View Full Version : Hayvanlarla Anılar...
tolgahann
14-11-2008, 20:17
Bu bölümde hayvanlarla ilgili yaşadığımız acı,tatlı,komik anılarımızı paylaşalım.Konu yeni olduğundan ben komik bi anıyla başlıyım umarım sizde devamını getirirsiniz.
Laam Faresi:
Geçen bahar koyu bir hayvan sever olan ablam elinde üstü peçete ile örtülmüş bir pet bardakla bana geldi.Bardağı bir an bile elinden bırakmayan ablam en sonunda söze başladı.Bi süre havadan sudan konuştuk sonra bana bardağın içerisinde bir hayvan olduğunu söyledi.Beni iyice merak sarmıştı, hangi hayvan pet bardağa sığabilir diye düşünmeye başladım.Aklıma en kötü ihtimal şu duvar arasında yaşayan minik kertenkeler geldi.En sonunda peçeteyi açtı o anda sanki başımdan aşağıya kaynak sular döküldü.Bardağın içinde iki tane küçücük, tüysüz ve pespembe fare yavrusu vardı.İlk bakışta fare olduklarını anlamadım ama görüntüleri bile çok kötüydü.Neyse bizimki lafa girdi.Fareleri kediden zor kurtarmış,baştan eve götürmeye kalkmış ama eniştemde benimle aynı tepkiyi gösterip kesinlikle kabul etmemiş.O da değerli bardağını kaptığı gibi bana gelmiş.Benimde tepkim olumsuz olunca bardağı otlukların içine yana yatık şekilde bıraktık.Benimle bir hafta konuşmadı ama siz olsanız evinizde iki tane laam faresi beslemeyi kabul edermiydiniz?:(
Sene 1978, 6 yaşında idim. İstanbul Fatih'te, Kadınlar Pazarı'nın orda oturuyorduk. Evimiz bahçeli idi.
Bir gün eve geldiğimde baktım, küçücük bir tay. Annesi doğumda ölmüş. Bizimkilerde tutup eve getirmisler. Bir kaç hafta bahçedeki odunlukta baktık. Biberonla besliyorduk. Çok küçük olduğum için hayal meyal hatırlıyorum ama rengi siyahtı. Alnında beyaz akıtması vardı. Hayal meyal...
O yaşlarda pek sonrası düşünülmüyor ama bizimkilerin bakabildiğimiz kadar bakmayı planladıklarını sanıyorum. Günde 3-4 kere süt ılıtıp, biberon ile veriyorduk. Bahçeye çıktığımızda koşarak yanımıza geliyordu. Karnını doyurduğumuz için geliyor sanıyordum ama bugün düşününce belkide bizi annesi sanıyordu diyorum.
Bir akşam üstü elimde biberonla bahçeye çıktığımda yerde yattığını gördüm. Ayağa kalkmaya çalışıyor ama kalkamıyordu. Mahallenin çocukları sırtına binmeye çalışınca beli kırılmış dediler. Yerde öylecene kıvranıyordu. Hiç bir şey yapamıyordum.
Bizimkiler götürdüler. Yolda mı öldü, uyutuldu mu bilmiyorum. Ama Fatih'teki su kemerinin ayağına gömdüklerini biliyorum. Çok ağlamıştım.
Fatih'i hiç sevemedim. Ama ne zaman su kemerinin altından geçsem atım aklıma gelir.
Aslında komik anılar da var ama hüzünlü anıları okuyunca benim de aklıma hüzünlü bir anı geldi.
Ben küçükken Ankara'a yaşarken, oturduğumuz lojman alanının içinde bir de tavşan barınağı vardı. Kocaman, etrafı yüksek tellerle çevrilmiş yeşil bir alan ve içinde irili ufaklı onlarca tavşan..
Alanın etrafında askerler ellerinde tüfek nöbet tutarlardı. Lojmanlardan birkaç arkadaş toplanırdık (yaşımız 6-7), o telli alanın arka tarafına dolanır ve tellerde daha önceden açılmış deliklerin yerini keşfederdik. Kimdi bilmiyorum ama birileri o telleri kol geçecek kadar kesip, sanırım tavşan çalmaya çalışıyordu.
Sonra otluk bir araziye gidip poşetle yonca toplayıp, tavşanları o delik kısmın altına toplamak için otları tepeden atardık, tavşanlar da koşup gelirdi. Hele bir de avuç kadar olan yavrular geldi mi bayram ederdik, hemen kolumuzu delikten sokup yavru tavşanı alır, poşete koyar ve kaçardık. Otluk arazide saatlerce tavşanı gezdirir, yedirir içirir, sever okşardık, sonra da (çocuk aklı) kapıda nöbet tutan askerin yanna tavşanı götürüp "asker abi bu tavşanı şurda otlarken bulduk" deyip geri verirdik.
Askerlerin yaptığımızı farkettiklerine dair imaları beni bu işten vazgeçiremedi, hatta kocaman siyah bir tavşanın elimi ısırması bile.
Ta ki başka birinin de bizim yaptığımız şeyi yapıp, tavşanı çaldıktan sonra geri getirip askere vermek yerine, tellerin tepesinden içeri fırlatıp tavşanın belini kırdığını öğrendikten ve o tavşanı yerde çok acınası durumda sürünürken görene kadar..
tolgahann
14-11-2008, 22:33
Sn.Todor minik tay için çok üzüldüm.Benimde küçükken Karam adlı bi köpeğim vardı.Toprağı bol olsun pek boğazına düşkündü ve boğazı sonu oldu.Belediye ekiplerinin sokağa koydukları zehirli etlerden yiyerek rahmetli oldu.Bende günlerce ağlamıştım.
Cumhur Tonba
15-11-2008, 01:21
Togahann.
Güzel bir konuyu açmışsın. Todor'un Minik Tayı için çok üzüldüm. O beni, ben onu anlarız. Çok anı var. Bu sayfayı yeniden ziyaret edip yazacağım.
Birde beli kırılan tavşan. Aslında benide yazacağım hüzünlü bir hikaye idi. İnşallah neşeli bir şeyler yazanda çıkar. Şu anda aklımda olan 3-4 anı var. Yazacağım.
Ferda Ülkümen
15-11-2008, 14:08
Ben neşeli bir hikaye yazacağım. Ama hikaye babama ait.
Babam çocukluğunda harçlıklarıyla hayvan pazarından kulağı kesik bir eşek satın alıyor.
Bahçıvan eşeği öyle bir eğitiyor ki, eşek sırtına tenekeler yüklenince çeşmeye, küfeler yüklenince çarşıya gitmeyi öğreniyor. Hatta bahçıvan sırtına teneke yükleyip, deh dedi mi kendi başına çeşmeye gidiyor, onun küfelerle sığmayacağı kestirme patika yoldan giden bahçıvanla çeşme başında buluşuyorlar.
Bir hafta sonu yatılı okulda okuyan büyük amcamı kasaba göndermek istiyorlar, amcam kasabın yerini bilmediğini söyleyince, 'Sen eşeğe bin o seni götürür' deyip, eşeğe küfeler yükleniyor, yola çıkıyorlar.
Eşek kasabın önünde duruyor, amcam siparişleri veriyor, hesabı öderken elindeki para yetmiyor. Aldıklarını elindeki para kadar eksiltmesini söylüyor kasaba.
Kasaptan aldığı cevap şöyle;
‘Beyim sen onları al git, biz eşeği tanıyoruz’
Amcamın kredisi yok ama eşeğin var!
Cumhur Tonba
15-11-2008, 18:04
Sayın Ferda Ülkümen.
Son cümlede koptum. Fıkralarla Türkiye proğramı var. Bunu görseler kaparlar.
Babanız sağ ise selam ve sevgilerimizi iletin. Değilse mekanı Cennet olsun.
Sayın Todor
Gerçekten tay için kalbim cız etti, çok üzüldüm.
Ferda'nın ki fıkra olmuş. Hatırasını anlatsın!
‘Beyim sen onları al git, biz eşeği tanıyoruz’
Amcamın kredisi yok ama eşeğin var! :D :D :D
Eşeğin eğitilebilineceği hiç aklıma gelmezdi. Genelde inatçı bir hayvan olarak düşünürdüm. Gerçektende bahçıvanı tebrik etmek lazım.
Tolgahan konu için teşekkürler.
Cumhur Tonba
15-11-2008, 18:23
Keşke benim yazacağım olayda neşeli olsaydı.
Fakat değil.
Şöyle başlamak istiyorum. 10-12 sene evvel elinize aldığınız gazetede şu başlık gözünüze çarpabilirdi.
Bir güvercin için 10 yaşındaki çocuğu boğazladı.
Bir ara kümese güvercinler dadandı. Bnde evin çatısının altına 5-6 tane lokum kasası koydum. Beyaz genç bir güvercinde geldi. Yem atardım. Yanıma iyice sokulmaya, kendilerini sevdirmeye başladılar. Hele o beyaz güvercin. Sesimi duysun hemen yanıma gelirdi.
Bir sene falan geçti. Yine herzamanki gibi kahveden eve geldiğimde daire olarak kullandığım( Köy Ziraat Teknisyenliği) bölüme geçtim. Orğ'un başına oturdum. Hafif hafif çalıyorum. Beyaz güvercin geldi. Orğ'un yanına kondu. Dinliyor. Byağ zaman 2-3 ay bana arkadaşlık etti.
İşte benim gazetelere geçebilecek olayı yaşamamın gecesi. Yine dairedeyim. Güvercin uçarak geldi ve yanıma kondu. Göğsündeki kar gibi tüyler kıpkırmızı kan. Öylece suratıma bakıyor. Elime aldım. Üst gaga yok. Kopmuş. Alt gaga kırık. Ne yem yiyebilir ne su içebilir.
Deli olacağım. Şırıngayla su içirdim. Birazda yumurta sarısı verdim.
Sabah olunca biraz araştırma. Ufaklıklara niye benim güvercini vurdunuz diye sanki o vurmuş gibi sertçe soruyorum. Birisi Vallahi ben vurmadım. Ercana doğum günü hediyesi havalı mı pompalımı tüfek almışlar. O vurdu dedi. Doğru evlerine gittim. Nenesi çıktı. Ercanla görüşebilirmiyim, biraz gelsin dedim. İyiki Uzunköprüye gitmiş.
Yemin ediyorum o anda karşıma çıksa onun boğazını sıkar ve katil olabilirdim.
Sonra allah'a hep dua ettim. İyiki karşıma çıkmadı diye.
İşte buda böyle bir anı.
Güvercin ne oldu diyorsunuız değil mi? Hayalinizde nasıl yaşamasını istiyorsanız öğle yaşadı.
Ben birgün kayın ormanında (İnegöl) gezerken baykuş'a ateş ettim, iyi ki nişan iyi alamamışım isabet etmedi ömür boyu pişmanlık duyardım. Ama bir şeyi öğrendim. Baykuş, yanından geçen kurşunun sesini duymuş veya görüntüsünü görmüş olmalı ki peşi sıra başını çevirdiğini fark ettim.
Sevgili cumhur gerçektende çok vahim bir hikaye.
Bizim oralardada leyleklerin göç etme yeri, sürü halinde uçtuklarından açık hedef oluyorlar. Bazı kendini bilmezler ateş ediyorlar. Sonra nemi yapıyorlar. O güzelimmi güzelim kuşu çöpe layık görüyorlar. Sadece ateş etme hevesini tatmin ediyorlar.
Sayın nariçi iyiki gerçekten iyiki vuramamışsınız. İnsan bazen dalgın oluyor neyi niçin yaptığını anlamıyor.
Küçücük bir tavşanım vardı. Doğumgünüm de hediye gelmişti. Bir kaç ay bakmıştım ve çok alışmıştım. Adı Kartopu idi. Hiç büyümüyordu. Sonradan öğrendim ki bunlar büyümesin diye iğne yapılıyormuş. Hep küçük kalıyorlarmış. O kadar akıllıydı ki. Sepeti pislenince sepetin kenarına resmen kuş gibi tüner, ordan aşağı inmezdi. Ta ki sepeti temizlenene kadar.
Annemin evi bahçelidir. Arada bir bahçeden minik fare bir fare ziyarete geliyor diye şu kartonlara filan sürülen yapışkanlardan almıştık. Bizimki de acıkınca sepetinden çıkmış evi dolaşmaya başlamış. Buzdolabının arkasında ki yapışkana yapışmış kalmış :( Eve geldim aradım taradım yok. Neden sonra buzdolabının arkasına bakmak aklımıza geldi. Baktım ki Kartopu orada. Neyse aldım minişi bir güzel temizledim. Malesef yapışan tüyleri yapışkandan ayırmak zor olduğu için tüylerini biraz kesmek zorunda kaldım.
Aradan bir kaç gün geçti, bizimki kendine geldi. Etrafımızda oynuyor zıplıyor. Birgün annem ben yokken evi toparlıyayım deyip karton koliye koymuş Kartopunu ve bahçenin kenarına koymuş. Ama bizim yaramaz kutu ıslanınca dışarı çıkmak istemiş, hoplaya zıplaya kartonun kapağını açmış. Açmasıyla kedinin bunu kapması bir olmuş :( Abimi bahçeden bahçeye kedinin peşinden yolladık kurtarsın diye ama malesef boğazından tuttuğu için ölmüştü:( Uzun zaman tavşan sevemedim...
Şimdi Sayın Coyote'nin avatar resmini gördükçe hep o geliyor aklıma...
Cumhur Tonba
15-11-2008, 21:30
Nariçi: İyiki dediğiniz gibi olmuş.
Some at: Keşke onlar kendilerini o çöplüğe layık görseler.
Minem: Bu talihsiz kazalar maallesef her zaman olan şeyler. Kendinizi fazla üzmeyin.
Sevgi ve saygılar.
tolgahann
15-11-2008, 23:51
Bende 4 yıl önce eminönünde satılan hamster'lerden 1 tane almıştım adı Kontes'tİ.2 yıl boyunca çok mutlu yaşadık ama ne yaptıysam ısırma huyundan vaz geçiremedim.
