agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Mutfak > Mutfak - Diğerleri
(https)




Beğeni Düzeni5Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 13-01-2008, 20:18   #31
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Ayrı bölümü iptal ettim. Sanırım benim düşündüğüm gibi devam etmesi için daha denetimli olması gerek.

Yazıları birleştirdim. Ayrı başlıklar açılmasını önerdiğim için bunu yapan arkadaşlara iş çıkardığım için özür dilerim

Ama böyle bir bölüm olmasının gerekliliğini savunuyorum. Başlığı da bu yönde Sorunsuz kullanılan kocakarı ilaçları olarak değiştirdim. Müjganın ve foruma daha sık uğrasaydı arodopman'ın gözetiminde, sorunsuz kullanabileceklerimizin hangileri olacağını bilsek iyi olur diye düşünüyorum.

Müjgan, bu son bilgi ışığında, yukarıdaki yazılardan hangilerini silmemiz iyi olur?

Elin değmişken bunları da toparlarsın

Hypericum calycinum, Binbirdelik otu, Kantaron
Hypericum perforatum (Sarı Kantaron - Binbirdelik otu)
Hypericum perforatum (Sarı Kantaron - Binbirdelik otu)
Hypericum perforatum (Sarı Kantaron - Binbirdelik otu)

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-01-2008, 20:26   #32
Ağaç Dostu
 
İklimsiz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-03-2007
Şehir: Giresun
Mesajlar: 2,451
Galeri: 53
Çocukluğumuzda boğazımız ağrıdında, yaz kış yapraklı olduğu için hemen taflan yaprağına koşardı büyüklerimiz. Taflan yaprağını ocakta patlatıp, sağlı sollu boğazımıza koyup, üzerine tülbent bağlanırdı

Çok acı bir tat ağzımıza, boğazımıza dolmasına rağmen sabaha bir şeyimiz kalmazdı.

İklimsiz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-01-2008, 18:02   #33
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 11-04-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 43
Yumurta sarısı bir tavaya alınır çatalla ezilerek yağı çıkartılır.sarısı yanıp kömür gibi oluyor.
çıkan yağı annem ağbimin yanıklarına sürmüştü iz kalmadı.Sanırım sarının içinde bulunan e vitaminin olumlu etkisi.

flyactivediver Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 09:46   #34
ezo
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 24-09-2007
Şehir: kocaeli
Mesajlar: 213
Bu aylarda gerekli olabilecek bir tarifte ben vereyim. 100 gr. kadar süzme balın içine orta boy kuru soğan kabukları soyulup 4 e bölünüp atılır, balkonda 1 gece bekletilir. Evden çıkılmadığı zamanlar (çok kokuyor) sabah aç karna 1 tatlı kaşığı içilir. Öksürük için birebir, ben çocuklarıma öksürükleri geçmediği zaman yapıyorum. Güvenle kullanabilirsiniz. (3 gün iyileşmek için yeterli)

ezo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 12:38   #35
Ağaç Dostu
 
limon's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-03-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 6,265
Galeri: 637
Metabolizmayı Hızlandıran Çay

1 Elma, 1 Limon, 1 Kuru Tarçın, 1-2 Karanfil, 1-2 Karabiber Tanesi 1 Lt. Suda kaynatılıp, günde 2-3 fincan içilir.

Elma yeşil olursa daha iyi olurmuş. Kabuğuyla kaynatılacakmış. Mide problemi olanlara limon ve karabiber dokunabilir. Limon ve karabiberi çıkarırsak zaten bildiğimiz şekersiz elma kompostosu oluyor.

limon Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 14:11   #36
Ağaç Dostu
 
zenfree's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-03-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 5,657
Galeri: 341
Öksürük İçin Bal ve Karabiber

Bu tarifi ünlü bir çocuk doktoru profesör hanım vermişti. Kızım için gittiğimiz doktor eşimin kesik kesik öksürdüğünü duyunca bu tarifi tavsiye etmişti. 15 yıldır her öksürük olana uyguluyorum. Bence çok etkili. Hatta o kadar acı ki " bunu bize yedirme söz öksürmeyeceğiz" diyorlar.

1 çorba kaşığı süzme bal
1 kaç kaşığı çekilmiş karabiber ( ben taze çekip uyguluyorum)

Cezveye koyduğunuz balı ısıtıyorsunuz. Bal ısıdan dolayı normal kıvamını kaybedince karabiberi ilave ediyorsunuz. Kaynamak üzereyken ateşten alıyorsunuz. Bir çay kaşığı ya da tatlı kaşığı karışımı sıcak sıcak yutuyorsunuz. Günde 2 defa uygulanabilir. Ben özellikle gece yatarken uyguluyorum.
Bal ve karabibere alerjisi olanlar kullanamamlı.

zenfree Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 14:15   #37
Ağaç Dostu
 
papatyam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-11-2006
Şehir: istanbul
Mesajlar: 2,608
Galeri: 1
Sevgili Penelophe nin vermiş olduğu balmumlu tarife benzer bir kocakarı ilacı da ben oğluma kullandım, 2006 aralık ayında oğlumun sağ bacağına çaydanlık devrildi boydan boya yandı ben çalıştığım için yanında değildim annem vardı, zavallım birden çok telaşlanmış ne yapacağını şaşırmış karşı komşuya gitmiş, komşu hemen bir yumurtayı kırıp yanık yere sürmüş böylece hava alıp su toplamasını engellemiş bir ay boyunca hastaneye gittik geldik pansuman için, eşimin dayısı ziyarete geldi elinde bir kavanoz artık hastaneye gitmeyin o bandajları açın ve sadece bunu kullanın dedi ben öncelikle tereddüt ettim olmaz falan dedim sonra ikna oldum ve kullandım iyiki de kullanmışım sadece bileğinin üzerinde biraz et yığını kaldı diğer yerler iyileşti çok şükür, aynı karışımı bende kullandım vücudumun çeşitli yerlerinde tehşis konulamayan yaralar çıkmaya başladı çok doktora gittim, sedef dediler mantar dediler yok strese bağlı yok egzama ama bir türlü isim koyamadılar bir sürü ilaç kullandım kremler ve jeller kullandım geçmedi balmumlu karışım geldi aklıma bir kaç gün sabah akşam sürdüm ve gerçekten geçti o ara karışım da bitti bir iki aydır yinelemeye başladı isimsiz yaralar, bu ara eşimin dayısına uğrayıp hem karışımdan istemeli hemde tarifini almalı.

papatyam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 14:17   #38
Ağaç Dostu
 
papatyam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-11-2006
Şehir: istanbul
Mesajlar: 2,608
Galeri: 1
Zenfreeciğim, öksürüğe bal ve çörek otu da iyi geliyor özellikle sigara kullananlara tavsiye ediliyor.

papatyam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-01-2008, 14:27   #39
Ağaç Dostu
 
zenfree's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-03-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 5,657
Galeri: 341
Öksürük için yeşil sabun ve havlu

Öksürük için mutlaka doktora gidilmeli. İlaç kullansanız bile öksürüğün kesilmesi zaman alıyor. Özellikle geceleri ve özellikle çocuklar öksürük nöbeti geçiriyorlar.

Bunu önlemek; küçük iki havluya, hiç kullanılmamış yeşil sabunu bastırarak sürüyorsunuz. Havlunun üzeri yeşillenene kadar bu işlemi sürdüyorsunuz. Sonra bu havluları göğüse ve sırta örtüyorsunuz. Sabaha kadar havluların kalması gerekiyor. Öksürük hemen kesiliyor.

zenfree Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-02-2008, 20:01   #40
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 18-02-2008
Şehir: london
Mesajlar: 1
arkadaslar yaban pancarinin **** yilan yastiginin resmini ariyorum .yardimci olursaniz sevinirim

tulay61 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-02-2008, 20:25   #41
Ağaç Dostu
 
Harun Parlak's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-01-2007
Şehir: İstanbul Sarıyer
Mesajlar: 4,272
Galeri: 22
Buraya bir göz atın Dracunculus vulgaris (Yılan yastığı)

Harun Parlak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-03-2008, 00:36   #42
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
Boğazdaki geçmeyen gıcık

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ezo Mesajı Göster
Bu aylarda gerekli olabilecek bir tarifte ben vereyim. 100 gr. kadar süzme balın içine orta boy kuru soğan kabukları soyulup 4 e bölünüp atılır, balkonda 1 gece bekletilir. Evden çıkılmadığı zamanlar (çok kokuyor) sabah aç karna 1 tatlı kaşığı içilir. Öksürük için birebir, ben çocuklarıma öksürükleri geçmediği zaman yapıyorum. Güvenle kullanabilirsiniz. (3 gün iyileşmek için yeterli)
Acaba bu yöntem 6 yaşındaki kızımın boğazındaki 1 türlü geçmeyen gıcığına iyi gelir mi? O kadar şurup içti ama o gıcık (özellikle akşam saatleri) bir türlü geçmedi.

