30-11-2017, 11:00 | #121 |
Ağaç Dostu
|
Greenpeace yıllar boyu maddi destek verdim. Hatta kendim bile ekonomik sıkıntı içindeyken düzenli bağışcıları oldum. Bu yıl "What the health" belgeselini izledikten sonra bu yardımı kesmek zorunda hisettim kendimi. Türkiyede imza toplamak ve dergi basmak haricinde hiç bir şey yaptıklarını görmedim. Kel başa çimşir tarak. Eğlemci bir örgütün işi mi bu Hayvancılık uğruna gezegenin akciğeri olan Amazon ormanları yok ediliyor bunların gıkı çıkmıyor Kartımı iptal etmek zorunda kaldım. |
30-11-2017, 11:24 | #122 |
Ağaç Dostu
|
Bilgisayarımız bozuk olduğu için mesajları parça parça yazabiliyorum. Şu kurbanlık mevzusunda aklıma takıldı, müslüman halkımız Allah'a duydukları derin aşk ve bağlılık hissinden mi yoksa önümüzdeki günlerde daha çok köfte, ızgara, haşlama yiyeceklerinin hesabıyla mı kurban kesiyorlar? Yoksa canııım fakir fukaranın et alacak parası yok deyip senede bir defa üstüne boca eder gibi ne yapacağını, nerede saklayacağını bilemediği kilolarca eti garibanlara verince cennete gideceğini mi hesaplıyor. Hani ayetin başında "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" cümlesinin "namaz kıl" kısmını es geçip (çünkü çook zahmetli, çok yorucu, sabır, sebat istiyor, mangal gibi yürek istiyor) kestiği koçun boynuzunda sıratı geçeceğini hesaplıyor? Bu katliamın sadece dünyanın üçte birlik kısmını (bizim de içinde bulunduğumuz İslam dünyası) ilgilendiren yönlerinden sadece biri. Hayvan katliamının bizi ilgilendiren dinsel boyutu. İş gırtlağa geldi mi (bir de cinsellik var o konu için yeri değil) nasıl "dindar" aynı zamanda nasıl riyakar, açgözlü, bencil, yalancı olduğumuzun kanıtlarından. Yukarıda kaldığım cümleden devamla, evet yüreğimizi dağlıyor o görüntüler, bunu yapanları elimize bir geçirsek bir kaşık suda boğacak kadar öfke duyuyor, küfür ediyor, sonra sofraya gelen eti afiyetle mideye indiriyoruz. Çünkü biz hayvanları diri diri yüzmüyoruz, kızartmıyoruz, önce bıçakla bir güzel kesiyor, öldürüyor sonra yiyoruz. Çünkü bunun vahşet olmadığına "inandırılmışız" işler binlerce yıldır böyle yürüyor. Onları Allah yememiz için yaratmış, yemeye içmeye yatmaya geldi mi Allahın emri, kandırma, yalan dolan, hırsızlık, dedikodu, tecavüz, adam öldürme, hak yeme, kirletme, mesaiden çalma, dedin mi şeytanla kol kola mutlu mesut, sorgulamadan "özgür" tercihlerimiz ve inançlarımızla yaşıyoruz... Kendimizi kandırmayalım. İşin ekonomik ve büyük şirketler boyutu bir kenara şimdilik. İşin içinde samimiyet ve iyi niyet olduğu sürece insan sağlığının etsizlikten kaynaklı bir rahatsızlığa yakalanacağı konusunda ciddi şüphelerim var. İnsan kendi potansiyelini göremiyor bence. İkiz bebeklerimi dünyaya getirip tek başıma büyütmeye çalıştığım şu beş yıllık dönemin ilk üç yılı hayatımın en kötü beslendiğim, en az uykuyla geçirdiğim dönemiydi. Sağlık ocağına kan tahlili yaptırıp kendime baktırmak için gittiğimde değerlerimin tepetaklak olduğuna inancım tamdı. Hemşire koluma serumu bağlayıp damarıma iğneyi batırınca "maşşallah" dedi çıkan kana bakarak, test sonucu çıktığında doktorum "pırıl pırılsın, çok sağlıklısın" dedi. Tatmin olmadım özel bir hastanede detaylı testlere girdim, doktorumun birinin özellikle söylediğini yazıyorum " şu kapıdan senden daha sağlıklı insan girmedi" Bu anlattığım -yanlış örnek olmasın- kendi yaşadığım özel bir durum. İyilik eden iyilik bulur, evrene ne üflerseniz size geri o döner. İnsanoğlu her duruma evrimleşebilir bence, yeter ki altında inanç olsun, kendine güvensin, inansın. Yaşamak için illa da et, et diyenlere hayret ediyorum Sanki lazım olan bütün gıdaları alıyoruz da bir et kalıyor geriye Çok dağınık oldu biliyorum ama içimi döktüm, kafamın orasında burasında zaman zaman belirip kaybolan cümleleri soruları savunmaları yazdım. |