Beni gördüğü zaman garip garip sesler çıkarıyordu (sanırım sevindiği için) kafesten uzaklaştığım zaman sırtüstü yatıp ayaklarını sallıyordu tabi bende kıyamayıp tekrar yanına dönüyodum.
Onu yalnız bırakmaya kıyamadığım ama markete gitmem gereken günlerden birinde aklıma o an için bana çok parlak gelen bir fikir geldi..Kontes'i cebime koyup marketin yolunu tuttum.Alışverişimi bitirip kasaya gelene kadar her şey yolundaydı.Zaten bir elimi cebimden çıkaramıyorum bide aldıklarımı poşetlemem gerek allahtan kasiyer yardım etti.
Tam poşetlerimi alıp gidiyordum ki kontes serçe parmağımın tadına bakmak istedi tabi bende can acısıyla elimi cebimden hızla çektim.Kasiyer bana iyimisiniz deyince kendimi toparladım ve sadece evet iyiyim diyebildim.İşlediği suçun farkında olan kontes hareket etmeden cebimde duruyordu.
Sonuç olarak bidaha hiç o kasiyerin bulunduğu kasanın önünden bile geçemedim.Şu anda kontes aramızda değil ama ben onu hiç unutmayacağım,o benim fındık faremdi.:)
Şimdi Sayın Coyote'nin avatar resmini gördükçe hep o geliyor aklıma...
Tüh sn Minem gerçekten üzüldüm..:( düşünemiyorum bile..
Ben tabi baykuşun bir özelliğini öğrenmiş oldum: Baykuş yanından geçen kurşun sesini duyuyor **** kurşunu görüyor. ancak kendisi için bir tehlike durumunu anlamadı.
tolgahann
16-11-2008, 19:52
Baykuşların iç güdülerinin gelişmiş olduğnu duymuştum ama o baykuş nasıl tehlikeyi hissedememiş hayret.Ama ben vurulmamasına çok sevindim.
Köpeklerin akıllı olduğunu herkes biliyor ama duygusal olmaları daha dikkat çekici bence: Birkaç köpeğimiz oldu ama hepsi tarafik'e kurban gittiler. Evin önünden Doğuanadolu duble yolu ve demiryolu geçiyor kedi ve köpeklerin sonu buradan geçen araçların altında bitiyor. Ama Köpeğimizin biri hasta olmuştu. Kuyruk tarafından itibaren zayıflamaya başladı.gitgide zayıflayıp sonunda öldü. Bu arada bahçede zara verme durumu olduğunda bakışları ve sesi ile sanki bana dokunma der gibi davranıyordu. Ya da sinirlenip önemsediğim çiçek ve fidanları çiğniyor veya kırıyordu. Sonunda ölürkende bizim göremeyeceğimiz yere gidip ölüyorlar.
Ömrüm boyunca rahat yüzü görmedim, bari ölürken huzur içinde, sessiz sakin bir yerde öleyim diyor olabilirler mi acaba?
tolgahann
16-11-2008, 22:28
Benim evde beslediğim köpeğimde ilgilendiğim bitklere zarar veriyor.Bunu kıskandığı için yaptığını sanıyorum.
Çok güzel konuşan muhabbet kuşum vardı. Karnında bir şişlik oluştu. Güvercin ve kuş satan birinin güvercinlerinde buna benzer şişlikleri tedavi ettiğini öğrendim. Muhabbet kuşuna bu tedaviyi yapamam. Güvercinler dayanabilir ama muhabbet kuşu ölür dedi. Bunun üzerine İstanbulda ki Anatolia hayvan hastahanesine götürdüm. Muayene edildi. Bir şey yapamayacaklarını yaklaşık 1 ay gibi bir süre sonrasında ölebilecerğini söylediler. Nitekimde 20 gün sonra kafeste kan damlalarının yanında öylece yatıyordu pırpırım.
Kuşları çok ama çok severim. Kuş avlayanları ise hiç anlayamam. Bu nasıl bir zevktir bilmiyorum.
Karamürselin Akçat köyünde, çok güzel bir arı kuşunu vurup sevinen ve bundan haz alan 60 yaşlarında bir adamın yüzü hep aklımda.
Elinde ki tüfeği alıp onu o an vurasım gelmişti.
Sayın Todor ve Tolgahann, köpekler çok duygusal hayvanlar, aynen öyle kıskanıyorlar. devamlı sevilmek istiyorlar. başkası her ne olursa onunla uğraşınca kıskançlık başlıyor. Ölümlerine gelince üç dört köpek aynı şekilde uzaklaşarak öldü rahatsızlıktan değil, sahibine olan saygısından.
Öğrenci iken dersi dinlemediğim zaman; defterin bir köşesine ev, ağaçlar ve köpek resmi çizerdim. İllaki kapının önünde yatan bir köpek olacaktı.
Bu hayalimi bir buçuk yıl önce gerçekleştırdim. Yavru bir kangal aldım. Bahçemdeki eve getirdim. Diğer köpeğim küçük Can'a kendisini kabul ettirdi. Ben de onun adını Cesur koydum. Üç ay nerede ise kucağımda yatırdım. O kadar hızlı büyüdü ki anlatamam. Birbirimizi çok sevdik. Her sabah ben erken dışarı çıkmaz isem, bir yolunu bulup yatak odama gelir gıdımı yalar, patisini üzerüme atar havlardı. Hergün çim de saatlerce güreşirdik. En mutlu olduğu an bana goksünü vurup yere yıkması ve patilerini üzerime koyması idi. O mutlu olsun diye sık sık ona yenilirdim. Ormana yürüyüşe gittiğimde onu da götürür, saklambaç oynardık.
24 Kasım öğretmenler günü; yine ormana gittik. Akan sulara daldı daldı çıktı. Çok mutlu oldu. Oysa bana veda gösterisi yapıyormuş nereden bileyim.
Tam eve döndüğümüzde hain bir kurşun onu yere yıktı. Başını kucağıma aldım. Bana son defa baktı, derin bir nefes verdi. Vedalaştı.. Saçmanın deldiği yerden sıcak kan akıyordu. Parmaklarımla tıkadım. Sonra kaskatı oldu. Düşünme özelliğimi kaybetmiştim sanki.
Ormanda serin bir yere mezar kazdım. Soğuk yanaklarını binlerce öptüm. Küçük Can günlerce öldüğü yerdeki kanlarını koklamaya gitti. Eşim uzun zaman geceleri ağlıyarak uyandı. Rüyamızda görsek dahi birbirimizden saklıyoruz. Her 24 Kasım' da eşimle beraber onu anıp ağlıyoruz. Aslında onu anmadığımız gün yok gibi. Salonda asılı resmi; beni her an güreşe davet edecek gibi canlı.
İnsanlara kızdığım zaman "hayvan" demiyorum. Çünkü onlara iyi baksak öğreneceğimiz çok şeyler var.
bizim bir muhabbet kuşu vardı bahçe kapısı açık kalmış ordan pırr diye uçtu gitti annem hemen bana bağırdı kuş gitti diye ben hemen koştum kapıya baktım karşı evin çatısına konmuş beni görünce dışarıdan uçtu geldi geri omzuma kondu girdik beraber içeri :D
berduray
16-01-2009, 23:24
Sayın Efe-can'ın anısı beni çok üzdü ve ne yazacağımı unuttum.
Kimmiş o katil, tespit edebildiniz mi?, hesap sorabildiniz mi? ne hakkı var ailenize , size böyle bir acı yaşatmaya...
Ne biçim 2 ayaklı canavarlar dolaşıyor ortalıkta ellerinde silahlar, mermiler inanamıyorum...
kahyanur
17-01-2009, 00:25
Öğrenci iken dersi dinlemediğim zaman; defterin bir köşesine ev, ağaçlar ve köpek resmi çizerdim. İllaki kapının önünde yatan bir köpek olacaktı.
Bu hayalimi bir buçuk yıl önce gerçekleştırdim. Yavru bir kangal aldım. Bahçemdeki eve getirdim. Diğer köpeğim küçük Can'a kendisini kabul ettirdi. Ben de onun adını Cesur koydum. Üç ay nerede ise kucağımda yatırdım. O kadar hızlı büyüdü ki anlatamam. Birbirimizi çok sevdik. Her sabah ben erken dışarı çıkmaz isem, bir yolunu bulup yatak odama gelir gıdımı yalar, patisini üzerüme atar havlardı. Hergün çim de saatlerce güreşirdik. En mutlu olduğu an bana goksünü vurup yere yıkması ve patilerini üzerime koyması idi. O mutlu olsun diye sık sık ona yenilirdim. Ormana yürüyüşe gittiğimde onu da götürür, saklambaç oynardık.
24 Kasım öğretmenler günü; yine ormana gittik. Akan sulara daldı daldı çıktı. Çok mutlu oldu. Oysa bana veda gösterisi yapıyormuş nereden bileyim.
Tam eve döndüğümüzde hain bir kurşun onu yere yıktı. Başını kucağıma aldım. Bana son defa baktı, derin bir nefes verdi. Vedalaştı.. Saçmanın deldiği yerden sıcak kan akıyordu. Parmaklarımla tıkadım. Sonra kaskatı oldu. Düşünme özelliğimi kaybetmiştim sanki.
Ormanda serin bir yere mezar kazdım. Soğuk yanaklarını binlerce öptüm. Küçük Can günlerce öldüğü yerdeki kanlarını koklamaya gitti. Eşim uzun zaman geceleri ağlıyarak uyandı. Rüyamızda görsek dahi birbirimizden saklıyoruz. Her 24 Kasım' da eşimle beraber onu anıp ağlıyoruz. Aslında onu anmadığımız gün yok gibi. Salonda asılı resmi; beni her an güreşe davet edecek gibi canlı.
İnsanlara kızdığım zaman "hayvan" demiyorum. Çünkü onlara iyi baksak öğreneceğimiz çok şeyler var.
Sayın Efe-Can;
Sizi çok iyi anlıyorum. Bende köpeğim Pako'yu trafik kazasında kaybettim. Resmi nickimi temsil ediyor. Edirne'ye öğrenci olan oğlumun yanına gitmiştim. Çorlu'dan hareket etmeden önce her zaman yaptığım gibi, oğlum için yaptığım yemek vs yi arabaya yüklerken Pako arka koltuğa atlamış ne yaptıysam indirememiştim. Ben işlerimi tamamlayıp iki saat sonra yola çıkıncaya kadar arabadan inmemişti..
Hep düşünürüm. Edirne'ye gitmeseydim kaza olmayacaktı, ama Pako çok istemişti gitmeyi ki arabadan inmemişti.
Oğlum ana caddeye paralel bir sokakta bir evde kalıyordu. evin karşısında boş bir arsa vardı. pakoyu oraya alıştırmıştım tuvalet ihtiyacı için. Tuvaletini yapar gelir evin kapısına patisiyle vurur, ben kapıyı açınca üzerime atlar, beraber eve girerdik. Çok itaatkar olduğu için kısıtlamamak için bağlı gezdirmiyordum . Yanımdan ayrılmaz, biraz önümden gider..Durur bekler, trafik olmayan sokaklarda dolaşırdık.
O sabah erken kalkmıştım. Önce Pako'yu tuvaletini yapması için dışarıya bıraktım. Sonra kahvaltı hazırlamaya başladım. Aradan 10 dakika geçti sanırım. Pako'nun kapıya vurmaması dikkatimi çekti. Dışarıya çıktım yok. Sokakları nasıl koşarak dolaştığımı , nasıl caddeye çıktığımı hatırlamıyorum. Pako caddenin karşısında yol kenarında yatıyordu. Beni görmesin, görüp caddeye atlamasın diye saklanarak yanına koştum. Bir gariplik vardı. Bana bakıyor ama kalkmıyordu. Kan olmamasına rağmen araba çarptığını anladım. Kucağıma alıp eve koştum. Oğlumla arabaya binip vet'e koşturduk. Veteriner kalp masajı, iğne yaptı..Ama zaten götürdüğümüzde kaybetmişiz.
Dünyam yıkıldı. Pako'yu Edirne'nin dışındaki bir meyva bahçesine götürdüm. Tam üç gün gömmeye kıyamadım. Hergün üç kez gidip baktım. Her seferinde kalkacak diye ümitlendim. En sonunda öldüğünü kabullenmek zorunda kaldım. Ve bir badem ağacı altına gömdük.
Benim acımın sizinkinden farkı vicdan azabı çekiyor olmam. O sabah Pako'yu bırakmasaydım bende onunla çıksaydım bu kaza olmayacaktı. Eğer ölümden sonra sevdiklerimi görebileceksem, böyle bir şey varsa sadece Pako'yu görmek isterim. Ona sarılıp kendimi affettirmek isterim.
tolgahann
17-01-2009, 11:51
Sn.kahyanur anlıyorum acınız çok büyük ama kendinizi suçlamamalısınız.İnsanoğlunun olacakları önceden tespit etme gibi bir yeteneği yok.Sizde böyle olacağını bilseniz Pako'yu sokağa salmazdınız.Siz Pako'yu göremesenizde o hep sizin yanınızda eminim ve sizin kendinizi suçlamanız onu çok daha fazla üzer emin olun.
efe-can'ın anısına da çok üzüldüm.Duygularını anlamaya çalıştım ama olmadı çok büyük bir acı.Söylenecek pek bi sözde yok ama bunu yapan iki ayaklı şeytanların cezasını çekip çekmediğini merak ediyorum...
Gözlerimi hayvanlarla açmışım,hangi anımdan başlayıp hangilerini paylaşayım bilemedim.
Ama nekadar çok üzücü anılarımız varmış,okudukça içim cız etti.
Çocukluğumdan beri sokakta ne bulursam eve getirirdim,annem önce fırça kayar sonra da kıyamaz kabullenirdi.
