PDA

View Full Version : Kıyı Kumulları




Yağız59
20-03-2009, 22:28
KUMULLARIMIZ VE ÇEVRE BAKANLIĞI

http://www.haberanaliz.net/detay.asp?hid=36531



Türkiye’deki kıyı kumulları, çeşitli nedenlerle bir daha dönüşü olmayacak şekilde arazi varlığı ve doğası yok edilmektedir. Bu nedenle her yıl ne kadar kıyı kumul arazisinin kaldığı ve bunların da ne kadarının doğasının yok edildiğinin tespiti yapılamamaktadır. Böyle olunca ne kaybettiğinin farkında olmayanların rahatlığı içinde bir Çevre ve Orman Bakanlığı görmekteyiz. Eğer kaybedilen kıyı kumul arazilerinin ne kadar olduğu, kalan kumul arazilerinin ne kadarında doğal yaşamın devam ettiği, daha önce tespit edilen bitki türleri ve bitki topluluklarından hangilerinin yok edildiği bilgileri sürekli bu bakanlığa gelebilse idi acaba bakanlık yetkilileri aynı rahatlığı devam ettirebilirler miydi?

1970–1975 yıllarında basılan 1:100.000 ölçekli il toprak haritalarından sonra geçen sürede toprak haritaları yenilenmediği için de kıyı kumul tahribatları hakkında bilgi sahibi olamıyoruz. Ancak Dr. Yılmaz BAL ile Akdeniz kıyı kumulları için ilk hava fotoğrafları (1947–1957) ile son hava fotoğraflarını (1990–1994) karşılaştırmamız sonucu bu kumullardaki tahribatların derecesini çıkarmıştık. Bu karşılaştırmalar dışında genel olarak kıyı kumullarımızdaki tahribatlar konusunda bilgi sahibi değiliz. Türkiye`nin 1970–1975 yıllarında basılan toprak haritalarının yenilenmesi için Samsun Toprak Su Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Koordinasyonu`nda 2008 yılında bir proje hazırlandığı ve bu proje Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü`ne sunulduğu bilgisi basında yer aldı. Haberde projenin Bakanlık tarafından bilimsel çalışma olarak TÜBİTAK`a gönderildiği de yer aldı. Proje onaylanıp çalışma yapılırsa birçok bilginin yanında kıyı kumul arazi varlığının da son durumu belli olacak. Bu çalışma ile kumulların büyük bir tahribat sürecinden geçtiği rakamlarla ortaya çıkacak. Çevre ve Orman Bakanlığı neden uydu ve hava fotoğraflarını değerlendirme programları ile çalışıp kıyı kumullarımızın tahribatını takip etme ve tedbir alma yoluna gitmemekte? l990 yılında “Deniz Kaplumbağaları İzleme-Değerlendirme Komisyonu” komisyonu kuran bakanlığın deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı bir ekosistem olan kıyı kumulları için neden kayıtsız kaldığını anlamak ta oldukça güç.

Türkiye’de 1975 yılında mevcut 110 büyük kıyı kumulundan kaçının kaldığı yeni toprak haritası çalışması ile ortaya çıkacak. Sayı olarak coğrafi bölgelere göre: Marmara’da 46, Akdeniz’de 36, Karadeniz’de 12 ve Ege’de 11 kıyı kumulundan ne kadarının kaldığı da belli olacak. Sayı olarak illere göre: Antalya’da 20, Çanakkale’de 15, İstanbul’da 13, Balıkesir’de 9, Adana’da 7, Kocaeli’nde 6, Muğla’da 5, İçel ve Kırklareli’nde 4’er, Edirne, Zonguldak, Sinop ve Samsun’da 3’er, Hatay, Aydın, İzmir ve Tekirdağ’da 2’şer, Bursa, Sakarya, Ordu, Giresun ve Rize’de 1’er kıyı kumuldan ne kadarının kaldığını bu çalışma ile bilebileceğiz.

