15-10-2010, 23:05 | #61 |
Ağaç Dostu
|
Ayıkla bitkinin taşını...
Henüz yanıtlanmayan sorular var ama, son soru ile bağlantılı olduğu için sorma gereği duydum. Özellikle büyük hacimli bitkilerde, toprak, bitki büyüdükçe bitki tarafından çözünüp, bitkinin dokusunu oluşturuyor gibi görünüyor, peki aradaki (bazen büyük de olan) taşlar ne oluyor? Hani ağaç dikerken, sert toprakta uzun süre uğraşıp, kan ter içinde küçük bir delik açıyoruz ve el kadar çukurdan bile irili ufaklı bir çok taş çıkarıyoruz. oysa ağacımız yıllar içinde büyüdükçe ve çapı bizim açtığımız çukurdan daha da geniş olduğunda ya da doğada, kendi çimlenen bir tohum taşları ayıklayamadığına göre, büyüme alanındaki taşlara ne oluyor. Çevreye doğru itiliyorlar denebilir ama, ağaçların çevresini kazdığımızda görüyoruz ki toprak ağaç tarafından itilip de sıkıştırılmış gibi, ya da itilen bir çok taş birikmiş gibi görünmüyor ve ağacın içinde de asla taş olmuyor, yani taşları sindirmeden içine almıyor. Öyle olsa bazen de olsa ağaçların içinden taş çıkardı. Nereye gidiyor bu taşlar? gece bitkiler ve taşların gizemi sorusunu soran forum kişisi |
16-10-2010, 00:12 | #63 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Kış uykusuna yatmak için. |
16-10-2010, 01:04 | #65 |
Ağaç Dostu
|
Hep soru soracak değilim ya, Cumhur Tonba'ya bildiğimi sandığım ve aklımın erdiğince yanıt vereyim. Bildiğim ve düşündüğüm kadarıyla durum şu;Kışın yaprağını döken türlerde, yaprakların dökülmesi, çoğunlukla yaprakta yer alan vee zaman içerisinde ömrünü tamamlayan klorofil ile diğer organik yapıların artıklarının, bitkilerde, hayvanlardaki gibi boşaltım sistemi olmayışı, onun yerine bu ölü hücre ve doku parçalarını yapraklarda depolamaları sonucu yaprakların rengi yaz sonu, sonbahar aylarında birikim nedeniyle sarıya dönüyor ve yaprak üretim yapamaz hale gelince dökülüyor. Yaprağın çoğunluğu bu şekilde, ışıma ve havadan CO₂ şeklinde alınan karbon ile köklerden gelen diğer bir kısım mineral ve bileşikler ile üretim yapamaz olunca bitki yapraktan bir çeşit vazgeçiyor ve yaprak toprağa, kimyasal çözünme için bırakılıyor. Ayrıca ağacın diğer bölgelerine göre önemli oranda su bulunan yaprakların gitmesi, kışın hayatta kalmayı kolaylaştıran kuruma sürecinin bir parçası olarak da bitkinin yaşama imkanını artırıyor. Yaprakların toplamda geniş bir yüzey oluşturarak, kışın artan rüzgâr ve yağacak ve yapraklarda birikecek olan kar yükünün, ağacın yaşamı için tehdit oluşunu önlemek de yaprak dökmenin nedenleri arasında olsa gerek. Sonuç olarak, kış öncesi bitki yapraklarını dökerek; a) hareketsiz bir canlı olarak atıklarından kurtulmuş, b) soğuk ve don tehlikesine karşı daha dayanıklı hale gelmiş, c) daha sonra yenilenme fırsatı ile yenilenme öncesi, zaten ışık yoğunluğunun az olduğu kış aylarında metabolizma hızını düşürerek dinlenmiş de oluyor. Sorunun kısa yanıtı ise; yaşamda kalabilmek için, yani her canlının ortak derdi olan, bildiğimiz geçim derdi. gece yapraklar dökülerek ve toprakta çözünüp toprağa dönerek, sürdürülebilirlik için geri dönüşüm konusunda insanlara örnek de olurlar diyen forum kişisi |
16-10-2010, 01:22 | #66 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Meyveli ağacı taşlarlar.
