygı duyan, fikrinizi icraatteki dilinize saygı duymayan biri.
ayazkentli
14-12-2012, 19:59
BERGAMA, ESKİ MADEN ÇALIŞANI''nın İTİRAFLARI İLE ÇALKALANIYOR:
Bergama'nın Ovacık ve Kozak bölgelerinde'ki, Koza altın madeni firmasının müdürü'nün koruması ve şoförü olan Ersan var isimli kişinin açıklamaları, bu şirketin ne tür usulsüzlükler yaptığını gözler önüne çıkardı.
İtirafçının açıklamalarının büyük çoğunluğu, zaten bölgede açık şekilde birebir yaşanmıştı.
Şimdi, burada 2 şey olması gerekiyor:
1). Altın madeni tarafından bu şahıs hakkında yalan söylüyor diye, dava açılması.
(Eğer, eski çalışanları yalan söylüyorsa, dava açmaları gerek).
2). Savcılar tarafından, bu şahısın anlattığı kirli işlerin araştırılması için, söz konusu firma hakkında soruşturma açılması.
(Eski çalışanın anlattığı bilgilerin her birinin ayrı ayrı soruşturma davası olacak kadar kanunsuz olaylar). Yenilir, yutulur iddialar değil.
Hangisi olursa, buradan haber vermeye devam edeceğim. Açıklanan itirafların büyük bölümü, bölgede yaşandı. Yani, Malum'un ilanı olmuş oldu.
Tema onursal başkanı Hayrettin Karaca ve yanındakilerin maruz kaldıkları, Dikili'de çevre panelinini basıp, ortalığı savaş alanına çevirmeleri gibi..
Video'da ayrıca, geçenlerde tutuklanan Dikili belediye başkanı Osman Özgüven'in, altının nasıl oyulduğu ile ilgili iddialar da var.
Altın Madeninin ''Özgüven'' Oyunu - İtiraflar - Dailymotion video (http://www.dailymotion.com/video/xvx69w_altyn-madeninin-ozguven-oyunu-ytiraflar_news#.UMtLcuRrhc0)
ayazkentli
14-12-2012, 20:02
Burada da, aynı itirafçı şahısın Evrensel gazetesine verdiği demeç var.
http://evrensel.net/news.php?id=43385
KOZA'nın KOZAK'ta YAPTIKLARI: 1
GAZETECİLERİ TEHDİT ETTİM:
Bergama yakınlarındaki Ovacık Altın Madeni 1986 yılından beri hem yörede hem ülke kamuoyunda tartışılan bir maden. Uluslararası sermayenin ortaklığı ile Eurogold adıyla Çamköy, Ovacık, Narlıca köyleri ortasında yapılmak istenen siyanürle altın işletmeciliği, yöre halkının büyük direnişi sonrası uzun yıllar faaliyete geçemedi. Amerikan altın tekeli Newmont- Normandy 2004 yılında esas işi davetiyecilik olan İpek Grubuna madenin yüzde 39'unu sattı. Koza Altın bu satışı sanki madenin tamamını almış gibi “yüzde 100 yüz Türk altın şirketi” reklamı ile halka duyurdu. Dünyanın en büyük altın tekellerinden Newmont'un bu hamlesi iktidara yakınlığı ile bilinen Koza grubunun siyasi gücünün ve yerli bir şirket görüntüsünün halkın tepkisini gidereceği hesabı olarak yorumlandı.
BERGAMA ‘SİYANÜR ÜSSÜNE’ ÇEVRİLDİ
Aradan geçen zaman içerisinde, Koza Altın şirketi Ovacık'taki madenin tamamına sahip olurken ülkenin birçok yerinde altın madenleri işletmeye başladı. Bergama'daki tesisi de cevher bitmiş olmasına rağmen, yakın yerlerdeki cevherin taşınarak siyanürle altının ayrıştırılma işleminin yapıldığı bir “siyanür üssü”ne çevirdi. Bu nedenle ikinci bir atık havuzu yapıldı. Havran’dan, Kozak Yaylası’ndan cevherler kamyonlarla Bergama’ya taşındı. Madenin şu an Genel Müdür Yardımcısı koltuğunda oturan Hayrettin Öğüt, Eurogold zamanından günümüze madenin hep üst düzey yöneticilerinden birisi oldu. Yaptıkları, sözleri, eylemleri hep tartışılan, dava konusu olan Öğüt, şu anda Koza Altın Şirketi Genel Müdür Yardımcısı koltuğunda oturuyor. 2008 yılından bu yana, 4 yıl 3 ay Hayri Öğüt'ün korumalığını ve kendi deyimiyle fedailiğini yapan Bergamalı Ersan Var, işinden ayrıldıktan sonra Öğüt ve madenle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Ersan Var, Öğüt'ün talimatı ile kimlere baskı ve şiddet uyguladığının yanı sıra, çalıştığı süre boyunca madende tanık olduğu usulsüzlükleri gazetemize anlattı.
İLK İŞ: PANEL BASKINI DAVASI
Bergama'nın köklü bir ailesinden geldiğini söyleyen Ersan Var, eski Belediye Başkanlarından Raşit Ürper zamanında otoparkçılık yaparken o zamanlar madenin halkla ilişkiler müdürü Hayrettin Öğüt'ten iş teklifi almış. Otoparkçılık yaparken 2 bin lira aylık geliri olduğunu belirten Var, altın madeninde güvenlik ve şoför olarak işe başlamış. Var işe girdiği ilk gün 2006 yılında Dikili Festivali kapsamında gerçekleştirilen “Siyanürlü Altın ve Çevre paneli”ne maden çalışanları tarafından yapılan baskın ve sonrasında yaşanan olaylarla ilgili açılan davaya gitmiş. “İşe girmek için 15 kişi ile mülakatta iken Hayri Öğüt beni çağırdı, ‘Ersan kalk’ diye. Daha sınava bile girmemişken ilk gün 50-60 kişi Osman Özgüven'in mahkemesine gittik. Panelde saldırı ile ilgili bir davaydı. O panel olayı nedeniyle bazı polis memurlarını bile başka yerlere dağıttırdılar. Taraf tuttular diye".