1975 yılında alan olarak coğrafi bölgelere göre: Akdeniz’de 19.525 ha, Marmara’da 11.274 ha, Karadeniz’de 4.136 ha ve Ege’de 1.023 ha kıyı kumulundan geride kalanları bu çalışma ile öğrenebileceğiz. Alan olarak illere göre: Adana’da 9.591 ha, İstanbul’da 6.521 ha, Antalya’da 4893 ha, Samsun’da 2.951 ha, İçel’de 2.387 ha, Muğla’da 1.775 ha, Sakarya’da 1740 ha, Hatay’da 1.089 ha, Çanakkale’de 947 ha, Bursa’da 925 ha, Kocaeli’nde 858 ha, Balıkesir’de 588 ha, Edirne’de 432 ha, Kırklareli’nde 294 ha, Sinop’ta 278 ha, İzmir’de 261 ha, Zonguldak’ta 257 ha, Ordu’da 179 ha, Giresun’da 176 ha, Trabzon’da 173 ha, Rize’de 122 ha, Tekirdağ’da 96 ha ve Aydın’da 24 ha genişliğinde kumullardan bugün ne kadarının kaldığı bilgisine bu çalışma ile ulaşabileceğiz.
1975 yılında uzunluk olarak coğrafi bölgelere göre: Akdeniz’de 381 km, Marmara’da 311 km, Karadeniz’de 180 km ve Ege’de 48 km. olan kıyı kumullarının son durumlarını bu çalışma ile görebileceğiz. Uzunluk olarak illere göre: Antalya’da 193 km, Samsun’da 149 km, Adana’da 86 km, Çanakkale’de 74 km, İstanbul’da 70 km, Sakarya’da 53 km, İçel’de 49 km, Kırklareli’nde 34 km, Hatay’da 31 km, Bursa’da 26 km, Muğla’da 25 km, Balıkesir’de 25 km, Kocaeli’nde 20 km, Edirne’de 15 km, Tekirdağ’da 13 km, Ordu’da 11 km, Zonguldak ve Rize’de 6 km, Sinop’ta 5 km ve Giresun’da 1 km uzunluğundaki kumulların son durumunu bu çalışma ile görebileceğiz.

1980’li yılların başında “İspanya gibi kıyılarımızı betonlaştırmayacağız” diyerek turizme büyük ağırlık vermeye başlamışken ne oldu da kıyılarımızı ve bu arada kıyı kumullarımızı da tahrip ettik. Gelişmeyi ve turizmi bizden önce yaşayan ülkeleri örneğin İspanya’nın kıyı kumullarındaki otelleri 1980’den sonra neden yıktığını anlama zahmetine girmedik. Acaba bu kıyı kumullarımızın doğasını bozmadan turizm yapabilseydik ve kumullarımızı turizm bakanlığının web sitesinde de bahsedilen botanik ve eko turizmde kullanabilseydik daha fazla gelir elde edemez miydik? Doğal ve dünya miraslarını gelecek kuşaklara bırakabilme gururunu Türkiye’ye yaşatmayı neden bürokratlar akıllarına şimdiye kadar getiremediler? Ve neden hala zararın neresinden dönülse kardır diyerek kıyı kumullarımızı koruma altına alma gereği duymuyorlar?






Prof. Dr. Turhan USLU

Sayın Hocam yazmış peki biz kıyı kumullarını senede 5-6 gün tatil dışında ne kadar düşünüyoruz?




Yağız59
20-03-2009, 22:34
KUMUL ARAŞTIRMALARINDAN ANILAR





1969 yılında akademik kariyerimize başladığımızda, aynı yıl “Mersin ile Silifke arası kumul ve maki vejetasyonunun bitki ekolojisi ve sosyolojisi yönünden araştırılması” adlı doktora tezini almıştık. Bu tez konusunu araştırmak için 1970 yılında arazi çalışmalarına başladığımızda 24 Mayıs 1970’te Erdemli kumulu ve 11 Eylül 1970’te de Silifke kumulu ile karşılaştık. O tarihe kadar Türkiye kıyı kumullarında bitki türleri ve bitki toplulukları ile ilgili bir araştırmanın olmayışı, bizi kumulları anlayabilmek için Türkiye’nin tüm kumullarını ziyaret etmeye itti. Daha sonraki yıllarda kıyılardaki kumulların yanında diğer ekosistemler olan acısu, kıyı tuzcul alanlar, kıyı kayalıkları ekosistemleri de ilgimizi çekmeye başladı. Bu araştırma gezileri esnasında karşılaştığım ilginç olaylardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Samandağ kumulu (Hatay) : 7 Temmuz 1991’de yaptığımız gezide Samandağ kumulundaki kum tepeleri (eksibe) çalınıp bu kumlar kullanılmış veya satılmış. Bu kez gel-git seviye farkı ile denizin yükselmesi ve kışın dalgaların etkisi ile deniz, önünde engel kalmayınca tarlalara girip tuzunu bırakmaya başlamış. Bu durumda bu yörenin insanları kamyonlarla iç kısımlardan toprak getirip kumulda eski kum tepelerinin taklidini yapmak zorunda kalmışlar. Yani kumul ekosisteminde toprak kum tepeleri oluşmuş.

