View Full Version : Hipermarketler
Bakkal, kasap, manav... Özetle küçük esnaf olsa, bu hükümete ve mevcut yerel yöneticilerin hiç birine oy vermezdim.
Ticari çıkarlarımı düşünmeyen, beni kalıcı işsiz haline getirecek hipermarketleri, burnumun dibinde açtıranlarla işim olmazdı.
Semt pazarlarını düzenlemek, organize etmek yerine kaldıran, tüketicileri sadece büyük market zincirlerine teslim eden yöneticilerin yüzüne bile bakmazdım.
Esnaf olsaydım, yüz binlerce üyesi olan esnaf örgütlerinin Prozac'lanmış halinden şüphe eder, onlarla da hesaplaşırdım.
Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nin altında 3M Migros'u geçin, Süleyman Seba tesislerinde Real'i, biraz yukarıda Championsa'yı, biraz daha yukarı tırmanınca Cevahir Alışveriş Merkezi'nde büyük bir hipermarketi, biraz ötelerde Carefoursa'yı, dikkatli bakarsanız bir yerlerde Tansaş'ı, Macro'yu göreceksiniz.
Etiler, Maltepe, Beylikdüzü, Suadiye, Bostancı... Nereye bakarsınız bakın, şehrin merkezlerinde binlerce küçük esnafın işlerini olumsuz etkileyen büyük marketler hizmetinizdedir...
Ben esnaf değilim. Olsaydım çok üzülür, sinirlenir, geleceğe yönelik beklentilerimde iyimserliğe asla yer veremezdim...
Geçmişte, büyük alışveriş merkezlerinin şehir dışına taşınmasını öngören kanun çalışmasına birkaç noktada karşı çıkmıştım. Siyasetçilerin bir denge gözetmeden, tamamen oy kaygılarıyla kanun çıkarmak istediklerini düşünüyordum. O gün için erken gördüğüm bu çalışma, bugün geç kalınmış bir karara nasıl dönüşüverdi?
Maalesef, bu merkezlerin şehrin göbeğinde mantar gibi bu kadar hızla yayılacaklarını kimse hesaplamamıştır herhalde.
Toplum olarak küçük esnafı olumsuz etkileyen bu gelişmeyi, ekonomik yaşamın acımasız kurallarının doğal sonucu olarak açıklamaktan vazgeçebiliriz.
Toplumda bir uzlaşma sağlanarak büyük alışveriş merkezlerinin artık şehrin göbeğinde açılmasını engelleyebiliriz. Hiç değilse, küçük ve ekonomik canlanma belirtileri gösteren şehirlerimizi, İstanbul'da yaşanan işgalin benzerinden kurtarabiliriz...
Kabul ediyorum: Gelişmiş ülkelerde perakende pazarı (süpermarket, hiper marketler) genelde kurumsal organize şirketlerin elinde. Bu şirketler ölçek ekonomisinin de katkısıyla daha ucuza satın almalar yapabiliyor ve tüketiciye daha ucuz ürün alternatifi sunabiliyorlar. (Teorik olarak böyle. Ancak markalı ürünler, Pınar, Maret, Sütaş v.s nerede satılırsa satılsın aynı fiyat olduğunu da belirtelim.)
Geleneksel yapılar (bakkal, kasap gibi) kayıt dışı çalışabiliyor, kayıt dışı istihdam yaratma imkanları yüksek.. Ancak; hipermarketlere girin, 2001 yılında kriz nedeniyle başlayan bir uygulamanın üreticileri de olumsuz etkileyecek şekilde büyüdüğünü göreceksiniz. Artık kendi markalarıyla süt, şeker, pirinç, kola, peynir satmaya başladılar. Bakkalları küçümseyen, onlarla çalışmaktansa hipermarketlerin metrekaresi aylık bilmem kaç dolardan başlayan raflarında yer almaya can atan üreticiler, şimdi pazarı, hipermarketin kendi markasını taşıyan ürünlerine kaptırmaya başladı. Üreticiler kendi markaları üretmek yerine hipermarketlerin taşeronu olmaya başladı.
Beş yıl önce, organize perakende pazarının toplam perakende pazarın içindeki payı yüzde 25'lerdeydi. Bugünlerde 50 milyar doların üzerinde ciro yapan hipermarketlerin toplamdaki payı yüzde 50'lerin üzerine çıktı. Her bir yüzdelik dilimde kaç esnafın işsiz kaldığını hesaplamaktan yoksunum şu anda. İzin verirseniz, izin verirlerse, (Fatih Altaylı'ya bir mesaj) birkaç gün siyasetten uzaklaşıp, bu konuyu derinlemesine masaya yatıracağım.
Ben esnaf değilim, onlardan da oy istemiyorum. Sadece bugünkü olumsuz gelişmeden kendi payıma düşen "duyarsızlığımı" düzeltmek istiyorum...
Yavuz Semerci
12 mart 2009
www.haberturk.com (http://www.haberturk.com/ekonomi/haber/133933-Buyuk-Tartismayi-Yavuz-Semerci-acti.aspx)
“Büyük Mağazalar Kanunu Tasarısı” Haberleri (http://www.google.com.tr/url?sa=t&source=web&ct=res&cd=2&url=http%3A%2F%2Fwww.tumgazeteler.com%2Fhaberleri% 2Fmagazalar-kanunu-tasarisi%2F&ei=hA25SbamJ5KT_gbtu4mhBg&usg=AFQjCNHlSN-EDJC9jhaM5rqUGBSxm_mnIA&sig2=1JmwhjjMACJLC-EWtF8zRw)
Benim fikrim üreticiden tüketiciye kadar oluşan satış zinciri ne kadar kısa olursa herkes için o kadar faydalı olur. Esnaf olma ya da ticaret yapma düşüncesine karşı değilim ama burada asıl mağdur olan üreticinin problemleri de konuşulmalı.
Büyük alışveriş merkezlerinin tekelleşmesine karşı küçük esnaf ne yapmalı ? Belki birleşip organize olunabilir diyeceğim ama alışveriş merkezleri karşısında alternatif olabilecekleri bir pozisyonda gerçekten değiller. İşleri gerçekten de zor. Büyük alışveriş merkezlerine alternatif tek bir durum kalıyor. Üreticiyle tüketicinin arasına herhangi bir aracının girmediği yeni bir sistem... Üretim+nakliye+doğrudan tüketiciye ulaşma.
Bir de küçük esnaf belki bir ihtimal uzmanlaşma yoluna giderek bu tekeli kırmayı başarabilir. Atıyorum zeytin satıyorsa zeytin uzmanı olur envai çeşit zeytin getirip satar. Atıyorum yağ satıyorsa en hakikisini en güzelini araştırıp bulur getirip zeytinyağı ürünlerini satar.Bir şekilde kaliteyi ucuza satmanın yolunu araştırır.