--------------------------------------------------------------------------------
‘GAZETECİNIN ÖNÜNÜ KESTİM’
YEREL gazetelerle her gün pazarlıklar yapılıyor. ‘Benim haberimi, adımı çıkarırsan üç bin tane gazete alırım’ gibi. Gazetelerin dağıtımı da bize ait. Ben dağıttım elimle birçok kez. Bergamalı gazeteci Ahmet Üneroğlu’nun önünü kestim. Konuşmalarından ve köşe yazılarından dolayı rahatsız oldu Hayri bey. Bununla ilgili bana talimat verdi. Gece 12 civarında vardiyam bitti. Denk geldi tesadüf. Şoföre sen yürü belli olmasın dedim. Ahmet abi altına işedi. Sabah Hayri beyi aradı telefonla. Hayri beyin ‘ben o eşek herife sorarım. Gerekli şeyleri yaparım’ dediğinde ben yanındaydım. Bununla ilgili üzüntülerim anlatmakla bitmez. Ben bu işleri yaptım.
Aldığım para 950 lira. Bana verilen vaatleri anlatsam dillere destan. Ayrıca AİHM'e dava açan üç köylünün davalarını geri aldırttım.
--------------------------------------------------------------------------------
‘ESKİ MÜDÜRÜ YUMURTA YAĞMURUNA TUTTUM’
VAR, bir mahkeme çıkışında Hayri Öğüt'ün talimatı ile madenin eski kamu ilişkileri müdürü Hasan Gökvardar'ın arabasını ve evini yumurta yağmuruna tutmuş. “Bir gün mahkemeye çıktık. Bana talimat verildi Hayri Öğüt tarafından ‘Bu adam canımı çok sıkıyor’ diye. Ben bu adamın arabasını yazlığının önünde yumurta yağmuruna tuttum. Belki 50 tane, evine, yazlığına falan yumurta attım”. Hasan Gökvardar, 10 yıl madende kamu işleri müdürlüğü yaptıktan sonra işten çıkarılmış, bunun üzerine madende dönen dolapları ve yapılan usulsüzlükleri basına anlatarak, maden karşıtlarının safına geçmişti.
--------------------------------------------------------------------------------
‘MEMURLARA HEDİYELER GÖTÜRDÜM’
Madeni denetlemeye gelen devlet memurları (Özel İdare, DSİ, Üniversite, Çevre İl Müdürlüğü, emniyet vb)'nın hepsini ben şirketin özel arabasıyla İzmir’den odalarından alıyordum. Sabah, öğle, akşam yemekleri yediriliyor. Denetleme yapılıyormuş gibi numuneler hazırlanıp ellerine veriliyor. İşyerlerine, evlerine kadar dağıtılıyorlar. Ben bundan utanç duyuyorum. Ramazanda, yılbaşlarında bunların odalarına ben kendim çikolata dağıtıyorum. Bunların bir ramazan paketi alınca gözlerinin parladığını hissediyorum ben. Ben bunları görev olarak yapıyordum.
KOZA'nın KOZAK'ta yaptıkları: 2
Koza Altın şirketinin Bergama Ovacık’taki tesislerinde 4 yıl üç ay özel koruma ve şoför olarak çalışan Ersan Var, şirketin Kozak Yaylası’ndaki madenleriyle ilgili de çok önemli iddialar ortaya attı. Kozak köylerinin muhtarlarını para ve değişik menfaatler karşılığı madenci şirketin yanına çektiklerini itiraf eden Var, karşı çıkanları ise tehdit ve güç kullanarak engellediklerini anlattı. İşte Var’ın itirafları ile Koza Şirketi’nin Kozak’ta yaptıkları:
ORMAN KATLİAMI YAPTIK
Kozak’ta kesilen ağacın haddi hesabı yok. Tohumluk ağaçlar kesildi. Binlerce canlının yaşamasının önü tıkandı. Biz orada 9-10 ay katliam yaptık. Katliamı da oranın köylüsünden paraya ihtiyacı olan köylülere yaptırdık. Normalde o ağaçları kesen insanların hepsinin hayvanları vardır ve oralarda hayvanlarını otlatmak için gezerler her gün. Çukuralan Köyü’nün muhtarı ve 5 azasının kaldırdıkları paranın haddi hesabı yok. Yevmiyelerini aldılar, araçlarını ve ağaç motorlarını, içindeki mazota kadar maden verdi. Ormana da bedelini ödedi, Koza Altın onlarında ağzına fermuar çekti. Kesilen ağaçları ster ster yapıp, bir muhtar 5 azaya bıraktı, hediye.
DERE YATAKLARINI BİLE DEĞİŞTİRDİK
Dere yataklarını bile değiştirdiler. Orada bir akarsu var, bende kayıtları da var. Çağlayan var mesela. Şu an gidelim avucumun içi gibi biliyorum oraları, yataklarını değiştirdiler. Bakanlıktan mühendisler gelmişti maden akarsuların dengelerini bozuyor mu diye.
KOZAK’TA AĞAÇLARI KURUTUYORLAR
Madenin politikası Kozak’taki ağacın kuruması yönünde. O ağaçlar kuruyunca, köylü verim alamayınca onlara mahkum olacak. Ağaçları kendileri kurutuyor. Düşünebiliyor musunuz, altın çıkan yer Çukuralan, ağacın kuruduğu yer ayrı bir yer. Çamavlu köyünde bir maden buldular. Bunlar da aynı kişiler aslında ama bizimle ilgisi yok diyorlar. Ağaçları kurutup, insanların muhtaç olmasını bekleyerek o yerleri o insanlardan almak istiyorlar. İlaç atıldığına inanıyorum. Bunların bu gücünü ben biliyorum.
TARİHİ MEZARLARI TAHRİP ETTİLER
Çukurlan da tarihi bir yer vardı. İnanın çıkan mezarları anlatsam, izin verilecek şey değildi yani. Toplu mezarlar. Şimdi girsen bulamazsın. Kepçelerle yerle bir ettiler. Bir mağara var, yeryüzünden sondajı vuruyor 200 metre boşa gidiyor. 200 asır önceki adamlar bir maden yapmışlar 200-400 metre tünel kazmışlar, doğanın üstüne zarar vermemişler altını çıkarmışlar.
