agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğa ve yaşama dair her şey > Geziler, Gezilecek Yerler, Türkiye'de önemli doğa alanları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 31-05-2006, 09:17   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 06-04-2005
Şehir: Ankara
Mesajlar: 132
Galeri: 24
Doğanın içinde parlak bir cennet; Akçakoca

Karadeniz'in temiz havası, bir tarafta yemyeşil ağaçlar bir tarafta masmavi bir deniz...Ancak rüyalarda görülebilecek bir manzara. Uzak değil, hayal da değil, çok yakınımızda doğa ile kucak kucağa bir cennet, Akçakoca...

Yazı ve Fotoğraflar : Seq.gig

Düzce'nin deniz kıyısı, Ankaralıların yıllar önceki ilk tatil yeri, Karadeniz'in doğal yapısı ile ilgi çeken şirin ilçesi Akçakoca denizi, kumu, gün batımı, sivil mimari örneği yapıları, dağ çileği, fındıkları ile hafızalarda iz bırakıyor. Akçakoca, kilometrelerce uzanan plajları, yemyeşil bitki dokusu, tarihi kalesi, mağaraları, şelaleleri, yaylaları, güler yüzlü insanları, yöresel ağız tatları ile hayranlık uyandırıyor.

Akçakoca’ya gitmek üzere bir bahar günü çıkıyoruz Ankara’dan. Eski E-5 karayolu üzerinden İstanbul’a doğru giderken Kaynaşlı mevkiinde bir sürü tabela dikkatimizi çekiyor. Dipsizgöl, Çamlık ve Göleti, Topuk Yaylası ve Göleti.. bir sürü yayla ve gölet adları… Girdiğimiz benzinci, karayolunun yukarısındaki köylerden.. “Herkes bir telaşe geçip gidiyor” diyor.. “Kimi İstanbul’a kimi İstanbul’dan Anadolu’ya.. Ama bilmiyorlar ki şu geçtikleri yolun 20 kilometre ötesinde yaylalar, göletler, şelalelerle dolu bir cennet var. Bir ön önce Bolu dağını bitirip, trafik keşmekeşinden kurtulmak ve otobanın rahatlığına geçmek için insanlar etraflarındaki cennete bakmaktan kaçınıyorlar nedense” Aslında ne kadar doğru söylüyor.. Topuk yaylası ve göleti E-5 Karayoluna 10, Samandıra Şelaleleri 25, Odayeri yaylası ve Torkul Yaylası 22 kilometre uzaklıkta. Çoban kavşağı mevkiine gelindiğinde Akçakoca kavşağının karşısına girildiğinde Güzeldere Şelalesi 22, Eftani Gölü ve kuş cenneti 13, Aydınpınar Şelaleleri ise 13 kilometre uzaklıkta.

Düzce son depremin ardından çalışkan insanları ile yaralarını sarmakla meşgul. Düzceli; Valisi, Belediye Başkanı ve esnafı ile el ele vererek sahip olduğu güzellikleri iç ve dış turizme açmak için çabalıyor. Yurt dışında olsa giriş ücreti için dolarlar, eurolar ödenecek cennet gibi yaylalar, göller, şelaleler yolun birkaç kilometre ötesinde konuklarını bekliyor. Bu cennet yaylaları bir başka gezimizde tanıtmak amacıyla, Konuralp ve Akçakoca’ya doğru yöneliyoruz.

Konuralp Akçakoca yolunda turizmi yeni yeni gelişen bir ilçemiz. Tarihte Prusias ad Hypium olarak geçen ve tarihin izlerini taşıyan bir kent. Kentte yer alan müze, arkeolojik ve etnografik olarak iki salonda tunç çağlarından yakın çağlara kadar olan titizlikle seçilmiş örnekleri ile ağırlıyor bizleri. Konuralp’in Antik tiyatrosu Milattan Sonra 1.Yüzyıl’dan kalan oturma alanları ve kemerli geçitleri ve büyük sahne binasının halen sapasağlam kaldığı antik tiyatrolardan birisi olarak sizleri bekliyor.Hem de ücretsiz. Konuralp’i arkamızda bırakıp 1948’li yıllardan beri tatil beldesi olan Akçakoca’ya doğru ilerlerken kısaca bölgenin tarihini gözden geçiriyoruz..

Bölgenin tarihi

Tarih boyunca birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış Akçakoca’nın ilk yerleşim tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber; bölgeye ilk gelenler M.Ö. 1200 tarihlerinde Frigler’dir. Kimer ve İskit akımlarıyla zayıflayan Frigler Lidya’lılar tarafından ortadan kaldırılmışlar ve Lidya Krallığını kurmuşlardır. Tarih boyunca birçok kavmin istilasına uğrayan Akçakoca 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölünmesi ile Doğu Bitinyaya bağlanarak genel adına Honoriat denilmiştir. Buranın merkezi Klodiopolis (Bolu), başlıca şehirleri Prusias (üskibi), Diapolis (Akçakoca) dır.

