PDA

View Full Version : Vietnam, Kamboçya, Laos gezisi




kuru.umit
26-12-2008, 22:54
Sin çaouv, Sabaydi, ve Sue sav-dey

Yukarıda okumakta zorlandığınızı düşündüğüm üç kelime, Türkçe de tek bir kelimenin karşılığı; merhaba.

Vietnam dilinde Xin chao yazılan ve sin çauv diye okunan, Laoluların ülkesi Laos’un dilinde Sa-bai-dee yazılan ve sabaydi okunan, Kamboçya insanları Kimer’lilerin dilinde ise Sues dei yazılan Sue sav-dey okunan kelimeler çok sevdiğim bir kelimenin, merhabanın karşılığı.

Birazı bayram, birazı senelik tatilden, 17 günü yana yana getirip Vietnam Kamboçya Laos gezisi gerçekleştirdik.

57207

57208

57209

57210

57211




kuru.umit
26-12-2008, 23:01
Bu ülkelere gezi fikrini Tayland’da Kraliyet sarayını gezerken aklıma koymuştum; yıllardan 2003 olması lazım. Tayland’ın o muhteşem sarayının bahçesinde Angkor Wat’ın bir maketi vardı. Ben o maketin önünde çakılıp kalmış ve o muhteşem eserin maketi karşısında bile büyülenmiştim. Karar o zaman verildi ve Kamboçya görülmeliydi. Oralara kadar gitmişken de Vietnam ve Laos da listeye eklenmeliydi.

Bütçe ayarlanması, tur ayarlanması derken 2008 yılının şubat ayında Vietnam Kamboçya ve Laos turu ayarlanmıştı. Peru grubu gezginlerinden altı arkadaşı fiilen, iki tanesini de ruhen yanımıza alarak sevgili eşim ve bendenizden meydana gelen sekiz kişilik ekip hazırlıklara başladık.

Program kağıt üzerinde mükemmel, Peru gezisini yaptığımız tur şirketine de güven sonsuz, başladık gezi günü olan 8 Aralık’ı beklemeye. Baştan söylemeliyim ki bu defa tur şirketi biraz çuvalladı.

Aklımızda 17 günlük geziden ne kaldı desek, herkes işin eziyet kısmını eminim ilk olarak hatırlayacaktır. Gidilen bölgenin zor, yemeklerinin damak tadımızdan farklı ve bavul açmaya pek fırsatımızın olmayacağını filan hep hesaplamıştık ama uçak saatlerinin seçiminin kötülüğü yüzünden neredeyse Angkor Wat’ı bile göremeyeceğimizi, her gün sunuluş sırasına kadar aynı menüde yemeği yiyeceğimizi de hesaplamamıştık. Bir de her üç ülkenin lokal acentelerinin kötülüğü eklenince gezi ucundan azıcık eziyete dönüştü.

Sonuçta büyük konuşmayayım ama tur şirketi ile gezi faslı benim için bitti galiba. Neyse biz bardağın dolu tarafından bakalım; bu yerleri görmek, o fakir ama mutlu insanları tanımak, Mekong nehri ile birlikte bu üç ülkeyi dolaşmak güzel bir deneyimdi. Şahsım adına mutluyum.

Geriye her zaman yaptığım gibi sizlerle paylaşmak istediğim anılarım kaldı. Kendi yazdığım anıları okumak ya da okumamak size kalmış. Bol fotoğraflı, otuz iki flim tekmili birden Vietnam,Laos Kamboçya **** Sin çaouv, Sabaydi, ve Sue sav-dey…
Gezekalın

cemal.S
26-12-2008, 23:35
Merhabalar!

Paylaşımınız için teşekkürler. Çok kötü ve eziyetli bir yolculuk geçirdiğinizi okudum. Ancak fotoğraflara baktığımda değmiş diye düşündüm. Bilmem ne dersiniz?

Anılarınızı dört gözle bekliyor olacağım.

Selamlar.

eylems
27-12-2008, 00:00
Cemal Bey, böyle bir grup ta biz kursak olmaz mı? Yabancı dil bilen arkadaşlar da olur aramızda. Konu başlığı açsak mı? Bayıldım desem yalan olmaz. Hatta imrendim.

kuru.umit
27-12-2008, 19:41
Vietnam-Kamboçya-Laos Gezi Notları 2

İlk hedef Vietnam’ın başkenti olan Hanoi. Seksen altı milyonluk ülkenin, altı milyonun üstünde sakini ile Hanoi kentine Türkiye’den direkt uçuş yok. Singapur üzerinden geçiş yapmak lazım. Bizim yolculuk yaptığımız Singapur Havayolları Dubai’ye de uğradı. İstanbul-Dubai hattı 3000 km ye yakın ve uçakla 4 saate yakın sürüyor. Burada hem geliş ve hem de gidişte 1-1,5 saat kadar mola verdik. Uçaktan inmeniz gerekmiyor ama geziye çıktık bir kere; hem geliş ve hem de gidişte Dubai hava alanının havasını soluduk. İlgi çekici değildi, maksat ayaklar açılsın.

Dubai’den Singapur ise kuş uçuşu 5836 km ve 8 saate yakın sürüyor. Gidişte de biraz gezi vakti var ama esas olarak dönüşte 8 saate yakın zamanımız var. Hava alanında duracak halimiz yok, gezi dönüşü uğradığımız Singapur’u gezme şansımız birkaç saatlikte olsa oldu. Ben genellikle çok katlı, kalabalık ve özellikle de alışveriş yerlerini sevmem. Bu yazı dizisinde bahiste etmemem lazımdı. Ancak bu küçük şehir devletçiği beni bir yönü ile etkiledi. Bu nedenle bahsetmeden geçmek haksızlık olur. Kamboçya’dan dönüşte uğradığımız Singapur’u anlatarak, geziyi anlatmaya tersten başlamış olacağız ama idare edin artık!

Singapur havaalanı bir kere o kadar güzel dizayn edilmiş ki hayran olmamak elde değil. Her yer ışıl ışıl. Sıra sıra dükkânlar var ama dükkanları hızlı geçiyoruz. Bir bölümünde çok sayıda orkide ve küçük bir havuzcuğun (tabii ki balıkları ile birlikte) bulunduğunu gördük. Sanki o dükkan yığınları içinde bir cennet yaratmışlar. Hava alanından çıkış kolay ve merkeze gidiş 15 km yol yapmayı gerektiriyor. İsterseniz metro ile, isterseniz ücretsiz otobüs servisi, isterseniz de taksi ile gidebiliyorsunuz. Ayrıca 3 saat süren ve adayı tanıtan otobüs servisleri varmış.

Gönlüm bu kısmı yapmak istiyor ama ortamı tanımıyorum, hesapta da yok çalışmamışım, bu nedenle grubun geneline uymaya karar verdim. İyi ki de bunu yapmışım. Adamların turiste yaklaşımları beni çok etkiledi. Yükünüz varsa emanete bırakıp, şehre götürecek servislerle ilgili masadaki görevlilerin verdiği küçük bir formu doldurup, görevlilere veriyorsunuz, onlarda sizi bineceğiniz servise görevli eşliğinde gönderiyorlar. Grup kalabalık olunca bir kısım arkadaş geride kaldı. Türkün cin aklı ile elimizden geldiğince ayak sürüyüp arkadaşlar için vakit kazandık ama görevli teyzemden fırçayı yedik. Ama teyzem öyle tatlı tatlı fırça atıyor ki kızmak da (Haksızız, nesine kızalım ki!) mümkün değil.

kuru.umit
27-12-2008, 19:43
Gelelim beni etkileyen ve bu küçük şehir adacığa sempati duymama neden olan kısma; teyzem işe birer harita dağıtmakla başladı, bir taraftan da Singapur tanıtımı yapıyor. Otobüs içindeki televizyondan da Singapur da gezebileceğimiz yerler, nasıl gidebileceğimiz ve ne kadar tutacağı anlatılıyor. Dünyanın en güzel hayvanat bahçelerinden ve akvaryumlarından birisi buradaymış. Sonunda otobüs sizi gökdelenler şeklindeki Sun City Hall diye alışveriş merkezlerinin önünde bırakıyor ve belirli saatte buradan alacağını söyleyerek ayrılıyor. Her şey sizi tatlı tatlı etkilemek için ancak bu işi sizi hiç rahatsız etmeden ve çok profesyonelce yapıyorlar.
Otobüsten indikten sonra hedef olarak Orchard Road’u seçip yürüyüşe geçtik. Grubun amacı alışveriş değil, yürüyüş yapmak ve sonunda Ruffles otelin bahçesinde bir şeyler içmek. Singapur’u gerçekten çok güzel düzenlemişler, her türlü mafyanın kol gezdiği bu şehir, o kadar masum gözüküyor ki! Yol boyu irili ufaklı parklar var. Bol bol fotoğraf aldık. Ruffles otelin bahçesinde (esas olarak 2. Kattaki kısımda için burası daha ucuzmuş) Singapur Splint (meyveli cin diyebilirim) içtik ama hesap biraz kazık geldi. Öyle ya, biz bir içkiye burada harcadığımız para ile Laos pazarlarından neler alırdık..
Her neyse birkaç saat ancak bu şekilde değerlendirilebilirdi. Yarın Vietnam, Hanoi’deyiz.

cemal.S
27-12-2008, 21:38
Çok çok Teşekkürler. Şu filmlere konu Viyatnam güzel olsa gerek. Anlatımınız gerçekten çok güzel. Sanki yaşıyorum gibi. Teyze fırçada atsa ANADOLU insanı olarak bizler alışkınızdır. Sizlerde yadırgamamışsınız okuduğum kadarı ile. İnsanlarının yaşam tarzlarını bizdeki ile birazcık karşılaştırırsanız diye düşündüm bir an. Tabiiki karar sizin.

Saygıyla.

Vildan Sönmez
27-12-2008, 23:59
Fotoğraflar süper Ümit bey.
Biliyormusunuz yurt dışı deyince görmek istediğim 1. sıradaki yerlere gitmişsiniz.
(2.Peru, Galapagos 3. Kanada şimdilik 4 yok)
Merakla izliyoruz. Ve lütfen boll fotolu olsun)

kuru.umit
28-12-2008, 11:37
Vietnam Kamboçya Laos Gezi notları-3
Singapur sonrası Vietnam’ın başkenti Hanoi’ye varmak için 2200 km daha uçmak yani 3,5 saate daha ihtiyaç oldu. Seksen altı milyonluk Vietnam’ın başkenti olan Hanoi 1010 yılından 1802 yılına kadar kesintisiz başkentlik yapmış 6 milyonluk bir şehir. Sonrasında kesintiler olmasına rağmen Hanoi, bugün Vietnam’ın politik başkenti.
Uçağımız geç saatlerde Hanoi ye inince, gümrüktü, bavul beklemekti derken program aksamaya başladı. Hanoi havaalanından şehir merkezine doğru giderken ilk izlenimlerimiz buranın tam bir motosiklet kenti olduğuydu. Hemen herkesin motosikleti vardı sanki. Bazen bir motosiklette tüm aile olabiliyordu. Ama burada gördüğümüz motosiklet denizi eski adı Saygon günümüz adı Ho Chi Minh City de göreceğimizin yanında azmış meğer!
Hanoi de 2 gece kaldık ama ilk gün geç inince ve bir gün ve geceyi de Halong Bay da geçirince (Hanoi-Halong Bay arası yol 3 saat sürüyor) Hanoi’ye yeteri kadar zaman ayıramadık diye düşünüyorum.
Hanoi de ilk ziyaret yerimiz Edebiyat Tapınağı oldu. Çinli filozof Konfüçyüs adına yapılmış en eski tapınak olarak biliniyor. Tapınağın çok güzel bir giriş kapısı ve içinde lotus çiçeklerinin bulunduğu iki havuzu dikkati çekiyor. Bir diğer ilgi çekici olan taştan yapılmış kaplumbağaların sırtında yazılı anıtların varlığı. Bu anıtlar, bu tapınağın öğretilerini başarı ile bitiren öğrencileri onurlandırmak için dikilmişler. Bir de avluda o kadar güzel bonzailer vardı ki.. Tapınağı gezerken iki tane mankenin fotomodellik yaptığını gördük. Hemen fotoğrafladık. Camii de fotomodellerin çekim yaptığını düşündüm de..

kuru.umit
28-12-2008, 11:44
Güneşin ışıkları kaybolunca Hoan Kiem gölünü gün gözüyle göremedik. Hoan Kiem gölü bir efsaneye ev sahipliği yapıyor. Buna göre Çin hanedanı etkisi altında yaşamaya çalışan Vietnam halkı ayaklanıyor ama bir türlü başarı kazanamıyor. Sonunda gölden çıkan bir kaplumbağa, bir kutsal kılıcı kahramanımıza verince zaferler arka arka geliyor ve sonunda Vietnam bağımsızlığına kavuşuyor. Hanoi de başkent oluyor.
Hanoi ile ilgili ilk aklında kalan nedir diye sorsanız hemen sabah sporu yapan Hanoi halkı gelir. Hanoi de genç yaşlı insanlar sabah horozlar öter ötmez Hoan kiem gölü çevresinde spor yapıyorlar. Eğer yolunuz oralara düşerse mutlaka sabah erken göl kenarına gidip insanların güzelliğini görün. Çoğunda eşofman filanda yok. Gündelik giysiler içinde bel kıvıran, sağa sola sallanan, öne eğilen yaşlı genç insanlara şahit olmak ne güzel.
Bir de su kuklası gösterisine gidildi. Bu gösteriyi izlemek gerçekten bir ayrıcalıktı. Kukla gösterisi ancak suyun içinde yapılıyor ve müzik eşliğinde. Bu insanlar gerçekten başarılılar.
Hanoi, Red River kenarında bir şehir. Vietnam’ın kuzeyinde bulunan Hanoi 100 yıla yakın Fransa tarafından yönetilmiş olduğundan kolonyal döneme ait binaları da görebiliyorsunuz.
Hanoi ile ilgili bir anımız daha var. Bu biraz kötü, burada Pazar ziyareti yapalım derken iki arkadaşımız soyuldu. Üzüldük tabii ki. Bu minti, güler yüzlü insanlara yakışmadı doğrusu…
Hanoi de en önemli ziyaret yerlerinden birisi Ho Amcanın (Ho Chi Minh) mozelesi ve müzesi. Onu ayrı bir bölüm olarak anlatmak lazım. Çünkü her Vietnamlı bu Ulusal kahramanları söz konusu olunca farklı bir ruh haline giriveriyor. Saygıyı hak ediyor. Bu nedenle arkası yarına..
Gezekalın..

kuru.umit
28-12-2008, 11:47
Hanoi den son fotolar.
1 ve 2 nolu fotolar Hoan Kiem gölü üzerindeki kırmızı köprü.
Sonrakiler su kuklası gösterisinden..

Oğuzhan
28-12-2008, 15:28
Çok güzeller.:)

murathanoglu
28-12-2008, 18:16
Paylaşımınız için teşekkür ederim. çok güzel yerler.

tatarbeyi
28-12-2008, 20:39
çok güzel,çok muhtşem resimler. ellerinize sağlık , nice yeni yıllarda sağlıkla yeni resimlerinizi ve anılarıızı beklemekteyiz sağlıkla kalınız.

cemo
28-12-2008, 21:59
Off.. biz de gidelim:))

eylems
29-12-2008, 06:02
Hadi gidelim. Kimler geliyor?:dilli:

kuru.umit
29-12-2008, 23:53
Vietnam Kamboçya Laos Gezi Notları-4
Ho Chi Minh, 19 Mayıs 1890 da doğan uğruna savaşım verdiği Vietnam’ın birleşmesini göremeden, Ekim 1969 da ölen Vietnam’ın ulusal lideri. Fransızlara karşı verilen savaşta çok önemli bir rol üslenmiş ve ülkesini bağımsızlığa götürmüş birisi. Time Dergisince 20. Yüzyıla damgasını vuran 20 lider arasında kendisine yer bulmuş.
Esas adı Nguyen Tat Thanh olan Ho amca ,21 yaşında Vietnam’ı terk edip Fransa’ya gitmiş. Vietnam’ı gezdiğimizde 3 ayrı şehirde 3 ayrı rehberde şöyle ya da böyle kendisinden bahsetti. Lokal rehberlerin anlattığı Ho Chi Minh de hep aklımızda bir eksiklik kalıyordu. Örneğin kendisi 30 yıl Vietnam dışında yaşamış olan bir Vietnam’lı. Neden ülke dışına gitti ve bu sürede ne yaptı diye sorduğumuzda verdikleri yanıt “kendini eğitmek için yurt dışına gitti” şeklinde oluyordu. Bu yazıyı hazırlarken araştırınca ilginç ayrıntılar öğrendim. Örneğin Ho amca, ünlü bir Fransız şeften pasta konusunda eğitim almış ve Carlton otelde çalışmış. Fransa dışında Amerika ve İngiltere de ve Rusya, Çin dahil birçok ülkede yaşamış.
1919 yılından sonra Fransa Komünist Partisine giriyor ve iyi bir teorisyen olmaya başlıyor. Bundan sonradır ki "aydınlanmış ışık" anlamında Ho Chi Minh adını alıyor. Vietnam’a dönüşü 1941 yılında olmuş ve Fransa’ya karşı direnişi örgütlemiş. İkinci Dünya savaşı sırasında gizlice Amerikalılar tarafından desteklenmiş. Tüberkülozdan tedavi görmüş ve sıtma, dizanteri tedavileri de, kaderin cilvesine bakın, Amerikalılar tarafından yapılmış. Ölene kadar ülke lideri olarak kalmışsa da 1950li yılların sonunda pasifize edilmiş.
Mozolesine girmek tam bir merasim ile oluyor. Önce bizi ikişerli sıraya soktular, okullu çocuklar gibi bir sırada mozoleye kadar sizi askerler götürüyor. Cep telefonları ve fotoğraf makineleri elimizden alındı. Sonra Mozoleden içeri girip sıra ile mumyalanmış Ho amcanın cesedi etrafında bir tur atıyorsunuz. Camlı bir tabut içinde ve etkileyici bir aydınlatma ile Ho Chi Minh sanki uyuyor, birazdan uyanacak gibi. Mumyalama işlemi Rusya da yapılmış.

kuru.umit
29-12-2008, 23:58
Daha sonra cep telefonu ve fotoğraf makinelerini alıp, Ho Chi Minh müzesine gittik. Müze gerçekten ziyarete değer. Tur rehberine göre aslında Ho Chi Minh ne bu saray yavrusu yerde yaşamak ve ne de mumyalanmak istemiş. Fotolar onun çalışma ve yaşam alanlarından. Çalışma odası çok sade ve son zamanlarını da küçücük bir odada geçirmiş.
Kısadan hisse bir ülkenin bağımsızlık mücadelesine önderlik etmek gerçekten önemli ama, ne bileyim, içimde hala bu Vietnam Ulusu kahramanına, hele de 20. yüzyılı değiştiren 20 lider arasında bulunmayı hak etmesine itiraz eden bir yan var. Belki de Atatürk’ün bu listeye sokulmamasına olan kızgınlığım bu itirazın nedenidir. Neyse, listede yer almaması Atatürk'ün değerini azaltmayacağına göre önemi yok. İngiliz'e tarihinin en ağır yenilgilerini tattırmış birini de listeye sokacak kadar objektif olmalarını beklemezdim doğrusu..

kuru.umit
30-12-2008, 00:12
Sevgili sanal gezginler, gezi yazılarımda ansiklopedik bilgi yazmayı sevmiyorum ama Vietnam, Kamboçya ve Laos’un birbirleri ile ilişkilerini anlamak içinde biraz genişçe bir özetle Vietnam tarihini yazmayı uygun gördüm. Bu bölüm meraklısına..

Vietnam a ilk yerleşim Milattan Önce 3. yüzyıldan beri var. Ülkedeki iki büyük ırmaktan kuzeydeki Red River bölgesine ilk olarak Güney Çin den gelen insan toplulukları yerleşmiş (Nam Viet) Milattan Sonra 3. yüzyıllarda ise Çinliler’in istilası var ve sanatta, tarımda, dinde bu tarihten sonra Çin etkisi başlıyor.

939 yılında Çinliler başarısızlığa uğratıldı ve Vietnam yeniden özgürlüğüne kavuştu. 1400 lü yıllarda kısa bir süre yeniden Çin burayı yönetimine alsa da 1428 de ülke yeniden bağımsızlığına kavuşuyor. Bu dönemde bugünkü Vietnam’ın güneyine bildik istila seferleri başladı ve o dönemde orta ve Güney Vietnam’ın halkı olan ve Malezya, Endonezya adalarından göçle bölgeye gelen Champa uygarlığına son verildi. Mekong deltası ise Kimerlilerden alındı. Sonuçta bu halka tarih boyunca huzursuz ve savaşmış ama istilacılara karşı ama kendisi istilacı olarak.

17. Yüzyılda ise Güneye indikçe buralara daha önceden gelerek ticari ilişkilerini kurmuş olan Avrupalılarla temas oldu (Portekiz, İngiliz ve Hollandalılar). Bu arada sülale içi çekişmelerden dolayı bir Vietnam tahtı varisi (Nguyen Anh) hakkının yendiğini ileri sürerek diğer kardeşlere karşı Avrupalılardan yardım istedi. Fransızlardan aldığı yardımla kendi sülalesini kurdu (Nguyen sülalesi). Kendi çıkarlarını, ulusununkinden üstün tutunca da ülkeyi görünürde kendisi ve sülalesi ama gerçekte Fransız genel valisi yönetti. Buna geçmişte de, günümüzde de sömürü diyorlar. Sonuçta 1798 de yardım için çağrılan Fransa sevabına yardım etmediğini gösterip 1887 de ülkeyi bugünkü Kamboçya, Laos u da içine alacak şekilde (Çinhindi) işgal etti. Bu tarihlerden sonra ülke içinde Fransızlara karşı hareketlenmeler olduysa en önemli başkaldırılar 1925 ve 1930 yılları arasında oldu.

