agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğa ve yaşama dair her şey > Yaşantımızda ve Sanatta Bitkiler
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 15-11-2007, 09:09   #1
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Kutsal kaynaklarda ağaç ve bitkiler

KURAN'DA ADLARI GEÇEN MEYVE, SEBZE ve AĞAÇ İSİMLERİ

Hurma : Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O'dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (Enam Suresi 141)

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi 4)

Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi 11)

Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi 67)

"Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın." (İsra Suresi 91)

Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. (Kehf Suresi 32)

Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim." Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır." Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin." (Meryem Suresi 23-25)

Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz. (Müminun Suresi 19)

"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?" (Şuara Suresi 148)

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık. (Yasin Suresi 34)

Ve birbiri üstüne dizilmiştomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi10)

Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var. (Rahman Suresi 11)

İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi 68)

Zeytinler, hurmalar, (Abese Suresi 29)

Nar: O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Enam Suresi 99)

İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi 68)

Muz : Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi 29)

İncir : İncire ve zeytine andolsun, (Tin Suresi, 1)

Kiraz : Yüklü dalları bükülmüşkiraz (ağaçları), (Vakıa Suresi 28)

Üzüm : Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar ki, düşünesiniz. (Bakara Suresi 266)

O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiştaneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmışsalkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Enam Suresi 99)

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi 4)

"Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın." (İsra Suresi 91)
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. (Kehf Suresi 32)

Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz. (Müminün Suresi 19)

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: (Yasin Suresi 34)

Nice bahçeler ve üzüm bağları. (Nebe Suresi 32)

KURAN'DA GEÇEN SEBZE İSİMLERİ

Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa "Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi. (Bakara Suresi 61)

AĞAÇLAR


Kur’an’a baktığımızda ağaç kelimesinin çeşitli şekillerde geçtiği görülmektedir. Ağaç kelimesi Kur’an’da 26 defa geçerken, bağ ve bahçe anlamındaki cennet kelimesi ise yaklaşık 146 defa geçmektedir.

Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. (Nahl Suresi 10)
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. (Nahl Suresi 68)

Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var." (Taha Suresi 18)

Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. (Hac Suresi 18)

Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;" diye seslenildi. (Kasas Suresi 30)

Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemişmiydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememişmiydim?" (Araf Suresi 22)


Zeytin ve diğerleri

O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Enam Suresi 99)

Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O'dur. Ürün verdiğinde ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (Enam Suresi 141)

Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi 11)

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateşona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi 35)

Kuran'daki Benzetmeler İçinde İsmi Geçen Bitkiler

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi 261)

Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi 58)

Şifa Özelliği Taşıyanlar : Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin." Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. (Meryem Suresi 25-26)

CENNET BİTKİLERİ

Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: (Yasin Suresi 34)

Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi 10)

Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var. (Rahman Suresi, 11)

İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. (Rahman Suresi 68)

Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi 29)

Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları) (Vakıa Suresi 28)

CEHENNEM BİTKİLERİ

Darı Dikeni : Onlar için (zehirli olan) dari' dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (Gaşiye Suresi 6)

Zakkum : Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? (Saffat Suresi 62)

Doğrusu, o zakkum ağacı; Günahkar olanın yemeğidir. Pota gibi; karınlarda kaynar-durur; Kaynar-suyun kaynaması gibi. (Duhan Suresi 43-46)

Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz. (Vakıa Suresi 52)

Name:  balda Allah.jpg
Views: 45279
Size:  61.9 KB

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-11-2007, 00:54   #2
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Tevrat'ta "Yehova"nın Hz.Musa Peygambere zeytinyağı ile seçkin parfümlerin karışımından olan Kutsal Mesih Yağı (vaftiz yağı)'nın reçetesini verdiği anlatılır.

Zeytin ağacı İncil'de kutsal bir bitki olarak geçer. Hz.İsa Peygamberin gökyüzüne çıktığı Zeytin Dağı'nın eteklerindeki "Gethsemane Bahçesi"nde bulunan 8 büyük zeytin ağacının Hz.İsa'nın çarmıha gerilirken dualarına, göz yaşlarına ve ölümüne tanık olduğu, İncil'de yer almaktadır. Bugün halen zamana meydan okuyan bu ağaçlardaki zeytin tanelerinin Hıristiyanlara Hz.İsa'nın göz yaşlarını hatırlattığı söylenmektedir.

Name:  Olea.jpg
Views: 35341
Size:  13.5 KB

Kuran'da zeytin ağacının [Musa Peygamber öncülüğündeki İsrailoğulları'nın (İbraniler) Mısır'dan çıkarken durdukları, Hz. Musa'nın On Emir'i aldığı yer olan] Sina Dağı'nda yetiştirildiği, sıkılarak yağının çıkarıldığı ve bu yağın yemeklere lezzet, hastalıklara şifa vermek için kullanıldığı yazılıdır.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-11-2007, 10:23   #3
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Budizm’de Ağaç

Gautama Siddharta (M.Ö. 563-483) zengin ve güçlü bir aileden gelme bir prensti, dünya zevklerini bıraktı, huzuru seçti. Yaşlı ve saygın bir ağacın altında son meditasyonunu yapıyordu. O sırada, aradığı “mükemmel kavrayışı” ve “mutlak ve koşulsuz gerçeği” (bodhi) bulduğunu farketti. O, Budha idi ve ağaç da ilham veren kutsal Bo ağacı **** Bodhi ağacı idi.

Budha’nın son iç mücadelesi mitolojik olarak Kama-Mara şeytanının “saldırı ve ayartmaları” olarak tasvir edilir. Şeytan Kama (yani “tutku”) olarak, sonra Mara (yani “ölüm”) olarak, sonra Buddha’nın etrafını saran fırtına, rüzgar, yağmur ve lavı ve kaynayan çamuruyla bir yanardağ püskürmeleri olarak görünür. Fakat Buda kımıldamaksızın durur. O, çoktan evrenin merkezinde duran ağaçla tek vücut olmuştur. Böylece o zamana kadar tabi olduğu varoluşunun sınırlamalarından ve koşullarından kurtulmuş, Kosmos’la bir bütün olmuştur. Tam da bu yüzden, erken dönem Budizmi Budha’yı insan biçimli şekillerde tasvir etmez. Gösterilen herşey ağaçtır ve Budha’nın oturması gerektiğini düşündüğümüz ağacın dibindeki yer genellikle boştur. Budha evrenle bir olmuştur ve bu yüzden de kendisini en iyi şekilde dünya ağacı olarak gösterir. İlk dönem Budist yazılarını daha sonrakiler Bodi ağacı olarak anarlar –ve Buda değil “Büyük Uyandıran” olarak. Budist misyonerler küçük bir ağaç taşımak suretiyle buna uyum gösterirler: Başka ülkelerde de yetişebilmesi için Budizm ağacını (hintinciri ağacı) yayarlar.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-11-2007, 10:46   #4
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Hristiyanlık inancında çileğin sembolik önemi

Bilim adamlarının çileği meyve ve diğer bitkisel özellikleri ile değerlendirmiş olmalarına karşın sanatçılar ise çileği çok daha farklı yönleriyle incelemişlerdir. Hristiyan ressamlar, özellikle, dini semboller açısından çileğe önem vermişlerdir.

Dini ressamlar Bakire Meryem’in yumuşaklığını ve değerli oluşunu çilekle özdeşleştirmişlerdir. Çileğin bu tip benzetimleri ile ilgili olarak “Symbolism of the Great Masters” (1913) isimli eserinde Elizabeth Haight, çileğin diğer sembolik meyvelerden ayrı bir öneme sahip olduğunu belirtmiştir. Yazar, bu durumun İtalya, Hollanda ve Alman sanatının yanında İngiliz minyatürlerinde de görüldüğü belirtmektedir. Aynı yazar, çileğin bir sembol olarak doğruluğu, dürüstlüğü ifade ettiğinden söz etmektedir.