Alıntı:
Zamanla _eğer taş yüzeye yakınsa_ onu toprağın üstüne iter. Böylece güçlü rüzgarlara karşı onu ağırlığından da yaralanır. Onu daha içerideki taşlar gibi _bir çeşit salgı salgılayarak_ yok etmeyi istemez. Taşın altındaki habitattan yararlanır. Termodinamiğinden de... Peki bu taşlar nereye gidiyor? ( Ben bilimselliktek uzağa gidiyorum, kızmak yoktu hatırlatırım.) Bence bundan sonrası doğa ile ilgili değil... Küçükse sorun yok. O da toprağın üzerine itilmiştir. Ancak meyvesiz ağacı da taşlarlar. Biraz büyükse koyu gölgesi için uzaklaştırılır. Çobanın sürüsüne yataklık eder. Ağıl ya da avlu duvarı için kullanılır. Belki onlardan evler yapılır. Eğer yerinden edilemiyecek kadarsa; bir avcının, derin gölgesinde sırtını dayayıp soluklandığı kaya gibi dostudur. Peki ağaç bunu farkında mıdır? Ağaçlar dibine bakar mı? |
|
16-10-2010, 09:33 | #67 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Gece yine yaptı yapacağını: Bir forum kişisi bir çukura taş atmış 100 forum kişisi çıkartamamış. Halil Bey'in yukarı ittirme düşüncesi gayet mantıklı gibi geliyor. Atmosfere açık olduğunda taşın kendi kendine ufalanarak yok olmasının milyonlarca yıl alacağını biliyoruz. Kimyasal aşınmayla bu süre kısalıyor. Acaba ağaçların köklerinden salgılanan özel bir enzimin taşların yok edilmesinde rolü olabilir mi? Üzerinde düşünülmesi gereken güzel bir soru... |
16-10-2010, 11:25 | #68 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
|
Alıntı:
Neydi soru? Ağaçların dibindeki taşlar nereye gidiyor? Toprağın altındakiler kök tarafından parçalanıyor, toprağa dönüşüyor. Yüzeye yakın olanlar gövde ve kökler tarafından toprağın yüzeyine öteleniyor. Ağaç bunların da üzerini döktüğü yapraklarıyla kapatıyor. Zamanla yaprağın asidik yapısı taşların yapısını çözüyor onu da toprağa dönüştürüyor. Topraktan gelen toprağa gidiyor. |
|
16-10-2010, 21:56 | #69 |
Ağaç Dostu
|
Sayın Halil Önen ve Sayın gece ana hatlarını çizmişler olayın. Metabolizmayı yavaşlatmak, Terlemeyi durdurmak ve en önemlisi ise yapraklarda bulunan tüm mineral maddeleri bünyesine çekip sıvı yoğunluğunu arttırarak bir çeşit antifriz hazırlamaktır. Teşekürler Halil Önen, teşekkürler gece. |
17-10-2010, 17:16 | #70 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Koku!
Sevgili dostlar, Bu haftanın en son sorusu da benden gelsin? Yalnız bitkileri ve toprağı bir tarafa bırakalım bu defa biraz da çevremizden soralım. İçinde organik madde biriken (mesela gittikçe daha fazla kirlenen bir dereyi düşünün) bir su kitlesi bir süre sonra neden çok kötü kokmaya başlar? Doğasever, kokuyu yok eden şey, neden olan şey ile aynı diyen forum kişisi... Düzenleyen Dogasever : 17-10-2010 saat 17:27 Neden: ek |
17-10-2010, 18:05 | #71 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Bununla ilişkili olarak soracağım bir soru daha vardı ama şimdiden onu da sorayım: Bu kokunun yok edilmesi için ne yapmak lazım? Neden? Geceleri koku yüzünden uyuyamamış bir forum kişisi. |
18-10-2010, 00:09 | #72 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