1940 yıllarında Fransızlara karşı hareketlenmelerde Vietnam Komünist Partisi ve Lideri Ho Chi Minh ön plana çıktı. Konu ulusal bağımsızlık olunca da komünist olan olmayan herkes destek verdi. 1940 da Fransızlar yenildi. Bu arada 2. Dünya savaşı patlak verince boşluğu Japonlar dolduruyor ve 1945 e kadar ülkeyi istila altında tutuyorlar. 1945 de Japonlar teslim olunca Vietnam Bağımsızlığını ilan etti. Ancak Fransa en azından ülkenin Güney kısmını bırakmak istemeyince bu sefer 1946 da 1954 yılına kadar sürecek olan İndoÇin savaşı başlıyor. Fransızlar bozguna uğrayarak barış yapmak zorunda kalıyorlar ve Cenevre anlaşması ile ülke Kuzey ve Güney Vietnam olarak ikiye bölünüyor.

Kuzey de Ho Chi Minh in Vietnam Demokratik Cumhuriyeti, Güney de ise yönetimi elinde tutan İmparatoru ile Vietnam Cumhuriyeti. Güney Vietnam da Katolik ve diktatör kralın ekonomik, siyasi ve dini baskıları sonucu Budist rahiplerde ayaklanmalar ve fakir halkın isyanları ile ülkede huzursuzluklar ortaya çıkar ve Kuzey Vietnam da bu konuda yardımcı olur.

Tam bu sırada Kral bildik bir başka yardımsever ülkeyi, düzenini sürdürmesi için yardıma çağırır; Amerika Birleşik Devletlerini. 1956 da ABD sahnededir. Kralın baskıları halkın tahammülünü zorlayınca aktör değişikliği gerekir ve Güney Vietnam da darbeler dönemi başlar. İç savaş çıkınca Amerika 1965’de Kuzey Vietnam’da Hanoi’yi bombalatarak savaşa doğrudan dahil olur. Bombalamadan silah ve savaşçı destek yolu olan Laos da nasibini alır. Kuzey ve Güney arasında top yek ün savaş olur.

1968 yılında Kuzey Vietnam birlikleri, Vietnam ın yılbaşısı (Tet) arifesinde güneye büyük bir saldırı gerçekleştirdi (Tet Saldrısı). ABD buna çok sert karşılık verse de Kuzey Vietnam’ın gerilla savaşı taktikleri Amerika ya da ağır kayıplar verdirince Amerika kamuoyu ikiye bölündü. Amerika başkanı Nixon birlikleri geri çekme kararı verdi. 1969’dan itibaren Amerikan birlikleri geri çekilirken, Güney Vietnam’ın generallerinin eline son model silahları vermeyi ihmal etmedi.

1975 yılına kadar süren çatışmalardan sonra Kuzey Vietnam tankları Saygon’a girdiler ve eski rejimin tüm ileri gelenlerini kamplarda siyasal eğitime aldılar. 1976 yılında da Kuzey ve Güney Vietnam birleşip bugünkü Vietnam’ı meydana getirdiler.

Bu arada yeni rejimin getirdikleri sonucu Güney Vietnam’daki Çinlilerin serbest ticareti engellenince ve baskılar sonucunda Vietnam’lı Çinliler, Çin’e göç etmeye başladılar, Çin denizinde çok sayıda göçmen öldü. Kamboçya’da bulunan Pol Pot rejiminin Kamboçya da bulunan Vietnamlılara kötü davranması sonucunda Kamboçya ya Vietnam’ın girmesi ile Çin ve Vietnam ilişkileri bozuldu. ABD ye karşı Çin ve Rusya’nın desteği ile savaş veren Vietnam 1979 da Çin ile savaşa girdi ve Çin Vietnam’ın kuzeyindeki bazı şehirlere saldırdı.

Çin Vietnam da işgal ettiği yerlerden birkaç ay içinde çekildi ama Vietnam Kamboçya içinde ilerledi ve Tayland sınırına kadar Pol Pot ve askerlerini çekilmek zorunda bıraktı. 1982 yılında ise Vietnam Kamboçya’dan birliklerini çekmeye başladı. 1990 yılında yeni anayasa yapılarak Devlet Konseyi kaldırıldı ve secimler yapıldı. Ülkedeki Rus üslerinde Rus askerleri çekildi. ABD ile ilişkiler yeniden düzelmeye ve ticaret serbestleşmeye başladı.

Bu kadar tarih dersi yeter.. Yarın Vietnam’ın doğa harikası köşesinde, Halong Bay'dayız.
Gezekalın..

cemal.S
30-12-2008, 01:23
Gerçekten önemli bilgiler sağ olun. Sanalda olsa bizleri oralara kadar göturdünüz. Hala liderine sahip çıkıp desteklediklerine göre benzer yanlarımız var demektir. Devamını bekliyor olacağım.

Saygıyla.

Vildan Sönmez
30-12-2008, 08:40
Liderine sahip olmak konusunda son yıllarda sınıfta kaldığımızı düşünüyorum.

sukranayalp
30-12-2008, 09:37
Sn Kuru.umit

Bu güzel bilgiler için çok teşekkür ederiz.
İçinde Lotus çiçeği olan Edebiyat Müzesi havuzundan fotoğraf var mı? Aktarabilir misiniz?

Bir de kaplumbağaların sırtındaki anıtlar birbirinin aynı değil. Bu ayrım neye göre yapılmış? Kadın-erkek mi? Yoksa bir itibar göstergesi mi? Merak ettim.

Bizim Osmanlı mezarlarında hani kavuğun büyüklüğü ve şekle göre kişinin itibarı aksettirilirdi. O geldi aklıma.

zenfree
30-12-2008, 10:15
Mozolesine girmek tam bir merasim ile oluyor. Önce bizi ikişerli sıraya soktular, okullu çocuklar gibi bir sırada mozoleye kadar sizi askerler götürüyor. Cep telefonları ve fotoğraf makineleri elimizden alındı.

El ele de tutuştunuz mu?;)

Ümit Bey teşekkürler. Keyifle okudum.

kuru.umit
30-12-2008, 10:42
Şükran Hanım merhaba, gece akşam üstü Edebiyat tapınağında olduğumuzdan Lotus çiçekleri kapanmıştı ama size bu akşam çok güzel bir lotus çiçeğini, başka bir tapınaktan olmak şartıyla göndereceğim. Bu arada hatırlatayım buraya eklenen fotoların orjinal boyutları 3 MB tutuyor. Bazı arkadaşlara buraya yazdığım yazının ,daha büyük boyutta fotosuyla beraber, bir başka formunuda özel adreslerini gönderiyorum. Arzu eden özelime mail adresini bırakabilir.

Kaplumbağa sırtında anıtlarda o dönem için birinci olan öğrencinin özellikleri ve başarıları yazılı, bu nedenle boyut fark ediyor. 110 üzerinde anıttan 80 küsür tanesi ayakta. Tapınaklara kız öğrenci alınmıyorBu tapınak çok eski bir tapınak ve en beğeindiklerimden oldu. Birde Thien Mu tapınağı vardı ama o da akşamın geç saatine kurban gitti.

Kaplumbağa çok önemli bir imaj sağlık ve başarıyı temsil ediyormuş.
Sevgili Zenfree size de merhaba, vallahi de billahi de biz hanımla el ele içeri girdik.. Yani gruptaki 20 kişi çocuklar gibi şendik ama gel gelelim gülmek te yasak :)) Fotoğraf makinelerini elimizden almasalar çok hoş bir kare olacaktı. Ama sonradan ikişerli kolda çocukları fotoladım aynen öyleydik...

MSaygin
30-12-2008, 12:01
Teşekkürler Ümit Bey.

limon
30-12-2008, 17:42
Ümit Bey, bu güzel gezi yazısı için ve fotoğraflar için hem elinize hem ayağınıza sağlık...

Şükran Hanım'ın Lotus çiçeğinden bahsetmesiyle nasıl bir çiçek olduğunu merak edip internetten ufak bir araştırma yaptım. Lotus ismi yabancı gelmemişti ama Nilüfer çiçeği olduğunu hiç bilmiyordum. Aynı zamanda Vietnam'ı, Kamboçya'yı da sadece Amerikan filmlerinden biliyordum. Şükran Hanım, Lotus çiçeğinin olduğu Edebiyat müzesinin havuzundan bahsedince, bırakın müzeyi Lotus'u bile bilmediğimi fark ettim. Sizin güzel yazı dizinizin dağılmasını istemiyorum ama kısacık ta olsa adı geçmişken çiçek hakkında iki cümle eklemek istedim.

Çeşitli yazılardan derleme;
"Lotus çiçekleri çamur içinde büyümelerine rağmen saf ve kirlenmeden açar. Onlar “gerçek nazik çiçekler” olarak ifade edilir.

Lotusun yaprakları da çiçeğin güzelliğini tamamlar. "Lotus yaprağının ortasında titrek bir çiğ damlası gibi sabah güneşi parıldar." Çünkü yaprağın yüzeyi kör diken benzeri çıkıntılarla kaplıdır. Düşen yağmur damlaları hemen edebiyatın yüzyıllardır takdir ettiği bir görünüme, kristal benzeri damlacıklara dönüşür."

Bu da enteresan bi yazı;
"Her şey Amerikalı bilim adamlarının lotus (nilüfer) çiçeğindeki farklılığı gözlemlemesiyle başladı. Nasıl olur da bu çiçek üzerinde böcek tutmaz, çamurda yaşayıp çamurlanmaz, su içinde ıslanmazdı. 90'ların ikinci yarısında Amerikalıların yaptığı araştırmalar, kendini yenileyebilen, temizleyen nanoteknolojiyi bulmalarıyla sonuçlandı."

Ayrıca Budizmde de çiçeğin yeri varmış. "Cennetin Çiçeği" derlemiş ve cennetin bu çiçeklerle dolu olduğuna inanırlarmış. Budistlerin oturuş şekilleri Lotus Çiçeğinin duruşu gibiymiş...

Mine Pakkaner
30-12-2008, 17:56
Zevkle okudum, rüya gibi bir gezi...

Kiraz
30-12-2008, 18:14
Ümit Bey, akıcı bir yazı ve güzel fotoğraflarla desteklediğiniz geziniz harika. Devamını da sabırsızlıkla bekleyeceğim.

kuru.umit
30-12-2008, 19:38
Ha Long Bay Tonkin Körfezinde yer alan ve UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış olan doğa harikası yerlerden bir tanesi.

Vietnam’ın Kuzey kısmı aslında doğa harikası çok sayıda yere sahip. İç kısımlar dağlık ve yoğun ormanlık alanlar. Burada SAPA diye bir yerin fotoğrafını görmüştüm, aklım kaldı ama yapacak bir şey yok. Fransızların burada bir dönem çok sayıda villa yaptırdığını biliyoruz. Eminim burası da zamanla çok turist alacaktır.

Neyse dönelim Ha Long Bay’a; Hanoi den sabah erkenden otobüslere binip yola çıktık. Üç saate yakın bir yolla Ha Long şehrine vardık. Buradan bizi Junk dedikleri teknelere aldılar. Junklar hani şu yelkenleri yelpaze gibi açılan Çin filmlerinde gördüğümüz tekmeler.

Yani bir tür mavi tur yolculuğu yapacağız. Tekne çok lüks değil ama temiz yatak ve sağlıklı ortama zaten razıyız. Teknede hemen kamaralara yerleştik. Hoş geldin içkisi ardından geceleyeceğimiz körfeze doğru yola çıkıldı. Bir müddet sonra karşımıza kireç taşından meydana gelmiş onlarca adacık çıkmaya başladı.

Vietnam efsanelerle dolu bir ülke. Ha Long Bay içinde bir efsane var ve buna göre Çinlilerle yapılan bir savaşta zor durumda olan Vietnamlılara tanrılar bir ejder gönderiyor. Bu ejder ağzından yeşim ve mücevherler saçarak, gördüğümüz kireçtaşından adacıkları oluşturuyor ve bu set sayesinde Çinliler burayı ele geçiremiyorlar. Daha sonra bu ejder yeryüzünde yerleşmek için buraya konduğu zaman Körfez Ha Long Bay adını alıyor. Ha Long inen ejder demek.

kuru.umit
30-12-2008, 19:41
Körfezin 120 km lik bir sahil uzunluğu var ve 1969 tane adacık var. Burada 200 e yakında mağara var ama bu bilinen mağara sayısı. Bir kısmı Amerikan savaşı sırasında (Vietnamlılar asla Vietnam savaşı demiyorlar, Amerikan Savaşı demeyi tercih ediyorlar, bu da onların bakış açısı ve bence de doğru) bir kısım mağara sığınak olarak kullanılmış. Suyun altında binlercesi olduğu söyleniyor. Ziyarete açılan mağara sayısı fazla değil ama iyi örneklerden bir tanesini gezdik.
Bir lagün ziyareti yaptık ama o da akşamın karanlığına denk geldi. Tekneye dönüş yolunda harika bir gün batımına denk geldik, hemen tekneyi durdurduk ve fotoğrafladık. Ertesi sabah erkenden kalkıp, civarı fotoğrafladım. Tekneye yanaşan satıcıların her biri ayrı birer konu. Daha sonra Titov adasına çıkıp yüksekten körfezi seyrettik. Bu arada benim su kuşu eşim sahilde deniz girmeyi tercih etti. Buda onun fantezisiydi!
Ha Long Bay’ın alternatif rotaları da var ve oralar daha az turistik alanlar. Seçme şansımız yoktu ancak kendisi gidenler ya da burada geçirecek daha fazla zamanı olanlar rotayı alanın güneyine doğru kırdırsınlar.
Hanoi bölgesi bu bölümle tamamlandı. Görmeden, yapmadan gelmeyin diyeceklerimi yazdım. Yarın İmparatorluğun korunmuş şehri Hue’ deyiz.
Gezekalın..

kuru.umit
30-12-2008, 19:44
HaLong Bay dan son fotolar..

kuru.umit
31-12-2008, 14:58
Vietnam-Kamboçya-Laos Gezi Notları-6
Belki de en başından vermeliydim ama bu yazıda telafi ediyorum; Vietnam haritasına baktığınız zaman, Vietnam Kuzeyden Güneye 1600 km boyunca uzanan bir ülke. Yeri geliyor ülkenin doğudan batıya genişliği 40 km’ye kadar düşüyor.

Orta Vietnam doğuda Çin denizine bakan sahilleri ve batıda sık ormanlık alanları tam bir tezatlar bölgesi. Orta Vietnam’da yerleşim çoğunlukla sahil kesimlerinde bulunuyor. Ülkenin en çarpıcı yapısal miraslarından bazıları burada bulunuyor. Hoi An da 16. yüzyıla kadar giden Çin, Japon ve Fransız dönemlerinden kalma evler varken, bir dönem başkent olan Hue Kraliyet Sarayına ve Kral mezarlarına ev sahipliği yapar.

Bugün Vietnam’da en çok Nguyen adına rastlarmışsınız. Lokal rehberin söylediğine ülke nüfusunun %40 kadarında bu ad varmış. Nguyen Hanedanı 1802-1945 yılları arasında hüküm sürmüş bir aile. Kendine ve saraya kimin ucundan kıyısından faydası olmuşsa kendine akraba yapmış ve adını vermiş. Jenerasyonlar genişledikçe de ad yaygınlaşmış. bir imparatorun tebaasını kendine bağlamanın ilginç bir yolu. Ho amcanın bile gerçek isminde Nguyen adı vardı.

Parfüm nehri Hue şehrini ikiye bölüyor. Adı eskiden güzel kokmasından geliyormuş. Kokulu ginseng çiçekleri arasından geçerken, çiçeklerin kokusunu alan nehre bu isim verilmiş ama artık ne geniş, kokulu çiçek tarlaları varmış ne de nehrin güzel kokusu.
Hue Şehrine uçakla gelmemize rağmen kontrol, bavul bekleme derken öğleye yakın, ancak girebildik. Bir de çok gerekliymiş gibi önce yemek ve otele yerleşim demesinler mi, ancak saat 14’ler civarı geziye çıkıldı halbuki gezinin en önemli ayaklarından birisi Orta Vietnam yani Hue ve Hoi An. Program tabii ki zamanında olmadı. Kral Mezarları, Yasak Şehir, Thien Mu Pagoda ve Parfüm nehrinde botla gezi. Her birisi ayrıntı gerektiren yerler.

Hue şehrinde 7 tane kral mezarı var. Hanedanın aslında 13 tane imparatoru olmasına rağmen sadece 7 tanesinin anıt mezarı var. Ama ne mezarlar, Allah insana bu mezarlarda hayatta iken yaşamayı nasip etsin! Mezarların hepsine gitme şansımız yoktu. İki tanesine gittik ama ben hepsini görmeyi çok isterdim, çünkü bunlar birer sanat şaheseri alanlar.

İmparator Minh Mang ailenin 4. imparatoru ama heykelleri, bahçesi, havuzları, bonzaileri ve binaları ile insan rahatlıkla bir gününü burada geçirebilir. Daha sonrasında Tu Duc un mezarına gittik. Aynı heybet ve ihtişam burada da karşımıza çıktı. İmparator Tu Duc akıllı adammış, kendisi bu mezar anıtta yaşamış. Bu mezarlara ulaşım için mutlaka araç kiralamalısınız. Ben tümünü görmek isterdim. Zaten Hue ve Hoi An şehirlerine birer gün asla yeterli değil. Mutlaka bir gün daha lazım.

kuru.umit
31-12-2008, 15:02
Minh Mang ve Tu Duc'un mezar anıtlarından fotolar.

kuru.umit
31-12-2008, 15:14
Tüm Vietnam’da tütsü yakılıyor. İlla da tapınakta olması şart değil. Hatta sokakta bile yakılıyor. İlginçtir, akşamları dükkanlarını kapatırken özellikle Amerikan Doları yakıyorlar ve tütsü bırakıyorlar. Bunda bereket için duanın yanında, ölmüş ataları için öbür dünyada gerekli parayı tedarik etme ihtiyacını hissetme varmış. Kendi para değerleri düşük olunca, ABD Doları ile enflasyona karşı korunma gereksinimi, öbür dünya için bile hissediliyor demek. Bunu araya sokmamın nedeni Tu Duc'un mezarı sonrası tütsü yapan bir köyden geçtik. Rengarenk tütsüler tezgahlarda çok hoş duruyorlar
İmparatorluk sarayı Amerikan bombardımanlarından nasibini yoğun şekilde almış. Neredeyse saray diye bir şey kalmamış. Saray yeniden aslına uygun şekilde restore ediliyor. Saraya güzel bir giriş kapısı ile giriliyor (Ngo Mon kapısı). Önde derin bir hendek var. Sonrasında ise iki yan tarafta, bizim Urfa’daki balıklı göldeki obur balıkların kırmızı akrabaları (onlarda yem atınca birbirinin üstüne çıkarlar) olan balıklarla dolu havuzlar çıkıyor. Uzun ince bir yol sonrası karşınızda yasak şehir ya da Mor şehir çıkıyor. Yasak şehirde ilk karşınıza çıkan Thai Hoa sarayı ya da imparatorun taht odası oluyor. Burası 80 adet kırmızı masif tahtadan sütun ile tabii ki en heybetli alan. Sarayın içinde tiyatro binası ve kütüphanesi de var. İmparatora ait özel daire ya da bizdeki karşılığı ile harem dairesi, artık bomboş çayırlık bir alan. Amerika en çok bombayı İmparatorluk sarayının yatak odasına atmış galiba.

kuru.umit
31-12-2008, 15:20
Thien Mu Pagodası çok önemli pagodalar arasında. Ama burası da akşamın ışıklarının düştüğü zamana kaldı. Bu arada Pagodanın ne anlama geldiğinden biraz bahsedelim. Pagoda Budistlerin dinî yapılarına verilen bir ad ve taştan, bazen tuğladan ve çok nadir olarak da tahtadan yapılıyor. Pagodalar, Çin, Japonya ve Hint kültürü alanına giren Güneydoğu Asya'da yaygınlar. Bazen yuvarlak, fakat genellikle dört ya da daha fazla kenarlı bir temel üzerine oturtulan yapı, daralarak yükseliyor. Bir pagodanın kat sayısı 5 ile 13 arasında değişiyor. Bizim Thien Mu Pagodası 7 katlıydı. Üzerlerinde çepeçevre bir saçak bulunan bu katlar Tanrıların gök katlarını temsil ediyor. Pagodaların din alanındaki önemi Buda'nın kalıntılarının korunduğu yerler olması. Pagodaların asıl kökeni Hintlilerin Stupa adını verdikleri dinî yapılar. Stupalar kral mezarlarının ve kraldan kalanların güven içinde bulunduğu kutsal yerler. Stupalara Seylan'da dagoba adı verilirmiş. XVI. yüzyılda Hindistan'a giden Portekizliler burada gördükleri dagobaların adını değişik telâffuz etmişler ve pagoda demişler ve bu ad zamanla yaygınlık kazanmış olmuş sana Pagoda.
Thien Mu Pagodası içinde halen Budist rahipler var. Bizim gördüğümüz de bir kısım rahip top peşindeydi. Çocuk her yerde çocuk. Bu Pagodanın içinde bir dönem kralın Budizm üzerindeki zulmüne karşı protesto olarak kendi yakan bir rahibin arabası da sergileniyor. Bahçesi gecenin karanlığında bile inanılmaz güzel gözüküyordu, her tarafta güzel güzel bonsailer var.
Arkasından tekne gezisi için tekneye bindik ama ne önemi var ki Parfüm nehrinde hiçbir şey gözükmüyor. Sadece Tekne ile geri döndük diyebiliriz. Sabahleyin tutturdum Parfüm nehrini hiç olmasa sabah görelim diye. Sahilde ejderha başlı tekneler bile çok güzellerdi. Otobüs Hoi An’a doğru şehirden çıkarken bir başka anıt önünde durdu. Bu ölen Fransız askerlerin anısına dikilmiş bir anıt dendi. Anıtın karşısında bir okul var. Burası eskiden Kız ve Erkekler için ayrı ayrı okullar olarak hizmet vermiş. Rehber Ho Chi Minh'in de eğitimini burada aldığını söyledi. Bu arada şehirde her zamanki hareketlilik başladı. Her zaman ki gibi motor üstünde tüm aile manzaralarını fotoladık.
Otobüs Hai Van Geçidi üzerinden, Danang ve Hoi An’a doğru hareket etti. Programa Lang Co sahilinde deniz molası istedim. Dünkü program rezaletinden sonra hakkımız ama değil mi?
Herkes için 2009 yılının mutluluk, sağlık ve başarı getirmesini istiyorum. Getirmese de bir arkadaşın dediği gibi boş verin; daha 2010 var, 2011 var….

