19-08-2007, 09:38 | #91 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-08-2007
Şehir: ANTALYA
Mesajlar: 4,518
|
Bir Ağaca Duyulan Sevgi ve Saygı; Bir İnsana Duyulandan Az Değildi ve Özlemine Yazdık
“TÜRKÇE SEVDALI” TEMİZ KALPLERİN SEÇKİN ANLATISI ile LİSAN ADINA Temiz kalbimizin verimliliği ve duyarlılığı ile gözlemlenebilen ve her biri ayrı bir ağaç ismi ile adlandırılabilecek, insanlığın önderi olmuş, değerli ve büyük tüm güzel insanlar, güçlü hafızamızın zenginliklerindedir! Ve insan, tanımış olduğu büyük insanın, olgunluk yüklü karakterinde, kendi geleceğine yürümektedir. Taşımış olduğu sorumluluk gereği, önce, kendine faydalı olabilmeyi ve daha sonra da aile içi, kendi konumunda, kendi varlığının önemiyle ailesi için çaba sarf etme düşüncesinde. Tanınan ve varlığının anlamındaki gizemli sonuca erişebilmiş, olgun karakterdeki yetkin insan; bir insanı hakkıyla tanıyabilmiş olmanın huzur ve ümidi içinde, kendice edindiği sorumluluklarla aşkın peşindedir. Yalnızlıklar; düşünmeye yeni fırsatlar sunarken, akıp gitmekte olan zaman; yaşanılası yeni dostluklara, arkadaşlıklara yol alıyordu. Ve en değerli varlığı hakkıyla tanımak mecburiyetindeki insan; düşündükçe, insanlığını, kendi özüne, nakış nakış işlemekteydi. Varlıklar arasında, en değerlisini bilmek ve onu inceleme altına alarak, bilgi bakımından nasiplenmek, düşünceli ve duyarlı olabilen, samimi insanların başarısı idi. Ve insan, kendine ve dost bellediğine hesap verebildiği ölçüde etkili olabilendi. Okudukça; bir ağaç gölgesine sığınırcasına, bilgi ve deneyim sahibi olandan nasip almak, hayatın sunduğu bir güzellikti. Kendi bilgi ve tecrübe birikimlerinin özüne inerek anlatan ve ağaç gölgesi ümidi yaşatan, tüm değerli büyüklerimizin varlığındaki anlamı bulmalı, ümidimizi sonsuzluğa taşıyabilmeliyiz. Okunan kitap boyunca, her sayfada, insana sunulan huzur ve ümidi paylaşmak ne güzel. Kitap sayfası paragraflarından aşka gelmek ve her bir değerli insana ağaç gölgesi yeni bir ümit olarak görmek ne büyük erdem. Sevdikçe varolabileceğimizi ve saygı ile muhafaza eyleyebilmişsek, kendi varlığımızın bir önemi olacağına dair sarsılmaz inancımız olmalı! Artık bundan böyle ne kin, ne de hırs ulaşabilir yalnızlığımızın duyarlılığına… Şimdi yalnızlıklara, olgunluğun tacı olmuş, sabrı ve cömertliği nakış nakış işlemelidir. Bir kardelenden sabrı, bir başaktan cömertliği öğrenerek; hayata sunulan tüm gerçekleri özümseyerek ve gerçeklere itaat ederek bir yaşam sürdürebilmenin heyecan ve ümidini her TÜRKÇE SEVDALI’sının sınırsızca yaşayabilmesini ümit ediyorum!. Lisanımız; sevginin gölgesinde büyümeli!. Başarı, huzur, ümit ve sevinç; Türk Dili Severlerinin üzerine olsun!. Yeni bir ümit adına; kendimizi dinlemeyi ve kendimizden sorumlu olmayı unutmamalıdır. Kendi varlığımıza karşı duyarlılığımızı gösterebilmeliyiz!... |
21-01-2008, 12:59 | #92 |
Ağaç Dostu
|
Arkadaşım Badem Ağacı
ARKADAŞIM BADEM AĞACI Aziz NESİNSen ağaçların aptalı Ben insanların Seni kandırır havalar Beni sevdalar Bir ılıman hava esmeye görsün Düşünmeden gelecek karakış.. Açarsın çiçeklerini .. Bense hayra yorarım gördüğüm düşü... Bir güler yüz bir tatlı söz.. Açarım yüreğimi hemen Yemişe durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandırıldığımızı Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza Koo desinler bize şaşkın Sonu gelmese de hiç bir aşkın Açalım yine de çiçeklerimizi Senden yanayım arkadaşım Havanı bulunca aç çiçeklerini Nasıl açıyorsam yüreğimi Belki bu kez kış olmaz Bakarsın sevdan düş olmaz Nasıl vermişsem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havaya Düzenleyen hassoman : 21-01-2008 saat 17:19 |