30-11-2017, 11:33 | #123 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Hayvansal gıda tüketiminin yarattığı hayvan istismarı, toplu hayvan katliamlarına yalnızca inanç sistemleri üzerinden yaklaşmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Bir başkası da inanç sistemlerini gayet de eski çağ masalları olarak görüp, vicdanı ve empati yeteneği sayesinde hayvan kullanımının doğru olmadığına karar verebilir pekala. Burada tüm insanlıkla ortak payda sağlık etkileri olabilir belki. İnanç derseniz bu olmaz. Tartışma ortamında sıkışınca "Benim dinim bana kurbanı helal kılmış kardeşim." deyip işin içinden sıyrılmaya çalışabiliyor kimi insan. Ama ölçülebilir verileri çıkarıp masaya koyduğunuzda daha fazla insanı yakalayabileceğinize emin olabilirsiniz. |
30-11-2017, 11:34 | #124 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
En iyisi şüphe, beklenti yok, inanç yok sadece kendine bak, kendini tanı; yolumu çizmişim Böylece hayalkırıklığı, ümitsizlik, güven sorunu hiç bir şey zarar veremiyor bünyeye ve hiçbir şeye şaşırma! Sadece doğru bildiğini önce yap sorulursa söyle. Ne düşüneceklerine de aldırma. Her zaman azınlıkta olacağız ama yolumuzdan şaşmayacağız. Et yemiyoruz o kadar! |
|
30-11-2017, 11:41 | #125 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
İşin ucunda cehalet olduktan sonra ne sağlık ne de inanç üzerinden gidilebilir zaten. Bence sorun da bu cehalet ortadan kalkmadıkça insan iradesi üzerinde söz sahibi olamıyor ve hayatını kontrol eden dürtüleri oluyor. "Atın ölümü arpadan olsun", "... yapan da ölüyor, yapmayan da", "dünyaya kazık mı çakacaksın" vs. gibi deyimler atasözleri konuya bakış açısını yansıtıyor ve içten geldiği (yani nefse hoş geldiği şekilde) yaşama yüceltiliyor. |
|
30-11-2017, 11:48 | #126 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Alıntı:
|
|
30-11-2017, 12:32 | #127 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Dediğim gibi her şey insanda bitiyor. Kimi merhametini, kimi aklını, kimi sağlığını, kimi iradesini, kimi de inancını vesile edip et yemekten vazgeçebilir. Yeter ki dışlayıcı olmadan bütün kanalların kullanılabilir taraflarından gidelim. |
|
30-11-2017, 13:39 | #128 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Yukarıda yazdıklarımı okudum ancak genelleme içeren bir ifadeye rastladığımı söyleyemem. Kimin neye inandığıyla ilgilenmiyorum açıkçası . İsteyen istediğine inanmakta özgür. Kim ne vasıtasıyla bırakırsa bıraksın et yemeyi. Bununla ilgili de bir derdim yok. İnsanlar çoğunlukla iş sağlığa bindiği noktada radikal kararlar alabiliyor. Misal Murat Kınıkoğlu Bey vegan beslenmenin sağlık üzerindeki olumlu etkilerini sosyal medya kanalıyla başarılı bir şekilde yürütüyor. Bu nedenle sağlığı ön plana çıkardım. Sonuç olarak sizlerle hemfikir olduğumuz bu noktada tartışmanın ilerlemesi gereksiz diye düşünüyorum. Keza ortada bir tartışma da yok zaten. |
30-11-2017, 14:28 | #129 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Sağlık konusunda radikal kararlar alınması "genellikle" çok ciddi sağlık sorunları gündeme geldiği zaman oluyor ve uygulanıyor ne yazık ki. Yani bir şekilde sağlığın kıymeti anlaşıldıktan sonra. Harici örnekler de yabana atılmayacak sayıda elbette ... Bu sayfadaki herkes için aynı şey geçerli, kimin ne yediğiyle derdimiz yok neye inandıklarıyla da ... hemfikiriz. Açmazları, zıtlıkları, tutarsızlıkları yazarak fikirlerimizi açık ediyor, okuyan için de kapı aralayıcı olmasını diliyoruz. |
|
30-11-2017, 19:33 | #130 |
Ağaç Dostu
|
