agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üretim, Bakım, Düzenleme, Temel Malzemeler > Organik Tarım
(https)




Beğeni Düzeni2Beğeniler
  • 1 Gönderen tolga81
  • 1 Gönderen Querqus

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 26-12-2008, 22:21   #1
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Organik tarım, doğal tarım mıdır?

Organik tarım, doğal tarım mıdır?

Organik tohumlar üç-beş büyük tekel tarafından üretiliyor ve tüm dünyaya dağıtılıyor. Bu durum, biyoçeşitliliği ve güvenliği, yani bir anlamda da farklı coğrafyalarda farklı çeşitlilikte ürün yetiştirilebilmesini engelliyor

Her geçen gün doğal olmayan ürünlerin kanser ya da diğer hastalıklara neden olduğuna dair basında, medyada çıkan birçok haberle karşı karşıya kalan ya da birebir yaşayan insanlar neredeyse panik içerisinde mümkün olduğunca, imkanları ölçüsünde doğal ürünlere yönelmeye çalışıyorlar. Apartmanda, okulda, kışlada, villada ya da köyündeki evinde yaşayan, giyinen, seyahat eden (otomobil, otobüs, uçak, gemi) ve dışarıda karnını doyuran, hastalanınca hastaneye giden, tedavi olan veya sağlığını kontrol ettiren, dolayısıyla hiçbir zaman doğal ortamda yüzde 100 yaşayamayan günümüz insanı için bunu yapmanın tek yolu da, “doğallık” özelliği ile satışa sunulan organik sertifikalı ürünleri kullanmak, satın almak.

Tüketici bu ürünleri tercih ederken, bunların doğal tarım yolu ile veya doğal yöntemlerle üretildiğine dair kafasında oluşan ya da oluşturulan imajla karar veriyor. İnsanlar, tüketici zirai ilaçlar, genetiği değiştirilmiş, hormonlu, inorganik gübrelerle (granül gübre) üretilen ürünlerin kansere ve diğer çeşitli hastalıklara neden olduğunun bilincine geç de olsa varmaya başladı. Tüketiciler, bu ürünlerden kaçarken sığınacakları bir liman arıyor. Yağmurdan kaçarken de doluya tutulmak istemiyorlar. İşte, günümüz ekonomisi de bu noktada, tüketicilere tutunacak bir dal olarak organik ürünleri sunmaya çalışıyor.

Oysa ki, uzatılan bu dal, organik ürünlerin, tüketicinin kafasındaki algının aksine doğal tarım (ekolojik) yolu ile bize ulaşmadığının farkında değil. Konuya girmeden isim konusunda da netleşmek gerek, bu organik lafı doğru sözcük değil, doğrusu buna ekolojik ürün denilmesi yani doğal ürün. Örneğin bilgisayarlar yaşamımıza girdiğinde computer diye adlandırılıyordu, daha sonra bilgisayar oldu, ki iyi de oldu, doğru oldu; sanırım ve umarım organik isminin de Türkçemizde, doğal tarım ve doğal ürün olarak söylenmesi gerçekleşir.

Bu noktada, organik tarımın doğal tarımla eşanlamlı olup olmadığını ve tüketicinin kafasındaki “organik ürün doğal yetiştirilmiş üründür” imajını iyice bir sorgulamak gerekiyor. Doğal tarım ya da diğer bir deyişle ekolojik tarım; zirai mücadele ilaçları, ticari (inorganik) gübreler, hormonlar ve sentetik organik maddeler kullanılmadan yapılan tarımsal üretimdir. Bu maddeler kullanıldığı halde yapılan tarımdan üretilen ürünün organik olma özelliği ortadan kalkmaz, ama ürünün doğal yapısı bozulmuş olur, ürün artık doğal ürün değildir. Doğal tarımda hedef ürün miktarını değil kaliteyi artırmak, bunu yaparken de insan sağlığını ve ekolojik dengeyi ve çevreyi korumak ve sürdürülebilirliktir.

Ayrıca, günümüzde bir ürünün organik ürün sertifikası alabilmesi için bazı kriterlere uyması gerekiyor, ki bunların en başında da o ürünün üretiminde organik sertifikalı tohum kullanılmış olması geliyor. Ancak, büyük çiftçilerin kullandığı organik sertifikalı tohumlarla küçük çiftçilerin doğal tarımda kullandığı doğal tohumlar aynı değil aslında. Organik tohumlar şu anda üç-beş büyük tekel tarafından üretiliyor ve tüm dünyaya dağıtılıyor. Tüm dünyaya bu tekellerden yayılan tohumlar ise biyoçeşitliliği ve güvenliği, yani bir anlamda da farklı coğrafyalarda farklı çeşitlilikte ürün yetiştirilebilmesini engelliyor. Biyoçeşitlilikte bu daralmanın ekolojik sistemi nasıl değiştireceği ise henüz pek sorgulanmıyor ve bilinmiyor. Yani aslında doğal ürün imajı altında pek de doğal olmayan, hatta kendisi de ekolojik sisteminden koparılmış bu tohumların başka ekosistemlere taşınmasından ve kullanılmasından ortaya çıkacak yeni mutasyonların sonuçlarını kimse hesaba katmış değil. Ekolojik sisteme ve sağlığımıza zarar verebilecek yeni bir şey üretiliyor ve satılıyor, kullanılıyor, farkında değiliz ya da sonuçlarını kestiremiyoruz.