Evde yalnızken gözümün önünden bir fındık faresinin geçtiğini gördüm,sonra tekrar geçti,baktım fare ortalıkta dolanıp duruyor,yanına yaklaştım farketmedi sanki,bir peynir parçası koydum önüne çok şirin bir biçimde yedi,hiç kaçmadı,dokunmama da izin verince kör olduğunu farkettim,zamanla arkadaş olduk...ve bir gün babamın sinirli sesini duydum; "yahu bu fareler bizim eve nasıl girmiş,nasıl çoğalmış" diye...benim kör fare postu sağlam yere serince ailesini de getirmiş,babamın önünde kaçıştıklarını hatırlıyorum.:D
Ben besledim demedim artık, ama farelerle daha seviyeli dostluk kurmam gerektiğini de anladım.:rolleyes:
hassoman
03-05-2009, 09:48
76000
Manisa'da, geçen yıl kaza yapan bir tankerden sızan ve yol kenarında biriken zifte saplanan iki köpeğin kurtarılması için itfaiye ekipleri seferber oldu.
Yoldan geçen bir vatandaşın durumu emniyete ve itfaiyeye bildirmesi üzerine bölgeye giden ekipler, köpeklerden birini kurtarırken, diğeri kepçe ile çıkartıldı.
Ellerinde bulunan pet şişeleri keserek ilk etapta hayvanlara su veren ekipler, daha sonra Belediye Veteriner Müdürlüğü'nden veteriner çağırdı.
76001
Gelen veteriner kurtarma çalışması başlamadan önce iki köpeğe de uyuşturucu iğne yaptı. Köpeklerin sakinleşmesi üzerine yoldan geçen vatandaşların da yardımıyla hummalı bir kurtarma çalışması başlatıldı. Köpeklerden biri itfaiye ekipleri tarafından kurtarılırken, diğer köpek de çağrılan kepçe yardımıyla zift batağından çıkarıldı.
Hayvanların uzun süre ziftin içinde kaldığının anlaşıldığını, zira derilerinde ciddi tahriş olduğunu belirten yetkililer, uygulayacakları tedavi ile köpeklerin yaşayağını söyledi. (Hürriyet)
76002
Geçen yıl ben de zifte batmış bir köpek kurtarmıştım.
Aslında yol kenarındaki bu ziftler tankerden sızmış falan değil. Sıcak asfalt yapımı sırasında eritme tankerindeki fazla gelen zifti yol kıyısına döküp gidiyorlar. Zamanla üzeri kabuk bağlıyor. Gece soğukluğunda zift donuyor. Sabah güneş açtığında çevrede ilk ısınan yer bu ziftin üzeri oluyor. Sabah serinliğinde sıcak bir yer arayan hayvancıklar gelip bunların üzerine yatıyor. Sıcaklık arttıkça ziftin eridiğinin farkına varmıyorlar.
Zifte batmış bir hayvanı kurtarmak çok zor. Ben eldiven, poşet ve gaz yağı kullandım. İnanın hayvanın gıkı çıkmamıştı. Ve saatlerce uğraştım... Bu arada köpeğe yoğurt yedirdik... hayvancağız kurtulunca vücudunu, burnunu otlara sürtmesi, kendini yerlerde yuvarlaması hem acınasıydı hem komikti. Ben onu kurtarmaya çalışırken bir kadıncağızın köpeğin başında, ' Ne işin var burada, başka yer mi bulamadın...' diye hüngür hüngür ağlamasını ve sonrasında bana ettiği duaları unutamam.
tropikana
03-05-2009, 10:33
Merhaba, 16 yıldır bizimle yaşayan ailemizin bir ferdi olan biricik köpeğimiz mıstık.
Biz onu hiç bir zaman köpek olarak görmedik. Sanki daha önceki hayatında insandıda şimdiki hayatında köpek olarak dünyaya gelmişti. Konuştuğumuz her bir kelimeyi anlıyor bazan şaşırtıcı hareketleriyle anladığını bize anlatmaya çalışıyordu. Koca 16 yıl dile kolay,çocuklarımın biri 4 diğeri 2 yaşındaydı evimize geldiğinde. 20 gün önce gitti gelmedi, aradık heryerde, yakınımızdaki mezarlıkta cesedini gördük. Çok üzüldük tarifsiz bir üzüntü yaşadık. Ama şuna inanıyorum mıstık hayatı dolu dolu yaşadı, İnşallah acı çekmeden mutlu bir şekilde ölmüştür diye ümit ediyorum. Huzur içinde uyusun.
tolgahann
03-05-2009, 19:46
Merhaba, 16 yıldır bizimle yaşayan ailemizin bir ferdi olan biricik köpeğimiz mıstık.
Biz onu hiç bir zaman köpek olarak görmedim. Sanki daha önceki hayatında sanki insandıda şimdiki hayatında köpek olarak dünyaya gelmişti. Konuştuğumuz her bir kelimeyi anlıyor bazan şaşırtıcı hareketleriyle anladığını bize anlatmaya çalışıyordu. Koca 16 yıl dile kolay,çocuklarımın biri 4 diğeri 2 yaşındaydı evimize geldiğinde. 20 gün önce gitti gelmedi, aradık heryerde, yakınımızdaki mezarlıkta cesedini gördük. Çok üzüldük tarifsiz bir üzüntü yaşadık. Ama şuna inanıyorum mıstık hayatı dolu dolu yaşadı, İnşallah acı çekmeden mutlu bir şekilde ölmüştür diye ümit ediyorum. Huzur içinde yaşasın.
Hayvanların ölecekleri zamanı hissedip sevdiklerini üzmemek için evden uzaklıştıklarını duymuştum.Demekki doğruymuş.Hikayenixe çok üzüldüm.Gerçekten bir süRe sonra aileden oluyorlar ve yokluklarına hiç alışılamıyor.:(
tropikana
03-05-2009, 20:18
Teşekkür ederim sn. tolgahan, bu hikayeyi bende duymuştum. Bizimde tahminlerimiz sizinki gibi. Hakikaten alışamadık yokluğuna, bensiz bir yere gitmezdi bana düşkünlüğü çok fazlaydı bir yere giderken sanki peşimden geliyormuş gibi his uyandırıyor. Havlaması, herşeyi gözümün önünden gitmiyor.
Bugün Eminönü'ye çiçekçileri dolaşmaya gittim, gitmez olaydım!.. Gözden uzak olacağını sandıkları bir köşeye adamlar birşey ATMIŞ. Bu atılan şey çöp değil, bitki de değil, YENİ DOĞMUŞ BİR HAYVAN!
Ne olduğunu anlayamadım hayvanın, yeni doğmuş ve vıcık vıcık, ağzı burnu belli değil, sakarca emekliyordu.. Daha üzerindeki sıvı hiç temizlenmediği için sinekler konuyordu üzerine.. Zavallı yalpalaya yalpalaya birşeyler yapmaya çalışıyordu.
El büyüklüğündeydi, tavşan yavrusu olabilir diye düşündüm. Oradaki satıcılardan birine söylemeye çalıştım ama adamın öyle laubali, öyle çirkin bir tavrı vardı ki, söyleyecek başkalarını aradım. En sonunda biri beni başından savmak için, "hanfendi o bir fare, hastaymış, attılar" dedi. "Ne faresi farenin yetişkini bu kadar olmaz" dedim, sonra çevirdi "hamster diyorlar bayan buna Türkçede". Sanki hamster fareden büyük!
Hiçbirşey yapmayacaklarını anladım ve oradan uzaklaştım. Yapabileceğim birşey yoktu, alıp nereye götürebilirdim? Nasıl temizleyebilirdim? Ya gerçekten hasta idiyse?.. Ama hayvanın o hali gözümden gitmiyor, kimbilir, belki hala ölmemiştir, can çekişmeye devam ediyordur..
yalıçapkını
04-05-2009, 10:09
Kedi,köpek,koyun,inek,tavuk,bıldırcın,keklik,balık ,güvercin,kumru,yılan,köstebek,sincap,kuşlar,ve aklıma gelmeyen diğerleri...köyde yaşayan biri olarak hayvanlarla ilgili anılarımda çok fazla..gerçekten buraya yüzlerce anı yazabilirim..Ama daha birkaç anıyı okuyunca kalbim sızlamaya ellerim titremeye başladı...maalesef ki ve doğal olanı da bu olduğu için,çünkü onların ömrü bizden çok kısa, aklıma hep kaybettiğim hayvanlarım aklıma geldi..özellikle kedi ve köpeklerle ilgili sonucu beni hala derinden sarsan acı kayıplarım var...
yalıçapkını
04-05-2009, 11:06
Bu yüzden vakit buldukça ilginç ve komik anılarımdan birkaçını sizinle paylaşacağım...
tolgahann
04-05-2009, 18:10
İçimden bir ses sayfa fazla nemlendi diyor:):).Bu yüzden sizlere komik bir anımı anlatacağım. Yazılarımda daha önce de bahsettiğim hamsterimimin sabah kafesinde olmadığını görünce paniğe kapıldım.Yerlere basmaya da korkuyorum üstüne basarım diye,parmak uçlarımda kapıya kadar yürüdüm.Kapıyı açar açmaz dışarı fırladı hemen yakaladım ama elimi ısırıp atladı.Asıl olayda sonra başladı;ben kapıyı açınca mama vereceğimi sanan kedim(helldorado) hamsteri kaptı başladı kaçmaya bende arkasından.Sabah maratonunu bitirdiğimi düşünen kedim hamsteri bıraktı baktım hayvan kıpırdamıyo sırt üstü yatmış öylece duruyo, üzerine doğru eğildim ama hala tık yok.Elimle dokunmamla bir bağırmaya başladı.O ses hala kulaklarımda.Hayvanın ödü kopmuş tutmaya çalıştıkça ısırıyor.Üzerimdeki penyenin yenini elime kaplayıp aldım ve eşofmanın fermuarlı cebine koydum.Eve gelene kadar cebimde bozuk para kadar bir delik açtı.Hemen kafese koydum.Sonrada kafesin tellerine ip sardım bir daha iznim dışında dışarı çıkamadı.Allahtan kedi evcil ve fare yemeğe pek alışık değildi.:)Yoksa çok büyük vicdan azabı çekerdim.
yalıçapkını
05-05-2009, 09:14
Bizim taka-tukayı BİNEKLET yapmak isteyince...
80 Yıllardı,bisiklet nerdee..tabi bizim köy biraz şanslı bu konularda..Çünkü köyümüzde Amerikan Üssü vardı( karamürsel deniz eğitim komutanlığı),Babam dahil köyden çalışmayan yok gibiydi orda...bu nedenle birçok sanayi ve teknoloji ürünüyle tanışmıştı köylü...Uzatmayalım.Babam birgün evdeki hurda parçalarını birleştirince ortaya bir bisiklet çıkıverdi,yalnız bisikletin lastikleri yoktu ve cantların üzerinde kullandığımız için adına taka-tuka demiştik,köydeki tüm arkadaşlarım taka-tuka ile bisikletin ne olduğunu öğrenmişti.
7-8 li yaşlarda bu bisiklet bizim için masallar aleminden gelen bir alameti farika gibiydi..Taka tukanın da hatırası bitmez ya..gelelim bir gün onu BinekLET olarak kullanmaya kalkmama..10 yıl aralıksız yazları köyde inek baktım,birgün taka-tukayıda yanıma alıp çobanlığa gittim..ama bir sorun vardı bisiklet başıma bela oldu,dağda bayırda boyumdan büyük bisiklet devamlı elimde.. yoruldum,bittim. Akşam üstü eve dönerken Bahar isimli düvenin kuyruğuna bisikleti senmisin bağlayan..iple falan değil hayvanın kendi kuyruğunu sarıp bir kördüğüm attım ve hemen Binekleti denemeye kalktım..Tabi ne olacak daha binmemle bizim düvenin vitesi yükseltmesi bir oldu,bizim biseklette o zaman b-inek-let oldu ama üstünde ben yoktum iyikidei..ben düştüğüm yerden baktığımda bizim inek hala dört nala koşuyor,arkasından gelen tangır,tungur seslerle daha da panikliyordu..zor bela dere içinde sıkışmış hayvanın yanına gidip,kuyruğuna attığım düğümü baltayı sürterek kesmiştim..Benim bisikleti,bineklet olarak kullanma fikrimde sona ermişti doğal olarak... şimdinin çocukları sakın ha binekleti denemeyin tamam mı..selamlar
tolgahann
05-05-2009, 16:28
Baltayı sürterek derken;ineğin kuyruğunu mu kestiniz yani.:eek::(
yalıçapkını
06-05-2009, 09:23
Kuyruğun ucundaki püsküllü kısımı kestim..saç kesmek gibi birşey yani..
4.tekilkişi
16-09-2009, 14:43
Öğrenci evimizde iki kedi baktık. Biri kapkara Karamel, diğeri bembeyaz Vanilya. Birbirlerini görmediler hiç. Ama biz sonradan evimizi şenlendiren Vanilyamızı hep Karamel'le kıyasladık. Vanilya'yı sevdikçe Karamel'i andık. Kara kedimiz sokak kedisi idi, beyaz pamuk kızımız asil bir Ankara kedisi. Uzun bembeyaz tüylere masmavi gözleri ile pek bi havalıydı doğrusu. Karamel sıcak kanlıydı dibimizden ayrılmazdı kendini sevdirirdi. Vanilya ise bi havalarda bi havalarda. Başkentli ya derdik :) İnternetten bir arkadaş yavrularına ev arıyordu öylece tanıdık, eski adı Mavişmiş, heralde ismine alışamadı dedik. Çağırıyoruz çağırıyoruz bizi umursamıyor. Sallamıyo yani :D Başta epey komik geldi bize. Maviş dedik yine olmadı. Allah allah ne zaman alışacak ismine bu kız diye dertleniyorduk. Bir temizlik anımızda gerçeği anladık: Elektrikli süpürgeyi çalıştıracaktık; Karamel çok korkardı sesinden, Vanilya da ürkmesin diye arka odalardan birine kapatalım dedik, başladık temizliğe. Biraz zaman geçti. A a! Bir baktık bizim kız mutfağın camından atlamış süpürgenin ileri geri hareket eden kablosuyla oynuyor. Çok şaşırdık ev arkadaşımla. " Bu niye korkmuyor ya?" diye. Yoksa yoksa??? şeklinde soru işaretleri dönmeye başladı başımızın üstünde. Kedimiz meğer sağırmış!!! İsmine bir türlü alışamaması, seslenince bizi sallamaması havasından değilmiş yani :) Aşıları için veterinere gittiğimizde sağır olduğunu söyledik. Ankara kedisi değil mi? dedi. Evet. Ankara kedileri çoğunlukla sağır olurlarmış meğer.