Kunzle adındaki yazar, orta çağda yaşayan insanlar tarafından; üç parçalı çilek yaprağında kutsal üçlemeyi, çilek meyvesinin görünümümde İsa’nın kan damlalarını ve çiçekteki beş taç yaprağında (petal) İsa’nın beş yarasını hatırlatan bir sembol olarak görüldüğünü belirtmektedir. Meryem Ana ve İsa’nın resmedildiği tablolarda zaman zaman görülen çilek meyvesi ya da diğer bitkisel organların ön plana çıkmasının nedenleri bunlar olsa gerektir.


Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 00:45   #5
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Yahudilerde Ağaçların Yeni Yılı [Tu Bişvat]

Mişna’da Tişri ayının 1. günü yılbaşı olarak saptandığı halde, Şevat ayının 15. günü de ağaçların yılbaşısı olarak kabul edilir. Yahudi geleneğine göre, ağaçlar bu mevsimde yeniden hayat bulmaya başlar, dallarına su yürür ve bu yeni mevsim bir bayram olarak her yıl Şevat ayının 15. günü kutlanır.

Bu tarihin saptanmasının en önemli nedeni kutsal topraklara yağan en bereketli yağmurların 15 Şevat tarihine kadar sürmesidir. Bu tarihten sonra yağmurlar azalır, göklerden dallara su yürür, güneşli günler başlar, ağaçlar meyva ve çiçeklerle donanır.

"Tanrı’nın size bağışladığı topraklara girdiğinizde, onların iyi şeylerle dolu olduğunu göreceksiniz. Sizlere vaadettiğim topraklara girdiğinizde orada bulduğunuz meyve ağaçlarının ürünlerinden yiyecek, yeni ağaçlar dikeceksiniz ki, sizden sonra gelecek nesiller, yeşil bir dünya devralsınlar."

İşte bu sözlerden de anlaşılabileceği gibi, Tu Bişvat’ın simgelediği anlam; kutsal topraklarda bulunan ağaçların korunması, yenilerin ekilmesi ve gelecek kuşaklara yemyeşil bir dünyanın miras bırakılmasıdır.

Kutsal Tora’da, tarım ve ekim ile ilgili birçok yasa vardır. Bu yasalar insanlara doğaya değer vermeyi, ziraatçiliğin genel kaidelerini öğretmeyi ve doğayla tarım arasındaki dengeyi sağlayabilmeyi öğretmektedir.

Tu Bişvat günü ağaç fidanlarının dikilmesi bir gelenek halini almıştır.

Ağaçlara Duyulan Sevgi...

Kutsal topraklarda yaşayanların ağaçlara duydukları ilgi ve sevgi çok eskilere dayanır. Çağdaş toplumların dillerine ve akıllarına yerleşen ve onları meşgul eden “ekoloji” çevrecilik olgusu Yahudiler için binlerce yıllık eskiliktedir.
Mısır esareti çıkışından sonra, kutsal toprakları yeniden yurt edinmeye hazırlanan İsrailoğullarına Tora’da verilen Tanrısal emirde;
Oraya girceğiniz zaman, toprak kazanmak için girişeceğiniz savaşlar eğer uzarsa oradaki ağaçlara kesinlikle zarar vermeyecek, korumaya alacaksınız. Onların meyvesini yiyebilecek, asla kesmeyeceksiniz.

Name:  bişvat.jpg
Views: 28911
Size:  6.8 KB

Siz her şeyi mükemmel bir şekilde bulduğunuz halde yine de gelecek nesiller için ekecek ve dikeceksiniz. Yaşınız ne olursa olsun, ömrünüzün yetip yetmeyeceğini düşünmeksizin dikeceksiniz ki, sizden sonra yetişecek olan çocuklarınız da sizlerin diktiğinden yararlanacaktır. Denmektedir.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 02:41   #6
Yeni Üye
 
Mesut Şen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-11-2007
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 19
Galeri: 9
Ginkgo biloba'nın Japonya'da kutsal bitki kabul edildiğini duydum ama neden kutsal olduğu hakkında bir fikrim yok. Bu konuda beni aydınlatırsanız sevinirim.

Mesut Şen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 07:26   #7
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Çok uzun ömürlü olan bu ağacın adı zaten "tapınak ağacı, mabet ağacı" olarak ta geçer. 1500 yaşını geçmiş ginkgo ağaçları vardır.

Name:  ginkgo-biloba.jpg
Views: 40423
Size:  63.5 KB

Japonya'da atom bombasının atıldığı bölgeye bir kaç km. uzaklıkta bulunan ginkgo ağaçlarının halen yaşıyor olması bu ağacın uzun ömrünün sırrını da açıklamaktadır.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 15:12   #8
Yeni Üye
 
Mesut Şen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-11-2007
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 19
Galeri: 9
Atom bombası olayı baya bi ilginçmiş. Radyoaktif ışınlarla direk temas etmese bile radyasyon oranından kuruması gerekirdi.

Mesut Şen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 19:05   #9
Ağaç Dostu
 
sakagun's Avatar
 
Giriş Tarihi: 07-05-2007
Şehir: Geyve
Mesajlar: 2,024
Galeri: 107
Çörek otuyla ilgili hadis: "Çörek otunda ölüm hariç her türlü hastalığın şifası vardır"

sakagun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2007, 23:25   #10
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Mercimeğe, 70 Peygamber dua etmiştir. [Hadisi Şerif]

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-11-2007, 23:14   #11
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Peygamberimizin Hadislerinden:
* Dünyada cennet meyvesine benzeyen şey ancak muz'dur. Çünkü Allah (cennetin yemişi hakkında), "Onun yemişleri devamlıdır", buyurmuştur. Sen ise muzu, yaz ve kış senenin her mevsiminde bulabilmektesin.
* Karpuzdan faydalanınız ve ona ta'zim (saygı) ediniz. Çünkü onun suyu cennetten, tadı da cennet tadındandır... Karpuz cennet (meyvelerin) dendir.
* Peygamberimiz kendisine hediye edilen incirden yedi ve Sahabelerine: "Bundan yeyiniz. Eğer ben bir meyvenin cennetten indiğini söylersem, iste cennetten inen meyve bu incirdir." buyurdu.

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-11-2007, 01:20   #12
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Lokman veya Lokman Hekim, Kur'an'da ve halk efsanelerinde bahsi geçen, hikmet sahibi olduğuna inanılan kişidir.

Lokman Hekim'in İslam'a göre peygamber olduğuna dair iddialar bulunmakla beraber İslam alimlerinin genel görüşü peygamber olmadığı yönündedir [1]. Kur'an'da Lokman Hekim'den Lokman Suresi'nde bahsedilir. Allah tarafından Lokman'a hikmet verildiği belirtilir. Oğluna verdiği öğütler anlatılır.

Lokman Hekim'in ölümsüzlük iksirini buldugu ancak formülü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. İşte, efsanelerin en yaygın olanı:

Lokman Hekim Çukurova bölgesine geldiğinde ovanın bereketine ve güzelliğine hayran kalıp Misis kentine yerleşmiş. Efsaneye göre bu bölgede yetişen tüm bitkileri tek tek incelemiş ve ebedi ömür sağlayanını bulmaya çalışmış. Bir gece incelemelerinden yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Daha sonra bir ses duymuş ve uyanmış. ses, şöyle diyormuş : ''Ey Lokman, bunca zamandır yaptığın aramalar bitsin artık! ben ebedi hayatın devasıyım.bundan böyle insanlara da hayvanlara da ölüm yok.'' Lokman Hekim, sesin geldiği yöndeki ota doğru yürümüş ve onu koparmış. Misis'e gelmiş. Seyhan Nehri 'nin üstündeki köprüde durmuş.sesin, kendisine devanın nasıl yapılacağını bildirdiği şeyleri yazdığı defterini açmış, okumaya başlamış. Hemen ardından da kopardığı otu, yazılanlara göre ilaç haline getirmeye başlamış. İlaç yapılmış ama tam bitmek üzere iken eli deftere çarpmış ve defter Seyhan Nehri'ne düşmüş ve Lokman Hekim' de ebedi hayat formulünü bir daha bulamamış...