Ya da bu rahatsızlığa önerisi olan varsa paylaşabilir mi?

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-03-2008, 01:31   #43
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Ezo’nun reçetesini çocuğuna uygulamaya kalkışmayan yok gibidir. Ama soğanlı balı çocuklara içirmek başlı başına bir sorun…
Ben tıp eğitimi almadım ama, şu günlerde çocuğunuzun burnu tıkalı olduğu için ya da başka bir nedenle sürekli ağzı açık uyumak zorunda kalıyor olabilir mi? Ağzı açık uyumak ağız kuruluğuna sebep olacağından gıcıklığı tetikleyecektir diye düşünmekteyim.

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-03-2008, 23:30   #44
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
Yok yok uykusunda değil gıcığı, normal akşam yemeği ve sonrası yoğunlukta oluyor.Uyuyunca sorun yok.
Burnu tıkalı değil,normal solunumu yapıyor, öksürük problemi de yok?
Bilen varsa beri gelsin dedikleri durum...

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-03-2008, 21:51   #45
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Hay Allah, gerçekten ilginç bir sendrom olmalı...
O zaman size basit bir önerim olacak...
Yaşı uygunsa, kent şekerlemenin mavi torba içinde menthol ve Eucalyptus içeren OLİPS şekerleri var. Onu ağzına atsın ama kıtır kıtır yemesin... (Aman boğazına kaçmasın!...)
Ya da menthollü ekoloptisli ciklet çiğnetin... Dediğim gibi yaşı uygunsa...
Tekrar geçmiş olsun...

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-03-2008, 22:05   #46
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
Teşekkür ederim , yarın hemen alıp deniyorum.İnanın şu anda bile yapıyor, gıcık işte.

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-03-2008, 22:57   #47
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 06-10-2007
Şehir: batman
Mesajlar: 37
Hangi Bitki ? Hangi Hastalığa iyi Gelir?

Arkadaşlar böyle bir konu açtım çünkü ben, bitkilerin şifasına çok inanıyorum.Aslında ilaçların çoğunun ana maddesi bir **** birkaç bitki.

Ben fakültedeyeken "Bitki Gen Kaynakları" dersimize giren bir hocamız vardı ve bize tıbbi bitkiler açısından ülkemizin çok zengin olduğunu söylerdi.
Gerçektende öyle .

Bu başlık altında belki arkadaşlarımızdan bu konuda deneyimi **** bilgisi olanlarla bilgilerimizi paylaşırız diye düşündüm .Ama bu konuda dikkat edilmesi gereken birşey varki öncelikle doktora başvurmalıyız.Çünkü her bitki her insanda aynı etkiyi göstermeyebilir.

İlk olarak ben deneyimimi paylaşmak istiyorum.Benim zaman zaman böbreklerinde kum ve taş oluşur.Çok şey denedim ama asıl şifayı AVAKADO(Persea Gratissima) da buldum.

Reçetem şöyle:3 lt suya 10-15 adet kadar avakado yaprağını atıp bir taşım kaynatıp soğutuyorsunuz.Gün içinde bunu tüketiyosunuz.Taki taş düşene kadar.Bunu bana doktorum tavsiye etti.Avakadonun böbrek kanallarını kayganlaştırıcı özelliği olduğu için taş kayarak daha rahat düşürüyormuş. Bana faydası oldu dilerim böbrek taşı düşüren herkese de faydası olur.

Aslında böbrek taşlarını parçalayan bir reçetem daha var ama o bitki olmadığı için onu ilerki zamanlarda isteyen olursa paylaşırım.

Ben burada bitkilerin şifası paylaşılsın istiyorum.Umarım güzel bir paylaşım olsun.

nursun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-03-2008, 10:11   #48
Ağaç Dostu
 
Buket Aknar's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-03-2007
Şehir: Girne KKTC
Mesajlar: 2,471
Galeri: 53
Kanada'daki İleri Etkili Teknoloji Değerlendirme Merkezi'nden (HiTEC) Janet Martin, 2.Uluslararası Hasta Güvenliği Kongresi'nde ''ilaç-ilaç'' ve ''ilaç-şifalı bitki'' reaksiyonlarıyla ilgili bilgi verdi. İlaç-ilaç ile ilaç-bitki etkileşimlerin zaman zaman ters etki yaratarak, ölümle sonuçlanabilecek reaksiyonlara neden olduğunu ifade eden Martin, ilaç kullanımı hatalarından hastanede ölüm oranlarının ABD'de 1998-2005 yılları arasında önceki yıllara oranla 3 kat arttığının tespit edildiğini söyledi.

ŞİFALI BİTKİLERİ İLAÇLA KULLANIRKEN DİKKAT


İlaçların şifalı bitkilerle kullanımının da ölümcül olabileceğine dikkat çeken Martin, özellikle sarımsak, zencefil, ginkgo ve 'frewfew'in kandaki pıhtılaşmayı azalttığını söyledi.

Martin, bu nedenle cerrahi müdahalede bulunulacak kişiler ile analjezik kullananların bu bitkisel ilaçları almaması gerektiğini vurguladı.

Martin, 'ginseng'in ters bir etkileşimde uykusuzluk, başağrısı ve mide bulantısına 'kava'nın karaciğer yetersizliği ve epilepsik reaksiyona, ekinezya'nın kandaki pıhtılaşmanın artmasına, küçük dikenli bir palmiye türü olan 'saw palmetto'nun kadınlık hormonu östrojenin salınımının artmasına neden olduğunu söyledi.

Martin, hastaların bitkisel kaynaklı ilaçların da kendi farmakolojik özellikleri ve yan etkileri olduklarının unutulmaması gerektiği dile getirdi. Martin, son olarak, tüm dünyada sıklıkla kullanılan aspirinin kandaki sulanmayı arttırdığı için romatizmal rahatsızlığı olan hastaların kullanırken dikkat etmesi gerektiğini ifade etti.



Haber işte burada...

Buket Aknar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-06-2008, 16:00   #49
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 27-01-2007
Şehir: BURSA
Mesajlar: 743
Galeri: 56
Kocakarı ilacı Duvar Sarmaşığı(Hedera Helix)

DUVAR SARMAŞIĞI (HEDERA HELİX)
Bu yazı Fitomed dergisinden derlenmiştir. Yazı Prof.Dr.Filiz Meriçli (İstanbul Üni. Ecz. Fak.) ve Yrd. Doç. Dr İlkay Alp (İstanbul Üni. Ecz. Fak.) tarafından yazılmıştır. Bu sayfaya da kısaltılarak aktarılmıştır.

Özellikle solunum yolları rahatsızlıklarında öksürük ve bronşitte çocuklar ve yetişkinlerde güvenle kullanılmakta olan bitkisel ilaçların bileşiminde yer alan Hedera Helix (Duvar Sarmaşığı) dan bahsedilecektir. Bu yazıda Duvar sarmaşığının etken maddeleri, etkileri, etki mekanizması ve kullanılışı anlatılacaktır.
Hedera Helix : Duvar sarmaşığı
İngilizce adı : Ivy
Almanca adı : Efeu
Kullanılan kısmı : Kurutulmuş yapraklar (Hederae helicis folium) Bitkinin vatanı Batı, Orta ve Güney Avrupadır. Ülkemizde de özellikle Karadeniz ormanlarında çok yaygındır; ayrıca bahçelerde de süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. En fazla Hedera helix preparatı üretilen ülke Almanyadır. Almanyada eczanelerde mono preparatlarının yanında başka bitki ekstreleri ile kombine preparatlrı da bulunmaktadır.

