Bağlan

View Full Version : Türkiye'nin Kuraklık Sorunu




malina
07-09-2006, 10:55
Yuvacık'a milyarlar gömüldü şimdi suyu da İstanbul'dan alacaklar


İstanbul'a su satma hedefiyle yapılan ancak adı yolsuzlukla anılan Yuvacık Barajı, kuruduğu için İstanbul'dan su alacak!

Kuruluş amacının aksine İstanbul'un da Kocaeli'nin de su ihtiyacını karşılayamayan ancak satamadığı suyun parasını yıllardır tahsil eden Yuvacık Barajı'nın rezervi tükenme noktasına geldi. Gebze civarında susuzluk tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İSKİ'den dört aylığına 3.5 milyon metreküp su istedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu talebi kabul etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Baraj yapılırken 'İstanbul'a baraj yapmanıza gerek yok ' denilmişti. O dönem bize Yuvacık Barajı'dan ham suya teklif ettikleri rakam 1.2 dolardı. Biz suyu 50 cent'e mal ettik" derken Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu ise şu bilgileri verdi:

"Barajı işleten İngiliz firması Thames Water, kuraklık deklarasyonu ilan edilmesini istiyor. Kabul etmemiz mümkün değil. Bize yılda 142 milyon metreküp su vermeleri gerekiyor. Ancak barajın böyle bir kapasitesi yok. Vermediği suyun parasını her yıl bizden alıyor. Bugüne kadar alamadığımız suya karşılık 503 milyon YTL ödeme yaptık. Yuvacık Barajı Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl soyulduğunun en büyük belgesidir."

Kocaeli Belediyesi'nin açıklamasında da şu bilgiler yer aldı: "Yılda 142 milyon metreküp su satın alma garantisiyle İngiliz Thames Water Şirketi'ne inşa ettirilen Yuvacık Barajı, 1999 yılında kente su vermeye başladı. DSİ'nin keşif bedeli 250 milyon dolar olmasına karşın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'ne maliyeti 4.5 milyar doları buldu. Parasını Hazine garantisiyle aldığı suyu hiçbir zaman kente veremedi. Şirket 1999 yılından beri satmadığı 306 milyon metreküp suya karşılık Hazine'den 503 milyon YTL aldı."

Şirket: Suyu onlar almıyor

Thames Water'ın Türkiye Direktörü Evren Köprülü ise iddialara şu karşılığı verdi: "Bizim belediyeye her yıl 142 milyon metreküp su vermemiz gerekiyor. Ancak bugüne kadar suyu satamadıkları için hiç bu kadar su almadılar. Bu yıl yağmur azlığı nedeniyle su tüketiminde bazı önlemler alınması gereği ortaya çıktı. Barajın işlem maliyeti dahil toplam maliyeti iddia edildiği gibi 5 milyar dolar değil, 1.7 milyar dolar."

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, İstanbul'a metreküp başına 50 sent ödeyecek. Kocaeli'nin Yuvacık Barajı'ndan kullandığı suyun metreküpü için Thames Water şirketine 92 sent ödeniyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi fahiş fiyat gerekçesiyle ödeme yapmayı reddettiği için, şirkete verilen teminat kapsamında kentin su faturası Hazine'ce ödeniyor. İstanbullular suyun metreküpüne 1 dolar, İzmitliler 1.2 dolar veriyor.

Yedi bürokrat mahkûm oldu

İstanbul'un su ihtiyacı için DSİ tarafından planlanan baraj, devletin parası olmadığı için dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından yap-işlet-devret (YİD) modeline çevrildi. Baraj bittikten sonra su üretimi başladı ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi 'pahalı olduğu' gerekçesiyle suyu almadı.

O günden bugüne dek boşa giden suyun parası Hazine'den alındı. Anlaşmaya göre Hazine 2014 yılına kadar ödemeye devam edecek.

Baraj yapımında yolsuzluk iddiaları üzerine yedi bürokrata dava açıldı. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları 'devlet alımına fesat karıştırmak'tan altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırdı. Kararda, sanıkların projenin yap-işlet-devret modeline alınmasını sağlamak için siyasi baskı oluşturdukları belirtildi. Projede dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ile dokuz bakanın 'olur'u olmasına karşın, onlar yargılanmadı. Projede imzası olan eski Kocaeli Belediye Başkanı Sefa Sirmen ise milletvekili olduğu için yargılanmadı.


RADİKAL (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197967&tarih=07/09/2006)




Mine Pakkaner
28-09-2006, 10:38
Su kıtlığı tarımı tehdit ediyor

Türkiye Ziraatçılar Derneğinin ''Su Raporunda'', Türkiye'de su stoklarında görülen azalmanın, tarım ürünlerini de tehdit eder hale geldiği belirtilerek, ''Buğday yetiştirilen yaklaşık 9.5 milyon hektar alanın yalnızca yüzde 13'ü sulanabilmektedir'' denildi.

Dernek tarafından hazırlanan raporda, bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına yıllık 10 bin metreküp su potansiyeline sahip olması gerektiğini belirtildi. Türkiye'de kişi başına yıllık su potansiyenin 3 bin 500 metreküp ile bin 830 metreküp arasında değiştiği ifade edilen raporda, ''Bu durum, su kaynaklarımızı verimli kullanma zorunluluğunu getirmektedir'' denildi.

Raporda, Türkiye'de toplam ekim alanının 17 milyon 700 bin hektar olduğuna işaret edilerek ''Bunun 12,5 milyon hektarı (sulanabilir) arazidir, ancak sulanan miktar 4,2 milyon hektarla sınırlıdır'' denildi.

Aynı raporda, Göller Yöresinde son 30 yılda 15 bin hektara yakın sulak alanın kuruduğunun gözlendiğine dikkat çekilerek, bunlar arasında Hotamış, Suğla, Seyfe gölleri, Eşmekaya Sazlığı ve Ereğli Akgöl'ün bulunduğu ifade edildi.

Tuz GÖlü, Akşehir, Eber, Beyşehir, Meke göllerinde su seviyesinin yer yer bir metrenin altına düştüğü ve göl alanlarının önemli ölçüde küçüldüğüne işaret edilen raporda, Tuz Gölü'nün son 40 yılda yarı yarıya küçüldüğü, ünlü Sultan Sazlığı'nın taşıma suyla yaşatılmaya çalışıldığı belirtildi.

Raporda, GAP Bölgesinde toplam 3,2 milyon hektarlık tarım alanının 2 milyon hektarının ''sulanabilir'' arazi olduğunu, ''sulanan'' arazinin ise 350 bin hektar civarında olduğunu vurgulanarak, ''Bunun da yaklaşık onda biri yanlış sulama nedeniyle aşırı tuzlanmış ve çölleşmiş durumdadır'' denildi.

Raporda, mevcut eğilimler gözönüne alındığında, Türkiye'nin en fazla 20 yıl içinde tarımsal ürün rekoltelerinde ciddi düşüşler, çölleşme, yetersiz beslenme ve içme suyu kıtlığı gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuldu.

Kaynak:http://www.tarimhaber.com

Mine Pakkaner
06-10-2006, 14:34
İvriz'den geriye taş toprak kaldı

Tuz Gölü'ne hayat veren, Bor ve Ereğli ovalarını sulayan İvriz Çayı, bilinçsiz kullanım nedeniyle kurudu. Birkaç yıl öncesine kadar mesire yeri olan çayın etrafındaki turizm de iflas etti

http://213.243.28.121/2006/10/06/yasam/resim/axyas02.jpg KEREM PULGAT Konya DHA

Konya Havzası'nda, yağışların yetersizliği ve yeraltı sularının bilinçsiz kullanımı nedeniyle kuruyan göl, nehir ve çayların sayısı her geçen gün artıyor.
Ereğli Ovası'nın tamamını sulayan ve Tuz Gölü'nü besleyen en önemli kaynak olan İvriz Çayı da tamamen kurudu.
İvriz Çayı'nın birkaç yıl öncesine kadar saniyede 200 litrelik debiye sahip olduğunu, ancak bilinçsizlik yüzünden kuruduğunu söyleyen Selçuk Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tahir Nalbantçılar, "Bu çay yıllardır Ereğli ve Bor ovalarının tamamına yakınına hayat veriyordu. Artık bu ovalara bir damla bile su akmayacak. İvriz'in iki bin metrekarelik bir alanı sulamasının yanı sıra bir başka önemli özelliği de Tuz Gölü ile bağlantısı olması. İvriz'den akan su, Tuz Gölü'nü besleyen en önemli kaynak konumundaydı. Zaten gün geçtikçe suyu azalan Tuz Gölü, ne yazık ki en önemli kaynağından da mahrum kalacak" dedi.
İvriz Çayı'nın kuruması turizmi de olumsuz etkiledi. Birkaç yıl öncesine kadar mesire alanı olarak kullanılan İvriz Çayı'na artık kimsenin gelmediğini söyleyen esnaf, "İşlerimiz bitme noktasına geldi. Siftahsız dükkân kapatmak zorunda kalıyoruz" diyerek dert yanıyor.

Kaynakhttp://213.243.28.121/2006/10/06/yasam/axyas02.html
----------------------------------------------------------------

Durum içler acısı, tehlike büyük...

saka
06-10-2006, 14:48
Bu çok üzücü haberler, peşpeşe tesbih tanesi gibi diziliyor. Son yıllarda adeta bir füzyon zinciri gibi hız kazanmış durumda. Bir müddettir, bu gelişmeleri bende kaygıyla hem takip etmeye çalışıyor, hemde yerinde görüyorum.

Suyun yitip gitmesi ile beraber yitirilen biyo-çeşitlilik belkide hiç bir zaman yerine konamayacak!... Su kaynaklarının niteliğinden vazgeçtim, niceliğinin bile monitör edilmediği bir ülkede haliyle hal ve gidişatın yönü de pek hissedilmiyor.

Doğa'nın kanını emiyoruz, nasılsa kimse birşey demiyor; bakalım nereye kadar emeceğiz.

saygılarımla,

saka
08-12-2006, 15:06
Dünyanın kendi kendini yenileyebilen nadir göllerinden olan SAPANCA:


SAPANCALILAR ŞAŞKIN

Sapanca Gölü'nde su düzeyinin düşmesi göl kıyısında rahatlıkla görülebiliyor. Belediye tarafından çevre düzenlemesi yapılan sahilde suyun 7-8 metre çekilmesi nedeniyle süs amaçlı konulan kayalar kıyıda kalırken, deniz bisikletlerine binilmesi için yapılan iskele de suyun azalması nedeniyle kıyıda kaldı.

Sapancalılar, göldeki su düzeyinin hiç bu kadar azalmadığını bildirerek, “Yaz aylarında bile göl bu kadar çekilmemişti. Aralık ayındayız yağmur, hatta kar yağmasına rağmen göldeki su seviyesi artmadı, aksine azaldı” diye konuştu.
Bazı Sapancalılar gölün kıyıdan yer yer 8-9 metre çekilmesinin gölün kaynağının kurumasından kaynaklandığını savundu.

DEVAMI (Kaynak: Hürriyet 6 Aralık 2006) (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/5563396.asp?m=1&gid=112&srid=3440&oid=5)

denizakvaryumu
08-12-2006, 22:17
vermeden almayı alışkanlık haline getiren insanoğlunun sonu.....Daha başlangıç....
hiç düşündünüz mü şimdiye kadar kaç tane ağaç diktiniz? Ya da dikilmesi için ne tür bir katkıda bulundunuz?

malina
08-12-2006, 23:15
vermeden almayı alışkanlık haline getiren insanoğlunun sonu.....Daha başlangıç....
hiç düşündünüz mü şimdiye kadar kaç tane ağaç diktiniz? Ya da dikilmesi için ne tür bir katkıda bulundunuz?

Buradaki Su sorunu konusuyla ağaç dikmenin ilgisi ne?

denizakvaryumu
09-12-2006, 00:25
Doğaya saygı.......Almak için vermek.......

Mine Pakkaner
18-12-2006, 21:14
http://www.milliyet.com.tr/2006/12/18/resim/kapak184730.jpg (http://www.milliyet.com.tr/2006/12/18/son/sontur33.asp)
Baraj kurudu, herkes birbirini suçluyor!

(http://www.milliyet.com.tr/2006/12/18/son/sontur33.asp)

Mustafa BAĞDİKEN- Ergün AYAZ- Mesut IŞIK/İZMİT- GEBZE(Kocaeli), (DHA)

YILLARDAN bu yana tartışma konusu olan Yuvacık Barajı’nda, suyun bitmesi üzerine tüm bölge susuz kalırken, Gebze'deki Organize Sanayi Bölgeleri başta olmak üzere ihracata yönelik faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarının susuzluk nedeniyle kapanma noktasına geldi. Sanayiciler, “17 ağustos Depremi’nde bile bu kadar zarar görmedik'' derken, Kocaeli eski Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Sefa Sirmen, barajdaki suyun hükümet ve belediyenin bilinçli politikası sonucu ‘kasıtlı olarak’ bitirildiğini öne sürerek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı yalancılıkla suçladı.
Hafta sonunda, bünyesinde 80 civarında yabancı sermayeli kuruluş barındıran Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikaların susuzluktan üretimi durdurma noktasına geldiğinin açıklanması üzerine, tüm medya kuruluşlarının temsilcileri buraya akın etti. Televizyonlar canlı yayınlarla olayı duyurup sanayicilerin görüşlerini alırken, sanayiciler çözüm üretilmek yerine siyasi tartışmalar yapılmasına tepki gösterdi. Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Yılmaz Kanbak da, soruna bir an önce çözüm üretilmesi gerektiğini belirtti.

BARAJ İNŞAATINI DSİ BAŞLATTI

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Yuvacık Barajı’nda suyun tamamen bitmesinin ardından yaptığı art arda açıklamalarla, Barajın yanlış yere kurulduğunu, kapasitesinin ise 142 milyon metreküpten daha az olduğunu, şu anda CHP milletvekili olan Sefa Sirmen’in de bu barajı maliyetinin çok üzerinde malettirip devleti zarara soktuğunu ileri sürdü. Barajın ilk planlamasını Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ) yapıp inşaatına başlamasına rağmen, geçtiğimiz günlerde İzmit’e gelen DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu da aynı görüşü tekrarladı.
Yuvacık Barajı'nın işletmecisi durumuna olan ve ‘yap- işlet- devret' modeli ile yapıldığından 2014 yılına kadar işletme hakkını elinde bulunduran İngiliz Thamet Water şirketinin Türkiye Temsilcisi Evren Köprülü ise, meteololoji raporlarına dayanarak aylardır belediyeyi uyardıklarını, suyun idareli kullanılmasını istemelerine rağmen buna aldırış edilmediğini söyledi.

YAĞIŞ ORTALAMASI YILLARDIR AYNI

Meteroloji raporlarına göre Kocaeli Bölgesi’ne Kasım ayına kadar 11 aylık süre içinde metrekareye 690 kilogram yağış düştü. Uzun yıllar ortalaması ise, 710 kilogram civarında bulunuyor. Bölge sadece 2005 yılında ortalamanın üzerinde olan 950 kilogram yağışla karşılaştı. Ancak, bu yıla kadar Yuvacık Barajı’ndaki kodta tehlikeli düşüş görülmedi.
Şimdi herkes, Yuvacık Barajı’ndaki suyun bir anda bitmesine cevap ararken, bazı çevreler bunu Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdığı dere ıslahlarına bağlıyor. Büyükşehir belediyesi’nin, D-100 karayolu üzerindeki üstgeçitlere astırdığı hizmet tanıtım afişlerinde de ‘14 derenin ıslahının yapıldığı’ belirtiliyor. İddialara göre derelerin ıslahı sırasında yönlendirmeler yanlış yapıldı ve Yuvacık Barajı’na giden akarsular bu nedenle azaldı.

SİRMEN: BAŞBAKAN YALAN SÖYLÜYOR

TBMM’deki son bütçe görüşmeleri sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bu parayla 60 tane Yuvacık Barajı yapardık'' diyerek suçlamalarda bulunduğu Kocaeli Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ve CHP milletvekili Sefa Sirmen bugün Gebze'de basın toplantısı düzenledi. Sirmen baraj maliyetinin, Başbakan'ın dediği gibi 4.5 milyar dolar değil 600 milyon dolar olduğunu belirterek “Başbakan yalan söylüyor. Sen başbakansın, yalan söylemek yakışıyor mu?'' dedi. Yuvacık Barajı’nın açıldığı 1998 yılından bugüne kadar tartışmaların devam ettiğini ifade eden Sirmen şöyle konuştu::
“Ben bugüne kadar açıklamalarımın hepsini belgeli yapmama rağmen, AKP’liler hiç ilgisi olmayan, aslı astarı olmayan tamamen yalan, düzmece ifadelerle halkımızı yanlış yönlendiriyor. Bunun altında Sefa Sirmen korkusu yatıyor. Sefa Sirmen üzerinden siyaset yapıyorlar.''

“SUYU KASITLI OLARAK BİTİRDİLER''

Yuvacık Barajı’nın bugüne kadar hiç kapasitesinin altına düşmediğini kaydeden Sirmen, bu yıl küresel ısınma ile birlikte baraja giden suda yüzde 50’lik azalma olduğunu, Thames Water şirketinin de ‘Bu yıl diğer yıllara göre su ihtiyacımız artacaktır’ diyerek Haziran ayından beri yetkilileri uyardığını belirtti. “Bunlar da bu uyarı yazısını, ‘su bitecek’ diyerek televizyon televizyon dolaştırarak siyasi şova dönüştürüyorlar. Yuvacık’ı siyasete taşıyabilirsiniz. Bana çamur atabilirsiniz ama bir şeyi yapamazsınız. Kocaeli halkını susuz bırakamazsınız'' diyen Sirmen konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu yönetim barajın suyunu bitirmek için her şeyi göze aldı. Onların hedefi barajın suyunu bu sene bitirmekti. Bunu da başardılar. Başbakan istedi diye Yuvacık’taki suyu bitirip, İSKİ ile anlaşma yaptılar. Sırf benim projemin kötü olduğunu göstermek, ‘İSKİ’ye su satacaktı İSKİ’den su aldı’ dedirtmek için suyu bitirdiler. Su hayattır, siyasete alet edilemez. Günahtır''

“SUYUN YARISI KAYIP''

Kocaeli’nin, sanayi bölgeleri dahil yılda 60 milyon metreküp suya ihtiyacı olduğunu belirten Sirmen, barajdan her yıl ortalama 130 milyon metreküp su alındığını, Ama bu suyun yüzde 50’sinin kaçak göründüğünü belirtti. 130 milyon metreküp su alınırken bu suyun sadece 60 milyon metreküpünün faturalandırıldığını ileri süren Sirmen, Yuvacık’ta scala sistemi bulunduğunu, giren su ile çıkan suyun kayıtlarının mevcut olduğunu da söyledi.

Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2006/12/18/son/sontur33.asp)

Mahmut Leventoğlu
19-12-2006, 16:09
Bu ülkede SU ve TARIM Politikası ne zaman oluşacak bilemiyorum. Bu bürokrasi ile ve bu siyasetçilerle hiç umudum yok. Gençlere çok görev düşüyor bu konuda.

Mehmet Ali Aşık
28-12-2006, 03:45
SUYUMUZA SAHIP ÇIKALIM! ULKEMIZI SATLIGA ÇIKARANLAR EN TEMEL IHTIYACIMIZ VE HAKKIMIZ OLAN SUYUDA KURESEL SERMAYAYE PESKES CEKIYOR.DUNYANIN SUYU TUKENIYOR.SUYUMUZU OZELLESTIRME,YABANCI SERMAYE ADI ALTINDA PARAYA TAPAN KAPITALIST SIRKETLERE VERMEYELIM YOKSA ÇOCUKLARIMIZ SU YERINE COLA IÇMEK ZORUNDA KALACAK.
Su testisi Colaya emanet edilir mi?

Son günlerde, su konusunda, dikkat çekici bir gelişme var. Uluslararası şirketler, su kaynaklarımızı satın alıyor. Hayati önem taşıyan suyun sicili çok da temiz olmayan firmaların eline geçmesi sizce de tehlikeli değil mi?


En çok ihtiyaç duyduğunuz şey nedir, bir düşünün... Evler, arabalar mı Şan şöhret mi Sakin bir dağ eteğinde huzurlu bir hayat mı? Etrafta sevdiğiniz insanlar mı? Bolca para mı? Kim olursanız olun, hayat görüşünüz ne olursa olsun, cevap bunlardan hiçbiri değil.

Çünkü kim olursak olalım, en çok ihtiyaç duyduğumuz şey hava. Her nefeste içimize çektiğimiz, Kanuninin olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi dediği zaman teneffüs ettiği hava. Çok şükür, kirli ya da temiz, her yerde bol bol var. Şimdilik, kullandığımız hava için kimse bizden para da istemiyor.

