agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğa ve yaşama dair her şey > Geziler, Gezilecek Yerler, Türkiye'de önemli doğa alanları
(https)




Beğeni Düzeni46Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 19-12-2008, 18:58   #31
Ağaç Dostu
 
Halit Togay's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-09-2005
Şehir: Ataköy-İstanbul
Mesajlar: 726
Galeri: 130
heyecan dorukta

Halit Togay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 19:00   #32
Ağaç Dostu
 
Ülker's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-11-2008
Şehir: İZMİR
Mesajlar: 1,532
Galeri: 1
İzleyeni bol olunca çok sık reklam konuyor sanırım, merakla devamını bekliyoruz.

Ülker Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 19:01   #33
Ağaç Dostu
 
Ayşe Özdil's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 198
Galeri: 5669
Ben de olayı anlatırken , sanki o günü yaşıyor gibi heyecanlandım şu an..

Tabii olay çok ciddi. Biz gayet masumane güneşin son ışıklarını kaçırmayalım diye koştururken ; tepedeki Türk askeri durumu, sınırı geçip karşıya iltica etmek isteyen iki kişi - muhtemelen iki suçlu - olarak algılıyor ve ateş açıyor..
Daha sonra doktor arkadaşla kolay kurtulamadık bu durumdan.. Derdimizi anlatana kadar üstümüz başımız arandı ; çanta ve makinalarımıza el konuldu ; alıp karakola götürüldük.. Kimlik araştırmaları , uzun telefonların ardından birkaç saat karakolda zorunlu olarak tutulduktan sonra, karakol komutanının uyarılarıyla serbest kalabildik ancak ...

Sonradan, bu sınır karakolunda zorunlu misafir olmanın çok faydalarını da görmedim değil. En önemlisi, suçsuz olduğumuz anlaşılınca karakolun mutfağında askerlerle karavanadan yemek yemek de kısmet olmuştu. O sırada, mutfağın duvarında bir tabelada maddeler halinde yazılmış ekmek yapma tarifi dikkatimi çekti. Bir sınır karakolunda böyle bir tarif olması çok tuhafıma gitmişti. Hemen ezberledim..

1- Un elenir
2-( Un sıcaklığı ) - (... derece ) su eklenir...
3- .. kadar , .. kıvamda yoğrulur... gibi .. madde madde çok güzel bir tarifti.

Bu tarifle daha sonra, o sırada Kars ta kaldığım iki odalı , bahçeli evimin fırınında çok güzel ekmekler pişirdim. Hatta çeşitlendirerek ; sütlü, cevizli , kimyonlu .. hep iyi sonuçlar verdi ;soğuk kış günlerinde nefis ekmekler pişirdim arkadaşlarıma ..


Düzenleyen Ayşe Özdil : 22-12-2008 saat 13:10
Ayşe Özdil Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 19:18   #34
Ağaç Dostu
 
Ayşe Özdil's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 198
Galeri: 5669
Önce elektrik kesildi . Sonra arada benim çocuklar birşeyler istiyor ; o nedenle taksit taksit yazabildim kusura bakmayın. Bu şekilde sanki karşılıklı konuşuyor gibi oldu; arkadaşlara çok teşekkür ederim.

Bugünlük bu kadar heyecan yeter.. Daha sonra size , mağara araştırmaları için gittiğim Kastamonu Küre ormanlarında, ılgar atlarını fotoğraflamaya çalışırken nasıl kaybolduğumu da anlatırım..

Selma_321 beğendi.
Ayşe Özdil Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 20:18   #35
Ağaç Dostu
 
Ayşe Özdil's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 198
Galeri: 5669
Bir de , 1985 yılında Altınbeşik Mağarasının araştırması sırasında , inatçılığım yüzünden Akseki nin Ürünlü Köyünden Ormana ya , geceleyin çakal ulumaları altında 5-6 saat bir başıma yürüyüş maceram var Onu da daha sonra anlatırım..


Düzenleyen Ayşe Özdil : 20-12-2008 saat 00:01
Ayşe Özdil Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 20:30   #36
Ağaç Dostu
 
Ülker's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-11-2008
Şehir: İZMİR
Mesajlar: 1,532
Galeri: 1
Bekliyor olacağız Sayın Ayşe Özdil,sizden çok macera çıkacak gibi görünüyor.

