View Full Version : Organik Tarım
Organik tarımın ne olduğunu hepimiz
iyi kötü biliyoruzdur ama konuyla ilgili arkadaşların
buraya daha ayrıntılı yazmasını rica ediyorum.
Organik Tarım nedir?
Yasal olarak ürününüze organik diyebilmeniz için
neler gerekir? Nasıl belgelendirilir?....
en bi organik tarım
bizim sitenin arkasında yaptığımız sebze bahçemiz.
tamamen inek ve koyun gübresi kullandık
biberler çıtır çıtır rokalar bitti bile:)
benimde bu konu hakkında merak ettiğim bir kaç soru var.
organik tarım yapılacak araziler otoyollardan uzak olmalı diye okumuştum.
kaç km uzakta olmalı acaba?
birde ziraat dükkanlarından veya pazardan aldığımız fideler ve tohumlar
organikmi?
kendimiz tohum elde edince dahamı organik olur?
Eskimo bu işi bilen arkadaşlar buraya uğrayana kadar
aşağıdaki linkte yeralan bilgilerle yetinmemiz gerekiyor.
Bu linki konuyu açtıktan sonra buldum.
http://www.izmir-tarim.gov.tr/organik/organik.asp
Tohumlarda genetik oynama oluyor bildiğim kadarıyla. Tabii onlardan yetişen fideler de pek organik sayılmaz herhalde.
Ben de merak ettiğim şeyi sorayım bari: Eskiden aldığımız salatalık tohumlarında erkek ve dişi çiçekler aynı bitkide açıyor fakat meyveler sadece dişi çiçeklerden meydana geliyordu. Fidenin üzerinde bir sürü boş çiçek ve sınırlı sayıda meyve oluyordu. Oysa şimdilerde ektiğimiz hibrit tohumların her çiçeği meyve veriyor. Dolayısıyla 3-5 fideden kilolarca ürün alabiliyoruz.
Şimdi bu hibrit tohumlar genleriyle oynanarak mı bu özelliklere kavuşuyor ve onlardandan elde ettiğimiz meyveler tabii metodlarla yetiştirsek bile zararlı olur mu?
Ayrıca bu yıl yurt dışından hediye gelen ve üzerinde organik tohum diye bir ibare bulunan salatalık tohumlarından ektim. Aynı eski tohumlar gibi meyve verdi tek tük salatalık ve bir sürü boş çiçek. Bu durumda tohumların organik olduğundan hiç şüphem kalmadı.:)
Mine Pakkaner
28-06-2006, 13:19
en bi organik tarım
bizim sitenin arkasında yaptığımız sebze bahçemiz.
tamamen inek ve koyun gübresi kullandık
biberler çıtır çıtır rokalar bitti bile:)
benimde bu konu hakkında merak ettiğim bir kaç soru var.
organik tarım yapılacak araziler otoyollardan uzak olmalı diye okumuştum.
kaç km uzakta olmalı acaba?
birde ziraat dükkanlarından veya pazardan aldığımız fideler ve tohumlar
organikmi?
kendimiz tohum elde edince dahamı organik olur?
Organik tarım son derece önemli bir konu. Bu konuya artık uzun uzun yazarız.Ancak şunu hemen söyleyeyim, organik tarım belirlenmiş ve çok katı kuralları olan bir tarımdır. Biz bir sebze veya meyveye ilaç ve suni gübre vermeyince organik oldu sanıyoruz. Yazlık evinin arka bahçesinde domates ,biber vs. sebze yetiştiren arkadaşım bunlar organik diyor.Oysa sebze diktiği yerin 5-10 m ötesinde foseptik çukuru var.Sitede sinekler için ilaçlama yapılıyor.Yan komşusu sebzelerini habire ilaçlayıp gübreliyor,oradan toprağa karışan suyu hesaplamıyor, evine arabayla gidip geliyor, eksoz gazlarının ağır metal olduğunu düşünmüyor vs.
Çarşıda pazarda her satılan "organik bunlaaar" diye bas bas bağırılan gıdalara itibar etmeyin.
Siz kendiniz tohum elde edince bu organik olmaz. Organik olarak yetişmiş bir bitkiden alınan tohum organiktir.Organik tohumdan yaptığınız yetiştiricilik organik değilse sonuç değişmez.Toprağınız, suyunuz, herşey kontrol edilir ve belgelendirilir.Kişisel beyanlara itibar edilmez.
Organik ürün işleyen ve sözleşmeli organik tarım yaptıran bir işletmeyi ziyaretimizde üretim sorumlusu ziraat mühendisi arkadaşın yaptığı şu görüşmeyi aktarmak isterim.
Çiftçi sürekli olarak ürününün organik olduğunu, zaten dağın başında yetiştiğini, etrafta tarım yapan kimse olmadığını, illa da satın alınmasını söylüyordu.Ziraat mühendisi ise ne kadar anlattıysa da çiftçi direniyordu benimki organik diye.Görüşmeyi bitiren meslektaşımın şu cümlesi oldu." Kardeşim ehliyetin yoksa kimse senin araba kullanmana itibar edip işe almaz,önce kursa gideceksin,sınava girip kazanacaksın sonra ehliyet alacaksın, bu da yetmez tecrübe de kazanacaksın.Yoksa şöför möför oldun sayılmaz. Bu da onun gibi, tamam mı?"
Bu arada Arsakay çok güzel bir link vermiş. Organik tarım yapılacak arazinin konumunu, yollara uzaklığını, kurallarını vs.oradan detaylı öğrenebilirsiniz. Son yönetmelikte bütün detaylar mevcut.
Görünen o ki organik tarım ancak çok iyi yetişmiş profesyonel bir ekip ve özel çevre şartlarında yapılabilecek bir iş. Bir yerde okumuştum, tavuk gübresi bile hayvanlara verilen kimyasal besinler yüzünden organik tarımda kullanılamıyormuş.
Bir de "Kontrollü tarım" hakkında yazılar okuyorum. Bu da belli kurallar çerçevesinde, mümkün olduğu kadar tabii şartlarda ürün yetiştirme anlamına geliyor. "Yani hepsini yapamıyorsan, tamamen vazgeçme" türünden bir şey. Bu konuda yapılacak öneriler bizim gibi arka bahçesinde, balkonunda bir şeyler yetiştirmek isteyenlere daha faydalı olur gibime geliyor.
Çarşıda pazarda her satılan "organik bunlaaar" diye bas bas bağırılan gıdalara itibar etmeyin.
Bu konuyu açmama neden olan eşim.
İleride bu konuyla ilgilenebilir miyiz diye konuşmaya başladık.
Bunun üzerine ben de oradan buradan konu hakkında
birşeyler okudum.
İlk anladığım organik diye fazla para vererek aldığımız
ürünün aslında organik olmadığı oldu.
organik tarımı
bitkisel tedaviye benzetebilirmiyiz.
yani bizler nasıl hasta olunca doğal bitkiler ile iyileşemiyorsak
bitkilede artık doğal ilaç ve besinler ile iyileşemiyor gelişemiyormu?
acaba....
yani bizler nasıl hasta olunca doğal bitkiler ile iyileşemiyorsak
Çok hatalı bir yargı.
Çok uzun tartışılabilecek bir konu ve çok boyutu var.
Bu nedenle burada tartışmak doğru değil.
Mine Pakkaner
30-06-2006, 16:41
ORGANİK TARIM NEDİR?
Bir “çevre dostu tarım üretim yöntemi” olan ORGANİK TARIM’da,
Hiçbir şekilde yapay (kimyasal) gübre, ilaç ve hormon kullanılmaz.
Ürün miktarı değil, kalite önceliklidir.
Her türlü kaynaktan en ekonomik şekilde yararlanmak amaçlanır.
Anlaşmalı üreticiler tarafından uygulanır.
Müfettişlerce kontrol edilir.
Ürünlerin tüketime sunulması için sertifika alınması mutlaka gereklidir. İngiltere’de organik, Almanya’da ekolojik, Fransa’da biyolojik tarım olarak isimlendirilen, ayrıca alternatif tarım ya da anlaşmalı üretim olarak da ifade edilen organik tarım, 20. yüzyılın başlarında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. İnsanların kendilerini ve çevrelerini koruma isteği yanında, temiz ürünlere duyulan bu talebi fark eden girişimcilerin çabalarıyla hızla gelişerek büyümüştür. ABD ve Avrupa’daki organik tarımcılar, yerel ve ülkeler düzeyinde bir araya gelerek, 1974 yılında Uluslararası Organik Tarım Faaliyetleri Federasyonu (IFOAM)’nu kurmuşlardır. Organik tarımın yıllık %20-30 büyüme ile gelecekteki on yılda dünya ticaret hacmindeki payının 11 milyardan 100 milyar US dolarına yükseleceği tahmin edilmektedir.
ORGANİK TARIMIN İLKE VE UYULMASI GEREKEN KURALLARI NELERDİR?
Organik tarım,
- Doğa ile uyumlu bir şekilde üretim,
- Kapalı sistem,
- Ekim nöbeti olmak üzere,
Bu üç ana ilkeye bağlı kalmak kaydıyla her ülke ya da bölgenin koşullarına göre değişebilmekte ve şu koşullara uyulması gerekmektedir:
Organik tarım yapacak bir işletme yalnızca bir üretim dalında değil tüm üretim dallarında organik tarıma geçmelidir.
İşletme içindeki toprak-bitki-hayvan ve insan arasında olan çevrim doğal kökenli hammaddelerle, mümkünse işletme içinden ya da en yakınından sağlanmalıdır.
Gübrelemede hayvan gübresi, kompost ya da yeşil gübre gibi organik gübreler kullanılmalıdır.
Bitki tür ve çeşitleri ile hayvanların seçiminde o bölgenin ekolojisi ve dayanıklılıklarına bakılarak, uyumlu, üstün nitelikli tür, çeşit ve ırklar seçilmelidir.
Bitki sağlığını korumak amacıyla, biyoteknik, mekanik ve kültürel önlemler alınmalı, erken uyarı sistemleri ile tümden savaş yolu seçilmeli, hayvanlara koruyucu aşı yapılmalıdır.
Toprağı korumak ve enerji tasarrufu sağlamak için en uygun toprak işleme yöntemi kullanılmalı, çok sayıda toprak işlemeden kaçınılmalı, toprak-su kaynakları korunup, aşınıma karşı önlemler alınmalı, petrol ve benzeri kaynaklar yerine güneş ve rüzgar enerjisi gibi doğal kaynaklar tercih edilmelidir.
İşletmedeki hayvanların verimli ve uzun ömürlü olması; bunun için de hayvan barınaklarının sağlıklı, beslenmesinin ise mümkünse işletme içi ürünlerle yapılması, yemlere kimyasal maddelerin katılmaması, hayvan ırklarının ıslah edilmesi gerekmektedir.
Tarım işletmelerinde dinlendirici etki yapacak şekilde peyzaj düzenlemeleri yapılmalıdır.
Baklagilleri de içine alan, yöreye uygun bitkilerle ekim nöbetine gidilmeli, karışık (çoklu) ekim sistemi uygulanmalıdır. Bu yöntem, toprağı dinlendirmesi yanında bitki sağlığı açısından da yararlar sağlamaktadır.
Özetle, organik tarım, bir ürünün ekim-dikiminden başlayarak sonrasında da hiçbir uygulama yapılmaksızın kendi halinde bırakılması olmayıp, gelecekte ortaya çıkacak gereksinimlere yönelik dikkat, bilgi ve özveri isteyen, kontrol ve sertifikasyona bağlı bir tarım üretim yöntemidir.
NİÇİN ORGANİK TARIM ?
Çevre dostu bir üretim tarzı olan organik tarım, çevre kirliliğinin önlenmesi, kaynakların geri dönüşümle kazanımı, temiz ve kaliteli gıda üretimini olanaklı ve sürekli kılacaktır.
Dayanıklı tür ve çeşitlerin seçilmesi ve üretime kazandırılması ile organik tarımın önemli bileşenlerinden biri olan doğal kaynaklarımız verimli kullanılacak, biyolojik çeşitliliğimiz korunmuş olacaktır.
Dışsatım yoluyla ülkemize döviz girdisi, üreticiye alternatif bir gelir kaynağı olma şansı doğacaktır. · Değişen tüketici taleplerinin içinde organik ürünlere olan talebin karşılanabilmesi, tüketicilerin organik ürünlerle tanışmaları, bilinçlenmeleri sağlanmış olacaktır.
Kaynak:
Nilsen ÇALIŞKAN
Ziraat Mühendisi
"Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü "ORGANİK TARIM" Çiftçi Broşürü"nden alıntı
Bu konu bana çok ilginç geliyor.
Kendimce araştırmaya devam ediyorum.
Son zamanda öğrendiklerimden birisi
bu yolla üretim yapabilenlerin (! hiç kolay değil)
ürünlerini satmakta hiç zorlanmadıkları.
Hatta neredeyse üretmeden önce sattıkları.
Karlı ancak çok zahmetli bir iş.
Mine Pakkaner
30-06-2006, 22:00
Henüz değil, ama inşallah olacak Arsakay. maalesef pazarı sanıldığı kadar yaygın değil. İç pazarda tüketimi henüz az.Dış pazara yönlik üretim yapmak gerek. Geçen sene E.Ü.Z.F. bahçe Bitkileri bölümünce çiftlikte üretilen organik biberlere müşteri bulunamayınca bir pazarcı gelmiş dökme fiyatına satın alıp, pazarda entansif yetişen biberlerle karıştırıp satmış.
Üstelik pahalıya mal ediyorsunuz.Verimi arttıracak yöntemleriniz kısıtlı, ürüne musallat hastalık zararlıyla mücadeleniz kısıtlı... Kontrol ve sertifikasyon ücreti ödiyorsunuz. Analizleriniz var...
İnşallah yaygınlaşır.Tüketim arttıkça üretim de artacaktır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın Sitesinde organik tarımla ilgili bilgiler var. Şartnameler, teşvikler organik tarım yapan firmalar ve adresleri ,organik tarım kanunu vs.Bu listede oldukça fazla firma var ama bunların pazar payına bakmak lazım,sanırım çoğukluk yurt dışı çalışıyor.Biz buralarda domatesin küçüğünü salatalığın eğrisini organiktir diye alıyoruz!!!!
Bir de "Kontrollü tarım" hakkında yazılar okuyorum. Bu da belli kurallar çerçevesinde, mümkün olduğu kadar tabii şartlarda ürün yetiştirme anlamına geliyor. "Yani hepsini yapamıyorsan, tamamen vazgeçme" türünden bir şey. Bu konuda yapılacak öneriler bizim gibi arka bahçesinde, balkonunda bir şeyler yetiştirmek isteyenlere daha faydalı olur gibime geliyor.
Bu konu da ilginç.
Bilgi alabilir miyiz?
Mine Pakkaner
01-07-2006, 16:14
GİRİŞ
Tarımsal ekosistemler ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak için insan eliyle yönetilen ancak ekolojinin temel prensipleriyle işleyen sistemlerdir. Sistem kavramını en genel anlamda ve özet olarak ifade etmek istersek bir birim olarak ele alınabilen ilişkiler topluluğuna sistem diyebiliriz (Berkes ve Kışlalıoğlu, 1990). Ele alınan sistemi oluşturan tüm parçalar sistemin öğeleridir. Bu öğelerin bir kısmı birbirleriyle doğrudan ilişkilidir. Diğerlerinin ilişkileri ise dolaylıdır. Öğeler ve ilişkiler tüm sistemlerin ortak özellikleridir.
Tarım ekosistemleri ekolojinin temel prensiplerine göre işlediği için sistemin temel canlı öğeleri olan üretici, tüketici ve ayrıştırıcılar ile cansız öğeleri olan mineral ve organik maddeler bu öğelerin işlev ve ilişkilerine etki eden tüm fiziksel koşullar gözönüne alınmalıdır. Başka bir ifadeyle temel anlamda enerji akışı, madde döngüleri ve populasyon denetimlerinin çalışılması gerekir. Ancak sistem ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak için insan eliyle yönetilmektedir. Çiftçi değer öncelikleri, mevcut bilgi düzeyi, kaynaklara ulaşımı (biyotik, abiyotik, teknolojik) ve sosyal, ekonomik, politik ilişkilerinin getirmiş olduğu ortam sonucunda aktif stratejist konumunda tarımsal pratiklerini uygular. Bu anlamda tarımsal ekosistemlerde sosyal, ekonomik ve ekolojik olguların bir bütün içinde ele alınması gerekmektedir.
SİSTEM YAKLAŞIMLI MODELLER
Teknoloji transferi sürümlü modellerin tarımı getirmiş olduğu nokta dört temel kaygı doğurmuştur; ekolojik, sosyo-ekonomik, insan sağlığı ve felsefik. Tarımı yeniden yapılandırma çabalarında; sürdürülebilir tarım sistemleri için modeller oluşturulurken hiç şüphesiz bu dört temel kaygıdan yola çıkılmaktadır. Modellerin kavram ve metodlarını belirleyen öğe ve ilişkilerin gözönüne alınış biçimi akademik kişi ve gruplarda kendi temel disiplinlerinin getirmiş olduğu alt yapı ve deneyimlerinin ve bunun sonucunda oluşan disiplinler arası ilişkilerinin yansımalarını verirken bazı metodların ise kişisel felsefe ve pratiklerden ya da yerel grupların geleneksel kültürlerinden esinlendiğini görüyoruz. Bütüncül modellerde pratiğe yansıyarak yayılma gösteren bir başka deyişle kavramsallıkla metodu birlikte bulunduran başlıca örnekler aşağıda verilmiştir.
Tarımsal Ekoloji (Agroecology)
Tarımsal ekoloji esas itibariyle tarım, ekoloji, antropoloji ve kırsal sosyoloji olmak üzere dört değişik disiplinden doğmuş bir bilim dalıdır. Geniş anlamda tanımlanırsa “Tarımsal ekoloji üretimin yanısıra üretim sistemlerinin ekolojik sürdürülebilirliği üzerinde yoğunlaşan tarıma daha çevreci ve sosyal duyarlı bir yaklaşımdır.” En dar anlamda ifade etmek gerekirse tarım alanında av/avcı ilişkisi, ürün/yabancı ot rekabeti gibi tamamiyle saf ekolojik olguları ele alır.(Hecht, 1987) Uzun yıllardır üniversitelerde ders olarak okutulan tarımsal ekoloji son yıllarda bir alternatif tarım hareketi olarak da dikkati çekmektedir. ABD’de faaliyet gösteren “Tarımsal Ekoloji ve Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Merkezi”nin çalışmaları ve McGill Üniversitesinin “Tarımsal Ekoloji, Çevresel Sürdürülebilirlik ve Tarım Sistemlerinin Yeniden Dizaynı” adlı ekolojik tarım projeleri serisi pratik anlamda uygulamalara örnek gösterilebilir.
Alternatif Tarım (Alternative Farming/ Agriculture)
Konvensiyonel tarımsal aktivitelerin oldukça dışına düşen çok geniş pratikleri ve girişimciliği kapsayan alternatif çiftçilik **** alternatif tarım kavramının ana yönlerini şu şekilde özetleyebiliriz (Shuck, ve ark.,1988.) ;
Bitkisel gıda ürünleri, hayvancılık ve üretimi yapılan diğer tarımsal ürünlerin deseni klasik tarım sistemlerindeki seçimin dışındadır.
Servis, rekreasyon, turizm, gıda işleme, orman-koru ve diğer anlamdaki çeşitlendirilmiş girişimler çiftlik sisteminin doğal kaynak tabanını esas alır.
Üretim pratikleri organik, su kültürü gibi konvansiyonel olmayan üretim sistemlerinden oluşur.
Girişimci-yenilikçi pazarlama stratejileri kullanılır ve doğrudan pazarlama yapılır.
Biyodinamik Tarım (Biodynamic Agriculture/Farming)
Kavram ve pratiklerin doğuşu Avusturya’lı filozof Rudolf Steiner’in 1924’te seri halinde vermeye başladığı derslere dayanır. Biyodinamik tarım en eski kimyasal karşıtı harekettir. ABD’de 1938 de kurulan “Biyodinamik Çifçilik ve Bahçecilik Birliği”nin yayınlamış olduğu “Biodynamics” dergisi Amerika’nın en eski ekolojik yaklaşımlı tarım yayınıdır. Lokal ekosistemlere adaptasyon, kendi kendine yeterlik, hayvan ve bitkisel ürün kombinasyonu ve diğer anlamdaki uygulamalarıyla birçok organik yetiştiriciliğe benzer. Ayrılan yönleri bitki ve hayvansal varlıklar, yönetimli ve yabanıl ekosistemler ve çiftlik ile çiftliğin genişletilmiş çevresi aralarındaki ilişkilere daha derinden ve yakın anlamda bakmasıdır. Mevsimsel değişimler, ay hareketleri ve diğer biyo-kronolojik etkiler dikkatle gözlenir. Pratik anlamdaki uygulamaların temeli bazı bitkisel ve diğer maddelerden özel olarak hazırlanan preparatların hayvan gübresi ve kompostta dekompozisyona düzenleme ve uyarma anlamında rehberlik etmesine dayanır (Kimberton,1986). Günümüzde geniş bir yapılanma göstermiş olan biyodinamik tarım birçok ülkede araştırma eğitim ve uygulama merkezlerine sahiptir. ABD’de biyolojik metodlarla üretilen ürün tüketici pazarı için Demeter Birliği tarafından sertifikalandırılır.
Biyolojik Yoğun Bahçecilik / Mini Çiftçilik (Biointensive Gardening / Mini Farming)
John Jeavons ve Ekoloji Aksiyon grubunun çalışmalarından doğan biyoyoğun bahçecilik diğer bir ifadeyle mini tarım; tek kişinin ailesi için gereken gıdayı tümüyle sürdürülebilir metodlarla, yenilenemeyen kaynaklara dayanmadan, toprak verimliğini koruyarak yetiştirmesini mümkün kılan bir üretim sistemidir (Jeavons, 1995). İngiliz bahçe kültürleri uzmanı Alan Chadwick bu akımın kavram ve pratiklerinin sentezlenmesi ve yayılımı konusunda çalışmıştır. Önemli bileşenleri toprağı çift işleme, yüksek tohum yatağı, yoğun dikim, kompost uygulaması,çoklu dikim ve sistem sinerjisi olarak özetlenebilir.
Biyolojik/ Ekolojik Tarım (Biological Farming/ Ecological Farming)
Pesek, (1983) tarafından “Biyolojik tarım ürün zararlı ve hastalıklarını kontrol etmek için üretici tarafından kimyasal kullanımının en az düzeye indirilmeye çalışıldığı bir tarımsal üretim sistemidir” şeklinde tanım getirilmiştir. Ancak biyolojik ve ekolojik çiftçilik çok daha spesifik pratik ve teknikleri olan organik, biyodinamik, holistik, doğal ve diğer sürdürülebilir tarım sistemlerini kapsayan daha geniş anlamlarda kullanımı olan Avrupa ve gelişmekte olan ülkelerde sık kullanılan terimlerdir. Norman ve ark.( 1997) iki terim arasındaki farklılıkları şu şekilde açıklar. “Avrupa’da (özellikle Hollanda) biyolojik terimi çoklukla organik tarımı, ekolojik ise organikle birlikte çiftlik yaban hayatı yönetimi gibi çevresel etkenleri de içine alır.”
Yerel/Yerel Toplum Gıda Sistemi (Local/Community Food Systems)
Tarımsal üretimi, tanımlanmış belli bir yörenin (amaca göre köy, mahalle, kasaba, şehir, bölge seçilebilir.) gıda dağıtımı ile entegre ederek ele alınan yörenin ekonomik, çevresel ve sosyal iyileşmesini geliştirmeyi hedefleyen bir sistemdir (Feenstra ve Campbell, 1997). Sürdürülebilir diyet kavramından söz edilen bu sistemde temel varsayım mümkün olduğunca gıdanın üretim, işleme ve dağıtımının lokal olarak gerçekleşmesidir. Bu sistem altında gıda arzının sağlandığı “su havzası”ndan yola çıkılarak “gıda havzası” terimi kullanılmıştır. Yerleşim birimleri gıda havzasının ancak gıda arzının gerçekleştiği spesifik coğrafik ve ekolojik alanın koruma ve geliştirilmesiyle mümkün olacağı bağlantısı kurulmaktadır. Gerçekte burada kastedilenin sistem ekolojisi yani ekosistem olduğunu söyleyebiliriz.
Düşük Girdili Tarım (Low Input Agriculture)
Düşük girdili tarım sistemleri iç üretim girdilerinin optimal kullanım ve yönetimini ararken işletme dışı üretim girdilerini her ne zaman ve nerede pratik ve uygulanabilirse minimuma indirmeyi hedefler. Üretim maliyetini düşürmek, su kaynaklarının kirlenmesinden kaçınmak, üründe pestisit kalıntısını azaltmak, çiftlik karlılığını kısa ve uzun vadede artırmak hedefleri arasındadır. Burada düşük girdiden kasıt bitki beslemeden kaçınmak, ot ve hastalık zararlı etmeninden arta kalan ürüne razı olmak anlamında değildir. Hedeflenen; iç girdiyi artırırken dış girdiyi en aza indirmektir. Bu görüşün eğitim ve bilgi ağı Hollanda’da merkezi bulunan (ILEIA) “Düşük Dış Girdi ve Sürdürülebilir Tarım Enformasyon Merkezi”dir.
Doğal Tarım (Natural Farming)
Japon çiftçi Masanobu Fukuoka’nın felsefe ve deneyimlerine dayanır. “Hiçbir şeysiz tarım” ve “yaşam boyu doğayı anlama” kavramlarını 1978 ve 1987 yıllarında yayımlanan iki kitabında açıklar. Onun metodu toprak işlemesiz, budama yapmadan, ot mücadelesiz, gübre uygulamasız ve pestisit kullanmamaya dayalı 5 temel prensip içerir. Fukuoka; iyi bir zamanlama, polikültür, özenli bir bitki çeşitliliği kombinasyonu ile sonuçta yüksek verime ulaşmaktadır. Son 30 yıldan fazla bir zamanını doğal sistemleri yoğun ve dikkatli bir gözlemeyle geçiren Masanobu Fukuoka doğayla ince bir uyumun pratik sanatını yakalamıştır. (Gilman .ve Gilman, 1999)
Doğa Tarımı (Nature Farming)
Japon filozof Mokicho Okada’nın felsefe ve deneyimleriyle 1940’ların ortalarında ortaya çıkmıştır. Ateş, su ve toprak elementlerinin evrensel anlamda yaşam veren gücüne inanmaya dayanır. Bu inanışa göre yerküre toprağı, çok uzun bir zamanda, ancak her anında dinamik bağlarla yaşamı oluşturan ruhsal ve fiziksel değerlerin bölünmez bütünlüğünü sağladı. Toprağın taşıdığı gücü yararlı kılmak doğa tarımının altını çizen prensiptir. Bu doğrultuda gelişen pratikler; toprak analizleri, toprağı yapılandırmak için yeşil gübre, malçlama uygulamaları ve çeşitli diğer toprak yönetim teknikleri konusunda toprak üzerinde yoğunlaşmaktadır. Pratikler açısından organik tarıma benzeyen doğa tarımı genelde Kuzey Amerika ve Asya’nın Pasifik kıyısındaki ülkelerde uygulama bulmuştur.
Organik Tarım (Organic Farming)
Terim ilk olarak biyodinamikçi Rudoph Steiner’in görüşlerini benimseyen İngiliz Lord Northbourne’nin toprağa bakış adlı kitabında kullanıldı. Sürdürülebilir, ekolojik anlamda dengede, kendi kendine yeten, biyolojik olarak tüm yaşayan organizmalarıyla bütünlük içerisinde bir tarım sistemi olarak tanımlandı. Organik terimi yalnızca yaşayan organizmaların (hayvan gübresi, yeşil gübre vd.) pratikte kullanımını değil geniş anlamda sistem dengelerini sağlayan bütünlüğü kapsamaktadır (Oxford İngilizce Sözlük 1971). Değişik kaynaklarda organik tarımın oldukça fazla tanımına rastlanmaktadır. USDA; ABD Tarım Departmanı’nın NOSB; Ülkesel Organik Standardizasyon Komitesi’nin 1995 te geçirdiği tanım güncelleştirilmiş, yeterince kapsamlı ve açık ifadelidir; Organik Tarım biyolojik çeşitliliği, biyolojik dönüşümü ve toprak biyolojik aktivitesini artırmayı teşvik eden bir ekolojik üretim yönetimi sistemidir. Çiftlik dışı girdiyi minimum düzeyde tutarken ekolojik uyumu koruma ve zenginleştirmeyi, bozulmuşsa düzeltmeyi temel alan yönetim pratikleridir. Organik ise “Organik Gıda Üretim Yönetmeliği” ne uygun üretilmiş ürünlerin etiket terimidir (USDA, 1999). Ülkemizde dahil olmak üzere birçok devlet organik ürünlerin sertifikasyon ve düzenleme işlerini kurumsallaştırmıştır. Genelde birçok sertifikasyon işlemi özel sektör eliyle yürümektedir. Günümüzde organik hareketin temsilcisi, işbirliği ve bilgi alış verişi için ortam oluşturucu organizasyonu merkezi Almanya’da bulunan (IFOAM) “Uluslararası Organik Hareket Federasyonu”dur. Kuruluş organik tarım ve gıda işleme konusunda temel standartları koyar ve düzenli olarak güncelleştirir. Sertifikasyon işlemlerinin eş uyumlu olmasını, organik kalitenin uluslararası garantisini sağlar. Ülkemizde organik hareketin temsilcisi, platform oluşturucusu (ETO) Ekolojik Tarım Organizasyonu’dur.
Permakültür (Permaculture)
Permakültür hareket; spesifik bir yer için en iyi adapte olmuş sürdürülebilir bir yaşam konusunda arayış içerisinde olan kişilerin gevşek bir iletişim ağıyla bilgi ve deneyimlerini paylaşmasıyla doğdu. Avustralya’lı Bill Mollison 1970’li yılların sonunda “permakültür” adı altında kavramı terimleştirmiş ve yazılarıyla permakültür dizaynının prensiplerine görüşler sunmuştur. Ancak sonraları akım kişi veya organizasyonun çok ötesine giderek tüm kıtalarda gruplara yayılmış, geleneksel tekniklerin yanısıra modern teknikleri de içermiştir. Permakültürcü ele alınan spesifik bir ekosistemin detaylı bilgisini kullanır. Bu bilgiyle su yönetimi, gıda üretimi, enerji arzı, barınma gereksinimleri ve yaban hayatı koruma gibi kavramları analizleyerek rasyonel anlamda dizayn edilmiş, entegre, kendi kendine yeten sistemini kurar. Lokal limitleri gözardı etmeden lokal potansiyelin en iyi kullanımını gerçekleştirme arayışı içerisindedir. Organik tarımsal teknikler permakültür sistemin temelini teşkil eder. Permakültürcü yaşam tarzında gözle görülür bir sadeliği seçerek kendisini tüm insanlığın ve doğanın varoluş kaynaklarını iyileştirmeye adar.
Eko-Köyler (Eco-Villages)
Kuzey ülkelerinin birçoğunda özellikle İskandinavya’da insanlar bir araya gelerek eko-köyler kurmaktadır. Bu hareket küçük toplumlar oluşturarak temel ihtiyaçları olabildiğince lokal olarak karşılamayı, böylece taşıma ve depolamayı elimine etmeyi hedefler. köylerde gıda organik olarak üretilir. Köy üyeleri planlama ve çiftlik işlerine hep birlikte katılır. Eko-köyler yaşamın her yönünü uyum içerisine getirme çabasındadır. Atıklar gübre olarak toprağa geri dönüştürülür, enerji lokal yenilenebilir kaynaklardan temin edilir, evler lokal malzemeden iklime uygun olarak inşa edilir. Her birey kullandığı kaynağın orijinini bilir ve aktivitelerinin sonuçlarının sorumluluk bilincindedir. Okul, çocuk bakımevi, çalışma yerleri yakın mesafededir. Eğlenme, kutlamalar ve diğer faaliyetler için sık sık biraraya gelinir. İsveç ülke olarak bu hareketin en güçlü yaşandığı ve yayıldığı yerdir (Goering, 1993). Ülkemizde “Hocamköy: Anadolu Ekolojik Ortak Yaşam Hareketi” adı altında bu akımın uygulamasına başlanıldığına rastlanılmıştır.
Hassas Tarım (Precision Farming)
Hassas tarım üretim girdilerini hassas bir şekilde yönetmek için detaylı alan-spesifik bilgi kullanan yönetim stratejisidir. Tarımsal alandaki her kendine özel parseldeki toprak ve bitki karakterlerini bilme ve üretim girdilerini işletme alanının en küçük birimlerinde optimize etmeye dayanır. Hassas tarımın ardındaki felsefe; üretim girdilerinin en ekonomik üretimi yapmak için ancak gerektiğinde, gerektiği yerde ve gereken kadar kullanılmasıdır (Searcy, 1999) Bu sistemde kişisel bilgisayar, telekomünikasyon, yer belirleme cihazı (GPS), coğrafi bilgi sistemleri (GIS), uzaktan algılama cihazları, oran değişken kontrolleri gibi sofistike teknoloji girdisi ve kullanımı gerekmektedir. Kimyasal girdilerin kullanımında umut verici düşmeler olmasına rağmen yüksek sermaye ve ileri teknik uzmanlık gerektirmesi yönüyle sürdürülebilirliği tartışma konusu yapılmaktadır. Ancak sürdürülebilir tarımın teknolojik yenilikleri terketmek demek olmadığının altını çizmekte yarar vardır. Aksine teknolojiyi insanlığın geleceğine yöneltilmiş bir silah olmaktan kurtarıp, insan elinde sürdürülebilir bir geleceğe hizmet veren araç haline dönüştürme yönünde hassas tarım spesifik anlamda altyapısı uygun post-modernize arayışlara çözüm getirebilme umudunu vermektedir.
Yeniden Yapılandırılmış Tarım (Regenerative Agriculture)
Robert Rodale’nin kazandırdığı bu kavram Rodale Enstitüsü ve Araştırma Merkezince genişletilmiştir. Yeniden yapılanma için iki temel neden gösterilmiştir (Rodale 1990).
· Yenilenebilir kaynakların yeniden yapılandırılarak zenginleştirilmesi sürdürülebilir anlamda bir tarıma ulaşmak için şarttır.
· Yeniden yapılanma kavramı ekonomik sektör ve sosyal ilişkiler yönü ile de çok geçerli görünmektedir.
Yeniden Yapılandırmış Tarım adı altında pratiğe intikal etmiş model uygulamalara rastlanmamıştır. Ancak bu kavram doğrultusunda giden bilim adamları ve araştırmacıların birçok sürdürülebilir çabayı detaylı olarak yeniden yapılandırma ışığında inceleyen çalışmalarına rastlanıldığı için verilmesinde yarar görülmüştür. Jules N. ****** (1995) “Tarımı Yeniden Yapılandırmak” adlı kitabında dünyanın her köşesinden, tarımda uygulanan kaynak koruyucu teknolojilere örnekler vermiştir. Lokal, enstitü, profesyonellik anlamlarında yeniden yapılanmayı detaylı, titiz bir şekilde ele alması bütüncül yaklaşımlara boyut verecek ve katkıda bulunacak özelliktedir.