--------------------------------------------------------------------------------
BAŞBAKANA VERİLECEK DOSYAYI ELLERİNDEN ALDIM
Kozaklı Yukarıbey Köyü’nden İlhan Çakır muhtar ve çevre platformu Başbakan geldiğinde (2009 Mart ayı olabilir) ona bir dosya vermek istedi. Hayri bey, “ne yapıp edip o dosyayı verdirme. Al elinden. Ne gerekiyorsa yap” dedi. Şu an fıstık fabrikasında müdür olan Hasan Hüseyin Ateş vardı, Ayvatlar Muhtarı. Kürsüye yaklaştığında ellerinde dosyayı görünce İlhan muhtarın ceketinden tutum.
Dosyayı elinden kaptık. Boğazından itip, yumrukla yere düşürdüm. Bunların politikaları Bergama esnafına, gencine zarar verici. Devlet bunlara yandaş gözüyle baktığı halde, bunların en çok korktuğu şey dava. Bana dava gelmesin, nasıl yapıyorsan yap diyorlar.
MUHTARLARA ‘DANIŞMANLIK’ ÜCRETİ VERİLİYOR
O zamanlar, çevre platformunda da görev alan Hasan Hüseyin muhtar şu an fıstık fabrikasında görev alıyor. Neler aldığını, ne kadar aldığını siz tahmin edin. Aylık geliri 20 bini buluyordur. Madenin yanında saf tutan 8 muhtarın çalışmadan “danışmanlık” adı altında para aldığını köylüler söylüyor.
ayazkentli
14-12-2012, 20:06
KOZA'nın KOZAK'ta yaptıkları: 3
Koza Altın Şirketi Genel Müdür Yardımcısı Hayri Öğüt’ün 3 yıl 4 ay korumalığını ve şoförlüğünü yapan Ersan Var’ın, Ovacık Altın Madeni ile ilgili anlattıkları, yıllardır birçok kişinin kafasına takılan bazı sorulara yanıt niteliğinde. Var’ın tanıklıklarının yanı sıra kendisinin bizzat içinde yer aldığı bazı olaylardaki itirafları madenci şirketin yöntemleri ile ilgili ipuçları da veriyor.
İKİ AKRABAYI BİRBİRİNE VURDURTTULAR
“Ben orada çalışırken, Koza’dan Pınarköy, Narlıca köylüleri olsun, birçok kişinin emekli olduğunu biliyorum. Pınarköy, Narlıca köylerinde dedeler ne derse o oluyor. Alevi köyleri. İnsanları birbirine kırdırdılar orda da. İki akrabayı birbirine vurdular. Öldüren kişi cezaevinden çıkınca madende işe aldılar. Bunların aldıkları maaş çok gülünçtü.”
HER YAĞMURDA SİYANÜR SIZIYOR
“Her yağmurda siyanür havuzundan su akıyor. Çiçek ekilen yerlerden akan sular damar olup, aşağıya kadar iniyor. Aşağıdaki Total Gaz’ın oradaki ağaçlar su altında kalıyor. Kalan kısım komple kuruyor. Adam 1-2 senede zeytinleri yeniliyor mecburen. Açık ocağın eski hali tepelik bir yerdi. Şimdi dibini göremiyorsunuz. Buradan çıkarılan nebati toprakları ikinci atık havuzuna serdiler. Açık ocağı kapatma taahhütleri var aslında. Birinci atık ocağı kapatacak toprağın üzerine ağaçları diktiler. O topraklar zaten iyi topraklar, üstteki verimli topraklar. Normal tarlada bir yılda veriyorsa, orada da gübrelerle, uğraşmayla iki üç yılda veriyor.”
KÖYLERDEN ÖRDEK TOPLUYORLAR
“Ördekler yüzdürülüyor siyanür havuzunda. Her ay ya da iki ayda bir ördek aldırılıyor köylerden. Ördekler hemen havuzda ölmüyor. Ama bir zaman sonra ölüyor. Ördekler sürekli değişiyor.”
CHP MECLİS ÜYESİNE BİLGİ KARŞILIĞI PARA
“Dikili’de, CHP’nin güçlü isimlerinden birisi meclis üyesi Değnekçi Ali diye bilinen Ali Demirel, özellikle Osman Özgüven’le ilgili bize bilgiler veriyordu. Bilgi, belgeler karşılığı para istiyordu bizden. Bu paranın miktarı değişiyordu; 3 bin, 5 bin, 10 bin, ihtiyacı ne ise. Telefon ediyordu. Belgeleri almam için Hayri bey beni gönderiyordu ya da bu kişi madene geliyordu. Bunun getirdiği bilgilerle hazırlanan Özgüven’le ilgili bir dosyayı İzmir Varyant’taki şimdi adını unuttuğum bir devlet birimine ben kendim götürdüm. Ayrıca Değnekçi Ali’ye verilecek paraları da zarfla ben götürüyordum.”
KARAKOL KOMUTANI BİLE FISTIK TOPLADI
“Çevre Platformunda bir Selim abi vardı. Ayvatlar köyü muhtarı Hasan Hüseyin Ateş’le de kanka bunlar. Ateş altın madeniyle anlaşınca yüz ton künar verdi fıstık fabrikasına. Bu parayı Selim’e veriyorlar. Selim piyasadan ucuz fıstık topluyor. Senin paranla topladığı malı, sana daha fazla fiyatla satıyor. Aldıkları künarların içinde fıstık yok. Bunlar yılların adamları, bunu bilmeleri lazım. Tayini çıkan Jandarma karakol komutanı bile, fıstık topluyordu altın madenine. Selim’i böyle aldılar. Oradaki bütün olaylarda dik duruyordu. Baktım adam fıstık toplamaya başlamış.”
“Bergama Belediyesi’nin toplantı salonunda esnafla yapılan toplantıyı çekmem için Hayri Öğüt talimat verdi. Git bunları çek, kim yanımızda kim değil görelim dedi. Beni tanıyan esnaf salona giremedi, dönmek zorunda kaldı. Orada birkaç kişi, çevre platformundan bana müdahale etti.
Ben, muhtarlarla, gazetecilerle, istifa etmiş personelle ilgili fedailik yaptım madene.
Hayri bey, Hakan Hızlıer denen birisi madenden çıkışı verildikten sonra, kendisine ve ailesine rahatsızlık verdi diye beni üzerine saldı.
4 sene 3 ay bu insanları nasıl çektim diye kendime soruyorum. Benim kaybettiğim şey sadece para değil. Şahsiyetimi de kaybettim insanlara kötü davranmakla.