Ülker Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-12-2008, 00:47   #37
Ağaç Dostu
 
Lilium's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: Balıkesir Gönen
Mesajlar: 7,546
Galeri: 106
Ah arkadaşlar benim bi ayıyla karşılaşmam varki onu hiç unutamıyorum

Lilium Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-12-2008, 02:00   #38
Ağaç Dostu
 
Cumhur Tonba's Avatar
 
Giriş Tarihi: 08-07-2008
Şehir: EDİRNE-ANTALYA
Mesajlar: 11,420
Galeri: 80
Ayşe hanım. İnanın film gibi. Hele arkadaşlarımızın arada eee. sonra, reklamlar gibi nükteleri koymaları olaya bambaşka bir tad vermiş. Çok teşekkürler. Gecenin bu saatinde yüzümde gülümseme olayı canlandırmaya çalışıyorum. Maceralarınız okumak için sabırsızlanıyoruz.

Sayın lilium. Tüm hınzırlıklar senin aklına geliyor. Ben olayı kısa kesip gerisini anlatmadım. Ya sen ayı ile ne yaptın. Bak doğru söyle.

Cumhur Tonba Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-12-2008, 13:47   #39
Ağaç Dostu
 
Lilium's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: Balıkesir Gönen
Mesajlar: 7,546
Galeri: 106
Sevgili tonba ayı hikayesini anlatmak için başlamıştım, oraya kadar yazdım sonra aklıma geldi.
Hayatımda gerçekten yaşadığım bir gerçek, hikaye falan değil, onun için sanal alemde anlatamıyacaktım, onu anlatırken beden dilini de kullanmanız lazım düşünçesi ile yazmadım. (Şu kadarını söyliyeyim çok korkmuştum)

Ama söz toplantıda anlatacağım tabi dinliyen olursa


Düzenleyen Lilium : 24-12-2008 saat 00:55
Lilium Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-12-2008, 13:24   #40
Yeni Üye
 
Deep_darkness's Avatar
 
Giriş Tarihi: 24-12-2008
Şehir: iSTANBUL
Mesajlar: 11
Ayşe Özdil hanım'ın hikayesi çok hoştu, film gibi valla Yazdıkları 2007 de kalmış yenilerini bekliyoruz valla

Deep_darkness Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-12-2008, 12:10   #41
Ağaç Dostu
 
tener's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-03-2008
Şehir: Ankara
Mesajlar: 271
Anılar ; olumlu **** olumsuz ,insanın yüreğinde duruyor , paylaşıldığı zaman ,ne kadar büyük anlam taşıdığı gün yüzüne çıkıyor.
Gelmekte olan yeni yılınızı kutlar, herşeyin dilediğiniz gibi ,gönlünüzce olmasını dilerim.

tener Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2009, 00:47   #42
Ağaçsever
 