Gaia dergisinde şu makale denk geldi. https://gaiadergi.com/vegan-evliya-d...atul-adeviyye/ bir de burada https://veganlik.org/islam/ Rabia işareti yapanlar Râbia-tül Adeviyye hakkında ne biliyorlardı merak ediyorum. Demek ki islamiyet veganlığı dışlamıyor. Sünnetlere gelince de insanlar islamiyeti cımbızlayarak uyguluyor. Peygamberimiz günde 2 öğün yemiş ve sofradan daima aç kalkıp çok nadiren et yemiş. Bazı sünnetlere uyarken çok tantana yapılırken bu sünnetler neden görmezden geliniyor? |
01-12-2017, 11:29 | #131 |
Ağaç Dostu
|
Kuran'da insana haram kılınan 4 şey var: Kan, leş, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanın eti. Bunun dışında ölçü olarak "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz ve helal olanlarından..." denir(Bakara suresi;172). Ayette geçen "tayyib" kelimesi cümledeki yerine göre iyi, helal, hayırlı, mübarek, temiz, güzel, hoş, verimli, iyi davranış, haram olma şüphesi bulunmayan, izin verilen, güzel cemaller, Allah'ı övücü sözler gibi anlamlara gelir. Meal yazarları iyi, hoş, helal ve temiz kelimelerini tercih ederler. Bir de cennet sakinlerine sunulacak yiyecek olarak "meyveler ve kuş etlerinden" bahsedilir (Vakıa suresi; 20, 21). Ancak yine Kuranı kerimde, cennetteki nimetlerin hiçbirinin dünyadakinin aynısı olmayacağı sadece onlara benzer olarak sunulacağı söylenir(Bakara suresi; 25). Buradan cennetteki meyve ve kuş etlerinin bizim anladığımız manada meyve ve et olmayacağını söyleyebiliriz. Şimdi en yukarıda yazdığım haramlar dışında müslümanlar önlerine gelen her şeyi yiyorlar mı? Cevap hayır. Çünkü insanların ait oldukları kültürel kodlar insan yaşamını dinden daha çok etkiler. Örneğin Kore halkının köpek yemeleri ya da Çinlilerin hareket eden her şeyi yemeyi kaldırabilen ve öğütebilen mideleri gibi Türk halkının da kendine özel bir damak tadı var. Allah "yiyebilirsiniz" dedi diye her şeyden yemiyoruz. Dünya mutfaklarında pişen pek çok hayvan etinin adını duyduğumuz anda yüzümüz ekşiyiveriyor, mesela kurbağa bacağının, kaplumbağanın tadına bakanınız oldu mu ya da çekirgenin? Kale kuşatmalarında eskiden içeride aç kalan insanlar son kedi ve köpeğe kadar kesip kesip yemişler siz yiyebilir misiniz? Bir belgeselde görmüştüm yerliler ağaçların çürümüş kökleri içinde yaşayan tombul, beyaz kurtları çiğ çiğ yiyorlardı, tadını merak eden olur mu aranızda Avrupalıların Ortaçağ'da fare yiyor olduklarını bileniniz var mı Ya da bizim işkembe çorbamız ben de dahil(ben Türküm) belki birçok yabancıda mide bulantısı hissi yaratabilir. Bunlar yukarıda bahsettiğim sosyo-kültürel ortamların insan yaşamı üzerindeki derin etkisinin sadece bir boyutuna örnek. İnsanoğlu önüne geleni yiyebilen tıynette bir canlı anlayacağınız. Biz yine gelelim bizim evrenimize evet, İslam dini, mensuplarının kesinlikle yiyemeyecekleri konusuna açıklık getirmiş. Ama nelerden yiyebilecekleri konusunun ucu açık. Yaşadığınız coğrafi bölgenin imkânları, damak tadı, kültürel ortam vs. Ancak ölçüyü de koymuş:"...yiyin, için ancak israf etmeyin, çünkü O müsrifleri sevmez" Araf;31. İslam dini mensuplarına illa et yiyeceksiniz diye bir dayatmada bulunmuyor. Kişinin tercihine kalmış. Ancak karşınızda duranın insanoğlu ve onun da her şeyi çıkarına göre yorduğu gerçeğini aklınızdan çıkarmadan bu konuda söylenenlere kulak verirseniz sanki illa et yemeniz gerekiyormuş fikrine kapılırsınız. Yemezseniz cehennemde yanacaksınız, Allahın nimetlerini geri mi çeviriyorsun? gibisinden ipe sapa gelmez yorumlarla karşılaşabilirsiniz O vakit "hadi kurbağa bacağı ve tombul, beyaz kurtlardan da yiyelim protein deposuymuş" deyip arkadaşın yüzünde beliren ifadeyle eğlencemizi kotarabiliriz diye dürtülsem de biliyorum ki vicdanımda, evrensel ahlak ilkelerinde ve de İslam dininde bu dürtümü besleyecek enerjiye erişimim yasaklanıyor. Bu durum da IQ sorunundan çok cehaletle ilgilidir. Çünkü beyin (akıl) Allah'ın insana olan nimetlerinin en güzelidir ancak işletilmeyince Allahın nimetini geri çeviriyor olduğunu farkedemeyen kardeşimiz