04-12-2012, 11:13 | #1 |
Ağaç Dostu
|
Hayvanlar doğada mı olmalı, yoksa barınaklarda mı ?
Öncelikle ve kesinlikle bir hayvanseverim. Onlara zarar verecek bir hareketim olamaz. Peki bu konuyu açma gerekliliğini neden duydum ? * Yaklaşık 10-15 gündür önce Face'de hayvanlarla ilgili sitelere üye oldum, beğendim v.s. Seviyorum ya hayvanları, takip edeyim dedim. Sonra ise pişman oldum. Amaçları ortak olup; hayvanların bakımı, sağlığı, doyurulması, kısırlaştırılması, tedavisi olan gruplar bile birbirlerine düşmüş. Hakaretlerin sonu yok. Peki ne alıp veremiyorlar da birbirlerine düşüyorlar. Burada amaçlar başka, onu anladım. Bir hayvan fotoğrafı konuyor, tedavi masrafı şu kadar diye. Sonra okunmayan bir makbuz fotoğrafı ve 3-5 kişiden oluşan bir yardımsever listesi. Tedavi masrafı olan şu kadar para çekilmiştir diye de bir not. Peki kimin ne kadar verdiği, ne kadar toplandığı neden şeffaf değil. Kalan para ile hayvanlara gerekli olan şeyler karşılanacaksa bunu belirt. Ama neden belirtilmiyor ? * Gerçekten yardıma muhtaç, yaralı, hasta bir hayvan görürsen tamam. Elinden geliyorsa tedavisini yaptır, sağlığına kavuştur, kısırlaştır ve bırak. Buraya kadar tamam. E sağlıklı olan bir hayvanı neden alıp kafeslerin arkasına tıkıyorsun ki ? Daha iyi bakılacağı felan mı zannediliyor ki böyle olunca. Ne fotoğraflar, ne videolar var içler acısı. Üretim çiftlikleri ne kadar kötü ise barınakların da o derece kötü olduğunu düşünüyorum. Önce çocuğuna, hayvanlara kötü davranmamasını öğret. Sonra onlara yardım etmeyi. Bu bilinç çoğaldığı zaman işlerin düzeleceğini düşünüyorum. Yoksa 500 hayvanı aynı yere koy ve oradan sağlıklı bir ortam bekle |
04-12-2012, 12:01 | #2 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-09-2012
Şehir: şanlıurfa
Mesajlar: 130
|
bende bir hayvan seferim ve onların yeri doğadır kafes değil. hayvanları kafesleri koyup ve onlara işkence yapan ve yaptıranları kınıyorum. tamam evet bazı saldırgan hayvanlar var bunun için önlem alınmalı **** hayvanları korumak amaçlı kafeslere tıkıyorlar bu yanlış bir tutum.onları korumak ve engellemek için farklı yollar denenmeli ama onlara eziyet edilmesin çok üzülüyorum soyları tükenen,tükettilen onların korunması gerekçesi ile ait oldukları doğadan uzaklaştırıp kafeslere tıkmasınlar bunun için insanların bilinçleştirilmesi gerek. bazı çocukları görüyorum ne biçim eziyet ediyorlar:tekmeleyen,fırlatan vs. bunlar çok kötü şeyler. |
04-12-2012, 22:39 | #4 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 05-02-2009
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,405
|
Büyük şehirlerde doga kaldımı ben bile zor görüyorum boş alan . Şu insan oglunun doymak bilmez aclıgına tahammülüm yok . |
04-12-2012, 22:52 | #5 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 13-06-2011
Şehir: Istanbul / Columbus, Ohio (ABD)
Mesajlar: 1,260
|
Alıntı:
|
|