tatarbeyi's Avatar
 
Giriş Tarihi: 02-10-2006
Şehir: adana
Mesajlar: 42
19 mayıs1977 eğitim öğretim yılı bir bayram tatili ile birleşince eğitim yılı bayram öncesi tamamlandı.Meslek lisesini bitirmiştim. Hemen aile şirketinde çalışmaya başladım. Şirketimizin genel müdürü bizleri motife etmek için güzel bir konuşmay la birlikte bayağı yüksek cirolu bir satış kotosu koymuştu.
Beyaz eşya ve dayanıklı tüketim malları ile İstanbul firmasının bazı ürünlerini de Adana ve çevresinde pazarlmaya başladım..Siyah beyaz televizyon yeni çıkmış ayda bir kamyon satıyoruz tabana yeni yayılıyor. Gündüz satılan televizyonları akşamda yayına alıyorum. Saat le yarışıyorum.
Diğer plasiyerlerden duydumki kotayı en fazla aşana tüm masraflar istanbul firmasından olmak üzre bir haftalık Antalya Sidede tatil varmış. Tam iki ayda 4 kamyon siyah beyaz telvizyonu satmıştım. Bilahere teslim edilmek üzere...............
Tatili hak edip tatile çıktım tümTürkiye'den başarılı plasıyerler gelmişti 22 kişi olmuştuk.Firmanın verdiği sürede öyle bir dostluk kurdukki tatili sonlandıramadık.Hemen şirketlerimize telefon edip bir hafta tatilimizi ücretli olarak uzatabilmek için side postanesine gittik sabah sat 9 du şirketlerimize telefon yazdırdık hepimiz şirketlerimizi bilgilendirip bir miktarda para havalesi istediğimizde hava kararmak ta idi.
Tatil bitip dönerken rezillik boy boydu,Bülent Ecevit Başbakandı Deniz baykal Enerji bakanı idi ,şirketin arabası ile giderken adana dan benzini fulladık ve yedek bidonlarlada benzini bağaja almama rağmen.... ama gelirken benzin yokki gelesin. Süprizler le dolu bir dönüş yolculuğu.
Sahil yolu çok virajlı ve rampalar alabildiğince fazla. O yıllarda sahil yolunda yanlış hatırlamıyorsam benzinlikde pek az gerçi çok olsada fark etmiyecekti
Adana ya varmak için sonunda çözümü buldum. Düz yolda ite kalka zaman zaman hızlandırıp boşa alarak olabildiğince az benzin,çok yol felsefesi.
Şimdi oğlum süratle giderken bazen arabayı boşa aldımı sorarım oğlum napıyorsun diye?
Daha önce oğluma anlatmıştım konuyu oğlum şimdi diyorki baba tasarruf vitesine attım diyor. Bizde o zaman Ecevit vitesi derdik.
Rampa başlarında arabanın motor kaputunu açıp bir kamyon beklemeye başlardım,bir kamyon gelipte şayet ikna edebilirsem ekonomik katkıda bulunarak, halatla,rampayı çıkana kadar. Depodaki benzin ile olabildiğince uzun yol kat edebilme çabası ile tam dört günde antalya dan adana ya gelmeye çalışmıştım 20m Fort morka otomobilimizle.
Geliş tarihimi bilen ailem ve şirket genel müdürüm üç gün geçiyor gelen yok Side deki oteli telefonla arıyorlar çıktığımızı öğreniyorlar.Ama gelen yok.....
Otogardan Antalyaya çalışan otbüs firmasına gidiyorlar yolda kaza olup olma- dığını soruyorlar fakat doyurucu bir bilgi alamıyorlar.
O zaman benzin karaborsa satılırdı bol miktarda benzin tedarik ederek üç araba yola çıkıyorlar.Silifke civarında bir rampa başında bizim kırmızı 20m Ford motor kaputu açık yolun tam sağın da duruyor.
Bir kamyon bekliyorumki gelsin ama kamyonda çok az çalışıyor. Sebeb aynı akaryakıt........
Bir baktım Dayımın aracı arkasında amcam arkasında babam ve yanlarında şirketimizin genel müdürü ve şirketteki güçlü kuvvetli çalışan arkadaşlarım.
Korktum,dondum kımıldayamadım, hayırdır ne oluyor diye kendi kendime dilim dönmeden,dudaklarım kımıldamadan kalbimden geçirdim .Adanada kimse kalmamış herkes yolda.....
Arabayı gören sağa çekip elfreni çeken koşuyor yolun bu tarafına,hemen arabanın sağında solunda bana bakıyorlar yok, telaşa kapıldılar araba var ben yokum.
Az yukarıda çam ağacının altında oturuyordum ama dondum sesim çıkmıyor. Yavaşça kalktım aileme doğru koştum hemen babama sarıldım başladım ağlamaya.Babam ve ailemin diğer fertleri çok düşünceli ve sevecenlerdi neyse benide onlar kucakladılar.
Hal hatır derken ben kendime geldiğimde hatamı anlamıştım neden arabayı bir kamyona yüklemeyi düşünememiştim.
Ama ne zaman tek başıma uzun yolculuk yapsam o uzun sahil yolundaki ormanın içinde kıvrılan yolda deniz,seviyesinde seyrederken dalgaların sesini ve yosun kokusu, rampaları tırmandığımızda ormanın sessizliğini bozan, kamyonun gürültüsünü kulaklarımda hissetmekteyim.
Kızım araba kullanmayı öğrenip ehliyetini aldığında tecrübe kazanması için eşi
büyük fedakarlık yaparak zaman ayırmıştı ama kendi kendine istanbulda trafiğe çıkabiliyor,fakat eşi ile oldumu heyacanlanmakta olduğunu duydum.
Bu yaz İstanula gittik çekirdek aile olarak ve tesadüf buya damadım işi gereği bir kaç günlüğüne Almanya ya iş seyahati için gittiğinde kızım sıkıntısını anlattı,Kızıma direksiyona geç dedim ve kızım yaşında olduğum antalya seyahatini anımsadım gözlerim nemlendi babama sarılıp ağladığımı hatırlayınca.
Bir kaç gün kızım bizi İstanbulu gezdirdi istanbul un nadide yerleri idi insanın evladının yanında oturarak kendisinin kullandığı otomobilde seyahaat etmesi ayrı bir mutluluk.
Baba olmak çok güzel ..........

tatarbeyi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-01-2009, 08:53   #43
-
 
Giriş Tarihi: 16-04-2007
Şehir: Göçer, ABD
Mesajlar: 25
Galeri: 2
Çimkent'te pamuk tarlaları arasında bir Soğuk Savaş Hikayesi