103024
103022
103023
O zamanlar 1 yaşında olan rottweiler cinsi köpeğimin (Lucky) depresyona girmesinden bahsedeceğim:(.
Çok güzel oyunlar oynaya, neşeli ve obur olan köpeğim birgün aniden yemek yemekten vazgeçti ama öyleki sadece su içiyor ve asla mamasını yemiyor. Ciğer alıyorum, pişiriyorum ama nafile, et veriyorum koklamıyor bile.
Sabahtan akşama kadar yatıyor ve derin derin puff şeklinde sesler çıkartıyordu. veteriner bir çare bulamadı maalesef. günde 2 kg ciğeri boğazından itmeme rağmen zayıflamaya devam etti. Resmen hayata küstü garibim:(((
Sebebi neydi tahmin edebilirmisiniz.? :(
Herşey eve doğalgaz çektiriyordum ve işçilere saldırmasın diye lucky i yuvasına kapattım. İşçilerde yavrumun yuvasının önünü kazdılar. Meğerse onun alanına müdahele etmekmiş bu durum.
Veterinerler bana vitamin desteği ve balık yağı vermemi söylediler ama işe yaramadı.
Antidepresan ilaç başladım ve 1 haftada Lucky eski haline döndü.
Şu an 5 yaşında ve ben ve çocuklarımın stresini almaya devam ediyor.Resmen kolesterolümü düşürüyor:))
Bunu hep yazıcam buraya ama unutuyorum.
Altı yedi sene önceydi. Mevsim bahardı ve bir kaç gündür hava güzeldi. Toprak tam tava gelmişti ve ben de bahçede belleme yapıyordum. İkindi okunduğu sıra çok yorulduğumu fark edip, o günlük çalışmanın yeterli olduğuna karar verdim. Eve girip ayağımdaki lastik botların yerine terlikleri giydim. Televizyon seyretmek için oturdum. Bir de kahve yaptım kendime. Fakat sandığımdan daha fazla yorulmuşum ki, oturduğum yerde uyuklamaya başladım. Hiç kalkıp divana geçesim yok, öyle tatlı kapanıyor ki gözlerim. Kemeri ve pantolonun düğmesini açıp, kendimi saldım bende.
Ne kadar geçti bilmiyorum. Uykumun içinde acı bir tavuk gıdaklaması duydum. O aralar da bir tilki musallat olmuş, her gün bi tavuk alıyor. Eyvah deyip fırladım bahçeye. Dere boyunda bir tilki, ağzında bir tavuk, hem de en sevdiklerimden biri, güzel yumurtlayan, uysal. Tavuk, tilkinin ağzında çırpınıyor. Tilkide burda mı yesem eve mi götürsem diye düşünüyor.
Köpeklere seslendim hemen. "MAÇA, BOZO YAKALAYIN KIZLAR!"
Pehh, benim kızlar tilkiyi görmediler. Onun yerine havlayarak ters istikamete, bahçe kapısına koşmaya başladılar. Sesleri duyan tilki de ağzında tavuk, salına salına ormana daldı ve gözden yitti.
Ne kadar sinirlenip hırslandığımı kolaydan anlatamam ama o kadar sinirlendiğim zaman çok azdır. Olayı şahsi algıladım o an için. Tilki tilkiliğini yitirdi gözümde, düşman sınıfına girdi. Nerden buldum o anda bilmiyorum, küçük bir balta geçirdim elime. Kendim düştüm tilkinin peşine, daldım ormana.
100-150 m. kadar koştum. Ama dedim ya, mevsim bahardı ve ormanın içi güneş görmediği için yerler çamurdu. Bir kaç kere dengemi kaybedip düştüğümü hatırlıyorum. Çünkü ayağımda ayakkabı yerine, her biri bir kilo çamur topuna dönmüş terlikler var. Yürümek bile mümkün değil, nerde kaldı koşmak.
Az biraz uzaktan tavuğun sesini duydum. O tarafa doğru koşmaya başladım. İyice hırslandım. Bir yakalsam icabına bakıcam o tilkinin. Öğreticem kim olduğumu, tavuk çalmanın ne demek olduğunu. Ah bir yakalasam...
Ormanın içinde kah koşuyorum kah yuvarlanıyorum. Hani kemeri ve pantolunuda çözmüştüm ya, bu sefer başladı pantalon dizlerime düşmeye. Tek elimle pantalonu yukarıda tutmaya çalışıyorum, tel elimde balta. Ayaklar zaten bileklere kadar çamur topu.
Biraz daha koşmaya çabaladım. Ama koşmak kesinlikle mümkün değil. Ormanla güreşiyorum resmen. Alabildiğim bir yolda yok. Düş kalk yuvarlan aynı yerdeyim.
O sarf ettiğim efor sinirimi aldı götürdü, yerine yorgunluk geldi yeniden. Daha sağlıklı düşünebilmeye başladım yavaş yavaş. Şöyle bir halime baktım, elimde balta, pantalon dizlerde. Her tarafım çamur, üstelik o koşturmacada dikenlere falan dalmışım herhalde ki, ince ince kan sızan yerler var ve bazıları hafiften yanıyor.
O dakikada birisi ile karşılassam kesinlikle inandıramam tilki kovaladığıma. Zaten civarda yaşayanlar deli olduğumu düşünüyorlar, şekil şemalimde bunun tescili olacak. Hem kim yakalamış ki çıplak elle tilkiyi. Hele ormanda, onun mekanında. Kendime gülerekten eve döndüm.
Neyse ki artık Viski var ve çakal, tilki, domuz, yabancı köpek bahçeye yanaşamıyor. Epey bir zamandır tilkiye tavuk kaptırmadım. Artık sadece atmacalar palaz ve küçük tavukları kapıyor ama o da onun rızkıymış diyor, hoş görüyorum.
Not: Avatarımdaki köpek Viski.:)
Merhaba!
Bende artık yanımda olmayan sevgili köpeğim Aleksin anılarını yazmak istiyorum.
küçük bir depresyon olayından başlayabilirim.
Bir sabah yatağımda gözlerimi açtım,ve yerde bana bakarak uyanmamı bekleyen sevgili köpeğimin yatağa atlayıp benle oynamasını beklemeye başladım.O ise bana manalı manalı bakıp oturuyordu..Gel oğlum.Gel oğlum.Çıt yok.Sonra zar zor yanıma çıktı.tek ayağını havaya kaldırıp bekledi.aa bi baktım ayağıyla yere basamıyo.tek bacak sürekli havada.nasıl hazırlanıp,onu kucaklayıp veterinere koştuğumu hatırlamıyorum.o sırada 7-8 yaşında vardı.Veteriner önce kireçlenme olabilir dedi.muayne etti.bişey yok..ay nasıl sinirim bozuldu anlatamam.doktorumuz dediki böyle alışırsa yere bidaha basmaz...
sonra da şöyle devam etti: dün canını sıkan bişey oldumu.:((((( dün evde çocuklu misafir vardı bende onu masanın ayağına bağlamıştım.bütün olay bundan ibaret...sonra yavaş yavaş yavaş yere bastı.Çok üç kağıtçıydı(biraz kaba oldu bu tabir)
Allah cennete her hayvandan bir tane koyacakmış numune olsun diye.onun Alex olacağını ve onu görebileceğimi ümit ediyorum.Onun resmini becerebilirsem ekleyeceğim.
Merhaba!
Bende artık yanımda olmayan sevgili köpeğim Aleksin anılarını yazmak istiyorum.
küçük bir depresyon olayından başlayabilirim.
Bir sabah yatağımda gözlerimi açtım,ve yerde bana bakarak uyanmamı bekleyen sevgili köpeğimin yatağa atlayıp benle oynamasını beklemeye başladım.O ise bana manalı manalı bakıp oturuyordu..Gel oğlum.Gel oğlum.Çıt yok.Sonra zar zor yanıma çıktı.tek ayağını havaya kaldırıp bekledi.aa bi baktım ayağıyla yere basamıyo.tek bacak sürekli havada.nasıl hazırlanıp,onu kucaklayıp veterinere koştuğumu hatırlamıyorum.o sırada 7-8 yaşında vardı.Veteriner önce kireçlenme olabilir dedi.muayne etti.bişey yok..ay nasıl sinirim bozuldu anlatamam.doktorumuz dediki böyle alışırsa yere bidaha basmaz...
sonra da şöyle devam etti: dün canını sıkan bişey oldumu.:((((( dün evde çocuklu misafir vardı bende onu masanın ayağına bağlamıştım.bütün olay bundan ibaret...sonra yavaş yavaş yavaş yere bastı.Çok üç kağıtçıydı(biraz kaba oldu bu tabir)
Allah cennete her hayvandan bir tane koyacakmış numune olsun diye.onun Alex olacağını ve onu görebileceğimi ümit ediyorum.[/QUOTE]
gökceada
10-02-2010, 23:55
Yunanistan`dan iki animi ayri ayri sizlerle paylasmak istiyorum.
1990 yilinda Samoz adasinda yaptigimiz tatilden dönecegimiz gün esim esyalarimizi toplarken bende gemimizin yerini ögrenmek amaciyla limana gitmis ve gec kalma korkusuyla acele otele dönüyordum ki; sag tarafimsan bir köpek benimle yürüyor,gözleri bende .ikide bir selam verir gibi sag ayagini kaldiriyordu.Bende ona tatli sözler söyleyip selam veriyordum.bir,iki,üc,bes hayvan gözlerimin icine bakip sag ayagini kaldiriyor (adeta gözüme sokuyor) Toka yapmak istiyor olamali diye sag patisini tokaladigimda parmaklarim yapis ,yapis oldu.Hayvanin ayaginda bir sorun oldugunu o an farkettim.Durdum,patisinin tabanina baktim ki ne göreyim! Yovarlak bir alan iltihaplanmis.Zavalli demeye dilim varmisor,akilli köpek benden yardim istiyordu.Ben köpekle ilgilenirken iki genc bayanda durumu farkedip yanimiza geldi.Veteriner bulmaliyiz diye almanca,fransizca söyledim.Köpegin durumu onlarinda yüregini kaldirmisti ama beni anlamiyorlardi. Doktor,doktor dedim.Daksi,daksi (tamam,tamam) deyip etraftaki kisilerden veteriner adresi sordular.Fiesta ( öylenleri is yerleri kapanir ve herkesin uyudugu zaman) zamani oldugu icin veterinerde kapaliydi.Gemiye gec kalma endisemi bir yana atip careler düsünmeye zorladim kendimi ne yapabilirdi? Iltihapli yeri kaziyip bosaltmaliyim dedim.Eeee sonra? Sonrada sigaralirimi parcalayip tütün bastim olusan cukura.Iyi güzelde neyle baglayacaktim.Hanimlardan biri flarini siyirip uzatti.Bir güzel bagladim köpegimizin patisini.Köpek cok ,ama cok rahatlamis inanin bize yürekten tesekkür ediyordu gözleriyle.Patisini yere rahatca basiyor,bize sürtünüyordu.Ben ve iki hanim ise agliyorduk.Veda etmek icin agzimizi actigimiz an sanki avazimiz ciktigi kadar yüksek sesle aglayabilirdik.Biraz sakinlestikten sonra onlara bu sefer yunanca (cat,pat) Yunanmisiniz diye sordum.Ne (evet) dediler. Ego (ben) Türküm dedim ve yunanlilar ve bir türk bir köpege beraber yardim ettik,beraber agliyoruz,... biz filos`uz (arkadas-dostuz dedim.Ikisi birden boynuma atildi ,sarmas dolas olduk... yasasin halklarin dostlugu,yasasin hayvanlar
gökceada
11-02-2010, 00:59
Yine Yunanistandayim.Yalniz ve arabamla Türkiyeme gidiyorum.(üc,dört gün sürer yolculugum kimi zamanlar.Güzellikleri yasayarak,ote,pansiyonlarda konaklayarak bir nevi uzatir,ve renklendiririm tatilimi)
Patras bir kücük adadir.Patras limaninda gemiden inip,ayri bir gemiyle yunan ana karasina gectim.(o zamanlar orda onlarin bogaz köprüsü henüz yapilmamisti) Otoban falan yoktu cogu yerlerde . Cok gecmeden bir kasabanin sekiz,on kilometre disinda trafik polisi durdurdu beni.Hizlimi gitmistim ? hic farkinda degilim.Pasaport,ehliyet vb. kontrollerini yapip iyi yolculuklar dilemeleriyle 91 model 205 beygir gücünde,6 silindirli ve 3000 motorlu Mitsubishi Sigma`min gaz pedalina yüklenmemle, frene basmam sanki ayni zamanda oldu.Sag tarafta ,moloz atiklarinin yaninda siyah bir sey gözüme carpmisti.Deri kemik ,kuyrugunda tüy kalmamis bu yaratikla her nasil olmussa saniyenin belkide binde biri göz göze gelmistik.öyle olmaliydi.O gözleri bana ,.. benim gözlerime bakarken görmüs olmaliydim. Arabamdan indim , yanina yaklastim.O da tereddüt icinde bana dogru adim atmak istedi ama buna cesaret edemedi.Kuyrugunu sallamaya calisti.Ama sallayamadi.ürkek ve korkak,memeleri sarkmis,belliki insanlardan(!) cok tekme yemis bir köpekti karsimdaki.Kizim ne oldu sana ,buralara kim atti seni dedim.Oksayip rahatlatmak istedim:Bir deri ,bir kemik oksanacak hic bir yeri kalmamisti.Ama bal rengi,derinlemesine bakan.Insanin yüregine isleyen cok güzel gözleri vardi.Cöktüm yanina,sarildim,sevdim.Kupkuruydu, o temmuz sicaginda kavrulmus gibiydi.Bagaji actim su cikardim avucumdan icti,icti,icti... de sanki kanamadi,doyamadi suya.Bu köpek acliktan ölüyor cabuk ekmek ver dedim.Ekmegi yiyemedi,agzi , damagi kupkuru ve belliki aci icindeydi.