Sürdürülebilir Tarım Dernekleri (Sustainable Agricultural Associations)
Sürdürülebilir tarım bütüncül yaklaşımların şemsiyesini oluşturan ve tanımlanmış pratiklere işaret etmeyen bir kavramdır. Bu terim adı altında kurulmuş birlik ve organizasyonların; devletin sürdürülebilir tarım politikaları yönünde kurumsal, akademik çevrelerdeki kaygılardan oluşan bilimsel, çiftlik ve çiftçi şartlarından doğan yöresel olmak üzere farklı kaynaklı olabileceğini ve disiplinlerarası yapılanma gösterdiklerini söyleyebiliriz. Temelde çiftçilerin tarımsal pratiklerini uzun dönem için değerlendirip, ekolojik prensiplere uyarak sosyo-ekonomik varlıklarını iyileştirme yönünde kendi mekan ve zaman dilimleri için çözüm üretme ve sonuçları paylaşması genel hedefini yakalamaya çalışır. Çiftçiden çiftçiye yayım metodu yaygındır. “Minnesota Sürdürülebilir Çiftçi Birliği” (Kroese ve Butler, 1992) ve ülkemizde “Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği” (Sürmeli, 1997) bu bağlamda algılanabilir örneklerdir.
Kaynak:
Bildiriden alıntı
TARIMI YENİDEN YAPILANDIRMA YÖNÜNDE GLOBAL ANLAMDAKİ GELİŞMELERDEN ÖRNEKLER (TÜRKİYE 2. EKOLOJİK TARIM SEMPOZYUMU 14-16 KASIM 2001)
Huriye KARA (Ziraat Yüksek Mühendisi. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Erdemli /İÇEL)
"Biyolojik Yoğun Bahçecilik / Mini Çiftçilik (Biointensive Gardening / Mini Farming)
John Jeavons ve Ekoloji Aksiyon grubunun çalışmalarından doğan biyoyoğun bahçecilik diğer bir ifadeyle mini tarım; tek kişinin ailesi için gereken gıdayı tümüyle sürdürülebilir metodlarla, yenilenemeyen kaynaklara dayanmadan, toprak verimliğini koruyarak yetiştirmesini mümkün kılan bir üretim sistemidir (Jeavons, 1995). İngiliz bahçe kültürleri uzmanı Alan Chadwick bu akımın kavram ve pratiklerinin sentezlenmesi ve yayılımı konusunda çalışmıştır. Önemli bileşenleri toprağı çift işleme, yüksek tohum yatağı, yoğun dikim, kompost uygulaması,çoklu dikim ve sistem sinerjisi olarak özetlenebilir."
Yazının bu kısmı ilgimi çekti bahsedilen konuyu daha önce düşünmüştüm. Hatta uygulama için araştırma yapıyordum köydeki arazinin bir kısmını buğday ,diğer bakliyatlar , sebze ,meyva ,baharatlar bunun gibi ürünler için parsel parsel bölüp sadece kendi ailemizin ihtiyacını karşılamak için ekolojik tarım yapmayı düşünüyorduk. Hayali bile çok güzeldi ekmeğimizi ürettiğimiz undan yapacaktık. Pekmezimiz bağlaramızdan topladığımız üzümlerden bakliyatlar nohut mercimek fasülye yine bu araziden temin edilen ürünlerden olacaktı hatta eskizler bile duruyor bir taratma makinesi bulursam gönderirim.
Mine Pakkaner
01-07-2006, 19:04
Görünen o ki organik tarım ancak çok iyi yetişmiş profesyonel bir ekip ve özel çevre şartlarında yapılabilecek bir iş. Bir yerde okumuştum, tavuk gübresi bile hayvanlara verilen kimyasal besinler yüzünden organik tarımda kullanılamıyormuş.
Bir de "Kontrollü tarım" hakkında yazılar okuyorum. Bu da belli kurallar çerçevesinde, mümkün olduğu kadar tabii şartlarda ürün yetiştirme anlamına geliyor. "Yani hepsini yapamıyorsan, tamamen vazgeçme" türünden bir şey. Bu konuda yapılacak öneriler bizim gibi arka bahçesinde, balkonunda bir şeyler yetiştirmek isteyenlere daha faydalı olur gibime geliyor.
Humeyra'cığım, kontrollü tarım, hepsini yapamazsan birazını yap vazgeçme şeklinde bir tarım değildir. Tam aksine çok ciddi şartları, kuralları olan, kontrollere ve belgelendirmeye tabi bir tarımdır.
Organik tarım, iyi tarım gibi sertifikasyona bağlı sistemler hep kontrolllü tarım örnekleridir.
Örneğin gübre verebilirsin ama önce hem toprak hem yaprak analizi yaptırman ve bunu kayıt altına alman gerekir. İlaç atacaksan, yayınlanmış izin verilen ilaçlar listesinden seçim yapabilirsin ancak ilaçlamayı kayıt altına alman gerekir, ne gerekçeyle yaptın, ne kadar verdin, ne zaman verdin, nasıl bir ekipman kullandın, ilaçlama operatörün kim, ilaç tankını çalkalayınca nereye dökeceksiniz o bile kurallara bağlı. Bütün kurallara uymak da şart.
Organik tarım yapmak için çok iyi yetişmiş profesyoneller olmak gerekmez, ama bütün bu kontrollü sistemlerde kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak gerekir.
Tavuk gübresinin tuzluluk problemi yarattığı doğru. Bu yüzden saf olarak kullanılmaz, organik tarımda ise ruhsatsız veya izinsiz hiç bir gübre kullanılmaz.
Arka bahçesinde veya balkonunda birşeyler üretmek isteyenler ise organik tarımda olduğu gibi doğal yöntemler kullanmalı, ev ilaçları kullanmalı veya zirai ilaçları mutlaka uzman mühendis tavsiyesiyle ve etiket bilgisine göre uygulamalıdır.
Mine'cim, "hepsini yapamıyorsan, tamamen vazgeçme" benzetmesinin açılımı şu: organik tarım yapamıyorsan, kontrollü tarım yap. Zira organik tarımın uygulaması cidden zor olan sıkı kurallarına bakarak kontrollü tarım, imkanları elvermeyen ama sağlıklı tarım yapmak isteyenler için daha esnek kurallara sahip.
Organik tarım ancak bu işi ciddi bir ticari yatırım olarak yapmak isteyenlere göre bir şey. Bir defa havası, suyu ve konumu uygun arazin yoksa yapamazsın. Ayrıca bu arazi tarıma elverişli olmak zorunda. Yani herşeyden önce barut lazım:)) Sonra bu işi yapacak insanların en azından kuralları tamamen hazmedecek kadar bir eğitim ve tecrübesi olması gerekli.
Kontrollü tarım kuralsız kolayca yapılıverecek bir iş değil, onu kasdetmedim. İşin resmi boyutunu saymazsanız bahçemi yetiştirirken o katı kuralların çoğunu zaten uyguluyorum. Ayrıca bir amatör yetiştirici olarak bu işin prosedür bölümü benim ilgi alanım dışında. Ürünlerimi satmıyorum çünkü. (Müşteri olarak tabii ki bu konudaki yasal yaptırımları bilmek isterim)
Benim istediğim bahçesinde kendi yiyeceği ürünü yetiştiren amatörlerin o bir karış toprağı da suni gübre, tarım ilacı kullanarak veya aşırı kullanım, aşırı sulama gibi yanlış uygulamalarla ziyan zebil etmemeleri. Bu konuda kendime güveniyorum ve yıllardır elimin yetiştiği herkesi hem kendilerine hem de çevreye onulmaz zararlar verecek bu tür hatalar konusunda şuurlandırmaya çalışıyorum.
Mine Pakkaner
03-07-2006, 01:47
Hümeyra'cığım, senin bu özenini ve gayretini, tüm topluma keşke yayabilsek. Benim itirazım evde yapabilceğimiz tarıma kontrollü tarım denilmesinin yaratabileceği kavram kargaşası yönünde.
Çünkü pek çok üyemiz ilk yetiştiricilik bilgilerini buradan alıyorlar.
Özenli bir arka bahçe tarımına kontrollü tarım dendiğini düşünmelerini istemiyorum. Çünkü kontrollü tarım bir teknik terimdir. İçeriği de bellidir. :) Daha önce dediğim gibi organik tarım da bir kontrollü tarım yöntemidir. Kontrollü tarım yöntemlerinin hiçbirinin de kuralları esnek değildir. Yasalar ve genelgelerle belirlenmiştir.
Ama istersen kontrollü tarım yerine balkonumuzda, evimizde kendimizin yaptığı uygulamalara kısaca çevreci tarım diyelim , konuyu yeni öğrenenleri ve kendimizi teknik prosedürlerle sıkıntıya sokmayalım.
Mine Pakkaner
03-07-2006, 02:02
ORGANİK TARIM
Doç.Dr. İrfan Ersin AKINCI
KSÜ, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, Kahramanmaraş (ieakinci@ksu.edu.tr)
TARIM VE ÇEVRE KİRLENMESİ
Çevre kirlenmesi; günümüz dünyasındaki nüfus artışı, hızlı kentleşme ve ileri teknoloji sonucu oluşan ve doğal kaynakları tehdit eden insanlığın en önemli sorunu haline gelmiştir. Çevre kirlenmesinden başta insan olmak üzere tüm canlılar önemli ölçüde etkilenmekte, yaşamları sınırlanmakta, hastalanmakta ve hatta ölmektedirler. Bu olguda tarımsal faaliyetlerin rolü küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Tarımsal faaliyetler bu kaynaklardan özellikle hava, su ve toprağın kirlenmesine az veya çok, dolaylı veya dolaysız etki etmektedir. Çünkü nüfus artışının hızlı olduğu ülkelerde tarım sektörü, gelir sağlayan bir faaliyet alanı olma niteliğinin ötesinde, aç kalmayı önleyen, yaşamı garantiye alan önemli bir uğraşı alanıdır. Bu nedenle verim ve üretim artışı ön planda haklı görülmüş, tarımsal üretimde planlar, programlar, araştırmalar ve desteklemeler bu doğrultuda düzenlenmiştir. Bu amaca yönelik olarak yoğun girdi kullanımına önem verilmiştir. Yüksek verimli çeşitler, kaliteli tohumluk, verimi yükseltecek gübreler, hastalık ve zararlılarla daha etkili savaşımı sağlayacak ilaçlar, üretimi arttırmaya yönelik sulama yöntem ve dozları üzerinde durulmuş; insan işgücü yerine yakıt enerjisinden yararlanma yoluna gidilmiş ve tüm bunların uygulanabilmesi için makineler geliştirilmiştir.
Tarım alanlarının gerek kullanım biçimi (monokültür, marjinal toprakların tarıma açılması, drenajsız sulama, aşırı otlatma vb.) ve gerekse yoğun girdi uygulanması yoluyla entansif kullanımı, verim potansiyelini arttırmış gibi görünse de sürdürülebilir toprak verimliliğini ve doğal dengeleri tehlikeye sokmuştur. Aşırı yüklenme toprak erozyonu, toprak yapısının bozulması, zararlı kimyasalların birikimi, yer altı sularına karışımı ve atmosferin kirlenmesi gibi olumsuzlukları ortaya çıkarmıştır. Konvansiyonel tarım sistemleri çevreye zarar verirken; modern tarımda uygulanan kimyasal ilaç ve gübreler ile büyüme-gelişmeyi düzenleyiciler nedeniyle gıda maddelerinde sağlığa zararlı kalıntılar nedeniyle gittikçe artan bir şekilde sorunlarla karşılaşılmıştır. İnsan sağlığı ve buna etki eden mekanizmalarda zararlanmalar görülmeye başlanmıştır. Konvansiyonel (=entansif=yoğun=modern) tarım;
- Çevreye yani toprak, su ve havadan oluşan ekolojiye kirletici etkide bulunmakta,
- Kirlenme nedeniyle flora ve faunayı oluşturan hayvan, bitki ve insan arasındaki zinciri etkileyerek doğal dengeyi bozmakta:
- İnsanların beslenmesini ve sağlığı için kullanılan gıdalarda zararlı ve kalıntı bırakan kimyasal maddeler ile hastalıkların artmasına; kantite ve kaliteye olumsuz etkisi ile besin açığına yol açmakta,
- Daha çok besin elde etmek için yoğun enerji ve girdi gerektirmekte,
- Topluma ve üreticiye gittikçe artan bir maliyet yüklemekte, sosyal hayatı olumsuz etkilemektedir.
ORGANİK TARIMIN TANIMI
Başta tarımsal faaliyet kaynaklı çevre kirlenmesi karşısında özellikle Avrupa ülkelerinde doğal dengeyi bozmadan, çevreyi kirletmeden, insanlarda ve diğer canlılarda toksik etki yapmayan temiz ürünler üretmeye yönelik alternatif sistemlerin arayışına girilmiş ve bir süre sonra üretici-tüketici zinciri oluşmaya başlamıştır. Çevre dostu üretim sistemleri arasında “organik (= ekolojik, biyolojik) tarım”, yasal düzenlemelerinin olması ve yüksek pazar değeri ile dünya üzerindeki hızla yayılmıştır. Ülkemizde olduğu gibi FAO, ABD, Japonya ve Avrupa Birliği (AB) tarafından da ülkesel veya uluslararası geçerlilikte yasal düzenlemeleri olan bu üretim sistemi, değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Örneğin Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’ da “Biyolojik Tarım”, İngilizce' de “Organik Tarım” eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Organik (Ekolojik) tarım, “Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve sentetik mineral gübrelerin kullanımını yasaklayan, bunların yerine organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini arttırma, doğal düşmanlardan yararlanması gibi birçok çevre dostu tekniği tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan alternatif bir üretim şekli” olarak tanımlanabilir.
ORGANİK TARIMIN AMAÇLARI
Diğer bir deyişle ekolojik tarım;
- Sentetik kimyasal ilaçlar ve gübre kullanımının kaçınılmasını,
- Üretimde verimden daha önemlisi kalitenin arttırılmasını,
- Parazit ve predatörlerden yararlanmayı,
- Organik ve yeşil gübrelemeyi,
- Ekim nöbetini,
- Toprağın korunması,
- Bitkinin direncinin arttırılmasını,
- İnsana ve çevreye dost üretim sistemlerini,
- Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmayı,
amaçlayan bir üretim şeklidir.
ORGANİK TARIMIN İLKELERİ
Ekolojik tarımda bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri bulunmakla birlikte Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM/International Federation of Organic Agriculture Movement)’na göre ortak ilkeler şu şekilde sıralanabilir.
1. Tarımsal üretimde, üretim ile ilişkili tüm faktörler ve olaylar bir bütün halinde dikkate alınmalı ve ekolojik üretim yapan işletmenin kendi kendine yeterliliği sağlanmalıdır. Bunun için toprak, bitki hayvan ve insan arasındaki doğal döngünün yerel kaynaklardan ve doğal kökenli hammaddeler kullanılarak, mümkün olduğunca işletmenin kendi içinden veya yakın çevresinden sağlanmasına gayret edilmelidir.
2. Tarımsal üretimle beraber ortaya çıkan ve yakın çevreden temin edilen tüm ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit edici etkileri ortadan kaldırılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmaya çalışılmalıdır.
3. Toprağın iyileştirilmesi, içindeli organizmaların korunması ve beslenmesi sağlanmalı; toprak sömürülmemeli; tersine verimliliği doğal yollarla arttırılmalıdır. Bunu sağlamak için münavebe ve organik gübreleme yapılmalı ayrıca uygun toprak işleme yöntemleri kullanılmalıdır.
Örneğin çiftlik gübresi ve/veya organik atıklar kullanılarak aerobik ortamda hazırlanan kompost amaca uygun bir şekilde kullanılır. Bundan başka ham kayaçlar, alg ürünleri, diğer ilave maddeler kullanılabilir ve yeşil gübreleme yapılabilir.
Bu uygulamalarla toprağın biyolojik aktiviteleri teşvik edilerek bazı bitki besinleri dolaylı yoldan hareketli hale getirilmekte böylece bitkinin sağlıklı ve dengeli büyümesine ortam sağlanmaktadır.
4. Bitkilerin hastalık ve zararlılar karşı direnci bazı ek desteklerle arttırılmalıdır. Örneğin, çok yıllık bitkilerde, bitki altına ve/veya sıra aralarına yapılacak ekimlerin mevcut ekolojik ortama uygun ve dengeli karışılar halinde hazırlanıp uygulanması, yapılacak münavebelerde karışımda baklagil miktarının yüksek tutulması, bitkisel üretim ve hayvancılığın kombine edilerek yapılması, uygun ekim dikim zamanı veya aralık mesafelerin ayarlanması gibi uygulamalarla bitkilerin direnci arttırılabilir.
5. Bitki tür ve çeşitleri ile hayvanların seçiminde, üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları ve bu koşullarda hastalıklara en az seviyede yakalanma olasılıkları dikkate alınmalıdır. Bu konuda üretim yapılması düşünülen ekolojiye uyum sağlamış yerel çeşitlerin kullanılması başarılı sonuçlar vermektedir. Böylece biyolojik çeşitliliğin korunmasına da katlı sağlanmaktadır. Bunu yanında, dayanıklı tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.
6. Ekolojik tarımda bitki sağlığı için yukarıda adı geçen ve etkileri uzun sürede görülen önlemler yanında erken uyarı sistemleri kullanımı ve faydalı canlı teşviki de bitki koruma kavramının önemli bir parçasıdır.
Bu konuda zararlılarla mücadelede biyoteknik yöntemler (örneğin feromon tuzaklarının kullanıldığı kitlesel tuzaklama ya da çiftleşmeyi engelleme teknikleri, kısır böcek salım tekniği vb.) biyolojik mücadele (örneğin Bacillus thuringiensis preparatları, faydalı akar veya böcek salımı vb.) ve kültürel önlemler (örneğin yabancı otların toprak işlemeyle veya yakılarak yok edilmesi, bitki içinde havalanmayı sağlayacak şekilde budama yapılması vb.) uygulanabilir. Eğer sorun ürünü tehdit edici boyutlara ulaşırsa o zaman bitkisel veya mineral kökenli özel maddeler veya preparatlar kullanılabilir.
7. Yukarıda anlatılan toprak strüktürünü iyileştirici ve humus miktarını arttırıcı önlemlerle beraber toprağı koruyucu enerji tasarrufu sağlayan, çalışılan yerin koşullarına uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalıdır. Bunun için toprağın yapısı ve koşullarına dikkat edilmeli, çizici aletlerle çalışılmalı, pulluk gibi toprağı devirerek işleyen aletlere mümkün olduğunca az yer verilmeli ve temel kural olarak gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.
8. İşletmedeki hayvanların sağlığının iyi, verimlilik kapasitesinin yüksek ve uzun ömürlü olması teşvik edilmelidir. Bunun için ağılların usulüne uygun olması, beslenmenin mümkün olduğunca işletmenin kendi ürünleri ve yem bitkileri ile yapılması, yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo arttırıcı katkı maddeleri vb.) katılmaması, uygun ıslah çalışmaları ile istenen gelişmelerin temin edilmesine çalışılmalıdır.
9. Yetiştirilen hayvan miktarı kullanılan tarımsal araziye uygun olmalı ve bir hektar için bir büyük baş hayvan düşünülmelidir. (Almanya’da bu sayı 1 hektar için 1.1 büyük hayvandır.)
10. Tarımsal üretimde, verim ve kalite arasında ters bir orantı vardır. İkisi arasında denge kurulmalıdır. Ancak ekolojik tarımda bu denge oluşturulurken kalitenin ürün miktarına göre öncelik aldığı unutulmamalıdır.
11. Ekolojik üretim yapan tarım işletmesinde başta petrol olmak üzere fosil yakıtlar ve diğer enerji kaynakları optimum verimi sağlayacak düzeyde azami tasarruf kuralına uyularak kullanılmalıdır. Enerji kullanımında güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir.
12. Tarım işletmesi çok yönlü ve çekici bir şekilde düzenlenmelidir. (Peyzaj düzenlemeleri, meyve bahçeleri vb.). Bu amaçla dinlendirici bir etkiye sahip bir mekanın kurulması, bunun muhafazası ve sınırlı bir dönem yerine uzun süreli faydalı üretim (sürdürülebilirlik) esas alınmalıdır.
13. Ekolojik tarım işletmeleri gelişme olanakları bulunan; üreticiye ve çalışanlarına tatmin edici kazanç ve imkan sağlayabilen yeterlilikte ve ekonomik canlılıkta olmalıdır.
ORGANİK TARIM İLE İLGİLİ BİLGİLERDE YANLIŞLIKLAR
Organik tarım için edinilen bilgilerde yanlışlıklar bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:
0 Organik tarım denince kimyasal madde kullanmadan yapılan tarım anlaşılmaktadır. Ne var ki, doğadaki tüm canlı ve cansız materyalin kimyasal bir bileşimi vardır. Bu durumda organik tarımda kimyasal kullanımın dışlanamayacağına işarettir. Burada dikkat edilecek nokta verilecek kimyasal maddelerin sentetik kökenli olmasından kaçınmak, doğada bulunan formlarını kullanmaktır.
0 Organik tarımda kimyasal maddelerin yerine doğal maddelerin yeterli olacağı düşünülmektedir. Ancak kimyasal gübrelerin yerinin doğal gübre kullanımı ile doldurulması yeterli değildir. Çünkü doğal gübrelemede de aşırıya kaçılması olumsuz etkilere neden olabilecektir. Önemli olan bitkilerin ihtiyaç duyduğu ölçüde beslenmelerinin sağlanmasıdır. Buradaki önemli nokta doğaya hükmedici nitelikte değil, aksine doğayla uyum içerisinde çalışmaktır.
0 Organik tarım eskiden kalma bir sistemin yeniden canlandırılması değil, yeni modern ve etkin bir sistemin geliştirilmesidir. Organik tarım eski zamanlardaki üretim tarzına dönüş olmayıp doğanın verdiği ile yetinmemektedir. Eskilerdeki ekim nöbeti, birleşik ekim metotları, elle ot savaşımı gibi uygulamalar organik tarımda da bulunmasına karşılık, organik tarım bugünkü modern tarımın tüm olanaklarını kullanmayı, ürün kalitesini yükseltmeyi, toprağın yapısını kuvvetlendirmeyi ve üretkenliğini sağlıklı bir şekilde devam ettirmeyi, doğanın dengesini bozmayacak maddeleri kullanmayı ve çevreyi kirletmemeyi, gelecek nesilleri tehdit edecek uygulamalardan sakınmayı düşünen bir tarım anlayışıdır.
0 Organik tarım ile elde edilen ürünlerin albenisi yanında, meyvelerin lekeli ve hafif bereli olmalarının önemli olmadığı düşünülmekte ve gerekirse böcekli bile olmasında sakınca olmadığı yanlışına düşülmektedir. Oysa organik tarımda ürünün iriliği, şekli ve rengi ihmal edilebilirse de zarar görmüş olması kabul edilmemektedir
ORGANİK TARIMIN GELİŞİMİ
Dünya’da Organik Tarım
Dünyada organik tarım konusunda ilk geniş boyutlu yönetmelik Avrupa Birliği (AB) tarafından 1991 yılında EEC 2092/91 sayı ile yayınlanmış ve daha sonraki yıllarda birçok değişiklikler yapılarak 1999 yılında hayvansal ürünlerle ilgili (EC 1804/1999) kısım eklenmiştir. İsviçre’nin hazırladığı Bioswiss ve FAO tarafından 1999 yılında hazırlanan Codex Alimentarius’tan sonra 2000’de hazırlanarak yürürlüğe giren ABD’inde National Organic Program (NOP), Japonya’da Japanese Agricultural Standards (JAS) adı verilen organik tarım standartları tüm dünyada özellikle küresel pazar hareketlerini etkilemiştir.
Dünya üzerinde 26.4 milyon hektarlık alanda kontrol ve sertifikalı olarak organik üretim yapılmaktadır. 2005 yılı istatistiklerine göre, en geniş organik üretim alanına sahip ülkeler sıralamasında 11.3 milyon ha ile Avustralya birinci, Arjantin 2.8 milyon ha ile ikinci, İtalya 1.052 milyon ha ile üçüncü sırada yer almaktadır. Bu ülkelerin organik üretim alanlarının genişliği, organik hayvan yetiştiriciliği için ayrılmış sertifikalı mera alanlarından kaynaklanmaktadır. Türkiye ise yaklaşık 103 bin hektar alan ile 29. sıradadır.
Türkiye’de Organik Tarım
Türkiye’de organik tarım, 1984-1985 üretim sezonunda genişleyen pazar için Avrupalı firmaların ülkemizden organik ürün talebi ile ihracata yönelik olarak başlamıştır. Bu arada Türkiye’deki organik tarım hareketinin sağlıklı ve doğru gelişimini gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Avrupa Birliğindeki gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 18 Aralık 1994 tarih ve 22145 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve yetkili kılınan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın denetiminde ve yönetmelik kuralları çerçevesinde organik tarım faaliyetleri başlamıştır. Daha sonra Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde, “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” gereğince Avrupa Birliği Organik Tarım Yönetmeliğinde yapılan ekler ve değişiklikleri ve bitkisel, hayvansal ve su ürünlerini de kapsayacak şekilde hazırlanarak 11.07.2002 tarih ve 24812 sayılı Resmi Gazete de, “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” yayınlanmıştır.
Nihayet tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla 01.12.2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de 5262 Kanun Numarası ile “Organik Tarım Kanunu” çıkartılmıştır.
“Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” en son olarak, Organik Tarım Kanunu’na uyarlanarak 10 Haziran 2005 tarihinde 25841 sayılı Resmi Gazete’de son şeklini almıştır.
Türkiye’de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 2004 verilerine göre toplam 279 623 tonluk 174 adet sertifikalı organik ürün, 13 044 üretici/işletme tarafından 103 190 hektarlık bir alan üzerinde üretmektedir. Üreticilerin tamamına yakını organik tarım konusunda çalışan organizasyon kurumları ile sözleşmeli tarım yapmakta ve elde edilen organik ürünlerin çok büyük kısmı ihraç edilmektedir.
http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image004.gif
Ekolojik Tarım Sisteminde Yer Alan Organizasyonlar
ORGANİK TARIMIN YAPILIŞI
Organik üretimin özelliği, her aşamasının kontrollü olması ve ürünün sertifikalandırılmasıdır. Organik ürünler organik ürün sertifikasına sahip olmalıdırlar. Sertifika Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş bağımsız ve özel kontrol ve sertifikasyon kuruluşları vermektedirler. Sertifika sistemi üreticileri ve tüketicileri haksız rekabet ve aldatılmaktan korumakta, ürüne verilen kod numarası ve kayıt sistemiyle izlenebilirlik sağlanmaktadır. Organik ürünlerdeki raftaki son üründen geriye üreticiye kadar ulaşmayı sağlayan izlenebilirlik söz konusudur.
Başvuru
Organik tarımın merkezi müteşebbistir. Organik tarım faaliyetinde bulunmak isteyen müteşebbis, kontrol ve sertifikasyon kuruluşuna veya kontrol kuruluşuna aşağıdaki belgeler ile birlikte başvurur.
1) Müteşebbisin adı, adresi, T.C. kimlik numarası ve vergi numarasını içeren kimlik bilgi ve belgeleri,
2) İşletmenin yeri ve konumu,
3) Kadastro çalışması tamamlanmış alanlarda tapu kaydı, tamamlanmamış alanlarda se araziye ait kroki,
4) Müracaat edilen arazinin veya arazinin kullanım hakkının kendine ait olduğuna dair bilgi ve belgeleri,
5) Gıda işleyen işyeri ise "Çalışma İzni ve Gıda Sicili Belgesi", "Üretim İzin Belgesi".
Müteşebbis
Organik tarımın merkezi müteşebbistir.
Başvuru
Organik tarım faaliyetinde bulunmak isteyen müteşebbis, başvuruda bulunur.
Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu veya Kontrol Kuruluşu
Organik tarım yapmak isteyecek müteşebbisin temas ettiği kuruluşlardır.
Karar
Müteşebbisin organik tarıma uygun olup olmadığı belirlenir.
Sözleşme
Organik tarıma başlaması uygun bulunan müteşebbis, başvurduğu kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu ile sözleşme yapar.
Geçiş Süreci
Kuruluş sözleşme yaptığı; organik üretimi yapan müteşebbisi geçiş sürecine alır.
Üretim ve Kontrol
Müteşebbis kontrollü olarak faaliyetlerine başlar. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu yılda en az bir defa haberli veya habersiz olarak işletmeyi yerinde kontrol eder.
Sertifikalandırma
Tüm kontrol yöntemlerinin ardından işletmenin, organik ürünün ve girdinin geldiği aşamanın belgelendirilmesi sertifikasyon ile sonlanır.
Pazarlama
Sertifika almış organik ürünün tüketiciye ulaştırılması sağlanır.
Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu veya Kontrol Kuruluşu
Organik ürünün veya girdinin, üretimden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek ve sertifikalandırmak üzere bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişilerdir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca yetkilendirilmiş organik tarım kontrol ve sertifikasyon kuruluşları
Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu
Adresi
Telefon Numarası
Faks Numarası
Mail Adresi
BCS
Mithatpaşa Cad.No:234/8 (İsmailoğlu İşhanı) Narlıdere/İzmir
0232-2390907
0232-2390608
bcsturkey@superonline.com (bcsturkey@superonline.com)
CERES
İnönü Cad.No.705 Yunus Emre Apt.Kat1/1
Poligon-İZMİR
0232-2472022
0232-2477001
info@ceres-cert.com.tr (info@ceres-cert.com.tr)
ECOCERT-SA
Cumhuriyet Cad. No:2/3
35030 Bornova/İzmir
0232-3434360
0232-3433959
office.turkey@ecocert.com (office.turkey@ecocert.com)
EKO-TAR
Adnan Menderes Bulvarı Denis Apt. 36/1
33110 MERSİN
0324-3254964
0324-3271944
ekotar@europe.com (ekotar@europe.com)
ETKO
160.Sokak No:13/7
35040 Bornova/İzmir
0232-3397606
0232-3397607
info@etko.org (info@etko.org)
ICEA
Mustafa Kemal Cad.Halil Bey Apt.B Blok No:166/2 Kat:7 Daire: 13 35040 Bornova-İZMİR
0232-3426068
0232-3428464
info@icea-tr.com (info@icea-tr.com) admin@icea-tr.com (admin@icea-tr.com)
IMO
225.Sokak No:26/2 A Blok 35040 Bornova /İzmir
0232-3474705
0232-3474780
imotr@imo-control.org (imotr@imo-control.org)
ORSER
Simon Bolivar Caddesi, Cemal Nadir Sokak No:10 Kat:2 No: 5 06550Çankaya/ANKARA
0312-438 15 60
0312-438 15 59
or_ser@hotmail.com (or_ser@hotmail.com)
orser06@ttnet.net.tr (orser06@ttnet.net.tr)
SKAL
Suvari Cad. No:8-1 Bornova/İzmir
0232-3432651
0232-3393703
turkey@skalint.com (turkey@skalint.com)
Karar Aşaması
Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu, başvuruda bulunan müteşebbisin organik tarım metoduyla üretime başlayıp başlayamayacağına karar verir.
Sözleşme
Organik tarıma başlaması uygun bulunan müteşebbis, başvurduğu kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu ile sözleşme yapar. Müteşebbis, organik tarım faaliyetini bireysel olarak yapabildiği gibi, üretici grubu ile de yapabilir. Bu durumda, müteşebbis üretici grubu adına kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu ile sözleşme yapar.
Yetkilendirilmiş kuruluş, her bir üretim aşaması için, ayrı ayrı sözleşme yapabileceği gibi, her faaliyeti ayrı ayrı belirtmek kaydıyla tek bir sözleşme de yapabilir. Yetkilendirilmiş kuruluş, müteşebbise ister bağımsız, ister üretici grubu dâhilinde olsun, Komitece hazırlanacak ve yetkilendirilmiş kuruluşlara bildirilecek kodlama sistemine göre, bir kod numarası verir.
Geçiş Süreci
Yetkilendirilmiş kuruluş sözleşme yaptığı; organik bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi yapan, orman ve doğal alanlardan ürün toplayan müteşebbisi geçiş sürecine alır. Bitkisel üretimde organik tarıma başlanmasından on iki ay sonra elde edilen ürünler geçiş süreci ürünü olarak değerlendirilir. Geçiş süreci ürünü, "Organik tarım geçiş süreci ürünüdür" etiketiyle pazarlanır.
Geçiş süreci, tek yıllık bitkiler ile mera ve yem bitkilerinde iki yıl, çok yıllık bitkilerde üç yıldır. Tek yıllık bitkiler ekim tarihi, çok yıllık bitkilerde hasat tarihi göz önüne alınır.
Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu; arazinin önceki yıllardaki kullanım durumu, yapılan uygulamalar, bölgedeki genel durum ve yetiştirilen ürünler, risk durumları, konu ile ilgili müteşebbis kayıtları ve raporlarının incelenmesi neticesinde geçiş sürecini uzatabilir ya da kısaltabilir.
Üretim ve Kontrol
Müteşebbis, faaliyet alanı ile ilgili bilgileri kapsayan organik tarıma geçiş ve üretim planları hazırlar. Müteşebbis kontrollü olarak faaliyetlerine başlar. Kontrol işlemi; yazılı belgeleri, planları, defterleri, raporları, kayıtları, arazi, işletme ve depo gibi kritik nokta kontrollerini ve gözlemleri içerir. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu yılda en az bir defa haberli veya habersiz olarak işletmeyi yerinde kontrol eder.
Müteşebbis tarafından kayıt altına alınan bütün organik tarım faaliyetleri kontrol raporları için temel bilgi niteliğindedir. Kontrol işlemi sırasında kontrolör, bağlı bulunduğu kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşunun organik tarım faaliyetlerini içeren kendi kontrol formlarını doldurur. Kontrolör, yaptığı kontrole dair kontrol sonuçlarını içeren bir belge düzenleyerek müteşebbise verir ve bu belge müteşebbisçe saklanır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu kontrol işlemi sonucunda bir rapor hazırlar. Kontrol raporu, müteşebbisin yapılan organik tarım faaliyetlerinin kontrol sonuçlarını içerir.
http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image015.gif
Sertifikalandırma
Tüm kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve girdinin geldiği aşamanın belgelendirilmesi sertifikasyon ile sonlanır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşunca; organik tarım müteşebbis sertifikası ve ürün sertifikası verilir. Düzenlenen sertifikaların bir örneği Komiteye gönderilir. Organik ürün etiketi üzerinde:
1) Ürünün adı ve sertifika statüsü belirtilmelidir.
2) Ürünün hasat yılı, üretim tarihi, sahibi ve yönetmeliğe uygun olarak üretilmiş olduğu belirtilmelidir.