Güler
01-01-2009, 10:32
Sevgili kuru.ümit!
Yazınızı zevkle okudum, fotoğraflarınızı nefesim kesilerek seyrettim.
Ellerinize sağlık, bizlerle paylaşımınız büyük bir incelik. Sağolun.
Teşekkür ederim.

Cumhur Tonba
01-01-2009, 11:42
Ümit Bey. Kim nerede, ne yapıyor bakarken yazılarınızı ve fotağraflarınızı gördüm. Şöyle bir göz gezdirdim. Harika. Eline sağlık. Geniş bir zaman ayırıp sindire sindire okuyacağım. İnşallah daha çok gezerde bize anlatırsın.
Gez sağlıcakla.

dkp
01-01-2009, 13:06
Güzel bir gezi olmuş, paylaşımınız için teşekkürler.
Bu bölgede çalışmış arkadaşım, dünyanın en güzel yerleri olarak nitelendiriyor buraları.
Birkaç yıldır niyetleniyorduk ama olmadı, siz gerçekleştirmeyi başarmışsınız tebrikler.
Hoya koleksiyoncularının kaynağı bu bölge, eylems ile ayni fikirdeyim...
Hadi gidelim. ;)

cemal.S
01-01-2009, 14:21
Evet güzellikleri ve fotoğraflarda da olsa görsel şöleni zevkle okudum yine. Dünyamızda böyle yerlerin varlığını bizlere tanıtan yüreğe sonsuz teşekkürler. Sizin bırakın molayı herşey hakkınız. Öyle güzel anlatımınız varki. İyiki bizimlesiniz.

eylems
01-01-2009, 15:14
Güzel bir gezi olmuş, paylaşımınız için teşekkürler.
Bu bölgede çalışmış arkadaşım, dünyanın en güzel yerleri olarak nitelendiriyor buraları.
Birkaç yıldır niyetleniyorduk ama olmadı, siz gerçekleştirmeyi başarmışsınız tebrikler.
Hoya koleksiyoncularının kaynağı bu bölge, eylems ile ayni fikirdeyim...
Hadi gidelim. ;)

Sayın dkp, ben ciddiyim gitmekte. Grup olarak gitmek çok eğlenceli olur. ( Yabancı dil sorunum var. Grupla gidersek arada kaynarım:D) Liste açalım mı? ;)
Sayın kuru.ümit, bu topraklara nasıl gidilir? siz nasıl gittiniz, vize işlemleri, vs. Bunları detaylı anlatmanız mümkün mü?
Her tür orkideden birer örnek alsam Türkiye'ye getirebilirmiyim? Fiyatları pahalı mı? Bunlara da değinebilirmisiniz?:rolleyes:

kuru.umit
01-01-2009, 18:48
Bir kısım arkadaşın özeline yazarak teşekkür ettim ama öncelikle ilgi ile takip eden ve takdirlerini esirgemeyen tüm agaclar.net üyelerine tekrar teşekkür ederim. Bilgi ve güzellik paylaşıldıkça zenginleşir diye öğretildi ve bunu yapmaya çalışıyorum. Burada bir bölümü yazmak için bile yarım günüm gidiyor bilesiniz ama yüreklendirici yazılarınız emeklerimin karşılığı ve benim için her türlü değerin üstünde.
Doğrusu biz oraya bir tur şirketi ile gittik ve daha evvelden de Peru ve Küba gezilerimizi yapmıştık. Çok memnun kalmış ve Vietnam-Kamboçya-Laos gezileri içinde programı beraber şekillendirmiştik. Aslında yurtdışı gezilerimizi beraber yapan 10 kişilik bir grubuz. Bu grubtan 2 fire ile 8 kişi geziyi 2008 yılı şubat ayında bağlamıştık. İyi bir fiyata 17 gün herşey dahil anlaşıldı. Ancak tur şirketinden tecrübeli arkadaşın babası hastalanınca gidemedi. 2 tane pırıl pırıl genç arkadaş nezaretinde toplam 20 kişi tura çıktık. Bu genç arkadaşların iyi niyet ve çabalarından memnun kaldık ama müdahele etmeleri gereken yerde biraz zayıflıklar oldu. Bir de Vietnam Kamboçya ve Laos içinde gezilerin hareket saatlerini ve lokanta seçimlerini tamamen lokal şirkete bırakmışlar ki bu hareket bence mükemmel bir geziyi zora soktu. Uçak saatlerinin seçimi iyi değildi bazı günler programı gerçekleştirmek için sabahın 04 lerinde kalkmak zorunda kaldık ki, bu olmamalıydı. Yemeklerin bizi zorlayacağını biliyorduk, peyniri ve zeytini yanımızda götürdük hatta bazı arkadaşlar kutu kutu konserveler getirdi. Vietnam yemekleri bence güzeldi ama her gün ve aynı sıra ile gelince bıkkınlık verdi. Kendi yediklerini bize vermediklerini iyi biliyorum. Jumbo karidesler , istakozlar, karidesler, yengeçler , nudullar geldi gitti. Kendileri köpek, tarla faresi ne bulurlarsa götürüyorlar, en kıymetli yemekleri nudul ve pirinç lapası. Neyse yemeklerine ayrı bir başlıkta değinecektim.
Sonuçta bardağın dolu tarafına bakacak olursak ben ve eşim gezi genelinden memnunuz. Şimdiki aklımla ah keşke şunu da yapsaydık, şuna gerek yoktu diyebiliyorum. Tek başına Vietnam bile yeterli olabilir çünkü Sapa, My Son ve Güney Vietnam da göremediğimiz yerler var ve buraları çok güzel doğası olan yerler.
Yeşil pasaportla sadece Vietnamda vizeye gerek yok. Kamboçya ve Laos da her pasaport için vizeye gerek var. Kamboçya ve Vietnam vizesi İstanbuldan alınıyor. Laos vizesi Laos a girişte alınıyor. 30 USD civarında vize ücreti. Kamboçya dan ülkeyi terkederken de para veriyorsunuz 25 USD kadar. Uçak olarak Singapur havayolları veya Malezya havayolları kullanılıyor. Singapur hava yolları ile gittik. Saat 12:30 da hareketle 4 saat sonra Dubai, orada 1 saat kalıp 8 saate yakın Singapur a uçtuk. Singapur da 1 saat bekleyip Hanoi ye 3,5 saatte vardık. Uçak biletleri gidiş dönüş 1100 EU civarında. Bizim turda İstanbuldan çıkıp, tekrar İstanbula gelene kadar 17 günde 13 kez uçağa binmişiz (aktarmalar dahil). Vietnama giriş için tüm turlar genellikle Hanoi ye iniş yaparlar. Vietnam gezilerine genellikle Kamboçya eklenir ve buradan Siem Reap dan İstanbul a dönüş yapılır. Biz Kamboçyanın başkenti Phnom Penh den döndük. Bu geziye Laos u eklemek çok iyi bir fikir ama bu gezi 20-21 günlük bir gezi olsa daha da mükemmel olurdu. Şimdiki aklımla şöyle yapardım;
Vietnam: Hanoi 1 tam gün gezi, gece hareketle Sapa ya turist treni ile gidiş ve geceleme ve sabah Halong Bay a hareket (3,5 saat sürüyor), geceleme teknede ve civar gezileri (tavsiyem Halong Bay ın güneyine de gidin), Hanoi den Hue ye uçakla gidiş burası ve Hoi An için mutlaka 3 gün verin, Hue de en az üç anıt mezar gezin. Danang da havaalanı ve bir de Cham uygarlığına ait müze var (İhmal etmeyin). Cham uygarlığına ait eserlerin olduğu My Son diye bir yer var. Buranın 30 km yakınında olmamıza rağmen oraya gidemedik halbuki mutlaka gitmek lazımdı. Angkor Wat gibi bir yerdi.
Saigon ve civarı gezi için 2-3 geceleme gerekiyor. Burada bir de Mekong nehri üzerinde Vinh Log köyüne gezi yapın. Muhteşem bir deneyimdi. Dalat şehrinde çiçek festivali vardı , çok çok güzel görünüyordu. Burada iken ayarlamaya çalıştık, olmadı.
Tavsiyem oralara gezi için Aralık ayını seçin, oranın kuru mevsimi. Sıcaklık farkı kuzeyden güneye çok olabiliyor, dikkat edin. Vietnamın orta bölümlerinde çok güzel sahiller var (denize girmek için).
Oralara bir giderseniz alışveriş çok ucuz. Küçük paralarla büyük işler yapabilirsiniz. Saigondan güzel yağlı boya resimler aldım rakamlar çok uygun. El işleri ucuz.
Orkide getirmeniz hemen dönseniz kolay da, gezecekseniz problem olacaktır. Ben esas bonzailere bittim. Getirme şansım olsa onlardan getirirdim. Bu arada Vinh Log dan bir adet amarylis soğanı getirip diktim bakalım ne olacak (Bonzai ve Orkide bahçesinde bir kenarda soğanları görünce orta boy bir adet istedim verdiler, bakalım ne çıkacak)
Genelde bu bölgeler sorunlu. Bu nedenle grup halinde gitmek lazım. Sırt çantası ile gezenler bile 3-4 çift halinde geziyorlardı. Buraya giden turlar var. Karıncalar, Fest travel bunlardan tanıdıklarım. Grup halinde olmanın en önemli avantajlarından birisi fiyat indirimi isteyebilmeniz. Tur programını iyi inceleyin Hoi-An, Hue yani orta Vietnam mutlaka olsun. Sapa, Dalat, Danang, Mekong gezileri varsa tercih sebebi olsun. Vietnam-Kamboçya geçişleri tekne ile yapanlar var, uzun olanlar eziyet olabiliyor, dikkat edin. Laos şu anda çok bakir bir ülke, değerlendirmenizi isterim. Turiste yeni açılıyorlar, çok özgün bir ülke anlatınca seveceksiniz. Doğası hala bozulmamış.
Çok uzattım, sorarsanız söylerim. Fena da çalışmamışım hani! Sizi ben mi götürsem ne ?

kuru.umit
01-01-2009, 22:40
Vietnam Kamboçya Laos Gezi Notları-7

Vietnam da yolların kalitesi çok iyi değil ve otoban diye girdiğimiz yollar, otoban adını taşımayı hak etmiyorlar. Bu nedenle de aslında 100-150 km mesafede olan şehirlere varmak uzadıkça uzuyor. Örneğin Hue ve Hoi An arası uzaklık olarak 140 km’lik bir mesafe ancak buraya ulaşmak 3,5-4 saat sürdü. Gerçi yol o kadar güzeldi ki, doğrusu pek de canımız sıkılmadı.
Hoi An’a doğru seyahat ederken yerel rehberimiz yol kenarlarında sık olarak gördüğümüz, yeni yapılan lüks otellere ve bizdeki TOKİ benzeri lüks sitelere dikkatimizi çekti. Sosyalist rejimin sürdürüldüğünü iddia eden Vietnam’lı rehber “bu nasıl sosyalizm” sorumuza, pek de tatmin edici yanıt veremedi. Serbest piyasa şartlarının hakim olduğu ve çok uluslu şirketlerin boy gösterdiği sosyalist ve tek partili bir ülke..
Ülkenin orta bölümü, güneye doğru uzanan çok güzel sahillere sahipmiş. Bu bölgenin bir diğer özelliği de Kuzey-Güney Vietnam savaşı sırasında askersiz alanın bulunduğu ve görece huzurun bulunduğu bölge olması. Ayrıca Amerika savaşı sırasında (Vietnam’lılar, sadece Amerika savaşı dedikleri için bende öyle adlandıracağım. Öyle ya biz onlarda misafiriz..), Amerikan askerlerinin cephe gerisinde dinlendikleri ve yüzdükleri sahillerde buralarda.
Hai Van geçidine gelmeden önce Lang Co sahiline uğradık. Burası Pasifik kıyısında çok güzel bir sahil. Bizim de niyetimiz denize girmek. Hepimizin yanında mayoları, bazılarımız üstümüze giydik, çocuklar gibi şeniz. Otobüs bir güzel tesiste durdu. Hava biraz limoni, özellikle ben ve hanım “bize bu havalar vız gelir” edasını takındık ancak kazın ayağı öyle değil! Hepimiz sahile koştuksa da, su buz gibi. Tornistan geri çıktık. Tesiste denize karşı sıcak Vietnam kahvelerini yudumladık.
Sonrasında Hai Van geçidine girdik. Burası alt tarafı 22 km’lilk bir yol ama Vietnam’lılar bu yola girmek istemiyorlarmış. Çünkü yeni bir tünel açılmış ve buradan geçmek 10 dakika sürüyormuş. Halbuki Hai Van pasajından geçiş 40 dakika sürüyor ve yol dolambaçlı. Ama ne yol, ne manzara.. Aşağıda deniz, arkanızda yeşillik. Burası 498 mt rakımla yüksek bir yer ve manzara harika. Mutlaka buradan gitmeyi tercih edin, döne döne yükselirken manzaranın tadını çıkarın.

kuru.umit
01-01-2009, 23:01
Yola devamla Danang şehrine geliyorsunuz. Danang şehri sahilde ve en önemli özelliği Cham devletine ait güzel heykellerin bulunduğu bir müzeye ev sahipliği yapması. Cham devleti bugün tarihten silinmiş bir devlet ve zamanında güçlü iken Mekong deltasına kadar uzanan ama esas yerleşimi orta Vietnam olan bir devletmiş. Bugün Güney Vietnam’da yaşayan 54 azınlık halk içinde Cham’lılarda var. Cham halkının geliş yeri Malezya, Endonezya tarafları ve Malay halkından. Bugün Müslüman azınlığın önemli bir bölümünü bu halk meydana getiriyor. O zamanlarda ise Hinduizm-Budizm den etkilenmişler. Müzede çeşitli yerlerden getirilmiş Cham heykelleri var. Gördüğüm en büyük Lingam heykeli buradaydı. Lingam, Hindu inanışında tanrı Şiva nın sembollerinden birisi, kadın ve erkek cinsel organları ile doğurganlığı ve hayatı temsil ediyor. Bunun dışında dans eden Apsara ve diğer heykeller çok güzellerdi. Müzede bazı genç Vietnamlılar büyük olasılıkla ödev konularını resmediyorlardı. Cham’lara ait My Son adlı bir yer hemen 30 km yakınımızda kalmasına rağmen, oraya gidemedik. Ne yazık! Kimerlerin Kamboçya da yarattıkları Angkor Wat gibi muhteşem tapınakların, Cham uygarlığınca yapılmış olan benzerlerini (ancak asla aynısı değil) Vietnam topraklarında görme şansını kaçırdık… My Son, oldukça iyi durumda bazı tapınakları da içeren dini bir kompleksin adı.

kuru.umit
01-01-2009, 23:12
Hoi An’a girmeden hemen önce ipek böcekçiliği ve ipek dokumanın tüm aşamalarını izlediğimiz bir tesise uğradık. Geleneksel yöntemlerin korunduğu ve sürdürüldüğü bu tesiste aklıma hemen güzelim Bursa şehri geldi. Kıyısından, ucundan hala geleneksel yöntemlerle ipek böceği yetiştiren yerlerimiz kaldı mı acaba?
Bir diğer dükkanda heykel atölyesiydi. Budaların heykelleri içinde en çok gülen Buda’yı sevdik.

kuru.umit
01-01-2009, 23:53
Sonunda Hoi An’a geldik. Bu sefer rehberler daha akıllandılar ve önce şehir turu atılıp gezilecek yerler gezildi. Hoi An 1999 yılında UNESCO tarafından dünya mirası ilan edilmiş yerlerden ve 16.-18. Yüzyılda Çinli, Japon ve hatta Avrupalı tüccarları kendine çekmiş olan bir şehir. Biz bu şehri çok sevdik. Hoparlöründen müzik yayını yapılan ve her bir köşesinden tarih fışkıran bir şehir. Sanki bu şehir bir tiyatro sahnesi ve bu şehirdeki herkesin bu tiyatroda rolü varmış gibi.

kuru.umit
01-01-2009, 23:55
Thu Bon nehri kenarına kurulu bu şehirde ilk durağımız Kapalı Japon köprüsü. Bu köprü zamanında ticaret yapan Çinli ve Japon mahallelerini birbirlerine bağlarmış. Köprünün sağında solunda yaşlı teyzeler o kadar samimi pozlar veriyorlar ki. Köprünün bir girişinde maymun heykeli, bir girişinde de köpek heykeli var. Ay takvimine göre Maymun yılında başlamış, Köpek yılında bitmiş (veya tersi yanıltmış olmayalım). Köprüyü Japon tüccarlar 1593 yılında yaptırıyor. 1719 yılında Vietnamlılar köprü içine küçük bir tapınak eklemiş. Köprünün başında küçük dükkanlar içinde çok güzel resimler ve el işleri var, bakmadan geçmeyin derim.

kuru.umit
01-01-2009, 23:58
Hoi An şehrinin bir diğer özelliği de Vietnam tarzı tüp evlerin bulunması. Bu evlerin ön tarafı dükkan ve arka kısımları da yaşam alanıymış. İnce uzun evler. Tüm Vietnam şehirlerinde varlar ama en iyi örneklerini bu şehirde görebilirsiniz. Bu müze evlerden bir tanesinin içini gezdik (Tan Ky evi). Gerçekten çok ince oymalar ve el işleri var. Ama nehir taşmaları yaşanabiliyormuş ve bu durumda da evi su basıyormuş. En son bir Çin tapınağını gezdik. Bahçesi çok güzeldi. İçinde kıymetli resimler var. Burada yuvarlak tütsülerden satın alıp, dilek dileyerek yakabiliyorsunuz. Yanmanın tamamlanması çok uzun sürüyormuş.
Hoi An içinde eski mahalleleri gezdik. Gecesinde de köprüyü tekrar ziyaret edin, ışıklar altında çok güzel görünüyor. Eski mahallesinde bir pastanemsi dükkana girip, terasında nehir karşı Vietnam kahvemizi içtik. Pastaları çok güzel deneyin derim..
Yarın Vietnam da son durak olan Ho Chi Minh City ‘e yani Saigon’a uçuyoruz..
Gezekalın.

Güler
02-01-2009, 16:22
Okudukça ve fotoğraflara baktıkça inşallah daha bitmemiştir diye iç çekiyorum emin olun.
Çok çok teşekkür ederim.

kuru.umit
03-01-2009, 08:02
Vietnam Kamboçya Laos Gezi Notları-8
Ho Chi Minh Şehri
Hoi An’dan Danang havaalanına geçerek Ho Chi Minh City’e uçtuk. Uçak sabah erken saatte olduğundan vakitlice şehre vardık. Sabah bir program, öğleden sonrada Cu Chi tünelleri gezisi var. Bu nedenle erken gitmek iyi oldu. Uçuş 50 dakika sürüyor.
Ho Amcanın ismini taşıyan Ho Chi Minh şehrinin eski ismi Saigon. 6.5 Milyon nüfusu ile Vietnam’ın en kalabalık şehri. Mekong Deltası kenarına kurulmuş bir şehir.
Havaalanından çıkıp şehre girer girmez karşımıza motosiklet ordusu çıktı. Sanki tüm şehir bizi haber aldı, transfer otobüsümüzün civarında, motosikletleri ile eşlik ediyorlar. Gece motosiklet sayısının ne kadar fazla olduğu daha da iyi anlaşılıyor. Çocuklar bile motorla bütünleşmişler bir güzel uyuyabiliyorlar.
Bu kez akıllı işi yapıp, otele yerleşme faslını atlayarak tura çıkıyoruz. Önce Jade Emperor Tapınağına (yeşim imparator tapınağına) gittik. Bu da programda yoktu, fazladan istedik, sağ olsun genç kardeşler lokal rehberlerden programa dahil edilmesini istediler. Bu tapınak 1909 yılında yapılmış, yani çok eski değil ama tapınak içindeki işçilik nedeni ile mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Taoist bir tapınak ve yeşim imparator Huang onuruna yapılmış. İçinde kadınlar için ayrı bir bölüm var, çocuk sahibi olmayı dileyen kadınlar burada adakta bulunuyorlar. Ortalıkta mistik bir hava var, tütsü kokusu baş döndürüyor. Bahçesinde içinde kaplumbağaların bulunduğu bir havuz var. Kaplumbağanın şans getirdiğine inanılıyor. Kaplumbağanın birinin sırtına kırmızı bir gamalı haç çizilmişti. Garipsedim ve Hitler özentileri ne arıyor burada dedim. Sonradan öğrendim ki bu işaretin Hinduizm, Budizm gibi dinlerde şans, uğur sembolü (swastika) olarak anlamı varmış. Hitler efendi nereden aldı da bu güzelim sembolün anlamını kirletti anlamadım.
Daha sonra Saigon şehri postanesine gittik. Postane çok güzel bir yapı ve Fransızlardan kalma. Mimarı da tanıdık; Gustave Eiffel. Bazılarımız buradan eşe, dosta kart attılar. Ben yapmadım, itiraf ediyorum, pişmanım. Ama Laos’dan hanıma bir kart attım..
Notre Dame katedrali de Fransızlarca 1893 de yapılmış. Bu adamlar uğura filan aşırı takıntılılar. Uğurlu sayı (7,9, 13 gibi), uğurlu gün gibi takıntıları fazla. Bizde epey bir gelin damat fotoğrafı çektik. Mekong nehri kenarında bir restoranda yemek yedik. Tabii ki Vietnam yemeklerinden bir menü var. Ama burada sunumlar çok orijinaldi, soğan ve havuçlarla süslenerek insan şekli verilmiş hindistan cevizi kabuğunun içinden güzel bir karides yemeği çıkabiliyordu. Bahçesi çok güzeldi. Her taraf orkide doluydu. Yan tarafta düğün salonu vardı, grup üyeleri Vietnam düğünü görme bahanesi ile düğün şekeri avına gittilerse de elleri boş döndüler. Düğünleri bize benziyor, gelin-damat misafirleri kapıda karşılıyor, akraba arkadaş grubu eğleniyorlar. Bu düğünde şarkıcı da vardı, zengin düğünü olsa gerek.

kuru.umit
03-01-2009, 08:28
Ho Chi Minh City den fotolar.

