25-10-2014, 14:33 | #1262 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Önceki mesajlarda aralıklarla durum bilgisi verdiğim Şubat'ın son halini gururla paylaşıyorum Sevgili Loveforlife'ın 10.yıl toplantımızda sürpriz olarak bana getirdiği diğer yılbaşım ise sürpriz şekilde, erkenden tomurcuk çıkartmaya başlamış! Fotoğraf küçük bir kesiti gösteriyor ama her dalda tomurcuk var, boş yok Sevgili Loveforlife, bir kez daha çok çok teşekkürler... |
26-10-2014, 14:05 | #1263 |
Ağaç Dostu
|
|
05-11-2014, 18:04 | #1264 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-02-2014
Şehir: İstanbul/Bağcılar
Mesajlar: 1,606
|
Yılbaşı çiçeğim tomurcukta, inşallah hepsi açar. |
05-11-2014, 18:22 | #1265 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Sakın yerini değiştirmeyin hatta saksıyı kıpırdatmayın bile ve toprak kurudukça azar azar sulamaya devam edin, hepsi çiçek açacaktır. Çiçeklerle kaplanmış fotoğraflarını görmeyi bekliyoruz |
05-11-2014, 18:37 | #1266 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-02-2014
Şehir: İstanbul/Bağcılar
Mesajlar: 1,606
|
Teşekkürler Sayın A_NOMAD, bende çok özenli davranıyorum zaten, ilk defa çiçeğini göreceğim. İnşallah, o halini görmeyi bende bekliyorum. |
09-11-2014, 20:17 | #1267 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Sağlık ve spor dışında uzmanlık iddia edebileceğim bir alan yok, dolayısıyla schlumbergera konusunda da elbette uzman değilim. Yazacaklarımın 'ahkam kesmek' nevinden algılanmasını istemem, zira haddim değil. Ancak schlumbergera konusunda, ismini 'Şubat' koyduğum schlumbergera russelliana türü bitkim ile tanıştıktan sonra çok fazla araştırma yaptım. Şubat'ı bulduğumda perişan haldeydi, onu kurtarabilmek için epey uğraştım ve sonunda şükür ki başarılı oldum. Hatta minik minik çiçek tomurcuklarını çıkartmaya bile başladı artık. En sevdiğim bitki sorulunca onun adını vermiyor olsam da onunla bağımız diğerlerinden çok farklı, Şubat benim çocuğum gibi oldu. Gelişindeki perişanlığını gördükten sonra dedim ki 'kurtarayım diyorsam onun istediği şartları en iyi şekilde sağlamalıyım' ve başladım araştırmaya... Türkçe kaynak sıkıntısı hepimizin malumu, yine de önce Türkçe bilgileri araştırdım. Öylesine baştan savma bilgiler/öneriler verilmiş ki aslında bitkinin istekleriyle pek bağdaşmıyor. Diyeceksiniz ki madem bağdaşmıyor bu bitkiler yıllardır nasıl yetiştirilebiliyor? Şöyle ki bitkiler mecburen mevcut şartlara adapte olmaya çalışıyor, doğası gereği dayanıklı olduğundan bir şekilde eldeki şartlara uyum sağlamayı başarabiliyor da... Ne yapsın gariplerim, diyemiyorlar ki 'şunu şunu istiyorum, bunu istemiyorum, susadım, köklerim acıyor, of güneş yakıyor beni' diye... Sonrasında ister istemez yabancı kaynaklara yöneldim ve bol bol üstelik de birbirleriyle çelişmeyen, tutarlı ve deneyimlerle de desteklenmiş bilgilere ulaştım. Bu bilgiler (kısa sayılabilecek deneyim sürecimde) kendi gözlemleyebildiğim durumlarla ve bitkinin doğal ortam şartlarıyla da örtüşünce 'tamamdır' dedim. İstiyorum ki sizlerle paylaşayım doğru bilinen yanlışları, yanlış bilinen doğruları... *Temelden başlayalım; öncelikle schlumbergera türleri süzek, gözenekli ve bol humuslu toprak ister. Toprak karışımlarında yaprak/ağaç