Kasatura kumulu (Tekirdağ): Finansmanını Avrupa Konseyinin sağladığı “Türkiye ve KKTC kıyı bitki örtüsünün araştırılması” projesinde, Prof. Jean-Marie Géhu ile 18 Temmuz 1987’de yaptığımız gezide bu kumulu araştırdık. Bu kumulun biyolojik zenginliğinden ötürü uluslar arası önemde olduğunu da yayınımızda belirttik. Daha sonra bu kumulun korunması konusunda önemli bir adım olarak gördüğümüz belgesel film çekimi için TRT 2 televizyonuna defalarca yazı yazdık ve sonunda Puna ENDEM “Çevre” programı için bizi davet etti. 13-14 Ağustos 1991’de 7 kişilik TRT ekibi ile Kasatura kumuluna çekim için gittiğimizde, nezaket ziyareti ve çekimi haber vermek için Tekirdağ ili, Saray ilçesi kaymakamı Selman YENİGÜN’e de uğradık. Kaymakam “yöre halkı, yıllardır bir iş makinesini Kasatura kumuluna göndererek kumuldaki bitkilerin temizlemesini bizden istemekte, ancak ödenek bulup bunu yapamadık” deyince, Kasatura kumulunun biyolojik zenginliğinin nasıl tesadüflere bağlı kalarak devam ettiğini gördük

Daha sonra 1995 yılında Çev-Kor Vakfı bünyesinde kurduğumuz “Bitki Sosyolojisi Araştırma Merkezi” olarak Türkiye kıyılarında korunması gereken uluslar arası önemdeki 15 kumul için bu kumullara en yakın 15 belediyeye konferanslar vermek için yazılar yazdık. Bu 15 Belediyeden sadece Çanakkale ve Saray Belediye Başkanı Erdoğan KAPLAN bu yazımıza olumlu yanıt verince 22 Kasım 1995’te Saray’a gittik. Saray FM Radyosunda ve Ali Naki Erenyol Lisesi’nde, Kasatura kumulunun önemini anlattık. Konferansta yöreden bir vatandaş “1991’den sonra da kumulun iş makineleri ile temizlenmesini isteyen vatandaşlar olduğunu, ancak TRT 2’de yayınlanan Kasatura kumulu belgeselini seyreden vatandaşların buna engel olduğunu” belirtti.

Kazanlı kumulu (İçel) : Finansmanını Fransa Çevre Bakanlığının sağladığı “Türkiye’de Akdeniz kıyılarında deniz kaplumbağalarının korunması” projesinde Dr. Catherine KUZUCUOĞLU ile yaptığımız 12 Nisan 1993 tarihli gezide bu kumulu da araştırmıştık. Bu gezide Kazanlı’nın Acıgöl bölgesindeki kumulda muazzam büyüklükte bir çukur gördük. Sorduğumuz kişiler “Yetkili mercilerden birilerinin havuz balıkçılığı yapacağız diye izin alıp bu çukurun kazıldığını ve kumlarının satıldığını, daha sonra yetkililere biz havuz balıkçılığı yapmaktan vazgeçtik diyerek kaybolduklarını” anlattı.



Yine Kazanlı’da 12 Nisan 1993’teki gezimizde gözlemlediğimiz, kıyıdan ortalama 10 m sonra başlayan kum tepeleri alınıp bu kumlar satılmış. Ancak naylon seraları rüzgâra karşı koruyan bu kum tepeleri olmayınca, seralar parçalanmaya başlamış. Yöredeki seracılar başka yerlerden kamyonlarla toprak getirip seraların önüne Samandağ’daki gibi eski kum tepelerinin taklidi yapmak zorunda kalmışlar.

