agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Bitki Dünyası > Bitkiler Hakkında Genel Konuşmalar > Kitaplar
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 23-05-2007, 09:58   #1
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
Doğaperest - Ali Demirsoy Kitabı, Figen E. Yanık

DOĞAPEREST

Bir SUCULPEREST olarak doğaperest sözcüğü ile ilk kez karşılaşınca “ne güzel bir türetilmiş sözcük!” diye düşündüm. Kitabın kapağında “Doğaperest Ali Demirsoy” dizgesini okuyunca ise ne güzel yakışmış bir sıfat dedim. Ali Demirsoy, geçmişte İSAK forumlarında çeşitli eser ve görüşlerine yer verdiğim çok kıymetli bir bilim adamı. Adını gördüğüm her kitap nabzımı hızlandırıyor. Bu kitap da bir istisna olmadı.

Gerçi bonsai ile, sucul bitki ile, börtü böcekle doğrudan ilgisi yok ama aranızda genel biyolojiye, hidrobiyolojiye, botaniğe, hidrobotaniğe vs amatör olarak ilgi duyup teoriyi okuyan, yazan, çizen var olabilir; yoksa ilerde olabilir; olmasa bile belki nette arayanlar düşebilir; düşen olursa… “ördeğin suyunun suyu” kıvamında bir düşünceyle bu büyük “Hayatbilim Ustasının” hayatını anlatan kitap hakkında bir iki alıntıyla bilgi vermek ihtiyacı hissettim. En azından kendine “YEŞİLPEREST” sıfatını gönüllü olarak takmak arzusunda olan birkaç arkadaş “DOĞAPEREST” nedir kimdir merak edip okumak isteyebilir.

“…İşte Prof. Dr. Ali Demirsoy, tutkusunu keşfetmiş o mutlu insanlardan biri. Dünyaya bin kere daha gelse, yine biyoloji ile uğraşmak isteyeceğini ve başka işlerle uğraşanlara acıdığını söyleyecek kadar tutkuyla seviyor işini.

Ali Demirsoy, kitabın adından da anlaşılacağı gibi bir doğaperest. Ancak o aynı zamanda bir bilimperest de. Farsça kökenli bir son ek olan “perest” tapmak, tapma derecesinde sevmek demek; bilime nasıl baktığınıza bağlı olarak bilimperestlik bir kusur olarak da görülebilir. Ali Demirsoy için ise, bu bir kusur değil bir iltifat…”

“… Ekşi Sözlük’te onun için yazılmış şöyle bir madde var:
Okulun sera kısmında yere çömelmiş bir şekil görüldüğünde şaşırılmaması gereken kişidir Ali Demirsoy. Hemen danışmana koşulur, ‘Hocam Ali Demirsoy gelmiş ama yerde oturuyor, bir şey mi var’ diye sorulur ve ‘Gördüm, yok bir şey. Bir solucan bulmuşlar, türünü tespit etmeye çalışıyor’ cevabı alınır…. Refleks olarak doğadaki her canlıya ilgi gösteriyor…”
Figen E. Yanık

Yurdumdan muhteşem bir insan, muhteşem bir biyografi.
Yalnız bir bilim adamını anlamaya çalışmak için değil, belki yakın tarihimizi de ara ara koklamak, koşulların nasıl evrildiğini ya da devrildiğini değerlendirmek açısından eşsiz bir kitap.

Keyifle okuyorum. Zaman zaman küçük bazı kısımları paylaşabilirim.

doğaperest
“Ali Demirsoy Kitabı”
Söyleşi Figen E. Yanık
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2003
ISBN 975-458-753-1
487 sayfa

Ali Demirsoy Hoca ile ilgili daha önce yazdığım bazı mesajların linkleri:
http://www.akvaryumkulubu.org/vbulletin/showthread.php?t=41923
http://www.akvaryumkulubu.org/vbulletin/showthread.php?t=43472
http://www.akvaryumkulubu.org/vbulletin/showthread.php?t=45884
http://www.akvaryumkulubu.org/vbulletin/showthread.php?t=45251

Saygılar,

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-05-2007, 09:59   #2
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
MUTLAKA OKUNASI ALINTILAR

Türkiye’nin biyolojik sorunlarına eğilince, bir şey saptadım. Türkiye’de on bin tane bitki türü var. Üç yüz, dört yüz tane bitkinin halk arasında kullanılabilir ismi var. Onların da yarısı Farsça’dan, Arapça’dan gelme.