Bir zamanlar su için de para istenmiyordu. Su, havadan sonra, gene kim olursak olalım, ihtiyacımız olan ikinci şey...

Bugün, su, iyi para ediyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar çeşme sularından soğudu. Çeşme suyunu filtre edip için diyen uzmanları duyan yok. Evlere plastik damacanalarla su alınıyor. Her eve haftada bir, iki veya daha fazla damacana. Su satma işi büyük bir ticaret haline geliyor. Su kaynakları alınıyor, satılıyor...

Yeni su sahiplerinizle tanıştıralım: Coca-Cola, Nestle, Danone

Son günlerde, su konusunda, dikkat çekici bir gelişme var. Dünyanın gıda devleri olan uluslararası şirketler, su kaynaklarımızı birer birer satın alıyorlar. Akşam gazetesinde yayınlanan bir habere göre, yabancıların suyun başını tutma şeması şöyle:

Nestle, Sapancada yeni bir su kaynağı aldı.
Gene Nestle, Erikli Sunun yüzde 60ını satın aldı.
Nestle, Pure Life Su da, şu andaki üreticisi.
Coca-Cola Adapazarı-Sapanca bölgesinden Mahmudiye Suyu satın aldı. Mahmudiye Sunun adı, Doğazen olarak değiştirildi.
Gene Coca- Cola, Bursada aldığı bir kaynakta yapacağı üretimi Damla Su adıyla pazarlayacak.
Gene Coca- Colanın, Istrancalardaki Saneta Suyu da almak istediği kulislerde konuşuluyor.
Coca-Cola halihazırda tartışmalı su markası Turkuazın da üreticisi.
Danone ise, şu anda Hayat ve Şaşal markalı suların üreticisi.?

Suyumuzun sahiplerini biraz daha yakından tanıyalım

Coca-Colayı hepimiz yakından tanıyoruz. Ramazan sofralarımıza kadar giren, Urfadan Edirneye her yerde sevilen bir numaralı içeceğimiz?. En büyük içme probleminin kaynağı. Diğer içme problemleri bira, rakı, şarap ve diğer alkollü içecekler- belli bir yaştan sonra içiliyor. Ama Cola, 7den 70e herkesin elinde. Neden bağımlılık yaptığı sorusuna cevap aranıyor. Belki de kokainin elde edildiği bitkiden yapıldığından İçindeki şeker büyük ihtimalle Cargillden satın aldığı, transgenik mısırdan üretilmiş mısır şekeri- çocukları, genç, yaşlı hepimizi hasta ediyor.

Nestle de milletçe en sevdiğimiz şirketlerden. Her biri çocukların midesine bomba gibi düşen gofretlerin, çikolataların, şekerli mısır gevreklerinin üreticisi. Cargillin mısır şekerini de, ABDden gelme, büyük ihtimal transgenik soya yağını da çoğu ürününde kullanıyor. Hazır çorba ve et sularında Çin Lokantası Sendromu denen hastalığa yol açan MSG- mono sodyum glutamat- kullanıyor.

Danoneyi de yakinen biliyoruz. Sağlık denince aklımıza ilk gelen şirket. Nedense, ürettiği yoğurtlar bir türlü ekşimiyor. Kendi anneannelerimizden biliyoruz, gerçek yoğurt bir haftada ekşir. Ama Danonenin yoğurtları bir ay sonra bile ekşimiyor. Yoğurt ülkesinde bir yabancının yoğurtçu olması da ayrı bir mesele... Çocukları büyüten, boylarını uzatan dost bakterilerle dolu mini minnacık sevimli paketlerdeki yoğurtlarının neden o kadar pembe renkli olduğunu, neden öyle buram buram koktuğunu merak ediyoruz. Peki büyükanne, senin kulakların neden o kadar büyük?? diye soruyoruz.

21. yüzyılın en stratejik kaynağı su olacak?

İnsan ister istemez bu dev gibi büyük gıda şirketlerinin, neden suyumuzla bu kadar ilgilendiğini merak ediyor. Bu uluslararası şirketler, öyle yaş tahtaya basmazlar, diye biliyoruz çünkü. Planlar dışarıdan yapılıyor, burada uygulanıyordur. Konunun uzmanları, verdikleri cevaplarla bu merakımızı gideriyorlar.

Doç. Dr. Yücel Acer, bir makalesinde şunları yazıyor: Yerkürenin yüzde 70i suyla kaplı olduğu halde, bunun yalnızca yüzde 2,5'i tatlı su olup, tatlı su kaynaklarının da yüzde 70i kutuplarda donmuş olarak bulunmakta. Tatlı su kaynaklarının yüzde 30luk kesiminin büyük bölümü de ya toprakta nem, ya da yerin ulaşılması olanaksız derinliklerindeki yeraltı su kaynakları halinde bulunmakta. Bir başka deyişle, dünyanın toplam tatlı su kaynaklarının yüzde 1?inden az bir bölümü insan kullanımına elverişli durumda.

Her yerimiz suyla çevrili olsa da, içme suyu kısıtlı. 21. yüzyılın en stratejik kaynağının su olacağı söyleniyor.

Küresel ısınma, suyu daha da değerli yapacak

Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (GYTE) İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Cemal Zehir, dünyadaki mevcut şartlar devam ettiği takdirde 2025 yılında 37 ülkede çok ciddi kuraklık yaşanacağının tahmin edildiğini söylüyor ve ekliyor Dünyamızın yakın bir gelecekte biraz daha ısınması, yağışsız kurak bir periyoda girilmesi, su tüketiminin de buna bağlı olarak artması söz konusudur. Bu sebeple bütün ülkeler, tatlı su kaynaklarını özel bir itinayla koruyacak tedbirleri almaktadırlar.?

2020li yıllarda su sorunları yaşanabilir

Habercionline sitesinden Murat Dağdevirene yaptığı açıklamalarda Yrd. Doç. Dr. Cemal Zehir, hızlı nüfus artışı ve küresel ısınma dolayısı ile 2020li yıllarda su sorunları yaşanabileceğini ifade ediyor: Türkiye ve Ortadoğu çevresindeki su kaynakları ihtiyaçları karşılamaktan uzak bulunmaktadır. Bölgede ciddi bir su sıkıntısı vardır. Bu durum gelecekte bölgede patlak vermesi muhtemel savaşların önemli potansiyel nedenlerinden biri olabilir. Ortadoğu, artan nüfus ve azalan kaynaklar nedeniyle su kıtlığından zarar görecek tüm bölgelerin en duyarlılarından birisidir. Sıcak savaş ortamının eksik olmadığı Ortadoğu bölgesinde su savaşları tezlerini eleştirsek bile, geleceğin bütün çatışmalarında etkili olacak faktörlerin önemlilerinden birisi de su meselesi olacaktır.?

Stratejik kaynaklar kimin elinde olmalı?

Uzmanlar dikkatimizi suyun önemine çekiyor. Isınmayla birlikte gittikçe değerlenecek olan, bu kadar önemli bir kaynak, icraatlarından kuşku duyduğumuz, halk sağlığını umursayıp umursamadığı belli olmayan ?yabancılara verilir mi? Ya Türk hükümeti bir gün Hindistan?daki gibi Coca-Colayı yasaklamaya çalışsa, Cola elindeki su kaynaklarını gene de hizmetimize verir mi? Verse, içilebilir durumda olur mu? Ortadoğuda su konusunda bir anlaşmazlık çıksa, çok uluslu, uluslararası şirketler, hangi ulusuna kendini daha yakın hisseder?

Su, hayatımız için en önemli ikinci şey... Birincisi hava. Suyun sahibi kim olmalı sizce?

iyibilgi.com

Hunter07
17-01-2007, 08:51
Mavi bayrak,uluslar arası çevre eğitim vakfı(FEE) koordinasyonunda uluslar arası beş projesinden biridir.Ülkemizde Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV),1993 Yılında Turizm Bakanlığı önderliğinde Mavi Bayrak proğramının yürütülmesi amacıyla kurulmuştur.

Bu gün tam üyesi olduğu Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı(FEE) Önerdiği uluslararası proğramı(mavibayrak,eko-okullar,çevrenin genç sözcüleri,okullarda orman)yürütmektedir.

Mavi bayrak almak için başvurular TÜRÇEV'e yapılır.burada değerlendirilen plaj ve marina başvuruları ulusal jürinin değerlendirilmesine sunulur.ulusal jürinin onyladığı adaylar da uluslararası jürinin değerlendirilmesi için danimarka'ya gönderilir.her yıl mayıs ayının ilk haftası açıklanan ödüllerin geçerlilik süresi bir yıldır,ve başvurular her yıl yenilenir.

MAVİ BAYRAK KRİTERLERİ PLAJLAR İÇİN 27, MARİNALAR İÇİN 22 TANEDİR.
KRİTERLERİ ŞU BAŞLIKLARDA TOPLAMAK MÜMKÜNDÜR.

- ÇEVRE EĞİTİMİ VE BİLGİLENDİRME.
- YÜZME SUYU KALİTESİ
- GÜVENLİK,HİZMETLER
- ÇEVRE YÖNETİMİ

BU ORGANİZASYONDA 5 YILDIR BULUNUYORUM. DAHA GENİŞ BİLGİ ALIŞ VERİŞİYAPILABİR.TEMİZ DENİZ TEMİZ ÇEVRE İÇİN ELELE.

saka
17-01-2007, 09:35
Hoşgeldiniz, mavi bayrak için başvuran kıyılarda tabii arıtma tesisi (biyolojik arıtma) arandığını duymuştuk... Gerek başvurularda, kullanım suyunun doğaya bırakılmadan önceki arıtımı ile ilgili kriterleri, gerekse de diğer kriterleri forumda dokümante etmeniz veya elden geldiğince bilgi veya tecrübelerinizi yazılı hale getirmeniz çok faydalı olacaktır.

Bu hususta e-dergi, sitenin makaleler bölümü, veya forumların ilgili alanları aktif katılımınıza açıktır.

saygılarımla,

Hunter07
17-01-2007, 09:50
Hoşgeldiniz, mavi bayrak için başvuran kıyılarda tabii arıtma tesisi (biyolojik arıtma) arandığını duymuştuk... Gerek başvurularda, kullanım suyunun doğaya bırakılmadan önceki arıtımı ile ilgili kriterleri, gerekse de diğer kriterleri forumda dokümante etmeniz veya elden geldiğince bilgi veya tecrübelerinizi yazılı hale getirmeniz çok faydalı olacaktır.

Bu hususta e-dergi, sitenin makaleler bölümü, veya forumların ilgili alanları aktif katılımınıza açıktır.

saygılarımla,

İNANIN ŞU ANDA O BAŞVURU KİTAPCIĞI İLE İLGİLİ ÇALIŞIYORUM.YAKLAŞIK KIRK SAYFA BUNU YAZMAK İÇİN BAYAĞI VAKİT LAZIM ANCAK GÜN GÜN KONU İLGİLİ YAPILMASI GEREKEN KRİTERLERİ YAZICAM.BU ARADA SORULAR OLURSA YANITLAMAK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPARIM.ELBETTE ARITMADA LAZIM ARITMALAR BÖLGESEL ÇÖZÜME KAVUŞUYOR.GATAB ,LATUYAP,KUYAB GİBİ KURULUŞLAR VE BELEDİYELER BU KONULARDA HASSAS ÇALIŞIYORLAR.MEMBRAN FİLİTRE YÖNTEMİ İLE SUYUN İNCELENMESİ ŞARTI VAR VEDE TABİKİ BİYOLOJİK ARITMA ŞARTIDA...

saka
17-01-2007, 10:09
Sizin için "sucul bitkiler" bölümüne bir başlık açsam, orada suyun geri kazanımı
ile ilgili olarak (mavi bayrak kriterleri çerçevesinde) gelebilecek soruları beklemeden (veya bende sorabilirim! :) ) konuşulmasına bir platform oluştursak sizce faydalı olur mu; hem kim bilir bu platform zamanla başka meraklı veya araştırmacıları da çeker!?

Mavi bayrağı, sucul bitkilerin kıyısına dikeyim mi? :) En azından biyolojik arıtma için aranan kriterleri konuşmuş oluruz diye düşünüyorum.

aybala
17-01-2007, 10:17
Konuyu üyeler tanışıyor bölümünden bu bölüme taşıdım.
İlgili adres; http://www.turcev.org.tr/turcev/hbr_turcev.asp#hb127 bu olabilir mi?

Hunter07
17-01-2007, 10:22
Sayın Saka inanın ilginize çok teşekkür ederim. Ancak bir maruzatim var. Her zaman bu siteye giremiyorum. Çalıştığım iş nedeni ile sürekli bilgisayar yanında duramama gibi sıkıntım var. Bu yüzden beklemeden cevap verme gibi şansım yok. Ama ilerde işlerim azalinca tekrar bu konuyu düşünelim. Sizinle ortak bir karar veririz. Teşekkür ederim.

Hunter07
17-01-2007, 10:27
Konuyu üyeler tanışıyor bölümünden bu bölüme taşıdım.
İlgili adres; http://www.turcev.org.tr/turcev/hbr_turcev.asp#hb127 bu olabilir mi?

sevgili aybala çok teşekür ederim.ben imkansızlıklar yüzünden ilgili adresi taşıyamamıştım bu sayfa bizim ana kaynağımız inanın çok mutlu oldum bu adresten herşeyi öğrenebilir sevgili üyelerimiz.

Hunter07
17-01-2007, 10:51
2 litre sudan alınan analiz miktarları
numune alma şekli:2 saatlik kompozit
nüfus:10,000-100,000
KİMYASAL ANALİZLER
PARAMETRE ----- ANALİZ SONUÇLARI -- S.K.K.Y
pH ------ 8,1 - 6-9
BOİ,mg/l --- >10 - 50MG/l
KOİ,mg/l - 29 - 140mg/l
AKM,mg/l - 9 - 45 mg/l
*su kirliliği kontrol yönetmeliği deşarj standardı/31,12,2004 tarih ve 25687 sayılı resmi gazetenin 21.3 nolu tablosu.
bu standartlara uygun olur raporu belediye tarafından yapılırve deşarz standartlarına uygunluk raporu alındıktansonra deşarzı yapılmaktadır.uygun olanı budur bir kısa bilgi olarakdeğerleri ile yazdım ancak malesef türkiyede sulama suyu olarak kullanılmamakta olduğunu sanıyorum.

saka
17-01-2007, 11:25
Sayın Saka inanın ilginize çok teşekkür ederim. Ancak bir maruzatim var. Her zaman bu siteye giremiyorum. Çalıştığım iş nedeni ile sürekli bilgisayar yanında duramama gibi sıkıntım var. Bu yüzden beklemeden cevap verme gibi şansım yok. Ama ilerde işlerim azalinca tekrar bu konuyu düşünelim. Sizinle ortak bir karar veririz. Teşekkür ederim.

Rica ederim, ben civarlarda olamasam bile agaclar.net size her türlü işbirliği için burada... Daha önce de belirttiğim gibi, vakit bulabildiğiniz ölçüde ülkemiz için hayati sayılacak bu konuda bizleri bilgilendirmek için her türlü imkanımızdan yararlanabilirsiniz.

Turçev'in çalışmalarını, fakirce de olsa takip ediyorum, ancak ben malesef metinler arasında bazen kendimi kaybolmuş olarak buluyorum.. Bazen daha pragmatik sohbetler, bizler için çok daha öğretici ve faydalı oluyor. Bu sebeple sizlerin tecrübeleri ve esasa dair yaşanmışlıkları pek çoklarına rehber teşkil edecektir diye düşünüyorum. Bunları yazıya dökmek, ülke için büyük hayır olur.

Benim bildiğim, arıtma suyunun tarımsal alanda veya hayvancılıkta geri kazanımı için "sulak alan bitkileri ile arıtma" kritik bir önem taşıyor. Zira, çok fazla azot, fosfor ve karbon'u sucul bitkilere kullandırarak (köklerinden geçen arıtma suyu tabii olarak arıtılarak) suyu yeniden kullanılabilir bir forma getiriyorsunuz. Bunun için bildik yöntemler aslında sayfalarca göz korkutan kriterler içermesine rağmen suyu doğal yolunda akarken geçireceğiniz havuzcuklarda veya kanaletlerde sulak alan bitkilerinin üzerinden geçirmek.

Bu esneda, havuzlara giren ve çıkan su ölçüldüğünde suyun gerçekten yeniden kullanıma uygunluğunun sağlanabildiği görülüyor. Veya en azından doğaya geri verilecek suyun, kirliliğin radikal bir şekilde azaltılabildiği görülüyor.

Peki, hiç bir şey vardan yok olmayacağına göre, doğa için aşırı toksik sayılacak bu azot, fosfor nereye gidiyor diye düşünülebilir; bunun içinde yanıt hasat edilecek sucul bitkilerle doğal döngüye yeniden dahil edilmesi ile sanırım ifade edilebilir. Aslında benzer süreçleri sucul bitki akvaryumlarımızda daha iyi gözlemliyoruz, belki mavi bayrak almak için yapılacak işlerde doğaya ne kadar dostça davranıldığını göstermek için en kirli denen sudan numune alıp, içinde sulak alan bitkileri olan kaplardan geçirip, suyu yeniden ölçmek sureti ile çarpıcı sonuçlar daha net ortaya konulabilir.

Aslında kıyılarda yüzmek için gireceğimiz suyun kirliliğini araştırmak güzel ancak insan bir taraftan şunu da düşünmeden edemiyor!...

Köylerimizde malumdur, kuyu suyuları halen dahi en yaygın su kaynağıdır. Buralarda, evsel atıklar (köy yerinin lağımı, giderleri vs.) bu kuyu sularının bazen öyle yakınından geçer ki bu sebeple, sudaki patojenler ve yüksek azot bileşikleri aslında ne AB Standardını karşılar ne de insanlık standardını. Oysa hiç olmazsa toplu yerleşimlerin olduğu köy yerlerinde şöyle ortada havuz/lar olsa, buralara sulak alan bitkileri atılsa (bunların çok arsızları vardır, hasat etmekle başedemezsiniz) köy kullanım suyu doğaya geri verilmeden bu havuzlardan geçirilerek verilse, köyün delikanlıları ayda bir kez havuzdaki bitkileri hasat etse, o köy kendi kuyularından daha temiz su içebilecektir. Yani yapılacak iyileştirme, içinde su tutma kapasitesi olan bir çukur kaz (daha iyisi drenajı ayarlanabilen çimentolu bir havuz yap) içinden köyün atık suyunu geçir ve doğaya öyle ver. Bu kadar. Lakin gel gör ki, köy yerlerinin çoğunda ne internet var, nede buralarda yazılıp çizilenleri okuyabiliyorlar.

Gerçi şu da söylenebilir, " köy yerinde çocukların yanakları al al, nur topu gibiler, ayakları yalın, başları açık ne hasta olurlar ne birşey.. Biz şehirde, RO veya temiz su içiyoruz da ne oluyor!?.. " O vakit, kitleniyoruz işte. :rolleyes:

saygılarımla,

Hunter07
17-01-2007, 12:35
Sayın Saka bütün bu yazdıkarınıza katılıyor ve sizi tebrik etmeden kendimi alamıyorum .Biz varolanı tüketmeye okadar alışmışız ki arıtma sularını kullanmak şöyle dursun doğal kaynaklarımızı bile israf derecesine varan kullanımlarla kendi yaşam alanlarımızı kendimiz bitiriyoruz.

doğa bize öyle bonkör davranmışki yok yok memleketimizde, çünki dünyanın iyi bir bölgesinde konuşlanmışız. bazen düşünmeden alamıyorum kendimi ya çölde **** kutuplarda bir yerde dünyaya gelseydik acaba bu kadar sakin bu kadar kayıtsız kalabilir miydik.

Doğrusunu söylemek gerekirse doğru olduğunu bildiğimiz şey bile en yanlışları içinde barındırıyor.atık su değerlendirmesi,atık yağ,atık pil,çöp ayrıştırması ve geri dönüşüm çalışmaları gibi birçok konuda elimizden geleni yaparak yarınlara daha yaşanabilir bir çevre bırakmak azmi ve kararlılığı hepimizin düsturu olmalıdır.çocuklarımıza yok olmuş birsürü mahlukat ve toplumları bu gün kitaplardan gösterdiğimiz gibi umarım yarında bizlerin yaşadığı doğa güzelliklerini birileri çocuklarına kitaptan değil gerçek olarak göstersinler.

ÇEVREMİZİ YAŞATALIM
TEMİZ ÇEVRE TEMİZ TOPLUM İÇİN EL ELE.
saygılarımla.