Onu bir veterinere yetistirmek umuduyla arabama aldim.ön koltuga kuruldu.Sag elimle hep oksayip,dayan kizim diyordum.Dayan.Neden sonra aklima kasar peyniri ve sarimsakli peynirim oldugu geldi.Acaba peynir yermiydi? Köpek peynir yermi? yemezmi?diye düsünmektense bir deneyeyim dedim.Saga cektim,peyniri görünce aman nasil yemeye basladi anlatamam. Peynirle kücük parcalar halinde ekmeyin icinden verip doyurdum onu.O koltuguna kuruldu,ben direksiyona gectim.Hic merak etme kizim bir veteriner bulup seni iyilestirecegim diye konusmaya,onunla sakalasmaya ve sohbete gece yarisina kadar devam ettik.Bir cok köy kasaba gecmistik bu ara.Her eczaneye,bakkala veteriner soruyordum.Aldigim tek cevap LAMIA`da bulursun olmustu.Köpegimin adini Lamia koydum.Lamia`ya varmamiz onun kurtulusu olacakti bence.Gece yarisi Lamia`ya vardik.Veteriner varsada kimbilir hangi tavernada.Gece yarisi... simdi ne yapmaliydim?
Lamia`yi Türkiye`ye yakin bir sehre kadar götürecektim.O sehirde veteriner bulacaktim.Veterinere bak hemserim ben Türkiye ye tatile gidiyorum ve su zaman sonra dönüp senden Köpegimi sagligina kavusmus sekilde alacagim.Anlastik mi? anlastik.Kac para istiyorsun ? Su kadar ! Al parani ve Lamia`a iyi bak,... diyecektim ki???
Sabahin ücü gibi , cok genis caddeli,caddesi binlerce tatilci,gezen insan ile dolu bir kasabaya düstü yolum.Benzin almaliydim.Bir benzinciye girdim.Benzin alirken kizli , erkekli genc insanlari sevgiyle izliyordum. Birden sadece insanlarin degil bir cok köpegin,hatta kedininde tatilin keyfini cikardiklarini farkettim.Istisnasiz kim ne yiyorsa köpeklere de veriyordu.Zaten köpeklerde alma,gönül fethetme konusunda uzmanlasmis gibiydiler.
Bu manzarayi seyrederken acliktan ölecegimi anladim.Lamia`nin derdine düsüp ben bir lokma bile yememistim.Arabami benzincinin parkina cekip lokantaya girdigimde ,(ayni türk lokantalari) yumru ,yumru et yemegini de görünce aklim basima geldi.Lamia nasilda sevinecekti.Tezgahtar kiza bana su etlerden iki porsiyon ver,ama götürecegim dedigimde benim yabanci,Türk oldugumu anlayan bayan ohi,ohi (yok-hayir) bu domuz eti sen müslümansin demezmi.Güle,güle anlattim durumu.A daksi,daksi dedi.Kendimede taze fasulye (ölürüm) ve patetes siparis edip Lamia`min yanina gittim. Arabanin disinda yumuldu Lamia etlere,ama ne yumulus.Bende taze fasulyeme ,patatesime yumuldum.
Geri geldigimde Lamia ortalarda yok! Aldimi beni bir endise ne oldu kizima diye!Lamia,Lamia,Lamia diye cigliklarima dayanamamis olmali ki; saklandigi yerden cikti.Nerdesin kizim ödümü patlattin deyip arabanin kapisini acti.Hadi bin kizim!... Lamia nazli,nazli kuyruk sallar ama binmeye yeltenmez. Yardim etmeye calisirim Lamia hanim kendini nazikce geri ceker.Ne yapmak istiyorsun,niyetin nedir derim.Gözlerime gülerek bakar... Lamia güzellesmistir... Lamia orda kalmak ister ... Lamia orada belki benim alamadigim nice hos yemek kokularini almis ve bir daha ac kalmayacag bir yeni kasabasi oldugunu farketmis olmali ki; ne yaptiysam arabaya binmek istemedi.Ama benide bakislariyla hosnut etti.Beni ordan öyle güzel ugurladi ki, gözüm arkada kalmadi.
Sonra ne mi oldu?
Yunanistan boydan boya otoban oldu.Ben otobanlari hala cok az kullansamda,Lamia`yi biraktigim kasabayi acaba Lamia`yi bir daha görebilirmiyim umuduyla her yil ararim.Ama bir türlü bulamam. Aradan yillar gecti.Lamia belki de öldü.Ama ben ölünceye kadar, Lamia`nin hikayesini bilenler yasadikca o hep yasayacak.
Lamia sevgili kizim benim ...
Sadece Lamia icin o yolculugumu uyumadan ,konaklamadan gecirdim,
gökceada
19-02-2010, 23:10
Lamia`yi merak edip tanimak isteyen yok mu bu sitede '
tolgahann
20-02-2010, 20:52
Sevgili gokceada lamia'nın hikayesini okumak çok hoştu. Çekmiş olduğunuz fotoğraf varsa görmeyi çok isteriz. Umarım Lamia yaşıyordur ve rahattır. Siz insaniyet görevinizi çok güzel bir şekilde yerine getimişsiniz. Keşke herkes hayvanlara karşı bu kadar sorumlu olsa...
gökceada
20-02-2010, 23:18
Sevgili gokceada lamia'nın hikayesini okumak çok hoştu. Çekmiş olduğunuz fotoğraf varsa görmeyi çok isteriz. Umarım Lamia yaşıyordur ve rahattır. Siz insaniyet görevinizi çok güzel bir şekilde yerine getimişsiniz. Keşke herkes hayvanlara karşı bu kadar sorumlu olsa...
Ilginize tesekkür ederim dostum.
Fotograf makinasini elinden düsürmeyen ben Lamia ile gecen o uzun ve caresiz zaman diliminde inanin acligimi bile unutmustum.
selam ve sevgilerimle hoscakalin
ilksenozturk
01-03-2010, 16:30
15 yaşında ve 15 yıldır bizimle olan köpeğimi kaybettim.
hani burası anı alanı ya
onunla anılarım paylaş paylaş bitmez şeyler
hanbiyçe
12-07-2010, 19:11
çocukken oturduğum askeri lojmanın dibinde tabur vardı ve haliyle kedisi köpeğide vardı.ben zaten sahipsiz kedi köpekleri gizli gizli apartmanların köşelerinde büyüttüğüm için mimli bi çocuktum bi gün okula giderken küçük bi köpeğin boynundan bağlı havladığını gördüm oynamak istiyordu.görünce sevimliliğinden gözüm döndü zaten beslenmemin yarısını vermişimdir ona o gün.Ama aşkımız bu kadarlada sınırlı kalmadı tabi ismi viskiydi neden bu ismi aldğını bilen yoktuda.ben her sabah ama kesintisiz her sabah viskiyi sevmekten okula geç kalıyordum okulda viski için küçük çikolatalar alıyordum.Askerler viski için yumurta haşlar kabuğuyla bıakırdı.her gün viskinin yumurtalarını ellerimle yedirirdim.gideceğimi anladıysada montumu ısırır bırakmazdı g,tmemi istemediğini ifade ederdi aslında ben bilirdim.Oturuyorsam ısırmayı bırakır ön patilerini atardı kucağıma.Kendi köpeğim gibiydi elimde büyüdü.Artık viskiyle aşkımızın şöhreti tabur komutanına kadar ulaştığı için muhabbet kuşunuda sevdirmeye çağırırdı aynı zamanda komşumuz olan amca benim tam anlamıyla keyfim yerindeydi.Ama zaten lojmanın panter emeli olarak mimli bir çocuk olduğum için viskiyle aşkımızın şöhretide babamın kulağına kısa zamanda vardı her sabah okula geç gidip geç dönmemdende şüpheleniyorlar 8 yaşşında çocuk bu nerede oalanır diye viski ortaya çıkınca ailemin gözündeki sır perdesi kalktı ve bana viskiyi görmeyi sevmeyi yasakladılar.ilk zamanlar devamlı delsemde bu yasağı haber gidiyordu ve sonunda yasağa uymak zorunda kaldım.10 ya da 11 yaşındaydım aradan 2 sene geçti karşımdan tüyleri dökülmüş uyuz bi köpek ama o kadar rahat geliyor ki kendisini sevdirmeye geliyor ama köpek uyuz olunca ben sevemiyorum aslında çocuk aklı gidip sevmeyede niyetim var ama annem elimi bırakmıyor.benim her sabah viskiyi sevdiğim zaman yeni gelen bi asker benide viskiyide tanıdı ve bana uzaktan ismimle bağırıp 'korkma sakın o viski sana bir şey yapmaz.ama sevme uyuz oldu' deyince içim eridi ellerimle büyüttüm ben viskiyi doğrudur hatta o taburda onun sahibi bile sayılırdım.o gün viskiyi sevememem 11 yıl geçmesine rağmen iiçimi burkar.
doga-dostu
03-12-2010, 17:01
tolgahann;
fare ama yavru.sizi sevince birşey yapmaz ki...
hangisini anlatsam acaba ?
tamam buldum
kuşum vardı evvelki sene babam pencereyi açmıştı kaçmıştı yas tutmuştum 1 ay
Eser İlhan
03-12-2010, 17:12
siz olsanız evinizde iki tane laam faresi beslemeyi kabul edermiydiniz?:(
Kesinlikle...
O fareler bana getirilmiş olsaydı,onları asla dışarı bırakmazdım.Hareketlerini uygun şekilde sınırlamak kaydıyla onları kendi kendilerine bakacak hale gelene kadar mutlaka besler,bakardım. Can candır.Ayrıca eminim eğer onları beslemiş olsaydınız gözlemleyeceğiniz çok ilginç şeyler olacaktı..
Istanbulda, şehrin göbeğinde doğadan uzak büyümeme rağmen çocukken her zaman hayvanlarım oldu. Civciler,tavuklar, kuşlar(saka, kanarya, muhabbet kuşu), kedi, akvaryum, belediye sarayının havuzundan kovayla avlayıp eve taşıdığım kurbağalar, çocuk parkından topladığım sümüklüböcekler...
Hayvanlarla ilgili birsürü anım var,ama unutamadığım hayvanlarımdan biri ipek böceklerimdir:
Herhalde 8-9 yaşlarındaydım, öğretmen olan teyzem kendi sınıfında öğrencilerine göstermek için temin ettiği ipek böceği yumurtalarından getirmişti eve. Birkaç sene üst üste kendi böceklerimizden elde ettiğimiz yumurtalardan ipek böceği çıkardık.Kışın buzdolabında saklardım yumurtaları. Sonra, bir sene yumurtaları dolaba koymayı unutmuşum ve kışın ortasında çıkıverdiler böceciklerim.Tabii dut yaprağı bulamadım, verdiğim diğer hiçbir yeşilliği de yemeyip öldü ipek böceklerim :(
O kadar üzülmüştüm ki çok uzun zaman ben de dut yiyemedim..
Merhabalar,
Üzerinden üç yıl gibi bir zaman geçmiş bu yazışmalar ilgimi çekti. Anılarınızı okurken kiminde hüzünlendim, kiminde keyiflendim.
Hayvanlarla ilgili pek çok anım var ama sonuncuyu anlatmak istiyorum. Umarım bu bölüm halen aktiftir.
Barınağa bırakılmış bir terri aldım. Çok asabi idi ve çok zor dostluk kurabilmiştim. Geldiğinde hafta sonu idi ve veterinere götüremedim, ilk pazartesi günü veterinerin yolunu tuttuk. Orada aşı yapıldı, yıkandı, tırnakları kesildi, ameliyat yeri yenice iyileşmişti, yara yeri temizlendi. Kulağındaki barınak etiketi çıkartıldı. Veteriner bunları yaparken Çakıl çok öfkelendi. Minicik olmasına rağmen ağzına ağızlık takmak zorunda kaldılar.
Neyse, eve döndük. Arabadan indik. Çakıl'ı kucağımdan indirdim. Kucaktaki süreçte tasmasının ipi halkasından çıkmış. İp elimde kaldı. Çakıl son sürat fırladı gitti. Ben tutayım derken dizlerimin üstüne düştüm. Yeşilçam filmlerinde biçare karakterler gibi dizlerimin üstünde, arkasından bakakaldım.
O sırada, "Bir köpeğe sahip olamadın." gibisinden kendime methiyeler düzüyorum. Derken Çakıl durdu ve dönüp arkasına baktı. Aa, kimse yok! Sonra beni gördü ve gittiği hızla geri dönüp koşarak geldi ve üstüme atladı. Dizlerimin üstünde ağlamaklı oldum. Birbirimize yaslanıp içeriye girdik.
Bugün birlikte on üçüncü günümüz. İki dizim de halen yaralı. Daha iyileşemedi. Fakat biz mutluyuz.
Lamia`yi merak edip tanimak isteyen yok mu bu sitede '
Duygulandım...
Dilerim Lamia iyidir ve kalmak isteyip de kaldığı yerde mutludur.
Arkadaşlar, bu anılarınız öyküleşsin ve çocuklar tarafından okunsun ister misiniz, buna izin verir misiniz?
Çakıl'dan sevgilerle.
Umarım yükleyebilmişimdir fotoğrafları...:p
Sûz-i Dilârâ
20-04-2012, 08:12
Ben de size Şanslı'yı anlatayım :)
Şanslı bir sokak köpeği, onun talihsizliği hem annesinin hem de kardeşlerinin ölmüş olması daha da kötüsü doğduğu zaman diliminin önü kış. Bakan olmazsa ölmesi kesin.