a) koku alabilen bir burun, b) kokusu alınacak, çözünebilir bir madde. c) maddeyi çözen bir çözücü (su) gerekir. İçinde organik madde biriken bir dere, b ve c şıklarını fazlasıyla (fazlalık durumu biriken (maddenin eksilmeyip, artması) ve dere(neredeyse suyun çoğulu)) karşılamakta olup, a şıkkı olan burun da bizde var. İşin buraya kadarki bölümü kokmak ve çok kokmak ile ilgili ortamın çok uygun olduğunu gösteriyor. 'Kötü kokmak', kokunun kötü olması ise göreceli bir durum, bizim için kötü olan koku, EM için hoş olabilir. EM'in burnu olup olmadı konusuna girmeksizin, kötü kokmayı da burnumuzda çözülmüş örneği, burundan gelen veri ile alıp, analiz eden beynimizin bir tepkisi olarak kötü duygusunu tetiklediğini ve ortamdaki koku miktarı ve potansiyel zarar öngörüsüne göre de çok kötü olarak değerlendirdiğini düşünüyorum. "Kokuyu yok eden ile neden olan şey aynı" olup olmadığı konusunda ise bir şeyin aşırısının zıddına dönüşme olduğu genel kuralı ile uyumlu bir bilgi oluşunu düşünüyorum. Koku konusunun önemi ise memelilerin tümünün koku duyularının diğer duyulara göre gelişmiş olması ve taklit edilemeyişi ile de iyice ortada zaten. Görüntü ve sesi cep telefonları ile bile aktarabiliyor, dokunma ve hareketi çok farklı şekillerde yapay olarak üretiyoruz ama kokunun çakması ya da benzetiminin adı bile pek duyulmuyor. Ve parfüm endüstrisinin iyi bildiği üzere duygulara giden en kısa yol, ne kulaktan ne gözden geçiyor, burnunuzu kullanmak yeterli. gece biri, 'seviyor, sevmiyor'un 'kokuyor, kokmuyor'unu bulsa da papatyalar yolunmaktan kurtulsa diyen forum kişisi |
|
18-10-2010, 00:27 | #73 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
a) Cerrahi operasyon ile burnumuzu koku almaz hale getiririz. Bir el ile burnu kapatmak, çok kötü kokuda pek işe yaramayacaktır. Ameliyat ve sonrasında bir sürü acı, masraf olacağı gibi, güzel kokuları da kaybetmek zorunlu sonucu ile tamamen koku gitmeyip, koklayanın gitmesi gibi kötü ve son derece kişisel bir yaklaşım olacağından kimseye de hayrı olmayacak bir çözüm. Asla önermiyorum. b) Biriken maddeyi ortadan kaldırırız. Bu da yeni madde biriktirmemek ve öncekini de bir şekilde (şekli kişiden kişiye değişir) ortadan kaldırmayı gerektirir. Denenebilir, denemeye değer de. c) Dereyi ortadan kaldırırız. Duymamış olayım. Görüldüğü üzere, en iyi çözüm biriken maddeyi ortadan kaldırmak. İyi de nasıl? Biriktirmeyerek ve harcayarak/tüketerek/dönüştürerek. Bu maddeleri dereye salmazsak, birikmeyecek, önceden birikmişleri de ortadan kaldırırsak, sonuçta kokacak şey olmayınca kötü kokudan bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Söylemesi kolay ama yapması bir o kadar zor. En azından dereyi ortadan kaldırmaktan daha kolay. gece kötü kokuların geldiği yerde kötü şeyler var demektir diyen hoş kokular koklamak isteyen forum kişisi. |
|
18-10-2010, 09:46 | #74 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Sevgili Gece, Sabah kalkınca yazılarını okumak benim için büyük bir zevk. Yazı tarzın çok güzel. Tam senden beklediğim yanıtı vermişsin. Son derece mantıklı. Ancak burun ile uğraşmaktan çok daha mikro düzeye inmemiz gerekiyor. Bozunma/Parçalanma olayını atomik düzeyde incelediğimizde parçalanmada kaybedilen bilinen en küçük yüklü parçacıkların hangi yoldan nereye gittikleri ve başka hangi maddeleri oluşturdukları önemli. Kokup kokmama ise yeni oluşan maddelerin neler olduğuna bağlı... Kokuya giden ve gitmeyen yol yüklü parçacıklardan geçer diyen forum kişisi Ayrıca, sudaki oksijen tükenene kadar kokuya gitmeyen yolda yüklü parçacıkları taşır ve onlar sayesinde aslına (Su) döner diyen forum kişisi. (Çevre mühendisleri de bazıları bilerek bazıları bilmeyerek, atıksu arıtma tesislerinde diffüzörlerle atıksuyun içinde oksijen bitmesin diye hava basarlar) |
18-10-2010, 12:05 | #75 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 533
|