Etken Maddeleri :
% 2-5 bidesmozit triterpen saponinler
Monodesmozitler
Flavonlar
Kafeikasit türevleri
Polasetilenler
Steroler
% 1-3 oranında uçucu yağlar
Serbest aminoasitler

Endikasyonları: Kurutulmuş Hedera Helix yaprak ektreleri;ekspektoran ve spazmolitik etkilidir. Ekspektoran etkinin saponinlerden, bronkospazmolitik etkinin de flavonoitler vb. fenolik bileşiklerle ucucu yağ bileşenlerinin katkıları ile oluştuğu belirtilmektedir. Kronik iltihabi bronşitlerde çok etkilidir. Halk arasında bitki gut (damla), romatizma,skrofoz, haricen parazitsel hastalıklarda (kaşıntılar vs.) kullanılmaktadır.
Yan Etkileri : Yapraklarda hazırlanan tıbbi çaylar, alerjik kontakt dermatite neden olabilir. Alerji yapan madde falkarinoldur. Tıbbi çay yapılabilir ise de mono çaylar hiç kullanılmaz. Granüle çay preparatları bulunmaktadır. Taze yaprak ve meyveler kesinlikle yenmemeli ve kullanılmamalıdır, zehirlenmelere neden olabilmektedir.
AB eczanelerinde reçeteli ve reçetesiz olarak güvenle kullanılmaktadır.
Kontrendikasyonları : Kayıtlara geçmiş bir kontrendikasyonu bulunmamaktadır.
Yan Etki : Kayıtlara geçmiş bir yan etki bulunmamaktadır.
Etkileşim : Kayıtlara geçmiş bir etkileşim bulunmamaktadır. Hamile sütannelerde kullanımı ile ilgili olumsuz bir kayıt olmamakla birlikte, mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.
:Pozoloji ve uygulama şekli :
Günlük dozlar kuru duvar sarmaşığı yaprağı miktarı üzerinden verilmektedir.
Oral Kullanım :
Etanol içerikli preparatlar :
Yetişkin : 250-450mg
Çocuklar : 4-12 yaş 150-210 mg
1-4 yaş 50-150 mg
0-1 yaş 20-50 mg
Etanol içermeyen preparatlar :
Yetişkin : 300-945 mg
Çocuklar : 4-12 yaş 200-630 mg
1-4 yaş 150-300 mg
0-1 yaş 50-200 mg
REKTAL KULLANIM:
Suppozituvar şeklinde; çocuklar 4-10 yaş 960 mg
Yazının özeti böyle.


İnternetten alınan başka bir çay reçetesi :
1 kaşık(tatlı kaşığı) dolusu kuru duvar sarmaşığı yaprağı 1/4 litre kaynamış su ile 10 dakika demlenir , isteğe göre şeker veya bal ile tatlandırılarak günde 3 bardak içilir. Veya 1 yemek kaşığı dolusu kuru yaprak üzerine 1 litre kaynar 98 C su ilave edilerek 20-30 dakika demlenir. Sarmaşık çayı diğer çaylarla da (kekik, papatya,ıhlamur gibi) karışık demlenebilir.

Sergüzen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-06-2008, 18:54   #50
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi nursun Mesajı Göster
Reçetem şöyle:3 lt suya 10-15 adet kadar avakado yaprağını atıp bir taşım kaynatıp soğutuyorsunuz.Gün içinde bunu tüketiyosunuz.Taki taş düşene kadar.Bunu bana doktorum tavsiye etti.Avakadonun böbrek kanallarını kayganlaştırıcı özelliği olduğu için taş kayarak daha rahat düşürüyormuş. Bana faydası oldu dilerim böbrek taşı düşüren herkese de faydası olur.

Aslında böbrek taşlarını parçalayan bir reçetem daha var ama o bitki olmadığı için onu ilerki zamanlarda isteyen olursa paylaşırım.

Ben burada bitkilerin şifası paylaşılsın istiyorum.Umarım güzel bir paylaşım olsun.
Avakado yaprakları taze mi, kuru mu olacak? Nereden temin ediyorsunuz?

2.reçetedeki bitki nedir? Teşekkürler.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-12-2008, 22:24   #51
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,457
Galeri: 225
Farkettiniz mi bilmiyorum , bu günlerde bütün esnaf işlerden şikayetçi iken aktar ve baharatçıların sesi çıkmıyoı... Çünkü işleri iyi..

Şifa otlarına ve çaylara olan rağbetin nedeni keşke sadece havaların soğuması olsaydı... Para olmadan kaliteli sağlık hizmeti almak zor; bu yüzden çoğu vatandaş çareyi aktarlarda ve baharatçılarda arar oldu. Hastalıklara karşı direnç sağlamak için bu türden çarelere başvurmak elbette akıllıca... Ancak tedavide tıpba karşı bir seçenek olarak görmek doğru olmasa gerek. Hele hele bazı içecek ve karışımları sağlık mucizesi olarak kabul etmek çok yanlış. Evet, yararlı oldukları kuşku götürmez; ama tek başına tedavi edici olması beklenmemeli... Ama ne yazık her geçen gün tedavi için şifalı ot ve çaylarda çare arayanlar çoğalmaya başladı.

Ama, bütün bunların dışında bu nefis sıcak içeceklerden de kendinizi mahrum etmeyin... .
Özel bir kupanız olsun. Size doğru kaynaktan önerilen otları ya da çayı size önerilen biçimde güzelce demleyin. Kupanıza doldurun.
Sonra koltuğunuza yaslanın.
Kupanızdaki sıcak içeceğin kokusunu ve tadını içinize sindire sindire içmeye başlayın. Göreceksiniz rahatladığınızı, gevşediğinizi, içinizin arındığını hissedeceksiniz.Şifa budur işte...

Samsun'un meşhur aktarcısı Tahir Sayın, bu soğuk kış gecelerinde ıhlamurun yanı sıra üzere tarçın, zencefil, havlucan, karanfil, kuşburnu, nar çiçeği, ebegümeci, hatmi çiçeğinin karışımından oluşan çayın koruyucu etkisinin yabana atılmaması gerektiğini belirterek, "Bunlar kış mevsiminde hem hasta olmayı önleyen hem de hasta olduktan sonra tedavi amaçlı kullanılan bitkiler. İsteğe göre harmanlayıp hazırlıyoruz. Çoğu bitkiler vücutta bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik. İlk önce hasta olmamayı öğrenerek tedbir almak hem ekonomik, hem daha sağlıklı..." demiş...

Evet ya, fena bir karışım gibi gözükmüyor değil mi?..

hassoman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-12-2008, 23:49   #52
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster

Daha sonraki dönemlerde Anadolu üzerinden gelip geçen diğer uygarlıkların da katkısıyla beslenen bu bilgilerin kulaktan kulağa yayıldığını ve kırsal kesimlerde özellikle yaşlı kadınlar tarafından belleklerde tutulduğunu, bu nedenle de bitki karışımlarıyla yapılan tedavi şekline koca karı ilacı denilmiş olduğunu sanmaktayım.

Neden yaşlı erkekler değil de kadınlar derseniz, feodal toplumlarda kadınlar ev içinde olup biten tüm sıkıntılardan sorumludur....
Kocakarı kelimesi günümüzde aşağlayıcı bir sıfat olarak kullanılsa da, esasen yaşlı kadın, bilge kadın anlamlarına gelir. Daha insanlık avcı bir toplumken erkekler avlanmaya gittiğinde, kadınlara çocuk büyütmekten, yemek yapmaktan başka yapacak bir iş kalmıyordu. Tabi o zaman erkekler ava 9-17 gitmiyorlardı. Bazı avlar günler boyunca haftalar boyunca sürüyordu. Mağarada yalnız kalan kadınlara bol bol boş vakit kalıyordu.