05-12-2012, 02:13 | #6 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Merhabalar, bu başlığın açıldığını gördüğümde içimi bir sevinç kapladı. Hayvanları severim. cins olmayan sokak hayvanlarını, hevesle alınıp birkaç ay sonra çocuğun okul vakti geldi diye sokağa atılan cins hayvanları da severim. İlk evlilik yıllarında bebekken bulunup birkaç yıl bakıldıktan sonra; yeni satın alınan 4 X 4 cipin arka penceresine yakışsın diye alınan Alman Kurdu ile anlaşamadığı için huysuzlanan ve bu yüzden "huyu değişti diye sokağa atılan melezi de severim. Evdeki kedimi kızım aldı. Zaten o getirmişti ama, ondört yıl can yoldaşlığı yaptık o tekir alacası ile!.. Doğar doğmaz terk edilmiş bir sokak kedisi idi. Ama ev hayatının tüm inceliklerini öğrendi. Bu nedenle hiç bir cins kediye değişmem. Bu gece sadece tanışmak amacıyla yazdım. Konunun derinine nasıl olsa gireceğiz. Önce birbirimizi tanıyalım. Merhaba!.. |
05-12-2012, 02:43 | #7 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 09-05-2012
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 9,354
|
Merhaba Sayın Ben fakir!.. Yine ben YeniGine. Evet ben barınak diye birşey düşünemiyorum. 3 tane sokak köpeğine bakıyorum. Sokak köpeği diyorum çünkü benim binamın sokağındalar. Ben onları seviyor ve besliyorum. Ve bana da çook sadıklar. İki komşumun da bahçelerinde baktıkları ev köpekleri dedikleri. Ufacık bir bahçede bütün gün sahip alır beni gezdirir mi diye bekliyorlar. Bana göre benim 3 köpeğim daha şanslı. İstedikleri gibi gidiyorlar geliyorlar, gidiyorlar geziyorlar. Ama yine de korkuyorum onlar için birileri şikayet ederler ise belediye alır onları götürür ise ki götürürler ise ben hiç sanmıyorum barınaklara versinler, verseler bile o barınaklarda rahat edebilsinler. İşte bu anda da çelişkiye düşüyorum doğada mı, barınakta mı? Ya da ev bahçesinde bakılan 2 köpek mi, yoksa benim 3 sokak köpeğim mi şanslı? |
05-12-2012, 09:39 | #8 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-09-2012
Şehir: şanlıurfa
Mesajlar: 130
|
Alıntı:
|
|
05-12-2012, 09:44 | #9 |
Ağaç Dostu
|
Aslında öyle derin bir konu ki. Merkezinde de "can" var. Bilinçlenelim, eğitelim diyoruz ama hangi konuda birlik var ki bunda da olsun. Öyle insanlar var, bırak çocuğunu eğitmeyi, kendine hayrı yok ki. * Lise yıllarımda, bir gün okuldan geliyorum ve şiddetli bir yağmur var. Eve yaklaşırken köpek yavruları gördüm dışarıda, o yağmurun altında. Aldım tek tek eve getirdim. Annemden de korkuyorum bir yandan, tepkisi ne olur bilmiyorum. Evimizde çek-yat vardı o zamanlar. Öne çekildiği zaman, yer ile çek-yatın ayak kısmı arasında boşluk olurdu. Oraya koydum minikleri. Oturdum ve beklemeye başladım. Annem işten geldi ve salona girdi. (Şu an yüzümdeki tebessümü ifade edebilecek smiley yok ) Çek-yatın altında minik 8 tane kafa Tombul mu tombul, tatlı mı tatlı, tam mıncıklanacak cinsten Sonuç: annem kızmadı, minikler o gece misafirimiz oldu ve ertesi gün alınan yere bırakıldılar . Güzel zamanlardı. Şimdi düşünüyorum da, aslında bana bunu öğreten, köpekleri sev, al getir diyen annem miydi ? Söz olarak hayır, söylediğini hatırlamıyorum ama onun da hayvanları çok sevdiğini biliyorum. Demek ki sadece öğretmekle değil insanın içinden de geliyor bazı şeyler. * Köydeyiz, akşam saatleri, salak ana dedikleri (bu, köyde kullanılan bir tabir, pısırık, çaresiz anlamında kullanıyorlar zannedersem) bir köpek var. Balkondayım