Anamur kumulu (İçel) : 29 Mayıs 1993’te yaptığımız gezide aldığımız bilgiye göre Dragon Çayı üzerinde baraj inşaatı başlamış ve baraj 1967 yılında işletmeye alınmış. Baraj yapımı için Anemurium sahilinden de 1 m civarında çakıl tabakası kamyonlarla çekilmiş. Bu süreç sonucunda kıyı dinamiği değişmiş ve deniz 46,7 m. kara içine girerek antik kente yaklaşmış. Bu yaklaşma sonucu 42,5 ha. lık eski kıyı kumul alanı deniz altında kalarak yok olmuş. Anemurium antik kenti kanalizasyon yapıları da bu arada ortaya çıkmış.

Yumurtalık kumulu (Adana) : Finansmanını TÜBİTAK’ın sağladığı proje ile “Ceyhan nehri deltası kıyı kumulları jeomorfolojisi ve bitki örtüsü” adlı araştırmamızda Ceyhan nehrinin 1935 yılı sonrasında yatağının her iki yanındaki kumulların nehirden alınan su ile tarlalara dönüştürüldüğünü gördük

DSİ yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde köylülerin yıllardır Ceyhan nehrinin 1935 yılı öncesi yatağına da su verilmesi için baskılar yaptıklarını bizlere anlattılar. Böylece buraya verilecek su ile tuzcul ve kumul ekosistemleri de bozulup tarlalara dönüştürülmek istenmekte idi. Bu isteklerini dile getirirken de “İsrailliler kumda tarım yapıyor, biz de yapabiliriz” diyorlarmış.

Türkiye’deki doğal zenginliklerimizin bazıları çoğunlukla tesadüflere bağlı olarak günümüze gelmiştir. Birçok zenginliğimiz kaybolduğu için de bunların neler olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Örneğin İç Anadolu ve Trakya’nın iç kısımlarındaki zenginliklerimiz bunlardan bazılarıdır. Doğal zenginliklerimizin korunması konusunda bilgi birikimimiz olmamış veya bilgisi olanların ikazlarını yetkililer dikkate almamışlar. Türkiye’de yapılan doğa koruma çalışmaları da bir plana bağlı çalışmalar değildir.






Prof. Dr. Turhan USLU

Yağız59
20-03-2009, 22:35
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Fen Edebiyat Fakütesi Dekanı Prof.
Dr. Mustafa Gökçeoğlu, Antalya ve çevresinde gerçekleştirilen turistik ve ikinci konut amaçlı yapılaşmaların kumul alanlarındaki ekolojik dengeleri ve biyolojik çeşitliliği alt üst ettiğini bildirdi.
Prof. Dr. Mustafa Gökçeoğlu, yaptığı açıklamada, Antalya´nın 640 kilometrelik uzunluğuyla Akdeniz Bölgesinin en uzun kıyısı olan illerinden birisi olduğunu kaydetti. Kıyı boyunca kumul şeridinin uzandığını belirten Gökçeoğlu, kıyı kumullarının görünümü, kendine has bitki örtüsü ve deniz kıyı
kullanımı ile cazibe alanları olduğuna dikkati çekti.
Günümüzde bu alanların sürdürülebilir kullanımı yerine ´´bitirilmeye yönelik´´ kullanımların söz konusu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gökçeoğlu, şöyle konuştu:
´´Halbuki bu alanlardan yararlanma yanında, bu alanların devamlılığının sağlanması zorunludur. Söz konusu kumul alanların doğal bitki örtüsü korunarak devamlılığı sağlanmadığı takdirde, ileride bu kıyılar anlamını kaybedecektir. Bu alanların nadir bitki örtüsü ve kaplumbağalara yuva olan bu alanlara aşırı derecede otel ve yazlık ev yapımı, kamplar, kum alımı ve sera alanları olarak,
izinli ve izinsiz ve en önemlisi bilinçsiz kullanımı, bu ekosisteme dönüşü mümkün olmayan zararlar vermektedir.´´