13-11-2008, 07:38 | #93 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Gece İçinde Sıcacık bir yağmur siner Kara gecenin içine Toprak somun gibi kabarır Tak tak vurulur kapıma Kişner kapımda kır atım Dünyam gümüşler kuşanır Sıcacık bir yağmur siner Kara gecenin içine Toprak somun gibi kabarır Tak tak vurulur kapıma Kişner kapımda kır atım Dünyam gümüşler kuşanır -A. Kadir- |
13-11-2008, 07:40 | #94 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
"biliyorum bu dünyada el değmediğimiz nice doyumlu sıcak,ölümsüz ve kederli şeyler vardır biliyorum bu dünyada gökyüzü ve denizyüzü cümle çiçekler ve cümle yemişler vardır biliyorum bu dünyada yalnız ve yalnız insanlar yani kardeşler vardır.." -E. Gökçe- |
13-11-2008, 07:47 | #95 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
sen olmazsan maviler ölür. dudaklarım tuz denizi.. sen olmazsan kurumuş ağaç gövdesiyim yapraksız yararı yok gölgemin ne kuşlara barınak ne direncim fırtınalara dingin sular uykusunda gemilerim alabora gizlenir yağmur sonu gökkuşakları bulanık sisler arkasına... sen olmazsan toprak kokmaz değişir rengi yaprakların kuşlar dilini unutur gizemli ötüşlerde. sen olmazsan gözlerim akdeniz güneşinde çarmıha gerilir -Celal Ülgen- |
13-11-2008, 08:40 | #96 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
tanıdığım bir ağaç var eltilik bağları yakın bir ağaçla elti adı saadet eltisini kız zanneder durur gecesi gündüzü bir sabah uyuyor, gece uyanıyor ayı tanımıyor ayı hayvan zanneder uyuyor ona bir kitap vereceğim adını bulsun diye bir öğrensin kendi adını o zaman gezsin dursun. -Melih Cevdet ANDAY- |
13-11-2008, 09:12 | #97 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
KUNDURA BOYACISINA, KİRAZ AĞACINA, ÇİNGENE KIZINA DAİR Sabahleyin evden çıkıyorum İnsanın işi var gücü var Gidip bir parka oturuyorum Bir boyacı dikiliyor der demez Bakar da bakar potinlerime Ne bakıyorsun bre Keyif benim değil mi? Boyatmayacağım işte. Nesini boyatacaksın diyor içinden Bir yandan da kaşını kaldırarak "Şu yerdeki senin mi ağabey?" diyor Bakıyorum, ayağımın ucunda leş gibi pis bir tarak, Alıp tarağı gidiyor. Derken işsizin, tembelin, haylazın biri Karşımdaki sıraya oturuyor Sadece otursa iyi Oturmuş bir de düşünüyor. Ne düşünüyorsun be adam? -Melih Cevdet Anday- |
13-11-2008, 09:18 | #98 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
kuşlar yağmur yağdırır da yağmur güneşe vururdu ya ben sana gelirdim sevincin yarısı ağzımda zambağa birikir sabahlar ovalar atlara binerdi kulesine koşuşunca deniz cebimde geceden yıldızlar arılarla ballarla kanımda yüreğim avuç olurdu da sonra çeşme de olurdu ya mutsuz dönüşler ayında ben sana gelirdim.. -Melih Cevdet Anday- |
13-11-2008, 10:38 | #99 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
ruhun bir ırmaktır gülüm akar yukarda dağların arasında dağların arasından ovaya doğru ovaya doğru, ovaya kavuşamadan bir türlü bir türlü kavuşamadan uykusuna söğütlerin, geniş köprü gözlerinin rahatlığına, sazlıklara, yeşil başlı ördeklere, düzlüklerin yumuşak kederine kavuşamadan kavuşamadan, ayışığındaki buğday tarlalarına, ovaya doğru akar, akar yukarıda dağların arasından, bir yığılan, bir dağılan bulutları sürükleyip, geceleri iri iri yıldızları taşıyarak, dağbaşı yıldızlarını, mavi güneşlerini de dağbaşı karlarının, akar köpüklene köpüklene, dibinde ak taşları kara taşlara karıştırıp, akar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla, dönemeçlerde kuşkulu, uçurumlara düşüp şahlanarak, kendi uğultusuyla deli divane akar yukarıda dağların arasından, dağların arasından ovaya doğru, ovaya doğru, ovayı kovalayıp ovaya kavuşamadan bir türlü... (Nazım Hikmet Ran) |