Avrupa’nın tümüne özgü (endemik) üç bin bitki çeşidi var. Oysa sadece Türkiye’ye özgü üç bin küsür bitki çeşidi var. Dünyadaki bitki çeşitliliği bakımından en zengin birkaç ülkeden biri Türkiye. Diğerleri de Afganistan, Şili ve Amarika. Adı konan bitkilerin çoğu da günlük yaşamımızda yemek ve ilaç olarak kullanmak durumunda olduğumuz bitkiler.
...
Hayvan türlerinde durum daha da karışık. 60 bine yakın hayvan türü olduğu varsayılıyor. Belki de bu rakam 80 bin ya da 100 bin; ama bugün bile bazı gruplarda tek bir uzmanımız olmadığı için kesin sayıyı bilemiyoruz. Hayvanların da en fazla 300-400’üne yaygın olarak kullanılan ad koymuşuz. Türkiye’de yeterince yaygın ciddi bilimsel araştırma bugün dahi yapılmıyor.

Benim profesör olduğum dönemde Türkiye’de yalnız on küsür biyoloji profesörü vardı ve onların da yarısı idareci idi. Yani, elini ayağını çekmiş. Türkiye’de ilk olarak yapılması gereken şey bu konuda uzman olan insanların sayısını artırmak. Ciddi bir çalışmamız yok ve bu konu yabancıların eline bırakılmış. Onlar da Türkiye’yi ileride sıkıntıya sokacak isimler koyarak, politik sürtüşmeye yol açan bir davranış içindeler. Esasında inanılır gibi değil; onbin bitkiden, yüzbin hayvandan sadece üçyüz tanesine ad koymuşsunuz. Adlarını dahi koymadığınız nesneleri koruyacaksınız ve değerlendireceksiniz. Hayal.

Bitkilerde zaman içinde biraz gelişme kaydedildi. Phlip Davis adlı bir İngiliz geldi, bitkilerimiz hakkında onbir ciltlik kitap yazdı. Galiba otuzbeş yıl çalıştı bu kişi. Bu çalışması tarafından İngiltere Kraliçesi tarafından “Sir” ünvanıyla ödüllendirildi. Botanikçiler bu bilgilerden faydalanarak daha derli toplu çalışmalar yapmaya başladılar.

Hâlâ bir sürü isimsiz bitkimiz var. Adını bilmediğimiz çok sayıda hayvan ve bitki var Türkiye’de. Bu arada Türkiye’de 1960’lı yıllarda baraj yapmaya, karayolu yapmaya, ve özellikle kıyıları turizme açmaya başlayınca, ve de en kötüsü DSİ tarafından bir sürü sulak alan, “vatandaş ne yapsın” felsefesiyle kurutulunca, bir sürü hayvan türünün ortadan kalktığını varsayıyoruz. Nitekim, daha önce adı konmuş, bilimsel literatüre geçmiş bir sürü balık türünün bir kısmını İç Anadolu’da bulamıyoruz. Hastalık nedeni ile, kurutma nedeni ile vs. birçoğu tümüyle ortadan kalktı. Bu bizim için çok utanç verici bir durum; çünkü bunu koruyacak herhangi bir mekanizma kurmamışsınız, korumaya almamışsınız ve evrenin malı olan bir sürü canlıyı ortadan kaldırmışsınız. Bu nedenle bilim camiası Türkiye’yi hiç affetmeyecektir. Türkiye doğasını koruyamadı. Ama toplum, biraz önce değindiğimiz gibi adını dahi bilmediği bir şeyi nasıl koruyabilir? Üniversitede bu konuda çalışanlar insanlar dahi, okulun bahçesindeki on bitkinin ancak bir tanesinin adını söyleyebiliyor. Merak yok. Vazgeçtik dağda tepede dolaşmayı, bu kitabı okuyanlar evlerinden çıktıklarında herhangi bir yolda gördükleri bitkilerin %90’ını tanımazlar. Hayvanları zaten tanımıyorlar. Bizim için bir kuş var, yediğimiz bir balık var, bir de üstüne kuş konan ağacımız var.