Ali H. ALI
03-01-2009, 10:11
Iyi gunler kuru.umit, daha onceki Peru geziniz gibi, Vietnam,Kambocya ve Laos gezinizi de guzelce anlatip fotograflarla da cok guzel suslemissiniz. Elinize yureginize saglik.

Ben esas bonzailere bittim. Getirme şansım olsa onlardan getirirdim.

BONSAI'lerden etkilendiginizi goruyorum. O bonsailerden getiremediniz diye uzulmeyiniz. Buyurun aramiza katilin elimizden geldigince sizlere bonsainin nasil yapildigini ogretmiye calisalim. Vietnamda bittiginiz bonsailer gibi siz de bonsai yapabilirsiniz.(deneyim ve zaman gerekli:))

Güler
03-01-2009, 11:12
Devamı var değil mi sevgili kuru.umit?

kuru.umit
03-01-2009, 11:55
Sevgili Ali H. Ali, bu mükemmel daveti zevkle kabul ediyorum. Kıyısından ucundan bonsai çalışmalarınıza zaten bakıyorum ama yapamam herhalde diyordum. Yine de adenium fidelerinden edindim. Benim işim belli olmaz, kötü tarafı tek iş-güç o olur diye korkuyorum:))
Sevgili Güler, devamı var tabii ki. Esas Mekong tekne gezisi ve Laos gezisi çok ilginizi çekecektir. 2000 nin üstünde foto var tasnif ve gönderileceklerin seçimi zaman alıyor. Akşam Cu Chi tünellerini anlatacağım. Çok ilginç gelecektir. Pazarada Mekong deltası gezisi. İlginiz için teşekkür ederim.
Ümit Kuru

cemal.S
03-01-2009, 13:02
Devamının olduğuna en çok sevinenlerdenim. Akşamı bekliyeceğizzz.

Kolay gelsin.

Minem
03-01-2009, 13:36
Ümit Bey, anlatımınız da fotoğraflarınız gibi muhteşem. Çok teşekkür ederim paylaştığınız için.

Mine Pakkaner
03-01-2009, 21:30
Akşam Cu Chi tünellerini anlatacağım. Çok ilginç gelecektir

Akşam oldu Ümit Bey :) Hatta gece oldu. Okurlarınız, gezisevenler sizi bekliyoruz :)

kuru.umit
03-01-2009, 21:58
Yemek sonrası tekrar otobüse doluşup Ho Chi Minh şehrinin 40 km kuzeybatısında küçük bir şehir olan Cu Chi ‘ye (Ku Çi okunuyor) doğru hareket ettik. Bu şehir Amerikan savaşının kaderini tayin eden tünelleri ile meşhur. Tüneller sistemi sadece bu alanda yok, ancak en meşhuru ve uzunu bunlar ve turist çeken alanda burası oluyor. Cu Chi Şehrinden geçip tünellerin girişine geliyorsunuz. Kocaman ve garip görünümlü Jack Fruit meyve ağaçları arasından kocaman bir tünelin içinden geçiyorsunuz. Bence bu tünel sizi olaya baştan sokmak amacı ile yapılmış. Onlarca yıl boyunca, yörenin kadın erkek tüm insanlarının katılımı ile yaptıkları tüneller sisteminin ziyaretine, bir tünelden giriyorsunuz.

Önce bizlere video eşliğinde yarım saat kadar süren bilgi verildi. Tünellerin Amerikan savaşı için yapıldığını sanıyordum ama aslında ondan çok önce Fransızlara karşı yapılmış ve kullanılmış. Yani yapımı on yıllar almış. Fransızlara karşı yapılanlar 20 km civarında iken, Amerikalılara karşı yapılanlar 200 km uzunluğunu bulmuş. Yapımında tüm yöre insanı çalışmış. Bu tüneller 10 metre derinliğe kadar inebiliyor.

Bazı yerlerde nehre tünellerden çıkış oluyormuş. Tünellerin içinde hastane, mutfak, yatakhane, toplantı salonları ve hatta sinema salonu bile varmış. Tünellerin girişi o kadar dar ki standart bir Amerikalı askerin girişi ve Vietnamlı gerillayı takibi imkansızmış. Bu amaçla Amerikalılar özel birlikler getirip, takip işini yapmaya çalışmışlar. Bu iş için getirdikleri askerler zayıflıkları ve kısa boylu olmaları ile Vietnamlıya benzeyen Meksika kökenli askerlermiş, bir de özel yetiştirilmiş köpekler. Ancak yine de başaramamışlar ve baskınlar yiyerek ağır kayıplar vermişler.

kuru.umit
03-01-2009, 22:04
Bu kısa bilgilendirmeden sonra geziye başladık. Başımıza bir görevli verdiler, bu görevli eşliğinde yeşillikler arasından yürümeye başladık. Bu görevlinin ilk gösterdiği şey bir tünele nasıl girileceği ve nasıl kamufle olunduğuydu. Ben dahil, bazı arkadaşlar denedik. Daha sonra maketlerden yapılma Vietkonglarla (Vietnamlı gerillalara verilen ad) fotoğraf çektirdik. İsterseniz küçük tüneller sistemi içinde gezinmeniz mümkün.

Tabii ki yerel rehber olmadan bunlardan birine girmenize izin yok, girseniz de yol ayrımlarında kaybolmanız olası. Bu tünellerden birisi kısa mesafeli (30 mt kadar), diğeri daha uzun. Kısa olandan yürümek istedik. Yürüme deyince, bu tünellerde dik olarak yürüme diye bir şey yok, kaldı ki bu tüneller turistler için biraz genişletilmiş ve daha yüksek yapılmış. Önde rehber, 6-7 kişi daldık tünele.

Tünelin yüksekliği 1 mt den biraz fazlaydı. Rehber hızlı gidince (belki de muziplikten hızlı gitti) ön ve arka grup arasında fark açıldı. Allahtan İstanbul da gezi çalışmasını yaparken fener götürmek lazım uyarılarını dinlemiş ve feneri yanıma almışım. Biraz daraldım ama 30 mt bitip de ışığın ucu gözüktüğünde kendime aferin dedim. Işığı görmek ne güzel! İnsanlar bu tünellerde nasıl günlerce yaşamışlar, azıcığını bile olsa anlamaya çalıştık. Oralara kadar giderseniz bunu yaşamadan asla gelmeyin, tabii ki fenerinizi yanınıza almayı da unutmayın.

Bir bölümde Vietnamlı gerillaların Amerikan askerlerine karşı hazırladıkları çok basit düzeneklerle kurulmuş ama çok etkili tuzakları sergiliyorlar. Bir kısmını filmlerden gördüğümüz tuzakların orijinallerini görmek savaşın ne kadar acımasız olduğunu düşündürdü.

Savaş insanın yaratıcı yanını da açığa çıkartıyor, bazen bu yaratıcılık insanın canını nasıl alırım şeklinde açığa çıkarken bazen de yıpranmış araba lastiğinden ayakkabı yapma şeklinde gözüküyor.
Bu arada iki yerde mola verdik ve birinde tatlı patates yiyip, yeşil çay içtik.

kuru.umit
03-01-2009, 22:07
Burada tur yaklaşık 1,5 saat kadar sürdü. Arkasından tekrar otobüse atlayıp Ho Chi minh şehrine geri dönmeye başladık. Tünellere gelişte yol kenarında sıra sıra ağaçlar görmüştüm. Dönüşte bu ağaçların ne olduğunu sorunca yerel rehber Kauçuk ağacı olduğunu söyledi. Hemen otobüsün durdurulmasını rica ettim. Gruba durumu izah edince hep beraber fotoğraf makineleri ile araçtan indik ve deklanşörlere bastık. Kauçuk ağacını buralara Fransızlar getirmişler ve ticaretini yapmışlar. Burada hala kauçuk ağacı yetiştiriliyor ve sabahları ağaçlar kauçuk için çiziliyormuş. Kauçuk ağacının sıvısı çok pis kokuyor.

kuru.umit
03-01-2009, 22:16
Bu gün iyi geçti, finali de iyi yaptık diye Ho Chi Minh’e döndük ama meğerse sürprizler bitmemiş. Burada yeni yıl kutlamaları için hazırlıklar yapılmış ve şehir halkıda Pazar günü olduğundan motosikletleri ile bunları gezmeye çıkmış. Şehir rengarenk, onbinlerce insan (abartmıyorum!) yollarda. Yine motorlarda ailece geziyorlar.

Hareketlilik başımızı döndürüyor, nereyi çekeceğimizi şaşırdık. Gece pazarına doğru yürümeye başladık, ama yol kenarında gördüğümüz Bach Dang isimli dondurmacıyı görünce işler biraz değişti. Buranın Hindistan cevizi içinde sunulan dondurması müthiş, denemeniz gerekiyor, size fotosunu gönderiyorum; öyle ya yediğim içtiğim bana, size gösterip, anlatıyorum..

Rex Otel savaş sırasında özellikle yabancı gazeteciler tarafından kullanılmış olan bir otel. İçi çok hoş döşenmiş. Buranın çatı barına çıkıp mutlaka bir şeyler içmeniz ve Ho Chi Minh şehrine tepeden bakmanızı tavsiye ederim.

Şehir güvenli gibi gözükse de aslında bir turistin dikkatli olması gereken şehirlerden birisi olarak kabul ediliyor. Grup psikolojisi ile toplu hareket etmenizde fayda var.

Gece marketi pek de hayal ettiğim gibi çıkmadı ama kapalı bir pazarları var; Ben Thanh. Buradan küçük hediyelikler almanızı öneririm. Bahsettim mi bilmiyorum; Vietnam para birimi Dong. Bir Amerika Doları yaklaşık 17000 Dong ediyor. Pazarlık yapıyorsunuz ama pazarlığını yaptığınız şey 1-2 USD doları bile olabiliyor. Beğendiğiniz bir şey varsa buradan alın derim. Biz aldık aldık, almadıklarımız içinde pişman olduk. Pazarın bir kısmı küçük objelerin satıldığı dükkanlardan, bir kısmı baharat satan dükkanlardan oluşuyor. Pazarın dışında da canlı deniz ürünlerinin satıldığı bir bölüm var, burayı mutlaka gezin, ne kadar çok deniz ürünü olduğunu görünce şaşıracaksınız.

Rex otelin yanından sahile doğru yürüdüğünüzde bazı resim satan dükkanlar göreceksiniz. Bunlardan çok iyi röprodüksiyon yağlı boya eserler veya özgün Vietnamlı ressamların tablolarından edinebilirsiniz, tabii ki uygun fiyata.

Ho Chi Minh şehrinde yapamadıklarımızda oldu. Örneğin Cholon Cyclo turunu yapmaya çabaladık ama yapamadık. Bu tur, Cholon denen Çin mahallesinde çek çeklerle atılan bir tur. İlginç olabilirdi.
Ho Chi Minh şehri beklediğimden iyi çıktı. Burada bir gün Vinh Long denen bir yerde Mekong deltasına tekne turu yaptık. Burası benim Vietnam da favorimdi. Burasını ayrı bir bölümde anlatmayı uygun gördüm. Çok hoşlanacaksınız. Yani arkası yarına…

Gezekalın..

kuru.umit
03-01-2009, 22:18
Ho Chi Minh den son fotolar

zenfree
03-01-2009, 22:34
Laos şu anda çok bakir bir ülke, değerlendirmenizi isterim. Turiste yeni açılıyorlar, çok özgün bir ülke anlatınca seveceksiniz. Doğası hala bozulmamış.
Çok uzattım, sorarsanız söylerim. Fena da çalışmamışım hani ! Sizi ben mi götürsem ne ?

Bu bir şaka değilse ben şimdiden para biriktirmeye başlayayım.;) Ama tüneller hariç. Okurken bile fena oldum.

kuru.umit
03-01-2009, 23:21
Doğrusu bir gittiğimiz yere bir daha gitme lüksümüzü kendimizde göremiyoruz. Çünkü harcayabilecek az para ve az zamanımız var ama gezilecek çok fazla yer var. Ancak Vietnam ve Laos benim için özel oldu. Bir kez daha, programı çizerek ve gezilmemiş yerleri katarak (doğası anlamında mesela Sapa denen yeri, Nha Trang denen şehri ve Mekong deltasında daha fazla yeri görebilmek isterdim).
Tünellerde bir şey yok.

Esas Kamboçya da Ölüm tarlalarını gezerken çok kötü olduk. 8000 üzerinde kafatasından büst yapılmıştı. Bir insan, diğer bir insana bunu nasıl yapabilir anlayamadık. Bu ülke insanlarını soykırım yapmakla suçlayan sözde aydınlarımızın , soykırımın ne demek olduğunu anlamaları için burayı görmelerini isterdim. Bu satırlarda yazıp yazmamakta tereddüt ediyorum ama herhalde büyük bir itiraz gelmezse bu nedenle bile olsa yazacağım..

Gerçekten gitmek isteniyor mu merak ediyorum? Burası için 10-14 kişilik bir grup sayısı ideal. Fazlası problem oluyor (hızlı hareket edememek anlamında). Aslında Vietnam ve Laos un doğası için özel bir tur olsa biz bile düşünebiliriz. Kişi başı 2000-2200 EU civarı gerçekleşmesi lazım (sadece Vietnam ve Laos dan bahsediyorum). Uçak bileti gidiş dönüş1100 EU civarı. Grup indirimi her zaman her şirketten alınabiliyor. Bizim grupla bunu yapıyoruz.

Vildan Sönmez
04-01-2009, 15:24
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96l%C3%BCm_Tarlalar%C4%B1

Wiet-nam ve Uzak Doğu daki savaşlar üzerine yapılan pek çok film var. 'Ölüm tarlaları' bunlar arasında öne çıkanlardan biri. Yıllar sonra gezerken bile dehşete düşmekte haklısınız Ümit Bey. Dünyada onca yoksulluk, açlık, hastalık varen bir de insanın insana ettiklerini anlamak mümkün değil.

Yazınızı bölüm bölüm okuyorum. Öyle güzel anlatmışsınız ki.

kuru.umit
04-01-2009, 16:55
Gelir gelmez Ölüm tarlaları, Good morning Vietnam ve Platoon filmlerini sipariş verdim zaten. Bu gezi sonrası daha ilginç gelecektir eminim.

kuru.umit
04-01-2009, 21:00
Mekong nehri 4500 km uzunluğu ile dünyanın en büyük 12. Asya kıtasının ise 7. büyük nehri. Tibet’in yüksek yaylalarından doğup, Çin, Burma, Tayland, Laos, Kamboçya’yı geçtikten sonra Vietnam’da Mekong Deltasını oluşturup denize dökülüyor. Bu delta, Vietnam’ın güneyine pirinç ve Hindistan cevizi, longan ve mango meyveleri deposu olma unvanını kazandırıyor. Mekong nehrinin 1200 balık çeşidine ev sahipliği yaptığını okumak beni çok şaşırttı.
Mekong Deltası insanları, nehir üzerindeki yaşamlarını yıllardır aynı şekilde sürdürüyorlar. Nehir onların her şeyi; yıkandıkları, çamaşırlarını, bulaşıklarını yıkadıkları, kazıklar üzerinde çakılı evlerde veya teknelerde yaşadıkları su hep aynı su. Buralara gelmişseniz (Tayland, Laos veya Vietnam’a) bu nehir veya onun kolları üzerindeki yaşama şahit olmalısınız.
Mekong nehri gezisini dört gözle bekliyordum. İnsanlarının gündelik yaşamlarını gözlemek yanında, dünyanın bu köşesinde doğa ananın içinde barındırdıklarından bazılarını da görebilecektik.
Sabah erkenden otobüse atlayıp yola düştük. Turlar genellikle Mekong nehri üzerinde gezi yaptırıyorlar. Genellikle de Ho Chi Minh Şehrinin 72 km uzağında bulunan My Tho’ya götürüyorlar. Burada bot kiralanarak nehir boyunca seyahat yanında, bu şehirde bulunan ve en meşhuru Vinh Trang Pagoda gibi bazı dinsel alanlarında ziyareti yapılıyor. Bunlar teorik bilgiler, pratiğini yaşamadık. Biz 136 km ötede bulunan Vinh Long’ a gittik. My Tho'yu bilemem ama burada geçen bir gün çok güzel oldu. My Tho biraz daha fazla turistik gibi gözüküyor, Vinh Long daha bozulmamış ve daha Mekong’a özgün gibi.
Otobüs yolculuğunun 70 km leri civarında Tram Dung Chan Mekong diye bir tesiste durduk. Burasının bahçe düzenlemesine bayıldım. Vietnam kahvesinin sert tadı ama güzel aroması eşliğinde bahçede bol bol fotoğraf çektik.
Daha sonra hareket ederek Vinh Long’a vardık. Önce şehrin içinden geçip, kiralanan bota bindik. Botla nehir kenarında insanların dükkanları ve evlerindeki yaşama şahit olduk. Bir kısım insan teknelerle gelen meyveleri boşaltırken, heman yanında bir kadın ağla balık tutmaya çalışıyordu. Bir diğer evde kadın çamaşır yıkıyordu.

kuru.umit
04-01-2009, 21:02
Bizi floating Market (yüzen market) e götürdüler. Ama ben ortada market filan görmedim. Bunun iyi bir örneğini Tayland’da görmüştüm. Floating markette nehir üzerinde çok sayıda küçük teknelerle satıcılar oluyor ve halk alışverişi burada yapıyor. Genellikle sabahın çok erken saatlerinde oluyor ve öğleye yakın dağılıyor. Araya parça sokmak gibi olacak ama Tayland'a yaptığımız geziden, birkaç yüzen market fotosu bulup ekledim.

uzman16
04-01-2009, 21:19
Bir kitap yazma zamanınız yaklaşıyor sanki Ümit Bey. Sizin diğer gezi yazılarınızı da okumuştum ama bu sanki kitap tadında oldu.

Görsellik bol olunca da yazıyı okumak bir başka keyif veriyor.
Çok teşekkürler.

kuru.umit
04-01-2009, 21:49
Bir müddet gittikten sonra tekne bizi bir yerleşim yerine götürdü. Burada pirinç ve Hindistan cevizi ile yapılan ürünler hakkında bir gösteri izledik. Pirincin mısır gibi patladığını ilk kez gördüm. Kabuğu ile birlikte bir tencereye atılan pirinç, bir toprakla karıştırılıp ısıtılıyor ve pirinç, mısır gibi patlamaya başlıyor. Sonra elekten geçirilip toprak ve kabuktan ayrılıyor ve yeniyor. Bir başka tezgahta ise Hindistan cevizinden şeker yapılmasını gördük. Başka bir tezgahta ise longan meyvesinin kabuklarını yakarak elde ettikleri ateşte karamel, zencefil, pirinç patlağı, Hindistan cevizi karışımından yapılma şekeri tattık. Önceleri biraz hijyen filan dediysem de sonra bıraktım kendimi. Ne verdilerse tattım. İçine yılanları tıktıkları şarabı bile tattım gitti.
Pirinç bu insanlar için her şey demek ve doğadan elde ettikleri her türlü ürünü sonuna kadar değerlendiriyorlar.

kuru.umit
04-01-2009, 22:10
Bu gösteri sonrasında tekne tekrar hareket etti. Hedef yemek yiyeceğimiz tesis. Bir gece öncesinden yerel rehberi bu geziye verdiğimiz önem konusunda uyarmış, doğa içinde bol fotoğraf çekmek istediğimizi söylemiştim. Bundan mıdır yoksa zaten öylemi olacaktı bilmiyorum ama rehber bizi bir iskelede indirip Hindistan cevizi, longan meyvesi ağaçları arasında nehir boyu yürümeye çıkarttı. Yaklaşık yarım saat- 45 dakika yürüdük. Hayatımın en güzel yürüyüşlerinden bir tanesiydi. Adını bilmediğim rengarenk çiçekler, avuç içi büyüklüğünde kelebekler eşliğinde yürüyoruz. Nehir kıyısında evi olanlar bizi görünce selam veriyorlar, uzatarak söyledikleri“Sin çaouv” (merhaba) larına bizde aynı şekilde karşılık veriyoruz. Biraz ilerde bir evin bahçesinde horozların içinde bulunduğu kafesler gördük. Biraz yanaşınca adamın horozların bacaklarını, gagalarını boyadıklarını gördük. Ya satışa götürecekti, ya da horoz dövüşü için hazırlanıyor, karşıdaki horoza karşı ürkütücü olsun istendiğinden boyanıyordu. Belki de başka bir anlamı vardı. Bu güzel yürüyüş sonrası aslında bir bonsai ve orkide çiftliği olan yemek yiyeceğimiz tesise geldik. Körün aradığı bir göz, Allah verdi iki göz…

kuru.umit
04-01-2009, 22:13
Vinh Long Fotolarına devam

kuru.umit
04-01-2009, 22:17
Vinh Long yürüyüşünden fotolar..

kuru.umit
04-01-2009, 22:49
Burada yemek yedim desem yalan söylerim, vaktin çoğunu orkideleri, bonsaileri, kelebekleri fotoğraflayacağım diye geçirdim. Bu arada masaya ilginç bir balık yemeği geldi. Bizim ekip, başlarında koni şapkaları ile bu balık başında pozlarını verdiler. Grubumuzun profesyonel fotoğrafçısı Mustafa onların en iyi fotosunu alacağım diye epey çabaladı doğrusu..
Yemek sonrası bizi bir sürpriz daha bekliyordu. İki ya da üçer kişilik gruplar halinde küçük teknelere binip, büyük teknemize nehir boyu geri döndük. Çok güzel bir deneyimdi. Sandallarda bu kürek çekme biçimi çok etkili gibi görünüyor. Hepimiz çok neşeliyiz, karşılıklı olarak sandaldan sandala laf atmalar var.
Gezi sonunda bir başka tesiste yeşil çay içip, meyve sunumu eşliğinde 3-4 Vietnam folk şarkısı seslendiren bir çiftin gösterisine şahit olduk. Allah için burada duyduğum en güzel ses bu çiftte. Hem şarkı söylüyorlar ve hem de görsel sunu var. Bizden bol bol alkış aldılar. CD ye kayıt şarkılarını satışa çıkarttılar. Aldım bir tane. Unuttum, daha dinlemedim ama yarın arabamda yol müziğim olacak..
Mekong nehir gezisi ile Vietnam gezisi tamamlanmış oldu. Sonrasında Laos var. Geziye çıkarken, benim için gezinin en önemli kısmı Kamboçya, Siem Rap’tı. Burada göreceğim Angkor Wat üzerine kurulmuş bir geziydi. Ama şimdi ki aklımla gezinin en güzel kısımlarının Vietnam’da kaldığını görüyorum.
Görüşmek üzere..
Gezekalın.

kuru.umit
04-01-2009, 22:53
Vinh Long gezisinden son fotolar.