Sokak hayvanlarına birlikte baktığımız çocuklardan birkaç tanesi bir gün kapıyı her zaman ki gibi güm güm çalarak heyecanlı sesleriyle haber verdiler Şanslı'nın durumunu. Hemen yanına gittim bu gibi durumlara alışık olduğum için yanımda su ve yiyecekle gitmiştim. Zavallının halsizlikten kıpırdayacak durumu kalmamıştı. Bulunduğu mağaranın arka tarafında ölmüş kardeşleri yatıyordu.
Haşlanmış tavuktan minik parçalar koparttım ağzına tuttum, kokuyu alınca azıcık hareketlendi, yattığı yerden azıcık kaldırdı başını, ağzını azıcık açtı ben de oradan tavuğu içeri soktum. Böyle böyle epey yedirdim. Mağaradan kardeşlerini çıkarttık çocuklarla. Evden çarşaf getirdim katladım yuva yaptık.
Yanına da su koyduk şimdilik evlerimize döndük. Yanında bilerek yemek bırakmadım, kokusunu alıp büyük köpekler gelir ve zavallıyı hırpalayabilirlerdi. Düzenli üç öğün yemek götürdüm her gün. O da her geçen gün kendine gelip toparlandı haber veren çocuklarla zıplaya zıplaya oyunlar oynamaya başladı. Bazen yemek götürdüğümde bulamazdım "Şanslıııı" diye bir seslendim mi koşa koşa gelirdi hemen. :)
Bir akşamüstü rüzgâr yüzünden çıkamadım, akşam da elektrikler kesildi, el fenerimiz de yok yanıma mum ve çakmak aldım, çıktım (hangi akla hizmetse:), eşimden de yalvar yakar benimle gelmesini istedim. Niyetim Şanslı'nın yemeğini verip dönmek. Gittim ama sesleniyorum sesleniyorum gelen yok. Az sonra bir inilti duydum, hayvancık gelemiyor ama orada olduğunu haber veriyor, karanlıkta araya araya zorla bulduk.
Çakmağı bir çaktım feci bir görüntü kalın, uzun bir çöp zavallıcığın gözüne batmış ama Allah'tan gözüyle alt kirpiği arasındaki boşluğa. Gözü çapaklanmış, iyice kapanmış, azıcık görünen kısmınsa feri gitmiş, bulanıklaşmış neredeyse kör olacak. Eşim ilk defa ben söylemeden "sen bunu yarın hayvan hastanesine götür" dedi. Öyle sevindim hemen Şanslı'yı alıp arabanın içine yerleştirdim zaten küçücük daha.
Sabah erkenden kalktım bir baktım arabanın içine tuvaletini yapmış ama ne gam :) bir petrole sokar çamaşır suyundan geçiririm.
Yanına yiyeceğini koyup kaptığım gibi kampüse zaten sınavım da var o gün. Hastanede benim sınava gitmek için çıkacağımı söyleyince önce kabul etmek istemediler, bırakıp kaçma olayları çok oluyormuş. Şansımı başka hocalarda denedim, öğrenci kimliğimi gösterdim. Sonunda Cumali hoca "sen bırak sınavına git, biz hallederiz" dedi. Ha bu arada Şanslıcık uyuza da yakalanmıştı, tüy dökümü vardı bir süredir.
Onu oraya bırakıp sınava girdim ama aklım hep kızımda.
Arabanın içi öyle pis kokuyordu ki bütün camları açmak zorunda kaldım. Sınavdan çıktım, doğru kızımın yanına gözündeki çöpü çıkarmışlar, uyuz iğnesi yapmışlar, bir de damla verdi hoca, mikrop kapmasın diye günde birkaç kere damlatılmak üzere.
Tekrar evimize geldik, Şanslı yine tepelere gitti. Damlasını ihmal etmedim. Birkaç gün içinde de yaralı gözü yine pırıl pırıl, kara kara bakmaya başladı, bir hafta sonra deriden taze tüyler çıkmaya başladı.
Kış, bahar geçti bizim kız kocaman oldu, oturduğum binayı öğrendi bahçeden ayrılmamaya başladı ama öyle çenesiz öyle çenesiz sabaha kadar durmaksızın havlıyor. Bu arada bahçemizin asıl sahibi Şanslı'dan önce büyüttüğüm Tin Tin onu deli gibi kıskanıyor, sık sık hırpalıyor. Bu mücadelede kazanan Tin Tin oldu, yaş ve ebat avantajını kullandı, Şanslı'yı geri püskürttü ve Şanslı yine tepelerine döndü.
Sonra ne mi oldu? İyice büyüdükten sonra kendi yolunu çizdi, tepelerden ayrıldı, nereye gitti bilmiyorum. Kızımın kaderi aklıma geldikçe hâlâ içim sızlar, inşallah kendine iyi bakıyordur.
Güzin Çakar
20-04-2012, 09:48
Bu sayfaya anılarını yazan canlıya değer veren, sevgi dolu arkadaşlar,
Yazınızın başına bu neşeli bir anıdır ya da mutlu bir hikayedir,ya da hala hatırladıkça gözlerim dolar gibi bir ifade kullansanız da ben bu anıları elimde mendil, burnumu çeke çeke okumasam. ' Mahsun mahsun yüzüme baktı' gibi çok basit bir cümle bile, o bakışı bilenlerin gözlerinin dolmasına neden oluyor.
Hayvan sevgisi 'Aşk' gibi, tam 'Mutlu Son' dediğimiz de terkediliyoruz. Hepimiz defalarca terk edildik ve onlarla ilgili son anılarımız hep hüzünlü... Son anıları sevmiyorum...
Güzin Çakar
20-04-2012, 10:39
Bir anı da ben anlatayım, hüzünlü değil.Anılarımın çoğu kuş, kedi, köpekle ilgilidir ama bu farklı.
Bir kaç yıl önce işten gelip mutfağa adım atmamla bir şey cıyk diye dolabın altına kaçtı. Evde kızım-köpeğim de var. Onun umurunda değil. Benim gayrete getirmemle ikimiz birden bakındık , bir şey bulamadık. Herhalde bana öyle geldi diye düşündüm. Gece bir tıkırtı başladı. Bir kaç gün bu tıkırtı devam ettikçe bakıyoruz bir şey bulamıyoruz.
Bizim yaratık bir süre sonra ortama alıştı, kısmen ortaya da çıktı. Biz mutfağa girdikçe aynı yere kaçıyor ama incecik kuyruğunu bile toplamaya gerek görmüyor. Kızımızla da arası iyi. Eşimle bu böyle olmaz dedik, yakalayıp atmak lazım. Öldürmeyi düşünmediğimizden yapışkanlı bantlar, kapanlar bir yığın şey denedik,yakalayamadık, oluruna bıraktık.
Bir gün baktım köşede şirin mi şirin bir fındık faresi, biraz halsiz görünüyor. Çok kolay yakalayıp bahçeye bıraktım. Devamlı girdiği dolaba baktığımda,kocaman bir sepetteki fındıklarımın tamamının yalnız kabuklarının kaldığını gördüm. Yiyecek bitmiş,aç kalmış.
1-2 gece sonra yoğun bir su sesiyle uyandım. Musluklara baktım, hepsi kapalı. Mutfağa girmemle suya basmam bir oldu. Bakıyorum suyun nereden geldiğini bulamıyorum. Eşimi uyandırdım, beraber bulduk. Bulaşık makinasından geliyor.
Neyse, ertesi gün servis geldi. Her tarafı dişlenmiş hortumlar değiştirildi. Bizim misafir fındıklar bitince, hortumların da tadına bakmış...
Başımıza bu işleri açmasına rağmen, bir süre tıkırtılarını özlemiştik, kızım uzun bir süre dolapların altında misafirimizi aramıştı. Şimdi bile bir tıkırtı duyduğum da yüzüme kocaman bir gülücük yayılıyor...
gökceada
19-07-2012, 00:37
Benim icin mutluluk olur dostum. Bizler nice bu tür anilar , hikayeler ve anlatimlardan dersler aldik. ****** cocuklara aktarilmasi faydali olur. Yine yunanistanda 90 yilinda yasadigim yarali bir köprk hikayesini yazmis olmaliyim. Selamlar
...nokta
26-07-2012, 13:40
Daha okula bile gitmiyordum galiba...bir mavi muhabbet kuşu almıştı babam o kadar çok seviyordum ki onu…başıma kondukça ara ara korkuyordum...kafesindeydi ve yalnızdı…bu duruma üzülüyordum…babama üzgün olduğumu ve nedenini söylemiştim...bir kaç gün sonra bembeyaz bir kuşla geldi babam...ben çok mutluydum tabii muhabbet kuşumda öyle…ve babamla kafeste onlara özel bir alan yaptık…ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kar tanesinin karnı şişmişti uçamıyordu…karnını ellediğimizde yumurtasını hissedebiliyorduk…ve bir gün kar tanesi onlara hazırladığımız özel alandan çıkmadı ne olduğunu merak etmiştim…açtığımda cansız yatıyordu...yumurtlayamadığı için ölmüştü galiba…ya da başka bir neden…bilmiyorum…mahallemizde bahçeli bir alana onu gömdüm…üzülmüştüm…ama diğer kuşum hayattaydı…böyle tesseli ediyordum kendimi…daha sonra eşinin ölümünden dolayı mavi kuşumda hiç yem yemedi suç içmedi…ve bir süre sonra o da öldü…o günden sonra hiç muhabbet kuşu almadım…
Sûz-i Dilârâ
26-07-2012, 23:45
Ne muhabbet kuşu, ne kaplumbağa ne tavşan daha da doğrusu ne kedi ne köpek hiçbir hayvanın yeri bizim yaşadığımız evlerin içi değildir. Kedi neyse yine canı istediği zaman çıkar, gezer stresini atar eve gelir, yemeğini yer, uyur canı isteyince yine çıkar gezer. Ancak yeri ağaç dalları, su kenarları, bozkırlar veya ormanlar olan tabiattaki canlıları alıp kafeslere kapatmak evlerde bizimle beraber yaşamaya zorlamak, hayvan ticareti yapılması, "petshoplar", sirkler, hayvanat bahçeleri, yok akvaryumlar şunlar bunlar.... Tamamen insan egosunu tatmin etmeye yönelik yine insan elinden çıkma zalimlikler ve hastalıklı eylemlerdir.
İnsan tabiatı ve içindeki canlıları rahat bırakmalı, her canlı kendi yaşam alanında kalmalı ve ordan koparılmamalı. Dünyanın şurasından burasından toplanıp kaçak yollarla ülkemize sokulan, yaşam şartları ülkemize uygun mu değil mi demeden kolilere, kasalara doldurulup getirilen zavallı hayvanları, kendini hayvansever sanan insanların alıp bu zavallıları evlerde kafeslere kapatması ve öldüğünde de üzüldüm demesi bana hiç de merhamet ve vicdan sahibi gerçek bir hayvansever insanın söyleyebileceği şeyler gibi gelmiyor. Üzgünüm ama benim düşüncem böyle. Katılırsınız ya da katılmazsınız.
Hiçbir "petshop"a hayvan satın alma amaçlı girmem, girer kontrol ederim hayvancıklara nasıl bakılıyor diye ki gördüklerim genelde içler acısı olur, satıcıya söylerim, söylerim ama bön bön bakan gözlerden ve bir duvardan başkasını da görmem karşımda. Eminim arkamdan da alay ediyordur bu kapkara cahil ve vasıfsız insan tiplemeleri. Sirklere, hayvanat bahçelerine gitmeyelim, petshoplardan hayvan satın almayalım ki bu işin piyasası bitsin, insanlar hayvan satışını para kazanma yolu olarak görmesin.
Daha iki gün olmadı çocuğunun kaprislerine dayanamayan dirayetsiz ve beceriksiz bir anne-babanın çocuğuna aldığı ancak bakmayı da beceremedikleri için sokağa attıkları bir tavşan yavrusu buldum. Sahibini bulmama ve gelin götürün dememe rağmen hayvancığı istemediler üzerime kaldı, gel de at sokağa. Zavallı hayvanı herhalde kulağından tutup havaya kaldırdıkları için ne zaman elimi okşamak için başına ve kulaklarına götürsem kalbi güm güm atıyor, kaçmaya çalışıyor. Bahçeli bir eve ve bakabilecek yetkinliğe sahip bir insan arıyorum ki içim rahat teslim edebileyim. Doğaya bıraksam burada yaşayabileceği hiçbir yer yok, mecburen bahçeli bir ev olmalı ki yaşam süresi biraz da olsun uzasın.
Lütfen çocuklarınızın ısrarıyla evlerinizde yaşaması mümkün olmayan hayvanları almayın, onlara hayvanların kendi yaşam alanlarında daha mutlu olduklarını, bizim evlerimizin onlar için uygun olmadığını ve bir süre sonra stres yaşayıp ya dayanamayıp öldükleri ya da intihar ettiklerini öğretelim.
Gerçek bir insan, doğasever, hayvansever bütün canlıları kendi yaşam alanlarında sever ve görmek ister.
...nokta
26-07-2012, 23:54
Sûz-i Dilârâ...
Söylediklerinde sana katılıyorum...kafeslere kapatmak kötü bir şey...fakat dışarda uçan muhabbet kuşu görmedim bu güne kadar...köpek,tavşan,kedi ve diğer bir sürü hayvan...evet özgürlüklerini elinden almak kötü...bana aynı şey yapılsaydı bundan hiç hoşlanmazdım ki hiç kimse hoşlanmaz...ama üzüntü konusunda sana katıldığımı söyleyemem...çünkü o kişinin yaşadığı bir şey...o kadar tutkunu olduğu...bağlandığı bir canlı avuçlarında cansız yatıyor...bu bana mutluluk veremez...aynı dönemlerde mahallenin her hangi bir köşesinde bulduğum 4 tane ölü fare yavrusuna bile üzülen bir insanım...herşey bağlanmakta değil anlayacağın...ve bu üzüntü konusunda kimseyi inandırmak zorunda da değil insanlar...