Örneğin Kuzey Avrupa’da bulunan lise öğrencilerinin her birinin bu bitkilerin isimlerini bildiğini, hayvanları ve doğanın tüm öğelerini tanıdıklarını biliyorum. Çünkü onu koruması lazım. Bunun için de önce tanıması lazım. O nedenle inanılmaz güzel bahçeli evlerde oturuyorlar. Tüm evlerin bahçesinde çiçekler var ve bu çiçeklerin çeşitlerini bilirler. Okulların yanında, bitişiğinde seralar var. Bize bakıyorsunuz; hiçbir anıt ağacımız kalmamış.

Neden bir ilin insanları geçmişin anısına tek bir ağaç olsun saklamadılar? Bunu doğal mı karşılıyorsunuz? Korumak bilmekten, tanımaktan geçiyor demiştik, yaşadığınız çevreyi korumadığınız sürece bir zaman sonra yaşanamaz hale sokuyorsunuz. Yapacak tek şey başka bir yere göç etmek. Göç eden, yerleşik kültürü geliştiremiyor, uygarlığa katkıda bulunamıyor ve barbar diye nitelendiriliyor. Durum bu, anlayana…

Saygılar,

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-05-2007, 11:16   #3
Ağaç Dostu
 
aysemelike's Avatar
 
Giriş Tarihi: 28-09-2005
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 434
Galeri: 255
Ali Demirsoyu anlatan bu kitap gerçektende okunmaya değer. Ben geçen yıl alıp okumuştum ve Oğuz beye yürekten katılıyor, şiddetle tavsiye ediyorum....

aysemelike Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-05-2007, 20:35   #4
Yeni Üye
 
hoopoe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 31-03-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 8
Ali Demirsoy Hocayla geçen yaz yakinen tanışma imkanı bulmustum,hatta artvin yaylalarında birlikte dolaşma imkanı bulmuştuk,kendisi biyoloji konusunda bir duayen olmasının yaninda diğer doğa bilimleri konusunda da üstün bir bilgi birikimine sahiptir,kendini dinletmeyi bilir,çok esprilidir,dili sivridir ama üslubu keyiflidir,ögrencileri görüntüsünden dolayı kendisine zeus diye hitap eder ayrıca.Doğaperesti doğayı seven herkesin okumasını tavsiye ediyorum,sayfalar su gibi akar zaten, 2-3 günde biter o koskoca kitap.

hoopoe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-05-2007, 11:23   #5
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
DOĞA FOTOĞRAFÇILIĞI

Ali Demirsoy Hoca’nın kitabını okurken fotoğrafçılıkla ilgili kısım özellikle ilgimi çekti. Aramızda zaman zaman doğada fotoğraf çeken insanlar var. Balık, böcek, bitki fotoğrafları. Bu canlıların kimi yerel kimi işgalci, ama yerel bazı özel tür, alttür, varyete ile karşılaşıldığı ihtimali olduğu için, yerel değerlerin fotoğraflarını çekerken, amatör de olsak bazı noktalara dikkat etmemiz gerektiğini anladım. Belki karşılaştığımız değer türünün son örneği, belki yakın gelecekte orada olmayacak. Ve siz 13,5 milyar yılın bu günkü tepe noktası bir kutsal tılsımı kötü fotoğrafladınız. Yazık değil mi?

Özellikle doğa fotoğrafı çekmeye meraklı kimselerin bilimsel fotoğrafçılık tekniklerini araştırması, yapabildiği kadar öğrenmesi, elindeki fotoğrafları kataloglaması ve onlar ile ilgilenen uzmanlara iletme yolunu araması bir “bilinçli doğaperest” olarak görevimiz olmalıdır gibi geliyor bana. Elbette bunu yaparken uzmanların başını ağrıtırcasına değerli değersiz ne bulduysak göndermek doğru olmayacak ve bu kanalın yolunu boğacaktır.

Bu konuda Forum olarak siz agaclar.net'i en başta ilgilendiren, “eşyanın tabiyatı gereği” ortak doğasever yapınızdan da güç alarak, yerel ve genel doğal değerleri, öğrenmek, araştırmak, öğretmek ve korumaktır. Sizin için özellikle bitkiler önde gelse de her türlü doğal bileşen, ayrışan, tümleşen bu kapsamdadır.

Eğer, hasbelkader bilimsel fotoğrafçılık ve doğa fotoğrafçılığı uzmanları bu civarlara denk düşer de bildiklerinden kırıntı paylaşırsa “topyekün” zenginleşirsiniz/zenginleşiriz. Olmadı, internet kaynaklarından bile olsa konu ile ilgili kaynak bulup çeviren forumdaşlar, tabiat ana tarafından yanaklarından öpülerek ödüllendirilecektir.


Neyse. Uzatmadan Ali Demirsoy Hoca’nın Doğaperest kitabından alıntılara devam edelim;


Neyse, üniversiteye fotoğraf makinesi alınınca fotoğraf çekmeye başladım. Erzurum’da “Doğa Anlatıyor” isimli bir de sergi açtım. Atatürk Üniversitesi’nin fotoğraf atölyesine gittim ve atölyede bana fotoğraf tab etmeyi öğrettiler.

Kitaplarımı yazarken çok büyük bir sorun ortaya çıktı. Üniversitelere telefon açıyorum, faks çekiyorum, gördüklerime “Türkiye’nin biyolojik dünyası ile ilgili kitap hazırlamaya başlıyoruz, bana doğadan çekilmiş fotoğraflar lazım” diyorum. Türkiye memelilerini çıkarmaya çalışırken, memeli resimleri istedim. Elazığ’dan yardımcı bir doçent, bir kurdu vurmuş, karnını deşmiş ve başında silahla bir fotoğraf çektirmiş, bana onu yolladı. Avcılık yani. Türkiye külliyen veri tabanından yoksun.

Bu büyük açığı görünce, Canon marka iyi bir makine aldım.

Piyasada bulunan filmleri kullanmaya başladım ama bunların renk çözünürlüklerinin çok iyi olmadığını gördüm. Profesyonel çekimlerde özel filmler kullanılması gereken yerler var. Sonra dia filmleri almaya başladım.

Doğadan resim çekerken bunları kitaba koymak için makro çekim yapmanız gerekiyor. İleride Türkiye’nin kullanabileceği bir veri tabanı oluşturabilmek için. Örneğin Kaçkar Dağları’nın tepesinde hangi böcekler yaşıyor? Hangi kelebekler uçuyor? Hangi bitkiler vardır? Benim o resimleri çok yakın çekip, kitaba koyabilecek şekle getirmem lazım. Bu kısmı çok zordur. Bilim alanında çalışma yapanlar bunu anlar. Resim güzelliğine göre çekilmez. O kelebeğin tanınabilmesi için kanatlarının alt kısmındaki siyah beneğin net olarak görünmesi gerekir mesela. O çıkmazsa öbür türden ayıramazsın.

Bilimsel amaçla estetiği birleştirdiğin zaman son derece başarılı doğa fotoğrafçısı oluyorsun. Öbür türlü sadece doğa fotoğrafçısı oluyorsun. Ya da doğadan resim çeken bir adam oluyorsun. Başlangıçta bunu tam anlamıyla başaramadım.

Fırsat bulursam Prof. Dr. Tuna Ekim, Prof. Dr. Mecit Vural, Prof. Dr. Hayri Duman ve diğer botanikçileri de alıp götürüyor ya da danışıyordum. Böcek uzmanlarını bulmak en zoruydu. Kendim de böcek uzmanıyım, yani entomolog. Buna karşın her zaman zorlukla karşılaştım. Memeli hayvanları çekeceksem Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nuri Yiğit’i alıyorum. Bu memelinin neresini çekmem lazım ki bu resim ileride bilimsel özellik kazansın. Eğer nesne bir kuş ise kanatlarının altındaki siyah beneği görmemiz lazım, ya da bir böcekte ayaklarının altındaki şişkinliği görmemiz lazım, bir sürüngende çene altındaki sarı beneği görmüş olmamız lazım. Ben onu ancak o zaman bilimsel bir fotoğraf olarak kullanabilirim.