Boş kalan kadınlar, doğayı gözlemlemeye başladı. Mevsimleri izlemeye başladılar. Bahar geldiğinde, bitkilerin çiçek açtığını, çiçeklerin tohuma dönüştüğünü gördüler. Bazı hayvanların bu tohumları, meyveleri yediklerini görünce kendilerinin de yiyebilecekleri fark ettiler. Ve insanlık avcı toplayıcı oldu.

Zaman geçtikçe, kadınlar yere düşen çekirdeklerin çimlendiğini fark etti. Erkekler dışarıda silahlarla uğraşırken, ağır işler yapmaya çalışırken kadına hala çok bir iş düşmüyordu çünkü. Kadınlar, doğayı taklit edip, bitkileri kendileri yetiştirirse, meyve toplamak için uzaktaki bölgelere gitmek zorunda kalmayacaklarını düşündüler. Ve bunu başardılar. İnsanlar artık tarım toplumu seviyesindeydi.

Tarımın, bitkilerin sırları, nesiller boyunca annelerden kızlarına aktarıldı. Sadece tarım değil, mevsimler, ayın hareketleri gibi konularda bu sırların içerisindeydi. Anaerkil toplumda bilginin kadında olması zaten kaçınılmazdı. Ve böylece tanrıça kültürü ve rahibelik geleneği doğdu. Topraksız tarımı icat eden Babilliler, çoban yıldızı ile özdeşleştirdikleri Ana tanrıçaya İştar dediler. Daha sonra bu İştar, romaya Ester, iskandinavlara Oaster (oaster egg- paskalya yumurtası) olarak geçti. Yıldız kelimesi için batı dillerinde star kelimesinin kullanılması tesadüf değildir. Farsçadan batı dillerine geçen astro kelimesi ise gene İştar'a dayanır. Astronomi, astronot kelimeleri buradan türemiştir.

Anadolu'da ana tanrıçaya Kibele dediler. BİLİM ve TEKNİK dergisinin Ocak 2001 saysındadaki bir metni aynen buraya kopyalıyorum.

Alıntı:
Kibele’yi simgeleyen siyah taş parçasının aslında Dünya’ya düşmüş bir göktaşı olduğu biliniyor. Bugün Murat Dağı adıyla bildiğimiz ve antik çağda Agdistis ya da Dindymos adıyla anılan dağın eteğinde bulunan Pessinus
kentinde bir tapınak vardı. Siyah göktaşı bu tapınakta saklanır; gökten gelen ana tanrıça olduğu düşünülürdü. Ana tanrıça kültü buradan
dünyanın pek çok yerine yayıldı.

Putperestlik döneminde arapların Kabe’ye siyah bir taş koydukları ve Kibele adına ibadet ettikleri biliniyor. İbadet ederken yönlerini Kibele’ye dönerler öyle ibadet ederlermiş.
Hikayeye göre,

İsa'dan önce altıncı yüzyılın sonlarına doğru, Cumae kentinin kâhin rahibesi, Ro-ma'nın yedinci kralı, Etrüsk kökenli Tarquinius Superbus (II. Tarquinius) ile bir görüşme talep eder ve huzuruna çıkar. Elin*de, "tüm zamanların bilgeliği"ni içeren dokuz kitap vardır id*diasına göre ve bunları kendince uygun bir fiyat karşılığında Tarquinius'a satmayı önermektedir. Ancak o denli yüksek bir bedel talep etmiştir ki, bu meczup görünüşlü kadına kuşkuyla bakmakta olan kral ve danışmanları, bunun "cüretkâr bir şaka" olduğunu düşünür ve alaya alan tavırlarla teklifi geri çevirirler.

Yaşlı kadın, karşılaştığı davranıştan hiç hoşnut kalmamıştır; pazarlığa "garip" ve alışılmadık bir yöntemle devam ederek, elindeki kitapların üçünü yakar ve kalan altısını aynı bedelle bir kez daha kralın önüne koyar. Tarquinius, bir zırdeliyle karşı karşıya olduğunu düşünmektedir artık ve teklifle hiç ilgilenme*diğini kesin bir dille söyleyip, konuyu kapatmak ister.


Ancak bu kez kadın, üç kitabı daha yakar ve geriye kalan son üç cildi, ilk başta dokuz kitap için istediği fiyatı talep ederek bir kez daha sunar krala. Kendinden son derece emin görünen yaşlı kâhinin tavırla*rı karşısında Roma'nın sert ve otoriter yöneticisinin direnci kı*rılmıştır; içini giderek kabarmakta olan bir merak kaplamakta ve kitaplarda nelerin yazılı olduğunu öğrenmek istemektedir. Biraz daha tereddüt ettiği taktirde bu merakını hiç gideremeyeceğini fark eder ve danışmanlarının da bu doğrultuda tavsiyede bulun*malarının ardından, rahibeye istediği bedeli ödeyip, sağlam ka*lan üç kitabı satın alır. Daha kitaplara üstünkörü göz attığı an*da da, elindeki belgelerin ne denli önemli ve değerli olduğunun farkına varıp, bu üç kitabı Capitoline tepesindeki üç önemli tapınağın, yani Jüpiter, Juno ve Minerva tapınaklarının yeraltın*daki gizli odalarında koruma altına aldırır (kaynak: Fraternis - Burak Eldem)

Bence bu kitaplarda yukarıda bahsettiğim tarımın, sifalı bitkilerin, yıldızların, ayın vs sırları vardı ve Roma bu sırları eline geçirdiğinde zamanının süper gücü olmak için ilk adımı atmıştı. Çünkü bilgi güçtür.

İşte bu sebeplerle kocakarı ilacı tamlaması çok yerinde bir tamlamadır.

Bu kadar laftan sonra, babaannemden öğrendiğim soğuk algınlığına karşı bir reçeteyi anlatayım:

Soğuk algınlığına Todor babaannesi reçetesi


Bir tülbent köşelerinden tutulup , köşegen doğrultusunda dürülür. ortasına bir çay kaşığı karabiber dökülür ve bolca kolonya ile ıslatılır.

Daha sonra ıslak karabiber, tam enseye gelecek şekilde boyuna sarılır. 24 saat tutulur ve sonra yıkanılır. Gerekiyor ise işlem tekrarlanır. İşin ilginç yanı, eğer üşütmüş iseniz o karabiber öyle bir yakar ki, gözünüzden yaş gelir, her yerinizi ter basar. Üşütmediyseniz hiç bir etki etmez.

mozen beğendi.
Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-02-2009, 16:23   #53
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
1 haftadır ailecek gripten nakavt olmuş durumdayız, iyi ki bu satırlara bir göz attım ve Sayın Todor'un karabiber tarifini gördüm, hem kendime, hem eşime uyguladım.

Sonuç olarak tülbenti koyalı 2 dakika kadar oldu ve sanki ensemde bir mangal var. Umarım iyi gelir.

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-02-2009, 10:09   #54
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
Soğuk algınlığının başlangıcında boğazdaki yanma ve gıcık için, elma sirkesiyle gargara yapmak çok etkili oluyor. Gargaradan sonra hemen bir şey yemeyin ve içmeyin, yarım saat sonra hiç bir şey kalmıyor.

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-02-2009, 18:21   #55
Ağaçsever
 
zerdüşt's Avatar
 
Giriş Tarihi: 24-05-2008
Şehir: bursa
Mesajlar: 57
Galeri: 13
Bu arada öksürük için Turp Suyuda var;

şöyle yapılıyor: Ufak boy bir turp alınıp ortası oyuluyor (TURP SİYAH OLACAK), oyulan çukura bal koyuluyor sonra bir kasede bekletiliyor. 1 saat gibi bir sürede bir bakıyorsun turbun suyu çıkmış hemde ballı su tadı biraz mentollu gibi. Sabahları pek güzel olmuyor ama ilaç içmekten iyidir bence

Yanı sıra yine öksürüğü azaltmak için:
papatya ve gülhatmi'ni suda kaynatıp balla karıştırp içilebilirsiniz. Hatta sadece papatya bile öksürük için çok yardımcı oluyor ancak biraz acıdır papatya çayı. "O acıymış ben içemem" diyenler için kekik çayı da olabilir. Ben tadını çok severim üstelik. Hem zihni de açarmış, pek etkisini görmesem de belirteyim dedim

Bronşit konusunda rahatsız olanlar için de rahatlatıcı olarak mürver çayı bir numaralı tavsiyemdir. Hatta mutlaka deneyin derim ama bunun da tadı çok iyi sayılmaz.