kabuğu çürüntüsünü severler. Köklerinin hava ile temas edebilmesine ihtiyaçları vardır. Uygun toprak karışımı kullanıldığı takdirde ekstra besin takviyesine gereksinmezler, en fazla yılda 2 ya da 4 kez (sadece ilkbahar ve sonbaharda olmak şartıyla) sulandırılarak seyreltilmiş besin takviyesi verilebilir o kadar. Vereceğimiz fazladan besin takviyesi bir süre sonra bitkiyi yoracaktır. -Doğada bitkinin yeri malumunuz üzere hiç değişmez, bu nedenle mümkün mertebe yaz-kış uygun olacak bir yer belirleyerek bitkimizi sürekli aynı yerde tutmamız gerekir. Yani yazın şuraya alayım, baharda burada dursun, kış için de şuraya alırım mantığıyla bitkiye yer değişikliği yaşatmak onu strese sokar. *Schlumbergera türü bitkiler bol nemli, asla rüzgar almayan ama kesinlikle havadar ortam ister. *Güneşle direkt temas onların doğasına uygun değildir, doğal ortamlarında güneşi ancak tadımlık görebilirler. Bu nedenle bitkinizi sürekli, gün boyunca güneşi (toplamda) en fazla 1-2 saat eğik şekilde gören ama gün boyu aydınlık olan bir yerde tutmalısınız. Bitkiniz bu sayede mevsim geçişlerini, hava sıcaklığından ziyade gün uzunluğu ve gün kısalığından ayırt edebilecektir. Yani 'ilkbaharda güneş görsün, yazın gölgeye alayım ama kışın da güneş görsün mutlaka, yoksa çiçek açmaz' şeklindeki yaklaşımlar kısa vadede olumlu sonuçlanmış gibi görünse de bitkinize eziyetten başka bir şey değildir ve uzun vadede bitkinizi kaybetmenize sebep olabilir. (!)Bitkinin gelişme-dinlenme-gelişme-dinlenme-çiçeklenme-dinlenme şeklinde bir döngüsü vardır ve bu döngünün işleyişi tamamen gün kısalığı/gün uzunluğu ile tetiklenir. Havanın aydınlığı onlar için bir nevi pusuladır. Bitkinizin sağlıklı/sağlıksız olduğunun en iyi göstergesi yapraklarıdır. Sağlıklı bitki: Yaprakları etli, parlak, diri ve yeşil renkte (renk değişimi, bitkinizin kendini bir ya da birkaç etkenden korumaya çalıştığını yani memnuniyetsizliğini gösterir) Sağlıksız bitki: Pörsümüş, içe kavislenmiş, incelmiş, mat, rengi kızarmış (tamamen ya da kısmen) yapraklar. (Rengi pembeleşen/kızaran yapraklar görsel olarak bize hoş görünebilir ancak aynen cildimizin bronzlaşması gibi tamamen güneşten korunmaya yönelik bir çabanın göstergesidir) *Bir diğer sıkıntı sulaması ile ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkbahar ve sonbahar bu bitkinin gelişme dönemleridir. Yaz, sonbahar sonu (çiçeklenme öncesi) ve kış (çiçeklenme sonrası) olmak üzere 3 dinlenme dönemi vardır. Bitkimizin toprağı asla ama asla tamamen kurumamalıdır! Sulama, bitkinin toprağı üstten 1-2cm derinliğe kadar kurudukça yapılmalıdır! İlkbahar, yaz ve sonbahar döneminde sulama: Sulama akşam güneş battıktan sonra ya da sabah çok erken saatlerde yapılmalıdır. Özellikle sıcak ve güneşli günlerde gün içinde (hele ki öğle saatlerinde) yapılan sulama, diğer bitkilerin aksine schlumbergeralarda şok etkisi yaratır. Bitkimizin sulaması her zaman saksı üstünden ve bol su (tercihen yağmur suyu) ile yapılmalıdır, saksı toprağının/köklerin tamamı ıslanmalıdır. Saksı altındaki drenaj deliklerinden su akıp gitmeli, saksı alt tabağında birikmiş su kalmamalıdır. -Yaz dinlenmesinde bitkinin gelişmesi tamamen duracaktır ancak sulaması aynı şekilde devam ettirilmelidir. Yazın hava çok sıcak