Hunter07
17-01-2007, 14:29
Son yıllarda gelişen teknoloji ile bitkilerle suyun temizlenmesi önem kazanmıştır.su mercimeği ve benzer bitkilerle azot ve fosfor giderimi yapmak mümkün.

Suyun alıcı ortama bırakılmadan atık suyun olası ekolojik olumsuzluklarının önlenebilmesi için biyolojik arıtma atıksu tesislerinde işlem görmesi,klorlama ve filtreleme işlemleri eksiksiz yapılması ve su çıkışı değerlerinin yönetmeliklere uygun olması gerekmektedir.

Elde edilen bu sularla primier ürünlerin sulaması yerine(sebzeve meyveler) insan beslenmesinde kullanılmayan bitkilerde (golf ve futbol sahaları,peyzaj) alanlarında kullanılabilir.

Bu şekilde doğal su kaynaklarının kirlenmesi,kullanım ve içme sularının daha az sarfedilmesi ile ekonomik kazanca dönmesi sağlanır.

saka
17-01-2007, 20:59
Bunlar güzel ve faydalı bilgiler, siz vakit buldukça devam edin.. Biz uygun yere zamanla taşırız. Bu sayede ilerde ilgi duyanlar daha kolay ulaşabilir hale gelir.

saygılarımla,

Mehmet Ali Aşık
21-01-2007, 03:21
Kuraklık endişesi!

Yeterli yağışların olmaması hayvancılığı bile olumsuz etkiliyor. Beslenme maliyetleri artacağı için kesilemeyecek hayvanlar bile kesilmeye başlandı.


Sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi ve birçok bölgede yeterli yağışların olmaması kuraklık endişesini artırıyor. Yağışların normalin altında olmasının yanında gece-gündüz arasındaki sıcaklık farklarının bazı bölgelerde çok yüksek seyretmesi ve sıcak havalara aldanıp yeşermeye başlayan ürünlerin de muhtemel bir don tehlikesi ile karşı karşıya kalacak olmaları, kuraklığın boyutlarını daha da artırabilir.
Kuraklığın bu şekilde devam etmesi durumunda hayvancılık ta büyük bir darbe yiyecek. Yağışların mevsim şartlarının altında devam etmesi durumunda yem fiyatlarının spekülasyonlara açık bir duruma gelmesinden kaygılanılırken, bu durumda et fiyatlarının anormal bir şekilde artmasından endişeleniliyor.
Uzmanlar, genel anlamda tarımsal kuraklıktan söz etmenin henüz erken olduğu belirtmelerine rağmen, iklim şartlarının bu yıl buğday üretimini olumsuz etkileyeceğine dikkat çekiyor. Çukurova?da sıkıntının şimdiden kendisini göstermeye başladığı belirtilirken, Osmaniye ve Gaziantep yöresinde tohumların bozulmaya başlamasından dolayı hububat üretiminde rokolte düşüşlerinin yüzde 75?lere ulaşabileceği kaydediliyor. Orta Anadolu ve Trakya?da ise toprağın nemliliği açısından şimdilik bir sorun görünmese de bu bölgelerin de Mart-Nisan aylarında don olayını yaşama tehlikesi bulunduğu ifade ediliyor.

TZOB acil önlem alınmasını istedi
Meteorolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa dönüşmesi olasılığını bilim çevreleri ile dikkatli bir şekilde takip eden Türkiye Ziraat Odaları Birliği, tarımsal kuraklığın önüne geçilebilmesi için acil olarak alınması gereken bazı önlemlere dikkat çekiyor.
Buna göre; ?Kuraklık olayının, ?Ulusal Kuraklık Önleme Merkezi? oluşturularak bu merkezden sürekli izlenmesi gerekiyor. Su toplama havzalarında ?su yönetim birimleri? kurulmalı. Gerektiğinde havzalar arası su transferi için planlar hazırlanmalı. Su Konseyi kurulmalı ve suyun rasyonel ve etkili bir şekilde kullanımı için ?Su Yasası? çıkarılmalı. Bu yasa ile gerektiğinde suyun akılcı kullanımı kısıtlamaya gitme, sulama randımanlarının yükseltilmesi ve benzeri önlemler düzenlenmeli. Su kullanımı konusunda üreticilerin eğitimine önem verilmeli. Damla sulama sistemi gibi tasarruflu su kullanımı için üreticilerimiz teşvik edilmeli.?

Et fiyatları Nisan ayında yükselebilir
Şalvarlı Et Yönetim Kurulu Başkanı Abuzer Gök, konuyla ilgili olarak gazetemize yaptığı değerlendirmede yeterli yağışların olmamasından dolayı özellikle buğday ve arpa fiyatlarının artmasından endişelendiklerini belirterek, ?Mevsim şartları bu şekilde devam ederse yem fiyatları da ister istemez artacak. Bu da zaten pahalı olan et fiyatlarının daha da artmasını beraberinde getirecek? dedi.
Kuraklığın bu şekilde devam etmesi halinde hayvancılığın büyük bir yara alacağını vurgulayan Gök, üreticilerin şimdiden ufak hayvanları keserek elinden çıkarmaya başladığını kaydetti. ?Beslendiğinde 300 kg et verecek bir büyükbaş hayvan, beslenme maliyetleri artacağı endişesinden dolayı hemen kesiliyor. İleriye dönük ciddi kayıplara neden olacak? diye konuştu.

kürekçi
24-01-2007, 13:58
WWF-Türkiye'nin başlatmış olduğu Su Kampanyası'nın tanıtım animasyonunu buradan (http://www.wwf.org.tr/fileadmin/media/wwfsu.html) izleyebilirsiniz.

Mehmet Ali Aşık
31-01-2007, 03:57
Ufuk SÖYLEMEZ


30 Ocak 2007 Salı

Acilen Su Zirvesi toplanmalı!
Kanal B de tarafımdan hazırlanıp yönetilen Ekonomi ve İnsan isimli TV programının bu haftaki konuğu, 4 milyonu aşkın üreticilerimizin üye olduğu Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Sayın Şemsi Bayraktar'dı.

705 ilçede, 40.000'i aşkın köyde delege, üye ve örgütleri bulunan Büyük Atatürkün deyişiyle

' Milletin efendisi' olan üreticiler oldukça sıkıntılı.

Enflasyon kadar dahi artmayan ürün fiyatlarıyla, adeta düşen enflasyonun bedelini üstlenen giderek yoksullaşan bir tarım gerçeği ile karşı karşıyayız.

Medyada sabah akşam kafasına bir kova jöle sürmüş, holding sözcüleri ve yeni yetme sözde piyasa profesyonelleri borsa çıktı, döviz düştü diye 300 kelime ile sınırlı sözde ekonomi yorum ve analizleri yapıyorlar.

Üretimi, tarımdaki milyonlarca çalışanın sıkıntılarını, köyden kente göçün dramatik olası sonuçlarını, yaşanan susuzluğun yol açtığı kuraklık ve bunun ekonomiye etkilerini, nedense mümtaz ekonomi medyamız görmezden geliyor, yok sayıyor ve IMF ve AB ezberi dışında pek bir şey söyleyemiyorlar.

Her neyse, TZOB Başkanı Sn Şemsi Bayraktar bu programda çok önemli bir öneriyi ortaya koydu.,

Acilen bir su konseyi oluşturulması ve susuzluk kuraklık nedeniyle yaşanan olağanüstü halin nasıl aşılacağını, en az zarar ve tahribatla bu sıkıntıdan nasıl kurtulunabileceğini tartışacak bir su zirvesi toplanması gereğinden bahsetti.

Gerçekten de son yılların en kurak, en sıcak en yağışsız aylarını geçiriyoruz.

Örneğin Ankara'ya, Adana'ya, Yozgat'a, Konya'ya günlerdir ciddi bir yağış yağmaması son derecede şaşırtıcı. Zaten su kıtlığı çeken ülkeler kategorisinde olan Türkiye ciddi bir sorunla karşı karşıya.

Küresel ısınmanın çok erken uyarıları ile mi karşı karşıyayız diye düşünmeden edemiyor insan.

Ama 2007 yılı bundan sonra yağışlar başlasa bile üretim ve verimlilik açısından kayıp yıl olacağa benziyor.

Bu sadece çiftçilerin üretimlerini değil, tüketicileri ve tüm toplumu etkileyecek bir maliyet ve yoksulluk anlamına geliyor.

AKP iktidarı sadece her şey yolunda mesajı vererek bizleri psikolojik olarak rahatlatmak dışında, etkin bir önlem arayışı ve çaba içinde görünmüyor.

Türkiye?de vakit geçirmeden acil bir "su zirvesi" toplanması, kurutulan göllerin , sazlıkların yeniden sulak hale getirilmesi, yeni kanallar açılması, suyun tasarruflu kullanılması için tedbirler alınması ve kampanya başlatılması, çok su isteyen ürünler yerine diğerlerinin teşviki ,su kaynaklarının kirletilmesinin önüne geçilmesini sağlayacak tedbirlerin uygulamaya konulması gibi bir dizi tedbir alınması gerekiyor.

Bu devletin ve siyasi iktidarın tek başına yapabileceği bir iş değil, Sivil toplum örgütlerinin, üniversitenin, vatandaşın da etkin ve bilinçli katılımı ile hayata geçirilebilecek bir konu.

Derhal bir "su konseyi" oluşturulması ve acil bir "su zirvesi" düzenlenmesi için barajların kuruması, kamuoyunun ümitsizliğe kapılması, su kesintilerinin başlaması; yokluk ve kıtlığın kapıya dayanması mı gerekiyor acaba?

aer
12-03-2007, 14:52
Susuzluk, derilerimiz buruşacak, göz çevresi çukurlaşak, tansiyon düşecek, delirium belirtileri ile son hadda geleceğiz..


http://rapidshare.com/files/20667159/SUSUZLUK.pps.html

eskimo
13-03-2007, 19:10
Meriç Nehri’nden su getirme planı
12 Mart 2007


Hürriyet
Hasan AY

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’da gelecekte su sıkıntısı yaşanmaması için rotayı Bulgaristan’a çevirerek, Başbakan Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde düşünülen çalışmayı gündeme getirdi.

Türk ve Bulgar hükümetinin Meriç Nehri’nin taşkınlarını önlemek amacıyla bir çalışma yaptığını söyleyen Topbaş, "Nehir üzerine baraj yapılacak. Buradan boru hattıyla Istırancalar’daki barajlarımıza bağlantı yaparak yeni bir su rezervi oluşturabiliriz. Fikir aşamasında, uygulanabilirliğini araştırıyoruz" dedi. Konuyu Başbakan’a açtığını söyleyen Topbaş, "Şu an su problemi yok, ama geleceği de düşünmek zorundayız" diye konuştu. Şu anda İstanbul’daki barajların yüzde 53,91’i dolu.



Bir yıl önce ise;


Yalçın BAYER
hürriyet /15/mart/2006

Meriç neden taşsın
Edirne yılda üç kez sular altında kalıyor, biz ise bir çözüm üretemiyoruz.
İşte ayakları yere basan projeler:
Ama önce dün bizi telefonla arayan inşaat mühendisi ve eski siyasetçi Yalçın Koçak, Edirne’deki su baskınlarını TV’lerde görünce,isyan ettiğini söylüyor.

"Şu Meriç, son 30-40 yıldır taşar; binlerce dönüm arazi sular altında kalır. Tarihi eserlerimiz perişan olur; milyonlarca dolar zarar meydana gelir. Yazları ise sığlaşan yatakta su kalmaz; bu kez çeltik alanlarını sulamak için Bulgaristan’dan para ile su alırız."

Peki çözüm!

MERİÇ’İN KUM-ÇAKILI

Koçak ilginç bir öneride bulunuyor:

"Dere yataklarını ıslah etmek, tarım alanlarını sulamak devletin başlıca görevlerinden biri değil midir? Meriç’in yatağı yıllardır temizlenmiyor. Bu, fotoğrafın bütününü gören bir beynin işidir. 150 kilometreyi bulan Meriç’in yatağında ’granülometri’ malzeme diye bilinen harika sayılabilecek kum ve çakıl bulunmaktadır. Suyu görenler, suyun altını görmezlerse sel de olur, taşkın da...

İstanbul’da depreme dayanıklı konut üretebilmek için bu malzemeye şiddetle ihtiyaç vardır. Bu malzeme ’dere kumu’ olduğundan kaliteli beton dökümünde en gerekli malzemedir. Deprem yönetmeliğine de uygundur. Devletin bir görevi de, sağlam inşaat yaptırmaktır.

İSTANBUL-EDİRNE SU YOLU NEDEN OLMASIN

Bilir misiniz, Meriç Nehri’nin Edirne Köprübaşı kesiminde kurulu eski bir iskele vardır. Geçmişte yandan çarklı teknelerin, İstanbul’dan Çanakkale Boğazı’nı geçip Saroz’dan Meriç’e girip Edirne’ye gidip geldikleri bilinir.

Vurgulamak istediğim; Meriç’in yatağı temizlenip bu malzemenin İstanbul’a taşınmasıdır. Dağdan, ormandan, tarladan kum-çakıl çıkarılarak İstanbul’un ekolojisi perişan ediliyor, biz ise seyrediyoruz. Bunu değerlendirmek zor bir iş değildir; yeter ki bir proje geliştirilsin."

Peki bu projenin kaynağı nereden sağlanabilir?






Milyonlarca yıllık meriç nehri neden 30-40 yıldır taşıyor?

Milyonlarca yıldır oluşmuş kum ve çakılın, kurumamış bir nehirden çıkarılması nasıl bir sonuç doğurur?

aybala
22-03-2007, 11:11
Su tasarrufu icin

Su tasarrufu için super bir yontem:
Bu yıl kış, oldukca kurak geçiyor...
Yağıslar son yılların en düşük seviyesinde kaldı.
Ankara'da 3, İstanbul'da 8 aylık su rezervinin kaldığı ve yakında
kesintilerin başlayacağı konuşuluyor.
İnanılmayacak kadar basit bir tasarruf yöntemi var:
Rezervuarlar 4-5 litre su alıyor.
Rezervuardan akan su 3 litre olsa da aynı işi görüyor.
Üstelik rezervuar ve samandira ayarlari ile hiç oynamadan.
Rezervuarin icine 1,5 litrelik DOLU bir pet şise koyun.
Her sifon çekişte 1.5 litre tasarruf etmiş oluyorsunuz !
Bunu milyonlarla çarpın.
Sağlanan su tasarrufunun miktarı hayret verici boyuta ulaşacaktır.
Şimdi...
Bu maili dağitin dağıtabildiginiz kadar. Su tasarrufuna katkınız olsun.

Prof. Dr. Erol GüNTEKiN

malina
22-03-2007, 14:18
DSİ Genel Müdürlüğü ile Dünya Su Konseyi iş birliğinde, 65 ülkeden 800 bilim adamı, araştırmacı ve devlet yetkililerinin iştiraki ile su kaynaklarının korunması, yönetimi ve taşkın zararlarının önlenmesi konularını işleyen aynı zamanda 5. Dünya Su Forumu’na hazırlık özelliği taşıyan,

DÜNYA SU GÜNÜ KUTLAMALARI ile ULUSLARARASI NEHİR HAVZALARI YÖNETİMİ KONGRESİ ve SERGİSİ

22 – 24 MART 2007 tarihleri arasında ANTALYA’da gerçekleştirilecektir.
Başbakanımız Sayın RECEP TAYYİP ERDOĞAN ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Dr. M. HİLMİ GÜLER’in teşrifleriyle 22 Mart 2007 tarihinde açılışı yapılacak olan Kongreye bütün basın mensuplarımız davetlidir.

TARİH : 22 – 24 Mart 2007
AÇILIŞ : 22 Mart 2007 Saat 10.00
YER : Gloria Golf Resort Hotel
Belek, Antalya – TÜRKİYE DSİ Genel Müdürlüğü Basın Müşavirliği
İnönü Bulvarı R/7 Yücetepe 06100 ANKARA
Telefon: (0 312) 419 99 57 Faks: (0 312) 418 34 12
E – Posta: basin@dsi.gov.tr Elektronik Ağ: www.dsi.gov.tr (http://www.dsi.gov.tr/)


YER : Gloria Golf Resort Hotel, ironi diye buna denir :)

memet
22-03-2007, 15:07
Bodrum'da her yer eskiden gümbetle doluydu. Su sarnıçları.
Evlerin saçaklarındaki yağmur olukları bir sarnıça yönlendirip biriktirilse. bahçe sulama da faydalı olmaz mı?

Mine Pakkaner
22-03-2007, 20:21
Hiç olmaz olur mu? Bir dostumuz Ayvalık Cunda Adası'nda eski bir ev aldı, restore etti, evin altında yağmur oluğunun topladığı suyun aktığı kendi sarnıcı vardı, bu sarnıca da mutfaktaki tulumba bağlıydı. Mutfakti su kaynağı oydu.

Sebahattin
30-03-2007, 08:05
DOĞAL HAYATI KORUMA VAKFI GENEL MÜDÜRÜ DR. FİLİZ DEMİRAYAK:
Türkiye artık su fakiri

Türkiye'de 20 yıl önce kişi başına 4 bin metreküp su düştüğünü anımsatan Dr. Demirayak, 'Bugün 1430 metreküp su düşüyor ve su fakiri ülkeler arasına girmiş durumdayız!' diyor

SOHBET ODASI
DERYA SAZAK




DERYA SAZAK: Küresel ısınma sonucu, ani mevsim değişiklikleri, aşırı sıcaklar, fırtına ve sellerin neden olduğu yıkımlarla karşı karşıyayız. Nâzım Hikmet'in dizeleriyle başlayalım, 'Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm, ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz ya dünyamıza inecek ölüm... '
FİLİZ DEMİRAYAK: Dünyayı süratle tüketiyoruz. Sürdürebilir kalkınma konusunda bazı adımlar atılıyor olsa da bunlar vahşi kaynak kullanımının yoğunluğu karşısında çok küçük ölçekte kalıyor. Eskiden bir gölün kuruması gibi yerel çevre sorunları artık küresel olarak ele alınmaya başladı. Dünyanın en büyük sorunu olarak küresel ısınma gösteriliyor.

Suyun yönetimi sorunlu
Isının 1 derece yükselmesi bile tarım alanlarının yüzde 10'unun kaybı gibi bir sonuç doğuruyor.
Böyle giderse daha trajik sonuçları olacak. Endüstri Devrimi öncesindeki iklim, sıcaklık değerleriyle karşılaştırılıyor ve 2 derecelik bir artışın yol açacağı olumsuzluklardan bahsediliyor. Günümüzde bazı bölgelerde 0. 7 derecelik bir artış söz konusu. Bu tablo 'Yazlar eskisinden daha sıcak, baharı yaşayamaz olduk' gibi sözlerle konuşmalarımıza yansıdı. Ağustos aşırı sıcak geçti. Akdeniz'deki yağış miktarında son on yılda yüzde 20 azalma görüldü. 'Sıcak hava dalgası geldi' dediğimiz şey 0. 7 derecelik ısınmanın gösterdiği etkiler.

Kuraklığın Anadolu'da somut göstergeleri var. Konya Havzası'nda göller kurudu. Akşehir Gölü yok oldu. Türkiye çölleşiyor.
İç Anadolu, Konya Havzası dediğimiz çevre dünyanın sayılı kapalı alanlarından. Suyun zaten az olduğu, kuraklık çeken bölgede su talebinin yüzde 70'inin üzerindeki miktar tarımsal kullanıma gidiyor. Dolayısıyla Türkiye'de var olan suyun yönetimi de sorunlu.
İç Anadolu'da su az, talep büyük ama o suyu kullanma biçimlerimiz, sulama yöntemlerimiz yanlış. Tarımda kullanılan suyun yüzde 80'i salma sulama yöntemleriyle toprağa gidiyor. Tarlaya ulaşmadan buharlaşıyor. Son derece ilkel yöntemlerde ısrar ediyoruz. Oysa kurak bölgelerde bir an önce damla sulama, yağmurlama yöntemlerine geçmek lazım.

İsrail'in uyguladığı...
Türkiye'de de var ama çok sınırlı ölçekte örneğin Konya Havzası'nda damla sulamaya geçme yöntemini çiftçilere sunduk ve başarılı sonuçlar aldık. Borulama sistemiyle suyu ürüne göre yeterli olacak miktarlarda veriyorsunuz. Vahşi sulama dediğimiz açılmış kapakları kaldırıp suyun bırakılması dışında bir sulama sistemi. Çok verimli sonuçlar aldık.

