26-11-2005, 12:13 | #1 |
agaclar.net
|
Subasar Orman Ekosistemlerinin karekteristikleri
Sayın Ercan Yeni'nin 1. Çevre ve Orman Şurasında sunduğu tebliğin tam metni BİZİM MANGROVE'LARIMIZ; SUBASAR ORMAN EKOSİSTEMLERİNİN KARAKTERİSTİKLERİ VE BU EKOSİSTEMLERİN KORUNMASINDA KARILAŞILAN SORUNLARIN ÇÖZÜM İLKELERİ 1.GİRİŞ Tropikal kuşağın subasar/sualtı Mangrove ormanlarının eşdeğeri olan subasar ormanlar ülkemizin bulunduğu ılıman kuşakta yok denecek kadar azdır. Ülkemiz kuşağımızın en geniş subasar orman ekosistemine sahiptir. Suyun varlığı ve devamlılığı bu ormanların temel sorunudur. Aynı zamanda, taban arazilerde yeralan bu ekosistemlerin üzerinde kurulduğu toprağın verimliliği nedeni ile arazi kullanım talebi de ayrı bir tehdit olarak algılanmaktadır. Avrupa'daki en büyük alüvyal-subasar ormanlar İğneada Longos Ormanları'dır. Alanı yaklaşık olarak 1.800 ha. dır. 2. ALÜVYAL-SUBASAR ORMANLARIN ÖZELLİKLERİ İğneada Alüvyal-Subasar Longos Ormanları'nın oluşum süreci, dokusu, gelişimi, morfolojik özellikleri, suyun mekanik etkisi, kimyasal etkisi ve biyoçeşitlilik yönünden özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1)orman, 2)dere, 3)subasar alüvyal orman, 4)sazlık/bataklık saha, 5)göl, 6)kıyı bandı, 7)deniz ekosistemleri ile saha karakterize olur. Alüyyal ormanların bulunduğu yerlerin temel karakteristiğini yukarıdaki bileşenler oluşturmaktadır.
3. ALÜVYAL-SUBASAR ORMANLARA SU İLE GELEN HAYAT Alüvyal-subasar ormanlarda su, ekosistemin oluşmasına neden olan en önemli etken olduğu gibi varlığını devam ettirmesinde de temel eleman olmaktadır. Suyun alüvyal ormanın oluşmasında ve devamındaki rolü İğneada örneğinden yola çıkarak aşağıda maddeler halinde verilmiştir:
4. ALÜVYAL-SUBASAR ORMANLAR NEDEN ÖNEMLİ? 4.1- ZENGİN BİYOÇEŞİTLİLİK (TÜR, EKOSİSTEM VE EKOLOJİK SÜREÇ ÇEŞİTLİLİĞİ): Buradaki incelemede model olarak ele alınan İğneada Longosları'nda aşağıda sıralanan ağaç türlerinden oluşan zengin karışımlı doku sözkonusudur, 1800 ha. lık alanda aşağıdaki ağaç türlerini görmek mümkündür;Dişbudak 3 tür(Fraxinus oxycarpa, F.angustifolia, F. excelsior),Karaağaç 2 tür(Ulmus glabra, U. carpinifolia), Akçaağaç 4 tür(Acer pseuodoplatanus, A. trautvetteri, A. platanaoides, A. campastre), Kavaklar 3 tür(Populus tremula, P. alba, P. nigra),Gürgen 2 tür(Carpinus betulus. ve C. orientalis),Meşe 6 tür (Quercus robur, Q.hartwissiana, Q. frainetto, Q. petraea, Q. infectoria, Q.cerris), Kızılağaç 1 tür (Alnus glutinosa), Kayın 1 tür(Fagus orientalis),Ihlamur 1 tür (Tilia argentea), Üvez 2 tür (Sorbus torminalis, S. aucucarpa), Ceviz 1 tür (J. regia), Yabani armut (Prunus spinosa), Söğüt 3 tür (Salix alba, S. viminalis, S. caprea), olmak üzere 30 kadar ağaç türü ile karışımlar oluşturan Longos ormanları Bitki Sosyolojisi bakımından çok ilginç özellikler göstermektedir. Üvez gibi, ülkemizin bir çok yerinde küçük ağaç olarak adlandırılan ağaççıklar burada ağaç formundadır. Yukarıdaki türlere ek olarak; Yabani elma(Pirus communis), Alıç(Crateagus monogyna, C. oxycantha), Muşmula(Mespilus germanica), Kızılcık(Cornus mas) gibi ağaççık formunda türlerle beraber ağaç ve ağaççık toplamı 35'i geçmektedir. Bunun yanında; Fındık(Coryllus avellana), Orman gülü(Rhododendron ponticum), Kocayemiş(Arbutus unedo), Çoban püskülü(İlex aquifolium), Funda(Erica arborea, E. verticillata), Ayı üzümü(Vaccinium arctostaphyllos), Phyllyrea sp, Sparteum sp, gibi türler de orman dokusuna katılmaktadır. Ayrıca, sahada otsu ve odunsu türlerle beraber toplam bitki türü sayısı halen burada yürütülmekte olan Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal kaynak Yönetimi Projesi (GEF-II Projesi) tarafından yaptırılan araştırmada 600 civarında olarak tespit edilmiştir. Özellikle kumul bitkileri nadir türler olarak ortaya çıkmaktadır. Aynı araştırmada yerli ve göçmen olmak üzere 190 kuş türü, 49 memeli(çoğunluğu yarasa), 19 balık ve çok sayıda böcek türü sahanın biyolojik zenginliğinin tür boyutudur. 4.1.1- NADİRLİK VE HASSASLIK: Karasal orman, dere, alüvyal orman, çayır, saz, bataklık, göl, kumul, kıyı, deniz ekosistemlerinin bir arada ayrılmaz birlikteliği ekosistem ve habitat çeşitliliği yönünden de önemli bir boyuttur. Longos ormanları ekosisteminde çok çeşitli canlı ve cansız ögelerin birlikteliği ile oluşan sistemin nadirliği de tek tek türlerin nadirliği kadar önemlidir. Yukarıda da belirtildiği gibi bu sistemin her şeyi suya bağlıdır. Suyun varlığı ve devamlılığı üzerinde meydana gelecek her türlü olumsuz etki sahayı yok etme sürecini başlatır. Ekosistem bu açıdan çok hassastır. Üstelik, ılıman kuşakta tropikal mangrove ormanlarını karakterize eden bu tip suya dayalı orman yapısının çok nadir olması bu sahayı çok önemli kılmaktadır. 4.1.2- YOKOLMA SÜRECİ: Ülkemizde subasar ormanlar maalesef büyük oranda tahrip edilmiştir. Prof. Dr. Besalet PAMAY'ın 1967 yılında yayınlanan 'Demirköy- İğneada Longos Ormanlarının Silvikültürel Analizi ve Verimli Hale Getirilmesi İçin Alınması Gereken Silvikültürel Tedbirler Üzerine Araştırmalar' adlı eserinde Türkiye'deki Alüvyal-Subasar orman özelliği gösteren sahaları 9500 ha. olarak belirtmektedir. Bu eserde ormanların İğneada'dan başka, Hendek-Süleymaniye(1650 ha.), Adapazarı –Dokuma-Döşeme(3000 ha.), Adapazarı-Meşeligöl(500 ha.), Karasu-Turnalı-Acarlar(3000 ha.), İzmit-Büyükderbent(250 ha.),Sinop-Bektaşağa-Aksaz(100 ha.) olarak bildirilmektedir. Maalesef, bu ormanların toplam alanı 1967'deki verinin üçte biri kadardır. PAMAY'ın eserinde adı geçmeyen Sinop-Sarıkum-Keçi Deresi Dişbudak ormanları da Sinop-Ayancık asfaltı nedeni ile yaşanan drenaj sorunu yüzünden sağlıksız yapıdadır. Kızılırmak Deltası'nı gezerken Longos ormanı dokusundaki ormanların çok minik kalıntılarını görmek imkanı vardır. Maalesef bu sahada da korumaya değecek kadar büyüklükte kapalılığa sahip alüvyal-subasar orman kalmamıştır. Yukarıda sayılan diğer yerlerde de durum hiç de iç açıcı değildir. Türkiye'deki en iyi yapıdaki alüvyal-subasar ormanlar Kırklareli-İğneada'da kalmıştır. Alan olarak 1800 ha. civarındadır. Bu sahanın 1450 ha. Saka Gölü Longozu Tabiatı Koruma Alanı olarak koruma altındadır. Buna karşın, 1997 yılında bu sahadan orman ürünü(odun) üretimi yapılmıştır.Tabiatı koruma alanı içinde bir de fidanlık vardır. Dişbudak ağacı odununun değerli olması da kaçak kesimlere neden olmaktadır. Yani alan olarak daralma hızı çok yüksektir. Görüleceği üzere elimizdeki en iyi örnek de büyük risk altındadır. Bu sahada GEF-II Projesi'nin uygulanıyor olması korunması için bir şans olmuştur. İğneada Subasar-Alüvyal ormanlarının da dokusu fazlaca bozulmuş olup, orman içine yapılan kaçak yerleşmeler ve yoğun hayvan otlatması nedeni ile orman çökmektedir. Ormandaki yaş dağılımı bozulmuştur. Çökmenin temel nedeni hayvanların genç ağaç fertlerini özellikle Dişbudak gençliğini tamamen yemesidir. Dişbudak fidanlarının bir yaşındaki sürgünlerinin de yeşil ve yenebilir olması, hayvanlarca lezzeti nedeni ile de tercih edilmesi bu ağaç için saha içinde negatif seleksiyona neden olmuştur. Subasar orman içinde Dişbudak fertlerinin frekansı azalmaktadır. Meşe, Üvez gibi ağaçların fidanlarının yapraklarındaki tanen ve diğer maddeler nedeni ile hayvanların bunları yememeleri sonucu türlerin frekansı ise artmaktadır. Bu durumda asli ve klimaks tür olan Dişbudak yerini antropojen etki ile sayıca az diğer türlere yerini terk etmeye zorlanmaktadır. Sahada Dişbudak (Fraxinus angustifolia ve F. excelsior), Karaağaç (Ulmus glabra ve U. carpinifolia),Akçaağaç (Acer pseuodoplatanus, A. trautvetteri, A. platanaoides, A. campastre) Gürgen (Carpinus betulus ve C. orientalis ),Ceviz (Juglans regia), Ihlamur(Tilia argentea) gibi ağaçların buradaki fertleri de aynı şekilde yok olmaktadır. Yani, çok tabakalı, çok sayıda türden oluşan özgün longos ormanı dokusu hızla değişmektedir. 1967 yılında %61 oranında olarak belirtilen Dişbudak hakimiyeti bu gün Meşe ve Üvez lehine bozulmuştur. Bu doku değişimi orta ve alt tabakada da kendini göstermektedir. Bazı türlerin lehine, bazılarının ise aleyhine gelişen ve geleneksel dokuyu bozan süreçler de hızlı işlemektedir. 4.2- POTANSİYEL TEHLİKELER: Ülkemizde yukarıda belirtilen değişik yerlerdeki subasar ormanlarımız özellikle su kaynakları kurutularak, kesilerek, tarla açılarak, yoğun otlatma yapılarak vb. şekillerde küçültülmüştür. Bu gelişmelerin nedenini sorgularsak; bu ormanların üzerinde geliştiği bölgelerimizin aşağıdaki özellikleri bize durumu açıklayabilmektedir. Alüvyal Toprağın Üretkenliği nedeni ile Kurutulması: Alüvyal topraklar kurutularak çok çeşitli zirai bitkilerin üretimine veya kurutulmadan pirinç tarımına uygun sahalar olarak görülmektedir. İşlenmesi de kolaydır. Mera olarak kışın ve yazın oniki ay ot ve yeşil bitki bulunması nedeni ile ot veriminin yüksekliği otlatma(hayvancılık) için de uygun olduğu görüşünün öne çıkarılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, bu topraklar kumsal ve alüvyal topraklarda yetişebilen tarım bitkileri için uygun nitelikler içerebilmektedir. Ancak, suyun kurutulması halinde (subasar niteliğin tarım için ortadan kaldırılması durumunda) kil ve organik materyal ile beslenemeyen toprak yağmurlarla da yıkandığından toprağın verim gücü düşmektedir. Suyun Varlığı: Alüvyal ormanları besleyen su kaynakları mevcut yerleşimlerin tarımsal sulama ve içme suyu temini, hatta elektrik üretimi amacı ile değerlendirilmesi isteğini de öne çıkarmaktadır. Kaliteli Orman Ağaçlarının Varlığı: Ekosistemin üretkenliği kendini subasar ormanlardaki ağaçların boy ve çaplarında, yıllık artımlarında ve kaliteli gövdelerinde ortaya koyduğundan, bu sahalardaki orman işletmeciliği kalın çaplı türleri hedeflemektedir. Taban Arazilerin İklim Olarak Ilımanlığı: Taban arazilerin iklim olarak daha ılıman yapısı nedeni ile subasar orman sahalarının yerleşme baskısı altında kalması söz konusu olmaktadır. Turistik Tesisler ve Kullanımlar: Deniz turizminin, kıyı kullanımı ve kullanma suyu ihtiyacı nedeni ile gerek orman, gerek kumul bitkileri ve gerekse sahaya gelen su miktarı üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Deniz Kıyılarının Yazlık Konut Olarak Değerlendirilmesi ve Yapılaşma Talebi: Denize kıyısı olan subasar ormanların ikinci konut olarak kullanılma amaçlı olarak talep edilmesi bu baskının kaynağıdır. Halbuki alüvyal toprakları olan bu sahalar deprem riski açısından yerleşmeye hiç de uygun değildir. Ayrıca bu saha dışında da olsa yerleşmeler su ihtiyacı nedeni ile bu ormanlara gelen derelerin suyu üzerinde önemli bir risktir. Çok sayıda açılan artezyen kuyusu taban suyu düzeyi üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Saz Kesimi: lagün gölü ve orman arasında kalan yaban hayatının önemli barınma ve besin alanı olan sazlıkların dekoratif veya başka amaçlarla kullanımı söz konusudur ve durum baskı oluşturmaktadır. Usulsüz ve Kaçak Avcılık: Subasar ormanların içinde ve kenarındaki lagün gölleri besince zengin sahalar olduğundan göçmen kuşlar tarafından tercih edilmektedir. Göçmen kuşlar üzerinde de avcı baskısı söz konusudur. Subasar ekosistemlerdeki Göller içindeki balık varlığı da ayrıca çekicilik yaratmaktadır. Artan Nüfusun Gıda ihtiyacı: Artan nüfus tarla ve su gibi üretim araçlarına ihtiyaç duymaktadır. Tarım alanları yoruldukça yeni ve daha verimli sahalara ihtiyaç duyulmaktadır. Aynı zamanda hayvancılık maliyetlerinin de düşürülmesi için geniş ve uzun dönem kullanılabilecek meralara ihtiyaç duyulmaktadır. Kıyı Yolları: Karadeniz kıyı şeridi kumsalları yol yapımı nedeni büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Kıyı kumulları ve subasar ormanların bulunduğu deltalardan geçen yollar nedeni ile bu sahaların bütünlüğü ve su dengesi bozulmaktadır. Karadeniz kıyısı ülkelerinin bu şekilde uyguladıkları yanlış yol politikası nedeni ile çok nadir olan kumul bitkileri de yokolma süreci içindedir. 5.SUBASAR ORMAN EKOSİSTEMLERİ NASIL KORUNMALI? KORUMA İLKELERİ: Subasar-Alüvyal Orman Ekosistemleri aşağıdaki ilkeleri sağlayacak şekilde yönetilmelidir; Korunacak temel bileşen su'dur. Bu amaçla yapılacak su yönetim planında aşağıdaki hususlar gözetilmelidir;
Ülkemizin bulunduğu kuşakta artan sulama, kullanma ve içme suyu kaynağı ihtiyacının karşılanması için insanlığın arayışlarına karşın suya bağımlı nadir ekosistemlerden Alüvyal-Subasar ormanların korunması sorunları ivedilikle çözüm bekleyen sorunlardır. Bu korumanın bir koruma statüsü gerçekleştirilmesi de bir yönetim kararıdır. Esas olan, bu sahaların sürdürülebilir yönetimi amacının gerçekleştirilmesini sağlayacak olan en küçük çaba ile kurulacak, en küçük bir örgütlenmedir. Bu ise, işlerlik ve güçlü olma bakımından, yerel ve ülke düzeyinde katılımcı bir örgütlenme şeklinde olmak zorundadır. KAYNAKLAR 1) ÇOLAK, A.H.,(2001). Ormanda Doğa Koruma. Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü yayını. 2) JACCARINI, V. ve MARTENS, E.(1992).The Ecology of Mangroves and Related Ecosystems. 3) KABII, T ve BACON, P. (1997). Protection of Wetlands and Coastal Lands and Their Habitats. XI.Ormancılık Kongresi Tebliği. 4) LAMMERTS van BUEREN, E.M. and DUIVENVOORDEN, J.F(1996).Towards Priorities of Biyodiversity Research in Support of Policy and Management of Tropical Rain Forests. A Contribution to the Conservation and Wise Use of Tropical Rain Forests. The Tropenbos Foundation, Wageningen, The Netherlands. 5) PAMAY, B.(1967). Demirköy-İğneada Longos Ormanlarının Silvikültürel Analizi ve Verimli Hale Getirilmesi İçin Alınması Gereken Silvikültürel Tedbirler Üzerine Araştırmalar. Orman Genel Müdürlüğü yayın no:451 Ercan YENİ Orman Yüksek Mühendisi |
|
|