İktisat okumadığım için teorilerden pek haberim yok eğitimini alanlar çok daha güzel izah ederler bize ama Volkan Konak'ın konserlerinde tekrarladığı bir sözü vardı. Bilime, kültür sanata ve kadına değer vermeyen toplumlar kanatlıdır ama uçamaz yani tavuk olur. Tavuk olan toplumları önden yemlersin, arkadan yumurtasını toplarsın...Bu toplumlar fazla birşey üretemez ürettiğine de bir güzel sahip olursun...
Konu gerçekten hoşuma gitti diğer arkadaşlar bu konularda ne düşünüyor merak ediyorum ve gerçekten bilgilenmek istiyorum.
MeyveliTepe
12-03-2009, 16:09
Sn.Baldaş,
Konuya yaklaşımınız çok ilginç. Uzun zamandır kafamı kurcalayan, küçük bir denemesini de yaptığım bir şeyden söz ediyorsunuz.
Aslında daha da ilginç olanı, bir yandan ekonomik kriz ve küreselleşmedeki kavram değişiklikleri sonucu tüketim alışkanlıklarının değişme sürecine girmiş olması, öte yandan gittikçe artan sayıda (ülke bağımsız olarak) insanın daha çok çevreci, her türlü kirlilikten arınmış, markalar yerine tüketilen şeyin gerçek kullanım değerine odaklanan, gitgide daha sade bir tüketim alışkanlığı ve yaşam biçimi geliştiriyor olması, orta vadede tüm dünyada sarsıcı değişimlere yol açacak gibi duruyor.
Başlık uygun mudur bilemiyeceğim. Fakat bu konu fazlasıyla tartışma ve paylaşım götürür :)
Ekonomik hayat, dinamik bir hayattır.
Meselelere tek açıdan bakıldığında, o tarafın sözcüsü olunur, tarafın hangisi olduğu, sonucu değiştirmez.
Oysa ki ticarette, üreten, tüketen ve bu ikisi arasında uzunca bir zincir bulunmakta.
Yazar; bakkal, kasap, küçük esnaf olsam....hükumete ve yerel yöneticilere oy vermezdim... diyor.
Bu, kanımca hükumete oy vermeyin mesajının değişik biçimde sunulması.
Ben de şöyle derim o zaman: Ben, nihai tüketici, beni, kasaba, bakkala, manava, özetle bunlardan kazıklanmaya mahkum eden hükumete ve yerel yöneticilere...
Ne oldu şimdi?
Seçsin bakalım hükümet, tüketiciler mi çoğunlukta, yoksa (aslında kendileri de birer tüketici olan) bakkal, kasap... mı?
Bu şekilde işin içinden çıkılmaz.
İnsanlar, hiper-süper her ne ise marketlere hükumet zoruyla mı gidiyor?
Bu yazıyı yazan, bu yerlere gitmiyor mu?
Bakın, vaaz gibi olacak ama islamda (yanılmıyorsam) ticarette, serbest pazar ekonomisi geçerli, isteyen istediği yerden mal alır ama öncelik, şartlar aynı ise kendi mahallesindeki satıcıdadır, burada pahalı veya başka yerde aynı fiyata daha iyisi varsa oradan almak alıcının hakkıdır.
Satıcılar, mallarının ayıbını açıklarlar, mostra yapmazlar, yeminle, överek mallarını beğendirmeye kalkmazlar.(Var mı böyle bir satıcı?)
Gidiyorsun manava, sıkıysa elini sür bir domatese. O ne verirse almak zorundasın, ya hipermarkette, kendi elinle (hepsini mıncıklayıp çürümelerine sebep olarak):( istediğini seçiyor, istediğin kadar alıyorsun.
Araban varsa ücretsiz park edip, rahat rahat alışveriş yapıyorsun.
(Aykırı olguları yazarak, insanımızın henüz bulunduğu seviyeye işaret etmek istedim.)
Devlet zoruyla ya da bazı yazarların, bazı kesimler üzerinden bir yerlere gönderme yapmalarıyla ekonomik kurallar değişmez.
Ekonomi, kendi mecrasında kendi bildiği gibi akar, buna ayak uyduran yaşar, uyduramayan boğulur gider.
Sayın yazar, neden bakır tencere imalatçılarına, kalaycılara, el süpürgesi yapanlara, eşek, katır semeri dikenlere.... sahip çıkmıyor.
Onları da koruyalım değil mi, yazık adamlara, çelik tencereler kaldırılsın...
Başınızı ağrıttım, kusura bakmayın.
Ekonomi, kendi mecrasında kendi bildiği gibi akar, buna ayak uyduran yaşar, uyduramayan boğulur gider.
Söyledikleriniz kesinlikle doğru. Başka birşey eklememe gerek yok :)
berduray
12-03-2009, 19:24
El süpürgesi, eşek malzemesine ihtiyaç olsaydı elbette bu meslekler devam ederdi...
Eşeklerin yerini arabalar aldı. Bu durumda da semerciler yerini oto koltuk döşeme, yıkama bilmemnesine bıraktı.
Başka meslekler ölürken, başka meslekler doğdu, Anneanneme bilgi işlemci olacağım desem o ne der eminim. Ya da cep telefonu bayisiyim demek şimdi ne kadar doğal, eskiden telgraf memurları vardı.
Arz talep meselesi, ben el sanatlarının en azından cüz-i de olsa gelecek kuşaklara aktarılması, geleneksel sanatlarımızın, folklorik ögelerimizin yaşatılmasından yanayım ama ne bileyim bakır tencereyi kalaylatmaya götürdüğümde 2 çelik tencere parası istiyorlar.
Avm'lerin tüm ürünleri bir anda sunma gibi bir lüksü var, ayrı ayrı kasap, manav, hırdavat, kırtasiye, çiçekçi, kunduracı, esvap, tekstil herneyse ...tek tek gezmekten kurtarıyor insanı...
Diğer taraftan yıllardır alışveriş yaptığın aile kasabının pirzolanın en güzel yerini size rezerve etmesi, üstü çıkışmayınca ay başında, maaşa veririz, sıcaklığı yok tabi.
Otomatiğe bağlanmış ruhsuz, bir iyi günlerden uzak kasiyerler, elektronik yazıcılar, pos makinaları, kalın ciltli bakkal veresiye defterinden çok uzak.
Hepsinin artısı da eksiside var.
Ama hayat akıyor, ihtiyaçlar,talepler değişiyor, neydi meşhur laf "dünya globalleşiyor"
hassoman
12-03-2009, 21:46
Esnaf emeğini ve sermayesini ortaya koyarak iş yapan kişidir.
Bizde ise küçük bir sermaye ile vitrine koyduğu malı satana esnaf deniyor.
Emeğini ve sermayesini ortaya koyarak iş yapan kalmadı zaten...