Hatanın bedelini ödüyoruz
Konya Havzası'nda gerçekleştirdik. Şekerpancarında bile damla sulama örneği yaptık, Başarılı sonuç aldık. Tarımdaki yanlışların ötesinde bir de sulak alanları kurutma politikası var ki, bu hatanın bedelini ödüyoruz. Son 40 yılda 1 milyon 300 bin hektar sulak alan ekolojik ve ekonomik önemini kaybetti. Kayıp alan üç Van Gölü büyüklüğündedir.

Göletleri, bataklıkları kurutup tarım alanı açma politikasının amacı köylüye toprak kazandırmak.
Evet çıkış noktası buydu, çiftçiye tarım alanı kazandırmak. Sonunda iş siyasileşti. Ranta dönüştü. Amik Ovası'nı kuruttuk ama başarılı olmadık. İklim değişti. Tuzlanma başladı, göl tabanının kotta düşüklük göstermesi nedeniyle her yağışlı dönemin sonunda orada su birikti ve ürünün mahvolmasına sebep oldu.

Siyaset nerede hata yaptı?
Daha fazla tarım alanına, toprağa sahip olmak gibi bir eğilim var Türk toplumunda. Siyaset buna uygun çözümler üretiyor. Genlerimizin bir tarafı buna itiyor, çünkü suyla da aramız çok iyi değil. Sulak alanlara bataklık diyoruz. Ömrümüz bataklıkları kurutmakla geçti!
Ama bataklık dediğimiz yerde insanların balıkçılık yaptığı, sebze ve meyve yetiştirdiği, buradaki sazların kesilerek yurtdışına gönderildiği ve bunun muazzam bir ekonomi olduğu önemsenmedi. Çünkü orada tarım toprağı olarak açılıp dağıtılan rantın siyasete dönüşü daha büyük oldu. Siyaset burada hata yaptı. Amik Ovası'nda ve benzeri yerlerde görüldü ki bu sistem işlemiyor. Ama devam edildi.
Sulak alan diye geçiştirdiğimiz yerlerin taşkını kontrol etmekten yeraltı su seviyesini beslemeye kadar bir dizi işlevi var. Doğanın kurduğu dengeyi kaldırdığınız zaman bütün sistemi bozmaya başlıyorsunuz. Konya Havzası'nda 50 bin kuyudan bahsediliyor ki, bunların yüzde 50'si kaçaktır. Buralardan su çekmek için her yıl 2 - 3 metre daha derine inmek zorundasınız. Konya milletvekilleri de yakınıyor. Köylüden 'yeşil hat' çek talebi var. İşte elektrik gelecek, kuyu açılacak ve daha derine inilecek. Konya'nın yeraltı sularını böyle bitirdik!

Afrika gibi olabiliriz
Her yıl 7 milyon insan susuzluk nedeniyle ölüyor. İç Anadolu da giderek Afrika'ya mı benzeyecek?
Öyle olacak. Dünyanın su fakiri iki ülkesi Ürdün ve İsrail'de kişi başına düşen su miktarı 200 metreküp. Türkiye'de 20 sene önce kişi başına 4 bin metreküp su düşüyordu. Türkiye su zengini ülkeler arasındaydı. Bugün 1430 metreküp su düşüyor ve su fakiri ülkeler arasına girmiş durumdayız. Nüfus öngörüleriyle de önümüzdeki 10 yıl içinde 1000 metreküpe düşecek kişi başına. Avrupa'nın en su yoksulu ülkesi olmuş olacağız. Afrika'ya da dönebiliriz.
Afrika'da su krizinin iki boyutu var: Bir tanesi kuraklık, ikincisi suyu yönetememek. Nil Nehri'nin kat ettiği ülkelerde açlık, yoksulluk gibi sorunlar var. Dünya büyük nehirleri de kaybediyor. Önemli kısmı kuruyor. Amacına uygun olmayan barajlar nehirleri yok ediyor. Sulama barajları kadar sel önleme barajlarının işlevi de tartışılıyor dünyada.

Hasankeyf yaşayabilir

Ilısu Barajı ve Hasankeyf konusunda ne düşünüyorsunuz?
Dicle ve Fırat Türkiye'nin güvenliği ve ulusal öncelikleri açısından çok önemli iki nehir. Burada yapılan barajlar bir anlamda stratejik savaşlara dönüşmüş durumda. Katıldığımız uluslararası toplantılarda bunu görüyoruz. Stockholm'de Irak delegasyonu 'Türkiye bizi açlığa mahkûm ediyor' diye lobi yaptı. Suriyeliler de şikâyetçi.
Hükümet adına bu toplantılara katılıp savunma yapan kimseyi göremiyoruz. Sivil toplum kuruluşları olarak konuşuyoruz. Vakıf olarak Irak'taki sivil toplum kuruluşlarıyla iletişime geçtik. Deneyimleri aktaracağız. Bölgesel bir misyon üstlenebiliriz. Hasankeyf'in baraj altında kalmasına doğal bir şeymiş gibi bakılıyor ya da etnik bir mesele gibi tepki gösteriliyor. Ilısu Barajı'nın kotunda yapılacak değişiklikle Hasankeyf kurtarılabilir.

Kene nasıl yaygınlaştı?
Doğayı tahrip etmeye devam edersek yakında ne işlenecek toprak kalacak ne de su... Küresel ısınmayla birlikte hastalık türleri de değişiyor. Kuş gribi ve kene çıktı...
Hastalık kaygısıyla doğal hayata yönelik tacizlerden kaçınmalıyız. Ancak şunu da görmeliyiz. Doğal yaşamın içine giren, sulak alanlarda yerleşen insanlar. Manyas'ta bile büyük konut projelerinden bahsediliyor. Kuş gribine önlem diye açıkta gezen tavukları Anadolu'dan kaldırdık, kenede müthiş bir yaygınlaşma oldu. İnsanlar basit anlamda bu zinciri görebiliyor. Yılanları öldürüyoruz, farede artış başlıyor. Doğanın dengesiyle çok fazla oynadık. Göllerimizi, ormanlarımızı korumayı ulusal sorun haline getiremedik. Her şeyi alıp büyütüp Türklüğe dokunan bir boyuta getirebiliyoruz da...

Bir romandan çıkarak aşağılandığımızı düşünüyoruz.
Elif Şafak'ın romanı kanımıza dokunabiliyor, ulusal sorun olabiliyor ama hepimize ait olan ormanlarımızın yanması, göllerimizin kuruması umurumuzda olmuyor! Türkiye'de boru hatları gelişiyor, buna bağlı yeni çevre koruma programları oluşturmalıyız. Boru hatlarının gelip bittiği yer Akdeniz. İskenderun'dan ayrılan bir tankerin kaza yapması halinde kıyılarımızı kim koruyacak. Deniz yönetimiyle ilgili ciddi sorunlarımız var. Boğaz'daki tanker trafiği kirlenmeye yol açıyor. Kentlerin büyük çoğunluğunda atık sistemi kurulmamış. Konya'nın atıkları Tuz Gölü'ne boşalıyor. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin tuzunun geldiği bir yere en büyük kentin evsel atıkları boşaltılıyor!

Alışkanlıklar değişmeli
Kendi sonumuzu işte böyle hazırlıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Çok fazla ayak izi bırakıyoruz bu dünyada. Tasarruf etme konusunu da pek demode hale getirdik. 1 litrelik gazlı içecek üretiminde 2 litreyi aşan miktarda su kullanılıyor. Kakao, kahve üretiminde muazzam su kullanılıyor. ABD, Kanada gibi ülkelerde bir kişinin su tüketimi 150-200 litre civarında, Afrika'da 10 litre. Modern bir tuvaletin bir seferlik suya basma miktarı kadar!
Bir golf sahası 12 bin nüfuslu bir kasabanın bir yılda tükettiği kadar su tüketiyor. Bunları konuşmak zorundayız. Dünyayı işte böyle tükettik. Geçmişte bu uyarılar yapılınca 'Komünistler gelişmenin önünde duruyor' denirdi.
'Yeşiller karpuz gibidir keserseniz içleri kırmızı çıkar' denirmiş. Gülermişiz ağlanacak halimize. Daha fazla geç kalmadan yaşadığımız çevreyi korumalıyız. Bu böyle gitmeyecek.

Beyşehir Gölü nasıl tükeniyor?

Dünyanın tarım ve su açısından kendi kendisine yeten 7 ülkesinden biri Türkiye denirdi. O günler geride kaldı. Tarım çöktü.
1960'larda ABD'de tahılda bir hastalık beliriyor. Türkiye'den giden bir buğday geniyle hasadı kurtarıyorlar. Bugün yoksullukla mücadele ediyoruz.

Bunca deneyimden sonra çevre bilincine sahip olabildik mi?
Çevrecilik artık marjinal olmaktan çıktı. Biyolojik çeşitliliğe sahipseniz zenginsiniz artık bu çağda. Konya Ovası'nda şekerpancarı yetiştiriyoruz. Konya Havzası'ndaki suyun önemli kısmı şekerpancarı sulamasına gitti. Oysa artık şekerpancarı yetiştiren çiftçinin mağdur olmaksızın başka bir ürüne geçmesi konusunda birilerinin çalışması lazım. Şekerpancarı için Beyşehir Gölü'nden Çumra Ovası'na su alınıyor. Gölün su seviyesi bu yüzden düşüyor. Bunu önlemek için Göksu Havzası'nın suyunu milyar dolarlık projeyle Çumra Ovası'na akıtmaya çalışıyoruz. Bunun ekonomik maliyetini düşünebiliyor musunuz? Dünyada şekerle ilgili ekonomik değerler değişmiş durumda, siz şekerpancarını sulamak üzere milyar dolar harcıyorsunuz.

Tarımımızı değiştirmeliyiz

Köylü ne diyor? Siyasetçi bu değişime ikna edebilir mi?
Benim çiftçim, benim köylüm diyerek köylüyü şekerpancarının içinde tutamazsınız. Bu ülkede çiftçisiyle, siyasetçisiyle hep birlikte bir değişim yaratmak zorundayız . Şekerpancarı tarımımızı da değiştirmek zorundayız. Türkiye değişiyor, sivil toplum örgütlenmesi gelişiyor. 30 yıl önce Doğal Hayatı Koruma Derneği olarak kuşlarla başlamıştık, oradan sulak alanlara geçtik ama bugün su kaynakları programı üzerinde çalışıyoruz.
Sahada çözüm üretiyoruz. Konya'da bir tarlada bir çiftçiyle birlikte damla sulamanın şekerpancarında olabileceğini gösteriyorsak bu çağın gereği olan katılımcılığı sergiliyoruz. Geliştirdiğimiz projeyi köyde uyguluyoruz. Konya Havzası'nda 3 yıldır, suyu yönetenlerle suyu kullananları buluşturduk.

Kimdir?
1984 - 88 arasında TÜBİTAK'ta çalıştı. 1991'den bu yana Doğal Hayatı Koruma Derneği'nde çalışıyor. Belek - Çıralı turizm projelerinde görev aldı. 1998 - 2004 arasında Çevre ve Orman Bakanlığı, Dünya Bankası ve BM'nin sürdürülebilir kalkınmayla ilgili çeşitli organizasyonlarında görev aldı. Deniz kaplumbağalarını koruma programlarına katıldı. 2006'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 'Türkiye'de Korunan Alanlar için Yeni bir Yaklaşım' teziyle doktorasını tamamladı. Eylül 2004 itibariyle WWW - Türkiye'nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü olarak çalışmaktadır.

KAYNAK: (http://www.milliyet.com.tr/2006/09/25/siyaset/asiy.html)

habibe
30-03-2007, 09:40
Okunması gereken bir paylaşımdı. Teşekkürler.

beyaz melek
30-03-2007, 11:27
Eh ne yapalım arkadaşım demek herşey yolundaymış, bizde üzülmeyelim bari :(
SADECE GÜLELİM AĞLANACAK HALİMİZE :)
Yazıyı okudukca benimde pH dengem bozuldu. Neydi, nasıldı ve nasıl olmalıydı?

malina
26-04-2007, 09:09
TİKDEK 2007 TÜRKİYE 1. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONGRESİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
11 – 13 NİSAN 2007

Su Vakfı ve İTÜ tarafından düzenlenen, İSKİ, DMİ ve DSİ genel müdürlüklerince desteklenen I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi (TİKDEK), 11-13 Nisan 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

112 bilim adamının katıldığı kongrede çeşitli konularda 55 tebliğ sunulmuştur. Daha iyi ve yaşanabilir bir dünya için aşağıdaki görüşlerin kamuoyuna sunulmasına karar verilmiştir.

Son yüzyılda insanoğlunun doğayı insafsızca tahrip etmesi, sanayileşme ve sanayi ürünlerinin saldığı atıklar, atmosferde önemli ölçüde değişikliklere sebep oldu. Sera gazlarının (karbondioksit, metan, dinitrat monoksit, kloroflorokarbonlar vb.) artışı sebebiyle dünyada sıcaklık son yüz yılda 0.7-0.8 Cº arttı. Bunun sonucunda küresel fırtına ve kasırga sayısında ciddi artışlar gözlendi. Bazı bölgelerde aşırı yağışlar görülürken bazı yörelerde ciddi kuraklıklar yaşandı. Kutuplardaki buzulların erimesi hızlandı. Özetle doğa süratle dengesini yitirmeye başladı.

Dünya üzerindeki tahribat devam ettiği sürece yaşadığımız yüzyılda dünya sıcaklığı 1.5-5.8 Cº artacak ve pek çok bölgede hayat şartları zorlaşacaktır.
Dünya, insanın ve canlıların yaşama ortamı olmaktan giderek uzaklaşmakta ve bozulma sinyalleri vermektedir.

NE YAPILMALI?

Bu gerçek karşısında bir araya gelinerek “hayatın ve insanlığın devamı için” ciddi tedbirler alınması gereklidir. Bunlar şöyle sıralanabilir :

- Atmosferi tahrip eden sera gazı salınımının azaltılması,

- Ormanların ve yeşil alanların korunması, geliştirilmesi, yutak alanların genişletilmesi,

- Tatlı su kaynaklarının korunması ve bunlardan azami ölçüde yararlanılması,

- Denizlerin ve göllerin kirletilmemesi, deniz ürünlerinin korunması,

- Toprağın ve sulak alanların korunması

Ülkemizde ise sularımızdan yeterince faydalanamadık. Sanayi atıkları ile yerüstü ve yeraltı sularımızı kirlettik. Sulama suyunu verimli kullanamadık. Suyu israf ettik ve toprağın tahrip olmasına sebep olduk. Ormanlarımızı, mera, çayır gibi yeşil alanlarımızı ve sulak alanlarımızı, göllerimizi hor kullandık, tahrip ettik.

Özetle suyun, toprağın, doğal hayatın kıymetini bilemedik. Ülke doğal kaynaklarımız, tarım üretimi, orman, gıda ve su kaynakları ciddi tehdit altındadır. Ülkemizin bazı yöreleri kuraklık, susuzluk ve çölleşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu durumun farkına varılarak süratle tedbirler almalıyız.


Bu maksatla kongreden aşağıdaki noktalar öncelikli olarak çıkarılmıştır: - Ülkemizde sera gazı üretimi kısıtlanmalıdır. Otomotiv sanayiinde alınacak tedbirler ile zararlı gaz üretimi azaltılmalı, sanayi tesislerinde filtre ve arıtma tesislerinin kullanımı zorunlu hale getirilmelidir. Bu konuda yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarına öncelik verilmelidir.

- Kömür, odun ve petrol gibi fosil yakıtlarla ısınma geleneğinden uzaklaşılmalıdır.

- Yutak alanlarımız arttırılmalı, ormanlar ve meralar mutlak korunmaya alınmalı ve orman yangınlarına anında müdahale edilerek yangın zararları en düşük düzeye indirilmelidir.

- Suların kirlenmesi kesinlikle önlenmeli, sanayi kirliliğini önlemek için sanayi tesislerine atık su arıtma zorunluluğu getirilmelidir.

- Kuruyan göller ve sulak alanlar yeniden kazanılmalıdır.

- Erozyon önleme çalışmaları etkin bir seviyeye çıkarılmalıdır.

- İç Anadolu’da yeraltı suyu kullanımı yasaklanmalı, bu bölgede mevcut su imkanlarına uygun tarım yapılmalıdır.

- GAP, 2023 yılına kadar mutlaka tamamlanmalı, Fırat ve Dicle sularından en ileri teknik kullanılarak azami ölçüde yararlanılmalıdır.


Bunları gerçekleştirebilmek için 2023 yılına kadar aşağıdakiler yapılmalıdır:- Öncelikle her türlü ekonomik faaliyetin önünde ve vazgeçilmez ilke “hava, su ve toprak” korunmalıdır. Bunun için ilk ve orta öğretimde bu konu eğitim programlarına konulmalı ve toplum bu bilince kavuşturulmalıdır.

- Başta anayasa olmak üzere mevcut kanunlarımız, bu ilkeyi gerçekleştirebilecek disiplin ve yaptırım gücüne kavuşturulmalıdır.

- Hava ile ilgili her türlü meteorolojik bilgiler tek elde toplanmalı, havayı kirletecek sera gazları salınımları ciddi denetimle kontrol altına alınmalıdır.

- Su yönetimi tek elde toplanmalıdır. Su varlığımız yeniden hesaplanmalı, geleceğin senaryoları hazırlanmalı ve gelişme projeleri bu gerçeklere göre yönlendirilmelidir. Toprak, orman, yeşil alan, sulak alan bilgilerimiz yeniden değerlendirilmelidir. Bu maksatla, yapılacak bilimsel çalışmaları yürütecek bir Su Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü kurulmalıdır.

- Her türlü koruma ve geliştirme projesi bilimsel gerçeklere göre yürütülmelidir. Enerji üretimlerimiz gözden geçirilmeli ve mutlaka yenilenebilir enerji kaynakları geliştirilmelidir. Fosil yakıtlardan giderek uzaklaşılmalı, hidroelektrik üretim kapasitemiz tam olarak kullanılmalıdır. Özellikle hidrojen enerjisi mutlaka uygulamaya konulmalıdır. Güneş ve rüzgar enerji kaynaklarımız süratle geliştirilmelidir.
Özetle geleceğimiz için, vatanımızı hava, su ve toprak konusunda yaşanılır bir düzeyde tutabilmek için gerekli her türlü bilimsel tedbirler geciktirilmeden alınmalıdır.

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

- Uluslararası anlaşmaların gereği yerine getirilmeli ve bu konuda “insanın ve diğer canlıların yaşatılması”, her türlü politik ve maddi menfaatin üzerinde tutulmalıdır.

- Tarihten gelen kültürümüz ve insani vasfımız gereği dünyayı yaşanmaz hale getiren ve salınımları ile küresel iklim değişimine sebep olan ülkelerle her konuda ve her yerde mücadele edilmeli ve bu konuda yaşanabilir bir dünya için gerekli tedbirlerin alınmasında dünya ülkelerine öncülük edilmelidir.

- 2009 yılında İstanbul’da yapılacak olan Dünya Su Forumu’nda ehil ve uzman kişilerin bir araya gelerek ülke çıkarına kararlara imza atmaları gerekmektedir. 2009’daki bu toplantıda Türkiye’nin önüne örtülü bir şekilde sınıraşan sular konusu getirilebilecektir. Bunun için şimdiden hazırlıklı ve duyarlı olmak gereklidir.