Bütün bunlardan sonra bile şirketin Hayri Öğüt’ten vazgeçebileceğini düşünmüyorum. Şirket öyle sorunlu ki, vazgeçemiyor.”
--------------------------------------------------------------------------------
ANKARA’YA HER ŞEYİ ANLATTIM
“Akın beyin (Hamdi Akın İpek, Koza İpek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ö. A) sağ kolu denilen adama bütün bilgiler verdim. Bir kuruş para da iş de istemiyorum dedim. Mandıradaki patlağı çıkardılar. Adamın işten çıkışını verdiler. Bu kişi nasıl çıktı, suçluyum diye mi? Mühendis Metin Tenekeci dava açınca Koza altın şirketi de dava açtı. İşten çıkarırken niye dava açmadılar peki. Öyle olsaydı Hayri beyin pislikleri ortaya çıkacaktı. Olcay denilen genç bir çocuk. Kozak’lı birisi. Zimmetine para aktarılıyor. Bu çocuk işe girdiğinde babasının, kendisinin dünya borçları vardı. Şimdi kooperatifte üç tane arabası var. Ben bu çocukla ilgili de Ankara’ya bilgi verdim, çocuğu işten çıkardılar. Üçüncü bilgiyi aktardım telefonlarıma çıkmıyor Ankara’daki. Ben de fıstık fabrikası ile ilgili, Hasan Hüseyin’le ilgili bilgileri, evrakları postalattım.”
--------------------------------------------------------------------------------
‘PARA DOLU ÇANTA VERDİM’
‘Havranda kapanışı verdik resmi olarak ama iki-üç ay daha cevher çıkardık. Ve hiçbir devlet memuru da gelip bunu denetlemedi. Son seçimlere yakın bir zamanda işçilerin parası verilecekti. O gün de bizim de madenle ilgili imzalarımız vardı. Zamana ihtiyaç olduğu için başkanın imza atması gerekiyordu. Başkan, personelin parası konusunda sıkıntıda olduğunu, seçime yakın bir zamanda paraya ihtiyaç duyduğunu söyledi. O tarihte 60 bin lira parayı çantayla bankaya götürüp yatırdım ben. İmzaya karşılığı.
ayazkentli
14-12-2012, 21:30
Koza altın firmasının sahibi, Ali İpek'in oğlu Akın İpek'tir.
Bu şahısın Kanaltürk ve Bugün isimli tv kanalları ile Bugün isimli gazetelerinde, 3 günden beri bu itirafçı şahıs hakkında herhangi bir haber yok.
İtirafların ne doğru olduğu ile (ki, bunu zaten söyleyemezler) ne de yalan söylüyor diyemiyorlar.
Bu çok enteresan bir durum.
Sanki ölüm sessizliğine gömüldüler. Bu iki medya organını, ayrıca takip etmek gerek.
Bakalım neler olacak.
ayazkentli
17-12-2012, 18:19
Gazetemizde dört gün boyunca yayımlanan “Bir fedainin itirafları” yazı dizisi büyük ses getirdi.
Bergama Ovacık Altın madeninde 4 yılı aşkın bir süre Koza Altın A.Ş. Genel Müdür yardımcısı Hayrettin Öğüt’ün korumalığını yapan Ersan Var’ın itirafları birçok taşı yerinden oynattı. Aralarında Bergama Belediye Başkanı’nın da bulunduğu çok sayıda kişi ve kurum temsilcisi iddialarla ilgili yargı sürecinin başlatılması gerektiğini dile getiriyor. Kozak köylerinde de haberlerimiz fotokopi ile çoğaltılarak köy kahvelerine asılıyor.
Yazı dizimizde gündeme bomba gibi düşen iddiaların başında ise Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in ceza almasında altıncı şirketin parmağı olduğuna yönelik açıklamalar oldu.
GÜNDEME BOMBA GİBİ DÜŞTÜ
Altın madeninde 4 yıl 3 ay koruma ve şoför kadrosunda çalışan Ersan Var’ın itirafları özellikle Bergama, Dikili ve Kozak’ta büyük yankı uyandırdı. Kozak Çevre Platformu Sözcüsü Saim Yıldız, çoğunu daha önce duydukları iddiaların böyle madenin içinden gelen bir kişi tarafından dile getirilmesinin köylerde olumlu bir etki yarattığını söyledi.
Yazı dizisinde bomba etkisi yaratan açıklamaların en başında ise Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ve arkadaşlarının “ihaleye fesat karıştırmak” suçundan ceza almasına neden olan yargı sürecinin ardında altın şirketinin bulunduğu iddiaları oldu. CHP İzmir İl Genel Meclisi üyesi de olan Ali Demirel’in Özgüven’le ilgili para karşılığı madene bilgi-belge aktardığı iddiaları gündeme bomba gibi düştü.
CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin, “Bu iddialar eğer doğruysa bırakın partiden ihraç edilmeyi, savcılar bile harekete geçmeli ve hakkında yasal işlem başlatılmalı” derken, iddiaların kanıtlanması durumunda olayın toplumsal bir olaya dönüşeceğini söyledi. Engin, “Sonuçta burada en başta Osman Özgüven’e yapılmış bir komplo var, bu suç cezasız kalmamalı” dedi.
--------------------------------------------------------------------------------
‘PARA’LARI İSVEÇ’TE OLURDU!
Yazı dizisi ile ilgili görüşlerini aldığımız Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, madende çalışan birisinden gelen bu itirafların Bergama’da çevre duyarlılığına mesafeli duranlar için son derece önemli olduğunu söyledi. İtirafların, birtakım kişilerin zenginleşmesi için ne dolaplar döndürüldüğünü, paranın ve siyasetin gücünün nasıl hoyratça kullanıldığını ortaya koyduğunu kaydetti. Savcılığın bir an önce harekete geçmesi gerektiğini vurgulayan Gönenç şunları söyledi:
“Çünkü rüşvetten, basına, gazetecilere, muhtarlara baskılar, saldırılar, adam dövmeye varan tehdit ve şiddeti içeren suçlar ifşa ediliyor. Ayrıca olayın bundan sonraki boyutu da Kozak köylüleri için çok önemli. Yaşam alanlarını tehdit eden tehlikenin neler yapabildiğini köylüler de gördü. Bu haberi bu nedenle de çok önemsiyorum. İşin bir diğer boyutu ise maalesef partimizi de ilgilendiren iddialar oldu. Bu iddiaların bir an önce açıklığı kavuşturulması gerekiyor. Bir takım hırslar ve çekişmeler uğruna bu tür ilişkiler olmuşsa, parti içinde gerekenler yapılmalı. Dikili Belediye Başkanımız Osman beyin mağduriyeti hepimizi çok üzen bir süreçti. Ama bazıları “ateş olmayan yerlerden duman çıkmaz” gibi bir aymazlık içindeydiler. Bu son açıklamalar gösteriyor ki bu iş başından beri bir kurmacı. Özgüven bu güçlere karşı gelmemiş, onlarla işbirliği yapmış olsaydı şimdi kendisi İsveç’te değil paraları İsviçre bankalarında olurdu.”
