agaclar.net

agaclar.net (http://www.agaclar.net/forum/)
-   Yabani Hayvanlar / Genel (http://www.agaclar.net/forum/yabani-hayvanlar-genel/)
-   -   Anadolu’dan hangi yaban hayvanlar yok oldu? (http://www.agaclar.net/forum/yabani-hayvanlar-genel/5676.htm)

Metin Y. 10-09-2007 14:02

Anadolu’dan hangi yaban hayvanlar yok oldu?
 
1 Eklenti(ler)
Kaplanlar, aslanlar, filler, çitalar, parslar, yaban eşekleri... Neler geldi ve neler geçti ve artık Anadolu’da yaşamıyorlar. Tıpkı, Anadolu'da bizden önceki yüzlerce diğer uygarlık gibi onlar da tarihteki yerlerini aldılar. Peki, ya sonrası?
Dünyada kıtasal özellik gösteren, bir çok türün anavatanı ve özellikle geçmişteki jeolojik ve iklimsel değişikliklerden etkilenen canlılara barınak olan Anadolu coğrafyası, dünyadaki herhangi bir kara parçasından çok daha fazla biyolojik öneme sahiptir.
Anadolu’nun coğrafik konumu, topoğrafik özllikleri ve iklim değişiklikleri nedeniyle, geçmişte ve günümüzde canlıların bileşimini ne denli etkilediğini bilmenin yanı sıra, on bin yıldır hüküm süren Anadolu medeniyetlerindeki sosyolojik olayların, hayvanlar üzerindeki etkilerini bilmek, bu toprakların sahibi olan bizlerin kaçınılmaz görevleri arsındadır.
Eğer bu bilinci kazanamazsak, çok kısa bir zaman dilimi sonrası ağır suçlamalarla karşı karşıya kalacağımız gibi, insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen canlı varlıkları koruyamama nedeniyle bu zenginlik, hatta bu kara parçası üzerindeki haklarımız tartışmaya da açılabilir.

Çevresel değişimin nedenleri

İşte ekolojik değişimlere yol açan olgular: Tarihsel süreç içinde durmaksızın değişken bir döngü, yeniden doğuşları besleyen yok oluşlar, artlarında belirsizlik ve şaşkınlık... Giderek insanın değiştirme gücünün farkına varması sonucu, insanlarla hayvanların varoluş mücadelesi... Bunun sonucunda yaban hayatının bileşiminin değişmeye başlaması.

Ekolojik değişimler sadece insan eliyle olmuyor. Örneğin buzul çağının başlaması, güneye doğru yavaşça inen bir yokoluş sürecidir. Bunun aksi olarak güneyli sıcak havaların kuzeye ilerlemesi kim bilir nasıl oluşumlara yol açtı. Bunlar insan etkisiyle olmayacak değişimlerdir.

Bunun yanı sıra insana bağlanacak nedenler de var.

Yayılıyoruz;özellikle savaşlarda sırf zarar vermek amacıyla yakılan ormanlar, oldukça fazladır. Tarım amaçlı açmalar o günlerde de vardı. Keza gereksinimi için olmayan, ama o günün insanına şan, şöhret kazandıran büyük yabanıl hayvanların avlanması, tutsak edilmesi günümüze kadar yansıyan ekolojik değişim ve oluşumlara yol açtı.

Bu nedenlerle yaban hayatının bir bölümü günümüze kadar ulaşmadan yokolup gitti.Yaban hayatının insana zararı, bizim onların yaşam alanına musallat olmamızla bağlantılıdır. Büyük yırtıcıların insanın hedefi olmasının bir sebebi de, yaşlanan yırtıcıya en kolay avın silahsız insan olmasıdır. Bunun sonucu büyük yırtıcı hayvanları, hem intikam amaçlı hem de öyle güçlü bir yırtıcıyı avlamanın insana kazandıracağı şeref ve saygınlık uğruna yok edilmişlerdir.

Günümüzden 2000 yıl önce soyu tükenmiş hayvanların yaşam ortamları, hemen hemen insan ile aynıdır. Dolayısıyla insanın egemenlik alanında yaşam şansı kalmayan otoburlar tarih sahnesini en büyük ve güçlü rakibi insanoğluna bırakıp silinip gitmişlerdir.