Derya Özen
16-05-2007, 11:55
SU İLE İLGİLİ BİLGİLER

Su aslın da, başlı başına hakkın da kitap yazılacak kadar engin bir konu. İnsanlar hiç bir şey yemeden haftalarca yaşayabilirken, su içmeden en fazla bir hafta yaşayabilirler. İnsan vücudunun %66 ‘sı insan beyninin %75 ‘ i sudur. Canlı organizmaların %60-90 ı sudan oluşmaktadır. Canlılar için bu kadar önemli olan tatlı su doğa da çok kısıtlı olarak bulunmaktadır. Yer yüzü su kaynaklarının yalnızca %1,5 ‘u canlı organizmaların kullanabileceği tatlı sudur. Dünya yüzeyinin % 71 suyla kaplıdır. Yeryüzündeki tüm suların yalnızca % 3 ‘ ü tatlı sudur. Bu tatlı suyun % 2 ‘ si ise buzullarda donmuş haldedir % 1 lik dilim ise içilebilir nitelikte sudur. Geri kalan % 97 lik kısım ise denizlerde ve okyanuslar da ki tuzlu sudur.
Türklerin Orta Asya’dan göç etmelerinin birinci nedeni kuraklıktır. Gezegenimiz mavi dünya ama yine de buna rağmen gelecek 50 yıl için de dünyanın su savaşlarına sahne olacağı yazılıyor.
İngiliz araştırmacılar 50 yıl içinde Türkiye, Suriye ve Irak ‘ ın Fırat nehrinin suyu için savaş yapacaklarını öngörüyorlar.
Yalnızca Fırat nehrinin sulama kapasitesi 444.000 km2 bir alandır ki buda Bulgaristan’ ın 4 katı eder. Türkiye Orta doğuda su kaynakları açısından kişi başına 4500 m3 yıllık su potansiyeli ile bölgenin kralıdır. Günümüzde petrol savaşlarına sahne olan, Orta Doğu ilersi yıllar da da su savaşlarına ev sahipliği yapacağa benziyor. Bu anlam da bölgesinde pek çok büyük nehri toprakların da barındıran Türkiye dikkatleri üzerine çekiyor.
Bilimsel ölçümlere göre yer yüzünden 1 saniyede tam 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bu miktar 1 yılda 505 trilyona ulaşır, bu aynı zamanda 1 yılda Dünya ya yağan yağmur miktarıdır ve bu miktar her sene sabittir. Yani su sürekli bir denge içinde belli bir ölçüye göre Dünya üzerinde dönüp durmaktadır. Yer yüzündeki hayatın devamı bu su döngüsü sayesinde sağlanır. Bu miktarda küçücük bir değişikliğin olması büyük bir ekolojik dengesizliğe neden olacaktır ki bu da hayatın sonu demektir.
Bu dengenin bozulmaması için herkes üstüne düşen görevi yerine getirmeli, toprağının ve suyunun değerini bilmelidir. Ormanlık bölgeler de özellikle Karadeniz de 1 yıllık yağış oranı 1000 ila 2500 mm iken Orta Anadolu da bu oran yıllık 350 ila 500 mm arasında değişmektedir.
Bunun nedeni malum, her bir metrekaresi ormanlarla kaplı olan Karadeniz bölgesi ağaçları sayesinde yağmur bulutlarını bölgesine çekmektedir. Orta Anadolu bölgesi ise, step (
kuru, verimsiz, bozkır) arazisi sayesin de az miktar da yağış almaktadır. Ülkemiz de en az yağmuru tuz gölü ve çevresi almaktadır. Yıllık 250 mm. Bizim üzerimize düşen ülkemizin, boş arazilerini ağaçlandırmak ve bu ağaçların yeşillenip büyümesini sağlamaktır, çünkü ağaçlar Dünyanın Akciğeridir. Ağaçlar temiz hava ve yağmur getirir. Ayrıca ağaçlar toprak kaymasını önler bir nevi toprakların sigortasıdır. Türk’lerin ise Orta Asya’ dan göç etmelerinin en önemli nedeni, kuraklık. Atalarımız yaşadıkları yerde doğa ile baş edebilselerdi, her şeye rağmen, acaba yaşadıkları güzelleştirdikleri o toprakları bırakıp şuan yaşadığımız bu yere gelirler miydi.? Bence gelmezlerdi tarih boyunca kavimlerin göç etmelerinin birinci ve asli nedeni hep doğayla yaptıkları mücadeleyi kaybettikleri için olmuş, hiç kimse sevdiği sorunu olmadığı yaşabilme şansı bulduğu topraklarını terk etmemiş aksine orayı güzelleştirmek için sürekli çalışmış.

TOPRAĞINIZ VE AĞAÇLARINIZ BU HALE GELİP, SİZE ÇIĞLIK ATMADAN ÖNLEMİNİZİ ALIN !

calcium
18-05-2007, 21:40
Sapanca gölünde tekrar su seviyesinde düşme varmış dün okuduğum habere göre.Özellikle Sakarya ve İzmit'teki arkadaşlar su kullanımını kontrol etmemiz gerekiyor.Tehlike çanları çalmadan önlemimizi alalım.
Sapana Gölü içme suyudur.
Lütfen bahçe sulama,araba yıkama gibi kullanımlarımızı kısalım.

Sercanoral
20-05-2007, 18:29
Sevgili calcium bence bu konuda sadece Sakarya ve İzmit teki arkadaşların değil tüm Türkiye nin dikkat etmesi gerekmektedir. lütfen herkes gerekli uyarılara uysun. aksi taktirde susuzluk sadece bizi değil bizi besleyen ve büyüten topraklarımızıda etkileyecek. eski kadar suyu gereksiz yere harcamayalım. bu konuda lütfen azda olsa duyarlı olun:((

Metin Y.
20-05-2007, 19:44
Dün, Galatasaray - Fenerbahçe maçı vardı. Türk futbolunun 3 büyükler diye adlandırılan takımlarından ikisi Ali Sami yen'de karşı karşıya geldi...
Maçın başlamasından önce , maç sırasında ve sonrasında sahaya su dolu pet şişeler fırlatıldı. Bu çirkinliğin detayına girmeye gerek yok ama maçın durduğunu ve tekrar başladığını , maç bitiminde sahaya koltukların fırlatıldığını , tribünlerde yer yer yangın çıkarıldığını gördük. Bu densiz ve sorumsuz insanlar güvenlik kuvvetleriyle de çatıştı.
Sözün özü: Benim gibi; ezeli rekabete dayalı güzel bir maç izlemeyi düşünenler hayal kırıklığına uğradı ve yine kazanan magandalar oldu!
Su konusunda Türkiye çapında bir sıkıntı yaşanırken ve su uyarıları ardı ardına yapılırken; sahaya su şişeleri yağdırmanın yurttaşlığa ve insanlığa sığmadığını söylemeye gerek var mı?
Eski futbolcu Ziya Şengül bu konuda dün gece şu yorumu yaptı: "Eğer o dolu şişeler bir baraja atılsa, su seviyesi istenilen düzeye gelirdi!"
Başka Türkiye yok , lütfen sorumluluğumuzu her yerde hatırlayalım. Bugün sıkıntı çekintiğimiz su sorununda da en büyük ayıbımız "israf" değil mi?

Mine Pakkaner
05-08-2007, 23:45
2 bin 504 metredeki Çakırgöl de kuruyor

http://www.milliyet.com.tr/2007/08/05/guncel/resim/gun04.jpg TRABZON AA


Çakırgöl Dağı'nın kuzey eteklerinde, denizden 2 bin 504 metre yükseklikte yer alan Çakırgöl de kuruyor. Gümüşhane sınırları içinde yer alan ve yayla turizmine büyük etkisi bulunan Çakırgöl, gün geçtikçe küçülüyor. Yetkililer, gölün yaklaşık iki yıl öncesine kadar çevresindeki istinat duvarından taştığını anımsattı. Çakırgöl'e toplam sekiz su kaynağının küçük çağlayanlar biçiminde döküldüğü, ancak kuraklık nedeniyle çağlayanların gölü artık besleyemediği kaydedildi.

http://www.milliyet.com.tr/2007/08/05/guncel/gun04.html

Filiz
11-08-2007, 07:08
Su kısıtlamalarına artı olarak yapılabilecek başka ne var diye ararken süni yağmurlama hakkında bu yönetmelik maddesine takıldım. Acaba meteoroloji bu konuda neler yapıyor bilen birileri var mı? Ben hiç duymadım çünkü!


"Başbakanlık
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayımlanır
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Meteoroloji Mühendisleri Odası
Serbest Müşavirlik Mühendislik Hizmetleri Büroları
Tescili ve Mesleki Denetim Yönetmeliği

Meteoroloji Mühendisliği İhtisas Konuları
16- Diğer İhtisas Konuları
a) Yağış imkanı olan bulutlardaki yağışı artırmak (suni yağış), bulut dinamiği ve yağış fiziği konularında araştırmalar yapmak,
b) Orman yangınlarını tahmin etmek ve orman yangınlarıyla mücadelede meteorolojik parametreleri ölçmek ve analizlerini yapmak,
c) Meteoroloji karakterli doğal afetlerin öngörüsü için gözlemlerde bulunarak erken uyarı metodları geliştirmek."

malina
11-08-2007, 07:25
Acaba meteoroloji bu konuda neler yapıyor bilen birileri var mı?

Neler yaptıklarını bilmiyorum ama TV'de izlediğim kadarıyla, kuruluşundan bu yana bir kez bile meslekten birinin meteorolojinin başına getirmediğini biliyorum :)

malina
13-08-2007, 17:59
Kuraklığa karşı akıllı bulut

Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cemal Saydam, “Akıllı Bulut Yönetimi” projesinin uygulamaya konulmasıyla, barajları yağmur ve kar suyuyla doldurabileceğini iddia etti.

Yeşim Sert Karaaslan - Hacettepe Üniversitesi (HÜ)Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cemal Saydam, “Akıllı Bulut Yönetimi” projesinin uygulamaya konulmasıyla, barajları yağmur ve kar suyuyla doldurabileceğini iddia etti.

Saydam, yaklaşık 15 senedir proje üzerinde çalışma yaptığını ve artık tabiatın sırrını çözdüğünü söyledi.

Bulutların içinde buhar ve kristal buz parçacıkları bulunduğunu anlatan Saydam, buz parçacıklarının büyüklüğünün yağmur ve kar yağışını belirlediğini kaydetti. “Buz parçacıkları büyükse yaz aylarında yağmur kış aylarında ise kar yağışı meydana gelir” diye konuşan Saydam, bulutlara dışarıdan müdahale ederek buz kristallerinin sayısını artırabileceğini ve büyümesini sağlayabileceğini bildirdi. Saydam, projenin, yapay deneylerinin başarılı olduğunu söyledi.

ABD'de 1950'li yıllarda buna benzer bir çalışma yapıldığını ancak başarılı olamadıklarını ifade eden Saydam, “Benim projem, onlarınkinden farklı. Dünyada bir ilk olacak. Buna benzer çalışmaları İsrail de yapıyor ve giderek başarıya yaklaşıyor” dedi.

“BULUTLARA SAHRA TOZU TOHUMLUYORUZ”

Prof. Dr. Saydam, “sahra tozlarının bulut içinde yağmuru nasıl tetiklediğini” ispatladığını belirterek, “Yağmurdan sonra camların üstü sarı lekelerle kirleniyor. İşte bunlar rüzgarla buluta, buluttan da yağmurla yere inen sahra tozlarıdır” diye konuştu.

Her sahra tozunun yağmura neden olmadığını anlatan Saydam, “Yaptığımız incelemeler sonucunda hangi sahra tozunun yağmura neden olduğu belirledik. Güney Tunus'tan sahra toprağı aldık” dedi.

Projenin işleyişi hakkında bilgi veren Saydam, ilk olarak belirlenen sahradan, yağışı tetikleyecek sahra tozunun toplandığını kaydetti. Saydam, daha sonra tohumlamaya uygun nem oranı yüksek bulutun tespit edildiğini anlatarak, şöyle devam etti:

“Bulut tohumlamasında, bulut partiküllerinin büyümesine neden olan buz kristali yöntemi kullanılıyor. Bulutun bir parçasının aşırı soğumuş olması gerekiyor. Sahra tozu tohumları, uygun nem ve sıcaklıktaki bulutun içine, uçakla ulaşılarak bırakılıyor. Tohumların bırakılmasından yaklaşık yarım saat sonra yağış başlıyor.”

Barajların, yağmur suyundan daha çok kar suyuyla dolduğunu, nehirlerin de kar suyuyla beslendiğini belirten Saydam, “Tohumlama, özellikle uygun sıcaklık açısından kış aylarında yapılmalı. Yağmur suyu sadece toprağı ıslatır. Çok yağdığında sele neden olur ama kar öyle değil. Kar yavaş yavaş eridiği için nehirleri besler. Örneğin, Ankara'ya 2 metre kar yağdırın bir şey olmaz ama çok fazla suyu bir anda indirdiğiniz zaman altyapı bunu kaldırmaz” dedi.

Bu işlemi “Bulutu inek sağar gibi sağmak” diye adlandıran Saydam, projenin uygulamaya konulabilmesi için bürokratik engellerin bir an önce kaldırılması gerektiğini söyledi. Tohumlama işleminin yapılabilmesi için bulutlara uçması gerektiğini ifade eden Saydam, bunun için gerekli yerlere başvurduğunu ancak izin alamadığını kaydetti. Saydam, ilgili yerlerden izin alındığında kış aylarında hemen projenin uygulamaya konulabileceğini bildirdi.

“PROJEYİ AVRUPA BİRLİĞİNE SUNDUK”

Projeyi, Almanya'daki bulut odasıyla ve Atina'daki dünyaca tanınmış meteoroloji uzmanıyla paylaştığını anlatan Saydam, “Projenin desteklenmesi için onlarla beraber Avrupa Birliği'ne başvuruda bulunduk. Şimdi, cevap bekliyoruz” dedi.

“Sonbahar ve kış aylarında başımızın üstünden geçecek bulutlara yağacak mı acaba diye beklersek, daha çok bekleriz” diye konuşan Saydam, en kısa zamanda su yönetimi planlamasına “Akıllı Bulut Yönetimi” nin de katılması, sonbahar ve özellikle kış aylarında yağışlara müdahale edilmesi gerektiğini bildirdi. Prof. Dr. Saydam, “Bu sene yaptık yaptık, eğer bu kışı kaçırırsak 2009-2010 kışını beklememiz lazım” diye konuştu.

Kaynak (http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/7077214.asp?gid=180&a=937714)

aliko69
30-05-2008, 16:13
Ìçmek, yemek pisirmek, yikamak ve daha bir dizi baska sey için gereksim duydugumuz su, bize doganin bir armaganidir. Bütün canlilarin temel yasam kaynagi olan tatli su orani sanildigi gibi dogada sonsuz ve sinirsiz degildir. Bir çogumuz, dünyada sudan çok ne var diye düsünebilir. Evet bu dogrudur dünya yüzeyinin %70`i sularla kapli oldugu halde (tam 1,4 milyar metreküp). Ama bunun %97`si deniz suyu olarak (tuzlu su) insanlar için kullanilamaz haldedir. Geri kalan %3 tatli su miktarinin büyük bir kismi kutup buzlarinda saklidir ve kullanilabilecek tüm su orani sadece %0,3`tür. Bu oran da her geçen gün toprakta ve havada artarak bulunan zararli maddeler tarafindan kirletilmektedir.

Insan vücudunun üçte ikisi sudan olusmaktadir. Istitastiklere göre her yetiskin kisi günde ortalama 2-3 litre suya ihtiyaci vardir. Insanlar suyu sadece içecek yoluyla degil, yiyecekler (sebze ve meyveler %90`a varan bir oran su içermektedir) araciligiyla da bünyelerine alirlar. Bir kisinin günlük kullandigi su miktari gözönüne alindiginda, bu küçük bir orandir. Almanya`da kisi basi günde ortalama 140 litre su kullaniyor. Bunun büyük bir kismi tuvalatlerde (%32) ve banyoda (%30) kullaniliyor. Geri kalan kismi ise %12 çamasirlar, %6 bulasiklar, %6 temizlik, %6 dis firçalamak, el ve yüz yikamak, %6 yemekler ve %2`si araba temizligi için kullaniliyor. Bunlarin yanisira kullanilan bu su miktari ise ev islerinde kullanilan zararli maddeler tarafindan da o kadar kirletiliyorlar ki, atik su aritma tesisleri suyu tekrar temizlemek için büyük çaba sarfediyorlar. Su aritma tesislerinin maddi giderleri son on yilda dörde katlandi. Bu ücrette herkes tarifindan karsilaniyor.

Su dogada sonsuz ve sinirsiz olmadigindan dolayi ve varolan tatli su kaynaklarini korumamiz için, evlerde rahtimizi bozmadan da birçok olanaklarla su tasarruf edebiliriz. Su tasarruf ederek hem çevremizi korumus, hem de atik su temizligi için maddi giderimizi azaltmis oluruz.


Su israfini önlemek ve suyu korumak için alinabilinecek bazi önlemler sunlardir:

- Banyo yapmak yerine, dus almayi tercih ediniz. (Bir kez banyo yapinca kullanilan su üç dusta kullanilan suya esittir.)

- Damlayan musluklar zamaninda tamir edilmelidir. Dakikada akan 10 damla su ayada 170 litre suyun bosyere akip kanalizasyona karismasina yol açar.

- Dis firçalarken, sabunlanirken, tras olurken suyu akitmak yerine, musluk kapatilip tekrar açilmalidir.

- Sebze ve meyveleri akan su altinda yikamak yerine, bir kap içinde yikayiniz.

- Ìçinde sebze ve meyveleri yikadiginiz suyu çiçeklere verebilirsiniz.

- Bulasik ve çamasirlariniz çok kirli degilse, makinalarinizi normal programi yerine, tasarruf programinda kullaniniz, böylece hem su hem de enerji tasarruf etmis olursunuz.

- Bulasik ve çamasir makinasini yeterince dolduktan sonra çalistiriniz.

- Klorlü beyazlatici yerine, çevreye zarar vermeyen temizlik ilaçlarini tercih ediniz. (Böylece hem yeralti sularini hem de cildinizi korumus olursunuz.)

- Fazla miktarda temizlik ilaci kullanmak yerine, az ve ölçülü ilaç kullanmayi tercih ediniz. Temizlik ilaçlari çevreye zarar verebilen maddeler içerirler.

- Çiçekleriniz için musluk suyunu degilde, kaplarda biriktireceginiz yagmur sularini kullaniniz.

- Kimyasal madde artiklari, ilaçlar, yaglar ve diger zararli maddeler kesinlikle musluklara ve tuvalete dökülmemelidir. Bu tür maddeler belediyeye bagli olan çöp isleme tesislerine veya zararli çöpleri toplayan araçlara verilebilir. Eski ilaçlari eczanelere de geri verilebilir.

----------
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.

www.cevremizikoruyalim.de.tl

malina
30-05-2008, 16:37
Yukarıdakilerin hepsini uygulayın.

Villanızın bahçesindeki havuzu kullanmanızda ise sakınca yoktur :)

lizard
31-05-2008, 01:46
- Damlayan musluklar zamaninda tamir edilmelidir. Dakikada akan 10 damla su ayada 170 litre suyun bosyere akip kanalizasyona karismasina yol açar.
-Ìçinde sebze ve meyveleri yikadiginiz suyu çiçeklere verebilirsiniz.
-Klorlü beyazlatici yerine, çevreye zarar vermeyen temizlik ilaçlarini tercih ediniz. (Böylece hem yeralti sularini hem de cildinizi korumus olursunuz.)

- Fazla miktarda temizlik ilaci kullanmak yerine, az ve ölçülü ilaç kullanmayi tercih ediniz. Temizlik ilaçlari çevreye zarar verebilen maddeler içerirler.

- Çiçekleriniz için musluk suyunu degilde, kaplarda biriktireceginiz yagmur sularini kullaniniz.

- Kimyasal madde artiklari, ilaçlar, yaglar ve diger zararli maddeler kesinlikle musluklara ve tuvalete dökülmemelidir. Bu tür maddeler belediyeye bagli olan çöp isleme tesislerine veya zararli çöpleri toplayan araçlara verilebilir. Eski ilaçlari eczanelere de geri verilebilir.

Bu maddeler dışındaki önerilere malesef katılamayacağımı üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sebebi ise birey olarak hakkım olan kullanma suyunu kirleten binlerce, milyonlarca termik santral, nükleer santral, kimya fabrikaları vs... varken kusura bakmasınlar ama ben banyo keyfimi azaltamam, çamaşır veya bulaşıklarımı bekletemem, sebzelerimi durgun suda yıkayamam çünkü hepimizin bildiği gibi durgun suda temizlik olmaz malesef...
Bütün bunları düşününce malesef suların kirlenmesinin faturası yine biz normal, sıradan yaşayan insanlara çıkıyor. Oysa ki gereksiz yere yapılmış bir adet termik santral veya fazladan yapılmış bir adet fabrikanın kirlettiği su oranını düşünürseniz eğer koca bir şehrin harcadığı suyu kirletebileceğini tahmin edebilirsiniz...
Ayrıca kirli suyun geri dönüşümüne harcanan paraların artması kusura bakmasınlar ama benim problemim değil... Silah sanayisine harcanan para kadar fazla olmadığını sanırım herkes tahmin ediyordur...

Peki çare nedir diye bana sorarsanız eğer cevabım fazlasıyla anarşist düşünceler taşıyacaktır...
İnsanlık böylesine (bana göre) ufak tefek saçma sapan hayaller peşinde su kaynaklarını kurtaracağına inanarak önlemler almaya çabaladıkça günün birinde öyle bir noktaya geleceğiz ki gerçekten yaşlı Dünya'mız üzerinde kişi başına günlük 1 lt. temiz su kalacak. Böylece toplu ölümler gerçekleşecek, büyük bir kaos ve yaşlı Dünya'mız doğa ana ile ortak yürüttüğü katliamı dengeyi bulduğunda sona erdirecek.