Kanun küçük çiftçinin önünü kesiyor

Yasal mevzuata baktığımızda da, organik ürünün tanımı yapılırken organik tarımda kullanılan materyalin “organik girdi” olarak adlandırıldığını görüyoruz, ki bu da yukarıda bahsettiğimiz organik tohum kullanılmasını yasal olarak zorunlu kılan bir ifadedir. Yani yasalar da aslında belki istemeden de olsa bu uluslararası tekellere hizmet ediyor ya da onların kârlarını artıracak şekilde işliyor. İyi niyetlerle ya da farkında olmadan hazırlanan organik tarım kanunu, bu anlamda sadece çeşitli usul ve girdilerin kullanılmasına izin vererek, doğal tarım yapmaya çalışan küçük çiftçinin önünü farkında olmadan kesiyor.

Uluslararası tekellerle rekabet edecek hali olmayan küçük çiftçi de bir süre sonra, yüzyıllardır sürdürdüğü doğal tarım tekniklerini ve usullerini terk ederek sertifika alabileceği şekilde tarım yapmaya başlayacaktır ya da buna zorlanıyor. Çünkü, kendi malını süpermarketlere, pazarlara, büyük dağıtım zincirlerine ulaştırmasının başka yolu kalmadı ya da kalmayacak. Böylece birbirinden farklı ürünleri birbirinden farklı şekillerde yetiştiren çiftçiler, bir süre sonra dünya üzerinden silinecek. Bunun belirtileri, son 15 yıl içinde Hindistan’da, Arjantin’de, Brezilya’da yaşanan küçük çiftçi intiharları ile görülüyor, yaşanıyor. Malını uluslararası tekellere satamayan ya da satsa bile bu satışlardan elde ettikleriyle eski yaşam standartlarında hayatını sürdüremez duruma gelmiş bu çiftçiler, farklı bir dünya düzeninin ve ekonominin gelişini intiharları ile haber veriyor.

Tabloya bu açıdan baktığımızda, bir tarım ülkesi olarak tanımlanan ve gelir kaynağını tarımdan elde eden küçük çiftçilerin olduğu ülkemiz, yasal düzenlemelerini de küçük çiftçilerini koruyacak ve onların hayatlarını kolaylaştıracak, zenginleştirecek, özgürleştirecek şekilde yeniden ele almalıdır. Yasal olarak kendi ekonomik bağımsızlığını da koruma ve güvence altına alması sağlanmalıdır. Bir anlamda küçük çiftçinin ürünlerini aracısız olarak tüketiciye satabileceği kanalların açık olması da sağlanmalıdır. Bu da teşvik edecek tedbirlerden biri olabilir. Kooperatifçilik yeniden daha da geliştirilmelidir. Gerekirse yasal mevzuat yeniden gözden geçirilerek düzenlenmelidir. Günümüzde de örnekleri görülmeye başlanan ama henüz yeterli olmayan organik pazarlar bunun için iyi bir başlangıç oluşturabilir.

Yasal mevzuatlarla da bu konu ayrıca detaylı şekilde ele alınmalıdır. Bunun dışında, tüketicinin bilinçlenmesi ve doğal tarımla (organik tarım) konvansiyonel (geleneksel) tarımı ve buralardan gelen ürünleri ayırt edebilmesi ve tercihte bulunabilmesi, doğal tarımın geliştirilmesi için, ilkokullardan itibaren doğal tarım ve doğal ürün konusu müfredata alınmalıdır. Tüm bunlar, doğal beslenmenin ve doğal tarımın geliştirilmesi için bir başlangıç olacaktır. Çünkü sağlıklı toplum sağlıklı beslenme ile mümkündür, besin kaynaklarımızda da her geçen gün doğal tarımın payını yükseltmeye mecburuz, geleceğin sağlıklı toplumu için.


SADIK ÇELİK
28/09/2008


Radikal 2

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-08-2011, 15:25   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 24-11-2010
Şehir: izmir
Mesajlar: 617
organik tarım; organik tarım mevzuatında tanımlandığı şekildedir.

DOĞAL TARIM; yazılı bir mevzuatı yok, sadece para kazanma hırsı olmayan küçük çiftçi, köylü ve kendine üretim yapan halkın yaptığı bir üretim şeklidir. tohumunu kendisi yapar, hiçbir şartta kimyasal gübre kullanmaz, ürününü daha pahalıya satmak için uğraşmaz vesselam.

mavikartal5 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-09-2011, 20:59   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Bu üstte verilen makalede bir sürü yanlış bilgilendirme var.

İlkönce organik tarımdaki uygulamaları belirleyen 5262 sayılı Organik Tarım kanunu ve sertifikasyon kuruluşlarının ne gibi işlemler yapması gerektiğini bildiren ilgili genelgeler var.

Ayrıca ben organik tarım yapmak istiyorum diyen herkes öyle pat diye üretim yapmaya başlayamıyor. En az 2 yıl süren bir geçiş süreci var.