[1]Prof. Dr. Ali ÖZEK & Prof Dr. Hayrettin KARAMAN, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali, Lokman Suresi dipnot, 1992

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2007, 00:14   #13
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
Dualı İçecek: Çay

Hoca Ahmed Yesevi, bir gün Türkistan köylerinden birine Tanrı Misafiri olur. Hoca çok yorgundur… Ev sahibi Hoca’ya bir tas içinde "sıcak sulu bir şey" ikram eder. Hoca ikramı kabul eder ve içer. Hoca, bunun ne olduğunu sorar…

Ev sahibi, “Çay” olduğunu söyler…

Hoca çayı içince, hafiften terler ve yorgunluğu geçer, vücudu rahatlar…

Hoca Ahmed Yesevi çayı içtikten sonra şöyle dua eder :

“Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah Kıyamete kadar buna ruhsat versin !”
İşte, çayın geleneğe göre Türkler arasında sürekli içilmesinin sebebi bu olmuş.

Kaynak : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (Prof. Dr. Fuad Köprülü)

Eklenen Resimler
 
Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2007, 21:43   #14
Ağaç Dostu
 
karaselvi's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-09-2007
Şehir: denizli
Mesajlar: 464
Galeri: 12
Çok ilginç. Abimden Tıpbı nebevi (Nebinin tıpbı) Kitabını alır almaz. Bende bir şeyler eklicem inşallah.

karaselvi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2007, 10:55   #15
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Daha önce farkına varmadığım bir konu... Başka şeyler ararken rastladığım sayfalar...

Doğal olarak bu bilgileri tarafsız gözle okuyalım diye alıntılıyorum. Bizde bu tür tartışmalar pek yaşanmıyor ama yine de, konuyu burada yazılma amacı dışına çıkarmamak gerektiği konusunu hatırlatayım.


Alıntı:
Bizler eski toplumun yasaklarinda dikkatimizi daha çok ‘hayvan’ tiotemler uzerine yogunlastirmis durumdayiz. Fakat, goruyoruz ki,benim daha once bu kadar dikkatimi çekmemis bir yogunlukta, zeytin, hurma, mercimek, fasulye, bugday, arpa gibi ‘urun’ler de, eski toplumda, ozellikle eski Assur toplulugu ve çevresinde son derece onemli totem bitki-yiyecekleri olusturmustur.
Devamı: http://toplumvetarih.blogcu.com/2744407/

Alıntı:
Gerçekten de, dini kurallarda, ‘marul yememe’ veya ‘ozellikle marul yeme’ gibi bir ‘garip’ yanlar bulunmaktadir. Ornegin Marul, Yezidiler için busbutun yasak bir sebze iken, goruyoruzki Rum/Ermeni kiliselerinin bazi ozel gunlerinde bilhassa yenilmesi gereken bir sebze olarak yer aliyor.

Bu tur yiyeceklere biraz daha yakindan baktigimizda, ‘mercimek’ bile, orada ‘yesil’ veya ‘kirmizi mercimek’ haliyle ayrismaya baslar... Soğan’in ozellikle ‘mor’ olani tanrisal olarak kutsal veya yasak olur...
Devamı: http://toplumvetarih.blogcu.com/2529558/

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2007, 11:04   #16
Ağaç Dostu
 
Müjgan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 02-08-2004
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,544
Galeri: 30
Keltlere göre meşe kutsaldı, eğer meşe ağacı üzerinde ökse otu var ise bu onu çok daha kutsallaştırıyordu. Bu tören ise bir meşe ağacında yetişen ökse otunun bulunması üzerine düzenleniyordu. Tören için uygun zaman gelecek ayın altıncı günü olarak seçiliyordu ve bu gün için yemek ve kurban edilecek iki beyaz boğa hazırlanıyordu. Daha sonra meşe ağacındaki ökse otu altın bir orak ile druidler tarafından kesiliyor ve toplanıyordu. Daha sonra da boğalar kurban ediliyordu. Bu tören daha sonraları “yeni yıl” törenleri ile de ilişkili olduğundan , günümüzde “ yılbaşı çiçeği” diye satılan bitkilerin aslında ökse otuna benzedikleri ve bu geleneği yaşattıklarını görürüz.

Name:  druids.jpg
Views: 33286
Size:  111.6 KB
Kutsal Ökseotu Kesen Druid

Kelt sembolizminde en önemli olarak meşe gücü ve elma ağacı ölümsüzlüğü sembolize eder.

Ağacın bir önemi de üzerinde tanrıların habercileri olan kuşları barındırmasıdır. Kökleri ise geçmişe , yeraltına doğru gider. Bu yüzden efsanelerde ölülerin ruhları dallar arasında ya da ağaçların gövdelerinde bulunurlar.

Kutsal korular Druidler için kutsal mesajı aldıkları ve erginlenmenin olduğu yerlerdir. Druidler buralarda , nemeton denilen kutsal yerlerde açık havada ritüelleri gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden de Druidler’den günümüze tapınaklar binaları kalmamıştır.

Druidler , ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı. Bu değnekler druidin gücünün belirtisi olduğu kadar bunlarda sihir gücü de olduğuna inanılırdı. Ayrıca bu değneklerin yapıldığı madde ya da ağaç taşıyanın toplum içindeki yerini de belirttiğinden büyük önem taşımakta idi.

Druidler için kutsal olan bir bitki de ökse otu idi. Bununla ilişkili törenlerin nasıl yapıldığını yukarıda incelemiştik. Ökse otu aynı zamanda ay sembolizmi ile de ilgili idi. Bu nedenle Druidlerin meşe üzerindeki ökse otunu kesmek için kullandıkları orak da hilal biçiminde idi. Ökse otu aynı zamanda üzerinde bulunduğu ağacı ruhu ve eliksir’i olarak da kabul ediliyordu. Aynı şekilde ökse otunun bir başka adı da “Meşe suyu” idi.

Müjgan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-11-2007, 08:01   #17
Ağaç Dostu
 
aybala's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-10-2004
Şehir: İstanbul-Maltepe
Mesajlar: 6,826
Galeri: 574
Karadiken (Paliurus spina) , İsa çelengi bitkisi, Hz.İsa'yı çarmıha germeden önce bu dikenden çelek yaparak takmışlar.

aybala Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-11-2007, 08:31   #18
Ağaç Dostu
 
aysemelike's Avatar
 
Giriş Tarihi: 28-09-2005
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 434
Galeri: 255
16 numaralı mesajda müjgan'ın ökse otu hakkında yazdıkları ne kadar ilginç.Hoş bu konuda herşey oldukça ilginç...
Yanlız yılbaşı çiçeği ile ökse otu aynı değil sanırım. Yılbaşı çiçeği diye bilinen bir atatürk çiçeği birde kaktüs benzeri olan var, latincelerini tam olarak bilemiyorum...
Ökse otu ise asalak bir bitki ve bildiğim kadarı ile şimdilerde hıristiyanlar yılbaşında ökse otu altında biraraya gelip öpüşmeyi kadın ile erkeğin birlikte geçirecekleri mutlu ve uzun birliktelikler olarak algılıyorlar...

aysemelike Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-02-2008, 09:54   #19
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 08-03-2007
Şehir: -
Mesajlar: 5
Ağaçların dinimizdeki önemi

Ağaçları sevmek ve korumak yüce dinimiz tarafından da önemle vurgulanmış hatta peygamber efendimiz tarafından çokça bahsedilmiştir.Hatta bu konuda hadis-i şerifler mevcuttur.''Sizden biriniz kıyametin koptuğunu görse dahi elinde bir fidan varsa diksin'' buyurmuşlardır.Bu hadis bile başlı başına ağacın insan hayatında ne denli bir öneme sahip olduğunu gösterir.Bir başka hadis te ise peygamber efendimiz(s.a.v)''Bir kişi bir ağaç dikerde o ağacın meyvesinden hayvanlar(kurtlar ,kuşlar ,böcekler) yese barınsa ve gölgelense hatta insanlar da yese o ağacı diken kişi için devamlı bir sevap yazılır ve onun için sadaka olur.

minikbirçam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2009, 08:59   #20
Yeni Üye
 
garip2828's Avatar
 
Giriş Tarihi: 24-01-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 3
Islamda ağaç dikmenin önemi

Selam yeşil sevdalıları
baharla birlikte hareketlenen doğanın hepimiz için güzellikler getirmesi dileği ile

İSLAMDA AĞAÇ DİKMENİN ÖNEMİ


İslam dini ağaç dikmeye büyük önem vermiş ve bunun bir sadakayı cariye olduğunu beyan etmiştir. Peygamberimiz(SAV) bir hadisi şeriflerinde ”Kim insanların meyvesinden ve gölgesinden istifade ettiği bir ağacı dikerse,ondan istifade edildiği müddetçe onu diken kişiye sadaka sevabı yazılır” buyurmuştur. Unutmayalım ki insanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.