Saygılar...
Sûz-i Dilârâ
27-07-2012, 00:13
Yazdıklarımı anladığınızı düşünmediğim için tekrar yazıyorum.
Bir insan elbette ki ölen bir canlıya üzülür içinde azıcık merhamet, vicdan taşıyorsa bile bile de bir zarar veremez. Ancak mesele sizin dediğiniz avucunuzun içinde ölen canlıya üzülmek ya da üzülmemek değil. Mesele o canlının sizin evinize kadar nasıl geldiği, süreci anlayabilmek. Sizin petshoplardan aldığınız her hayvan bu işin ticaretini yapan insanlara destek olmak ve onları bir nevi teşvik etmektir. Sizin en insanî duygularınız bu insanlar tarafından sömürülür ben hep şuna benzetiyorum, sokakta mendil satan çocuğa acıyıp aldığınız her mendil verdiğiniz her 50 kuruş bu işin mafyasını besler ve çocuk sömürüsünün devamına katkıdır. Hayvan ticareti de aynen böyledir.
Tabi ki havada uçan muhabbet kuşu göremezsiniz çünkü ülkemizdeki bütün muhabbet kuşları kafeslerde kapalıdır, fırsat bulduğunda bu zavallıcıkların açık kafes kapısından uçup gitmesi onların özgürlük isteklerinin de içgüdülerinin de en bariz ifadesidir. Kaldı ki muhabbet kuşunun vatanı bizim ülkemiz coğrafyası da değildir, kafesten kaçıp gitse bile yaşama şansı o kadar azdır ki kısa süre sonra ölürler.
Konunun sadece muhabbet kuşu ile sınırlandırılması da yanlıştır. Tırtıl toprakta, Sibirya kurdu Sibirya soğuğunda, kuşlar ormanında ya da ağacının dalında kurduğu yuvasında, aslan, kaplan, ayı, ceylan ... ormanında balık denizde ya da okyanusta ... mutludur ve bulundukları yerde de kalmalıdırlar. Bu onların en basit ve en temel haklarıdır ve haklarını savunmaktan aciz canlıları toplayıp oradan oraya sürüklemek, kafeslere kapatıp insanları eğlendirsin diye hayvanat bahçeleri kurmak ya da sirklerde ateş çemberinden atlatmak, evinde kafese ya da akvaryuma kapatıp hava alsın diye arada bir balkona çıkarmak onların yaşam haklarına tecavüzdür ve büyük bir zalimliktir. Bu hayvanseverlik de değildir kimse kendini kandırmasın.
...nokta
27-07-2012, 00:20
Sevgili Sûz-i Dilârâ...
Yazdıklarını anlamıyor değilim anlıyorum...tekrar söylüyorum kesinlikle haklısın...kafeslere kapatma,sirkler,boyunlarına tasmalar takmak ve diğer şeyler...ben de karşıyım bu duruma...bu sitedeki herkes ve dışardaki bazı insanlar da karşıdır eminim...ben sadece o üzülme olayına takılmıştım...petshoplarla ilgili söylediğin ve diğer söylediklerine kesinlikle katılıyorum...
Sûz-i Dilârâ
27-07-2012, 00:38
Üzülme konusunu problem yapmayın dediğiniz gibi kimseyi inandırmak durumunda değilsiniz, benim için mesele de bu değil zaten. Kaldı ki üzüldüğünüze inanırım ve yaşadığınız duyguları birebir yaşadığım için üzüntünüzü aynen hissedebilirim.
Bizler bu konuda hiçbir şey yapmıyorsak en azından hayvanları sömüren, eziyet eden, kullanan ve sırtlarından para kazanan oluşumları desteklemeyelim, onlara para kazandırmayalım ve bu düşüncemizi diğer insanlara da ulaştıralım ki bu konuda bir farkındalık oluşsun. İnanın zamanla çok şey değişiyor. Umut kırıcı şeyler de olmuyor değil duyduğumuzda haftalarca kendimize gelemediğimiz hayvan cinayetleri, tecavüzlerini haber alıyoruz.
Mesela benim oturduğum yerde insanlar benim yaptıklarım yüzünden artık hayvanlara karşı daha farkında, yemek, su vermeseler de artık eskisi kadar gaddar düşüncelere sahip değiller. Bu bile büyük bir adım burası insanı için. Hatta 3 kişiyi kazandım diyebilirim, okuldan pekçok öğrenci. Artık daha dikkatliler ve özenliler. İnşallah bir gün bütün dünya bütün insanlar böyle oluruz.
...nokta
27-07-2012, 00:56
Güzel şeyler yapıyorsun...ve insanları da teşvik ediyorsan,kazandıysak da ne mutlu...söylediğin gibi insanlar gaddar...geçen gün sokak hayvanları için dışarı bir kap bırakmıştım...sıcaklar çok ve susuzluk çekiyorlar...10 dk sonra pencereden baktığımda kadının biri o kabı götürüyordu..ilginç insanlar ya...çözmek mümkün değil...şimdi onlar için dışarıya bir alana beton yapacağız...oraya koyacağım suyu...onuda sökmezler heralde...dediğim gibi...ilginçler...
Köyden evvelki gün döndüm..
Son gün akşamı yine her zaman tercih ettiğim eski bir maden iskelesinin kimseciklerin olmadığı, minicik tertemiz koyunda denize girdim..
Saat 8 buçuk sıraları çıktım denizden, kurulanıp giyindikten sonra dönüş yoluna koyuldum..
Minik koyun çıkışındaki her iki tarafını yoğun böğürtlenliklerle kaplı patikadan tam çıkarken, beyaz bir tavşan önümden fırlayıp böğürtlenlerin içine daldı..
Baştan önemsemedim..yürüdüm 40-50 adım kadar..
Sonra durdum..dur bakayım dedim bu neyin nesidir diye..öyle hareketsiz dikildim olduğum yerde..derken, o tavşan çıktı yine böğürtlen kümelerinin arasından ve başladı karnını doyurmaya..
Yabani tavşan gibi gelmedi bana bu beyaz tavşan..
Onu ürkütmeden, her defasında 5-10 adım yavaşça yürüyerek ona doğru yaklaştım..
5 metre kaldı..yürüdüm..3 metre kaldı..yürüdüm..bir metre kaldı ona uzaklığım..
Bir yandan bana bakıyor bir yandan beslenmeye, böğürtlen yapraklarını yemeye devam ediyordu..
Onun ürkmemesi için elimden geleni yapıyordum..hatta bir ara benden korkmuyordu ki; sırtını bile döndü..
Derken yarım metre kadar yaklaşınca çömeldim usulca..biraz bekledim..göz gözeydik artık..yemeye devam ediyordu..
Elimi uzattım yavaşça..sırtını okşadım..bir metre uzağa kaçar gibi yaptı..gene yaklaştım..gene sevdim..seyrettim bu güzel tavşanı..
Karanlık çökmeye başlayınca ayrıldım oradan..ayrılırken korkuttum onu biraz..çünkü, herkes benim gibi yapmayabilir, insanları dost sanırken başına iş açabilirdi..
...
Sonra, internette bu tavşanın yeni zelanda tavşanı olduğuna hükmettim..gözleri gündüz bile kırmızıydı çünkü..
Yakınlarda ev falan yoktu..en yakın ev 300-500 metre mesafedeydi..
Özgürlük uğruna evden firar mı etmişti bilemiyorum..
Tatlı bir anı olarak kaldı benim hafızamda..
3-4 yıl önce benim zeytinliği mesken tutan yabani tavşanların minik bir yavrusunuda sevmiştim böyle..
hanbiyçe
24-09-2012, 16:32
avatarımda fotoğrafı bulunan Haşmet'i geçen sene aldım ve çok hırçın aldım papağanımı bi süre sonra çok uysal,omzumda uyumaya çalışan kendini kaşıtmayı ve öpücük vermeyi seven bir papağana dönüştü.Ancak öğrenciyim ve kaldığım özel yurtta papağanımı şikayet etmişler,evdede köpeğim yemeye çalışıyo evdede bırakamadım mecbur halama götürdüm ama 3 gündür yem yemiyo şimdi kuşum,elimi zorla gagasına soktuğumda gagalamayan hayvan şimdi saldırganlaştı çok üzülüyorum
Sevgili arkadaşlar sizlere oğlumla yaşadığım hayatımı anlatmak istiyorum. (ama kendi ağzımdan değil oğlumun ağzından anlatmak istiyorum ). Ben bir pet shopta dünyaya gelmiştim. Annem ırkının en iyilerinden biri safgan bir golden retriverdi, babam ise hava alanında çalışan ödüllü bir golden retriverdi. Canım annemin sahibinin arkadaşlarından biri benim gibi tatlı mı tatlı bir yavru istiyormuş o kişi yurt dışında veterinerlik fakültesinde okumakta olan bir öğrenciymiş. Hayatım o gencin dedesiyle uçağa binerek başladı ve sonunda gerçek sahibime kavuşmuştum . Beni hiç hoşlanmadığım kafesin içinden çıkardı sevdi, öptü, kokladı artık ben onun o da benimdi. Ömrümün en güzel zamanlarını sahibimle birlikte geçiriyordum ,beni bir gün bile yanından ayırmazdı ,geceleri bile birlikte uyurduk tüm ailem tarafından çok seviliyordum herkes gözümün içine bakardı ama o kadar kişinin içinde sahibimin yeri benim için farklıydı adeta birlikte bir bütün olmuştuk o benim sahibim olmanın dışında en yakın dostum olmuşdu. Bazen arada tartışdığımız konularda oluyordu ****** ama her seferinde kalbimizi kazanmayı bildik .Hele ki bir seferinde hiç unutmam (o zamanlar apartmanda yaşıyorduk ) üst kat komşumuz sahibime benim hakkımda şikayette bulunmuş oda gayet güzel bir şekilde beni savunmuşdu komşumuz köpekleri sevmediği için benden nefret ederdi, ogün sahibim beni öpmeye doyamıyordu akşam olduğunda ise her günkü gibi uzun yürüyüşümüze çıkmıştık parkta birlikte oynarken birden ağlamaya başladı bana sarıldı ve dediki seni çok seviyorum Athena benim için hep çok özel oldun ve kim olursa olsun aramıza giremeyecek dedi o an beni sevgisiyle ödüllendirmişdi. Aslında sahibimle yaşadığım maceralar o kadar çok ki anlatmakla bitmez. 4 yaşına gelince hastalanmıştım kimseye belli edemezdim rahatsızlılığımı çok üzülürlerdi ama bir gün dayanamadım sokakta sahibim beni dolaştırırken artık dayanamadım yürüyecek gücüm yoktu yere oturmak istedim sahibim o halimi görünce çok korkmuşdu beni kucakladı ve evimize kadar beni kucağında taşıdı veterinere gittik hemen tahliler falan çok koşturdu benim için sahibim ve sonunda öğrendikki çok hastaydım hastalığımın adı LEPTOSPİROS du bu hastalık kan yoluyla bulaştığı gibi fare idrarı ve kenelerle de bulaşan amansız bir hastalıktı. O gün tedavimi oldum ama yürüyecek halim yoktu canım sahibim ben üzülmiyeyim diye beni kucağında ağlayarak ve sürekli dua ederek taşıyordu, onu üzmeye hakkım yoktu kafaya koydum iyileşecektim birlikte geçirecek daha çok güzel zamanlarımız vardı iştahım hep yernde olduğu için 2-3 ayda toparlandım sahibim her gün halimize şükrediyordu tam bir sene sonra aralığın 29 unda sabaha karşı birden fenalaştım hastalığım tekrarlamıştı sahibimi çağırdım yanıma artık zamanımız kalmamıştı, ben yerde yatarken canım sahibim yanıma uzanmış gözlerime bakarak okşayarak bana yalvarıyordu beni bırakma diye o an anladımki 5 senedir yürüdüğümüz yolun sonuna gelmiştik önce tüm aile fertlerinin gözlerinin içine teker teker bakıp vedalaştım ve en son sıra sahibime gelmişti gözlerinin içine bakarken beni ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anladım , bende dayanamadım ve ağladım yaşlar geldi gözümden hayatımda ilk defa ve sonsuz yolculuğuma çıktım artık melek olmuştum, tam yıl başı arifesinde sahibime hayatında hiç unutamayacağı ve çok acı bir hediyye vermiştim. Canım sahibim yuvamızın bahçesine beni gömerek beni son kez ödüllendirdi .Ayrıldıgımıza 3 sene olacak sahibim tarağımın şampuanımın tasmamın yerini bile değiştirmemiş bende arada onu ziyaret ediyorum rüyalarında artık çok kısa görüşebiliyoruz ama hala birbirimize sadığız ve birbirimizi çok seviyoruz. İster köpek olsun isterse bir balık hayvan sevgisi dünyadaki en güzel sevgilerden birisidir sen onu kırsanda o seni kırmaz hep alttan alır. Athenam'la hayat hikayemizi paylaştık biraz uzun oldu ama hepinizden af diliyorum sadece içimdekileri sizlerle paylaşmak istedim . Çok teşekkür ederim.