3) Yurt içine sunulan organik ürünün üzerinde, aşağıdaki organik ürün logolarından birisi kullanılmalıdır. Organik üretilen ürünlerde farklı logolar kullanılır. Organik tarımsal ürün veya organik tarımsal madde üreten ve satanlar; ambalajlarında logo örneklerini kullanmak zorundadırlar. Bu logoları üzerinde bulundurmayan ürünler organik olarak iç pazara sunulamaz, reklam ve tanıtım yapılamaz veya kısaltmalarıyla patent için başvuramazlar. Bu logo, üretimi yapılmış ham madde, yarı mamul veya mamul tarımsal organik üretim maddelerine, yetkilendirilmiş kuruluşça kullandırılır. Organik olmayan ürünler için, tüketicide organik ürün izlenimi oluşturacak, haksız rekabete neden olacak, bio, biyo, eco, eko, org ön ekleri kullanılamaz.
4) Yetkilendirilmiş kuruluşun adı, kod numarası, sertifika numarası ve logosu bulunmalıdır.
5) Ürün içindeki maddeler, ağırlıklarının azalış düzenine göre liste halinde sıralanmalıdır.
6) Ürünün menşei belirtilmelidir.
7) Ürünün üretim yeri, üretim ve son kullanma tarihi belirtilmelidir.
8) İthal edilmiş ürünlerde Türkçe etiket bilgileri yer almalıdır.
http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image016.jpgÇerçeveli Renkli Logo http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image017.jpgÇerçevesiz Renkli Logo http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image018.gif Fonlu Renkli Logo
http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image019.jpgÇerçeveli Siyah-Beyaz Logo http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image020.jpgÇerçevesiz Siyah-Beyaz Logo
http://ciftci.ksu.edu.tr/dokumanlar/resimler/organik_tarim/organik_tarim_image021.gifFonlu Siyah Beyaz Logo
Mine'cim haklısın böyle bir karışıklığa yol açmamak gerek. "Çevreci Tarım" ismine bir itirazım yok. Yeter ki adı konmuş olsun.
Yalnız şöyle bir şey var, bu forumu çevre bilincine sahip olduğu için bahçesinde sağlıklı ürün yetiştirmek isteyen fakat hiçbir şey bilmediği için kaynak arayan bir çok kişi de okuyor. İşe kendi yönümden baktığım için böyle düşünüyorum belki ama keşke işin resmi boyutu bu başlıkta, yukarıda bahsettiğim kişilere hitap edebilecek boyutu da başka bir başlıkta tartışılsa, sorular orada cevaplansa.. Bu kadar karmaşık, resmi bilginin arasında insanın aradığı pratik bilgileri bulması zor.
Mine Pakkaner
03-07-2006, 11:00
Aranılan pratik bilgilere forumun genelinden ulaşmak zor değil. İyi bir okuyucu, çalışkan bir üye hemen bulur onları. Sayfalarımız arasında bol bol bu konu ile ilgili bilgi var. Sık sık, yeri geldikçe, yenilerini de ekliyoruz. Üyeler sadece evde yapılan ilaçları takip etseler, bu bile büyük kazanç olur. :) Ben de her fırsatta burada bilgiler vereceğim.
Diğer ziraat mühendisi arkadaşlar da, kontrollü tarım yapan üreticiler de ev bahçeleri için bilgiler verirlerse hepimiz faydalanırız. ;)
Mine Pakkaner
03-07-2006, 11:57
Vereceğim linkteki pdf dosyasını kaydedip okuyun, Tarım bakanlığının çiftçi eğitim dosyalarından biri.Böylece bazı önemli pratik bilgilere de ulaşmış olursunuz.
http://81.213.206.42/pdf_dosyalar/organik_tarim.pdf
Organik Tarım ****** araştırılsın, ama şu anda dünyada organik tarım ile beslenmek, insan nüfusunu doyurmak imkansızdır. Pazardan Organik ürün ya da Ekolojik ürün diye aldıklarınızın da organik olduğunu sanmayın. O kadar zor şartları var ki uygulamak imkansıza yakın.
Tarım yapmak zaten başlı başına ekolojik dengeyi bozmaktır. Normal şartlarda tarlada domates yetişmez, birçok bitki türü bir adara, özellikle da yabani formda bulunur. Ancak tarımda, doğal konukçular dışlanır yerine devşirme evlatlar yetiştirilir, yani dağdan gelip bağdaki kovulur.
Ancak bunu yapmak zorundayız değil mi? Yoksa aç kalırız. Bunun sonucu olarak da, Bozduğumuz denge içinde bizim bitkimize saldıran birçok etmen ortaya çıkar. Doğal ortamda denge halinde olan bu canlılar, bizim elimizle bozduğumuz çevrede bir gurup daha baskın hale gelir. Ve zararlı, hastalık, yabancı otlar musallat olurlar.
Bunlar da bizim bitkilerimizin verimini ciddi ölçüde azaltırlar. Bazen %5, bazen %100. Örneğin süne emgili dane oranı buğdayda %5 ise, o buğdaydan ekmek yapılamaz. Çünkü o undaki böcek salgıları unun hamur olmasını engellerler (mayaları olumsuz etkiledikleri için hamurlaşma sınırlı olur). Yani zarar %100. Bu canlılarla da mücadele etmek zorundayız.
Hastalık, Zararlı ve Yabancı otlarla en iyi savaş yöntemi Entegre mücadeledir. Yani bütün mücadele yöntemlerini kullanmak.
Örneğin bir sorun var, onunla mücadele etmek için kültürel önlemler alınır,
mekanik mücadele yapılır,
biyolojik mücadele yapılır,
biyoteknik mücadele yapılır,
en son çare olarak Kimyasal mücadele yapılır.
Ancak, kimyasal mücadelede doğaya ve insan sağlığına en az olumsuz etki bırakan kimyasallar seçilir. Bu yöntem, yani entegre mücadele, Organik Tarım felsefesinden daha akıllıcadır.
Organik tarım ürünleri çok pahalıdır. Azalan tarım topraklarına karşılık her geçen gün artan nüfusu doyurabilmek için ucuz ve bol ürün elde etmek gereklidir. Aksi takdirde organik ürünler diye çıkan ürünler sadece sosyetenin sofralarını süsleyecek, biz orta gelir gurubu ise zehirli ürünler yemeye devam edeceğiz...
new york'ta, birilerinin gönüllü beraberliğiyle ortak sebze bahçeleri teşkil edildiğini görmüştüm bir belgeselde.
belki hayal gibi olacak ama, neden olmasın diyorum, bir gün böyle bir çalışma da biz yapabiliriz:)
örnek bir çiftlik olur. sponsorlar bulunur. inekler, koyunlar alırız. lahanalar, domatesler, kekikler. ineklerimizi çiflikteki yem bitkileriyle büyütürüz.
vallahi ciddi olarak düşündüm bir an.
Yeğenim istanbul a yakın bir yerde bir çiftlikte çalışmaya başladı.Buna benzer bir uygulama yapılıyor sanıyorum orda. Daha fazla bilgi edineyim orasıyla ilgili.
aslında bu benm ilk gençlik yıllarımdan beri geliştirdiğim bir hayal. biraz daha farklıydı. kocaman bir çiftliğim olacaktı bir gün. bütün sevdiğim insanlarımla orada yaşayacaktım. herkesin özel yaşama yerleri olduğu gibi, evin giriş yerinde büyük, çok büyük bir masa da olacaktı ve sık sık biz bu masada yemek yiyecek, bir araya gelecektik.
bu çiftlikte herkes çalışacaktı falan filan
kaçmış olacaktık onlardan
bizim kahkahalarımız daha güzel olacaktı
o yılların ortak yaşama hayallerinden etkilenmiştim belki
belki hippi ruhu vardı bende
kaldı mı bir yerlerde bilmiyorum bu ruhtan bir parça
Hadi konuyu daldan dala uçuruyoruz devam edeyim bende.
elli altı yaşında "sıkıldım ben sizden dağlara atacağım kendimi "dedi annem .Öylede yaptı.Çatalkaya dağında ,elektirik olmayan bir kerpiç kulübe yaptık.önce bir oda sonra iki.
yolda yok.suda pınardan geliyor.bir senede genç kıza dönüştü.ağaçlar dikti. kendine yetecek sebze dikti.yaz kış onbeş sene orda kaldı.kışın odununu kendi topladı kırdı.yetmişinden sonra kışları gidemez oldu. şimdi sekseni geçti.keşke dönmeseydimde orda kalsaydım der ara sıra..
Sabah Gazetesinden bir haber;
Ünlü İngiliz sinema oyuncusu ve manken Elizabeth Hurley, çiftçiliğe başlayacağını açıkladı. Hurley, özellikle organik tarım konusunda çok iddialı olduğunu belirtti. Gerekli olan tüm izinleri aldığını ifade eden Hurley, yeni projenin kendisini çok heyecanlandırdığını kaydetti.
30.08.2006
Böylece ilaç kullanmadığımız, koyun gübresi verdiğimiz, fidelerini fidanlıktan aldığımız, yola 100 m cepheli babamızın çifliğindeki domates, biber, patlıcan, salatalık, nane, maydonoz, sarımsak, böğürtlen, karpuz ve kavunun organik olmadığını öğrenmiş oldum. :(
Erik, şeftali, elma, armut ve kayısıya ilaçlama yaptığımız için onların organik olmadığını biliyordum ama diğer bilgi konu hakkındaki bilgisizliğimizi gün ışığına çıkardı.
Verilen bilgiler için Teşekkürler.
Mehmet Ali Aşık
03-10-2006, 05:38
Kimyasal tarimin insana ve dogaya yattigi zararin gunden gune ortaya cikmasina ragmen halen urunlerimizin cogunun organik olmamasi uzucudur.Turkiyede az da olsa geleneksel yontemlerle kucuk ciftliklerde uretilen dogal urunler mevcud.Bunun yanida son yillarda organik ve hormonsuz gidalara artan ilgi nedeniyle modern anlamda organik tarim yapan ciftliklerde kurulmustur.
Kimyasal bitki ve zararli ilaclari ulkemizde cok dikkatsiz kullanilmakta. ilaclama yapan kisiler kesinlikle vucutlarini kapamali eldiven,maske,sizdirmayan botlar giymeli. Bu konuda cevremizi uyarmaliyiz bu ilaclar aslinda bir zehirdir malesef bizim insanimiz bana bisey olmaz deyip dalliriyor ciplak elini zehirin icine !En iyisi hic kullanmamak bana kalirsa. ABDde DDT ellili yillarda bazi bilim adamlarinin karsi cikmasina ragmen yillarca zararlilarda mudacelede sprey olarak kullaniddi ancak olumlerin artmasi sonucu gercek ortaya cikti ve yasaklandi.Turkiyede kacak tarim ilaclarinin bilincsizce kullanildigi halk pazarlarinda ev bitkileri icin zehirli kimyasallarin "ilac "diye satildigi bir ortam varken saglikli olani desteklemeliyiz.
Halit Togay
01-03-2007, 16:34
Fukuoka'nın kitabı nihayet Türkçe basıldı. Daha doğrusu Eylül 2006 da basılmış da ben yeni gördüm. Kaos Yayınları Ekin Sapı Devrimi Doğal Tarıma ve Doğal Hayata Giriş (http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=GLM4RBEU3S0DVR6IVKXX). Doğal tarımın mucizevi yönlerini artık birinci elden okuyabileceğiz. Tarlamda ayırdığım kimse girmesin bölümü yanına bir de doğal tarım bölümü ekleyeceğim. Gerçi 5 senedir tarla sürülmedi ve gübrelenmedi ama köylüler sahipsiz bulup biriki kere otunu biçtiler.
DİDEMNAZ
03-03-2007, 13:10
Organik olan herşeyle ilgileniyorum ama burdaki bilgiler kafamı karıştırdı.Sebzelerin kendilerini hastalıklardan koruyabilmeleri için aynen bizim vücudumuzda olduğu gibi bir savunma sistemi geliştirdiklerini Ziraat mühendisi bir arkadaştan duymuştum.Ve bu insanlar tarafından kontrol edilmezse yani onun üreteceği antikor diyelim dışardan verilmezse sebze bu işi sadece kendi üstlenirse o sebzenin yarar değil zarar vereceğinden bahsediyordu.Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Halit Togay
17-03-2007, 20:25
Sayın Didemnaz
İnsanlar milyonlarca sene tabii halde yetişmiş bitkilerle beslendiler. Hayvanlar (ki insan da organizma itibarı ile bir hayvan) daha halen bu tabii bitkileri yiyerek gıdalarını temin ediyorlar . Ne insan nesli kurudu ne de tabiattaki hayvanlar ahırdakilerden daha sağlıksız. Kararı kendiniz verin.
Organik soğan yetiştiriciği hakkında bilgiye ihtiyacım var(ingilizce ve italyanca farketmez) özellikle hastalıklarla mücadelesi konusu işime yarar ama diğer bilgilere de göz atmak istiyorum.Elinde bu bilgiye sahip olan arkadaşlar hızla benle paylaşırsa mutlu olurum....
Organik olan herşeyle ilgileniyorum ama burdaki bilgiler kafamı karıştırdı.Sebzelerin kendilerini hastalıklardan koruyabilmeleri için aynen bizim vücudumuzda olduğu gibi bir savunma sistemi geliştirdiklerini Ziraat mühendisi bir arkadaştan duymuştum.Ve bu insanlar tarafından kontrol edilmezse yani onun üreteceği antikor diyelim dışardan verilmezse sebze bu işi sadece kendi üstlenirse o sebzenin yarar değil zarar vereceğinden bahsediyordu.Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bitkilerde de savunma mekanizmaları vardır; Bunlar aktif savuma ve pasif savunma mekanizması olarak ikiye ayrılır.
Pasif savunmada; bitkiler enerji harcamazlar, milyonlarca yıldır maruz kaldıkları hastalıklara karşı geliştirmiş oldukları mekanizmalardır. Bitkinin doğal yapısında bulunur. Sonradan gelişmez. Örneğin: Bitkinin tüy yapısı, epidermisin kalınlığı, stoma sayısı ve açıklığı, sitoplazmada var olan bazı alkoloidler, tanenler vb maddeler ile uçucu yağlar. Bu yapılar nasıl oluyor da dayanıklılık yapısı oluyor? Aynı tür fakat farklı çeşit bitkilere bakınca dayanıklı olanlarda buna benzer morfolojik ve fonksiyonel farklılıklar göze çırpıyor. Örneğin dayanıklı olan bitkide kütikula daha kalın olabiliyor.
Aktif savunma sisteminde ise; enerji harcanır, patojenle karşılaşmadan önce ya yoktur ya da düşük seviyede bulunur. Sonradan gelişebilir. Örneğin bitki hücrelerinde oluşan hücre duvarı kalınlaşması, papilla oluşumu, lignifikasyon, bakterisit ve fungisit içerikli madde üretimi, aşırı duyarlılık tepkimesi (HR), patojenisite proteinleri, oksin üretimi vb. Bu mekanizmalar patojen ile karşılaşınca patojenin ürettiği uyarıcı maddelerin (elisitör) bitkilerdeki alıcıları (reseptör) etkilemesi sonucunda çalışırlar.
Bunun dışında birkaç dayanıklılıktan daha söz edilebilir;
Bunlardan birincisi Sistemik kazandırılmış dayanıklılıktır. Yani insanlar tarafından bitkinin bazı kimyasallarla uyarılması ve bitkinin bir ya da pekçok hastalığa karşı dayanıklı hale gelmesi demektir. Bitkiye uygulanan kimyasalın etkisiyle bitkide aktif ve pasif dayanıklılık mekanizmaları harekete geçer. Bunun en çok bilinen örneği salisilik asit uygulamasıdır. Salisilik asit verilen bitkilerde en belirgin değişiklik hücre duvarlarındaki lignifikasyon ve bitki özsuyundaki oksijenli bileşiklerdeki artışdır. Ve bu sayede bitki pekçok hastalığa karşı dayanıkla hale gelir.
Son yıllarda bitkilere antikor oluşturan genler eklenmesi ile bazı mekanizmalar geliştirilmiştir. Bitki patojenleri tavşanlara enjekte edilmekte ve tavşanda oluşan antikoru üreten gen kodu tavşandan elde edilip bitkilere aktarılmaktadır. Bu mekanizma ile bitkide oluşan antikorlara Plantibody denilmektedir. Plantibody'ler yani bitki antikorları doğal olarak üretilmezler, ancak antikor geni ilave edilmiş transgenik bitkilerde üretilirler.
DİDEMNAZ
22-04-2007, 10:51
Bilgiler kafamdaki soru işaretlerini kaldırdı.İlginize teşekkürler.
organik tarımda zirai mücadele ve bitki koruma tedbirleri ile ilgili bilgi edinmek istiyorum ama hiç bir yerde tatmin edici bir açıklama bulamadım bu konu hakkında bilgisi olan var mı ?
organik tarımda zirai mücadele ve bitki koruma tedbirleri ile ilgili bilgi edinmek istiyorum ama hiç bir yerde tatmin edici bir açıklama bulamadım bu konu hakkında bilgisi olan var mı ?
Bu benim de merak ettiğim bir şey. Sebze yetiştirirken sorun ortaya çıkmadan ilaçlama yapılması gerektiğini okumuştum. Bunun için de bol su karıştırılmış arap sabununun yapraklara püskürtülmesinin bitkiyi koruyacağını duydum. Ancak doğruluğu hakkında hiç bir fikrim yok. Bunun dışında neler yapılabileceği ile ilgili bilgiye nereden ulaşabilirim acaba?
sayın mine pakkaner paylaşmış olduğunuz muhteşem bilgiler için kendi adıma teşekkür ediyorum.
Tohumlarda genetik oynama oluyor bildiğim kadarıyla. Tabii onlardan yetişen fideler de pek organik sayılmaz herhalde.
Ben de merak ettiğim şeyi sorayım bari: Eskiden aldığımız salatalık tohumlarında erkek ve dişi çiçekler aynı bitkide açıyor fakat meyveler sadece dişi çiçeklerden meydana geliyordu. Fidenin üzerinde bir sürü boş çiçek ve sınırlı sayıda meyve oluyordu. Oysa şimdilerde ektiğimiz hibrit tohumların her çiçeği meyve veriyor. Dolayısıyla 3-5 fideden kilolarca ürün alabiliyoruz.
Şimdi bu hibrit tohumlar genleriyle oynanarak mı bu özelliklere kavuşuyor ve onlardandan elde ettiğimiz meyveler tabii metodlarla yetiştirsek bile zararlı olur mu?
Ayrıca bu yıl yurt dışından hediye gelen ve üzerinde organik tohum diye bir ibare bulunan salatalık tohumlarından ektim. Aynı eski tohumlar gibi meyve verdi tek tük salatalık ve bir sürü boş çiçek. Bu durumda tohumların organik olduğundan hiç şüphem kalmadı.:)
hibrit tohum genetik olarak açılma göstermeyen tohum dur.F1 dir. senn önceden diktiğin salatalık tohumları sanırım baya açılım göstermiş f5, f6 Hatta F7 dahi olabilir.bu tohumlarda verim düşük oldugu için sen hirbit tohumlara organik değil diyebilirsin. ama organik tarım bitkinin genetiğinden cok yetiştirme kkosullarıyla alakalı sanırım :)
Organik Tarım hakkında şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı kitap nihayet çıktı. URAK ve T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın ortaklaşa hazırlamış olduğu ve Organik Tarım sektörü için önemli bir kaynak kitap olan "Sürdürülebilir Rekabet Avantajı Elde Etmede ORGANİK TARIM SEKTÖRÜ: Sektörel Stratejiler ve Uygulamalar" adlı kitap siparişle alınabiliyor.
Kitabın içeriğine şuradan göz atabilirsiniz: Sürdürülebilir Rekabet Avantajı Elde Etmede ORGANİK TARIM SEKTÖRÜ: Sektörel Stratejiler ve Uygulamalar (http://www.urak.org/haberler/URAK_Organik_Tarim_Kitabi_icindekiler.pdf)
Kitabın fiyatı: 50 YTL. + Kargo ücreti
Sipariş vermek ve bilgi almak için: Ayça Cangel (aycac@urak.org)
erdoğan ezber
24-09-2007, 17:15
Arkadaşlar izmitte içinde üzüm bağı ve çeşitli meyveler bulunan bakımsız hafta sonu amaçlı kullandığımız boş kısmı ile otuz dönüm arazimizide biraz daha ciddi profösyönelce organik ürün elde etmek istiyorum bu konuda bilgiye ihtiyacım var sizlerin ön bilgileriyle değerlendirme yapacağım. doğayı ve doğal olanı seviyorum, bu konuda bilgili arkadaşların yardımına ihtiyacım var. herkese selamlar
mhmt.tastan
17-10-2007, 14:00
Arkadaşlar herkese merhaba,
Benim sorum seracılıkla ilgili olacak, yaklaşık 12 dönümlük bir arazim var ve 5 dönümlük bölümünde sera kurmak ve organik domates yetiştirmek istiyorum, su ve ışık problemim yok yer adanada. etrafıda açık bi tarla. bana nelere ihtiyacım olduğunu yazabilirseniz çok mutlu olucam şimdiden teşekkür ederim.
Selahattin Yılmaz
17-10-2007, 14:37
Organik domates yetiştirmekten ziyade (Domates nasılsa yetişir) organik ürün yetiştirmedeki sertifika alma aşamaları ve organik bir bahçede aranan şartları ve organik ürün üretimindeki malzeme girdisini nereden bulabileceğiniz konusunu araştırmalısınız.
Bir çok anlamda gerek yetiştiricilik gerekse yer ile ilgili olarak araştırmalarınızı organik ürünlerde ve organik ürün üretim yerlerinde aranacak özellikleri araştırıp bulabilirseniz çok daha net bilgilere ulaşırsınız. Bunun içinde Adana gibi bir yerde Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile irtibata geçmelisiniz diye düşünüyorum...
Sergüzen
17-10-2007, 22:09
ORGANİK TARIM KANUNU
Kanun Numarası : 5262
Kabul Tarihi : 1/12/2004
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 3/12/2004 Sayı :25659
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 44 Sayfa:
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
Madde 1- Bu Kanunun amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Kapsam
Madde 2- Bu Kanun, organik tarım faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin kontrol ve sertifikasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim usul ve esasları ile yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları kapsar.
Tanımlar
Madde 3- Bu Kanunda geçen;
a) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,
b) Organik tarım faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini,
c) Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek ve sertifikalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
d) Kontrol kuruluşu: Organik ürünün veya girdinin, üretiminden tüketiciye ulaşıncaya kadar olan tüm aşamalarını kontrol etmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
e) Sertifikasyon kuruluşu: Tüm kontrolleri tamamlanmış organik ürün veya girdiyi, kontrol kuruluşunun yaptığı kontrol ve bu kontrole ilişkin bilgi ve belgeler ile gerek duyulan hallerde yaptıracağı analizlere dayanarak sertifikalandırmak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
f) Yetkilendirilmiş kuruluş: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu olarak Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişileri,
g) Kontrol: Organik tarım faaliyetlerinin bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, düzenli kayıtların tutulması, sonuçların rapor edilmesi, gerek görülmesi halinde ürünün organik niteliğinin laboratuvar analizleri ile test edilmesini,
9086
h) Kontrolör: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu adına veya kontrol kuruluşu adına, organik tarım faaliyetlerinin her aşamasının ilgili mevzuata göre uygulanmasını kontrol etmek üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,
ı) Sertifiker: Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu adına veya sertifikasyon kuruluşu adına, kontrolü tamamlanmış ürünün veya girdinin organik olduğunu onaylamak üzere Bakanlık tarafından yetki verilmiş gerçek kişiyi,
j) Denetim: Organik tarım faaliyetlerinin, bu Kanuna uygun olarak yapılıp yapılmadığını tespit etmek amacıyla yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifikerlerin, Bakanlık veya Bakanlık tarafından denetim yetkisi verilen kuruluşlarca yapılan her türlü denetimini,
k) İşletme: Yetkilendirilmiş kuruluşun kontrolü altında, söz konusu kuruluşlarla sözleşme yapılmak suretiyle organik ürün üretilen, işlenen, depolanan ve pazarlanan yerleri,
l) Müteşebbis: Organik tarım faaliyeti yapan gerçek veya tüzel kişiyi,
m) Sertifikasyon: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve girdinin mevzuata uygun olarak belgelendirilmesini,
n) Sertifika: Bütün kontrol yöntemlerinin uygulanması sonucu işletmenin, organik ürünün ve organik girdinin mevzuata uygun olduğunu gösteren belgeyi,
o) Çalışma izni: Bu Kanuna göre çalışacak kontrolör, sertifikerler ile yetkilendirilmiş kuruluşlara Bakanlık tarafından verilen izni,
p) Organik ürün: Organik tarım faaliyetleri esaslarına uygun olarak üretilmiş ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı ürünü,
r) Organik girdi: Organik tarım faaliyetlerinde kullanılan materyali,
s) Organik ürün etiketi: Organik ürün veya ambalajı üzerinde yer alan, ürünü tanıtan veya içindekini belirten herhangi bir kelime, detay, ticarî marka, tescilli marka, paket üzerinde yer alan resim, sembol, doküman, ilân, tabela veya tasma gibi her türlü yazılı ve basılı bilgi ve materyali,
t) Organik ürün logosu: Nitelikleri ve kullanımı bu Kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelikte tanımlanan basılı işareti,
u) Akreditasyon: Yeterliği onaylanmış kurum ve kuruluşlar tarafından; kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının, laboratuvarların ulusal ve uluslararası kabul görmüş teknik kriterlere göre değerlendirilmesini, yeterliğinin onaylanmasını ve düzenli aralıklarla denetlenmesini,
v) Organik: Bu Kanunda geçen organik kelimesi ekolojik ve biyolojik kelimeleriyle eşdeğer anlamı,
İfade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Komiteler, Yetkilendirilmiş Kuruluşlar ve Müteşebbis
Komitelerin oluşumu, yetki, görev ve sorumlulukları
Madde 4- Bu Kanunun uygulanmasında; organik tarımın geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapmak ve Bakanlık içi koordinasyon ve değerlendirme hizmetleri ile yetkilendirilmiş kuruluşların, işletmelerin, müteşebbislerin, kontrolör ve sertifikerlerin faaliyetlerini izlemek üzere Bakanlık bünyesinde Organik Tarım Komitesi kurulur.
9087
Organik tarımın ticaretini, tanıtımını, araştırmalarını ve diğer organik tarım faaliyet stratejilerini belirlemek ve Bakanlık dışı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve izleme hizmetlerini yapmak üzere Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi kurulur. Bu Komite; ilgili kamu kurum ve kuruluşları, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve özel sektör temsilcilerinden olmak üzere en az on kişiden oluşur.
Bu komitelere bağlı olarak, yeter sayıda alt komite oluşturulabilir.
Organik Tarım Komitesi ve Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesinin oluşumu ve çalışma şekli ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Yetkilendirilmiş kuruluşlar
Madde 5- Bu Kanunun uygulanmasında; organik tarım faaliyetlerinin her türlü kontrol ve sertifikalandırma işlemleri, Bakanlıkça veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş kuruluşlarca yapılır. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, yeterli ve tecrübeli personel ile teknik alt yapıya sahip olmak zorundadır.
Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu tarafından sertifikalandırılmamış ürünler, organik ürün veya organik girdi adı altında satılamaz.
Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya sertifikasyon kuruluşu organik olmayan tarımsal ürün ve girdilere, organik ürün veya organik girdi sertifikası veremez.
Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerler, Bakanlıktan çalışma izni almak zorundadır. Yetkilendirilmiş kuruluşların çalışma izni bittiğinde, Bakanlıktan süre uzatımı almadan tekrar faaliyette bulunamazlar.
Bakanlık tarafından verilen çalışma izni devredilemez.
Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, kontrol ve sertifikasyon olmak üzere iki ayrı birimden oluşur. Kontrol biriminde görev yapanlar sertifikasyon biriminde, sertifikasyon biriminde görev yapanlar da kontrol biriminde görev yapamazlar.
Yetkilendirilmiş kuruluşlar, bu Kanuna uygun olarak çıkarılacak yönetmelikte belirlenen dönemlerde Bakanlığa rapor vermek, bilgi ve belgelerini Bakanlık yetkililerine göstermek zorundadırlar.
Yetkilendirilmiş kuruluşlar ile kontrolör ve sertifikerlerin; çalışma izni, izin süresi, süre uzatımı, izinlerinin iptali, görev ve yetkileri, yetki kullanımı, kontrol ve sertifikasyon sistemi ile kontrolör ve sertifiker çalıştırmaya ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.
Müteşebbis
Madde 6- Müteşebbisler, yetkilendirilmiş kuruluş kontrolünde çalışmak zorunda olup, bu Kanun kapsamında Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik hükümlerine aykırı faaliyette bulunamazlar.
Müteşebbisler, kontrol veya denetim amacı ile Bakanlık yetkilileri ile Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş kuruluşların yetkililerine; işletmeye giriş izni vermek ve muhasebe kayıtları ile diğer ilgili dokümanlarını göstermek zorundadırlar. Yetkilendirilmiş kuruluşlar, elde ettikleri bu bilgi ve belgeleri, Bakanlık dışında üçüncü şahıslara veremezler.
9088
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Uygulama Esasları
Organik tarım faaliyetleri
Madde 7- Organik tarım faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Orman sayılan yerlerde ürün toplanması ile ilgili usul ve esaslar, Çevre ve Orman Bakanlığının görüşü alınarak, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Hammaddesi tarımsal kaynaklı olan organik ürünlerden elde edilen nihai ürünlerin, imalat veya sanayi ürünü olması halinde, bu nihai ürünlerin üretilmesi ve tüketiciye ulaşıncaya kadar olan aşamalar ile ilgili usul ve esaslar Bakanlığın olumlu görüşü alınarak, ilgili bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması, 24.6.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tâbi değildir.
Organik ürünlerin ve girdilerin reklam ve tanıtımı
Madde 8- Organik ürün ve girdilerin etiket ve logoları yalnızca organik ürünler ve girdiler için kullanılır. Organik ürünlerin ve girdilerin etiketi ve logosu, reklam ve tanıtımı; sahte, yanıltıcı veya ürünün yapısına, özelliklerine, içeriğine, kalitesine, orijinine ve üretim tekniklerine göre hatalı bir izlenim yaratacak, ürünün sahip olmadığı etki ve özelliklere atıfta bulunacak biçimde olamaz ve tüketiciyi yanıltacak yazı, resim, şekil ve benzerlerini içeremez.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yayın yapan ulusal, bölgesel, yerel radyo ve televizyonların, üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla organik tarımla ilgili ayda en az otuz dakika eğitici yayın yapmaları konusunda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gerekli tedbirleri alır.
Organik ürünlerin ve girdilerin ihracatı
Madde 9- İhracat sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi adı altında ihraç edilemez.
İhraç edilen fakat alıcısı tarafından iade edilen ürün ve girdiler, mahrecine iade olarak kabul edilir. Söz konusu ürünler ve girdiler, ithalatta yapılan kontrol ve belgelerden muaf olup, gümrük idareleri tarafından sadece ayniyat tespiti yapılarak, ilgili mevzuat çerçevesinde yurda girişlerine izin verilir.
Organik ürünlerin ve girdilerin ithalatı
Madde 10- İhracat sertifikası olmayan organik ürün veya girdiler, organik ürün veya organik girdi adı altında ithal edilemez. Gümrükler dahil yapılan kontrollerde, organik olmadığı tespit edilen ürün ve girdilerin, yurt içine organik ürün veya girdi adı altında sokulması, dağıtılması ve satışının yapılmasına izin verilmez. Bu ürün ve girdiler, sorumlu müteşebbise iade edilir ya da ilgili ulusal mevzuatına uygun olmaları halinde, yurt içinde organik olmayan ürün veya girdi olarak değerlendirilmesine izin verilir.
Denetim
Madde 11- Bu Kanunun uygulanmasında; yetkilendirilmiş kuruluşlar, işletmeler ve müteşebbisler ile kontrolör ve sertifikerlerin her türlü denetimi Bakanlık tarafından yapılır.
9089
Bakanlık gerekli gördüğü hallerde denetim yetkisini kısmen veya tamamen, akreditasyonu yapılmış; kamu kurum ve kuruluşlarına, özel sektör tüzel kişilerine ve üniversitelere devredebilir.
Denetim hizmetlerinde çalışacak personelin yetki ve sorumlulukları ile hizmet içi eğitimine ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ceza Hükümleri, Cezaların Tahsili ve İtiraz
Ceza hükümleri
Madde 12- Bu Kanun hükümlerine uymayanlara uygulanacak cezaî hükümler aşağıda belirtilmiştir:
a) 5 inci maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.
b) 5 inci maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket ettiği tespit edilenlere, ellimilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, yetki ve izin belgeleri iptal edilir. Başka ad ve unvan altında olsa dahi, bu Kanun kapsamında çalışmalarına izin verilmez.
c) 5 inci maddenin dördüncü fıkrasına aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak uygulanır ve kendilerine bir daha çalışma izni verilmez.
d) 5 inci maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, çalışma izinleri iptal edilir.
e) 5 inci maddenin altıncı fıkrasına aykırı hareket eden kuruluşlara, onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde, idarî para cezası iki katı olarak uygulanır ve çalışma izinleri iptal edilir.
f) 5 inci maddenin yedinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir.
g) 6 ncı maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, onmilyar lira idarî para cezası verilir.
h) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, yirmimilyar lira idarî para cezası verilir.
ı) 8 inci maddeye aykırı hareket edenlere, onbeşmilyar lira idarî para cezası verilir. Aykırılık etiket bilgilerinden kaynaklanıyorsa, etiket bilgileri düzeltilinceye kadar ürüne el konulur ve yukarıdaki para cezası uygulanıp ürün piyasadan toplattırılır. Toplatma masrafları müteşebbisten tahsil edilir.
j) 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 10 uncu maddeye aykırı hareket edenlere, otuzmilyar lira idarî para cezası verilir.
k) Bu Kanuna göre denetimleri engelleyen kişi ve kuruluşlara, onmilyar lira idarî para cezası verilir.
9090
Cezaların tahsili ve itiraz
Madde 13- Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları, Bakanlık veya o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. İdarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur ve tahsil edilen para cezaları Hazineye gelir kaydedilir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Geçici Madde 1- Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu yönetmelikler yürürlüğe konuluncaya kadar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan yönetmeliklerin, bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Yürürlük
Madde 14- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 15- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür
erdoğan ezber
25-10-2007, 17:47
Değerli arkadaşlar foruma fazla katılmadım bilgisayara biraz çok aşina değilim öncelikle belirteyim sürçi lisan edersek af ola,gelelim benim sorunuma gölcükte bundan on yıl önce hafta sonu geçirmek için otuz dönüm orman içi izmit körfezine bakan bir arazi almıştık içinde beş dönümü üzüm bağı kısmi yerlerinde kiraz ve çeşitli meyveler bulunmaktadır burası atıl vaziyette organik tarım yapmak istiyorum özellikle nar,ceviz ,kiraz,zeytin,kivi,vs bu konuda sizlerden bana yol gösterici olmanızı rica ediyorum. ayrıca ben istanbulda yaşıy0rum işlerimde yoğun olmasına rağmen buraya el atmak istiyorum değerli fikirleriniz için şimdiden teşekkür ederim.
lynx lynx
18-02-2008, 19:48
Merhaba organik tarımla ilgilenenler sanırım fukuoka (http://yabanil.net/?p=189) yı duymuştur. Aşağıda kitabından "doğal tarımın dört ilkesi " başlıklı bölümünü ekliyorum.