Örneğin Kaçkar Dağları’na özgü bir bitki varsa, bu bazen bir evin otuz-kırk misli büyüklüğü bir alana dağılmıştır ve sizin onu aramanız lazım. Bir yeri de ancak daha önce o bölgede uzmanlaşmış biri bilir.

Alıp götürüyorsun adamı dar bir alanda bulunan bir bitkinin başına. “Hocam, eğil bu çiçeğin altındaki falanca dikeni ya da çıkıntıyı görecek şekilde çek” diyor. Ve siz o fotoğrafı çekiyorsunuz.

Şu an onbeş yirmi bine yakın profesyonelce çekilmiş fotoğraf var.

Üstelik böyle bir koleksiyon için yıllar harcamanız gerekir. Kaçkar Dağları’nda falanca bitki on beş gün açıyor. Gidip onu çekeceksiniz. Şanlıurfa’daki bilmem hangi bitki yılın yalnız beş günü açıyor. Aynı zamanda her yerde olamayacağınıza göre, bu, paranız olsa dahi, bugünden yarına yapabileceğiniz bir şey değil. Bu bir emek işi. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda onları görsel olarak Türk toplumuna yansıtma şansım olursa, çok büyük bir katkım olacak Türkiye’ye.

Yeni başlıyorum. Sürüngenler, akrepler. Yakında “Türkiye Akrepleri” çıkacak. Bu kitapta tümü benim çektiğim fotoğraflar.

Her fotoğraf için hangi amaçla kullanılabilir diye üzerine not düşülüyor. “Bu konferans için”, “bu ders anlatımında kullanılır” diye notlar.

Hem dijital sistemi kullanıyorum, hem dia tipi geleneksel sistemi kullanıyorum. Eğer bir fotoğrafı ileride basım için kullanacaksam muhakkak dia çekiyorum. Sadece tespit olarak kalacaksa, onları dijital ile çekmeye başladım son bir senedir. Şu anda fotoğraf bilgim fena değil. Profesyonel değilim. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Ankara’da fotoğraf sergileri açabilirim. En önemlisi, dünyada hiç çekilmemiş bitkilerin, hayvanların resimlerinin bende olması. Dünyada hiç çekilmemiş. Mesela bir sürü böcek türü.

Bir daha geriye dönüp o kadar imkânı bulamam. Bütün bunları yaparken, Orman Teşkilatı ve değişik kurumlar bana ulaşım olanağı sağladılar, dağların başına çıkardılar. Oradaki dostlarım bana rehberlik yaptılar.

Bu resimler benim resimlerim olarak tescil edildi. Bu da egoistçe bir şey. Bunların arkasında orman mühendislerinin, gittiğim il ve ilçelerdeki dostlarımın, meslektaşlarımın bana ayırdığı zaman var. Gönderdiğim sürüngenleri tespit eden Prof. Dr. Varol Tok, Doç. Dr. Bayram Göçmen, Prof. Dr. Zeki Yıldırım ve diğerleri var. Bir sürü insanın emeği var.

Bunları belki de ikinci kez çekme şansı olmayacak.

Aslında yabancı bilim kuruluşları finansman sağlıyor. Bu fotoğrafların bir kısmını sattığım zaman para da kazanabilirim ama bilimsel veriyi sattığım zaman kullanma hakkını ona vermiş oluyorum. Bu yüzden bilim dünyasına ait bir şeyi para karşılığında başkalarına satma lüksüm olamaz diye düşünüyorum. Öyle bir şey sözkonusu dahi olamaz.