1204 yılında 4. Haçlı orduları İstanbul’a yerleşmişler, Latin İmparatorluğunu kurarak hüküm sürmüşlerdir. Ceneviz’ler Karadeniz kıyılarında yerleşerek daha önceleri kurulmuş olan Diapolis, Herakliea, Amesus şehirlerinde ticaret ve deniz siteleri kurarak mevcut kaleleri onarmışlardır. Akçakoca’daki kale Ceneviz Kalesi olarak anılıyorsa da burası çok önce Yunan göçmenleri tarafından kurulan Diapolis şehrine aittir. 1261 yılında Bizanslılar Latin hakimiyetine son vererek tekrar egemenliklerini ilan etmişlerdir...

Akçakoca ve yöresine Türklerin ilk gelmeleri 1085 tarihinde başlar. 1077 – 1086 Anadolu’da Selçuklular zamanında 49 beylik kurulmuş; bunlardan İznik Beyliği (Bolu – Kocaeli – Bursa) Bitinya’yı içine alıyordu. Selçuklu Anadolu Devleti, 1255 de Moğol idaresine girmiş, 1308 de Mesut’un ölmesiyle son bulmuştur.

Orhan Gazi, Konuralp Bey ve Akçakoca Bey tarafından 1319 yılında Diapolis, 1323 yılında Prusias, 1324 yılında Kladiapolis şehirleri ele geçirilmişler Osmanlı Beyliği sınırlarına katılmışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde bölge Osman Gazinin silah arkadaşı olan Akçakoca Bey tarafından idare edilmiş, Bizanslıların verdiği Diapolis ismi Akçaşar olarak değiştirilmiştir. 18 yy. da Şar - Şehir olarak değiştirilmiş Akçaşehir adını almıştır. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla Teşkilatı Esasiye kanununa göre Bolu vilayet, Düzce kaza, Akçaşehir de nahiye olmuştur.
23 Haziran 1934 tarihinde bir nahiye iken ilçe haline getirilmiş ve bölgeyi zapteden Akçakoca Beyin ismine izafeten 7 Eylül 1934 tarihinde Akçaşehir’in adı AKÇAKOCA olmuştur.

Akçakoca’ya indiğimizde meydanın ortasındaki camii dikkatimizi çekiyor. Selçuklu'nun sekizgen çatısı, Türk otağı ve modern mimarinin harmanlandığı Akçakoca Merkez Camii, mimar Ergun Subaşı’nın eseri. Deprem tehlikesine karşı 160 adet beton kazığın üzerinde inşaat edilen caminin kubbe yüksekliği 31 metre, minare yüksekliği ise 58 metre. Üstten vitray camla aydınlatılan kubbe, 32 ton bakır levhayla kaplı. İki minareli camiinin kubbe görünümlü avizeleri ise 1300'şer kilo ağırlığında. Güzelliği nedeni ile camiyi ziyaret eden turistler hayranlığını gizleyemiyorlar. Ama bize kalırsa camiden de ilginç olanı cemaatin abdest aldığı asma kattaki şadırvanlı havuz. Suyun gücüyle dönen koca mermer küre adeta dünyanın dönüşünü hatırlatıyor.

Hemen ağ ören balıkçıların yanına gidiyoruz, kolay gele diyerek. Sonra bir balıkçı teknesine buyur ediyor Hasan kaptan, çaydanlıktan dökülen demli karadeniz çayı, biraz peynir ve Trabzon ekmeği ile evde yapılan nefis kokulu dağ çileği reçeline ortak oluyoruz. Sohbet sohbeti açarken, onlarda sorunlarını anlatıyorlar, mazot pahalı, boya macun pahalı, ama balık ucuza gidiyor.

Neler yenebilir?

İskelenin hemen ucunda Hamsi Restoranda yiyoruz balığımızı, mezgit ve istavrit ve diğer balıklar. Yöreye özel otlarında kullanıldığı Akçakoca salatası ve üzerine fındıklı tahin helva ile tamamlıyoruz yemeğimizi. Yarım kilodan fazla balık, salata, meşrubat ve helva için ödediğimiz para neredeyse 20 YTL. Sırrını soruyorum ustaya, “bu balık niye bu kadar lezzetli” diye. “Fındık yağı, bir kullandığım yağı asla bir daha kullanmam, balığında yağ kokusu var mıydı” diye soruyor, “yok “diyorum..”Ankara’dan, İstanbul’dan özellikle balığımızı yemeğe gelen aileler var, kalite bizim için önemli” diyor.