Migren vb stresle ilgili mide rahatsızlıkları olanlar için de kedi otu kökü çiğnenmesi gerektiği söyleniyor. Denemedim çünkü deneyemedim. Hatta yetiştirmek için arıyorum diyebilirim...

Aklıma gelen olursa daha devam edebilirim sanırım


Düzenleyen zerdüşt : 22-02-2009 saat 13:33 Neden: yanlış bilgilendirme
zerdüşt Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-02-2009, 13:28   #56
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 17-06-2008
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,301
Galeri: 3
Turp Suyu

Zerdüşt Bey...Bir önemli detayı atlamışsınız...Turp mutlaka siyah olmalı...Siyah
turp Antiseptik özellik taşıyor ve öksürük şurubu kullanmaktan daha faydalı çok denediğim için söylüyorum, mükemmel bir balgam söktürücü...

sercan1969 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-02-2009, 13:32   #57
Ağaçsever
 
zerdüşt's Avatar
 
Giriş Tarihi: 24-05-2008
Şehir: bursa
Mesajlar: 57
Galeri: 13
Gerçekten özür dilerim yanlış bilgi verdğim için. Hemen düzeltiyorum. Hatta açıkça söylemek gerekirse ben de bilmiyordum öyle olması gerektiğini. Yanlışımı düzelttiğiniz için çok teşkkür ederim.

zerdüşt Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-04-2009, 17:25   #58
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Anadolu'nun derde derman bitkileri

Anadolu halkı, dertlerine dermanı binlerce yıldır bitkilerinde bulur. Zeytin yaprağı şekere iyi gelir, aksöğüt ağacı iltihaplı yaralara… Çakşır cinsel güçsüzlükte kullanılır, kantaron ruhsal güçsüzlükte...

Çocukluğumda, yaramazlığım ve yerimde duramamanın sonucu vücudumun çeşitli yerlerini yaralardım. Köylerde yaralar için ilaç da bulunmadığından, büyüklerimiz bitkilerden yararlanmayı öğretmişlerdi. Örneğin çevremizde çok yaygın olarak yetişen, olgun meyvelerini severek yediğimiz, bazen de meyvelerini yemek isterken dikenleriyle ayaklarımızı yaraladığımız böğürtlen (Rubus) bitkisinin yaprağını ağızda çiğnedikten sonra tükürükle karışan yaprağın özütlü yüzeyini kanayan yara üzerine bastırdığımızda, akan kanın çok hızlı bir şekilde durduğunu şaşırarak görürdük. Kovanlar çevresindeki haşarılıklarımız sonucunda arıların iğnelerinin acısını tadıp da yüzümüz gözümüz tanınmaz hale geldiğinde, yine imdadımıza çevremizdeki bitkiler yetişirdi. Eğer bir arı can yakan iğnesini size batırmış ve çevrenizde de yeşil yapraklı incir ağaçları var ise, arının soktuğu noktaya incir yaprağının sütünü damlatın, birkaç saniye içinde ağrısından kurtulursunuz; vücudunuzun şişmesini de önlersiniz. Anadolu insanının imdadına Anadolulu bitkiler yetişmezse kimler yetişirdi ki?

Derman bitkilerde…

Günümüzde "kocakarı ilaçları" diye küçümsenen, ancak binlerce yıldır Anadolu insanının amansız hastalıklarında tutunacak bir dal vazifesi gören Anadolu bitkilerinin tıbbi özellikleri, sadece geleneksel tıp açısından değil, çağımızın dermansız hastalıklarına deva bulunması açısından da önem taşımaktadır. Ülkemizde yetişen ve tıbbi potansiyeli olan bitkilerin yüzde 10'undan daha azının tıbbi özellikleri ve hangi hastalıklara iyi geldiği bilinmekte, yaklaşık yüzde 90'ı ise hâlâ bilinmemektedir. Binlerce yıldan beri Anadolu'da ilaç yapımında kullanılan bitkilerin bu özellikleri Avrupa tarafından son yüzyıllarda keşfedilmiştir.
Hititler günümüzden 4 binyıl önce, gen merkezi Anadolu olan zeytin ağacından ilaç yapmışlar (1); bu miras bugüne kadar devam ettirilmiş ve günümüzde Uşak'ın Eşme İlçesi'nin köylerinde zeytin yaprağının şeker hastalığına karşı kullanılması sonucunu doğurmuştur. Günümüz Avrupa modern tıbbında da zeytin yaprağının bu özelliklerinden yararlanılmakta ve bu bitki şeker hastalığı başta olmak üzere diğer bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. (2) Zeytinin ilaç hammaddesi olduğu bilgisini binlerce yıl öncesinden günümüze aktaran Anadolu geleneksel tıbbıdır.

Biraz detaylı araştırdığınızda, ülkemizin ücra köşelerinde, hiç tahmin etmediğiniz ve odunu dışında hiçbir işe yaramadığını düşündüğünüz ağaçlardan şaşırtıcı ilaçlar yapıldığını görürsünüz: Toroslar'ın Aladağlar yöresinde Adana göknarından (Abies cilicica) elde edilen sakız aç karnına balla yenilerek mide ve ülser hastalıklarının iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. (3) Balıkesir yöresinde katran ardıcının (Juniperus oxycedrus) meyveleri mide hastalıklarında kullanılır, meyveleri de bronşit tedavisi amacıyla yenir ve çayı içilir. (4) Uşak'taki Umurbaba Dağı köylüleri saçlı meşenin (Quercus cerris) meyvesini toz haline getirerek ishali ve kanamaları önlemede kullanmakta (5); Aksaray'ın Nizip bölgesinde palamut meşesinin (Quercus ithaburensis) meyvesi kaynatılmak suretiyle elde edilen çaydan kabızlığı gidermek için yararlanılmakta (6); Hatay'ın Yayladağı İlçesi'nin Kışlak beldesinde mazı meşesinin (Q. infectoria) meyveleri şeker hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. (7) Balıkesir yöresinde kızılcık ağacının (Cornus mas) meyveleri ile kayın ağacının (Fagus orientalis) kabuklarından ishal kesici olarak yararlanılmaktadır. (4)
Son yıllarda alerjik özellikleri öne çıkarılarak haksızlık edilen, hatta kentlerimizden kökü kazınmak bile istenen kavak ağaçlarımız ne işe yarar bilir misiniz? İlaç yapımında yararlanılır kavaklarımızdan. Nasıl mı; Niğde yöresinde akkavağın (Populus alba) gövde, dal ve kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen çayı solunum ve sindirim sistemi rahatsızlıklarında kullanılır. Aynı yörede Populus tremula'nın (titrekkavak) gövde, dal ve kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen çayı kabızlığı giderici ve ateş düşürücü olarak kullanılır. (6)

Çocuklar, aspirinin kaynağı aksöğüdün dallarıyla yıkanır

Anadolu'da yaygın olarak yetişen aksöğütten (Salix alba) günümüzün mucize ilacı olarak bilinen aspirin üretilir. Aspirin modern tıp tarafından 19. yüzyılda keşfedilmesine rağmen ülkemiz insanı aksöğütten binlerce yıldan beri ilaç yapmaktaydı, halen de yapmaktadır: Söğüdün bilimsel nitelemesi olan Salix kelimesinin kökü olan "sal" kelimesi Latincede sağlıkla ilgilidir ve bu ağacın tıbbi özellikleri Antikçağ'dan beri bilinmektedir. Amasya'nın Merzifon İlçesi dolayında aksöğüt ağacından, iltihaplı yaralara karşı halk ilacı yapılmaktadır. (8) 6 Mayıs Hıdrellez kutlamalarında Anadolu kadınları söğüt dallarının kaynatılmasıyla elde edilen suda çocuklarını yıkayarak onların sağlıklı ve hastalıklara dayanıklı olmalarını amaçlarlar. (9) Hititler'den beri Anadolu insanı söğüt ağacından ilaç yapmaktadır; aspirinin keşfinde, Anadolu'nun bu insanlık mirası ilaç bilgisini koruyarak yeni nesillere aktarmasının da payı vardır.

