View Full Version : Bitki Koruma (ansiklopedik bilgiler)
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:44
MANTAR
Paraziter etmenlerden funguslar çoğunlukla yuvarlak, bakteriler sulu ve yağlı leke tipinde yuvarlak ve köşeli, virüsler ise mozaik şeklinde ve halkalı lekeler oluştururlar. Bitkinin toprak üstü kısımlarında oluşan lekeler üzerinde patojenin kendisi ya da vegetatif ve generatif organları bulunur. Bu organların mikroskopik incelenmesiyle tanıya varılabilir.
Bazı meyve hastalıklarında, meyveler çürürken hızla su kaybederek büzüşür ve kururlar, buna mumyalaşma denir. Olumsuz çevre koşullarının neden olduğu fizyolojik bozukluklarda ise şekerli maddeler içeren bir akıntı görülür. Nemli koşullarda bu akıntı üzerinde saprofit fungusların çoğalmasıyla ortaya çıkan siyahlaşmaya fumajin denir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:49
1. Klimatik Faktörler
Kuraklık
Su, bitkiler için hem gerekli bir madde, hem de besinlerin içerisinde çözündüğü bir solvent olarak bitki büyümesinin temel taşıdır. Topraktaki ve bazen de havadaki azlığı oldukça büyük zararlar oluşturur. Su kıtlığı hasara daha açık olan büyük ve etli yaprakların ölümüne neden olur.
Doğada bitkiler için asıl zararlı olan toprak neminin az veya çok fazla olmasıdır. Nispi nem eksikliği bitkilerde nadiren zararlı olur. Kaloriferli evlerdeki saksı bitkilerinde nispi nemin %15’e düşmesi sonucu solgunluk, alt yapraklarında yanıklık, yaprak dökümü, çiçeklerde solma ve dökülme görülür.
Topraktaki su açığı; yetersiz yağış veya su drenajının iyi olmamasından kaynaklanmaktadır. Su açığının miktarını rüzgar, yüksek sıcaklık ve düşük hava nemi gibi faktörler etkilemektedir. Bitki yaprakları ile kaybettiği suyu kökleri ile topraktan alamadığı zaman kuruma görülmektedir. Fizyolojik kuraklık ise kurutucu rüzgarların estiği veya toprağın donduğu durumlarda toprakta su bulunsa dahi bitki suyu hayati organlarına yeterince hızlı taşıyamadığı durumlarda ve zamanlarda görülmektedir. Düşük sıcaklıklarda bitkilerin,özellikle göknar fidanlarının topraktan su alması güçleşir ve don kuraklık zararları meydana gelir.
Yaprakların canlı renginin kaybetmesini takip eden solgunluk, toprak kuruluğunun en belirgin semptomudur. Bu sararma geniş yaprakların kenarlarından,iğne yaprakların ucundan başlar. Su kıtlığının devam etmesi yaprak ve köklerin sertleşmesine ve tedricen kahverengi bir renk almasına neden olur. Bu durumdan hemen sonra bitki tohum vermeye çalışır ve ölür. Kuru hava semptomları aynı toprak kuruluğu gibidir. Fakat yapraklardaki sertleşme ve kahverengileşme çok yaygın olarak görülür. Yaprak ve sürgünlerdeki dökülmeler ve meyvelerdeki küçülmeler sık görülen kuru hava semptomlarıdır.
Yeterli, ancak fazla olmayan sulama uygulanmalıdır. Özellikle çiçeklenme mevsiminde gerekli özen gösterilmelidir. Oldukça iyi drenajlı hafif topraklarda malçlama çok iyi sonuçlar vermektedir. Açık alanlarda kuru havanın etkisinden kaçınmak mümkün değildir. Fakat seralarda çiçeklenme zamanında pollinasyona yardım etmek için sabahları veya akşamları bitkilerin üzerine su püskürtülerek kuru havanın zararlı etkileri önlenebilir.
Yüksek nispi nem bitkilerde doğrudan ve dolaylı zararlara neden olmaktadır. Nispi nemle birlikte toprak neminin fazla olması sonucu parankima hücreleri uzayarak yaprakların alt yüzeyinde, dallarda, nadiren de çiçek ve meyve saplarında entümesans denilen çıkıntılar meydana gelir. Yüksek nispi nemin dolaylı etkisi de fungusların enfeksiyonu için uygun ortam oluşturmasıdır. Örneğin, mildiyö hastalığı etmenleri, ancak çok yüksek nispi nem koşullarında, yapraklar üzerinde su damlası olduğunda enfeksiyon yapabilirler.
Don
Suyun donduğu nokta, yani 0 ºC’nin altındaki sıcaklıklara don denir. Donlar zaman bakımından sonbahar, kış ve ilkbahar donlarına ayrılırlar. Sonbahar donlarına erken, ilkbahar donlarına geç donlar da denir. En tehlikeli donlar ilkbaharın geç donlarıdır. İlkbahar donlarının tehlikeli oluşu, bitkilerin uyandığı ve en duyarlı oldukları döneme rastlamalarıdır. Donlar bitkilerde don ölümü, çatlatan don ve çıplak don olmak üzere üç şekilde zarar yapar.
Don ölümüne karşı en tehlikeli dönem gençlik ve özellikle çimlenme dönemidir. Don etkisiyle otsu bitkilerin toprak üstü kısımları solarak buruşur, yaprak ve sürgünleri aşağı sarkar. Renkleri başlangıçta kırmızımsı kahverengi ise de sonraları siyahlaşır. Bu belirtiler özellikle ilkbahar donlarında belirgindir. Sonbaharın başında görülen erken donlar taze sürgünlerin ölümüne neden olurlar.
Yaprak uçları ve çiçekler kavruk bir hal alır, fakat genellikle dökülmezler.
Erken donlarda bitkilerin yaprakları çoğu kez meyveden önce donar. Bazı ağaçlar üzerinde sıkça tekrarlanan don zararı bu ağaçların bodurlaşmasına neden olmaktadır.
Soğuk, az karlı kışlarda, özellikle kıştan ilkbahara geçişte, iğne yapraklı ağaçların genç sürgünlerindeki iğne yapraklar don kurutması nedeniyle yitirilebilir. Yani iğne yapraklar dondan birkaç gün veya birkaç hafta sonra ve özellikle dondan sonraki nemli, sıcak havalarda kızarır ve ilkbahar mevsiminde dökülür.
Tomurcukların sadece zayıf olanları ölür. Böylece sürgünde dondan zarar gören kısım sonradan iğne yaprakların azlığı ve yokluğu nedeniyle ilgiyi çeker. Özellikle ladinlerde rastlana bu olaya don kurutması denir.
Yapraklı ağaçlar genellikle iğne yapraklılara oranla don zararlarına karşı daha duyarlıdırlar. Kamelya, göknar, ladin, kestane, kayın, ökaliptus, manolya, Scimnia, kartopu, dişbudak, çınar, akasya, meşe gibi bitkiler ilkbahar donlarına karşı oldukça duyarlıdırlar. Yerli ağaç türlerinin tomurcuk ve odunlaşmış sürgünleri ancak ekstrem alçak kış soğuklarında donarak ölürler.
Fakat yaz sürgünleriyle egzotik ağaçların olgunlaşmamış ilkbahar sürgünleri, sonbahar ve kış donlarından etkilenirler. İlkbahar donları, göknarlarda genellikle sadece yan sürgünleri dondurarak kurutur. Sıcak yetişme yörelerinden daha serin bir iklime getirilmiş olan bitki türleri, sonbahar ve kış donlarından fazla zarar görmezler. Oysa kuzey ülkelerinden veya yüksek dağlardan daha sıcak yahut alçak yerlere getirilen bitkiler, yeni yerlerinde çok erken faaliyete geçeceklerinden ilkbahar donlarından zarar görürler.
Don çatlağı genellikle öz ışınları kuvvetli gelişmiş olan sert yapraklı ağaçlarda çok, iğne yapraklılarda ise ender olarak görülür. Bu tip don zararında kuvvetli kış donlarının etkisiyle su bakımından zengin topraklarda ve su içeriği fazla olan ağaç gövdelerinde kabuktan başlayarak öze doğru ilerleyen, az yahut çok miktarda derine giden uzunlamasına çatlaklar oluşur. Ağaçlar çatlarken çoğu kez kısa, tabanca patlamasına benzer bir ses çıkarırlar. Don çatlakları, mantar ve böceklerin oduna girerek zarar vermesine neden olurlar.
Kış sonu ve ilkbaharda, özellikle Şubat ve Mart aylarında, geceleri kuvvetli donlar oluşarak gündüzleri çözülürse, kökleri toprağın üst tabakasında bulunan 1-2 yaşındaki genç fidanlar don etkisiyle yavaş yavaş topraktan çıkarak oldukları yerde yükselirler. Eğer kökler fazla açığa çıkarsa, o zaman fidanlar devrilerek ölürler. Çıplak dondan en fazla ladin gibi yayvan köklü ağaç türleri zarar görür. Kökleri erkenden derine giden meşe, kestane, ceviz ve çam fidanları ise çıplak dondan zarar görmezler. Çimlerin don tehlikesini arttırmasına karşın çalı gibi bitkilerden oluşmuş yüksekçe bir toprak örtüsü, buharlaşmayı azaltmak suretiyle genel olarak dona karşı yararlı etkilerde bulunur.
Donların zararları yanında bazı faydaları da vardır. Örneğin, gelişmeyi durdurarak bitkileri istirahat haline geçirir, toprağın gevşeme ve ayrışmasını sağlar, zararlı ve hastalıkların gelişmesini sınırlar.
Yüksek sıcaklık
Her bitkinin normal gelişim gösterebildiği sıcaklık sınırları vardır. Bitkilerin büyük bir çoğunluğu 15-30 ºC’ler arasında sağlıklı gelişimlerini sürdürebilirler. Yüksek sıcaklık bitkilerin taze ve sulu kısımlarında yakma yapar. Örneğin, yol kenarındaki ağaçların taze yaprak ve sürgünlerinde yanıklıklar, ağaçlarda kabuk kurumaları ve çatlamalar görülür. Bitkiler gibi patojen mikroorganizmalar da sıcaklığın etkisi altındadır. Patojenler optimum sıcaklık derecelerinde en iyi gelişir, sporulasyon verir, infeksiyon şansına sahip olurlar. Birçok bitki üzerinde bir dizi olumsuz etki yapan yüksek sıcaklığın bitkilere en çok zarar veren hali güneş yakmasıdır. Özellikle yazın öğle saatlerinde kızgın güneş, akçaağaç, kayın, kiraz, kavak gibi ince kabuklu ağaçların güney ve güneybatı yönlerindeki kabuklarında zarar oluşturmaktadır. Keza elma, asma, armut gibi bitkilerin meyveleri de zarar görmektedir. Meyveler üzerindeki koyu veya bazen sarı renkli alanlar güneş ışınlarının zararlı etkileri sonucunda oluşmaktadır.
Yüksek sıcaklığın ikinci tip zararı bitkilerin toprağa yakın olan gövdelerinde sıcak toprak tarafından oluşturulan yaralardır. Odunsu bitkilerde görülen bu yaralar genellikle kendiliğinden iyileşirler. Ayrıca yüksek sıcaklığın yarattığı su kaybı nedeniyle ortaya çıkan su dengesi bozukluğu, bitkileri hastalıklara daha duyarlı hale getirir. Yüksek sıcaklığa karşı havalandırma veya zararlı ışınlara dayanıklı türlerin kullanılması her zaman olumlu sonuçlar vermektedir.
Işık
Işık, enerjinin kaynağını oluşturur, bu nedenle yaşam için kaçınılmaz bir faktördür. Işık, bitkilerin fotosentez, terleme, çimlenme ve çiçeklenmeleri üzerinde çok geniş bir etkiye sahiptir. Bitkiler ışığa olan gereksinimlerine göre yaşamları için şiddetli ışığa gereksinim duyanlar (Fotofil formlar) ve doğrudan ışığa gereksinim duymayan ve genellikle gölgeli yerlerde yaşamlarını sürdürenler (Siafil formlar) olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
Işık eksikliği çok sık görülen bir durumdur. Yeterli miktarda klorofil oluşmadığı için bitkilerin doğal yeşil rengi kaybolur; açık yeşil, sarı yapraklar oluşur. Bitki gelişimi geriler, boğum araları uzar, gövde incelir. Bazen yaprak ve çiçek dökümü olur. Işık azlığı nedeniyle ortaya çıkan bu duruma etiolasyon denir.
Az ışıklandırılan ve ekilen fideliklerde bu olaya sık rastlanır. Etiole olmuş bitkiler zayıf geliştikleri için hastalıklara ve zararlılara karşı dirençleri çok azalmıştır.
Ayrıca süs bitkilerinde sevimsiz ve düzensiz renklenmeye neden olur.
Bitkilerde ışık azlığı alt ve iç dalların ölümü, sararma veya azman oluşumuna da neden olmaktadır. Hassas bitkilerde su damlacıkları yüksek ışık enstansitesi altında bir mercek gibi davranarak yapraklarda halka şeklinde yanıklar oluştururlar. Bu nedenle böyle bitkilerde sulama yer seviyesinden yapılmalıdır. Işık azlığı ayrıca kambiyum açlığını yaratır, bu da odunun olgunlaşmasını geciktirir. Bu durum bitkiyi don zararlarına karşı daha duyarlı bir hale getirir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:51
Yağış
Yağış şekillerinden yağmur,dolu ve kar bitkiler üzerinde önemli etkiye sahiptir.
Yağmur.
Düzensiz, ani ve aşırı yağmurlar, bitkilerin yatmasına ve yaprakların yırtılmasına, ayrıca sellerin oluşumuna neden olurlar. Toprağın dış yüzünün aşınması ve sürüklenmesi bahçenin biyolojik bütünlüğüne zarar verir. Yağmur her ne kadar geçici zararlar yaratırsa da asıl önemi hastalık etmenlerinin sporlarının yayılmasını sağlamasıdır. Kırağı ise bitkinin tüm yüzeyinin buz tabakası ile kaplanmasına neden olduğundan dikkat edilmesi gereken bir faktördür.
Dolu.
Dolu bitki dokularında yaralar açar; yaprak, çiçek ve meyveleri tahrip eder.
Açılan yaralar ayrıca patojenler için giriş kapısı olarak iş görür. Yumuşak dokulu bitkiler zarara duyarlıdırlar.
Doludan en fazla iğne yapraklı türler ve özellikle karaçam zarar görür.Sedir ise en az zarara uğrar. Ladin ve göknar, iğne yaprakların sık olması, huş ise sürgünlerinin esnek ve kabuklarının deri gibi olması nedeniyle dolu zararlarına oldukça dayanıklıdır. Soğan, lale gibi bitkilerde dolu etkisiyle kalıcı hasarlar meydana gelirken meyve ve genç sürgünlerde ise yaralanmalar görülür. Dolu zararının diğer nedenlerle oluşan zararlardan farkı sürgün veya diğer bitki kısımlarının tek yüzünün zarar görmüş olmasıdır.
Kar
Hava kitlelerinin soğuması sırasında içindeki su buharının yoğunlaşması donma derecesinin altında olursa kar meydana gelir. Kar, genç bitkileri donarak ölmekten ve dondan koruduğu gibi yavaş yavaş erimesiyle oluşan su, altta bulunan ve genellikle donmamış bir durumda olan toprağa geçmek için yeterli zamanı bulur. Fakat fazla yağdığında kar basıncı,kar kırması ve kar itmeleri gibi çeşitli zararlara neden olur.
Kar basıncı genç bitkilerin toprağa yatmasına, dalların aşağıya sarkmasına, gövdeye bitişmiş yerlerden kopmasına neden olur. Bitkilerin gövde ve dalları, üzerlerinde toplanan karın ağırlığı nedeniyle herhangi bir yerlerinden kırılacak olursa kar kırılması meydana gelir. Kar basıncının özel bir durumu olan kar itmeleri, karın bahçe kenarlarında eğimli çatı şeklinde toplanmasıyla oluşur. Buralarda yığılmış olan kar kitlesi yavaş yavaş kayarak itmek suretiyle ağaçların dikey durumdan ayrılmasına neden olur.
Herdem yeşil iğne yapraklı ağaçlar, kışın yapraklarını döken türlere oranla kardan daha fazla zarar görürler. İğne yapraklı türlerden Sahil çamı ve Fıstık çamı diğer çam türlerine oranla kardan daha fazla etkilenirler. Kızılağaç, ıhlamur ağaçlarının odunları fazla gevrek olduklarından bazen kardan fazlaca zarar görebilirler. Dişbudak, meşe ve akçaağaç genel olarak dayanıklılık bakımından kara karşı daha iyi durumdadırlar.
Kar zararlarına karşı bitkiler üzerinde toplanan karları silkmek, eğrilen fidanları doğrultmak, bunlara destek koymak gibi mekaniksel önlemler alınabilir.
Rüzgar
Saniyedeki hızı 15 m’ye kadar olan hava akımlarına rüzgar, 15-28 m arasında olanlara fırtına denir. Rüzgar, sürekli olarak aynı yönden estiği ve hızı da fazla olduğu zaman zararını hissettirir. Rüzgar hastalık etmenlerinin sporlarını ve yabancıot tohumlarını uzak mesafelere taşıyarak zararlı olur. Fakat rüzgar diğer iklim etkenleri gibi bitkilerin yetişmesinde önemli yararlar da sağlar.
Sığ topraklarda yetiştirilen büyük tepe tacına sahip boylu bitkiler veya şiddetli rüzgara açık alanlarda yetiştirilen saçak kök sistemine sahip bitkiler rüzgar devirmesi zararına maruz kalabilirler. Toprak yaş ise veya rüzgar sürekli ve kuvvetli yağmurdan sonra meydana gelirse, yine fazla devirme zararı görülür. Rüzgar devrilmeleri genellikle, köklerin dayanma kuvveti gövdelerinden az olduğunda meydana gelir. İzole türler, gruplar halinde yetişenlere göre daha çok duyarlıdırlar.
Rüzgar bitkiler üzerine olan mekaniksel etkilerle direkt olarak zarara yol açtığı gibi kirleticilerin taşınması, sıcaklık ve nem üzerine olan olumsuz etkileri gibi dolaylı yollarla da zararlı olmaktadır. Özellikle yüksek rakımlarda yetişen boylu bitkilerde zarar oldukça belirgindir. Hakim rüzgarların estiği yön ağacın enine kesitindeki yıllık odun halkalarına bakmak suretiyle tespit edilebilir. Rüzgarın geldiği yön yapraklı ağaçların yıllık odun halkalarında geniş, iğne yapraklılarda ise dardır. Rüzgar bitkiler üzerinde devirme, kırma, bükme ve kurutma şeklinde zarar oluşturur.
Rüzgar sırasında köklerin dayanıklılığı gövdeninkinden fazla olursa kırma meydana gelir. Kuvvetli rüzgarlar ağaçların gövde, dal ve sürgünlerini kırarak zarar yaparlar. Islak kar kırılmanın şiddetini arttırır. Kırılan yerlerin yüzeyleri patojenlere karşı derhal fungisitlerle ilaçlanmalı veya macunla kapatılmalıdır.
Kurutucu rüzgarlar bitkilerin tomurcuk ve sürgünlerinde terlemeyi arttırarak zarar yapar. Deniz kenarlarında ise rüzgarın taşıdığı tuz buradaki bitkiler için büyük bir problem oluşturur.
Böyle alanlarda tuz zararına karşı dayanıklı olan Cupressus macrocarpa, Escallonia, Hydrangea, Olearia, Pinus nigra, P.radiata, Quercus ilex, Tamarix, Veronica türleri kullanılabilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:52
2. Toprak
Ortam sıcaklığına bağlı olarak toprak sıcaklığı da değişiklik gösterir. Toprak sıcaklığının fazla olması yumrulu bitkilerde nekrozlara neden olur. Soğuk ya da donlu toprakta genç çim çok zarar görür ve çıkış öncesi fide enfeksiyonlarını gerçekleştiren toprak patojenlerinin hedefi olur. Çünkü bu koşullarda genç çim gereğinden daha uzun bir zamanda toprak yüzeyine çıkabilecek ve duyarlı olduğu dönemi toprak altında uzun bir sürede aşabilecektir.
Toprağın donup çözülmesi genç bitkilerin kılcal köklerinin özellikle ağır topraklarda mekaniksel olarak zarar görerek kopmasına neden olur. Bu şekilde yaralanmış köklerden, kök çürüklüğünü oluşturan sekonder patojenlerin girişi kolaylaşır.Ayrıca toprak sıcaklığı topraktaki bitki patojeni mikroorganizmaların gelişmesini de etkiler.
Bazı bitkiler aside, bazı bitkiler ise alkaliye duyarlıdır. Genellikle pH=4-8 aralığında bitkiler iyi gelişirler. Asit topraklarda bazı bitkilerde gelişme yavaşlar. Bu topraklarda toksisitesi görülen elementler bor, bakır, mangan, alüminyum ve demirdir. Bakır ve mangan toksisitesi aynı zamanda demirin bitki tarafından alımını önleyerek demir noksanlığına neden olur.
Sodyum tuzlarının (klorür, sülfat, karbonat) toprakta fazla miktarda bulunması ise toprak pH’sını yükselterek alkali zararına neden olur. Alkali zararı duyarlı bitkilerde kloroz, cüceleşme, yaprak yanıklığı, solgunluk ve fide ölümleri şeklinde görülür. Toprağın asit ya da alkali karakterde oluşu toprakta bulunan patojenler açısından da önem taşır. Örneğin, bakteriler aside oldukça dayanıksızdır, bu nedenle nötr veya hafif alkali toprakları tercih ederler.
Bitkilerin gelişebilmesi için toprakta yeterli miktarda su ve havanın olması gerekir. Bu dengenin bozulması, yani toprağın susuz kalması ya da çok fazla miktarda su bulunması nedeniyle hava kapasitesinin düşmesi bitkilerde hastalığa neden olur. Toprakların su tutma durumu toprak yapısı ile de ilgilidir. Örneğin, ağır-killi topraklar fazla su tuttuğu için kökler yeterince hava alamaz, bitkiler zayıf gelişir ve kök çürüklüğüne neden olan patojenlerin saldırısına karşı koyamaz. Fazla sulanan saksı bitkilerinde de toprak nemi fazlalığı sonucu zarar ortaya çıkabilir. En tipik belirti alt yapraklardan başlayan ani yaprak dökümüdür. Ayrıca yapraklarda sararma olur. Bazı bitkilerde şişkinlikler, gövdede ve yapraklarda kahverengi veya siyah renkli sulu lekeler meydana gelir. Köklerde ise siyahlaşma ve ölüm görülebilir.
Killi toprakların aksine kumlu topraklar su tutmazlar, hava kapasiteleri yüksektir. Böyle topraklarda toprak neminin azlığı nedeniyle yapraklarda açık yeşil-sarı renk oluşumu, cüceleşme, yapraklarda küçülme ve azalma, çiçek ve meyve dökümü görülebilir. Uzun süren kuraklıkların olduğu bölgelerdeki kumlu topraklarda susuzluğa dayanıklı bitkiler yetiştirilmeli, çiftlik gübresi ve yeşil gübre ile toprağın fiziksel yapısı düzeltilmelidir. Hafif kumlu topraklar nem içeriği açısından çok dengesizdirler. Toprakta suyun bir az bir fazla olması, sulamanın dengesiz yapılması bitkilerde çeşitli hastalıklara neden olur.
Fidanların derin dikilmesi, özellikle ağır topraklarda çok sakıncalıdır. Derin dikilen fidanların kökleri çürür. Fidan kök boğazına yakın kısmında tali kökler oluşturursa da bu kökler ağacın su ve besin maddesi gereksinimini uzun yıllar karşılayamaz ve ağaç yavaş yavaş ölüme gider. Böyle ağaçlar genç ve durumları ümitsiz ise sökülmeli, yaşlı iseler ağacın kök boğazı çevresi açılıp havalandırılmalı ve kök boğazına doğrudan suyun gelmemesine özen gösterilmelidir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:54
3. Besin maddesi eksikliği veya fazlalığı
Sağlıklı bir bitki gerek biyolojik çevresi ile ve gerekse fiziki bileşenleri ile uyum içerisindedir. Bu uyum bazı zamanlarda bozulup bitkinin ölümüyle sonuçlanabildiği gibi, çoğu zaman da belirgin ve teşhis edilebilir semptomlar halinde kendini göstermektedir. Bir zararlı ve patojen etkisiyle görülmeyen bu bozukluklar büyüme bozuklukları olarak adlandırılır. Bu bozukluklar besine bağlı olabildiği gibi gıda dışı olarak da oluşmaktadır.
Bilindiği üzere tüm bitkiler kimyasal besinlere ihtiyaç duyarlar. Bu maddeler gerek kompost gibi organik ve gerekse amonyum sülfat gibi yapay nitelikte olabilirler. Bitkilerin topraktan aldığı kimyasal elementler Azot, Fosfor ve Potasyum (büyük miktarlarda gerekli), Kalsiyum, Magnezyum ve Kükürt (daha az miktarlarda)’dür. Bu altı element ana element olarak düşünülmelidir. Demir, Manganez, Bor, Molibden, Bakır, Çinko ve Klor ise daha az hayati seviyedeki elementlerdir. Bu elementlere bağlı eksiklikler de bitkide bozukluğa neden olurlar. Ancak etkileri diğerlerine göre daha az hayatidir. Azot, Fosfor ve Potasyuma bağlı kusurlar kendisinin zayıf büyüme olarak gösterir ve uzmanlarca kolay teşhis edilir. Fakat geriye kalan büyük bir kısmı; semptom açısından birbirine benzediğinden daha zor teşhis edilebilir ve daha ayrıntılı bilgi gerektirir. Bu bilgiler arasında semptomların açığa çıktığı en genç ve en yaşlı yaprakları not olarak da bulunmaktadır. Topraktaki elementler arasında kimyasal bir bağ bulunmaktadır. Bu elementlerden birinin azlığı veya çokluğu diğer elementleri de tetikler ve yeterli miktarlarda olsalar dahi bitki bunları alamayabilir. “Molibden” dışında hiçbir element alkalin topraklardan, hatta pH=7 seviyesinde bile alınamazlar. Bu nedenle bahçedeki toprak alkalinitesi büyük bir sorundur.
Ana Elementler
(Azot, Fosfor, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum ve Kükürt )
Azot (Nitrojen).
Topraktaki azot çapalama ve tarlanın ıslah edilmesiyle birlikte arttırılabilir. Gübrelerin az yapıldığı alanlarda ve fasulye, bezelye, lahana gibi sebzelerin sürekli yetiştirildiği alanlarda azot açığı kendisini gösterir. Yeterli organik maddeye sahip olmayan, dolayısıyla çürümenin az olduğu alanlarda azot açığı her zaman görülür.Azot hareketli olduğu için bitki içinde istenen yere taşınabilir.
Fizyoloji:
Azot bitkinin birçok özelliği için gereklidir. Protoplazma ve protein için önemli bir bileşendir. Legüminoz köklerinde bulunan bazı bakterilerin açığı gidermek amacıyla havadaki serbest azotu da bağladığı bilinen bir gerçektir.
Semptomlar:
Azot eksikliği gösteren bitkiler küçük ve cılız kalırlar.Yapraklar küçülür, renkleri solar. Belirtiler ilk olarak yaşlı yapraklarda görülür, daha sonra yukarıya doğru genç yapraklara sirayet eder. Sarı renk aynı tonda tüm yaprak yüzeyine yayılmıştır.
İğne yapraklar sarımsı yeşil olmasına karşın geniş yapraklılarda yaprak yüzeyinde ve sapında kırmızımsı renklenmeler görülür. Çiçeklenme ve meyve verimi gecikir veya azalır. Normalin üzerinde azot beslenmesi olan bitkiler süngerimsi ve yumuşak görünümdedir.
Tedavi:
Azot içeren gübreler (amonyum sülfat) bitkilendirme yapılmadan önce toprağa uygun miktarlarda atılmalıdır. NPK (Nitrojen-Fosfor-Potasyum) dengesini sağlamak üzere toprağa fosfor ve potasyum takviyesi de yapılabilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:54
Fosfor.
Fosfor genellikle asit topraklarda yetersiz oranlarda bulunur. Benzeri bir şekilde yüksek yağış alan topraklarda yıkanıp gittiği için yine bir eksiklik görülmektedir. Killi ve kireçli topraklarda açık fazladır.
Fizyoloji:
Yaprağın yapısı, protein ve karbonhidrat sentezi gibi birçok olayda fosfor önemli görevler yapmaktadır. Meyvelerin oluşumu ve tohumların çimlenmesinde hayati görevi vardır.
Semptomlar:
Azot eksikliği gibi büyümede duraklama görülür, çiçeklenme ve meyve verimi gecikir. Yapraklarda küçülme,azalma ve en yaşlıdan itibaren dökülmeler görülür.Yaprak sapı incelir. İğne yaprakların uç kısmı grimsi yeşil veya kahverengimsi yeşil renge dönüşür.Geniş yapraklılarda ise kirli yeşil,kahverengi lekeler meydana gelir. Azot semptomlarından en bariz farkı, yapraklar üzerinde sarımsı kırmızı renk yerine koyu mavimsi yeşil renklenmenin oluşmasıdır.
Tedavi:
Fosfor tek başına süper-fosfat adı altında piyasada bulunabileceği gibi, eksikliği NPK (Azot-Fosfor-Potasyum) içeren gübreler ile de giderilebilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:55
Potasyum.
Potasyum genellikle hafif ve kumlu topraklar ile gözenekli topraklarda az bulunur. Bu topraklar üzerinde yetiştirilecek patates, domates, fasulye ve fazla yaprak içeren diğer sebzeler üzerinde eksiklik görülebilir.
Fizyoloji:
Potasyum bitki dokularında yüksek hareketlilik gösterir, özellikle genç yapraklarda büyüme için depolanır.
Semptomlar:
Semptomlar değişken olmakla beraber en göze batanı terlemenin çok fazla olduğu yaprak kenarları ve uçlarındaki kararmalardır. Bu kısımda kahverengi bir renk alırlar. Yaprakların alt yüzeylerinde ise yine kahverengi lekeler oluşur. Bu belirtiler ilk önce eski yapraklarda oluşur ve yaprak kenarları sonuç olarak kavruk bir renk alır. Aynı görünümü magnezyum eksikliği de verir.Fakat potasyum noksanlığında yapraklar küçük kaldığı halde magnezyum eksikliğinden yaprak gelişimi çok az etkilenir ve belirtiler genellikle yaprağın ortasında damarlar arasında lokalize olmuşlardır. Potasyum eksikliğinde ayrıca yapraklar kısmen büzülür ve dal üzerinde dökülmeden kalırlar.
Kuraklık, kurutucu rüzgarlar, kirleticilik veya tuz zararı da benzer semptomlar göstermektedir. Eğer alanda bunlardan hiçbiri yoksa, o zaman direkt olarak potasyum eksikliğinden kuşkulanmak gerekir. Mavi-yeşil renklenme, damarlarda sararma veya lekelenme, cücelik ve sürgünlerdeki kuruma daha ileriki semptomlarıdır.
Tedavi:
Eksiklik bulunduğu zaman sülfat ve potas ilavesi yapılabilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:56
Kalsiyum.
Kalsiyum eksikliği daha çok asit topraklarda veya düşük kalsiyum minerallerine sahip kayaç topraklarda görülür. Birçok granit tipleri ve silika taşlı topraklarda da bu durum görülebilir. Semptomlar daha çok meyve, kök ve yapraklarda gözlenir. Elma, Brüksel lahanası, karnabahar, havuç, kereviz, biber, patates ve domateslerde semptomlar tipik ve belirgindir.
Fizyoloji:
Bitki hücre duvarlarının yapılanmasında hayati bir öneme sahiptir. Kök ve genel büyümede oldukça işlevseldir.
Semptomlar:
Kalsiyum toprakta çok fazla bulunursa bitkilerde birçok metabolizma aksaklıkları başlar ve “kireç klorozu” denen olay meydana gelir. Eksikliğinde kök gelişimi yavaşlar,yapraklar kahverengileşir. İğne yapraklar sürgün ucundan yani en genç iğne yapraklardan itibaren sararmaya başlar.Yaşlı iğne yapraklar koyu yeşil rengini korur.Geniş yapraklılarda ise damarlar arasında kırmızımsı kahverenkli lekeler meydana gelir.Genç yapraklarda ve sürgün uçlarında geriye doğru kurumalar görülür.
Elma: Meyve üzerinde kahverengi lekeler oluşur.
Brüksel lahanası: İç kısımlarında kahverengi lekeler oluşur.
Havuç: Köklerinde yassılaşmış lekeler meydana gelir.
Kereviz: Uçlarında yanma meydana gelir.
Domates: Yuvarlak, koyu kahverengi lekeler oluşur.
Tedavi:
Asit topraklarda pH derecesini 6,5’a kadar yükseltmek için kireç atılır. 6,5 pH seviyesi birçok sebze için yeterli bir seviyedir. Sebzelerdeki kalsiyum eksikliğine bağlı kusurları önlemek için litrede 2 gram kadar kalsiyum nitrat veya kalsiyum klorid solüsyonu uygulanabilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:57
Magnezyum.
Kalsiyum eksikliğinin görüldüğü hafif asidik ve kumlu topraklarda görülür. Çok yağışlı geçen sezonlarda magnezyum kolayca yıkanıp topraktan uzaklaşır. Benzer şekilde potasyum gübrelerinin fazla atıldığı alanlarda da magnezyum açığı meydana gelir. Birçok sebze ve meyvede semptomlar belirgindir; ancak elma, domates, bazı lahana türleri, yıllık otsu bitkiler ve patateste semptomlar oldukça belirgindir.
Fizyoloji:
Magnezyum klorofil oluşumunda ve bitkinin diğer metabolik fonksiyonlarında önemli bir görevi vardır. Bitki hücrelerinde hareketlidir, dolayısıyla eski yapraklardan genç yapraklara doğru hareket eder.
Semptomlar:
Bitki türlerine göre değişmekle birlikte, semptomlar genellikle sezon sonuna doğru görülür. En tipik semptom, yaprak damarları arasındaki sararmadır. Yaprağın geriye kalan kısmı yeşil rengini korur. Kırmızı yapraklı bitkilerde yaprak damarları arası sarı değil, mor renklerde görülür. İleri aşamalarda yalnız yaprak damarlarının etrafında ince şeritler halinde kalır.Çamlarda tipik sarı uçlu iğne yapraklar oluşur. Magnezyum eksikliğinin diğer bir belirtisi de fazla güneş altında kalıp pörsüyen yaprakları andırmasıdır.
Tedavi:
Magnezyum ürün veriminde çok önemli bir göreve sahip değildir. Dolayısıyla tedavi sadece ürünün görüntüsünü düzeltme bazında önem kazanır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:58
Kükürt.
Humuslu topraklarda kükürt miktarı fazladır.Bu nedenle nehir kenarları ve alçak turbalıklardaki bitkilerde genellikle kükürt eksikliğinden söz edilemez.Nemli iklim şartları altındaki podsol ve geçirgen kahverengi topraklar kükürt bakımından fakirdirler.
Fizyoloji:
Kükürt protein sentezi için önemli bir elementtir.
Semptomlar:
Bitkilerde kükürt eksikliği, azot eksikliğinin meydana getirdiği belirtilere benzer. Azot noksanlığından farklı olarak belirtiler önce yaşlı yapraklarda değil, en genç yapraklardan başlar. Eksikliğinde yapraklar önceleri açık yeşil renk alır, sonra sararır. Daha sonra kısmen kırmızımtrak renk tonları sahip belirir. Bitkiler çoğu kez kolay kırılabilir.
Tedavi:
Eksikliğinde toprağa sülfat içeren gübreler(amonyum sülfat,potasyum sülfat) verilebilir. pH derecesinin çok düşük olduğu yerlerde ise süperfosfat gübresi verilir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:58
Tali Elementler
(Demir, Manganez, Bor, Molibden, Bakır)
Demir.
Topraktaki demir bileşiklerinin varlığı toprağın renginin kızıl-kahverengi bir hal almasıyla kolayca anlaşılır. Alkalin menşeli kireç ve kireç taşlı topraklarda demir eksikliği yaygındır. Örneğin; Asma, Orman gülü, kamelya, gül, böğürtlen ve çilek gibi bitkilerde semptomlar belirgindir.
Fizyoloji:
Demir klorofil oluşumunun ana öğelerinden birisidir. Dolayısıyla olmaması halinde yapraklarda soluk bir durum gözlenir. Henüz çözülmemiş bir durum olarak, topraktaki kalsiyum ve fosfor konsantrasyonu, demir eksikliğine yol açabilmektedir.
Semptomlar:
Semptomlar daha çok genç yapraklarda beyazlaşma veya sararma şeklinde görülür, damarlarda etkin değildir. Bitkinin genel görünüşü cansız ve cılızdır.
Tedavi:
İnorganik formda demir ilave etmek, topraktan demir emilimini sağlamaz. Bu nedenle en tatmin edici tedavi, demirin bitkilerin alabilecekleri formlarda toprağa katılmasıdır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 17:59
Manganez.
Drenajın iyi olmadığı kumullarda, yüksek organik seviyeli topraklarda, bataklık ve düşük asiditeli subasar alanlarda bu elementin eksikliği fark edilir. Lahanalar, bezelye, fasulye, patates, ıspanak ve bazı çalılar bu elementin eksikliğinden etkilenirler.
Fizyoloji:
Klorofil oluşumunda yapı taşlarıdır.
Semptomlar:
Değişken olmakla beraber, daha çok yaşlı, eski yapraklarda damar içi sararmalara görülür. Sararmış kısımlarda, ölü dokular meydana gelir ve patates gibi bitkilerde yaprakların ucu kıvrılır.
Tedavi:
Her 2 m²’ye 1,5 gr/lt oranında manganez sülfat solüsyonu etkilenen bitki üzerine püskürtülür.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:00
Bor.
Bor granit gibi düşük bor seviyesine sahip kayaçlardan oluşan topraklarda az bulunur. Daha yaygın olarak “Formalin (Turmalin)” halinde bulunmaktadır, fakat bu mineral bitkiler tarafından alınamaz. Bunun açığı, daha çok kurak geçen yazların ardından nemli kış mevsiminde görülür. Elma, pancar, karnabahar, kereviz ve Tatlı mısır bor eksikliğini semptomik olarak gösterir.
Fizyolojisi:
Bitkide suyun alımı ve polen oluşumunda görev yapar.
Semptomlar:
Kararma ve genç büyüme organlarının ölümü şeklinde ortaya çıkar. Kalsiyum kusurlarını andırmaktadır. Kök büyümesi yoğun bir şekilde geriler.
Elma ve Armut: Baharda bazı sürgünler ölür, yapraklar ise incelerek daralır.
Pancar ve Şalgam: Kahverengi lekelerle beraber yapraklarda cüceleşme görülür.
Kereviz: Yapraklarda sararma, kahverengi lekeler ve çürüme görülür.
Tedavi:
Her m²’ye 3 gr boraks uygulanır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:00
Molibden.
Asidik alanlarda kısmen rastlanmaktadır. Element eksikliği Brokoli ve karnabahar üzerinde görülmüştür.
Fizyoloji: Nitratın amonyağa redüksiyonu için ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca azot tutulması için de kökler tarafından kullanılır.
Semptomlar: Sarı lekelerle beraber yaprak kınında ölümler görülmektedir.
Tedavi: Asidik topraklarda pH seviyesi kireç katmak suretiyle arttırılmaktadır. Amonyum ve sodyum molybdate solüsyonu m²’ye 5 gr/lt dozunda kullanılır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:01
Bakır.
Organik topraklarda bakır eksikliği tespit edilebilir. Mineral topraklarda bu kusur oldukça ender olarak görülmektedir. Soğan, bezelye, fasulye, domates ve bazı meyveler semptomlar gösterirler. Önceleri mavi-yeşil olan yapraklarda, sararma ve solma görülür. Bakır eksikliği her 10 m²’ye 5 lt’lik %0,05’lik bakır oksiklorid çözeltisi ile kısmen giderilmektedir.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:02
FİNALLERİNE HAZIRLANDIĞIM DERSİMİN NOTLARINI SİZLERLE DE PAYLAŞMAK İSTEDİM.. uMARIM İŞİNİZE YARAR BİLGİLER BULURSUNUZ İÇLERİNDE..
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:07
4. Çevre kirliliği
Bugün insanlığı bekleyen en önemli tehlike çevre kirliliğidir. Doğa belli sınırlar içinde olmak koşuluyla ekolojik-biyolojik dengesinde meydana gelecek bozulmaları önleyebilecek yeteneğe sahiptir. Ancak bu sınırlar zorlandığında ve aşıldığında ortaya çıkan bozukluklar ve dengesizlikler, tüm canlıların yaşamını tehlikeye sokabilecek boyutlara ulaşır.
Isınma, enerji üretimi ve endüstri faaliyetleri sırasında hidrojen florür, azot oksitleri, ozon, kükürtdioksit , peroksiasilnitratlar gibi gaz; kurşun, demiroksit, bor partikülleri, yol tozları, çimento tozları gibi partikül halindeki kirleticiler atmosfere karışarak bitkilerde çeşitli zararlara neden olurlar.
Kükürdioksit (SO2) 0.3-0.5 ppm konsantrasyonda fitotoksiktir. Düşük konsantrasyonları genel kloroza neden olur. Yüksek konsantrasyonlarda ise klorofili parçalayarak fotosentezi engellediğinden yapraklarda damarlar arasında kalan bölgeler beyazlaşır. Doğada gazların tek tek etkilerinden çok, kombine etkilerine rastlanır. SO2 ve NO2, rüzgarla uzun mesafelere taşınabilir, sülfürik ve nitrik asitlere dönüşerek asit yağmurları şeklinde etkili olurlar. Asit yağmurları doğrudan yapraklar üzerinde lezyonlar meydana getirerek zararlı oldukları gibi, toprağın kimyasal ve biyolojik yapısını değiştirerek dolaylı olarak da bitki sağlığını tehdit ederler. Asit yağmurlarının özellikle sedir başta olmak üzere iğne yapraklı ağaçlarda önemli zararları görülmektedir.
Ozon atmosferde doğal olarak bulunur. Bunun dışında otomobil egzozları ve diğer iç yanmalı motorlardan çıkan NO2, güneşin ultraviole ışınlarının etkisiyle oksijenle reaksiyona girerek ozonu meydana getirir.
güneş ışığı
NO2 + O2 ------------------- NO + O3
Ozonun 0.1-0.5 ppm’lik dozları stomalardan yaprağa girerek hücrelerin ölümüne ve beyaz nekrotik alanların oluşumuna neden olarak birkaç saatte bitkilere zarar verir. Turunçgiller, asma, çam ve kavak gibi bitkiler ozona çok duyarlıdır.
Azot oksitlerinin asıl kaynağı biyolojik olarak bakteriler tarafından oluşturulan NO’dur. Fakat bu şekilde oluşan NO doğada homojen olarak dağıldığı için bitkilere zarar vermez. Ancak ozonun oluşumu oranında açığa çıkan NO, otomobil egzozlarından çıkan tam yanmamış hidrokarbonlarla birleşerek yine bitkilere toksik olan peroksiasilnitrat (PAN)’ları meydana getirir. Bunlar da stomalardan yaprak dokusuna girerler ve 0.001-0.02 ppm kadar küçük dozları dahi hassas bitkilere zarar verebilir. Zarar gören yaprakların mezofil hücrelerindeki protoplastlar çöker, buraya hava dolar. Bu hava boşlukları yapraklara gümüşi rengi verir.
Birçok kimyasal madde bitkilere zarar verici özellik taşır. Her ne kadar uzmanlar için bile zararın tek başına kimyasal maddelerden kaynaklandığını söylemek zor olsa da en azından belirtilerin iyi bilinmesinde yarar vardır. Kirleticileri geniş spektrumlu ve lokal etkili olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:08
Geniş Spektrumlu Kirleticiler
Yaygın ve geniş alanda etkili olan kirleticilerin başlıcaları karbon monoksit, kükürt dioksit, azot oksitleri, sodyum klorür (tuz), floritler, etilen, amonyak, ozon, aldehit, arsenik, özellikle bakır, polisülfit ve insektisidal yağ ve emülsiyonları içeren pestisitler, bazı ağır metal tuzları ve çimento tozlarıdır. Sülfür dioksit gibi bileşiklerin varlığı alanda gelişen likenlerin tipleri ile anlaşılabilir.
Belirtiler kronik veya akut karakterde olabilirler. Kronik zararlarda dokular uzun süre düşük seviyede kirleticilere maruz kalmakta, fakat zarar görmesine rağmen ölmemektedir. Akut zararlarda ise dokular ölmektedir. Belirtilerin en yaygın görüleni yapraklardaki nekrotik ve beyaz renkli alanlardır. Genç ağaçlar yaşlılara, herdem yeşil olanlar yapraklarını dökenlere göre daha duyarlıdırlar. Zararın şiddeti ise kirletici kaynağa yakınlık ile orantılıdır. Mesafe ne kadar kısa ise zarar o kadar büyüktür. İlkbahar mevsiminde görülen zarar, bitki yaşamı için daha tehlikelidir.
Gerçek koruma ancak kirletici kaynağın kaldırılması ile mümkündür. Ancak çoğu kez bu mümkün olmadığı için zarar, dayanıklı bitkilerin alanda kullanılması veya rüzgar perdelerinin kurulması ile azaltılabilir.
Zarara dayanıklı bitkiler Malus, Aquilegia, Erica, Gladiolus, Carpinus, Laburnum, Lilium, Tilia, Platanus, Ligustrum, Prunus, Rosa, Acer, Thuja ve Tsuga’dır. Zarara duyarlı olanlar ise Aster, Berberis, Fagus, Begonia, Betula, Chrysenthemum, Senecio, Crocus, Dahlia, Dianthus, Abies, Freesia, Hyacinthus, Iris, Larix, Narcissus, bazı Quercus türleri, Passiflora, Petunia, Primula, Salvia, Picea’dır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:08
Lokal Etkili Kirleticiler
Asfalt, sıcak su, boya, çinko, kreozot, yağ ve petrol gibi kimyasallar lokal etkili kirleticilerdir. Bunların etkileri aynı olsa da zarar üniform bir şekilde alana dağılmıştır. Benzer bir şekilde çimler üzerinde üre, çok atıldığı zaman gübreler, kışın kar eritmek üzere kullanılan tuzlar veya borulardan sızan gazlar da lokal etkilidirler, yani dar bir alanda zarar yaparlar.
Pestisitler
Pestisitler duyarlı bitkiler üzerinde çok yüksek ve çok sık kullanıldıklarında veya uygun olmayan iklim koşullarında zarar yaparlar. Pestisitlerin çoğu bitkilere fitotoksiktir ve zararları havadan gelen SO2, CO gibi kirleticilerle benzer belirtiler gösterirler.
Yabancıotları öldürmede kullanılan herbisitlerde kullanılan doz öldürücü değilse zarar belirtileri aynen gaz zararı şeklindedir. Ancak hormonal etki yapan herbisitlerin yol açtığı zararlar oldukça fazladır. Bunlar yaprakların küçülmesi veya anormal gelişmeleri şeklinde belirtiler gösterirler.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:10
5. Klimatik olmayan Faktörler
Büyüme Deformasyonları
Baskı altında büyümenin değişik formlarını bahçede gözlemek mümkündür. Büyüme düzenini olumsuz yönde bozan bu deformasyonların önemlileri aşağıda verilmiştir.
Büyüme noktası deformasyonu.
Büyüme noktası kaybı nedeniyle büyümenin durmasıdır. Lale ve diğer soğanlı bitkiler çok duyarlıdır. Zarar, zararlı veya patojen organizmadan kaynaklanabileceği gibi mineral madde eksikliği, su fazlalığı veya kuraklıktan da oluşabilmektedir. Soğanlı bitkilerin aşırı sıcağa maruz kalması deformasyona neden olur.
Prematüre çiçek veya tohum oluşumu.
Genellikle sebzelerin büyük bir kısmı büyümelerinin belirli bir evresinde soğuk havaya gereksinim duyarlar. Bu soğuk havanın ise belirli bir süre devam etmesi gerekir. Bu aşamadan sonra bitki aşırı sıcak havalara maruz kalsa dahi yine de çiçeklenme görülür. Kuru havalar da bitki üzerinde bir baskı yaratmaktadır. Bu baskı da prematüre yani gelişmemiş çiçek ve tohum oluşumuna neden olabilir. Zararın derecesi üründen ürüne ve hatta kültivarlara göre değişmektedir.