söyleviyle aslında kendisini de yaktığı gerçeğinden habersizdir. Ama diyorum ya bizde din işleri gırtlak, uçkur ve kadın etrafında döndüğünden .... "...O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir. Ve pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine koyar" Yunus suresi; 100. İçim rahat bir şekilde bir müslüman olarak et yemiyorum, yeryüzünde türlü türlü nimetler var, bıçağı bir canlının gırtlağına dayamadan erişebileceğim sayısız yiyecek, içecek var ve bunları seçiyorum. Rabia hanım da muhtemelen benimle aynı mantığı yürütmüştür, örneklerin artması dileğiyle |
01-12-2017, 11:38 | #132 |
Ağaç Dostu
|
Son olarak bir de Kevser suresinde geçen "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" ayeti var. Hz. Muhammed'e hitap eden bu suredeki kurban konusunun tüm müslümanları kapsayıp kapsamadığı konusunda tartışmalar var, hükmü konusunda da vacip ve sünnet arasında fikir beyan edilir. Ben ise kurbanı kesip dolabımda istifleyeceğime hayır kurumlarına parasını bağışlayıp eğitim, şehit ailelerimiz, sevgi evleri, barınaklar ... masraflarında kullanılmasını tercih ederim. |
21-12-2017, 22:06 | #133 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
|
16-01-2018, 20:55 | #134 |
Ağaç Dostu
|
Yuval Noah Harari Homo Deus kitabından Sayfa 98'den itibaren ... Bu algoritmalar tüm memeliler ve kuşların yaşamlarını kontrol eder ve insanlar babunlar ya da inekler korktuğunda beyinlerinin birbirine yakın alanlarında benzer nörolojik süreçler oluşur. Sonuç olarak korkmuş bir insan, korkmuş bir babun ve korkmuş bir ineğin benzer deneyimler yaşaması oldukça muhtemeldir. Arada farklar da vardır elbette. İnekler Homo sapiensin simgesi olan merhamet ve zalimlik gibi duyguları ya da insanların yıldızlı gökyüzüne bakıp sonsuzluk karşısında yaşadığı hayreti hissetmiyor gibi görünüyorlar. Bu durumu hayvanlar cephesinden ele aldığımızdaysa insanların, büyükbaşlara özgü anlamlandıramayacağımız duygular karşısında yabancılık duyması makul duruyor. Ancak görünüşe göre temel bir duygu tüm memeliler tarafından paylaşılıyor. Anne ve yavrusu arasındaki bağ. Memeli anneler yavrularını öylesine severler ki kendi bedenlerini emmelerine izin verirler. Memeli yavrularsa anneleriyle bir bağ kurabilmek ve onlara yakın kalabilmek için karşı konulmaz bir istek duyar. Yaban hayattaki buzağılar, kedi ve köpek yavruları eğer anneleriyle bağ kuramazlarsa uzun süre hayatta kalamazlar. ... Biliminsanlarının bu durumu kabullenmesi uzun yıllar aldı. Yakın zamana kadar psikologlar insanlarda bile ebeveyn ve çocuk arasındaki duygusal bağın önemini sorguluyordu. 20. yy'da Freudcu teorilerin etkisine rağmen hakim davranışbilimci ekoller ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişkinin maddi alışverişe dayandığını, çocukların genel olarak yemek, barınak ve sağlık açısından bakıma muhtaç olduğunu ve ebeveynler bu ihtiyaçları karşıladığı sürece çocukların da onlarla bağ kurduğunu iddia ediyordu. Sevgi, şefkat, kucaklanmak, öpülmek isteyen çocukların sadece "şımarık" olduğuna kanaat getiriliyordu. Çocuk bakımı uzmanları ebeveynleri tarafından kucaklanan ve öpülen çocukların yetişkinliklerinde muhtaç, egoist ve güvensiz kişilikler olacağı konusunda uyarılar yapıyordu. Ünlü Infant Care (Çocuk Bakımı) dergisi çocuk yetiştirmenin sırrının, disiplin ve çocukların ihtiyaçlarının katı bir günlük düzen içinde karşılanması olduğunu belirtiyordu. 