Ağaç insan için çok önemlidir. Evimizin eşiğinden, çocuğumuzun beşiğine, hatta mezar tahtasına kadar ağaca muhtacız. Ağaç yurdumuzun yeşilliğe bürünmesini sağlar, Üzerinde yeşil olmayan toprak ise çoraktır. Başa güzellik veren nasıl saç ise, toprağa güzellik veren de ağaçtır. Bu bakımdan tarlalarımızın sınırlarını, evlerimizin bahçelerini ağaçlandırmak gerekir.

Peygamberimiz (SAV) kentlerin,köylerin etrafına ağaç dikmeyi öğütlemiştir. Hatta Medine şehrinde GABE adında bir koruluk meydana getirmiş ve buradan ağaç kesmeyi yasaklamıştır. Ağaç bir mezarın başına dikilirse, kabirde bulunan kişinin günahlarının affına sebep olur. Bir gün Peygamberimiz(SAV) bir kaç arkadaşı ile giderken yolda iki tane mezara rastlarlar. Arkadaşlarına “Bu iki mezar içinde bulunanlar azap içindedirler. Bana iki tane hurma fidanı getirin” buyurur. Arkadaşları iki tane fidan getirince birini bir kabrin başına birini de diğer kabrin başına diker, sonra da” Bu fidanlar yaş kaldığı müddetçe bunlara azap olmayacaktır” buyurur. Bu sebeple mezarlığa ağaç dikmek öteden beri bir dini gelenektir. Hatta mezarlıktaki ağaçları kimse kesmek istemez. Çünkü onları kesenin başına bir musibet geleceğine inanılır. Çünkü ağaç yaş kaldığı müddetçe kabir içinde bulunan kişinin günahlarının affına sebep olur.

Peygamberimiz(SAV) ağaç dikmenin önemini belirtmek için “Kıyamet kopacağı zaman bile elinizde bir fidan varsa ve bu fidanı , kıyamet kopmadan önce yetiştirebilecekseniz durmayın ağaç dikin” buyurmuştur. Ayrıca “Dikilen ağacın meyvesinden ve gölgesinden insanlar hatta diğer bütün canlılar faydalandığı sürece onu dikenin sevap defteri kapanmayacak , kendisi ölüp gitse de katında derecesi yükselmeye devam edecektir.” elçisinin bu açıklamasında dinimizin ağaç dikmeye ve yetiştirmeye ,onu korumaya verdiği önemi açıkça görmekteyiz.

***

Atalarımızın” Yaş kesen baş keser” sözü ormana ve ağaca verilen önemi gösterir.Hatta Fatih Sultan Mehmet’in “Ormanlardan bir dal kesenin başını keserim” sözü de ağaca verilen önemi göstermektedir. Ayrıca ağaç çocuğumuzun beşiği, kapımızın eşiği, ve çorbamızın kaşığıdır. Hatta sabahları okuduğumuz gazetenin, çocuklarımızın kitap ve defterlerinin okuduğumuz Kur’an-ı Kerimin temel maddesi de ağaçtır.

garip2828 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2009, 11:07   #21
Ağaç Dostu
 
malbman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-04-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 3,600
Galeri: 15
Sayın seaa, kusura bakmayın ama sadece siz istediniz diye düşündüklerimizi söylemekten vazgeçemeyiz. Konunun hassasiyetini bazı arkadaşların da en az benim kadar fark etmiş olmasını sağlamaya çalışıyorum.

malbman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2009, 16:45   #22
Ağaç Dostu
 
malbman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-04-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 3,600
Galeri: 15
Tabii ki pes diyebilirsiniz, hakkınızdır. Diğer dinlere karşı olmak gibi bir şansınız da yok.
Alıntı:
amacım fidan dikmenin doğayı korumanın vurgulanmasıydı
Ama bunu nedense başka bir dayanak yokmuş gibi din dayanağına oturtmuşsunuz. Kusura bakmayın ama bu da insanların aklına,fidan dikmenin, doğanın korunmasının vurgulanması değil de, başka başka niyetleriniz olduğunu getiriyor.

malbman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2009, 19:00   #23
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Askeri alanların, şehirlerin en güzel yerlerini ele geçirdiğini söyleyenler vardır. Oysa o alanlar, "askeri" oldukları için talandan kurtulmuştur.

Arkadaşın yazdığı metni de böyle okuyabilirsiniz. Mezarlıklar da kurtarılmış bölgelerdir.

Alıntı:
Peygamberimiz (SAV) kentlerin,köylerin etrafına ağaç dikmeyi öğütlemiştir. Hatta Medine şehrinde GABE adında bir koruluk meydana getirmiş ve buradan ağaç kesmeyi yasaklamıştır. Ağaç bir mezarın başına dikilirse, kabirde bulunan kişinin günahlarının affına sebep olur. Bir gün Peygamberimiz(SAV) bir kaç arkadaşı ile giderken yolda iki tane mezara rastlarlar. Arkadaşlarına “Bu iki mezar içinde bulunanlar azap içindedirler. Bana iki tane hurma fidanı getirin” buyurur. Arkadaşları iki tane fidan getirince birini bir kabrin başına birini de diğer kabrin başına diker, sonra da” Bu fidanlar yaş kaldığı müddetçe bunlara azap olmayacaktır” buyurur. Bu sebeple mezarlığa ağaç dikmek öteden beri bir dini gelenektir. Hatta mezarlıktaki ağaçları kimse kesmek istemez. Çünkü onları kesenin başına bir musibet geleceğine inanılır. Çünkü ağaç yaş kaldığı müddetçe kabir içinde bulunan kişinin günahlarının affına sebep olur.
"Ağaç önemlidir, dikin, var olanı kesmeyin" dendiğinde laf anlamayacak adam, yukarıdaki cümleler yüzünden denileni yapıyorsa varsın yapsın.

Beni de daha da üzen, bu lafları bile işe yaramayacak hale getiren yozlaşma... %99'u müslüman olan Türkiye'deki doğa talanına bakarsanız, kimsenin dini emirleri umursamadığı ortada...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2009, 23:51   #24
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi garip2828 Mesajı Göster
selamlar
yani pes demek geliyor içimden nedir bu içinizdeki şüpeler anlayamadım yok dini alet etmek falan diğer dinlere karşı falan değilim varsa kitap **** felsefelerinde yazın biz de öğrenelim hayatın her noktasında olduğ gibi bu doğal ortamda bile taraf serğilemek ne kadar doğru bilemiyorum amacım fidan dikmenin doğayı korumanın vurgulanmasıydı ama yok yine islam düşmanlığ gibi sonuçlara gidiyor .
"islam düşmanlığ gibi sonuçlara gidiyor." diyorsunuz. Burada yazan herkesi suçlamış olmuyor musnuz? Bunu nereden çıkardınız? Lütfen açıklar mısınız?