Belki bütün bunlardan sonra hayatta kalabilen insanlar olaylardan ders çıkarıp yeni bir medeniyet kurarak daha farklı bir şekilde hayatlarına devam edecekler...
Tüm bunlar olacakken benim için yapılacak en güzel şey ise zaten ortalama olarak geriye kalan 32 yıllık ömrüm boyunca temiz kalmış olan suyun tadını çıkarmak olabilir ancak...
Banyodan 1 saatten önce çıkmayarak, gürül gürül akan suyun altında kendi yetiştirdiğim domatesleri rahat rahat yıkarayak :)

Çok karamsar bir tablo olabilir ama malesef bunlar yaşanacak...
NOT: Benim ise kendimce ürettiğim en güzel su tasarrufu sloganı şudur;
"Birlikte banyo yapın sudan tasarruf edin"...

eskimo
31-05-2008, 11:54
Google Maps'de İstanbul Silivri(Avrupa yakası) arası gezinirken gördüğüm havuzların çokluğuna inanamadım.
''okulda hep zayıf aldığım havuz problemlerini öğrenseymişim kaç m3 su dolu olduklarını bile hesaplardım''diye düşünmeden edemedim.:p

Ben de, bu su tasarrufu konusunda havuzlar doldurulan tonalrca su , fabrikalarn kaçak kullanarak, artılmadan nehir ve dereler salına yer altı sularına takıldım kaldım.

Küçük bir örnek vermek isterim.
İstanbul çevresinde bütün köy kuyularına saat takan İSKİ gibi üstün(!) bir kurumumuz varken bakın neler yaşanıyor...
Lüks havuzlu bir sitenin belediye encümen üyesi sakini,geçen yıl
yaşanan su sıkıntısını fırsat bilip,
bir iki su tankeri,satın alımış,
köy yolunda akan bir kaynaktan tankerleri ücretsiz doldurup,site sakinlerine bahçe sulamada kullanmak üzere tankeri 300 ytl den satıyormuş.

Bu tilkiler aramızda varken bizim tasarruf ettiğimiz bir iki ton su, işe yarar mı sizce?

aliko69
02-06-2008, 08:50
Bu tilkiler aramızda varken bizim tasarruf ettiğimiz bir iki ton su, işe yarar mı sizce?

Hani bir Ata Sözümüz var ya:

"Damlaya Damlaya Göl olur."

----------
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.

www.cevremizikoruyalim.de.tl

aliko69
02-06-2008, 08:59
Tüm bunlar olacakken benim için yapılacak en güzel şey ise zaten ortalama olarak geriye kalan 32 yıllık ömrüm boyunca temiz kalmış olan suyun tadını çıkarmak olabilir ancak...

NOT: Benim ise kendimce ürettiğim en güzel su tasarrufu sloganı şudur;
"Birlikte banyo yapın sudan tasarruf edin"...

Senden sonrakileri ne yapacak?

Herkes bu anlayisla hayatini devam ederse ne olacak?

Kusura bakma ama senin bu düsüncene hic mi hic katilmiyorum.

Yaptigin son öneriye söyle katiyiliyorum:

Birlikte dus almak daha fazla su tasarrufu yapar.

----------
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.

www.cevremizikoruyalim.de.tl

lizard
05-06-2008, 13:33
Senden sonrakileri ne yapacak?
Herkes bu anlayisla hayatini devam ederse ne olacak?

Şu anda bütün Dünya insanları 6 milyarı birden kirlilik ve susuzluk ile ilgili bütün problemleri çözmek için çabalasalar bile kirliliğin ve susuzluğun geri dönüşü yok. Kullandığımız sular kapalı şişelerde durmuyor. Biz kullansakta kullanmasakta o sular azalıyor. Dünya ısınıyor. Bunun en büyük sebebi ise kullandığımız arabalar, kullandığımız elektrik, kullandığımız sanayi ürünleri için harcanan enerjiler, yaptığımız beton binalar...

Bütün bunları tüketmeye devam ederken bütün insanlar hayatları boyunca 1 damla bile su kullanmasalar dahi gelecek nesillere pek bir şey kalmayacak. Malesef şu anda doğa intikamını alıyor. Artık geri dönüşü yok. Ve ben bir canlı olarak öncelikle kendimi düşünmek zorundayım. Kusura bakmayın ama benim gereksiz harcayacağım 100 ton su yerine sağda solda mantar gibi biten ve asıl çevreyi, Dünya atmosferini değiştiren termik santraller, petrol rafinerileri gelecek nesiller için daha büyük tehdit. Gelecek nesiller bir şekilde deniz suyunu arıtır, gerekirse kutuplardaki buzları eritir yine de suyunu bulur. Fakat atmosfer her geçen gün daha fazla gazlarla boğulurken yapabilecekleri pek bir şey yok malesef...

Yıllardır kullanılan arabaların, kamyonların, uçakların çıkardığı egzoz gazlarını görmeden;
Termik santrallerin, yeni rafinerilerin yapılmasına karşı çıkan insanlara anarşik diye dövenlere göz yumarak;
Yıllardır denizlere, göllere bırakılan ağır metal içeren sanayi atıklarını görmezden gelerek;
Her daim atmosferi kirleterek, ozonu delerek, ağaç dikmeden ömrünü tüketerek yaşadıkça;

istediğimiz kadar su tasarrufu yapalım gelecek nesil diye bir şey olmayacak...
Acı ama gerçeklerdir bunlar. Televizyonlarda, reklam panolarında yürütülen uyutma kampanyalarına çok kapılmayın derim ben. Hayatımız boyunca harcamamız gereken belli miktar su olması mecburidir. Kalkıp kimse bana evinde tuvaletini yaptıktan sonra sifondan 1 lt daha az su dök gibi saçmalıklar önermesin. Kimse bana banyo yapmak yerine duş al demesin. Gidip fillere de hortumlarıyla suları çekip sağa sola püskürtmeyin demek gibi birşeydir bu.

Su hayattır, su temizliktir, su hijyendir... Sudan tasarruf olmaz. Sudan tasarruf etmeye çalışanlara da önerim daha yavaş ve az nefes almaları olacaktır. Böylece atmosferdeki oksijeni de tüketmemiş oluruz. Oksijen kaynakları tükendiğine göre gelecek nesillere oksijen bırakmamız gerekecek öyle değil mi?

Bu konuda söylenecek çok söz var gerçi. Karışık bir durum. Fakat durum sandığınızdan daha da vahim. Benim karamsar öngörüm en fazla 5-10 nesil sonrasının Dünya'yı göremeyeceğidir. İş işten geçti artık malesef. Geri dönüşü yok.

habibe
05-06-2008, 15:07
Konu su ile alakalı olduğundan merak ettiğim bu soruyu buraya yazdım.
İçtiğimiz suda ki oksijenin miktarı artırılabilinir mi?

çilek_2
08-07-2008, 20:57
Merhaba
Su ile ilgili bir başlık ararken burada yazmanın daha uygun olacağını düşündüm.

Biraz önce tv de yine istanbulun su sorunundan bahsediliyordu. Melen çayının suyuda yetmiyormuş. Bir şehri cazibe merkezi haline getiriyosunuz ve alt yapısını hazırlamıyorsunuz. Anadoluda yaşayan biri olarak bu haberlerden sıkıldım artık.
Geçende başka bir haber vardı MERKEZ BANKASI İstanbula taşınıyor diye. Acaba Merkez Bankasında kaç kişi çalışıyordur?
Aileleri ile kaç kişiyi bulur?
Bu insanlar ayda, hatta yılda ne kadar su tüketir?
Bize söylenen taşınma sebebi bence pek mantıklı değil.
Günümüzde teknoloji bu kadar gelişmişken Merkez Bankasının nerede olduğu önemli mi?
Hatta illa taşımak gerekiyorsa su sorunu olmayan küçük yerleşim yerlerinden birine taşınmalı. Küçük yerleşim yerine bu kadar insan taşınırsa Ankaralıların su sorununada çözüm olabilir. Bu insanlarda ve aileleri trafik sorunu olmadan, su sorunu olmadan yaşayabilirler.

İstanbullular az olan suyunuzu paylaşmak için Merkez Bankası çalışanları ve aileleri de geliyor. Biraz daha su tasarrufu etmeyi öğrenin. Çünkü zaten yetmeyen suyu paylaşmak için biraz daha insan geliyor.

Herhalde su yakında İstanbul için altından daha kıymetli olacak.

Mermaid
09-07-2008, 05:59
Merhaba lizard

Peki bi düşünelim bu hale "bemim tekbaşıma alacağım önlemlerden bir şey olmaz" düşüncesi ile gelmedik mi?
Peki birirleri termik santral kuruyor sanayi atıkları çevreye saçılıyor, denizler kirletiliyor bunları kimler yapıyor biz insanlar değil mi?
Hiç düşündünüz mü onlarda belki "benim verdiğim zarardan ne olacak benden daha fazla zarar verenler var önce onu düzeltsinler" diyorlardır tıpkı sizin gibi
Bu yüzden benim aldığım önlemden birşey olmaz demeyin lütfen.
Bu arada elbette sadece su tasarrufu değil evet oksijenden de tasarruf etmeliyiz ama bu sizin dediğiniz gibi az nefes almakla değil.

Biraz daha az ben merkezli olalım ve dünyada yaşayan diğer canlılarıda düşünelim lütfen.

eskimo
09-07-2008, 16:00
2008 yılı su politikası;
-İstanbu'da susuzluk alarmı,koca İstanbul'a yetmeyen su rezevleri
-Ankara'da halka içirilen arsenikli su
-İzmir'de''Sen Ankara'yı'' bırak İzmir'e bak'' polimiği.

Bu ciddiyet(!) karşısında bizede rezervuramıza koydumuz tuğlayı çıkarıp WC'mizi iyice temizlemek düşüyor.
Bari evim temiz olsun :)))))

lizard
11-07-2008, 13:39
Sayın Mermaid;
Yazdıklarınız belli konularda çok gerçekçi ve doğru. Hatta benim de çevreme yaymaya çalıştığım bir nokta. Geçenlerde konuşuyorduk bu pirinç fiyatları hakkında. Fiyatlar yükselince herkes saldırdı pirince ve fiyatlar daha da arttı. O zamanlar marketlerde kimi görsem söylemeye çalıştım 1 hafta ülkenin yarısı bile pirinç almasa fiyatlar eskisinden ucuz olur. Sadece 1 gün hiçkimse araba kullanmasa, mümkünse işten izin alıp evde otursa benzin fiyatları da ucuzlar.

Termik santrallerin yapılmaması için çocuk yaşlarda bile bas bas bağırdığımızda dayak yemiştik. Okulda dışlanmıştık. Şimdi de nükleer santral yapılacak ve ben sesimi çıkarmıyorum. Oturup bize karşı çıkanların sonlarını izliyorum. Dünya'daki her canlı kendisini düşünür sadece. Kendi geleceğini ve neslini düşünür. Biz onu da yapmıyoruz. Zaten bütün sorun burada. Biz bir fare kadar gelecek nesillerimizi düşünmüyoruz. Eğer öyle olsaydı sevgili Ford üretim bandına kafa patlatmaz, sanayileşmek yerine doğallığımızı korumaya devam ederdik.

Fakat buradaki konu suyun dikkatli kullanımı. Bu konuda bireysel olarak yapabileceğimiz tek şey suyu daha az kullanarak hijyenden ödün vermemiz olacaktır. Bu da karşılığında daha büyük sorunlar çıkaracaktır. Her konuda belli bir stratejiyi yakalamak gerekir. Eğer sular kirleniyorsa, azalıyorsa öncelikle bunun sebeplerini ortaya koymak gerekir. Benim aylık su tüketimim 4 ton civarı. Yıllık 48 ton ve ortalama ömrüm boyunca ise sadece 2880 ton yapar. Bir insan olarak, insanca yaşayabilmek için belli miktarda su tüketmem gerekir. Vucudumun büyük çoğunluğu su ve hastalıklardan korunmak için suya ihtiyacım var.
Dünyadaki su miktarı azalmaz. Sadece yer değiştirir. Bu da mevsimsel değişimlerin bir sonucudur. Dünya üzerinde hiç insan olmamış olsaydı bile bunlar olacaktı. Eskiden çok çok verimli olan fakat şu anda çölleşmiş çok fazla sayıda alan var Dünyamızda. Fakat buradaki kilit nokta bu yer değiştiren suyun temiz kalması gerektiği. Kimse bundan bahsetmiyor. Dünya'nın %75'i suyla kaplı. Su sorunumuz yok. Teknoloji var su bulunur bir şekilde. Fakat ağır metallere buladığımız denizler, akarsular kimsenin işine yaramaz.
Benim katılmadığım hatta kızdığım konu suyun yer değiştirmesinin faturasını sıradan bir vatandaş olarak bana kesilmesi. Televizyonda, internette, gazetelerde her yerde suçlu ben olarak gösteriliyorum. Sebep ise suyu gereksiz kullanıyor olmam, tuvaletimi temizleyecek kadar suyu kullanmam, banyo yaparken iyice temizlenmek için su kullanmam, evimi, bulaşıklarımı, yiyeceklerimi temizlemek için, hastalanmamak için su kullanıyor olmam.
Ben de buna karşılık diyorum ki su tasarrufu yapmakla olmaz bu iş. Zaten insanların gereğinden fazla su kullandığına da inanmıyorum. Yapılması gereken insanları suçlayarak bir yere varmayacak eylemler üretmek yerine sorunun kaynağına inip çözümler üretmek.
Geçen yıllarda bas bas bağırıyordu yetkililer yağışlar azaldı diye. Yağışlar azalıyorsa daha fazla baraj yapılır daha çok su toplanır. Yağmur yağdığında 1 kova koyarsanız 1 litre 5 kova koyarsanız 5 litre su toplarsınız en basit mantıkla.
Havalar ısınıyor, bunun tek sebebi atmosferdeki sera gazları. Bunların kaynağı ise egzoz gazları, termik santraller, kömür kullanımı vs... Bana bir alternatif sunmuyorlar ki ben araba kullanmayım. İzmir'de yaşıyorum. İzmir'in yarısına yetecek kadar termal su kaynağımız var. Fakat nedense bütün şehre yayılacak bir projeyi iptal edip başka ülkeden gelen doğal gaz için her yere boruları döşediler. Yer altından çıkan ve yüzyıllardır akıp giden sıcak suyla şehrin yarısını ısıtmak varken doğal gaz yakmaya başladı insanlar.
Elektriği güneş enerjisinden üretebilmek için kendi evime sadece 1500 - 2000 ytl civarı bir yatırım yeterli oluyor. Fakat bununla ilgili devlet teşviki vs... olmadığı için ben doğalgaz veya kömür yakılarak saçma bir şekilde üretilen elektriği kullanmak zorunda kalıyorum.
Türkiye'nin bir çok yerine rüzgar enerjisi ile elektrik üreten santraller yapılabilir, hırçın Karadeniz'e dalgaların hareketinden elektrik üreten santraller kurulabilir. Şehirlerde motosiklet ve bisiklet kullanımına uygun yol düzenlemeleri yapılabilir. Fakat bütün bunlar göz ardı ediliyor, elektrik üretmek için başka ülkelerden getirilen doğalgazı yakıyoruz, herkes araba alsın diye tonlarca krediler veriliyor, toplu taşıma can çekişiyor ama suların azalması benim 2 saatlik duş keyfim oluyor, tuvaletime akıttığım 10 litre su oluyor.

Sevgili Dünya'mızın üzerinde atom bombaları patlatan, nükleer füzeleri sağa sola fırlatan, nükleer santraller kurmayı meziyet sananlar oldukça ve insanlık bunlara karşı halen daha ayaklanmıyorsa, karşı çıkmıyorsa ben de duş keyfimi 2 yerine 4 saate çıkarırım. Dönüşü yok artık bu durumun. 2-3 nesil sonra asit yağmurlarıyla tanışacak torunlarımız. Ben sırf bu konular yüzünden çocuk yapmayı planlamıyorum. Dünya'ya bir tüketici daha gelmesin diye. Benim yaşadığım kadar güzel yaşayamayacağı için. Ama diğer yandan ürememiz teşvik ediliyor. Her çocuk bir tüketicidir. Virüs gibi Dünya'mızı sardık. Bütün kaynakları delice tüketiyoruz. Satın aldığınız her plastik denizlerimizi kirletmeniz demektir. Fakat bana alternatif sunuluyor mu? HAYIR... Plastik şişe yerine cam şişelerden arıyorum yok. Aklım duruyor artık en son sadece alkollü ürünler cam şişelerde satılıyordu fakat artık onları da yavaş yavaş pet şişelere almaya başladılar.

Çocuklarınıza hayal kurmayın. Onlara çok zor günlerin geleceğini anlatın. Haberleri olsun.

Süha Şendoğan
11-07-2008, 15:19
Sevgili Lizard,
Yüzde yüz haklısın sana candan katılıyorum.

Mermaid
12-07-2008, 14:56
Sevgili Lizard

Anlattıklarınaza ****** katılıyorum. Ama benim demek istediğimi ya yanlış anladınız **** ben yanlış ifade ettim. Şahsınız için değil söylediklerim. Ben bir evkadını, bir anne olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Yani ben size banyo yapmayın hijyenden uzak durun demedim ki, elbette hijyen çok önemli elbette temiz olacağız. Ama size basit bir örnek vereyim mi? Tanıdığım o kadar çok insan varki musluk açıkken mutfakların da iş yapan **** iki sokak ötedeki markete, fırına arabası ile giden. Ben bunlara bizzat tanık oluyorum.
Üreticiler tüketicelere, tüketiciler üreticilere pas atıyoruz. Satın aldığımız **** almayı düşündüğümüz pek çok üründe ambalaj seçme şansımız yok almamayı **** üretici firma ile temasa geçmeyi çoğu zaman hiç düşünmüyoruz. Evet ülkemizde sadece kar marjları gözetilerek üretim yapılıyor. Malesef insan sağlığı tabiat hep ikinci plana bırakılıyor hatta üç, dört amirinden memuruna, sanayicisinden siyasetçisine malesef kimse kendinden başkasını düşünmüyor. Herkeste bir maddiyattır almış başını gidiyor. Sivil toplum ögütleri sesini çıkartmaya kalksa hemen yıldırma politikaları başlıyor ve malesef halk olarak hiç sesimizi çıkartıp hakkımızı aramaz olduk. Bizim seçip bizi hizmet etmesini beklediğimiz insanlar bizlerin ne düşündüğünü merak bile etmediler. Kendi istekleri doğrultusun da koskocaman bir şantiye alanına çevirdiler İstanbul'u Yani hep bu gün için yaşıyoruz yarını düşünmeden anlatabildim mi, bilemiyorum? Benim demek istediğim dünyayı iyice batırmadan birşeyler yapmak ufakcıkta olsa madem ki kimse kılını kıpırdatmıyor belki biz bi çare buluruz da bu bilinçle yetiştirdiğimiz çoçuklarımız da dünyayı kurtarır kimbilir.
Ama hiç birşey yapmamaktan iyidir.

sevgiler

Halit Togay
12-07-2008, 17:38
..Frank Herbert'ın Dune adlı bilimkurgu romanını okuyanlar vardır sanırım.
Dune (kum tepesi) adlı bir çöl gezegeninde arap etnik motifleri taşıyan insanlar vardır ve idrarlarını bile ziyan etmeden günlük yaşantılarını disipline alıp yaşarlar. Hükümdar halka büyük bağış olarak yemek sofrasında el sildiği ıslak havluyu atar halk kapışır. Kendi iptidai usulleri ile nem geçirmeyen elbiseler yapmışlardır ve içinde biriken ter ve nemi toplayıp kullanırlar.
..Dünya'mızın sonu en azından birkaçyüzbin yıl içinde bu gezegene benzeyemez çünkü Yeryüzü'ndeki su miktarının yalnızca çok küçük bir kısmı düzenli olarak Uzay'a kaçmaktadır. Su kimyasal açıdan çok az reaksiyona giren bir molekül olduğu için de parçalanıp yok olmaz.
..Su bize milyonlarca sene yetecektir.
..Küresel ısınma su kaynaklarımızı azaltmaz tersine çoğaltır.
..Çünkü Antarktika'da buz halinde kilometrelerce kalınlıkta duran su da eriyip suyun atmosferik dolaşımına katılır.
..Küresel ısınma yalnızca yağışlı bölgelerin yerini değiştirir. Bazı ülkeler ve bölgeler daha mühim hale gelir. Tıpkı buzul çağının bitmesi ile 12000 sene önce çölleşen eski verimli Sahra Çölü gibi.
..Aslında küresel soğuma (Buzul devirleri) suyu buzullarda hapsederek dolaşımdaki suyu azaltır.
..Lizard'ın söyledikleri çok doğru. Suyu kullanmakla yok edemeyiz. Ama sanayi suyu kirletir. Veya belli miktarda suyu olan bir bölgede plansız kullanım evlerde kullanılan su miktarını kısıtlamakla sonuçlanabilir. Bir kasaba kadar su tüketen bir sanayi tesisine kimse kalkıp da yüzde on tasarruf yap demez demeye kalkanın da matbuatta sesi kesilir. Ama belediye başkanları az banyo yapın deme cesaretini bulabilirler. Çimlerinizi sulamayın , dişlerinizi fırçalarken dikkat vb denir. Neden sensörlü musluklara subvansiyon yapalım fiatları ucuzlasın, duş başlarının ve lavabo musluk lülerinin daha etkili akıtma yapanlarının kullanımını yaygınlaştıralım çimlerinizin toprağı için ucuza perlit döşeyelim gibi şeyleri söylemezler.
..Öncelikle
1 Halkı dozunda suçlamak iyi bir yöntemdir. İnsan "su bulamıyoruz ama bak demişlerdi, ben dişimi fırçalarken suyu açık bırakıyorum, duşu da bugün uzun yaptık galiba" gibisinden hafif bir suçluluk hisseder. Birdahaki seçimde de aynı adaya oy verirken susuzluğun suçlusunu kendisi zanneder.
2. Belediye başkanlarına gerekli maddi desteği sağlayan, belki de aynı cemiyetlerde bulundukları sanayicileri kızdırmak seçim durumunda sıkıntı yaratır.
3. Su tüketini azaltacak tedbirler para harcattırır.
4. Çoğu idareci bunların uzun vadede kendi siyasi hayatları açısından faydalı olduğunu anlayacak kültüre sahip olmayabilir. Anlayanlar da halkın bunu değerlendirecek kadar şuurlu olmadığını düşünmektedirler. Maalesef de haklılardır galiba.