Mersin'in Yanıktepe yöresinde kızılçamın (Pinus brutia) taze kozalakları toplanır, ikiye bölünür, kaynatılır ve içilir; bu suretle mide ağrıları dindirilir ve bu çay bağırsak düzenleyici olarak kullanılır; ayrıca aynı yörede kızılçamın kabuğu toplanır, dövülerek ve yaranın üzerine serpilerek yaraların iyileşmesi sağlanır. (10)

Anadolu halkı ilacını özgün bitkilerinde bulmuştur

Yukarda belirttiğimiz bitkiler, endemik olmayan bitki türlerimizin ilaç yapımında kullanımlarını göstermeleri açısından önem arz eder. Bu bitkilerin yanı sıra, ülkemize özgü endemik bitki türlerimiz de yöresel halk ilaçlarının yapımında kullanılmaktadır. Bu bitkilerin bir bölümü lokal türler olduğundan bitkilerden yapılan halk ilaçlarının da genelde lokal kullanımları söz konusudur. İlaç yapımında kullanılan endemik ağaç ve ağaççıklarımız bulunmaktadır. Toros Dağları'nda yetişen endemik Toros göknarı (Abies cilicica subsp. isaurica) Hititler döneminde ilaç yapımında kullanılmaktaydı. (1)

Anadolu bir alıç cennetidir. Endemik alıçlarımız dört bir yöremizi donatmışlardır. Hititler'in kıtlığı önlemek amacıyla altında Tanrılara dua ettiği, sevip koruduğu alıcın kutsiyetinde tıbbi ve bilimsel nedenler de vardır; genel olarak alıç meyvesi tansiyonu düşürür, sakinleştirici etkisi vardır. Balıkesir yöresinde sarı alıç olarak adlandırılan endemik Crataegus aronia var. Aronia'nın meyveleri yenmek suretiyle bu meyve idrar arttırıcı olarak kullanılmaktadır. (4)

Kekik hem dağların neşesi, hem şifa kaynağı…

Tıbbi amaçla kullanılan en önemli bitkilerimizden biri kekiklerimizdir. Thymus ve Origanum cinslerinin endemik türlerini yemeklere koku verme veya çay yapımı amacıyla kullanmanın yanı sıra, Anadolu insanı kekik türlerimizden çeşitli hastalıkların tedavisinde de yararlanmaktadır. Yiyecek ve içecek olarak kullanılan kekik türlerimizin tercih edilmesinde sadece besleyici özellikleri değil sağaltıcı nitelikleri de rol oynayabilmektedir. Ülke çapında yaygın endemik Sipildağı Kekiği'nin (Thymus sipyleus subsp sipyleus var. sipyleus) Kayseri'nin Yahyalı İlçesi'nde yapılan çayı içilmek suretiyle bitki nefes darlığı, öksürük ve bronşitin tedavisinde kullanılır. (3) Endemik bir kekik türü olan Thymus praecox subsp. skorpilii var. skorpilii'den Amasya İli'nin Merzifon dolayında şeker hastalığına karşı halk ilacı yapılmaktadır. Bahse konu kekik türünün Rize İli Anzer Yaylası'nda çayı yapılarak içildiğinden bu endemik bitki Rize yöresinde "Anzerçayı", Trabzon yöresinde ise "biberhot" olarak adlandırılmaktadır Yine ülkemizde yaygın olarak yetişen Thymus sipyleus subsp. rosulans adlı endemik kekik türü mide hastalıklarının tedavisinde kullanılır. (8, 11) Muğla ve Denizli illerine endemik olan ve bu iller dışında doğal olarak yetişmeyen, yemeklerde baharat olarak da kullanıldığından yöresel adı "çökelek kekiği" olan endemik Origanum hypericifolium bitkisinin bu yörelerimizde şeker hastalığına karşı çayı içilmektedir. (12) Uşak'ın Eşme İlçesi'nde Thymus zygioides var. lycaonicus (Konya kekiği) adlı endemik kekik türünün kurutulmuş çiçekli dalları ve yaprakları, nefes yolları rahatsızlıklarında, soğuk algınlığı ve nefes darlığı tedavisinde kullanılır. Aynı bitkinin yaprakları Afyon'un Kumalar Dağı yöresi köylülerince kaynatılıp çay olarak içilir ve bu suretle şeker hastalığının tedavisinde kullanılır. Ayrıca yemeklerde de baharat olarak kullanılır. (5, 13)

Kekik türlerimiz mis kokularıyla doğamızı şenlendirmelerinin yanı sıra, Anadolu insanının hastalıklarına deva olur da, Anadolu insanı ona hak ettiği değeri vermez mi? Örneğin yemek ve ilaç yapımında kullanılan kekiklerimizden Origanum bitkisinin Türkçe anlamı "dağların neşesi"dir. Dünyadaki Origanum türlerinin yüzde 60'ı da Türkiye'de yetişir. Yani Türkiye'nin dağlarından alacağınız zevki, hayat kaynağını ve neşesini dünyanın başka hiçbir yerinde bulamazsınız; bir de bu neşe endemik ise, değmeyin keyfinize.

Anadolu'nun tüm kekik kokuları, düşmana karşı birleşin!

Antikçağlarda kekik, asaletin ve cesaretin simgesiydi. Bu yüzden savaşa giden yiğitlere kekik kokan armağanlar vermek bir gelenek halini almıştı. (14) Antikçağ ordularında görev yapan Anadolu delikanlıları da yörelerinden aldıkları endemik kekik kokulu hediyelerle savaş alanına gidiyorlardı besbelli. Anadolu'nun dört bir yanından gelerek orduya katılanların kekik kokuları da muhakkak birbirine karışıyordu, ülkenin endemik kekik kokuları da herhalde Anadolu'nun kokusu olarak birleşiyor, öyle karşı konuyordu düşmana; askerlerin her biri de yanlarında taşıdıkları yörelerinin kekiğinin kokusundan güç alarak vatanlarını savunuyorlardı. Antikçağ insanının birbirine kekik kokulu hediyeler vermesinin altında, mutlaka kekiğin hastalıkları iyileştiren olumlu özellikleri de vardı. Evinden ayrı savaşa giden insanların en çok ihtiyacı olan şeylerden biri hastalıklarını iyileştirecek unsurları yanına almaktı besbelli. Kekiğin hastalıklardan koruyucu etkisi, onun her türlü zorluktan insanları kurtardığı yönünde bir inanca dönüşmüş olmalıdır.

Romalılar kekiğin melankoliye iyi geldiğine inanırlardı. Bu çağlarda evlenecek kızlar ayakkabılarının içine kekik koyarlar ve daha sonra uyurlardı, bu suretle ileride evlenmeleri muhtemel erkeği rüyalarında göreceklerine inanırlardı. (9)

Erkeksin be kekik!

Roma ve Antikçağ uygulamalarından da görüleceği üzere kekik erkeksi bir bitkidir. Romalı kızlar ayakkabılarının içine erkekle özdeşleşen kekik koymak suretiyle rüyalarında müstakbel yavuklularını hayal edebilmekte, savaşa giden yiğitlere de kekik hediyeleri verilerek onlara yiğitlere ve asillere özgü kokular kazandırılmaktadır. Zaten kekik türlerinden Thymus bitki sistematiğinde erkeksi bir isimdir. Günümüz Anadolu'sundaki Türkçe kekik isimlerinde bu uygulama devam etmektedir: Örneğin Ankara yöresinde endemik Origanum sipyleum adlı kekik ile Muğla yöresinde Origanum onites adlı kekiğin yöresel adı "güveyi otu", yine Muğla yöresinde Satureja thymbra adlı kekiğin yöresel adı "oğulotu" veya "oğul kekiği"dir. (11) Görüleceği gibi kekik türlerimiz insanlarımıza sağlık bahşederken fizyolojik özellikleriyle onlara kültürel bakış açıları da kazandırmakta, Anadolu insanına asalet ve cesaret vermekte, ayrıca neşe, hayal gücü, sevgi ve mutluluk da aşılamaktadır.