Organik tarım yapılan yerler geleneksel tarım yapılan yerlerden belirli uzaklıkta olması gerekir.

Organik tarımda GDO'lu ürünler tohumluk olarak kullanılamaz. Bu doğal olarak yetişen ürünlerin tohumluklarının kullanılmayacağı anlamına gelmiz.

Biyoçeşitliliği ortadan kaldırdığı da yanlış. Zaten aslında organik tarım gibi uygulamaların bir adım ötesi permakültür gibi uygulamaların amacı biyoçeşitliliği arttırmak, dünyada var olan harika dengeyi taklit ederek sürekli kendini yenileyebilen ekolojik sistemler oluşturmaktır. Bakın size onlardan bir tanesi:



Bu yazıyı yazan kişinin ne organik kelimesinin anlamından ne toprak biyolojisinden anladığını düşünmüyorum. Organik demek karbon içeren demektir. Karbon dünyadaki tüm canlıların temel yapıtaşıdır.

Artık herkesin bildiği gibi atmosferdeki fazla orandaki karbon küresel ısınma problemlerine, buzulların erimesine ve kimi ülkelerde kuraklıklar yaşanırken, kimi ülkelerde aşırı yağışlara ve bu yağışlar nedeniyle çok değerli tarım topraklarının kaybolmasına neden oluyor. Dünyadaki topraklar atmosferde bulunan karbonun 3 katı ve ürün olarak 4 katı karbon tutabilir.

Biyolojik çeşitliliği asıl yok eden kimyasal gübre ve ilaçların meydana gelmesi aslında II. Dünya savaşı sonrası askeri kimyasal üreten firmaların ürettikleri kimyasalları kullanabilecekleri bir yol bulmasıyla ortaya çıkıyor (ilkönce zirai ilaçlar, sonra kimyasal gübreler)

Dünya çapında yoğun olarak kullanılan kimyasal gübreler, bitki besin elementlerini toprağa verebilmek için toprak içindeki bakterileri öldürecek şekilde tasarlanmış. Bu global gıda endüstrisinin yüksek miktarlardaki taleplerini karşısında bitkilerin hızlı bir şekilde büyüyebileceği bir ortam sağlıyor. Ancak bu işlemin zararlı etkileri toksik maddeler üretilmesi ve insan sağlığı açısından besin maddeleri yönünden zengin olmayan ürünlerin elde edilmesi, toprak biyolojisindeki çeşitliliği gün geçtikçe yoketmesi. Biyolojik çeşitliğin azalması yediğimiz yiyeceklerdeki besin maddelerinin azalmasıyla kalmıyor, sistemi zararlı ve bakterilerin saldırısına açık hale getiriyor - bu da daha büyük bir tehlikeyi kimyasal pestisit satarak milyarlarca dolar ilaç firmalarını beraberinde getiriyor.

Süpermarket raflarında satılan ve kimyasal yollarla üretilen gıdalar bize sağlığımız için gerekli besin maddelerini sağlamaktan uzak. Ayrıca kimyasal ilaç endüstrisi milyarlarca dolarlık büyük bir pazar, hükümetlere yüksek oranda vergiler veriyorlar. Bu nedenle kimyasal ilaç kullanımına karşı hareketlerin hükümetler tarafından desteklenmesi pek mümkün görünmüyor.

Bu yüzden en kısa zamanda doğal ya da organik yollarla üretim yapan. Kaynak olarak tamamen doğal malzemeler (örneğin kompost, vermikompost gibi) ve toprak biyolojisinin anlayabildiğimiz kadar kısmı sonucunda elde ettiğimiz bilgileri kullanan (örneğin aquaponics)

http://www.youtube.com/watch?v=vdvM7peZrFk

ve dünyada milyonlarca yıldır devam eden muazzam doğal dengeyi taklit eden, biyolojik çeşitliliği arttıran (örneğin meyve ormanları - food forest) ekolojik tarım yöntemlerine geçmeliyiz.

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-09-2011, 21:22   #4
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2010
Şehir: Mersin
Mesajlar: 217
Sayın Erdem26;
Birbirimize söyleyecek, eleştirecek o kadar çok şey bulunabilir ki...
Ben, doğru olana yönelik, çözüme yönelik bir şeyler duymak istiyorum. Uygulanabilir olan, yararlı olan, zararı olmayan ya da en az olan. İçtenlikle söylüyorum ki, bu kadar iyi niyetli insana rağmen, çözüm olacak net bir şeyler ortaya konabilmiş değil. Var olanlardan birinin taraftarlığını yapıyoruz. Sorun ortada, çözüm maalesef bizi bekliyor.
Selamlar.

bozon Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-09-2011, 15:00   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Merhaba, ben sizi eleştirmek istememiştim. Yazdıklarımdan öyle bir anlam çıkmıyordur umarım Sadece Radikal gazetesinde yazıda çıkan eksik noktalara temas etmek istemiştim.