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-03-2009, 14:35   #25
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi garip2828 Mesajı Göster
selamlar
yani pes demek geliyor içimden nedir bu içinizdeki şüpeler anlayamadım yok dini alet etmek falan diğer dinlere karşı falan değilim varsa kitap **** felsefelerinde yazın biz de öğrenelim hayatın her noktasında olduğ gibi bu doğal ortamda bile taraf serğilemek ne kadar doğru bilemiyorum amacım fidan dikmenin doğayı korumanın vurgulanmasıydı ama yok yine islam düşmanlığ gibi sonuçlara gidiyor .
Alıntı:
"islam düşmanlığ gibi sonuçlara gidiyor." diyorsunuz. Burada yazan herkesi suçlamış olmuyor musnuz? Bunu nereden çıkardınız? Lütfen açıklar mısınız?
Bir açıklama gelmedi.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi garip2828 Mesajı Göster
öncelikle amacım ağaç dikmeyi tavsiye niteliğindeki acizane bir mesajdı
bunu dini bir boyuta taşımak değil ancak islamın bu konu hakkındaki yaklaşımını göstermek
konumuz olan ağaç ve doğa doğrultusunda ki bu yazıyı lütfen ön yargılı olarak ele almayalım
Başlığımız, "Kutsal kaynaklarda ağaç ve bitkiler" adını taşıyor. Burada amaç da açıkça belli sanıyorum. "...varsa kitap **** felsefelerinde yazın biz de öğrenelim." demektesiniz. İşte bu yapılmaya çalışılıyor. Yapılan budur. Kutsal kaynaklarda ağaç ve bitkiler hakkında neler denilmiş bunları paylaşmak için açılmış. Başından beri dikkatle okusaydınız, sanıyorum anlayabilirdiniz.

Burada belki kutsal kaynak kavramının tanımlanması gerekir. Yazı ile tanışmamış topluluklar için sözlü aktarımlar ve söylenceler bu kapsamda değerlendirilse bile İslam açısından Kutsal kaynak bellidir.

Bu tanımlama yapılmamış da olsa, paylaşılanların bir kaynağa dayandırılması gereği açıktır. Kaynaklarda olanlar aktarılmalı, indî yorumlar yapılmamalıdır.

Burada veya ağaçlar.net forumunun başka yerlerinde, alıntıların kaynağının belirtilmesine, dikkat edilmektedir. Bu hakkın teslimi, hak sahibinin korunması, açısından bir borç olarak kabul edilmektedir. Bu sadece bizim tercih ve kabulümüz de değildir. Akıl izan ve vicadan sahibi herkesin uyduğu evrensel bir teamüldür. Bir vecibedir.

Onlarca forumda, sizden önce birileri tarafından kesilip yapıştırlmış bir metni, kaynak belirtmeden kesip yapıştırmakla sizin ve öncekilerin, yaptığınız eylem ve düştüğünüz durumu bile burada, yerleşmiş tavrınız değil, bir zuhul olarak değerlendirip, sadece ve nazikçe işaret eden, İslam konusunda da tutarlı ve saygılı olmaya dikkat bu insanlara çamur atıyorsunuz.

Neden kendinizi eleştirlmez sanıyorsunuz. Kibriniz, yanlış yapabileceğiniz ihtimalini düşünmenize, engel olduğu için, ne denildiğini anlamaya bile çalışmıyorsunuz.

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-03-2009, 01:08   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi malina Mesajı Göster
.....Askeri alanların, şehirlerin en güzel yerlerini ele geçirdiğini söyleyenler vardır. Oysa o alanlar, "askeri" oldukları için talandan kurtulmuştur. Arkadaşın yazdığı metni de böyle okuyabilirsiniz. Mezarlıklar da kurtarılmış bölgelerdir......
Yeşil alan olarak kurtarılmış bölgeler içine Üniversiteleri de eklemek gerekir. Ama Yalnız mezarlıklara pek güvenmeyin. Çünkü, pek çok şehirde mezarlıklar şehir içinde kaldığından sahibi çıkan mezarlar (... ki yarıdan azdır) şehir dışına taşınmış ve böylece temizlenen mezarlığın üzerine beton binalar dikilmiştir...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-03-2009, 00:11   #27
Ağaç Dostu
 
Metin Y.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,374
Galeri: 66
“Görmedin mi Allah ne güzel benzetme yapar: Güzel söz kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.” (İbrahim, 14/24-25)

Metin Y. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-04-2009, 12:16   #28
Ağaç Dostu
 
aybala's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-10-2004
Şehir: İstanbul-Maltepe
Mesajlar: 6,826
Galeri: 574
Hıdırellez Bayramı (Hıdrellez)

Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas’ın yer yüzünde buluştukları gün olduğu savıyla kutlanmaktadır.

İslam coğrafyasına bakıldığında Hıdrellez gününün yoğunlukla Türkiye'de kutlanıldığı görülmektedir. Hıdırellez günü, Gregoryen takvimi (Miladi takvimi)ne göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Jülyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.

6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığını gösteriyor.

Kutlama mekanı
Hıdrellez kutlamaları genel olarak yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır.

Gecesi
Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Ve aynı zamanda dileklerini kırmızı kurdaleye bağlayıp gül ağacına asarlar. Bir yıl boyunca dileklerinin yerine gelmesini beklerler.Bazı kimselerde ateş yakıp,dilek dilerler.Ondan sonra yaktıkları ateşin üstünden atlarlar.
...
Kaynak Vikipea


Name:  hıd.jpg
Views: 32604
Size:  36.5 KB

aybala Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-12-2010, 06:09   #29
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 24-12-2010
Şehir: KOCAELİ
Mesajlar: 51
Sevgili doğa severler,
Çok ilginç, yaşanmış bir anektot aktaracağım, müsaadenizle.
Köyün birinde,yaşlı ve çok zampara biriyle konuşurken,'bir çok kadını aldattım,kanına girdim, bir çoğundan çocuğum var ama,köyün erkekleri,o çocukları kendi çocuğu zannediyor' dedi.
'Artık yaşlandım ölümden çok korkuyorum' dedi. Ben de, 'o kadar zina etmişsin tabi korkacaksın hesap gününden' deyince, 'hayır o kadınlarla ilişkilerimden verilecek cezadan korkmuyorum' dedi.'Peki neden korkuyorsun' dediğimde,'gençliğimde, kaçakçılık yaptım, kuru,yaş birçok ağaç kestim,kestiğim her ağaç,öldürdüğüm bir insan gibi gibi geliyor bana,onun için çok korkuyorum,Allah affetsin beni' dedi.
Ağaç kesme cezasını,zinadan üstün tutan bir yaşlı köylü.(şimdi rahmetli oldu.Allah rahmet eylesin.)
Sevgi ile,

sırça Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-01-2013, 20:15   #30
Ağaç Dostu
 
Müjgan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 02-08-2004
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,544
Galeri: 30
Efe ve zeybek kültüründe bitkiler

EFE VE ZEYBEK KÜLTÜRÜNDE BİTKİLER
Onlar, zor zamanların zorlu savaşçılarıydılar. Gencecik yaşlarında Osmanlı Devletinin ücra köşelerinde savaşlara sürüklendiler, can yoldaşlarını bu savaşlarda kaybettiler. On yıllar sonra, kocamış bir halde memleketlerine geri döndüklerinde, sözlenerek ayrıldıklarıyavuklularının başkasına yar olduğunu, aile fertlerinin hastalıktan kırıldığını, dahasıgeçimlerini sağlayacak topraklarının ağır vergiler dolayısıyla sömürgeci yerel beylere verildiğini öğrendiler. Bu durumda onlara sahip çıkması gereken Devlet görevlilerinin bırakın bu görevlerini yapmayı, yerel sömürgecilerle işbirliği ettiğine de tanık oldular. Bu Devlet içinşehit ve gazi olmuşlar, bu devletin toprakları için savaşmışlardı, ancak köylerine geri döndüklerinde kendi topraklarının tefeci-bürokrat işbirliği ile yağmalandığını, değer verdikleri ne varsa ellerinden alındığını gördüler. Tek çareleri düzene başkaldırmaktı, bunu yaptılar: Kendilerini en iyi savunabilecekleri yerleri, dağ başlarını mesken tuttular; vahşi hayvanlar ve yaban bitkileri ile koyun koyuna yaşadılar. Sığındıkları dağların hayvanlarını ve bitkilerini yücelttiler; kendi aralarında yaban hayvanların seslerini taklit ederek haberleştiler, ellerini bir alıcı kuş kanadı gibi havaya kaldırarak yaptıkları zeybek dansında kartalı örnek aldılar; ihanet etmeyecekleri, çıktıkları yoldan sonunda ölüm bile olsa dönmeyecekleri şeklindeki yeminlerini defne ağacı altında dillendirdiler, defneyi yeminlerine şahit gösterdiler; efelek (efelik) bitkisiyle karınlarını doyurdular. Ve öldüler; adalet ve namus için mücadele ederken son nefeslerini verdiklerinde dağ başlarının mücadeleci ağacı ardıç dibine gömüldüler. Onlar hep hayata tutunmak istediler; mücadelelerini simgeleyen zeybek oyununa başlarken güç versin diye toprağa ellerini sürdüler, toprağa kökleriyle tutunan bitkiler gibi hayata tutunmaya çalıştılar, bitkilerden güç aldılar. Onlar, adaletsizlikler karşısında efelenen, efelenirken çiçeklenen zeybekler idiler.
Her idealist askeri yapıda ritüel davranışlar (kutsiyet atfedilen törensel kurallar) ön plana çıkar. Zeybek oyunu, savaşa hazırlanan zeybeklerin töreni olduğu kadar, arkadaşlarının ölümü üzerine yapılan bir tören olma özelliğini de taşır. Hatta törenlerinin bir kısmı antik çağkültlerinden izler taşır. Bu yüzden Zeybek oyunu, bir oyun olmanın ötesinde bir tören, daha da ötesi kutsal kaynaklardan güç alan ritüel bir uygulamadır. “İzmirin kavakları”, “Söğüt de Efem yar sensin”, “Ardıçtandır kuyuların kovası”, “Sobalarında kuru da meşe yanıyor efem”,“Evlerinin önü mersin” gibi efe türkülerinin içinde Anadolunun bitkilerinin bulunduğu görülür. Kavak, antik çağda bitki ve şarap tanrısı Dionysos kültünde erginlemenin sembolü, söğüt, meşe ve mersin ise su, av ve ay tanrıçası Artemis’in bitkileridir. Ardıç ağacı ise antik çağlardan bu yana mezar yapımında kullanılan önemli bir ağaçtır. Ayrıca zeybek başlıklarındaki rengarenk çiçek motifleri de efe kültürünün bitkisel kaynakları olduğunu açıkça belli eder. Zeybek kültürü antik kültler içinde en fazla Şarap Tanrısı Dionysos (Bakhus) kültüne benzetilmektedir. “Dionysos” isminin Türkçesi ise “Nysa Dağının Işık Tanrısı” anlamına gelmektedir. Nysa antik kenti de efe diyarı Aydın ilinin Sultanhisarİlçesindedir. İlk haliyle bitki tanrısı olan, sonraları Şarap Tanrısına dönüşen Dionysos kültündeki törenlerde ateşler yakıldığı bilinmektedir. Ege Bölgesindeki bağbozumu sırasında bereketle ilgili olarak “Zeybek Ateşi” yakılır. Zeybeklerde “ateş kültü”nün önemli bir yer tuttuğu görülmekte olup, bu kült Zeybek kültürünün tarihsel bağının oldukça derinlere gittiğini de göstermektedir (1). Efe öldüğünde; yüksekçe bir kaya üzerine yatırılır, baş ve ayak uçlarına ardıç, çam ve meşe ağacından büyük ateşler yakılır, zeybekler de bağlamayla“yas zeybeği” oynarlardı. Gerek bağbozumundaki “Zeybek Ateşi” gerekse efe öldüğünde yakılan ateş, bu kültürün tarihsel bağları konusunda önemli ipuçları vermektedir. OsmanlıDevleti döneminde zeybeklerin dindışı ilan edilmelerinin önemli nedenlerinden birinin zeybeklerin ateş kültüne ilişkin uygulamaları olmalıdır. Ancak “Zeybek Andı” dolayısıyla Zeybek kültürünün satanist olduğunu ileri sürerek “kötücül” bir inançmış gibi haberler yapan sığ popüler kültür temsilcilerinin iddia ettiği gibi bu kültür satanizm olarak adlandırılamaz. Zeybek andı, kurulu bozuk düzene başkaldırının, bozuk düzene muhalif olmanın getirdiği bir tavrın sonucudur. Zeybek Andı’nda; “Şeytana bel bağlanır mı?” sorusuna Zeybeklerin verdiği cevap “Yardımcımızdır bağlanır” şeklindedir. Buradaki şeytanı çapulculuk, kuralsızlık ve eşkiyalık olarak algılamamak gerekir. Bu tür kişilere Zeybekler tarafından verilen isim“Çakal” veya “Çalıkakıcı” dır. Zeybekler halkın can, mal ve namusunu koruyan erdemli isyancılardır. Zeybeklerin hal ve tavırları Osmanlı yönetimince İslamiyete aykırı görülmek suretiyle bu kültür halk gözünde küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Zeybekler ettikleri yeminde kendilerini şeytanın yanındaymış gibi göstererek bozuk düzenin bel bağladığı inanç sistemine karşı ironik bir de eleştiri yöneltmiş oluyorlardı: “Senin inancının gereği mazluma işkence yapmak ise ve bu inanç tanrıyı kendi tekeline alarak zulmüne devam edecekse, ben de şeytana bel bağlarım” mesajı verilmiş oluyordu. Neolitik Çağdan itibaren dinsel inanışlar, merkezi otoritenin tahakkümünü pekiştiren bir unsur olarak kullanılmıştır. Düzenin çürüdüğü zamanlarda bu tahakküm sömürmeye doğru ivme kazandığında ve adaletsizliklerin meşrulaştırılmasında araç durumuna geldiğinde, merkezkaç kuvvetler de devreye girecek ve sosyo-ekonomik açıdan sömürülen halk bu zinciri kırmak için mücadele verirken bu mücadelenin üstyapısı olan ideolojiyi de yaratacaktır. Nitekim sömürüye başkaldıran Efeler, bu başkaldırının kültürel üstyapısını da yemin, tören, giyim-kuşam ve hareketleriyle ortaya koymuşlardır.