Sarımsak, soğan ve benzerleri

Kekiğin yanı sıra Anadolu'da ilaç yapımında kullanılan en önemli bitkilerden birisi de soğan ve sarımsak olarak adlandırılan Allium türleridir. Ülkemizde endemik türleri oldukça zengin olan yabani soğan ve sarımsaklar ilaç yapımında kullanılırlar. Örneğin Tunceli yöresine endemik Allium tuncelianum yiyecek amaçlı tüketilmenin yanı sıra, yörede enfeksiyonlara ve yüksek tansiyona karşı da kullanılmaktadır. Ülkemizde sarımsak olarak adlandırılan Allium türleri de bulunmakta olup, örneğin Tunceli dolayında yetişen endemik "kaya sarımsağı" Allium macrochaetum subsp. tuncelianum, dünyada sadece Bursa'daki Uludağ'da yetişebilen endemik "sarı sarımsak" Allium flavum subsp. flavum var. minus, dünyada sadece Kazdağı'nda bulunan lokal endemik ve yok olma tehlikesi altında olan "yabani sarımsak" Allium kurtzianum bunlara örnektir. Sarımsak bitkisinin binlerce yıldan bu yana ilaç amacıyla kullanıldığı bilinmekte, hatta günümüzde bile sarımsağın etkileri popüler yayınlarda tartışılmaktadır. (14) Antik Dönem'in en ünlü asklepionlardan birinin kurulu olduğu Pergamon Antik Kenti'nin tam ortasında endemik bir Allium türü bulunur, hem de antik kentin tam merkezi olan akropolde yetişir: Allium proponticum subsp. proponticum bitkisi belki de Bergama asklepionunda hastaların tedavisinde kullanılan bir bitkiydi.

Anadolu'da dünyaya yeni gelen çocuklarla ilgili de tıbbi amaçla kullanılan bitkiler bulunmaktadır. Kayseri'nin Yahyalı İlçesi'nde bozkulak sakızı, bazı yörelerde "yarasakızı" olarak adlandırılan Scorzonera tomentosa adlı endemik bitkiden elde edilen sakız, yenidoğan bebeklerin göbeğine konularak göbeği bastırmak amacıyla kullanılır, çocuk fıtık olursa bu sakızdan fıtığı iyileştirmek amacıyla da yararlanılır.

Yine aynı ilçede endemik bir Yaylaçayı türü olan Sideritis phlomoides çay olarak içilir ve karın ağrısına karşı kullanılır. Anadolu'da çaşır veya çakşır diye adlandırılan Prangos uechtritzii adlı endemik bitki yine aynı yörede cinsel güçsüzlüğe ve basur hastalığına karşı ilaç olarak kullanılır; bu bitki sirkeyle kaynatılıp suyu ile taharet yapılarak basur iyileştirilmeye çalışılır. (3) Amasya'nın Merzifon İlçesi'nde yetişen Scorzonera eriophora adlı endemik tekesakalı bitkisi astım hastalığına karşı ilaç yapımında kullanılmaktadır. (8)

Kantaron hem yarayı iyileştirir, hem de ruhu

Yine idrar yolu iltihaplarına karşı kullanılan, güney ve batı illerimize endemik olan ve bilimsel adını Antikçağ hekimi Euryphon'dan alan Hypericum aviculariifolium subsp. aviculariifolium adlı kantaron bitkisi de yetiştiği toprağın insanına derman olmak için Mayıs ve Haziran aylarında sapsarı çiçekler açar; güneşten aldığı sağlık ışığını sayrılara sunabilmek için. (7) Anadolu'da endemik türleri oldukça zengin olan ve ülkemizde 70 türü bulunan Hypericum bitkisi, Eski Yunan'dan beri yaralar başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca bitkinin doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanıldığından, popülaritesi yüzyıllardır sürmektedir. Bu türlerden biri olan ve sarı kantaron olarak adlandırılan H. triquetrifolium da tıbbi olarak kullanılmakta olup, bu türü diğerlerinden ayıran özellik, sıkıldığında ortaya kırmızı renkli bir sıvı çıkaran çiçekleridir. (19) Bitkinin adet kanaması rahatsızlıklarında kullanılmasıyla bitki çiçeklerinden kana benzer bir sıvının akması, mutlaka doğurganlık ve kadın inançlarıylale ilişkilendirilmesine neden olmuş olmalıdır. Ayrıca endemik olmamakla birlikte, ülkemizde de doğal olarak yetişen Hypericum perforatum adlı diğer bir kantaron bitkisi de modern tıpta depresyon tedavisinde antidepresan olarak kullanılmaktadır. (20)

Yurdumuzun bitkileri de, hayvanları da hastalık etkeniyle savaşıyor

Anadolu'da çakırdikeni olarak adlandırılan Centaurea drabifolia subsp. detonsa bitkisinin çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen çayı sıtma hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. (5) Sıtma hastalığının yok edilmesi amacıyla sulak alanlarımızı kurutma gibi yanlış bir kararı alarak Anadolu'nun çölleşme sürecine katkıda bulunanlar, acaba sıtma hastalığına karşı endemik bir bitkimizin var olduğunu bilselerdi bu kararı yine de alırlar mıydı? Demek ki onlar Anadolu'nun kendi dertlerine derman bir yurt olduğunu keşfedecek derecede endemik bitkilerini tanımıyorlardı. Sadece endemik bitkiler değil, endemik hayvanlarımız da hastalık etkenlerine karşı kullanılabilir. Dünyada sadece Amanos Dağları'mızda yaşadığı tespit edilen endemik Eremiaphila dagi adlı avcı böceğimizin günde 20 dolayında kene yiyebildiği ve Kırım Kongo kanamalı ateşine yol açan kenelerin doğal düşmanı olduğu tespit edilmiştir. Anadolu dışından gelen hastalık etkenlerine karşı da Anadolumuz endemik bitki ve hayvanlarıyla savaşmaktadır.

Anadolu'da çok yaygın olarak yetişen endemik bir sütleğen türümüz olan Euphorbia anacampseros subsp. anacampseros adlı bitkinin sütü Afyon'un Kumalar Dağı yöresinde, yaraları iyileştirmek için haricen yaranın üzerine sürülür. (13) Peki endemik sütleğenin sütünü yaranıza tatbik ettiniz, ama yaralarınız geçmedi. Hemen ümitsizliğe kapılmayın, geçmeyen yaralardan sorumlu endemik bitkilerimiz bulunmaktadır. Bu bitkimizi bulmanız ve yaralarınıza merhem yapmanız için Anadolu'nun diğer bir yöresi olan kuzeydoğu Anadolu'ya gitmeniz gerekmektedir. Ülkemizin kuzeydoğu Anadolu yöresinde yetişen, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı, Artvin ve Rize illerine endemik olan havacıva otu Alkanna cordifolia bitkisi, Ardahan yöresinde iyileşmeyen yaralara merhem yapımında kullanılır: Bitkinin kök kısımları Çıldır yöresinde tereyağının içine konularak güneşte bekletilir. Hazırlanan bu karışım iyileşmeyen yaralara sürülür. (21)

Salvia, sabla, şalva; yani "şifa veren"

Anadolu'da çok yaygın yetişen, "yakı sablası" veya "kara şalva" gibi yöresel adları olan Salvia crypthanta adlı endemik adaçayı bitkisinin yapraklarının kaynatılmasıyla Aksaray'ın Nizip yöresinde elde edilen çayı mide ağrısı ve soğuk algınlığı için içilir. (6) Binlerce yıldan beri Salvia türleri Anadolu'da sağlık kavramı ile özdeşleştirilmişlerdir. Bitkinin bilimsel cins adı olan Salvia Latince bir isim olup anlamı "şifa veren" demektir. Antik Dönem'deki Salvia ismi yukarıdaki endemik bitki isminden de görüleceği gibi Anadolu insanınca hâlâ sabla, şabla ve şalva gibi adlarla devam ettirilmektedir.