Eh konu madem koku bende sorayım, Haliç yaz aylarında kokuyor, İzmir körfezi ve Manda çayı yaz aylarında kokuyor da Ekim kasım aylarında niye kokmuyor. kötü kokuların geldiği yerde kötü şeyler var demektir diyen hoş kokular koklamak isteyen forum kişisine KATILIYORUM Sevgiyle kalın |
18-10-2010, 13:57 | #76 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 04-05-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 80
|
Önce; ağaçlar sadece kış aylarında yaprak dökmezler sürekli dökerler. Ekvatoral ortamda yaşayanlar da yapraklarını sürekli döker. Fakat önemli değişim göstermeyen iklim koşulları nedeniyle oluşan yeni yapraklarla sürekli yeşildirler. Yaprak bitkilerde belli bir ömrü olan uzmanlaşmış bir organ olmasına rağmen bitkiler hayvanlarda olduğu sayıda uzmanlaşmış organlara sahip değillerdir. Subtropikal ve daha çok dönenceler dışı bölgelerde soğuyan iklimle birlikte normal ömürleri bazen tükenmeden yaprakların sonu gelmeye başlar. Yapraklar köklerin topraktan aldığı suyu fotosentez sırasında oksijen ile birlikte kaybederler. Önemli su depolarıdır ve susuz kaldıklarında hemen solmaya başlarlar. Toprağın soğumaya başlamasıyla köklerin toprakla ilintisi kesilmeye başlar. Toprakta su bol olsa da osmos durmaya başlar. Suyun bitki içerisindeki dolaşımı durur. Yapraklara da artık ölmek düşer. Bitkilerin evriminde sonbaharın keşfi çok önemli buluştur. Kozalaklılar bunun yerine uzun kışlar ve buzul çağlarında kütilin, alkol ile korunma özelliklerini geliştirdiler. |
18-10-2010, 14:17 | #77 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Alıntı:
Bir su havzasında başlıca kirlilik aşırı organik madde birikiminden kaynaklanmaktadır. Derelerdeki mikroorganizmalar normalde organik atıklarla başedebilir ancak atıkların miktarı artınca sorun çıkmaktadır! Başlıca Organik Yük • Karbonhidratlar ve • Proteinlerden oluşmaktadır Oksidasyonla Parçalanma/Çürüme sonucu organik madde ortamdaki oksijeni kullanarak aşağıda okla gösterilen yönde parçalanır: Karbonhidratlar (ok) Karbondioksit + Su Proteinler (ok) Amino asitler (ok) Amonyak (ok) Nitrit (ok) Nitrat Yukarıdaki her aşamada oksijen gerekmektedir. Deredeki organik madde yükü çok yüksek olunca erimiş oksijen biter ve yukarıdaki reaksiyonlar tamamlanamaz! Bu reaksiyonların devam edebilmesi için ortamda, açığa çıkan elektronu alacak erimiş oksijen olmalıdır (Erimiş oksijen elektronu alır ve aşağıdaki reaksiyonda su yapmak için kullanır bölyece oksijen aslına dönmüş olur!) O2 + 4H+ + 4e- (ok) 2H2O Su havzasında oksijen çok azaldığında ya da tükendiğinde, pütrifikasyon (kokuşma) başlar. Organik maddenin parçalanmasıyla açığa çıkan elektronu alacak oksijen kalmamıştır. Bu yüzden, organik maddeden gelen elektron hidrojen sülfit ve amonyak gibi zararlı ve kötü kokuya neden olan bileşiklerin üretilmesinde kullanılır. (Böylece organik madde paçralanmaya devam ederken bu gazlar açığa çıkar!) Bu bileşiklerin oluşumunda zararlı mikroorganizmalar rol oynarlar. Zararlı mikroorganizmalar mevcut organik maddeyi kullanarak koku yapan uçucu bileşiklere indirgeyebilirler! (Kükürtlü ve Azotlu bileşiklerin hidrojen sülfit ve amonyağa redüksiyonu). Bu duruma kokuşarak parçalanma diyoruz. EM ilavesi bu olayın önüne geçer ve organik maddenin fermantasyon yoluyla antioksidan maddeler, doğal vitaminler, doğal antibiyotikler, doğal hormon ve biyolojik aktif maddeler gibi canlılar için son derece faydalı yararlı bileşikler oluşturarak parçalanmasına neden olur. Bir başka deyişle, bu kez organik madde parçalanırken açığa çıkan elektron, bu yararlı bileşiklerin oluşumunda kullanılır ve böylece zararlı ve kötü kokan gazların oluşumu önlenmiş olur. Sıcaklık dolaylı olarak kokuya neden olan zararlı mikroorganizmaların etkinliğini ne kadar etkiliyorsa, yararlı mikroorganizmaların etkinliğini de o kadar etkiler. Yukarda sn Ensarın bahsettiği tüm bölgelerde ve hatta Türkiye'nin her yerinde Eylül ayı sıcaklık ortalaması 25 derecenin üzerinde, ekim ayı sıckalık ortalaması ise, Türkiye'nin Batısında 20 C derecenin üzerindedir ve mikroorganizma faaliyetleri için uygundur. Ekim ayından itibaren kötü kokular azalmaya başlar Saygılar. |