Masanobu Fukuoka
Bu tarlalarda gezerken dikkatle bakın. Pervane böcekleri ve güveler telâş içinde uçuşurlar. Balarıları çiçekten çiçeğe konarlar. Yaprakları aralarsanız gölgenin serinliğinde oynaşan böcekler, örümcekler, kurbağalar, kertenkeleler ve diğer küçük hayvanlar görürsünüz. Köstebekler ve yer solucanları toprağı kazarlar.
Bu dengeli bir pirinç tarlası ekosistemi. Böcek ve bitki toplulukları burada düzenli bir ilişki sürdürüyorlar. Bir bitki hastalığının bütün tarlayı kaplamasına karşın mahsûlün hiç etkilenmediğini görmek alışılmadık bir şey değil.
Ve şimdi, bir an için komşunun tarlasına bakın. Yabanî otlar, herbisit[1] kullanılarak ve toprağın sürülmesi yoluyla tamamen temizlenmiş. Toprakta yaşayan hayvanlar ve böcekler ilaçlar sayesinde yok edilmiş. Kimyasal gübre kullanılarak toprağın organik maddeleri ve mikroorganizmaları tümüyle yakılmış. Yazın tarlalarda çalışan çiftçilerin gaz maskeleri ve lastik eldivenler giydiklerini görebilirsiniz. 1500 yıldır sürekli olarak tarım yapılan bu pirinç tarlaları, tek bir kuşağın sömürücü tarım uygulamaları nedeniyle heba olmuştur.
Dört İlke
Birincisi TOPRAĞI İŞLEMEMEKTİR, yani toprağı sürerek ya da belleyerek altını üstüne getirmemektir. Yüzlerce yıldır, çiftçiler toprağı sürmenin ürün yetiştirmek için gerekli olduğunu varsaydılar. Ama toprağın sürülmemesi doğal tarım için esastır. Toprağın sürülmesi bitki köklerinin yayılması ve mikro organizmaların, küçük hayvanların ve yer solucanlarının aktiviteleri gibi doğal yollardan kendi kendine gerçekleşir.
İkincisi SUNÎ (KİMYASAL) GÜBRE YA DA HAZIRLANMIŞ KOMPOST KULLANMAMAKTIR.[2] İnsanlar doğanın işine karışınca, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, açılan yaraları kapatamazlar. Pervasız tarım uygulamaları toprağın ihtiyaç duyduğu besinleri yok eder ve bunun sonucunda toprak yıldan yıla zayıflar. Eğer toprak kendi haline bırakılırsa, düzenli bitki ve hayvan yaşamı döngüsüne bağlı kalarak doğal yoldan verimliliğini korur.
Üçüncüsü TOPRAĞI SÜRME YA DA HERBİSİT KULLANMA YOLUYLA YABANÎ OTLARI TEMİZLEMEMEKTİR. Yabanî otlar, toprak verimliliğini oluşturmakta ve canlı topluluğunun dengesini sağlamakta üzerlerine düşen rolü oynarlar. Temel bir ilke olarak yabanî otlar yok edilmemeli, denetim altında tutulmalıdır. Sap malçı, mahsûllerin arasına ekilmiş beyaz yoncadan oluşan bir zemin örtüsü ve geçici olarak su basmak (göllemek) benim tarlalarımda etkin bir yabanî ot denetimi sağlıyor.
Dördüncüsü KİMYASALLARA BAĞLI KALMAMAKTIR.[3] Toprağın sürülmesi ve sunî gübre kullanılması gibi doğal olmayan uygulamaların sonucunda zayıf bitkiler ortaya çıktığından beri, hastalık ve böcek dengesizliği tarımın büyük sorunlarından biri haline geldi. Doğa, kendi haline bırakıldığında, kusursuz bir denge içindedir. Zararlı böcekler ve bitkiler her zaman vardır, ama sayıları doğada, zehirli kimyasalların kullanılmasını gerektirecek miktarda artmaz. Hastalık ve böcek denetimine karşı duyarlı bir yaklaşım, sağlıklı bir çerçevede dayanıklı ürünler yetiştirmektir.
Toprağın Sürülmesi
Toprak sürüldüğü zaman doğal ortam tanınmayacak şekilde değişir. Bu gibi girişimlerin geri tepmesi, kuşaklar boyunca çiftçinin kâbus görmesine neden olmuştur. Örneğin, doğal bir alan sürüldüğü zaman yengeç çayırı (digitaria), çatalotu, labada ve kuzukulağı gibi çok güçlü otlar bitki örtüsünü egemenlikleri altına alırlar. Bu otlar kök saldıkları zaman, çiftçi her yıl yabanî otları ayıklamak gibi neredeyse imkânsız bir işle baş başa kalır. Büyük sıklıkla, tarla terk edilir.
Bu gibi sorunlarla uğraşmakta tek duyarlı yaklaşım, en başta durumu yaratan doğal olmayan uygulamalardan vazgeçmektir. Çiftçi, aynı zamanda, neden olduğu hasarı onarma sorumluluğu taşır. Toprağı sürmekten vazgeçilmelidir. İnsan yapımı kimyasal maddeler ve makineler kullanarak yok etmeye yönelik bir savaş sürdürmek yerine, sapları yaymak ve yonca ekmek ibi yumuşak yöntemler kullanılırsa, çevre doğal dengesine geri döner ve sorun çıkaran yabanî otlar bile deneyim altına alınabilir.
Suni Gübre
Toprak verimliliği uzmanlarıyla sözleşirken hep şu soruyu sormamla tanınırım: “Eğer bir tarlayı kendi haline bırakırsanız verimliliği artar mı, yoksa azalır mı?” Genellikle biraz sustuktan sonra şuna benzer bir yanıt verirler: “Evet, bir bakalım… Azalır. Hayır, hatırlarsak, bir pirinç tarlasına uzun süre hiç sunî gübre verilmediğinde, alınan ürün dönüm başına 240 kg seviyesinde sabitlenir. Toprak ne güçlenir ne de zayıflar.”
Bu uzmanlar sürülmüş ve göllenmiş bir tarladan söz ediyorlar. Eğer doğa kendi haline bırakılırsa verimlilik artar. Bitki ve hayvanların organik atıkları yüzeydeki bakteri ve mantarlar tarafından çürütülür. Yağmur suyunun hareketiyle, besinler toprağın derinliklerine taşınarak mikroorganizmalara, yer solucanlarına ve diğer küçük hayvanlara yiyecek olur. Bitki kökleri, en alt toprak kademesine uzanarak besinleri tekrar yüzeye taşırlar.
Toprağın doğal verimliliği hakkında bir fikir sahibi olmak istiyorsanız, bir ara dağlara doğru yürüyüşe çıkın ve sunî gübre olmadan ve toprak sürülmeden büyüyen dev ağaçlara bir bakın. Doğanın verimliliği hayal gücümüzün ulaşabileceklerinin ötesindedir.
Doğal orman örtüsünün kesin ve birkaç kuşak boyunca Japon kızılçamı ve sedir ağaçları dikin. Toprak zayıflar ve erozyona açık hale gelir. Diğer yandan, toprağı zayıf, kırmızı killi bir yapıda olan çıplak bir dağ alın ve çam ya da sedir ağacıyla birlikte zemin örtüsü olarak yonca ve çevrince ekin. Yeşil gübre[4] toprağı zenginleştirdiği ve yumuşattığı için, ağaçların altında yabanî otlar ve çalılar yetişir ve zengin bir yeniden gelişme döngüsü başlar. Bazı durumlarda toprağın en üstteki 10 santimlik kısmı on yıldan kısa bir sürede zenginleşir.
Tarım mahsûlleri yetiştirilmesinde de hazırlanmış gübre kullanımı terk edilebilir. Çoğu durumda, kalıcı bir yeşil gübre örtüsü ile tüm sap ve kabukların tarlaya verilmesi yeterli olacaktır. Sapın çürümesini kolaylaştıracak hayvan gübresi sağlamak için ördekleri tarlaya salardım. Eğer yavru ördekler, fideler henüz gençken tarlaya salınırlarsa, pirinçle birlikte büyürler. On ördek, bir dönüm için gerekli tüm gübreyi sağlar ve aynı zamanda yabanî otları kontrol altında tutar.
Bunu, sonradan yapılan bir otoyol yüzünden ördeklerin yolu geçerek tarlalara gidip sonra da kümese geri dönmeleri imkânsız hale gelinceye kadar yaptım. Şimdi sapların çürümesini kolaylaştırmak için az miktarda tavuk gübresi kullanıyorum. Diğer bölgelerde, ördek ve otlayan diğer küçük hayvanların kolayca kullanılmaları hâlâ mümkün.
Çok fazla gübre kullanmak da sorunlara yol açabilir. Bir keresinde, pirinç dikiminin hemen ardından, 5 dönüm yeni ekilmiş pirinç tarlasını bir yıllığına kiraladım. Tarlalardaki büyün suyu boşalttım ve kimyasal gübre kullanmadan, yalnızca az miktarda tavuk gübresi kullanarak devam ettim. Tarlaların dördündeki mahsûl normal şekilde gelişti ama beşincide, ne yaparsam yapayım, pirinç bitkileri çok kalın çıktılar ve samyelinin neden olduğu yaprak yanıklığı hastalığının saldırısına uğradılar. Tarlanın sahibine bunu sorduğumda, bana tavuk gübresini kış boyunca o tarlaya döktüğünü söyledi.
Sap, yeşil gübre ve biraz kümes hayvanı gübresi kullanarak, hiç kompost ya da ticarî gübre kullanmadan da yüksek verim alınabilir. Onlarca yıldır arkama yaslanıp doğanın toprağı havalandırma ve gübreleme yöntemini gözlemliyorum. Ve izlerken de, dünyanın kendi verimliliğinin hediyeleri olarak gayet bereketli sebze, narenciye, pirinç ve kış tahılı mahsûlleri alıyorum.
Yabanî Otlarla Başa Çıkmak
Yabanî otlarla uğraşırken akılda tutulması gereken bazı temel noktalar şunlardır:
Toprağın sürülmesine son verildiği zaman yabanî otların sayısı ciddi ölçüde azalır. Aynı zamanda, belli bir alandaki yabanî ot türleri de değişir.
Eğer tohumlar, önceki ekin hâlâ tarladayken serpilirse, yabanî otlardan daha önce filizlenir. Kış yabanî otları, ancak pirinç hasadından sonra filizlenirler, ama o zamana kadar kış mahsûlü hemen sonra filizlenir, ama pirinç halihazırda güçlü bir şekilde büyümektedir. Tohumlamayı ürünler arasında zaman boşluğu bırakmayacak şekilde zamanlamak, ekine yabanî otlar karşısında büyük bir avantaj sağlar.
Hasadın hemen ardından büyün tarla sapla örtülürse, yabanî otların filizlenmeleri yarıda kesilir. Aynı zamanda ekinle birlikte beyaz yonca ekmek de yabanî otları kontrol altında tutar.
Yabanî otlarla mücadele etmek için genellikle kullanılan yöntem toprağı sürmektir. Ama toprak sürüldüğü zaman, derinlerde yatan ve başka türlü gelişme şansları olmayan tohumlar, toprağın yüzeyine çıkarak orada filizlenme şansını yakalarlar. Bundan da öte, bu koşullarda çabuk-filizlenen, hızlı-büyüyen türlere avantaj sağlanmış olur. Bu nedenle, denilebilir ki yabanî otları kontrol altında tutmak için toprağı süren çiftçi, biraz da gerçek anlamda, kendi talihsizliğinin tohumlarını atmaktadır.
“Zararlıların” Kontrolü
Hâlâ bazı insanlar var ki, kimyasal kullanmazsa meyve ağaçlarının ve tarladaki ekininin gözleri önünde solacağına inanıyor. İşin gerçeği şu ki, insanlar kimyasalları kullanmak suretiyle, istemeden de olsa, bu temelsiz korkularını gerçeğe dönüştürebilecek koşulları hazırladılar.
Geçtiğimiz günlerde, Japon kızılçamları bir çam kabuğu biti salgınından ağır zarara uğradı. Şimdi ormancılar helikopterler kullanarak havadan ilaç püskürtme yoluyla bunu durdurmaya çalışıyorlar. Bunun kısa vadede etkili olacağını inkâr etmiyorum, ama biliyorum ki, bunun başka bir yolu olmalı.
Son araştırmalara göre, bit yanıkları doğrudan istilâlar değildirler ve aracı ipliksolucanlarının hareketlerini izlerler. İpliksolucanları ağaç gövdesinin içinde ürer, su ve besin taşınmasını engeller ve sonunda çamın kuruyup ölmesine yol açarlar. Temeldeki neden, şüphesiz, henüz açıkça anlaşılamamıştır.
İpliksolucanları ağaç gövdesinin içindeki bir mantarla beslenirler. Neden bu mantar ağacın içinde böylesine çoğalarak yayılmaya başladı? Mantar çoğalmaya başladığında ipliksolucanları orada mıydı? Yoksa ipliksolucanları, mantar zaten orada olduğu için mi ortaya çıktı? Sonunda, kimin önce geldiği sorusuna varıyoruz: Mantar mı yoksa ipliksolucanı mı?
Daha da ötesi, hakkında çok az şey bilinen ve mantara eşlik eden bir başka mikrop ve mantar için zehirli olan bir de virüs var. Her yönden müdahale üstüne müdahale gelse de söylenebilecek bir tek şey var, alışılmadık sayılarda çam ağacı hızla kuruyor.
İnsanlar çam bitinin gerçek nedenini bilemezler, uyguladıkları “çözümün” nihaî sonuçlarını bilemedikleri gibi. Eğer bu durumla bilgisizce uğraşılırsa bu ancak bir sonraki büyük felaketin tohumlarını atar. Hayır, kimyasal ilaç püskürtmeyle bitten gelen zararın azaldığını bildiğim için sevinemem. Tarımsal kimyasallar kullanmak bunun gibi sorunları çözmek için en uygunsuz yoldur ve bunun yapacağı tek şey gelecekte daha büyük sorunlara yol açmaktır.
Doğal tarımın bu dört ilkesi (toprağı sürmemek, sunî gübre ve hazırlanmış kompost kullanmamak, yabanî otları toprağa sürerek ya da herbisitlerle yok etmemek, ve kiyasallara bağlı kalmamak) doğal düzene uyar ve doğanın zenginliğinin tazelenmesine yol açar. Bütün çabam bu düşünce çizgisinde oldu. Benim sebze, tahıl ve narenciye yetiştirme yöntemimin özü budur.
***
1 Yabani otları öldürmek için kullanılan kimyasal maddelerin ortak adı.
2 Gübre olarak Bay Fukuoka beyaz yoncalardan oluşan bir emin örtüsü kullanır, dövülmüş sapları tarlaya geri verir ve az miktarda kümes gübresi ekler.
3 Bay Fukuoka hiçbir kimyasal madde kullanmadan mahsûllerini yetiştirir. Bazı meyve ağaçlarına böceklerin tırmanmasını engellemek için makine yağı çözeltisi kullanır. Kalıcı ya da geniş spektrumlu zehirler kullanmadığı gibi bir ilaçlama “programı” da yoktur.
4 Yonca, burçak ve çevrine gibi toprağı tavına getiren ve besleyen zemin örtüsü bitkileri.
kaynak: yabanil.net (http://yabanil.net)
lewoli34
15-03-2008, 23:29
organik tohum kullanmaniz lazim.
denizakvaryumu
25-03-2008, 11:27
Fukuoka'nın kitabı nihayet Türkçe basıldı. Daha doğrusu Eylül 2006 da basılmış da ben yeni gördüm. Kaos Yayınları Ekin Sapı Devrimi Doğal Tarıma ve Doğal Hayata Giriş (http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=GLM4RBEU3S0DVR6IVKXX). Doğal tarımın mucizevi yönlerini artık birinci elden okuyabileceğiz. Tarlamda ayırdığım kimse girmesin bölümü yanına bir de doğal tarım bölümü ekleyeceğim. Gerçi 5 senedir tarla sürülmedi ve gübrelenmedi ama köylüler sahipsiz bulup biriki kere otunu biçtiler.
Sn.Halit Togay
kimse girmesin ve doğal tarım
bölümlerinde bir gelişme var mı ?
ozturk.kerim
13-06-2008, 13:13
arkadaşlar şimdiye kadarki anlatılanları takip etmeye çalışıyorumda bir arkadaşım bana yapılan bu çalışmaların hormonlu üretim olduğunu iddia etti gerçekten yapılan bu çalışmalar doğol yollarla üretilen bitkilerden farklı mı ?
değilmi ?
:o
izzeterisen
13-06-2008, 13:16
Organik tarımda hormon olmaz.
Varsa organik değildir.
organik tarım hakkında merak edilenlere biraz cevap olabilirim sanıyorum.. varsa eğer cevap vermekten mutluluk duyarım
Emine Aktaş
07-07-2008, 10:38
Tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre gibi) olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliştirilmiştir. FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” , Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Kaynak: www.ankara-tarim.gov.tr
Neden Organik Tarım?
Giderek artan nüfusa orantılı olarak yaşadığımız çevre ve yediğimiz ürünlere dikkat etmek gerektiği gibi hassas konular tartışılmaya başladı Türkiye’de. Örneğin organik tarım ile ilk önce yediklerimizin önlemini almalıyız. Neden olarak;
>>Gelecek nesilleri korumak,
>>Kimyasalların insanlar, çevre ve hayvanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak,
>>Toprak verimliliğini ekolojik koşulları göz önüne alarak doğal yollarla uzun dönem için sağlamak,
>>Toprak ve genetik kaynak erozyonunu önlemek,
>>Su miktar ve kalitesini korumak,
>>Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak,
>>Üretici ve tarımsal işletmelerde çalışan insanların sağlığını korumak,
>>Küçük çiftçilerin güvenliğini üretim döngüsü veya gelir düzeylerini arttırarak sağlamak,
>>Ekonomiyi desteklemek,
>>Sağlıklı ve besin kalitesi yüksek ürün elde etmek.
Kaynak: www.egeliihracatcilar.com
Türkiye Organik Tarımda
İnsan sağlığına ve çevreye dost organik tarım ürünleri tüm dünyada büyük ilgi görüyor. Artık kozmetik, tekstil, mobilya gibi sektörlerde de organik ürünler üretiliyor. Üretimi 300 bin tonlara ulaşan Türkiye dünyanın üçüncü büyük ihracatçısı. Ancak yüzde 95’i markasız olan ürünler dünyada farklı etiketlerle satılıyor.
Tüm dünyada doğal ürünlere olan ilgi hızla artıyor. Bu yüzden insan sağlığına ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren organik tarım ürünlerine büyük bir talep var. Dünya ülkeleri yılda 25 milyar dolarlık organik ürün tüketiyor. Üstelik bunlar sadece gıda ile sınırlı değil. Kozmetik, tekstil, mobilya gibi sektörleri de kapsıyor. Türkiye organik tarım ürünleri konusunda dünyanın en büyük üç ihracatçı ülkesinden biri. Ancak ihraç edilen ürünler markasız olduğu için asıl potansiyel bir türlü ortaya çıkmıyor. Markasız ürünlerimiz ihraç edildiği ülkelerdeki firmalarca kendi etiketleri yapıştırılarak pazarlanıyor.
Organik Ürün Çeşidi 200’ü Buldu
10 yıldır organik ürünler satan Nuhun Ambarı’na uğruyoruz. Burada her bir adım, farklı bir kokuya atılıyor. Mor fesleğenden defneye çeşit çeşit baharat arasından, kestane ve orman gülü ballarının yanına varıyorsunuz. Elma, kayısı hatta yumurta bir yana, organik tuz ve toz şeker bile var. Mağazayı eşiyle birlikte işleten Şeref Şen, ürün çeşitliliğinin hızla arttığını belirtiyor. Gerçekten de Türkiye’nin 1996’da 26 ürünle sınırlı yelpazesi, bugün 200 çeşide ulaşmış durumda. Üstelik bunlar sadece gıda ürünleri. Organik ürünler sadece yiyip içtiklerimizle de sınırlı değil. Organik bebek pijaması ve pantolondan masa ve sandalyeye, oyuncağa, rujdan göz kalemine kadar uzanan geniş bir pazardan söz ediliyor artık.
Türkiye’nin organik tarım alanında aldığı yolu rakamlar da kanıtlıyor. Tarım Bakanlığı’nın resmi kayıtlarına göre 10 yıl önce 10 bin ton olan üretim miktarı, bugün 300 bin tonlara ulaştı. Organik tarım yapılan alanlar ise 6 bin hektardan 175 bin hektara çıktı. Yıllık ihracat da 30 ila 40 milyon dolar arasında seyrediyor. Üstelik bu sadece resmi rakamlar. Uzmanlara göre kayıtdışının çok yoğun olduğu sektörde ihracat 100 milyon doları rahatlıkla aşıyor.
İç tüketime gelince... Dünya ülkeleri yılda 25 milyar dolarlık organik ürün tüketiyor ve bu oranın her yıl yüzde 30 büyüdüğü tahmin ediliyor. Elbette dünyadaki gelişmeler, Türkiye’ye de yansımış durumda. Çin ve Hindistan’la birlikte dünyanın en önemli üç ihracatçı ülkesinden biri olan Türkiye, düşük iç talep sıkıntısını yavaş yavaş aşmaya başladı.
Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı Ahmet Altındişli’ye göre Türkiye’de iç pazar büyüklüğü 20 milyon dolara ulaşmış durumda. Organik ürün tüketiminin gelecek birkaç yıl içinde 30 milyon dolarlara ulaşacağı tahmininde bulunan Altındişli, tüm büyük marketlerin organik ürünlere yer açmasının talep artışının göstergelerinden biri olduğunu belirtiyor. Altındişli, organik ürün satış noktalarının da özellikle büyük kentlerde ciddi bir ilerleme kaydettiğini, sadece İstanbul’da 25’in üstüne çıktığını anlatıyor.
Markalar Doğarsa Geleceğimiz Parlak
Türkiye’nin organik tarımda geleceği parlak görünüyor. Ancak sorunlar da var. İç talep hâlâ istenen düzeye ulaşmış değil. Bundan da önemlisi Türkiye, organik tarımda markalaşamıyor. Dış pazardan yüksek talep gelmesine karşın ihracatın yüzde 95’i markasız. Tıpkı zeytinyağında olduğu gibi dökme usulde ihracat yapılıyor. Düşük katma değerli markasız satılan ürünler, yurtdışına çıktıktan sonra Avrupalı firmaların etiketleriyle dünya pazarlarına açılırken Türkiye’nin potansiyeli gölgede kalıyor.
Referans’ın araştırmasına göre bu açmazın dışında kalan ve ihracatının tümünü markalı yapan tek firma Elit Naturel. Organik nar ve karadut suyu gibi işlenmiş ve farklı ürünlerle dışarda pazar açan firma dışında Türkiye’nin en büyük üretici ve ihracatçısı konumundaki Işık Tarım bile ihracatının yüzde 97’sinde kendi markasını kullanmıyor. Markalı organik ürün pazarının Avrupalı firmalar tarafından çoktan paylaşıldığına ve bu zinciri kırmanın yüklü yatırım gerektirdiğine işaret eden firma temsilcileri ve pazar uzmanları markasız çıkışın Türkiye’nin organik tarım ürünlerindeki geleceğini riske soktuğunu kabul ediyor. Ancak hükümetin markalaşma çalışmalarına destek sunmaması durumunda riskin büyüyeceğine dikkat çekiliyor.
Gıda dışı organik ürün pazarı ise henüz çok yeni olduğu için Avrupalılar tarafından tutulmuş bir pazar söz konusu değil. Bu nedenle marka sıkıntısını aşmak bu alandakiler için çok daha kolay. Bilinçli yaşam akımı geliştikçe büyüme vaat eden organik tekstil, kozmetik ve mobilya sektöründeki firmalar ürünlerine aldıkları talebin toplam tüketimin yüzde 1’inin bile altında kaldığını belirtiyor. Ancak "merakla gelen siparişlerin" yerini, yerleşik bir pazara bırakacağı görüşünde birleşiyorlar.
Claudia Schiffer’ın Kızı Giyiyor
Fuar Baby markasıyla dünyaya açılan ve Türkiye’nin organik üretimde gıdayı sınır kabul etmediğini kanıtlayan Alkım Tekstil’in sahibi Yusuf Eroğlu, iç pazardaki talep artışını meraka dayandırıyor. Bebek giyimi ile Almanya’nın ünlü Babywalz mağazasına giren hatta ünlü top model Claudia Schiffer’in kızının marka kataloğunda yer aldığı Fuar Baby’nin organik serüveni aslında çok kısa.
Sadece 6 ay önce üretime geçtiklerini belirten Eroğlu, "Müşterilerimiz, organik tekstil ürünümüz olup olmadığını soruyordu. Merak ediyorlardı. Doğal ürünlere yönelik dünya çapında gelişen eğilimin Türkiye’de de kendini göstermeye başladığını fark edince üretimimizin yüzde 10’unu organik ürünlere ayırmaya karar verdik" diyor. Avrupa ülkelerinde organik tekstil pazarının toplam pazarın hâlâ yüzde 2’siyle sınırlı olduğunu ancak büyüme vaat ettiğini anlatan Gültekin, Türkiye’de de bir tür talep sıçraması yaşanacağını ifade ediyor. "Ürün fiyatları normal ürünlerin yüzde 50 üstünde. Yüksek fiyat, talebi düşük tutuyor. Ancak gelecek yıllarda ciddi bir sıçrama bekliyoruz" diyen Gültepe, 2007’de organik üretim payını yüzde 10’dan 20’ye çıkarmayı planladıklarını belirtiyor. Yıllık cirolarının 8 ila 8.5 milyon dolar arasında değiştiğini söyleyen Gültekin, yeni yatırımların ciro artışını da beraberinde getireceğini ifade ediyor.
Organik Oyuncak Fabrikası Yolda
Evinde dikiş makinesiyle peluş oyuncaklar yapan Yusuf Tamer’in öyküsü ise organik oyuncak sektörünün işlenmeye açık olduğunu kanıtlar nitelikte. Oyuncakçılığın baba mesleği olduğunu söyleyen Sinem Oyuncak’ın sahibi Tamer, üretime merdiven altı başlamış. Türkiye Tekstil Hazırgiyim Deri Sanayi Teknoloji ve Tasarım Araştırma Geliştirme Vakfı yetkilileriyle tanışması ise her şeyi değiştirmeye yetmiş. Vakfın temasta olduğu Almanya merkezli bir firmadan organik oyuncak talebi alan Tamer, şimdi Almanya dışında Japonya ve ABD’ye ihracat yapıyor. "Talebi karşılamakta zorlanıyoruz. Fabrika kuracağız" diyen Tamer, bir yıl içinde organik ürün sertifikasıyla üretime geçeceklerini de belirtiyor.
İtalyanlar Organik Nazmi’den Un İstedi
Yurtdışından organik ürün üreticilerine gelen teklifler, Sinem Oyuncak’ın sahibi Yusuf Tamer’le sınırlı değil elbet. Erzurumlu "Organik Nazmi" de İtalya’dan makarnalık un siparişi aldı. Türkçe öğretmenliğinden emekli olduktan sonra baba mesleği çiftçilikte ilerlemeye karar veren Nazmi Ilıcalı, 3 yıl önce "Daphan Ovası Sözleşmeli Organik Tarım Projesi" ile Erzurum’da 633 çiftçiyle organik tarım hareketi başlatmış. Bugün 12 ilden 4 bin üyeli bir birliğin başkanlığını yürüten Ilıcalı’nın başarısı İtalyanların bizzat kendisini ziyaret etmesini sağlamış. İtalyanların 10 bin ton un istediğini anlatan Ilıcalı, "Bu, bölgeye en az 10 milyon dolarlık döviz girecek demek" diyor. Ilıcalı, organik tarıma girişini ise "Doğu bölgelerde yetişen ürünler düşük fiyata alıcı bulabiliyor. Ama bunları organik ürüne çevirip gelirimizi artırabileceğimizi fark ettim. Böylece organik tarıma girdim" sözleriyle açıklıyor.
Rujdan Oyuncağa Organik İthalat Da Artıyor
Dünyada 4000’e yakın organik ürün çeşidi var. Bu ürünlere Türkiye’den de talep artınca ithalatta da artış başlamış. Fransız Greenmanma’nın bitki özü içeriğiyle organik kozmetik ürünlerini Türkiye’ye taşıyan Ganime Ceylan, makine mühendisliği firmasında çalışırken doğal ürünlere olan ilgisini girişimciliğiyle birleştirmiş.
Rujdan allık ve göz kalemine, gündüz ve gece kremleriyle ayak bakım setlerine kadar 78 çeşidi satışa sunan Ceylan, iç pazardan beklediklerinin üstünde talep aldıklarını söylüyor.
Ahşap at arabaları, trenler, yap-boz seçenekleri ile tamamı el yapımı yüzde 100 doğal oyuncakları Avrupa’dan ithal eden Efsane Ticaret ise, 2-3 yıl önce bu alana girmiş. Avrupa’da yüzlerce doğal oyuncak üreticisi olduğunu, buna karşın bu sayının Türkiye’de bir ya da iki ile sınırlı kaldığını söyleyen şirket sahibi Mehtap Şen, "İnsanlar çocuklarının metal ve kanserojen nitelikteki plastik ürünlerle bir arada yaşamasını istemiyor. Pek çok kişi kendisi için ayırmadığı bütçeyi çocuğunun sağlığı için ayırmaya razı" şeklinde konuşuyor.
Marka Yapmakla Kalmadı New York Times’a Çıktı
Türkiye’de organik tarım ürünü ihraç eden 76 firma var. Küçüklü büyüklü hemen hepsi organik tarımda Avrupalılarla rekabetin güçlüğünden ve markalaşma maliyetinin kaldırılamaz boyutta olduğundan söz ediyor. Ancak tek bir şirketle sınırlı olsa da istisnalar var. Elite Naturel markalaşmakla kalmamış, dünyanın en büyük gazetelerinden New York Times’a başarısıyla konu olmuş bir firma. Yıllık ciroları yaklaşık 10 milyon dolar. Bunun 2.5 milyon doları ihracattan. Şirket bugün,Elit markasıyla nar ve karadut dışında organik güllerden ürettiği bir şerbet de ihraç ediyor. Bu ürünlerin dışında, kavun suyundan ayva ve elma suyuna kadar uzanan ürün seçenekleri de var. Çağrı Eşmekaya, "Kanada’dan Avustralya’ya, ABD’ye, Avrupa ve Çin’e kadar pek çok ülkeye satış yapıyoruz. Her birinde 1 ila 3 distribütörümüz var. Kaliteli ve farklı tatlarda üretim yaptığımız için tadanlar devamını istiyor. İnsanlar yeni lezzetlere açık. Biz de onlara bunu sunmaya çalışıyoruz" diyor.
Marka İnisiyatifi Büyüklerde
Türkiye’de organik tarımın geleceği konusunda araştırmaları bulunan eski Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM) Organik Tarım Dairesi Başkanı Salih Zeki Yıldız, markalaşma yolundaki Türkiye’nin inisiyatif kullanabilir noktaya gelmesi gerektiğini söylüyor. "Dünya pazarlarında inisiyatif İngiltere ve Almanya gibi güçlü ülkelerin elinde" diyen Yıldız, pazara markalı çıkabilmenin temel kurallarını "Kaliteli üretimden taviz verilmemeli. Ayrıca ölçek büyütüp, maliyet düşürülmeli ve üretimin sürdürülebilirliği sağlanmalı" şeklinde açıklıyor. Yıldız, organik tarımın istenen noktaya gelebilmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:
Dekar başı destek miktarı 13 YTL’den 20-25 YTL’ye yükseltilmeli.
Organik tarımda, ürün bazlı birliklerin kurulması teşvik edilmeli.
Birlik kuruluşu ve üyeliğiyle ilgili müeyyideler azaltılmalı ve basitleştirilmeli.
Üretici birlikleri, küçük ölçekli üreticilerin ortaklıklara girişmesini sağlayabilmeli.
Dünyada 25 milyar Dolarlık Pazar Var
130 ülkede 24.1 milyon hektarda organik üretim yapılıyor.
Dünya organik tarım alanlarının büyüklüğü 40 İstanbul’a eş.
AB ülkelerinin toplam üretim alanı 5.6 milyon hektar, işletme sayısı 175 bin.
Dünyada 25 milyar dolar, AB’de 15.4 milyar dolarlık bir organik tarım pazarı var.
Türkiye’de Üretim 10 Yılda 30 kat Arttı
Türkiye, Çin ve Hindistan’la birlikte en önemli ihracatçı ülke.
Türkiye’nin en önemli ihraç pazarı AB ülkeleri.
Almanya, İngiltere, İsviçre, Avusturya, Hollanda, Fransa ve Danimarka başlıca alıcı ülkeler.
İhraç edilen ürünler arasında kuru kayısı, incir ve üzümün dışında anason, rezene, kişniş, badem, ceviz, çamfıstığı, reçel ve konserveler bulunuyor.
1996’da 10 bin ton olan üretim, 300 bin tona ulaştı.
103 bin hektarda, 300 farklı çeşit ürün yetiştiriliyor.
Türkiye’nin ihracatı resmi olmayan kayıtlara göre 100 milyon doların üstünde.
İç pazar büyüklüğü ise 20 milyon dolar.
Hormon ve Kimyasal İlaç Kullanımı Yasak
Gelişmiş ülkelerde 1980’lerde uygulanmaya başlanan ve doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren organik tarım, kimyasal ilaç, hormon ve mineral gübre kullanımını yasaklayan bir üretim modeli. Bu yöntemde tarım ürününü hastalıklardan korumak vb. ihtiyaçlarını gidermek için sadece uluslararası kuruluşlarca onaylanmış doğal ilaç ve gübreler kullanılabiliyor. Organik tarımda genetiği değiştirilmiş organizmaların üretimine ya da girdi olarak kullanımına izin verilmiyor. Ürünün organik ürün olarak satışa sunulması da kurallara bağlı. Bunun için atılacak ilk adım, Tarım Bakanlığı tarafından belirlenmiş 7 kuruluştan birine sertifikasyon başvurusunda bulunmak. Sertifika sahibi işletmelerin ürünleri, sertifika kuruluşları tarafından periyodik kontrollere tabi tutuluyor. Onay verilmemiş bir ilacın kullanımı tespit edilirse, sertifika da iptal ediliyor.
Kaynak: Referans Gazetesi/Pınar Arat
Japonlar organik Türk çayını sevdi
Karali Çay Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karali, Japonya’ya deneme amaçlı olarak gönderdikleri 2,5 tonun üzerinde ’organik çayın’ büyük ilgi gördüğünü
söyledi.