Yıllar oldu ağaçlar.net'e yazma fırsatı bulamadım...
Sekiz yıl önce Kazakistan'ın çeşitli bölgelerinde bir yıl kadar yaşamıştım.
Ağustos ayıydı, bir gün tesadüfen Almatı'da bulunan bir İngiliz arkadaş Çimkent üzerinden Özbekistan'a gideceğini söyleyip bana da kendisine katılmamı istedi. Kabul ettim. Trenle Çimkent'e kadar gittik. Gece bir grup sarhoş Kazak ikimizin kaldığı kompartmanda uyumaya karar verdiği için (!) ben bir seyyar hayat kadınının bulunduğu kompartmanda, arkadaşımda sabaha kadar tütsülenmiş balık yiyerek vodka içen orta yaş bir Kazak'ın bulunduğu bir kompartmanda uyumak zorunda kaldık.
Eski Sovyet illerini en iyi tarif eden kelime kaos'tur. Yıkılışın ardından gelen kaos.
Birkaç gün Çimkent'te, Türkistan'da, tozlu kolhozlarda dolanıp durduk. Bilen bilir, 72 saat kuralı vardır. Gittiğiniz bir Oblast'ta (eyalette), 72 saat içinde polise kayıt yaptırmanız gerekir. (Bu nedenle Almatı'da tutuklanmışlığım, Sovyetlerden kalma bir mahkemede beraat kağıdını almak için printer tamir etmişliğim vardır.)
Neyse, 72. saat'ten önce Taşkent'e geçmeye karar verdik. Birkaç saatlik yol. Arkadaşımın, az bir Özbekçesi ve pasaportunda Özbekistan vizesi var. Benim akıcı bir Özbekçem var ancak vizem yok. (Türk vatandaşları bir ay vizesiz gezebilir oralarda, teoride tabii...) Kapıya gittik...
O yıllar bir 'Vahabi' komplosuyla çalkalanırdı Orta Asya. (Bu gezi 11 Eylülden birkaç hafta önce oluyor). Sovyet artığı diktatörler, Vahabi 'tehlikesi' bahanesi ile terör estirirdi halkın üzerinde.
Daha on yıl önce sınırların olmadığı iki ülke arasında, şimdi devasa bir kapı vardı, dahası kapının her iki yanına diğer taraftan 'hastalık taşınmasın' diye ak kireç dökülmüştü. Çimkent Kazakistan'da ancak, ekonomik olarak Taşkent'in bir uzantısı, sınır denilen cefadan başka birşey değil. Milleti açlığa, yokluğa mahkum etmek 'vatan, millet, sakarya' sembolizmi ile.
Kapıdaki 'naçalnik' elli dolar verirsem geçebileceğimi ancak vize veremeyeceğini söyledi. Vizesiz Kerimovistan'da beni bekleyen tehlikeyi göze alamadım doğrusu. Arkadaşla Soğuk Savaş filmlerinden kalma bir sahne ile sınırda vedalaştık...
Almatı'ya dönen otobüsler elli-yüz metre ileride. Sınır kapısı bir pazar yeri gibi, hengame, satıcılar, yolcular, cehennem sıcağı, toz duman...
Otobüse yürüyordum ki, bir el omuzumdan tuttu. Polis üniforması var üzerinde. Bir duvarın dibinde oturan birkaç sivili gösterdi. Gittim. Pasaport sordular, gösterdim, bende sordum onlarda gösterdi, Kazak KGB'si.
Beni bir otomobilin yanına götürdüler, birisi üzerimi aramak istedi. Birisini tutuklamak isterlerse, cebine, evine, arabasına uyuşturucu koyarlar. Biliyordum, direndim, ellerini gösterdi aramak isteyen, sonra da aradı ceplerimi, sırtımdaki siyah çantayı. Çantada, Hoca Ahmet Yesevi'nin türbesi önündeki tezgahtan aldığım Kiril alfabesi ile yazılmış birkaç kitapçık çıktı
Bindirdiler arabaya, pamuk tarlalarının içinde amaçsız dolaşıyoruz. İki kişi sağımda, solumda bir kişi önde, birde şoför. Vahabi olduğumu iddia ediyorlar, bir sürü soru soruyorlar, tehdit, korkutma gırla. Uçsuz bucaksız pamuk tarlaları... İki saat boyunca sorgulandım. Beni öldürüp sınıra atacaklar diye düşünüyorum. Bir ara arkada bir başka arabanın daha olduğunu farkettim. Artık hiç umudum kalmamıştı, psikolojik olarak iflas ettiğimi anlamış olacaklar... Yanımda hiç konuşmayan birisi, İran Azerisi (adı Ali) olduğunu, 'karındaş' olduğumuzu benim suçsuz olduğuma inandığını söyledi. Başladık para pazarlığına. Ali iyi polis rolünde, öbürleri beni götürüp günlerce sorgulayacaklarını söylüyor. Bereket cebimde sadece iki yüz dolar var. Baktım çare yok, paranın hepsini verdim. Ali beni köyüne davet etti bir geceliğine. Çimkent'te bir daha başıma bir iş gelirse bir isim verdi, onun adını söyle dedi. Unuttum şimdi. Beni otobüse getirdiler, otobüsçüye yanlış hatırlamıyorsam 800 tenge yol parasını verdiler.
Tamamen şok halindeydim. Çok iş gelmiştir başıma, o ülkelerde. Bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Otobüs yola çıktı, her şehrin girişinde çıkışında polis durduruyor. Ben her seferinde terörize oluyorum. Camdan bakıyorlar, içerisi Taşkent'ten Almatı'ya giden pazarcı kadınlarla dolu, geç diyorlar. Birinde değilse birinde beni farkedecekler diye korkudan ölüyorum. Uyumuşum. Bir kabus görüyorum, kara, kalın bıyıklı bir polis beni dürtüyor. Sıçradım, kabus değilmiş, indirdiler aşağı...
Taraz'ın girişindeyiz, gece saat bir ve ben polise nereden gelip, nereye gittiğimi, kim olduğumu anlatmaya çalışıyorum. Adam tutturdu, neden Jambıl Oblastında kayıt yaptırmadın diye. Çimkent'ten Almatı'ya gece otobüsle geçerken kayıt yaptırmadığım için alıkoyuyor beni. Otobüse siz gidin diyor, cebimde metelik yok. Absürdlüğün dik alası. Kuralsızlık kadar korkuncu yoktur. Şoför gitti otobüse, herşey bitti diye düşünürken, polis noktasını bir otobüs dolusu pazarcı kadın doldurdu. 'Ağay' ' Ağay' polise yalvarmaya başladılar. Sabah pazarda olmamız gerek, bu çocuk bizimle geldi yol boyu, zararsız...habire yalvarıyorlar. Birisi bana sen git bin otobüse dedi. Gittim bindim. Bir zaman sonra ellerinde pasaportum geldiler, 4 dolara kurtarmışlardı beni...