Zeybek Andında yer alan şeytan olumlamasının bozuk düzene başkaldırı ile ilgili olduğunu Egenin bitkileri yardımıyla görebilmekteyiz. Efelerin belden aşağı giydikleri renkli potura (Şalvar) “çaşır” veya “çakşır” denilir. Çaşır veya çakşır Anadolu’nun endemik bitkilerinden Ferula (Şeytanteresi) nın diğer bir ismidir. Antik Yunan Mitolojisinde Prometheus, bir Ege adasından tanrılara ait ateşi çalarak insanlara ateşi kullanmayı öğreten kişidir. Prometheus ateşi çalmak için şeytanteresi bitkisini kullanmıştır. Prometheus Zeus’a başkaldırmış, insanlar ile tanrıları eşit düzeye çıkarmak, dolayısıyla adaletsizliği önlemek için çalışmıştır. Ancak baştanrı Zeus bu hareketinden dolayı Prometheus’u dağların doruklarındaki bir kayada işkenceye mahkum etmiştir. Ege efelerinin çıkışı da devlet otoritesinin adaletsiz uygulamalarına başkaldırmaya dayanır. Hatta giydikleri elbiseler Osmanlı yönetimince zaman zaman İslamiyete aykırı bulunmuş, bu elbiseleri giyenler hakkında ölüm fermanlarıçıkarılmıştır. Gerek Antikçağ ve gerekse günümüz Efe kültüründe ortak nokta ise şeytanteresi bitkisidir. Bu bitkimiz adaletin ve haksızlığa başkaldırının simgelerindendir. Ferula anatolica(Anadolu şeytanteresi) adlı bitkinin Denizli ve Manisa’da yetişen nadir endemiklerimizden olması da adaletsizliğe karşı mücadelenin Ege’nin doğasında bulunduğunu gösterir bizlere(2). Görüleceği üzere Osmanlıya başkaldıran Zeybekler ettikleri yeminde Şeytanı olumlamış,Şeytanteresi (Ferula) bitkisi ile isimlendirilen giysiler giymiş; Prometheus da Şeytanteresi bitkisiyle hakim düzene başkaldırarak ateşi insanlara kazandırmıştır. Her iki durumda da hakim ideolojiye ve inanç sistemine karşı bir başkaldırı söz konusudur, mücadelenin olmazsa olmaz koşulu ise yakılan ateşlerdir, bu ateşler Efe ve Zeybekleri içlerine alsa bile…
Mitolojide Apollon ve Artemis’e özgülenen defne ağacı (Laurus nobilis) OsmanlıDönemi’nde Efe kültürünün totem niteliğinde kutsal bir ağacı konumunu devam ettirmiştir. Efe ve zeybek kültüründe bu ağaca ‘Teknel veya Ölüm Ağacı” denirdi. Bu ağaç ölümün olduğu kadar, bedeli ölüm olsa bile vefakarlığın da sembolü olarak kabul edilmiştir. Efe kültüründe, Efe’nin yanına kızan (Genç erkek) kabul edilebilmek için bir tören yapılır. Bu törende sabahın ilk ışıkları ile dağa çıkılır. Merasim sonunda, “Teknel” (Tenhal) denilen ağaca silahlar asılır. Efe ve zeybekler normal zamanlarda bu ağacın olduğu dağlarda gezmezler. Tören sonunda bu ağaç ile kızan özdeşleştirilir; Efe yatağanını (bıçağını) bu ağaca saplar, “Sözünde durmayanın şu yatağan böğrüne batsın mı” diye sorardı. Böylece Efe, grubuna yeni katılan genç erkeğe ihanetinin bedelinin ölüm olacağını hatırlatırdı. Ege dağlarında gezen kızanlar da herhalde bu ağacı gördüklerinde ve kokusunu duyduklarında, kızanlığa giriş töreninde verdikleri sözleri hatırlarlardı. Ağacın keskin ve uyandırıcı kokusu mesajın unutulmamasını sağlayan bir hatırlama aracıydı belki de. Efe geleneğinin Ege’nin özgün florasıyla ilişkisini göstermesi açısından ilginç bir ritüeldir bu uygulama. Bu bitki özellikle 1000 metreden daha düşük yükseltilerde yetişir. Antik çağlarda Daphne olarak bilinen bu ağacın mitolojideki öyküsü de Efelerin ritülleriyle örtüşmektedir. Zira Daphne Apollon’un sevdiği kızdır. Apollon’dan kurtulmak, bakire kalabilmek için kendini defne ağacına dönüştürür. Daphne kendisine Artemis’i örnek almaktadır. Artemis tapımlarında da Artemis tapınaklarına sadece bakire genç kızlar ile bir kadınla birlikte olmamış genç erkekler kabul edilirdi. Kızan ve Zeybekler de Efe’nin izni olmadan evlenemezlerdi. Kızanların bakir kalmaları ile Teknel (Defne) ağacının mitolojik hikayesi birbirine oldukça paraleldir. Zaten kızanlık töreninin sonunda da teknel ağacı ile Kızan’ın özdeşleştirilmesinin mantığında bu vardır. Zeybek kültüründe defne ağacının kesilmesi ve yakılması yasak ve günahtı. Bu ağacın yetiştiği yerlerin bereketli olduğuna inanılırdı. Defne ağacının meyveleri kutsal sayıldığı için bu meyveyi zeybekler silahlarına sürerlerdi. Böylece onun kendilerini koruyacağına, silahlarını güçlü kılacağına inanırlardı. Bu ağaca Zeybekler arasında “Ölüm ağacı”, yetiştiği dağlara da “ölüm dağı” denirdi. Bu nedenle Zeybekler, zorunlu olmadıkça bu ağacın bulunduğu dağlarda gezmezlerdi (1). Defne ağacının yapraklarında güçlü bir zehir vardır. Antik çağlarda rahipler bunu çiğneyince kendilerinden geçerler ve delirecekmiş gibi olurlardı.O zaman aşkın duruma geçerek biliciliğe başlarlar, gaipten, yani bilinmeyenden haber verirlerdi. Yani defne antik çağlarda tanrıya ve öteki aleme geçiş aracıydı. Efe kültürüne kadar uzanan kokulu defne ağacının kutsallığının kaynağı da defne ağacının bu özelliği olsa gerektir. 2005 yılının sonlarında yolum İzmit il merkezine düştü. Kent merkezinde E-5 karayolunun hemen yanıbaşındaki bir parkta pek hoş ve gelişkin bir defne ağacı dikkatimi çekti. Bir vatandaşımızın her akşam bu ağaç altında demlendiğini gördüm. Bir merhabadan sonra söz defne ağacına geldi “Ne güzel bir defne bu” dediğimde: “Çok seviyorum bu ağacı,insan gibi o, onun altında içerken güven veriyor bana. İki çataldan oluşan gövdesi birbiriyledayanışan ve sırt sırta veren insanlara benziyor. Bazen bir insana sarılır gibi sarılırım ona,okşarım elimle gövdesini, severim onu” şeklinde bir cevap vermişti. Yurdumuz insanı defne ağacını gerçekten de kişileştirmekte, ona olumlu insani özellikler atfetmektedir.
Antik Anadolu uygarlıklarının ve efe kültürünün ortak bitkilerinden biri de ardıç ağacıdır (Juniperus). Efe öldüğünde, baş ve ayak ucuna ardıç dalları konarak ateşler yakılırdı,ayrıca Efenin mezarının başına da ardıç ağacı dikilirdi. Cenaze töreninde ardıç ağacının keskin kokusu herhalde törene mistik bir hava katıyordu. Dayanıklı bir odunu olan ardıç,Frig ve diğer Anadolu uygarlıklarında da mezar yapımında kullanılan çok önemli bir ağaçtı. Frig tümülüslerinde genellikle ardıç ağacıyla kaplanmış mezar odaları yapılırdı Gerçekten de ardıç türlerimizin insanı çarpan çok etkili bir kokusu vardır, özellikle yağmurlu havalarda kokularıbelirgin bir şekilde artar. Bu kokularından dolayı yerli ardıç türlerimizden Juniperusfoitidissima “kokulu ardıç” olarak adlandırılır. Ardıç kokusu, mezarın yanından geçen kişiye mezarda yatanı hatırlatma, ölen kişinin anılmasını sağlama gibi bir işlev görüyor olmalıdır. Belki de Efenin mezarına ekildiği ve yitip giden efeden geriye kalan tek işaret ardıç ağacıolduğu için bu ağaca ‘arda kalan’ anlamında ardıç ismi de verilmiş olabilir. Zira Efelerin mezarlarına ardıç ağacı dışında başka bir işaret konulmazdı.