loveforlife
23-10-2013, 20:49
Sevgili arkadaşlar sizlere oğlumla yaşadığım hayatımı anlatmak istiyorum. (ama kendi ağzımdan değil oğlumun ağzından anlatmak istiyorum ). Ben bir pet shopta dünyaya gelmiştim. Annem ırkının en iyilerinden biri safgan bir golden retriverdi, babam ise hava alanında çalışan ödüllü bir golden retriverdi. Canım annemin sahibinin arkadaşlarından biri benim gibi tatlı mı tatlı bir yavru istiyormuş o kişi yurt dışında veterinerlik fakültesinde okumakta olan bir öğrenciymiş. Hayatım o gencin dedesiyle uçağa binerek başladı ve sonunda gerçek sahibime kavuşmuştum . Beni hiç hoşlanmadığım kafesin içinden çıkardı sevdi, öptü, kokladı artık ben onun o da benimdi. Ömrümün en güzel zamanlarını sahibimle birlikte geçiriyordum ,beni bir gün bile yanından ayırmazdı ,geceleri bile birlikte uyurduk tüm ailem tarafından çok seviliyordum herkes gözümün içine bakardı ama o kadar kişinin içinde sahibimin yeri benim için farklıydı adeta birlikte bir bütün olmuştuk o benim sahibim olmanın dışında en yakın dostum olmuşdu. Bazen arada tartışdığımız konularda oluyordu ****** ama her seferinde kalbimizi kazanmayı bildik .Hele ki bir seferinde hiç unutmam (o zamanlar apartmanda yaşıyorduk ) üst kat komşumuz sahibime benim hakkımda şikayette bulunmuş oda gayet güzel bir şekilde beni savunmuşdu komşumuz köpekleri sevmediği için benden nefret ederdi, ogün sahibim beni öpmeye doyamıyordu akşam olduğunda ise her günkü gibi uzun yürüyüşümüze çıkmıştık parkta birlikte oynarken birden ağlamaya başladı bana sarıldı ve dediki seni çok seviyorum Athena benim için hep çok özel oldun ve kim olursa olsun aramıza giremeyecek dedi o an beni sevgisiyle ödüllendirmişdi. Aslında sahibimle yaşadığım maceralar o kadar çok ki anlatmakla bitmez. 4 yaşına gelince hastalanmıştım kimseye belli edemezdim rahatsızlılığımı çok üzülürlerdi ama bir gün dayanamadım sokakta sahibim beni dolaştırırken artık dayanamadım yürüyecek gücüm yoktu yere oturmak istedim sahibim o halimi görünce çok korkmuşdu beni kucakladı ve evimize kadar beni kucağında taşıdı veterinere gittik hemen tahliler falan çok koşturdu benim için sahibim ve sonunda öğrendikki çok hastaydım hastalığımın adı LEPTOSPİROS du bu hastalık kan yoluyla bulaştığı gibi fare idrarı ve kenelerle de bulaşan amansız bir hastalıktı. O gün tedavimi oldum ama yürüyecek halim yoktu canım sahibim ben üzülmiyeyim diye beni kucağında ağlayarak ve sürekli dua ederek taşıyordu, onu üzmeye hakkım yoktu kafaya koydum iyileşecektim birlikte geçirecek daha çok güzel zamanlarımız vardı iştahım hep yernde olduğu için 2-3 ayda toparlandım sahibim her gün halimize şükrediyordu tam bir sene sonra aralığın 29 unda sabaha karşı birden fenalaştım hastalığım tekrarlamıştı sahibimi çağırdım yanıma artık zamanımız kalmamıştı, ben yerde yatarken canım sahibim yanıma uzanmış gözlerime bakarak okşayarak bana yalvarıyordu beni bırakma diye o an anladımki 5 senedir yürüdüğümüz yolun sonuna gelmiştik önce tüm aile fertlerinin gözlerinin içine teker teker bakıp vedalaştım ve en son sıra sahibime gelmişti gözlerinin içine bakarken beni ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anladım , bende dayanamadım ve ağladım yaşlar geldi gözümden hayatımda ilk defa ve sonsuz yolculuğuma çıktım artık melek olmuştum, tam yıl başı arifesinde sahibime hayatında hiç unutamayacağı ve çok acı bir hediyye vermiştim. Canım sahibim yuvamızın bahçesine beni gömerek beni son kez ödüllendirdi .Ayrıldıgımıza 3 sene olacak sahibim tarağımın şampuanımın tasmamın yerini bile değiştirmemiş bende arada onu ziyaret ediyorum rüyalarında artık çok kısa görüşebiliyoruz ama hala birbirimize sadığız ve birbirimizi çok seviyoruz. İster köpek olsun isterse bir balık hayvan sevgisi dünyadaki en güzel sevgilerden birisidir sen onu kırsanda o seni kırmaz hep alttan alır. Athenam'la hayat hikayemizi paylaştık biraz uzun oldu ama hepinizden af diliyorum sadece içimdekileri sizlerle paylaşmak istedim . Çok teşekkür ederim.
Sen ne yaptın Athena! Hüngür hüngür ağlattın beni... Kızım da yeni melek olmuşken, onu bir gelin misali beyazlara sarıp toprağa koymuşken...:(
(Onların yeri dolmaz ama bizi bekleyen başka canlar da var. Sevgiye aç nice Athena, nice Mercan...)
Sen ne yaptın Athena! Hüngür hüngür ağlattın beni... Kızım da yeni melek olmuşken, onu bir gelin misali beyazlara sarıp toprağa koymuşken...:(
(Onların yeri dolmaz ama bizi bekleyen başka canlar da var. Sevgiye aç nice Athena, nice Mercan...)
Sizi çok iyi anlıyorum sayın Loveforlife. Bu yazıyı yazarken bende çok ağladım.Neredeyse 3 sene olacak ama içimdeki yangın dinmiyor,inşallah bir gün yeniden gücümüzü toplayıp başka canlara can katabiliriz. Kalpten isterimki hiç birisinin sonu Athena ve Mercan gibi olmasın ama hayatın kanunu bu insana koyan onları kaybetmek degil asıl koyan onlarsız yaşamaya alışmamız.
Derya Hanim
24-10-2013, 04:53
Bende size minik kedim ginger'den bahsedeyim biraz. Onun kadar asil ve sahibine bagli bir kedi gormedim hic. Ben kizima evde bakardim onun icinde hergun yikar, temizlerdim onu. Bir gun bahce yapmistim ginger'de disarda oynuyordu eve girmek zamani gelince dedim iki emek olmasin ben bunuda banyoya aliyim, once ben dusumu alirim sonrada gingeri yikarim. Ay benim kedim bir cildirdi banyoyu basima yikacak nerdeyse, hayvan ne yapacagini sasiriyor. Elimi dustan cikardimki basini oksayim sakinlessin, parmagimi agziyla tuttu, ayaklarini dusun kenarina diredi ve beni disari cikarmak icin cekmeye basladi anladimki benim boguldugumu zannediyormus. 8 yasina kadar bizimleydi ginger. Kizimi okula gotururken arkamizdan gelirryolun kenarina kadar ordan karsiya gecmez benim geri donmemi beklerdi. Beni gorunce yanima takilir eve donerdik. Pompis pompis cok guzel bir kediydi. haslanmis misir, muz ve armut yer baligi agzina bile surmezdi. Birgun resimlerinide paylasicam sizlerle pompis kizimin. Yuruyus yaptigimiz bir gun onu yolun kenarinda bulduk, nasil olduguna hala anlam veremiyorum cunku yola hic cikmazdi. Yolun berisinde oturur bizim donmemizi beklerdi. Neyse hersey nasib kismet, ondan sonra iki tane kedi aldim, Birisi erkekti. Yasli bir komsum var benim Oscar kedim onun bahcesine giriyormus, bahcede calilar ve agaclar var oyle nazli cicek filanda yok, komsu sikayet etti, ozur diledim ben gelir kedinin batirdigi yerleri duzeltirim dedim, baska ne yapabilirimki. Iki gun sonra komsu polise sikayet etti, birgun kapiyi actim iki tane polis tabancali filan kediyi sormaya gelmisler. Bir kac ay sonrada kedim kayboldu zaten. Simdiki kizim ise Mindy. Bize geldiginde ustu kepeklerle kapliydi. 4 aydir duzenli bakim ve yikamalarla duzeldi, cok yaramaz. Daha dun oyuncagini esimin ayakkabisina saklamis. Surekli saksilarimi desiyor beni bagirtiyor, ben kizdikca gelip elimi yaliyor ayagima sariliyor, bende birsey yapamiyorum. Basimin tatli belasi o ve jack Russell cinsi kopegim Pheobe.
Last 6 aylık rottweiler . canım ,kuzum ,oğlum . perşembe günü kahvaltısını yemedi . oburisk diyoruz biz ona , öyle iştahlı ki mamayı kabına kabına dayanamazdı , bir çırpıda hepsini silip süpürürdü . Bir kere daha böyle yememişti ,o yüzden şüphelenmedik . Akşam yine yedi yemeğini .Ablamın kızı Lola 5 aylık oda rot . hasta dedi ablam . Cuma günü veterinere götürdük ikisini . Lolanın durumu ağır hiç kıpırdamıyor . hemen damar yolu açıldı .serum antibiyotik ,vitaminler ,ağrı kesicİ , mide bulantısı iğnesi .Bizde başlayalım dedik . İkisi aynı anda hastalanınca bulaşıcı olacağını düşündüm ben .
Lastın durumu iyiydi veterinerde . yolda gelirken kustu . İlaçlar fazla geldi diye düşündük . Su içse kusmaya başladı . Mamasını yemedi , pirinç haşladık ,kıyma kavurduk üstüne ,obirisk hiç ilgilenmedi bile .ertesi gün ctesi yine serum verildi ,iğneler yapıldı .eve dönerken last ishal gibi kiremit renginde yaptı dışkısını .
Veteriner teşhis koyamadı , pazar günü ara verelim tedaviye dedi . Ama hastalık ilerliyor .internette okuduklarımdan kanlı ishal olabileceğini düşündüm . kesinlikle tedaviye ara verilmemeli yazıyordu . Pazar günü başka veteriner bulup gittik . O hemen kanlı ishal teşhisini koydu .
Lola komaya girmiş dedi ,serum bağladı yine aynı tedavi yöntemi ,yoğun bakıma aldılar . Last gayet iyi görünüyor . Serum bağlayalım eve götürün dedi . Kulubesi bahçede ,eve yatırdık . 6 saat sürdü serumu . hep başındayız okşuyoruz sürekli .öylece yattı saatlerce , sonra kustu , ishali devam ediyor .
bodruma yatırdık gece , battaniyelerle örttük ateşi yoktu .
Sabah 7 kalktık ,kanlar içinde yatıyordu . ishali tamamen kandı . 9 da açıyormuş veteriner .Gittiğimizde lolayı kaybettiğimizi öğrendik .Cimcimemiz melek olmuştu .
Veteriner böyle kanamalı olup 5 gün yaşayanlar oluyor ,bu geceyi atlatalım iyileşir dedi . serum takıldı ,iğneler yoğun bakıma aldılar . saat 12 zor ettim aradım durumu iyi dediler . koca patilim , koca adam . Lola 5 aylık 15 kilo Last 30 kiloydu . Öyle güçlü ki atlatır dedik .
Dayanamadım saat 1 de yanına gittim .yoğun bakıma almıyorlar ,sonra aldılar.Altını bağlamışlar ,her yer kan içinde ,hızlı hızlı nefes alıp veriyordu . kalbi deli gibi çarpıyor . last diye seslendim ,hiç kıpırdamıyor . bağırdım Last last kafasını çevirip baktı oğlum .yanına girdim kafes gibi kapalı . Açtım , okşadım . O kadar kötü ki durumu , o durumda bile kafasını kaldırıp yüzüme bakıyor ,yardım et der gibi .başka yere alın ,yanında kalıyım dedim ,çok kötü kokuyor dediler .kanlı ishalin bir belirtiside dışkının çok kötü kokması .Akşam gelin serumunu takıp eve gönderelim ,siz ayrı kalamıycaksınız dedi veteriner .
Akşam olmadı bir türlü . Arayamadım korkudan öldü derlerse diye .Gittik .Tarifsiz bir acı bu . allah oğluma uzun ömür versin .daha büyük acılar yaşatmasın , ama bu da evlat acısı .2 gündür ağlıyorum . Sabah camı açıp last diye bağırırdım kulübesinden kafasını çıkarıp bakardı . ayaklarını uzatıp esner ,gerinir . kuyruğunu sallardı . her hareketi gözümün önünde . O kadar cüsseli güçlü , ama ağır başlı ,masum ,utangaç .Nasıl atlatıcam bu durumu bilmiyorum . İçim yanıyor .Bu acıyı yaşayan herkese sabır diliyorum .
Veteriner hiç böyle bir vaka görmedim ,çok ağır bir virüsmüş dedi . 4 gün dayanabildi kuzum .Lolayla yan yana gömdük .Koyun koyuna yatıyorlar . Tek tesellim bu yanında arkadaşı var yalnız gitmedi . Sabah babasına kalk dedim kalk . Last açıkmıştır mamasını koy ,suyuna bak var mı .
Bir ricam olucak sizlerden . Lütfen hayvan aldığınızda ,onla ilgili herşeyi öğrenin .Veteriner 2 tane karma aşı yapmış .defalarca sorduk başka aşısı var mı yapılcak diye yok dedi . diğer ırklar için 2 kere yeterli oluyormuş . rot ve dobermanlar için 3 kere hatta 6 aylık ken bir kere daha 4 kere yapılması gerekiyormuş .6 aylıktı kuzum bir hafta önce 4 . aşısı yapılsa ,atlatcaktı bu virüsü . veteriner seçiminizi iyi yapın . Bu kaybın telafisi olmuyor .
Merhaba,
internette hayvanlarla ilgili bir araştırma yaparken bu foruma ve bu konuya rastladım. Yayınlanır mı bilmiyorum, hem tarihler çok eski hem de eleştirel bir cevap olacak çünkü. İki minik fare yavrusunun ölüme terk edilmesine ve bunun komik bir hikaye gibi anlatılmasına çok üzüldüm. Diğer üyelerin de sadece tayın, tavşanın, ya da kedi ve köpeklerin başlarına gelen kötü olaylara üzülmelerine de kendi adıma üzüldüm. O iki minik canın açlık ve susuzlukla ölüşleri canlandı gözümün önünde, belki de bir kediye ya da bir kargaya yem oldular. Neyse "siz olsaydınız kabul eder miydiniz?" diye sormuşsunuz ya ben o soruya cevap vermek istedim, evet ben kabul ederdim, keşke siz de edebilseydiniz şimdi size buradan ne kadar yüce gönüllü bir insan olduğunuzu yazmış olurdum. Sevgiler, saygılar.
vBulletin® v3.8.5, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.