TCM ve Selma_321 beğendi.
tumbleweed Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-01-2009, 16:09   #44
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
fırtına

Bugün anahabere kesin çıkar Bodrum'da dün geceden beri süren bir fırtına var.

Pek çok tekne battı, evlerin çatıları uçtu, ağaçlar devrildi.

Benim evimin de dış kapısının yanındaki zeytin ağacı devrildi, dış kapıyı açamadık.

Wc'nin penceresi çerçeveyle olduğu gibi inmiş aşağı, cam olması gereken yer çekilmişl diş gibi duruyor.

Kızım servisi kaçırdı, telin üzerinden atlatarak okula bir arkadaşla yollayabildik.

Dallar elektrik tellerinin de üzerine de gelmiş, kablolar kopmuş, komşunun elektriği yok şu anda.

Etrafta naylon poşetler, terlikler uçuşuyor. Korku filmi gibiydi kısaca, Allah beterinden saklasın.

Ağaç için ayrıca üzgünüm kim bilir kaç yaşındaydı, tesellim kök sağlam.

Eklenen Resimler
 
berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-01-2009, 13:40   #45
Ağaç Dostu
 
yaprak 92's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 116
Bodrum da oturan arkadaşa geçmiş olsun

bende istanbul beykoz da oturmaktayım dün gecede burada hava berbattı.inşallah fotograftaki agaç kendini toparlar...

yaprak 92 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-02-2009, 21:47   #46
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 07-02-2009
Şehir: antalya/rize
Mesajlar: 20
Denizdeki hortumun sahili dağıttığını hatırlarım...

n-k-h Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-02-2009, 12:01   #47
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 14-07-2007
Şehir: ist
Mesajlar: 452
Bizim bahçedeki çam ağacı(en az 100 yıllıktı) geçen fırtınada iki büyük kolunu kaybetti. Koskoca ağaç bir fırtınada yok oldu. Keşke yeni sürgün verebilseydi.
En üzücü olan ise ben ağaca üzülürken birilerinin gelip agaca sobada yanacak odun muamelesi yapmasıydı. Çok kızdım vermedim dallarını.

kaju Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-01-2010, 02:08   #48
Ağaçsever
 
alibabaa's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-12-2009
Şehir: İZMİR
Mesajlar: 74
Galeri: 7
Bir kış gece'si denizden gelen bir uğultu ile uyanmıştım çok felaket bir fırtına vardı o uğultuya dayanamadım yağmura rağmen plaja indim artık plaj yoktu dalgalar dükkanlara vuruyordu ertesi gün fotoğraflayabildim

Eklenen Resimler
 
alibabaa Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-01-2010, 03:12   #49
Ağaç Dostu
 
Vildan Sönmez's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-08-2005
Şehir: K.çekmece
Mesajlar: 5,186
Galeri: 1126
Geçmiş olsun Berduray.Ağacın neredeyse yarısını kaybetmişsiniz.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi berduray Mesajı Göster
Bugün anahabere kesin çıkar Bodrum'da dün geceden beri süren bir fırtına var.