Organik tarım yönetmeliğinde "Kısmen ya da tamamen GDO'lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO'lardan oluşan bitki koruma ürünleri, gübreler, toprak düzenleyiciler, tohumlar, mikroorganizmalar organik tarımda kullanılamaz diyor"

En azından bunun kanun olarak olması bile güzel bir şey. Bu kontrolü bildiğim kadarıyla Türkiye'de sadece Tübitak Marmara Araştırma Merkezi (MAM) yapabiliyor.

TBTAK Marmara Aratrma Merkezi

Ama pratikte bu uygulanıyor mu emin değilim. Örneğin ben organik domates yetiştiricisiyim. Kullandığım tohum ve elde ettiğim üründen her sene bir miktar örnek alınıyor ve MAM'a gönderilip bana kullandığım tohum ve elde ettiğim ürünün GDO'suz olduğuna dair bana bir sertifika veriliyor mu?

Yazar arkadaşın yanıldığı bir nokta da küçük çiftçiden aldığı ürünün GDO'suz, kimyasal ilaç kullanılmadan vs.. olduğunu düşünmesi. Üreticimiz maalesef kendine verilen her tohumu dikiyor ve bunları ya semt pazarlarından ya da şirketlerden alıyor. Bilinçli, özellikle kimyasal gübre kullanmayan, atadan dededen kalmış tohumlarını eken üreticiler de var tabi.

Benim yazarla farklı düşündüğüm bir nokta organik tohumla biyoçeşitliliği ilişkilendirmesi. Aslında organik tohum demek, üretimi doğal yollarla yapılan (atadan babadan gelen tohumlarımız), üretiminde kimyasal ilaç kullanılmayan, GDO'suz tohum demek.

Biyolojik çeşitliği asıl tehdit eden yukarıda saydığım kimyasal ilaç, gübre, pestisit kullanımı ve en tehlikelisi de genetiği değiştirilmiş organizmalar.

GDO'lu ürünlerin biyolojik çeşitliği ve ekolojiye olan etkilerini özetlersek:

- GDO içeren bir ürünün poleni GDO içermeyen bir bitkiye taşınabilir, böylelikle geleneksel olarak yetişen ürün bu yeni geni alabilir. (Rieger et al 1999)

- Kimyasal ilaçlara dayanıklı bir GDO'nun poleni melezleme suretiyle bir yabancı ot tohumuna geçebilir ve bu geni alan bitki de kimyasal ilaçlara dayanıklılık geliştirebilir (Rieger et al 1999

- Kimyasal ilaçlara dayanıklı genetiği değiştirilmiş ürünler bir sonraki yıl da çıkabilir. Ve kültürel olarak kontrol edilmeleri zor olabilir.

- Böcekler (örneğin böcek ilaçlarına dayanıklı) genetiği değiştirilmiş bir organizmadaki genlere karşı bağışıklık kazanabilirler. (örneğin Bt içeren pamuk)

- Genetiği değiştirilmiş bitkiler toprak içinde bulunan doğal canlı yaşama zarar verebilir, böylece besin döngüsünü sona erdirebilir

- GDO'lu ürünler yeterli kadar besleyici olmayabilir ve hazmı zor olabilir.

- Genetiği değiştirilmiş organizmaların toksik, alerjik, teratojonik (psikolojik gelişim yönünde anormallikler) zararları olabilir. (1)

Bu arada yazara çok katıldığım bir nokta var. Tohum sektörünün global dünyadaki 3-5 büyük şirkete devredildiği.

Türkiyede tarımı bir çınara benzetirsek bunun kademeli olarak dalları budanıyor. Tabi avrupa ülkelerinde, başka ülkelerde de. Örneğin şeker konusunda zaten yıllar önce bu zaten yıllar önce gerçekleşti. Şimdi ülkemizde en fazla şekerpancarı tohumu satan şirketlerin bazı ürünlerine GDO için lisans aldığını görüyoruz.

GMO Database - Authorisation and approval status in the EU

Sonra tohum. Eskiden İl ve İlçe Tarım Müdürlükleri her türlü tohum getirebiliyormuş. Benim bildiğim sadece buğday, arpa tohumu getirebiliyordu. Ve bu seneden itibaren artık o da getirilmiyor.

Bunun ne gibi etkileri olabilir?

Tarım sektöründe çalışan çok deneyimli mühendis, teknik eleman arkadaşlarımız var. Örneğin bir yörede en iyi hangi tohumun yetiştiğini, kaç gram tohum atacağını, hangi fidanı, hangi çeşidi ekeceğini (örneğin Marmara bölgesinde yeşil elma daha iyi yetişirken İç Anadolu bölgesinde kırmızı elma daha iyi yetişir), toprağın yapısına göre kullanılan anaç değişir vs..

Sonra eğer tohum getirebilsek, örneğin ben GDO'lu tohumluk üreten firmanın ürettiği tohumu tercih etmem yerine araştırma enstitülerimizde üretilen tohumluğu tercih ederim.

Ayrıca Tigem ve tohum üreten araştırma kuruluşlarındaki hem tohum miktarı, hem de çeşidi arttırılmalı.

Bu konu bir o kadar uzun ve ayrıntılı bir konu olduğu için sadece genel hatlarıyla anlatıyorum.

Sonuç olarak tohum sektöründe devlet kontrolü elden bırakılmamalı. Çünkü gıda ve enerji bir ülkenin geleceği açısından hayati bir mesele.

Ayrıca GDO konusunda örneğin bazı üniversitelerin yabancı kaynakları çevirerek GDO iyidir, hoştur, kullanın gibi bazı makaleleri olduğunu görüyoruz. Ben geçenlerde Science dergisinde moleküler biyolojisi konusundaki çalışmalara dolaylı olarak bürokratik engeller getirildiği vs. gibi bir haber okumuştum.

Moleküler biyoloji konusundaki araştırmalar ve AR-GE çalışmalarının kesinlikle desteklenmesi gerekir. Ancak kendimize ait bir araştırma kuruluşu, üniversitede bunların zararlı olduğu yönünde devlete görüş bildirdiğinde devlet bunları yasaklayacaktır.

Bu konuda gerçekten değerli bilim adamlarımızın yaptığı çalışmalar var. Odtü Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof Dr. Candan Gürakan'ın ve öğrencilerinin 2 yıl süren bir çalışması sonucunda Ankara, Çanakkale, Ayaş, Eskişehir, Isparta, Antalya, Kalkan, Afyon ve Mersin'de üretilen, Belçika, Ispanya, Çin ve Amerika'dan ithal edilen 28 domates numunesinden 22'sinde antibiyotiğe direnç gösteren genler bulundu.

http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler....pdf?dergi=139

Tketiciler Birlii

Gene moleküler biyoloji konusunda Yale Üniversitesinde ilk profesörlerden olan Prof Dr. Oktay Sinanoğlu'nun açıklamaları var. Sanılanın aksine şeker hastalarının kullandığı insülinin sağlık açısından bir sorun oluşturmadığını söylemişti.

Sonuç olarak yapmamız gereken hem devlet bazında hem de birey olarak bilinçli bir şekilde hareket ederek tohumluğumuzu korumak, dışarıdan ithal edilen ve çoğaltılan tohum çeşitleri yerine kendi tohumlarımızın üretimine, kullanımına, geliştirilmesine önem vermek. Ancak böyle tohumluk sektörü gelişir. Yoksa dışarıdan anaç olarak tohum ithal edip, sonra bunları çoğaltmakla gelişmez.

Özellikle bu işe gönül vermiş, meraklı insanlar olarak en ufak bir toprak parçasını bile değerlendirmemiz gerekiyor. Bu işe de özellikle çim ekilen alanlara bahçe, bostan ekerek başlayabiliriz.

Kaynak
1- http://www.environment.gov.au/soe/20...o/pubs/gmo.pdf

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-09-2011, 22:31   #6
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2010
Şehir: Mersin
Mesajlar: 217
Beni eleştirmiş olsaydınız da önemli değildi Sayın Erdem26. Ben, çözümsüzlükten şikayetçiyim. Ne tanımlamaların içinde bir anlaşmaya varabiliyoruz, ne de yapılması gerekenler konusunda.
Şu anda iktidar olan ve yakın zamanda iktidar olma olasılığı olan siyasi partilerin hiç birisinde, bu talana dur diyecek bir anlayış yok. Malum şirketler, hepsine de baskıyla istediklerini yaptıracaklar bu durumda. Ziraat Mühendisleri Odası ve Ziraatçılar Derneği'nin tutarlı çabalarını takdir etmek gerekir. Ancak, bunlar mesleki örgütlerdir. Güçleri de, söyleyebilecekleri de, yapabilecekleri de sınırlı. Sivil toplum denen asıl güç içerisinde ise ne bir tanım birliği oluşabildi, ne de tutarlı çözüm önerileri. Yakınma, şikayetçi olma, tedirginlik, beddua okuma, hepsini yapıyoruz. Siyasetten, resmiyetten umudun kalmadığı bu dönemde, göz göre göre istemediğimiz şeyleri yemeye, içmeye mahkum edenlere söyleyecek ortak bir sözümüz yok. "Ortak söz"den kastım, "peki ne yapalım" dendiğinde, "işte şu politikalar uygulanmalı" diyebilmek. Organik, ekolojik, doğal vb. kavramlar konusunda zihinler darmadağınık.
Bu dağınıklık içinde, çıkar çevreleri adım adım ilerliyor. Piyasalar, bedavaya şirketlerin, onların ülkelerinin eline geçiyor. Halbuki Dünya'da piyasa elde etmek oldukça güçtür. Hatta zaman zaman savaşa bile başvurulur piyasa elde edebilmek için.
Kaygımız ortak, niyetimiz ortak. Bir de çözüm önerimiz ortak olsa diyorum.
Selamlar.

bozon Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-09-2011, 23:44   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2010
Şehir: Mersin
Mesajlar: 217
Değerli arkadaşlar;
Kargaşaya yol açan kavramlardan biri üzerinde duralım; "Doğal tarım".
Tarım, bir insani faaliyettir. İnsanın doğaya müdahalesi ile ürün elde etmektir. Doğal ise, insan müdahalesi olmayan anlamındadır. Yani bunun ikisi bir arada barınmaz. Daha doğrusu, "doğal tarım" sözü doğru bir söz değildir.
Doğal tarım doğru değil ama doğal ürün olabilir. İnsanın müdahil olmadığı bir ortamdan toplanan ürünler doğaldır. Tarım etkinlikleri ile elde edilen ürünler ise asla doğal olmaz.
Artık "doğal tarım" sözü bir kenara atılmalıdır. İnsanları, boş yere, olmayacak şeylerle meşgul etmekten vazgeçilmelidir. Boş umutlar yaratmayalım. Eğer tarım yapıyorsak, elde edilen ürünler de doğal olmayacaktır.
Selamlar.

bozon Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 19:12   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
doğal kelimesinin anlamına bakınca TDK'da:

"Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel."

olarak veriyor. Bu yüzden aslında doğaya uygun tarım yapmak mümkündür. Nasıl yapılacağını merak edenler Masanobu Fukuoka'nın Ekin Sapı Devrimi ve Bill Mollison'un sürekli tarım(permanent agriculture) ilgili Permakültüre Giriş kitaplarını okuyabilir.

Özellikle Fukuoka o kadar canlıların, doğanın, hayatın birbiri ile ilişkilerini o kadar güzel anlamış ki. Bizim bazı dedeler gibi

Aslında sürekli bu konuda yazmak isterdim. Ama biyogüvenlik kurulu GDO'lu ürünlerin ithali için hazırladığı raporları kamuoyu görüşüne sundu. Çevreye, insana, içinde yaşadığımız topluma duyarlı insanlar olarak lütfen siz de görüşünüzü bildirin.

Duyurular

Burda bir de öyle bir şey yapmışlar ki. İthal edilen her ürün için ayrı ayrı. Burada da sanki kamuoyu yani halk bilimadamı da örneğin bir risk değerlendirme raporunu tıklıyorsunuz, sonra kamuoyu görüş bildirme formunda gen diye bir bölüm açmışlar. Yani aktarılan hangi genden şikayetçisin kardeşim diyorlar. Belki de eğer o üründen hiç şikayet gelmediyse biz kamuoyuna sunduk gayet olumlu karşılandı diyebilecekler.

Yeni yapılan araştırmalar GD ile beslenen hayvanlarda organ problemleri ortaya çıktığını ortaya koymuştur. GD mısır ve soya fasülyesi ile 90 gün süreyle beslenen farelerde karaciğer ve böbrek zehirlenmeleri ortaya çıkmıştır. Bu konudaki makale Environmental Sciences Europe dergisinde Environmental Sciences Europe adresinde yayınlanmıştır.

Buna rağmen bu tür GDO'lu ürünlerin hayvan yemi olarak da ithaline izin verilmesi tarih ve insanlığa karşı işlenen en büyük suçtur. Milletimiz adeta yabancı ülkeler tarafından bir kobay hayvanı gibi kullanılmakta ve sağlığıyla oynanmaktadır.

Bu gün bir mühendis arkadaşım bu gün bu konuda bir şey anlattı. Sizinle de paylaşmak istedim. Daha önce kendisi Syngenta firmasında çalışmış. Kendisini bir üretici çağırmış. Havuç ekili bir tarlada havuç sineği görmüş tam işte buna şu ilacı yap diyecekken bir şey farketmiş ve şoke olmuş. Tarlanın yarısını sanki bir çizgiyle ayırmışlar gibi tarlanın bir tarafında havuç sinekleri varken diğer tarafında yokmuş. Havucu eline alması ile yere atması bir olmuş. Yedin mi? diye sordum. Abi o böceğin bile gelmediği şeyi hiç yermiyim dedi

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 19:25   #9
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Böyle hikayeler okudukça benim sadece şüphelerim artıyor. Şimdi köylü tarlanın yarısına onu yarısına bunu mu ekmiş. sineklerin yemadiği şeyler kötü mü oluyormuş, hata güvenceğim birine önce havuç sineği diye bir şey var mı diye sorarım. Mesela hormonlu salatalık ve çilek olmuyormuş bu hikayeler yalanmış. böyle sorular aklıma geliyor. Sonra da onu ye bunu yeme konuşmalarının aslında kendi malını satmak için o şirketle bu şirket arasında üretilmiş masallar mı olduğunu düşünüyorum.

Grip aşısı bir eurodan ucuzmuş aslında domuz gribi var diye beş euroya satılmış. Öyle aman aman da bir saldı nda olamdı malum. her sene domuz kuş vs salgını olmadan ne kadar kişi gripten öldüyse o kadar kişi öldü.
Bukadar sağlıkla doğrudan ilgili konuda böyle oyunlar oynanırken bu konuda da ben fazlaca şüphe duymaya başladım. Yine bize bir hazır yemek yediriliyor.

Böbrek zehirlenmesi konusu da her ne kadar link açılmıyorsa da bana uydurma gibi geldi. Bir şey avrupalılardan kaynaklıysa kesin parayla ilgilidir gibi bir ciddi takıntım var.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 19:43   #10
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Böyle hikayeler okudukça benim sadece şüphelerim artıyor. Şimdi köylü tarlanın yarısına onu yarısına bunu mu ekmiş.
Evet.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
hata güvenceğim birine önce havuç sineği diye bir şey var mı diye sorarım.
http://www.tarim.gov.tr/Files/uretim...ikmucadele.pdf

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Mesela hormonlu salatalık ve çilek olmuyormuş bu hikayeler yalanmış. böyle sorular aklıma geliyor.
Hormon, gübre ve kimyasal ilaçlar belirli dozda, kullanılması gereken dönemde kullanılırsa problem olmaz.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Sonra da onu ye bunu yeme konuşmalarının aslında kendi malını satmak için o şirketle bu şirket arasında üretilmiş masallar mı olduğunu düşünüyorum.
Benim şirketlerle, partiyle purtiyle işim yok. Ancak bir teknik eleman olarak halk sağlığını tehdit eden bir durumla karşılaşırsam o zaman halkı uyarmak zorundayım. Bu benim görevim.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Böbrek zehirlenmesi konusu da her ne kadar link açılmıyorsa da bana uydurma gibi geldi.
Adres burası. Bu da hikaye falan değil. Fransa'da bir araştırma kuruluşunun yaptığı bir araştırmanın sonuçları.

Environmental Sciences Europe | Full text | Genetically modified crops safety assessments: present limits and possible improvements

Yapan araştırmacılardan bir tanesinin ismi Gilles-Eric Séralini ve moleküler biyoloji konusunda profesör ve araştırmacı.

Gilles-Éric Séralini - Wikipédia

Biyogüvenlik kurulunun sayfası da burası.

Ana Sayfa

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 20:27   #11
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Bakın ben diyorum bir konuda ilk önce şüphe duyarım diye, verdiğiniz link doksan günlük deneyin sonuçları konusunda bir fikre sahip olmak için yetersiz olduğunu sonuçların kronik hastalıklardan da kaynaklanmış olabileceğini söylüyor.
Şimdi, verdiğiniz link sizi desteklemiyorken ben neden bu konuda birileri bizi bir konularda kendi çıkarları için yönlendiriyor fikrinden uzak durayım.
Anasayfa yazılı linkiniz de hiç bir şey içermiyor. bu da benim şüphe duyma konusundaki firkrimi derinleştiriyor sadece.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 21:10   #12
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,958
Bir de şöyle baksak. GM ürünler için 90 günden daha uzun testlere izin verilmiyor. O testlerde de linkteki gibi problemler görülmüş. Olması gereken, yıllarca sürecek ve daha fazla türü kapsayan testler (bana göre onlar dahi yetersiz olacaktır). Böyle bir durumda bu GM ürünlerin üretim ve tüketimine izin verilmesi, güvenlidir diye ilan edilmesi olmaması gereken bir durum. Üstelik de, bu ürünlerin tüketilmesinin yanı sıra tarlalara ekilmesi daha da vahim, geri dönüşü olmayan bir kirliliğe yok açacak.

MON88 mısır hakkında bir araba rapor yazıp ithalatına denetim şartıyla izin verilmesine karar vermişler. İlginç olan ise yem için kabul edilebilirliğini bir kenara bırakalım, denetiminin imkansız olması.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2011, 21:37   #13
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Bakın ben diyorum bir konuda ilk önce şüphe duyarım diye, verdiğiniz link doksan günlük deneyin sonuçları konusunda bir fikre sahip olmak için yetersiz olduğunu sonuçların kronik hastalıklardan da kaynaklanmış olabileceğini söylüyor.
Evet kronik zehirlenmeyi tam anlamıyla test etmek için 90 günlük sürenin yeterli gelmediğini, böbrek ve karaciğerde elde edilen bulguların kronik rahatsızlıkların başlangıcı olabileceğini söylüyorlar. Daha sonra da diyorlar ki tavsiyemiz bu araştırmalar için geçen sürenin uzaltılması, hatta cinsel hormonlara olan etkilerinin de bu araştırmaya dahil edilmesi.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Anasayfa yazılı linkiniz de hiç bir şey içermiyor.
O ilk önce bahsettiğim biyogüvenlik kurulunun linki. Link açılmıyor dediniz de ben de tüm linkleri tekrar verdim.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe Mesajı Göster
Bir de şöyle baksak. GM ürünler için 90 günden daha uzun testlere izin verilmiyor. O testlerde de linkteki gibi problemler görülmüş. Olması gereken, yıllarca sürecek ve daha fazla türü kapsayan testler (bana göre onlar dahi yetersiz olacaktır). Böyle bir durumda bu GM ürünlerin üretim ve tüketimine izin verilmesi, güvenlidir diye ilan edilmesi olmaması gereken bir durum. Üstelik de, bu ürünlerin tüketilmesinin yanı sıra tarlalara ekilmesi daha da vahim, geri dönüşü olmayan bir kirliliğe yok açacak.
Çok doğru tespitler sayın MeyveliTepe. Aynen katılıyorum.


Düzenleyen Erdem : 27-09-2011 saat 21:48 Neden: cümlenin tamamını çevirdim
Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-10-2011, 17:01   #14
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Bu arada ufak bir düzeltme bu mühendis arkadaşımın anlattığı tarla havuç değil marul tarlasıymış.

Benim aklıma çözüm olarak kısa vadede en azından kendimizi ve ailemizin sağlığını korumak açısından şu sayfadaki öneriler geldi:

http://www.ekolojikureticiler.org/in...-gdodan…

Burada özellikle şu öneri hoşuma gitti

"Beslenmede çeşitlilik olsun diye farklı besinler yemeye çalışıyor olabilirsiniz. Oysa atalarımız sadece kendi ürettiklerini yer içer ve son derece sağlıklı yaşarlardı."

Aynen de böyle oluyordu.

Bu arada uzun vadede de tamamen yaptığımız tarım sistemini değiştirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Örneğin bizim fakir çiftçimiz şimdi hem yabancı şirketlerin ürettiği tohumu her sene alıp bir sürü para veriyor, çuvalla gübre atıyor, mazota (petrol şirketlerine) para veriyor, ilaç atarken gene hem para veriyor hem de zehirleniyor. Sağlığı da bozuluyor. Sonuçta sulanmayan bir tarlaysa bir çuval da gübre atsa aldığı ürün az oluyor. Çünkü senelerdir attığı kimyasal gübreler topraktaki organik maddeleri öldürüyor. Toprağın verimli kısmı erozyonla kayboluyor. Gene birilerine borçlanıyor iki yakası bir araya gelmiyor.

Bu yüzden doğayla ve ekolojiyle dost, güneş, rüzgar enerjisi, su hasadı gibi teknikler kullanan sürekli tarım gibi yeni tarım uygulamalarını ben çok umut verici görüyorum.

Bu arada tüm dünyada açlık çeken insanlar için umut verici gördüğüm yeni tarım uygulamaları ile ilgili videolar bunlar:

From the Mara Soil - a Film About Simple and Natural Solutions to Poverty, Hunger and Disease - YouTube

Greening the Desert with Geoff Lawton, Original and Update: 1 of 4 - YouTube

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2012, 14:04   #15
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-02-2011
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 200
Şu an Greenpeace'in kampanyasında neredeyse 250.000 kişi olmuş. Bu rakamları aslında x 10 = 2.500.000 kişi olarak kabul etmek gerekir. Çünkü benim etrafımda kalıtımı değiştirilmiş gıdalara karşı olan ama bu sayfaya imza atmamış en az 10 kişi var.

GDO mu? Yemezler! - Greenpeace

Türk Tabipler Birliği bu konuda Danıştaya dava açmış. Danıştay söz konusu karar hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Ancak bu kararın uygulanıp uygulanmadığı ve Türk Tabipler Birliğinin açıklaması manidar
Alıntı:
Yargı kararı uyarınca Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ve GDO’lu ürünlere izin vermekle görevli Biyogüvenlik Kurulunun antibiyotiklere karşı direnç geni içeren GDO ve ürünlerinin ithalatını ve ihracatını durdurması gerekmektedir.
Danıştay Antibiyotiğe Dirençli Gen İçeren GDO İthalatının Yürütmesini Durdurdu

Erdem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-07-2012, 19:12   #16
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 30-07-2012
Şehir: izmir
Mesajlar: 2
organik

İlginize ve verdiğiniz bilgilere çok teşekkür ederim devamınıda özellikle takip etmek isterim.

esk71 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2013, 14:45   #17
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 18-08-2012
Şehir: muğla
Mesajlar: 13
Değerli grup üyeleri,
Uzun süredir üyesi olduğum siteye pek birşeyler yazamamıştım.
Ancak herşeyden önce GDO'lu ürünlerin ülkemize girişi konusunda elimizden geleni yapmalıyız.

GoodFood72 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2013, 14:52   #18
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 18-08-2012
Şehir: muğla
Mesajlar: 13
Ayrıca sitede yapılmakta olan doğal tohum alışverişinin hem dünya hem ülkemiz gen kaynaklarının korunması ve devamlılığı açısında çok yararlı olduğu ve olacağı kanısındayım. Önümüzdeki aylarda tohum konusunda paylaşımım olacaktır.

GoodFood72 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-04-2013, 17:58   #19
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 14-02-2013
Şehir: kocaeli
Mesajlar: 4
organikten ne kadar eminiz

malesef istemesekte gdo lu urunler yiyoruz mersindeki son olayda gdo lu urunler getiren firmalardan birinin organik urunler satan bir firmada olmasi herseyin ne kadar ic ice gectigini gosteriyor firmalar bu ise sadece organik karlı is diye bakip ve sadece is olarak gordukleri surece malesef cok fazla ilerleyemeyiz bu konuda

mazda_ozan beğendi.
tolga81 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-12-2016, 01:07   #20
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 16-12-2016
Şehir: tekirdağ
Mesajlar: 39
organik?

Sayın forum üyeleri;
İzole edilmiş alanlar harici (Gökçeada (İmroz) dışında; Tohum seceresini takip edebildiğimiz, arazi geçmişini takip edebildiğimiz alan ülkemizde var mıdır? Var ise bu alanlarda kullandığımız tohumun, fidenin, rizomun v.s. kökeni, menşei ve genetiği hakkında bilgiz var mıdır? Kaldı ki tohum, ve sair üretim araçlarının safiyetinden emin olduğumuz halde dahi komşu tozlayıcıların akibetinden haberdar mıyız?

kamil35 beğendi.
Querqus Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 04:33.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024