Karali, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rize’deki bahçelerinde 2000
yılında organik çay üretimine başladıklarını, 2005 yılında organik çay
üretim sertifikası aldıktan sonra ihracat konusundaki çalışmalarını
hızlandırdıklarını belirtti.
Japonya’ya geçtiğimiz ay organik çay ihraç ettiklerini, bu ülkeye ilk
aşamada deneme amaçlı olarak 2,5 tonun üzerinde çay gönderdiklerini ve
ürünün büyük ilgi gördüğünü ifade eden Karali, şöyle konuştu:
"Gelişmiş ülkelerde, özellikle organik ürünlere ilgi sürekli artıyor.
Karali Çay olarak, organik çay üretiminde ve yurt dışı pazarlarda önemli
aşamalar kat ettik.
Geleneksel çay kültürleriyle tanınan Japonlar’a Türk organik çayını
tattırdıklarını dile getiren Karali, bu ülkede ürünlerine gösterilen
ilgiden oldukça memnun olduklarını, geleneklerine çok bağlı olan Japon
tüketicisine Türk çayını sevdirmeyi başardıklarını vurguladı.
kaynak (http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=509811&Kategori=ekonomi):milliyet
Yiyecek ve giyeceklerden sonra kremler de organik
Organik yiyecekler, çamaşırlar, jeanler, pedlerden sonra organik meyve suyundan yapılmış kremler de artık kadınların yoğun ilgisini görüyor. Madonna, Kate Hudson, Cameron Diaz, Scarlett Johansson, Katie Couric, Marcia Cross ve Alison Lohman gibi ünlü yıldızların da kullandığı tamamen ‘organik’ meyve suyu ve bitki özlerinden oluşan tek cilt bakım markası Juice Beauty yakın zamanda ülkemizde de satılmaya başlandı. Organik kremlerin diğerlerinden farkını, etki mekanizmasını ve tüm özelliklerini Kimyager ve Organik Ürün Uzmanı Çağla Ercanoğlu ile konuştuk.
# Organik meyve suyundan elde edilen kremlerin diğerlerinden en önemli farkı nedir?
Günümüzde tarımsal üretimde kullanılan ilaçlar, hormon ve kimyasal gübre gibi maddeler insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini artarak göstermeye başladı. Tüm bu olumsuz etkileri kaldırmak amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçları yerine aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerine dayalı yapılan tarım üretimiyle organik ürünler üretiliyor. Organik meyve suyundan üretilen ürünler, tamamen organik şartlarda üretilen meyvelerden oluşuyor ve bu sebepten dolayı diğer kremlerden en önemli farkı içeriğinde hiçbir zararlı kimyasal madde barındırmaması. Sürekli büyüyen kozmetik sektöründe, gıdalarda kullanılması yasak olan zehirli kimyasallar barındıran ürünler de kullanılıyor ve bu durumdan çoğu tüketici haberdar değil.
# Peki, etkisi diğerlerine göre nasıl?
Juice Beauty’nin hazırlanışında su yerine, taze sıkılmış organik meyve suyu özleri kullanılıyor. Patent bekleyen organik meyve suyu bazı, tüm diğer markaların kullandığı su bazından farklı olarak, antioksidanlar, çok değerli vitaminler, hayatî önem taşıyan bitkisel besleyiciler ve güçlü hidroksil asitler bakımından doğal ve zengin bir formül sunuyor. Yakın zamanda yapılan bir araştırmada, organik meyve sularının, organik olmayan meyve sularına kıyasla 2 kat daha fazla besleyici olduğu da saptanmıştır.
# Bu ürünler yaşlanmaya karşı etkili mi?
Güçlü antioksidan teknolojisi ve DMAE, alfa lipoik asit, koenzim Q10, peptidler, yağda çözülen C vitamini, çok değerli yağ asitleri ve organik içerikler, yaşlanma etkilerine karşı en başarılı sonuçları veriyor. Peeling etkili ürünlerin özünü, organik meyve suları ve ham şeker kamışından elde edilen doğal alfa ve beta hidroksil asitler oluşturuyor. Kusursuz bir pH dengesine sahip olan Juice Beauty ürünleri, en hassas ciltlere bile uygun formüllerle üretiliyor.
# Meyvelerin gerçekten organik olup olmadığı kontrol ediliyor mu?
Juice Beauty’de kullanılan tüm organik maddeler, ABD Tarım Bakanlığı’nın resmen tanıdığı bir kurum tarafından onaylanmıştır. Juice Beauty ürünlerinde kullanılan başta meyve suları, aloe vera, bal, bitkisel ürünler, bitki yağlar, şeker ve temel yağ asitleri olmak üzere tüm organik hammaddeler, USDA tarafından onaylanan sertifikalı organik çiftliklerde yetiştiriliyor. Ayrıca, tüm organik içerikler, yetiştirildiği eyalete göre, CCOF (California Sertifikalı Organik Çiftçiler Birliği), Oregon Tilth, Uluslararası Kalite Garantisi (Quality Assurence International) ve Washington Tarım Bakanlığı gibi, yerel organik sertifikalara da sahip. Kesinlikle hiçbir ürünümüz hayvanlar üzerinde test edilmiyor ve hayvanlardan elde edilmiş hiçbir katkı maddesi de içermiyor.
# Nasıl bir teknoloji kullanılıyor?
Organik ürünlerde de kozmetik sektöründe uygulanan yüksek teknolojiler uygulanıyor. En önemli fark, etken maddelerin organik olmasıdır. Ayrıca zararlı kimyasallar kullanılmıyor.
# Bir ürün açıldıktan sonra kaç ay kullanılabiliyor?
Koruyucu maddeler kullanılıyor, fakat paraben gibi sağlığa zararlı olanları tercih edilmiyor. Ürünler ambalajda belirtildiği gibi açıldıktan sonra 18 ay kullanılabiliyor. Raf ömürleri ise 2-3 yıl arasında değişiyor.
kaynak (http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=112647,4&tarih=23.03.2008):akşam gazetesi
Bir de şu var, organik diye yetiştirilen ürünler arılar ve rüzgar tarafından, polenlerle olsun tohumla olsun genetiği değiştirilmiş ürünlerle karışıyor. Bu sebeple bilim adamlarının iyi bir araştırmayla ürünün orjinallerini bulup, gerek doğadan gerek kayıtlardan, böylece ancak bu türler çoğaltılmalı. Aksi takdirde genetiği değiştirilmiş, bozulmuş bir ürünü kimyasal ilaçlar kullanılmadan üretipte doğal üretim diye insanlara kakalarsan bu doğal gıda değildir. Bunların çok dikkatlice araştırılması gerekiyor.
Emine Aktaş
13-07-2008, 17:37
Bir de şu var, organik diye yetiştirilen ürünler arılar ve rüzgar tarafından, polenlerle olsun tohumla olsun genetiği değiştirilmiş ürünlerle karışıyor. Bu sebeple bilim adamlarının iyi bir araştırmayla ürünün orjinallerini bulup, gerek doğadan gerek kayıtlardan, böylece ancak bu türler çoğaltılmalı. Aksi takdirde genetiği değiştirilmiş, bozulmuş bir ürünü kimyasal ilaçlar kullanılmadan üretipte doğal üretim diye insanlara kakalarsan bu doğal gıda değildir. Bunların çok dikkatlice araştırılması gerekiyor.
Arz-talep dengesinde insanların doğal olana yönelmesi,nasıl olursa olsun kazanç olsun diye düşünenlerin entrikaları ile de karşılaşmaktadır.Organik gübre adı altında kullandığınız bir gübrenin,hastalıklı bir hayvanın kemik,kan ve tüylerinin kurutulmuş karışımı da olabilir.Veya kullanılan bu hayvan atıklarının genetiği ile de oynanmış olabilir.Bunlar bizi niye ilgilendiriyor?İnsanların iyi niyetini para olarak kullanmak isteyenler, her devir ve mekanda bulunmaktadır.
Bizim yapmamız gereken,sorumluluklarımızı en ahlaki düzelde yerine getirmeye çalışmaktır.
Kimler tarafından bu denetimler yürütülüyor?
Devletin denetimi yeterli midir veya denetimde uyguladığı sistem?
Denetiminde denetiminin olması gerekmiyor mu; aynen rekabet ortamı gibi.. Bazı durumlarda parayla susturulabiliyor gerçekleri açıklayabilecek olanlar. Parayla susturulamayacak kadar fazla ve geniş kapsamlı araştırma-denetleme birimleri mevcut mu? Gerçekleri kendi çıkarlarına çevirecek sözleri söyleyenlerin yalanlarını ortaya dökecek kadar yaptırım gücü yüksek dernekler,kurumlar var mı?
Ayrıca yiyeceklerimize zehir katanların ve organik yaşamı altüst edenlerin kimlikleri ve şirketleri, ürettikleri markalar ve ürünlerinin adı teşhir ediliyor mu? Yapılanlar yeterli mi?
Şirketler için kötü imaj birçok şeyi altüst eder; çünkü onlar için reklam çok önemlidir. Hele güvenilir kurumların katkılarıyla ve delilleriyle ortaya konmuş bilimsel kanıtlar bir düzenbazlıktan ve zararlı bir oluşumdan söz ediyorsa bu çok dikkat çeker ve bunu yapanlar için büyük yıkımlara sebep olur. İmajı zedelenir, müşterisi azalır bazıları iflas eder..
yakamozsimsek
16-07-2008, 18:43
Hayret'ya organik tarimdan herkezin gozu korkmus oysa'ki o kadar basitki,yeterki kucuk sorunlara dikkat edelim aslen çok basittir.Inanin hayret ediyorum turkiyede tarimin en ust seviyede olmasi gerekirken bu hale gelmesi,dusundurucu.Yazilanlar çizilenler dogrudur ancak is icrata gelince isler degismektedir.Unutmayinizki istemek basarmaktir.
travaux paysagist
ibrahim simsek
Not bu arada turkce yazima laf etmeyiniz kurallariniz agir
Emine Aktaş
17-07-2008, 11:52
Evet, istemek başarmaktır. Zaten bu formu açan ve katılan insanlar, bir şeylerin farkına varıp, kaliteli bir paylaşım ve üretim için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Karşılığı, evlatlarımız ve geleceğimiz için daha iyi bir yaşam.
Ferda Ülkümen
24-07-2008, 15:02
Yalova valiliği tarafından yapılan çalışmalarla, Armutlu yarımadası ekolojik turizm ve organik tarım geliştirme havzası oldu.
Armutlunun Mecidiye, Hayriye ve Selimiye köyleri organik tarım havzasını oluşturmakta, aralarında Fıstıklı ve Kapaklı Köylerinin de bulunduğu beş köy aynı zamanda Yeşil - Mavi turizm seyir yolu üzerinde yer almaktadır.
http://www.yesilmaviyol.com/proje.asp
Mecidiye köyünde 6 yetiştirici 2007 yılında organik tarım sertifikası almış, Fıstıklı'dan 75 çiftçi organik zeytin yetiştiriciliği yapmak üzere sertifikasyona giriş yapmışlardır.
Ayrıca Armutlu kaymakamlığı sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı tarafından hayata geçirilen Hayriye köyü süt sığırcılığı, Fıstıklı köyü seracılık, Selimiye köyü kiraz yetiştiriliciği projeleri başarıyla uygulanmakta, bölgede önemli geçim kaynaklarından olan arıcılık kaymakamlık tarafından açılan kurslarla desteklenmektedir.
2004 yılından bu yana Yalova valiliği ile ortak çalışmalar yapan, Dr. Sosyolog Tülay Andiç'in sahibi olduğu Thuya Ekoçiftlik ekopansiyon ekolojik turizm sertifikalı bir işletme olarak Armutlu yarımadası orman köyleri ekolojik tarım, ekolojik turizm konseptli bölgesel kalkınma modelinin pilot çalışması.
http://www.thuya-ekopansiyon.com/
Dün Mecidiye köyünde, sertifikalı üreticilerin katıldığı ilk organik ürünler pazarı açıldı,
Pazarda yöre ürünler olan zeytin, zeytinyağı, bal ve kekik ilk göze çarpan ürünlerdi;
43662
Zeytinyağından yapılmış doğal sabunlar;
43663
Bal ve dut pekmezi
43665
43664
Thuya ekoçiftlik ürünleri
43666
Oğuz Karsan
28-08-2008, 15:27
Merhaba,
Organik nedir?
Eğer Organik bir meyveden kasıt, katkısız, ilaçsız ve kimyasal müdahale olmadan kendi haline yetişen yiyecek ise, Ülkemizde yetiştirilen ürünlerin yarısından fazlası zaten kayıtsız organik sınıfına girebilir. Çünkü ürünlerinin organik olduğunu belgeleyecek o pahalı sertifikaları asla satın alamazlar.
Ama Organik olmanın tanımını yabancılar gibi belirlemeye kalkarsak zaten organik yiyecek diye birşey olamaz çünkü otobana yakın olanları da organik saymıyorlar, 10 mil çevre içinde herhangi bir ilaçlamayı da kabul etmiyorlar.
Ama bizim insanımızın yetiştirdiği meyve ve sebzenin büyük bölümü organik sayılır. Hangi çiftçimiz o pahalı gübreleri kullanabiliyor ki? Hangi çiftçimiz pahalı ilaçları satınalabiliyor ki?
Bizim çiftçimizin çoğunun birkaç ineği, keçisi, koyunu veya başka hayvanı vardır. Dolayısıyla, çoğu hayvanlarının gübresini kullanır. Böylelikle organik tanımına tam olarak girmese bile en azından sağlıklı besinler ürettikleri kesin.
Ama yabancıların organik tanımına girebilmemiz için yine yabancılara bir sürü para ödememiz gerekecekse varsın sebzemiz, meyvemiz sertifikasız olsun. Ben köylümüze ve çiftçimize güveniyorum.
İlk başta birkaç ilaç veya tohum pazarlamacısının ucuz dedikodusunun peşinden gidip, bedava olduğundan bazı zararlı malzeme kullanmış olabilirler. Ama artık uyandılar. Herkes eski sisteme döndü veya dönüyor.
Saygılar.
Oğuz Bey benim gözlediğim kadarıyla, en azından kendi çevrem için konuşursam, Adana'da şehir içinde bir mahallede yaşayan bizlerin süpermarketlerden aldığı sebze ve meyvenin hemen hemen hiç biri bahsettiğiniz yoksul köylüler tarafından üretilmiyor.Bugün bir süpermarketten veya şehir pazarından alacağınız tüm sebze/meyve bahsettiğimiz kimyasalları rahatça alabilecek ve malesef alan, tüketen belli büyüklükte çiftçiler tarafından üretiliyor.
Kendi mahallemdeki süpermarket zincirinde satılan ürünlerden salatalık, domates, biber ve nektarin benim şahsen tanıdığım insanlar, çiftçiler tarafından üretilip satılıyor, depolarında çuval çuval duran, üretimde kullanılan kimyasal gübrenin haddi hesabı yok.
Zamanında, belki 15 sene önce TRT'de bir programda göstermişlerdi.Kamera eşliğinde bir köye incelemeye gidiyor ilgili ekip, oradaki yoksul köylüye soruyorlardı ne kadar gübre/ilaç attığını.Yetkili kameraya konuşurken bir kaç gram atılacağını söylerken, köylü bir maşrapa getirdi, "bununla doldurup doldurup atıyoruz" dedi.Hiç unutmam o programı :)
Benim burada gördüğüm uygulama da herkesin seralarında kendi için yetiştirdiği bir küçük kısım var, onlar kendi kısımlarını ilaçlamadan yiyip diğer kısımlarını (ilaçlananlar) satıyorlar.
Organik tarım yapan bir köyümüzde 12 çiftçiyle işe başlanmıştı,katılmayanlar zamanla katılanlarla gerek dalga geçerek gerekse müdahale ederek bütün üyeleri vazgeçirerek organik tarım projesine ket vurdular.
Sertifika paralarına destek olunan köyde şu an devam ettiren bir kişi var. O da muhtar.
Cumhur Tonba
02-09-2008, 23:03
Sayın Cello.
Peki koyununuz organik gıdalarla beslendimi? Onuda hesaba katmanız lazım.
Merhabalar !
Gerçekten vali beyi burdan kutlamak lazım. Benim düşüncem bu mavi yeşil yol projesi Yalovaya verilebilecek en büyük hizmetti. Sadece Elmalık köylüleri tarafından bilinen İSTİKAM TEPE diye bir yer bu proje kapsamında açılmış bir piknik alanı. Çok güzel düzenlenmiş. Yaklaşık bir ay önce bir iş sonrası arkadaşlarımla birlikte gidip bir öğlen vakti bizde malgal yapıp doyasıya manzarayı seyrettik.
Ferda hanım organik tarım konusunu forma taşımanız ve bizlerle buluşturmanız gerçekten güzel bir çalışma. Bize yukarı köylere bir yol göründü Yalovadan. Bir şey öğrenmek istiyorum bu organik ürün satışları belli tarihlerdemi yapılıyor yoksa her gün varmı merak ettim.
Sevgi ve saygıyla.
Emine Aktaş
16-10-2008, 09:05
Organik tarım, özellikle son 10 yıldır giderek artan oranda kullanılmaya başlayan bir kavram. 1940’lardan önce böyle bir kavram yoktu. Çünkü bir tarımsal ürünün organik ya da organik olmaması konusu, olabilirliğini düşünmeye hiç gerek olmamıştı. 1970’ lere kadar olan süreçte de pek ihtiyaç hissedilmedi. Ancak 1970’ ler sonrası insanlar, özellikle Avrupa halkları, tarımsal ürünlerin üretimi sırasında birçok kimyasal kullanıldığını, bu kimyasalların sağlığa ve çevreye zararlı olabileceği düşünülerek konu üzerinde odaklanılmaya başlandı ve görüldü ki tarımsal ürünlerde hastalıklara karşı kullanılan ilaçlar, bu ürünleri tüketen insanların da sağlığını olumsuz etkileyebilmekte. Görüldü ki kullanılan gübreler yeraltı sularını tehdit ediyor, ürünleri lezzetsizleştiriyor, toprakları bozuyor ve en önemlisi “gelecekte acaba o eskiden yediğimiz mis gibi gıdaları bulabilecek miyiz? Çocuklarımız, torunlarımız bunları tadabilecek mi?” sorusunu sormamıza yol açıyordu.
Peki, organik tarım tam anlamıyla nedir? Açıkçası bu konuda benim dahi çok şikâyetim var. Açık açık bu kavramın ne olduğunu, neleri içerdiğini bilmiyoruz. İnternette yaptığım kısa bir arama sonucu aldığım organik tarım tanımlarına gelin bir göz atalım:
Tanım 1- "Organik Tarım, kelime itibariyle sentetik ve kimyasal ilaçlar ile gübrelerin kullanımının yasak olduğu kontrollü bir üretim şeklidir”.
Sorgulama 1- Bu ifadeden anlıyoruz ki organik tarımda sentetik ve kimyasal ilaçlar ve gübreler yasaktır ve bu üretim kontrollüdür. Peki, organik tarım sadece bu mudur?
Tanım 2- Organik (ekolojik/biyolojik) tarım; toprağı, havayı, suyu koruyarak ona zarar vermeden sürdürülebilir üretimi sağlamak; biyoçeşitliliği korumak, kontrollü ve sertifikalı üretim metodu ile tüketiciye sağlıklı ürünler sunmaktır.
Sorgulama 2- Bu bence daha iyi bir tanım.
Tanım 3- Ekolojik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir.
Sorgulama 3- Bu tanım daha çok gıda güvenliği kaygılarına odaklanmış bir tanım. Tam olarak açıklamıyor.
Tanım 4- Organik tarım, geleneksel tarımla karşılaştırıldığında daha az dış tarımsal girdilerin kullanıldığı, fakat daha çok biyolojik yoğunluğun yer aldığı alternatif bir tarım sistemidir.
Sorgulama 4- Evet bu da işin bazı kısımlarını açıklayan bir tanım. Hiç tarımsal girdi kullanmadan üretim yapmak söz konusu değil. O halde bu işin adı tarımsal üretim değil doğadan toplayıcılık olmalı. Ki onda bile girdi olarak işgücü var.
Tanım 5- Organik Tarım (Biyolojik, Ekolojik Tarım): Tarımsal üretimin insana ve çevreye zarar vermeden gerçekleştirildiği, ekolojik sistemde sentetik kimyasallar ve bu kimyasalların hatalı uygulamaları sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik bir tarım yöntemidir. Organik tarım bir “alternatif tarım” yöntemi değildir. Geleneksel tarımın, günümüz teknoloji ve koşullarında uygulanmasıdır. Konvansiyonel tarım ise “sentetik kimyasal tarım” olarak ifade edilmelidir. Sürdürülebilir, IPM, alternatif, iyileştirilmiş tarım yöntemleri organik tarım olarak değerlendirilemez. Bu tarım yöntemlerinde sentetik kimyasalların kullanımı kontrol altına alınırken organik tarımda sentetik kimyasal girdiler kullanılmamaktadır.
Sorgulama 5- İşte bir otorite daha çıkıyor ve az önce başka bir tanımcının “alternatif” dediğine “alternatif değildir” diyor. Kafamız daha da karışıyor.
Organik tarım yönetmeliğinde iyi bir tanım var gibi. Ancak buradaki tanım da organik tarımı açıklamıyor, organik tarım faaliyetlerini açıklıyor. Buna göre “organik tarım faaliyetleri: Toprak, su, bitki, hayvan ve doğal kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma, pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya kadar olan diğer işlemlerini ifade eder.” denilmekte.
Daha da çok tanım bulabilir ve değerlendirebiliriz ancak okuyucuyu sıkmak istemiyorum. Burada bir gerçeği kısaca anlatmak istedim. Bu gerçek açığa kavuştuğunda şu sorular cevap bulabilecek:
1- Organik tarım neden yeteri kadar gelişmiyor?
2- Organik tarımsal üretim yapmak neden zor?
3- Organik ürünleri pazarlamak neden zor?
4- Neden tüketici istediği organik ürünü kabul edilebilir fiyata istediği zaman ulaşamıyor?
Açıkçası organik tarımın “ne” olduğu, nasıl yapılması gerektiği şu an itibarı ile tam belirli değildir. Tarım Bakanlığımızın yayınladığı yönetmelik elbette kimi konuları ortaya koyuyor (yönetmeliği http://www.tarim.gov.tr/arayuz/10/icerik.asp?efl=uretim/organiktarim/organik_tarim.htm&curdir=%5Curetim%5Corganiktarim&fl=organik.doc web adresinde görebilirsiniz).
Ancak maalesef bu yönetmelik uluslar arası çapta denetlenebilir değil. Bazı kuralların nasıl olması gerektiğini ortaya koyuyor ancak bize tam olarak bir yol haritası çizmiyor. Sayın bakanımız bir beyanında, “tarım sektöründe entelektüeller yok, bu yüzden sektör gelişmiyor” demiş. Bu görüşe katılıyorum ve konuyla ilgili eleştirilerimi açıklayıp, düzeltmelerle ilgili yol almayı umuyorum. Bana göre en önemli sorunlar şunlar:
1- Mevcut yönetmelik, uluslar arası anlamda tanınır olabilecek yapıya haiz değil. Bu yönetmeliğin uluslar arası anlamda geçerli olabilmesi için öncelikle ISO 45011 standardına uygun yazılması gerekmekte.
2- Yönetmelikteki bazı izin verilen maddeler, uluslar arası alanda izin verilmeyen maddeler. Geçenlerde organik elma üreten bir tanıdığım bana elma iç kurdu ile nasıl savaşabileceğini sordu. Adını hatırlamadığım bir kimyasal adı söyledi. Dediğine göre bu kimyasal ülkemizde organik tarım için izinli ancak Avrupa’ da yasakmış. Bu durumda şöyle bir soru oluşuyor kafamızda: Avrupa’ nın organik ürünleri bizimkilerden daha mı organik?
3- Şu an bir üretici organik tarım üretimine başlamak istese elbette öncelikle bir sertifikasyon kuruluşuna gitmek zorunda. Oradan aldığı kimi yönergelerle üretimini yapmaya çalışıyor. Üretimle ilgili çalışmalar kontrolörler vasıtası ile yürütülüyor. Çok net bir sistem olduğu söylenemez. Bence sağlıklı yapı şöyle olmalıydı: devlet onay birimi olmalı, bir sivil toplum örgütü yayım birimi olmalı. Örneğin bu örgütün oluşturduğu teknik komite ve standart komitesi standartları yayınlamalı. Standartlar tüketici derneklerinden, üniversitelerden, bakanlıktan, perakendecilerden görüş alınarak çıkarılmalı. Ve bir de tescil ve sekreterya işlerini yürüten bir özel şirket olmalı. Başvurular bu şirkete gelmeli, başvuru başına kuruş bazında cüzi bir ücret alınmalı ki şirket faaliyetine devam etsin. Bu şirket ilgili bilgi ve raporları dönemsel olarak bakanlığa ve kamuoyuna açıklamalı.
Şu an maalesef organik tarımda sadece ülkemiz değil dünya çapında tam bir sistematik yapılanma yok. Bence organik tarım bu yüzden yeterince yaygınlaşamıyor.
Bu konuda en etkin çalışan uluslar arası kurum IFOAM. IFOAM’ ın uluslararası alanda geçerli olan bir standardı var ( http://www.ifoam.org/organic_facts/justice/pdfs/Guidance-Document.pdf web adresinde görebilirsiniz). Ancak dünya çapında sadece bazı belgelendirme kuruluşları IFOAM standartları ile çalışıyor. Bence ülkesel bazda IFOAM ile anlaşmak ve ülkemizde yerel bir IFOAM bürosu açmak, organik tarım konusunda çalışan bir sivil toplum kuruluşunu bu standartları ülkemize adapte ederek tercüme eden bir birim haline getirmek ve bir (belki yarı resmi) bir şirket aracılığı ile belge ve sistem takibi yapmak çok faydalı olacaktır.
Böylece tüm dünyadaki ilgili çevrelerin eleştirilerine rahatça göğüs geren bir organik tarım sistemine sahip olunabilir. Böylece organik tarım ülke çapında kolayca yayılır. Zamanla organik tarımsal üretim bilgisine, organik ürünlere ulaşmak kolaylaşır; ürünlerin fiyatları makul seviyelere gelebilir ve organik ürün ihracatımız sağlıklı şekilde artar. Bu yöntemin uygun olduğunu düşünmemin sebebi, iyi tarım uygulamalarında Eurep derneğinin, Eurepgap standartlarında benzer yapıyı kurmuş olması. Şu an Eurepgap sistemi olabildiğince sağlıklı ilerliyor. Belge sayıları artıyor, üretici sürekli standardize edilmiş iyi bilgiye ulaşabiliyor. Sayı vermek gerekirse 2002 yılında 4.000 olan Eurepgap belgeli üretici sayısı şu an 50.000 in üzerinde. Bu sayı, grup üreticileri 1 belge aldığı için gerçek sayının çok daha fazla olduğunu düşünmeliyiz elbette.
Oluşturulacak iyi bir istemin acilen gerektiğine inanıyorum. Bana “Nasıl organik tarım yapacağız?” diye soran üreticilere göreceli olmayan, net cevaplar vermek istiyorum. Yukarıda bahsettiğim yapının organik tarım sektörünün bu en önemli sorununa iyi bir çare olacağını düşünüyorum.
Benim de üyesi olduğum “Organik Tarım Derneği” ile bu konuda çalışmalar yapmak, ilgili kişilere iyi ve doğru bilgileri uygun standartların şemsiyesi altında aktarabilmek istiyoruz. Bizimle bu çalışmalara katılmak veya organik tarım konusunda gönüllü çalışmalarda bulunmak isterseniz, www.otd.org.tr web adresinden, sembolik bir üyelik ücreti ödeyerek derneğimize üye olabilirsiniz.
Konu ile ilgili bilgi eksiğim veya hatalarım varsa affınızı diler, sözlerimi 20 yüzyıl öncesinden azat edilmiş bir köle olan Epiktetos lakaplı bir filozofun öğüdü ile tamamlamak isterim: “Yürürken bir çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına özendiğin gibi, seni yöneten aklın da çarpılmamasına özen!”
Saygı ve sevgilerimle,
Hakan Ozan Erzincanlı
Ziraat Yüksek Mühendisi
www.tarimsal.com
ilker_eroglu
18-12-2008, 22:32
Merhabalar,
Üretilmesini tavsiye ettiginiz sebze ve meyveleri paylaşabilirmisiniz.
İlker
Emine Aktaş
19-12-2008, 12:26
Her türlü sebze ve meyve, çevreye uyumu göz önünde bulunduralarak organik üretim yöntemleri ile yetiştirilebilir.
ilker_eroglu
19-12-2008, 20:54
Maddi kazanç olarak düşünülürse diye sorumu genişletmek isterim
AkinGulbaz
20-12-2008, 15:40
Organik tarım yapacağımız tarlayı nasıl işlemeliğiz ve gübreyi hangi aşamada kullanmalıyız. Yardımcı olursanız sevinirim
Emine Aktaş
20-12-2008, 17:33
Organik sebze ve meyveler, arz- talep dengesine göre maddi getiri sağlarlar. İnsanlar, yiyeceğimiz yiyeceklerin sağlığımıza ve genetiğimize etkisini öğrendikçe, yediği yiyeceklerin nasıl üretildiği konusunda da titizlik gösterirler. Bu bağlamda hangi sebze veya meyvenin daha çok kazanç getireceği konusunda ayırım yapmak zor olur.
Bu konuda, en çok kimyasal kirlenmeye uğramış yiyeceklere alternatif üretmek mantıklı olandır.
Emine Aktaş
20-12-2008, 17:35
Organik tarımda, sentetik kimyasal maddelerin (örn. genelde gübreler, ot ilaçları, bitki koruma ürünleri, insektisitler ve pestisitler) kullanımı yasaklanmıştır. Bitkiler öncelikle hastalıklara dirençli türlerin seçilmesi ve uygun toprak işleme metotları vasıtasıyla korunmaktadır. Bunlar:
- ürün rotasyonu, örn. aynı arazide ardışık olarak aynı ürün yetiştirilemez. Bu metodun temelini oluşturan mantık, parazitler gelişemez ve bitki besinleri aşırı tüketilmez.
- sıra çalıları ve ağaçların dikilmesi, sadece peyzajı daha hoş yapmaz, aynı zamanda parazitlerin doğal predatörleri için barınak sağlar ve komşu alanlardan gelen kirlilik maddelerine karşı fiziksel bir bariyer oluşturur.
- ara ürün yetiştirme, örn. bir ürün diğerlerinin parazitleri tarafından seviliyorsa, farklı ürünlerin paralel işlenmesi.
Organik tarım, iyi-bozunmuş gübre ve organik kompostlar (örn. çimen vb.) ve yeşil gübre gibi doğal gübreleri kullanır. Örn. bu amaç için dikilmiş yonca ve hardal gibi bitkilerin toprağa karıştırılması.
Bitkileri hastalık ve zararlılardan korumak gerektiğinde, bitkisel, hayvansal veya mineral orijinli doğal maddeler kullanılır, örn. bitki ekstraktları, faydalı predatörler, kaya unu veya toprak yapısını ve kimyasal kompozisyonunu ıslah eden ve bitkileri kriptogamik saldırıdan koruyan doğal mineral maddeler.
Organik toprak işleme teknikleri, doğal dengeyi düzenler.
Emine Aktaş
20-12-2008, 18:10
Organik gübre verilmesi; Bitki ekimi yapılmadan ve yapıldıktan sonra , toprak ve yaprak tahlillerine göre gübreleme yapmak, ideal olan gübreleme yöntemidir.
Oğuz Alper
20-12-2008, 22:12
Herkese Merhaba;
Ben biyolojik mücadele ile ürünlerimi yetiştiriyorum ve inanın daha az masraf ve daha çok ürün elde ediyorum .Gübre masrafımda azaldı .Bilgi almak isteyen arkadaşlara solarizasyondan itibaren anlatabilirim .
AkinGulbaz
24-12-2008, 01:14
Merhaba arkadaşlar, benim bir dönüm kadar bir bahçem var ve organik sebze yetiştirmek istiyorum. Fakat bu işlerle ilgili fazla bilgim yok. Kasım ayında derin sürüm yaptırdım bundan sonraki aşamada çiftlik gübresi kullanmak istiyorum fakat zamanını bilmiyorum. Kesekleri kırdırdıktan sonramı şimdimi yoksa ekimden hemen öncemi gübre kullanmam gerekiyor. Yardımlarınızı bekliyorum
muhacir07
12-02-2009, 16:46
Arkadaşlar merhaba!Ben de organik tarım meraklısıyım.Hatta İstanbul da açılan organik pazarı duyunca ,keşke Antalya nında bir organik pazarı olsa diye iç geçirmiştim.Sonunda bizim de bir organik pazarımız oldu.İlk haftalar müdavimiydim,şimdilerde hiç uğramaz oldum.Halk arasında malum bu tür güzel şeylere çamur atma sevdası her zaman vardır.Etrafta tohumlarının organik olup olmadığıyla ilgili söylentiler var.Ben tohumlarınında sertifikalı olduğunu düşünüyorum.Yanlışsa lütfen düzeltir misiniz?
muhacir07
12-02-2009, 16:53
Bir de fiyatları zannedildiği gibi anormal değil,bu da biraz kafamı karıştırıyor.Pahalı olmasını tabikide istemem ama organik sebzeler pahalı olur diye biliyorduk hep.Sadece kurutulmuş ürünler bayağı pahalı oluyor.
zm_sayhan
27-03-2009, 16:48
Organik soğan yetiştiriciği hakkında bilgiye ihtiyacım var(ingilizce ve italyanca farketmez) özellikle hastalıklarla mücadelesi konusu işime yarar ama diğer bilgilere de göz atmak istiyorum.Elinde bu bilgiye sahip olan arkadaşlar hızla benle paylaşırsa mutlu olurum....
Organik Soğan Yetiştiriciliği
İklim istekleri: Ilık iklimlerden serin iklimlere kadar değişik iklimlerde yetişebilen soğan bitkisi gündüzleri sıcak ve kurak, geceleri ise serin şartları sever. Ayrıca yağışlı bir ilkbahar iklimi ister. Işıklanma ve sıcaklık soğan için vazgeçilmez faktörlerdir. Gelişme döneminde 18-20 oC civarındaki sıcaklıklar istenir. Baş bağlama döneminde ise sıcaklığın 23-26 oC civarlarında olması ideal baş gelişmesi için gereklidir. Baş kuruma döneminde kuraklık arzulanır. Aksi halde yağışlar ile nemlenen toprakta soğanlar hemen yeniden kök meydana getirerek gelişmelerini sürdürmeye başlarlar. Gün uzunluğu da soğan üretiminde önemli diğer bir faktördür. Soğan tam anlamıyla bir geçit bölgesi bitkisidir.