Yapraklarda deformasyon:
Bunlar yaprakların alt yüzlerinde görülen küçük uzantılardır. Bazen bu oluşumlar gövde üzerinde de görülebilirler. Begonya, kaktüs, kamelya ve asma yapraklarının alt yüzlerinde sık olarak rastlanır. Seralarda aşırı sulama veya çok yüksek nemlilik sonucu oluşmakta olan bu deformasyonlar, ancak iyi bir havalandırma sağlanarak giderilebilir.
Çatlama veya yarılma.
Bu deformasyon kabak, havuç, kiraz, patates, domates vb. sebzelerde oldukça yaygındır. Uzun bir kuraklığın ardından nemli havaların bir süre devam etmesi sonucu oluşan hızlı büyüme nedeniyle meydana gelmekte ve içi boş meyvelerin oluşumuna veya yarılmalara sebebiyet vermektedir. Koruyucu önlem olarak kurak periyotlarda düzenli bir sulama yapılabilir.
Odunsu sürgün deformasyonları:
Bitkilerde kıvrık veya tuhaf şekilli sürgünlerin oluşmasıdır. Bunun nedenleri arasında aşırı rüzgara maruz kalma veya böcek zararları gösterilebilir.
Genetik Deformasyonlar
Genetik mutasyonlar bu deformasyonların başlıca nedenlerini oluşturmaktadır. Bu deformasyonlar çok yaygın olarak görülmemektedir. Şalgam köklerindeki sert yumrular bu deformasyonların en iyi örneklerinden birisini oluşturmaktadır ve genellikle hibritleşme nodülleriyle karıştırılmaktadır. Mutasyonlar sonucu oluşmuş albino veya açık renkli fidecikler ise bünyelerinde klorofil oluşmadığından dolayı kısa bir süre sonra ölmektedirler.
Mekaniksel Zararlar
Bu zararlar daha çok insanların dikkatsizliği veya düşünmeden hareket etmeleri sonucu doğan ve önlenebilir nitelikli zararlardır.
Ağır toprak, asfalt ve özellikle beton; bitki ile bitkinin kökleri arasındaki su ve hava dengesini kesmekte ve dokuların ölmesine neden olmaktadır. Semptomları bitkinin tümüyle kurumaya başlaması şeklinde görülmekte ve önlem alınmazsa bitkinin ölümüyle sonuçlanmaktadır.
Köklerin yeterince gelişememesi oldukça sığ bir kök sistemi oluşumuna neden olmaktadır. Bu durum da bitkinin gövdesini taşıyamaması veya onu yeterince besleyememesi gibi sonuçlara sebebiyet vermektedir. Yeni dikilen bir bitkinin çevresindeki toprak düzeltilmeli, böylece buradaki su birikiminin bir don olayına neden olması veya çürükçül organizmaların kolayca bitki gövdesine ulaşması engellenmelidir.
Yanlış budama oldukça risklidir. Özellikle budanan kısımların kurumamış bir şekilde açık bırakılması çürükçül organizmalara iyi bir zemin hazırlar. Budama, mevsiminde tekniğine uygun olarak yapılmalı; budama yaraları ise macunla kapatılmalıdır. Bahçede yapılacak dikkatsizce hareketler veya ekipmanların dikkatsizce kullanımı bitkilerin yaralanmalarına neden olacaktır. Ayrıca gövdelerin büyük çivilerle yaralanmasından kaçınılmalı, yara yerleri ise ivedilikle kapatılmalıdır.
Çeşitli amaçlarla korunması arzulanan fidanlarla yol kenarlarına dikilen boylu fidanlar,rüzgar ve çeşitli hayvan saldırılarından korunmak için,kazık ve tellerle çeşitli şekillerde bağlanırlar. Yumuşak bağlama gereçlerinin sert olanlardan, geniş gereçlerin de dar olanlardan daha az zararlı olduğunu unutmamak gerekir. Fidan kendini koruyacak duruma gelince destek gereçler uzaklaştırılmalıdır. Fidanlar,uygun yan dallar varsa,destek kazık bu dallarla birleştirilmelidir.Alt dallar aksi yönde kazık çevresine konduktan sonra üst iki dal kazığa sarılmalı ve dalların çaprazlanan son kısmı bağlanmalıdır(Şekil ).
Birçok alanları korumak üzere yapılan çitlerde,çit yolu üzerinde bulunan ağaçlardan da yararlanılmakta,demir teller çivilerle ağaçlara bağlanmaktadır.Sonuçta oluşan bu yaralar çeşitli hastalık ve zararlıların ağaçlara girmesine yardımcı olmaktadır.
Emre Albayrak
14-06-2008, 18:11
Bunları bir kez daha tekrar ettikten sonra parazit, bakteri ve böcek zararlarını ve tedavi yöntemlerini de ekliyeceğim arkadaşlar..
Emre Albayrak
15-06-2008, 12:56
B.**** Canlı hastalık etmenleri
*
Funguslar, bakteriler ve viruslar bitkilerde hastalık meydana getiren canlı etmenlerdir. Bunlar bitkiler ve hayvanlardan farklı olarak Protista adı altında ayrı bir alem olarak ele alınmışlardır. Bakteriler prokaryotlar arasında, funguslar (Mycetae) ökaryotlar arasında yer alırlar. Viruslar ise bu iki gruba da dahil edilemeyen farklı yapıda canlılardır, hücresel yapıları yoktur ve çoğalmaları için canlı bir hücreye gerek duyarlar. Parazit bitkiler ve yabancı otlar da bitkilerin gelişimini olumsuz yönde etkiledikleri için paraziter hastalık etmenleri içinde ele alınırlar.
1. Viruslar
*
Viruslar, Protista üstalemi içinde Vira aleminde yer alan, ışık mikroskobu ile görülemeyecek kadar küçük (boyları en fazla 2000nm) ve konukçu organizmayı daha fazla virus sentezlemeye teşvik eden bir dizi genetik koddan ibaret zorunlu parazitler olarak tanımlanmaktadır. Hücresel yapıları yoktur. Virusların her bir bireyine partikül ya da virion denir. Tek veya çift sarmal DNA veya RNA ile bunları saran koruyucu protein kılıftan oluşmuşlardır. RNA ve DNA’dan sadece birini içerirler. Protein kılıfı olmayan, sadece nükleik asitten ibaret olan hastalık etmenleri viroidler olarak tanımlanır. Bitkilerde 500’den fazla virüs hastalığı saptanmıştır. Bitki patojeni virusların büyük bir çoğunluğunda nükleik asit RNA’dır.
Viruslar konukçu bitki dokularına sadece yaralardan girebilirler. Virus bitki içine girdikten sonra hücreden hücreye geçerek hızlı bir şekilde çoğalır. Bazı viruslar ise doğrudan iletim demetlerine geçerek buradan bitkinin uç meristem gibi büyüme noktalarına veya yumru, rizom gibi diğer kısımlarına ulaşırlar ve böylece sistemik enfeksiyonu gerçekleştirirler
Viruslar hastalık oluşturdukları bitki dokularından dışarı çıkmazlar. Bu nedenle bitkiden bitkiye taşınmalarında rüzgar veya su rol oynamaz. Virusların taşınmasında böcekler, akarlar, nematodlar gibi zararlılar ile funguslar etkili olmaktadır. Virusları konukçudan konukçuya taşıyan bu canlılara vektör denir. Bunlardan başka parazit bir bitki olan küsküt de virusları bitkiden bitkiye bulaştırabilmektedir. Hastalıklı bitkilerden elde edilen tohum, yumru, rizom, soğan, aşı kalemi gibi üretim materyalleri virusların taşınmasında önemli rol oynamaktadır. Ayrıca tütün mozaik virusu (TMV) gibi bazı viruslar bulaşık bitki öz suyu ile mekanik olarak, yani hastalıklı bitki dokularının sağlıklı bitkiye teması ile de taşınabilmektedir. Mekanik taşınma virusların teşhisinde kullanılan indikatör bitkilere virusların bulaştırılmasında da önem taşımaktadır.
Virusların konukçularında meydana getirdiği en yaygın ve bazen de tek belirti bitki gelişimindeki azalma ve buna bağlı olarak bazı bitki organlarında, özellikle yapraklarda ya da bitkinin tümünde görülen cüceleşmedir. Virusların bitki içindeki dağılışına bağlı olarak lokal ve sistemik olmak üzere genellikle iki tip belirti görülmektedir. Lokal enfeksiyonlarda virus sadece bitki dokusuna girdiği noktada küçük nekrotik lekeler oluşturur. Viral enfeksiyonların çoğunluğunu oluşturan sistemik enfeksiyonlarda ise virus bitkinin tamamında etkili olarak mozaik ve halkalı leke gibi sistemik belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur
Yaprak, çiçek ve meyvelerde sağlıklı doku rengi yanında açık yeşil, sarı ve beyazın değişik tonlarında alacalı bir görünümün ortaya çıkması mozaik belirtisi olarak anılır. Beneklenme, çizgi oluşumu ve damarlarda rengin açılması gibi belirtiler mozaik simptomun değişik tipleridir. Halkalı leke ise bitki dokularında virus enfeksiyonu sonucu oluşan halka şeklinde klorotik veya nekrotik alanlara denir. Bunlardan başka virus simptomları arasında yaprak damarlarında çekilme, yapraklarda şekil bozukluğu, çalılaşma, gövde nekrozu, gal oluşumu, odun dokusunda diken benzeri çıkıntılar, meyvelerde çatlama, sertleşme ve tohum oluşmaması gibi belirtiler de bulunur.
Bazen bir bitkide virus enfeksiyonu olduğu halde belirtiler ortaya çıkmayabilir. Bu şekilde konukçusunda enfeksiyon yaptığı halde belirti oluşturmayan viruslara “latent virüsler” denir. Bazen de virus latent olmadığı halde çevre koşulları uygun olmadığından simptomlar maskelenebilmektedir.
Savaşı
*
Virus hastalıklarının savaşı zordur. Antibiyotiklere duyarlı olmayan organizmalardır. Mücadelede amaç virusun bulaşmasını ve yayılmasını önlemektir. Bu bakımdan bulaşık olmayan üretim materyalinin kullanılması, vektörlerin ve yabancı otların ortadan kaldırılması gibi kültürel önlemler viruslarla savaşta en çok başvurulan yöntemlerdir.
Bazı bitkiler virus enfeksiyonlarına karşı genetik olarak dayanıklıdır. Bazı bitkilerde ise virusların hafif enfeksiyon oluşturan ırkları aşılanmak suretiyle şiddetli enfeksiyonlara neden olan ırklara karşı bağışıklık oluşabilmektedir.
Viruslara karşı fiziksel savaş yöntemi olarak sıcaklık uygulaması iyi sonuç vermektedir. Pratikte kimyasal savaşta kullanılabilecek etkili bir preparat bulunmamaktadır.
Sınıflandırma *
Virusların sınıflandırma ve isimlendirilmeleriyle ilgili olarak tam olarak yerleşmiş bir sistem yoktur. Bu nedenle hala konukçuları ve bunlar üzerinde meydana getirdikleri belirtiler dikkate alınarak isimlendirilmektedirler. Örneğin, tütünlerde mozaik hastalığına neden olan virus “Tütün mozaik virusu” olarak adlandırılmıştır. Bu şekilde verilen isimler birkaç kelimeden oluştuğu için kolaylık sağlaması amacıyla virusların İngilizce isimlerindeki kelimelerin ilk harfleri alınarak ortaya çıkarılan kısaltma yaygın olarak kullanılmaktadır. Buna göre; tütün mozaik virusu TMV, Karanfil halkalı leke virusu CRSV olarak isimlendirilmektedir. Bu kısaltmalara akronim adı verilmektedir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 12:58
2. Bakteriler
*Procaryotae aleminin bir bölümünü (Bacteria) oluşturan bakteriler insanların yaşamı için çok önemli bir hücreli mikroskobik organizmalardır. Toprağın verimliliğini arttırır, havadan azot filtre eder, gıdaların ve bazı artıkların parçalanmasını sağlarlar. Fakat savaşlarda ölen insan sayısından çok daha fazla insanın ölümünden de sorumludurlar. Bugün bilinen yaklaşık 1800 bakteri türünden 300 kadarının bitkilerde hastalıklara neden olduğu saptanmıştır. Bunlardan bazılarının patovarı, yani değişik konukçularda hastalık oluşturan çok sayıda ırkları vardır.
*
Bakterilerin bitki içine girişleri yaralardan, kitinleşmemiş bitki kısımlarından (kılcal kökler, stigma) ve doğal açıklıklardan (stoma, hidatod,lentisel) olabilmektedir. Bakteriler doku içine girdikten sonra bitki özsuyu ile ya da hücreler arasındaki su içinde yüzerek konukçunun değişik kısımlarına taşınabilirler. Hücreler canlı oldukları sürece bunlara giremezler
Bakterilerin bitkiden bitkiye taşınmalarında değişik etkenlerin rolü vardır. Fakat funguslardaki gibi uzak mesafelere uçabilen sporlar rol oynamaz. Toprakla, tohum ve bitkisel üretim materyali ile taşınabildikleri gibi böcekler tarafından da kolayca taşınabilmektedir. Toprakta serbest halde, saprofit olarak yaşamlarını sürdürmek suretiyle uzun süre canlılıklarını koruyabilirler. Bakterilerin taşınması genellikle yağmur veya sulama suyu ile olur. Hastalıklı bitki dokularından exudat adı verilen yoğun bakterili salgılar çıkartılır. Buraya damlayan yağmur suyunun sıçraması ile bakteriler değişik bitki organlarına ya da yakınındaki bitkilere taşınırlar. Bakteriyel akıntı kuru havalarda bitki dokusu üzerinde kuruyarak sert bir yapı kazanır. Çok sayıda bakteri hücresi içeren bu yapı rüzgarla taşınarak diğer bitkilere ulaşabilir. Bu yapı nemli koşullarda yumuşar ve bakteri hücreleri aktif hale gelir.
Bitki patojeni bakteriler bitkilerde çok değişik belirtiler oluşturabilirler. Tek bir bakteri türü değişik konukçularda farklı belirtilere neden olabilir. İletim demetlerinde çoğalan bakteriler solgunluk, genel sararma, gelişme geriliği ve cücelik gibi belirtiler meydana getirirler. Bakterilerden pektin eritici enzime sahip olanlar bitkilerin çeşitli organlarında yumuşak çürüklük yaparlar. Bazı bakteriler ise gelişmeleri sırasında sentezledikleri hormon etkili kimyasallarla bitki hücrelerini aşırı bölünmeye teşvik ederek, değişik bitki kısımlarında ur oluşumuna neden olurlar. Birçok bakteri ise bitki hücrelerinin ölümüne neden olan leke, yanıklık, kanser yarası gibi nekrotik belirtiler oluştururlar
Üremeleri
*
Bakteriler ikiye bölünmek suretiyle eşeysiz olarak çok hızlı bir şekilde ürerler. Bazı bakteriler her 20 –30 dakikada bir bölünürler. Üreme hızı bakterilerin bulunduğu ortamın besin içeriğine, sıcaklık ve pH gibi çevre koşullarına bağlıdır. Koşulların uygun olması durumunda bakterilerin geometrik bir artış göstermesi düşünülürse de, ortamın durumu bu kadar üremeye izin vermez. Bunun başlıca nedenleri arasında ortamdaki besin maddelerinin bitmesi, toksik madde birikmesi, uygun olmayan iyon dengesinin ortaya çıkması ve optimal çevre faktörlerinde değişiklikler meydana gelmesi bulunmaktadır.
Savaşı
*
Bakteriyel hastalıkların savaşı oldukça zordur. Öncelikle koruyucu önlemlere yer verilmelidir. Bunun için toprağın ve bitkisel üretim materyalinin bakteri ile bulaşık olmamasına dikkat etmek gerekir. Tohumlar bakteriyel hastalıkların görülmediği alanlardan temin edilmelidir. Hastalıklı bitki artıklarının ortamdan uzaklaştırılıp imha edilmesi gerekir. Sulama, gübreleme gibi tarımsal uygulamalarda aşırıya kaçılmamalıdır. Konukçu sayısı sınırlı olan bakteriler için rotasyon, uygun bir savaş yöntemidir. Ayrıca dayanıklı bitki çeşitleri tercih edilmelidir. *
Bakteriyel hastalık etmenlerine karşı bakırlı ilaçlar etkili olmaktadır. Bordo bulamacı ve bunun yerine kullanılan hazır bakırlı preparatlar bakterilere karşı kimyasal savaşta kullanılabilmektedir. Bakterilere karşı bakırlı fungusitler dışında özel bakterisit etkili tek kimyasal grup antibiyotiklerdir. Antibiyotikler, herhangi bir mikroorganizma tarafından üretilen ve diğer bazı mikroorganizmalara karşı toksik etki gösteren maddelerdir. Günümüzde bilinen antibiyotiklerin çoğu bazı funguslar ve Actinomycet’ler tarafından üretilmektedir. Bunlar esasen bakterilere etkili olmakla birlikte bir kısmı fungusların gelişimini engelleyebilmektedir. Bitki korumada yaygın olarak kullanılan antibiyotikler Streptomycin, Tetracyclin ve Cycloheximide’dir. Fakat bunlar oldukça pahalı olduklarından pratikte yaygın olarak kullanılmazlar.
Sınıflandırma
*
Bakteriler şekil, boyut ve renklerine göre ayırt edilemeyecek derecede küçük oldukları için kimyasal yapıları, enzimatik aktiviteleri, serolojik özellikleri, bitkilerde hastalık oluşturabilme yetenekleri, antibiyotiklere ve bakteriyofaj denilen viruslara hassasiyetlerine göre teşhis edilir ve sınıflandırılırlar. Bakteriler gelişme koşullarına ve temas ettikleri maddelere göre karakter değişikliği gösterirler. Bu nedenle teşhiste yararlanılan özelliklerden biri de bakterilerin kültür ortamında oluşturdukları koloni denilen gözle görülebilir kitlelerin renk ve şekilleridir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 12:58
Bazı Önemli Bakteri Hastalık Etmenleri
*
Erwina amylovora (Burril) Winslow et al.,( Enterobacteriales, Enterobacteriaceae)
*
Bitkilerde tespit edilen ilk bakteri hastalığıdır. Yumuşak çekirdeklilerde Ateş yanıklığı hastalığına neden olur. Etmen çubuk şeklinde, gram negatif, peritrik kamçılı bir bakteridir. Yağmur suları, rüzgar, kuş ve böceklerle taşınır. %96 nispi nemin altında enfeksiyon gerçekleşmez. Nektar bakteri için çok uygun bir gelişme ortamıdır. Elma ve armutlarda, ayrıca Amelanchier, Cotaneaster, Crataegus, Pyracanta, Sorbus gibi süs bitkilerinde önemli zararlar yapmaktadır. Çiçekler ve yapraklar önce suda ıslanmış gibi görünür, sonra hızla solarak önce kahverengiye, sonra siyaha dönüşür. Kabukta çatlaklar oluşur, siyah ve sert bir yapı kazanır. Sürgünler, dallar ve bazen tüm ağaç bir yıl içinde ölebilir. Nemli koşullarda hastalıklı bitkilerin üzerinde sütümsü, yapışkan sıvı damlacıkları görülür. Bu bakteriyel akıntı kurudukça sertleşir ve kahverengileşir. Bakteri kuru koşullarda bir dallar üzerinde 1 ay, zamk akıntısı içinde ise 15-20 ay canlı kalabilir.
Savaşı:
Hastalığın yoğun olduğu yerlerde hastalığa duyarlı bitkiler yetiştirmekten kaçınmalıdır. Belirti görülen dal ve sürgünler hastalıklı kısmın 25 cm altından kesilip imha edilmelidir. Ayrıca budama yaraları ve aletler dezenfekte edilmeli, hastalıklı üretim materyali kullanılmamalıdır. Tek yanlı azotlu gübreler hastalığı arttırır. Çiçeklenmeden önce %5’lik Bordo bulamacı tavsiye edilir. Çiçek döneminde 60-100 ppm dozda Streptomisin uygulaması çiçek enfeksiyonlarını önlemek için tavsiye edilmektedir. Bu uygulama çiçek dönemi boyunca 5 gün aralıklarla tekrarlanmalıdır. Dal ve sürgün enfeksiyonlarına karşı ise çiçekten sonra 50 ppm dozda Streptomisin uygulanır. Hasattan 50 gün öncesine kadar ilaçlama sürdürülebilir. Antibiyotik yerine uygun dozda bakırlı ilaçlar **** Fostyl-Al etkili maddeli sistemik ilaç da kullanılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 12:59
Pseudomonas syringae von Hall., Turunçgil dal hastalığı (Psedomonadales, Pseudomonadaceae)
*
Etmen gram negatif, bir ya da birkaç polar kamçılı ve çubuk şeklindedir. P. syringae’nin değişik bitki türlerinde farklı belirtilere neden olan 40 kadar patovarı vardır. Polifag bir zararlıdır. Çan çiçeği, gül, söğüt, dişbudak, zakkum ve meşede zarar yapar. Ayrıca çeşitli meyve ağaçları ve sebzelerde de zararlı olur. İlk enfeksiyonlar stoma, lentisel gibi doğal açıklıklardan ve yaralardan başlar. Hastalık 28-30 ºC’de optimum gelişmesini sağlar. Yağışlı sezonlar hastalığın zararını arttırır. Kurak periyotta pasif duruma geçer, fakat canlılığını bitkinin paranşim dokularında sürdürür. Kışı bu şekilde geçirir. Yağmur, rüzgar ve böceklerle yayılır. Hastalık taze sürgün ve yaprakların yanıklığı şeklinde kendini gösterir. Hastalık önce yaprak sapında başlar, sonra yaprağa ve sürgüne geçer. Sürgünler önce sulu, cam parlaklığında bir görünüm alırlar, daha sonra esmerleşir, aşağı doğru sarkar ve üzerinde kahverenkli çizgiler oluşur. Nemli havalarda uzun süre dalda kalan hastalıklı yapraklar dökülür, fakat yaprak sapları dalda kalır.
Savaş:
Hastalıklı dallar budanır ve yakılır. Bu hastalığa karşı %1-1.5’lik Bordo bulamacı iyi sonuç vermektedir. İlaç uygun bir yayıcı, yapıştırıcı (Agrol) ilavesiyle ince zerreler halinde tüm dal ve yaprakları kaplayacak şekilde püskürtülmelidir. İlaçlama hasattan sonra başlayıp birer ay ara ile uygulanır ve çiçeklenmeden önce bitirilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 12:59
Agrobacterium tumefaciens (Smith & Towsend) Conn., Kök uru (Pseudomonadales, Rhizobiaceae)
*
Hastalığa neden olan bakteri, Gram (-) , çubuk şeklinde, 2-4 polar kamçılı bir toprak patojenidir. Bazı topraklarda yıllarca saprofit olarak yaşamını sürdürebilir. Patojen polifag olup ışığa, kuraklığa ve asit ortamlara karşı duyarlıdır. En iyi hafif alkali ortamlarda gelişir. Optimal gelişme sıcaklığı 25-30 ºC’dir. Bitkilere yaralardan girer ve hücreler arasında çoğalır. Bakteri, bitki hücreleriyle teması sırasında plasmid denilen kısa bir DNA parçasını bitki hücresinin protoplazmasına aktarır. Plasmid, bitki hücrelerini aşırı büyümeye teşvik ederek gal oluşumuna neden olmaktadır.
*
Elma, gül gibi değişik birçok odunsu bitkide, toprağa yakın gövde veya kök kısmında ur **** gal oluşumu hastalığın en tipik belirtisidir. Galler başlangıçta küçük ve yumuşaktır. Zamanla gal büyür, rengi kahverengi veya siyaha döner. Aynı kök veya gövde üzerinde çok sayıda gal bulunabilir. Genelde hastalıklı bitkiler kısa boylu, yaprakları küçük ve klorotik, olumsuz koşullara daha duyarlıdır.
Savaş:
Temiz üretim materyalinin kullanılması, ağaçlarda toprak yüzeyine yakın kısımda yara açılmaması, bulaşık ağaçların imha edilmesi gibi uygulamalar tavsiye edilir. Ayrıca bitkilerin bakterisit etkili bir preparatla ilaçlanması mücadelede etkili olabilmektedir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 13:02
3. Funguslar
*
Funguslar klorofil içermeyen ve genellikle sporlarıyla çoğalan mikroorganizmalardır. Yaklaşık 100 000 fungus türü tanımlanmıştır. Bunlardan sadece 8000 fungus türü bitkilerde hastalık meydana getirir. Fungusların bir çoğu insanlar için yararlıdır. Besin olarak tüketildiği gibi gıda ve ilaç endüstrisinde de kullanılır. Ayrıca funguslar bakterilerle birlikte çürüme olayının başlıca etkenleri olarak, organik maddenin parçalanması yoluyla bitkilerin beslenmesinde önemli rol oynarlar. Çürümekte olan organik madde üzerinde yaşayabilen funguslar saprofit olarak isimlendirilirler. Bazı funguslar bitki kökleriyle mikoriza denilen simbiyotik bir birlik oluştururlar. Bazı mikoriza fungusları, zararlı patojenik fungusların bitki köklerini enfekte etmesine karşı bitkiyi koruyabilir. Bitki paraziti bazı funguslar tarafından gıdalar üzerinde üretilen ve mikotoksin denilen aflatoksin gibi bazı maddeler insan ve hayvanlara zararlıdır.
Bazı funguslar sadece canlı bir konukçu üzerinde çoğalıp yaşayabilir; bunlara obligat (mecburi) parazitler denir. Fakültatif parazitler ise ölü organik madde ile beslenerek de yaşamlarını sürdürebilirler. Funguslar klorofilsiz olduklarından besinlerini kendileri hazırlayamazlar; ya organik materyalden, ya da canlı hücrelerdeki hazırlanmış besinlerden yararlanmak zorundadırlar. Buna göre birinciler heterotrof saprofit, ikinciler ise parazittir. Bulundukları beslenme ortamından hazır organik maddeleri absorpsiyon yoluyla bünyelerine alırlar. Biraz organik madde, biraz da nem bulmaları onların gelişmeleri için yeterlidir.
Fungusların bitkiden bitkiye taşınmaları aktif ya da pasif taşınma şeklinde olur. Aktif taşınma, hareketli fungus sporlarının toprak suyunda yüzerek bitki köklerine ulaşmasıdır. Pasif taşınmada ise rüzgar, yağmur ve sulama suları, böcekler ve diğer hayvanlar ile insanlar rol oynar. Aktif taşınma sadece hareketli zoosporları olan Myxomycetes, Chytridiomycetes ve Oomycetes sınıflarındaki funguslarda görülür. Bunların dışında kalan tüm fungus gruplarında ise pasif taşınma söz konusudur.
Funguslar bitkilerde çok değişik tipte belirtiler meydana getirirler. Bitki hücrelerini **** dokularını öldürerek neden oldukları nekrotik simptomlar; yaprak lekeleri,yanıklıklar,gövde ve dal kanserleri, geriye doğru ölüm, kök çürüklüğü, çökerten, gövde ve sap çürüklükleri, etli dokularda kuru veya yumuşak çürüklükler, antraknoz ve uyuz belirtileridir. Ayrıca lobut köklülük, gal ve siğil oluşumu, yaprak kıvırcıklığı gibi hiperplastik ve cücelik gibi hipoplastik belirtiler de oluştururlar.
*
*
Morfolojik özellikleri
*
Fungusların vücudunu oluşturan, diğer bütün organların da kaynağı olan temel yapıya Thallus denir. Genellikle thalliyi meydana getiren organlar hif adı verilen dallanmış ipliksi yapılardır. Hifler bir araya gelerek misel’i meydana getirirler. Gelişmiş funguslarda hifler, septum denilen yarı geçirgen sitoplazmik zarla çevrili, bir veya daha fazla çekirdek içeren hücrelere bölünmüştür. Bölmeli hiflerde hücreler arasında protoplazmik ilişkiyi sağlayan ve por adı verilen delikler bulunur. İlkel fungusların hifleri bölmesiz olup uzun tüpler şeklindedir. Mikroskop altında protoplazmanın hif içinde ileri geri akışı gözlenebilir
Bir hif genellikle bir sporun çimlenmesi ile oluşur. En basit sporlar, bir çekirdek ve sitoplazma içeren mikroskopik tek hücreli yapılardır. İlkel fungusların sporları kamçıları ile yüzerek hareket edebilirler. Bir spor hücre duvarındaki ince bir yerden tüp ya da iplik şeklinde bir çim borusu çıkararak çimlenir. Çim borusu gelişerek bir hife dönüşür ve hif de dallanarak miseli oluşturur. Miselyum çoğu kez fungusun geliştiği ortam içinde gizlidir (Şekil 2.5).
*
Gelişme genellikle hiflerin ucunda olur. Gelişmekte olan hif uçları, en sert odun dokusu da dahil olmak üzere bitki dokusunun hücre duvarından doğrudan bitki hücrelerinin içerisine girebilme yeteneğindedir. Bu giriş, gelişmeleri sırasında çıkardıkları enzimlerle sağlanır. Enzimler hücre duvarlarını ve diğer hücre kısımlarını oluşturan yapıları çözerek parçalar. Fungusların konukçu dokuları içine girişi mekanik basınç yoluyla da olabilir. Bu amaçla hiflerin oluşturduğu ucu çivi şeklinde olan sivrilmiş yapılara apressoryum denir. Apressoryum konukçu bitki üzerinde oluşturduğu basınçla epidermisi delerek doku içine girer. Fungus hiflerinin oluşturduğu özel yapılardan biri de haustoryum’dur. Tüp veya parmak şeklinde olan bu yapı, fungusun konukçu hücreleri içinden besin maddelerini alabilmesini sağlar. Bitki içine giren fungus hifleri hücreler arasında, hücreler içinde ya da iletim dokularında yayılarak bitkiyi istila ederler.
Fungus miselleri yoğun bir şekilde gelişerek fungal dokuları (plektenkima) meydana getirirler. Misellerin düzensiz ve sıkı bir şekilde bir araya gelerek oluşturdukarı fungal dokulara psödoparankima denir. Bu tip dokulara örnek olarak, bazı funguslarla oluşturulan ve sklerot adı verilen yapılar verilebilir. Bunların boyutları birkaç hücreden (mikrosklerotlar) 4 kg ağırlığa kadar değişebilir. Funguslar soğuk, kurak, sıcak veya konukçu yokluğu gibi olumsuz çıkmasıyla sklerot konukçuyu infekte edecek olan hifi oluşturur, yeni bir miselyum meydana getirir ya da başka bir üretken yapıya dönüşür. Armillaria mellea’da olduğu gibi fungus misellerinin birbirine paralel olarak sıkı bir şekilde bir araya gelerek oluşturdukları ip ya da halat şeklindeki yapılara rizomorf denir. Rizomorf, fungusun hem uygun olmayan koşulları geçirmesini, hem de bir konukçudan diğerine ulaşmasını sağlar. Misellerin düzenli ve gevşek bir şekilde bir araya gelerek oluşturdukları fungal dokulara ise prosenkima denir. İçinde değişik çoğalma yapılarının oluştuğu stroma, bu tip fungal dokulardandır. Stroma, üzerinde veya içinde fungusun sporlanma organlarının oluştuğu sıkı bir yapıdır
Üremeleri
*
Funguslarda üreme, eşeyli ve eşeysiz olmak üzere iki tipte gerçekleşir. Eşeysiz üreme değişik fungus gruplarında vegatatif üreme (fragmentasyon), spor vererek, bölünme ve tomurcuklanma ile üreme olmak üzere dört farklı şekilde olabilmekte ve bunun sonucunda değişik tipte sporlar oluşmaktadır.
*
Fragmentasyonda, hiflerin uç ve orta kısımlarındaki hücreler hiften kopup ayrılmakta ve yeni bireyler oluşmaktadır. Hiflerin uç ve orta kısımlarındaki hücrelerin çeperleri kalınlaşıp yuvarlaklaşarak hiften ayrılmasıyla oluşan sporlara klamidospor adı verilir (Şekil 2.7). Bunlar genellikle fungusların olumsuz koşulları geçirmek için oluşturdukları sporlardır. Belirli bir olgunluğa ulaşan hiflerin uç kısımlarındaki hücrelerin tespih tanesi gibi koparak hiften ayrılmasıyla oluşan sporlara ise arthrospor denir. Bu iki spor tipi hif hücrelerinden, yani thalllusdan oluştukları için bunlara thallospor da denilmektedir.
*
Somatik yapısı tek hücreden oluşan funguslar, hücrelerin uzayarak ortadan bölünmesiyle ürerler. Bazı funguslarda, protoplazma ve çekirdeğin hücrenin uç kısmında oluşan tomurcuk içine geçerek, tomurcuğun ana hücreden koparak ayrılmasıyla oluşan üreme şekli görülmektedir. Bu tip eşeysiz üremeye tomurcuklanma denir. Bazı funguslar ise doğrudan doğruya farklılaşmış miseller üzerinde ya da misellerin oluşturduğu özel çoğalma yapıları üzerinde veya içinde spor oluşturmak suretiyle çoğalırlar.
*
Funguslarda eşeysiz dönemde iki tip spor oluşumu görülmektedir. Dallanmış hiflerin ucunda bulunan ve içinde çok sayıda spor taşıyan kese şeklindeki çoğalma organlarına sporangium, spor keseleri içinde oluşan sporlara ise sporangiospor denir. Nemli koşullarda yaşayıp gelişen funguslar bir veya birkaç kamçıya sahip hareketli sporlar üretirler, bunlara zoospor denir (Şekil 2.8). Bununla birlikte fungusların çoğu rüzgar, yağmur suları **** toprakla taşınan hareketsiz sporlar üretirler. Sporangium içinde oluşan hareketsiz sporlara aplanospor denir.
Savaşı
*
Funguslarla savaşta sağlıklı üretim materyalinin kullanılması, hastalıklı bitki artıklarının yok edilmesi, ara konukçu ve vektörlerinin ortadan kaldırılması, rotasyon ve dayanıklı bitki çeşitlerinin yetiştirilmesi gibi kültürel tedbirler önem taşır.
Bazı fungal hastalıklarla savaşta kimyasal ilaçların kullanılması gerekebilir. Toprak kökenli etmenler için toprak fumigasyonu, tohumla taşınan etmenler için sistemik fungisitlerle ilaçlama, bitkinin toprak üstü kısımlarındaki zararlı etmenler için de yeşil aksam ilaçlamaları önerilir.
Bitki patojenlerine karşı kimyasal savaşta hijyen (sağlıklı bitkilerin patojenlerden korunması), kemoterapi (hasta bitkilerin tedavi edilmesi), ve dezenfeksiyon (konukçu bitkilerin çevresinde veya üzerinde bulunan patojenlerin imha edilmesi) olmak üzere üç genel yöntem kullanılır. Funguslara karşı kullanılan fungisitler iki grupta ele alınmaktadır. Bunlar sadece koruyucu etkiye sahip koruyucu fungusitler ile tedavi edici etkiye sahip olan sistemik fungisitlerdir. Koruyucu fungisitler bitki kutikulasından geçme yeteneğinde olmadıklarından bitki bünyesinde hareket edemezler, sadece uygulandıkları noktada etkili olabilirler. Bu nedenle de bitki patojenle bulaşmadan önce kullanılmaları gerekir. Sistemik fungisitler ise bitki bünyesine alınarak taşınırlar, translaminar etkiye sahiptirler, yani yaprağın bir yüzüne uygulandıklarında diğer yüzde etkili olurlar.
Koruyucu Fungisitler.
Bakırlı fungisitler en çok kullanılan koruyucu fungisit gruplarından birini oluşturmaktadır. Bakırhidroksit, Bakırkarbonat, Bakıroksiklorür gibi hazır preparatlar halinde bulunmakla birlikte, Bakırsülfat kullanımdan hemen önce hazırlanmaktadır. Etkisi güçlü ve uzun süreli bir ilaç olan Bakırsülfat günümüzde yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. Yakıcılığını önlemek için belirli oranda kireç ile karışım halinde hazırlanmakta ve bu karışıma “Bordo bulamacı” adı verilmektedir. Genellikle bitki gelişiminin erken dönemlerinde yeşil aksam ilaçlaması şeklinde %1 ( 100 litre suya 1 kg CuSO4 + 1 kg sönmüş veya 0,5 kg sönmemiş kireç) veya %2’lik dozları yaprak lekesi ve mildiyö hastalıklarına karşı uygulanmaktadır. Fakat pratikte nemli ve serin havalarda birçok bitkide fitotoksik etki meydana getirmesinden dolayı, toksik etkisi daha az olan hazır bakır preparatlar tercih edilmektedir.
*
Çeşitli hastalıklara karşı etkili fungisitlerden olan kükürtlü bileşikler inorganik ve organik kükürt bileşikleri (Dithiocarbamatlar) olmak üzere iki grupta incelenir. İkinci grupta bulunan fungusitler Zinep, Ferbam, Maneb, Mancozeb, Propineb’dir. Kalaylı bileşikler birçok fungusa karşı etkili olmalarına rağmen süs ve sera bitkilerinde fitotoksik olduğu için yaygın olarak kullanılmamaktadır.
*
Aromatik bileşikler grubunda PCNB, Chlorothalonil ve Dinocap bulunmaktadır. Heterosiklik bileşiklerden kimyasal yapı bakımından birbirine yakın olan Captan, Captafol, Folpet, Iprodione ve Vinclozolin süs bitkilerinde birçok hastalığa karşı başarıyla kullanılmaktadır. Kimyasal yapıları değişik diğer gruplar içinde Bronopol, Dodine, Dithianon, Dichlofluanid ve Anilazine sayılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 13:03
Bazı Önemli Fungus Hastalıkları
*
Pythium ultimum Trown, Kök Çürüklüğü (Peronosporales, Pythiaceae)
Lalelerde, ayrıca sebzelerde ve çilek gibi meyvelerde zarar yapar. Enfekte olmuş lale soğanları dikimden kısa bir süre sonra yumuşar ve çürür. Soğanlar üzerinde etmenin beyazımsı sarı renkli misel tabakası oluşur.
*
Hastalık enfekte olmuş soğanlarla taşınabilir. Yayılma ve zararın artması, yüksek toprak nemi ile 18 ºC’nin üstündeki toprak sıcaklığına bağlıdır. Bundan dolayı bulaşık topraklar dezenfekte edilmeli ve nemi düşük tutulmalıdır. Ayrıca lale soğanları ekimden önce 15-20 dakika % 0.2’lik Benomyl + % 0.3’lük Previcur çözeltisine daldırılmalıdır. Ek olarak % 0.3’lük Benomy çözeltisinden m2’ye 15 ml gelecek şekilde toprağa karıştırılmalıdır.
Emre Albayrak
15-06-2008, 13:04
Penicillium gladioli McCull. & Thom, Kahverengi çürüklük (Eurotiales, Trichocomaceae)
*
Bu fungus gladiyol soğanlarını etkiler. Enfekteli soğanlarda iri, yuvarlak ve içeriye doğru çökmüş kırmızı-kahverengi lekeler; bu lekelerin ortasında ise grup halinde mavi-yeşil **** yağlı-sarı renkte sporlar oluşur.
*
Tam olgunlaşmadan hasat edilen soğanlar bu hastalıktan büyük zarar görebilirler. Bundan dolayı tam olgunlaşan sağlıklı soğanlar hasat edilmelidir. Soğanlar depoya konmadan önce bulaşık olanlar ayıklanmalı ve geriye kalanları iyice kurutulmalıdır. Depo sıcaklığı 3-8 ºC olmalıdır. Dikimden önce gladiyöl soğanlarının dış kabukları soyulmalı, % 0.15’lik potasyum permanganat eriyiği ile 2-6 saat dezenfekte edilmelidir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 13:06
Diplocarpon rosae Wolf., Karaleke (Helotiales, Dermateaceae)
*
Güllerin yaygın ve tanınmış hastalığıdır. Kışı misel, konidi ve kışa dayanıklı seksüel organları olan apotesium formunda geçiren bu fungus yaprakların genellikle alt ve üst kısmında görülür. Hastalık nedeniyle bitki zayıflar, sap kısalır ve goncanın iriliği azalır. Oluşan lekelerin en belirgin özelliği koyu renkli ve kenarlarının girintili-çıkıntılı bir biçimde çevriliş olmasıdır.
*
Dayanıklı türler kullanılmalı, sık dikimden kaçınılmalı, seralar iyi havalandırılmalıdır. Eğer gübreleme yapılacaksa azotlu gübre yerine fosforlu gübreler kullanılmalıdır. Budamadan hemen sonra toprak ve bitkiler bakır sülfat ile (25 gr/4.5 lt su) ilaçlanmalıdır. Hastalığın salgın olduğu durumlarda Benlare, Orthocide, Captan, Zineb gibi fungisitlerle 10-14 günde bir periyodik ilaçlama yapılabilir.
Phragmidium mucronatum (Pers.) Schlecht., Gül pası (Uredinales, Pucciniaceae)
*
Güllerde zarar yapar. Önceleri yaprak, dal ve tomurcuk saplarında sarımtırak lekeler halinde görülür. Daha sonra bu lekeler turuncuya dönüşür. Hafifçe kabarık noktacıklar halindedir. Ara konukçusu yoktur. Etmeni kışı yere düşen yapraklar ve geniş dallar üzerinde geçirir. Genç dallarda üç yıl canlılığını koruyabilir. İlkbaharda ilk enfeksiyonlar, genç gül sürgünlerinin bulaşması ile olur.
* Dayanıklı gül çeşitleri tercih edilmelidir. İlkbaharda hastalıklı dallar budanmalı, sürgünleri kesmeden önce alkol, karbolineum gibi maddeler sürülmeli ve kesildikten sonra bunlar yakılmalıdır. Yere düşmüş yapraklar toplanarak imha edilmelidir. Sulamalar öğleden sonra yapılmalı ve bitkilerde aşırı nem oluşumundan kaçınılmalıdır. Birinci ilaçlama çiçek tomurcukları kırmızı uç göstermeden 20-25 gün önce, ikincisi tomurcukların oluştuğu fakat kırmızı uç göstermeden önce (birinciden 10-15 gün sonra), üçüncü ise hasat biter bitmez yapılmalıdır. Bu amaçla Bordo bulamacı, Propineb, Zinep kullanılabilir.
Uromyces dianthi (Persoon) Niessl., Karanfil pası (Uredinales, Pucciniaceae)
Karanfillerin sap, dal, yaprak ve çanak yapraklarında başlangıçta sarımtırak lekeler ve bu kısımlarda gümüşi gri çıkıntılar şeklinde görülür. Hastalığın ilerlemiş evrelerinde sporlar kahverengi toz görünümü alır. Halk dilinde Kahve hastalığı adı verilir. Sap kırılması başta olmak üzere gelişme geriler. En ağır bulaşmalar genellikle çiçeklenmeden hemen önce meydana gelir. Serin ve nemli ortamda zarar oranı yüksektir. Ara konukçusu Euphorbia bitkisidir. Bu hastalığa en hassas karanfil çeşidi “Sim”dir.
*
Üstten sulamadan kesinlikle kaçınılmalı, su köklerine verilmelidir. Sağlam anaçlardan çelik alınmalı, seradaki bitkiler sık sık ilaçlamaya başlanmalıdır. 10’ar gün ara ile yapıştırıcı ve yayıcı kullanarak ilaçlanmalıdır. Bu amaçla Captan, Maneb, Metiram, Propineb, Zineb kullanılabilir. *
*
Sphaerotheca pannosa var. rosae Woron, Gül küllemesi (Erysiphales, Erysiphaceae)
*
Sera ve tarla koşullarında güllerin yaprak, sürgün ve tomurcuklarında zarar yapar. Hastalıklı yapraklar kıvrılır ve sertleşir, hafifçe kızarır ve beyaz bir küf örtüsüyle kaplanır. Goncaların açılmasını engeller veya açılanların sayısı ve kalitesi az olur. Etmeni kışı dal, bitki artıkları ve tomurcuklarda geçirebilir. İlk bulaşmalar buradan olur be yaz boyunca yayılır. Hastalık etmeni sıcak, nemli ve kapalı havaları tercih eder.
Öncelikle dayanıklı gül çeşitleri tercih edilmelidir. Fazla sulamadan, özellikle sisleme şeklinde sulamadan kaçınılmalı, hastalığın görüldüğü goncalar ve bir yanındaki sürgünler kesilip yok edilmelidir. İyi gelişme temin edilecek şekilde gübreleme, toprak işleme ve sulama yapılmalıdır. Yaprak ve tomurcuklar oluştuğu zaman ilk ilaçlamaya başlamalıdır. Bu amaçla Benomyl, Dinocap, Quinomethionate, Buprimate ve Kükürt kullanılabilir.
Phytophthora cactorum (Leb. and Cohn) Schröter, Meyve ve rizom çürüklüğü (Peronosporales, Peronosporaceae)
*
Etkeni polifag karakterde olup yapraklı ve iğne yapraklı birçok bitkide, ayrıca lale ve açelyalarda zarar yapmaktadır. Hastalık kendisini henüz kitinleşmemiş yaprak, kotiledon ve gövde kısımlarında önce koyu yeşil, sonra kırmızı-esmer lekeler halinde gösterir. Bu hastalık simptomları ilk bakışta kuraklık ve yüksek sıcaklık zararları ile karıştırılabilir. Kuraklık sonucu kotiledonlar kurur ve kıvrılır, çoğu kez de uç tomurcuk ölür. Fakat bu hastalıkta ise kotiledonlar kurur, fakat kıvrılmaz. Ayrıca uç tomurcuğu da canlılığını korur.
Bu hastalığa karşı sadece koruyucu önlemler alınabilir. Duyarlı bitkiler yerine daha dayanıklı bitkiler kullanılmalıdır. Bitkiler güvenilir fidanlıklardan satın alınmalıdır. Duyarlı bitkileri aşırı sulamadan kaçınmalıdır.
Nectria cinnabarina (Tode) Fries, Kırmızı kabarcık hastalığı (Hypocreales, Hypocreaceae)
*
Saprofik olarak çeşitli yapraklı ağaçların kabuklarında yaşar. Don zararına uğramış veya başka nedenlerle zayıf düşmüş meyve ağaçları ile kayın, ıhlamur, meşe, atkestanesi, dişbudak, karaağaç, akçaağaç, ve cevizlerde olur. Dıştan, özellikle nemli kış aylarında et kırmızısı renginde belirgin olarak görülen konidi formunun spor yatakları kendini gösterir.
Hastalık enfeksiyonları, etmen saprofit bir parazit olduğundan dolayı yaralardan olmaktadır. 18-24 ºC sıcaklıklar hastalık etmenin gelişimi için optimal koşuldur. Hastalık topraklarda, özellikle suya doymuş, asit karakterli, azotça zengin, fakat diğer besinlerce fakir topraklarda daha çok görülmektedir.
Herhangi bir kimyasal savaş önerilmemektedir. Fakat koruyucu olarak ilkbahar ve sonbaharda, özellikle budamadan sonra Bordo bulamacı uygulanabilir. Hastalıklı dallar sağlam oduna kadar kesilerek yakılır. Bitkilerin sağlıklı yetişmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.
Emre Albayrak
15-06-2008, 13:06
Oidium begoniae Pott., Begonya küllemesi (Erysiphales, Erysiphaceae)
*
Hastalık begonyaların yaprak, yaprak sapı ve çiçek sapı kısımlarında görülür. Yaprakların üzeri küf örtüsü ile kaplıdır. Daha sonraları yapraklar kahverengileşir ve kurur. Etmeni bir bitkiden diğerine konidilerle yayılır ve hastalık bitki artıklarında kışlar.
*
Temiz bitkilerden çelik alınmalı, fazla su vermekten kaçınmalı, üstten sulama yapılmamalı, fazla zarar görmüş kısımlar budanıp imha edilmelidir. Yapraklar üzerinde hafif kirli beyaz küf lekeleri görüldüğü zaman Dinocap, Quinomethionate gibi ilaçlarla ilaçlanır ve bir hafta arayla tekrarlanır.*
Botrytis cinerea Pers., Gri küf çürüklüğü (Helotiales, Sclerotiniaceae)
Bu fungus her türlü bitkinin ölmüş dokuları üzerinde saprofit olarak yaşar. Belirli koşullarda parazit olarak da zarar yapar. Hastalanan tomurcuklar yumuşar ve çürür, sonra düşer. Bazen açılmış çiçekler de hastalanabilir. Ağır enfeksiyonlarda, hastalık tomurcuklardan çiçek sapına da geçer. Sapta grimsi-siyah lezyonlar oluşturur; çiçek sapı çürür. Genç sürgünlerde hastalık tablosu, sürgünlerin gevşek olarak asılı olması ve sonradan kahverengine dönerek kurumaları şeklinde görülür.
* Sera ve tarla koşullarında fazla nemli ve hava sıcaklığının yüksek olduğu zamanlarda çok sık rastlanan bir hastalıktır. Bu fungus Almanya ve Fransa bağlarında en uygun yaşam alanları bulmuştur. Buralarda hasat zamanı üzümler gri küfe yakalanır. Fakat üretici bundan memnunluk duyar. Zira, bu üzümlerden kaliteli şarap üretilir. Kaliforniya’da bağlarda kendiliğinden üreme olanağı olmayan fungusun gelişebileceği sıcaklık ve nemde bulaştırılarak, Avrupa’daki gibi kaliteli şarap yapılmıştır. Bundan dolayı Avrupa’da bu küfe Asil çürüklük hastalığı adı verilmiştir.
Seraların havalanmasına büyük önem verilmeli, sık dikimden kaçınılmalı ve budama yapılmalı, bitkileri yaralamaktan kaçınılmalı, uzun süre bitkiyi ıslak tutacak muamelelerden kaçınılmalı, infekteli bitkiler üretim alanlarından uzaklaştırılmalı, dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir. Gövde üzerinde belirtiler görüldüğünde bitkiler koruyucu fungisitlerle ilaçlanabilir. Bu amaçla; Captan, Imazalil, Iprodione, Procymidone, Pyrimethanil, Tolyfluanid kullanılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 18:53
Ancak yanlış anlaşılmasın bunlar benim araştırmalarım değildir. Sayın hocamızın anlattığı dersten çıakrtılmış notlardır.. = ) Yardımcı olursa ne mutlu bana..
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:46
Zararlı Böcekler
B. GELİŞME
*
1. Yumurta
Böcek yumurtaları genel olarak 0,1-3 mm büyüklüğünde ve uzunumsu elipsoid ve küremsi şekildedir. Renk itibariyle de çok değişiklik görülür; en çok rastlanılan renkler açık kirli sarı, yeşilimsi sarı veya açık kahverengidir. Bazı böceklerin yumurtaları ilk konduğu zamanki rengini değiştirirler. Örneğin, Geometridae familyasından Operophtera brumata L.'nın yumurtaları konduğu zaman yeşil olduğu halde, birkaç gün sonra kırmızımsı bir renk alırlar.
*
Böceklerin koydukları yumurta miktarları da çok çeşitlidir.Böcek türüne, dış etkenlere ve besin miktarına göre yumurta sayısı değişir. Bazı dişi böcekler, sadece bir tek yumurta bırakma yeteneğinde oldukları halde, bazıları pek çok yumurta meydana getirirler. Örneğin, termit kraliçelerinin yumurta toplamı milyonları aşar.
*
Kural olarak yumurtalar, larvaların besin bulabilecekleri yerlere konur Örneğin, Siricidae (Odun arıları), yumurtalarını ovipozitörlerinin yardımıyla odunun içine koyarlar. Bazı böcekler yumurtalarını teker teker, bazıları ise birkaç taneden birkaç yüze, hatta birkaç bine kadar olmak üzere çok değişik sayıda koyarlar. Böceklerde yumurtaların konuş tarzı da çok değişiktir (Şekil 18). Örneğin, Scolytidae (Coleoptera) türleri yumurtalarını kabuk altında veya odunda açtıkları üreme yollarına sıralar veya kümeler halinde koyarlar
2. Larva
*
Yumurtadan çıkan genç hayvana larva denir. Larva genel olarak uzun ve silindirik bir yapılışa sahiptir. Bazı türlerde larvanın vücudunu oluşturan segmentlerin ayırt edilmesi dahi zordur.Derileri ince ve yapıları yumuşaktır. Antenler genel olarak çok kısalmıştır. Ağız parçaları çiğneyici tipdedir. Bazılarında baş hemen sadece gayet ufak yapılı ağız parçalarından ibaret kalmıştır.Bacak sayısı çok değişiktir; bazen hiç bulunmaz. Bazıları saklı yerlerde, örneğin odun içinde yaşar, bunların vücutları beyazdır. Dışarda yaşayanlarda renk bakımından çevreye uyum görülür.
* Yumurtadan çıkan larva kanatsız ve küçük yapılıdır; şekilce de çoğu kez ergine benzemez. Ergin hale gelinceye kadar, çeşitli larva dönemlerini geçirmesi ve bu arada büyümesi gerekir. Fakat larvanın vücudunu örten deri ve özellikle baş kapsulü genişleme yeteneğinde olmadığından zamanla büyüyen larvaya dar gelmeye başlar. Bu nedenle larva, zaman zaman eski kutikulayı ve baş kapsülünü değiştirmek zorunda kalır.Önce hipodermis hücreleri kitin salgılamaya başlarlar. Bunun sonucunda eskisinin altında yeni ve daha büyük bir kutikula oluşur. Bir taraftan büyüyen vücudun basıncı, diğer taraftan çeşitli salgı bezlerinin salgıları yardımıyla eski deri, thorax segmentleri dorsalinden yırtılarak atılır. Bu olaya Deri değiştirme denir. Deri değiştirme sırasında larvanın etkenliği azalır.
* Larvanın yumurtadan çıktıktan sonra birinci deri değiştirinceye kadar geçirdiği döneme Birinci larva dönemi (L1), birinci ve ikinci deri değişmesi arasındaki döneme ikinci larva dönemi (L2) vb. adı verilir. Böceklerde deri değiştirme sayısı türlere göre değişir.Bu dönem sayısı, örneğin Diptera'da 3, Lepidoptera'da 5 (bazen 6-7), Hymenoptera'da 8'dir.
*
Tam başkalaşım gösteren böcek larvaları yapılarına göre 5 ana gruba ayrılabilir.
*
(l).Tırtıl. Vücutları ince, uzun ve silindiriktir. Başları iyi gelişmiştir,fakat antenleri çok kısadır. Üç çift göğüs bacağından başka abdomen bacaklarına da sahiptir. Bunlar yardımı ile uzun vücutlarına rağmen iyi yürürler. Üç alt tipi mevcuttur.
Gerçek tırtıl. Üç çift göğüs bacağından başka, abdomenin 3.-6. segmentlerinde birer çift karın bacağı ile son segmentte bir çift anal bacak bulunur. Toplam 8 çift bacak taşırlar.Geometridae familyası dışında, Lepidopter tırtılları bu tiptendir.
Mühendis tırtılı. Üç çift göğüs bacağından başka, abdomenin sadece 6. ve 9. (sonuncu) segmentinde bacak bulunur. Bu duruma göre, tüm bacaklar toplamı 5 çifttir. Geometridae tırtılları bu tiptendir.
*
Yalancı tırtıl. Üç çift göğüs bacağından başka, abdomende 6-8 çift bacak bulunur. İlk abdomen bacağı 2. abdomen segmentinde bulunduğundan, göğüs bacakları ile abdomen bacakları arasında bir boş segment vardır. Gerçek tırtılda ise iki boş segment bulunur. Hymenoptera'nın Symphyta alttakımın larvaları bu tiptir
*
(2). Manas tipi larva Vücutları şişman, silindir şeklinde ve karın taraflarına doğru kıvrılmış durumdadır.Abdomenin arka ucu tipik olarak şişkinleşmiştir.Üç çift gelişmiş göğüs bacaklarına sahiptir; fakat bunlar yürüme işini tam olarak göremez. Toprak, odun ve çürümüş maddeler içinde yaşarlar. Bu tip bazı Coleopterlerde, örneğin Scarabaeidae türlerinde görülür
*
(3). Kampodeid larva. Apterygota'dan Campodea türlerine benzeyen bu larvaların vücutları uzamış ve biraz yassıdır. Cerci ve antenleri genellikle iyi gelişmiştir. 3 çift göğüs bacakları vardır; çoğunlukla çabuk hareket ederler. Neuroptera, Trichoptera ve birçok Coleoptera larvaları bu tiptedir
*
(4). Elaterid larva. Vücutları uzun, silindrik olup derileri serttir. Üç çift kısa göğüs bacakları bulunur. Gözler körelmiştir. Bu tip bazı Coleopterlerde, örneğin Elateridae türlerinde görülür
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:47
(5). Bacaksız larva. Bu tip larvaların göğüs bacakları ya kalıntı halinde körelmiş veya tamamen kaybolmuştur. Buna rağmen segmentlerinin hareketi ile yavaş da olsa yürüyebilenleri vardır. Kutikulaları sklerotize olmamıştır. Kapalı yerlerde yaşadıklarından gözleri gelişmemiştir. Bazılarında baş da ufalmış veya yok olmuştur. Baş yapısına göre üç alt tipe ayrılırlar.
*
Eucephal larva. Başları gelişmiş olan bu tip larvalar Culicidae (Diptera), Scolytidae (Coleoptera) ve Apidae (Hymenoptera)'de görülür .
*
Hemicephal larva. Başları ufalmış olan bu tip larvalara Tipulidae (Diptera) familyası örnek olarak gösterilebilir.
*
Acephal larva. Başları hemen tamamen kaybolmuş olanlar Diptera türlerinde, örneğin Calliphoridae ve Trypetidae'de görülür. Bunların larvalarında sadece belli belirsiz bir baş kısmı ile ufak yapılı ağız parçaları bulunur.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:47
Kışlama
*
Zararlı böceklerin hangi biyolojik dönemde kışı geçirdiklerini bilmek, bunlarla savaş hakkında karar verebilmemiz bakımından önemlidir. Bazı böcekler kışı ergin olarak, bazıları ise çeşitli biyolojik dönemlerde geçirirler. Bu hususta belirli bir kural yoktur.
*
Böceklerin ömrü
*
Bu deyimden böceklerin ergin olarak yaşadıkları süre anlaşılır. Kelebeklerin çoğu ergin hale geçtikten sonra 1-2 hafta yaşarlar. Bazı böcek türlerinin yaşam süreleri daha uzundur. Örneğin, bazı Kabuk böcekleri birkaç yıl yaşarlar. Bu sırada da devamlı olarak çoğalırlar. Topluluk halinde yaşayan böcek türleri münferit olarak yaşayanlara oranla daha uzun ömürlüdür. Örneğin, termit kraliçeleri 15 yıl kadar yaşar ve bu sırada üremelerine devam ederler.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:48
Zararlı böceklerin zarar tipine göre sınıflandırılması
*
Bitkilerin çeşitli kısımlarında zarar yapan böcekler, yaptıkları zararın yerine ve konumuna göre çeşitli kısımlara ayrılırlar.
Fizyolojik zararlı. Bitkilerin yaşamını tehdit eden ve sağlıklarına zarar veren böceklere denir. Örneğin, Dendroctonus micans (Kug.) (Coleoptera, Scolytidae) ve Melolontha melolontha (L.) (Coleoptera, Scarabaeidae) gibi.
*
Teknik Zararlı. Bitkilerin yaşamını tehdit etmeyen, fakat yaptıkları zararla odunun ekonomik değerini düşüren böceklere denir. Örneğin, Anobiidae ve Cerambycidae türleri.
*
Primer zararlı. Sağlam ve sağlık durumları iyi olan bitkilerde zarar yapan böceklere denir. Örneğin, Thaumetopoea pityocampa (Schiff.) (Lepidoptera, Thaumetopoeidae) gibi.
*
Sekonder zararlı. Sağlık durumları iyi olmayan, yani çeşitli nedenlerle hastalanmış ve cılız kalmış ağaçlarda zarar yapan böceklere denir. Örneğin, Kabuk böceklerinin çoğu ve Hortumlu böceklerden Pissodes spp. (Coleoptera) gibi. Bununla beraber fazla üredikleri veya yeter miktarda isteklerine uygun besin bulamadıkları takdirde sekonder zararlı böcekler primer zararlı olabilirler.
*
Tersiyer zararlı. Çevre koşullarının etkisiyle bozulmaya ve çürümeye başlayan kurumuş odunlarda zarar yapan böceklere denir. Örneğin, Lucanus cervus (L.) gibi.
*
Böceklerde üreme enerjisi
Ekoloji, Latince Oikos (=ev, yaşam yeri) ve Logy (=bilim) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş bir terimdir. Bilimsel olarak ekoloji, canlıların yaşam yerlerinde incelenmesi ya da organizma veya organizma gruplarının birbirleriyle ve çevreleriyle olan karşılıklı ilişkilerini araştıran bir bilim olarak tanımlanabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:49
RUHSATLI PESTİSİTLER
A.İnsektisitler
*
1. KLORLU HİDROKARBONLAR
Endosulfan Endosulfan + Parathion- methyl
2. ORGANİK FOSFORLULAR
Acephate
Azinphos-ethyl Fenthion Phosmet
Azinphos-methyl Formothion Phosphamidon
Bromophos Heptenophos
Chlorfenviphos Malathion Phoxim
Chlorpyrifos-ethyl Mephosfolan Pirimiphos-methyl
Chlorpyrifos-methyl Methacrifos Profenofos +Cypermethrin
Dialifos Methamidophos Prothiophos
Diazinon Methidathion Prothoate
Dichlorvos Mevinphos Pyridaphenthion
Dicrotophos Monocrotophos Quinalphos
Dimethoate Omethoate Salithon
Dioxathion Oxydemeton-methyl Tetrachlorvinphos
EPN Parathion-methyl Thiometon
Ethion Phenthoate Triazophos
Ethoate-methyl Phorate Trichlorfon
Etrimfos Phosalone Vamidathion
Fenitrothion Phosfolan
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:49
3. KARBAMATLAR
Aldicarb Carbosulfan Methomyl + Diflubenzuron
Aminocarb Cartap Pirimicarb
Bendiocarb Dioxacarb Promecarb
Benfuracarb Ethiofencarb Propoxur
Carbaryl Furathiocarb Thiodicarb
Carbaryl+kükürt Methiocarb
Carbofuran Methomyl
*
4. SENTETİK PİRETROİDLER
Alphacypermethrin Deltamethrin Lambda-cyhalothrin- Bufrofezin
Beta cyfluthrin Esfenvalerate Lambda-cyhalothrin
Bifenthrin Fenpropathrin Permethrin
Bifenthrin+ Amitraz Fenpropathrin+ Pyriproxyfen Tau-Fluvalinate
Cyfluthrin Fenvalerate Tralomethrin
Cypermethrin Flucythrinate
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:50
5. BENZOYL ÜRELER
Chlorfluazuron Hexaflumuron
Diflubenzuron Triflumuron
*
6. BAKTERİLER
Bacillus thuringiensis
*
7. DİĞERLERİ
Bufrofezin İmidacloprid Thioeyclam Hydrogen
Diafenthiuron Methoprene Oxalate
*
B. Akarisitler
*
1. HALOJEN VE OKSİJENLİLER
Bromopropylate Dicofol
2. AMİN VE HİDRAZİN TÜREVLERİ
Amitraz
*
3. DİNİTROFENOL VE ESTERLER
Dinobuton
*
4. KÜKÜRTLÜLER
Propargite Tetradifon
Quinomethionate Tetrasul
*
5. ORGANİK KALAYLILAR
Azocyclotin Fenbutatin oxide
*
6. DİĞERLERİ
Acrinathrin Fenazaquin Hexythiazox
Abamectin Fenpyroximate Hexythiazox+Fenpropathrin
Clofentezine Flubenzimine Pyridaben
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:50
C. Kış Mücadele İlaçları ve Yazlık Yağlar
*
1. KIŞ MÜCADELE İLAÇLARI
DNOC Ammonium Yağ (Oil) Yağ + DNOC
*
D. Fumigantlar,Nematisitler ve Toprak Fumigantları
*
1. FUMİGANTLAR
Aluminium phosphide Magnesium phosphide Methyl bromide
*
2.NEMATİSİTLER VE TOPRAK FUMİGANTLARI
Cadusafos Ethoprophos Isazofos
Dazomet Fenamiphos Metam sodium
Dichloropropene
*
E. Rodentisitler ve Mollussisitler
*
1. RODENTİSİTLER
Brodifacoum Coumatetralyl Difenacoum
Coumachlor Çinko fosfür Flocoumafen
*
2. MOLLUSSİSİTLER
Methaldehyde
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:51
GENEL ZARARLILAR
*
I. Afidler
*
Halk arasında yaprak bitleri, püseron, pirecik, zen, şirin gibi değişik isimlerde tanınan ve Homoptera takımının Aphidoidea üst familyasına dahil olan afidler, gerek yeryüzünde mevcut hemen tüm bitki türlerine arız olmaları ve gerekse biyoloji, ekoloji ve taksonomilerindeki çok çeşitli ve ilginç değişikliklerde böcekler sınıfında özel bir yer işgal ederler.
*
Yurdumuzda 250’den çok afid türü bulunmaktadır. Bunların çoğu açık havada büyüyen meyve, sebze orman ve özellikle süs bitkilerinin başlıca zararlısıdır. Bazıları ise salon bitkileri ve seralarda zarar yaparlar.
*
Afidler, bitkilerin özsuyunu emerek onların sağlık durumlarının bozulmasına, artım kaybına ve sonunda ölmesine neden olurlar. Yapraklar afidlerin emmesiyle bükülmek veya kıvrılmak suretiyle deforme olarak görevlerini yapamaz hale gelirler. Myzus ligustri (Masley)’nin Ligustrum yapraklarını rulo haline getirmesi rulo haline getirmesi buna örnek olarak verilebilir. Dysaphis tulipae (Boyer de Fonscolombe) gibi bazı afidler ise kışın ve ilkbahar başında stoklanmış bitki soğanlarına arız olurlar. Bitkileri emerken salgıladıkları toksik maddeler yaprak, dal ve gövdelerde dal ve yalancı gallere, köklerde de anormal oluşumlara neden olurlar. Bu böcekler anüslerinden ifraz ettikleri tatlı maddelerle hem bitkilerin üzerini örterler, hem de bunların üzerinde gelişen çeşitli mantarlar nedeniyle asimilasyona engel olurlar. Birçok afıd türü çıkardıkları tatlı özsu ile beslenen karıncalarla birlikte bulunur ve bu işbirliği afid kolonilerin yırtıcı ve parazitlerden korunmasını sağlar. Bu nedenle eğer bir bitki üzerinde karınca varsa afidlerin bulunma olasılığı çok fazladır . Ayrıca afidler virusları taşımak suretiyle bitkilerde hastalıkların yayılmasına hizmet ederler. Örneğin, Myzus persicae (Sulzer)'nın 90 kadar çeşitli bitki virus hastalığı naklettiği tespit edilmiştir.
Afıdler genellikle hareketli türler olduğundan bitkilerdeki ciddi buluşmalar çoğu kez havayla nakledilen birkaç kanatlı dişinin koloni oluşturmasıyla meydana gelir. Açık havada yetiştirilen bitkilerde genellikle tehlikeli dönem marttan ekim ayına kadardır. Fakat sera, ev gibi korunmalı yerlerde yılın herhangi bir zamanında bulaşma olabilir. Buradaki bulaşmalar afidlerle bulaşık bitkilerin ev veya sera içerisine ithal edilmesi ile de olabildiğinden dışarıdan getirilen bitkilerin dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. Teorik olarak azotlu gübrelerin kullanımının azaltılması ile bazı bitkiler bu zararlılara karşı daha az çekici hale getirilebilir. Fakat bu işlemin uygulanması yeterli koruma vermediğinden en büyük güvence kimyasal savaştır. Bu en kolay savaş yöntemlerinden biri olmasına karşılık birçok riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu yüzden kimyasal savaşa karar verildiğinde tüm güvenlik önlemleri alınmalı, özellikle ilacın etiketine kesinlikle uyulmalıdır.
*
Birçok farklı insektisitler afidlerle savaşta kullanılabilir. Fakat etkili olabilmesi için insektisitler, afidler zarar yapacak populasyona ulaşmadan önce uygulanmalıdır. Bu da bitkilerin sık sık ve dikkatli incelemesini gerektirir. Bu şekilde bulaşmanın ilk işaretleri farkedilip hemen müdahele edilebilir. Eğer bu yapılmazsa İnsektisitler bitkiler ciddi şekilde zarar gördükten sonra ve afid populasyonu parazit ve yırtıcı gibi doğal savaş faktörleri tarafından azaltıldığı bir durumda çok gecikmiş olarak uygulanacaktır. Bu durumda insektisitlerin etkisi doğal düşmanlarının da üzerine olacağından bu afid sayılarında beklenen azalmadan çok bir çoğalma ile neticelenebilir.
Afidlere karşı kullanılan kimyasal maddeler üç ana katagoriye ayrılır. Kış yağları, sistemik olmayan insektisitler ve sistemik inseksitler.
Katran yağına dayanan kış yağlan böğürtlen, huş, söğüt gibi odunsu yapraklı bitkilerin tam durgun dönemleri olan aralık ve ocak aylarında kullanılır. Afidler kışı genellikle yumurta halinde geçirirler. Kış yağları afid yumurtalarını öldürmek ve aynı zamanda psyllid, koşnil ve bazı kelebek yumurtalarını kontrol etmek için bitkilere fırça ile sürme veya pülverize etme şeklinde uygulanır. Bu işlem aynı zamanda ağaçların gövde ve dalları üzerindeki liken ve yosunları öldürmek için de kullanılabilir. Kış yağları göz ve deriyi tahriş ettiğinden ve değdiği yeşil bitki dokularını öldürdüğünden dolayı çok dikkatli uygulanmalıdır.
*
Direkt temas yoluyla afidleri öldüren sistemik olmayan insektisitler bitkiler üzerine uygulanır. Afidler görüldüğü zaman Derris ve Pyretrin gibi kalıcı olmayan bitkisel orijinli insektisitler ve Malathion gibi organik fosforlular veya Permethrin gibi daha yeni sentetik pyretroidler süs bitkileri üzerine kullanılabilir. Bunların kalıntı süresi l-2 günden fazla değildir ve fitotoksik yan tesirleri daha kalıcı insektisitlerden azdır. Açık havadaki bitkilere uygulama çoğunlukla geleneksel pülverizatörlerle yapılır. Bu kalıcı olmayan insektisitlerden hiçbiri bitkileri yeni afid saldırılarından koruyamadığından sık sık uygulanması gerekir. Birçok afidle savaşta eğer uygulama yeterli dozda yapılırsa sabun alkol karışımı da etkili olabilir. Bu eskiden beri kullanılan ve bitkiye zarar vermeyen kolay bir yöntemdir. 24 gr sabun içeren bir litre suya l00 cc alkol karıştırılarak meydana gelen eriyik bitkiye püskürtülür ve gerektikçe tekrarlanır. Salon bitkilerindeki afidlerle savaşta pratik ve kolay bir yöntem de saksının yan yatırılarak çeşme altında yıkanmasıdır. Bu işlem, kanatlı afidlerin tekrar bulaşması söz konusu olacağı için günlük kontrollerde yinelenmelidir.
Bromophos, Carbaryl, Diazinon, Ethiofencarb, Fenitrothion, Primicarb ve Pirimiphos-methyl gibi daha kalıcı sistemik olmayan insektisitler genellikle uygulamadan sonra l-2 haftalık bir koruma verirler. Pirimicarb ile Ethiofencarb, afidleri çabuk öldüren, fakat faydalı yırtıcı ve parazitlere etkisi olmayan yüksek derecede selektif bir insektisit olmalarından dolayı özellikle faydalıdır. Bu kalıcı sistemik olmayan insektisitler yenilebilen bitkiler üzerine kullanıldığı zaman hasattan önce bir veya iki haftalık gerekli minumum periyodun geçmesini sağlamak ve muhtemel fitotoksik yan tesirlerden korunmak için etiket talimatlarına mutlaka uyulmalıdır.
*
Dimethoate ve Heptenophos gibi sistemik insektisitler bitki dokuları tarafından absorbe edildiğinden ve afidlerin beslendiği bitki özsuyunu zehirlediğinden, kıvrılmış ve tomar şekline gelmiş yapraklarda, gallerde ve ağaçların yüksek dalları gibi korunmalı yerlerde beslenen afidlerle savaşta çok iyi sonuç verirler. Bu ilaçlar ya sulu pülverize veya toprak sulaması şeklinde uygulanır. Toprak sulamasının uygulama oranı bitkinin ve kök sisteminin büyüklüğüne göre değişir. Bunlar uygulamadan sonra bitkileri 2-3 hafta kadar korurlar, fakat yenilenebilen bitkilerin hasadı ile uygulama arasındaki minumum periyot gözlenmelidir. Bu insektisitler sistemik aktiviteleri nedeniyle bazı bitkilere fitotoksik olabildiklerinden ihtiyatla kullanılmalıdır.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:52
2. Akarlar
*
Akarlar, anten ve kanatları bulunmayan çok küçük hayvanlardır. Akarların oluşturduğu zararlar türlere göre çok değişiktir. Bitkiler üzerinde büyüklükleri 0,3- 0,4 mm'yi aşan akarlar olduğunda bir lup yardımıyla bunların teşhisi kolaydır. Bu durumda bitkilerin üzerinde ve özellikle yaprakların alt yüzünde kaygan, sarı kırmızı veya grimtrak toz tabakasını görmek mümkündür.
*
Tetranychidae türleri ipeğimsi ipler salgılayarak bitki organlarının yüzeyini ağlarla öterler. Bazı akarların delmesiyle bozulmuş epidermis hücreleriyle irtibatı olan sayısız küçük sarımtrak lekeler görülür. Ayrıca akarlar zararları sonucu büyüme ve çiçeklenmede azalmaya, yaprakların yumuşamasına, deformasyona ve yaprak lekelerine, anormal tüylenmeye (erinose), meyve ve çiçeklerin deformasyonuna ve çiçek soğanlarının tahribine neden olur.
Bu hayvanlarla yapılacak savaşta onların biyolojileri ve gelişim evrelerinin (kışlayan dişilerin diyakozdan çıkması, yumurtaların açılması, birinci dölün gelişimi) çok iyi bilinmesi gerekir. Bunun yanında bu zararlıların hangi yaşam evresinde olduğu ve hatta kaçıncı döle ait oldukları dahi savaşlarında önemli rol oynamaktadır.
Kültürel önlemler olarak hava hallerinin (sıcaklık, nem) kontrolü, dengeli bir gübrelemenin uygulanması, yabancı otlarla mücadele, budama ve pestisitlerin kötü ve aşırı kullanımından kaçınmaktır .Bu önlemler tek başlarına uygulandığında akarları tamamen ortadan kaldırmamakta, fakat kitle üremelerini engellemektedir.
*
Park ve bahçelerde etkili bir kimyasal savaş için akarların biyolojilerinin iyi bilinmesi gerekir. Kimyasal savaş kış, ilkbahar ve yaz mücadeleleri şeklinde uygulanır.
*
Kış mücadelelerinin amacı bitkiler üzerinde kışlayan akarları imha etmektir. Fakat diyapoz durumunda olan zararlıların üzerinde kimyasal ilaçların etkisi fazla olmamaktadır. Uygulamalar tomurcuklar patlamadan kısa bir süre önce yapılmalıdır. Bu amaçla kış yağları, DNOC kullanılabilir.
*
İlkbahar müdahaleleri oldukça kesin ve etkili olmak zorundadır. Çünkü bu müdahalelerin objesi akarların ilk dölünün larvalarıdır. Bu larvalar daha sonraki biyolojik dönemlere göre daha zayıf durumdadırlar. Bu amaçla direkt etkili insektisit-akarisitlerden Azinphos, Malathion, Methidathion, Endosülfan, Parathion, Naled, Phosalane ve Diethion kullanılabilir. Diethion, akar yumurtalarına etki eden bu gruptaki tek ilaçtır. Fakat ultraviyole ışınlara hassas olduğu için açık arazide pek kullanılmaz. Ayrıca sistemik etkili insektisit-akarisitlerden Dimethoate, Formothion,Mevinphos, Omethoate, Oxydemeton-methyl kullanılabilir. Fakat akarlar organik fosforlu ilaçlara karşı çok kısa sürede bağışıklık kazandıklarından bu durum gözönüne alınmalıdır.
Yaz müdahaleleri genellikle gelecek dölleri imha etmeye yöneliktir. Yazın akarların yaşam evresinde bir homojenlik yoktur; yumurta, larva ve erginler aynı anda görülebilir. Bu dönemde kullanılan insektisit-akarisitler sadece hareketli olan larva ve erginlere kısmi olarak etki edebilmektedir. Yumurtaları öldürmek amacıyla kullanılacak maddelerin ovicid etkili olması gerekir. Süs bitkilerinde kullanılan spesifik akarisitlerin bazıları Kelthane, Bromopropylate, Dienochlore, Chlorofenizon, Fenizon, Tetradifon, Tetrasul ve Binopacryl'dir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:53
3. Nematodlar
*
Nematodlar mikroskopik, genellikle 0,2- 2 mm uzunluğunda, 0,l mm genişliğinde olup ancak koyu bir zemin üzerinde görülebilen hayvanlardır. Mikroskopta bakıldığı zaman yarı şeffaf bir minyatür bir yılan gibi görünürler. Dişi kist nematodları 0,5 mm çapında küre şeklinde kahverengi formlar oluştururlar. Kök-düğüm nematodlarının ki ise armut şeklindedir.
Toprak, su, hayvanlar, ölü ve canlı bitki dokularında yayılmış bir çok farklı tür bulunmaktadır. Bitkilerde zarar yapan türler zıpkın gibi ağız parçalarıyla hücreyi delerek ve öz içeriğini çıkararak bitki dokularının içinde ve dışında beslenirler. Beslenmeleri sonucu etkilenmiş bitkilerde renk bozulmalarına, çarpıklıklara ve ölüme neden olurlar. Bazı türler de virüs hastalıklarını naklederler.
*
Dişiler küçük yumurtalarını bitki dokuları veya toprak içine koyarlar. Larvalar genellikle bir kaç gün içinde açılırlar ve 2-3 hafta içinde ergine dönüşürler. Populasyonlar uygun şartlarda hızla yükselirler ve bir tek bulaşık bitki aktif nematodların milyonlarcasını içerebilir. Normal gelişme sadece özsu ortamında meydana gelir, fakat kist şeklindeki beslenmeyen uyuşuk larvalar ve yumurtalar kuru halde birçok yıl canlı kalabilirler. Bitki paraziti nematodlar toprak içinde bir yılda birkaç metre hareket edebilir. Fakat yayılması genellikle insan, hayvan, rüzgar veya su tarafından taşınan infekte bitkiler, bitki döküntüleri ve toprakla olur.
Nematodların teşhisi zarar görmüş bitki kısımlarının küçük parçalara ayrılması ve bir cam tüp içindeki suda yarım saat bırakılması ile saptanabilir. Nematodlar, eğer mevcutsa, bitki dokularının içinden dışarı çıkarlar ve tüpün dibinde birbirlerine sarılmış bir halde toplanırlar. Bunlar yaprak tüyleri ile karıştırılabilir, fakat hareketleriyle onlardan ayrılırlar.
Arız olma belirtileri türlere göre değişir. Örneğin, gövde nematodu (Ditylenchus dipsaci) ile bulaşık soğanlar, özellikle boyun kısımları yumuşak görünümlüdür ve bir bıçak ile boyuna kesildiği zaman ölü dokuların rengi solmuş kahverengi halkaları görülür. Nergis yapraklarında karakteristik küçük yeşil veya sarı urlar geliştirir. Lale yaprakları boyuna yarılma eğilimindedir, çiçek sapları kıvrılır ve petaller yeşil kalır.
*
Nematodların yayılması iyi hijyen, ürünlerin yeterli rotasyonu ve etkili yabancı ot kontrolü ile önlenir. Yeni bitkiler ve toprak güvenilir satıcılardan elde edilmelidir. Ucuz bitkilerin, özellikle soğanların satın alınması, birkaç bulaşık bitkinin çabucak tüm bahçeyi bulaştırmasından dolayı hatalı bir ekonomidir .Bu önlemlere rağmen eğer bulaşma görülürse, tüm etkilenmiş bitkiler uzaklaştırılıp yakılır veya ana bahçeden uzağa derin bir çukur içine gömülür. Etkilenmiş alanlar üzerinde 2-3 yıl duyarlı konukçu bitkileri yetiştirmemelidir.
*
Gövde nematodu ile bulaşık nergis soğanları 44,5 °C sıcaklıktaki suya 3 saat daldırılır. Sıcaklık kritiktir, bu yüzden hassas termostatik kontrol gereklidir. Aynı şekilde krizantem nematodu (Aphelenchoides ritzemabosi) ile bulaşık krizantem filizlerinin önce tüm toprağı yıkanıp temizlenir ve budanır, daha sonra 46 °C'deki sıcak suya 5 dakika veya 43,5 °C'deki suya 20-30 dakika daldırılır. Nematodları kontrol etmek için kullanılan Dazomet gibi Nematositler ve Methyl-bromür gibi fümigantlar bahçe kullanımı için çok toksiktir. Bu yüzden üzerinde bitki bulunmayan alanlarda kullanılır. Bu ilaçlanmış alanlara bitkiler tekrar ekilmeden önce ''Tere testi'' uygulanır. Bu test için biri ilaçlanan, diğeri ilaçlanmayan iki yerden toprak alınarak iki kavanoza konur. Kapatılmadan önce hafifçe ıslatılmış bir pamuğa tere tohumu konur ve kapatılır. Daha sonra kavanozlar 20-22 °C'de 48 saat bekletilir. Kontrol kavanozunda çimlenme normal olur. Diğerinde olmaz veya yanmış, yahut deforme olmuş ise toprağın hala çok zehirli olduğu, bir süre daha beklenmesi gerektiği düşünülür. Aldicarb, Oxamyl, Phenomiphos gibi sistemik nematositler fitotoksik olmadıkları için, endoparazit nematodlarda granül formülasyonunda kullanılır. Parathion , Vamidothion ve Demethon-methyl gibi insektisitlerin nematosit etkileri bulunur ve bu amaçla kullanılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:54
4. Tel Kurtları
*
Coleoptera takımının Elateridae familyasına ait türlerdir. Asıl zararı toprakta yaşayan larvalar yapar. Bunlar l3-28 mm boyunda, ince uzun silindir şeklinde, boğumlu oldukça sert derili ve parlak vücutlu larvalardır. Bu nedenle tel kurtları adını almışlardır. Erginlerine takla böcekleri denmesinin sebebi ise sırt üstü yere bırakıldıklarında sıçramaları ve tekrar bacakları üstüne düşmeleridir.
*
Tel kurtları özellikle fidanlık ve kültürlerde bitkilerin köklerini kemirerek zarar yaparlar. Böylece kalın kök ve yumrularda galerilerin oluşmasına neden olurlar. Kökleri yenen bitkiler kurur, zarar gören yumrular ise pazar değerini kaybeder. Adelocera punctata Herbst gibi familyanın bazı türleri ise yırtıcı olarak faydalı rol oynarlar.
*
Kültürel önlemler olarak fazla zararlı olduğu asitli topraklarda pH'yi düşürmek için kireç kullanılmalı ve ekim alanında münavebe tatbik edilmelidir. Yaz sonu veya sonbaharda yapılacak toprak işlemesi ile de larvalardan çoğunun ölümü sağlanabilir.
*
Tuzak bitkisi olarak ilkbaharda fidan ve tohum sıraları arasına az miktarda yeşil salatalık dikilir. Tel kurtları salatalıkları sevdiklerinden bunların köklerini yemeğe gelirler. Sararan salatalıklar toprağıyla birlikte çıkarılır ve içindeki tel kurtları öldürülür.
*
Kimyasal savaş olarak tohum, toprak ile fidelik ve ocakların ilaçlanması şeklinde birkaç yol izlenilir. Tohum ilaçlaması olarak tohumlar WP formülasyonunda Chlorpyrifos-ethyl veya Endosulfan gibi insektisitler ile kuru kuruya karıştırıldıktan sonra ekim yapılır. Toprak ilaçlaması ekim veya dikimden önce yapılır. Toz ilaç kullanılacaksa önce bir miktar toprakla karıştırılarak bulaşık alana serpilir. Islanabilir toz ilaçlar ise dönüme 60 litre su hesabıyla sulandırılarak toprak sathına püskürtülür. Her iki halde de kullanılan ilaçlar toprağın l5-20 cm derinliğine kadar karıştırılmalıdır. Fide dikimi sırasında ocaklara cansuyu şeklinde insektisit uygulanabilir. Bu amaç için Diazinon, Chlorpyrifos-ethyl veya Endolsulfan gibi ilaçlar kullanılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:54
5. Toprak Kurtları
*
Bozkurt, Tırpan kurdu, Karakurt gibi değişik isimlerle tanınan toprak kurtları Lepidoptera takımının Noctuidae familyasından Agrotis türleridir. 3-6 cm boyunda, esmer renkteki şişman tırtılları gündüzleri toprak yüzeyine çıkıp bitkileri kök boğazından keserek onların yok olmalarına neden olurlar.
*
Sonbaharda toprak işlemesi yapılarak bulunan tırtıllar toplanıp öldürülürler. Fidanlıklara kümes hayvanların salınması da zararlıyı büyük ölçüde azaltır. Yabancı otlar yumurta koymayı teşvik ettiğinden yok edilmelidir.
*
Toprak kurtlarına karşı en etkili yol zehirli yem uygulamasıdır. Bunun için 300 cc veya gr Chlorpyrifos veya bunun yarısı kadar Endosülfan 35 yahut 250 gr Trichlorfon önce 10 kg buğday kepeği ile kuru kuruya karıştırılır. Sonra içinde 0,5 kg kadar şeker eritilmiş su ile yavaş yavaş nemlendirilir. Kepeğin sünger kıvamına gelmesiyle nemlendirme işlemi durdurulur. Bu şekilde hazırlanan zehirli yem dekara 5-8 kg hesabıyla bitki diplerine serpilir. Ancak ilaçlamadan önce toprak sulanmalıdır.
Cypermetrin içeren ilaçlardan biri ile l00 lt suya 40 cc ilaç dozunda hazırlanacak eriyik bitkilerin yeşil aksamına ve toprak sathına pülverize edilir. Yukarıda zehirli yem uygulamasında kullanılan ilaçlar l kg killi toprak ile karıştırılıp sulanarak bulamaç haline getirilir. Fide ve çelikler dikimden önce kök boğazına kadar bulamaca batırılarak dikilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:55
6. Gryllotalpa gryllotalpa (L.), Danaburnu
*
Bostankesen, Buzağı dişi, Cubur gibi değişik isimlerle anılan danaburunları gıdalarını bulmak için açtıkları toprakaltı galerilerinde rastladıkları bitki köklerini ve yumrularım yiyerek tahrip ettikleri gibi genç fidanların gövdelerini kemirerek de zararlı olurlar. Çeşitli süs bitkileri ve çimlerin köklerini keserler. Genel olarak çok kumlu-killi, humuslu ve hafif toprakları severler.
*
Küçük bahçelerde bol su salmak suretiyle göllenme meydana getirilirse birçoğu boğularak ölürler. Kışı sıcak yerlerde geçirmeyi sevdiklerinden yaz sonuna doğru bahçelerin belirli yerlerine gübre kümeleri konur. İlkbahar başlarında buralarda toplanan danaburunları öldürülür. Toprak iyi ve zamanında işlenerek, henüz yuvalarında bulunan ergin, larva ve yumurtaların büyük bir kısmı yok edilmiş olur.
*
Danaburunlarına karşı genellikle zehirli yemler kullanılır. Bunun için 100 gr Endosülfan 25 WP veya 500 gr Endosülfan % 5 toz, 10 kg kepek ile 0,5 kg toz şeker karıştırıldıktan sonra bu karışıma azar azar su ilave edilerek nemlendirilir. Avuçta sıkılıp bırakıldığı zaman yapışmadan dağılabilecek bir kıvama geldiğinde yem kullanmaya hazırdır. Danaburnundan zarar gören yerler akşam üstü iyice sulanır. Hazırlanan yem aynı gün hava kararmadan önce fidelerin diplerine doğru ıslak toprak üzerine serpilir. Bu işlem için lastik eldiven kullanılmalıdır. Aynı amaçla Methyl-parathion, Chlorpyrrifos-ethyl veya Trichlorfon da kullanılabilir.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:55
7. Koşniller
*
Homoptera takımımın Coccoidea üstfamilyasına dahil olan koşniller, tropik ve subtropik bitkilerin yaygın bir şekilde bulunduğu seralarda büyük bir problemdir, fakat birçok türü park ve bahçe bitkilerine de arız olur. Bazı meyveler, özellikle şeftali, nektarin ve üzüm zarar görür, fakat bu böcekler süs bitkilerinin başlıca zararlısıdır. Sebzelerde zarar çok ender görülür.
*
Yaprak; gövde ve meyveler üzerinde larva ve ergin dişilerden oluşan koloniler özsu ile beslenir ve çoğu türler balşebnemi salgılar. Bu madde bitkilerin üzerini yapışkan hale getirir ve isli küf mantarlarının büyümesini teşvik eder. Kalıcı bulaşmalar bitkinin görünüşünü çirkinleştirdiği gibi büyümeyi de engelleyerek ölümüne neden olur. Kızılçamlar üzerinde yaşayan Marchalina hel!enica (Genn.)'nın anüsünden ifraz ettiği bal şebneminden ise bal arıları yararlanarak bal üretmektedirler. Örneğin, Büyükada'nın Ada balı ve Marmaris'in Çam balı bu şekilde üretilir ve ülkemiz ekonomisine önemli katkılar sağlar. Fakat bu şekilde zayıf düşen kızılçamlar üzerinde sekonder zararlı birçok kabuk böceği, örneğin Blastophagus spp. üreyerek ağaçları kurutmaktadır.
*
Koşniller nispeten hareketsiz türlerdir. Sadece I. dönem larvaları hareket eder, fakat bunların hareketleri de oldukça sınırlıdır. Nadiren böcek, kuş veya rüzgarla yayılırsa da esas dağılımını bulaşık bitkilerin bahçelere getirilmesi ile yaparlar. Bu yüzden yeni edinilen tüm bitkiler çok iyi incelenmeli ve gerekirse bahçe, sera ve evlere yerleştirilmeden önce uygun bir insektisitle muamele edilmelidir.
*
Aspidistra, Citrus, Codiaeum, Dracaena, kauçuk, Hedera, orkide, paşa kılıcı gibi nispeten sert yapraklı olan bazı sera ve ev bitkilerinin gövde ve yaprakları üzerindeki koşniller, sabunlu suya batırılmış bir sünger veya fırçayla silinerek uzaklaştırılabilir.
Kimyasal savaş, genç l. dönem larvalar bitki üzerine yerleşmeden ve koruyucu kabuklarını oluşturmadan önce uygulanırsa çok etkilidir. Bir lup kullanarak l. dönem larvalar kolaylıkla görülebilir. 1. dönem larvalar Diazinon, Malathion gibi kalıcı olmayan temas insektisitleri ile kolayca öldürülebilirler. Bu dönem bahçede yetişen bitkilerde ilkbahar sonu ve yaz başıdır. Fakat ısıtılmış seralarda ve evlerde l. dönem larvalar yıl içinde her zaman bulunabilir. Fakat bazıları muameleden kaçtıkları için birinci uygulamadan 2 hafta sonra ikinci bir uygulama yapılmalıdır.
*
Eğer yumurtaların açıldığı ve 1. dönem larvaların aktif oldukları devrede bir insektisit muamelesi yapılamazsa, Dimethoate veya Formothion gibi sistemik insektisitler kullanılabilir. Fakat bu insektisitlerin de süs bitkilerine fitotoksik etkileri olduğu gözönünde tutulmalıdır.
Yapraklı ağaçlar, tam uyuşuk oldukları Aralık ve Ocak aylarında kışlamış yumurtaları ve erginleri öldürmek için fırça ile veya pülverize şeklinde kış yağları ile muamele edilebilirler. Bu uygulama özellikle kayınların gövde ve dallarındaki Phyllaphis fagi (L.)'ye karşı kullanılır. Kış yağları, diğer bahçe bitkilerine zarar vermemek için çok dikkatli kullanılmalıdır.
Emre Albayrak
15-06-2008, 23:57
BELİRLİ YERLERDE VE ZAMANLARDA GÖRÜLEN ZARARLILAR
*
1.***** Thaumetopoea pityocampa (Schiff.), Çamkese böceği
*
Çamkese böceği Akdeniz ikliminin etkisi altında bulunan çamlarda, özellikle kızılçamlarda zarar yapar. Tırtıllar yaşamları boyunca çamların iğne yapraklarını yerler. Bu nedenle fizyolojik ve primer zararlı bir böcektir. Miktarı az olursa yalnız yuvalarının civarında bulunan iğne yapraklar zarar görür. Fakat kitle halinde ürediklerinde ağaçları ve meşcereleri çıplak hale getirirler.
*
Çamkese böceği etkisiyle çıplaklaşan ağaçlar zayıf düşmekte ise de yapılan zarar, ağacın gelişmesinin azaldığı bir sezonda yani kışın ve ilkbahar başlangıcında meydana geldiğinden ve ayrıca tırtıllar tomurcuklara dokunmadığından, zarara uğrayan ağaçlar tüm iğne yapraklarnıı kaybetseler bile daha sonra iyi bir şekilde yeşillenmektedirler. Bununla beraber ağaçların bu tip sürekli bir zarara dayanamayacakları açıktır. Ayrıca zayıf düşen ağaçlara sekonder zararlı böcekler, özellikle kabuk böcekleri arız olarak onların ölümüne neden olmaktadırlar.
*
Yumurtalarını iki iğne yaprağı bir araya getirerek, bu iğne yaprakların kaide kısmının üstüne sık bir suretle yan yana helezon şeklinde bırakır. Konan yumurtalar bir mısır koçanını andırdığından bunlara yumurta koçanı denir. Ağaçlandırma alanları ile genç ağaçlardaki kızılçamlar üzerindeki çamkese böceğinin yumurta koçanları Ağustos ayında elle toplanarak imha edilir. Tırtıllar yumurtadan çıkarken yumurta koçanlarını örten pullara zarar vermezler. Bu nedenle tırtılların yumurtadan çıkıp çıkmadığı, bu pulları uzaklaştırmakla anlaşılır.
Sonbahardan ilkbahara kadar, yani tırtıl dönemi sırasında keseler dal makaslarıyla kesilerek yakılır. Tırtılların üzerinde bulunan ayna kıllarının neden olduğu kaşıntı ve kabarcıklara engel olmak için savaşta çalışan işçilerin çıplak yerlerine vazelin sürmeleri, eldiven giymeleri ve gözlük takmaları büyük yarar sağlar. Bu böceğin parazit ve yırtıcıları çok azdır. İstanbul yöresindeki parazitlenme oranı % 1 dolayındadır. Bu nedenle parazitlerini çoğaltmak için dal makasıyla kesilen keseler , zemini çimento olan tel kafesler içine alınarak parazitlerin çıkması sağlandıktan sonra imha edilebilir. Bu yöntem örneğin İstanbul-Adalar'da sürekli olarak uygulanırsa parazitlenme oranı arttırılabilir.
*
Böceğin geniş bir alanda kitle üremesi halinde tırtıllarına karşı çeşitli mide ve temas zehirleri kullanılır. Örneğin,bir kitin inhibitörü olan Diflubenzuron etkili maddeli Dimilin preparatı ile bu zararlıya karşı son yıllarda başarılı sonuçlar alınmaktadır. Yine son yıllarda bu zararlıya karşı Bacillus thuringiensis preparatları başarıyla kullanılmaktadır. *
Lymantria dispar (L.), Sünger örücüsü
Optimum gelişmesini Güney ve Güneydoğu Avrupa'daki yapraklı ağaç ormanlarında yapan bu zararlı, ülkemizin hemen her bölgesinde yaygın durumdadır. L.dispar olağanüstü polyphag bir türdür. Doğal yayılış alanında 500'den fazla bitki türü üzerinde yaşadığı saptanmıştır .Bunların içinde meşe türleri tercih bakımından ilk sırayı alırlar. İkinci sırada bulunan konukçular gürgen, kayın, kestane, gül ve meyve ağaçlarıdır. Bunları da söğüt, kavak, karaağaç, huş, akçaağaç, kızılağaç, yalancı akasya ve ıhlamur izler. Besinin kıt olduğu zamanlarda L.dispar larvaları iğne yapraklı ağaçlardan başta Larix olmak üzere çeşitli çam türlerine de giderler.
L.dispar larvaları yapraklarını yiyerek tüketmek suretiyle konukçu bitkileri çıplaklaştırırlar. Böylelikle de önemli artım ve meyve kayıplarına, hatta tahribatın arka arkaya birkaç yıl tekrarlanmasl halinde ölümlere neden olabilirler.
Konukçu bitkilerin tomurcuklarının patlaması ile L. dispar yumurtalarından larvaların çıkması arasındaki uygunluk böcek populasyonunun gelişimini önemli ölçüde etkiler. Dişi bireyler gerek doğal düşmanlarına, gerekse besinin kalitesindeki değişikliklere karşı daha duyarlıdır. Normalin üstünde sıcak ve kurak geçen yazlar, larva periyotlarım kısaltarak salgınlar için uygun bir ortam oluşturur. *
Küçük alanlarda kış mevsimi boyunca konukçu bitkilerin gövdelerindeki yumurta kümelerini toplamak suretiyle L.dispar'a karşı mekaniksel savaş uygulanabilir. Bu zararlı ile biyolojik savaş yöntemleri uygulanarak da savaşmak mümkündür. Nitekim Avrupa'da şimdiye kadar l65 asalak türü tespit edilmiştir. Ayrıca Calosoma sycophanta (L.) (Col.,Carabidae) da bu zararlının etkili bir yırtıcısıdır. Asalak ve yırtıcıları L.dispar populasyonlarını normal zararsız rniktara düşürülebilirler. Bir salgın sırasında bu zararlının populasyonlarını etkileyecek en önemli faktör Nuclear polyhedrosus viruses (NPV)'dir. Bu virüsün yayılmasında yağmur, kuş ve yırtıcıların etkileri çok büyüktür. Gerçi Cytoplasrnic polyhedrosus viruses (CVP) L. dispar larvaları üzerinde (NPV)'den daha fazla etkilidir. Fakat (CPV) daha az görülmektedir. L.dispar'ın 1. ve 2. dönem larvalarına karşı Bacillus thuringiensis preparatları oldukça iyi sonuçlar vermektedir. Bu uygulama için optimal hava sıcaklığı 25 °C, en düşük sıcaklık da 13 °C'dir L.dispar İle savaşta feromonlardan (örneğin Disparlure'den) da yararlanılabilir.
Bu zararlıya karşı kimyasal savaş için selektif insektisitlerden olan Diflubenzuron gibi bir kitin inhibitörü **** Permethrin kullanılması uygundur.
1.***** Hyphantria cunea (Drury), Amerikan beyaz kelebeği
*
Kuzey Amerika orijinli olan bu polifag türün 230 bitki türü üzerinde beslendiği tespit edilmiştir. Türkiye'de bu türün üzerinde yaşadığı 48 bitki taksonundan Acer negundo ve dut ağaçlarını en fazla tercih ettiği, fakat Acer campestre, dışbudak, gül, kurtbağrı, leylak, çınar, kavak, söğüt ,Ligustrum, Robinia pseudoacacia, karaağaç, atkestanesi, ıhlamur ve meyve ağaçlarının yapraklarını da severek yedikleri gözlenmiştir.
*
Bu zararlı park ve bahçelerle yol kenarlarında bulunan ağaçların yapraklarını yemek suretiyle zarar yapar. Fakat birinci dölün larva sayılan az olduğundan esas zararı 2.döl larvaları yapmaktadır. Tırtıllar yaprakları yalnız yaprak sapı orta damar ve yan damarlarından kalın olanları kalacak şekilde tümüyle yerler.
*
Bu zararlının yayılışını sınırlayan doğal faktörler, özellikle kış soğukları ile ilkbahar ve yazın düşük nemdir. Yurdumuzda parazitleri azdır. İçinde larvaları bulunan yuvalar ağaçlardan uzaklaştırılıp tahrip edilmek suretiyle mekaniksel savaş uygulanabilir.Bunun için yol kenarlarındaki dut ve Acer negundo gibi ağaçları dikkatlice incelemelidir. Kimyasal savaşta pülverize zamanı insektisitlerin kullanımından daha önemlidir. Uygulama l. dölün yeni açılmış larvaları koruyucu ağlarını örmeden önce yapılmalıdır. Bu konuda l. ve 2. dönem larvalara karşı Bacillus thuringiensis preparatları ile bir kitin inhibitörü olan Diflubenzuron özellikle etkilidir. Ayrıca Deltamethrin, Permethrin, Trichlorfon gibi temas ve mide zehirlerinden de yararlanılabilir.
1.***** Merodon eques (Fabr.), Nergis soğan sineği
*
Orta ve Güney Avrupa ile Kuzey Afrika'da yayılmış olan bu tür ile bulaşık nergisler, sağlam bitkiye göre oldukça küçük, sarı renkli, yaprakları ince ve otsu görünümdedir .Larva soğana dip kısmından girmişse, genel bir sararma ile birlikte çiçekli bitkilerde çiçek sapının kısa ve çiçeğin bozuk olduğu görülmektedir. Larva soğanın boyun kısmından yani üstten girmişse, yapraklarda sararmanın yanısıra düzgün olmayan kahverenkli yenik lekeleri, tomurcukta şişkinlik ve çürüme belirtileri göze çarpar. Larvaların beslenmesi sonucunda zarar görmüş olan nergis soğanların içi, yapışkanımsı kahverenkli bir madde ile doludur. Ayrıca zarar gören soğanların kabukları soyulduğunda dip veya orta kısma yakın bir yerde pas renginde larvanın çıkış delikleri görülebilir. Larva pupa dönemine girdiğinde ise soğanın içi tamamen boşalmıştır.
*
M. eques ile savaşta başarıya ulaşmak için kültürel önlemlere önem verilmelidir. Bunun için, kışın nergisler l0 cm boya ulaştığında kontrol edilerek sararmış, gelişmemiş otsu görünümlü yapraklara sahip olan bitkiler yok edilmeli, tarlalardaki soğanlar 3-4 yılda bir sökülerek bulaşık olanlar ayrılıp yakılmalı, tarlalarda derin sürüm yapılmalı, temiz ve genç soğanlar sık olmayacak şekilde l5 cm kadar derine dikilmelidir. Soğan sökümü yapılmayan tarlalardaki bitki artıkları Ağustos-Eylül aylarında yakılmalıdır . Ayrıca nergis tarlaları rüzgardan korunmalı yerlere kurulmalıdır.
*
M. eques ile savaşta, nergis soğanlarının 43-44°C'deki suda 2,5 saat süre ile tutulması en uygun yöntemlerden biridir. Bu sıcaklığın soğanların çimlenmesine olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır, fakat sıcaklık derecesi kritiktir. Tüm uygulama esnasında bu sıcaklığın sabit tutulması gerekmektedir.
*
Dikim öncesinde bulaşık soğanlar Dimethoate, Oxydemeton methyl gibi sistemik insiktisitlerle hazırlanan solusyonlara daldırılır veya belli bir yerde, örneğin bir çadır altında 85 gr/ rn3 oranında 3 saat Methylbromide ile fumige edilebilir. Özellikle fumigasyondan çok iyi sonuçlar alınmıştır. Dikim sonrasında ise zararlının yoğun olduğu alanlarda Endolsulfan, Cypermethrin gibi ilaçlar kullanılabilir. Uygulama l5 gün aralıklarla 3 kez yeşil aksam ve toprak ilaçlaması olarak yapılmalıdır. İlaçlamada süzgeçli kova kullanılmalı ve ilaçlı suyun toprağın 3-4. cm derinliğine ulaşması sağlanmalıdır.
Emre Albayrak
16-06-2008, 00:07
1.***** Beyaz sinekler
*
Homoptera takımının Aleyrodidae familyasına dahil olan küçük, özsu emici böceklerdir. Bitkiye dokunulduğunda beyaz kanatlı birçok küçük sineğin uçuşup tekrar kondukları görülür. Ergin, yumurta ve hareketsiz larvaları yaprakların alt yüzünde bulunur. Yaprakların üst yüzü ise çoğu kez yapışkan özsu ve isli küf mantarlarıyla kirlenmiştir. Sonuçta yapraklarda renk bozulmaları görülür. Ayrıca virüs hastalıklarını taşırlar.
*
Kışı, yumurta, larva ve pupa halinde yabancı otlar üzerinde geçirdiğinden bahçelerdeki ve seraların çevresindeki tüm yabancı otlar yok edilmelidir. Fazla ve gereksiz sulamadan kaçınılmalı, gereğinden fazla azotlu gübre kullanılmamalıdır. Bitkiler düzenli olarak kontrol edilmelidir.
*
Eğer beyaz sineklerin ergin ve larvaları görülürse Malathion ,Permethrin gibi uygun bir temas insektisiti veya Dimethoate, Heptenophos gibi sistemik bir insektisit bitkiler üzerine pülverize edilir ve bir haftalık aralıklarla 2-3 kez tekrarlanır. Dichlorvos gibi fümigantlar da ergin beyaz sinekleri öldürmek için .kullanılabilir, fakat larva ve yumurtalar üzerine çok az tesiri olduğundan bir haftalık aralıklarla tekrar tekrar kullanılmalıdır. Yurdumuzda beyaz sinek populasyonları bugünlerde hidrokarbonlu ve organik fosforlu insektisitlere karşı direnç kazanmışlardır. Bu yüzden bu gibi kimyasal ilaçlarla yapılan savaş başarısız olabilir. Sentetik pyretroidler hala etkilidirler.
*
Küçük bir parazit arı (Encarsia formoza) ithali ile Avrupa'da sera beyazsineğine karşı yapılan biyolojik savaş 21 °C civarında çok iyi neticeler vermiş ve ticari amaçla yapılan çiçekçilikte kullanılmıştır .Eğer serada bu parazit arı yoksa, parazitli yani siyah renkli beyazsinekler taşıyan birkaç yaprağın seraya getirilmesi ile kolayca yerleştirilebilir. Bu parazit arı getirildikten sonra seralarda insektisitlerin kullanımı sınırlandırılmalı ve kalıcı insektisitJer kullanılmamalıdır.
1.***** Toprak solucanları (Annelida, Oligochaeta)
*
İnce uzun silindir biçiminde, 9-30 cm boyunda, S harfi şeklinde kıvrılmış ve l00- l80 arasında değişen segmentlerden meydana gelmiş hayvanlardır.Solucanlar topraktaki faaliyetleri sonucu toprağın kabarmasına ve bunun sonucu olarak, özellikle fideliklerde fide köklerinin açıkta kalmasına ve kurumasına neden olurlar .Buna halk arasında ''solucan oynaması'' denir. Bazen bu zarar fideliğin yeniden kurumasına neden olabilir. Ayrıca tohumların veya taze fidelerin bir kısmı solucanlar tarafından yuvalarına taşınır. Böylece fidelikte bazı yerler boş kalır. Solucanlar besin aramak için çoğunlukla geceyi tercih ederler.
*
Solucanlar en aktif oldukları ilkbahar ve yaz aylarında, özellikle toprak yüzeyinde ifraz ettikleri topraklardan kastlar oluştururlar. Kastlar biçmeyi zorlaştırır, çim biçme silindirlerinin kesici uçlarının zarar görmesine neden olurlar. Ayrıca yabani otların çim alanlarda koloni meydana getirmesi için uygun ortamlar sağlar ve ıslak havalarda çimleri çamurlu ve kaygan yaparlar. Başlıca zararlılar Lumbricuıs spp. ile çirnlerde Allolobophora türleridir.
*
Solucanlar asit topraklarda gelişemez. Bu yüzden pH= 5 veya daha az olacak şekilde asit kondisyonun sürdürülmesi ile çimler korunabilir .Bu işlem biçilmiş tüm çirnlerin uzaklaştırılması ve turba, amonyum sülfat veya demir sülfat gibi hafif gübrelerin kullanılması ile yapılabilir. Kireç veya kompost gibi organik gübreler kullanılmamalıdır .Eğer bu işlernlerin yapılması mümkün olmazsa, biçmeden önce çimler katır tırnağı bitkisinden yapılmış bir saplı süpürge ile süpürülerek solucan kastlarının dağıtılması sağlanabilir.
Solucanlarla savaşta tesirlilik bakımından oldukça değişen birçok farklı kimyasal maddeler bulunur. Bunların içinde kullanımları en güvenilir olanları Derris toz ve Potasyum permanganat gibi ilaçlardır .Bu ilaçlar solucanları öldürmeyip sadece toprak yüzeyine çıkarırlar. Böylece ilaçlanmış solucanlar toplanıp imha edilir. Derris genellikle rn² ye 25 gr oranında % 1 toz olarak muamele edilir. Ayrıca uygulamadan sonra toprak iyice sulanmalıdır. Potasyum permanganat her rn² ye suyun her litresi için 4 gr oranında uygulanır. Bu madde özellikle balıklara toksik olmadığından dolayı akarsu ve havuz kenarındaki çimlerde de kullanılabilir .Hem Derrisin ve hem de Potasyum permanganatın kalıcı etkisi yoktur ve ilaçlama her 6 ayda bir tekrarlanmalıdır.
*
Endosulfan'lı solucan öldürücüler daha toksik ve kalıcıdır .Bu nedenle sadece yeterli alternatif olmadığı zaman kullanılabilir .Endosulfan topraktaki solucanları öldürdüğünden toplama problemi yoktur. Ayrıca muameleden sonra bir yıl veya daha fazla toprak solucanlarını ve diğer toprak zararlılarını kontrol eder. Endolsulfan 35 E.C. dekara 150 cc oranında kullanılabilir. Fakat Endolsulfanın Betula spp. ile sera koşulları altındaki Chrysanthemum'un bazı varyeteleri ile Pelargonium üzerine fitotoksik olduğu gözönüne alınmalıdır.
1.***** Salyangoz ve Sümüklü böcekler (Gastropoda, Stylommatophora)
*
Yumuşak vücutlu, segmentsiz mollusklar olan bu hayvanların hareketi geniş, kaygan, kaslı ayaklarıyla sürünme şeklinde olur. Geçtiği yere mukuslu bir sıvı sürerek hareketin daha kolay olmasını sağlarlar. Ayakta bulunan büyük bir bez tarafından salgılanan bu mukuslu sıvı yardımıyla keskin bir usturanın ağzından dahi herhangi bir yaralanma olmadan geçebilirler.
*
Salyangozların sırtında küremsi veya konik şekilli, kalker ve conchiolinden yapılmış bir kabuk bulunur. Hayvan bu kabuk içinden kolayca çıkabilir veya içine girebilir. Sümüklü böceklerin ise vücutları çıplak olup, sadece ön üst ve yan arka kısımları sert bir madde ile örtülüdür.
*
Salyangoz ve sümüklüböceklerin çeşitli türlerinin zararı, radula adı verilen dişli dilleri ile bitki dokularını törpüleyerek yediklerinden dolayı benzerdir. Zarar çok çeşitli bitkilerin kök, yumru kök, soğan, gövde, yaprak, tomurcuk, çiçek, tohum kapsülü ve meyvelerinde yeme sonucu oluşan düzensiz delikler şeklindedir.Çoğunlukla gece beslenirler. Geçtikleri yerde bıraktıkları karakteristik salgı izleri bize aktivitenin büyüklüğü hakkında bir fikir verebilir .Bahçede yetiştirilen bitkilerdeki zarar genellikle ilkbahar ve yaz mevsiminin ılık ve nemli periyotlarında daha şiddetlidir. Fakat sera ve ev içindeki yüksek sıcaklık ile nem aktiviteyi ve dolayısıyla.zararı arttırır.
Sümüklü böcekleri çok cezbeden Campanula zoysii, Omphalodes hıciae ve Phyteuma comosum gibi bitkilerdeki zarar çok fazladır. Anemone, Coreopsis, nergis, yıldız çiçeği, hezaren, Gerbera, Helenium, Hosta, sümbül, iris, zambak, Primula, Rııdbeckia, Lathyrus, lale ve menekşe gibi çok çeşitli süs bitkilerine de düzenli olarak arız olur, fakat nadiren diğer birçok bitkilere de arız olabilir. Zararın çoğu ilkbahar başlangıcında zemin üzerindeki fide, yeni sürgün ve bitki tepelerinin sümüklü böcek ve salyangozlar tarafından yenilmesi ile yapılır. Sümüklü böcekler toprak içinde bulunan soğan, gövdenin alt kısmı ve yumru kökleri de yerler. Lalelerin yaprak ve gövdeleri topraktan çıktıkları zaman, çoğu kez yoğun şekilde zarar görür ve benzer zararlar diğer soğanımsı bitkilerde de görülebilir. Genç ve erginler, canlı bitkiler kadar çürümüş yaprak gibi ölü materyalle de beslenir. Sümüklü böcekler, kompost ve gübre gibi çürümüş organik madde içeren topraklarda daha bol bulunur. Salyangozlar ise kalkerli topraklarda daha yaygındır. Bahçedeki başlıca zararlılar Deroceras, Arion, Limax, HeIix ve Cepaea cinslerine ait türlerdir.
Sümüklü böcekler genellikle yüksek organik madde içeren nemli topraklarda bulunur. Eğer bir bahçedeki koşullar sümüklü böceklerin gelişmesi için uygunsa, bunların bitkilere zararını önlemek imkansızdır. Yumurta, genç ve ergin sümüklü böcekleri iklim şartlarına ve yırtıcılarına maruz bırakmak için bitkilerin düzenli olarak ekilmesi, kompost ve tabii gübre gibi organik gübrelerin kullanımının azaltılması, bitki çevresindeki bitki kökünü örten çeşitli maddelerin kullanımının kısıtlanması ve genellikle iyi bir bahçe hijyeninin sürdürülmesi ile biraz ferahlık sağlanır. Toprak işlemesi, sümüklü böcek ve salyangoz yumurtalarını yok edeceği için savaşımında etkili olmaktadır. Ek olarak sümüklü böcekler, yeşil marul ve lahana yaprağı, greyfurt kabuğu ve kepek gibi çeşitli materyalin toprak yüzeyine serilmesi ile tuzakla yakalanabilir. Ilık ve nemli akşamlar en iyi neticeyi verir. Tuzaklar ertesi sabah erkenden kontrol edilir ve sıcak su veya kuvvetli tuz solusyonunu içeren kovaya düşüp ölen sümüklü böcekler toplanır. Sümüklü böcekler aynı zamanda toprak seviyesine kadar batırılmış içi bira ile dolu sığ tabaklar kullanılarak da yakalanabilir. Bira sümüklü böcekleri cezbeder ve bira ile temas eden hayvanlar sarhoş olarak suda boğulurlar.
Alternatif olarak, Mateldehyde veya Methiocarb içeren zehirli yemler kullanılır. Bunlar duyarlı bitkiler yakınına stratejik pozisyonlarda yerleştirilen sümüklü böcek pelletleri olarak satılır. Pelletler 3-4 gün etkili olurlar ve gerekirse uygulama tekrarlanır. Metaldehyde dekara l-4 kg oranında kullanılır. Bazı orkidelerin çiçekleri bu ilaçtan zarar görebilir ve yağmurdan hemen önce uygulanmalıdır. Methiocarb pelletler pahalıdır, fakat genellikle en iyi neticeyi verir. Methiocarb ile uygulamadan önce alan hafifçe sulanmalıdır.
*
Salyangozlar, genellikle sümüklü böceklerden daha az zararlıdırlar. Sümüklü böceklere karşı uygulanan muameleler aynen salyangozlara da uygulanabilir. Aynı zamanda salyangızlan bitki üzerinden elle toplamak da mümkündür.
Emre Albayrak
16-06-2008, 00:08
1.***** Vespa crabro L., Eşekarısı
*
Eşek arılan yazın ve sonbahar başında ağaçların kabuklarını yer yer soyarak halkalamak şeklinde zarar yaparsa da bu zararı önemli değildir. Park ve bahçelerde bulunan eşekarıları insanları sokarak onların sağlıklarının bozulmasına, hatta duyarlı insanlarda ölüme neden olurlar.
*
Cemiyet halinde yaşayan bu arıların ağaç kabukları, saçak araları ve toprak çatlaklarında oluşturduğu soluk kahverengi yuvaları,insan başı büyüklüğündedir. Odun çürüntüleri ve bitki liflerinden yapılmış olan yuvaların dış kısmı lahana yaprakları şeklinde kat kat ve kağıt gibi ince birçok tabakalarla kaplıdır. Yuvaların içinde l-l.5 cm aralıkla yatay durumda üst üste dizilmiş, gözleri aşağıya doğru bakan petekler vardır.
*
Park ve bahçe içinde bulunan yuvaları tahrip edilebilir. Fakat işçi arılar yuvalarından çok uzak mesafelere uçabilirle. Bu nedenle yuvalar, işçilerin çoğu içerde olduğu zaman, yani geceleri giriş deliklerine Carbaryl veya Derris toz insektisitleri koymak suretiyle tahrip edilebilir. En iyisi bu muamelenin güneş battıktan sonra en az bir saat beklenerek yapılmasıdır. Arılar yuvalarına girip çıkarken toz insektisitlere bulaşırlar ve bu şekilde yuva yavaş yavaş yok olur. Ayrıca meyve ağaçlarını ziyaret eden arılar, içinde biraz reçel bulunan bir kavanoz ile tuzağa düşürülebilir ve daha sonra içine su ve deterjan karışımı dökülerek öldürülebilir. Arı sokmalarına karşı soğuk kompres yapılır. Arı sokmasına duyarlı olan kimseler doktora götürülmelidir.
Emre Albayrak
16-06-2008, 00:11
III. DİĞER ZARARLILAR
*
COLEOPTERA, Örtük Kanatlılar
*
Familya, BUPRESTIDAE, Süslü böcekler
Agrilus chrysoderes Ab.
*
Erginleri 6,5 mm kadar uzunlukta, metalik koyu zeytin yeşili rengindedir. Larvaları önceleri güllerin gövdesinde kabuk altında çepeçevre helezoni galeriler açarak gelişir. Olgun larva dal içerisine girerek gal oluşturur ve pupa olarak kışı burada geçirir. Larvaların oluşturduğu galin üst kısmındaki yapraklar sararır, sürgün gelişemez ve sonunda dal kurur. Üzerinde gal bulunan dalların kesilerek yakılması, populasyonun azaltılması bakımından önerilir.
Familya SCARABAEIDAE, Yaprak boynuzlu böcekler
*
Melolontha melolontha (L.) Adi Mayıs böceği
*
Erginleri 27 mm kadar büyüklükte, kanat örtüleri kırmızımtırak kahverengidir. Olgun larvalar 4-5 cm irilikte, sarımtırak beyaz renkte ve manas tipindedir. İlkbaharda yumurtadan çıkan larvalar toplu halde bir arada yaşarlar ve önceleri humusla geçinirler. Olgunlaşmaya yakın bitki köklerini kemirmeye başlarlar. Bir dölün tamamlanması 3-5 yılı gerektirir. Larvalar ve erginler fidanlıklarda meşe, dişbudak, ladin ve göknarı tercih ederler. Erginlerin sabahın erken saatlerindeki uyuşukluklarından yararlanarak toplanması, iyi bir toprak işlemesi yapılarak yüzeye çıkan larvaların toplanarak yok edilmesi, özellikle fidanlıklarda araya tuzak bitkiler dikmek suretiyle burada toplanan larvaların yok edilmesi gibi işlemlerin yapılması önerilebilir. Ayrıca zararlının toprak yüzüne en yakın olduğu ilkbahar veya erken sonbahar aylarında Endosülfan veya Parathion methyl gibi bir insektisit uygulaması yapılabilir.
*
Polyphylla fullo (L.), Haziran böceği
*
M. melolontha’ya çok benzer. Ancak ergin bireyde kanat örtüleri üzerinde muntazam olmayan beyazımsı lekelere sahiptir. Polifag olan bu tür özellikle çam, akasya ve kavaklarda zarar yapmaktadır.
Familya CHRYSOMELIDAE, Yaprak böcekleri
*
Pyrrhalta luteola (Müll.), Karaağaç yaprak böceği
*
Erginleri uzunca oval, 5,5-7 mm boyunda, sarımtırak kahverengidir. Kanat örtülerinin yanlarında koyu renkte uzunlamasına çizgiler vardır. Kışı geçiren erginler Nisan ayına doğru kışlaklardan çıkarak yeni gelişen yapraklarla beslenirler. Larvalar yaprakların alt yüzünde epidermisi kemirerek, üst epidermisi dantel görünümünde bırakacak şekilde zarar yaparlar. İlkbaharda erginlere ve daha sonra da larvalara karşı bir insektisit uygulaması önerilir.
*
Agelastica alni (L.), Kızılağaç yaprak böceği
*
Erginleri koyu mavi veya menekşe renginde, 6-7 mm büyüklüğündedir. Kışı ergin olarak geçirdikten sonra ilkbaharda kızılağaç yapraklarına saldırır. Yılda bir döl verir. Küçük sahalarda ergin bireyler, kızılağaçların altına serilen bezler üzerine fidanların silkelenmesi ile toplanıp yok edilebilir. Toprak işlemesi ile pupalar öldürülebilir. Yoğun populasyonlar için Carbaryl, Methiocarb veya Malathion gibi insektisitler önerilir. İlaçlamaya Nisan sonlarında başlanmalıdır.