Mine Pakkaner
05-01-2009, 13:43
Ne diyelim Ümit Bey, daha çok gezesiniz emi :)

Sağolun bizlerle paylaştığınız için.

kuru.umit
05-01-2009, 22:32
Gezinin Laos bölümü oralara kadar gitmişken görsek iyi olur diye planlanmıştı. Geziyi 4 gün uzattı. Doğrusu ya başlangıçta bizim grupta “değer mi” tartışması yaşanmadı değil. Ama size sonda söylemem gerekeni, en başta söyleyeyim: değer! Özellikle de Laos’un kültür başkenti Loung Phrabang. Eminim ki bu ülkede gizli saklı daha nice görsel hazineler vardır.
Laos, Vietnam’ın batısında topu topu 6,5 milyon nüfuslu küçük bir ülke. Aslında ülke ismi Lao insanları ülkesi. Ama Avrupalı Laos demiş, öyle kalmış. Tayland ve Laos arasında sınır yapan Mekong nehri Avrupalıların bu tür yanlış anlamalarına iyi bir örnek. Mekong nehrinin ismi yerel olarak Khong nehri. Me nehir, Mekong river dediklerinde, Khong nehir nehiri gibi bir adlandırma oluyor ama Batı demiş bir kere. Avrupalı ilk ayak basanların bölge adlarını, adetlerini yanlış anlama ve yorumlamaları sonucu aslından farklı adlandırmalar bölgeye yapışmış kalmış.
Laos Vietnam’a göre çok özgün bir ülke. Birisi başkenti olmak üzere, sadece iki şehrini görmemize rağmen bu farkı anlıyorsunuz.
Ho Chi Minh şehrinden uçakla Vientiane'e üç saate yakın uçmak gerekiyor; 912 km. Uçak saatinin öğle sonrası olması, uçaktan inmek, havaalanında vize almak (2 adet fotoğraf ve 30 USD gerekiyor), bavul almak derken Vientiane ancak akşamın karanlığında vardık. Tabii ki homurtularımız yükseldi ama yapacak bir şey yok. İlk gün kü program kaçtı, bir de yarına uçakla Luang Phrabang'a geçiş var.
Otel, Mekong nehri kıyısında, karşıda sokak satıcıları var. Mekong nehri kıyısında bizim kır lokantalarına benzeyen bir sürü lokanta veya yemek yeme alanı mevcut. Tezgahlarda balık, karides, meyve dolu. İsterseniz verin balık siparişinizi, karşı kıyı Tayland’a karşı, Mekong nehri kıyısında gece ışıkları altında yemek yiyin. İmrendim ama bu gezi iddialıyım, enterit neyin olmayacağım.
Laos’a ayak bastığımız ilk andan itibaren, ilk dikkatimiz çeken insanların güler yüzleri. Hele küçüklerin size bir şey satmak isterken ki önce “sabaydi” (Sa-Bai-Dee=Merhaba) diye başlayan sonra da “bay samting” (buy something-bir şey satın alsana!) diye biten sözleri yok mu! Grupta herkesin diline dolandı bu kelimeler. Bir de “Kop Ça” (Khawp Jai-Teşekkür ederim, sonuna Lay Lay eklerseniz çok teşekkür ederim oluyor) kelimesini sevdik. Diğer bir dikkatimizi çekende çok sayıda tapınak olması ve etrafta çok sayıda turuncu giysileri ile Budist rahip ve rahip adaylarının gezmeleri. Budizm burada en yoğun ve en eski haliyle yaşanıyor.
Akşam otele yerleştikten sonra yemeğe gittik. Yemek yediğimiz yer hoş bir mekandı. Yemeklerini beğendim ama bundan sonrada aynı yemeklerin, her gün aynı sırada ve çeşitte yenmesi biraz sıktı. Yemekte yerel dansların sunulduğu bir gösteri izledik. Bu arada methini duyduğum Laos birasının ilk tadışını burada yaptık ve Laos da kaldığımız süre boyunca da öğle ve akşam yemeklerinde onu içtim; çok güzeldi. Banko, tavsiye ederim.

kuru.umit
05-01-2009, 23:25
Ertesi sabah, bu gezi de birkaç kez yapmak zorunda kaldığımız gibi, çok erkenden kalkıp, kahvaltılar elimizde, dünün yapılamayan gezisini yapmaya çıktık. İlk durak Wat Si Muang adlı bir tapınak. Burasının yapımı çok da eski değil ve sonra ki gördüklerimize nazaran küçük bir tapınak ama önemli bir tapınak. Küçük olmasına rağmen var olan önemi, şehrin kutsal emanetlerinin saklandığı tapınak olmasından geliyor. Aslında Hindu bir Kimer tapınağı üzerine inşa edilmiş. Kimer tapınağı kalıntıları hala bir köşede duruyor ve bunların üstünde bir leylek gördük ama önce heykel mi değil mi anlamadık. Hiç hayat belirtisi yoktu, sonradan lütfen bir hareket edince canlı olduğunu anladık.
Burada yerel rehber Budizm hakkında biraz bilgi verdi. Bu sırada ellerinde tencerelerle turuncu giysili rahipler dışarıdan geldiler ve tapınağa girdiler. O anda ne olduğunu anlamamıştık, sonra ki günlerde anladık ki bu olay Laos’da her sabah erken saatlerde tekrarlanan ve Laos’a gelen turistlerin hiçbirisinin kaçırmaması gereken bir merasim; rahipler ellerinde tencereleri, kendilerini bekleyen ve ellerinde yemek dolu tencereleri ile rahipleri bekleyen halktan yemek bağışı kabul ediyorlar. Biz meğerse bu olaydan dönen rahipleri görmüşüz. Topladıkları yemekleri tapınakta paylaşıp yiyorlardı. Luang phrabang’da bu rütieli her gün saat 5:30 da kalkıp seyrettim. Mutlaka şahit olmalısınız.

kuru.umit
06-01-2009, 00:16
Bu ziyaret sonrasında sabahın erken saatlerinde açılan diğer bir yere, Vientiane pazarına gittik. Belli ki yerel rehber daha geç açılan yerler için vakit kazanıyor, olsun biz memnunuz. Bu pazarlar bu saatlerde genellikle yiyecek alış verişi için varlar. Buradan sonra Patusai ya da Zafer Takına gittik. Burası tipik Lao mimarisi ile, Paris’teki Zafer Takı örnek alınarak 1958’de yapılmış; Fransız boyunduruğu altından kurtulmuş bir ülkeden, ilginç bir gönderme.. Buranın en üstüne çıkıp Vientiane panoramasını fotoğraflıyoruz. Gördüğüm en sade başkentlerden.
Artık ortalık iyice hareketlendi. Sırada That Luang var ve bu tapınak Laos’un ulusal simgesi. Bu tapınakta Budizmin kutsal emanetleri var (Stupa). Tipik bir Laos tapınağı ve büyük bir tapınak. 1566 yılında yapılmış ancak savaşlardan zarar görmüş yanlarında bulunan tapınaklar yeni yapılmış.
Wat Sisaket burada gezdiğim tapınaklar içinde en güzel olanıydı. Buranın özelliği, 1800’lü yıllarda Siyamlıların saldırılarından yıkılmadan kurtulabilen tek tapınak olması. Çok güzel bir yapı. İçinde 8000 üzerinde Buda heykeli var.
Wat Phra Keo bir diğer gezdiğimiz tapınak. Burada bir zamanlar bulunan Emerald Buda artık Bangkok da bir tapınağın içinde sergileniyor.
Öğleye kadar geziyi tamamlayıp, Luang Prabang’a uçmak üzere havaalanına gittik. Yarın Luang Prabang’dayız.
Gezekalın..

kuru.umit
06-01-2009, 00:18
Vientiane den son fotolar.

Vildan Sönmez
06-01-2009, 00:40
Ümit Bey, Vietnam,Kamboçya ve Laos vatandaşları keşke bu yazıları okuyup,fotoğrafları görseydi keşke. Kendilerini ve ülkelerini böyle anlatan birini fahri elçi ilan ederlerdi bence.Adeta tanıtım kitapçığı olabilecek bir sunum oldu.

kuru.umit
06-01-2009, 23:17
Laos-Luan Prabang-1
Vientiane’de bir gece ve yarım gün geçirme sonrası, Laos Havayollarının tarifeli uçakçığı ile Luang Prabang’a hareket etmek üzere havaalanına gittik. Uçakçık diyorum çünkü gerçekten minik bir uçak. Ama gövdesi bol renkli, çok sallamasına rağmen sevdik biz uçakları. Vientiane’nin 425 km kuzeyinde bulunan Luang Prabang’a uçuş 40-50 dakika kadar sürüyor.
Luang Prabang’da otelimiz, şehrin merkezinde ve tam da gece pazarının kurulduğu cadde üzerinde olan Ancient Luang Prabang Hotel. Güzel bir butik otel ve konumu dışında, odalarını da çok sevdik. Otelin önünde kurulan ve çeşit çeşit meyve ve çukulata ile yapılmış keklerin satıldığı tezgaha üç gün boyunca dadandık, durduk. Portakallı kekler banko favorimiz. Karşımızda ise devamlı açık olan ve meyve tezgahlarının bulunduğu başka bir pazar var. Akşam kurulan ve gece saat 22’ye kadar açık kalan pazarı da göz önüne alırsak, daha ne olsun, otel bizim için biçilmiş konumda bir otel..
Yerleşme ve yemek faslı sonrası Luang Prabang gezimize başladık. İlk izlenimlerimiz çok güzel bir şehir olduğu yönünde. Vietnam’daki Hanoi ve Ho Chi Minh şehirlerine göre çok tenha bir şehir ve trafik desen yok denebilir. Vietnam’ın 322000 km2 sine düşen 83 milyonluk insanın yanında Laos’un 237000 km2 sine 6,5 milyon insanın düştüğü gerçeğini bilirseniz bu fark gayet normal denebilir.
1949 Yılında Fransızlardan bağımsızlığını kazanan, 1975 yılına kadar süren iç savaşlar sonrasında iktidara gelen komünist rejimle yönetilen Lao insanları belli fakirler ama sürekli güler yüzlüler.

kuru.umit
07-01-2009, 01:15
“Din, insanların afyonudur” diyen bir rejimle yönetilen ülkenin bu kadar çok tapınağa sahip olması ve Budizmin bu kadar yoğun yaşanması çok ilginç. İlk gezi durağımızda ister istemez bir tapınak; Wat Visoun.
1500'lü yılların ilk yarısı içinde yapılan Wat Visoun, daha sonra da bolca göreceğimiz tapınak örneklerinden bir tanesi. Budizm öğretisinin ilk hali olan Theravada’yı (eskilerin yolu) takip eden Loas’lu rahiplere (belki keşiş demek daha doğru olacak) bu tapınaklar içinde bolca rastlıyoruz. Budizmin bir diğer kolu olan Mahayana (daha esnek olan) öğretisini ise Vietnam’ın Budistleri takip ediyor. Tapınağın arka bahçesinde bir stupa var ve çevresi çitlerle çevrilmiş. Burada 6-7 adet kız çocuğu oyun oynuyorlar. Stupanın arka tarafında da erkek çocuklar kümelenmiş misket oynuyorlar. Misket oynayan çocukları o halde görünce bizim çocukların misket oynaması aklıma geldi, dedim ya çocuk her yerde aynı çocuk.

kuru.umit
07-01-2009, 01:21
Sonraki tapınak ise Wat Aham. Bu tapınakta 1500’lü yıllarda yapılmış ama şimdiki tapınak, orijinali üzerine 1800 lü yıllarda tekrardan yapılıyor. Bu tapınakta, dünyanın en çok bilinen efsanelerinden bir tanesi olan Ramayana efsanesine(erdemlilik timsali Rama’nın, kötü güçler tarafından kaçırılan karısı Sita’yı kurtarmasının anlatıldığı öykü) ait resimler duvarları süslüyor. Bu efsaneyi hem Vietnam’da, hem Laos da ve hem de Kamboçya’da bolca dinliyorsunuz, tabii bazı anlatım farklılıkları ile. Tapınak bahçesinde genç keşişler yere beton dökmeye çalışıyorlar. Tarafımızdan izlendiklerini anlayınca rahatsız olmuyorlar. Hatta izin istendiği zaman fotoğraf çekilmesine izin vermeyen Budist keşişe de rastlamadık. Bizde deklanşörlere bolca bastık tabii ki. Tam da okul dağılma zamanına denk geldik, okul çıkışı çocuklar harika pozlar veriyorlar.
Bu tapınağın arka tarafı Nam Khan nehrine bakıyor. Bu nehir Mekong nehri ile birleşiyor.

kuru.umit
07-01-2009, 01:34
Bu tapınağın arka tarafı Nam Khan nehrine bakıyor. Bu nehir Mekong nehri ile birleşiyor. Bir sonraki tapınak Phousi tepesindeki Wat Phousi. Ancak tapınak bahanesi, esas önemli olanı güneşin batışına şahitlik etmek. Gerçekten tüm gezi boyunca en güzel güneş batışına burada şahit olduk. Beş yüze yakın merdiveni dura dinlene çıktık. Merdivenler boyunca da bolca Buda heykeli gördük (yatanından, mutlu Buda’sına kadar). Şehrin tam merkezinde ve en yüksek tepesi olan bu yerden harika manzara fotoğrafları aldık. En sonunda tepeye çıktık. Herkes bizim gibi günbatımını beklediğinden tepe kalabalık, bu nedenle tepeninde tepesine çıkmaya karar verdik ve sevgili Mustafa ile tapınağın Stupasına tırmanıp tepenin de tepesinde en güzel yeri kaptık. Bunu bizim akıl ettiğimiz sanmayın, bizden önce uyanıklar vardı, biz onları izledik. Biraz saygısızlık olduğunu hissettik ama pişkinliğe vurduk, fotoğraf aşkı böyle bir şey işte. Güneş artık battı batıyor, bir Laos vatandaşı bizi oradan indirmek için el kol işareti yapmasın mı! Kafamızı çevirdiysek de adam inatçı çıktı (bir yandan da hak veriyoruz). Biz de insanlara önce inmeleri için yol vermeye başladık (uyanığız ya, en son inip güneşin batışını fotoğraflayacağız). Bizden sonra çıkan grubun diğer elemanlarına ağır ağır inmeleri talimatını verdik ama sonunda sıra Mustafa ve bana geldi. Mustafa’nın mesleği fotoğrafçılık, onun fotoğraflarının yanında benimkiler amatör kalınca tabii inme önceliğini ben aldım. Umarım Mustafa o anı yakalamıştır.
Yolda küçük çocuklar gördük. Küçük ellerinde küçük kafesler, içlerinde de her bir kafeste bir veya iki kuş. Bu kuşlara özgürlük vermenin bedeli bir Amerikan Doları. Bir kafes alıp kuşları özgür bıraktım, kafeside küçük bir dala astım. Kim öğretti bu küçük çocuklara, küçük kuşların özgürlüğünü satmalarını bilmiyorum. Ama iyi bir şey yapmadıkları kesin..
Yarın Luang Prabang sonu..

ilker_eroglu
07-01-2009, 01:58
Sn kuru.umit,

Paylaşımlarınız ve anlatımlarınız için teşekkürler bizim gözümüz ve kulagımız oldugunuz için teşekkür ederim.

Kolay gelsin iyi yolculuklar.

İlker

cemal.S
07-01-2009, 10:08
Süper inanın. Sabah sabah öyle güzel bir tur olduki sanalda olsa harikaydı.

Dünyanın her köşesinde köylü köylü ve belirtmişsiniz çocuk çocuktur. Üreten ve paylaşanla oyunları ile mutlu olanlar diyelim.

Yüreğinize sağlık.

zenfree
07-01-2009, 19:39
Kop Ça Lay Lay Ümit Bey.;) Keyifle takip ediyoruz.

kuru.umit
07-01-2009, 20:40
Luang Prabang’da ikinci günümüze uyandık. Sabah erkenden kalkıp, keşişlerin dilenme kapları ile halktan topladıkları yemek bağışları törenini seyretmek istiyorum. Dün geceden saati 05:00 kurdum, ama saat çalmadan uyandım. Balkondan sokağa baktım, hiçbir hareketlenme yok. Yerel rehber bizim kaldığımız otelin hemen başında bu törenin (aslında normal ve her gün tekrarlanan bir olay, ancak bizim için tören anlamı taşıyor) gerçekleştiğini ve saat 05:30’da sokakta, köşede olmamız gerektiğini söylemişti.
Bu arada bu tören hakkında öğrendiklerimi aktarayım; keşişler sadece sabah ve öğle yemeklerini yiyorlar. Akşam yemeği yemiyorlarmış. Sabahları ellerinde yemek kapları ile manastırdan sokağa çıkıp, kendilerini bekleyen halkın önünden geçerek, kaplarına yemekleri bırakmasına izin veriyorlar. Kapları dolunca da manastıra geri dönüp, yemekleri ortaya koyarak paylaşıyorlar. Manastıra keşiş olarak sadece erkekler girebiliyor. Manastıra ilk giren keşiş en küçük rütbeden başlıyor. Manastırda işler hep birlikte yapılıyor. Sabah yemek toplama alanının karşısındaki tezgahlarda hazırda yemekler ve meyvelerde satılıyor. İsterseniz buradan satın alıp, keşişlere bağış yapma şansınızda var.
Dönelim bizim törene; giyinip aşağıya indim. Sokağın başına gidip, keşiş aramaya başladım. Ancak ortalıkta kimseler yok. Sadece benim gibi birkaç turist ve el arabaları ile yemek satıcıları var. Yemek satıcılarını görünce doğru yerdeyiz dedim. Saat 06:15 gibi gün daha fazla ışıdı, sayımızda arttı. Bu arada insanların kaldırımda küçük tabure veya kilimlere yerleşmeleri başladı. Yerleşenlerin önemli bir bölümünü, özellikle uzak doğudan, turistler oluşturuyor. Karşı kaldırımda da bizler, ellerimizde fotoğraf makineleri hazır bekliyoruz. Sonunda ileriden tek sıra halinde, turuncu giysileri içinde keşişler gözüktü. Gülme yok, konuşma yok, boyunlarına geçirdikleri dilenme kapları ile kendilerini bekleyen yemek bağışçıları önüne kadar geldiler. Bağışçılar, yemeklerini uzatılan kaba birer kaşık olacak şekilde koydular. Bu işlem sırayla devam etti. Ardından diğer manastırdan çıkan keşişlerde ters taraftan çıkageldiler. Kimse kimseye çarpmadan dilenme kaplarını doldurdular ve geldikleri gibi manastırlarına doğru yöneldiler.

tatarbeyi
07-01-2009, 21:26
Ümit bey yalın ve akıcı anlatımınız uzak doğuya olan hayranlığımı arttırdığı gibi diğer dostlarında ilgi ve heyacanla izlediklerine tanık oldum. Çok teşekkür ederim.Güzel estanteneler bizlere yanınızda imiş izlenimi tattırdı. sağlıklı güzel günlerde nice mutlu gezilerde dostlarınız bol olsun.

zenfree
07-01-2009, 22:08
Hep aynı yemek mi dağıtılıyor? Merak ettim. Bütün dağıtıcılardan birer kaşık aldıklarına göre tek çeşit yemek olduğunu düşündüm.

kuru.umit
07-01-2009, 23:36
Aslında keşişler sadece oraya yemek almak için gelmiyorlar. Bir cadde boyu kabı doldurana kadar geziyorlar. Bazı bağışcılar yemekleri bol kepçe dağıttıklarından, diğerlerine yemek kalmıyor. O boş kaba sahip olan da başka bir yerde şansına ne çıkarsa alıyor. Bizim şahit olduğumuz kısım biraz fazla turistik kısımdı. Yemek satıcılarında pilav, meyve ağırlıklı kaplar satılıyordu.