Doğada bir türün fert sayısı belli bir düzeyin altına indiğinde artık neslin devamlılığı tehlikeye girmiş demektir.

Etobur yırtıcıların yanında otobur yaban hayatında da günümüze ulaşmayan türleri sıralarsak:

Artık tanımadığımız türler

Asya Fili (Elephas maxima asurus): M.Ö.I. Yüzyıla kadar başta Fırat Havzası olmak üzere Anadolu’da yaşayan en büyük hayvanımızdı. Yaşama alanlarını insanların kendi lehlerine kullanmaları sonucu giderek yok olmuşlardır.

Yaban Eşeği (Equus hemionus anatoliensis): 12. Yüzyıl sonuna kadar bilinen ve özellikle Anadolu’ya has bir türdü. Bu savunmasız hayvanın on bin yıllık medeniyetler çatışmasına sahne olan Anadolu’da 12. Yüzyıla kadar yaşaması da mucizedir.

Aslan (Panthera leo persica): Anadolu’daki son kayıt 1880, Birecik’tir. Aşağı Fırat Havzasında yaşayan bu hayvan bu tarihten sonra bir daha görülmemiştir. M.S 3. Yüzyılın başında yazan Aelianus, Pangeus tepesinde (Trakya) ayının yanı sıra aslan da bulunduğunu belirtmektedir. (Hist. Animal., III, 13)

Tchıhatchef’e göre; Trakya’nın sert iklimi bu yörede aslan bulunmasına karşı bir kanıt olarak ileri sürülemez. Çünkü, Aucher-Eloy ( Relat.d’un voyage en Asie, II. Bölüm, s. 632 )

İran’da, Zardaku dağının hiç erimeyen karların hemen yanında aslanlarla karşılaşmıştır.

Ormansız aslan olmaz!

Humboldt’a gönderilen ve Zeitschr. Für allg.Erdkunde, c.II, s.42’de yayımlanan bir mektupta, Cezayir’in meşhur aslan avcısı, Aures dağlarında sürekli aslan bulunduğunu ve bu hayvanların eksi on derece altına kadar inen sıcaklıklara çok rahat dayandıklarını anlatıyor ve genellikle aslanın aşırı sıcaktan çok aşırı soğuğa dayanabildiğini ekliyor: "Yeter ki avlanabileceği hayvan sürüleri ve ormanlar bulabilsin".

Bu konuda son derece uzman bir yargıcın bu son gözlemi belki de aslanın yüzyıllardır sürdürdüğü garip geri çekilme hareketini, Helen ve Anadolu yarım adalarını ve Suriye’yi yavaş yavaş boşaltıp, Ammien Marcellin zamanında çok yaygın olduğu (XVIII, 7), Dicle ve Fırat’ın geçtiği ülkelerde bile artık kalmadığını açıklamaktadır.

Gerçekten de bu yörelerde görülen çok büyük nüfus azalması ile bu olayın at başı gitmesi işi iyice içinden çıkılamaz hale getiriyordu.

Çünkü insanın varlığı genellikle yırtıcı hayvanlarla bağdaşmaz ve insanın boşalttığı alanlara yırtıcı hayvanların geri dönecekleri düşünülebilirdi; ama tam tersine insanın azalması hayvanlarında geri çekilmesine yol açmış gibidir ve anlaşılmaz olan da budur.

Bu bilmece, ormanların yok edilmesiyle nüfus ve dolayısıyla evcil hayvan azalmasının birleştiklerinde, aslanın eskilerin zamanında yaşadığı bir çok bölgeyi terk etmesini belirleyen ana nedenler olarak kabul edilirse, kendiliğinden bir çözüme kavuşur.

Postu müzede

Çita (Acinonyx jubatus): Aşağı Fırat Havzasında 19. Yüzyıla kadar yaşadığı bilinmektedir. Zaman içersinde bu hayvanın beslenmesinde önemli yer tutan ceylanların ortadan kalkmasıyla, bölgeden çekilmeleri ve giderek yok olmaları söz konusudur.