Ülkemizde endemik çeşitleri yetişen Rumex (Labada) bitkisinin bir diğer adı da Efelek veya Efelik’tir. Efe yatağı görkemli Bozdağ’da da Rumex tmoleus (Bozdağ efeleği) adında endemik bir efelek yetişir. Aydın’ın güneyindeki Bafa gölünü çevreleyen dağlardan birinin ismi de Labada Dağları’dır, yani Efelik Dağları. Rumex bitkisine Efelik isminin verilmesinin nedeni herhalde dağlara çıkan efe ve zeybeklerin en önemli yemeklerinden birinin bu bitki olmasıdır. Anadolu insanı günümüzde de bu bitkiyi doğadan toplayarak yemeğini yapar. Efe olmak için dağa çıkmak zor geliyorsa size, Efelik’ten yapılan yemeği yiyerek içinizdeki efeyi uyandırabilirsiniz. Efe kültürü Egeye ve ülkemize özgü bitkilerden güç almaktaysa, bu kültürü üzerinde yaşadığı topraklar dışına özgülememiz de yanlış olur. Binlerce ve belki de milyonlarca yıldır bu topraklarda yetişen özgün bitkilerden güç almıştır Efe kültürü.
Efe kültürünün baskın olduğu Aydın, İzmir ve Manisa illerindeki antik kentlerde yer alan İon nizamında tapınakları çevreleyen sütun başları koçboynuzu motifleri ile bezenmişlerdir. Örneğin Mikale (Samsun Dağı) Yarımadasını çevreleyen Priene, Magnesia ve Didyma antik kentlerindeki “İon nizamlı” sütun başları koçboynuzu motiflidirler. Zeybekler de kendilerini koçlarla özdeşleştirirler. Bir Zeybek özlü sözünde “İki koç başı bir kazandakaynamaz” denilerek iki efenin aynı dağda barınamayacağı vurgulanmıştır. Aydın veİzmir’deki tapınakların sütunları da hep koçbaşlı İon nizamındadır. Koçbaşı motifinin ortasında (Yani koçun alnında) bazen bir çiçek motifi bulunur. İon tapınaklarını çevreleyen koçbaşlı İon sütunları Anatanrıça’nın erkek unsurunu sembolize ederler. Afrodit inancında da Adonis, tanrıçanın oğludur ve bitki tanrısıdır, bitkiler kadar kısa yaşayan genç erkekleri sembolize eder. Zeybek oyununda da bir alıcı kuş olan kartal betimlenmektedir. Zeybek atasözlerinden birinde de “Alıcı kuşun ömrü az olur” denilerek Zeybeklerin uzun yaşayamayacakları vurgulanmaktadır. Zeybeklerin başlarına giydikleri çiçek motifli başlıklar, bu savaşçıların doğada kamufle olmalarını sağladığı kadar “ömürlerinin bitkiler kadar kısa olduğu” yönündeki bir inanışı da sembolize etmektedirler. Adonis inancında çiçekler bir mevsim kadar kısa yaşayan Adonisi sembolize etmekte, Zeybek Kültürünün çiçek motifli başlıkları da bu inanışla ilişkili görülmektedir. Afrodisyas antik kentindeki Afrodit tapınağının sütun başlıklarında koçbaşı motifli sütunlar Adonis’ten başkası değildir. Bu kentteki İon sütunlarındaki koçbaşı formunun uçlarında veya aralarında çiçek ve bitki motifleri vardır. İlk önceleri bitkilerin, sonrasında ise şarabın tanrısı olan Dionysos inancında da delikanlılar başlarına sarmaşık çiçekleri takarak törenler yaparlardı. Günümüz Anadolu’sunda Kurban Bayramı törenlerinde kurbanlık koçların başının çiçeklerle rengarenk süslenmesinde Batı Anadolu’nun binlerce yıl önceki inanç ve kültürünün etkisinin bulunduğu yadsınmaz bir gerçekliktir. Zira günümüz Anadolusunda “Kınalı Koç Kurban Etme”geleneğinde koça sürülen kına kanı sembolize etmekte, kınayla birlikte koça takılan çiçekler de Kibele inancındaki gibi Attisin (Koçun) kanından çiçeklerin yeşereceği ve bereketin geleceği inancıyla örtüşmektedir. Günümüz Anadolusunda kurbanlık koçların başına takılan çiçekler ve vucütlarına yakılan kınalar onların çiçekler kadar kısa ömürlü oldukları, kısa zaman sonra yaşamlarını yitireceklerini de göstermektedir; aynı Kibelenin Attis’i, Afroditin Adonisi ve Anadolunun Efesi gibi. Dolayısıyla Zeybek başlıklarındaki çiçek motifleri de başlığı taşıyanın kanlı bir ölüme ne kadar yakın olduğunu gösterir. 1915’te Çanakkale Savaşına gönderilen gencecik evlatlarımıza da anaları tarafından kınalar yakılmış, bu kınalar bir ilkbahar günü rengarenk çiçeklere dönüşmüştür. Bu satırların yazarının dedesinin babaannesi olan Hatice Ana, 1910 yılında, hala koca bir defne ağacının bulunduğu köy meydanında, geri dönülmez savaş yolculuğuna uğurladığı dal gibi boyvermiş kınalı İzzet’ini öpmeye boyunu yetiştirememiştir de bir taşın üzerine çıkarak yüzünü sürebilmiştir oğluna; belli ki şehitliğe namzet oğlunun önünde eğilmesini istememiştir. O Hatice Ana ki, kızgın güneş altındaki ekin tarlalarında buğday, sayvanda ilkyaz kokulu çayır biçen koçyiğidinin başını güneşten korusun diye ona çiçek motifli “çevre” ler örerek genç yaşına getirmiş,güneşten bile sakındığı evladının yine çiçek olup yaban ellerde solacağını “ölüm ağacı”altındaki son dokunuşunda hissetmiştir (3).
Ege bölgemize yolunuz düşerse çıkıverin hele dağlarına, efelenen bitkilerini göreceksiniz. Çiçekleri kural tanımaz, ferman dinlemez buraların; inadına açarlar dağların doruklarında, bulutlu göklere doğru savururlar cepkenlerini, size bu dansın türküsünü söylemek düşer: Eğilmez başın gibi/Gökler bulutlu Efem./Dağlar yoldaşın gibi/Sana ne mutluEfem /Oyna, yansın cepkenin/Yansın güneşten tenin./Gün senin, şenlik senin/Sana ne mutluEfem...
DİPNOTLAR1- Ali Haydar AVCI, Zeybekler ve Zeybeklik Tarihi, E Yayınları, İstanbul, 2004
2- 17.04.2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde; "ÖĞRETMENDEN YENİ BİTKİ”başlığı ile yayımlanan haberde“Ege Bölgesindeki dağları gezerek bin kadar bitkiyi resimleyip arşivleyen 60yaşındaki emekli öğretmen Hulusi Kütük, Ege Üniversitesi Botanik Bölümüne "Ferula anatolica"ismiyle yeni bir bitki kaydettirdi.Kütük'ün 50 kadar bitkinin isimlendirilmesi için de çalıştığıbildirildi. Kütük, çalışmalarını kitap haline getireceğini belirtti" şeklinde bir haber yer almıştır. Bu haberde belirtilen bilgilerin doğrulanması, uzun zamandır izine rastlanılmayan, yok olduğundanşüphe duyulan Anadolu Şeytanteresi’nin yok olmadığı anlamına gelecek ve bitkinin “Veri Yetersiz” statüsünün düzeltilerek “Çok Tehlikede” statüsüne geçirilmesi sonucunu doğuracaktı.Tarafımdan Prof. Dr. Tuna Ekim’e bu durum iletildiğinde, konu adı geçen tarafından da ilginç bulunmuş ve Sayın Ekim konuyu araştırmış, araştırması sonucunda; bitkinin İzmir’in Ödemişilçesinde Prof. Dr. Hayri Duman ve asistanı tarafından yetiştiğinin tespit edildiği, bitkinin Veri Yetersiz (DD) şeklindeki tehlike durumunun Çok Tehlikede (CR) şeklinde değiştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu haber, yok olduğundan şüphelenilen nadir bir bitkimizin hayata tutunduğunu kanıtlaması açısından sevindiricidir.
3-Hatice ve Hasan Oğlu İzzet 1911 yılında şehit düşmüştür.
HASAN TORLAK
Kültür ve Turizm Bakanlığı Başmüfettişi Kırsal Çevre Ormancılık Sorunları Araştırma ve Eğitim Derneği Üyesi Eposta: htorlakQhotmail.com

Müjgan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 10:51.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024