..Birkaç nokta daha var
..Öncelikle bahçe sulama su harcattırır ama konut başına bırakılan bahçe de fazla demektir. Bahçe ya bitişik nizam olmayan apartmanlarda ya da villa tipi konutlarda olur. Şişli Meydanı'nın ne kadar sıcak ama Taksim Gezisi Parkı'nın ne serin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bahçe ve ağaç şehrin iklimini düzeltir daha serin bir yaz ve daha çok yağış demektir. Bahçe sulamak için arıtılmamış sular zaten umumi parklarda kullanılıyor, bunu özel bahçelere tatbik etmek de mümkündür bahçede suyu daha tasarruflu kullanacak yöntemler de vardır, acaba kimse bunun maliyet hesaplarını yaptı mı?
..Yüzme havuzlarında fazla su var mış gibi görülür ancak bu havuzlar yılda bir kere doldurulurlar. Aynı yüzölçümüne sahip bir bahçeden çok daha az su harcanır. benim yazlığımda 150 metrekarelik bir havuz var 50 aile kullanıyor haftada 1 metreküp su kullanmıyor. Bunu Şükran Hanım'a söylediğimde "kaçak olmadığına emin misin?" dedi. Yani ne kadar az su kullanıldığını düşünün.
..Hela temizliği için kullanılan su İstanbul gibi deniz kıyısı bir şehirde pekala ayrı bir şebeke ile temin edilebilir. Bunun için de burada kullanılan suyu hesaplayıp ayrı su şebekesinin maliyetini ve karlılığını bilmek gerekiyor.
..Sanayi suyunda ne kadar tasarruf edilebilir bunu da hesaplamak lazım.
..Daha mühimi yeraltı ve yerüstü sularını kirleterek kullanılmasına mani olan , daha kötüsü kirli halde kullandıran sanayi tesislerine bir yaptırım uygulanmalı.
..En mühimi Halk kendini ilgilendiren bu konularda bilgili bilinçli ve örgütlü olup siyasetçiden hesap sormalı.

Halit Togay
12-07-2008, 18:16
.. Yazma niyetindeydim atlamışım. En büyük tasarruf şebekeyi tamir ederek olabilir. Yer yer ve bazı şehirlerde yüzde ellinin üzerine çıkan şebeke kayıpları oluyor. Yetrsiz altyapının faturası gene halka çıkarılıyor.

eskimo
21-07-2008, 12:43
En büyük gölet benim yarışıyla su tasarrufu nasıl yapılır

21 Temmuz 2008
Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU
21 Temmuz 2008

Eskiden İstanbul’da gece yarısından sonra Bağdat Caddesi’nde anahtar bırakmacasına otomobil yarışları yapılırdı.

Günümüzde bu kurak ve sıcak bölgede artık yarış dev havuzlu, göllü ve lagünlü projeler arasında. Maalesef otomobil yarışlarına dur diyen polisimiz var ama insan yapımı bu dev göllere dur diyecek bir yetkili yok. Yani mevzuat hazretleri henüz bu konuya uyanamadı!

Hürriyet’in Yaşam Emlak ekinde 10 Temmuz’da yayınlanan Meltem Kara’nın "Yeni konut projelerinde gölet yarışı" başlıklı haberini okurken atv’deki akşam haberlerine gözüm takıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş, kuruyan su havzaları ve barajların üzerinde helikopterle dolaşıyor ve İstanbul halkını su tasarrufuna çağırıyordu. İşte o an içimden, İstanbul’da yanlış bir şekilde patlama yapan dev boyutlu yapay göl ve havuz inşaatlarına da dikkat çekebilmek için, helikopteri "kaçırmak" geldi!

SUDA YÜZDE 25 TASARRUF YAPILABİLİR

İstanbul’un kıt kanaat suyunu kullanmayı düşünen ve şimdiden kuruyan bu "sulu" projelerin vaatleri de inanılmaz! Projenin birinde inşa ettikleri göletin "olası su sıkıntılarına karşı su deposu vazifesi göreceği" iddia ediliyor. Eğer bu iddiaya inanırsanız, "İSKİ, yüzlerce kilometreden İstanbul’a bir damla su getirebilmek için neden geceli gündüzlü çalışıyor" diye kızabilirsiniz! Ayrıca bu projeler, "yer- altı sularını kullanıp yağmur sularını depolayacağından dolayı su tasarrufuna da özen" göstermekteymiş!..

Bu projelerden ev alanlar, büyük göllerde balık tutup, sandal sefaları yapacak, ördek, pelikan gibi şanslı hayvanları besleyebileceklermiş! Binlerce metrekarelik göletler şelalelerle birbirine bağlanacak, bazılarında asma köprüler bulunacakmış! Tüm bölgedeki balıklar, kuşlar, böcekler, çiçekler, işyerleri, insanlar kuraklıktan etkilenirken, herhalde bu projelerle yaratılan yapay dünyaya hiçbir şey olmayacak! Aslında daha önce yapılan benzer projelerdeki göllerin şu an başına geldiği gibi, her yıl kurak aylarda ilk önce bu projelerin havuzları, göl ve göletleri kuruyup gidecektir...

Missouri-Columbia Üniversitesi’nden sınıf arkadaşım Dr. Michael J. Hayes, şu anda ABD’deki "Ulusal Kuraklık Zararlarını Azaltma Merkezi"nin Müdürü. Mike’a mektup yazıp Las Vegas’daki yüzme havuzları hakkında ne yaptıklarını sordum. Aldığım cevap: "Vergi gelirleri artacağı için ABD şehirlerinin zenginlere ait lüks yerleşim bölgelerine sınır getirmediğini fakat en hafif bir kuraklığın başlangıcında ilk olarak özel yüzme havuzu, göl, göletlerde her türlü su kullanımına sınırlama getirilip, buralarda kullanılan su ücretinin önemli ölçüde artırıldığı" şeklindeydi. Ayrıca bana Güney Nevada Su İdaresi’nin web (www.snwa.com/html) sitesindeki "Kuraklık Planı"na da bakmamı tavsiye etti.

Bu kuraklık planının 21. sayfasındaki "İnsan Yapımı Gölller" paragrafına bakmanızı tavsiye ederim. Bir de planın 9. sayfasındaki şekile göz atın. Ülkemizde hep küçümsenen yapısal olmayan zarar azaltma önlemlerinden biri olan kuraklıkla mücadele planı ile nasıl yüzde 25’e varan su tasarruf yapılabildiğini de kendi gözlerinizle görebileceksiniz.

ARTİSTLİĞE GEREK YOK

Genelde su kayıplarının: Sızma ve şebeke kayıpları, Bilinçsiz su tüketimi, rezervuarların doğru işletilmemesi gibi belli başlı nedenleri olduğuna inanılır. Halbuki buharlaşmayla su kayıpları da yüksektir. Meslektaşım Doç. Dr. Kasım Koçak geçenlerde yaptığı bir konuşmasında dünyadaki yıllık toplam yağış miktarının yüzde 55’inin buharlaşma yoluyla atmosfere geri döndüğünü söylüyordu. Geniş yüzey alanları ve sularının sığ olmasından dolayı Büyükçekmece gibi bazı göllerden, buharlaşma ile önemli ölçüde su kaybı olmakta. Benzer şekilde çok daha sığ olan yapay göllerden ise çok daha fazla su buharlaşma ile kayıp olur gider. Yani bu anlamsız gölet yarışından dolayı suyumuz hem yanlış bir şekilde kullanılmış olacak, hem de bu göletlerdeki sızma, kirlenme, buharlaşmadan dolayı önemli ölçüde su kaybedeceğiz. Yani bu tür bir artistliğe hiç gerek!..

Ben şahsen varsa yeşil projelerden bir daire sahibi olmak isterdim, ama özel yüzme havuzlu, göletli, lagünlü bir evi bedava da olsa almam. Çünkü artık damlaya damlaya göl değil; çöl oluyor! Gerçekten insanlara yararlı, yeşil ve sürdürülebilir projeler yapmak isteyenler, artık dünyanın kabul ettiği gibi bilimsel anlamda "yeşil binalar" yapmalı.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9474529.asp?yazarid=109


Kaç zamandır doğal(!) göletli bu lüks sitelere takmış durumdaydım.
Yetkili **** bilgili ağızdan ''bir söz,bilgi var mı?'' diye medyada aradım durdum, işte sonunda buldum.
Hemde bu projelerden birinin,aynı gazetenin 20/Temmuz/2008 sayısının orta sayfasında tam iki sayfa dev ilanı çıktıktan bir gün sonra....

delidumrul
06-08-2008, 08:56
kuraklığa karşı teknoloji ne ölçüde kullanılabilir, kullanılırsa ne kadar yararlı olabilir
Bu konularda birilerinin kamuoyunu aydınlatması lazım

berduray
14-08-2008, 12:42
http://herice.biz/yazi-363-2050_yilinda_balik_olmak....html

Halit Togay
06-09-2008, 13:11
Bu göletlerde buharlaşma ile su kaybının ne kadar olabileceğini aradım gerçi kısa bir arama oldu ama 100metrekarede günde 120 lt gibi bir buharlaşma oluyor sanırım havuzcu arkadaşlar daha iyi bir rakam verirler. Sağlam bir rakam elde edebilirsek bu rakam üzerinden tartışılabilir.

eskimo
06-09-2008, 15:56
100metrekarede günde 120 lt gibi bir buharlaşma oluyor

İnşaatcıların daha fazla kar elde etmesi için,
doğayı parayla satın almaya kalkanlar için, az mı?
Takıntım burada(biraz fesatım da:))
Halkalı'da bir proje var 700 metre boyunda,(yaklaşık 1km) yapay İstanbul Boğazı görüntüsü oluşturulup,yapay boğaz kenarında boğaz yalılarını birebir kopyası yalılar inşaa edilecekmiş.Bu yalılar 2 milyon dolara satılacakmış.
Projenin reklamı yapılmadan yalılar bitmiş.
Aslında bu yalıları alanlar adına çok üzüldüm(!):(
Zavalıların gerçek boğaz yalısı alacak 100 milyon Dolarları yok ki yapay boğaz yalısı almak zorunda kalmışlar yazık....

sukranayalp
06-09-2008, 23:16
Sevgili Halit yaklaşık olarak doğru bir rakam vaermiş.
Havuzun yüzeyindeki suyun sıcaklığı ile hava sıcaklığı arasında en azından 3 C derecelik fark meydana geldiğinde , 80 m2 ebatlarında olan bir havuzda toplam yaklaşık 100 lt su buharlaşması meydana gelir. Bu da m2 de 1.25 mm'ye tekabül eder.

İstanbul gibi yaz dönemi hava sıcaklığının, su yüzeyindeki sıcaklıktan 3 dereceden fazla olduğunu düşünerek ve ortalama yaklaşık en azından 6 olduğunu tahmin ederek hesaplarımızı yeniden yaparsak hemen hemen, m2 başına 2 mm. kadar buharlaşma ile su kaybı olacağını hesaplayabiliriz.

sukranayalp
06-09-2008, 23:25
Yukarda verdiğim rakam günlük kayıp ölçüsüdür.

Buharlaşma ilemeydana gelen kayıp doğal denge açısından kayıp değildir. Çoğu arkadaşımızın belirttiği gibi içine karışan kimyasal maddeler suyun kendi iç yapısını bozmakta ve doğal döngüdeki kimyasal döngüyü bozmaktadırlar.

Büyük göletler yapıp insanlığın hizmetine kamusal olarak sunmak asla suyun israfı olamaz.

İstanbul 'da 500 m2 lik büyük havuzlar yapıyoruz.
Açık havuz bunlar . Ve sadece site havuzları. Beni tek düşündüren şey bu olmakta.
Bu büyük su öğelerinden en fzla günde 25-30 kişi yararlnmakta. Durum böyle olduğunda, işte gereksiz su sarfiyatı diyorum.

imgelem
07-09-2008, 15:48
[QUOTE=lizard;242726]Bu maddeler dışındaki önerilere malesef katılamayacağımı üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sebebi ise birey olarak hakkım olan kullanma suyunu kirleten binlerce, milyonlarca termik santral, nükleer santral, kimya fabrikaları vs... varken kusura bakmasınlar ama ben banyo keyfimi azaltamam, çamaşır veya bulaşıklarımı bekletemem, sebzelerimi durgun suda yıkayamam çünkü hepimizin bildiği gibi durgun suda temizlik olmaz malesef...

Banyodan 1 saatten önce çıkmayarak, gürül gürül akan suyun altında kendi yetiştirdiğim domatesleri rahat rahat yıkarayak :)QUOTE]
Sn.Lizard;
Kusura bakmayın ama gürül gürül akan suyun altında sebzelerinizin temizlendiğini sanıyorsanız sadece içinizi rahatlatıyorsunuz demektir.Hijyen tamamen farklı birşeydir çünkü.Eğer bir leğene doldurduğunuz sebze yıkama suyunun içine ucuz bir sirkeden litreye 1-2 çorba kaşığı koyup, sebzelerinizi 5-10 dk. bu suda bekletip ,dipte biriken kum ve benzeri kalıntı miktarına göre bu işlemi bir de sirkesiz olarak tekrarlarsanız Hepatit A(sarılık) v.b gibi sebze-meyveden bulaşan hastalıklara yakalanma riskini bertaraf edersiniz .Ayrıca suda bekletme yöntemi ile sebze meyvede pestisit v.b. kalıntıları da yüzeyden uzaklaştırmış olursunuz.
Çocukluğumda çok titiz yaşlı bir komşumuz vardı .Bakkaldan aldığı ekmeğin dışını sabunlu bezle silerek temizlediğini sanırdı.Sizinki de biraz buna benziyor.
Hijyenın şartı bol su kullanmak değildir...Bunun adı olsa olsa israf olur...

eskimo
07-09-2008, 16:45
Yani bu anlamsız gölet yarışından dolayı suyumuz hem yanlış bir şekilde kullanılmış olacak, hem de bu göletlerdeki sızma, kirlenme, buharlaşmadan dolayı önemli ölçüde su kaybedeceğiz.
Diyor Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU
Bir anlamda havuzlarla göletleri ayrı yere koymak gerekli sanırım.
Havuzlar yüzme sporu amaçlı,serinlemek amaçlı kullanılırken bu anlamsız göletler sadece doğal bir ortam yaratmak için,görsel zevk için yapılıyor.
Bir kaç projede okuduğuma göre;göletin suyu kimyasal kullanmadan,doğal yollardan biyolojik temizleme amaçlı doğal gölet canlıları ile süslendireceklermiş.
Olası bir su krizine karşı bu göletler sitelerin su ihtiyacını karşılamak için kullanılabilecekmiş....
Son cümleyi okurken su sıkıntısı doğduğunda bu göletleri dışarıdakilerden korumak için güvenlik ordusu mu tutacaklar acaba diye düşündüm :)))
Havuzlara gelince;
Kuzenim bu yıl işlettiği havuz hakkında bana anlattıkları;
Havuzun suyu geçen yıl yaşanan sel felaketinde yoğun bir şekilde etkilenmiş ve kirlenmiş, buna rağmen bu havuz suyu değiştirilmeden 15 günlük ağır kimyasal bir çalışmayla temizlenmiş,
buharlaşmayla ve havuzu kullananların üzerinde taşıdığı ve yüzerken dışarı taşan suyun yıl boyunca en fazla 3-4 ton olduğunu ve bunu da şebeke suyundan temin edildiğini,havuz suyunun her yıl değiştirlmesinin söz konusu olmadığını,bunun havuz işletmesine de ağır yük olduğunu anlattı.(tabi bu dürüst işletmeler için geçerli)
Bu dinlediklerimden sonra,
ben yine de kimyasalı daha az, kolibasili çok denizi tercih etmeye karar verdim.
:))
Havuzları sevmiyorum, hele hele vilların önündeki genel de kimsenin kullanmadığı, yıl boyunca kendi kendine buharlaşan bireysel havuzları hiç sevmiyorum.

Halit Togay
10-09-2008, 19:49
Diyor Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU
Bir anlamda havuzlarla göletleri ayrı yere koymak gerekli sanırım.
Havuzlar yüzme sporu amaçlı,serinlemek amaçlı kullanılırken bu anlamsız göletler sadece doğal bir ortam yaratmak için,görsel zevk için yapılıyor.
Bir kaç projede okuduğuma göre;göletin suyu kimyasal kullanmadan,doğal yollardan biyolojik temizleme amaçlı doğal gölet canlıları ile süslendireceklermiş.
Olası bir su krizine karşı bu göletler sitelerin su ihtiyacını karşılamak için kullanılabilecekmiş....
Kuzenim bu yıl işlettiği havuz hakkında bana anlattıkları;
Havuzun suyu geçen yıl yaşanan sel felaketinde yoğun bir şekilde etkilenmiş ve kirlenmiş, buna rağmen bu havuz suyu değiştirilmeden 15 günlük ağır kimyasal bir çalışmayla temizlenmiş,
buharlaşmayla ve havuzu kullananların üzerinde taşıdığı ve yüzerken dışarı taşan suyun yıl boyunca en fazla 3-4 ton olduğunu ve bunu da şebeke suyundan temin edildiğini.. Efendim ben de öyle diyorum zaten . Yani yüzme havuzunun su kaybı yaratan bir yapı olmadığını söylüyorum. Belki yapım masrafları aşırı gelebilir veya ilk seferde doldurulan su veya katılan kimyasal maddelerle ilgili olarak endişelerimiz bulunabilir ama bir kez dolmuş bir havuzun su harcaması ciddi boyutlarda değildir, şebeke sızıntıları ve belediyelerin yeşil alan sulamasında kullandıkları yeraltı suyu gözönüne alındığında hiçbirşeydir. Havuz israftır ne kadar pahalı bir yapı diyenler önce senede 15 gün kullanılan yazlıklara baksınlar. Yılda 3-4 ton su hiçbirşey sayılmaz. Kendi su sayacınıza bakınız ve faturanızı kontrol ediniz kendinizin 15 20 günde yüzlerce kişinin girdiği bir havuzun yıllık tüketimi kadar su harcadığınızı göreceksiniz. Esas problem suyu kullanmak değildir suyu kirletmektir.
HalitHavuzları sevmiyorum, hele hele vilların önündeki genel de kimsenin kullanmadığı, yıl boyunca kendi kendine buharlaşan bireysel havuzları hiç sevmiyorum.

Evet alıntının içine yerleştirdim yazacağımı.