1929 tarihli bir makalede eğer bebek beslenme saatinden önce yemek isteyerek ağlamaya başlarsa "ağlamasını durdurmak için kucağınıza alıp sallamayın, beslenme saati gelmeden kesinlikle yemek yedirmeyin. Biraz ağlamak değil çocukları küçücük bir bebeği bile incitmez." Ancak 1950 ve 60'lara gelindiğinde davranışbilimcileri katı teorileri üzerindeki fikir birliği yerini duygusal ihtiyaçların temel önemini göz önünde bulunduran bakış açılarına bıraktı. Psikolog Harry Harlow biri dizi ünlü (ve akıl almaz derecede acımasız)deney yürüterek çok önemli sonuçlara ulaştı. Deneylerde bebek maymunlar doğumdan kısa zaman sonra annelerinden koparılıp küçük kafeslerde yalnız bırakıldılar. Bebek maymunlara dolu süt biberonu olan metalden oyuncak bir anne modeliyle, üzerine yumuşak kıyafetler giydirilmiş ancak biberonu boş olan bir anne modeli sunulduğunda bebek maymunlar açlık pahasına bir parça beze sarılmayı tercih ettiler. Bebek maymunlar, John Watson ve Infant Care uzmanlarının anlayamadığı bir şeyi bilmektedir: Memeliler sadece yemekle yaşayamaz, duygusal bağlara da ihtiyaç duyarlar. Milyonlarca yıl önce evrim maymunları karşı konulamaz bir duygusal bağ kurma isteğiyle programlamıştır. Bunun yanında evrimin genlerimize kazıdığı kodlar yüzünden duygusal bağların genelde soğuk metal nesnelerle değil yumuşak tüylü şeylerle kurulabildiğini varsayarız. Ne var ki bebek maymunların sarıldığı bez parçası da anne ihtiyacına cevap veremez ve minik maymunlar sürekli psikolojik ve sosyal sorunlar yaşayan nevrotik ve asosyal kişiliklere dönüşürler. |
16-01-2018, 21:05 | #135 |
Ağaç Dostu
|
Aynı eserden devamla; Bugün 20. yy.lın başındaki çocuk yetiştirme tavsiyelerine hayretle bakıyoruz. Uzmanlar bir çocuğun zihinsel ve bedensel gelişiminin yemek, barınak ve ilaç gibi temel gereksinimlerinin yanı sıra duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlı olduğunu nasıl göremediler? Ancak ne yazık ki konu diğer memelilere geldiğinde bu aleni gerçeğe sırt dönmeye devam ediyoruz. Tıpkı John Watson ve Infant Care uzmanları gibi tarih boyunca çiftçiler de domuzcukların, buzağıların ve çocukların maddi ihtiyaçlarını giderseler de duygusal ihtiyaçlarını görmezden geldi. Et ve süt endüstrisinin dayalı olduğu düzen, memeli aleminin en temel özelliği olan duygusal bağları ortadan kaldırıyor. Çiftçiler üreyen ve süt veren ineklerini dur durak bilmeden döllüyor. Doğumdan hemen sonra annelerinden ayrılan buzağılar, çoğu zaman bir gün bile annelerini emmeden, onların bedenlerinin ve dillerinin sıcaklığını duymadan geçiriyor yaşamlarını. Harry Harlow'un birkaç yüz maymuna yaptığını et ve süt endüstrisi her yıl milyarlarca hayvana yapıyor. Devamını daha sonra yazacağım. Çiftçiler bu davranışlarını nasıl meşrulaştırır? üzerinden konuyu dinlere getirmiş yazar. |
07-02-2018, 17:17 | #136 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
|
Ben küçük çiftçiyim ve şu andakinden sayıca çok daha fazla küçük sebze çiftliğinin kurulmasını istiyorum. Kendi ölçeğimizde sürdürülebilir ve organik tarıma büyük katkımız olduğu muhakkak. Bahsettiğiniz gıda ormanı uygulamasıysa, çoğunlukla permakültür yöntemlerini kullanıyor (verim, birinci planda değildir). Şehiriçi kar amaçlı küçük çiftliklerde ise verim esastır (verim ön plana çıkartılırken besin değeri ve lezzetten vazgeçilmesi de gerekmiyor). Bizim tarlamızın çoğu tohum üretimine ayrıldığı için beni geçelim. Sadece sebze üretimi yapan aşağı yukarı 15 dönümlük (çiftliğin tüm arazisi 100 dönüm kadar ama tarım yapılan arazi 15-20 dönüm) tanıdık bir çiftlikten örnek verecek olursam, onların 15-30 kadar CSA müşterisi bulunuyor. CSA, eğer haftalara yayarsanız fiyatı makul bir sistem ama bu ücreti tek seferde vermeniz gerekeceği için maddi durumu düşük olan ailelerin bunu karşılaması mümkün değil. 34 haftalık tam üyelik $1,190 ve 17 haftalık yarım üyelik $595 (https://littlepondfl.com/csa-signup/). Müşterilerin CSA üyeliği almadığını düşünelim. Aynı çiftlik pazara da gidiyor ama tek bir pazara gidiyor. O çiftliğin mahsulünü alabilmeniz için ya mutlaka o pazarın olduğu yerde yaşamanız ya da arabanızın olması gerek. Dikkat ederseniz, yukarda bahsettiğim CSA üyeliği 52 haftalık değil 34 haftalık. Bu niye böyle? Çünkü heryerde olduğu gibi burda da yetiştirme mevsimi, iklime bağlı olarak, sonraki döneme kadar son buluyor. Haziran ortasından itibaren yetiştirebileceğimiz genelgeçer sebzeler bamya ve arşın börülce ile patlıcan ama çoğu yerde toprak yoğun yağışlardan dolayı gölleniyor. Onun dışında tropik iklime uyum sağlamış Malabar ıspanağı, Okinawa ıspanağı gibi yenilebilir bitkilerle tropik meyveler (bu dönemde ağaçlar üstündeki hastalık ve zararlı baskısı çok yüksek oluyor) ve tatlı patates (tatlı patates yazın yetiştiği için sonbaharda, yani ana yetiştirme mevsimi başladıktan sonra hasat edilir). Küçük çiftçiyseniz, bu ürünleri bu mevsimde tonlarca üretmeniz mümkün değil. Gıda ormanını geçelim, her mahallenin her sokağında toplum bahçeleri kurduğumuzu düşünelim ki çok iyi bir fikir ama aynı mevsim koşulları o bahçelerde de geçerli olacak. Kısacası Haziran ortasından Eylül sonuna kadar tam bir sebze çölü oluyoruz. Bu anlaşılabilir bir durum. Sonuçta kışları çok soğuk geçen Kuzey iklimlerinde de kışın domates yenmiyor. Önceki mevsimden yaptığımız soslar, buzdolabında depolamaya uygun şekilde hazırladığımız sebzelerle birlikte yazı atlatmak için tabii ki marketten sebze almak zorundayız. Yeraltısuyu seviyesi, yer yüzeyine çok yakın olduğu için burda evlerde kiler de olmaz. Peki, bütün yaz üretimine (verimde düşmeler olsa da) istikrarlı şekilde devam eden tek çiftçi arkadaşımız kim? Tabii ki et ve yumurta için tavuk, kuzu, şükran günleri için hindi yetiştiren TrailBale Farm (http://www.trailbale.com/) Portatif çitle gezdirdiği tavuklar kendi kendini besliyor (az miktarda organik yem veriliyor). Kuzuların besin kaynağı yüzde yüze çok yakını oranda çim ve otlar (bunlar da çitle gezdiriliyor). Bugünkü hali ve gidişiyle endüstriyel hayvancılık da sürdürülebilir değil ama yukarda bahsettiğim sebze-hayvan çiftlikleri hem sürdürülebilirlik hem de dengeli ve sağlıklı beslenme döngüsünün kurulabilmesi açısından umut verici modeler sunuyor. Bütün bu tartışmanın merkezindeyse nüfus var. Söz konusu modellerin örnekleri artmaya devam ediyor evet ama nüfus bu şekilde artmaya devam ederse, endüstriyel tarım döngüsünden kurtulmak da pek mümkün gözükmüyor. * Community Supported Agriculture: Toplum Destekli Tarım. Müşteriler mevsim başında bütün mahsulün parasını ödeyip her hafta pazar yerine gidip haftalık mahsulü alıyor. Alıntı:
|
|
07-02-2018, 17:43 | #137 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
|
Çocuklarda (2.5 yaş) vegan yaşama kültüründen bir kesit (annesi çocuktan "vegan beslediğim oğlum" diye değil, "vegan oğlum" diye bahsediyor; çocuk, beslenme alışkanlıklarını kendisi belirlemiş anladığım kadarıyla ): |
07-02-2018, 20:07 | #138 | |||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
|
|||
07-02-2018, 20:11 | #139 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Alıntı:
Çocuk dünya'da cenneti yaşıyor. |
|
08-02-2018, 07:16 | #140 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Çocuk çok şanslı. Çok yüksek bilinç ve etik değerlere saygılı bir ailesi var. İngilterede oturuyor, annesi onunla bu kadar ilgili. Veganların Türkiyede arayıp da bulamadığı her gıda maddesini buluyorlar. Ben şahsen kıskandım |
|
09-08-2018, 08:39 | #141 |
Ağaç Dostu
|
Hayvanlara odaklandığımızda, vegan olmak kolaydır. Çünkü onların acı çekmesinin sebebi olmak istemiyorsunuz. Baktım başlığa hep kendimi ve veganlığı savunmuşum. Aslında gerek yok. Zarar vermeği reddettiğim için, arıların malını çalmadığım, yavru kuzu ve danaların sütüne ortak olmadığım, hayvanların benim yüzümden katledilip kıyma veya pirzola veya salam/sucuk olmalarına sebep olmadığım için neden kendimi savunayım? Yapmıyorum. Kendini savunması gereken güçlü ve akıllı olduğunu sanıp iğnelerine rağmen arıları kurnazlıkla uyuşturup ballarını alanlar. İnekleri defalarca suni döllenmeyle gebe bırakıp, sonra düşük yaptırıp ölen bebeğin ( dananın ) sütünü satanlar. Mezbahalarda olanlarla ilgili milyonlarca video var... Tavukların maruz kaldıkları... Ben sebze,meyve, baklagil yiyen kişi, kendimi ve benimgibi olanları neden savunuyorum ki? https://youtu.be/rT5q8szErAo https://youtu.be/AquKBKvVYBY Dr.Suat ERUS' a katılıyorum. |
11-08-2018, 11:20 | #142 |
Ağaç Dostu
|
Düşündürücü bir haber. https://onedio.com/haber/dunya-dogay...tirecek-790116 Doğal Hayatı Korumakla ilgili insanlar için. Düzenleyen Jezebel : 11-08-2018 saat 12:11 |
14-08-2018, 00:07 | #143 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Dünya'nın mevcut durumu böyle giderse nüfusun büyük çoğunluğu bitki bazlı diyetle tanışmak zorunda kalacak zaten. |
21-08-2018, 22:54 | #145 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2017
Şehir: Milky Way
Mesajlar: 620
|
Yağlı tohumlar besin içeriği açısından muazzamlar. Bir örnek olarak susam verilebilir. Herkes kalsiyum kaynağı olarak sütü benimsemişken susamda bu miktar kat kat daha fazla (Süt 125mg/100g, Susam 975mg/100g). Ayrıca da muazzam bir protein kaynağı. Kale ve ıspanağın da kalsiyum içeriği sütten fazla. Bu müthiş bitkiler milyonlarca yıllık evrimin, adaptasyonun ve ıslahın ürünleri. Hayvanlar alemiyle kıyaslamak komik olur. Gelecek "çig vegan" beslenmede diyerek arttırıyorum . Düzenleyen its_just_a_ride : 21-08-2018 saat 22:54 Neden: anlatım |
29-08-2018, 06:11 | #146 |
Ağaç Dostu
|
Hem vegan, hem çiğ beslenme ile ilgilenen arkadaşlar varsa bu kaynak çok iyi. En güzeli türkçe olması. Gerçek şu ki yaradan insanı yaratığında mağaradaydı ve ateşi keşfedene kadar da beslenmek zorundaydı. Yaradılış itibarıyla ilk besinlerin çiğ olması gerekiyor. Hayvan öldürecek teçhizat ve zekası olmadığını düşünürsek, ne yemişti?! Çiğ meyve, sebze , hububat ve bakliyat Taze veya kurutulmuş olarak. |
11-09-2018, 16:47 | #147 |
Ağaç Dostu
|
Genel trend veganlık oldu. Şarbon korkusu herkesi sarmış durumda. Yine de bu şekilde olması çok kötü. Evrimleşerek olması daha tabi. Korkudan değil de canlı sevgisinden ötürü. Vegan dondurma da artık seri üretime girmiş. Şimdilik İsveç ve Finlandiya. https://www.livekindly.co/magnum-vegan-ice-creams/ Mado da dört çeşit üretmiş ama her zaman bulunmuyor. Düzenleyen Jezebel : 11-09-2018 saat 20:38 Neden: Link ekleme |
28-09-2018, 18:24 | #148 |
Ağaç Dostu
|
Saldıran saldırana, ne oluyorsa millete ?!Birileri et ve hayvansal protein ve ürün tüketmeyebilir, hangi duyguları inciniyor acaba bu insanın? Ben anlamadım?! Sevgili arkadaşımızın yanıtına harfiyen katılıyorum. Saygı duymayabilir, saygı göstermeli. İnsanın midesi kendine ait, orada ne sindireceği sadece kendini ilğilendirir. |
29-09-2018, 15:30 | #149 |
Ağaç Dostu
|
Biz et (ve bitki) yiyenler evet doğrudur, hayvanların cesetlerini pişirip, haşlayıp, kızartıp yiyoruz. Fakat... Biz et yiyenleri böyle suçlayan vegan ve vejeler ne yazık ki kendileri de marulları, tohumları, maydanozları, havuçları... yani bilumum bitkiyi topraktan kökleyip, öldürüp, parçalayıp, o parçalanmış bitki cesetlerinin üzerine bol bol limon sıkıp, yağ döküp afiyetler yiyorlar. Sonuçta... hayvan cesedi ile bitki cesedi arasında zerrece fark yoktur. Her ikisi de aynı karbon temelli canlılardır. Et yiyenler hayvanların öldürülmesine neden oluyor, bitkiseverler de bitkilerin öldürülmesine neden oluyor. Bu iş bu kadar basittir. Yok efendim... hayvanlar canlıymışlar da... onlar yürüyorlarmış da... onların duyguları varmış da... onların canı yanıyormuş da... diyorlar. Bitkilerin duyguları yok mu...!? Bu sitede bizzat bu konuda bir başlık var yıllardır. Bitkilerle konuşmanın yararları ve onların duyguları olduğunu detaylı olarak açıklayan onlarca yorum var değil mi? Ben mi yanlış hatırlıyorum. Ben bu vegan ve vejeteryanlığın batı emperyalizminin merkezi olan ülkedeki TİNG TANG düşünce kuruluşlarında özellikle üretildiğini ve para ile dünyada yüzlerce bilim insanına veya doktora veganlığın nasıl süper bir beslenme tarzı olduğunu konuları yazdırılıp, dünyaya ÖZELLİKLE empoze edildiğinden şüpheleniyorum. İnsanları etten uzaklaştırıp, sadece bitki-tahıl ile beslenmeye yöneltmek ve "SAĞLIKSIZ TOPLUMLAR" yaratmak istediklerinden diğer konularda yaptıklarını görünce eminim diyebilirim. Bu merkezlerin amaçlarının en büyüğü zaten dünya insan nüfusunu kontrol altında tutmak ve devamlı olarak aşağı yönde azaltmak olduğu için, bu sağlıksız beslenme tarzının da bizzat bu merkezlerin düşünce kuruluşlarında tezgahlanması çok normaldir. Ramazan Kurdoğlu isimli akademisyenin "TAHIL BEYİN" kitabını okumanızı öneririm. Neden insanlığı bitkisel beslenme tarzına yönelttiklerini farklı açıdan değerlendirebilirsiniz. (Diyebilirsiniz ki... "İyi de, bu akademisyen de birileri adına bunu yazmış olamaz mı?" Olabilir tabi. Ama o zaman, bu veganlık ve vejelik üzerine yazılan ve sanki harikalar diyarıymış gibi lanse edilen o araştırma-kitapları da aynı şekilde değerlendirmeniz gerekir). Ben et yemeye de, bitki yemeye de afiyetle devam edeceğim. Benim gözümde her iki tür de aynı karbon temelli biyolojik canlılardır. Her ikisinin de cesetlerini yiyorum. (Geçenlerde bu konuda Twiter'da radyocu genç bir vegan kız ile tartıştık ama arkadaş bazı söylediklerime cevap veremeyince anında engelledi beni. Adı Zülal idi sanırım). ) Elbette isteyen istediği tarzı seçmekte özgürdür ama karşı taraftakileri "Ceset yiyorsunuz" diye itham etmek yanlıştır. Çünkü... bizlere de "Vegan ve vejeler de bitki cesetlerini yiyorlar" diyebilme hakkı doğar. :: (Bu arada... sn. Jezebel Grennpeace örgütüne yardımı kestiğini açıklamış. Çok doğru yapmışsınız. Çünkü o sözde (!) çevreci örgüt zaten bizzat bu bahsettiğim Batılı emperyalist şirketlerin kurdurduğu ve finanse ettiği bir örgüttür. O nedenle... yardımı keserek çok iyi yapmışsınız. İşte bu veganlık tarzı da aynı merkezlerin uydurduğu bir yaşam tarzıdır. Bundan hiç şüphem yok). |
29-09-2018, 19:08 | #150 |
Ağaç Dostu
|
Sn. ayazkentli, o emperyalist ülkelerde de vegan yemek bulmak çok zor. Orada da veganlara çok baskı var. USA daki etoburları beslemek için Brezilya Arjantin’de ormanlar yok edilip hayvancılık sektörüne teslim ediliyor. Emperyalist güçler Hayvancılık ve ilaç sektörü kol kola ilerliyor. Veganlıkta para yok ki, ot - çöp ucuz malüm. Fikirlerinize saygım var. Ben de vegan doğmadım. 50 yıl navegan yaşadım. Bu bir yaşam felsefesi, bitkisel beslenme tarzı sadece bir parçası. Vegan olmak için üç gerekçem var, etik, sağlık ve çevresel. Emperyalist ülkelerin başı insan sağlığına önem vermiyor ki, bakın gençlerini okullarda fastfood ile besliyor, obez sayısı çok fazla. Gençlerini Deniz aşırı ülkelrine gönderip petrol ve güç adına ölmelerine aldırmıyor. Petrol gelsin , para gelsin tek dertleri. Ot yiyen bizler para peşinde olan emperyalist güçlerin nasıl oyuncağı olalım. Bizler çok mütevazı besleniyoruz. Ben herşeyimi pazardan alırım. Mesela Cuma öğle yemeğim Arkadaşlar da öyle, ambalajlı ürün bile almak bize dokunuyor. Zamanımız ve becerimiz yettiği kadar kendi eliciklerimizle yapıyoruz yemeklerimizi. Tariflerimizi aramızda paylaşıyoruz. Ayrıca biz sayıca çok azız, sırtımızdan para kazanmak mümkün görünmüyor. Benim bulunduğum bölgede ben dahil beş vegan var. Yazarken gülümsüyorum , naif ve zarif insanlar, tesettürlü genç bir hanım, 60 yaş üstü bir çift ve Vegan pasta üreten genç bir kız. Lütfen kendinize iyi bakın, çevrenize nazik, kendinize merhametli olun. |
|
|