-KUMULDA PLAJ VE SERA-

Prof. Dr. Mustafa Gökçeoğlu, Antalya ve yakın çevresinin flora ve fauna bakımından oldukça zengin bir yapıya sahip olduğunu, bu zenginliğin kumullar üzerine de yansıdığını kaydetti.
Akdeniz sahili boyunca uzanan aktif kumul alanlarının denizden hemen sonraki plajlar şeklinde yayılım gösterdiğini belirten Gökçeoğlu, bu alanlarda tek yıllık ve soğanlı bitkiler ile seyrek bitki örtüsü oluştuğunu bildirdi. Gökçeoğlu, ´´Bu
habitatta insan baskısının az olduğu yerlerde, kıyıdan uzaklaştıkça bitki tür sayısı artmakta ve kıyı kumulları habitatı, stabil kumul alanları habitatına dönüşmektedir. Stabil olmayan kıyı kumulları alanında tahribatlar en çok plaj
düzenlemesi, sera kullanımı şeklinde olmaktadır´´ dedi.
Prof. Dr. Gökçeoğlu, sabit kumul alanlarının da kıyı kumul alanlarının karaya doğru ilerlemesi ve zamanla hareketsiz duruma geçmesiyle oluştuğunu kaydetti.
Sabit kumul alanlarının da turizm ve yazlık amaçlı yapılarla işgal edildiğini söyleyen Gökçeoğlu, ´´Akdeniz bölgesinde sabit kumul alanlarında insan baskısından dolayı yer yer bozulmalar görülmektedir´´ diye konuştu.

-KUMUL ALANLARINDA YAPILAŞMA-

Kıyı alanları dışında kalan bölümlerin de kontrolsüz ve korumasız günübirlik kullanım sahaları olarak değerlendirildiğini dile getiren Prof. Dr. Gökçeoğlu, bu
alanlarda turistik ve ikinci konut amaçlı yapıların da yoğun bir şekilde inşa edildiğine dikkati çekti. Gökçeoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
´´Böylesi bir çarpık kullanım şekli olan kıyı kumullarında ekolojik bütünlükten ve biyolojik zenginlikten söz etmek bu gün için ne yazık ki mümkün değildir. Zira yakın geçmişte gerçekleştirilen yapılaşmalar, kumul alanlarındaki ekolojik dengeleri ve biyolojik çeşitliliği alt üst etmiştir. Dünyadaki ender caretta caretta üreme ortamlarından birisi niteliğinde olan bu kumullardaki mevcut arazi kullanımı, kaplumbağaların yumurta bırakmak amacıyla sahile çıkmalarını engellemekle kalmamış, onların bu sahil kesimlerinden de çekilmelerine neden olmuştur.´´

-DENGENİN BOZULMASINDA İNSAN FAKTÖRÜ-

Gökçeoğlu, biyolojik çeşitlilik açısından kumul alanlarının yakın çevresinin yerleşime tahsis edilmemesi gerektiğini ve bu alanların doğal kaplumbağa üretim ortamları olarak korunması gerektiğine dikkati çekti.
Söz konusu alanların tamamında son zamanlarda ekolojik dengelerin değişen düzeylerde bozulduğu ve doğal yaşam ortamlarındaki sürdürülebilirliğin yer yer tehlike sınırlarını aştığını vurgulayan Gökçeoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
´´Aktif ve stabil kumullardaki habitatların ve ekolojik dengelerin bozulmasındaki tek etken, yöredeki insan davranışları ile faaliyetleridir. Yapılan analizlere göre ciddi bir göç alan ve nüfusu hızla artan bölgelerde yaşayan
insanların doğa, çevre ve arazi kullanımı konularındaki bilgi eksikliklerinin ve bu konularda belli bir bilinç düzeyine ulaşamamış olmalarının, doğa tahribatının artmasındaki rolünün çok büyük olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle yöre insanları için bu konularda sürekli bir eğitim programı hazırlanmalı ve hiç vakit kaybedilmeden uygulamaya aktarılmalıdır.´´
Aa

Yağız59
02-04-2009, 23:57
Çevre ve Orman Bakanlığının http://www.cedgm.gov.tr/icd_raporlari/cevredurum.htm web sitesinde 2002 yılından beri “il çevre durum raporları” yayınlanmakta. 2002 yılında 1 il ile başlayan bu raporlara 2003 yılında 17 il, 2004 yılında 45 il, 2005 yılında 16 il ve 2006 yılında 2 il katılarak bu raporlar tüm illeri kapsadı. 2002 yılında Şırnak ili ile başlayan bu raporlara 2003 yılında Adana, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Çorum, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, İçel, İzmir, Kahramanmaraş, Kars, Kocaeli, Muğla ve Tunceli illeri eklendi. 2004 yılında bu raporlara Afyon, Ağrı, Aksaray, Antalya, Bartın, Batman, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Erzincan, Eskişehir, Isparta, Karabük, Karaman, Kastamonu, Kayseri, Kilis, Kırıkkale, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Sakarya, Samsun, Sinop, Sivas, Tokat, Trabzon, Uşak, Yalova, Yozgat ve Zonguldak illeri eklendi. 2005 yılında bu raporlara Amasya, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Elazığ, Giresun, Hakkâri, Iğdır, İstanbul, Kırklareli, Kırşehir, Rize, Siirt ve Van illeri eklendi. 2006 yılında Adıyaman ve Tekirdağ illeri de eklenerek bu raporlar tüm illeri kapsar duruma geldi.