Arca Atay
14-09-2008, 12:23
Türkiye, yaklaşık altı ay sonra Mart 2009’da su konusunda dünyanın en büyük organizasyonuna ev sahipliği yapacak. 160 dan fazla ülkeden yüzlerce devlet adamı ve uzmanı buluşturacak 5. Dünya Su Forumu Mart 2009’da İstanbul’da yapılacak. Dünya Su Konseyi, BM Barış Gücü’ne benzer bir uluslararası ‘Su Barış Gücü’ kurulmasından, Su Konseyi’nin bugüne kadar ne yaptığına kadar bir çok konu masaya yatırılacak ve 5. Dünya Su Forumu’nda tartışılacak. Forumun teması, ‘Farklılıkların Suda Yakınlaşması’ olarak belirlenmiş durumda. Bu kuruluş, kendisini, ''Dünya Su Güvenliği İçin Çok-Yönlü Uluslararası Bir Ortaklık'' olarak tanımlıyor. Dünya Su Konseyi, 300 üyeli bir uluslararası kuruluş. Konsey’in ana programının oluşmasında, çokuluslu şirketler ile Dünya Bankası'nın görüşleri esas alınmış. Dünya'nın milyarca insanı yani gerçek su tüketicileri ise Dünya Su Konseyi'nde temsil edilmiyorlar.

Dünya Su Konseyi Başkanı Fauchon’un verdiği bilgiye göre dünyada halen 1.1 milyar kişinin temiz suya ulaşamıyor. Suya bağlı hastalıklar savaşlardan daha fazla ölüme sebep oluyor. Her 10 yılda dünya nüfusu 1 milyar artıyor. Bu da daha fazla su tüketimine sebep oluyor. Günümüzde dünyanın su tüketimi geçen yüzyıla göre üç kat fazla. Gelecek yıllarda daha da fazla olacak gibi görünüyor. Dünya Su Konseyi su sorununu nasıl algılıyor ona bir bakmalı:

1. Dünyanın çeşitli coğrafyalarında, kentlerdeki yüksek nüfus artışı su kaynakları üzerine aşırı baskı getirmekte bu durum suyun sunumunda kıtlık yaratmaktadır.
2. Suyun üretim maliyetleri yapay olarak düşük fiyatlandığı için su tüketiminde israf doğmaktadır. Bu nedenle suyun maliyetlendirilmesi ve fiyatlandırılması tekrar düzenlenmelidir.
3. Devletler ve yerel yönetimler, düşük yatırım, popülizm ve yolsuzluklar nedenleriyle suyun sunumunu becerememektedir.
4. Güvenli su üretimi, dağıtımı için özel sektörü, bu işe ortak yapmak; daha da açıkçası bu işlevleri özelleştirmek gerekir.
5. Su için şimdilik kaydıyla bir savaş olmuyor ancak bazen gerilimler yaşanıyor. Bundan birkaç yıl önce ‘su koruyucuları’ adlı bir öneride bulunuyorlar. Uzmanlardan oluşan belirli bir güç oluşturup, bir bölgede su konusunda bir çatışma olduğunda direkt olarak faaliyete geçecek biçimde. Bu birliğin görevi su konusundaki çatışmaları gidermek ve organizasyonu sağlamak. Daha önce teklif edilen bu birlik, İstanbul’daki forumda tekrar konuşulacak. Bir çalışma grubu kurulacak ve somut sonuçlar alınmaya çalışılacak. Bu güç, bölgesel bir güç mü, uluslararası bir güç mü, yoksa Birleşmiş Milletlere bağlı bir güç mü olmalı, bunların üzerinde halen çalışılmakta.

Bu liste neredeyse bir bütün olarak Latin Amerika'da altyapı yatırımları için verilen Dünya Bankası kredilerinde, bazı İMF anlaşmalarında ön koşul olarak yer aldı. Ve, bu koşullara teslim olan siyasi iktidarlar, özellikle Latin Amerikalı kent yoksullarının şiddetli direnmeleriyle karşılaştılar. Bolivya'da su dağıtımını üstlenen iki uluslararası şirkete karşı başlatılan su savaşları, bir halk ayaklanmasına dönüşerek Evo Morales 'i başkanlığa getiren sürece de yol açmış, etki etmiş oldu.

Pekala 4. Dünya Su Forumu neden Meksika'da yapıldı. Özelleştirilen su sistemlerinin nasıl işlediği, bu konuda on beş yıllık ''deneyimi'' olan Meksika'da denenmişti. Meksika’da olanlar, kamu yararına değil, karını maksimize etme peşine olan çokuluslu şirketlerin, su satış fiyatlarını çarpıcı oranlarda yükseltmeleri ile başlamış; faturaları ödeyemeyen yoksul bölgelerdeki konutların sularının kesilmesinden, sözleşmelerle garanti edilen yatırımların yapılmamasına, temiz sudan yoksun insanların sayısının daha da artması anlamına gelmiş. Bu nedenle Meksikalı yoksullar, ülkelerinde yapılan Forumu protesto ettiler ve tüm dünya insanlarına seslendiler: ''Su bir insan hakkıdır.''

Türkiye’nin güçlü bir su politikası var mı? Türkiye su politikası konusunda çok iyi bir deneyime sahip mi? Türkiye’nin geçmişte elde ettiği bir deneyimi var, özellikle barajlar konusunda, suyun taşınması noktasında ciddi deneyimleri var. İçinde bulunduğumuz yılda ülkemizde DSİ eliyle bir çok kentte ve noktada çeşitli sempozyum, toplantı ve etkinlikler yapılmakta. Bu toplantıların tümü 5. Dünya Su Forumu’na hazırlık niteliği taşıyor. Bu günlerde TÜSİAD su konusunda hazırladığı ikinci raporu yayınlıyor (Rapor 1 : Türkiye’de Su Yönetiminin Durumu: Sorunlar ve Öneriler” Prof. Dr. Ayşegül Tanık, Prof. Dr. Necdet Alpaslan ve Doç. Dr. Deniz Dölgen Rapor 2 : “Şebeke Suyu Hizmetlerinde Özel Sektör Katılımı: Dünya Uygulamaları Işığında Türkiye İçin Model Tartışması” Rekabet Kurumu Uzmanı Bülent Gökdemir )ve TÜSİAD Başkanı “Sosyal ve ekonomik olumsuzları bertaraf edecek şekilde planlanmış bir yasal çerçeve kapsamında şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımının sağlanması ile bu sorunların bir bölümünün giderilmesi ya da etkisinin sınırlandırılmasının mümkün olabilecektir.” diyerek olaya son noktasını koyuyor.

TÜSİAD, kurak geçen bir yazın sonrasında, barajlarımızın doluluk oranlarının % 20’lere düşmesinden, suyun bireylerin en temel gereksinimi olmasından, ikame edilemez olmasından dem vurarak, Dünya Su Konseyi ile aynı tespiti yapıyor. “Su sorunu temelde suyun miktarının ve kalitesinin yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır. Artan nüfus ve şehirleşme, küresel iklim değişiklikleri, sulamada kullanılan yanlış yöntemler, kaçak ve bilinçsiz kullanım gibi etmenler de su kaynakları üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Buna ayrıca mevzuattaki karmaşa ve yönetimsel sorunlar da eklenince su kısıtı, yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası sorunlar halinde karşımıza çıkmaktadır.” Hükmünü vererek dilinin altındaki baklayı çıkarıyor.

“Türkiye’de su hizmetlerine yönelik hukuki ve idari düzenlemeler dağınık ve parçalı bir yapı arz etmekte ve kurumlar arasında yetki karmaşası yaşanmaktadır. Ayrıca, artan kirlilik ve kısıtlı kaynaklar karşısında yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının kalitesinin izlenmesi için sürekli izleme sistemlerinin kurulması gerekmektedir.…Suyun ekonomik bir mal olarak kabulü ve son derece yüksek finansman gerektiren altyapı yatırımlarının zorunluluğu, hizmetin merkezi veya yerel kamu otoritesi tarafından sağlandığı örneklerde etkin olmayan yönetim ve düşük kalite gibi sorunları da beraberinde getirmiştir.Dünyada da benzer örnekleri bulunan bu durum, Şebeke suyu hizmetlerinde özel sektör katılımı seçeneğini gündeme taşımıştır….

Türkiye için şebeke suyu hizmetlerine özel sektör katılımı düşünüldüğü takdirde, uygun düzenleme rejimi, politika yapıcı kurumların eşgüdümünde ve hizmetin özel sektör katılımına
açılması öncesinde tesis edilmelidir. “ diyerek niyetini ortaya koyuyor. (09.09.2008 TÜSİAD Başkanı Konuşması, www.tusiad.org.tr)

Uzun lafın kısası, 5.Dünya Su Forumu, neden ülkemizde toplanıyor diyenlere cevabı veriyor. Uluslararası sermaye ile “yerli” sermaye tam bir uzlaşma ve anlaşma içinde, hükümet güçlerini de her zaman olduğu gibi yedeklerine alarak önemli bir hazırlık yapmaktalar.

Uluslararası Neo-liberal sistemin aşırı birikim ve sermayenin değersizleşmesi krizine karşı geliştirdiği çözümler, son 30 yılda eğitimden sağlığa, sosyal güvenliğe, ulaşımdan enerjiye, telekomünikasyondan posta hizmetlerine kadar uzanan ve insanlığın bütün değerlerinin metalaştırılmasını hedefleyen bir sürece odaklanmış bulunmaktadır. Krizin şiddetlenmesiyle sermayenin merkezileşme eğilimi daha gözle görülür hale gelmiş, başta Orta Doğu olmak üzere bütün doğal enerji koridorları kapitalistler arası paylaşımın konusu haline getirilirken; dünyamızda canlı hayatın sürmesinin en temel unsuru olan suyun da ticarileşmesi gündemdeki yerini almaya başlamıştır. İçme ve sulama suyu şirketlerinin yanı sıra inşaat, enerji, maden, gıda, kimya, metal ve daha pek çok endüstride faal olan büyük şirketler su çıkarma, dağıtım, sulama sistemleri, hidroelektrik santraller ve baraj yapımı ihalelerinde boy göstermeye başlamıştır.

Öte yandan bizleri neler bekliyor :

1. suyun ticarileştirme çabaları yalnızca yoksulların ve varoşların temiz suya erişim hakkını tehdit etmekle de kalmamakta, yeni baraj ve santral inşaatları yüzünden dünya halklarını ve gelecek nesilleri mevcut su havzalarının tümüyle kaybedilmesi,
2. Havzalardaki canlı yaşamın sona ermesi,
3. Tarihi ve kültürel mirasın yok edilmesi(Hasankeyf-Allianoi vb.)
4. Suyun metalaşması, ayrıca, bugüne kadar başta belediyeler olmak üzere su dağıtımında çalışan emekçilerin taşeronlaşması,
5. Bu sürecin gerektirdiği yüzlerce üretim kolunda istihdam edilen emekçilerin emeğinin daha da değersizleşmesine ve kazanılmış haklarını kaybetmesi,
6. Ayrıca, tarımdaki hızlı kapitalistleşme sürecinde tohum, gübre vd. zorunlu ihtiyaçlarını temin etme gücü bile kalmamış olan ve geçimlik tarımla yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca küçük çiftçi için ölüm anlamına gelecek olan suyun ticarileşmesinin diğer dolaysız ve dolaylı etkilerinin neler olacağı henüz tam olarak öngörülememektedir.
7. Suyu satın almaya gücü yetmeyen milyonlarca köylü ve çiftçinin topraklarından koparılarak büyük kentlere fırlatılmasının sonuçları, yığınsal işsizliğin ve sefaletin doruğa çıkması, çarpık kentleşmenin en uç noktaya ulaşması ve dolayısıyla kentlerin varoşlarında daha da çekilmez boyutlara erişecek olan suya erişim hakkı ihlalleriyle özetlenemeyecek kadar ağır ve yıkıcı olacaktır.
Ülkemiz de bu devasa sorunlarla yüzleşmek zorundadır. Okullarda öğretilenin tersine su fakiri olmaya çoktan aday olan ülkemizin mevcut su kaynaklarının yukarıda yer alan değerlendirmeler ışığında yeniden ve farklı bir anlayışla değerlendirilmesine, su üzerinde mevcut yetki ve kullanım haklarının yeniden tanımlanmasına olan ihtiyaç kendini yakıcı olarak hissettirmektedir.

Mehmet KARTAL
Nilüfer Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri,
TÜRÇEP(Türkiye Çevre Platformu) Dönem Sözcüsü,
Bursa Yerel Sulakalan Komisyonu Üyesi

Lonicera
17-09-2008, 20:16
SICAKLIK, BİTKİLERİN KARBONDİOKSİTİ EMME YETENEĞİNİ AZALTIYOR
Sıcağın, bitkilerin karbondioksit emme kapasitesini azalttığı bildirildi.
Nature dergisinin son sayısında yayınlanan makaleye göre, Amerikalı bilim adamları, aniden artan sıcağa maruz kalan bitkilerin Co2 absorbe etme yeteneğini geri kazanabilmesi için iki yıl kadar geçmesi gerektiğini tespit etti.

Araştırmacılar, bu gözlemi Oklahoma'da yaptı. Eyaletin çayırlarından alınan "minik ekosistem" numuneleri; ışık, sıcaklık, yağışlar ve Co2 emisyonunun kontrol edilebildiği 4 koyteynır-laboratuvara yerleştirildi. Numuneler laboratuvarlarda 4 yıl boyunca gözlem altında tutuldu.

Konteynırların ikisinde, numunelerin alındığı bölgenin iklim şartları aynen sağlandı. Diğer laboratuvarlarda ise deneyin ikinci senesinde sıcaklık 4 derece birden artırıldı. Ölçümler, sıcaklığın artırıldığı ortamdaki bitkilerin emdiği karbondioksitin, normal sıcaklık ortamındaki bitkilerin emdiğinin ancak üçte biri olduğunu gösterdi.

Atmosferde Co2 miktarının artması, küresel ısınmanın müsebbibi olarak gösteriliyor.
(Anadolu Ajansı)

Metin Y.
27-09-2008, 21:17
Çevreciler, Türkiye'de yaşanan kuraklığa dikkat çekmek amacıyla 11 Ekim'de Büyükçekmece Gölü'nün kuruyan alanında "Farkında mısınız? Kuruyoruz" sloganıyla bir gün geçirecek.

Proje Sözcüsü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'de 35 il ve 210 ilçede şu an kuraklık olduğunun resmen ilan edildiğini bildirdi.

Kadıoğlu, "Ülkemizde yağışların yersel ve zamansal dağılımı çok düzensiz. Bu nedenle şehirlerimizin su kaynakları hızla artan nüfusu ve sanayinin ihtiyacını karşılamıyor. Geleneksel sulama uygulamalarıyla tarımsal üretimde suyun büyük bir kısmını israf ediyoruz" dedi.

Kuraklıkla mücadelede ciddi çalışmalar yapan ülkelerin, öncelikle kuraklık olup olmadığını anlamak için bir çok parametreyi ölçüp izlediğini ve kuraklığı hayatın her alanında hatırladıklarını vurgulayan Kadıoğlu, "Ülkemizde kuraklığın gelişimini, günlük/aylık olarak takip ederek, kurak ve nemli alanların ve bunların şiddetinin yerel dağılımı hakkında doğru ve zamanında bilgi sahibi olamıyoruz. Bunun bir sonucu olarak da kuraklığı, su kaynaklarının azalması, göllerin kuruması gibi görünür olan ciddi sonuçları ile ama çok geç kalarak fark edebiliyoruz" diye konuştu.


"Kuraklığı bir nedene bağlamak popülist bir yaklaşım"

Kuraklığın Türkiye'de en zararlı ve en az anlaşılan doğal afetlerden biri olduğunu savunan Kadıoğlu, rastgele ve seyrek bir şekilde oluşan kuraklığın en kapsamlı sosyo-ekonomik zararlara neden olan ve yavaş gelişen en sinsi ve en tehlikeli doğal afet olduğunu kaydetti.

Mikdat Kadıoğlu, "Ülkemizde, ne kuraklık doğru algılanıyor ne de bir afet olarak kabul ediliyor. Kuraklığı bir nedene bağlamak popülist bir yaklaşımdır" dedi.


"Devlet, risk yönetimine geçmeli"

Bütün sektörlerin ve ilgili otoritelerin katılımıyla "Kuraklık Yönetim Ekibi" oluşturulması, "Küresel düşün yerel hareket et" prensibine uygun olarak da sanayicilerin ve iş adamlarının enerji ve su tasarrufu yaparak, bu problemin çözümüne katkıda bulunmaları gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, "Ülkemizde etkin enerji ve su tasarrufu politikaları uygulanmazsa gelecekte büyük enerji ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalacağımız kesindir. Bu nedenlerden dolayı, iklim değişimini dikkate almak zorunluluktan da öte ülkemizde de büyük bir ihtiyaçtır" diye konuştu.

Kadıoğlu, devletin kuraklık planları yaparak "risk yönetimine" geçmesi gerektiğini savundu: "Çünkü kuraklığın etkileri, suya talebin en çok olduğu zamanlarda en fazla hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir. Yani, kıt olan su kaynaklarımızı da verimli kullanabilmek için merkezi ve yerel yönetimlerimiz de her yeni su yılının başında su bütçesini hazırlayıp gerektiğinde 'Kuraklıkla Mücadele Planları'nı devreye sokmalıdır."


"Tüketim alışkanlığı değişmeli"

Birey olarak ise küresel ısınmanın önlenmesi için öncelikle tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi gerektiğini dile getiren Kadıoğlu, su ve enerji tasarrufu yaparak problemin çözümüne bireysel olarak katkıda bulunulabileceğini
ifade etti.

Küresel iklim değişimi ve sosyo-ekonomik gelişmenin baskısının artmasının şiddetli kuraklığa sebep olacağı uyarısında bulunan Kadıoğlu, "Türkiye genelinde, yağışlar azalınca GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı da düşecektir. Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi de önemli ölçüde azalınca, hidroelektrik enerji üretimi de aksayacak" dedi.

"Kuraklığın afet olduğu kabul edilmeli"

Proje yöneticisi meteoroloji mühendisi Volkan Diler de Türkiye'de kuraklıkla mücadelede öncelikli adımın kuraklığın bir afet olarak kabul edilmesi olduğu için 11 Ekim'de Büyükçekmece Gölü'nde yapılacak etkinliğin adının "Farkında mısınız? Kuruyoruz" olduğunu söyledi.

İstanbul'un içinde, kuraklığın etkilerinin en iyi şekilde görüleceği yerin Büyükçekmece Gölü olduğunu belirten Diler, "İlk ayağı Büyükçekmece Gölü olan etkinlikler, takip eden senelerde, ülkenin dört bir yanında aynı sorunun yaşandığı kuruyan göl yataklarında devam edecek" diye konuştu.

Diler, "Etkinliğin amacı, kuraklığın bir afet olduğunun, bu afetin ülkemizi ciddi bir şekilde etkisi altına aldığının farkına varılmasını ve kuraklığın sadece yaz aylarında değil, yıl boyu gündemde kalmasını sağlamak, kuraklıkla mücadelenin temel şartı olan devlet ve sivil toplum işbirliği için uygun ortam hazırlayabilmek, ilköğretim ve liseler için kuraklıkla mücadelede farkındalık ve kalıcı bilinç yaratacak alternatif eğitim materyalleri üretmektir" dedi.

Büyükçekmece Göl yatağının kuruyan kısmına çevreye duyarlı binlerce insanın gelmesini beklediklerini ifade eden Diler, "Biz, kuraklığa dikkat çekmek ve bu konunun muhatapları olan devlet-sivil toplum iş birliğini sağlayacak uygun platformun oluşturulmasına zemin hazırlamaktır" dedi.

Çevrecilerin, kuruyan göl yatağında bir günlerini geçireceğini belirten Diler, göl yatağı üzerinde kurulu dev sahnede gruplar tarafından konser verileceğini, gölün eski su seviyesini gösteren ölçüm direkleri ile gölün eski ve yeni hallerinin fotoğraflarının sergileneceğini kaydetti.

kaktüs
22-04-2009, 14:04
Sizin için "sucul bitkiler" bölümüne bir başlık açsam, orada suyun geri kazanımı
ile ilgili olarak (mavi bayrak kriterleri çerçevesinde) gelebilecek soruları beklemeden (veya bende sorabilirim! :) ) konuşulmasına bir platform oluştursak sizce faydalı olur mu; hem kim bilir bu platform zamanla başka meraklı veya araştırmacıları da çeker!?

Mavi bayrağı, sucul bitkilerin kıyısına dikeyim mi? :) En azından biyolojik arıtma için aranan kriterleri konuşmuş oluruz diye düşünüyorum.

Sucul bitkiler başlığını güncellemek adına küçük bir adım da ben attım. Sizleri de bekleriz.

http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=1818&highlight=at%FDksu

haleee
21-05-2009, 06:44
Bu sorun hepimizin sorunudur
Çözüm için el ele

htttp://www.erozyon.info (http://www.erozyon.info)

allsma
05-08-2010, 10:01
benim köyde de her yaz derelerin kuruması ve envai çeşit bitkinin susuz kalması şöyle dursun içecek su bulamıyor , başka köylerden veya ilçeden getiriyoruz:( ve şuanda da aynı durumdayız:(:(