kuru.umit
07-01-2009, 23:42
Sabah otelde yaptığımız kahvaltı sonrasında geziye Luang Prabang’ın pazarını gezerek başladık. Sonrasında Vat Mai tapınağını ziyaret ettik. Bu tapınak, duvarlarında kabartma resimleri ile meşhur. Tapınaktan sonra cadde boyu yürürken anaokulu olduğunu düşündüğümüz ve çocuklarla dolu bir bina gördük. Bu kadar neşeli çocuk olur da biz durur muyuz, daldık içeri. Kimisinin ayakları çıplak, kimisi biraz daha bakımlı.

kuru.umit
07-01-2009, 23:47
Vat Xieng Thong tapınağı (altın şehir tapınağı), Luang Prabang’ın en etkileyici tapınaklarından ve Mekong nehri ile Nam Khan nehrinin birleştiği yere yapılmış. Bu tapınağın en önemli özelliği, aşağılara kadar inen klasik Lao tapınak damlarına sahip olması. Kraliyet ailesi bir zamanlar burada ibadetini yaparmış. Burası aynı zamanda Kral Sisavangvong’un kemiklerine de ev sahipliği yapıyor. Asyanın en güzel tapınaklarından bir tanesiymiş. Bu tapınakta kıymetli ve değerli Buda heykellerinin konduğu büyük bir arabada saklanıyor.
Bu tapınak ziyareti sonrasında (Artık tapınak ziyaretlerimiz hızlandı. En iyi örneklerini görmemize rağmen, biraz da bıkkınlık var) Mekong nehri kıyısında limana bağlı uzun, garip görünümlü tekneye binmek için dik merdivenlerden indik. Bu tekne ile Mekong nehrinin, Laos tarafında tur yapacağız. Ben gayet memnunum, bu nehri sevdim bir kere..

kuru.umit
07-01-2009, 23:53
Teknemiz çok uzun. Kaptanın eşi ve çocuğu da aramızdalar. Çocuk zaman zaman gözaltından bizi süzmekle birlikte, çoğu zaman da kendi dünyasında. Mekong nehri sürprizlerle dolu ve deli gibi akan bir nehir. Musonlar zamanında yağan bol yağmurla, bu nehir ciddi anlamda yükseliyormuş. Nehir içinde bazı yerlere direkler dikerek, yükselme dönemlerde teknelerin kaza yapmasını önlüyorlarmış. Rehbere nehir kenarlarındaki ağaçların ne olduğunu sorduğumda bazısına Tik ağacı, bazısına Banyan ağacı diyor.
Tekne bir limana yanaştı. Burada pirinç şarabı yapımını öğreniyoruz ve yapılmış olan şaraplardan tadıyoruz. Tadı pek güzel değil.
Bu sefer tekne gezisi grubun genelini pek açmadı, millet sıcaktan mı, açlıktan mı, yorgunluktan mı, yoksa hepsi birden mi nedir uykuya daldı. Benim keyfim hala iyi.
Luang Prabang’da, Mekong nehri üzerinde yaptığımız tekne gezisinin son durağı Pak Ou. Pak Ou büyük bir mağara ve zaman içinde bu mağarada binlerce Buda heykeli birikmiş. Bu mağaradan sonra merdivenle bir üstteki mağara içindeki tapınağa gidiyoruz.

kuru.umit
07-01-2009, 23:57
Yine yol boyu çocuklar ve ellerinde kafesler, kafes içinde salınmayı bekleyen kuşlar. Bir kafes içinde kuş olmayan, tanıdık bir hayvan var;bir tarla faresi. Artık onu da salmak için dolar vermenin bir anlamı yok. Ama bu görüntü sonrası aramızdan birisi "farede yeniyor mu?" diye soruverdi. Yerel rehber “evet, bunlar tarla faresi, temizdir” deyiverdi. Grup adama nasıl baktıysa, yerel rehber arkasından ekledi ”ama ben yemiyorum” .
Ziyaret bittikten sonra hemen karşı kıyıda olan lokantaya geçtik. Burası pek hijyenik gözükmüyor, başka da alternatif yok. Grup bir de aç kaldı. Ben de bir şey yiyemedim ama soğuk bir Lao birası güzel geldi.
Sahilde nehirde yüzünü yıkayan bir bayan fotoğrafladım. Bu nehir, burada yaşayan insanlar için her şey demek.

kuru.umit
08-01-2009, 00:02
Sonra tekrar tekneye binerek Luang Prabang’a doğru dönüşe geçiyoruz. Bu sefer farklı bir yerden güneşi batıracağız ama önce çömlek yapımı ile meşhur bir köye uğrayacağız. Karaya çıktığımızda, çömlek yapımcısı köye doğru giderken çok güzel bir tesis gördük. Tesis yeni yapılmış ve yeni hizmete açılmış. Bahçesi renk renk çiçeklerle dolu. Burada dönüşte bir kahve içmeye karar verdik. Çömlek yapımı ile meşhur köyü ziyaret etmenize gerek yok. Biz erkenden, o güzelim tesise döndük. Biraz da medeniyetin lazım olduğu konusunda grup artık hemfikir. Kızıllaşan Mekong nehrine karşı kimimiz çayını, kimimiz kahvesini yudumlayarak anın tadını çıkarttı. Bu arada neredeyse tüm köyün çocuklarının ve bazı kadınlarının nehirde yıkanmaya başlamasını izlemek işin bir başka güzel tarafı oldu.

kuru.umit
08-01-2009, 00:05
Sularda dakikalarca eğlendiler. Bize de anı belgelemek düştü.
Mekong nehrinde kızıllık, karanlığa dönüşmeye başladı, yani otele dönme zamanı. Bir günü daha bitirdik, zaman ne de hızlı akıyor.

kuru.umit
08-01-2009, 22:37
Luang Prabang’da son tam günümüzdeyiz. Bugün öğleden önce eskinin Kraliyet Sarayı, bugünün Ulusal Müzesini gezip, ardından birisi ipek böcekçiliği işe meşhur olmak üzere iki Laos köyünü gezeceğiz. Saat 14’den sonrada bir başka doğa harikası olan Khuang Xi (Kuangsi) Şelalerine gidilecek.
Sabah erkenden kalkıp, yemek toplama törenini bir defa daha izledim ve fotoğraf çektim. Öncekileri kaydetmediğim için bu sefer ağırlıklı olarak video çekimi yaptım. Değişen bir şey yok, bugün de güzeldi.
Kahvaltı sonrası grup olarak topluca Ulusal Müzeye doğru yürüdük. 1904-1909 yılları arasında, Kral Sisavang Vong’a Saray olarak yapılan bu güzel yapı,1976’dan beri ulusal müze olarak hizmet veriyor.
Sarayın ana kapısından girişte soldaki bina geçmişte de, günümüzde de tiyatro olarak hizmet veriyormuş. Önde Kral Sisavang Vong’un dev bir heykeli bulunuyor. Bina da Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri saat 18:00 de Ramayana efsanesinden alınma sahnelerle canlı performans gösterileri oluyormuş. Bizim gittiğimiz günde vardı ama saati uymadı. Haberimizde olmadı, söyleyende. Bunun yerine sarayda fotoğraf sergisi vardı, onu gezdik.
Sağdaki tapınak ise kraliyet ailesinin ibadet ettiği tapınak. Sütun işlemeleri harika, tam krallara göre.

kuru.umit
08-01-2009, 22:40
Sol tarafta bahçede palmiye ağaçları ve geniş bir havuz mevcut. Havuz başında iki tane genç keşiş, gezideler. Fotoğraflamak için yaklaşayım dedim ama belli iyi vakit geçiriyorlar. Keyifleri fotoğraf vermekle kaçmıyor ama yine de bu sefer yapmak istemedim. Bunu yerine objektifin yettiği kadarı ile uzaktan fotoğraflarını çektim.
Karşınızda duran bina ise Saray. İçine girerken ayakkabılar çıkarılıyor ve fotoğraf çekmeye izin yok. Müze içinde kraliyet tahtı, özgürlük beratı ve dini bazı hazineler gibi eserler var. Sarayın kapısından girdikten sonra karşınıza çıkan yer ise Kralın kabul salonu. Ortada tahtı var. Bu odanın sağ tarafında, duvarlarında kesilmiş renkli ayna mozaiklerden insan, hayvan figürleri mevcut. Kralın kabul odasının sol tarafında ise kralın başyardımcısının kabul salonu var. Arka taraflarda da özel yaşam alanları. Hoş bir saray. Fransızların ülkeyi fiilen yönettiği ve sömürdüğü, şeklen kralın olduğu bir dönem olduğundan, saray içinde de Avrupai bir hava var.

kuru.umit
08-01-2009, 23:01
Bir gün öncesinden grubun geneli için kötü geçen 2 saatlik bot turu ve köy gezisi sonrasında alternatif olarak ne yapabiliriz diye sorguladığımızda, 15 km yakında bulunan ve bir proje kapsamında korumaya alınan Fillerin bulunduğu kampa yarım günlük gezi fikri cazip geldi. Tura ait akşam yemeklerinden artık vazgeçip, otelin bulunduğu caddenin sonuna doğru yaptığımız yürüyüşlerde varlığını keşfettiğimiz pizzacıya giderken, yolda dikkatimizi bir tur şirketinin tabelası çekmişti. Burada yarım günlük Fil kampı ziyareti vardı. Grubun en az yarısı için cazip bir öneri diye düşündüğüm bu olayı bizim rehbere açtığımda, sağ olsun ilgilendi ve indirimli fiyat önerisi geldi. Konuyu gruba açtığımda ben ve eşim dahil ancak beş kişi ile bu turu için parmak kaldırdı. Diğerleri köy gezilerini yapmaktan yana. Böylece beş kişi turdan ayrılıp, otele geri döndük. Bizi buradan araçla alacaklar. Öğle sonrası 14'de grubun diğer üyeleri ile birleşeceğiz.
Bu tur için adam başı 25 USD (normali 30 USD) ödedik. Buna otelden alış, tesisi geziş ve kısa bir Fil üstünde seyahat, sonrasında otele dönüş dahil. Bu turun diğer alternatifleri ise tam günlük tur veya birkaç günlük fil bakımı eğitimi için konaklamalı turdu. Benim gibi, "kim fil bakımını öğrenmek için eğitim alır ki derseniz", yanılırsınız. Biz turdan geri dönerken, bizi almaya gelen servis arabası, özel giysileri giydirilmiş konaklamalı tura katılan Avusturalya’lı turist kafilesini getiriyordu. Yarım günlük turlar kısıtlı saatlerde, bu nedenle bir gece önceden ayarlama yapmanız en iyisi. Bizim gibi bir de öğle sonrası tura gidecekseniz riskli. Arkadaşları bekletme olasılığı biraz sıkıntı yarattı. Ama onları yemekte yakalayıp, kazasız belasız ve güzel anılarla döndük.
Gelelim Fil kampına; Laos’un ülke olarak eskiden bilinen ismi bir milyon fil ülkesi. Saymışlar mı? Zannetmem, ama ne kadar çok fil olduğunu iyi ifade etmişler. Fil eskinin taşıma aracı, savaş aracı, buldozeri, yani her şeyi. Bu kamp şehir merkezinden 15 km dışarıda. Yolu rezalet, içimiz dışımıza çıktı. Arabada biz beş kişi, 70’lerin üstünde bir teyzem ve yanında bir genç adam (Kanada ‘dan gelmişler) bize eşlik ediyor. Teyze, herhalde file binmez dedim ama aslanlar gibi bindi.
Fil kampına gelince sizi bir bekleme alanına alıyorlar. Fillerin bugün biraz yoğun olduğunu söylediler. Bizden önce gelenler, gezideymişler. Zaman darlığı olmasa mesele yok!Etrafta fil yok ama öbek öbek fil pisliği var. Yarım saatin sonunda üzerinde Japonlar (veya Koreliler) ile filler gözüktü. Arka arkaya iki adet fil. Ne de heybetli hayvanlar!

kuru.umit
08-01-2009, 23:15
Fillere binmek için doğal olarak yüksekçe bir alana çıkıyorsunuz. Üç bayan bir file, 2 erkek bir file bindik. Fil ağır ağır harekete geçti. Aman yarabbi! Altınızdaki gücü hissediyorsunuz. Yani Tarzan’ın fillerle güreşi filan, külliyen yalan!
Turu ormanın içinde gerçekleştiriyorsunuz. Fil ara sıra sağa sola yemek için sapıyor ama onları idare eden fil şoförleri de çok becerikli. Bu küçük cüsseli adamların filleri yönetmek için, fillerin kulaklarını kullandıklarını fark ettik. Filin bu cüssesi ile bu kadar atik olabileceğine inanamazdım. Hangi bacağını, ne zaman atacağını o kadar iyi biliyor ki! Fil sırtında gezi yaklaşık bir saat sürüyor. Çok güzel bir ortamda, “iyi ki yaptık” dediğimiz bir gezi oldu.

kuru.umit
08-01-2009, 23:23
Sanal değil, gerçekten Laos da olduğumun kanıtıdır :))
Fil kampına fillerle giriş ve zafer nidaları (düşmeden kampa döndük ya!).
Başta biraz konsepte aykırı gibi gelmişti bize ama muhteşem bir deneyimdi, tavsiye edilir..

eylems
08-01-2009, 23:24
Ümit Bey, yazılarını okuyup, eklediğiniz fotoğrafları gördükçe tansiyonum çıkıyor. Diyorum ki bir grup düzenlesek, bizi siz götürseniz, ben de bu tansiyondan kurtulsam.:dilli:

kuru.umit
08-01-2009, 23:28
Neden olmasın ki. Ben bile yazdıkça ahh keşke şunu da yapsaydım diyorum. Birazdan şelale gezisi gelecek, tansiyon ilacınızı alın :))
Gitmek isteyen sayısı arttı. Başka sitelerden de teklifler var. Gerçi ortalık toz duman, bu krizde biraz zor..

cemo
08-01-2009, 23:34
Eylems yanlız değilsin. Okudukça ve resimlere baktıkça içim gitmekte. Sana eşlik ederim:))

kuru.umit
09-01-2009, 00:24
Fil kampına yarım günlük turumuz sonrası grubu ucu ucuna yakaladık ve hatta ayaküstü yemek bile yedik. Biz diğer arkadaşların turunu, onlarda bizim küçük turu merak ediyorlar. Gezdikleri en güzel köyler olduklarını söylediler ama biz hiç imrenmiyoruz. Bizimde keyifli anlarımız oldu, karşılıklı abartmanın bir anlamı da yok tabii ki..
Otobüsle şelaleye giderken dokuması ile ünlü olan bir köye uğradık. Köyü dokumacılığı ile değil ama küçük tapınağının içinde bulunan ve kaldıkları evin penceresinden bakan keşişleri çektiğim fotoğrafları ile anımsayacağım. Dedim ya keşişler uzak dünyanın kendilerine olan ilgisinin farkında ve her biri fotoğraf çektirmeyi biliyor. En sevdiğim fotoğraflar bunlar oldu.
Khuang Xi (Kuangsi) Şelalerine gitmek için 30 km mesafeyi yaklaşık olarak bir saatte gittik. Şelale alanına girişte ayıların koruma altına alındığı bir kafesle çevrili alan var. Grup nedense burada biraz fazla oyalandı. Oysa esas olay bizi ilerde bekliyor.

kuru.umit
09-01-2009, 00:29
Bu şelale alanı, benim şu ana kadar gördüğüm en güzel şelale alanlarından bir tanesi. Derin bir ormanın içinde, yüksek bir tepeden akan şelale ve bu suyun devamında birbirini takip eden küçük şelaleler oluştuğunu düşünün. Buna bir de berrak, tertemiz ve türkuaz renkli havuzcuklar ekleyin; alın size mükemmel bir dinlenme ve yüzme alanı. Kuangsi şelale alanı aslında çok güzel bir yürüyüş alanı, her yer yemyeşil. Kuş cıvıltıları ve su şırıltısı dışında sizi uyaran bir şey yok. Hepinizin “böyle uyarıya da can kurban” dediğinizi duyuyorum.

eylems
09-01-2009, 00:30
Ne kadar sürükleyici yazıyorsunuz. Ekleyeceğiniz yazıyı beklerken ben de araladığım perdeden, uğuldayan fırtına sesleri ile kar yağışını seyrediyorum.

kuru.umit
09-01-2009, 00:38
Bu alanda kendimizi kaybettik. Nerenin fotoğrafını çekeceğimi şaşırdım. Bir ara hanımı da kaybettim. Bizim su kuşu dalmış berrak sulara, ama aceleden yanlış taraftan suya girmiş. Rehber yanımıza gelince ”gelin esas yüzme yeri burası değil” diye bizi bir yukarıya götürmek istedi. Bu cennet, esas yer değilse, esas yer ne diye adlandırılabilir ki? Gerçekten bir üstteki havuz daha büyük ve güzeldi. Hanım ve peşinden iki arkadaş daldılar sulara, ben fotoğraf peşinde olmayı seçtim.

eylems
09-01-2009, 00:39
Resmen parmağımı ısırdım. Bu ne güzellik. Bu fotoğrafları görünce ben de kendimi kaybettim. Evde tansiyon ilacı kalmamış.

kuru.umit
09-01-2009, 00:56
Bu anlatımla Laos gezisi sona erdi. Yarın Kamboçya, Siem Reap gezileri başlıyor. Bir değerlendirme yapmam gerekirse, buralara kadar gelinip de görmeden dönsem çok yazık olacakmış.
Gezekalın..

Penelophe
09-01-2009, 02:15
Ümit Bey, merakla takip ediyorum, masal gibi anlatıyorsunuz, çok teşekkürler..

Ali H. ALI
09-01-2009, 06:46
Umit bey, Evliya celebi ile akrabalik varmidir?:)

kuru.umit
09-01-2009, 07:35
Selam Ali bey,
evde Evliya Çelebi'nin YKB dan çıkan günümüz Türkçesine çevrilmiş eserleri dışında kendisi ile fiziki bağlantım yoktur. Ama kendisinden gezip gördüğünü paylaşma konusunda fikir almışlığım vardır. Bu arada 2009 planım yatıyor gibi (Meksika) bu nedenle değişiklik olabilir ama sonraki yıl Avusturalya-Yeni Zelanda taraflarındayım. Ön görüşmelere hazır olun :))

Ali H. ALI
09-01-2009, 11:12
Hazirim Umit bey hele siz buralara gelmeye bir karar verin gerisi kolay.

tatarbeyi
09-01-2009, 15:46
:)Ümit bey anlatımınızı nezih resimlerle okadar bezemişsinizki böyle bir seyahate çıkmadan seyahatnamenizi birkaç kez okursa kişi, seyahatinden çok daha farklı zevk alacağından eminim .Çalışmalarınızı ve seyahatinizi ilgi ile izlemekteyiz.Sağlıklı günler de olun daima.