*
Crioceris asparagi (L.)
*
Erginleri 6 mm uzunluktadır. Larvaları Mayıs ayından itibaren Asparagus’ların gövde ve yapraklarıyla beslenir. Ergin halde kışı geçirirler. Dişiler Haziran ayında küçük kahverengi yumurta yığınlarını yapraklar üzerine koyarlar. Larvalar toprak içindeki bir kokonda pupa olurlar. Kışlamış populasyonları sınırlamak için bitki döküntüleri temizlenmelidir. Eğer ergin ve larvalar ilkbaharda görülürse Asparagus’lar Derris, Malathion gibi kalıcı olmayan insektisitlerle muamele edilmelidir.
Galerucella nymphaeae (L.)
*
Erginleri 6 mm uzunlukta ve kahverengidir. Yumuşak vücutlu kahverengi-siyah larvaları ilkbahar ve yazın Su zambağı yapraklarının üst yüzünde düzensiz delikler açmak suretiyle zarar yapar. Etkilenen yapraklar kızarır ve parçalanır. Erginler havuzların kenarındaki kaba vejetasyon veya bitki döküntüleri içinde kışlarlar. Mayıs ve Haziranda kışlama yerlerinden Su zambağı yapraklarına giderek yumurta koyarlar. Yumurtadan çıkan larvalar yapraklar üzerinde pupa olmadan önce 2-3 hafta beslenirler. Yılda 2-3 döl verirler. Bu zararlıya karşı eğer havuzda balıklar mevcutsa ve insektisitlerin su kaynaklarına karışma olasılığı varsa insektisitler kullanılmamalıdır. Böyle durumlarda en iyi metot bahçe hortumumdan kuvvetli su fışkırtmak suretiyle yapraklar üzerindeki larva ve erginleri uzaklaştırmaktır. Düşen böcekler balıklar için bir yem kaynağıdır. Uygulama böcekler görüldükçe tekrarlanabilir. Eğer balıklar için bir tehlike yoksa toz veya pülverize halinde Derris, Malathion veya Nicotin gibi kalıcı olmayan insektisitler kullanılabilir.
*
Lilioceris lilii (Scop.)
*
Erginleri 6 mm büyüklükte ve kırmızı renklidir. Kırmızımtırak sarı, arka kısımları hörgüç şeklinde ve üzeri siyah mukuslu bir madde ile örtülü olan larvalar zambakların tohum kabuğu, gövde ve yapraklarıyla oburcasına beslenirler. Aynı zamanda Polygonotum’a da arız olur. Kışı geçiren erginler Mayıs/Haziran ayında zambakların üzerine göç ederler. Yumurtadan çıkan larvalar toprakta topraktan yapılmış bir kokon içinde pupa olmadan önce bir ay kadar beslenirler. İlkbaharda veya larvalar görüldüğü zaman Malathion, Resmethrin veya Chlorpyrifos gibi bir temas insektisiti pülverize edilir. Böcekler görülürse uygulama tekrarlanır.
Familya CURCULIONIDAE, Hortumlu Böcekler
Rhynchites hungaricus (Hrbst.), Gül hortumlu böceği
*
Erginleri 5-7 mm uzunluktadır. Larvaların dişileri fildişi renkli, tombul, kıvrık ve bacaksızdır. Dişiler yumurtalarını açılmakta olan gül tomurcuklarının içine koyarlar. Hortumları ile tomurcuklarda delik açarlar. Tehlike anında kendilerini toprağa atıp saklanırlar. Kışı toprakta 2-8 cm derinlikte olgun larva halinde geçirirler. Yılda bir döl verirler. Yumurtlama sırasında tomurcukları kırparak yere sererler, bir kısmı da dallarda asılı kalır.
Zarar yaptığı saptanan güllükler Nisan sonundan itibaren haftada iki kez kontrol edilmelidir. Rastgele toplanan 100 tomurcuktan beşinde zararlı bulunmuşsa ilaçlı mücadeleye geçilir. Delinmiş gül tomurcuklarının koparılıp yok edilmesi, yoğunluğun azaltılması bakımından önemlidir. Nisan sonu Mayıs ortasında Endosulfan, Carbaryl veya Malathion gibi insektisitler toz veya pülverize halinde uygulanabilir. Rüzgarlı havada ve sıcaklığın yüksek olduğu zamanlarda ilaçlama yapılmamalıdır.
*
Otiorrhynchus sulcatus F.
*
Erginleri 9-13 mm büyüklükte, kahverengimsi-siyah renktedir. Larvalar köklerde; erginler tomurcuk, yaprak ve çiçekte zarar yaparlar. Süs bitkilerinden siklamen, Primula, gül, zambak, begonya, Rhododendron ve sarmaşıklarla saksıda yetiştirilen diğer süs bitkilerinin genç köklerini yiyerek zararlı olurlar. Siklamen gibi yumrulu süs bitkilerinde ise kemirmek suretiyle zarar yaparlar. Zarar görülür görülmez bitki saksının değiştirilmesi ve toprağın sterilize edilmesi gerekir. Ayrıca erginlerin kışlayacağı barınaklar yok edilmeli, yabancı ot temizliği yapılmalıdır. Erginlerin toplanması da populasyonu azaltmada yardımcı olmaktadır. Kimyasal savaşta bu zararlıya karşı Carbaryl, Parathion methyl, Azinphos methyl ve Monocrotophos gibi ilaçlar önerilebilir.
Familya SCOLYTIDAE, Kabuk böcekleri
*
Tomicus piniperda (L.), Büyük orman bahçıvanı
*
Erginleri 3,5-4,8 mm büyüklüğünde, siyah veya koyu kahverengidir. Tüm çam türlerinde zarar yapar, genellikle sekonder zararlıdır. Bu nedenle sağlık durumları çeşitli nedenlerle bozuk olan ağaçlarda zarar yapar. Fakat sürgünlerdeki zararı tamamıyla primer karakterdedir. Yılda 1 döl verir, uçma zamanı Şubat sonu Mart ayına rastlar. Böceğin ağaca giriş deliğinden sızan reçinenin, deliğin etrafında huni şeklinde toplanması bu böceğin tanımına yarayan karakteristik bir özelliktir. Kabuktaki ana yolu aşağıdan yukarıya doğru ilerleyen 3 mm çapında ve 12-15 cm uzunluğunda bir kollu dikey yoldur. Böceğin uçma zamanından 2-3 hafta önce tuzak ağaçları hazırlanmalı ve bunların kabuklarını Mayısın ilk yarısında bezler üzerinde soyarak yakmalıdır. Ayrıca feromondan da yararlanılabilir.
LEPIDOPTERA, Pul Kanatlılar, Kelebekler
*
Tırtılların hemen hepsinin benzer bir yapısı vardır ve Tenthredinoidea larvalarına benzerler. Başları iyi gelişmiştir ve bitki dokuların çiğnemek ve ısırmakta kullanılan bir çift kuvvetli mandibülleri vardır. Thorax 3 segmentlidir, genellikle her segment üzerinde eklemli bir çift bacak bulunur. Abdomen 10 segmentten oluşur ve 5 çift şişmanca, eklemsiz bacak taşır.
*
Büyüklükleri 0,5-10 cm arasında değişir. Erginler sadece nektar veya diğer şekerli sıvılarla beslenir. Bazıları ise hiç beslenmez. Üremeleri genellikle seksüeldir ve çiftleşmeden sonra dişiler, bitkilerin üzerine veya yakınına tek olarak veya kümeler halinde birkaç yüz yumurta koyarlar. Tırtıllar genellikle birkaç hafta içinde yumurtadan çıkarlar, bitkiler üzerinde, toprak ve bitki döküntüleri içinde veya çit, bina veya diğer yapılar üzerinde pupa olmadan önce 1-2 ay beslenirler. Erginler genellikle birkaç hafta sonra pupadan çıkarlar. Erginler gündüzleri veya geceleri uçarlar ve bazı türler binlerce kilometre göç edebilirler.
*
Birçok önemli Lepidoptera familyalarının benzer davranışları vardır ve bunlar familya isimlerini belirler. Larval davranışlar bitkilerin yaprak, gövde, tomurcuk, çiçek, meyve ve kök gibi tüm kısımlarını içerir ve arız olma belirtileri çok değişiktir. Çoğu tırtıllar yaprak, tomurcuk ve sürgünler üzerinde açıkta beslenirken, bazıları ipeksi ağlar üretir. Bazı tırtıllar toprağın içinde yaşar ve birkaçı ağaçların gövde ve odunsu dalları içinde tüneller açar.
Savaşı: Kimyasal olmayan savaş yöntemleri bazı tırtıllara, özellikle bu tırtıllar birkaç bitki üzerinde küçük sayılarda görüldükleri zaman uygulanabilir. En basit ve etkili metot bitkileri düzenli olarak kontrol etmek, yumurta ve tırtıllar görüldüğü zaman bunları ezmektir. Bu teknik kaba ve gaddar görülebilir. Fakat bu yöntem insektisitlerden daha kesin ve hızlı olarak yumurta ve tırtılları öldürür. Bitki döküntüleri veya toprak içinde pupa olan veya kışlayan tırtıllar sonbahar veya ilkbahar başında iyi bir toprak işlemesiyle kısmen kontrol edilebilir. Yumurta kümeleri olarak kışlayan türler budamayla veya kışın yumurtaları tahrip etmekle sınırlandırılabilir. Kimyasal olmayan tekniklerden olan yapışkan sargılar sadece Geometridae türlerine karşı etkilidir.
*
Tırtıllara karşı temas insektisitleri, genellikle pülverize, fakat bazen toz halinde yaygın şekilde kullanılır. İnsektisitin biraz residu aktivitesi varsa tesirliliği yükselir. Afid ve diğer özsuyu emen böceklere karşı çok etkili olan sistemik insektisitler, tırtıllara eşit ölçüde tesirli olmadığından dolayı, bunlardan bazısının yeterli temas aktivitesi olmalıdır.
*
Derris, Resmethrin veya Malathion gibi kalıcı olmayan temas insektisitleri, bitki üzerinde açıkta bulunan tırtıllara karşı oldukça etkilidir ve tehlikesiz bir şekilde kullanılabilir. Permethrin, Carbaryl veya Trichlorphon gibi daha kalıcı insektisitler bitki üzerinde veya toprakta korunmalı durumlarda beslenen tırtıllara karşı daha iyi kontrol verir. Bacillus thuringiensis içeren bakteri pülverizesi hazır olarak piyasadan temin edilebilir ve faydalı böceklere bir zararı olmaksızın tırtıllar karşı emin ve etkili olarak kullanılabilir.
Emre Albayrak
16-06-2008, 00:14
Familya GRACILLARIIDAE, Gerçek güveler
Caloptilia syringella (F.), Leylak yaprak güvesi
*
Hazirandan itibaren leylak ve Ligustrum’ların yaprakları üzerinde büyük kahverenkli kabarmış alanlar görülür. Her kabarcık bir veya daha fazla küçük, beyaz veya yeşil bacaksız tırtıl içerir. Daha sonraları yapraklar bükülüp yuvarlaklaşır ve tünellerde kalan tırtılların iplikleri ile birleştirilir.
Tırtıl halinde kışlar. Kelebekler Mayıs-Haziran ayında çıkarlar. Dişiler genç yaprakların alt yüzeylerine yumurtalarını kümeler halinde koyarlar. Yaprakların koltuğunda, dal ve gövdeler üzerindeki kokon içinde pupa olurlar. Yılda iki döl verirler.
*
Etkilenmiş yaprakların uzaklaştırılıp yok edilmesi tavsiye edilir. Kimyasal savaş için Mayıs/ Haziran içinde Nicotin veya Trichlorfon insektisiti pülverize edilebilir. Sonraları yeni tüneller görülürse uygulama tekrarlanır.
*
Familya TORTRICIDAE, Yaprak bükenler
* Archips rosana (L.)
*
Açılmış ön kanatları arasındaki açıklık 24 mm’ye kadar ulaşır. Dişiler koyu kahverengi, üzerinde daha koyu enine bant ile tanımlanmaktadır. Larva açık sarımsı yeşil renkli olup başları siyahımtırak renktedir.
*
Polifag olan bu zararlı üzerinde beslendiği gül, huş, meşe, ıhlamur, Viburnum, Ligustrum, söğüt, ve kavakların yapraklarını bükerek yuvarlar ve tomurcuklarla beraber bunları ağlarla toplayarak içinde beslenir.
*
Savaşımında larvalar hedef alınarak daha yaprakları bükmeden önce Fenitrothion gibi bir insektisit uygulaması ile yok edilir. Gerekirse uygulama 15 gün sonra tekrar edilir.
Familya COSSIDAE, Ağaç kurtları
*
Zeuzera pyrina (L.), Mavi süzgeç kelebeği
*
Beyaz olan kanatları çok sayıda küçük, yuvarlak ve çelik mavisi renginde lekelidir. Meyve ağaçları ile sert odunlu yapraklı orman ile süs ağaç ve ağaççıklarında, özellikle dişbudak, meşe, akçaağaç, kayın, karaağaç, kızılağaç, ıhlamur ve atkestanelerinde zararlıdır. Larvaları odun içinde tünel açarak zararlı olurlar. Bu kelebek 3 yıllık bir döle sahiptir. Erginlerin çıktığı dal ve gövdelerdeki deliklerden aşağı doğru sarkan, içi boşalmış pupa gömleklerinden tasallut kolaylıkla anlaşılır.
*
Pisliklerin atıldığı delikten bir bakır tel sokularak larvalar ezilerek öldürülür veya deliğin içine bir fümigant konarak üzeri balmumu gibi maddelerle kapatılır. Ciddi şekilde zarar görmüş dallar iyileşemez. Bu nedenle park ve fidanlıklardaki genç ağaçların içinde larva bulunan dalları kesilerek yakılmalıdır. Ayrıca zararlının yumurta koymasını önlemek ve yumurtadan yeni çıkan larvaları öldürmek için temas ve mide zehirleri kullanılarak kimyasal savaş yapılabilir.
Familya GEOMETRIDAE, Mühendis böcekleri
Operoptera brumata (L.) Küçük don mühendis kelebeği
Sadece erkekler tam gelişmiş kanatlara sahiptir. Olgun larvaları 17-18 mm boyunda, açık yeşil renktedir.
Meşe, karaağaç akçaağaç, söğüt, Rhododendron ve Syringa türlerinde yaprakları yemek suretiyle zarar yapar. Erginler yumurtalarını teker teker veya birkaçı bir arada kabuk çatlaklarına bırakırlar. Larvalar Mayıs ayının ortasında toprağa inerek 5 cm kadar derinlikte pupa olurlar. Yılda bir döl verirler.
Ekim ayında ağaçların gövdelerine yumurta koymak için topraktan gövdeye tırmanan dişileri durdurmak için yağlı bantlar sarılır. Bu bantlar gövdenin toprak seviyesinden 1-2 m yukarısına ve 10 cm kalınlığında uygulanır. Eğer bantlar yeterli şekilde uygulanamıyorsa kışlamış yumurtaları öldürmek için Aralık-Ocak aylarında kışlık yağlar kullanılır. Ayrıca ilkbaharda ağaçların tomurcukları açılır açılmaz Trichlorfon, Fenitrothion, Malathion, Permethrin gibi temas insektisitleri uygulanabilir.
Familya NOCTUIDAE, Baykuş kelebekleri
*
Tırtılları toprağın birkaç cm’lik üst tabakasında yaşar ve genellikle geceleri genç bitkilere toprak seviyesinde arız olarak çoğu kez gövdeleri yerler. Bu yüzden genel olarak kesici kurt olarak bilinirler. Bahçelerde bulunan başlıca zararlı türler Noctua pronuba, Agrotis segetum ve A. exclamationis’dir.
*
Autographa gamma (L.) Gama baykuş kelebeği
*
Bezelye, marul, lahana, patates ve birçok süs bitkisinin yaprakları 4 cm uzunluğa kadar olabilen, parlak yeşilden koyu zeytine kadar değişen renkteki tırtıllar tarafından yenir. Bu zararlı çoğu kez seralarda problem yaratır. İnfekte bitkiler deforme olur ve yeme sonucu oluşan büyük pelletler yapraklar üzerinde birikir. Bunlar tırtılların mevcudiyetini gösterir; çünkü tırtıllar gündüzleri saklanır, geceleri beslenirler.
*
A. gamma göçücü bir türdür. Dişi ergin tek tek veya küçük kümeler halinde 500 kadar yumurta koyar. Tırtıllar bitkiler üzerinde gevşek kokonlar içinde pupa olurlar. Ergin populasyonları sonbaharda büyük sayılara ulaşır.
*
Sera ve ev bitkileri devamlı olarak dikkatlice kontrol edilmelidir. Eğer arız olma belirtileri görülürse tırtıllar tahrip edilebilir, gerekirse temas insektisitleri uygulanabilir.
Familya LYMANTRIIDAE, Kıllı tırtıllar
*
Euproctis chrysorrhoea (L.) Altın tüylü kelebek
*
Tırtılların en fazla tercih ettiği konukçular gül, Crataegus, meşe, ve meyve ağaçlarıdır. Polifag bir türdür. Larvalar bitkinin yapraklarını yemek suretiyle zarar yaparlar. Larvaların üzerindeki kıllar zehirli olduğundan insan derisine değdiğinde kuvvetli kaşıntılar yaparlar.
*
Dişiler yumurtalarını yaprakların alt yüzüne sıralar halinde koyar. Eylülde larvalar sürgün uçlarındaki yaprakları ipeğimsi ipliklerle birbirine birleştirerek yaptıkları keselerde kışlar. Pupa dönemi Mayıs ortasından Haziran sonuna kadar sürer. Uçma zamanı Haziran ve Temmuz aylarıdır. Yılda bir döl verir.
*
Meyve bahçeleri, park, bahçe ve yol kenarlarında bulunan küçük ağaç ve ağaççıklar üzerindeki kış keseleri dal makaslarıyla kesilerek tahrip edilir. Büyük alanlarda ise toprakta açılan çukurlara kesilmiş kış keseleri konulur ve larvaların dağılmasını önlemek için kenarları insektisitlerle muamele edilir. Bu şekilde parazitlerin çoğalması sağlanır. Bacillus thuringiensis preperatları ilk larva dönemlerinde etkilidir. Kimyasal savaşta Trichlorfon, Carbaryl ve son zamanlarda Deltamethrin gibi Piretroidler ile Diflubenzuron bu zararlıların populasyonlarını azaltmak için kullanılır.
Familya LASIOCAMPIDAE, Halka kelebekleri
Malacosoma neustria (L.) Halka örücüsü
Polifag bir zararlıdır. Tırtılları ağaç yapraklarını yer. Dişiler yumurtalarını muntazam halkalar halinde sürgünlere koyar. Kışı yumurta halinde geçirir. İlkbaharda yumurtadan çıkan larvalar dal çatallarında ördükleri yuvaların içinde yaşarlar. Yılda bir döl verirler.
*
Yumurtaların bulunduğu dallar sonbaharda kesilerek yok edilir. İlkbaharda tırtılların bulunduğu keseler kesilerek yakılır. Bu işlemler yapılmadığı takdirde ilkbahar ve yaz başında çıkan larvalara karşı bir insektisit uygulaması yapılabilir.
Familya SPHINGIDAE
*
Sphinx ligustri L.
*
Gececi kelebeklerdir.Olgun larva 10 cm kadar boyda olup yaprak ve sürgünleri yer.Genellikle az sayıda görülürler. Viburnum, Ligustrum, leylak, Spirea, Ilex, akçaağaç ve dişbudakta zarar yaparlar.
*
Büyük olan larvaları toplanmak suretiyle savaşılabilir.Ayrıca gündüz istirahat halindeki erginler de toplanabilir.Bu zararlıya karşı insektisitler nadiren kullanılır.
*
Familya PIERIDAE, Beyaz kelebekler
*
Aporia crataegi (L.) Beyaz ağaç kelebeği
*
Kanatlar beyaz, damarları siyah renkli ve çok belirgindir. Kanat açıklığı 4-6 cm kadardır. Larvalar yaprakları, damar ve alt epidermisi kalacak şekilde yer. Yenik yapraklarda oluşturdukları yuvalar içerisinde kışı larva halinde geçirirler. Bu yuvalar kışın ağaçta asılı kalır. Meyve ağaçları ile Crataegus gibi süs bitkilerinde zararlı olmaktadırlar.
*
Büyük olan larvaları toplanmak suretiyle savaşılabilir. Ayrıca gündüz istirahat halindeki erginler de toplanabilir. Bu zararlıya karşı insektisitler nadiren kullanılır.
Familya PTEROPHORIDAE
Cnaemidophorus rhododactylus (Den. et Schiff.), Gül filiz güvesi
*
Altın sarısı veya tarçın renginde ve beyaz süslü bir güvedir. Kanat açıklığı 19 mm kadardır. Arka kanatlar derin olarak üç yırtmaçlı olarak görülür. Larvalarında baş limon sarısı renginde, vücut soluk yeşil renkte olup üzeri sık beyaz kıllarla kaplıdır.
*
Kışı 1. dönem larva halinde kokon içinde geçirir. İlkbaharda genç gül yapraklarına, daha sonra çiçek tomurcuğu içerisine girerek tomurcuklara zarar verir. Tomurcuklarda pisliklerin atıldığı delik yapışkan bir sıvı ile kaplıdır. Tırtıllar daha sonra yapraklar altında ağlara bağlanarak oluşturduğu pupa devresini geçirip ergin olur. Yılda bir döl verir.
*
Tırtıllar ilkbaharda faaliyete başladıklarında hemen bir insektisit uygulamasına geçilir. Gerekirse 15-20 gün sonra uygulama tekrarlanabilir.
Emre Albayrak
16-06-2008, 00:15
Benden şimdilik Bu Kadar Arkadaşlar.. Umarım Size Bitki Maceranızda Yol Gösterir..
Emre Albayrak
17-06-2008, 18:07
Arkadaşlar fotoğrafları da mevcut bu zararlıların.. Bazılarında şemalar falan da var. Ama kitaptan tek tek tarayıp eklemem lazım.. O yüzden finallerden sonra bu eklemeyi yapabilirim.
Metinler için teşekkürler, sınavlarınızda başarılar.
Zararlıların bir kısmının fotoğrafını agaclar.org altında Bahçe bölümünde (http://www.agaclar.org/index.asp?sayfa=bahce&pid=87) buldum.
Belki burayı elbirliğiyle geliştirebiliriz.
Google Books özelliğinden yararlanarak bitki koruma hakkında 326 sayfalık bir kaynak buldum. Açıköğretim öğrencileri için hazırlanmış bu yüzden bilgiler oldukça ayrıntılı. Umarım birilerinin işine yarar.
Link (http://books.google.com/books?id=lhjfljKGm0sC&printsec=frontcover&dq=bitki+koruma&hl=tr&sig=ACfU3U3PaGfsQCqUTi3MsJM7S25Q5Fz-aw#PPP6,M1)
http://C:\Documents and Settings\ortim\Belgelerim\Bluetooth\Inbox\Fotoğraf-0041.jpg
arkadaşım bilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum.. bana bu hastalığın ne olduğunu ve nasıl tedavi edebileceğimi söyleyebilirmisin? konuyu tam olarak okumadan sordum çünkü bitkilerime dalmış durumdalar acil cevap istiyorum umarım hazır bilgi istiyorsunuz diye kızmazsınız.
tamamen bitkilerim için şimdiden teşekkür ediyorum..
fotoğraf gözüküyormü bilmiyorum.
bunlarda diğer iki fotoğraflar
Bir adet bitki dostu yokmu arkadaşlar bu hastalığın ne olduğunu bilip söyleyecek:( bir gündür kimseden cevap çıkmadı...
Mine Pakkaner
10-06-2009, 14:49
Bu bir hastalık değil zararlı. Forumda pamuklu bit diye aratınız.
Çok teşekür ediyorum mine hanım...beni bahtiyar ettiniz:)
verdiğin bilgiler için çok teşekkürler
emre Albayrak, verdiğin bilgiler için çok teşekkürler
canberkay
12-06-2016, 09:46
verdiğin bilgiler muhteşem. Guzel paylaşım seneler sonra bıle işe yarıyor :)
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.