10-05-2010, 23:23 | #31 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 22-07-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 442
|
Alıntı:
|
|
10-05-2010, 23:27 | #32 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 22-07-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 442
|
Alıntı:
|
|
11-05-2010, 01:06 | #33 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-07-2009
Şehir: İzmir Zeytinlibahce/Aliaga
Mesajlar: 809
|
Arkadaslar selamlar sanirim burada ilac kelimesi kafa karistirdi, bu bolumde bahsedilen zararlilarla dogal mucadelede kullanilan ilaclar (yontemler) sn bahtiyar02 arkadasimizin ozlemini duydugu dogal yontemlerle ayni. Cokda genis bir yelpazeye sahip degiliz fakat tamamen yeterli. Bu bolumde ilac olarak bahsedilen bir derde, hastaliga care olan anlamindadir, sn denizakvaryumu arkadasimiz bugun guzel bir calisma yaparak dogal uretimde zararlilarla mucadelede kullandigimiz urunleri ilgili bolume tasidi, kendisine tesekkur ederim. -Kaolin :Tamamen dogal, sizin dis macununuzda, kreminizin icindede var. Hicbir canliya zarar vermeden, oldurmeden, son derece basarili -Delfin wg :Biyolojik bir urun, bakteri, son derece guvenli, tamamen ekolojik dengeyi koruyarak mucadele - EMA : (Etkin mikroorganizmalar) en cok ihtiyac duydugumuz seyi topraklarimiza kazandiriyoruz. - Kukurt / Sistemik bakir (ecosert sertifikali) -Diger biyolojik (bakteri) urunler Arkadaslar ilac diye bahsedilen urunler iste yukarida belirtilenler, siz bakmayin kimyasal zehir sektorunun cesitliligine, onlarin reklamlarina yukaridaki urunlerle mucizeler yaratirsiniz. Bahtiyar02 arkadasimizin ozlemini duydugu , bitkilerden yapilan dogal ilaclar bizimde savunup destekledigimiz yontemler, sn Mine pakkaner hanimefendinin bu konuda cok guzel yazilari var, onlarida bu bolume ****** ekleyecegiz saygilarimla Düzenleyen Zeytinlibahçe : 11-05-2010 saat 07:18 Neden: ek |
11-05-2010, 10:30 | #34 |
Ağaç Dostu
|
Masanobu Fukuoka, doğal tarım hareketinin Japonya'daki önemli sözcülerindendir. Japonya'nın küçük bir köyünde 60 yıldır sürdürdüğü doğal tarım yöntemiyle, doğanın kendini ve insanı nasıl onarabildiğini kitabında bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Kitap, doğal hayat, doğal tarım ve doğal beslenme üzerine pek çok felsefi bilginin yanı sıra önemli bir deneyimi sunuyor. Modern tarımın yok edici etkilerini tersine çeviren 60 yıllık bu doğal tarım çiftliğinde,1950'den beri toprak sürülmüyor. Tarım makineleri, tarım ilaçları ve sûni gübre kullanılmıyor. Budama yapılmıyor, yabanî otlarla mücadele edilmiyor. Buna karşın, alınan mahsûl endüstriyel çiftliklerin verimliliğiyle boy ölçüşüyor. Dahası, bu doğal tarım yöntemi hiçbir kirlenme yaratmıyor. Üstelik diğer geleneksel ya da modern tarım yöntemlerinden daha az emek gerektiriyor. Ekolojik yıkım senaryolarının gerçeğe dönüştüğü günümüzde M. Fukuoka, doğal dengeyi bozmadan yaşamanın yollarını yarım asırdır sürdürdüğü Doğal Tarım pratiğiyle ortaya koyuyor. ------------------------------------------ |
11-05-2010, 10:37 | #35 |
Ağaç Dostu
|