Saygılarımla,

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-05-2007, 15:22   #6
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
…tümüyle Türkçe yazılmış “Genel Zoocoğrafya ve Türkiye Zoocoğrafyası” adlı yaklaşık 1.200 sayfalık kitabımı, dünyanın ünlü bir kitap dağıtım şirketi, tüm dünyaya pazarlamak için başvurdu. Siz doğru dürüst bir çalışma yaparsanız, dili Marsça bile olsa, insanlar onu bulur. Yazmış olduğum kitaplarda, zaman zaman bilimsel kavramların ifadesinde zorlansam da herkesin kolaylıkla okuyabileceği ve anlayabileceği şekilde yazmanın, birçok batı hayranı bilim adamının iddia ettiği gibi zor olmadığını söyleyebilirim. Bir dilin geliştirilmesi…

… ama ne yazık ki bu güne kadar Zimbabwe dahi doğa tarihi müzesini kurmuş olmasına karşın, bizde böyle bir müze yok. Bu birkaç amaç için kullanılıyor. Birincisi eğitim amacı; onun için her müzenin gösteri kısmı vardır; örneğin dinozor iskeleti, akvaryumlar vardır ve genellikle…

… Bizimkisi üç kısımdan oluşacak. Birincisi bitkiler, ikincisi hayvanlar, üçüncüsü jeoloji ile ilgili kısım. Gerçi şu anda MTA içerisinde çok küçük, düzenli bir tabiat müzesi var…

… Bu müze şu bakımdan son derece önemli. Türkiye birçok canlı türü açısından gen kaynağı… Örneğin kayısı, nohut, mercimek, badem, kiraz. Ekonomik türlerin yaklaşık % 20’sinin çıkış yeri Anadolu’dur ve büyük bir kısmı başka ülkeler tarafından ıslah edilerek kullanılmıştır. Örneğin kirazın Giresun civarında ortaya çıktığı zannediliyor. Gitti Avrupa’ya napolyon kirazı olarak döndü bize. Biz şimdi bunu hem parayla alıyoruz hem de onuru onlara ait. Lale için de aynı şey oldu. Avrupa’ya gitti ve Hollanda geliştirdi bu çiçeği. Lale deyince akla Hollanda geliyor, ama anavatanı Afganistan’la Türkiye arasında bir yer. Neyse ki Hollanda kabul etti Türkiye’den aldıklarını… Badem de Amerika’ya gitti ve şimdi orada büyük badem üretim alanları var. Artık dünyadaki bütün ticari merkezlere bademi Amerika satıyor. Hatta Türkiye’ye gelen Amerikan bademleri var…

… Daha önce de belirttiğim gibi, bir Doğa Tarihi Müzesi, insanlarda bu bilinci, duyarlılığı geliştireceği için çok önemlidir. Mesela İngiltere’de yalnız İngiltere’ye ait bir bitki var. O bitkinin etrafı çevrilmiş, kimse o bitkinin olduğu yere giremiyor. Kuzeyden gelen öğrenciler gelip onu orada görüyorlar. Kutsal bir yer gibi. Türkiye’de 3100 tane özgün (endemik) bitki var. Özgün hayvan sayısının da 15-20 bin olduğu düşünülüyor. Ama bunun ne bir kitabı var ne müze materyali var. Avrupa’nın içi titriyor ülkesinin kendi varlıklarına ama biz baraj yaparken, yol yaparken tahrip ediyoruz…

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-05-2007, 00:05   #7
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Oğuz Bey, bizi Ali Demirsoy Hoca ile tanıştırdığınız için teşekkürler. Şu birkaç mesajı bile soluksuz okudum.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-05-2007, 14:31   #8
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
Elleri öpülesi Ali Hoca’nın bu söyleşisi çok uzun zamandır en etkilendiğim kitap oldu. Uzun anlatıp etkisini eksik aktarmak riskini göze alamayacağım için beni bağışlayın. Kitapseverler, biyolojiseverler, bilimseverler, hayatseverler, evrenseverler ve yurtseverlerin okuması gereken bir kitap - bilmesi gereken gerçel manzara - tanıması gereken bir “insan”…

Değerli mesajlarıyla görüş belirten ve katkı sağlayan Sn. Melike Şahiner’e, hoope’ye ve Sn. Mine Pakkaner Hocaya teşekkür ederim.