13-11-2008, 10:47 | #100 |
Ağaç Dostu
|
SÖZLE EKTİN KENDİNİ Sözle ektin kendini bahçeme ve ben nar ağacıyım dedin. İstiyor ve inanıyordun da ve ben bekledim. Ama uzun zamandır yalnız esintilerde dinliyorum seni. İlk yağmurları aldın, son yağmurları da aldın, geçiyor baharım. Ya çık topraktan dalın yaprağın çiçeğinle ve ol ya da unutayım seni. V.Sarısözen |
13-11-2008, 10:50 | #101 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
yaşasın!.. Sağolun nevsune hanım! Sonunda bu bölümü canlandıracağımı biliyordum!!!... |
13-11-2008, 10:52 | #102 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
(...) günbatımının menevişi sona erince ve soluk alınca kestaneler yaz yorgunluğunun ardından dallardaki kuş cıvıltılarını bastırınca fısıltıları sevdalıların, kıyı gazinosunda caz çalmaya başlayınca denize karşı çıkıp gelecek misin sen bana bunca sınav ve acıdan bunca bocalayış ve düşlerden sonra vakti değil mi artık yazgımıza eğilmenin ve bakmanın ta gözlerinin içine? uykusuzluktan neredeyse başım çatlayacak ağzımda acı-buruk tadı anıların vakti değil mi, sorarım gelmedi mi vakti yaşam üstüne düşünmenin geçmiş günlere bakarak.. yaşam? ama nasıl bir yaşam denize sırtını dönmek bastırmak can evinde o gümbür gümbür uğultusunu orda, kıyıda kaldı ezgin yaşantılar çiğnenmiş çiçekler soğuk külü, sönen ateşlerin öpüşlerden dokunuşlar, kırıntılar duman ve marsık kokuları rastgele bir takım tutkulardan.. Ve ben dönmeyeceğim artık oraya dönmek istemiyorum! bir başka kıyı bulmalıyım ben belirip yükselsin denizden ve dolunay gibi ışıldasın karanlık suların üstünde, eşi benzeri olmayan bir kıyı.. varalım mı bir an önce o kıyıya söz veriyor engin olacak bu gece deniz yalnız hışırtısı duyulacak kayığın, uyuklayan sularda, yalnız, küreklerin şıpırtısı. ve kaplayacak yüzümü tuzlu damlacıklar duyuluncaya kadar ıslığı direkte sabah rüzgarının ve açılıncaya kadar ak yelkenler Ne gitmekte olanda çünkü benim yazgım, ne de gelecek olanda aradaki sınırda tam, denizde.. çağırıyor deniz beni o kıyıya çağırıyor bütün askerlerinin borazanlarıyla. gideceğim ve çarpışacağım ve teslim olmayacağım hiç bir zaman hazır mısın bir tanem narinden daha narin, iyiden daha iyi sen, çocuk düşlerinin gözdesi hazır mısın ötelere yüzmeye buradan? inan ki gece dediğin bir yoldur ancak sabaha doğru.. günbatımı eriyor bekliyorum seni burda, bu kayıkta titreşmesine bakarak yıldızların ve bil ki yorulacak değilim beklemekten... (...) |
13-11-2008, 11:14 | #103 |
Ağaç Dostu
|
Aynı ozandan gideyim ben de. HÜZÜN ÇİÇEKLERİ Mevsimlerin anısı yoktur ama inanırım seninle gelirler... İstemedim de, kendiliğinden belledim bu kuşatılmışlığı; hem belki de siyah bi aygırdır: aşk, yürekte kapalı, hep vardı hep olacak... Bilemiyorum çok yürüdün içime, sana kuşatılmışlığımı veriyorum tek; bana kalsın adakaranfili. Ve işte, iliştirip saçıma atıyorum adımımı kapıdan. Kapı..? Bir alışkanlık olarak. V.Sarısözen (Ben de özlemişim şiirleri, asıl ben teşekkür ederim sevgili Baobab) |
13-11-2008, 12:21 | #104 |
Ağaç Dostu
|
Ufak bir şiirde ben gönderiyorum. Çocuk ve Ağaç Çocuk, çok sevdi ağacı... Verirdi ona, her kış Çiçekleri olaydı! Ağaç, çok sevdi çocuğu... Öperdi altın saçlarından Dudakları olaydı! Ve ona öptürmek için, Eğilirdi yerlere kadar; Yanakları olaydı! Dökerdi önüne hepsini Gümüşten, altından, sedeften Oyuncakları olaydı! Ve çocuk gittikten sonra, Böyle kalır mıydı ağaç? Ne olurdu onunda Bacakları olaydı, Ayakları olaydı! Arif Nihat Asya |