Kendine Yeten İnsan Sağlık ve mutluluğun, yaşamı basitleştirerek doğaya yakın olmaktan geçtiğini söyleyen Henry David Thoreau, bitkileri ve toprağı kendi haline bıraktığımızda en yüksek verimi alacağımızı savunan biyolog Masanobu Fukuoka ile Salihlili çiftçi Mehmet Dede'nin sofrasında buluşuyor; Gökeyüp köyünün çömleklerine kaşık sallıyor. Yer, Salihli'ye bağlı Gökeyüp beldesi. Kıraç tepelere bakan eski bir köy evinin avlusundayız: 'Sen kaç yıl okudun' diye soruyor. Düşünüp cevap veriyorum: '18 yıl.' 'Ooo, çok şey biliyorsundur' diyor. 'Markete un gelmezse, tüpüm olmazsa, kalorifer yanmazsa nasıl hayatta kalabileceğimi öğretmiyorlar okulda' diyorum. Yaşama dair pek az şey bildiğine eseflenen Mehmet Dede'nin elleri, asıl bilenin o olduğunu gösteriyor. O bilge, bense pamuk elli şehir kızı. Yoldan ırak, kentten ırak bir toprak parçasında kalsam başımı sokacak bir kulübe kurabilir, dereden balık tutabilir miyim? Toprağı eşelesem birkaç kök yabani patates çıkar mı? Kalmış mıdır bir yerlerde yabani buğday başağı? Ahlatlar doyurabilir mi medeniyetin kof bolluğuna alışmış aç gözlerimi? Kapatsam o şımarık gözleri, varsam Amerika'daki bir zamanların Walden Gölü'ne. Yıl 1845. Genç bir adam kentteki hayatını bırakıp ufacık bir kulübe inşa eder. Kulübede yaşadığı sürece doğayı gözlemekle yetinmez, onu en yakın dostu bilir. Anarşist ruhunu yeni aşkıyla buluşturan adam her gün saatlerce yürür. Göl kenarındaki yaşantısının tenine dokuduğu özü, 'Koruluklara gittim, yaşamın sadece en gerekli ihtiyaçları ile karşı karşıya kalabilmek ve yaşamın bana öğretebileceği bir şey olup olmadığını anlamak için, ki ölürken gerçekten yaşamış olduğumu hissedebileyim' diye kelimelere döker. Her şeyi basitleştirmekten yana olan, gerekirse günde bir öğünle yetinmeyi öğütleyen, 'İhtiyaçlarınızı azaltın' diye kükreyen genç Henry David Thoreau sonraki yıllarda şiir gibi anlatacaktır doğayla tükenmez dostluğunu. 'Sağlık ve mutluluk, yaşamı basitleştirerek doğaya yakın ve uyumlu ilişkiler kurarak gerçekleşebilir' der. Para hırsını cinayetten daha zararlı bulan ve yaşama, şiire, felsefeye köstek olduğunu düşünen Thoreau, bu azıcık hüzünlü sonbahar gününde Gökeyüp'te olsaydı neler hissederdi? Keşke Thoreau'yu Japon düşünür Masanobu Fukuoka'yla buluşturabilseydim Gökeyüp'te. Gönlü güzel, yüzü güzel kadınlar bize haşhaşlı gözlemeler pişirselerdi uzun olacağı baştan belli günün sabahında. Bahçede yakılan meşe odunlarının arasına istiflenmiş çömlekleri, ucu çengelli sopayla soğumak üzere etrafa serpiştirdikten sonra yüzü gözü is içinde otursaydık sofraya. Evin kızları bahçenin otuyla, sebzesiyle, kuruttukları nohutla şöyle güzel bir türlü pişirmiş olsalardı. Yanında yine o güzelim Gökeyüp çömleklerinden birinde pişmiş bulgur olsaydı dumanı tüten… Tencere dibin kara diye bakakalsaydık. O da bize gülseydi katılarak. Fukuoka ne derdi Amerikalı gönüldaşına? Ege'nin en asil, en dayanıklı toprak tencerelerini üreten Gökeyüplü kadınların içten bakışları altında sazını alıp yanık sesiyle Veysel'in türkülerini söyler miydi Mehmet Dede? Kızlar sessizce yanaşıp birer tane daha çay doldururlar mıydı gittikçe koyulaşan sohbeti bölmekten çekinerek? Fukuoka, seksen yıllık hayatının bilgeliğiyle Ekin Sapı Devrimi'ni anlatır mıydı Mehmet Dede'nin sazı sözü bittiğinde? 'Doğa değişmez ancak doğaya bakış şekli bir çağdan diğerine sürekli değişir' der miydi? Sonra, 'Herkes ‘doğa'nın iyi bir şey olduğunu düşünür ancak çok azı doğal olanla olmayan arasındaki farkı kavrayabilir' diyerek iç çeker miydi? Masanobu Fukuoka, 1913'te Japonya'nın güneyinde bir köyde doğdu. Mikrobiyoloji eğitiminden sonra bitki hastalıkları alanında çalıştı. Ani bir kararla köyüne dönüp yaşamı haline gelen teorisini işleme koydu. 40 yıllık çalışması sonucunda bitkileri ve toprağı kendi haline bıraktığımızda en yüksek verimi alacağımızı söyleyen Fukuoka, her çiftçinin kendi çevresini gözlemesi ve çalışmalarını bu yönde sürdürmesi gerektiğinin altını ısrarla çiziyor. Bu öncü adam 'hiç bir şey yapmama' adını verdiği yöntemle bir çiftçinin kısa sürede tarlasını tohumlayabileceğini, hasat dönemi dışında pek çok işin tek başına yapılabileceğini söylüyor. Birbiriyle ilgisiz gibi görünse de Thoreau, Fukuoka ve Gökeyüplü kadınların ortak yönü toprakla olan ilişkileri ve kendine yeterli bir yaşamın ipuçlarını vermeleri. İnsanın yemeğini pişireceği tencereyi en sadık dostu topraktan yoğurması ve onu neredeyse hiç alet kullanmadan var edip yaktığı ateşle, açık havada pişirmesi ve Anadolu Tanrıçalarının bedenini andıran bu güzelim çömlekleri üretmesi. Onlar tencereyi hem yapıyor, hem de kullanıyor. Bu yazıyı Buğday Derneği'nin çabalarıyla kurulan, Atlas'ın da desteklediği Ekolojik Pazar’ı gezdikten sonra yazdım. Pazarda tanıştığım tüm üreticilerin yüreğinde birer ekin sapı devrimcisi gördüm ben. Kimi asırlardır aynı yörede yaşamış bir ailenin ferdi, kimi kentten köye göçmüş bir doğa gönüllüsü idi. Bilge zeytin ağaçlarının yağı, akasya kokulu bal, değirmende öğütülmüş mısır unu, dağdan toplanmış şifalı ot, bez torbalar içinde nohut, barbunya, fasulye... Bunların hepsi ve fazlası vardı pazarda. Onlar önce doğanın cömertliğine inanmışlardı. Sonra da kendine yeterli bir yaşamın adımlarını atmışlardı. Fukuoka, kendi yiyeceğini üretemeyen bir toplumun uzun ömürlü olamayacağını söyler. Ne dersiniz, bir saksıya maydanoz veya fesleğen ekerek, birkaç kök biber yetiştirerek başlar mı dersiniz yüreklerimizdeki devrim?. Tijen İnaltog / |
11-05-2010, 13:47 | #36 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 22-07-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 442
|
Alıntı:
Düzenleyen bayindirmevki : 11-05-2010 saat 13:48 Neden: ek yazı |
|
11-05-2010, 14:32 | #37 |
Ağaç Dostu.
|
Sevgili bayindirmevki Sevgili denizakvaryumu'nun yazısında "Fukuoka, kendi yiyeceğini üretemeyen bir toplumun uzun ömürlü olamayacağını söyler" denilen gibi bu kelimeler herşeyi özetliyor. Neden kendi tohumumuzu eskisi gibi kendimiz üretmeyelim. Sevgili denizakvaryumu; Paylaşım için çok teşekkür ederim. Tüm dostlara saygılar. |
11-05-2010, 20:47 | #38 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 22-07-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 442
|
Alıntı:
"Fukuoka" bunu alabildiğine basit ve kolay yapmayı öneriyor. Yaparken de bilgiyi değil bilgisizliği övüyor. Doğayı anlamanın boşunalığını anlatıyor. Okumak lazım. Bam başka bir bakış acısı. Sanırsam "Fukuoka"yı tartışmak bizim en son yapacağımız iş. Doğayı iyice anlamanın veya anlamaktan vazgeçip kabul ettikten ve kendi haline bıraktıktan sonra. Benden de tüm dostlara saygılar. Size de iyi bir noktaya parmak basıp beni buralara getirdiğiniz için teşekkürler Bahtiyar. |
|
11-04-2020, 22:03 | #39 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 11-04-2020
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 1
|
Fukuoka nerede bilgisizliği övüyor, Fukuokayı tartışmak için önce okumanız gerekir, Doğayı anlarken modern analitik düşünceyi değil, holistik bir gözle doğaya doğanın gözünden bakmayı önerir. Alıntı:
|
|
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|