olacağı için her gün batımında bitkiye fıs fıs ile sisleme yapılmalıdır. Sulama için toprağın üst yüzeyindeki kurumayı baz alacağımızdan 'şu kadar günde bir ya da haftada ... kez' diyemeyiz. İhtiyacı bize toprak söyleyecektir. Sonbahar sonu, kış döneminde sulama: Sonbahar sonunda (günler kısalmaya başladığında) sulamayı azaltmamız gerekiyor. Şöyle ki yine toprağın üst yüzeyi 1-2cm derinliğe kadar kuruduğunda sulayacağız ama bu kez bol su ile değil, sadece toprak genelini ve kökleri hafif nemlendirecek kadar yani az miktarda su ile sulayacağız. Asla toprağın/köklerin tamamen kurumaması gerekiyor, toprağı her zaman 1/3 oranında nemli kalmalıdır! İşte bu dönem bitkinin gün kısalığını ve havadaki ısı düşüşünü algılaması, çiçeklenme için önemlidir. Eğer iç mekanda bakılan bir bitki ise bulunduğu yerde yapay aydınlatma ve ısıtma kesinlikle olmamalıdır, ortamı çok havadar olmalı ama rüzgar kesinlikle almamalıdır. (Bazı yerlerde bu dönem bitkiye karartma uygulayarak çiçeklenmesini garanti altına almaya-çiçeklenme zamanını yönlendirmeye çalışırlar, elbette ticari kaygı nedeniyle yapılan bu uygulama da bitkiye külfettir. Doğal şartlardaki gün kısalığını algılayan bitki eğer sağlıklıysa zaten çiçek tomurcuğu oluşturmaya çalışacaktır ) Tomurcuklar çıkmaya başladığında ise toprağın gözle görülebilen üst yüzeyi kurudukça azar azar olmak üzere (az miktarda su ile, toprağın üst yüzeyini ıslatacak kadar) düzenli sulamamız gerekiyor. Asla bitkiyi yerinden oynatmamalıyız! -Bitkimizin çiçeklenme dönemi bittikten sonra (kış) tam olarak 1 ay boyunca mutlak bir dinlenmeye ihtiyacı olacaktır. Bu dinlenme döneminde bitkimize kesinlikle hiç su vermeyeceğiz, yerinden oynatmayacağız, bitkimizi strese sokabilecek şeyler (budama, saksı/toprak değişimi, besin takviyesi gibi) yapmayacağız. Aslında bitkimizi bu dönem '1 ay boyunca bulunduğu yerde tam anlamıyla unutacağız' demek daha doğru olur. Kış dinlenmesinin (yani çiçeklenme bittikten sonra bitkimizi bir kenarda unuttuğumuz 1 ayın) sonunda saksı üstünden bol miktarda sulayarak bitkimizi bahara uyandırıyoruz ve böylece döngümüz olması gerektiği gibi devam etmiş oluyor... Not1: Ülkemizde yaygın olarak 'schlumbergera russelliana' ve 'schlumbergera truncata' çeşitleri yetiştirilmektedir. Bunların dışında 'schlumbergera orssichiana' ve 'schlumbergera opuntioides' olarak iki türü daha vardır. Bütün çeşitlerin çiçek yapısı aynı olmakla birlikte yaprak yapısı farklılıklar göstermektedir. Çiçeklenme zamanları hepsinde kış dönemidir ancak zamanlamada küçük farklar görülebilmektedir. (Ülkemizde yetiştirilen yaygın türlerden örnek vermek gerekirse 'schlumbergera truncata'lara nazaran 'schlumbergera russelliana'lar daha geç tomurcuklanır/çiçeklenirler.) Not2: Görsel örnek olması açısından ilk fotoğraftaki bitki 'schlumbergera russelliana', ikinci fotoğraftaki bitki 'schlumbergera truncata'dır. Schlumbergera orssichiana: Schlumbergera opuntioides: Herkese bol çiçekli bir kış diliyorum |
09-11-2014, 21:10 | #1268 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 30-06-2014
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,340
|
Elinize sağlık sn. Nomad. Bu kadar bilgiden sonra bize de bu güzel çiçeği bulup yetiştirmek kaldı . Özellikle ikinci resimdeki türü çok beğendim. |
09-11-2014, 21:49 | #1269 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Alıntı:
Schlumbergera üretimi (en kolay) çelik alarak yapılabilir, çelik almak için en uygun dönem ilkbahar olsa da 'çiçeklenme sonrası dinlenme dönemi' dışında herhangi bir zamanda alınabilir. Çeliklerin sağlıklı dallardan ve en sağlıklı köklendirme için 3 boğum olacak şekilde alınması uygundur. Alınan çelik, 1-2 gün kadar havadar bir yerde bekletilmeli (kesilme noktasının kuruması için) ve direkt kuru ya da hafif nemli toprağa, 1-2cm derine daldırılacak şekilde dikilmelidir. Bir hafta boyunca hiç sulanmamalı, sonrasında ise normal sulama düzenine geçilmelidir. Alınan çelikler, köklendirmek için suda bekletilmemelidir! |
|
09-11-2014, 22:52 | #1270 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 06-02-2014
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 1,027
|
Alıntı:
Sayın A_NOMAD, Yılbaşı çiçeğinin üretimiyle ilgili ben de internette buna benzer bilgilere rastlıyorum ama yıllardır yetiştirdiğim bu bitkiyle ilgili çok doğru bilgiler olduğu söylenemez. Sizin yazdığınız bilgi genel olarak kaktüs çelikleri için geçerli olan bilgidir. Her ne kadar yılbaşı çiçeği de kaktüs ailesinden olsa da epifit yani doğal ortamında ağaç dalları üzerinde yaşayan bir bitki olması dolayısıyla diğer kaktüslerden çok farklı koşullarda ve çok farklı bir iklimde yetişir. Yılbaşı kaktüsü köklü haliyle bile bir hafta susuz bırakılırsa pörsümeye başlar ki dalından alınan çelik hiç bir yerden su alamayacak haldeyken bir de 2 gün dışarda, 1 hafta da toprakta susuz beklerse hemen ölmese bile artık onun köklenme ihtimali oldukça zayıflar. Çelik alınırken zaten boğum kısmından koparıldığı için o bölgenin kuruması için dışarda bekletilmesine gerek yoktur. Çelikler daldan koparıldığı gibi hafif nemli toprağa daldırılıp direk güneş almayan ama aydınlık bir yerde bekletilirse, toprağın kurumasına izin vermeden yalnızca nemi muhafaza edebileceği kadar azar azar sulanırsa çelik 1 haftayı geçmeden kolayca köklenir. |
|
09-11-2014, 23:01 | #1271 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Alıntı:
Sn.-Esin- Mantık olarak söyledikleriniz doğru ancak ben araştırmalarım neticesi bu sonuçlara ulaştım ve çelikle (yazdığım şekilde) şimdiye kadar tam olarak 35 adet schlumbergera ürettim. Hiçbirinde en ufak problem yaşamadım, emin olun kesinlikle pörsüme ya da benzeri bir stres belirtisi gözlemlemedim. Elbette aldığım çelikler, sağlıklı bitkilerden alınmıştı yani yaprakları (olması gerektiği gibi) dolgundu. Bu tip 'bünyesinde su tutabilme' özelliği olan bitkiler özellikle çelikle üretme aşamasına karşı daha tedbirlidirler. Doğada da kopup düşen dalın uygun şartları bulana kadar hayatta kalabilmesi için bitki uygun şekilde donanımlıdır. Köklü şekildeki bitkinin susuzluğa toleransı ile koparılmış/kesilmiş dalın susuzluğa toleransı aynı değildir. Saygılar... |
|
09-11-2014, 23:11 | #1272 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 06-02-2014
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 1,027
|
Elbette bu bitkiler dayanıklı bitkilerdir, daldan kopan bir otsu bitki hemen solup gitmezler. Dediğiniz şekilde de üretebiliyor olmanız tamamen bitkinin su tutma kapasitesinin fazla olması sayesinde zaten. Fakat "ideal" olan bir haftayı geçkin bir süre çelikleri kuru ortamda bekletmek değildir, başarı oranının nemli toprakta daha fazla olduğunu denerseniz siz de gözlemleyebilirsiniz. |
10-11-2014, 00:31 | #1273 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Alıntı:
Sn. -Esin- Atladığınız bir şey var... Ben 'kuru ya da hafif nemli toprağa daldırılarak...' demiştim zaten. Kurmuş olduğum cümlenin anlamı: Nemli toprakta da kuru toprakta da bu yöntem kullanılabilir, yeter ki ıslak toprak ya da su içine daldırılmasın. 'Kesinlikle kuru toprağa daldırmalısınız, ideal olan budur' demiyorum ki... Artı, köklenmenin başarı oranıyla ilgili bir iddiada da bulunmuş değilim. Bu bitkiler suda da köklenir, ıslak toprakta da, nemli toprakta da, kuru toprakta da... Hatta toprağa temas etmeseler dahi kök çıkarıp tutunacak yer ararlar. Köklenme oranı çok yüksek bir bitkidir. Fazla ıslaklığın dezavantajı 'bitkiyi çürüterek kaybetme ihtimalinin yüksekliği'dir. Yukarıdaki uzun uzun yazdığım derlemede de öncelikle belirttiğim üzere en baştan 'ortam nemi yüksek olmalı' ki malumunuz bitki bu nemden faydalanmaktadır. Kuru ya da hafif nemli toprağa daldırdığınız çelik (dalından koparıldığı için savunma mekanizması devreye girdi ve stoklarındaki sıvıyı maksimum korumaya aldı, yapraklar havadaki her nem zerresini yakalamaya ve biriktirmeye koyuldu, kopan parça fizyolojik bir panik halinde) köklenmeden evvel topraktan zaten su çekemeyecek. (Koparıldıktan sonraki 1 ya da 2 gün açıkta bekletmenin çeliğe faydası şu olacak: Evet kopmuş olan bölgenin ıslaklığı gidecek ve daha önemlisi çelik, yeni durumuna adapte olacak yani fizyolojik paniği stabil hale gelecek. Bir hafta sulamama sebebimiz ise hem bitkinin -kökleri olmadığı için- topraktan alamayacağı ıslaklığın sebep olabileceği çürüme gibi ölümcül sorunlara davetiye çıkartmamak, hem de bitkinin 'maruz kalmış olduğu kopma durumu nedeniyle' doğal olan savunma ve hayatta kalma dürtüsünü yerine getirmesine izin vermektir.) Havadaki nemden faydalanmaya devam ederek bir yandan da stoğundaki enerji yardımıyla kök oluşturmaya girişecek. Köklenme başladıktan sonra da kök çıkıntılarının sayısı bir yandan artarken, diğer yandan kökler uzayarak su arayışına girmeye başlayacaklar. Toprakta yeterli su mevcut değilse çelik yine stoklarından ve havadaki nemden faydalanmaya devam edecek... İşte bu süreç (çeliğin alınmasından, köklenmenin başlaması ve köklerin minimum yeterliliğe ulaşmasına kadar olan) ortalama 5-8 gün sürüyor, zaten koparıldıktan maksimum 8 gün sonra tam anlamıyla sulamaya başlıyoruz. Bu süreçte çeliğimizin susuzluktan ölme olasılığı, fazla su nedeniyle ölme olasılığından kat be kat küçüktür. Umarım açıklayıcı olmuştur. Benim bu konuda asıl vurgulamak istediğim ise şu idi: Çeliğinizi suda köklendirmeye çalışmayın. Buna hem gerek yok hem de çeliğiniz fazla su nedeniyle zarar görebilir/ölebilir. Aslında birbirimizden çok da farklı şeyler önermiyormuşuz değil mi? Düzenleyen A_NOMAD : 10-11-2014 saat 02:47 Neden: Açıklama eklemek... |
|
10-11-2014, 07:07 | #1274 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 06-02-2014
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 1,027
|
Sn A_NOMAD, Hayır, biz farklı şeyler öneriyoruz ama bu konu bu kadar upuzun yazmaya değer bir konu mu bilemiyorum. Siz nasıl yetiştirmek istiyorsanız o koşullar altında yetiştirebilirsiniz. Bir başkası da başka bir şekilde yetiştirebilir. Fakat siz methodların hangisinin daha iyi olduğunu bir bilimsel tartışma seviyesinde tartışmak istiyorsunuz sanırım? Ben suda köklendirmeyle ilgili bir yorumda bulunmadım, dolayısıyla sizin asıl vurgulamak istediğiniz konu aslında konuşmamızın dışında kalıyor. Sizin yılbaşı çiçeğini çelikten üretim mesajınızda yazdıklarınızdan benim itirazım olan kısım çeliği kuru toprakta köklendirmek. Buna istinaden yaptığınız açıklama mesajınızda bazı noktalar belirsiz kaldı. Size birkaç soru sorayım müsadenizle. Bu soruları size konuyu bildiğiniz şekliyle anlatabilmeniz için soruyorum. Alıntı:
-Yapraklar havadaki nem zerresini nasıl yakalayıp biriktirmeye başladı? Ayrıca ben köklenmeden evvel su çekeceği iddiasını ortaya atmadım ki.. Alıntı:
-"Stabil hale gelen fizyolojik panik" ifadesini ben bir moleküler biyolog olarak anlamlandıramadım, açıklamak ister misiniz? Ne, nasıl stabil oluyor? Toprağın ıslak olmasıyla nemli olması birbirinden farklı durumlar ortaya çıkarır, ben köklendirmenin hafif nemli ortamda olması gerektiğinden bahsetmiştim, ıslak değil. Bitkilerin dürtüleri olduğu kısmına girmiyorum çünkü "dürtü" bir histir ve bitkilere atfedilmeyen bir özelliktir. Kuru toprakta köklendirme yöntemiyle bir çok tanıdığım çelikleri tutturmada başarısız oldu. Siz yapabiliyorsanız ne güzel, sorun yok demektir. Ben de nemli toprakta köklendirmenin kuru ortamda köklendirmeyle karşılaştırmasını yapmış biri olarak ilk yolda başarı oranı daha fazla diyorum. Bunun sizi neden bu kadar rahatsız ettiğini anlayamadım açıkçası. |
||
10-11-2014, 11:34 | #1275 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Beni rahatsız eden bir durum yok, meramımı anlatamadığımı zannettiğimden olsa gerek hala cevap veriyorum işte şuursuz şekilde... Moleküler biyoloji ile ilgili bir bilgi vermedim, yazdıklarımı tekrarlayıp durmak da istemiyorum. En baştan yazdıklarımı okumadığınız için (ve görüyorum ki halen dönüp okumamışsınız) hala kuru toprakta köklendirmede ısrar ettiğim yanılgısı içindesiniz, ona üzülüyorum. Bitki gövde ve yapraklarında neden su tutuyor? Olası bir susuzluğa karşı mı? Evet. Eğer bir çöl bitkisi olsaydı iklimsel susuzluğa karşı bu tedbiri alacaktı yani susuz geçecek günlerde kökleriyle alamadığı suyu gövde-yapraklarında stoklamış olduğu suyla telafi ederek fotosentez döngüsünü devam ettirebilecekti. Peki susuz kalma olasılığı olmayan yağmur ormanı bitkisi neden gövdesinde-yapraklarında su depoluyor? O da olası kırılma, kopma benzeri 'susuz kalma' durumlarında kullanabilmek için su depoluyor. Artı olarak bu tip bitkiler depoladıkları suyu dinleme dönemlerinde de kullanmaktadırlar. O nedenle özellikle kışın bazılarında sulama tamamen kesilir, bazılarında iyice azaltılır. Bu 'su kullanım yönteminin' rutini de rutin dışı durumlardaki işleyişi de ayrı bir konu olarak anlatılmayı hak eder. Dürtü diyelim, güdü diyelim, yönelim diyelim... Nihayetinde tanımlayıcı kelimeyi 'dürtü' olarak kullanmayı tercih etme sebebim hem okuyucuların zihninde kast ettiğim