13-11-2008, 13:57 | #105 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Biz bir inatçı bahçıvanız siz, bizim, yedi yılda bir açan gülümüzsünüz erişilmez oluşunuz yıldırmıyor bizi, belki bilhassa bundan dolayı makbulümüzsünüz... (N. Hikmet Ran) |
13-11-2008, 13:58 | #106 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Katkınız için çok teşekkürler Cumhur bey... |
13-11-2008, 14:50 | #107 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
küçücük dalda yedi gül altısını rüzgar alır ama biri kalır bulayım diye onu yedi kez cağıracağım seni altısında gelme ama söz ver yedincisinde tek sözümle gel... (Bertolt Brecht) |
13-11-2008, 15:40 | #108 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Düslerin mavi saganaginda bir gece sordu cesur ve yilgin bakisiyla bir kaçak: Seni nasil sevmeli? Ipeksen çildirir yüzlerce tirtil kivrimi suysan tutulmaz bir uçari nem gülüssen tam ortasindan parçalanan bir çelik seni nasil sevmeli? Düslerin mavi saganaginda bir gece solugun solugu susturdugu Afganistan Karanlik kayalarda sakli turkuaz kuytu magaralarda gizemli bir fisilti atesi üfleyen dudak kadar kirilgan her damla terin pusata dönüstügü dünyanin gözyasi ve isyan. Topraga gömülmüs kesik kollu bir heykel renk, ses ve tatlarla yikilan idol akilla duygu ve çatisma ve cansikintisi en ince ayrintilarla yeniden yaratilan çagdas bin tanri... bin tanri daha. Seni nasil sevmeli..? Insanin insani dogurdugu bir ögle vakti - kil ya da kaburga kemiginden degil - mermer serinliginden bir irmak akisindan kuslarin ötüsünden işik selinden insanin insani dogurdugu... Sordu cesur ve yilgın bakisiyla bir kaçak: Turkuaz nerden ulasir çarsilara bilmeden sorgulamadan geçitsizligi seni nasil sevmeli? Düslerin mavi saganaginda bir gece anladim ne zaman düsürdügümü gögsünde ürküntüsüz tek denizi tasiyan o güvercini. Daglari da yitirdim vitrinlerle kusatilmis bir sehrin salginina kaptirip kendimi. Kimbilir kaç kadindan birikmis turkuaz günesin tutsak yani seni nasil sevmeli..? (Zerrin Taşpınar) |
13-11-2008, 15:52 | #109 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
"gözlerine bakarken günesli bir toprak kokusu vuruyor başıma, bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum... Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum, durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin: sırrını her gun bir parça veren fakat hiç bir zaman büsbütün teslim olmayacak olan...." (Nazım Hikmet Ran) |
14-11-2008, 08:47 | #111 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Herkese günaydın!... |
14-11-2008, 08:50 | #112 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
BORÇLU Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde O baharlım laklakını durup dinlememişsen Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada Dikilip yanıbaşlarına göğüs geçirmemişsen Yanından geçip gitmiş de çilekçinin arabası Kaçtan veriyorsun hemşerim diye yutkunmamışsan İskelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence Varolasın koçum benim diye el sallamamışsan Bahar dalı gömleğiyle utangaç bir uçurtma Bu ne şıklık delikanlım diye laf atmamışsan Ve çapkınca bakmamışsan Göğsü domur domur yeniyetmeye Sesi bambam Sesi ramazan topu Kendini herkül sanan delikanlıyı Yaştaşınmışcasına süzüp selamlamamışsan Öpmemişsen gözlerine bakıp duran bir gözleri şenlikliyi Yaşama itmemişsen iter gibi denize Girmemişsen koluna bir yıkılmışın Yalanla da olsa avutmamışsan umutsuzu Su diyene bir avuç su Bir yaralı parmağa