--------------------------------------------------------------------------------
SAVCILAR HAREKETE GEÇMELİ:
Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ise gazetemize yaptığı açıklamada, “Vicdanının sesini dinleyerek yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşma yürekliliğini gösteren Ersan Var’ı kutluyorum. ‘Altın için, her yol mubahtır’ anlayışıyla hareket ederek, Bergamalıların geleceği ile oynayanlar adeta Bergama’yı teslim almaya kalkışmışlardır. İşlenen suçlarla ilgili Cumhuriyet Savcılarımızı derhal harekete geçmesini bekliyoruz” diye konuştu.
Osman Özgüven’in Avukatı Muhittin Üstündağ bu açıklamaların geç kalmış açıklamalar olduğunu belirterek; “Adil bir yargılanmanın muhatabı olmadık. Altın sermayesi bu işi hiç bırakmadı. Yargı üzerindeki etkisiyle de bu sonuç çıktı. Bu tamamen planlı bir nokta atışı şeklinde gerçekleşti” dedi.
(İzmir/EVRENSEL.)
ayazkentli
18-12-2012, 12:14
ÇAM AĞAÇLARI FISTIK VERMEYİNCE..
BİR KIR LOKANTASI, 5 İŞÇİ KADINA SIĞINAK OLMUŞ:
Kozak Yaylası’nın ormanları arasında kıvrılarak ilerleyen yolda acıkırsanız Yayla Kafe’de mola verin. Bergama’dan Ayvalık istikametinde, Yukarıbey sapağına gelmeden birkaç yüz metre önce yolun solunda hemen. Etrafında hayvanların özgürce gezip dolaştığı küçük ahşap bir kır lokantası burası. Önünde genişçe bir çardak, şirin masaları, sandalyeleri var. Biraz ilerde otlayan vahşi at, sürüsünden kaçarak gelmiş, o da burada konaklamış. Lokantanın içindeki kafesteki kuş da, kedi de, dışarıda yeni yavrulamış köpek de bir yerlerden gelerek sığınmışlar buraya. Tıpkı lokantayı işleten Kozak’lı beş kadın gibi…
HEM SIĞINAK HEM EKMEK TEKNESİ
Biz gittiğimizde Emine Şen ve Saliha Uzun’un vardiyasına denk geldik. Vardiyalı çalışmaya alışkınlar. Aslında bu 5 kadın da birer fabrika işçisi. Kozak’ta bulunan çam fıstığı fabrikalarından birisinde işçi olarak çalışıyorlaarmış. Kozak’ta üçü özel, birisi kooperatife ait olan 4 çam fıstığı fabrikası var. Sebebi hala tam olarak belirlenememiş olan çamlardaki hastalık nedeniyle fıstık üretimi düşünce, kooperatifin de desteği ile 5 kadın ekmek paralarını çıkarmak için kır lokantası açmaya karar vermiş. Gün ışığının çamların dalları arasından sızarak tahta masamıza vurduğu bir öğle sonrası gittiğimiz lokantada yemekler kadar sohbet de güzeldi.
Köy ekmeği, zeytinyağlı kuru fasulye, erişteli pilav, ev yapımı turşu ve yoğurttan oluşan yemeklerimizi masamıza getirirken lokantanın kuruluş öyküsünü şöyle anlatıyordu Emine Şen; “Fıstıklar olmayınca kooperatif başkanına çıktık. ‘Böyle bir iş yapsak destekler misiniz’ dedik. Sağ olsun onun da desteği ile burayı yaptık. Kerestelerinde, çivisinde her şeyinde emeğimiz var. 5 kadın Mart’tan bu yana işletiyoruz burasını”. Haftanın günlerini kendi aralarında vardiya usulü paylaşan kadınlar, ekmek teknelerinde, evlerinde yaptıkları yemeklerin lezzetinde yemeklerle ağırlıyorlar konuklarını.
KADINLAR OLMADAN BİR ŞEY OLMAZ…
Bakır madenine karşı mücadele eden Kozak Yaylasındaki Çamavlu Köyü’ne gitmeden önce uğradığımız lokantada, yanımızdaki o köyden bir gence Emine Şen şunları diyordu; “Biz altın madenine karşı kahvede yapılan bir toplantıya katıldığımızda sizin köylüler ‘Kadınlar da kahveye gelmiş’ diye bizi kınayan sözler ettilerdi. Oysa bizim hor görülecek bir davranışımız yoktu. Biz köyümüzü, toprağımızı savunuyorduk. O zaman Çamavlulular sesiz kaldı.
Şimdi aynı bela sizlerin de başında. Siz de göreceksiniz kadınlar olmadan bu işin olmayacağını.” Kır lokantasının hemen ilerisinde bir tepeden, sonbaharın göz alıcı renklerinin tüm güzelliği ile sergilendiği Kozak Yaylasına bakarken, burada altın-bakır madenleri işletilmesindeki vahşeti iliklerinize kadar duyumsuyorsunuz. Taş ocaklarının açtığı yaralar bile Madran Dağı’nın yamaçlarında belli oluyor. Kozak’ta mavi bir sisin ardına gizlenmiş sonbahar. Önümüzde, fıstık çamlarıyla dolu yemyeşil bir ova uzanıyor…
(İzmir/EVRENSEL).
Alıntı kaynağı: Evrensel Gazetesi - Çam ağaçları fıstık vermeyince... (http://evrensel.net/news.php?id=42212#.UMzBQ_BpWKs.facebook)
selcuk44
18-12-2012, 13:19
Çok üzüldüm, görüntüler karşısında isyan etmemek imkansız.
Seneler seneler evvel babam( rahmetli) Bergama ağıceza hakimi idi on iki sene hemen her yaz kozak'ta bir otelde tatil yaptık,arabamızla yollarında kaybolduk,ve on beş günlük tatilimizden döndüğümüzde elbiselerimiz çam kokardı ve Kozak'ın havası astımlılar ve kronik bronşitli hastalar için bir tedavi idi,inşaallah kesimler durdurulur ve Kozak eski sağlıklı florasına kavuşur.
İçler acısı böyle bir manzarayla karşılaşmak gerçekten insanın yüreğini yakıyor.
Güzelim ülkemizin ciğerleri talan ediliyor. Umarım yetkililerde bunun farkına varıp bir son verilir orman katliamlarına..
ayazkentli
01-02-2013, 11:59
Bütünşehir yasası'nın resmileşmesinin ardından Kozak bölgesinde ki bazı köy muhtarları, köy taşınmazları'nın nasılsa ellerinden gideceği gerekçesi ile muhtalıklarına ait olan Çam ağaçlarını kesmeye başladıkları görüldü.
Bir yanda madenler, bir yanda da bu yeni yasa (ve bazı muhtarların bu davranışı) nedeni ile Kozak'ın geleceği çok karanlık.
KOZAK'TA BÜTÜNŞEHİR YAĞMASI:
Çam fıstıklarıyla ünlü, oksijen deposu Bergama Kozak Yaylası’nda köy tüzel kişiliğine ait binlerce dönümde ağaç kıyımı yaşanıyor. Köylülerin iddiasına göre köy muhtarları Bütünşehir Yasası nedeniyle “Zaten bize kalmayacak” dedikleri 10 bin çam ağacını kestirdi ve halen de kestirmeye devam ediyor
Bergama Kozak Yaylası’nın 16 köyünden 4’ünde binlerce ağaç kesildi ve halen de kesilmeye devam ediyor. Bugünlerde fıstık çamlarından geriye kalan odunlar, tarlalardan kaldırılıyor. Aşağıcuma, Yukarıbey, Aşağıbey, Kaplan köylerinin köy tüzel kişiliklerine ait fıstık çamları ve arazileri, köylülerin Osmanlı döneminde yaşamış atalarından çeşme, köprü gibi hayratları ile fırın ve camilerin bakım ve temizlikleri için hibe edilmiş. Kesilmiş köklerinden akmaları sızan bu asırlık çam ağaçları adeta gözyaşı döküyor.
ATA EMANETİMİZ YOK EDİLİYOR.
Fıstık çamlarının kesildiği 82 dönümlük (82 bin metrekare) arazidenin Aşağıcuma’nın en verimli arazisi olduğunu söyleyen köylülerden Mehmet Ürüyen, atalarından kalan emanetin yok edilmesine içlerinin eridiğini, ilgili yerlere şikayetleri yaptıklarını ancak bir sonuç alamadıklarını belirtti. Muhtarların kendi inisiyatifiyle kesimleri başlattığını iddia eden Ürüyen, köyün eski mezarlığı ile 10 dönümlük köy muhtarlığına ait bir başka arazideki çam ağaçlarının tamamının da yaz aylarında kesildiğini aktardı.
Ürüyen, “Kesimler Bütünşehir Yasası çıkar çıkmaz 6 Aralık’ta başladı. Bizim buralar zengin köyler. Sadece Aşağıcuma köyünün muhtarlığına ait 40’ın üzerinde tapu var. Fıstığın olduğu yıllarda 1-2 milyonu bulan gelirler elde edilir. Bu kerestenin 3 katı parayı 1 yıllık ürünüyle verir her bir tarla. Biz canımız ciğerimiz olan, atalarımızın emanetinin yağmalanmasını istemiyoruz. Bu katliam bir an önce durdurulsun. Yoksa bu gidişle hiç ağaç kalmayacak” dedi.
BAKANLIĞA DİLEKÇE GİTTİ.
Yukarıbey Köyü’nde de durum farklı değil. Köylülerden Erdinç Kayalı, 600 dönümde ağaç kesimi yapıldığını iddia etti. Durumu Başbakanlık İletişim Merkezi’ne internet üzerinden, İçişleri Bakanlığı ve İzmir Valiliği’ne ise posta ile 15 köylünün imzasının bulunduğu şikayet dilekçesi ile bildirdiğini anlatan Kayalı, “Beni Orman Müdürlüğü’nden çağırdılar. Muhtarın yasal prosüdürü yerine getirdiğini söylediler. Ben muhtara da sordum. Benim inİsiyatifim dedi. Şikayet edeceğim dediğimde de ‘vatandaş olarak hakkın’ karşılığını verdi. Büyükşehir yasası çıktı ertesi gün kıyım başladı. Muhtar da bütünşehir yasasından sonra ‘zaten bende kalmayacak’ diyor. Bu yağma durdurulsun” diye konuştu.
MUHTAR: 100 YAŞINDAKİ VERİMSİZ AĞAÇLARI KESTİK.
Yukarıbey Köyü Muhtarı İlhan Çakır, ağaçların 100 yaşında olduğu için verimini kaybettiğini, bu yüzden de kesimlerin yapıldığını açıkladı. 10 yıldır köyde muhtarlık yapan Çakır, “Normalde herkes yaşından dolayı verimi düşen çam ağacını keser. Biz de bunu yapıyoruz. Muhtarlığa ait 600 bin dönümlük zamanında atalarımızın hibe ettiği arazi var. Bütünşehir yasasına karşıyız. Çünkü bizim bu arazi ve çamlarımızın geliri yüksek. 3 yıldır verim hiç yok ama en kötüsünde bile 300-400 bin lira kazandık. Şimdi bu varlığımızı Bergama Belediyesi’ne devredeceğiz. Bizim için kanayan bir yara” dedi.
Alıntı kaynağı: Kozak'ta Bütünşehir yağması Haberi Gazete 9 Eylül (http://www.gazetedokuzeylul.com/haber/3475/kozakta-butunsehir-yagmasi.html)
toprak kız
06-02-2013, 11:14
yaşını başını almış insanlar doğasına, tarımına,emanetlerine değer verip sahip çıkmayı bilmezse, gelen nesilden böyle bir şeyi beklemek biraz zo.r içler acısı bir durum 100 yıllık agaçlar deniyor, artık anıt ağaç olmalları ve korunmaları gerekirken yok etmek ne kolay, bir fıstık ağacının yeşerip meyve verme yaşını hatırlayamadım ancak izlediğim bir belgeselde bir adam ''çocuklarıma ileride gelir olur '' diye ekiyordu en az 10 yıl mı eder? çam fıstığının kilosunu düşününce gene neler dönüyor demek geldi içimden,biz ağaçlarımızı yok edelim, nasılsa zenginiz ,avrupa da fakir, e oralardan bi yerden alıp onlara yardım ederiz yazık gariplere dimi
delphin7
06-02-2013, 12:21
yaşını başını almış insanlar doğasına, tarımına,emanetlerine değer verip sahip çıkmayı bilmezse, gelen nesilden böyle bir şeyi beklemek biraz zo.r içler acısı bir durum 100 yıllık agaçlar deniyor, artık anıt ağaç olmalları ve korunmaları gerekirken yok etmek ne kolay, bir fıstık ağacının yeşerip meyve verme yaşını hatırlayamadım ancak izlediğim bir belgeselde bir adam ''çocuklarıma ileride gelir olur '' diye ekiyordu en az 10 yıl mı eder? çam fıstığının kilosunu düşününce gene neler dönüyor demek geldi içimden,biz ağaçlarımızı yok edelim, nasılsa zenginiz ,avrupa da fakir, e oralardan bi yerden alıp onlara yardım ederiz yazık gariplere dimi
olayin büyük sehir yasasi ile baglantili olmadigi söyleniyor. Buda karsit görüs. Umarim dogrudur.
Bir taraftan kesiliyor bir taraftan dikiliyor Haberi Gazete 9 Eylül (http://www.gazetedokuzeylul.com/haber/3529/bir-taraftan-kesiliyor-bir-taraftan-dikiliyor.html)
Bir taraftan kesiliyor bir taraftan dikiliyor
Kozak'taki ağaç kesimi haberimiz bölgeyi ve çevrecileri harekete geçirdi. Orman Müdürlüğü kesimin yasal olduğunu belirtirken, Yukarıbey Köyü Muhtarı İlhan Çakır, 2 bini dikili, 3 bin 800 dönümde ağaç dikimi yaptığını açıkladı
Bölgenin oksijen depolarından Kozak Yaylası'nda köy tüzel kişiliğine ait yüzlerce ağacın aynı anda kesilmesi köylünün tepkisini çekmişti. Çam fıstığı ağaçlarının kesildiği haberimiz üzerine açıklama yapan İzmir Orman Bölge Müdürlüğü yetkilileri, Tapulu Kesim Yönetmeliği'ne göre kesimlerin gerçekleştiğini açıkladı. Buna göre bölgede verimden düşen yaşlı ağaçların köy muhtarlarlıklarının müracaatı üzerine Bergama Orman İşletmesi mühendisleri tarafından belirlenen ağaçlarda kesime izin verdiği belirtildi. Yetkililer ayrıca, ağaç kesimi yapılan arazilerin başka bir amaçla yani, bina yapımı gibi amaçlarla kullanılamayacağına, yine fidan dikilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil Kınay da, kesimlerin yasal olduğunu ancak o arazilerde sadece gençleştirme çalışması için ağaç kesimine izin verildiğini kaydederek, “Kesimlerden sonraki sürece dikkat etmek, fidanların dikilip dikilmediğini izlemek gerekir” dedi.
3 BİN 800 DÖNÜME FİDAN
Yukarıbey Köyü Muhtarı İlhan Çakır ise, Bütünşehir Yasası ile ağaçları kesmelerinin hiçbir alakasının olmadığını, böyle bir ithamı kabul etmediklerini belirttti. Köylülerin 'muhtarlıkların borçlarını kapatmak için ağaçlar kesiliyor' sözlerinin tamamen olayı saptırma olduğunu ifade eden Çakır, Kozak'ta çam ağaçları konusunda çok hassas olduklarını, verimi düşen ağaçları tüm yasal şartlara uyarak kestiklerini kaydederek, 10 yıllık muhtarlığı döneminde 3 bin 800 dönümlük fidanlık yaptığını anlattı. Çakır, “2 bin dönümlük fıstıklık yaptık. 1800 dönümlüğü de dikiyoruz. 15 bin fidan diktik. Kozak'taki ağaçların toplamı 10 bindir. Köylüler '10 bin ağaç kesiliyor' diyerek abartmış. Muhtarlığın arazisi de 600 bin metrekare yani 600 dönüm. Biz kesimleri hiç ağaç kalmayacak şekilde, düz yapmayız. Yüzyıllardır buralarda yapılan temizleme çalışmasını yapıyoruz. Alttan zaten fidanlar çıktı, onlar büyüyor. Kestiklerimiz, onların üzerini şemsiye gibi kapatıyordu” diye konuştu
ayazkentli
01-08-2013, 08:24
Kozak’ın UFO’su köylülerin kabusu (!)
KOZAK YAYLASI ÜSTÜNDE KİMLİĞİ BELİRSİZ UÇAK GEZİYOR..
ÇAMLAR FISTIK VERMİYOR..
Kozak Yaylası üzerinde 3-4 yıldır bir uçak dönüyor. Ne sivil havacılık ne orman şefliği, ne de kaymakam uçağın kimin uçağı olduğunu bilmiyor. Adeta ‘Kimliği belirlenemeyen uçan cisim’ (UFO) halindeki uçağın, fıstık çamlarını kurutan ilaç attığı endişesini dile getiren köylüler, altın madencilerinden şüpheleniyorlar.
Uçağın kimliği ile ilgili yapılan tüm girişimlerinin sonuçsuz kaldığını söyleyen Kozaklılar, geçtiğimiz yıl aralık ayında gazetemizde çıkan bir itirafın kendilerini iyice tedirgin ettiğini dile getiriyorlar.
ÇAMLAR FISTIK VERMİYOR.
Ülkenin fıstık çamı üretiminin yüzde 80’ini dünya üretiminin ise yüzde 10’luk bir kısmını tek başına karşılayan Kozak Yaylası’nda son birkaç yıldır üretim önemli oranda düştü. Hem ağaçlardaki kozalak sayısı hem de kozalakların içinde fıstık olmaması nedeniyle büyük ürün düşüşü yaşadıklarını belirten Kozaklılar, bu düşüşün nedeni hakkında, yıllardır doğru dürüst bir açıklama getirilemediğinden yakınıyorlar.