Bazı illerde bazı yıllar aksamasına rağmen genelde bu raporlar her yıl yenilenmekte. Bugüne kadar Artvin, Bitlis, Çanakkale ve Tekirdağ illeri için bu raporlar sadece 1 kez çıkarken Ankara, Gaziantep, Gümüşhane, İçel ve Tunceli için bu raporlar 5 farklı yılda çıktı. Raporlar pdf dosyalar şeklinde herkesin hizmetine sunulmuş durumda.

Türkiye uzun yıllar 67 il iken 24 kıyı ilimiz vardı. Ancak daha sonra il sayısı 81’e çıkarılırken kıyı illeri sayımız da 27 oldu. Bu 27 kıyı ilinde toprak haritalarına göre 110 büyük kıyı kumul ekosistemi bulunmaktadır. Ayrıca bu kumullar üstünde veya büyük kumul ekosistemlerinin dışında 300’ün üzerinde plaj Türkiye’de bulunmaktadır. Kumullar kıyılarda yer aldığı ve turizmde çok önemli olan kumları barındırdığı için getirim değerleri çok yüksektir. Bu nedenle Türkiye’de en çok ve en hızlı tahrip edilen ekosistemler içinde kıyı kumulları bulunmaktadır.

Türkiye’de kıyı kumul ekosistemlerinin korunması en fazla Çevre ve Orman Bakanlığının görevidir. Bu çerçevede web sitesindeki il çevre durum raporlarına da bakanlığın çok önem vermesi gerekir. Ancak 27 kıyı ilinin çevre durum raporlarını incelediğimizde sadece 13 il raporunda (Hatay, Adana, İçel, Antalya, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kastamonu, Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon ve Rize) kıyı kumullarının alanlarının miktarı verilmektedir. Diğer illerin raporlarında bu konuda bir miktar verilmemektedir. Kıyı kumullarında bulunan bitkiler sadece 5 il raporunda ( Hatay, Adana, İçel, Antalya ve İstanbul) çok az sayıda verilmektedir. Kıyı kumullarındaki bitki toplulukları ise hiçbir il raporunda verilmemektedir. Kıyı kumulları konusunda 64 adet yayınımız olmasına rağmen bakanlığın 27 kıyı iline ait il çevre durum raporlarında bu bilgiler bulunmamakta ve il raporlarının kaynakçalarında hiçbir yayınımız yer almamaktadır. Bakanlık web sitesine düştüğü not ile “İl Çevre Durum Raporları'nda yer alan bilgi ve verilerden ilgili Valilik sorumludur” demektedir. Kıyı kumullarının yok olma sürecine girdiği ülkemizde bakanlık il raporlarının sorumluluğunu sadece valiliklerin üzerine atmamalı ve elindeki yetişmiş elemanları da bu raporlar konusunda sorumlu tutarak kendisi de elini taşın altına koymalıdır. Yüzlerce sayfa olan her il raporunda kıyı kumullarına önemi doğrultusunda yeterli ağırlık verilmelidir.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyoruz: Bakanlık Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün Doğa Koruma Dairesi Başkanlığına bağlı Hassas Ekosistemler Şube Müdürlüğü’nün kıyı kumullarımızın korunması konusunda şimdiye kadar olmuşsa ne gibi faaliyetler yaptığını da açıklamak zorundadır. Türkiye’deki kıyı kumullarının korunması konusunda bu konuda birinci derecede sorumlu kuruluş olan Çevre ve Orman Bakanlığının yaptıklarını doğaseverler olarak bilmek istiyoruz.

Prof. Dr. Turhan USLU
http://www.anamurnet.net/tr/s_detay.asp?id=717