Kaplan (Panthera tigris virigata): Anadolu’daki son kayıt 1970, Hakkari Uludere olarak saptanmıştır. Türkiye, İran, Irak üçgeninde yaşamış olduğu bilinen kaplanın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamış olduğu, 1970 yılında Hakkari ile Uludere ilçesinde Şehit Şen tarafından vurulmuş kaplanın 122 cm uzunluğundaki postu halen Ali Üstay müzesindendir.

Prof. Dr. Turan Baytop’unda kaplan ile ilgili incelemesi olduğu bilinmektedir. Van yöresinde kaplan popülasyonunun incelenmesi için 1970 yılında Kolombiya Zooloji Parkı ile yazışmalar yapıldığı düşünülürse, Anadolu’muzda hatırı sayılır miktarda kaplanın bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır.

Kaplanın Siirt ve Hakkari arasındaki bölgede yakın zamanımıza kadar yaşadığı, daha sonra bu bölgelerden hiçbir ihbar alınamadığı bilinmektedir. Bu durumu büyük yırtıcıların zaman içersinde güneye doğru çekilmelerine bağlamak mümkün olabilir.

Pars: Natural History Müzesi’nde

Anadolu Parsı (Panthera pardus tulliana Valenciennes): M.Ö. 51 yılında Roma Hükümetinin Kilikya Valisi olarak, Anadolu’nun Toros-Antitoros, Amonos dağları ile deniz arasındaki güney doğu bölgesinin idaresini verdiği, Cicero’nun Coelius’a yazdığı mektuplara göre; Afrika türlerinden farklı olan Anadolu’da canlı parsların avlanması çok önemli bir hal değildir.

Bu avlanmalar Likya (doğu güneyin çıkıntı halindeki kısmı), Lokonya (Toroslarla Konya arasındaki kısım) ve Kilikya’dır. Bu günde parsların yaşamış veya muhtemelen bulunacakları yerler, bu eski eyaletlerin içindedir. Plinius gibi diğer bazı yazarlar da küçük Asya’da parsın mevcut olduğunu işaret etmişlerdir. Anadolu için endemik olan ve çok eski zamanlardan beri orada yaşayan parsın hayvan coğrafyası bakımından önemi büyüktür.

Tchihatcheff’in büyük seyahat kitabında, 1850 yılında kendi avladığı parsın resmi bulunmakta ve Panthera pardus tulliana Valencıennes adı verilen bu ırkın, Küçük Asya’dan takriben Transkafkasya’ya kadar yaşadığı kabul edilmektedir.

Yavruları satıldı

Charles Danford’un 1875 ve 1879 yılındaki seyahatlerinden edindiği bilgilere göre; 20.11.1879’da Osmaniye yakınında Gavur dağında vurulan dişi bir parsın ölçüleri: Baş ve gövde uzunluğu takriben 150 cm. Kuyruk uzunluğu 94 cm. Omuz yüksekliği 66 cm’dir. Buna ait kafatası ile iskelet 1931’de Whittal tarafından Karacahisar’da vurulmuş bir parsın postu ile birlikte Britanya Natural History müzesindedir.

1942 Yılında İzmir ili Urla ilçesi dağlık alanında bir çoban tarafından yavru pars yakalanmış ve İzmirli tanınmış avcılardan Murat Türkmenoğlu’na satılmıştır. Murat Türkmenoğlu tarafından 9 ay bakılan pars büyüyünce İzmir hayvanat bahçesine armağan edilmiştir. İzmir hayvanat bahçesinde gösterime sunulan esaret altındaki "zoza" adlı parsın fotoğrafı, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi fotoğrafçısı Cafer Türkmen tarafından çekilmiştir.

Atatürk Orman Çiftliği Ankara Hayvanat Bahçesi fil damı denilen binanın 2. Katındaki tahnit edilmiş Anadolu Parsı, 1952 yılında Aydın ili Dilek Yarımadası Dilek dağında, Kırk basamak mevkiinde, Güzelçamlı köyünde, Afyonlu Mehmet (Mehmet Karabulut) kapanla yakalamıştır. Ankara Hayvanat Bahçesinde 6 yıl yaşamıştır. Adı "Efe" olarak konmuştur. Tam boyu (burun ucundan kuyruk ucuna kadar) 170,5 cm’dir.