UÇAKTAN KİMSENİN HABERİ YOK.
Karaveliler Köyü Muhtarı Revattin Yıldız, Kozak’ın üzerinde hemen her gün dolaşan uçağın fıstık çamlarını kurutan ilaç attığı endişesi taşıdıklarını söyledi. Muhtar, 3-4 yıldır yaylanın üzerinde uçan uçağın kimliği ile ilgili yaptıkları tüm girişimlerden elleri boş döndüklerini belirterek şunları söyledi; “Şimdi Yukarıbey Orman Şefliğinden geliyorum. Orman şefi uçağın yangın gözetleme uçağı olmadığını, böyle bir uçaktan haberinin bulunmadığını söyledi.
Kaymakama defalarca şifahen ilettik şüphelerimizi. Ondan da bir ses soluk çıkmadı. Geçen yıl tayini çıkan bir karakol komutanı vardı. O da araştırdı bir sonuç çıkaramadım dedi. Bu uçaktan devlet kurumlarının haberi yok yani! 3-4 yıldır yaylanın üzerinde dolaşıyor bu kırmızı renkli uçak. Eskiden çok alçaktan uçuyordu, geçen seneden bu yana ise yüksekten geçiyor, sesini duyuyoruz sadece.”
OLAĞAN ŞÜPHELİ ALTIN MADENCİLERİ.
Muhtar Ravattin Yıldız, uçağın kimliği ile ilgili Kozak’lıların şüphelendiği adresin altın madencileri olduğunu belirterek; “Kozak’ta 14 tane maden ruhsatı varmış. Bu madenlerle ilgili çalışmalar başladıktan sonra bizim kozalakların verimi azaldı. Şimdi Kozak’ta yaşayanların hepsi bu uçağın madenlerle ilgisinin olduğunu, çam kozalaklarımızın kuruması için ilaç atıldığını düşünüyor. Bunu kaymakama da söyledik. Ona da bu uçuktan kimyasal madde atıldığını düşünüyor insanlar dedik, ama bir sonuç çıkmadı.
”Yaylanın etrafındaki Madra ve Yunt Dağı’ndaki kozalakların verimli ve sağlıklı olduğunu aktaran Yıldız, Kozak’taki çam fıstığı kozalaklarının ise hem üretiminin düştüğünü hem de içlerinin boş olduğunu kaydetti.
SİZİN GAZETENİN HABERİNDEN SONRA…
Yaylanın en büyük köylerinden Yukarıbey Köyü Muhtarı İlhan Çakır da, uçakla ilgili Karaveliler köyü muhtarıyla aynı düşüncede. “Uçağı bilen eden yok, hâlâ araştırıyoruz. Hava bulutlu olduğu, yağmur yağdığı zaman geliyor daha çok. Bazen sadece sesini duyuyoruz. Sivil havacılığa sorduk bizim oralarda böyle bir uçağımız yok, askeri olabilir dediler. Askeri uçak da her gün her gün ne gezer buralarda”.
Çakır, Evrensel’de geçtiğimiz yıl aralık ayında “Bir fedai’nin itirafları” başlığı ile çıkan yazı dizisinde, 4 yıl çalıştığı madende tanık olduğu usulsüzlükleri anlatan Ersan Var’ın açıklamalarına dikkat çekerek, “Bu kişi Kozak’ta ağaçların kuruması için altın madencilerinin zehir attığından bahsetmişti. O açıklamalardan sonra bizi iyice tedirgin olduk” diye konuştu. Çakır, yetkililere başvurmalarına rağmen uçağı bilen, sahip çıkan olmadığını söyledi.
‘FEDAİ’NİN İTİRAFLARINDA GEÇİYOR.
Koza Altın madeninde Genel Müdür Yardımcısı Hayrettin Öğüt’ün 4 yıl 3 ay şoförlüğünü ve korumalığını yapan Bergamalı Ersan Var, bu çalıştığı süre içerisinde tanık olduğu ve bizzat içerisinde bulunduğu hukuksuzlukları, kirli ilişkileri gazetemize anlatmıştı. Gazetemizde “Bir fedainin itirafları” başlığı ile 4 gün boyunca devam eden anlatımlardan bir bölümü de altın madeninin Kozak Yaylası’nda yaptığı usulsüzlükler ve çevre katliamı ile ilgiliydi.
“Koza’nın Kozak’ta yaptıkları” başlığı ile verilen yazıda Ersan Var; Madenin fıstık çamlarını kurutarak yöre halkını kendisine muhtaç etmeyi amaçladığını ileri sürüyordu. Var, 12 Aralık 2012 tarihli yazının “Kozak’ta ağaçları kurutuyorlar” ara başlıklı bölümünde şu iddiaları ortaya atmıştı;
“Madenin politikası Kozak’taki ağacın kuruması yönünde. O ağaçlar kuruyunca, köylü verim alamayınca onlara mahkum olacak. Ağaçları kendileri kurutuyor. Düşünebiliyor musunuz, altın çıkan yer Çukuralan, ağacın kuruduğu yer ayrı bir yer.
Çamavlu köyünde bir maden buldular. Bunlar da aynı kişiler aslında ama bizimle ilgisi yok diyorlar. Ağaçları kurutup, insanların muhtaç olmasını bekleyerek o yerleri o insanlardan almak istiyorlar. İlaç atıldığına inanıyorum. Bunların bu gücünü ben biliyorum.”
(İzmir/EVRENSEL)
http://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10151730735023810&id=120323798809
the_eraser
17-02-2014, 19:55
herkese merhaba. uydu resımlerınde cukuralanda 2 tane maden gozukuyor. haberlerde 1 tane diye yazıyordu. Doğrusunu bilen var mı?
ayazkentli
16-07-2015, 12:12
Söz konusu şirket Kozak bölgesinin diğer yerlerinde de çok sayıda arama ruhsatı almıştı.
Sizin gördüğünüz ikinci maden sahası Taş Ocağı alanı da olabilir. O bölgeye yakın bir yerde taş ocağı şirketi de var.
mr.muhendis
13-10-2015, 14:01
Yazık olmuş
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.