Pek çok tekne battı, evlerin çatıları uçtu, ağaçlar devrildi.

Benim evimin de dış kapısının yanındaki zeytin ağacı devrildi, dış kapıyı açamadık.

Wc'nin penceresi çerçeveyle olduğu gibi inmiş aşağı, cam olması gereken yer çekilmişl diş gibi duruyor.

Kızım servisi kaçırdı, telin üzerinden atlatarak okula bir arkadaşla yollayabildik.

Dallar elektrik tellerinin de üzerine de gelmiş, kablolar kopmuş, komşunun elektriği yok şu anda.

Etrafta naylon poşetler, terlikler uçuşuyor. Korku filmi gibiydi kısaca, Allah beterinden saklasın.

Ağaç için ayrıca üzgünüm kim bilir kaç yaşındaydı, tesellim kök sağlam.

Vildan Sönmez Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-01-2010, 12:47   #50
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
Teşekkürler Sayın Sönmez, bu olay olalı 1 yıl geçmiş...bu sene de oldu fırtına, sel baskınları...Çok şükür ağaç kaybımız yok...

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-12-2010, 13:55   #51
Yeni Üye
 
akçatepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-12-2010
Şehir: ELAZIĞ
Mesajlar: 4
Bende ilginç bir olay anlatayım. Yaşımız 12-13 gibiydi. Kafa dengim olan dayıoğluyla dağ bayır gezmeyi severdik. Birgün, beraber Fırat kenarına indik suda taş kaydırıp oynuyorduk. Dayıoğlu, şu küçük tepenin arkasına bakıp geleyim diyerek gitti.

Bulunduğumuz yer ıssız bir yerdi. Aradan epey bir zaman geçip gelmeyince, bende onu aramak için tepeye çıktım bütün aramalarıma ve seslenmeme rağmen bulamadım. Ümidi kesince tepeden etrafı izlerken yanımdan uzun 20 metre kadar bir gölge geçti ve gözümle takip ettim kayboldu gitti. Bir anda tüylerim diken diken olduğunu hissettim.

Beni yalnız bıraktı diye dayıoğluna kızarak döndüm ve onu çarşıda buldum. Sebebini sorunca, sen ne diyorsun ben seninle hiçbiryere gelmedim çarşıdaydım dedi ve yemin etti.
Şaşırıp kalmıştım. O esrarengiz gölgeyi ve olayı hiç unutmam.

Selma_321 beğendi.
akçatepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-11-2016, 11:11   #52
Ağaçsever
 
jantuna's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-09-2015
Şehir: Ankara Eryaman
Mesajlar: 60
Talking Lastik İzleri

Bu başlığı okuyunca aklıma ilk gelen rahmetli anneannemin anlattığı komik ama sevimli anısı oldu.

Gençken ve yeni evli oldukları zaman dedem, anneannem, dedemin erkek kardeşi ve kızkardeşi yanlış hatırlamıyorsam at arabası ya da kağnı ile köyden (Çerkez Fındıcak) ilçeye (Tokat' ın Turhal İlçesi) gidiyorlar ve yolda mola veriyorlar. O zamana anneannem ve görümcesi duymuşlar ama hiç araba görmemişler. Mola verdiklerinde yolun çamur olan bir kısmında anneannemin görümcesi lastik izlerini görmüş ve anneanneme seslenmiş:
-Düde (Dürdane yerine böyle seslenirdi rahmetli) gel bak hele yola ne güzel nakış yapmışlar süslemişler )

Anneannemde yanına gidip bakmış, gariplerine gitmiş, hoşlarına gitmiş ve anneannem bombayı patlatmış:

-Aba (Abla) şunun örneğini çıkaralım.

Diyerek tığları almışlar ellerine ve lastik izinden örnek çıkarmışlar.

Hepsi rahmetli oldu, mekanları cennet olsun...

Muda, TCM, Dutlubahçe ve 4 kişi beğendi.
jantuna Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-03-2018, 12:34   #53
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Sevgili Ağaçlar net ailem hikayeler anılar bittimi? İnanıyorum ki hepimizin inanılmaz anıları ve hikayeleri vardır ;lütfen devam

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-03-2018, 09:57   #54
Ağaç Dostu
 
Poizer's Avatar
 
Giriş Tarihi: 26-02-2014
Şehir: Balıkesir - Gönen
Mesajlar: 128
2017 yılının mart ayıydı. 2 arkadaşımla birlikte Saitabat kısmından çizdiğimiz bir rota ile Uludağ'a çıkmaya karar verdik.

Arkadaşlardan birisi sürekli bu işlerle uğraşıyor. Ortalama üç ayda bir dağ tırmanışı yapar. Oldukça tecrübeli. Biz diğer arkadaşla birlikte amatörüz.

Çantalar, çadırlar vs. hazırlandı ve tırmanışa başladık. İlk başlarda kar yoktu. Yükseldikçe kar artmaya başladı. Önden giderken yerde izler gördüm ve tecrübeli arkadaşa sordum. Bunlar ayı izleri siz korkmayın diye başta söylemedim dedi. Şu anda ayılar kış uykusundan uyandı ve bu bölge ayı koruma bölgesi dedi. Tabi bizim diğer arkadaşla psikoloji yerle bir oldu. Bağırın gelmezler dedi. Biz bağıra bağıra gidiyoruz. Ses mes kalmadı tabi. Bir yandan sırtımızda yükler var.

Tırmanmaya devam ettik. Çadırımızı kurduk artık uykuya geçtik. Ben arkadaşlara söylememiştim. Psikolojim etkilendiği zaman gece kendi kendime konuşurum. Hikayeyi ileri alıyorum. Orta kısmını sonra anlatacağım.

Sabah kalktık. Arkadaşlar bana bir yükleniyorlar. Senin yüzünden uyuyamadık. Nasıl adamsın falan kızıyorlar bana. Ben de ne oldu diyorum. Uykudayken " beyler adamlar geliyor ellerinde ışık var" demişim. İkiside çadırdan çıkmışlar sağa sola bakmışlar kimse yok. Yanlış gördü falan heralde diye içeri girmişler.

Gece 2 civarı ise "beyler hayvan sesi duyuyorum çakallar geldi" demişim. Benim gibi acemi arkadaş mini baltayı kaptığı gibi dışarı bağırarak çıkmış. Bu arkadaş bağırınca diğer arkadaşta uyanmış dışarı çıkmış. Bakmışlar birşey yok. Tecrübeli arkadaş demiş ki; bırak şuna inanmayı bizi kandırıp kendi geri yatıyor.

Neyse gecenin ilerleyen vakitlerinde uyandım. Bu sefer bilincim yerinde. Diğer arkadaşlar yatıyordu. Saate baktım 3 civarıydı. Dışarıdan gelen seslere kulak verdim. Hınzır sesleri geliyordu. En az dört beş tane hınzır çadırın dibinde geziyor. Aklıma çadırın etrafında yemek yediğimiz ve artıklarının kaldığı geldi.

Ben bir anda panik halde bağırmaya ve arkadaşları dürtmeye başladım. Tecrübeli arkadaş uyandı. Dedi ki "He he inandım gelmiştir. Gece boyu palavra atıyorsun" dedi. Tecrübesiz arkadaş inanır gibi oldu ama oda çok tepki vermeden döndü yattı. Neden bana inanmıyorlar diyorum kendi kendime.

Sabah oldu uyandık. Bunlar çadırın içinde bana bir saydırıyorlar. Uyutmadın yalancı mısın nesin. Dağın başındayız dalga mı geçiyorsun. Ben de diyorum domuzlar geldi beyler ondan uyandırdım.

Neyse çadırdan çıktık etrafa bakıyoruz. Tecrübeli arkadaş dedi ki; gerçekten hınzırlar gelmiş her tarafta eşelenmişler. Ben de o haberi duyunca "birde yalancı diyorsunuz iyiliğimiz için söyledim" falan dedim. Benim gece konuştuğumdan haberim yok tabi.

Kısacası bizim olay yalancı çoban işine döndü. Tabi meseleyi anlayınca çok güldük.


Düzenleyen Poizer : 23-03-2018 saat 08:42
Poizer Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-03-2018, 11:27   #55
Ağaç Dostu
 
g.c.'s Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-05-2016
Şehir: Tralleis
Mesajlar: 653
Tam zamanı hatırlayamadım ama 2007 ya da 2008 yazı.

Mahalle arkadaşlığımız çok kuvvetli idi. O zamanlar 8 arkadaş neredeyse her gün birlikte zaman geçiriyor idik. Henüz üniversite kazanmışız, altımızda bisikletler ile her gün yeni trekking rotaları keşfetmeye Spil dağının eteklerine bisikletlerimizle çıkıyoruz.


Bozköy olarak bilinen son yerleşim yerinden çekirdek, kola, su ve bisküvit gibi atıştırmalıklarımızı çantalarımıza doldurup o günün rotasının sonunda fıstık çamlarının altında uzanarak hem dinleniyor hem de ağustos böceklerinin kulakları sağır eden uğultusu ile tam bir dinginlik yaşıyoruz.

Dönüş yolunda(yol çoğunlukla ormancıların dozerlerinin açtığı yangın yolları) benim bisikletim(bianchi shark) grubun diğer bisikletlerine nazaran daha iyi olduğundan ben biraz hızlıca saldım kendimi bayır aşağı, grubun 2-3 üyesi de bana ayak uydurmaya kalkınca iş yarışa döndü, grubun en ilerisinde gruptan kopmuş liderliğin zevkini çıkarıyordum ki, keskin sağa dönüşü alamayıp, sol tarafa savruldum(nasip ki sol taraf dağlık alan, uçurum sağda kalıyor) bisiklet tamamen kontrolümden çıktı ben ayaklarım yerden kesilmiş vaziyette çalı yığınının ortasına düşmedim resmen uçtum.

Tam düşerken çıkardığım "Allllllahhhhh" nidası dışında arkadan gelenler beni sadece suratımdan kolumdan diken ayıklarken gördüler. Daha anca kendimi toplamış iken gruptan bir diğer arkadaşımız da düşerek(düşerken ağzından çıkan ha si... küfürü olmuştu) elinde 2-3 cmlik bir kesikle ikinci firemizi arka arkaya verdik. Kesikten gelen kanın şiddetini görünce telaşlandık, eli kesilen arkadaşımızı benim gidona oturup bir an önce aşağıda ki aile sağlığı merkezine hızlıca aşağıya inişe geçtik.

Tam artık şuan Manisa çıkışı olan "Anıt"ın oradan çıkacaktık ki önümüze koyun sürüsü takıldı. Biz arkada onlar önde başladılar koşturmaya, bizim duracak halimiz yok onlarından yoldan çekilmeye niyeti. Çobanın bağırışları arasında gözlerimizden yaşlar gelinceye kadar kahkahalar atarak koyunları aşağıya indirdik önümüzde. (yazık hayvancağızlar, çatlayacaktı neredeyse)


Sağ salim aşağıya indik ancak karnımızda gülmenin verdiği ağrı hala duruyordu, hızlıca yol üstündeki çeşmeden sularımızı doldurup, nefeslenerek arkadaşın tampon bastığımız ekine 9 dikiş attırdık.

Hala bu 8 arkadaşla görüşüyoruz. Hatta 6sı ile yan yana ikamet ediyoruz ve şimdi çocuklarımız birlikte büyüyor. Ve ne zaman bisiklet maceralarımız açılsa bu anıyı paylaşıyoruz. Derler ki düşerken küfretmek yerine Alllahh derseniz dağa bile çarpsanız bişey olmuyor..


Düzenleyen g.c. : 21-03-2018 saat 12:51
g.c. Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-11-2018, 10:19   #56
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 24-11-2016
Şehir: Ankara
Mesajlar: 29
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi tener Mesajı Göster
Harik bir anı Vildancığım.Bir de benden.


Çocukken ,anlatılan hikayeleri ilgi ile dinlerdim.Eskiden ,köy ve kasaba evleri(orta Anadolu)çok büyük olurdu.Anneannemlerinde böyle bir evi vardı.Kocaman bir avlusu olan bir ev.Evlere su getirilmeden önce ,aşağı mahallede akan dereden ,hayvanlarla ****,yürüyerek eve su taşınırdı.Bu gidiş gelişlerin bile bana zevk verdiğini hatırlarım.Elbetteki 8 yaşındaki biri çin her yapılan iş bir oyun niteliğini taşır.Eşeklerle (taşınan sular)teneke bidonlarda taşınan sular ,getirilip evdeki testilere boşaltılıp içilirdi.Bu testilerin yeri genelde,aşağı katta,girişte karanlık ve serin bir bölümde olurdu.
Evin herhangi bir yerinde gizlice yaşayan bir yılanın,yumurtalarını ev sahibi bulur.Ne olduğunu bilmediği için,farklı ve daha iyi bir yere yerleştirir.Yılan yerine döndüğünde bakar ki ..yumurtaları yerinde yok,çok kızar ve öfkelenir.Gidip bu su testilerinden birinin içine girip zehrini boşaltır.Fakat bir tesadüf eseri daha sonra yumurtalarını bulur.Yılancık çok üzülür.Gidip testilere bakar.Ve zahrini akıttığı suyun halen kullanılmamış olduğunu görür.Testiye sarılarak,onu kırar.
Ne derece doğrudur bilmiyorum ama...bu hikayeyi hep dinlemişimdir.Ve küçükken ,herhangi bir canlıya zarar vermemenin , ne kadar önemli olduğunu yüreğimde hissetşimdir.
Çok güzel bir hikayeymiş hocam

Yeşilhayat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:12.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024