Salvia türlerinde olduğu gibi ülkemiz endemik sığırkuyruğu bitkileri açısından da oldukça zengindir. Bu bitkilerden bir bölümü de insanımızca ilaç yapımında kullanılır. Genelde bu bitki türlerine adaçayını andıran isimler verilmezken, dünyada sadece Adana ve Kayseri yöresinde yetişen endemik sığırkuyruğu Verbascum luridiflorum'a bir istisna uygulanarak tıbbi özelliğinden dolayı, yöresel ad olarak "şalba çiçeği" adı verilmiştir. Bu nadir bitkimizin çiçeklerinin kaynatılması suretiyle yapılan çayı taş düşürmek amacıyla kullanılmaktadır. (3)

Adaçayı kadındır; adamı iyi de eder, hasta da

Salvia isminden de görüleceği üzere bu bitki türlerimizin cins ismi kadınsıdır. Binlerce yıldan beri bitkilerden ilaçları damıtan kadınlar olmuş, halk ilaçları da Anadolu kadınları tarafından hazırlanmıştır. Nitekim Hitit uygarlığında sal kadın determinatifidir ve dişiliği işaret eder. Orkide türlerimizden elde edilerek soğuk algınlığına karşı içilen salep içeceği de adlandırmasının kaynağını Eskiçağlardan ve sağaltıcı kadınlardan alır. Günümüz Anadolu kadınlarınca giyilen "yalvar" giysisinin de kaynağı Türkçe olmayıp tahminimizce binlerce yıl öncesindeki Anadolu dillerine dayanmaktadır. Salvia türlerimizin kadınlarla ilişkisini yine bir başka endemik bitkimizin yöresel isminde görebiliriz: İç Anadolu illerimizde yaygın olarak yetişen Salvia dichoroantha adlı endemik adaçayı türümüze Sivas yöresinde "kızlar yülmesi" denir. Yine başka bir adaçayı olan Salvia virgata'ya Balıkesir yöresinde "Fatma ana otu" denilmektedir. (11)

Anadolu'nun her tarafından her yıl yeni ve lokal endemik adaçayı türleri fışkırmaktadır. İşte size taptaze bir haber; 2009 yılı Şubat ayında yayımlanan bir makalede, Kahramanmaraş'ın Ahır Dağı yöresinin bir köyünde keşfedilen adaçayımızla ilgili bilgiler ülkemize olan sevgimizi ve heyecanımızı bir kat daha arttırmıştır: Hoşgeldin Maraş adaçayı Salvia maraschica, şeref verdin. (22)

Kadınlar, adaçayından yaptıkları ilaçlarla her zaman hastaları tedavi etmezler, bazen de adamı hasta ederler. Günümüz Anadolusu'nun bitirim delikanlıları eğer güzel bir bayana "hastayım sana" diyorsa, şaşırmayın, bu garip deyim delikanlının o kadına âşık olduğunu gösterir. Roma Dönemi'nde aşkından deliye dönen ve garip hareketlerde bulunarak hasta gibi davranan erkeklere salax denirdi. (23) Bu deyim Rumca'ya saloz olarak geçmiş, günümüz Türkçesi'nin o meşhur kelimesi salak da bu tarihsel süreçten süzülerek gelmiştir. Bu bilgilerden hareketle Salvia türlerinin Anadolu kültürlerinde çok derin etkiler bırakan bitkiler olduğu açıkça görülmektedir.

Endemik ağu bitkisi, hemşerilerini her yönden kollar

Dünyada sadece Muğla ve Antalya illerine endemik olan, bilimsel nitelemesini Roma Dönemi'nin ünlü Adanalı hekimi Dioscoridis'ten alan, yetiştiği yörelerde "ağı, ağu, pabuçağusu" gibi adlarla anılan Arum dioscoridis var. spectabile'nin meyveleri günde bir adet yutulmak suretiyle Bodrum yöresinde mayasıl tedavisinde kullanılır. Olgun meyveleri her sabah aç karnına bir adet yutularak basur hastalığına karşı kullanılır. Yaprakları kaynatılıp ağrılı yerlere konularak romatizma ağrılarını gidermede kullanılır, meyveleri romatizma ağrısını giderici olarak günde bir kez yutulur. Gene meyveleri günde bir kez yutularak egzama tedavisinde kullanılır; yumrusu kurutulup toz edildikten sonra akrep sokmasına karşı kaynatılıp içilir. (24) Görüleceği gibi endemik ağu bitkisi yetiştiği yörelerin insanını her yönüyle koruyup kollayan bir bitkidir; ne de olsa endemik olmanın gereğidir hemşeri dayanışması.

Adana'nın Antik Anavarza Şehri'nde MS 1. yüzyılda doğup yaşayan Dioscorides adlı hekim Materia Medica adlı eserinde 500 kadar tıbbi bitki ve kullanılışını anlatmıştır. Acaba Adanalı hemşerimiz Dioscorides'in ilaç kaynağı olarak tespit ettiği bitkilerden kaçı endemik idi, bu bitkilerden günümüze ulaşamadan yok olan kaç bitki vardı, yok olarak günümüze ulaşamayan endemik Anadolu bitkileri acaba günümüzün hangi hastalığına derman olabilecekti; AIDS, Kırım Kongo kanamalı ateşi, kanser, stres? Acaba şu anda ortadan kaldırılan sulak, tuzcul, alpin, step veya kumul bir nadir ekosistemde yok edilen, tıbbi özellikleri bilinmeyen lokal endemik bitki ve hayvanlarımızın ortadan kalkmasıyla gelecekte kaç milyon insanın ölümüne veya sakat kalmasına yol açıyoruz? Bunu şu anda bilebilmemiz mümkün değil, ancak nadir endemik canlılarımızı korumamız için onların mutlaka tıbbi özelliklere ve ilaç potansiyeline sahip olmaları da gerekmez; onlar bu topraklara özellik kazandıran, Anadolu'yu Anadolu yapan zenginliklerimizdir; ilaç hammaddesi içermeseler de emsalsiz endamları, eşi bulunmaz çiçekleri ve ayaklarımıza sarılan dikenleriyle bu toprakların asıl sahipleridirler.

NOT: Yukarıdaki yazı, hasta insanlarımıza kesinlikle tıbbi bir öneri niteliğinde olmayıp, sadece Anadolu'nun nadir bitkilerinin yerel halk tarafından etnobotanik bilimi kapsamında halk ilacı yapımlarını ortaya koymak için yazılmıştır. Söz konusu edilen bitkilerin tıbbi uygulamalarının mutlaka tıp ve ilaç bilimi gibi sağlık alanlarında çalışan yetkin bilim unsurlarınca teyit ve onayı alındıktan sonra bu uzmanların denetiminde yapılması gerekmektedir.


Kaynak: Bilim ve Gelecek Dergisi
Hasan Torlak, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Kırsal Çevre Ormancılık Sorunları Araştırma ve Eğitim Derneği Üyesi)
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=572

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-08-2009, 21:39   #59
Yeni Üye
 
tulin's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-12-2006
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5
Selam Tulay ,
YILAN YASTIĞI: (Dana ayağı / Eşek kulağı / Dracunculus Vulgarıs / Green dragon)

http://images.google.com.tr/imgres?i...BF_en%26um%3D1

tulin Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2009, 19:55   #60
Yeni Üye
 
mutlukall's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-10-2009
Şehir: bursa
Mesajlar: 4
bnim büyükbabaannem başı ağıdığında mandalina yapraklarını bir bezle başına sarardı ağrısını giderdiğini düşünmezdim.birgün benimde başım çok ağırınca mandalina yapraklarını denemek istedim gerçekten başının ağrısını hafifletiyormuş

mutlukall Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 06:05.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024