Sonra bir başka dükkan, gözleme açan kadınlar. Mancarlı pideye, kimisi ıspanak kimisi pazı diye isim takan turistler. Oysa bölgede yetişen değişik bir bitki türü mancar. Ispanak veya pazı yaprağına benzese de Mancar, ıspanak yapraklarından biraz küçük alt kısımları damarlı ve pembe renkli bir bitki. Yörede “mancar” adı verilen ıspanak, efelik, gazayak, ılıştıra,....gibi yenilebilir şifalı otlar yemeklerde bolca kullanılıyor. Akçakoca’nın melengüçceği aslında tatlı olarak da tuzlu olarak da tüketilebilen ve adını da Melen deresinden alan bir yiyecek. Genellikle bölgenin tanıtıldığı gazete yazılarında tatlı olarak adlandırılsa da üzerine şurup dökülmediği durumlarda tuzlu olarak da yenilebiliyor.

Akçakoca’da değişik şekilde hazırlanan birkaç tür melengüçceği tatlısı olmasına rağmen evlerden yenildiği zaman Akçakoca’nın dağ çileği reçeli ile ikram ediliyor. Akçakoca’da bu tatlının kaymakla fıstıkla ikram edilmesi değişik bir tad kazandırsa bile yörede bolca bulunan dağ çileğinden yapılan reçel ile servis edilmesinin yöresel damak kültürünü daha iyi yansıtacağı inancındayız.

Nereleri Gezebilirsiniz?

Ceneviz Kalesi: Şehir merkezine 3 km. uzaklıda olup eşsiz panaroması, piknik ve mesire alanları, mavi bayraklı plajı ile ünlüdür. Ceneviz Kalesi 1216 yılında ticaret gemilerine yol göstermek için kurulmuş. Şimdi ise sahil bölümü ile birlikte 5000 kişilik bir tesis olarak hizmet veriyor. Akçakoca'nın Falezleri ya da diğer adıyla Beyazkayalar kaleden görülebiliyor. Büyük dilek kuyusu ise, hemen dikkati çekiyor. Burasını aslında Kale Müdürü çöp atılmasın diye dilek kuyusuna çevirmiş. Şimdi hem temiz kalıyor hem de atılan paralarla kaleye gelir sağlanmış oluyor. Kalenin manzarası yaz ve kış güzelliğini hep koruyor.

Aktaş Şelalesi: İlçenin en yüksek bölgesinde olup 9 km. oto 2 km. yürüyerek ulaşılan bir doğa harikasıdır.

Fakıllı Mağarası: Son yılların en çok ziyaret edilen yerlerinden biridir. 3 metrelik bir giriş tünelinden sonra inanılmaz görüntülerin olduğu galerilere ulaşılmaktadır. Şehir merkezine 8 km.dir.

Cumayeri: Piknik alanı olarak düzenlenmiş olup eski bir hamam kalıntısı, camisi ve Evliya Ahmet Dede Türbesi ile tarihi ve dini bir misyon üstlenmiştir. Alan ulu çınarları ve yanı başındaki akar suyuyla bir dinlence yeridir. Cumayeri hem ibadetin hem de temizliğin yapıldığı bir mekan olarak kullanılırken şimdilerde bir piknik alanı olarak da Akçakoca’ya gelen turistlere hizmet ediyor. Burada bulunan eski hamamın restore edilmesi ve en azından görsel özelliğinin yeniden kazandırılarak turizme açılmasını istiyor yöre halkı.

Mehmet Arif Köşkü ve Mahalle Evleri: Özel bir mimariye sahip kimileri restore edilmiş, kimileri ise orijinal yapısıyla Akçakoca’nın merkezinde bulunan bu evler görülmeye değer özelliktedirler.

Akçakoca'da güneş denizden doğar denizden batar diyorlar. Buranın eski adı da zaten Diapolis, yani parlak şehir. Bu parlak şehirin, misafirperver insanları yaklaşık 60 yıldır turizmin içinde yaşıyorlar. Bu güzel kentimiz ne zaman sıkıldım,deniz görmek açık havaya kaçmak taze balık yemek istiyorum diye kentin gürültüsünden işlerinizden bunaldığınızda sizleri bekliyor. Ya da bu yıl tatili sıcağın bunaltmadığı Karadeniz’de bir yerde geçirmek istiyorum dediğinizde de Akçakoca en güzel seçiminiz olacak. Sakinleştirici denizi, yemyeşil doğası ile ülkemizin güzel incisi Akçakoca sizleri bekliyor.










Düzenleyen malina : 31-05-2006 saat 09:58
Dev Sekoya Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-07-2009, 18:00   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-04-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 1,962
Galeri: 266
Birkaç gündür Düzce ve ilçelerindeydik, Akçakoca'da gün batımından üç fotoğraf;

Eklenen Resimler
   
k0900 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 04:00.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024