kuru.umit
10-01-2009, 01:17
Selam Sanal Gezginler,
Bugün gezimizin Kamboçya bölümüne başlıyoruz. Hani bazı gezilere başlamak için mutlaka bir sebep vardır ya, işte benim için Angkor Wat’ın anlamı odur. Aynen Peru için Machu Pichu, Küba için 1 Mayısta Fiedel Castro’yu görmek, Petra vadisi için Ürdün’ü görmekte olduğu gibi. Angkor Wat’ı görmek amacı ile başladığımız geziye Vietnam ve Laos’u da kattım. Geçi şimdi sorsanız Laos ve Vietnam için başka başlangıç noktaları seçerdim.
Kağıt üzerinde buraya 3 gün verilmiş gibi gözüküyordu. Ama son gün sabah erken uçakla Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’e uçulacağından, siz onu 2 gün, 2 gece sayın derim. Aslında Siem Reap’ı hakkıyla ve zevk alarak gezmek için 3 gün ideal, 2 gün ancak yeter. Uçak saatlerinin kötülüğü, aktarmalı uçuş, rötar yapan uçak ve Kamboçya havaalanında işini kötü yapan insanların eline düşmemiz nedenleri ile ancak saat 17 de Siem Rap havaalanından çıkabildik. Halbuki o gün öğle sonrası Angkor Wat’ın tamamı gezilecekti. Tüm öğle sonrası buna ayrılmıştı.
Can sıkmamak için bu kısmı çabuk geçeceğim ama bu kadar titizlendiğim kısımda, bu aksilikleri uzun süre kabullenemedim. Sağ olsun hanım dahil arkadaşlar moral yükselsin diye her türlü şirinliği yaptılar ama başta tur şirketine ve yerel acenteye olmak üzere kızgınım. Halbuki bu kısmı da iyi atlatsaydık bakın siz reklama. Bu arada şunu hatırlatmama izin verin; bu gezinin üç ülkesinde de (Siem Reap ve Vietnam da Hue ve Hoi-An gezilerindeki yerel rehberler hariç) yerel rehberlerin İngilizcesini anlamak için çok çaba sarf etmeniz lazım. İlk günler, en azından biz, rehberleri tam olarak anlayamadık. Bu açıdan bizim başımızdaki genç Türk rehberlerin hakkını teslim etmeliyim. Bir de yerel rehberlerin anlattıklarının hepsine inanmamak lazım. Bu nedenle bu ülkeleri gezmeye iyice çalışmadan giderseniz hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Bu amaçla iyi kaynak siteler var, araştırmanızı isterim. Ben İstanbul da D&K Eye Witness yayınlarının Vietnam kitabını tesadüfen bulup almıştım ama Laos ve Kamboçya yoktu. Size bir de dip not; hem Kamboçya ve hem de Laos sokaklarında çocuklar gerek Vietnam, gerekse de Laos ve Kamboçya kitaplarının (çoğunlukla Lonely Planet’in) o kadar ucuza bir kopyasını satıyorlar ki.. Tabii ki Korsana hayır !! Aynı zamanda fahiş fiyata orijinal kitaba da HAYIR.
Ülkenin resmi başkenti Phnom Penh olmasına rağmen herkes için Siem Reap çok önemli. Siem Reap, Kamboçya’nın kültür başkenti ayrıca UNESCO’nun kültür mirası içinde (bu gezide gördüğümüz diğer kültür mirasları: Hue, Hoi An, Luang Prabang) bir kent.
Kamboçya yakın ve uzak tarihinde çok büyük acılar yaşamış olan bir ülke. Kamboçya tarihi iyi, kötü, çirkin şeklinde özetlenebilir; Angkor imparatorluğunu kapsayan dönemde her şey iyi gözüküyor, 13. Yüzyıldan itibaren kıtanın Vietnam ve Tayland tarafından inen topluluklarına karşı sürekli toprak kayıpları ile gerileyiş ve kötü dönem geliyorlar. Sonrasında da 1975-1979 yılları arasında Kızıl Kimerler rejimi döneminde, neredeyse kendi ülke insanının yarısının sistematik olarak öldürüldüğü, çirkin dönem.
Kamboçya kelimesi, Sanskritce Kambuja (Kom bu ja) kelimesinden geliyormuş. Bu eski bir kabile ismi. Bugün ülkenin nüfusu 15 milyon civarında, ülkenin yüzölçümü 180.000 km ve para birimi Riel (1 USD ile 4125 Kamboçya Riyeli alabiliyorsunuz ve herhalde yazmayı unuttuk 1 USD ile 8575 Loas Kip’i alıyorsunuz).
Bu kadar kitabi bilgi yeter deyip, Siem Reap havaalanı sonrasına geçelim. Siem Reap da bizi karşılayan ve yerel rehber çok cebbar (bunu iyi anlamda kullanıyorum) çıktı. Grubun moralsiz olduğunu kavrayıp, "yarın çok erken kalkarsak turu tamamlayacağımızı" söyledi. Kalkmayıp ta ne yapalım, tabii ki kalkılacak. Zaten niyetim vardı, kimse gelmese de en iyi yol arkadaşım olan eşimle Angkor Wat’ta güneşi doğuracaktık. Şimdi tüm grupça yapacağız.
Siem Reap şehrine havaalanından otobüsle giderken ilk hatırladıklarım güneşin o muhteşem batışı. Mübarek yusyuvarlak bir kızıl topa dönmüş. Hemen solumuzda Angkor Wat’ın ana kapısını görüyoruz. Bugün ile ilgili içimden bir kez daha küfür salladım. Şimdiye burası aradan çıkacaktı, hem de bu güzel gün batımı ile sonlanacaktı.
Otel Angkor Wat’tan 5 km kadar uzakta, şehir merkezine 3 km. Ortada sayılır,fena bir otel değil. Bu şehir, diğer ülkelerin şehirlerine göre biraz daha turistik, yani pahalı. Bir duş alıp kendimize gelmeye çalıştıktan sonra Amazon Angkor adlı bir restorana gidiyoruz. Burası açık büfe bir restoran ama esas olarak güzel gösterisi ile anımsayacağım. Apsara dansı ağırlıklı bir gösteri sundular. Güzeldi. Apsara Budist ve Hindu inanışta bulutların ve suyun dişi ruhunu temsil eden mitolojik bir kişilik. Çok güzel bir kadın kılığında krallara ve kahramanlara dans ediyor. Bu gösterideki Apsara dansının figürleri, tapınaklardaki Apsara çizimlerinden alınmış ve danslaştırılmış.

kuru.umit
10-01-2009, 01:22
Sabah erkenden kalktık, yanımıza verilen kumanyalarla yola düştük. Amaç Angkor Wat’ta gün doğumunu seyretmek. Müze yerlerini gezmek için üzerinde fotoğrafınızın olduğu bir kart çıkartmak gerekiyor. Önce grup halinde bunu yaptık, günlük kart 20 USD, 3 günlük 40 USD, bu şekilde fiyatlar değişiyor. Biz mecburen günlük çıkarttık. Sonra Angkor Wat’a girdik, kapıda bilet kontrolü el feneri ile yapılıyor. Bu arada yanınızda olmazsa olmaz bir alette el feneri olmalı.
Rehber bizi kapıdan girdikten sonra, solda duvar kenarına götürdü. Güneş Angkor Wat’ın arkasından yavaş yavaş doğacak diye bekliyoruz. Aslında ben fotoğraf için güneşi arkama alıp, Angkor Wat’ın üzerine doğmasını istiyorum ama daha ortamı gündüz gözü ile hiç görmediğimden, nereye gitmek lazım bir fikrim yok. Yeri gelişken, sonrasını da gördüğümden rehber haklı çıktı. Bulunduğumuz yer ve gün doğumunda Angkor Wat’ı izlemek doğru seçim. Gün batımı için Ta Prohm veya Bayon tercih edilmeli derim.
Oturduğumuz terasta güneşi bekliyoruz, ortalık zifiri karanlık. Gözler hala uykulu, ama insanlar akın akın geliyorlar. Neyse ki konumumuz iyi, çimenliklerden biraz ilerleyip suyun oradan da gün doğumunu izlemek hoş olabilir ama tapınağın tamamını daha iyi görmek için olabilecek en gerideyiz. Bu arada grubumuzdan Orhan bey, elindeki feneri yakıp, aşağımızdan geçmekte olan Japon turistin yüzüne tutarak “Passport ******” demesin mi? Japon turist sabahın köründe şaşırdı, korktu, heyecanlandı ama sonra kahkahaları basınca olayı anladı, o da başladı gülmeye.
Güneş yarım saat içinde yavaş yavaş doğdu. Ben daha güzel ve etkileyici bir kızıllık bekliyordum, bu anlamda biraz hayal kırıklığı oldu. Ama yine de Angkor Wat’ın sülüeti çok etkileyiciydi.
Yarın (ya da birkaç güne kadar-hem hastayım, hem nöbet var) Siem Reap’a devam ederiz.
Gezekalın.

cemal.S
10-01-2009, 01:23
Yazılarınızı büyük bir zevkle okuyrum yine. Hani derlerya "YEDİĞİNİZ İÇTİĞİNİZ SİZİN OLSUN GÖRDÜKLERİNİZİ ANLATIN" Tam bir örnek oldunuz Ümit bey. Birde üstüne kreması gibi fotoğraflar eklenince tadına doyulmadı inanın. Harikasınız.

Bizler hep GEZE sizde hep sağlık ve mutlulukla kalın hamfendi ile birlikte.

Kiraz
10-01-2009, 07:45
Ümit Bey, bize harika bir yolculuk yaptırıyorsunuz. Kop Ça Lay Lay.

tatarbeyi
10-01-2009, 19:04
:) Ümit bey bu günkü serüvende Laostan son kareleri aldık gayet güzel ve nezih manzara resimleri o şellaleler büyüledi.Ellerinize sağlık kesenize bereket diyeceğim.
Ümit bey,siz kova burcumusunuz? Kova arkadaşlıklara çok önem veren onlarla,paylaşımcı yönünü daima ön planda ,insanlarla tanışmayı, onlarla birlikte olmayı (sanalda olsa) seven. karekteriniz.......
Gurubunuzdan ayrılıp,küçük bir grupla fil kampını tercih etmeniz.Kova, özgürlüğü adına zaman zaman, ayrılıkları tercih edebilmekte....
Proğramınızı heyecan ve zevkle izlerken sevgi ve selamlar.........

kuru.umit
13-01-2009, 22:55
Angkor dediğimiz zaman, 70’e yakın tapınak, mezar veya eski eser kalıntısının bulunduğu 200 km2’lik bir alanı aklımıza getirmemiz gerekir. Yani Angkor aslında Kimer imparatorluğunun dinsel eserlerle dolu bir şehridir. Angkor Wat dediğimiz zaman ise bu eski şehrin en önemli tapınaklarından birisini anlamak gerekiyor.
Angkor Wat’ta güneşin doğuşunu seyrettikten sonra Angkor Thom’a gitmek için yola düşüyoruz. Bu sırada etrafta özgürce gezen ve hatta yakınındaki polisin motoruna çıkıp bize harika pozlar veren bir maymun gördük. Adının uzun kuyruklu asya maymunu olduğunu öğrendiğimiz maymunun fotoğraf makinelerini çalma gibi bir hastalığı olduğunu öğrenince, onu çok da fazla tahrik etmenin bir anlamı olmadığını düşünerek yanından uzaklaşıyoruz.
Kısa bir yolculuk sonrası, ziyaret edeceğimiz açık hava müzesi olan Angkor Thom’ geldik. Kapısında bilet kontrolünden geçtik. Angkor Wat’ın 1 km kuzeyindeki Angkor Thom, Kral 7. Jayavarman tarafından kurulmuş olan bir şehir. Şehrin 5 ana kapısı var. Surlarla çevrili bir şehirmiş. Kapıların her birinde 4 yöne doğru bakan bir yüz var. Halka, sürekli olarak izleniyorsunuz havası vermeye çalışmışlar diye düşünürken, bu mistik gülüşlü dev yüzlerin her şeyi bilen ve gören kralın yüzü olduğunu söylediler. Şehre güney kapısından giriş yaptık.

kuru.umit
13-01-2009, 22:58
Mitolojik kahramanlardan olan ve Hinduizm ve Budizm de bahsedilen uzun ve çok büyük yılan Naga, yolun iki kenarına dizilmiş tanrıların kolları arasında taşınıyor ve şehri koruyor. Bunun fotoğrafını çekmek için gruptan ayrılınca, içinde su olan havuzda atını yıkayan insanları gördüm. İlgim bir anda bu şenlikli olaya kaydı.

kuru.umit
13-01-2009, 23:18
Angkor Thom’da ilk olarak Bayon’u ziyaret ettik. Bayon, Angor Thom’un merkezinde bir tapınak. Üç katta, 54 adet lotus çiçeği goncası şeklinde yapılmış kule ve bu kulelerin üstünde dört bir yana bakan 200’ün üstünde dev insan yüzleri ile benzersiz bir Budist Tapınağı. Lotus çiçeğinin goncasına benzetilen piramidal kulelere sahip tapınaklar, ilk defa kral 2. Jayavarman tarafından, tanrıların yaşadığı kutsal Meru dağına atfen yapılmış ve bu model Angkor’da daha sonra yapılan tapınaklar içinde kabul gören model olmuş.

kuru.umit
13-01-2009, 23:27
Bayon içinde gezerken Apsara kostümleri içinde genç kızlar fotoğraf çektiriyorlardı. Üç Ülkeyi ve 9 şehrini gezerken ilk defa para karşılığı bir fotoğraf çekimine şahit oldum. Bu gezide fotoğraf çekimi için ücret talep eden olmadığı için, para vermeye alışmadık bir kere. Bu seferde vermedim; sağ olsun teleobjektif…
Bayon’da duvardaki kabartmalar çok güzellerdi. Aslında sadece burada değil, tüm Angkor tapınaklarının duvarları bazen doğum olayı, alışveriş gibi gündelik hayattan konuları, bazen Budizmin efsane konularını, bazen de savaşları konu olarak işlemişler.

kuru.umit
13-01-2009, 23:57
Bayon tapınağı gezildikten sonra, Baphuon Tapınağı'na geçildi. Bu tapınak, Angkor tapınakları içinde en eski olanlarından ama aynı zamanda en fazla harap olanlarından bir tanesiymiş. On birinci yüzyılda 2. Udayadityarvarman tarafından yapılan bu tapınak, bu alanda ayakta kalan tek Hindu tapınağı ve tanrı Shiva’ya adanmış. Buranın en beğendiğim tarafı, yeşillikler arasından ve uzun ince bir yoldan tapınağa varılması.

Filler Terası
Kral 7. Jayavarman tarafından yaptırılan ve geçit törenleri veya askeri denetimler için kullanılmış bir alan. Burası bir yükselti ve krallar önünden geçen askerlerini muzaffer bir edayla selamlardı herhalde.

kuru.umit
14-01-2009, 00:12
Neden filler terası denmiş derseniz, burada gerçek boyuta yakın taş fil heykelleri mevcut. Sadece fil değil aslan, kaplan, yılan, kutsal kazlar ve Tanrı Vişnu’nun binek hayvanı olan dev kuş Garuda’nın heykeli de var.

Filler terasının hemen yanında Cüzamlı Kral Terası var. Yapımı 12. yüzyılın sonlarına tarihleniyor. Burada krallar kabullerini yaparlarmış ve halkı dinlerlermiş (halkını dinleyen kral pek inandırıcı gelmedi ama). Neden Cüzamlı Kral terası denmiş, tartışmalı. Bu terasta bulunan ve aslı Phnom Pehn deki Ulusal Müzedeki heykelin (bu heykelin orijinalini de görme şansımız oldu), efsanelere göre, cüzamlı kral Jayavarman’a ait olduğu düşünüldüğü için bu isim verilmiş. Ancak sonradan bu heykelin aslında Hindu yer altı tanrısı Yama’yı anlattığı kabul edilmiş. Bu alandan aşağıya doğru indiğinizde iç ve dış duvarlarında birbirinden güzel kabartmaların bulunduğu daracık bir geçitten geçiyorsunuz.
Bu gezdiğimiz alan Kimer Kraliyet sarayının önünde olan kısımdı. Sağımda solumda çok sayıda tapınak , kalıntı bana melun melun bakıyor ama gezmek ne mümkün. Zaman az, bir kez daha dün için kızgınlığım depreşti.

kuru.umit
14-01-2009, 00:28
Preah Neak Pean
Burası da 7. Jayavarman tarafından yapılmış olarak kabul ediliyor. Aslında Budist rahiplerin şifa dağıttığı, kutsal bir yer. Burada gölün ortasında bir tapınak (gölün büyük bir kısmı şimdi kuru)var. Bu tapınağın çevresini dolanan ve birbirleriyle de dolaşmış bir çift yılan heykeli var. Bir köşede at şeklinde olan ve Budist Mitolojisinde deniz kazası geçirmiş gemicileri, insan yiyen canavardan kurtaran Balaha’nın heykelini görüyorsunuz. Daha ilginç olanı ise ortadaki tapınaktan dört yöne doğru uzanan ve birinde fil (kozmik elementlerden suyu temsil ediyor), diğerinde at (kozmik elementlerden havayı temsil ediyor), bir diğerinde aslan (kozmik elementlerden ateşi temsil ediyor) ve sonuncusunda da insan (kozmik elementlerden toprağı temsil ediyor) figürlerinin bulunduğu, üstü kapalı olan dört alanda çeşmelerin varlığı. Eskiden şifa arayan Budist dindarlar, rahiplerin tavsiyelerine göre bir çeşmeye gidip, oradan akıtılan suyu içerek şifa bulurlarmış.

kuru.umit
14-01-2009, 22:42
Preah Khan
Bilin bakalım bu tapınak kim tarafından yapılmış? Evet, bildiniz; 7. Jayavarman. Bu kral, ülkesini işgal eden Cham savaşçılarını yenince, bu zafer hatırasına ve bu sefer babası adına bu tapınağı yaptırıyor. Ta Prohm'dan önce burayı yaptırıyor.
Preah Khan “kutsal kılıç” anlamındaymış. Bu tapınakta bir zamanlar 100000’e yakın insanın yaşadığını okuyunca inanamadım.
Tapınağın bir kapısından girip, diğerinden çıktık. Girdiğimiz kapının iki tarafında, kollarında Buda’nın koruyucu yılanı Naga’yı taşıyan tanrılar vardı.

kuru.umit
14-01-2009, 22:46
Bu tapınak kısmen restore edilmiş, bir taraftan da Kapok ağaçları kesilmeden korunmuş böylece tapınak gizemini koruyor. Tapınak içinde bölüm bölüm alanlar var. Örneğin bir kapalı alanda eko odası var. Tedavi amaçlı kullanılmış. Bir kapalı alanda ise tapınağın Stupası var.
Bu tapınağı sevdik, ancak gezdiğimiz saat fotoğraf çekimi için uygun değildi. Keşke ışığın biraz daha güzel olduğu bir saatte burada olabilseydim.

kuru.umit
14-01-2009, 23:18
Ta Prohm, Angkor’daki en güzel tapınakları yaptırmış olan 7. Jayavarman’ın, annesi adına yaptırdığı bir tapınak. Belki de Angkor’daki tapınaklar içinde en ilgi çekeni ve en gizemli olanı bu tapınak. Kolonyal dönemde Angkor da kazılar yapan Fransız arkeologlar bir tek bu tapınağa dokunmak istememişler ve burada çok az ağaç kesmişler. Daha önceden bahsettim diye düşünüyorum ama yine de tekrarlayayım; Kimer krallığının en şatafatlı dönemlerinde bu kadar muazzam yapılar içeren Angkor şehri, komşu ülkelerden gelen tehditler sonucunda zamanla terk edilmiş ve bölge yağmalandıktan sonra doğa kendinden alınanı, tekrar içine almış. Bölge ormanın içinde kaybolmuş. Fransızlar bölgeyi arkeolojik olarak incelemeye ve temizlemeye başladıkları zaman, bölgenin nasıl bir halde olduğunu göstermek istemişler, bunu da Ta Prohm’da en az ağaç keserek başarmışlar.

kuru.umit
14-01-2009, 23:24
Tüm gezdiğimiz tapınaklar çok güzeldi ama burasının mistik yapısı hiçbirisinde yoktu. Banyan ağaçları (rehber banyan ağacı derken, kitaplar aynı ağaca kopak ağacı diyor-cehaletime verin, ikisini de yazdım) kökleri ile tüm tapınak taşlarını içine hapsetmiş gibiler. Hindu kültüründe banyan ağacına “dilek yerine getiren kutsal ağaç” anlamında “kalpavriksha” denirmiş. Bu nedenle banyan ağaçlarının bu alanda bu kadar çok sayıda ve yaşca da eski olmaları boşa olmasa gerek.
Ayrıca burasının bir özelliği de, en medyatik tapınak olması. Angelina Jolie’nin canlandırdığı Lara Croft, buradaki ağaçlarda daldan dala atlıyor.

cemal.S
15-01-2009, 10:13
Anlatımınız ve fotoğraflardan sanki oralarda dolaşıyormuşcasına keyif alıyorum. Geçen akşam gece geç saatlerde TRT de bir proğramda çekimlerinide görünce şaşırdım ve sizi andım haberiniz olsun.

Devamını dört gözle bekleyenlerdenim.

İyi çalışmalar.

kuru.umit
16-01-2009, 17:27
Öğle yemeği sonrasında günün bir diğer önemli alanını gezmek için otobüse geçtik. Sabahleyin güneşi doğurtmak için ziyaret ettiğimiz Angkor Wat’ı gezeceğiz. Burası Kamboçya bayrağında yer alan, simge olmuş ve en güzel korunmuş olan tapınak.
Angkor Wat, Siem Reap şehrinin 5.5 km kuzeyinde yer alan önemli bir tapınak. İlk defa 2. Suryavarman tarafından 12. yüzyılın ilk yarısında yapımına başlanıyor. Tanrı Vişnu’ya adanmış bir tapınak ve başkent olarak inşa ediliyor. Tapınağın önceki ismi ile ilgili herhangi bir yazılı kayıt yok. Bin yüz yetmiş yedi yılında Kimerlerin baş düşmanları olan Cham uygarlığınca yağmalanıyor. Daha sonra yeni kral 7. Jayavarman ülkeyi yeniden inşa ederken yeni başkenti Angkor Thom’a ve kraliyet tapınağını da Bayon’a taşıyor. Tapınak 14-15. yüzyıllarda Theravada Budizmi’ne hizmet veriyor. 16. Yüzyıldan sonra ihmal edilen bir tapınak olmasına rağmen, üzerini kaplayan orman sayesinde yok olmuyor.
Tapınağı ilk gören Avrupalı, 1586 yılında Antonio da Magdalena adlı bir Portekizli keşiş. Bu adamın bu tapınak hakkında o zaman yazdıklarının altına, ben bugün imzamı atarım.
Demiş ki; "O kadar sıra dışı bir yapı ki onu kalemle tarif etmenin mümkünü yok. Dünyadaki hiçbir binaya benzemiyor."
Binayı meşhur eden ise 19. Yüzyılın ortalarında Fransız Henri Mouhot’un seyahat notları oluyor. İlginç olan ise bu gezginin, Angkor Wat’ı Kimerlerin inşa etmesinin mümkün olamayacağını, burayı olsa olsa Romalıların inşa ettiğini ileri sürmesidir. Yirminci yüzyılda binaya restorasyon uygulanmaya ve civarı temizleme çalışmalarına başlanıyor.
Angkor Wat’ın önünde büyükçe bir gölet var ve dar bir köprüden geçilerek ana giriş kapısına giriliyor. Bu geçiş sonrası ana tapınak içine giriliyor, sağ taraftaki koridorda Ramayana destanı tekrar karşımıza çıkıyor, kabartmalar çok güzel. Merdivenlerden bir kat çıkınca iki yanlı havuzun bulunduğu bir avluya geliniyor. Buradan yukarıya çıkınca ortada ana kule ve köşelerde de yan kuleler gözüküyor. Ortadaki kuleye merdivenlerle çıkılıyor ve en yukardan manzaranın tadına varılıyor-muş. Maalesef biz buraya kadar çıkamadık çünkü yenileme nedeni ile kapalıydı.