Şimdi dükkan açarak oturduğu yerden kolay yoldan para kazanmanın adına esnaflık deniyor. Haliyle işin ne felsefesi kaldı, ne kuralları.. 'Tatlı para!..' ' Deli para!..' 'Vurgun!..' 'Voli!..' 'Avanta!..' 'Keklik..' 'Çemiş..' gibi sözcük ve terimler kendilerine esnaf diyen satıcılara aittir.
İşte size bu tiplerin yalanlarından bazı örnekler!.
'Buyrun yardımcı olalım... Almak önemli değil. '
'Ben bu maldan para kazanmıyorum. Çeşit olsun diye dükkanda bulunduruyorum...'
'İnanın bu malı maliyetine satıyorum... Bana gelişi bu kadar...''
Eğer size verdiğim fiyattan daha aşağı bulursanız getirin hemen 100 tane alırım...'
'Size fazla söylemedim...'
' Siz yabancı değilsiniz. Bu malı size .... liraya veririm. Başkası istese vallahi olmaz...'
'Paraya sıkıştım. Yoksa bu kadar indirim hayatta yapmam..'
'Tadilat nedeniyle süper indirim...'
'İş değişikliği nedeniyle indirim...'
'Kapatıyoruz... Zararına satış!..'
'Peşin fiyatına taksitle satış!.. Peşin alımlarda % 40 indirim (İşte bunu hiç anlamam.)
'Bana gelen son ucuz parti maldan bunlar kaldı. Önümüzdeki ay bu fiyata ben bile alamayacağım...'
'Bu fiyata, bu kaliteye başka yerde bulamazsınız...'
'Bunlar ihraç fazlası... O kadar kusuru olcak tabi..'
'Hadi bu defalık istediğiniz gibi olsun. Sakın bu fiyata aldığınızı kimseye söylemeyin...'
'Bizi bu piyasada herkes tanır... '
'Yok bizde yalan olmaz... Öyle olsa bu işi yapamayız. İki güne kalmaz kapatırız dükkanı...'
'Valla daha aşağı olmaz. Yoksa dükkan senin...'
'Yok abi, sadece bayanlar giymiyor. Erkekler de giyiyor. Ünisex bunlar...'
'Bunların başka boyu yok. Her beden için tek tip üretiliyor. Bu malın özelliği bu...'
'Biz bunları dolarla alıyoruz. Biz bir şey yapmadık. Dolar arttı...'
'Bakın o kadar sattım, hiç şikayet gelmedi...'
'İlk defa sizden şikayet geldi. Hayret...'
'Yarın gelirseniz bunu da bulamazsınız. Elimde tek bu kaldı...'
'Yalanım varsa şu dükkandan çıkmak bana nasip olmasın...'
'Hadi akşam pazarı sizden ...lira daha almayayım. Bu son...'
'Piyasa durgun. Bana bir çorba parası kalırsa ne ala...'
'Para nerde olsa kazanılır. Bizim amacımız dost kazanmak... Ayağınız alışsın...'
'Abla bu yumurtalar daha bu sabah geldi..'
'Hiç proplem değil.. Beğenmezseniz hemen değiştiririz...'
'Kusura bakmayın değiştiremeyiz. Bu mal kullanılmış...'
'Hiç merak etmeyin, evdekiler beğenmezse hemen geri alırız
''Kusura bakmayın satılan mal geri alınmaz!..'
' İstediğiniz yere şikayet edin..'
'Bakmayın dar geldiğine, giydikçe bollaşır...'
'Ama abla bol değil. Şimdi dökümlü olanlar moda. Üzerinizde çok zengin durdu'
'İnan bak daha siftah etmedim. Yoksa hayatta bu paraya vermezdim...'
'Bu malın garantisi biziz. Bir şey olursa gel müşterinin ortasında kafama fırlat gkım çıkarsa namertim..'
'Ellemeyin, ben size en iyisini vereyim...'
Soru 1: Bu güne kadar bu yalanlardan kaçı size söylendi...
Soru 2: Bu güne kadar kaç kazık yediniğinizin farkına vardınız?
Soru 3: Esnaftaki ahlaki aşınmamı toplumu bozmuştur; yoksa toplumdaki ahlaki aşınmamı esnafı bozmuştur...
Bu yaşıma kadar bu kesimden duyduğum onca yalandan ve yediğim kazıklardan sonra vardığım sonuç:
Esnaf babam olsa inanmam!..
berduray
12-03-2009, 21:58
İnanınız hepsini duydum desem abartmış olmam.
Bakın, vaaz gibi olacak ama islamda (yanılmıyorsam) ticarette, serbest pazar ekonomisi geçerli, isteyen istediği yerden mal alır ama öncelik, şartlar aynı ise kendi mahallesindeki satıcıdadır, burada pahalı veya başka yerde aynı fiyata daha iyisi varsa oradan almak alıcının hakkıdır.
Sorun tam da burada zaten...
Bir mahalle bakkalısın diyelim. Alanın belli, kaç mal koyacağın belli. Farklı ürünlerden 3-5 tane alsan dükkan dolar. Oysa süpermarketler, bir maldan tonlarca satın alabilir. Bu nedenle, üreticiden satın alırken pazarlık yapma kozu vardır. Eşit olmayan koşullar, işin en başında başlar...
Hepsi bu kadarla kalsa keşke... Bir süre sonra, bazı üreticinin malını almayabilir, rafına koymayabilir. Büyük parti alımlar yaptığı için, kendi adına paketlenmesi için dayatabilir.
Bunlar sizce sorun değil mi?
çekirdek
13-03-2009, 01:03
İnsanlar, hiper-süper her ne ise marketlere hükumet zoruyla mı gidiyor.
.............
Gidiyorsun manava, sıkıysa elini sür bir domatese. O ne verirse almak zorundasın, ya hipermarkette, kendi elinle (hepsini mıncıklayıp çürümelerine sebep olarak):( istediğini seçiyor, istediğin kadar alıyorsun.
Araban varsa ücretsiz park edip, rahat rahat alışveriş yapıyorsun.
Sevgili Balıkçı, elbetteki insanlar hükümet zoruyla da silah zoruyla da gitmiyorlar gidecekleri yere ama (zaten söz konusu olan bugünkü hükümet değildir sadece bence, kabulde olan ekonomik sistemdir), bu ikisinden de kuvvetli olan yaptırımlar vardır bilirsiniz. Artık empoze edilenden başkasını yapmaya na'çarsınızdır...