ve köpeği izliyorum. Karşı evde oturan adamın bu hayvana tekme atışını gördüm ki.... Canım, canının acısından bağırmasını uzaklaşana kadar dinlemek zorunda kaldım. Bu iki ayaklı da çocuk değil ya ! Koskoca adam. Bir anneme bakıyorum, bir de bu adama... Oturduğumuz apartmanda, bahçeye köpek girdi, çimler ezilecek diye gece vakti yana döne apartman görevlisini arayan komşu mu istersin, Okulun bahçesine pisledikleri için, bahçe içinde köpek gezdirmeyi yasaklayan okul müdürü mü istersin, Yoksa yeni sildiği yerlerde çamurlu pati izi kalıyor diye, köpek sahibi komşumuz ile tartışan apartman görevlisi mi istersin Ne isterler bu hayvanlardan. Ağzı yok ki bana yemek ver desin, canım acıyor yardım et desin, üşüdüm ısıt desin. Zaten yapmıyorsan, bırak ! huzurlarına bari engel olma. Sen huzurlarını bozmak istediğin için belediye geliyor. Bu yüzden toplanıp götürülüyorlar. Bu yüzden öldürülüyorlar. Bu yüzden kuş uçmaz kervan geçmez yerlere atılıyorlar. Ya da tüm bunlar olmasın diye barınaklara kapatılıyorlar. Bence ve kısaca; o canlar sokakta mutlu. Dokunanı olmazsa... |
05-12-2012, 09:47 | #11 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-09-2012
Şehir: şanlıurfa
Mesajlar: 130
|
yok ya öyle demeyin belli mi olur |
05-12-2012, 09:51 | #12 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-09-2012
Şehir: şanlıurfa
Mesajlar: 130
|
çok hassasım bu konularda |
05-12-2012, 09:59 | #13 |
Ağaç Dostu
|
Sonuçta kısırlaştırma da, normal şartlarda belki yapılmaması gereken bir müdahale. Ama bizim konuştuğumuz şartlar zaten normal değil ki Düşünebiliyor musunuz, aklınıza gelen herkesin hayvansever olduğu bir dünyada zaten bunları konuşmamıza bile gerek kalmazdı. Ama öyle değil sadece hayal kurdum bir an |
05-12-2012, 09:59 | #14 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Sevgili Nazlı N92, hassasiyetinizi anlıyorum ama, nüfus kontrolü bugün insanoğlu için bile yapılıyor ve şikayetçi olan yok. Kuralları düşünerek yapılan bir doğum kontrolünün hayvanlar için de yararlı olacağına inanıyorum. sevgi ve selamlar... |
05-12-2012, 10:11 | #15 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Dostlar ve Vefa Yakınlarım bilir, ben “dost” sözcüğünden korkarım. Boşuna değildir bu korkum; “dostum” diyenlerin çoğundan kazık yemişliğimdendir. Bence geçerli olan, “arkadaş” kavramıdır. Ama, giderek öyle bir noktaya geliyorum ki… kimilerine “dost” demek gereğini duyuyorum. Kim bu müstesna “dost”lar?.. Gelelim oraya!.. Bu “dost”lar, hayvanlar!.. Kediler, köpekler, dili olmayan, karşılıksız sevenler!.. Gözlerinde okuyabilirsiniz sevgiyi!.. Son devirlerde “beden dili” diye bir trend (!) var piyasada geçerli olan!.. İnsanoğlu için, beden dili deyimi, olsa olsa, istemdışı reflekslere verilen sosyal tanımlama olabilir, dil ile beden arasındaki farklı ifadeleri tanımlama amaclı kullanılan!.. Hani şu; dilimizle yalan söylerken bedenin inkârı, isyanı!.. Güzel Türkçemde “göz göre göre yalan söylemek” dedikleri!.. İşte bu beden dili deyimi, konu hayvanlar olunca, yüzde yüz inanılası bir kanıt yerine geçiyor bence. Hayvan deyip geçtiğimiz o dilsiz varlık, duygularını beden dili ile o