işememişsen Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara Günaydınsız bırakmışsan bahçe bezeyenleri Eğilip koklamamışsan çitten gülen çiçeği Bayram bayram donanmamışsan Sevinciyle dostlarının Acısını dostlarının Yüreğinde duymamışsan Kapı kapı dolaşmamışsan iş dilenerek İşsizliğe düşmemişsen hakkım dedikçe Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere Halaylı horonlu grev şenliklerine Katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda Ağrın ağrım Acın acım Dememişsen insan kardeşlerine Ve dilinin en görkemli Ve dilinin bando-davul sövgülerini Sıralayıp sallamamışsan deyyuslar saltanatına Hangi yaşta olursan ol Kardeşim Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına Evin yolunu şaşırmamışsan Sende iş yok be kardeşim Sen artık hapı yutmuşsun Borçlusun sen ağaçlara kuşlara Borçlusun sen trenlere otobüslere Yağan kara esen yele borçlusun Borçlusun sen herşeye Gözdeki ışıltıya Alındaki çizgiye Eldeki şaşkınlığa Borçlusun herşeye Kardeşim Yaşamın kendisine... (Hasan Hüseyin KORKMAZGİL) |
14-11-2008, 10:23 | #113 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Denizi Özleyenler İçin Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret, "Bakar bakar ağlarım." Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı, Bir midye kabuğunun aralığından; Suların yeşili,göklerin mavisi, Lapinaların en harelisi... Hala tuzlu akar kanım İstiridyelerin kestiği yerden. Neydi o deli gibi gidişimiz, Bembeyaz köpüklerle, açıklara! Köpükler ki fena kalpli değil, Köpükler ki dudaklara benzer; Köpükler ki insanlarla Zinaları ayıp değil. Gemiler gecer rüyalarımda, Allı pullu gemiler,damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret (Orhan Veli KANIK) |
14-11-2008, 10:24 | #114 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
RÜZGAR Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Nerelerde gezmiş tozmuş Öğrenemedim. Besbelli denizden çıkıp Kıyılar boyunca gitmiştir, Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu Yüreğini allak bullak etmiştir. Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru Bulutları koyun gibi gütmüştür, Okşayıp otları yaylalarda Büyütmüştür. Köylere de uğradıysa eğer Islak, karanlık odalarda beşik sallanmıştır, Güneş altında çalışanlara İmdat eylemiştir. Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru, Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz, Kıraçlarda mavi dikenler.. Toz toprak gözlerine gitmiştir. Şehirlere uğramış ki yanımdan geçti, Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür, Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra Alıp gitmiştir. Şimdi bir rüzgar geçti buradan Koştum ama yetişemedim, Soraydım söylerdi herhalde Soramadım. Cahit KÜLEBİ |
14-11-2008, 11:33 | #115 |
Ağaç Dostu
|
HAN DUVARLARI Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları, Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgarların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına, Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız arabacının dudağında bir ıslık Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar. Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince, Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine, Bir sarsıntı... uyandım uzun suren uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu; Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı, Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor, Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı, Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; *On yıldır ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım ben* Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi.. Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına, Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk Soğuk bir mart sabahı...Buz tutuyor her soluk Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri Bulutların ardında gün yanmadan sönuyor, Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu Burada son fırtına son dalı kırıyordu Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla Savrulmaya başladı karlar etrafımızda Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak emeli Arabacı haykırdı *İste Araplıbeli* Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel buraya inen uç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri Çicekliyor duvarı ocağın akisleri Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor *Gönlümü çekse de yarin hayali Aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgarın önüne katılmışım ben* Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım. Başucumda gördüğüm su satırlarla yandım *Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Şatılmış'ım ben* Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı Az değildir, varmadan senin gibi yurduna Post verenler yabanın hayduduna kurduna Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu? Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi Hana sağ indi ölü çıktı geçende Yaşaran gözlerimde her sey artık değişti Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim, Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar Dönmeyen yolculara ağlayan yaşlı yollar Ey garip çizgilerle dolu han duvarları Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları Faruk Nafız Çamlıbel |
14-11-2008, 12:46 | #116 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
BİNGÖL ÇOBANLARI Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum Bekçileri gibiyiz ebenced buraların Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi Her gün aynı pınardan doldurur destimizi Kırlara açılırız çıngıraklarımızla. Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni Kuzular bize söyler yılların geçtiğini Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı Her adım uyandırır acı bir hatırayı! Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda "Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam. Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla Çoban hicranlarını basar bağrına yayla Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al Diye hıçkırır kaval. Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun Daima eğeceksin başkalarına boyun Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı Yamaçlarda her aksam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an Madem ki kara bahtın adını koydu çoban! Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden Anlattı uzun uzun. Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun Nadir duyabildiği taze bir heyecanla Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına. (Kemalettin KAMU) |
13-01-2009, 15:14 | #117 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 20-11-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 264
|