Mahir Ağabey, boşver, domatesi-portakalı ellemeden de alsak olur. İllede her aldığımız iyi olmak zorunda değil ki.. Doğa, ağaç-fide bize hep aynı gram ağırlıkta portakal, aynı anda aynı olgunlukta mı domates veriyor. Hatırlasanıza, (sahi unuttuk artık hepimiz. Herşeyin ille de en iyisi olması gerektiğini, ve işin kötüsü bizim ona layık olduğumuzu sanıyoruz. Halbuki dosdoğru konsere gitmiyoruz, AKMnin en büyük yapılmasını istiyoruz falan -bu nereden geldi şimdi?-)napıyorduk pazardan ya da manavdan ezik-bozuk aldığımız ürünü? Çöp'lük değilse ilk onu seçip kullanıyorduk ya da onu yemeğe doğruyorduk. Fena mı? Kısacık bir seçme anı harcıyorduk sadece. Hadi olsun atıyorduk o brini-ikisini. Ama şimdi hiç mi hiç almadığımız o azıcık ergin domatescikler, ya da elleyip bozduğumuz binlercesi her gece marketler kapandıktan sonra yaklaşan çöp kamyonlarına doldurulup atılıyor. Valla bir gün, Allahın nimetlerine burun kıvırıyoruz, bu kadar hor kullanıyoruz diye hepsini elimizden alacak :)
Ben kendi adıma;
Mahallemde büyük bir .....sa'nın küçük bir .....sa şubesi olmasına karşın, yine yakın çevremde pazar-manav-bakkal da kalmadığından 'mahalle marketlerinden' alış yapmaya çalışıyorum. Çevremdeki kırtasiye, plastikçi, şarküteri para kazansın diye onlardan alıyorum gereksinimlerimin yüzde seksenini. Belki bazen üç kuruş daha fazla oluyor ama hiç olmazsa onlar yaşamış oluyor. Benim cebimden ayda 20-30 lira fazla çıkıyor ama bir başka insanın cebine giriyor. Yok olup gitmiyor, yanmıyor, Allahın bir başka kuluna vermiş oluyorum.
hassoman
13-03-2009, 01:30
Bakkal, kasap, manav... Özetle küçük esnaf olsa, bu hükümete ve mevcut yerel yöneticilerin hiç birine oy vermezdim.
Ticari çıkarlarımı düşünmeyen, beni kalıcı işsiz haline getirecek hipermarketleri, burnumun dibinde açtıranlarla işim olmazdı.
Semt pazarlarını düzenlemek, organize etmek yerine kaldıran, tüketicileri sadece büyük market zincirlerine teslim eden yöneticilerin yüzüne bile bakmazdım.
Esnaf olsaydım, yüz binlerce üyesi olan esnaf örgütlerinin Prozac'lanmış halinden şüphe eder, onlarla da hesaplaşırdım......
Tavuk olan toplumları önden yemlersin, arkadan yumurtasını toplarsın...
Ekonomi, kendi mecrasında kendi bildiği gibi akar, buna ayak uyduran yaşar, uyduramayan boğulur gider.........
......Aslında daha da ilginç olanı, bir yandan ekonomik kriz ve küreselleşmedeki kavram değişiklikleri sonucu tüketim alışkanlıklarının değişme sürecine girmiş olması, öte yandan gittikçe artan sayıda (ülke bağımsız olarak) insanın daha çok çevreci, her türlü kirlilikten arınmış, markalar yerine tüketilen şeyin gerçek kullanım değerine odaklanan, gitgide daha sade bir tüketim alışkanlığı ve yaşam biçimi geliştiriyor olması, orta vadede tüm dünyada sarsıcı değişimlere yol açacak gibi duruyor.....
........Yazar; bakkal, kasap, küçük esnaf olsam....hükumete ve yerel yöneticilere oy vermezdim... diyor.
Bu, kanımca hükumete oy vermeyin mesajının değişik biçimde sunulması.
Ben de şöyle derim o zaman: Ben, nihai tüketici, beni, kasaba, bakkala, manava, özetle bunlardan kazıklanmaya mahkum eden hükumete ve yerel yöneticilere...
Ne oldu şimdi?
Seçsin bakalım hükümet, tüketiciler mi çoğunlukta, yoksa (aslında kendileri de birer tüketici olan) bakkal, kasap... mı?
Bu şekilde işin içinden çıkılmaz.
İnsanlar, hiper-süper her ne ise marketlere hükumet zoruyla mı gidiyor?
Bu yazıyı yazan, bu yerlere gitmiyor mu?
Bakın, vaaz gibi olacak ama islamda (yanılmıyorsam) ticarette, serbest pazar ekonomisi geçerli.....
Sorun tam da burada zaten...
Bir mahalle bakkalısın diyelim. Alanın belli, kaç mal koyacağın belli. Farklı ürünlerden 3-5 tane alsan dükkan dolar. Oysa süpermarketler, bir maldan tonlarca satın alabilir. Bu nedenle, üreticiden satın alırken pazarlık yapma kozu vardır. Eşit olmayan koşullar, işin en başında başlar...
Aslında Malina son derece karmaşık bir konu açmış.
Tartışmayla bitirilecek gibi değil... İslamda ticaret serbestisi vardır. Ama, ticaret denilince akla ister istemez faiz konusu girecek. Yani hem ticaret serbestisi olacak hem de faiz olmayacak...
Ticaretin serbest olması demek faizin serbest olması demektir. Çünkü modern ticaret dünyasında para da bir maldır. O da alınır satılır. Ama Allahtan İslami ticaret yapanlar çok zeki de bu sayede faizi kaldırdılar yerine kar payı kavramını getirdiler... Arada ne fark var derseniz... Ben ikna olmadım ama olanlar var... Neyse muradım bu konuyu tartışmak değil. Ancak, bakkallardan, süper marketlere; süpermarketlerden grosmarketlere, grosmarketlerden hipermarketlere; Hipermarketlerden çok katlı alışverişmerkezlerine, gelecekte de alışveriş kampüslerine geçilmesi demek ticaretin yaygınlaşması demektir... İslamda ticaretin yaygınlaşması kıyamet alameti sayılır. Yani ticaretin dünyayı sarmalına alması kıyamet emareleri olarak görülmekte...
Ticaret serbestisine gelince...
Bu ifade ticaret kurallarının serbest piyasa koşullarınca belirlenmesi demektir. Klasik iktisadın babası Adam Smith bu kuralın yasasını koymuş: Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler... (Laissez passer, les affaire...)
İyi de bu kurala kapitalist ülkelerin kendileri uymuyor ki biz uyalım.
İşte son küresel kriz...
Ne oldu?
Kapitalizmin kalesi olan ABD piyasayı kendi haline bırakmadı, devlet müdahalesini soktu. Yani, kapitalizmin babaları her ne kadar 'ölen ölür, kalan sağlar bizimdir -aissez passer, les affaire- deselerde bizim bugüne kadar uyguladığımız ama 1980 sonrası hızla terkettiğimiz karma ekonomiye sarılmaktalar. ABD'de 28 milyondan fazla insan karneye bağlanarak temel gıdadan yararlanmaları sağlanıyor. Biz ise kapitalist dünyanın rüzgarına kapılarak körlemesine özelleştirmeye daldık, karma ekonomiyi bitirdik. Lakin küresel kriz patlayınca kapitalist dünyada batmakta olan şirketlerin devletleştirmesi gündeme gelmeye başladı. Yani bizim terkettiğimiz yerde çözüm arıyorlar. Bakın siz içine düştüğümüz garabete...
Biz gelelim asıl konumuza...
Yani, 'Bakkal, kasap, manav... Özetle küçük esnaf olsa, bu hükümete ve mevcut yerel yöneticilerin hiç birine oy vermezdim....' söylemine.
Bence bu söylemde doğruluk payı var...
Devlet, kriz patlak verince büyük sermaye gruplarının derdine düşüyor da küçük sermaye sahibi olanları ne diye kendi kaderine terkediyor?..
Onların ayakta kalmaları için neden yaşam alanlarında rahat soluk almalarını sağlamıyor?
Semt pazarlarının düzenlenmesinin, teşvik edilmesinin sağlıklı sebze ve meyva tüketiminin (küçük üreticilerin ürünleri sergilerde yer alacaktır) satışa çıkması demektir. Bir çok küçük ve orta ölçekli üretim yapan aile geçimini bu yolla sağlamış olacaktır.
Hipermarketler, dev alışveriş merkezleri açılmasın demiyoruz.
Açılsın ama şehir içlerinde değil. şehir dışında...
Her yasama dönemi bu konu gündeme gelir, yasal düzenlemeler yapılır ama nedense bir türlü uygulama yok... Ta, 2002 yılının mart ayında Bakanlar Kurulu toplantısında süper marketlerin şehir dışına çıkarılması kararlaştırıldı. Bakın bu kararın üzerinden kaç yıl geçti...
Hükümetin desteğiyle büyük şehirlerimizin içlerine kök salan yabancı isimli onca hipermarket AB ülkelerinde bizdeki kadar pervasız ve başıboş değildir. Hiç bir AB ülkesinde hiç bir hipermarket aklına estiği yerde faaliyet gösteremez. Gidecekleri yer şehirlerin dışıdır. Bizde öyle mi? Burnumuzun dibinde, ille de şehir merkezlerinde peşpeşe devasa mantarlar gibi yerden bitiyorlar. O zaman elbette Bakkal Hasan efendi haksız rekabetten dükkanına kilit vuracak... var mı başka çaresi? Bakkal Hasan Efendi'nin kendi sorununu umursamayan bir siyasal gidişata ses çıkarmaması, hatta bile bile ona oy vermesi normal mi sizce?...
Benim fikrim. Devlet şehir merkezlerinde özellikle büyük şehirlerde alışverişin yapılabileceği büyük alanlar tahsis etmeli ( Mesela Salı pazarı gibi ) Burada satıcıları kayıt altında tutmak ve vergilerini noksansız tahsil edebilmek şartıyla ticaretin yapılmasını sağlamalı. Bir anlamda halleri düzenli bir şekilde şehre dağıtabilmeli.
Atıyorum Ege bölgesinin narenciye üreticileri. İç piyasaya sunacakları ürünler için kooperatif haline geldikten sonra tırlara yükledikleri ürünlerini doğrudan oldukça ekonomik fiyata bu alanlarda halkla buluşturabilmeli. Bunu pirinç üreten, meyve sebze üreten, atıyorum temizlik malzemesi üreten , tekstil ürünleri üreten herkes yaparsa en doğrusu olur. Böylece tüketiciler dükkanların ödedikleri fahiş kiraları, elektrik, su masraflarını, vergileri fiyat yoluyla yüklenmek zorunda kalmazlar. Hatta bu tırlara ( ya da başka araçlara ) gezici olarak (belli kurallar dahilinde) satış yapabilme imkanı da verilebilmeli.
Esnaf ne mi yapsın ? Esnaflık yapmasın ve zanaatkar olmaya çalışsın. Ne bileyim hizmet sektörü haline gelsin. Bir kafeterya açsın, bir güzellik merkezi açsın, iyi bir kuaför-berber olmaya çalışsın atıyorum çok iddialıysa terzilik yapsın abiye kıyafetler diksin, dekoratif ürünler-sanat ürünleri üretip satsın. ( Sayın Hassomana yazdıkları konusunda katılıyorum. Bu arada alıntıladığınız cümle Sayın Balıkçıya aittir :) )
Büyük alışveriş merkezlerinin yabancı kökenli sahipleri son derece fahiş fiyatlarla kiraya verdikleri mağazalar nedeniyle hem orada satış yapmaya çalışan esnafı krize sokuyor hem de kafasını pek fazla çalıştırmayan, reklamlar yoluyla kandırılan, biraz da özenti peşinde olan bir kısım tüketiciyi bir şekilde hortumluyor...
Sayın Meyvelitepe hangi hedefe ulaşmaya çalıştığınızı bilmiyorum ama başarılı olacağınızdan adım gibi eminim :) Yazılarınızı takip ediyorum...
Yazılarınızı bir çırpıda zevkle okudum, ve başladım yazmaya. Yazdıkça da yazdım. Ama bir de baktım ekran karardı ve bütün yazdıklarım uçup gitmiş. O an aklımdan geçenleri ne güzel dökmüştüm oysa.
Şimdi tekrar yazamayacağım, üzgünüm.
Süha Şendoğan
13-03-2009, 10:39
Bir zamanlar semt pazarlarında çiftçinin üreticinin kendi ürettiği malları satma imkanı vardı.
Şu anda üretici bırakın pazarlarında satmayı, köy pazarında bile satamıyor.
Adamlar o kadar borçlu ki birdahaki senenin ürününü bile tefecilere, büyük pazarlayıcılara önceden devretmek zorunda kalıyorlar.
Bu durumda hangi ufak esnaf, pazarcı dayanabilir büyük marketlere göğüs gerebilir ?
İslamda ticaretin yaygınlaşması kıyamet alameti sayılır. Yani ticaretin dünyayı sarmalına alması kıyamet emareleri olarak görülmekte...
...
Bakkal Hasan efendi haksız rekabetten dükkanına kilit vuracak... var mı başka çaresi? Bakkal Hasan Efendi'nin kendi sorununu umursamayan bir siyasal gidişata ses çıkarmaması, hatta bile bile ona oy vermesi normal mi sizce?...
Hassoman kardeşim, konuyu bayağı genişletmiş, hatta benim islami bilgilerimin yetmediği (yukarıdaki kalın yazılmış ifade gibi) cümleler kullanmış.
İslami bilgiler uzmanı değilim, kendime yetecek kadar bir şeyleri öğrenmeye ve uygulamaya çalışıyorum.
Buna göre, İslamda, ticaretin yaygınlaşması kıyamet alameti sayılmaz.
Tam aksine, alışveriş de faiz gibidir diye itirazlarda bulunanlara Kur'an-ı Kerim, mealen, ticaret (alışveriş) helal, faiz haramdır. şeklinde net bir ifadeyle cevap veriyor.
Helal olan bir olgunun, kıyamet alameti olması düşünülebilir mi?
(Belki aşırı gitmek, gayeyi, sadece dünya malı edinmek olarak görmek, kıyamet alameti olabilir.)
Hz.Muhammed (SAV) : Bizi aldatan, bizden değildir, demiş.
İngiliz atasözü : Herkesi bir defa aldatabilirsin ama bir kişiyi, her seferinde asla. gibi bir ifade kullanmış.
Yine Hz. Muhammed (SAV) :Müslüman, bir delikten iki defa ısırılmaz.
demiş.
YAni, aldatmak ve aldanmak, caiz değildir. Alanın da satanın da buna çok dikkat etmesi gerekir.
Dürüst olanları tenzih ederek ve genelleme yapmaktan özellikle kaçınarak, soruyorum.
Mahalle bakkalı, manavı, pazarcısı, balıkçısı tarafından hiç aldatılmadınız mı?
Bir kişi, bir defa bile aldatılmış olsa, Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur ve Ne ekersen, onu biçersin atasözlerinin hikmeti, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Er veya geç.
Konuya katkıda bulunan herkes neler yaptı, bilmiyorum.
Ben çocukken, Küçüksu'da bostanlar vardı( kavun karpuz tarlası değil), oradan hıyar, domates, patlıcan vs alır, Anadoluhisarı'nda kalenin dibinde satardım.
Bir ara da halden domates alıp, sattım.
Domates sandığının üstü, hep iri ve güzel, dibe doğru gittikçe, küçük, yamru yumru, hatta çürük, ne varsa doldurmuşlar.
Şimdi ben bunları aynı fiyata satabilir miyim? satamam, öyleyse ne yapmalıyım, aldığım gibi irisini gösterip, altında ne varsa doldurmalıyım değil mi?
Değil tabii, o zaman nerede kaldı benim dürüstlüğüm?
Bir gün yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk geldi.
-Amca, annem iki kilo domates istiyor.
Ne vereceğiz şimdi bu çocuğa?
Domateslerin en güzellerini seçtim, tartıp verdim. Çocuk gitti, biraz sonra annesiyle geldi.
-Bu domatesleri siz mi verdiniz?
-Evet dedim, bir sorun mu var?
-Yok, hayır, bundan sonra bütün alışverişimi nereden yapacağımı öğrenmek için geldim.
...
Birileri bizi aldatıyorsa, biz de başkalarını aldatmak zorunda değiliz.
Şimdi de sitede, bana fazla gelen birkaç bitkiyi, tohumu sattım.
Allah'a şükür, alan kardeşlerim, umduğumuzdan daha fazlasını bulduk, dediler, bu yazım ortada, umduğunu bulamayan varsa lutfen bildirsin, hatamızı telafi edelim.
...
Yazdığım ilk yazıda, dünyanın değiştiğini, değişimin devam ettiğini, daha önce olduğu gibi, bugün de bazı mesleklerin ve onları icra edenlerin hükmünü tamamlayıp , ortadan kalkacağını anlatmaya çalışmıştım.
Elbette, hiçbirimiz, birilerinin işsiz kalmasına, işini kaybetmesine razı olamayız, üzülmeden bakamayız, oh olsun, diyemeyiz ama gerçekleri de değiştiremeyiz.
Özelde, ben de Çekirdek hanım kardeşimiz gibi yapıyorum.
Mahallemde satış yapan esnaf, bu malı bana satmak için getirdi, ben buradan almazsam, Bostancı'dan, Bakırköy'den biri gelip almaz, o halde ben buradan almalıyım diyorum.
Aslında bu da islami bir yaklaşım, islamda ticaret ilmi varmış ve böyle emrediyormuş.
Osmanlı zamanındaki loncaları düşünün, lonca ahlakını.
Sabah bir müşteri geldiğinde, ben siftah ettim, karşıdaki dükkandan alsanız, o daha siftah etmedi, diyebilen anlayışı.
Şimdi böyle kaç esnaf var, söyleyebilir misiniz?
Malina iyi bilir.
Üsküdar'da, eski kamyon pazarına yakın yerdeki, son balıkçı tezgahında kolyozlar gördüm.Pek makbul bir balık değildir, fakat kılçıksız ve lop etli olduğu için tavası pekala yenir.
Şuradan iki kilo alayım dedim, satıcı abi, uskumru var dedi.
Yok, ben kolyoz alacağım, dedim. Bozuldu.
Baktım, tezgahta, hiçbir balık, kendi adıyla satılmıyor.
Ufak tirsiler, çinekop olmuş, kolyozlar, uskumru. vs.
Dedim ki niye balıkları gerçek adlarıyla satmıyorsun, milleti aldatarak, helal paranı, haram yapıp yiyorsun, mesajı almadı da köpürdü.
Şimdi bu balıkçı batsa, vah vah mı diyeceğiz?
Rahmetli Ecevit, üreticinin doğrudan satış yapabilmesi ve emeğin değerlendirilmesi için kooperatiflere önem ve destek vermişti.
Ne oldu, gerçeklere uymayan bir şeyler olduğu için ya da dinamik hayatla uyuşmadığı için hepsi işlevsiz kaldı.
...
Konu gerçekten çok uzamaya elverişli.
Şimdilik bu kadar diyelim.
Türkiye'de 1998 yılında yaklaşık 2 bin olan hipermarket ve süpermarket sayısı geçtiğimiz yılın sonunda 6 bine ulaştı. Perakende pazarındaki payları ise geçtiğimiz yılın son ayma göre 13 yıllık bir dönemde yüzde 10'dan yüzde 60'a çıktı.
Öncülüğünü bakkalların yaptığı küçük esnaf ise büyük marketlerin faaliyetlerinin Türkiye'de gelişmiş ülkelerin aksine düzenlenmemesinin haksız rekabete neden olduğunu Beş yıldır çıkması beklenen Büyük Marketler Yasası da özellikle Avrupa'daki örnekleri dikkate alarak küçük esnafı faaliyet göstermekte zorlayan bu durumu kontrol altına almayı hedefliyordu.
Meclis'ten geçmesi halinde yasa, il ve ilçe merkezlerinde 5 bin metrekareden büyük mağaza açılmasını engelleyecek.
Avrupa'da büyük marketler hatfada bir gün kapalı tutuluyor. Şehir merkezlerinde yenilerinin inşasına yasalar çıkarılak engel olunuyor
engelleyecek. 400 metrekareden büyük olanların kuruşunu da izne bağlayacak. Çalışma saatleri de düzene sokulacak. Haftada bir gün kapalılık şartı getirilecek.
Haftada bir gün kapalı hipermarket, Avrupa'da da üzerinde önemli durulan bir konu. italya, Norveç, Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Danimarka, Yunanistan ve Fransa'da hipermarketlerin pazaları çalışması yasak. İspanya'da ise yılda sekiz gün kapalı olmaları gerekiyor.
Avrupa'da 80'li yıllardan itibaren faaliyetleri kontrol altına alınan hipermarketlerin ülke örnekleri şöyle:
ALMANYA
Cumartesi öğlen kapatıyor Küçüklere eşit hak verildi
■ Şehir merkezlerinde yeni hipermarket açılması yasak.
■ Merkezlerde mevcut olanlar ayda bir cumartesi hariç, cumartesileri
kapalı olmalılar
■ Hipermarketler şehir merkezinde pazarları tamamen kapalı.
■ Yeniler şse şehir merkezinden uzakta açılmak zorunda.
ABD
Küçüklere eşit hak verildi
■ Üreticinin fiyat farkı uygulaması yasak. Küçük alıcı ile büyük alıcı arasında fiyatta indirim yapmak yasak. Böylelikle küçük esnafın da tüketiciye büyük marketlerle aynı fiyat seviyesinden ürün sunması sağlanıyor.
■ Tüketiciye malın önceden ne kadar satılacağının uzun vadeli belirlenmesi de yasak.
İTALYA
Kepenkler akşam 9'da indiriliyor
■ Belediyeler, bir bölgedeki satış ağlarını hem küçük hem de büyük perakendeciye göre planlamak zorunda. Böylelikle iki kesim arasında denge gözetiliyor.
■ Büyük şirket depoları hariç büyüklüğü 1500 metrekarenin üstündeki toptan ve perakende mal satacak işletmelerin açılabileceği yerler önceden belirleniyor.
■ 400 metrekareden büyük alışveriş merkezleri ve hipermarketler sabah 9 ve akşam 20 arasında açık kalabiliyor. Bazı şehirlerde akşam 21'e kadar izin verilirken, pazarları ise çalışmaları yasak.
FRANSA
Özel komisyon izin veriyor
■Bir bölgelede hipermarket açılmak istendiğinde özel komisyon kuruluyor, işletmenin küçük perakendeciye, trafiğe ve talebe etkisine göre izin veriyor.
■ Komisyon uygulamasına 1995 yılında geçildi. O tarihten bu yana ülkede yeni bir büyük hipermarket açılmadı.
■ 1997 yılında ürünlerin imalatçının fatura ettiğinin altında bir fiyatla zararına satışı yasaklandı.
■ 300 metrekareden küçüklerin de açılışı yine komisyon iznine bağlı.
haberturk.com (http://www.haberturk.com/ekonomi/haber/134671-Pazar-gunu-acik-hipermarket-Avrupada-yok.aspx)
Peki küçük esnafı semtlerdeki bakkalı, manavı, kasabı diğer hipermarketlerdeki gibi hem hijyen açısından hem fiyat hem de kalite açısından denetleyen oluşumlar var mı?
Bendevi Palandöken: Bu olaylar 5-6 yıllık olay. 5-6 yıl önce belki bu kadar hastalık da yoktu. Bizim müşterimiz ağız tadını, hijyeni kontrol eder. Vatandaş en büyük hakemdir. Şimdi bizim dükkanlarımızı hem yerel yönetimler yani zabıta marifetiyle, sağlık bakanlığı, tarım bakanlığı denetimiyle denetlenen yerler ancak oraları denetleyemezler. Çünkü oralarda denetleme gücü yok. O erke sahip olamazlar. Şimdi artık bunlar sermayenin kayrımıyla birlikte bu yasanın bugüne kadar çıkmamasının kuralların koyulamamasının bir sebebi olacak.
Bunlar uzantılar mahalle aralarına kadar girdi zaten. Onlar koşullanacağı kadar koşullandılar. O yasada da şehrin dışına çıkılacak diye bir şey de yok. O yasayı siz okuduğunuz zaman perakende sektörünü düzenleyen yasa tasarısı yani esnaf da bir noktada korunacak, kollanacak.
Almanya, İtalya, Fransa’da ne şekilde ise ülkemizde de bu yasa teklifi perakende sektörünü düzenleyen yasa teklifi olacak. Yani aynı sokağa 6 tane pastane, 8 tane kahvehane, 4 tane simitçi dükkanı, 12 tane bakkal vs olmayacak. Esnaf da gelişmiş ülkelerdeki gibi olacak. 1 tane terzi olacak ama ekmek parasını rahat kazanacak. Böyle bizdeki gibi haksız rekabet olmayacak.
Yani bu yasanın bu saatten sonra çıkmasının çok önemi yok ama ben neden ısrar ediyorum. Bundan sonra da yaşayacağız. Türkiye hızla gelişiyor. Gelişmiş ülkelerin seviyesine neden çıkmayalım. Neden o ülkelerin yapmış olduğu düzenlemeler bizim ülkemizde olmasın?
Bu bakkalı, manavı, kasabı kayırma politikaları değil. Bu ülkenin perakende sektörünü düzenlemeye yönelik yasa tasarısı. Ama bunlar bu yasaya itiraz ediyorlar. Biz nasıl olsa 13 senedir yerleştik. Şimdi nasıl bunları vurabiliriz diyorlar.
Bir kere biz toplu alıyoruz diyorlar. Toplu almıyorlar. Şimdi küçük kobilerin hepsi bitti. İstanbul’da Rami piyasası bitti. Ankara’da Gimat bitti. Aldıkları ürünü sadece o standta koydukları, raf kirası olarak aldıkları üretici de bitti. Şimdi artık kendileri de bitmek noktasına geldi. Ben bunların hiçbirini tavsiye etmiyorum.
Keşke kurallar olsa aynı kulvarda beraber koşabilsek. Her yapılan alışveriş merkezinin içinde binlerce metrekarelik alışveriş merkezi. Ve haksız rekabet. Ürünler aynı. Bir tane ürün aldığınız zaman neden ucuz vermiyorlar. 3 tane süt alırsanız 1 tanesi bedava diyor ya da 4 gömlek alırsan kravatı benden diyor. Yani satılmayacak temel gıda maddeleriyle entegrasyonu olmayacak tuzak ürünleri oraya koymak suretiyle, ithal gelen o Çin mallarının geldiği, sadece bir seferde kullanabileceğiniz eşyaların Türkiye’ye gelmesine itiraz ediyoruz.
Esnafın haklı serzenişine kulak tıkayanlara sesleniyoruz. Ama bir türlü muvaffak olamıyoruz. Derdimizi anlattığımız zaman siz de organize olun diyorlar. Biz zaten organizeyiz.
Ben bu yasal düzenlemenin çıkması konusunda umudumu hala koruyorum. Biz hala üstümüze düşen her görevi yapıyoruz. Biz gelişmişliğin getirdiği yeniliğe, alışveriş merkezlerine karşı değiliz. Haksız rekabet olmasın. Bir kanun olsun. Şimdi bizim dükkanımızda hangi kurallar uygulanıyorsa onlarda da aynı şekilde kurallar uygulansın.
Yazının tümü için:
Küçük esnaf hipermarkete karşı (http://www.haberturk.com/ekonomi/haber/134039-Kucuk-esnaf-hipermarkete-karsi.aspx)
BalıkcıSerdar
17-03-2009, 16:33
Bu konuda o kadar karışık şeyler dönüyor ki sizlerin burada anlattıkları benim yaşadığıma aslında pek uymuyor.
Bir örnek vereyim;
Herkes, büyük alışveriş merkezlerinde alışverişin ucuz olduğunu söylüyor, bu gıda bakımından büyük ölçüde doğru.
Fakat, yine alışveriş merkezlerinde bulunan büyük yapı marketleri var, yine hepimiz bunları biliyoruz. Birde onların fiyatlarını karşılaştırmayı denediniz mi? Ben hobi olarak inşaat ile ilgili işlerle de uğraşıyorum (en azından kendi evimin, inşaat, tadilat vs. işlerini kendim yapıyorum). Bir gün, bir odaya şap attırmam icap etti, zeminin düzeltilmesi gerekiyordu. bahsettiğim yapı marketlerden birine gittim, yine tanınmış ithal bir ürün alacağım (civalı şap olarak biliniyor, yerli şaplara nazaran daha dengeli ve düzgün bir yayılım yapan, deyim yerindeyse, kendiliğinden yayılan bir şap türü) normal yerli şapların 25 Kg'lık torbası 6-8 TL arası o zamanlar.
Dediğim ithal şapın torbasına 32 küsur TL etiket yapıştırılmış, 10-12 torba almam gerekiyor çok fazla tutacak, oradan Rüzgarlı'ya geçtim, aynı şapı 17,5 TL/torba hesabından aldım. aradaki farka bakar mısınız? Birisi Rüzgarlı da bir esnaf, birisi aynı malı deposuna kamyonlarla yığan bir yapı marketi.
Şimdi demek istediğim, kim ne derse desin araştırmadan alışveriş yapmayın, hele şimdi birde internet varki istediğiniz şeyin istediğiniz özelliklerini istediğiniz fiyatlara bulmamanız içten değil.
Hal böyleyken, sen hiç büyük marketlere girmiyor musun? diyebilirsiniz. ****** giriyorum, burada büyük marketlerin en cezbedici tarafı, girdiğiniz zaman bütün eksiklerinizi alıp çıkıyorsunuz, birde üstüne taksit vs. imkanı alın size asıl rekabet konusu.
Bazan, dışarıda fiyatının daha ucuz olduğunu bilerek yinede büyük marketlerden aldığım şeyler bile oluyor, neden? Oradan zaten alışveriş yaparken o da aradan çıkıyor. Çünkü, özellikle büyük şehirlerde zaten insanlar gün boyu zamanla yarışırken, birde dışarıda her alacağı şey için ayrı dükkan ara, her birinde ayrı zaman kaybı, birde buna ulaşım sorunu ve masrafı eklenince oradaki fiyat farkını vermek daha cazip geliyor, haksız mıyım?
Eskiden, arastalar vardı, aynı mesleği icra edenler aynı yerde (aynı sokakta veya aynı bina da olurdu), tüketim bu kadar çok ve bu kadar çeşitli değildi, (atıyorum) terziye gidenler sadece terziye giderdi, beyaz eşya almak isteyenler sadece beyaz eşya almaya, hatta ekmek almaya gidenler sadece ekmek almaya giderlerdi. Zaten çeşit yoktu ve alacağınız şeyin yeri belli idi. Şimdi öylemi, ekmeği bile 50 çeşit yaptılar. eve 3-4 çeşit ekmek almak istediğimiz zamanlar olmuyor mu? o zaman normal şartlarda 3-4 bakkal veya fırın gezecektik, şimdi markette, ekmeğin bile 50 çeşidini bir arada bulmuyor muyuz?
Birde gelelim ticaretin mantığına;
Ticaretle az çok uğraşanlar bilirler ki, ticarette bir noktaya gelip o noktada kalmak diye bir şey yoktur (çağımızın olmazsa olmazı artık). Devamlı gelişmek ve değişime ayak uydurmak zorundasındır. Bakın köşe başlarındaki en işlek büfeler aslında büyük marketlerin gazabından en ufak darbeyle sıyırabilen küçük esnaflardır (benim naçizane gözlemim), fakat onlar bile en işlek yerlerde olsalarda zamana ayak uydurma çabaları olmazsa zaman içinde kaybolmuyor lar mı? Ne bileyim işte, kimi süper loto gibi çekiliş makinaları koyuyor, kimi sıcaklarda devasa buz dolapları ile ilgi çekiyor gibi örneklerle kendilerini ayakta tutmak için değişmeye çalışıyor.
Bütün bu değişim, gelişim, çeşitlilik derken bu hıza yetişemeyen esnafta vatandaşta maalesef (yine deyim yerindeyse) "araya" gidiyor. Burada asıl korkulması gereken husus; marketlerde alışveriş cazibesine kapılıp, ekmek almaya girdiğimiz marketten, bir araba dolusu eşya ile çıkmak, işte vatandaşta böyle araya gidiyor:mad:
Ayrıca, küçük esnaf tarafından resmen aldatılma işleri yukarıdaki yazılarda da belirtilmişti. Onlardan da bıkan insanlar haklı olarak büyük merkezlere yönlenmedi mi?
Karşı taraftan bakınca, selamsız sabahsız, "mat" yüzlü insanlarla marketlerde muhatap olmakta diğer tarafın en büyük eksisi bence. Bunu düşününce de güler yüzlü dürüst esnafın (tamam muhakkak ki satışlarında fark olacaktır) büyük marketler tarafından yutulması çok kolay olmasa gerek diye de düşünmüyor değilim.
Ama bunun çözümü büyük alışveriş merkezlerinin yerleşim alanı dışına çıkarılması değil gibi geliyor. Zaten büyük alışveriş merkezlerine arabasız gidilmiyor, arabayla çıktıktan sonra da 10 veya 20 kilometre yapmak benim açımdan hiç farklı değil, yerleşim alanları dışına çıkarılmaları ancak, yerleşim yerleri içinde yol açtıkları trafik karmaşasına bir çözüm olabilir.
Kısaca:dilli: bu konuda benim düşündüklerim de bunlar;)
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.