Toprak istekleri: Soğan kumlu killi, killi kumlu, humuslu, kuvvetli topraklarda iyi yetişir. Fazla sulak topraklardan elde edilen soğanların depo ömürleri kısadır. Zayıf topraklardan alınan soğanların başları ufak kalır ve verimleri düşer. Soğan besinlerce zengin, derin ve kabuk bağlamayan topraklarda iyi yetişir.
Taban suyu yüksek arazilerde ve ağır killi topraklarda yetiştirilmemelidir. Organik topraklarda yüksek verim elde edilir. Asidik toprakları sevmez, alkalin karakterli toprakları tercih eder. Soğan için uygun pH değerleri 6.5-7.5 arasıdır.
Erken dönemde pazar için yetiştirme yapılacaksa allüviyal karakterli topraklar tercih edilmelidir. Böyle topraklarda yetiştirilen soğanlar erken hasat edilirler, ancak depolanma süreleri kısa olur. Kış mevsimi için yetiştirilecek soğanlar killi topraklarda yetiştirilmelidir. Killi topraklarda yetiştirilen soğanların depo ömrü daha uzundur.
Toprak işleme ve ekim: Soğan tarımında toprak işlemenin amaçları; iyi bir tohum yatağı hazırlamak, ön bitkiden kalan sap artıklarını gömmek, toprağı havalandırmak, yabancı otları yok ederek toprakta depolanan suyu artırmaktır. Bu amaçla, ön bitkinin hasadından sonra soğan ekilecek tarla kulaklı pulluk ile sürülmeli, ilk sürümden sonra, düşen yağışlar nedeniyle önemli bir otlanma görülürse toprak kazayağı ile işlenmelidir. Ön bitki tahıl ise anız yakılmamalı, biçerden arta kalan saplar saman makinesi ile alındıktan sonra gölge tavı (anız tavı) kaybolmadan dekara 2 kg üre gübresi verilerek sürülmelidir. Eğimli tarlalarda sürüm-ekim işlemleri eğim doğrultusunda değil, eğime dik olarak yapılmalıdır.
Soğan ekilecek tarlada toprağın çok iyi işlenmiş ve ekime hazırlanmış olması gerekir. Zira soğanın çimlenme süresi çimlenme dönemindeki hava şartlarına bağlı olarak 3-4 haftaya kadar uzayabilir. Aynı zamanda soğan tohumları küçük ve kalın kabuklu olduğundan suyu alabilmesi için toprakla iyi temas etmesi gerekir. Bu nedenle soğan ekimi yapılmadan önce toprak iyice inceltilir ve biraz sıkıştırılır. Kazayağı ile yüzeysel olarak işlenip diskaro ile inceltilen toprak sürgü çekilerek düzeltilmiş ve bastırılmış olur.
Tarım topraklarının üretim gücünün ve sağlığının korunması, ilaçlara bağımlılığın azaltılması ve üretilen soğan bitkisinin sağlığı için ekim nöbeti uygulanmalıdır. Tarım yapılan alanlarda aynı bitkinin aynı tarlaya üst üste ekilmesi toprağın fakirleşmesine ve o bitkinin hastalıklarının artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle soğan tarımından yüksek verim alabilmek için mutlaka ekim rotasyonu yapılmalıdır. Organik soğan tarımında ekim nöbeti planlamasında dikkat edilecek esaslar şunlardır:
1. Soğan toprakta azot depolama özelliği olan baklagillerle ekim nöbetine girmeli,
2. Yüzeysel köklü bitkilerle (hububat, pırasa, marul, soğan) ekim nöbetine girmeli,
3. Az su tüketen hububat gibi bitkilerle ekim nöbetine girmeli,
4. Monokültür üretimden kaçınılmalı ve
5. Münavebe planında yer alan bitkiler toprağın verimlilik özelliklerini dengelemelidir.
Tohum: Ekimde kullanılacak tohum, genetik olarak yapısı değiştirilmemiş, döllenmiş hücre çekirdeği içindeki DNA dizilimine dışarıdan müdahale edilmemiş, sentetik pestisitler, radyasyon veya mikrodalga ile muamele görmemiş biyolojik özellikte olmalıdır. Hastalık ve zararlılara dayanıklı, bölgeye adapte olan uygun bitki tür ve çeşitler ekilmelidir. Organik tarımda genetiği değiştirilmiş çoğaltım materyalleri kullanılmaz. Organik bitkisel üretimde kullanılacak tohum, fide, fidan, anaç, misel, çelik, yumru gibi çoğaltım materyalleri organik tarım metoduyla üretilmiş olmalıdır. Ancak fide dışındaki çoğaltım materyallerinin organik olarak elde edilememesi durumunda, modern üretimden gelen, Yönetmelikte organik tarımda kullanılmasına izin verilen organik gübre ve toprak düzenleyiciler (Yönetmelik Ek-1 A) ile bitki ve hayvansal orijinli maddeler (Yönetmelik Ek-1 B) dışındaki herhangi bir yapay kimyasal madde ile muamele görmemiş çoğaltım materyali kullanılabilir.
Yabancı otlara karşı dayanıklı çeşit tercih edilmelidir. yetiştirilecek çeşit hastalıklara karşı hassas ve ilaçsız ise mutlaka bu hastalığa karşı Yönetmelikçe izin verilen ekimden/dikimden önce çevre dostu bir tohum ilacı ile ilaçlanmalıdır.
Organik tarım için başvuru: Organik bitkisel üretim, yetkilendirilmiş kuruluş ile sözleşme kapsamında ve onun kontrolünde yapılır. Organik soğan yetiştirecek çiftçi önceki ünitelerde isim ve adresleri verilen organik tarım kontrol ve sertifikasyon kuruluşundan herhangi biri ile temasa geçerek organik soğan yetiştireceğini beyan eder ve kimlik bilgileri ile tarla bilgi ve belgelerini sunar. İlgili kuruluş müteşebbisin tarlasını inceleyerek organik yetiştiricilik yapılıp yapılmayacağına karar verir. Organik yetiştiricilik yapılacak nitelikteyse sözleşme imzalanır ve kuruluş, müteşebbis bilgilerini en yakın Tarım İlçe Müdürlüğüne verir. Tarım İlçe Müdürlüğü bu bilgileri bağlı bulunduğu Tarım İl Müdürlüğü İstatistik Şube Müdürlüğüne sunar. Bu şube ise ilgili bilgileri istatistik amaçlı olarak Tarım Bakanlığı bünyesindeki Organik Tarım Komitesine aktarır. Organik tarım kontrol ve sertifikasyon kuruluşu organik tarım yapacak müteşebbisi geçiş sürecine alır. Geçiş süreci soğanda iki yıldır. Geçiş sürecinde soğan gibi tek yıllık bitkilerde ekim tarihi göz önünde tutulur. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu; arazinin önceki yıllardaki kullanım durumu, yapılan uygulamalar, bölgedeki genel durum ve yetiştirilen ürünler, risk durumları, konu ile ilgili müteşebbis kayıtları ve raporlarının incelenmesi neticesinde geçiş sürecini uzatabilir ya da kısaltabilir.
Yetkilendirilmiş kuruluş tarafından yapılan kontrollerde arazide toprak koruma tedbirleri alınıp alınmayacağına karar verilir. Organik soğan üretiminde, gereksiz ve toprakta erozyona neden olacak şekilde toprak işleme yapılamaz.
Toprağın verimliliği ve biyolojik aktivitesi şu yöntemlerle sağlanır: Çok yıllık ekim rotasyon programı içerisinde baklagil ve derin köklü bitkiler yetiştirilmeli veya yeşil gübreleme yapılmalıdır. Tek ürün için, yılda dekar başına 17 kg saf azotu geçmeyecek şekilde organik hayvansal üretimden elde edilen gübre kullanılmalıdır. Yönetmelik hükümlerine göre üretim yapılan arazilerden elde edilen karışık veya karışık olmayan organik materyallerin kullanılması gerekmektedir. Organik soğan yetiştirilecek alanlarda, bu önlemlere rağmen yeterli toprak verimliliği ve biyolojik aktivitenin sağlanamaması halinde, Yönetmeliğin Ek-1 A bölümünde yer alan gübre ve toprak iyileştiriciler [ekstansif hayvancılıktan elde edilen çiftlik gübresi, kurutulmuş çiftlik gübresi ve suyu alınmış kanatlı hayvan gübresi, kanatlı ve çiftlik gübresi içeren kompostlaştırılmış hayvan gübresi, hayvanların sıvı dışkıları (taze gübre sızıntısı, idrar, vb.), solucan (vermicompost) ve böceklerin kompostu, guano, hayvansal kaynaklı ürünler ve yan ürünler (kan unu, tırnak unu, boynuz unu, kemik unu veya jelatinsiz kemik unu, balık unu, et unu, tüy, saç ve chiquette unu (öğütülmüş deri ya da kürk unu), yün, kürk, saç, sütçülük ürünleri, bitkisel kaynaklı ürünler ve yan ürünler; örneğin, yağlı tohum küspesi, kakao kabukları, ıskarta malt, vb.den elde edilen gübreler, kompostlaştırılmış veya fermente edilmiş ev atıkları, kompostlaştırılmış veya fermente edilmiş sebze materyalleri karışımı, kültür mantarı üretim artıkları, deniz yosunu ve deniz yosunu materyalleri, talaş ve tahta parçaları, kompostlaştırılmış ağaç kabuğu, ağaç külü, peat, killer, örneğin, perlit, vermiküllit vb., yumuşak kaya fosfatı, alüminyum kalsiyum fosfat, bazik curuf, ham potasyum tuzları, örneğin kainit, silvinit vb., magnezyum tuzu içerebilen potasyum sülfat, stillage ve stillage ekstraktı, doğal kaynaklı kalsiyum karbonat, örneğin tebeşir, marn, öğütülmüş kireçtaşı, breton toprağı (alg kireci), fosfat tebeşiri, doğal kaynaklı magnezyum ve kalsiyum karbonat, örneğin magnezyum tebeşiri, öğütülmüş magnezyum kireçtaşı vb., magnezyum sülfat, örneğin kieserite, kalsiyum klorür çözeltisi, kalsiyum sülfat (jips, alçı taşı), şeker üretiminden elde edilen endüstriyel kireç, elementel kükürt, sodyum klorür, öğütülmüş kayaç, iz elementler, mikrobiyal gübreler] kullanılabilir. Kompost aktivitasyonu için genetiği değiştirilmemiş uygun bitkisel kaynaklı karışım veya mikroorganizma karışımları kullanılabilir.
Gübreleme: Sonbahar toprak işlemesinden önce yukarıda bahsedilen, Yönetmeliğin izin verdiği organik materyallerden dekara 17 kg saf azotu geçmeyecek şekilde, örneğin organik hayvancılıktan elde edilen iyi yanmış ahır gübresi %1 N içeriyorsa, bundan dekara 1200 kg verildikten sonra toprak işlenerek kök bölgesine karıştırılmalıdır. Toprak analiz sonuçlarına göre fosfor yetersiz ise veya önceki yıllarda bitkilerin fosfor noksanlığı çektiği biliniyorsa sonbahar toprak işlemesinde dekara 30 kg öğütülmüş ham kaya fosfatı (%25 P2O5) uygulanmalıdır. Fosfor noksanlığında bitkiler zayıflamakta, başlar küçük kalmakta ve kökler cılızlaşmaktadır. Azot ve fosfor kaynağı olarak Yönetmelikte izin verilen iyi yanmış ahır gübresi, kompost, yeşil gübre ve ham kaya fosfatı gibi materyaller sonbahar sürümünde veya ekim öncesi toprak hazırlığı sırasında kök bölgesine karıştırılmalıdır.
Yine toprak analiz sonuçlarına göre potasyum noksan ise ya da bitkilerin yaşlı yaprakları orta derecede klorozlu ve solgun, erken ölüm görülüyorsa, baş oluşumu zayıf ve kalitesi düşük (Aktaş ve Ateş, 1998) ise ham potasyum tuzu, örneğin kainit (%14-20 K2O) ekim öncesi toprak hazırlığında dekara 30 kg verilmelidir. Ayrıca potasyum noksanlığının yanında magnezyum noksanlığı da varsa magnezyum tuzu içeren potasyum sülfat ya da sadece magnezyum noksanlığı söz konusu ise magnezyum sülfat, örneğin kieserit (%30 K2O) dekara 20 kg dozunda uygulanmalıdır. Magnezyum noksanlığında soğanın alt yapraklarında sararmalar ve cılızlaşma meydana gelir. Toprak killi ise, fazla kireçli değil ise kaliteli ahır gübresi yeteri miktarda sonbahar sürümünde uygulanmışsa bitkiler fazla potasyum ve magnezyum noksanlığı çekmezler. Soğan yetiştirilen topraklar kireçli olduğundan ve ahır gübresi veya kompost uygulaması yapıldıysa, sulamalar düzenli ise kalsiyum noksanlığı da görülmez. Kalsiyum noksanlığında soğanın büyüme ucu gelişemez, kökler cılızlaşır, sap kırılabilir ve meyvelerin uç kısımları çürür. Organik gübre uygulamalarında bitkide kükürt eksikliği de meydana gelmez. Kükürt noksanlığında bitkinin genç yaprakları tamamen sararır.
Organik ahır gübresi veya kaliteli kompost zamanında ve yeterli miktarda kullanılmışsa soğanda iz element noksanlıkları pek gözlenmez. Ancak toprak killi, çok kireçli, yüksek pH’lı ve düşük organik maddeli ise bilhassa demir ve çinko noksanlığı görülebilir veya gizli noksanlık mevcuttur. Demir noksanlığında üst yapraklarda damarlar arasında sararma (kloroz) meydana gelir. Çinko noksanlığında ise boğumlar arası daralır ve yapraklar küçülürken aynı zamanda yapraklarda renk açık yeşile döner. Böyle durumlarda Yönetmelikçe izin verilen, en az %12 Fe içeren demir tuzu, örneğin demir sülfat (%19 Fe) ilkbahar toprak işlemesinde tabana 1 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.5 kg/da ya da en az %5 Fe kapsayan şelatlı demir gübrelerinden ilkbahar toprak işlemesinde tabana 0.4 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.3 kg/da dozunda uygulanabilir. Çinko uygulaması için en az %15 zn içeren çinko tuzu, örneğin çinko sülfat (%23 Zn) ilkbahar toprak işlemesinde tabana 1 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.5 kg/da ya da en az %5 Zn kapsayan şelatlı çinko gübrelerinden ilkbahar toprak işlemesinde tabana 0.4 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.3 kg/da dozunda kullanılabilir. Mangan noksanlığında üst ve orta yapraklarda damarlar arasında kırmızı-siyah nekrozlar meydana gelir. Toprakta mangan noksanlığı mevcutsa ve organik gübrelemelerle dahi bitkilerde noksanlık belirtisi gözleniyorsa Yönetmelikçe izin verilen, en az %17 Mn içeren mangan tuzu, örneğin mangan sülfat (%27 Mn) ya tabana 1 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.5 kg/da ya da en az %5 Mn kapsayan şelatlı mangan gübrelerinden ilkbahar toprak işlemesinde tabana 0.4 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.3 kg/da dozunda verilmelidir. Genellikle bakır noksanlığı görülmediği için ayrıca bakırlı gübre uygulamaya gerek yoktur. Uygun bir organik gübreleme ile genellikle bor noksanlığı da görülmemekle birlikte, noksanlık durumunda bitkinin büyüme ucu gelişemeyerek dumura uğrar ve boğumlar arası daralır. İhtiyaç halinde Yönetmelikçe izin verilen, en az %14 bor içeren borlu gübre, örneğin borik asit (%17 B) ya ilkbahar toprak işlemesinde tabana 0.3 kg/da veya damla sulamalarla ilk dönemde 0.2 kg/da dozunda verilmelidir.
Organik gübrelemelerle eksikliği giderilemeyen besin elementleri ancak Organik Tarım Yönetmeliğinde kullanılmasına izine verilen ve 18.3.2004 tarih ve 25406 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik’in Ek-1’inde belirtilen gübrelerle takviye edilebilir. Bu mineral gübreler şunlardır: Aluminyum-kalsiyum fosfat (%30 P205), öğütülmüş yumuşak fosfat kayası (%25 P205), kalsiyum sülfat (%25 CaO, %35 SO3), elementel kükürt (%98 S; %245 SO3), borik asit (%14 suda çözünür B), sodyum borat (%10 suda çözünür B), kalsiyum borat (%7 toplam B), boron etanol amin (%8 suda çözünür B), çözeltide boratlı gübre (%2 suda çözünür B), süspansiyonda boratlı gübre (%2 suda çözünür B), bakır tuzu (%20 suda çözünür Cu), bakır oksit (%70 toplam Cu), bakır hidroksit (%45 toplam Cu), bakır şelatı (%9 suda çözünür Cu, beyan edilen değerin en az %80’i şelatlı olmalı), bakır esaslı gübre (%5 toplam Cu), bakırlı gübre çözeltisi (%3 suda çözünür Cu), bakır oksiklorür (%50 toplam Cu), bakır oksiklorür süspansiyonu (%17 toplam Cu), demir tuzu (%12 suda çözünür Fe), demir şelatı (% 5 suda çözünür Fe, beyan edilen değerin en az %80’i şelatlı olmalı), demirli gübre çözeltisi (%2 suda çözünür Fe), mangan tuzu (%17 suda çözünür Mn), mangan şelatı (%5 suda çözünür Mn, beyan edilen değerin en az %80’i şelatlı olmalı), mangan oksit (%40 toplam Mn), mangan esaslı gübre (%17 toplam Mn), mangan esaslı gübre çözeltisi (%3 suda çözünür Mn), sodyum molibdat (%35 suda çözünür Mo), amonyum molibdat (%50 suda çözünür Mo), molibden esaslı gübre (%35 suda çözünür Mo), molibden esaslı gübre çözeltisi (%3 suda çözünür Mo), çinko tuzu (%15 suda çözünür Zn), çinko şelatı (%5 suda çözünür Zn, beyan edilen değerin en az %80’i şelatlı olmalı), çinko oksit (%70 toplam Zn), çinko esaslı gübre (%30 toplam Zn), çinko esaslı gübre çözeltisi (%3 toplam Zn)’dir. Parantezle gösterilen besin elementi değerleri en az olması gereken değerlerdir.
Organik soğan yetiştiriciliğinde tabana uygulanacak yeterli miktar ve kalitede yanmış ahır gübresi ve kompost bulunamamışsa veya yeşil gübreleme yapılmamışsa Bakanlıkça belgeli ve mikro besin elementlerini de içeren bir organo-mineral gübre ve toprak düzenleyici olan katı hümik asitten ilkbahar toprak işlemesinde tabana en az 10 kg/da ve damla sulama ile ilk birkaç sulamada sıvı hümik asitten toplam 2 L/da dozunda uygulanmalıdır.
Organik tarımda gübrelemede kullanılacak bazı ürünler; yanmış çiftlik gübreleri, sıvı hayvansal atıklar, saman, torf, organik ev atıkları, mezbaha atıkları, deniz yosunları, talaş, doğal fosfat, potasyum, kalsiyum, kireç, magnezyum kayaçları ile bakır, demir, mangan, molibden, çinko, bor gibi mikro besin maddeleri ve kükürt içeren bazı doğal maddelerdir.
Organik tarımda toprağın bünyesi, arazinin eğimi, taban suyu yüksekliği, yetiştirilecek bitkinin çeşidi dikkate alınarak bilinçli ve öncelikle toprağın organik madde kapsamını artırıcı yanmış ahır gübresi veya yeşil gübrelemelerle takviye edici yönde hareket edilmelidir.
Organik gübrelerden yanmış çiftlik gübresi, kompost, fiğ ile yeşil gübreleme toprakta ayrışarak besin maddelerini, toprağın su tutma kabiliyetini artırır ve erozyonu azaltarak toprağın verimliliğini koruyarak sürdürülebilir tarımın yapılmasını sağlar. Dikkat edilecek en önemli konu, özellikle organik çiftlik gübresi çevreyi kirletmeden depolanmalı ve insan dışkıları ve kanalizasyon atıkları kesinlikle gübrelemede kullanılmamalıdır. Organik atıklardan ağır metaller ve nitrat sızmasının yeraltı ve yerüstü sularıyla tarım alanlarını kirletmesi mutlaka önlenmelidir.
Çapalama: Bitkiler fazla boylanmadan, damla sulama boruları serilmeden önce sıra araları kazayağı, çapa makinesi veya el çapası ile işlenmelidir. Bu işlem, toprağı kabartarak topraktan buharlaşma ile su kaybının azalmasını ve yabancı otların mekanik olarak yok edilmesini sağlar.
Sulama: Soğanda verim ve kaliteyi etkileyen en önemli faktörlerden birisi toprakta kök derinliğinde bitkilerin faydalanabileceği faydalı rutubetin bulunup bulunmamasıdır. Susuzluğa en hassas olduğu dönem baş bağlama başın büyümesi dönemleridir.
Soğanın etkili kök derinlinin yüzlek ve mevsimlik su tüketiminin 600 mm civarında olması sebebiyle en yüksek verim ve kalite için bitki olgunlaşıncaya kadar toprak nemi tarla kapasitesi nem seviyesine yakın düzeyde tutulmalıdır. Olgunlaşma başladığında ise soğan başlarının kurumasını sağlamak amacıyla sulama yapılmamalıdır. Sulamaya başlamak için toprak neminin çok düşmesini beklememelidir.
Toprakta yeterli rutubet varsa veya havalar yağışlı ise baş bağlama dönemine kadar sulama yapılmamalı, aksi takdirde damla sulama ile bir kaç kez sulama gerçekleştirilmelidir. Baş bağlama ve baş büyüme dönemleri suya karşı en hassas dönem olduğu için bu dönemlerde serin havalarda 3 günde bir, sıcak havalarda ise 2 günde bir tercihen sabahın serin saatlerinde 2-3 saat süreyle damla sulama yapılmalıdır. Bu yöntemde bitki istediği suyu kök bölgesinde her zaman hazır halde bulduğundan kuraklık veya aşırı ıslaklık stresine girmemekte ve daha iyi gelişerek bol ve kaliteli ürün vermektedir. Organik tarımda karık yöntemiyle sulama yapılamaz. Sanayi ve şehir atık suları ile drenaj sisteminden elde edilen drenaj suları organik tarımda kullanılamaz, gerekli hallerde suyun uygunluğuna yetkilendirilmiş kuruluş tarafından yapılacak kontrollerde karar verilir. Sulama suyu çevre kirliliğine yol açmamalıdır. Sulama, toprak yapısında bozulmaya ve erozyona yol açmamalıdır.
Bitki koruma: Organik Tarım Yönetmeliği gereği hastalık, zararlı ve yabancı otların mücadelesinde; hastalık ve zararlılara dayanıklı tür ve çeşit seçimi yapılmalı, uygun ekim nöbeti takip edilmeli, uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalı, kültürel, biyolojik ve biyoteknik mücadele metotları uygulanmalı, bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı otlara karşı bu hususların uygulanamaması veya yetersiz kalması halinde Yönetmeliğin Ek-1 B bölümünde belirtilen girdiler (böcek öldürücü olarak jelatin, neem ağacından elde edilen azadirachtin, krizantemden elde edilen piretrin, Derris spp, Lonchocarpus spp. ve Terphrosia spp.den elde edilen rotenone, böcekleri çekici olarak kullanılan hidrolize proteinler, mantari hastalıklar için lesitin, böcek öldürücü, kırmızı örümcek öldürücü, mantari hastalık ve çimlenmeyi önlemek için nane yağı, çam yağı ve kimyon yağı gibi bitkisel yağlar, böcek öldürücü veya uzaklaştırıcı olarak Quassia amara ağacından elde edilen quassia, budama ve aşı yaraları için balmumu) kullanılır. Zararlılara karşı biyolojik mücadelede genetik değişiklik yapılmamış bakteri, virüs ve fungus gibi mikroorganizmalar, örneğin Bacillus thuringiensis, granül oluşturan virüs vb. gibi mikroorganizmalar kullanılır. Sadece tuzak, yayıcı ve cezp edicilerde; cezp edici olarak DAP gibi amonyum tuzları, meltametrin, mollussisit olarak metaldehit, eşeysel davranış bozucu olarak feromon, böcek öldürücü olarak piretroitler, Bactrocera oleae ve Ceratitis capitata’ya karşı lambdayhalotrin gibi maddeler kullanılır. Tuzaklar ve yayıcıların içerdikleri maddelerin çevreye bulaşması ve ekimi yapılmış ürünlerle teması önlenmeli, kullanıldıktan sonra toplanmalı ve kullanım süresi dolanlar güvenli bir şekilde yok edilmelidir. Kalıcı etkileri olan sentetik kimyasal gübreler, ilaçlar, hormonlar ve büyüme düzenleyicileri kullanılmamalıdır.
Organik tarımda geleneksel olarak kullanılan maddeler şunlardır: mantari hastalıklardan korunmak için 3 kg Cu/da dozunu geçmeyecek şekilde bakır hidroksit, bakır oksiklorür, bakır sülfat ve bakır oksit, böcek öldürücü olarak Arap sabunu (potasyum sabunu), böcek öldürücü, kırmızı örümcek öldürücü ve mantari hastalıklarla mücadelede kireç-kükürt (kalsiyum polisülfit), zararlıları uzaklaştırıcı olarak kuvars kumu, mantari hastalıklara karşı, kırmızı örümcek öldürücü ve zararlı uzaklaştırıcı olarak kükürt kullanılır. Organik tarım bitkileri arasında yüzeye yayılan preparatlar olarak mollussisit için demir III fosfat kullanılır.
Bitki hastalık ve zararlılarının kontrolünde kullanılan bazı ürünler; balmumu, kaya tozu, kükürt, bordo bulamacı, sodyum silikat, sodyum bikarbonat, potasyum sabunu (Arap sabunu), bitkisel ve hayvansal yağlar ile parafin yağıdır.
Çeşitli hastalıklardan korunmak için dayanıklı çeşitler yetiştirilmeli, hastalıklı bitki artıkları tarladan uzaklaştırılmalı ve ekim nöbeti uygulanmalıdır.
Yabancı ot mücadelesinde mekanik, kültürel yöntemlerin yanında çevre dostu olan doğayı kirletmeyen kimyasallar kullanılabilir. Bu esaslar doğaya zarar vermeyen bir üretim sistemini sağlar. Sürdürülebilir tarım da bu ilkelerden hareket etmektedir.
Yabancı ot mücadelesi soğan yetişme devresinin ilk ayında çok önem taşır ve otla mücadele verimde önemli bir artış sağlayabilir. Hızlı gelişme yeteneğine sahip yabancı otlar özellikle ilk gelişme devresinde faydalı tarla alanını kaplayıp soğan bitkisinin gelişmesini engelleyerek ve bitki besin maddeleri ile suya ortak olarak önemli oranda zarar yaparlar. Soğan bitkisi geliştikçe yabancı otların büyümesini büyük ölçüde engellemektedir. Aşağıda değişik yöntemlerle ot mücadeleleri hakkında bilgiler verilmiştir:
1. Ekimde yabancı ot tohumu bulundurmayan tohumluk kullanılmalıdır.
2. Mümkün olduğunca doğru ekim nöbetine uyulmalıdır.
3. Rizomlarla vejetatif olarak büyüyüp gelişen ayrık gibi otların toprak işlemesi sırasında kullanılan aletlerle bir tarladan başka bir tarlaya taşınması engellenmelidir.
4. Tarla sınırlarındaki yabancı otlar ile de mücadele edilmelidir.
5. Sıra araları, soğan bitkileri belli bir büyüklüğe gelince çapalanmalıdır. Böylece hem yabancı ot mücadelesi yapılmış olur, hem de kapillarite borucukları bozulduğundan buharlaşma ile toprak rutubet kaybı azalır.
Hasat: Hasat uygun zamanda yapılmalı, ne erken ne de çok geç yapılmamalıdır. Organik ürünlerin hasadında kullanılan teknik araç ve gereçlerin ekolojik tahribat ve kirlilik oluşturmaması gerekir. Elle toplama materyalleri ürünün organikliğini bozmayacak yapıda ve hijyenik olmalıdır.
Hasatta olduğu gibi, organik ürünlerin depolanmasında da bazı kurallara dikkat edilmelidir. File torbalarda üst üste fazla doldurmadan serin ortamda tutulmalı ve taşınmalıdır. Taşınırken üzerleri herhangi bir bulaşmayı önlemek için temiz, boyasız, baskısız pamuk bez ile örtülmelidir. Organik ürünlerin depolama alanları, ürünlerin tanınmasına imkan verecek ve Yönetmelikçe uygun bulunmayan başka ürünlerle, maddelerle karışmaya veya bulaşmaya meydan vermeyecek biçimde düzenlenmelidir. Organik ürünlerin depolandığı alanlarda kullanılan yalıtım malzemeleri ve soğutma ile ilgili ekipmanlar bu amaç gözetilerek seçilmelidir. Ayrı olarak depolamanın mümkün olmadığı durumlarda organik ürünlerle geleneksel tarım ürünlerinin karışmasını engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirleri de yetkilendirilmiş kuruluş kontrol etmelidir. Basınç, sıcaklık ve yetkilendirilmiş kuruluşça uygun görülen gazlarla kontrol edilebilen koşullarda depolama uygulamaları yapılabilir. Organik ürünlerin depolanması sırasında ürünün organik özelliğini kaybettirecek ilaç ve ilaçlama yöntemi kullanılamaz. Organik ürünlerin depolanmasında sentetik kimyasal maddeler kullanılamaz ve doğal olmayan uygulamalar yapılamaz; tüm bu işlemler yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilir. Müteşebbis tarafından depolama koşulları ile depolanan organik ürünün giriş ve çıkış miktarları ve tarihine ilişkin kayıtlar düzenli olarak tutulur. Yetkilendirilmiş kuruluşa onaylatılır ve çizelgenin bir nüshası müteşebbis tarafından, diğer nüshası yetkilendirilmiş kuruluş tarafından saklanır.
umarım hocam kızmaz...:p
Bizleri, sağlıklı olduğu gerekçesiyle organik tarımda üretilen ürünleri, daha pahalıya satan/sattıran/aldıranlar utansın... Organik tarımda üretilen bir ürünle, farklı şekillerde (doğru tarım hareketleri olmak şartıyla) laboratuar ortamlarında farkı tespit bile edemiyorlar. Herkes, kafasını 'organik tarıma' taktı. Hatta ben bile profesyonel organik tarım yapmayı düşünmüştüm. Ama araştırmalar; organik tarımla, kovansiyonel tarım arasında farkı ortaya koyamıyorlar.
Alın bakın 'efsane nasıl çöküyor'
Organik gıda efsanesi çöktü
Pazar, 02 Ağustos 2009
Organik gıdaların daha besleyici ya da sağlıklı olduğu iddiası yeni yapılan araştırmayla çürütüldü.
London School of Hygiene & Tropical Medicine'dan araştırmacılar, tüketicilerin daha sağlıklı olduğuna inandıkları için organik gıdalara boş yere daha fazla para ödediklerini söylediler. 2007'deki resmi kayıtlara göre dünya genelindeki organik gıda pazarının değeri 48 milyar dolar olduğunu belirten araştırmacılar, bu rakamın günümüze kadar çok fazla artış gösterdiğini sözlerine eklediler.
Son 50 yıldır birbirine bağlı olarak yapılan araştırmaların sonuçlarının yayınlandığı 162 sayfalık raporda, organik gıdalarla diğer yetiştirilme tarzlarının kullanıldığı gıdalar arasında bir fark olmadığı tespit edilerek açıklandı.
İngiliz hükümetinin resmi olarak destek verdiği raporun hazırlanmasında görev alan araştırmacılardan Alan Dangoru "Organik gıdalarla diğer şekillerde üretilen gıdalar arasında çok minik besleyici farklar var ki bunlar sağlık üzerinde büyük bir etki yaratmıyor, bu nedenle de organik gıdaların daha iyi olduğunu söylemek yanlış olur. Organik gıdaların daha sağlıklı ve besleyici olduığunu gösteren hiç bir veri veya bilimsel delil yok" diye konuştu.
Zaman Online
Dogasever
05-08-2009, 19:44
Sn Umas
Bahsettiğiniz İngiltere'deki araştırma sadece besin değerleri açısından yapıldı. Böyle bir araştırmanın İngiltere'de yapılmasına da hiç şaşırmamak lazım aslında. İngiltere'de organik üretim yapmayan çok büyük şirketler/holdingler var. Bunlar organik tarımın büyümesinden büyük zarar gördüler ve bu rapor da bu zararı bir nebze azaltmak için para basma makinelerinin sahipleri tarafından yaptırıldı. İngiltere'de bu konuyu en az 50 kişiyle konuştum ve herkes sanki fikir birliği yapmış gibi aynı şeyi söylüyor: Rapor bu holdinglerin işi!
Irak'a saldırmayın diye bizler 2 milyon kişi Londra'da sokaklara dökülmüştük. Hemen bir rapor çıktı ortaya: Saddam kitle imha silahlarıyla 45 dakika içinde Londrayı vurabiliyor diye. İngiltere bu yalan yüzünden savaşa girdi. İngiltere'de yalan raporlar çoktur! Düşünebiliyor musunuz bir ülke bir yalan yüzünden savaşa giriyor. Sadece bir hükümet danışmanı "kitle imha silahları yoktur" diye rapor hazırladı ve ne oldu biliyor musunuz? Bu kişi 2 hafta içinde "intihar etti!"
Belki besleyicilik açısından orgaink ürünlerle organik olmayan ürünler arasında büyük fark olmayabilir ancak organik ürün yediğinizde pestisit ve diğer kimyasal maddeleri de tüketmemiş olacağınız ve çevreyi biraz daha korumuş olacağınız da bir gerçek! Rapor bu konulara hiç değinmiyor tabii ki!
Yüreğime su serptiler, organik tarıma devam
Organik tarım ve konvansiyonel tarımda yetiştirilen, 'X' ürün arasında bir farkın olmadığı yolundaki iddialara sessiz kalan organikçiler sonunda kükredi.
Bunca zaman karşı tarafın taciz ateşlerine seyirci kalan, bizim gibi (benim gibi) konunun detaylarını bilme şansı çok zayıf olan kesimi net bilgilendiremeyen, belki de sadece 'bulanık suda balık avlamak için' organik ürünleri neden fahiş fiyatlara sattıklarını açıklayamayarak, :mad: 'sükut ikrardan gelir' lafını hatırlatan organikçilerden, ilk defa, bu denli net bir açıklamayla karşı karşıya kaldım.
Gözlerim yaşardı; galiba profesyonel organik tarım işini tekrar kendi gündemime almam gerekiyor.:D
Geçtiğimiz günlerde İngiliz Gıda Standartları Enstitüsü'nün yaptığı araştırma sonucunda dünya basınına dağıtılan 'Ekolojik Gıda Konvansiyonel Gıdadan Daha Faydalı Değil' haberine IFOAM (International Federation of Organic Agriculture Movements, Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu) ve Toprak Vakfı (Soil Association) gibi kuruluşlar da dahil olmak üzere uluslararası tepki ve yanıtlar geldi
Kuruluşlar, ekolojik gıdanın konvansiyonel gıdaya kıyasla daha fazla besin değeri içerdiğini kanıtlayan raporları sundu. Raporlar ayrıca söz konusu karşılaştırmada, konvansiyonel tarımda kullanılan tarım, böcek ve ot ilaçlarının hiç hesaba katılmamasının son derece yanlış olduğunun altını çizdi.