yönlenmeyi daha iyi şekillendirmek hem de evet bitkilerin de bir dürtü mekanizması vardır, bizim hislerimizle aynı olmayabilir ama alarm durumunu ya da adaptasyon sürecini onlar da tüm canlılar gibi yaşarlar, sadece sözel olarak ifade edemezler. Panik kelimesini sizin için, daha kolay anlamlandırabileceğiniz şekilde 'stres' olarak değiştireyim. Stres sadece ruhsal bir deneyim değildir, tüm canlılarda fizyolojik olarak da stres yaşanır. Mesela yaralanma durumlarında insanlarda, hayvanlarda, bitkilerde fizyolojik olarak stres yaşanır. Vücut mekanizması, bir şekilde yaralanan bölgeyi savunmaya yönelir (yara dokusunu kapatmak, yaralanan bölgeye -insan ve hayvanlarda- antikor göndermek gibi), mekanizmayı tetikleyen şey temelde sinir sistemidir. Konumuz bitkiler olunca haydi sinir sistemi demeyelim de alıcılar ya da uyarı sistemi diyelim. Her canlının savunma mekanizması vardır, her canlı bir yerindeki yaralanmayı algılayabilir (algılama farklı şekillerde olur elbette) ve yine her canlı o yaralanmaya bir şekilde müdahale eder. 'Bitki stoktaki suyu koruyacak' demem anlam karmaşası oluşturmuş haklısınız, stoğunda bulunan suyu yani stoğunda zaten korumakta olduğu suyu kullanmaya geçecek olduğu için 'stoktaki suya yönelecek' ya da 'stoktaki suyunu algılayacak' nevi bir cümle kullansam daha doğru bir ifade olurmuş. Bu tip (kopan parçası köklenebilen) bitkiler, diğer canlılardan farklı olarak kopan parçalarından yeni bitki olarak da hayata devam etme yeteneğine sahiptir ve bu nedenle yaralı bölgenin savunulması hem ana gövdedeki açık yaraya hem de kopan parçadaki açık yaraya doğru işler (kopan parça, artık ana gövdeyle bağlantısı olmadığı için kendi başına bir bitki gibi davranmak zorundadır). Açık yarasını kapatmaya gereksinir çünkü doku bütünlüğünün bozulması her canlıda olduğu gibi onda da istenmeyen bir durumdur, en başta yaranın üstünü kendi dokusuyla kapatmaya yönelir çünkü 'yara' uyarısını gidermelidir, olası enfeksiyonlara o bölge görece daha açık durumda olacağından... Kolay anlaşılır şekilde yazmaya çabaladığım için 'havadaki nem yani sudan, bitkinin fotosentez için nasıl faydalandığını' uzun uzun olayın mekaniğiyle anlatmak yerine 'her nem zerresini yakalayıp biriktirmek' olarak yazdım, çok üzerinde durulacak bir durum değil zira akademik sunum yapmıyorum. Biliyorsunuzdur mutlaka, bu tip 'susuzluğa karşı donanımlı' bitkilerin bazıları sadece havadaki yoğun nem ile bile yaşayabiliyorlar (hepsi sadece havadaki yoğun nemle yaşamını sürdürebilir demiyorum, havadaki nemi, gözenekleri aracılığıyla alabildiklerini hatırlatıyorum). Gerçekten çok uzadı bu 'fikir alışverişi'miz, gerçi okuyanlara her şekilde faydalı olacağından şüphem yok ama yine de tadında bırakmak, yerinde bir yaklaşım olacaktır. Daha fazlası faydalı bilgi değil sadece mesaj kirliliği olacaktır, bu nedenle ben daha fazla yazmak istemiyorum. Siz yazarsanız da cevapsız bırakacağım için şimdiden affınıza sığınıyorum zira bu kadar açıklama olmadan da yazdıklarım yeterince anlaşılır halde idi ve ben bir üstünlük iddiasında değilim. Sadece çok uzun süredir elde ettiğim birikimlerimi paylaşmak istedim (belki faydalanan olur diye) ama şimdi bilgilerimi/deneyimlerimi paylaştığım için gerçekten pişman oldum. Saygılar... |
19-11-2014, 14:21 | #1276 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-12-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 5,471
|
Şubat'ım kısa süre önce tomurcuklanmaya başlamıştı ancak ilk tomurcuklar yeni yeni fotoğraf karesinde seçilebilecek hale geldiler, diğerleri henüz nokta kadar Onun çiçeklenmesi benim için diğerlerinden çok daha anlamlı, umarım bol çiçekli halini de sizlerle paylaşmak kısmet olur... |
24-11-2014, 19:13 | #1278 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2012
Şehir: erivan ve istanbul
Mesajlar: 1,490
|
Bu sezonun ilk yılbaşı çiçeği benden gelsin mi? Bizim laboratuvardaki aceleci yılbaşılardan birisi bu sabah güzelliğini sergilemeye başlamış. |
25-11-2014, 08:51 | #1279 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 28-12-2010
Şehir: İSTANBUL
Mesajlar: 2,033
|
Harika... |
25-11-2014, 10:03 | #1280 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 18-08-2014
Şehir: istanbul
Mesajlar: 94
|
Yaprak renkleri çok güzel. |
25-11-2014, 10:10 | #1281 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-05-2012
Şehir: BURSA
Mesajlar: 642
|
Bunlar da benim yılbaşı çiçeklerim. Pembe olan 3 yıllık,kırmızı olanı yeni bulup aldım,alacalı yaprakları değişik geldi. Beyaz olan da geçen yıl çelikten yetiştirildi.Bu soğuk kış günlerinde insanın içini ısıtıyorlar. |
25-11-2014, 15:32 | #1282 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 08-09-2012
Şehir: erivan ve istanbul
Mesajlar: 1,490
|
Sevgili edelvays58 kırmızıya ve beyaza bayıldım. |
25-11-2014, 20:00 | #1283 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-07-2011
Şehir: ŞİLE _ BURSA
Mesajlar: 204
|
Sevgili edelvays58 alacalı yapraklı gerçekten çok güzel ve albenili. |
25-11-2014, 21:19 | #1284 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 02-02-2014
Şehir: İstanbul/Bağcılar
Mesajlar: 1,606
|
Çiçek tomurcukları iyice belirginleşti |
26-11-2014, 00:44 | #1285 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 12-07-2013
Şehir: BURSA
Mesajlar: 817
|
Alacalı olan kırmızı yılbaşı çiçeğini nereden aldınız sevgili edelvays58, çok güzel bende bulursam almayı düşünüyorum. |
26-11-2014, 07:50 | #1287 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 12-07-2013
Şehir: istanbul
Mesajlar: 285
|
Anlaşıldı, ben bu sene çiçek falan göremeyeceğim Sizinkilerin güzelliğine bakmakla yetineyim bari |
26-11-2014, 08:14 | #1288 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-05-2012
Şehir: BURSA
Mesajlar: 642
|
Sevgili sumeyra47, Cumhuriyet caddesinde çiçekçiler çarşısı var. Cumhuriyet caddesinden o çarşıya girerken sol aralıkta baba oğul satıcılar var. Oradan almıştım. Hala var mı bilemem. Ama yoksa bile onlardan istediğinizde mutlaka bulurlar. Fiyatı da çok uygun. 5tl. Yazıyorum ki size fazla fiyat söylemesin. Öyle bir huyları da var |
26-11-2014, 13:08 | #1289 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 20-11-2013
Şehir: Bursa
Mesajlar: 107
|
Edelvays58 kırmızı olanı ne zaman almıştınız? |
26-11-2014, 14:45 | #1290 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-05-2012
Şehir: BURSA
Mesajlar: 642
|
15-20 gün önce. Baktınız mı yoksa o dediğim çiçekçide? |
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|