derecede koyuyor orta yere ki, inanmamak olacak iş değil!.. **** Yaşadığım olay, iki köpekle aramda geçen, sevgi ve sevgiyi paylaşamamak üzerine bir çekişme, itişme ve sonuçta gelen kırgınlık idi… Bu iki köpekle aramda geçtiğimiz yıllarda ve uzunca bir süreçte geçen olayları bir gecede anlatmam zor!.. İkisiyle iki ayrı öykü yaşadık evcek… İkisini aynı yazı içine sığdırmak… Hem uzun… Hem zor!.. Nasıl bir zorluk derseniz, bu kadarını yürek kaldırmaz doğrusu!.. Yüreğim kaldırmaz, evet!.. Sevginin bu kadarı!.. Bu kadar hası, halisi!.. En iyisi burada kesmek!.. **** Birinci köpeğin öyküsü: En azından onbeş yaşında filan olmalı şimdilerde. Aslında bu köpeği daha önce yazmıştım da… Aradım, baktım, yayınlamadan bir yerlerde unutmuş olmalıyım. Olsun, bir kez daha yazarım!.. Köyde çıkıp da Altınkum Plajına giderken, yol üstünde, köy muhtarlığının briket kesme makinasının olduğu derme çatma kulübenin yanıbaşında bir başka kulübe vardı. Tek göz, bir kapıdan oluşan, penceresi bile olmayan bir baraka idi. Orada tanıdım Miço ve Fino’tyu. Miço, ufak tefek, saçlarıyla beraber ağaran kırpık bıyıkları tütün sarısına kesmiş, kimi-kimsesi olmayan bir adem eskisiydi. Adını bilene rastlamadım. Lâkabı olan “Miço” göz önüne alındığında, köyün balıkçı teknelerine takılıp burada karaya vurmuş biriydi herhalde. Bir piknik tüp, bir de tencere, göze görünen tüm varlığı idi. O tencerede pişirdiği taamı, tek dostu, tek yoldaşı köpeğiyle paylaşırdı. Köpek, beyaz üstüne siyah parçalı benekli, kaniş diye bildiğim ve boyuna göre numaralandırılan türün en iri boyda olanlarındandı. Kulübenin kapısında yatar, gelip geçeni sessizce izlerdi. Kimseye havladığını duymadım. (Ta ki bu akşama kadar!) Zaman içinde brikethane kulübesi yıkıldı. Miço ve (benim taktığım adıyla) Fino’su, daha içerilerde bir başka kulübeye taşındılar. Yaşama tempoları değişmemişti. Ve bir yıl, (herhalde sekiz on yıl olmuştur!) geldiğimizde, duyduk ki, Miço ölmüş!.. Hani şu; “Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin” Meseline tıpa tıp uyarcasına… Fino, o yaz kulübenin önünden ayrılmadı, Miço içerideymişcesine!.. Yemek götürdük, yemedi; çağırdık, gelmedi… Zorla güzellik olmaz a!.. Biz de gelene verdik ilgimizi ve artan taamımızı. Buralarda adettendir; yazlığa gelen hevesliler, kuyruklarına bir de hayvan takarlar, gidene kadar bakıp, giderken atmak üzere!.. O sonbahar bu hayvanperestlerden kimbilir hangisinin terk ettiği bir küçük hanımefendi peyda oldu bizim kulübenin çevresinde. Boynunda kırmızı kurdelesi, şaşkın, ürkek… Bizim Fino’nun sütlükahverengi bir türdeşi. Ön bahçeye attığımız yemekleri yiyen hemcinslerinin arasına giremiyecek kadar nazenin; ama evin arka tarafına geçip sabırla özel servis bekleyecek kadar da cins!.. Evi kapayıp dönerken, bu zavallının kışı çıkartabileceğine inanmamıştık. Ertesi bahar, geldiğimizde, bir de ne görelim?.. Bizim rahmetli Miço’nun Fino’sunu hayata döndürmemiş mi bu haspa!?.. İkisi, flört ederken çayırın tozunu atıyorlardı. Sonra, ne olduysa, küçükhanımefendi geldiği gibi ansızın kayboldu; bizim fino döndü yine yalnızlığına. Nice sonra, bir gün, bir öğle sonrası… Evde