Uluslararası platformlarda bu kurumlarla birlikte, ekolojik tarımın gelişmesi için çaba gösteren Buğday Derneği, bu yanıtları destekliyor ve arkasında duruyor.
IFOAM (Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu)
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, ekolojik üretimin olumlu etkisini son derece açık bir şekilde gösteriyor. (1) Yapılan çalışmalar ekolojik gıdaların genellikle daha düşük seviyede nitrat, antibiyotik (hayvansal gıdalar için) ve tarım ilacı kalıntısı (bitkisel gıdalar için) ve daha fazla mineral, vitamin içerdiğini, aynı zamanda daha dengeli protein profili olduğunu gösteriyor. Bunun yanısıra, ağır metaller ve patojen mikroorganizmalar söz konusu olduğunda ekolojik gıdaların en az konvansiyonel gıda kadar güvenli olduğunu gösteriyor.
Tarım ilacı Kalıntıları ve Nitrat
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) 'Ekolojik olarak üretilen gıdaların daha az tarım ilacı kalıntısı, ilaç kalıntısı ve çoğu durumda, daha az nitrat bulundurduğu'nu kabul etmiştir. (2)
Ekolojik bitkisel bazlı gıdaların, ekolojik olmayan bitkisel gıdalara kıyasla daha yüksek miktarda sağlığa yararlı ikincil bitki bileşimi içerdiğini
gösteren kanıtlar vardır. Vitamin gibi, bitki kökenli kimyasallar vardır. Örneğin, fenolik bileşimler bir bitkinin ve insan vücudunun anti-oksidanıdır. Karoten (sarı, turuncu ve kırmızı bitkilerde bulunur) de kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kanser türleri riskini azaltan başka bir örnektir. Ekolojik ve konvansiyonel gıdaların bitki kökenli kimyasal seviyeleri karşılaştırıldığında, ekolojik gıdada daha fazla bitki kökenli kimyasal olduğu bulunmuştur (3). Avrupa Birliği tarafından gerçekleştirilen ve kısa zaman önce tamamlanan dört yıllık araştırma, ekolojik meyve ve sebzelerin en az yüzde kırk daha fazla antioksidan ve daha yüksek seviyede demir ve zink gibi faydalı mineraller olduğu sonucuna varmıştır. Ekolojik sürülerden alınan sütteki antioksidan miktarı, konvansiyonel sürülere oranla %90 daha fazladır. Profesör ve Proje Koordinatörü Carlo Leifert, aradaki farkın çok fazla olduğunu, tavsiye edilen beş porsiyon meyve ve sebzeyi tüketmeyenlerin ekolojik ürünle beslenerek sağlıklarına katkıda bulunacaklarını söylemiştir (4). Protein içeriğine gelince, ekolojik ürünler biraz daha az protein içeriyor ancak daha dengeli amino asid profili çiziyor. (5)
Yukarıda anlatılan farklar birkaç faktörden kaynaklanıyor. Birincisi, ekolojik üretimde yetiştirilen ürünler daha az 'zorlanmış'tır, yani büyümeleri genellikle daha yavaş olur, bu da organizmalar bileşimlerini sentezlemeye vakit bulduklarından yaşamsal kaliteyi artırır. Son zamanlarda yapılan uzun süren bir çalışma (6) 'seyrelme etkisinin' böcek baskısı yokluğu, yüksek seviyeli nitrojen ve hızlı bitki büyümesi olduğuna dair kanıtlar bulmuştur. Birkaç yıl boyunca ekolojik üretim yapılan tarlalarda yetişen domatesler konvansiyonel domateslerden çok daha fazla flavonid konsantrasyonu içerir. Bu hayvansal ürünler için de geçerlidir. Bazı ülkelerde (örneğin Amerika'da) konvansiyonel tarımda yetiştirilen hayvanların büyümesi hormon kullanılarak hızlandırılır. Bu hormonların kalori başına alınan et ağırlığının artmasına sebep olduğu bilinir, bu etteki suyun tutulmasından kaynaklanır, böylece çiftçi daha fazla para kazanır çünkü fiyat ağırlığa göre belirlenir, kaloriye değil. Örneğin, eğer çiftçi %15 daha ağır çeken (hormon kullanımından dolayı ette suyun tutulması sebebiyle) et üretebilirse, %15 daha fazla para kazanır, ağırlık sadece su olmasına rağmen. Tüketici besin yerine suya para ödemiş olur!
Hastalığa Dayanıklı Yerel Ürünler
Besin değeri farklarının sebeplerinden biri de ekolojik yönetimde yetişen bitkilerin böcek baskısı altında kendilerini koruma mekanizmalarının daha fazla gelişmesidir, bunu yaparken de ikincil bitkisel bileşimler yaratırlar. Başka bir açıklama da, ekolojik ürün yetiştiren çiftçilerin bitki ve hayvan yetiştirirken sadece ürün randımanına göre değil, hastalık ve böceklenmeye karşı dayanıklı, yerel şartlara adapte olabilen bitki ve hayvan türlerine bakmalarıdır. Bu atalardan kalma veya yerel türler, yüksek randımanlı, modern türlerden daha fazla besin değerine sahip olabilir.
Özetle, ekolojik statü dışında besin değerlerini etkileyen pek çok faktör vardır, örneğin ürün çeşitliliği, hasat zamanı, hasattan sonraki dağıtım gibi, ama sonuç olarak, ekolojik gıda, konvansiyonel gıdaya göre daha fazla besin değerine sahiptir. Araştırmalar, ekolojik gıdaların besinsel değerinin yanında, duyumsal kalite ve 'keyif alma' hissinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Bu kural, işlenmiş ürünlerden çok, çiğ tüketilen ürünler için geçerlidir, işlenmiş ürünlerde ürünün asıl bileşimini etkileyen daha pek çok faktör verdır.
İşlenmiş ürünlere gelince de ekolojik ürünler açıkça sağlık avantajına sahiptir. Konvansiyonel işlenmiş gıdalar yapay katkı maddeleri içerir, bunlar açıkça bilindiği gibi sağlığa zararlıdır. Hidrojene yağlar (trans-yağ olarak da bilinir) bunun en çarpıcı örneğidir. Bu yağlar hidrojenasyon yöntemiyle yapay olarak, ürüneri katılaştırmak ve raf ümrünü uzatmak için üretilir. Trans-yağların kalp hastalıkları, kanser ve cilt hastalıkları riskini artırdığına dair kanıtlar vardır. Binlerce gıda ürününe eklenen ve içerik listesinde kulağa masum gelen isimler takılan monosodyum glütamat, iç salgı bezlerinin çalışmasını bozar ve 'Çin restoranı sendromu' denen, baş dönmesi, baş ağrısı, terleme ve astım krizleriyle bağlantısı vardır. Dünyada en fazla kullanılan yapay tatlandırıcı olan Aspartamın, migren, inme, göz kararması ve daha birçok sinir sistemi problemleriyle doğrudan ilişkilidir. Bunlar ve benzeri zararlı katkıların kullanımı ekolojik gıdalarda yasaktır. Dolayısıyla, ekolojikürünler seçmek, tüketicilerin çok çeşitli ve büyük miktarlarda zararlı katkı maddelerinden kaçınmalarını sağlar.
Ekolojikgıda bir lüks değildir, gıdanın olması geren halidir.
[1] K Woese, D Lange, C Boess, KW Bogl, 'Ekolojikve konvansiyonel gıdaların karşılaştırılması', Journal of Science, Food and Agriculture, 74, 281-293, 1997.
[2] Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Organizasyonu 22. yerel Avrupa Konferansı raporu, Portekiz, 24-28 July 2000.
[3] Magkos, F (2003), Caronaro, M et al. (2001 and 2002), Tinttunen, S and Lehtonen, P (2001), Tarozzi, A (2006), Young, JE (2005), Veberic et al (2005), Asami et al. (2003) and Caris Veyrat, C et al. (2004).
[4] http://www.timesonline.co.uk/tol/news/uk/health/article2753446.ece
[5] Afssa (Agence Française de Sécurité Sanitaire des Aliments) (2003): Evaluation nutritionnelle et sanitaire des aliments issus de l'agriculture biologique, http://www.afssa.fr
[6] 'Ekolojikve Konvansiyonel Tarım Yönetiminde Domateslerdeki Flavonid İçeriğinin Karşılaştırılması' Alyson E. Mitchell et al, Journal of Food and Agricultural Chemistry, Haziran 2007.
TOPRAK VAKFI (SOIL ASSOCIATION)
Bilindiği Gibi, Gıda Standartları Enstitüsü (Food Standards Agency) geçtiğimiz günlerde ekolojik beslenmenin önemli bir fayda sağlamadığına dair bir rapor yayınladı. Bu çok ciddi bir araştırma ve Toprak Vakfı bu araştırmanın sonuçlarını ciddiyetle inceleyecek – ancak ilk bakışta bile araştırmanın epey kısıtlı bir analiz olduğu görülüyor. Örneğin, inceleme sadece İngilizce yazılmış belgelere dayalı, bulunan belgelerin yarısı rapora dahil edilmemiş ve Avrupa Birliği tarafından bu yılın Nisan ayında yayınlanan (bu araştırmanın yayınlanacağının önceden bilinmesine rağmen) daha güncel rapor gözardı edilmiş.
Daha Büyük Faydalar
İnsanların ekolojik gıdayı sadece onları daha sağlıklı yapacağı düşüncesiyle satın aldıkları bir efsanedir. Geçtiğimiz aylarda yapılan AB araştırmasına göre, sürekli olarak ekolojikgıda satın alanlar (tüm ekolojikürünlerin %80'i) ekolojiktarımın ve ürünlerin faydaları konusunda çok daha sofistike bir anlayışa sahip.
Örneğin, araştırma, tarım, böcek ve yabani ot zehirlerinin uzun vadeli etkilerini işaret etmekte başarısız olmuştur. Avrupa Komisyonu 2006 yılında, belli kanser türlerini, erkek kısırlığını ve sinir sistemi bozukluklarını tarım ilacı kullanımıyla ilişkilendirmişti. Endüstriyel tarım ile yetiştirilen bir elma 16 defa, 30 farklı kimyasalla ilaçlanmış olabilir.
Yaban Hayatın Korunması
Ekolojik gıda satın almak aynı zamanda sağlıklı bir çevreyi destekler. Ortalama bir ekolojik çiftlik %30 daha fazla tür ve %50 daha fazla kuş, kelebek ve arı gibi yaban hayat barındırır. Bu konuda uzman olan Compassion in World Farming (Dünya Tarımında Merhamet), ekolojik tarımın en yüksek hayvan refahına sahip olduğunu söylüyor. Diğer çevresel yararlar belli – Ekolojik çiftlikler daha az tehlikeli atık yaratıyor. Ekolojik tarımda yapay nitrojen gübresi yasaklanmıştır, dolayısıyla yağmur sularıyla karışarak deniz giden ve kıyı sularında aşırı yosun çoğalmasına sebep olan maddeler daha azdır.
Ekolojik tarımda daha fazla kadın ve genç insan vardır, ekolojik çiftçiler gelecek için daha iyimserler. Bu gelecek, küresel ısınmanın ağırlığı altında eziliyor. Burada ekolojik tarım yol gösteriyor, kırmızı yonca gibi güneş ışığını kullanarak toprağa nitrojen katan doğal gübreler sayesinde tarım ürünlerine fayda sağlıyor. Kendimizin ve gezegenimizin sağlığı için ekolojikgıda ve tarım geleceğimizde büyük rol oynayacak.
Toprak Vakfı Politika Direktörü Peter Melchett, FSA tarafından yetkilendirilen ekolojikgıda raporunu şöyle yorumladı: 'Araştırmacıların ulaştığı sonuç bizi hayal kırıklığına uğrattı. Araştırma, var olan ekolojik ve ekolojik olmayan ürünlerin beslenme karşılaştırmalarının tümünü reddetmiş. Bunun sebebi, var olan karşılaştırmaların, araştırmayı yapan London School of Hygiene ve Tropical Medicine'in koyduğu belli bir kritere uymuyor olmaları.'
Araştırmacılar, göreceli az sayıdaki araştırmalara dayanarak, ekolojik ve ekolojik olmayan gıdalar arasındaki farkın ‘önemli' olmadığı sonucuna varmalarına rağmen, analizlerinde ekolojik gıdaların, ekolojik olmayan gıdaya kıyasla, besin değerlerinin daha yüksek olduğunu beyan etmişlerdir. Örneğin, FSA'nın çalışmasına göre, ekolojik gıdada bulunan besin değerleri ekolojik olmayanlara kıyasla aşağıdaki oranlarda daha yüksektir:
- Protein 12.7%
- Beta-karoten 53.6%
- Flavonoids 38.4%
- Bakır 8.3%
- Magnezyum 7.1%
- Fosfor 6%
- Potasyum 2.5%
- Sodyum 8.7%
- Sulfür 10.5%
- Zink 11.3%
- Fenolik bileşimler 13.2%
Araştırmacılar bunun yanısıra ekolojik et ve süt ürünlerindeki yararlı çoklu doymamış yağların, ekolojik olmayan et ve sütelere göre daha fazla olduğunu (2.1% - 27.8% daha fazla) bulmuşlardır.
Toprak Vakfı, Avrupa Birliği tarafından fonlandırılan, 31 araştırma, üniversite ve yayının yanısıra 100 bilim araştırmasını da içinde barındıran, 18 milyon avroya mal olan ve bu yılın Nisan ayında sonuçlanan araştırmanın FSA tarafından göz önünde bulundurulmamasından dolayı hayal kırıklığına uğramıştır.
Avrupa Birliği Araştırma Sonuçları
Avrupa Birliği araştırma programı su sonuçlara varmıştı:
* Ekolojik tarım ürünleri, bünyelerinde besin istenen yüksek bileşimleri (antioksidan, vitamin, glikosil) daha fazla barındırır.
* Ekolojik tarım ürünleri, bünyelerinde besinlerde istenmeyen bileşimleri (mikotoksin, glikokaloid, kadmiyum ve nikel) daha az barındırır.
Bunun yanısıra, ekolojik süt ve süt ürünlerindeki CLA ve Omega 3 miktarı %10-60 oranında, ekolojik yeşil sebze ve meyvelerdeki C vitamini de %90 oranında daha fazladır.
Tarım ilaçlarının insan üzerindeki uzun süreli etkilerini araştıran bir çalışma yapılmamıştır. 2006'da Avrupa Komisyonu 'Uzun süre tarım ilaçlarına maruz kalmanın bağışıklık sisteminde, kanser, kısırlık, doğum sakatlıkları ve sinir sistemlerinde ciddi bozukluklara yol açtığı'nı belirtmiştir.
Ekolojiktarım ve gıda sistemleri bütünselcidir, gübre gibi petrol türevinden üretilen girdiler kullanmak yerine doğayla birlikte çalışır. Ekolojik ürün satın alan tüketiciler sadece tarım ilacıyla kaplanmamış yiyecek almakla kalmaz, aynı zamanda yüksek hayvan refahı standartlarına destek olur, antibiyotiklerin sürekli kullanılmasını engeller ve çiftliklerdeki yaban hayatın artmasını destekler.
Kaynak: Buğday Derneği
Samsunlu55
12-09-2009, 01:00
Tarlamızın 930 metre uzağında otoyol bulunduğu için sertivika alamadık ama yılmadım yiyenler bilmesede organik üretime devam ediyorum. Etraftakiler ilaç at kimyasal gübre kullan diyorlar ama umrumda değil ben toprağın yarınını düşünüyorum. Herkez ot ilacı atarken ben biçiyorum ve tarlada çürütüyorum ilaç atanların tarlaları taşlı iken benim taşlı toprağım çok derinlerde kaldı üstünde kalın bir toprak tabakası oluştu. Herkez traktörle kimyasal kullanırken ben bioform organik gübre kullanıyorum. Bir konuşma esnasında kimyasal kullanmayı bırak dediğimde aldığım cevap neydi biliyor musunuz: "Ben yemiyorumya milletten banane" bu söz tam bir insanlık ayıbıydı bu sözden sonra o insanla muhabbet ettiğime bile utandım.
güvercin01
13-09-2009, 00:42
Organik tarımın yerini hiçbir şey tutmuyor malesef. Son yıllarda kabak tadı veren karpuzlardan, içi oyuk gibi boş olan domateslerden , buzdolabında poşette büyüyen salatalıklardan, ceviz kadar olupta içi fındık kadar boş olan ama hiç tadı olmayan çileklerden vb. bizleri koru Allahım. Yaşasın organik tarım. Sevgiyle kalın...
forex_321
16-09-2009, 05:53
merhabalar .ben sağlık personeliyim.zaman zaman kanser araştırmada görev aldım.organik tarımın önemini biliyorum..çok aktif bir meslek yaşamım vardı hep emekli olmaya ve yalnız kalmaya korktum..boşluğa düşersin ne yapacaksın emekli olup diyenler çok du...emekli olmadan önce bir bahçe aldım şimdi ham..en kısa sürede işlenmeye başlanacak..40 yıldır el değmemiş..ben elbette acemiyim bilgiye çok ihtiyacım var.çevremde yaşlı insanlara soruyorum ama yetmiyor bazan ama korkunç bir sevgim var..başarmam lazım organik tarıma merhaba diyenlerdenim yani selamlar...
ORGANİK TARIMIN AMAÇLARI
Diğer bir deyişle ekolojik tarım;
- Sentetik kimyasal ilaçlar ve gübre kullanımının kaçınılmasını,
- Üretimde verimden daha önemlisi kalitenin arttırılmasını,
- Parazit ve predatörlerden yararlanmayı,
- Organik ve yeşil gübrelemeyi,
- Ekim nöbetini,
- Toprağın korunması,
- Bitkinin direncinin arttırılmasını,
- İnsana ve çevreye dost üretim sistemlerini,
- Ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmayı,
amaçlayan bir üretim şeklidir.
organik toprak
12-01-2010, 17:21
Organik tarımın ana konusu olan toprak nasıl kurtlur?
Yılladır yapılan yanlış ve eksik kontrol ve az bilgilendirme(hiç olasada) bu işleri devlet adına tarım bakanlığı ve ilgili il müdürlükleri yapmaktadır.toprağın doğal olması için yapılanlar doğal olmayan şeyle olmalı ki bizlere sunulan gıda ürünleri yıllardır alıştırılmış çiftçi ailelerince yanlış olarak günümüze kadar gelmiş,artık oldukça piyasaya arzı olduğunu gördüğüm organik toprağın düzenleyicileri olarak satışta olanları yüzde miktrlarını dikkate almak ve üzerlerinde yazan kullanım bilgilerine göre az veya fazla vermemek gerekir.
Doğal yaşam için organik ürün =sağlıklı yaşam
saygılarımla
adem güvenç
mersin
Organik tarımın ana konusu olan toprak nasıl kurtlur?
Yılladır yapılan yanlış ve eksik kontrol ve az bilgilendirme(hiç olasada) bu işleri devlet adına tarım bakanlığı ve ilgili il müdürlükleri yapmaktadır.toprağın doğal olması için yapılanlar doğal olmayan şeyle olmalı ki bizlere sunulan gıda ürünleri yıllardır alıştırılmış çiftçi ailelerince yanlış olarak günümüze kadar gelmiş,artık oldukça piyasaya arzı olduğunu gördüğüm organik toprağın düzenleyicileri olarak satışta olanları yüzde miktrlarını dikkate almak ve üzerlerinde yazan kullanım bilgilerine göre az veya fazla vermemek gerekir.
Doğal yaşam için organik ürün =sağlıklı yaşam
saygılarımla
adem güvenç
mersin
bildiğim kadarıyla leonardit denilen toprak düzenleyici maden diyelim biz fazla kullanıldığın sorun yaratmıyor aksine toprak daha çabuk doğallaşıyor..
ihsankaya45
10-02-2010, 14:29
Hacettepe tıp fakültesinin çocuk hastalıkları bölümünün yaptığı bir araştırmada ilaçlı domates yiyen anne bebeğini emzirdikden sonra, bebekten kan alınıp tahlili yapılmış ve domatese atılan o ilaç tespit edilmiş. Bu nedenle kendimiz ve çocuklarımızın sağlığını düşünüyorsak mümkün olduğunca ilaçsız gıdalar tüketmeliyiz. Saygılarımla.
MeyveliTepe
10-02-2010, 15:02
"...
Kimyasalların kansere yol açanlarına kanserojen (veya karsinojen), kusurlu doğumlara yol açanlarına teratojen, fetüsün, bebek veya çocukların normal gelişimini bozan veya insanın üreme organları ve dokularında tahribat yapanlarına ise gelişimi/üremeyi etkileyen zehirler adı veriliyor. Bazı kimyasallar hormonların işlevlerini bozarak tahribat yapıyor, bunlar endokrin bozucular adıyla anılıyor. Bu kimyasalların insan sağlığı üzerindeki, burada saymaktan kaçındığım, zararlı etkileri çok uzun ve iç karartıcı bir hastalık listesi oluşturuyor. Şu kadar söyleyelim, büyüklerimizin sık sık dile getirdiği "eskiden bu kadar hastalık yoktu" veya "biz eskiden XXX hastalığı nedir bilmezdik" tarzı sözler boş değil. Bazı hastalıkların görülme sıklığında ve hastalık çeşitlerindeki artış iletişimin küreselleşmesinden ve artık her şeyi duyuyor olmamızdan kaynaklanmıyor; duyuyoruz, görüyoruz çünkü vücut yükümüz arttıkça hastalıklar, bozukluklar, sendromlar da çeşitlenerek artıyor.
..."
Yazının tamamı (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2009/07/miras.html).
verdoque
25-02-2010, 12:18
Konuyu hızlıca okudum, uzun yazıların bir kısmını sonra okumak üzere atladım, daha önce açıklandıysa gözden kaçırmış olabilirim ama yapı marketlerde çeşitli markaların paketlenmiş tohumları satılıyor. Bunlardan bir kısmı da 'organik' adıyla satışa sunulmuş (organik domates, salatalık gibi). Bu tohumların organik adıyla satışa sunulabilmesi için yeterli denetim var mıdır, bu tohumlara güvenebilir miyiz? Bunların arasında mesela "organik" mısır tohumu bulsak GDO olmadığına emin olabilir miyiz?
kayastop
06-04-2010, 19:59
Konuyu hızlıca okudum, uzun yazıların bir kısmını sonra okumak üzere atladım, daha önce açıklandıysa gözden kaçırmış olabilirim ama yapı marketlerde çeşitli markaların paketlenmiş tohumları satılıyor. Bunlardan bir kısmı da 'organik' adıyla satışa sunulmuş (organik domates, salatalık gibi). Bu tohumların organik adıyla satışa sunulabilmesi için yeterli denetim var mıdır, bu tohumlara güvenebilir miyiz? Bunların arasında mesela "organik" mısır tohumu bulsak GDO olmadığına emin olabilir miyiz?
sa.ben şahsen yeterli denetim yapıldığına inanmıyorum kardeşim.türkiyemizde maalesef balık baştan kokmuş aeo
köylüye soruyorlardı ne kadar gübre/ilaç attığını.Yetkili kameraya konuşurken bir kaç gram atılacağını söylerken, köylü bir maşrapa getirdi, "bununla doldurup doldurup atıyoruz" dedi.Hiç unutmam o programı :)
Bu çok doğru bir tesbit..
Ben şahsen büyük çaplı üretim yapan üreticilere daha çok inanırım..Çünkü riskleri fazladır..Bu yüzden daha bilinçli yaparlar üretimlerini..
Oysa küçük köy çiftçisi genelde bilgisizdir,bilinçsizdir..İlaç kutusunda dekara 150 gram yazıyorsa o buna pek inanmaz..İki misli ilaç koyar..Yanlış ilaç atar..İlaç kutusunun üstünde ''hasattan önceki son ilaç tarihi'' falan önemli değildir onun için..
Ben bu yüzden küçük köylü üreticinin ürünlerine şüpheyle bakarım..
Attıkları suni gübre miktarlarına falan dikkat ettiklerine de inanmam pek..
Hele ilaçtan hiç korkmazlar..''Bize bişey olmaz'' mantığı geçerlidir..Bugüne kadar en tehlikeli ilaçları bile atarken maske kullanan bir küçük çiftçi görmedim.
Kendisini düşünmeyen tüketiciyi hiç düşünmez..
Buğday,çeltik ilaçlaması yapıldığı günlerde gidin ovalara;etraf boş atık ilaç şişeleriyle doludur.Bizim çiftçimiz işi bitince şu boş ilaç kutularını bir poşete koyup ücra bir köşeye gömeyim falan diye düşünmez..
Ben tanık oluyorum..Özellikle pirinç ekilen tarlalara öylesine yoğun ot,haşere ilacı atıyorlar ki,gözünüzle görseniz inanın pilav yemekten vazgeçersiniz..
Ülkemizde en az denetlenen işler bunlardır.
Bu yüzden İstanbul'da semt pazarına gelen civar köylülerden bişey almam..Giderim organik pazara..
Halil Önen
15-08-2010, 12:50
Bu çok doğru bir tesbit..
Ben şahsen büyük çaplı üretim yapan üreticilere daha çok inanırım..Çünkü riskleri fazladır..Bu yüzden daha bilinçli yaparlar üretimlerini..
Oysa küçük köy çiftçisi genelde bilgisizdir,bilinçsizdir..İlaç kutusunda dekara 150 gram yazıyorsa o buna pek inanmaz..İki misli ilaç koyar..Yanlış ilaç atar..İlaç kutusunun üstünde ''hasattan önceki son ilaç tarihi'' falan önemli değildir onun için..
Ben bu yüzden küçük köylü üreticinin ürünlerine şüpheyle bakarım..
Attıkları suni gübre miktarlarına falan dikkat ettiklerine de inanmam pek..
Hele ilaçtan hiç korkmazlar..''Bize bişey olmaz'' mantığı geçerlidir..Bugüne kadar en tehlikeli ilaçları bile atarken maske kullanan bir küçük çiftçi görmedim.
Kendisini düşünmeyen tüketiciyi hiç düşünmez..
Buğday,çeltik ilaçlaması yapıldığı günlerde gidin ovalara;etraf boş atık ilaç şişeleriyle doludur.Bizim çiftçimiz işi bitince şu boş ilaç kutularını bir poşete koyup ücra bir köşeye gömeyim falan diye düşünmez..
Ben tanık oluyorum..Özellikle pirinç ekilen tarlalara öylesine yoğun ot,haşere ilacı atıyorlar ki,gözünüzle görseniz inanın pilav yemekten vazgeçersiniz..
Ülkemizde en az denetlenen işler bunlardır.
Bu yüzden İstanbul'da semt pazarına gelen civar köylülerden bişey almam..Giderim organik pazara..
Sn. pria,
'' küçük çaplı'' ya da'' küçük köy çiftcisi''ni toptan infaz etmişsiniz. :)
Halbuki pirinç üretimi yapan _ boş ilaç kaplarını uluorta atan_ onlar değildir.
Semt pazarlarında pirinç üretip satan '' küçük çaplı'' ya da ''küçük köy çiftcisi'' göremezsiniz.
Bu gruba giren üreticilerin büyük bölümü, topraklarında kimyasal gübre kullanmazlar. Bu onlar için külfettir. İnek, keçi, koyun,tavuk gübresi ellerinin altındadır ve ucuzdur hatta para bile ödemezler.
Aynı şekilde _ büyük bölümü_ kimyasal ilaç kullanmazlar. Genelde kullandıkları ve her zaman ellrinin altıda olan odun külüne karıştırılmış kükürtür.
Sizin benzetmenizdeki '' küçük çaplı '' üretim yapan ya da ''küçük köy çiftcisi'' ikiye ayrılır.
1. grup; Haftalık pazar masrafını karşılamak için üretim fazlalığını satanlar.
Bu grup, en iyi bildiği ürünleri üretir. Genelde üç, beş çeşit üretir. Domates, biber, patlıcan salatalık vb. gibi... ( Bir kısmını kendi tüketir bir kısmını kışlık yapar.)
Yanına kendi yaptığı zeytinini, peynirini koyar satar.
Böylece ''o hafta'' ihtiyacı olan 'şey' leri bu parayla karşılar. Ortalama sattığı ürün değeri 50 tl. yi bile bulmaz. Düşünseniz bir kasa domates 4tl dir.
2. grup,
tüm geçimini ürettiği ile sağlar. Onun yaptığı zengin olmak değil, idare etmaktir.
Onun tezgahında da kendi ürettiği 3, 5 kalem malı vardır. Diğerlerini, pazar yerine gelen toptancıdan almıştır.
Burada size katılıyorum. Örneğin 2 dönüm domates, yarım dönüm birer, patlıcan, salatalık yetiştirir.
En ucuz kimyasal gübre ve kimyasal ilaç kullanır. (Kolayına gelir)
Kullandığı kimyasallar genelde dozlarının üzerindedir. Kimyasal ilaçlarının etkisinin azaltılmasına bağlar bunu...
'' Kendi sağlığını düşünmeyen, başkasının sağlığını düşünmez'' sözünüz doğrudur ve saygı duyulacak bir durum da değildir.
Küçük üreticinin bilinçlenmesinden çok bilgilendirilmesi gerekir. Aynı şekilde tüketicinin de...
Birinci guruba giren üretici _ genelde _organik değil doğal üretir. Çünkü en masrafsız odur.
İkinci grup, bitkisi hastalandığında ilaç koşturur. Piyasa zehirli kimsallarla örülüdür. Devlette bunun organizasyonunu yapar. Alternatif sunmaz. Sunduğu ''kontrollü üretim''dir.
Yani kimyasal kullanacaksın ama kalıntı bırakmıyacak. Ve bununla övüneceksin.
Bu ''zorunluluğun'' içinden sızmak her babayiğindin harcı değildir.
Sayın Halil Önen..
Ben Çanakkaleli'yim..
Sizin tarif ettiğiniz küçük çiftçi bizim ancak çok yoksul dağ köylerinde var..
İl ilçe merkezlerine yakın veya büyük ovalarda olan köylerde durum benim anlattığım gibidir hemen hemen..
Benim yaşadığım kasabada durum böyle genellikle..
Zaten bizim oralarda sizin dediğiniz gibi ilaçtan,suni gübreden kaçınarak doğal gübrelerle kendi yiyeceğini,kışlığını yapan köylü bile yok gibi az..
Köylerin bile %90'ı yumurtasını,sebzesini kasaba pazarından alır hale gelmiş..Yoğurdunu bile köy bakkalından alıyorlar..Sizin anlattığınız gibi küçük köy çiftçileri benim çocukluğumda çoktu..Bütün dere boyları minicik bahçelerle doluydu..Şimdi yok gibi..Hazırcılık alışkanlık haline gelmiş,millete çalışıp bahçe yapmak zor hale gelmiş,üşengeç olmuşlar..Hayvancılık ölmüş..
acemi_caylak
15-08-2010, 20:55
Ne yazık ki, istediğimiz bir durum olmasa da Sn. Pria'nın son mesajında dediklerinin hepsi doğru. Ben Şile'nin köylerinde, tam 9 köy dolaşmama rağmen doğal maya amaçlı yoğurt bulamamıştım. Herkes sütü direk süt fabrikalarına satıyor. Yoğurdu ve peyniri gidip marketten alıyor.
Ancak hala küçük bahçesinde küçük çaplı üretim yapan köylülerde var. Mümkünse bu türden küçük üreticileri bulup onlardan temin etmek en iyisi.
Merhabalar,
organik tarım yapılacak alanın E5 **** yola en az 5 km olması gerekir.Çünkü bitkiler ekzos gazını çeker.Birde eğer toprak ekim yapılan ( işlenmiş ) bir yer ise.Doğallığına dönmesi için
en az 2 yıl bir şey ekilmemesi gerekmektedir.
Baki Berk Kayalar
21-03-2011, 20:11
Armutlu' daki bu organik pazar, kurulmaya devam ediyor mu? Gerçekten çok önemli bir gelişme.
Baki Berk Kayalar
21-03-2011, 20:28
Organik pazarlarda bir şeyler (mesela ufak bir tezgahta 3 kasa elma, bir kaç kabak, 4 kap çilek) satabilmek için illa sertifika ve işletme kaydı gerekir mi?
Ferda Ülkümen
21-03-2011, 20:36
Ne yazık ki devam etmiyor. Yerel yönetimlerdeki değişiklikler desteği kaldırınca, önayak olan kişiler de birçok karşıt davranışlardan yıldılar, geçtiğimiz yaz kurulmadı.
serdar111
13-05-2011, 02:09
öncelikle merhaba... ben gül fidanı ve yer kirazı üretimine başladım yaklaşık 3 dönüm araziye 5000 adet e yakın kraz diktim...suni gübre kullanmadım henüz...bakalım ne giib bir sonuc alacagız.....
naturefan
14-12-2011, 18:03
Merhaba, Benim özellikle belirtmek istediğim bir konu da, tarımda kullanılan suların ne kadar güvenli olduğudur. Maalesef en ücra köylerden en büyük şehirlere kadar her şehrin kanalizasyonu akarsu, göl ve denizlere bağlanmış. Üç beş belediye-övünerek- arıtma yaptığını söylese de, ne kadar arıttıkları takdirlerinize kalmış. Evsel atıklar bir yana, sanayi atıkları asıl tehlike!!!
Evvel seneki kuraklıkta -irili ufaklı onlarca şehrin kanalizasyonunu boşalttığı- Kızılırmağın suyunu Ankaralılara içirmediler mi? Doğanın, suyun değerini bilmez pisletirsen; bir gün o pislettiğin suyu içmek zorunda kalabilirsin!...
teraryum.host
27-12-2011, 11:40
Bu konuda geniş bir talep var, eğer arz artarsa sanırım herkes organik ürünlere yönelir.
Zira ben küçükken kendi bahçemizde yetiştirdiğimiz, o dalından kopartıp yuttuğum domatesleri biberleri daha da bulamadım.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kaplumbağaya sırtın niye sağlam demişler, evimi sırtımda taşırım demiş.
Teraryum ve çeşitli hayvanlarla ilgili kişisel web sitem: teraryum.host.org (http://www.teraryum.host.org)
Douglas Fir
28-12-2011, 19:05
Sanırım teraryum.host,
Bence talep artarsa üreticiler arzı karşılamak için organik tarıma kısmen de olsa yönelecektir. Alan olmazsa siz en iyi organik ürünleri tezgahınıza koyun, para etmez. Aslına ortada buluşmak lazım. Tüketici pahalı diye almıyor, üretici de zahmetli diye üretmiyor. Ortada bir yerde buluşmak lazım. Geleneksel tarımı sıfırlamak zor ama tüketici olarak talep ederek organik tarımı geleneksel tarımla yarışır hale getirebiliriz sanırım.
leylabay
28-12-2011, 19:44
antep fıstığı yetiştirmek istiyorum. 9 ha arazimiz var. Bu konuda bana bilgi verebilecek birirsi var mı acaba, simdiden tesekkur ediyorum.
benim organik tarım felsefem.....tamamen baakir hiç ekim dikim yapılmamış topraklarda yerli tohum kullanarak dağlarda yayılarak beslenen hayvanların gübresiyle yapılır butür üretim yaptığınızda ne sertifika nede başka bir belge lazım değil ürününüz'ün kendisi zaten bir sertifika oluyor kim ne şekilde hangi labaratuarda kontrol ediyorsa etsin gerçek organik budur.yerli tohuma ulaşmak bu zamanda çok zor ama bulunuyor köylerde halaa eski tohumları eken diken insanlar var ben bu tohumlatı topluyorum gittiğim köylerde hep soruyor ve buluyorum.normal çifliklerde hazır yemle beslenen hayvanların gübresini kullanmayın.ormanlardan ağaç diblerinden fundalıklardan orman toprağı funda toprağı kullanın.benim organik tarım yöntemim bu
Organik üründe de sahtecilik
Organik üründe de sahtecilik - Gerçek Gündem (http://www.gercekgundem.com/?p=460076)
Bu vadide organik devrim var
Bu vadide organik devrim var (http://www.odatv.com/n.php?n=bu-vadide-organik-devrim-var-2201131200)
Hobibahçeleri
24-01-2013, 12:55
Organik ürünlerinizi uzmanlar tarafından yardımlarla kendiniz üretebileceğiniz yerler var. Dışardan satın almak yerine doğa içinde bir yaşam ile kendi ürünlerinizi yetiştirmek hem kendiniz hemde çocuklarınız için sağlıklı bir yaşam demektir. Ankaradaki bu 600 dönümlük dev ORGANİK TARIM KÖYÜ hakkında bilgi almak için 0532 258 41 41 - 0506 580 58 58
Artık insanlara en uzak yerde yetişen bir bitki bile yüzde yüz doğal değildir. Nihayetinde onlar da dünyalı...
Organik sertifika alabilmek için belirli sınırlar(kimyasal oranı) konulmuş, yani ürünün kimyasal oranının belirlenen sınırın altında olması gerekiyor.
Hepimiz kanser olacak olsak da belki çocuklarımız kurtulur!
(Daha olumlu bir yazıyı uykumu aldığım da yazarım. :) )
merhabalar
Buradaki birçok kişi sürekli suni gübre ve ilaçlardan bahsediyor.
Bu durum beni oldukça üzüyor. Demekki insanlar suni gübre ve ilaç olmadan sebze meyve yenemeyeceğine şartlanmış. Bu asla doğru değil. Ben bahçemde senelerdir zerre kadar ilaç ve suni gübre kullanmadan sebze ve meyve yetiştiriyorum. Armut yemiyorum ahlat yiyorum, kayısı yemiyorum zerdali yiyorum.Bu söylediğim ağaçlara ne hastalık ne zararlı ne soğuk hava birşey yapmıyor, ağaçlar yıkılıyor meyveden. Ailesine yedirmek için sebze meyve yetiştirmeye çalışan arkadaşlara haddim olmayarak naçizane tavsiyem; hiçbirşey kullanmadan toprağa dikin, ne verirse yedirin yeyin.
sonsuz saygılarımla.
Bu link'i Organik Tarım başlıklarında paylaşmam doğru olacak dedim..: Organik Tarm Bilgi Paylam Sitesi (http://organik.tarim.gov.tr/sayfam.asp?sid=39&pid=39&ld=Organik%20Tar%FDm%20Kanunu)
"KüçüK bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı."
Bundan da anlaşiliyor ki , tüm insanlik ,özellikle fakir ülkelerin insanlari ,acimasiz emperyalizmin denekleri haline getirilmiştir !!!
Ve toplumsal yok etme başlamiştir.
Kakalak ve böcek toplumlar !!! dünyadan silinmelidir ....
Bu toplumsal yok etmenin silahi ise GIDA olacaktir !!!
Toplumlari kisirlaşmakta kullanilmaya başlanmiş olan mısır , yüzlerce gida maddesinde nişasta olarak katki amaçli kullanilmaktadir.Özetle MISIRin gida sektöründe kullanim sahasi çok geniştir.
20 yıllık kısırlaştırma projesi
Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı.
Epicyte, Svalbard'ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok il*ginçtir ki Epicyte, genetiği değiştiril*miş sperm öldürücülü mısırı ABD Ta*rım Bakanlığından (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti.
Toplumun üremesini engelleyecek olan işlem önce erkeği kısırlaştirmak amaciyla spermi öldüren bir katkiyla mısır vasitasiyla kullanima verildi.
Erkeklerin spermleri , döllenme sağlayamayacak duruma getirilmeye başlandi.
Böylece "Negatif ojenik" projesi yürütülmeye başlandi.
Kara baronlar bununla da yetinmediler .
Bir başka uygulamalari da şöyle oldu ;
1990'larda BM Dün*ya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler'de 15 ila 45 yaşları arasın*daki milyonlarca kadının tetanoza kar*şı aşılanması için bir kampanya başlat*tı.
Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı.
Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuç*ları ile, Dünya Sağlık örgütü'nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaş*taki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.
Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalma*sını engelleyen antikorları üretiyordu.
Daha sonradan ortaya çıktı ki Rocke*feller Vakfı, Rockefeller Nüfus Kon*seyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgü*tü (WHO) için tetanoz taşıyıcın bir kı*sırlaştırma aşısı üretmek için 1972'de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı.
Ayrı*ca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu'nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 mil*yon dolar bağış yapmıştı!
MODERN ÇAĞIN TÜM GERİ KALMİŞ TOPLUMLARI DİĞER DEYİŞLE, ZENCİLERİ KISIRLAŞTIRILMALI VE HATTA HASTA EDİLEREK YAŞAM SÜRELERİ KISALTILMALI VE BÖYLECE ORTADAN KALDIRILMALI İDİ !!!
Bu durumda okullarımızda yapilagelmekte olan ve uzun senelerdir devam eden aşilarin niteliği hakkında düşünmemiz de gerekmez mi ?
Hibrid tohumlarla tekel tuzağı
Rockefeller'in gelişmekte olan ülke*lerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışmalarına bu açıdan bakınca korkunç gö*rünüyor…
Rockefeller Vakfı 1946'da sadece adı yeşil olan "Yeşil Devrim"i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60'larda Rocke*feller'in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıs*lah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık so*rununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu.
Yıllar sonra.
Yeşil Devrim'in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tarım geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstri*si işinde yaptıkları gibi.
Nasıl tekelleştiler?
Yeşil Devrim gelişmekte olan piyasa*larda yeni hibrid tohumların üretilme*sine dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid to*hum patentlerinin DuPont / Pioneer Hi-Bred'in ve Monsanto'nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO'lu tohum darbesi için yolu açtı. Hibrid to*humlar ve bu tohumların ihtiyaç duy*duğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu gübreler Rocke*feller kontrolündeki büyük petrol şir*ketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaç*lan da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.
Yeşil devrim aslında bir "kimyasal darbeydi". Geliş*mekte olan ülkelerin yüksek miktarda*ki gübre ve ilaç girdisini finanse etme*leri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankasından kredi notu ala*rak ve ABD hükümetinin garantisi al*tındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borç*lar aldılar.
Sonuç?
Bankalara ve tefecilere borçlanan çift*çiler genellikle topraklarını kaybetti*ler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; fabrikaların ucuz işçi açığı da kapan*mış oldu.
Patentli biyolojik silah Peki ya bugün?
Bugün de Gates ve Rockefeller Afri*ka'da Yeşil Devrim adı altında bir projeye daha milyonlar yatırıyor. Amaç yi*ne GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması. Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.
Büyük bir tekelleşme tehdidiyle kar*şı karşıyayız...
Plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Washington'dan gelen emirler doğrultusunda Washington'un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum ver* meme olasılığı da var. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli to*humların üretimi korkunç bir biyolo*jik silah olarak da kullanılabilir. Ge*netik müdahalelerle öldürücü gıdala*ra çevrilebilirler. (Yeni Aktüel)
Katil Bush "Irak'ta yeşerdiğinde bütün bölgeye yayılacak demokrasi tohumlarını ekmek için bulunuyoruz" derken mecazi bir ifade kullanmıyordu. Nasıl mı?
Gıda Fiyatlarındaki Yükselmeyle Başlayan Ayaklanmaların Görmezden Gelinen Nedeni: Gdo'lar!
Gıda fiyatlarının artması ve dünyanın bazı bölgelerinin açlık tehdidiyle karşı karşıya kalması bir süredir hararetli tartışmalara neden oluyor. Durumun nedenleri arasında küresel ısınma kaynaklı kuraklık ve beslenme yerine biyoyakıt üretimi için ekim yapılması üzerinde durulurken, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın (GDO) bu süreçteki etkinliğinden fazla bahsedilmiyor. Oysa "dünyada açlığı sona erdirme" iddiasıyla yola çıkan dev şirketlerin genetik mühendislik ürünlerinin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri araştırılmaya devam ederken, tarımdaki sonuçları son günlerde yaşanan ayaklanmalarla kendini göstermeye başladı bile.
Irak'ı bombalamaya başladıktan üç ay sonra, Mayıs 2003'te Başkan Bush GDO'ların stratejik bir konu olarak ABD'nin savaş sonrası dış politikasının önceliği olduğunu vurgularken belki de nadir doğrularından birini söylüyordu.
1970'lerin sonunda başlayan bitkilerin genetik olarak değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar 80'lerde düzenleyici hiçbir yasa olmadan hızlandı. Ana aktörse Başkan Yardımcısı "Baba Bush"tu; 1988'de başkan olduğunda da, ABD'de GDO üreten şirketlere serbestlik tanıdı. Pandora'nın kutusu açılırken, bilim adamları uyarıyordu. Bunlara kulak tıkayan Başkan Bush 1992'de noktayı koydu: "Genetiği değiştirilmiş (GD) mısır, soya fasulyesi, pirinç ya da pamuk gibi bitki ve yiyecekler 'büyük ölçüde' doğal olanlara denktir!"
Süt sağlıktır! Yoksa değil midir?
ABD yönetimiyle sıkı bağlantıları olan Monsanto şirketinin piyasaya giren ilk patentli GDO ürünü "rBGH" yani büyüme hormonu içeren süt oldu. Monsanto'nun iddiasına göre rBGH enjekte edilen inekler yüzde 30 daha fazla süt üretecekti. Geçimini bundan kazanan çiftçiler için azımsanmayacak miktardı bu. Üstelik Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) bu sütün sağlıklı olduğunu açıklamıştı. Fakat çiftçi ve tüketicilerin bilmediği, bu hormonun inekte IGF-1 adı verilen başka bir hormonu da arttığıydı.
Bilim adamları hayvanlarda insülin benzeri bu büyüme faktörünün artmasının kansere yol açabileceği söylüyordu. Zamanla ineklerin sağlığı bozulmaya başladı. Yürümekte bile zorlanan bu hayvanları iyileştirmek içinse daha fazla antibiyotik verildi. 1990'ların sonunda antibiyotik kullanıcılarının yüzde 70'i artık hayvanlardı! Ve tabii et ve süt tüketen insanlar da antibiyotiğe dirençliydi artık 1991'de FDA'da GDO'larla ilgili politikaları belirlemek üzere yeni bir birim kuruldu.
BİYO-SİLAH TERMİNATÖR TOHUMLAR 3
Kendimizin çıkarlarımızdan fedakarlık ederek dünyanın iyiliği için lüksümüzden vazgeçeceğimiz konusunda kandırmamıza hiç gerek yok." Seorge Kennan, 1948
Bu, güç devrimi tarihinin de ötesindedir, hatta bilim dâhi bu azınlığın hizmetine sokulmuştur. 1948'de Kennan'in da kendi notlarında tavsiye ettiği gibi, herhangi bir fedakârlık veya dünyanın iyiliği düşünülmeden acımasız politikalar uygulandı,
Ölüm tohumları
Sizlere belki duymuş ve hatta okumuş olduğunuz önemli bir kitap ve yazarından bahsetmek istiyorum;
Gazeteci F. William Engdahl, 'Ölüm Tohumları' eserinde GDO adı verilen "şeytan planının" tüm ayrıntılarını açıklıyor.
Amerika üzerinden insanlığı kontrol altına almak, bazı milletleri kısırlaştırarak yok etmek gibi çok kirli planları olan şirketlerin içyüzünü deşifre edilen eserin 'giriş' bölümü aşağidadir. 'Ölüm Tohumları' herkesin üzerinde çokça düşünerek okuması gereken bir şaheser.
"Biz dünya nüfusunun %6.3'ünü oluşturuyoruz ama zenginliğinin yarısına sahibiz. Bu farklılık özellikle bizler ve Asyalılar kadar büyük. Böyle bir durumda kıskanılma ve gücenilme gibi bir durumda olamayız. Gelecek dönemdeki asil görevimiz, ulusal güvenliğimize bir zarar getirmeden bu farklılık durumunu sürdürebileceğimiz bir ilişki kalıbı tasarlamaktır. Bunu yapmak için de tüm duygusallık ve hayallerden uzak durup dünyanın her yerindeki ulusal hedeflerimize odaklanmalıyız. Kendimizi çıkarlarımızdan fedakarlık ederek dünyanın iyiliği için lüksümüzden vazgeçeceğimiz konusunda kandırmamıza hiç gerek yok." Seorge Kennan, 1948
Bu kitap küçük bir sosyo-politik elit zümre tarafından 2.Dünya Savaşı sonrasında Vaşington'da ele alınmış bir proje ile ilgilidir. Bu, Kennan'in "farklılık durumunu sürdürebilmek" tümcesinin nasıl hayata geçirildiğinin anlatılmamış hikâyesidir. Aynı zamanda bir avuç insanın savaş sonrası tüm kaynaklara ve güce sahip oluşunun da hikâyesidir.
Bu, güç devrimi tarihinin de ötesindedir, hattâ bilim dâhi bu azınlığın hizmetine sokulmuştur. 1948'de Kennan'in da kendi notlarında tavsiye ettiği gibi, herhangi bir fedakârlık veya dünyanın iyiliği düşünülmeden acımasız politikalar uygulandı,
Seleflerinin aksine İngiliz imparatorluğu içindeki hâkim guruplar, yeni beliren 'Amerikan eliti, kendilerini savaştan sonra, "Amerikan Yüzyıh"nın şafağında ilan ettiler ve hitap yeteneklerini, dünyanın iyiliği için düşüncesini kendi amaçlarına uygun şekilde kullandılar. Onların Amerikan Yüzyılı daha yumuşak ve kibar bir imparatorluk olarak sömürgecilikten kurtuluş, demokrasi, ekonomik gelişme ve özgürlük kisvesi altında diğer ulusların kaderlerine hükmedebilen, Büyük İskender'den sonraki en büyük küresel imparatorluktu.
Bu kitap "Bir Savaş Yüzyılı:
Anglo-Amerikan Petrol Politikaları ve Yeni Dünya Düzeni" adlı kitabın bir devamı niteliğindedir. Petrolden sonra ikinci bir "kırmızı hattı" takip eder. İnsanın yaşamını sürdürebilmesinde en temel ihtiyacı olan günlük ekmeğinin karşılanmasını konu alır. 70'ler boyunca bu Amerikan elitin menfaatine hizmet eden kişi, hayatı boyunca 'güç dengesi1 politikalarının bir uygulayıcısı olan Henry Kissinger'di. Ve dünya hâkimiyeti konusundaki şu fikrini açıklamıştır;
"Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin."
"Küresel yiyeceği kontrol etme plânı" 1930'ların başlarına, savaşın patlak vermesinden önceye dayanır. Bu organizasyon belli başlı bazı ailelerin servetlerini korumak amacıyla seçilmiş özel kuruluşların yardımlarıyla maddi olarak destek görmüştür. Bu aileler güç ve zenginliklerini doğu sahili boyunca Boston, Vaşington, New York ve Philedelphia'ya yerleştirmişti. Bu sebeple egemen medya kuruluşları sıkça onlara atıfta bulunmuş, zaman zaman alay konusu etmişlerse de genellikle övmüşlerdir.
Savaşla birlikte Amerikan gücünün ağırlık merkezi doğu sahilinden Seattle, Houston, Las Vegas, Atlanta ve Miami gibi bölgelere dağıldı. Sonradan da Asya, Japonya ve Latin Amerika'ya.
2.Dünya savaşından bir süre önce bir aile diğerlerine göre daha fazla öne çıkmıştır. Bu ailenin serveti, uğruna kan dökülen ve savaşılan 'kara altın' petrole dayanıyordu. Bu aileyle ilgili olağandışı olan ise ailenin sadece petrole değil, diğer başka alanlarda da yatırım yapmaya karar vermesi olmuştur. Psikoloji, tıp, gençlerin eğitimi, tarım, biyoloji ve biyolojinin tarımsal uygulamalarına yatırım yapmışlardır. Çoğu kişinin fark etmediği devasa bir büyüme ve gelişme göstermişler, servetlerini de o ölçüde büyütmüşlerdir.
Bu kitapta ele alınan ana konu olan 'genetiği değiştirilmiş organizmalar' ya da GDO'nun tarihi, dönemin güçlü ailelerinden olan Rockefeller ailesinin (ve 4 kardeşin - David, Nelson,
John ve Laurance) tarihiyle paralellik göstermektedir -ki savaşın Amerikan zaferiyle bitmesinden sonraki 30 yıl süresince güç evrimine bu insanlar yön vermiştir. Gücün tamamı ellerindedir ancak işin maliyeti tüm dünyayı etkilemiştir.
Bundan 30 yıl önce, erk Rockefeller ailesinin etrafında toplanmıştı. Bugün ise 4 kardeşin 3'ü çeşitli nedenlerle vefat etmiştir. Tüm amaçları, daha sonraları Pentagon'un 'tam spektrum egemenlik' adı vereceği, gerektiğinde askeri gücün de devreye sokulabileceği küresel hâkimiyetti. Projeleri o günlerdeki küçük bir güç gurubundan bugün hayal bile edemeyecekleri, tüm gezegenin geleceği hakkında inisiyatif sahibi oldukları bir noktaya evirildi.
Kalıtım mühendisliği ile bitki ve diğer canlı organizmaların patentlenmesi tarihinin anlaşılabilmesi için 2.Dünya savaşını takip eden yıllardaki Amerikan gücünün dünyada nasıl yayıldığına bakmak gerekir.
George Kennan, Henry Luce, Averell Harriman ve hepsinden önce Rockefeller kardeşlerin tarım sektöründe başlattığı 'yeşil devrim' sayesinde Petro-kimyasal gübre, petrol ve enerji ürünlerine bağımlılık arttı. Onların o günlerde yaptıkları bugünün genetiğini değiştirme tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Yüzyılın başında gerçekleşen 4 çokuluslu dev şirket birleşerek dünya üzerindeki çoğu insanın temel besinlerinin (pirinç, soya fasulyesi, buğday, mısır ve hatta bazı sebze ve meyveler ile pamuk) kontrolünü ellerine geçirdiler. Hastalığa dayanıklı kümes ürünleri, genetiği değiştirilmiş, güya kuş gribine dayanıklı ürünler ve geni değiştirilmiş domuz ve sığır üretimi için çaba sarf etmişlerdir.
Dört özel şirketin üçünün Pentagonla kimyasal savaş araştırmaları konusunda sıkı bağları vardı. Dördüncü şirket aslen İsviçre kökenli olmasına rağmen İngiliz kontrolü altındaydı. Petrolde olduğu gibi GDO tarım projesi de bir Anglo-Amerikan küresel plânıdır
Mayıs 2003'te Bağdat'taki acımasız Amerikan bombardımanının dumanı dağıldığında ABD başkanı GDO projesini stratejik bir konu haline getirdi ve ABD'nin savaş sonrası öncelikli dış politika gündemini oluşturdu. Dünyanın ikinci en büyük tarım üreticisi konumunda bulunan AB, bu küresel plânın önünde zorlu bir engel teşkil etmekteydi.
Her ne kadar Almanya, Yunanistan, Fransa ve Avusturya gibi AB ülkeleri diğer dünya uluslarına benzer şekilde GDO ekimine sağlık ve bilimsel nedenlerle karşı çıksalar da, 2006 yılı başlarında Dünya Ticaret Örgütü (WTO), AB'ni toplu GDO üretimi için kapılarını açmaya zorladı.
ABD ve İngiliz ordularının Irak'ı işgaliyle birlikte Vaşington, bu ülkeye genetiği değiştirilmiş tohumları ABD Tarım Bakanlığının bir cömertliği olarak göndermeye karar verdi. İlk büyük çaplı deney 90'ların başında çok uzun zamandır Rockefeller ailesinin bozduğu ve yolsuzlukla başı dertte olan Arjantin'de zaten yapılmıştı.
İlerleyen sayfalarda da göreceğiniz gibi GDO'nun yaygınlaşması ve çoğalması uğruna politik tehdit, hükümet baskısı, yalan, rüşvet yöntemleri kullanılmış ve hatta cinayetler bile işlenmiştir. Okurken bir suç romanı hissine kapılmanız sürpriz olmayacak.
Tarımsal verimlilik ve dünyanın yiyecek sorunlarını çözme adı altında işlenen bu suçlar, bu küçük zümrenin amaçları doğrultusunda önemsizdir. Yapılan bunca şeyin hedefinde sadece para ve kâr yoktur. Nihayetinde bu güçlü aileler kimlerin merkez bankalarının başlarında duracağına karar verirler. Para onların yaratmaları ya da yok etmeleri için emirlerindedir.
Amaçları daha önceki despot ve diktatörlerin hayal ettikleri gibi mutlak dünya hâkimiyetidir. Kontrol edilmezlerse 10-20 yıl içerisinde bu hedeflerine ulaşmaları işten bile değil. Bu sebeple bu gerçeğin duyurulması ve herkes tarafından bilinmesi büyük önem arz etmektedir.
(Bu metin Gazeteci F. William Engdahl’ın 'Ölüm Tohumları' adlı eserinin giriş bölümüdür.
merhabalar .ben sağlık personeliyim.zaman zaman kanser araştırmada görev aldım.organik tarımın önemini biliyorum..çok aktif bir meslek yaşamım vardı hep emekli olmaya ve yalnız kalmaya korktum..boşluğa düşersin ne yapacaksın emekli olup diyenler çok du...emekli olmadan önce bir bahçe aldım şimdi ham..en kısa sürede işlenmeye başlanacak..40 yıldır el değmemiş..ben elbette acemiyim bilgiye çok ihtiyacım var.çevremde yaşlı insanlara soruyorum ama yetmiyor bazan ama korkunç bir sevgim var..başarmam lazım organik tarıma merhaba diyenlerdenim yani selamlar...
Selamlar, ben de sizin gibi yeni başladım sayılır. Organik yaşamak istedim, eşimle beraber istedik ve hayatımıza bir reset attık:) Buradan öğrendiklerim okuduklarım ile bir şeyler yapmaya çalışacağım. Hata yaparak öğreniyorum:)
UBYİ konusuna yazdığım mesajı konuyla ilgili olduğundan buraya da kopyalıyorum:
İnşallah UBYİ işbirliğimiz sadece zeytin konulu değildir.! Evvelki gün İlçe Tarıma gittim. Burada zeytin olmuyormuş, yani ağaç güzel büyüyormuş ancak meyve tutumu olmuyormuş. Burası güneyden rüzgar alan bir bölge ( güneyde deniz var o taraftan kuvvetli esiyor) O yüzden ağaç olarak güzel büyüse de meyve az veriyormuş yani rantabl değil diyelim.
Toprağımız boz toprak ne yapalım dedik. (Sahil toprağı da deniyor) Badem olabilir dediler.
Organik yapsak dedik? Saçmalamayın dediler: Kime söylediysek hayretle yüzümüze bakıp olmaz diyor. Benim şevkim de kırılıyor. Denilen aynen şöyle: " Organik diye bir şey çıktı bir kısım sosyetiklerin hevesi, kesinlikle o işten para kazanamazsınız, alacak tüccar yok, siz ilacı suni gübreyi vereceksiniz, büyük düzgün parlak ürün yetiştireceksiniz, haaa istiyorsanız, kendinize bir kısım yapın ilaçsız, onu yiyin." Köylüler, memurlar, mühendisler ağız birliği etmişler. Belki de haklılar. Ben organik ya da doğal ya da zehirsiz, ne dersek diyelim, öyle yetiştireceğim ürünümü, fazlasını satmak istesem kime satacağım, nasıl satacağım?
Leonardit atsak diyoruz devletin bir desteği var mı dedik, o da ne gibi yüzümüze baktılar. Dönüme 2,5 lira destek var. Harca harca bitmez.
Toprak analizi yaptırsak dedik. Önce ne yapacağınıza karar verin de dediler. E ben analize göre karar versem daha iyi olmaz mı?
Dostlar size söyleyim bu gidiş gidiş değil, işte köyüm, işte diğer köyler, işte seralar, zeytinler. Basıyorlar ilacı. Köylüm bıkmış ve bilinçsiz. Sen ona ilaç adı söyle. Sıksın otu kurutsun, sıksın biti öldürsün. Toprağın organik yapısı? Hangi organik toprak? Adam toprağı kaldırıp atıyor yeni toprak getirtiyor, şu bizim de aldığımız kırmızı topraktan. Yayıyor seraya basıyor suni gübreyi. Hayvancılığı hiç sormayın.Arazimizin ufak bir kısmında ağıl vardı, biz gelince taşındı, oradan çıkan pisliği ve antibiyotik ampullerinin haddi hesabı yok. Zehir yediğimizi bunları yaşayınca anladık. Ben et yiyemez oldum. Sanırım iyi ediyorum. Şurada 5-6 aydır çifçinin durumu ile ilgili gözlemlerim beni şok etti.
Kafamız karışmış vaziyette döndük. Ben kendim organik yemesine yerim de, bebekler ne olacak, çocuklar ne olacak, insanlar ne olacak, hayvanlar ne olacak, bitkiler ne olacak... Bu toplum nasıl bilinçlenecek bilemedim.
Selamlar, ben de sizin gibi yeni başladım sayılır. Organik yaşamak istedim, eşimle beraber istedik ve hayatımıza bir reset attık:) Buradan öğrendiklerim okuduklarım ile bir şeyler yapmaya çalışacağım. Hata yaparak öğreniyorum:)
UBYİ konusuna yazdığım mesajı konuyla ilgili olduğundan buraya da kopyalıyorum:
İnşallah UBYİ işbirliğimiz sadece zeytin konulu değildir.! Evvelki gün İlçe Tarıma gittim. Burada zeytin olmuyormuş, yani ağaç güzel büyüyormuş ancak meyve tutumu olmuyormuş. Burası güneyden rüzgar alan bir bölge ( güneyde deniz var o taraftan kuvvetli esiyor) O yüzden ağaç olarak güzel büyüse de meyve az veriyormuş yani rantabl değil diyelim.
Toprağımız boz toprak ne yapalım dedik. (Sahil toprağı da deniyor) Badem olabilir dediler.
Organik yapsak dedik? Saçmalamayın dediler: Kime söylediysek hayretle yüzümüze bakıp olmaz diyor. Benim şevkim de kırılıyor. Denilen aynen şöyle: " Organik diye bir şey çıktı bir kısım sosyetiklerin hevesi, kesinlikle o işten para kazanamazsınız, alacak tüccar yok, siz ilacı suni gübreyi vereceksiniz, büyük düzgün parlak ürün yetiştireceksiniz, haaa istiyorsanız, kendinize bir kısım yapın ilaçsız, onu yiyin." Köylüler, memurlar, mühendisler ağız birliği etmişler. Belki de haklılar. Ben organik ya da doğal ya da zehirsiz, ne dersek diyelim, öyle yetiştireceğim ürünümü, fazlasını satmak istesem kime satacağım, nasıl satacağım?
Leonardit atsak diyoruz devletin bir desteği var mı dedik, o da ne gibi yüzümüze baktılar. Dönüme 2,5 lira destek var. Harca harca bitmez.
Toprak analizi yaptırsak dedik. Önce ne yapacağınıza karar verin de dediler. E ben analize göre karar versem daha iyi olmaz mı?
Dostlar size söyleyim bu gidiş gidiş değil, işte köyüm, işte diğer köyler, işte seralar, zeytinler. Basıyorlar ilacı. Köylüm bıkmış ve bilinçsiz. Sen ona ilaç adı söyle. Sıksın otu kurutsun, sıksın biti öldürsün. Toprağın organik yapısı? Hangi organik toprak? Adam toprağı kaldırıp atıyor yeni toprak getirtiyor, şu bizim de aldığımız kırmızı topraktan. Yayıyor seraya basıyor suni gübreyi. Hayvancılığı hiç sormayın.Arazimizin ufak bir kısmında ağıl vardı, biz gelince taşındı, oradan çıkan pisliği ve antibiyotik ampullerinin haddi hesabı yok. Zehir yediğimizi bunları yaşayınca anladık. Ben et yiyemez oldum. Sanırım iyi ediyorum. Şurada 5-6 aydır çifçinin durumu ile ilgili gözlemlerim beni şok etti.
Kafamız karışmış vaziyette döndük. Ben kendim organik yemesine yerim de, bebekler ne olacak, çocuklar ne olacak, insanlar ne olacak, hayvanlar ne olacak, bitkiler ne olacak... Bu toplum nasıl bilinçlenecek bilemedim.
Yazinizi begenmek icimden gelmedi. Yaziniz cok guzel ama anlattiklariniz o kadar gercek ve bir o kadar korkunc ki! Bir de bunun dunya capinda oldugunu dusundugumuzde, nereye gidiyoruz diye kendime soruyorum. Ama siz, biz, onlar, derken, yavasta olsa, organik ureticiler artiyoruz diye dusunuyorum. Yilmak yok!!!
kızıkkurt
13-04-2014, 17:34
çok güzel ve doyurucu 1 konu olmuş aklımdaki 1 çok soru işareti gitti.
Şehir Kaçkınları
Pazar Vatan (http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=23289)
...:::T A T U T A :::... (http://www.tatuta.org/?p=0&lang=tr)
Merhabalar,
organik tarım yapılacak alanın E5 **** yola en az 5 km olması gerekir.Çünkü bitkiler ekzos gazını çeker.Birde eğer toprak ekim yapılan ( işlenmiş ) bir yer ise.Doğallığına dönmesi için
en az 2 yıl bir şey ekilmemesi gerekmektedir.
Merhaba,
Yönetmeliğe göre (■ ORGANİK TARIMIN ESASLARI VE UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK ■ TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI (http://www.spo.org.tr/mevzuat/mevzuat_detay.php?kod=75)) karayolları ağındaki ana yollara 1 km ve daha yakınsanız organik tarım yapamazsınız.
Merhabalar,
Bugün İlçe tarım müdürüyle görüştüm. Bana neden organik tarıma ya da iyi tarım uygulamalarına geçmiyorsun? diye sordu. Bende acemilikle " ilaç atmıyorum ki" dedim. Çok güldü. Öyle olmuyor, öncelikle başvuru yapacaksın, arazin incelenecek ve 2 sene içinde kurallara uyarsan, yetiştirdiklerin organik olarak sertifikalanacak dedi, ve bana organik ilaç ile organik gübre listesi verdi.
Bu işe başvurursam ne getirisi, ne götürüsü olur? İlaç ve gübrelerin normallerine göre pahalı olması elbette anlaşılır bir durum. Ancak pazarlamada bir fark yaratmayacaksa bunun anlamı kalmaz sanırım. Bu durumu müdüre sorduğumda, "büyük şehirlerde organik pazarlara götürebilirsen kazanç elde edersin" dedi.
Son bir soru; Bahar başında ağaçlar uyanmadan bordo bulamacı atmayı düşünüyordum. Organik tarıma başvurursam, ne atmalıyım? bordo bulamacı organik tarımda kabul ediliyor mu? Sanırım bakırlı ürünler bu kapsama girmez, yanılıyor muyum?
MeyveliTepe
09-02-2015, 16:17
Bordo bulamacı belli sınırlar içinde kabul ediliyor.
Aspire07
11-03-2015, 15:00
organik tarımla ilgili bir çok yazıyı okumama ve araştırmama rağmen aradığımı bulamadım, forumda bana yardımcı olabilecek birisi olabilirmi diyerek yazıyorum bu yazıyı umarım yanlış bir yerde değilim. Ben organik mantar üretimi yapmak için organik olarak üretilmiş buğday samanı arıyorum nerden temin edeceğimi bilenler varsa verecekleri bilgi için şimdiden teşekkür ederim saygılar
northpower
04-02-2016, 23:10
organik tarımla ilgili bir çok yazıyı okumama ve araştırmama rağmen aradığımı bulamadım, forumda bana yardımcı olabilecek birisi olabilirmi diyerek yazıyorum bu yazıyı umarım yanlış bir yerde değilim. Ben organik mantar üretimi yapmak için organik olarak üretilmiş buğday samanı arıyorum nerden temin edeceğimi bilenler varsa verecekleri bilgi için şimdiden teşekkür ederim saygılar
epey zaman olmuş son mesajınızdan itibaren. geçen zamanla öğrendiğiniz bilgilerinizi paylaşabilir misiniz? Ben de yeni araştırmalar var mı diye bakıyorum ama deneyimleyenlerin paylaştıkları çok faydalı oluyor.
m_yildiz
20-03-2016, 00:54
Değerli arkadaşlar,
Forumda yeni sayılırım. Organik tarım ile ilgili başlıkların hepsini okudum. Ancak organik tarımda kullanabileceğimiz mekanizasyon ile ilgili herhangi bir bilgiye ratlayamadım. Okuduğum yerli ve yabancı kaynaklarda uzun vadede çapa vb yöntemlerle toprağı işlemenin sakıncalı olduğu belirtilmiş. Ziraat mühendisi arkadaşlarımdan da bu bilgiyi doğruladım. Bir süre sonra toprağın alt kademelerinde çapa yatağı denen sert bir tabaka oluştuğundan bahsettiler.
Benim asıl öğrenmek istediğim konu organik tarım yapmak için (2HA) gibi orta büyüklükte bir arazi için elektrikli/şarjlı çapa makinesi var mıdır? İnternette gördüklerim bahçe tipi makineler. Önerileri olan varsa çok sevinirim.
Saygılarımla,
roronoazoro321
07-11-2020, 12:42
Forumda yeniyim arkadaşlar. Bir mesaj atmadan konu açamama durumumuz varmış bende konuyu alakalı gördüğüm yere mesaj olarak yazayım dedim eğer buradan cevap alamazsam hem mesajımı atmış olurum konu açabilirim yok cevap alabilirsem de boşa konu açmış olmam diyerek bu mesajı atıyorum.
Türkiye'de hangi bölgede şehirde ilçede vs.(en küçük birimi neyse artık) ne üretilir(ekilir biçilir) buna varana kadar gösteren bi tarım haritası var mı ya da herhangi bir data da olabilir bununla alakalı. Yardımcı olursanız çok sevinirim özelden de yazabilirsiniz, bu konunun devamına da yazabilirsiniz alıntılayarak.
Şimdiden yardımlarınız için çok teşekkürler.
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.