Bursa’da bile yaşadı

Anadolu Parsının yaşadığı yerleri tespit çalışmaları 1953 yılında, İzmir’in Hinterlandında Tire civarındaki Güme dağlarından başlayarak Aydın dağı, Efes harabeleri v.s de dahil olmak üzere geniş bir sahada yapılmıştır. Buna göre; Güme dağı, Aydın dağı bunların devamı Cibe dağı, Kuyumcu dağı, Kapulu dağı, Boğazı dağı, Selatin dağı, Kartal dağı gibi dağ silsilelerinde bulunduğu bildirilmiştir. Kuşadası, Şirince, Akçaşehir, Akyurt, Hisarlık köyü, Hamzabey ve Büyük Kale gibi yerlerde de Parstan bahsedilmektedir.

Bursa ilinde (Gemlik, İznik, Karacabey, Yenişehir ve Orhangazi) ve Çanakkale çevresindeki dağlık sahada da Pars yaşamıştır. Evvelce bu yerde Turuva bulunuyordu. Homer’in pars avı da büyük bir olasılıkla burada yapılmıştır.

Evliya Çelebi seyahatnamesinde İzmir Sığacık yöresinde ve Şebinkarahisar ve Erzincan civarında Pars görüldüğü doğrulamaktadır. Selçuk-Efes arasındaki "kaplanboğazı" mevkii ismi üstünde parsın bu yörede çokça bulunduğunun bir işareti sayılmaktadır.

Anadolu’daki son kayıt, 1974 Beypazarı olarak bilinmektedir. 17 Ocak 1974 Yılında Ankara ili Beypazarı ilçesinin 5 km batısında Bağözü köyünden Havva Köksal adlı kadına saldırıp, kolunu iki yerden kıran ve köy bekçisi Ahmet Çalışkan tarafından vurulan parsa ait tahnit Ankara MTA Tabiat Tarihi Müzesinde sergilenmektedir.

Üç memeli daha

Sazlık kedisi (Felis catus Güldenstaedt): Bu türlerin önceki sayıları hakkında bir fikir olmamasına rağmen, tarım için hızla alan kazanıldığı güney illerimizde, hızla küçülüp kaybolan sazlık ve çalılıklarla beraber, bu kedilerinde hızla yok oldukları bilinen bir gerçektir.

Ceylan (Gazella dorcas L.): Elli beş- altmış yıl önce Antakya’da Belen geçidinin 7-8 km güneyine doğru gidildiğinde, ormanla yaylalar arasında rastlanması mümkün olan bu ender memelimiz, artık buralarda aranmakla da bulunamıyor. Not : Gazella subgutturosa Güldenstaedt (Acem gazeli, Kursaklı ceylan) ise, Urfa’nın Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde korunmakta ve üretilmektedir. Çiftlik arazisi dolaşıldığında bir günde 30-40’lık 8- 10 sürüye rastlamak mümkün olabilmektedir. Fakat hayvanların acımasıca avlandıkları çiftlik dışında bir tek örneğe rastlamak mümkün değildir.

Arap tavşanı (Allactaga williamsi laticeps Nehring) : 1938-1939 Yıllarında Ankara Gerede arasında gece otomobille seyahat edip de 1-2 Arap tavşanına rastlamamanın olanaksız olduğu eski avcılarca bildirilmesine karşılık, bu gün bir tekine bile rastlamak mümkün değildir.

Sonuç olarak

Birkaç istisna dışında memeliler açısından tüm olumsuzlukların sınai süreci ile birlikte son yarım yüzyılda meydana gelmesi, insanlık açısından hiç de affedilecek bir sonuç değildir. İnsanlarımız doğal varlığımız olan memelilerin resimlerini dahi çocuklarına gösteremez duruma gelmiştir.
Ekonomik sorunlarımızın öncelikli olarak gündemde tutulması, doğal varlığımız olan yabani memelilerimizin varlığını tehlikeye düşürmemelidir. Çünkü; geç kalındığında on binlerce yıllık evrim sonucu ortaya çıkmış bu varlıklarımızı bir daha geri getirmek mümkün olmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki ekonomik krizler aşılabilir, fakat ekolojik krizler (ekokriz) sonucunda, doğal varlıklarımız insan kaynaklı faaliyetlerin etkinin altında kalarak doğal özelliklerini gün geçtikçe yitirerek tarihteki yerlerini almaktadırlar.
Anadolu topraklarındaki haklarımızı tartışmalı hale getirmemek için, o topraklarda şimdiye kadar yaşamış ve halen yaşamakta olan bütün varlıkları en ince ayrıntılarına kadar bilmek ve tarihsel olarak sahip çıkmak, ekolojik öncelikli olarak korumak yaşamsal görevlerimiz arasındadır.