Alıntı, vuruntu nereye kadar. Kitabın (söyleşinin) her bir cümlesi okunası…
Benden bu kadar. Son bir alıntı ile alıntı işlemini bitiriyorum.

Ali Hoca’ya, bu güne kadar karşılaştığı ilginç portre sorulması üzerine anlattığı bir anısı (OS);

… Galiba 2000 yılında, Kaçkarlar’a gidecektim ancak uçak Trabzon’a kadar gidiyordu. Ondan sonra, orman teşkilatına ait bir cip beni Rize-Ayder’e götürecekti. Öyle de oldu. Hızır İlyas isminde iki peygamber adı taşıyan bir şoför beni havaalanından aldı. Yolda konuşarak gittik. Öğrendim ki hanımı bugün yarın doğuracakmış. Bana, “Hocam seni bırakır bırakmaz hemen döneceğim” dedi. Ayder’e gittik, öğrenciler beni bekliyordu. Merhaba dedim ve bilimsel birşeyler anlatmaya başladım. Bizim Hızır İlyas, uzaktan beni dinlemeye başladı, ilerleyen konuşmalarda biraz daha yakına geldi ve bir ara, “Hocam ben gitmekten vaz geçtim, çok ilginç şeyler anlatıyorsun” dedi ve ısrarlara rağmen gitmedi. İkinci gün öğrencilere ders verirken biraz daha bana yaklaştı. Anlatılanları pür dikkat dinliyordu. Derken üçüncü gün, dördüncü gün, bizim Hızır İlyas herkesten önce geliyor, en öne oturuyor. Sonra araya girip, “Kromozomun orası ne yapıyor, DNA neden kıvrılıyor” tarzında, orta eğitimden geçmiş iyi bir öğrencinin soracağı türde sorular sormaya başladı. Neredeyse ağzımın içine girecek. Sonuçta oradaki eğitimi bitirdim, bir orman mühendisi ile Zigana Dağları’na gitmem gerekiyordu. Hızır İlyas, “Hocam ben seni götürürüm” dedi ve yola çıktık. Hızır İlyas doğaya benden daha çok ilgi gösteriyor, olabilecek her şeyi soruyor, dikkatle dinliyordu. Birkaç gün sonra Hamsiköy’e geldik, orada mangal yaptırıp yerken Hızır İlyas, “Hesabı ben ödeyeceğim” diye tutturdu. Ne dedikse de, laz inadı bir türlü vaz geçiremedik. Akşam beni havaalanına getirdi. Uçağı beklerken, cebime birşeyler sıkıştırmaya çalışıyordu. Elimi soktum, birkaç tane 20 milyonluk ve diğer banknotlardan koymuş cebime. “Ulan İlyas bunlar nedir?” diye şaşkınlıkla sorunca, “Hocam, ben birkaç gün içinde ne olduğumuzu öğrendim. Afedersiniz, anladım ki eşek gibi yaşıyoruz. Bir defa kısa bir süre için İstanbul’a gittim, bir defa da askerlik arkadaşımı görmek için Erzurum’a gittim. Bir yeri de görmemişim, bir şey de bilmiyorum. Çocuklarımın benim gibi büyümesini istemiyorum; onların da bilmesini istiyorum. Ne olur bana yardım et! Bu paralarla yazdığın kitapları bana gönder. Ben onları okur, çocuklarıma anlatırım” dedi. İyice şaşırmıştım. “Ulan dangalak, şu paraları al cebine sok, adamın kafasını bozma, ben sana kitap gönderirim” dedim. Biraz daha ısrar etti, sonunda parayı geri almaya ikna ettim. Ankara’ya geldim, bir koli kitap hazırladım ve gönderdim…

Hoçakalın.
Saygılar.

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-02-2010, 15:55   #9
Ağaç Dostu
 
yaylaboztaş's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-11-2008
Şehir: izmir
Mesajlar: 179
Galeri: 44
Sayın Oğuz Sağlam



Prof. Ali Demirsoy'la ilgili, tanıtımınız ve hele alıntısını yaptığınız anısı içimi
ısıttı. Notumu aldım, hemen gidip alacağım. Sağolun.

Saygımla.

yaylaboztaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 21:00.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024