Dedem Şeref Tipi'nin 50 yıl kadar önce, kesilen bir çınarın ardından yazmış olduğu bir ağıt... NENE BACI’NIN AĞIDI O yollarımıza sesti O kırlarımıza süstü Ondan esip gelen yeller odalarımıza misti Onu hangi eller kesti Çınarıma kıymışlar Başımızı Başımızı eğmişler Alımı çalımı bizeydi O bir canlı yelpazeydi Esimiz her gün tazeydi N’olur kesene kızaydı Alıp altına ezeydi Neye dönmüş gelin bakın ortalık Gölgeliksiz kaldı bizim çocuk çoluk Meğer oymuş köyümüze kalabalık Kurtlar , kuşlar dönüp durur alık alık Çınarımı sökmüşler Boynumuzu Boynumuzu bükmüşler Benim köyüm o çınarla dillenirdi Soylar soplar dallarında salıncaklar sallanırdı Gelen geçen yolcular Onu konak kullanırdı Uzaklardan gören eden bu yanlara yollanırdı Bizim övüncümüz oydu Onca çağlar şuracıkta yayla yaydı Hay elleri , hay elleri kırılaydı Yemenlere, Yemenlere sürüleydi Gide gide tabanları yarılaydı Ağacımı yıkmışlar İçimizi dışımızı yakmışlar Artık yok ki serim serpim gölgesinde uzanasın Püfür püfür essin de birkaç soluk kazanasın Dağım taşım artık neyle bezenesin Çınarımı , çınarımı kestiler Kaşımızı astılar Nerde yedi renkler akan süslü dallar Hani yedi diller döken tatlı diller Çöle döndü , çöle döndü sağlar sollar Bir ölümlü susu sardı yamacı O toplardı yamacına toku acı Onca çağlık düzenimi bozdular Anlı sanlı çınarımı kestiler Çayır çimen boydan boya sus oldu Şakır şakır öten yerler küs oldu Onsuz kalan pencereler yas oldu Bakışları bozkırlara yaydılar Yeşilimi yeşilimi soydular Oy sazına , oy sözüne Çalımına , alımına , süsüne Oy boyuna , oy bosuna doymadığım Oy bakmaya kıymadığım Ölene dek dinmem gayri , yanarım Çınarım da Çınarım da çınarım ... Şeref Tipi |
14-01-2009, 12:48 | #118 |
Ağaç Dostu
|
Funda Hanım, Dedenizin şiirini içim ezilerek okudum. Üstelik özgün bir ağıt olarak okudum. Naif, katışıksız, duru ve içten bir duyguya dayalı anlatım ancak bu kadar etkili olurdu. Yazları gittiğim Ege kasabasında bir Işık Dede var. Yaşı 80' inin üzerinde... Ufak tefek ama yapısından umulmaz bir enerjiyle çevresine gerçekten ışık saçan biri... Evinin önündeki zakkum ağacını (gerçekten ağaç gibiydi) altına park ettiği arabasını kirletiyor diye komşusu kesmiş. O da bunun acısı ve kırgınlığıyla bir şiir yazmıştı. Ne yazık tamamı aklımda yok. Ama şuna benzer sözler vardı: "Ellerin kırılsın demiyorum, öbür dünyada da bunun cezasını çekersin inşallah da demiyorum. Ama öldüğümde bunun için ne ceza çektiğini Allah bana gösterir inşallah..." Aklıma bu olay geldi. Işık Dede'nin şiirini edinebilirsem sizinle paylaşırım. Dedenizle ne kadar gururlansanız yeridir... |
14-01-2009, 20:34 | #119 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 20-11-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 264
|
Sayın Dedem, Sizin anlatım tarzınız da aynen kendi tanımladığınız gibi katışıksız, duru, içten ve etkili... Yazdıklarınızı okumak beni çok mutlu etti. Artık böylesi anlatımlara pek sık rastlayamıyoruz ne yazık ki... Işık Dede'nin şiirini okuyabilmek çok isterim. Bu şiirler hissedilen acıyı ne kadar güçlü yansıtabiliyorlar değil mi? İlginize teşekkür ederim. Saygılar. |
29-01-2009, 21:20 | #120 |
Ağaç Dostu
|
NERDE KALDI O GÜNLER ? Dağdan dağa göçerdik Soğuk sular içerdik Tahta makas biçerdik Nerde kaldı o günler? Keçe çadır evimdi Bıçkı balta elimdi Sevgi saygı benimdi Nerde kaldı o günler? Dağdan inip köy olduk Uygar olduk ne olduk Gitti doğa mahvolduk Nerde kaldı o günler? Zaman akıp giderken Eller kültür toplarken Tarih deyip saklarken Nerde kaldı o günler? 10 Haziran 1991 Alibey KUDAR ALIBEY KUDAR:1932 Tahtakuşlar Köyü doğumlu. Savaştepe Köy Enstitüsü' nden mezun olduktan sonra 26 yıl öğretmenlik ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1980 yılında Akçay ılkokulu öğretmeni iken, emekli olup köyüne yerleşti. Uzun yıllar araştırmacı - derlemeci olarak adeta iğne ile kuyu kazarak "Tahtakuşlar Köyü Özel Etnografya Galerisi" ni kurdu. şu anda ailesi ile birlikte bu galeriyi yönetmektedir. |
|
|