Erkan Kayaöz Orman Yüksek Mühendisi

KAYNAKLAR:
BARCLAY, E.N. : Notes on the fallow deer of Asia Minor. Ğ Ann. Mag. Nat. Hist. 1934.
DANFORD, C.G. ve ALSTON, E.A. : On the mammals of Asia Minor. I.II. 1877-1880.
DEMİRSOY, A. : Yaşamın Temel Kuralları. Omurgalılar/Amniyota. III/II. Ankara. 1992.
ÇAĞLAR, M. :Biologi. 7. 3.(29). 1957.
ELLERMAN, J.R. ve MORRISON-SCOTT,T.C.S. :Checklist of Palearctic and Indian mammals.
KAYAÖZ, E.: Anadolu Biyoloji Tarihi Çalışmaları. 1999-2001.
KİZİROĞLU, İ. : Ekolojik Potpuri. 2001.
LYDEKKER, R. : Catalogue of the ungulate mammals. London, 1913.
MURSALOĞLU, B. : Türk Biologi Dergisi. 14. 2. 1964.
TCHIHATCHEF, P.DE. Une page sur I’Orient. Paris.L. Guerin et Cie. 1868.
TCHIHATCHEF, P.DE .Le Bosphore et Coostantinople avec Perspectives des Pays Limitrıphes,1864.
TOLUNAY, A.M. : Özel Zooloji. Chodata ve OMURGALILAR. İstanbul. 1953.
TOPÇUOĞLU, S. : Türk Biologi Dergisi. 14. 3. 1964.

Metin Y. 19-09-2007 13:27

1 Eklenti(ler)
Bugün Sabah Gazetesinde yayınlanan haber:
10 milyon yıl önce Sivas
Sivas'taki kazı çalışmalarında bulunan aralarında 3 toynaklı atın da yer aldığı "yaklaşık 10 milyon yıllık fil, gergedan, zürafa gibi bir çok canlı türünden fosiller" Sivas Arkeoloji Müzesinde sergilenecek. Müzeye bu hayvanların temsili resimleri de konacak.

Derya Özen 19-09-2007 14:34

Arap tavşanı ve ceylanın henüz nesli tükenmedi sanırım, ama biz bu gidişle çok geçmeden onlarında neslini tüketiriz.
2 yıl önce köyümüzün dağlarında bir ceylanı vurmuşlardı :( Aslında avcı da onun bir ceylan olduğunu bilmeden ateş etmiş, vurduğu şeyin ne olduğuna bakmak için gittiğinde ise, bir ceylanı öldürdüğünü anlamış.
1-2 ay kadar öncesi televizyonda arap tavşanını görmüştüm; çok sevimli bir yaratık :)

Hakan KINACI 19-09-2007 15:00

Osmanlı İmparatorluğu zamanında kanarya meraklılarının "İstanbulin" adıyla ün yapan bir kanarya ırkına sahip olduğu bilinmekteydi. Saraylarda kuşhanelerde yetiştirilmiş, vakit vakit Osmanlı Padişahları tarafından hediye olarak gönderilmiş İstanbul’a özgü bir Irk kanaryası, maalesef Lale devrindeki lalerimiz gibi sahip çıkamadığımız bir milli değerimiz olarak aklımda kalmış. Büyüklerimizden duyduğum kadarıyla ince uzun boylu, ufak kafalı, kısık sesli uzun uzun öten hoş nameleri olan koyu sarı renkli bir kanarya cinsi olarak bilmekteyim. Bu ince uzun yapılı çok güzel ötüşlü özellikle koyu sarı renkleri ile seyredeni hayran bırakan kuşlar, Avrupalı meraklıların rağbet göstermesi ile bir zaman sonra ne yazık ki nesli tükenmiş ve bizlere miras olarak kalmamıştır. Günümüzde meraklıları olsa da maalesef sahip olan arkadaşlarca elindeki soyu bilinçsizce çeşitli ırklarla eşleyerek yozlaşmış kıymeti bilinmemiş sonunda kaybolmuş gitmiş bir Irk kanaryamız olarak bilinmektedir.
TÜRK KANARYALARI
Muhtelif cinslerin Saka, Flurya, İskete, İspinoz, Bülbül gibi kuşlarla çiftleştirilmesinden meydana gelen melez kanaryalardır.İstanbul'un, Maltız kanaryaları gibi Avrupa'ca tanınmış meşhur cinsler halen nadir olarak eski meraklı kuş yetiştiricilerinin ellerinde mevcuttur. Yerli kanaryalarımız cüsse, endam ile ses kuvveti bakımından makbüldür. Bilhassa bülbül sesini andırır ötüşe sahiptirler.Türkiye'de kuş sevgisinin çok eski olduğunu bugün elimize geçen tarihi vesikalardan öğreniyoruz. Şüphesiz ki kanarya sevgisi, hayvan sevgilerinin en bediisidir.Türkiye'de ilk kanarya en kuvvetli bir ihtimalle II.Beyazıt devrinde İspanya'dan göçmen olarak yurdumuza gelen Yahudi'ler tarafından getirilmiştir. O devirde pek çok sevilen ve haklarında şiirler, mersiyeler yazılan bu kuşlar sarayın göz bebeği idi. Saraylarda kuş haneler yaptırmak ve içlerinde en nadide kanarya ırklarını beslemek bir gelenek halini almıştı. Bunların bakımı ve ıslahı için kuşçuluktan anlayan kuşçu başları da tayin edilirdi.Evlerde, dükkanlarda ve bilhassa kahvehanelerde kuş beslemek bir adet halini almıştı. Sultan Abdülaziz devrinde Türk kanaryasının Avrupa memleketlerinde tanıtıldığı ve oralara çok miktarda satıldığı malumdur. Bu meyanda çeşitli ırk kanaryaları da memleketimize getirilmiştir. Yerli kanaryalarımız muhtelif ırk kanaryaların çeşitli melezlemeleri neticesinde meydana gelmiştir. İstanbulin,Akdeniz kanaryası ismi verilen bu kanaryalara Malta (Maltız) kanaryası da denilmektedir. Ötüşleri sert, sesleri gür ve çeşitli nameleri vardır. Narin bir vücut yapısına maliktirler. Yavrularına çok iyi bakarlar, tüylerinin renkleri muhteliftir. Ömürleri 10- 15 senedir.
Bu kanaryaların Avrupa'daki eski rağbetlerini bulabilmesi için üzerlerinde biraz çalışmak ve nesillerini ıslah etmek icap etmektedir.

BOĞAZİÇİ KANARYALARI
Halen nesli kalmamış tarihi bir kanarya cinsidir. Kafkaslardan gelerek İstanbul'da geliştirilmiş yabani türden ehlileştirilmiş bir kanaryadır.

İSTANBULİN KANARYASI
Akdeniz bölgesinde yetişen ve aynı zamanda ''Maltız kanaryası''adı verilen bir kanarya çeşididir. Daha ziyade Türkiye'den Avrupa'ya gönderildiği için ''İstanbulin kanaryası'' olarak tanınmıştır. İnce uzun siluetli,narin bir kanaryadır. Ötüşü çeşitlidir, sarı renkli olup kanat uçları kahverengidir. Halen nesli kalmamış denebilir.

Kaynak:KANARYA BAKIMI

1970- Nurettin Iraktan

Metin Y. 27-09-2007 03:25

1 Eklenti(ler)
www.ergir.com/son_anadolu_panteri_yazi.htm

Todor 27-09-2007 06:02

Ala şafakta pusuyum,
asi dağlar delisiyim.
Ve yürekler dolusuyum,
Anadoluyum
Döner misin?

A.Arif

Olea 08-11-2007 18:07

Afrika'daki benekli sırtlanın akrababası, çizgili sırtlanda son derece az. Yanlış hatırlamı-yorsam; iki, üç sene önce bir tanesi Hatay'da doğaya salınmıştı.

Metin Y. 09-11-2007 09:40

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Olea (Mesaj 171077)
Afrikadaki benekli sırtlanın akrababası, çizgili sırtlanda son derece az. Yanlış hatırlamı-yorsam, iki üç sene önce bir tanesi hatayda doğaya salınmıştı.

Saygıdeğer Olea Türkçe konusundaki duyarlılılığımızı sık sık vurguluyoruz. Sizi kırmak için değil; anlaşılabilir ve okunur olmak için bir örnekleme olması bakımından mesajınızı düzeltilmiş haliyle alta yazıyorum.

Afrika'daki benekli sırtlanın akrabası olan, çizgili sırtlan da son derece az. Yanlış hatırlamıyorsam; iki, üç sene önce bir tanesi Hatay'da doğaya salınmıştı...

Olea 27-11-2007 07:38

Teşekkürler. Ancak fark edip düzeltebildim.

Aytaç Eroğlu 30-01-2008 19:59

Anadolu panteri artık kaçkarlarda mesken tutmuş durumda sayılarının çok az olmasına rağmen insan gözlerinden uzakta yaşamlarını idame etmeye çalışmaktadırlar.
Saygılarımla

rıfatsoydan 15-04-2008 23:53

bizim köyde -sarıyer uskumruköy- bir ibram amca vardı. 3 sene evvel rahmetli oldu. askerliğini doğubayazıtta yapmış, bize askerlik anılarını anlatırdı. bize ağrı dağında kaplanlar vardı derdi. doğru-yanlış bilemem.

scubat 09-05-2008 09:05

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi rıfatsoydan (Mesaj 226114)
bizim köyde -sarıyer uskumruköy- bir ibram amca vardı. 3 sene evvel rahmetli oldu. askerliğini doğubayazıtta yapmış, bize askerlik anılarını anlatırdı. bize ağrı dağında kaplanlar vardı derdi. doğru-yanlış bilemem.


Doğubeyazıt'ı bilemem ama sarıyer-kilyos-uskumruköy-demirciköy civarında vahşi yaşam giderek yok olmakta...

3 yıl öncesine kadar her akşam bahçeköy-kilyos arasında tilki görürdüm, ama 3 yıldır sokak köpekleri var. Yine aynı bölgedeki köylülerden her yıl domuz hikayeleri dinlerdim artık o da pek yok...

Metin Y. 07-08-2011 17:39

1 Eklenti(ler)
Çankırı'nın Çorakyerler mevkiinde gerçekleştirilen kazılar sırasında, 9-10 milyon yıl önce yaşayan hayvan fosilleri bulundu. Fosillerin arasında zürafalara ait olanlar dikkat çekti.

Çankırı Müze Müdürü Yücel Kiper, Fatih Mahallesi Çorakyerler mevkiindeki kazıların bu yılki bölümünün tamamlandığını bildirdi. Fosil yataklarının bulunduğu bölgedeki kazılarda, 9-10 milyon yıl önce yaşayan 87 hayvanın fosilinin ortaya çıkarıldığını bildiren Kiper şunları söyledi:

‘‘Kazılarda 87 fosil bulundu. Bunların Artiodactyla (çiftomurgalılar), Bovidae (öküzgiller), Suidae (domuzgiller), Giraffidae (zürafagiller) Perissodactyla (tek tırnaklı), Hipparion (atların atası), Rhinoceratidae (gergedangiller), Proboscidae'nin (hortumlular) fosilleri olduğu belirlendi. Fosil yatağında, yaklaşık 9-10 milyon yıl önce kurak-yarı kurak iklim koşullarına sahip, düz ve karasal bir ortam söz konusu.

( Haber : www.cansaati.org )

zenfree 20-08-2011 01:28

Zürafa fosilleri çok şaşırtıcı. Demek Anadolu'da bir zamanlar yaşamışlar.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 19:08.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024