|
18-10-2010, 16:16 | #78 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 04-05-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 80
|
Aslında bu tür yanıtları konu hakkında doğru bilgileri olanlar verirse bence daha iyi olacak. Bu konunun başlarında fikir yürüterek doğrulara ulaşmamız zor dediğimde bunu söylemek istemiştim. Aerobik ve anaerobik prokaryotların yaşam biçimlerini, bakterilerin hücre dışı dönüştürdüğü maddeleri, clostridium ve metan oluşturucuların oksijensiz ortam süreçlerinde sıcaklık faktörünü, oksijenli ve oksijensiz azot sabitlemenin farklarını bilmeden, düşünerek vereceğimiz yanıtlar bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir. Konuları bilmeyenlerce mantıklı görünen düşünceler doğru olarak kabul görebilir. İnsanlık tarihi, bu tür yanıtlara binlerce yıl inanç ile geçmiştir. Sonra da bilim çağı başladığında hala eski yanlışlarla bilim çatışır oldu. Beyinlerimiz eski çağ insan beyinlerinin ürünleri ile nasırlaştırılır. Ve önce annelerimiz olmak üzere çevremizin 6 yaşımıza kadar kafamıza soktuklarının doğrultusunda olanları kabul edip, bilimi ret eden 2010 yılının insanları, hastalandıklarında inançlarına ters olduğu için ret ettikleri bilgi sonucu oluşturulmuş teknolojiye başvurup MR çektirir, lazerle tedavi olur. Dua dediğimiz isteklerimizle birlikte. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara sözünü unutarak dilenir dururuz. Ve hala yanlışlarımızı sürdürüp muska da yazdırırız. Beynimizdeki null hypotesis nasırların, dar gelen ayakkabının ayak nasırlarını acıttığından bize daha fazla zarar verdiğini göremeyerek. Saygılar |
18-10-2010, 17:26 | #79 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Tamam, yazılarının dışında Dogasever'i tanımam, konunun da uzmanı değilim ama o zaman her konuştuğumuz konuda, muhatabımız kişiden diploma istememiz gibi anlamsız ve çözüm de olamayacak (diploması olan herkes o konuda her şeyin en doğrusunu biliyor demek değildir ki!) bir şekilcilikte takılır kalmaz mıyız? Tamam, fikir yürütmek bizi yanlış yollara ve sonuçlara götürebilir ama susup oturmak ve hiçbir kişi ve bilgiye güvenmemekle mi idare edeceğiz! Biz anlamayız deyip, fikirlerimizi kilit altına alacak, bir dudağı yerde bir dudağı gökte, ünvan sahiplerinin fikirlerini mi sessizce dinleyip, inanacağız. Hem bilenleri, bilgisi olanların ellerini kollarını bağlamıyor, yasaklamıyoruz ki, başımızın üzerinde yerleri olduğunu, ikide birde söylemeye gerek var mı? Sonuçta ellerimizi bağlayıp, doğru bildiklerini varsaydıklarımızı sessizce beklemek yerine, fikir yürüterek, yazıp çizerek, beynimizi, herkes için yeterli olamasa da, çalıştırmaya gayret ediyorsak, bunun neresi kötü ve acaba beynimizi hangi tutumla nasırlaşmadan kurtarabiliriz? gece diploma, kelli felli ünvan aramadan, yazan herkesi dinlemekte kendince sakınca görmeyen, çoğunluğun cahil kabul ettiği kişilerden dahi çok şey öğrendiğini, nice bilenin de bilgisini saklayışına tanık olduğunu düşünen forum kişisi |
|
18-10-2010, 18:24 | #80 | |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-04-2009
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 62
|
Alıntı:
Kuşkucuyum diyen forum kişisi. Düzenleyen Sarp99 : 18-10-2010 saat 18:29 Neden: Köşeli parantez. |
|
18-10-2010, 18:47 | #81 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
SAyin Sarp Sanırım ben konuyu daha açık anlatmalıyım. EM ilavesi oksijeni bitmiş suya oksijen vermiyor. Ben böyle bir iddiada bulunmadım. Dikkatle okursanız böyle bir iddiada bulunmadığımı anlayabilirsiniz. Organik madde parçalanırken elektron açığa çıkıyor. Bu elektron suyun içindeki oksijen tarafından kullanılıyor (suda oksijen varsa) ve sonuçta yine su üretiliyor. Bir süre sonra sudaki oksijen bitince (atıkların miktarının artmasıyla bu durum gündeme gelebilir), organik maddenin parçalanması durmuyor, devam ediyor ama bu defa par.alanma sonucunda ortaya çıkan elektron zararlı mikroorganizmaların da etkisiyle hidrojen sülfür, amonyak, merkaptanlar gibi kötü koku yapan gazların üretilmesinde kullanılıyor (organik parçalanma devam ederken). EM ilavesiyle suya tekrar oksijen verilmiş olmuyor; sadece organik maddenin parçalanmasından gelen elektron, yararlı mikroorganizmaların da etkisiyle oluşan antioksidan maddeler, yararlı doğal hormonlar, antibiyotikler, biyolojik aktif maddeler gibi yararlı bileşiklerin üretilmesinde kullanılıyor. (Yani EM yokken oluşan kötü kokulu gazların yerine EM varken yararlı bileşikler üretiliyor!). Her iki olayda da elektronun kullaınlması söz konusu. Konu özet olarak bundan ibarettir. Düzenleyen Dogasever : 18-10-2010 saat 19:59 Neden: duzeltme |
18-10-2010, 19:33 | #82 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
|
Alıntı:
"Bizi böyle yanlış yollara sevk edebilir" derken, sizden bir önceki mesajda benim açıklamamı mı kastediyorsunuz ya da benim açıklamamın yanlış olduğunu mu kastediyorsunuz anlayamadım? Saygılar. |
|
19-10-2010, 00:47 | #83 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Bu konuda haklı sayılabilirsiniz. fakat doğru bildiğimiz bilgilerin doğruluğunu nasıl doğrulayacağız? Benim hissettiğim, sorulan sorular karşısında, kişilerin o konuda ne bildikleri ya da ne bildiğini zannettiğidir. Cevap versin ki, eğer bildiği şey yanlış ya da eksikse bilen kişilerin de bunu tamamlama şansı olur. Bu yazacağım sözü lütfen yanlış anlamayın. Birçoğumuz şu hisse kapılabiliriz. Söz bilirsen söz söyle, sözünden hisse alsınlar. Söz bilmezsen sükût eyle seni... sayın Emre Albayrak arkadaşımızın dediği gibi, istenirse milyonlarca sorunun karşılığını internette rahatlıkla bulabiliriz. Ya da ciddi sitelerden kes yapıştır yaparak sorulara cevap da verilebilinir. Saygılar, sevgiler. Düzenleyen Cumhur Tonba : 19-10-2010 saat 16:23 |
|
19-10-2010, 22:50 | #84 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 533
|
Sayın Doğasever, 77 numaralaı mesajınızdaki reaksiyonların hangileri çevreye enerji vererek ya da cevreden enerji alarak oluşuyor. Oksijen miktarının sizin de belirttiğiniz gibi kokusmanın engellenmesini engelleyen en önemli unsur olduğuna bende katılıyorum. Suyu oksijen açısından zenginleştirmenin bu konudaki en uygun, en ekonomik çözüm olduğunu düşünüyorum. Sevgiyle kalın Düzenleyen ensar : 19-10-2010 saat 23:50 |
20-10-2010, 05:46 | #85 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
|
Sayın doğasever topraktaki organik karbonun nasıl bir süreç içinde mikro organizmalar tarafından kullanılarak korbon dioksite indirgenir ve bitkilerce alınabilir forma geçer, tabi soruma diğer arkadaşlar da cevap verirlerse teşekkür ederim. |
|
|