oturuyoruz… Mutfak penceresinin önünde, inip çıkan, görüntüye bir girip bir çıkan bir “şey” dikkatimizi çekti. Çıkıp baktık: Bizim Fino, sonunda bizimle ilişki kurmaya karar vermiş, zıp zıp zıplamakta değil mi?.. Allah ne verdiyse, döktük önüne!.. Nasıl iştiha ve keyifle yemekte; anlatması zor!.. İşte o gün, bu gün… Gelir, karnını doyurur, nezaket icabı biraz oturur, ve gider. Ne bir ses, ne bir havlama; sessiz dünya!.. Ta ki bu akşama kadar!.. **** İkinci köpeğin öyküsü. Köyün gençlerinden Gürcan’ın kucağında gördük ilk kez onu. En fazla bir aylık, koca kulaklı bir puanter yavrusu idi. Gözleri, kulakları ve kuyruk sokumu siyah parçalı, geri kalan bedeni beyaz üzerine siyah benekli, türünün iyi bir örneği, bir safkan idi. Gürcan, arıza yapan traktörünü tamire götürecek imiş. Hayvan sevdiğimizi bildiğinden, bize bırakmaya getirmiş yavruyu bir haftalığına. Sevinerek aldık. O gece nöbet yazdık aramızda: Saat ikiye kadar ben baktım, sonra Elif kız, en sonunda da Hanım Sultan görev aldılar. O kadar ufaktı ki, kucakta iken bile korku içinde inliyordu!.. Sabah ezanıyla kalktığımda, balkonda, sivrisineklerden korunmak için tepelerinden cibinlik geçirmiş, bununla da yetinmeyip üşümesin diye adeta kundaklanmış bir halde bizim Hanım Sultanın kucağında buldum onu. Ekmek almak için köye inerken, aldım keratayı yanıma. Çayırı geçip, henüz kurumamış kısma geldiğimizde, patileri kirlenmesin diye kucağıma almayı da ihmal etmedim. Köy kahvesinde çayımı içerken, taze poğaçamı da paylaştık. Dönüş yolunda, aynı noktayı yine kucakta geçtik. Ertesi sabah, aynı yere geldiğimizde sanki yıllardır tekrarlamışçasına durup kucak beklemez mi kerata!.. Kısası, onbeş gün bu minval üzere yaşadık. Ta ki Gürcan dönüp emanetini alasıya kadar. Aradan yıllar geçti… Köyde karşılaştığımızda üstümüze çılgınca atlamalarının yanı sıra, her yıl en az bir kez eve kadar gelip bizi ziyaret eder. **** İşte bu akşam, Miço’nun Fino’su yemeğini yiyip nezaket oturumunda iken… Aniden bir şeyler oldu!.. Fino, bir diklendi… İlk kez sesini duyduk!.. Birine havlamaya başladı. Gele gele kim gelsin?.. Gürcan’ın Puanteri, Fino’yu umursamadan ve alçak yürüyüşle gelip sandalyenin üstündeki benim üstüme atlayarak boynuma sarılmasın mı?.. Biz de şaşırdık, Fino da!.. Neyse, sonradan, ilk heyecan geçince, onlar da kaynaştılar!.. Dostlarla beraber olmak ne güzel!.. Gerçek dostlarla, saf, karşılık beklemez sevgiyle dolu!.. NOT: Fino, 14 Mayıs 2011 günü, Altınkum yolunda, deniz kıyısında ölmüş… |
05-12-2012, 10:27 | #16 |
Ağaç Dostu
|
Sayın Ben fakir, hep söylerim uzun yazılar beni biraz sıkıyor. Ama nedense sizin yazılarınız bir çırpıda bitiyor Ağzınıza, yüreğinize sağlık. Gürcan’ın Puanteri ve Fino mutlu olmuşlar ve mutlu etmişler. Fino ise huzurla gitmiştir diye düşünüyorum. Çünkü özgürdü. |
05-12-2012, 10:29 | #17 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-09-2012
Şehir: şanlıurfa
Mesajlar: 130
|
ah canım ya miço ve fino'nun hikayesini çok güzel anlatmışsınız keşke ölmeseydi teşekkür ederim paylaştığınız için dediğiniz gibi herkes gerçekten hayvan sefer olsaydı şuan birçok hayvanın nesli tükenmemiş olurdu |
05-12-2012, 10:39 | #18 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 13-06-2011
Şehir: Istanbul / Columbus, Ohio (ABD)
Mesajlar: 1,260
|
Ben de istemez miyim ki onlar sokaklarda barinaklarda mutlu yasasin,ama kisirlastirmanin da yapilmasi lazim ki barinaklar ve evlerimiz bu sayiyi kaldirabilirsiniz.Insanlari bu barinaktan almaya tesvik etmelisiniz ki onlara iyi bir yasam saglayalim.Yoksa dogsunlar tekmelene tekmelene,tecavuz edile edile,arabalar vurup ayagini kirip acilar icinde kivrana kivrana olsunler.Avrupa'da nasil bu is daha sistematik yuruyunce (ki kabul edelim bu konuda onlar bizden daha basarili) hayvanlarda daha mutlu insanlarda,petshop orani daha az barinaklar daha mantikli geliyor onlara.Bence su anki durumda planli kisirlastirma daha mantikli bir cozum cunku,insanlarin kafasini degistiremeyiz degistiremeyecegiz, onca cocuk tekmeleyip dovuyorsa o neslin hali de bence az cok belli olmustur.Kisirlastirmak kotu bir degildir,uzucu birseydir dogru ama soyuda tuketmez cunku ne de olsa dogurdugu 9 yavru ya soguktan,ya acliktan,ya ezilerek ya da hastaliktan olecek ... |
05-12-2012, 12:19 | #19 |
Ağaç Dostu
|
1- Kapitalislerin mama rant'ı tezgahları bir taraf'ta, 2- Hayvansever derneği geçinenler bir taraf'ta. (Kapitalist mama firmalarının gözbebekleri'dir bu dernekler). 3- Hayvanları önce hevesle alıp bakan sonra sıkılan ve sokağa atanlar bir taraf'ta, 4- Hayvan sevgisi denilince sadece kedi-köpek aklına gelenler başka bir taraf'ta, ... gibi, böyle devam eden giden, neresinden tutsanız elinizde kalan bir kokuşmuşluk. Konu çok farklı yönler ile ele alınacak konulardan biri. |
05-12-2012, 13:49 | #20 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 15-03-2011
Şehir: istanbul
Mesajlar: 248
|
Kırma olduğu anlaşıldığı için 2-3 aylıkken kasım ayının soğunda parka bırakılan bir veletle 5. yılımızı dolduruyuruz. Yüreği o kadar asil ki ilk sahiplerinin körlüğünün tedavi edilemez olduğunu düşünüyorum. Barınaklara elimden geldiğince yardım ederim. Mama, temizlik malzemesi okunmuş gazete, makarna, eski kilim battaniye... Barınaklar birilerinin egolarını tatmin etmek için kurulmuş yerler değildir. Bir ihtiyactan, bir trajedi silsilesinden doğmuştur. (hiç detaya gerek yok aslında, evinden atılan, kaza geçiren, sokakta şiddet görüp kör bırakılan sakat bırakılan, tecavüe uğrayan...) Barınaklarda gönüllü çalışanlar eli öpülesi insanlardır. Maalesef sosyal olamayan bir devletin boşluğunu doldurmaya çalışmaktadırlar. Sosyal paylaşım siteleri üzerinden yaygınlaştırılmaya çalışılan, hayvanlara yardım etmek isteyen, vakit ayırmaya çalışan; işi gücü, evi, çoluğu çucuğu olan iyi niyetli ama bir kurum gibi çalışmayan kişilere de destek vermeye çalışıyorum.( makbuz düzenle, raporlama yap bunlar kolay işler değil.) zaten güven vermezse evrakın Allahını hazırlasa ne olur. Bu teknolojik devirde, senin evini sana satmaya bile çalışır bazı insanlar. Kısırlaştırmayı da son derece destekliyorum. Hatta sokakta beslediğimiz hayvanların da kısırlaştırılmalarına ön ayak oluyorum. Operasyon sonra bakımlarını yapıyorum. Binlercesi sokak şartlarında, aç susuz, korunaksız, itilip kakılan, bir arabanın altında can veren, bir psikopatın taşı altında başı ezilen daha fazla hayvan kalmasın lütfen. |
05-12-2012, 13:56 | #21 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 15-03-2011
Şehir: istanbul
Mesajlar: 248
|
Bu arada Kadıköy Belediyesi'ni, petshoplarda canlı hayvan satışını yasakladığı için yürekten alkışlıyorum. Umarın sıra, canlı hayvanları yurtdışından kaçak getiren ve merdiven altı üretim yapanlara da gelir. |
05-12-2012, 22:45 | #22 |
Ağaç Dostu
|
Sayın Gülenmelek, Hayvanlar doğada mı olmalı, yoksa barınaklarda mı? diyorsunuz. Hatta bu soruyu biraz daha geniş alsak. Hayvanlar doğada mı olmalı, yoksa (Barınak, ev, kafes, akvaryum vs.) Benim tercihim doğa olur. (Gerçi hayvanların yaşaması için doğa mı bıraktık! bu da tartışılır. Hani ehven-i şer (şerreyn) deriz. (Kötünün az kötü olanı.) Demin de dediğim gibi. Doğa bırakmadık hayvanlara. Dışarda telef olacaklarına içerde bakmak evladır. Fakat onun hürriyetini kısıtladığımızı da unutmamak gerekir. Hayvan doğası gereği uçacak, koşacak, avlanacak, saklanacak. Tüm bu kabiliyetlerini köreltmiş oluruz evde. Sakın ola ki, evde hayvan beslenilmesine karşıymışım gibi algılamayın beni. Sadece tercihimi belittim. Sayın Ayazkentli çok iyi bir konuya değinmiş. Hayvan sevgisi deyince sadece kedi köpek.. Yıl 1958 civarı. Antalyada bahçeli büyük bir evimiz vardı. Eski Antalya. Karaoğlan parkına giden yolun üzeri O zaman her sokaktan arık (Su kanalı ufak) geçerdi. Bununla bahçeler sulanır, yollar toprak tı ıslanır dı. Evlerin bir büyük odası kiler di. Teneke teneke yağlar, baklagiller, turşular, unlar depo edilirdi. Ben 6 yaşındayım, nenem o zaman 95 yaşındaydı. Onun iki fare kapanı vardı. Fareler tutulunca kapanı alır, evin önündeki suya batırı, bir de şişlerdi. Ben de ağlardım. ( O belki kendince haklı. Hastalık bulaştırabilir, gıdaları yenilmez duruma sokar falan) Artık sabaha karşı uyanınca hemen kapanları kontrol eder, yakalanan fare varsa bırakırdım. Hayvan sevgisi içten gelen bir şey bence. Sayın Benfakir de bahsetmiş. Vucud dilinden. Evet. Hayvanların gerçek duygusu. Gözlerine bakınca anlarsınız. Karşılıksız gerçek sevgiyi |
06-12-2012, 09:12 | #23 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,351
|
iyi bir iş yapılır, emek verilir, çaba gösterilir. barınaklar iyi bir niyetin ürünüdür. sonra birisi çıkar, bu iyi niyeti kendi çıkarı için kullanır, başlar bu işten para kazanmaya. barınakları, hayvan koruma derneklerini alet eder. oldu mu sana barınaklar rant kapısı. biz de işte bu noktada ya genellemelerin esiri oluruz; bunlar hep tezgah deriz, ve genel olarak da haklıyızdır. ya da kapatırız gözümüzü, nolursa olsun ben yanlarındayım deriz. kazıklanma riskini de biraz göze alarak belki, yardıma devam ederiz. tezgah işini kullananlara da yardım etmiş oluruz böylelikle etmezsek ne olur? filler tepişir, çimenler ezilir. birbirimize kızıp sırt çeviririz de sırtımızı döndüğümüz hayvanlardır. bence; tek bir hayvanı kurtarsak bile, kurtarsalar bile,çok büyük kardır. |
06-12-2012, 09:28 | #24 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Alıntı:
Evet, son derece haklısınız. