08-10-2014, 21:58 | #91 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
İlaç için belgeye filan gerek yok. Zirai ilaç bayilerinde raflar dizi dizi her türlü zehirle dolu. Birisi gelip bir rafı komple satın alsa kimsenin diyeceği bir şey yok. |
11-10-2014, 20:10 | #92 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 277
|
Ön Konferanslar Başladı! 18.IFOAM Dünya Organik Kongresi Ön Konferansları, bu sabah Yeditepe Üniversitesi'nde başladı. Bugünün programı; 09.30- 18.00 Gıda Toplulukları Oluşturmak 09.00-12.30 Organik Pamuk için Daha Sürdürülebilir Bir İş modeli Oluşturmak 14.00-17-30 Küresel Organik Pamuk Topluluğu Platformu Toplantısı 14.00-17.30 Türkiye'de Organik Sektörün Önündeki Zorluklar 14.00-18.00 Küresel GDO Tartışmasında IFOAM'ı Güçlendirmek |
12-10-2014, 10:34 | #93 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Food Inc.'den |
13-10-2014, 21:08 | #94 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Değerli Dostlar Merhaba. Organik Tarım ülkemizde tam olarak irdelenemediği için şüpheyle yaklaşılan bir konu. İşin içine sertifika kuruluşları ve bazı kavramlar ayrıca istismarlar da girince anlaşılması daha zor bir hale geliyor. Bir ürünün "organik" olabilmesi için "organik sertifikası" olması gerektiği için "doğal tarım" ifadesi daha uygun bence. Ama konu organik tarım olarak işlendiği için organik tarım ifadesiyle devam edelim. Organik tarımı organik olmayan tarımdan ayıran üç önemli unsur vardır.(sadece en önemlileri yazıyorum) I) Kullanılan Zirai İlaçlar - Pestisitler II) Kullanılan Gübreler III) Kullanılan Tohum I-Kullanılan Zirai İlaçlar konusunda Sayın Meyvelitepe yukarıda detaylı bilgiler vermiş. Pestisitlerle ilgili kısmı okurken tüylerim diken diken olduğunu itiraf etmeliyim.Organik tarım 'hikaye' mi? II- Kullanılan kimyasal gübrelerle ilgili düşüncelerimi daha önce paylaşmıştım. Topraksız tarım hakkında endişeler Topraksız tarım hakkında endişeler İlave edilecek hususlar olsa da yazının uzamasını önlemek için detaya girmiyorum. III- Tohum. Önemini yeni yeni kavradığım bir sözcük "tohum". Koca koca ağaçların küçücük bir tohumda gizli olduğunu düşündüğünüzde tohumun önemi anlaşılıyor aslında. Organik tarımda kullanacağınız tohumun da organik olması gerekiyor. Böylece Hibrit veya GDO'lu tohumdan kurtulmuş oluyorsunuz. Aslında atayadigarı - geleneksel tohumları kullanmak en iyisi. Sayın Birnefestoprak'ın çalışmalarını ilgi ile takip ediyorum. agaclar.net'in tohum paylaşım etkinliğini canı gönülden destekliyorum. Geneleksel tohum ile üretilmiş domates ile Hibrit tohum ile üretilmiş domates örneklerinin besin içeriği karşılaştırılmış ve aradaki çok önemli farklılıklar ortaya çıkarılmış Örneğin geleneksel tohumla elde edilmiş domateste kalsiyum 2500 ppm Fakat hibrit tohum kullanılarak elde edilmiş domateste kalsiyum 155 ppm bulunmuş. Kanserden koruyucu Lycopen geleneksel tohumda 20 ppm, hibritte 3 ppm. Aynı şekilde brokolide de karşılaştırılmalar yapılmış; örneğin geleneksel tohumla elde edilmiş brokolide B6 vitamini 34 ppm iken hibrit tohumla elde edilen brokolide B6 vitamini 4 ppm olarak bulunmuş. Bunları tablo halinde paylaşmak gerekir belki ama ben fotoğraf çekerek paylaşıyorum |
13-10-2014, 21:22 | #95 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Değerli dostlar, organik tarımın önemini ortaya koyan tohumla ilgili paylaşılabilecek çok değerli bilgiler var ama bir kimya profesörünün düşüncelerini sizlerle paylaşmak istedim. "Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun yazısı: Anadolu toprakları ve bitki örtüsü Dünya, bugüne kadar dört dönem buzul çağı geçirmiştir. Anadolu Toprakları son buzul çağını yaşamamıştır. Yaklaşık 250 bin yıl olarak tahmin edilen dördüncü buzul çağı, Anadolu Topraklarını etkisi altına almamıştır. Buzul dönemde bitki ve mikrobiyolojik floranın kendisini geliştirmesi ve evrimini tamamlaması mümkün değildir. Çünkü, bitki ve mikrobiyolojik flora inaktiftir. Bu ne anlama gelir? Tıpkı bir derin dondurucuda mikropların ürememesi gibi. Mikroplar (bakteriler ve virüsler) çoğalamazlar. Aynı şekilde buzul altında kalan bitkilerin de gelişmesi söz konusu değildir. Tıpkı donmuş topraklarda tohumların gelişmesinin mümkün olamayacağı gibi… Kısaca, buzul çağda bitkiler ve mikroorganizmalar yaşamlarını sürdüremezler; evrimleşme durur. Bir bitki baharda filizlenir, çiçek açar, tohumları toprağa dökülür. Toprağa dökülen tohumlar bir dahaki bahar mevsiminde tekrar filizlenir, çiçek açar ve tohumları tekrar toprağa düşer. Her bahar mevsimiyle bu yaşam tekrar ederek devam eder. Her defasında bitki tohumlarının genetik yapısı çevre şartlarına bağlı olarak kendisini mükemmele doğru geliştirir. Bu durum genetik yapıya sahip her canlıda aynıdır. Kendisini geliştirme programı, her canlının genetik yapısında vardır. Şüphesiz ki, çevre şartlarının bozulması ile canlıların genetik yapıları da olumsuz etkilenerek bozulur (mutasyon). İşte, Anadolu Toprakları yaklaşık 250 bin yıl süren buzul çağı yaşamadığı için bitkiler ve mikroorganizmalar doğal yaşamlarına devam ederek evrimini tamamlama yolunda yaşam faaliyetlerine devam etmişlerdir. Anadolu Toprakları, 250 bin yıl farkla, buz altında kalan diğer ülke topraklarına göre önde gitmiştir. 250 bin yıllık bu evrim farkı Anadolu Toprakları üzerindeki bitki florasını rakipsiz kılmıştır. Çünkü, Anadolu Toprakları üzerinde yetişen bitkiler 250 bin yıllık farkla kendilerini en mükemmel şekilde geliştirme fırsatına kavuşmuştur. 250 bin yıllık bu zaman zarfında Anadolu Topraklarının bitki florası kendisini geliştirip en mükemmel bir şekilde evrimini tamamlarken, dünyadaki birçok bölgenin bitki florası buzul çağından dolayı gelişmede ve evrimleşmede geri kalmıştır (yerinde saymıştır). Anadolu topraklarının mikrobiyolojik florası ve üzerinde yetişmekte olan bitkilerimiz, bizlere Allah’ın bir lütfudur. Bunun kıymetini çok iyi anlamak ve bilmek zorundayız. Tohumlar Diyarbakır’ın ve Ceyhan’ın karpuzu, Çankırı’nın eriği, Kemaliye’nin beyaz dutu, Malatya’nın kayısısı, Çengelköy’ün salatalığı, Kırkağaç kavunu, Çukurova’nın yafa ve Finike portakalı, Torosların ve İsfendiyar Dağlarının ahlatı, Amasya’nın elması, Anadolu’nun kara buğdayı ve daha yüzlercesini sayabileceğimiz Anadolu’nun bölgesel ve yöresel bu saygın ürünlerinin bir çoğu kayıp oldu, bir çoğu da kayıp olmak üzeredir. Her geçen yıl daha az bulunuyorlar. Her yıl Anadolu Topraklarına özgü sebze ve meyvenin birçok türü adeta küsmüş gibi ne pazarda ne de kendi yöresinde bulunuyor. Çünkü, çoğaltan yok. Milletin efendisi ve aynı zamanda da sofralarımızın kurucuları modernleştirildiler. Ellerine çeşit çeşit ebter tohumlar ve hormon verildi. Onlar da bu ürünler ile sofralarımızı kuruyorlar. Ne acıdır ki, bu yıl İstanbul’da yafa portakalını aramama rağmen bulamadım. Ülkemizde sebze, meyve, tahıl ve bakliyatta, bölgesel ve yöresel olarak binlerce doğal tohum türü vardı… Bu türlerin sayıları her yıl giderek azalırken bir taraftan da birçoğu kayıp olup gitti. Bölgesel ve yöresel meyve bahçelerinin önemli bir kısmı yok oldu. Yukarıda adlarını belirtmiş olduğum, sebze, meyve ve tahılın doğal tohumlarının çoğu kayıp olup gitti. Birçoğunu bulmak mümkün değildir. Artık, çarşı-pazar alışverişlerinde bu saygın ürünlerimizi bulamıyoruz. Ne, yamula patlıcanından, ne ispir fasulyesinden ne de heybeli kavunundan eser kalmadı. Yerini ebter tarım ve ebter tohumdan elde edilmiş sebze, meyve ve bakliyat aldı. Günümüzde üç ayrı tohum vardır. Bunları size kısaca tanıtmak istiyorum: • Doğal tohumlar • Melez (hibrid) tohumlar • Transgen tohumlar Anadolu’nun doğal tohumları Evrimini en mükemmel bir şekilde tamamlamış tohumlardır. Yüzbinlerce yıl boyunca kendilerini geliştirerek günümüze kadar gelmişlerdir. İnsan sağlığı için gerekli olan etkin maddeleri içerir. Bu etkin maddelerin özellikleri, hastalıklara karşı önleyici ve koruyucudur. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Sonradan kazanılacak hastalıklara karşı, içerdikleri etkin maddeler bizleri korur. Doğal tohumdan elde edilen sebzenin, meyvenin ve tahılın kokusu, damak tadı, aroması kendine hastır. Tadına doyamazsınız. Çünkü, 250 bin yıllık evrim farkı sayesinde en mükemmel genetik yapıya ulaşmışlardır. Evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış bu tohumlarımızın ürünlerinin, • Tadı • Kokusu • Aroması • Vitamin zenginliği • Mineral zenginliği • Sağlığımız için birinci derecede önemli etkin maddeleri tamamen o tohumun içerdiği genetik yapıya bağlıdır. Eğer bir tohumun genetik yapısına müdahele edilirse, bu taktirde o tohumdan elde edilen ürünün, tadı, kokusu, aroması, vitamin değerleri, mineral zenginliği ve etkin maddeleri değişir. Bu durumu birkaç örnekle aşağıda açıklamış bulunmaktayım. Anadolu topraklarında geleneksel tarım uygulaması sadece doğal tohumlar ile yapılırken seksenli yıllardan itibaren yavaş yavaş azalarak yerini sera tarımına terk etmeye başlamıştır. İkibinli yılların başlarından itibaren de geleneksel tarım uygulaması ve doğal tohum kullanımı büyük oranda terk edilerek, yerini sera uygulamasına ve ebter tohum kullanımına terk etmiştir. Melez (ebter, hibrid) tohumlar Melez tohumların diğer bir adı da hibrid tohumlardır. Ben bu gruptaki tohumlara ebter tohumlar diyorum. Ebter, soyu kesik demektir. Zürriyeti yok demektir. Bir başka ifade tarzıyla soyunu devam ettiremeyen anlamına gelir. Melez (hibrid, ebter) tohumların genlerine müdahale edilir. Bu tohumların (melez, hibrid, ebter) genlerine müdahale edildiği içindir ki, soyları kesiktir. Bu tohumu toprağa ektiğiniz zaman ürününden tohum almanız mümkün değildir. Yani bir defalıktır. Örneğin, ebter (hibrid, melez) bir salatalık, domates veya biber tohumunu toprağa ekerseniz, ne çıkan salatalıktan, ne domatesten ne de biberden tohum alamazsınız. Yani, tohumluk olarak ayıramazsınız. Kısaca, melez tohumun soyu kesiktir. Her defasında satıcı firmadan yeni ebter tohum almak zorundasınız. Unutmayınız, bir kilo ebter (melez, hibrid) domates veya salatalık veya da biber tohumu bir kilo altından daha pahalıdır..." Yazı daha devam ediyor... |
13-10-2014, 21:31 | #96 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Sayın Saraçoğlu'nun yazısının devamı
"Ebter tohumların dezavantajları şunlardır: • Tohumculukta dışa bağımlı kalmak • İnsan sağlığı için birinci derecede önemli olan mineral, vitamin, antioksidan ve ana etkin maddelerin çoğunu içermez. İçerse de yeterli düzeyde değildir. • Genetik yapısına müdahele edildiğinden dolayı, kimyasal özelliklerini dahi bilmediğimiz yeni ve karmaşık ve kompleks polyphenol kimyasallar oluşmaktadır. • Oluşan bu kompleks polyphenollerin sağlığımızı uzun veya kısa dönemde nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. • Ancak, kesin olarak bildiğimiz bir şey var ise, o da şudur; ebter tohumlardan elde edilen mahsulleri (ürünleri) tükettiğimiz taktirde, hastalıklara karşı önleyici ve koruyucu gücü olan etkin maddeler miktar olarak yok denecek kadar azdır. • Vitamin ve mineral içerikleri vücudumuzun alımı bakımından son derece düşüktür. • Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin tadı, kokusu, aroması hemen hemen yoktur. • Özellikle bağışıklık sistemimizin ihtiyacı olan etkin maddelerin birçoğunu içermemektedir. İçerdikleri de yeterli düzeyde değildir. • Ebter tohumlar, toprağın mikrobiyolojik florasına yatay geçiş (horizontal transition) yaparak, hem toprağı kontamine etmekte (kirletmekte) hem de toprağın bakteri florasını bozarak, bakteri popülasyonunda kolay mutasyona uğrama yatkınlığını artırmaktadır. • Toprağa ekilen ebter tohumların çiçeklerinin polenleri çevre bitki florasının tür değişimine sebep olmaktadır ki, ben bu durumu çevre bitki florasının bozulması açısından büyük bir risk olarak görmekteyim. • Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin (domates, brokoli, biber v.b.) selüloz ve lignin oranları farklıdır. Bu farklılık sindirim sistemi üzerinde kendisini belirgin şekilde göstermektedir. Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin selülozik matris yapısı büyük farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıktan dolayıdır ki, bu ürünler ödemlidir. Yani, su tutarlar. Kestiğinizde su verir. Örneğin, ebter tohumdan elde edilmiş domatesi kestiğinizde su verir. Değerli okuyucu, size şimdi bir örnek vermek istiyorum. Genleri ile oynanmamış, ebter veya transgen olmayan, evrimini en mükemmel bir şekilde tamamlamış olan doğal domatesi ele alalım. Doğal tohumdan elde edilen domates, • Kalp büyümesine karşı önleyicidir • Kalbin dış yüzeyinde oluşan yağları eritir • İyi huylu prostat büyümesine bağlı idrar yapma zorluğunu ortadan kaldırır • Yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonunu önler, başlangıçta ise tedavi eder • Güçlü antioksidanlar içerir Ancak, ebter tohumdan elde edilen domateste bu özellikler yoktur. İşte, “Ne ekersen onu biçersin” sözünün tam kullanılacağı noktadayız. Vitiligo (ala) hastalığına karşı mükemmel önleyici ve koruyucu, mısırdır. Bu nedenledir ki, Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan insanlarda ala hastalığı görülmez. Çünkü, bu yörenin insanları bol bol mısır ve mısır ekmeği tüketirler. Doğal mısır, kür olarak tüketildiğinde deri ve cilt üzerindeki gözenekleri küçülterek cildin pürüzsüz olmasını sağlar. Ancak, ebter tohumdan elde edilen mısır tüketildiğinde bu özellikler yoktur. Transgen tohumlar Transgen tohumlar hem toksin içerir hem de ebterdirler. İnsan sağlığı için çok önemli olan koruyucu ve önleyici etkin maddelerin birçoğundan mahrumdurlar. Transgen tohumların içerdiği toksin genlerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olduğu veya ne olacağı konusunda herhangi bir bilgi de henüz yoktur. Transgen tohumlardan elde edilen ürünlerin lignin-selüloz oranları değişkendir. Amerika'da arılar hızla hastalanmakta ve yok olma sürecine girmiştir. Bunun en önemli nedenlerinde bir tanesi, transgen tohumun (GDO) çiçeklerine konan arıların polen ve çiçeğin özsuyunda bulunan kırık-gen proteinlerini alarak otoimmün rahatsızlıklara yakalanmasıdır. Değerli okuyucu, hangi canlı olursa olsun, genetik yapısı değiştirildiğinde evrimleşme programı devam eder. Yani, kendisini geliştirme süreci (evrim) devam eder. Ancak, kendisini geliştirme süreci, genleri değiştirilmiş haliyle devam eder. Bu süreç, tamamen doğal sürecin dışında, sonuçlarının ne olacağını bilmediğimiz doğa sistematiğinin kapsamının dışında gelişen bir olaydır. Halbuki, doğal bir tohum (genetik yapısına müdahale edilmemiş tohum), çevre şartlarına bağlı olarak doğal süreci içerisinde evrimini mükemmele yönelik olarak tamamlar. Genlerine müdahale edilmiş (genleri değiştirilmiş) bir canlının mükemmele doğru kendisini geliştirmesi beklenemez. Ebter buğday ve acı son Değerli okuyucu, artık genetik yapısına müdahale edilmemiş hiçbir tohum kalmadı. Yediğimiz ekmeğin tadı yok. Buğday artık eski doğal buğday değil. Çünkü, doğal buğday yerine genleriyle oynanmış buğday türleri yıllardır Anadolu topraklarına ekiliyor. Neden, genleriyle oynanmış buğday Türkiye’ye geldi? Amaç ne idi? Neden izin verildi? Bunun nedenleri, • Süne paraziti, yurdumuzda buğday üretimini kalite ve kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen ana zararlı konumundadır. Süne yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman; ekmeklik, makarnalık ve tohumluk yönünden özellikle buğdayda % 100’e varan oranlarda zarar oluşturabilmektedir. İşte, süne adı verilen bu zararlı parazite karşı daha dirençli buğday üretmek için, buğdayın genleri ile oynanmıştır. Ve süneye karşı dirençli buğday geliştirilmiştir. • Buğdayın içerdiği gluten oranını amaca uygun hale getirmek için buğdayın genlerine müdahale edilmiştir. • Başaktaki dane sayısını artırmak için, buğdayın genlerine müdahale edilmiştir. • Kuraklığa dayanıklı olabilmesi için, buğdayın genlerine müdahale edilmiştir. Yukarıdaki özelliklere sahip değişik buğday türleri, ülkemizin tarım alanlarında kullanılmaya başlamıştır. Bu sayede köylümüzün elindeki yüzyılllardır kullanılan Anadolu’nun doğal buğdayı kayıp olup gitti. Ekmeğimizin eski tadı yok. Sebebi, doğal olmayan ve genleri ile oynanmış ve bizim olmayan buğdayın kullanılmasıdır. Anadolu topraklarımızda yüzyıllardır evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış doğal buğdayımız yerini ebter buğdaya terk etti. İlk yıllarda bu buğdayların ebter olduğu anlaşılmadı. Ta ki, üçüncü yıldan sonra genleri ile oynanmış bu buğdayın ebter olduğu anlaşıldı. Genleri ile oynanmış bu buğdaylardan ilk üç yıl tohum alınabildi. Üçüncü yıldan sonra adeta programlanmış gibi, bu buğdayların ebter olduğu anlaşıldı. Yani, ilk üç yıl genleri ile oynanmış bu buğdaylardan tohumluk alınabildi. Dördüncü yıldan sonra ekilen buğdayın hem rekoltesi hızla düşmeye başladı hem de tohumluk almak yeteri oranda mümkün olamadı. Genleri üç yıllığa programlanmıştı. Ve bu durum fark edilerek önlemler alınmaya başladı ise de, buğdayda da dışa bağımlı kaldığımız gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Ne acıdır ki, bu arada Anadolu’muzun o muhteşem damak tadına sahip ekmeğimizin esmer buğdayını kayıp ettik. Kim bilir, Anadolu’da birkaç köylümüzün elinde birkaç çuval kalmış mıdır acaba? Sonuç ve sorular Birçok özelliği olan bitkilerimizi, tohumlarımızı kayıp ettik. Şimdilerde önemi çok çok büyük olan endişe verici bir problemle karşı karşıya kaldık. Acaba, artık kaybolan ürünlere bir daha sahip olamayacak mıyız? Bir zamanlar muhteşem doğal tohumlara ve geleneksel tarıma sahiptik. Bir zamanlar doğal tohum ve geleneksel tarımla kazanılan ürünlerimiz, insanlara gıda yönünden, tıbbi yönden, doğal olarak sağladığı vitaminlerden, hastalıklara karşı önleyici, koruyucu ve tedavi edici gücünden istifade edemeyecek miyiz? İnsan vücuduna lazım olan bu maddelerin bulunamaması neticesinde vücudun zayıf düşerek hastalıklar ve diğer problemler ile yakında yüz yüze gelerek bu afetlere boyun eğmek zorunda mı bırakılacağız? Bunları önlemek için alınacak tedbirlerimiz olmayacak mı? Ebter tohumları kullanarak tohum vermeyen ürünlerimizi ihtiyacı karşılamak için üretmek zorunda olmamız, bizi bu bitki tohumlarını büyük paralarla her yıl bayilerden tekrar tekrar almak zorunda mı bırakacak? Bu bayiler bu tohumları nasıl tedarik edecekler? Bayilerin tekrar tohum üretme niteliği taşımayan sattıkları geriye dönüşü olmayan bu tohumları ne kadar bir zaman için tedarik ederek üreticiye satacak? Bayiler, kilosu bir kilo altından daha pahalı olan, ebter tohum tedarik edemediği taktirde ve tohum bulamayınca üretim yapamayıp aç mı kalacağız? " Düzenleyen vetman996 : 13-10-2014 saat 22:34 |
13-10-2014, 22:16 | #97 | |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Alıntı:
Evet, hibrid tohumlardan yetişen meyveden alınan tohum ilk hibridteki (F1) özelliklerden farklı özellikler gösterir. "ebter"in sözlük anlamı tam olarak nedir bilmiyorum, TDK'da yok, daha çok "kısır" olarak anlaşılıyor, ki bu da doğru değil. Hibrid meyveden aldığınız tohumu ekerseniz çimlenir ve meyve de alırsınız. Bunu terminatör gen aşılanmış GDO'larla karıştırmamak gerek. Hibrid tohumun F1 seviyesinden sonra elde edilen meyveden alınan tohumun F1'den farklılaşması da tohum şirketlerinin ticaretlerinin devamlılığında bir araç oluyor. Ticari hibridler hariç bugün üç bin civarında heirloom domates çeşidi olduğu biliniyor. Bunlar bir kaç yüz yıllık bir zaman diliminde melezlenme ve seçme yoluyla ortaya çıkmışlardır. Aynı türün farklı çeşitleri arasında kendiliğinden de gerçekleşebilir. Islahçı melezlediği tohumdan 5-6 yıl içinde seleksiyon ile yeni ve artık her ektiğinde aynı özellikleri gösteren yeni ve hibrid olmayan bir çeşit elde edebilir. Meyvelerdeki mineral, vitamin, antioksidan vb. içeriklerin farklılaşmasının da bence hibrid olmakla bir alakası bulunmuyor. Aynı türün farklı çeşitleri arasındaki içerik farklılıklarında öncelikle bitkinin nasıl yetiştirildiği öne çıkar. Bitkinin kökünden, yaprağından aldığı besinler yeterli çeşitlilikde değil ise bu eksikliklerin görülmesini bekleyebiliriz. Hepsi 8-10 tane birincil, ikincil ve iz element ile beslenmiş bitkinin organik beslenmiş bitkinin aldığı besinlerin tümünü alamamış olduğunu düşünebiliriz. "Ebter (Hibrit)tohumların dezavantajları şunlardır:" başlığı altında listelenenler de doğru değil. Listedekilerin bazıları GDO'lu tohumlar için geçerlidir ama hibridler böyledir diye bir şey söylenemez. |
|
13-10-2014, 22:20 | #98 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Değerli dostlar, yetiştiricilerin zihninde organik tarım yapıldığında verim düşecekmiş gibi bir kanı oluşmuş durumda. Bu düşünce kesinlikle doğru değildir. Biz kendi Ar-Ge çalışmalarımızda da bunları gördük. Tarım Bakanlığının da bu konuda çalışmaları var. Örneğin Solucan Gübresi, yarasa gübresi ve güvercin gübresi kullanılarak yapılan bir çalışma: Gvercin, yarasa ve sv solucan gbresiyle bu hale geliyorlar - Hrriyet EKONOM Çanakkale-Biga'lı bir kadın üreticinin pazardan aldığı tohumlara doğal hayvan gübresi kullanarak 82 kg balkabağı ürettiği ile ilgili haber: Kadın çiftçi 82 kilogramlık bal kabağı yetiştirdi - Neler oluyor hayatta? Haberleri Biz solucan gübresi ve bitki gelişimi ile ilgili literatür tararken solucan gübresinin bitkiye hastalıklara karşı direnç oluşturduğunu (tıpkı küçük çocukların hastalıklara karşı aşılanması gibi) ve böylece bitkinin hastalanmadığını okumuştum. Çiftçiler ise kullandıkları bazı zirai ilaçları her yıl dozunu artırarak kullandıklarını, her yıl aynı miktarda kullandıklarında ise ilacın etkisinin tam göremediklerini ifade ediyorlar. Biz aynı durumu hayvanlarda kullandığımız antibiyotiklerde gözlemliyoruz. Bir mikroba karşı kullandığımız antibiyotik, mikrop bağışıklık kazandığı için hiç bir işe yaramayabiliyor. Konumuz organik tarım ve biz konuyu fazla dağıtmayalım: Organik Tarım bir hikaye değildir. Ama Türkiye'de organik tarımın yapılış biçimiyle ilgili uzun bir hikaye yazabilirim. Çünkü devrede istismarcılar var ve organik olmayan organik tarım yapıyorlar. En güzeli kendi evinde, balkonunda, bahçende geleneksel tohumlarla doğal gübre kullanarak kendi meyve-sebzeni yetiştirmek. Bu ürünlerin damak çatlatan lezzetini tadınca zaten pazarda satılan ürünlerin organik olup olmadığını hemen anlarsın. Varsın bazı dostlar topraklı tarım mı - topraksız tarım mı tartışıp dursunlar. Bazı dostlar ise organik tarımı hikaye sansınlar. Yediğin ürünün mis gibi kokusunu, damak çatlatan lezzetini alamadıktan sonra kısır tartışmalar neye yarar ki... Her şey gönlünüzce olsun dostlar... Selamlar... Saygılar... |
13-10-2014, 22:33 | #99 | |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Alıntı:
Dediğiniz gibi yazı alıntıdır. Yazarı Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu'dur. Kendisi kimyacıdır. Kendi anladığı şekilde kaleme almış. Ben de "ebter"i anlayamadım. Siz alıntı yazıdaki yanlışlığı düzelttiğiniz için teşekkür ediyorum. Selamlar.. Saygılar... |
|
13-10-2014, 23:07 | #100 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
İbrahim bey hiç bilmediği şeyleri biliyormuş gibi yalan yanlış çıkıp anlatıyor, bu yüzden hem insanlara tamamen yanlış bilgi vermiş oluyor, hem de gerçekten bildiği şeyleri değersizleştirmiş oluyor. |
14-10-2014, 00:09 | #101 | |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Alıntı:
Yakında profilimdeki meslek kısmını "öğrenci" olarak düzelteceğim. Çünkü öğreneceğimiz çok şey var. Sayın Saraçoğlunun yazısını derinlemesine incelediğinizde kavramlar birbirine karışmış ve hatalı bilgiler oluşmuş durumda. Bu konuda haklısınız. Aslında anlatmak istediğim geleneksel tohumun önemiydi ama alıntı yazıyla işi berbat ettik sanırım. Tohumun önemiyle ilgili daha bilimsel yazılar varken neden bu yazıyı paylaştım ben de bilmiyorum. Ben bu tohum işine fena kapıldım herhalde. Rahmetli Babaannemin başörtüsü bezinin bir ucuna çıkın edip sakladığı ve benim yıllar sonra bulup ektiğim karpuzların tadı başıma vurdu galiba. Bizim tarıma başlamamızın temelinde işte bu tohumlar var. Kısaca "Bir Tohumla Başladı Her Şey". Saraçoğlu'nun Dünya görüşüne katılırsınız-katılmazsınız. Ama bazı konulardaki araştırmaları örneğin sebze ve meyvelerdeki besin değeri araştırmaları benim ilgimi çekti. Aynı araştırmaları Almanya Rostock Üniversitesinin yaptığını da söylüyor. Hatta İngiltere'de Graham Harvey'in yaptığı bir araştırma "Gıdalardaki Eksiklikler" diye manşet olmuş. Ben yine bu bilgileri fotoğraflayıp vericem. Eğer yediğimiz gıdalarda eksiklikler varsa bunun sebebini sadece tohuma bağlayamayız tabii ki. Ve bu bilgiler gerçekse organik tarımın önemi daha iyi anlaşılır sanırım. Amacım üzüm yemek olunca ben bol bol üzüm yiyorum hocam. Eğer yanlış bir şey varsa siz doğru olanı yapar ve yanlışları düzeltiverirsiniz. Selamlar... Saygılar... |
|
14-10-2014, 02:35 | #102 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-10-2011
Şehir: BANDIRMA
Mesajlar: 272
|
Organik Tarım.
" Organik Tarım" sözü yıllardır önüme çıkardı. Bu yıl bu söz üzerinde biraz durdum ve araştırdım. Yaz başında bir üniversitenin sadece öncelikle meraklıları için verdiği bir eğitime katıldım. Ülkemiz için ilklerden olduğunu gördüğüm ve inandığım bir eğitimdi. Katılanların çoğunluğu ülkemizin farklı ve uzak coğrafyalarından katılan üniversite mezunu, farklı mesleklerde ki kişilerdi. O eğitim için de çok değerli insanlarla tanıştım. Ülkemizin önde gelen akademisyenlerinin gönüllü olarak ders verdiğini gördüm. Bu eğitim sırasında ve sonrasın da tanıştığım bazı arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde MeyveliTepe'nin ismi hep geçti. Tabii bir öncü olarak. Kendisini de şartlarım uygun olduğu zaman Tepe'sin de ziyaret etmeye çalışacağım. Ama ben ORGANİK TARIMLA İLGİLİ doğru dürüst bir bilgiye ulaşamadım. Eğitim sırasında hocalarımızın verdiği bazı linklerin çalışmadığını gördüm. Bakanlığın linklerinin çalışmadığını tespit ettim. BİMER'e yazdım. Bana bakanlıktan verilen cevap bir isim ve tlf numarası, bir sürü mazeret. Forumumuzun bu konuda, internet ortamında en geniş ve doğru bilgilere sahip sitelerden birisi olduğuna inanıyorum. En başta mevzuatla ve uygulamalarla ilgili doğru bilgilere ulaştığımda bir kısmını burada paylaşacağım. Organik Tarım Hikaye mi? diye yazan arkadaş ta ne okumak istediğine karar versin. Sayın MeyveliTepe ağabeyimize de görüş açımızı genişlettiği için tekrar tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla. Düzenleyen YeniBON : 14-10-2014 saat 22:34 Neden: Yanlış yazım. |
16-10-2014, 17:25 | #103 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
|
Ne zamandir besin degeri karsilastirmasiyla ilgili yazacaktim fakat bir turlu firsat bulamadim; simdi Sn vetman996'nin verdigi alinti ustunden yazayim (Sn vetman996, hoca bu karsilastirmayi kendisi mi yapmis, yapmamissa sonuclar nerden almis, yayinda belirtilmis mi?). Saracoglu, karsilastirma vermis fakat ne nasil karsilastiriliyor onu yazmis mi gozukmuyor (umarim onceki sayfalarda vardir). Bir kere karsilastirma yapilacaksa, esas yapilmasi gereken, kimyasallarla yetistirilen sebzeyle organik yolla yetistirilen sebze arasindaki sadece besin degeri degil, ayni zamanda toksisite acisindan yapilacak karsilastirma... Uluslararasi sirketler, ciftcilerin geri donup tekrar tohum almasi icin, verimi birincil kriter alarak hibritleme yapiyorlar ama kucuk olcekte, besin degerlerini de tadi da on plana cikaran ve kimisi artizan seviyesine ulasan tohum uretimi de vardir. Bunun benim bildigim en yakin orneklerinden birisi, Florida Universitesi'nde (ABD'nin arastirma odakli en iyi universitelerinden birisidir) birkac sene once uretilen Tasti-Lee'dir. Hibritlemede Likopen orani diger cesitlere gore yuksek ve tabii Florida'nin domates icin zorlu iklim kosullarina gore hastalik dayanimi da goz onunde bulundurularak, cesitli hastaliklara gorece direncli bir cesit ortaya cikardilar. Lezzeti de oldukca iyi; en azindan marketten alacaginiz bir domates icin, kalite oldukca yuksek tutulmus. Bu arada lezzet, Likopen, domates icindeki cozunmus kati orani gibi parametrelerin birbirine ve hastalik dayanimina paralel gittigi de biliniyor (hastalik dayanimi tanimini yaparken dikkatli olmak gerek, bu benim her zaman guvendigim bir kavram degil). Sn MeyveliTepe belirtmis ama tekrar tekrar soylemezsek yanlislik devam edecek. Saracoglu'nun hibrit tanimi da maalesef yanlis. Bugun domateste 'endustri standardi' olarak kabul edilen yuvarlak meyvelerin atasinin Paragon adli cesit oldugu dusunulmektedir. Bununla ilgili surda ayrintili olarak yazmistim; nasil uretildigine bakarsaniz, hibrit tohum hakkinda daha iyi bir fikriniz olabilir. Hibrit domatesin tohumunu cikarirsiniz, begendiginiz ozellikteki bitkilerden aldiginiz tohumlari arka arkaya yetistirip asagi yukari 7 mevsimde stabil, open-pollinated bir cesit elde edersiniz. Bu noktadan sonra aile yadigari olarak da tanimlayabilecegimiz, aile buyuklerinden yeni nesillere aktarilan atalik bir cesit olmayacaktir ama tohumu ekildiginde aslina uygun meyve ve bitki ozellikleri gosteren bir cesit haline gelecektir (sonraki nesillerde kimi meyveler/bitkiler farkli ozellikler gosterebilir ama bu durum da zamanla daha duzelecektir). Simdi gelelim karsilastirmaya... Bir kere kimyasallarla yetistirilen bir sebze ile organik yollarla yetistirilen bir sebzenin arasinda besin degerleri bakimindan karsilastirma iceren cok sayida akademik calisma yok (calismanin yayinlandigi yerin niteligi de cok onemlidir). Yapilan karsilastirmaninsa bilimsel anlamda dogrulugunun olmasi icin bulunmasi gereken ilk aklima gelen birkac kriteri sayayim: 1) Karsilastirilan her iki sebzenin cesidi ayni olmali. Ornegin Kuzu ispanagi ile Bloomsdale ispanagini karsilastirmada kullanamazsiniz. Yetistirme sartlarindan bagimsiz olarak, tohumun kendi genetik ozelliklerinden kaynaklanacak sekilde belli bir mineral on plana cikabilir. Bir ispanagin Kalsiyum icerigi, cesidin Kalsiyumu alma ozelligine bagli olarak diger ceside gore daha yuksek olabilir. 2) Yetistirme ortamina aldiginiz anda, fidelerin yaslari birbiriyle ayni olmalidir. 3) Bitkiler, ayni mevsimde, ayni iklim kosullarinda yetistirilmelidir. 4) Karsilastirma, ayni yetistirme kosullarinda, bitkilere birbirine denk miktarlarda gubre ve verilecekse eser elementler, ayni miktarda ayni sudan vererek yapilmalidir (or. kimyasal gubre %5 N iceriyorsa, organik gubrede de o kadar N olmali). Uygulamalarin tamami birbiriyle ayni anda gerceklestirilmelidir. 5) Karsilastirma yapilacak cesitlerin ekildigi ortamlar ayni olmalidir. Birini hidroponik yetistirip, digerini topraga ekemezsiniz. 6) Dis mudahaleyle bitkiye belli oranlarda madde verilmeden onceki durumda, yetistirme ortaminin besin ve mineral degerleri birbirine denk olmalidir. 7) Niteliksel/niceliksel karsilastirmalar ve analizler ayni anda yapilmalidir. Bir de bu daha subjektif gelebilir ama bana gore karsilastirmanin toprakta yapilmasi gerek cunku hidroponik ortamda bitkiye vereceginiz besin degerlerini denk tutabilmeniz icin yapmaniz gereken hesaplamalar daha karmasik ve detayli. Yetistiricinin, ilgili konuda akademik titri yoksa, kimya/matetamik bilgisinin gorece ileri duzeyde olmasi gerek. Son olarak sunu da ekleyeyim: Diyelim ki cogu arastirmada kimyasallarla yetistirilen sebze ile organik yolla yetistirilen sebze arasindaki besin degerleri birbirine denk cikti. Ayni sebzeler icin toksik madde icerigi acisindan da karsilastirma yapildigini gordunuz mu? Ne gazetelerde cikan "Isvicreli bilimadamlari soyle soyle sonuc elde etti; gordunuz mu organik tarim aslinda balonmus, patladi" gibi hicbir bilimsel dayanagi olmayan aciklamalara ne de mantik akisi, imla hatalari ve hatta icerigi yayinevinin editoru tarafindan duzenlenmis kitaplarinda, kose yazilarinda ya da manikurlu elleriyle gezindigi TV kanallarinda "tohumlarimizi koruyalim, cok onemli" veya "yav hibrit tohumun besin degeri de ne kadar berbat" deyip konferanslarin kokteyllerinde limon suyu icine batirilmis hibrit havuclari lup lup goturdukten sonra komforlu evine giden, hayatinda elini tezegin icine sokup domates yetistirmemis hocalarin laflarina itibar etmeyin. Babam cok bilinen, saygi duyulan bir orman muhendisligi profesoruydu (TV'ye de cikmisligi yoktur ); uygulamalarinda sahadaki iscilerin de isini yaptigi icin (hortumu eline alip tek tek agac sulardi, kazmayi kuregi eline alip capalama, gubreleme yapardi) cok kez bahcevan sanildigi olmustur, annemle duyunca kis kis gulerdik (bahcevanlik cok saygi duyulasi bir is, kucuk gordugum icin soylemiyorum). Sabah 6'da kalkardi, isi bitmeden yatmazdi, isi bittiginde de ustu basi camur/toprak icinde olurdu. Akademik snobluk, yukardaki ornekte oldugu gibi birlestigindeyse cok gulunc ve kimi zaman sakincali sonuclar ortaya cikabiliyor. |
16-10-2014, 20:52 | #104 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 277
|
Organik Köprüler Kuruldu! Gerçek gıda, sürdürülebilir tarım ve sağlıklı beslenmenin önde gelen isimlerinin biraraya geldiği IFOAM 18. Dünya Organik Kongresi, dün kapanış seramonisiyle sona erdi. 79 ülkeden 1000’e yakın kişinin katıldığı kongre, organik dünyanın birbirinden önemli isimlerini İstanbul’da buluşturdu, organik köprüler kurulmasına vesile oldu. Kapanış seramonisinde kongrenin ev sahibi Buğday Derneği YK Başkanı Güneşin Aydemir ve IFOAM Genel Müdürü Marcus Arbenz kongreyi destekleyen sponsorlara,medyaya, gönüllülere, ekolojik yaşam ağına teşekkür etti. Marcus Arbenz, kongrede organik hareketin köprüler kurması konusunda yapılan tartışmaları özetledi.Kongrede çiftçilerin sadece üretken olması değil aynı zamanda girişimci ve yaratıcı olmaları için de çeşitli yöntemlerin konuşulduğunu belirten Arbenz, üretici ve tüketici arasındaki bağın güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı ve “Organik sadece kimyasallardan arınmış değil aynı zamanda yerel, etik, adil ve ulaşılabilir olmalı.” dedi. Kongrenin sonunda Güneşin Aydemir’in verdiği mesaj ,16 ekim Dünya Gıda Günü için de büyük anlam taşıyordu: “ Hepimizin temiz gıda, temiz doğa, iyi ilişkiler ve kutlamalara ihtiyacımız var.” |
17-10-2014, 08:10 | #105 | |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Alıntı:
Besin değeri karşılaştırmaları ile ilgili Saracoğlu'nun kitabında detay yok malesef. 10 yıl önce meyve-sebzelerin besin değerlerini analiz etmiş, 10 yıl sonra aynı meyve-sebzelerin besin değerlerini tekrar analiz etmiş ve aradaki farkı yayınlamış. İlk analiz edilen ürünler hangi şartlarda yetiştirilmiş, sonraki ürünler hangi şartlarda yetiştirilmiş, aynı tohumlar mı kullanılmış. Kitapta bunlarla ilgili detaylı bilgiler yok ama tahminim ürünlerin piyasadan toplanarak analiz yapıldığı yönünde. Tohum işini çok önemseyince elime geçen yayını okumaya çalışıyorum. Tohum paylaşım etkinliğinden gelecek tohumları dört gözle bekliyorum. Seneye gönül rahatlığı ile paylaşacak tohumlarım olacak inşallah. Aşağıda resimlerini paylaştığım haberleri daha sık okumak temennisiyle ... Selamlar... Saygılar... |
|
17-10-2014, 13:45 | #106 |
Ağaç Dostu
|
Organik tarım hikayemi? Bana sorulursa evet,Kocaman bir kandırmaçadır.Zira paranın olduğu yerde Din iman olmadığı gibi dürüstlükde olmaz. Bu zamanda moda tabir.Pazarçı ağzıyla .ORGANİKDİR abla.Hala tarım yasası çıkmamış bir ülkede hangi organikden bahsediyoruz. Şöyleki dağda kendi başına yetişen ALIÇ ağaçında ekin için atılan yabançı ot ilaçı kalıntısına rastlandı. |
18-10-2014, 06:21 | #107 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 21-08-2008
Şehir: Manisa-Salihli
Mesajlar: 772
|
Demek ki ALIÇın yanındaki ekin tarlasında organik tarım yapılıyor olsaydı alıçda yabancı ot ilacına rastlanmayacaktı |
19-05-2015, 12:14 | #108 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Başlığın adı "Organik Tarım Hikaye mi?" Yani uydurma ve gereksiz bir şey mi anlamında. "Ne güzel sentetik toksik pestisitler (ilaç) kullanılarak nisbeten ucuza ve daha kolay yiyecek üretilebiliyorken birilerinin "organik" diye bir şey icad edip, güya içine zehir ilave edilmemiş, toprağın doğal döngüsüyle beslenen yiyecekleri bir matahmış gibi burnumuza sokmasına ne gerek vardı?" Başlığın çağrıştırdığı şeyler bu gibi düşünceler olsa gerek. Böyle düşünenlerin sayısı az değil. Bu düşünce tarzını desteklemek, bazen kendilerini de ikna etmek için bir çok argüman da yaratılmış. Kimi diyor ki; - pestisitlerin kanser veya başka akut ve kronik hastalıkların sebebi olduğu geçerli bir şey değil çünkü taa eski mısırda bile kanser varmış, o halde pestisitler kanser sebebi olamaz. - İyi ürün almak istiyorsan zehirli pestisit kullanmalısın, yoksa iyi ve yeterli ürün alamazsın. - Zehiri dozunda kullanırsan bir zararı olmaz, iyi tarım diye bir şey var, izin verilenin üzerine çıkmayacak şekilde zehir kullandırıyor, böylece yiyecekler sağlıklı oluyor. Kiminin yaklaşımı ise daha bir garip. Organik üretimde de çok az da olsa toksik olmayan ama sentetik olan girdiler kullanımını "doğal değil" diye eleştirirken kendi yetiştirdiğinde veya tükettiğinde toksik pestisit kullanmakta ve kullanılmasında hiç bir çekincesi yok. Kimi de benzeri yaklaşımla organik üretimi tekelci şirketlerin hegomonyasındaki kötü ve zararlı bir şey olarak nitelemekten çekinmiyor. Gerçek öyle olmasa da önemli değil, güncel söylem ile mühim olan algı yaratmak. Devlet kurumları pestisit aktif maddeleri için maksimum kalıntı miktarları belirliyorlar. Bunun mantığının ne olduğu ilk bakışta belli olmuyor. Öyle ya, bir ülkede kalıntı miktarı olarak maksimum 50 mikrograma izin verilen bir zehir, başka bir ülkede 10 veya 5 mikrogram olabiliyor. Bunun sebebi ne olabilir ki? 50 mikrogram olan ülkenin insanları başka insanlara göre zehire daha dayanıklı da onun için mi? İzin verilen maksiumum kalıntı da ne demek? Neden izin veriliyor? Bu zehirlerin insan sağlığına faydası mı varmış? Gıdanın ve beslenmenin bir parçasımıymış? Ne hakla böyle bir izin verirlermiş? İsveç'te organik tarımı ve üretimi desteklemek için ne mümkünse yapacağını ilan eden Coop adlı süpermarket, İsveçli 3 çocuklu ve pahalı olduğu gerekçesiyle organik tüketmeyen bir aileyi 2 haftalığına sadece organik beslenmeye davet etti. Ailenin mutfağındaki tüm besin maddeleri organik olanlarla değiştiriliyor. Deneyin başında çocuklardan alınan idrar örneklerinde pestisit, fungusit, büyüme hormonları v.b kalıntılarına rastlanırken, iki haftalık organik beslenme sonunda kalıntılardan neredeyse hiç eser kalmıyor. İsveç Çevre Araştırma Enstitüsü isimli organizasyona yaptırılan çalışmanın detay raporu burada. Son iki çift laf, organik (zehir ilavesiz ve doğal besleyicilerle büyütülmüş) yiyeceklere hikaye diyen akıl-baliğ olması gereken kişilere. Kendinize ne yaparsanız yapın, istiyorsanız ve az geliyorsa salatanıza birer damla glyphosate ve deltametrin damlatın, ama lütfen çocukları buna kurban etmeyin. |
19-05-2015, 16:57 | #109 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
|
Alıntı:
Klipte ozetle, butun besinini organik gidalardan temin etmeye baslayan cocuklarin idrar orneklerindeki pestisit kalintisinin buyuk oranlarda azaldigi anlatiliyor. |
|
24-06-2015, 14:49 | #110 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 27-12-2014
Şehir: bruksel
Mesajlar: 128
|
Bu arastirmanin organik tarimdan zarar goren bir kurulus tarafindan yapildigini sanmiyorum. Lakin, buyuk miktarda urun ureten firmalar birbirleri ile kavga etmekten, organik tarim gibi kucuk bir pazarla ugrasmazlar. Ne aci, organik tarim denilen sey aslinda bizim dedelerimizin, ninelerimizin tarim yontemiyken, bugun ozel bi hal aldi. Bunun da sebebi daha cok urun uretip, fiyatlari assagiya cekip, pazarda rekabet edilemez olmaya calisan firmalar. Organik urun, maliyet olarak endustriyel tarim ile basedemez. Ama kimse de lezzet ve saglik acisindan organik tarimi alassagi edemez. Yuz tane universite arastirma yapsa, ben yetistirdigim urunu ve lezzetini bilirim. |
24-06-2015, 18:30 | #111 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 10-05-2015
Şehir: İstanbul, Giresun
Mesajlar: 14
|
Alıntı:
(Bilgisayarım bozuk olduğu için telefondan giriyorum. Kısa bir mesaj olduğu için alıntıyı burdan yaptım. ) Ben de gözlemlerimi paylaşayım. Giresunluyum ihtiyaçlarımız için mısır üretiyoruz. Mısır için kullandığımız iki çeşit tohum var. 1. Köy tohumu dediğimiz dedelerimizden kalma tohum. 2. Ziraatten alinma tohum. Gübre olarak da kendi ineklerimizden elde ettiğimiz gübreyi kullanırız. Ziraatten alınan tohumlar bir sonraki sene ürün vermez. Giresun yağışlı olduğu için mısırlar çok büyür 3 metre boya ulaşabilirler. Gövde çok kalın olur. Ruzgarda gövde yere devrilebilir. Ziraat mısırı devrilirse ürün vermez. Sap olarak durur. Bazen ürün hiç hoş olmaz. Mısır ekmeği lezzetsiz olur. Bu durumlardan dolayı köy tohumuna döndük tamamen. Çok lezzetli. Unu mis kokulu ve faydalı. Kalitesi hep aynı. Rüzgarla yere devrilse dahi kafasını kaldırıp ürün veren bir yapıda. Artık ziraat tohumu vs aklımızın ucundan geçmiyor. Tarımda doğallık tohumla başlar bence... |
|
07-08-2015, 19:58 | #113 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 14-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
|
Hersey benim Turkiye'de -insanlar icin- yiyecek amacli GDO'lu tohum ekiminin yasak oldugunu dusunmemle basladi. Sonra "icerikte cok cok dusuk miktarda" kalmak kaydiyla izin verildigini ogrenmemle olaylar gelisti. Hemen arkasindan da bugun sunu gordum: Banvit, GDO |
04-02-2016, 23:25 | #114 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 18-08-2013
Şehir: izmir
Mesajlar: 54
|
aslında konu ile alakalı denmez tam olarak konunun deep kısmı denebilir Şüphe Tüccarları belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. youtube da izledim ama kaldırılmış. illa ki eklenir ya da başka yerlerde vardır. Birileri ekliyor hemen kaldırılması için iki kat çaba sarfediyor birileri! https://www.youtube.com/watch?v=j8ii9zGFDtc bu trailer videosu . Merchants of Doubt da orjinal adı. amerikada temel olarak sigara ile ilgili bilinen ve 10 yıllarca söylenmeyenlerden başlayıp öyle çarpıcı gerçek bilgiler ve raporlar sunuyor ki belgesel bilseniz bile ayrıntılar sizi hayret ettiriyor. |
16-09-2017, 14:42 | #115 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 11-07-2017
Şehir: Alanya
Mesajlar: 742
|
Nasıl ki devlet sigarayı yasal olarak görüyor esrarı yasal görmüyor organiklik olayıda aynı.Verimin düşeceğini ihracatın azalacağını düşünüyor muhakkak devlet bu yüzden organik tarımı desteklemiyor aynı sigarayıda yasaklamadığı gibi oysa binlerce kişi kanserden ölüyor.Mademki sigara kullanımı yasal kişinin hür özgür iradesine seçimine bırakılmış o zaman sigaradan vergi almayacaksın ki safın belli olsun,hem bu işin ticaretinden hem çiftçiden hem içiciden vergi alacaksın ama diyeceksin ki sigara öldürür. Hem organik olmayan tarım pestisit kalıntıları vb yönlerden sağlığa zararlı şu bu sonra organik tarım eyidir eyidir. Bir kere devletin bu tarz insan sağlığına yönelik konulardaki iki yüzlülüğünü bir kenara bırakıp kendi vatandaşını daha çok düşünen politikalar üretmesi gerekmektedir.Bir çok ülkede benzer şekilde çalışmakta bu düzen ancak farklılık yapılamazmı.? Ben geçtim tamamen organik ürünleri zaten bu imkansız,en azından mrl değerlerini karşılayan ürünlerinin denetimini dahi yapmıyor yapamıyor devlet,emin olun çarşıdan pazardan aldığınız birçok üründe kalıntı bulunmaktadır bunu bilerek alınız. Mesela hayvan gübresiyle yetiştirilmiş ürünler organiktir vs gibi sığır hayvan gübresini organik sanmak gibi bir hataya düşüyor çoğu arkadaş.Hayvan gübresi nasıl organik olabilir ki belki ne bileyim dağın başında yaylayan keçiden elde edilen gübresi organik olabilir.Ama ne bileyim araştırınca sığır gübresi içindeki humik asitlerin bir nebze olsun bu kalıntıları azalttığı yönünde çalışmalarda yok değil. Sanırım herşeyi devletten beklememek lazım biraz olsun bilinç,bu bilincin sağlanması için belli bir refah seviyesi. Eğitim şart. Evet ancak şunu devletten bekleyebiliriz niye çiftçiler eğitilmiyor çiftçiye organik tarım konusunda bile olmasada en azından bu ilaçalr konusunda bir eğitim verilmiyor,nerede çalışıyor o kadar ziraat mühendisi çks dolduruyorlar dairede,bir kısmı sözde denetim yapıyor bayide bir kısmıda örnek alıyor çiftçiden,sen bunun alt yapısını yapmadan nasıl örnek alıyorsun ki çiftçiden geliyorsun selaymünaleyküm ee örnek alacağım yetiştirdiğin domatesten.Yorumu size bırakıyorum |
16-09-2017, 16:52 | #116 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-05-2010
Şehir: konya
Mesajlar: 963
|
Alıntı:
Her tarafta bir organik hayranlığıdır gidiyor. Bakanlık şöyle yapın, böyle yapın diye hava basıyor. Organik üretim yapana mazotu 1 liradan mı veriyor? Hadi organik üretim yaptınız diyelim, bunu tüketecek olan kim? Her tarafından zehir fışkıran elma 1 lira, organik elma 3 lira, pazarda müşteri geliyor organik bu deyince " aman ne olacak organikse, ucuz olsun ne olursa olsun" diyor. Türk halkı organik değil, zıkkımın kökünü yesin. Organikten vazgeçtim, iyi tarım uygulamalarına geçeyim dedim. Sözleşme bedeli şu kadar, yol harcırahı bu kadar, yatma kalkma masrafı, senede 3 defa analiz, hesap ettim adamlara bahçeyi versem üste borçlu kalacağım. Ver zehiri boş verrr, sanki pazardaki mala analiz mi yapıyorlar? Yurt dışından geri dönen mallar ne oluyor acaba? Bu ülke de üretici olmada, ne olursan ol. |
|
16-09-2017, 18:45 | #117 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 11-07-2017
Şehir: Alanya
Mesajlar: 742
|
Alıntı:
Evet bahsettiğiniz şekilde organik tarıma bir devlet desteği yok ama desteklemelerden götürülen paralar var birde üstünü kapatma var. İyi Tarım uygulamaları hakkında diyebileceğim şu,belli bir köy seçiliyor seralara iyi tarım uygulamaları afişi asılıyor deniyorki gelip senden numune alacağız ona göre ürün çıktığında.iyi tarım uygulamaları bundan ibaret. |
|
16-09-2017, 21:03 | #118 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-05-2010
Şehir: konya
Mesajlar: 963
|
Alıntı:
Ülkede asalakları yaşatmak için olmadık şeyler icat etmede üstümüze yok. Devlet işçi çalıştırmayacak, hizmet alımı yapacak. Buyrun size taşeron denen asalakları yaşatma sistemi. Üretilen her türlü yaş sebze-meyve hale girmek zorunda dediler. Buyrun size kabzımal asalakları. Şimdi de itu uygulamaları diye bir şey icat ettiler, bir kaç şirkete haraç vermek zorundasınız. Devletin ziraat odaları, il-ilçe tarım müdürlükleri ne iş yapar? ÇKS doldurup mühür vurmak için mi ziraat mühendisi oluyor bu insanlar? |
|
17-09-2017, 00:14 | #119 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 11-07-2017
Şehir: Alanya
Mesajlar: 742
|
Alıntı:
Sizin anlattığınıza göre bu sertifika işine devlet bakmıyor yani bakanlık başka özel bir şirket bakıyor o da zaten sizin satacağınız farklı fiyatın üstünde çiftçiden para kırpma derdinde. Yani farklı birşeyde beklemek hata olurdu,herşeyin içi boşaltılmış bir düzensizlik bir kaos,nasıl oluyorda bu yanlışlarla koskoca bir tarım sistemi hiçbir müdahale edilmeksizin bu şekilde devam edebiliyor anlamak çok güç. |
|
17-09-2017, 08:49 | #120 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-05-2010
Şehir: konya
Mesajlar: 963
|
Alıntı:
Tarımın devam ettiği tezi, ithal ettiğimiz ürünlere bakınca her halde anında çürüyecektir. Ben belki görmem ama borç alarak tüketim yapan bir ülke batmaya ve özgürlüğünü kaybetmeye mahkumdur. Ülkenin tarım bakanı çıkıp, utanmadan "Saman ithal ediyoruz" diyebiliyorsa o ülkede tarım yapıldığı söylenebilir mi? Çiftçi 1 sene uğraşıyor, tam buğdayı biçecek tarım bakanlığından bir duyuru "buğday ithalatı için görüşmelerimiz sürüyor" Tüccar durur mu? 1 liraya mal edilen buğdaya 80-90 krş fiyat veriyor. Bakanlık yaptığını düzeltmek için "şimdilik ithalat yok" diyor. Sen istediğin kadar ithalat yok diye kıvırmaya çalış, bir şeyin dillenmesi olmasından beterdir(Atasözü; Şu'yu vukuundan beterdir). Soru şu; Bu tarım bakanlığı kimin hizmetinde? |
|
|
|