kuru.umit
16-01-2009, 17:31
Buradan sonra başka bir kapıdan çıkarak Angkor Wat dışına çıkıyorsunuz. Burası Angkor Wat a ilk girişte karşınıza alıp baktığınızda sağda kalan yeşillik alana denk geliyor. Buradan çok hoş Angkor Wat fotoğrafları aldık.
Daha sonra ise Angkor Wat önündeki göletin bulunduğu alana geldik. Burada çocuklar tüm hünerlerini gösterip, suya atlamalar yapıyorlar.
Sabah 04:00 den beri durmadan gezip program açığını kapatmaya çalışıyoruz. Bir, iki yer hariç kapattık sayılır. Eziyet oldu tabii ki ama görmeden de olmaz. Unutmayın, Angkor’un hakkı üç gün, iki güne de –belki- razı olun ama daha azına asla…

kuru.umit
16-01-2009, 17:37
Günün son aktivitesi ise, Angkor’a ilk gelişte otobüste gördüğümüz, gün batımını izleyebileceğimiz en iyi nokta, Phnom Bakeng tapınağından güneşi batırmak. Bu tapınak Angkor’u ilk başkent yapan kral Yasovarman tarafından yaptırılmış. Tepede bulunan bir tapınak. Buraya ulaşmak için yürümek gerekiyor. Herkes gün batımını buradan yaptığından, o saatlerde anormal kalabalık oluyor. Yol dar ve eğimli. Bir alternatifinizde fil sırtında çıkmak. Ama çok kalabalık oluyor ve sıra var. Laos’da bazı arkadaşlar, file burada binmeye karar vermişlerdi ama bu bir hayal olarak kaldı, gerçekleşmedi. Onun için tavsiyem, file binecekseniz, Laos’u seçin.
Sonunda alana vardık ama tapınak merdivenleri acayip bir şekilde dar ve yüksek. Bu kısım çok eziyetli. Hele bizim gibi son dakikalarda tırmanışa geçmişseniz çileli olacaktır. Ancak buradan gün batımını izlemek çok güzeldi. Günün yorgunluğunu aldı.
Siem Reap’dan size son aktaracağım, gece pazarı. Siem Reap’ın gecesi çok hareketli. Hele başkent olan Phnom Pehn yanında çok çok hareketli. Gece pazarında güzel şeyler vardı. Ben Kamboçya gezi kitabını burada aldım. Gezi bitti, kitabını aldık ama İstanbul’da vardı da biz mi almadık?
Ertesi gün erkenden, gezinin son durağı olan Phnom Pehn için uçağa gittik. Sevimli ve bence en bilgili yerel rehberden vedalaşıp ayrıldık.
Yarın son şehir olan Phnom Pehn’deyiz. Final kötü olacak ama ne yapalım; İnsanın insana yaptığının ne boyutlara gelebildiğini anlatmadan olmayacak.
Bu arada Kamboçya ile ilgili çok hoş bir site buldum, faydası olur; http://www.cambodianonline.net/index.htm

Gezekalın.

zenfree
16-01-2009, 21:00
Adamlar yememiş içmemiş tapınak yapmış.:)

Güler
17-01-2009, 09:43
Sevgili kuru.umıt, binlerce teşekkür ederim.
Anlatımınız çok akıcı, öğretici ve şairane. Fotoğraflarınız nefis. İnsanın baktıkça tekrar tekrar bakası geliyor.
Bütün bu güzellikleri bizlerle paylaşmanız ise sizin içinizin güzelliği, sağolun.

kuru.umit
17-01-2009, 23:53
Gezinin başında, programı elime aldığımda, acaba Phnom Pehn'i boşverip, Siem Reap'da bir gün daha mı geçirseydik diye düşünmedim değil. Ancak bugün bunun yanlış bir hareket olacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Siz de Phnom Pehn'i atlamayın derim.
Ufacık Phnom Pehn şehrinin, büyükçe, şatafatlı yaldızlı, klasik Kimer damlı yapısı olan kraliyet sarayının her yanı gezilemiyor. Kral Shimoni’nin yaşam yeri ve kapalı olan bu kısımda hala yaşam var. Sadece Taht Salonu ve Gümüş Pagoda geziliyor ancak burada da fotoğraf çekilemiyor. Saray malumunuz üzere yüksek duvarlarla çevrili. İçeride karşınıza çıkan yüksek bina Taht Salonu. Burada Kralın kabulleri ve seremoniler yapılıyormuş. İçeri de fotoğraf çekimi yasak, bu nedenle sadece dışarıdan fotoğrafı var. Bu binanın yanında Fransa Kralı 3. Napolyon’un Kamboçya Kralına hediyesi olan bir bina yapılmış, Avrupai tarzda. Avrupalı devletler adama bedava bir şey vermezler, karşılığında ülkenin öz kaynakları gitmiş tabii ki.

kuru.umit
17-01-2009, 23:59
Gümüş Pagoda’nın adı, yerde serili olan ve her biri 1 kg ağırlığındaki gümüş plakaların yer döşemesi olarak kullanılmasından geliyor. Burası bir zamanlar Emerald (Zümrüt) Buda’ya ev sahipliği yapmış ve bir diğer adı da Wat Preah Keo. Burada üzerinde çok sayıda mücevherin (9000’nin üzerinde) bulunduğu bir Buda heykeli var. Bir başka Buda heykeli ise 90 kg altından.
Bahçe içinde diğer yapılar Karlın heykeli, kraliyetin gündelik eşyalarının sergilendiği bölüm.
Çıkışa doğru kraliyet ailesinin fil sırtında iken kullandıkları eyerlerin sergilendiği bir başka bölüm de var.

kuru.umit
18-01-2009, 00:09
Phnom Pehn’deki Ulusal Müze çok kıymetli Kimer eserleri içeriyor. Burasını hakkını vererek gezemedik. Halbuki içeride bize bilgi vermek için can atan müze görevlileri vardı. Gruptan birkaç kişi, yarım saatte de olsa bu heyecanlı ve yaptığı işten zevk alan müze görevlisi bayandan erken ve son dönem Kimer eserleri hakkında bilgi aldık. Buraya mutlaka zaman ayırın derim.

kuru.umit
18-01-2009, 00:38
Şehirde Wat Phnom tapınağıda sık ziyaret edilen yerlerden ama bize artık tapınaklar fazla gelmeye başladı, burayı bireysel olarak gezdik ve çabuk geçtik. Şehrin en eski tapınaklarından, iyi şans getirmesi için dua ediliyor, gerçekleşirse, hediye ile geri dönüyorsunuz. İçeride duvarda Ramayana efsanesi resimleri var.

kuru.umit
18-01-2009, 00:51
Phnom Pehn gezimizin bu kadar üzücü olacağını hiçbirimiz tahmin edemezdik. Buralara gelmeden önce kötü olaylar yaşandığını biliyorduk ama bu kadar da etkileneceğimizi bilmiyorduk.
Önce Pol Pot ve Kızıl Kimerlerin tarihsel gelişimi hakkında bilgi vermek isterim (bu kısım uzun gelebilirse de, okumanızı tavsiye ederim. Ülkemizde bir dönem gerçekleşmiş ve anneannemden sağken dinlediğim kötü ama asla soykırım denemeyecek olayları karşılaştırabilmeniz açısından faydalı olacaktır).
19 Mayıs 1928 (bazı yerlerde 1925) doğumlu Saloth Sar ya da daha iyi bilinen ismi ile Pol Pot, Kızıl Kimerler olarak bilinen Kamboçya Komünist Partisinin bir zamanlar lideriydi. En güçlü zamanlarında ise 1976-1979 yılları arasında Demokratik Kamboçya’nın Başbakanlığını yaptı.
Kendisi Çin-Kimer kökenli bir aileden geliyor. Kız kardeşi, Kamboçya kralı Sisowath Monivong’un saraydaki odalık cariyelerinden olduğundan, sık sık saraya girip çıkma durumları da oluyormuş. Meslek Lisesinden Radyo teknikeri olarak mezun olunca, Fransa’ya teknik bilgilerini geliştirmek için gönderiliyor. 1949-1953 yılları arasında bu eğitim çalışmalarına katılıyor. Ama burada okumaktan çok, Fransa Komünist Partisi ile ilgileniyor ve imtihanlarda da başarısız olunca 1954 de ülkesine gönderiliyor. Kamboçya’ya dönünce henüz bağımsız olmamış Kamboçya’daki isyancıların örgütlenmesinde görev alıyor. 1954 Yılında Cenova ’da bağımsızlığı verilen Kamboçya'da, seçimlerin yapılması istenildiği halde, Kral Norodom Sihanouk sayesinde seçimlerin yapılamayıp asker ve polis marifetiyle halka ve partilere baskı uygulanınca Komünist Partisi silahlı mücadeleye karar veriyor. Pol Pot da bu sırada mezun olduğu okula öğretmen olarak dönüyor ve 1962’ye kadar da bir önemi olmayan üye olarak kalıyor. Ancak 1962 yılında Kamboçya hükümeti seçimler öncesinde aşırı uçlardaki sol partilerin liderlerini tutuklayıp, seçime katılmalarını engelleyince, Kamboçya Komünist partisinin legal faaliyetleri de kesilmiş oluyor. Buna bir de komünist hareketin o anda ki liderinin polis nezaretinde ölümü eklenip, kalan önderlerin tutuklanması eklenince, adam yokluğundan, Saloth Sar ya da Pol Pot denen yüzyılın soykırımcısına yürü ya kulum oluyor. Komünist hareketin başında artık Pol Pot vardır. Arananlar listesinde olunca, Pol Pot da Vietnam sınırına kaçıp, Güney Vietnam'la iç savaş yapan Kuzey Vietnam’lı komünist gerillalarla temasa geçiyor. Bu sırada Pol Pot çiftçinin yapacağı devrim üzerine teoriler geliştirip, Theravada Budizminin kendi Komünist anlayışlarına uymayan elementlerini bile sistemlerine adapte ediyor. Hibrid bir komünizm geliştiriyor diyebiliriz. Bu arada kralın kendisinden ve uygulamalarından memnun olmayan çiftçiler de dahil çok insan harekete katılıyor ve 1960’lı yılların sonundan itibaren hükümete karşı küçük ayaklanmalar başlıyor.
Kralın aslında kendisinin hazırladığı ve ülke dışında iken gerçekleşen Vietnam karşıtı hareketlerde iş çığırından çıkınca, Kral, Kamboçya hükümetince azledilir. Askeri yönetim ülkenin başına geçer. Ülkede yönetim değişince Kral ve Pol Pot, Vietnam komünistlerince, Kamboçya hükümetine karşı aynı safta bir araya getirilir. Uzatmayalım; tarihin en gaddar adamı 1970 yılında Başbakan olarak, tüm ülkeyi idare edecek gücü eline geçirir. İktidar da kaldığı 5 yıl boyunca da, bir kaynağa göre 1.7 milyon, bir diğerine göre 3.5 milyon insanın en kötü işkencelere uğratılarak ölmesine neden olur. Tarihte bir insanın, kendi insanına böyle bir soykırım uygulamasına şahit olunmamıştır herhalde (kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Pol_Pot).
Önceleri Kral Sihanouk’a karşı olan düşünceleri, daha sonra Kamboçya sağcı partilerine ve onların Amerikan yanlısı düşüncelerine karşı olmak şeklinde değişiyor. Ne ilginçtir ki ileri yıllarda sıkışan Pol Pot’un destekçisi Amerika olacaktır. Krala karşı halkın ayaklanması gibi gözüken hareket, zaman gelecek kralla birlikte halka karşı hale gelecekti. Kendilerini askeri yönetimden kurtaran Kızıl Kimerleri karşılayan halk, herhalde neler yaşayacağını bilse, onları bu şekilde karşılamazdı.
Tarihin cilveleri bu patolojik insana inanılmaz roller vermiştir. Gelişen bazı olaylarda aslında küçük bir harekete, çok sayıda insanın katılmasına neden olmuştur. Örneğin Vietnam’da komünist gerillalara lojistik destek verildiğini iddia eden ABD, Kamboçya köylerine B-52 bombardıman uçaklarından bomba yağdırıyordu. Bu köylüler krala, askeri rejime, ABD’ye karşı duran tek hareket olarak Kızıl Kimerleri ve Pol Pot’u görüyordu ve bu harekete katılıyor veya destek veriyorlardı. Kral Sihanouk eğer sol partilerin liderlerinin tümünü ortadan kaldırmasa, bu adama liderlik sırası gelemeyecekti.
Pol Pot iktidara geldiği, güçlü yıllarında "Sıfır Yılı" adını verdiği dehşet verici bir temizlik operasyonuyla, "emperyalizmin uşakları" olarak nitelediği iyi eğitim görmüş bütün yurttaşlarına karşı amansız bir savaş başlatmıştır. Şehirde yaşayan herkesi pirinç tarlalarında çalışmaya zorlayan Pol Pot, bütün okulları kapattı. Yaşlı-genç-çocuk-kadın-erkek ayırımı yapmaksızın yüz binlerce insanı işkence hanelere dönüştürülen okullarda, komünist idareye karşı olduklarını itiraf ettirdikten sonra ölüm tarlalarına sürdü.
Üniversiteyi bitirmek, ellerinde nasır bulunmamak, herhangi bir konuda uzman olmak, yabancı dil bilmek, hatta ve hatta gözlük kullanmak dahi, bu insanların ölüme gönderilmeleri için yeterli birer gerekçeydi. Çünkü her fırsatta eğitimli insanlardan tiksindiğini vurgulayan Pol Pot, Kamboçya'nın gerçek kurtuluşunun herkesin "kara cahil" kalması ve kırsal bölgelerde kurulan toplama kamplarında yalnızca bir tabak pirinç için çalışılmasıyla sağlanacağına inanmaktaydı. Kurduğu rejime de âdeta ironi yaparcasına "Demokratik Kamboçya Cumhuriyeti" adını vermişti.
Pol Pot 15 Nisan 1998'de bambudan yapılma köy evinde özgür bir insan olarak "kalp krizi"nden öldü. Tek bir soruşturma bile geçirmeden, tek bir gün bile gözaltına alınmadan...
Gerçekte Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Çin ve Tayland hükümetleri Pol Pot ve Kızıl Kimerlere iktidarı ele geçirmede ve korumada yardım etmemiş olsalardı, onu yasal lider olarak tanımasalardı, tarihte bir hiç olarak kalacaktı ve bir çok insan da bugün hayatta olacaktı.

kuru.umit
18-01-2009, 01:00
Pol Pot ve Kızıl Kimerleri, kendileri dışındaki tüm insanları şüpheli görüp, ona göre davranmışlar. Bu işlerde de 13-17 yaşları arasındaki çocukların kullanılması işin bir diğer trajik yanı. Çocukları, anne ve babalarını işkence hanelere göndermişler. Bu nasıl bir beyin yıkamanın eseri olabilir?
Sorgulama işleri için okullar kullanılmış. Şüpheli görülen insanlar burada maddi ve manevi işkenceler görmüşler. Buraya gelen insanlar işkenceden kurtulmak için suçlamaları kabul etmişler ölüm tarlalarına sürülmüşler, suçu kabul etmemişler işkenceden ölmüşler. Sonuç hep ölüm olmuş.
Tuol Sleng Müzesi, bir soykırım müzesi olarak korunmuş olan bir yer. Burası aslında bir liseymiş. Pol Pot ve Kızıl Kimerler burayı 1975’de hapishane haline getirmişler. Burası 21 numaralı hapishane olarak adlandırılmış (Security Prison-21, S-21), kısa zamanda da şehrin en beter işkence hanesi olmuş. Burada 17000 den fazla insan işkence görüp, ölüm tarlalarına gönderilmiş. Vietnam’lılar Pol Pot rejimini yendikleri zaman ,içeride sadece 7 tane canlı insan bulabilmişler. Şehri ele geçirmeden hemen önce işkence görmüş 14 tane mahkumun cansız bedenlerini bulmuşlar. Bunların mezarları bahçede görülüyor. Sağ kalan bu 7 insanda işkencenin fotoğrafını, resmini yaparak sağ kalmışlar. İyi mi, kötü mü? Yargılayamadım. İnsan yaşamak için ne gerekiyorsa yapıyor. Bu ressamlardan bir tanesinin resimleri burada sergileniyor.

kuru.umit
18-01-2009, 01:07
Hapishaneye girince sol tarafta tek kişilik odalar sergileniyor. Tek kişilik oda deyince bir somya, insanlara dışkılama kabı olarak verilen boş bir mermi kutusu ve zincirleri düşünün. Yerlerdeki kan izleri, yaşananların korkunçluğu hakkında fikir veriyor. Bazılarımız daha ilk bir iki odadan sonra ziyaretten vazgeçiyor ve bahçedeki güzel kokulu plumeria ağacının altına oturuyorlar. Sonraki büyükçe bir odadan, alanı 1 metre kare bile olmayan çok sayıda küçük odacık yaratılmış. Bu odalara, yan yana girmek mümkün değil. Yerlerde zincirler ve tuvalet ihtiyacı için boş teneke kutular var.

kuru.umit
18-01-2009, 01:14
Ben en çok ama en çok neden mi etkilendim? Gözlerden. Bir odada, buraya gelen ve hemen hepside ölmüş olan mahkumların fotoğrafları sergileniyordu. Hemen hepsinin gözlerinde ölümün korkusu vardı. Bazısı işkence sonrası fotoğraf vermiş, gözler ve yüzler şiş ve morarmış. Bir tanesi, ama sadece bir tanesinin yüzünde bir gülücük vardı. İnadına gülüyordu.
Sonraki odalarda işkence aletleri vardı. İnsan zekasının bu aletleri yaratmak için verdiği çaba ne trajik.. Kelimelerin yeteceğini sanmam. Sonunda ben de çıktım bahçeye.. Güzelim plumeria ağacının altına gittim, eğilip yere düşmüş bir çiçek aldım, kokladım, kokladım.

kuru.umit
18-01-2009, 01:25
Otobüse binip, Phnom Pehn’den 15 km sonra, S-21 den getirilen mahkumların son durakları olan Choeung Ek’e geldik. Burası ilk bakışta yeşillik bir alan gibi gözüküyor. Ama bu alanda tam 129 tane toplu mezar tespit edilmiş. Bunlardan sadece 43 tanesi açılmış. Buradan 8000 üzerinde ceset çıkmış. Bunların kafatasları camdan bir kule içinde saklanıyor. Cinsiyete, yaşa göre sınıflama yapmışlar. Çoğunun kafatasında kırık gözüküyor. Daha fazla bakamıyoruz. Ortada çok sayıda çukur var. Bunlar toplu mezarlar. Bir ağaç kenarında duruyoruz. Rehber bu ağacı anlatıyor; bu ağacın bir bölümünün rengi değişik. Nedenini anlatınca donuyoruz. Bu ağacın dallarına baş aşağıda bağlanan çocuklar hızla ağaca vurularak öldürülürmüş. Yazıklar olsun yapana, yaptırana ve gören gözlerine, duyan kulaklarına inat göz yumanlara, kulak tıkayanlara. Bir ağaç ölüm makinesine dönüştürülmüş.

kuru.umit
18-01-2009, 01:34
Gezi bitip, otobüse doğru dönerken kelebekler dikkatimi çekti. Ortalıkta onlarca güzel kelebek uçuşup duruyor. Sanki burasının adı ölüm tarlası değil, ortalıkta çiçekler, çiçekler üzerinde kelebekler. İnadına yaşam var.
Son nokta ölüm olmamalı diyorum; o güzelim kelebeğin peşinde koşuyorum, belki birkaç kare alırım..

kuru.umit
18-01-2009, 01:40
Bu gece bana uzun oldu ama sonunda bitirdim. On yedi gün süren Vietnam-Kamboçya-Loas gezi anılarımı siz doğa sever, insan sever arkadaşlarla paylaşmak benim için zevkti. Anıları, izlenimleri aslında kendime yazdım, sizler ortak oldunuz. Artık anılar hepimizin.
Bu arada bunca alanı kaplamama izin veren, sabır gösteren site yöneticilerine öncelikle teşekkür ediyorum. Bir büyük teşekkür de siz yüreklendirenlere, izleyenlere ve başta eşim olmak üzere gezi arkadaşlarıma...
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru

Ali H. ALI
18-01-2009, 02:38
Umit bey, gezmek, gezerken gormek ve dusunmek, sizin icin sanki bir sevda ve buyuk bir cekicilikle tutup hepimizi bu sevdanin buyulu guzelliklerine goturuyorsunuz.

Her sey icin tesekkurler.

Vildan Sönmez
18-01-2009, 03:10
Elinize, gözünüze, kaleminize sağlık.Teşekkürler Ümit Bey.
Eşinizle birlikte sağlıklı günlerde gezin ve bizlerle paylaşın.

Güler
18-01-2009, 05:44
Güzel yazı diziniz ve fotoğraflarınızla, bizleri mest ettiniz.
Çoğumuzun bilmediği, görmediği yerleri, sanki yanınızda seyahat ediyormuşcasına tanıdık.
Teşekkür eder, sağlık ve mutluluk, huzur içinde, sevdiklerinizle beraber, bol bol seyahatler dilerim. Sağolun.

zenfree
18-01-2009, 11:23
Gazetelerde izlediğim yazı dizileri gibi her gün heyecanla ve keyifle yazılarınızı takip ettim. Çok teşekkürler. Gezekalın.:)

cemal.S
18-01-2009, 17:54
Öyle güzel şeyler okuduk ki sayenizde hayal bile olsa gezdik tozduk. Fotoğraflarınız ve anlatmınıza paha biçilemez. Paylaşımınız için sağ olun. Sağlıcakla ve eşinizle hep siz GEZEKALIN olurmu.

Bir başka gezi notlarınızda görüşmek dileği ile demekten kendimi alamadım. Darısı hepimize.

tatarbeyi
18-01-2009, 19:14
:) Güzel insan seyahatnamenizi içtenlikle doğal akıcı bir dille yazdığınız için keyifle sizinle birlikte gezercesine okuduk.sağlığınız daim olsun.Kaleminiz ve enerjiniz tükenmez olsun. Sizinlikle birlikte seyahat etmek hoştu. sanalda olsa.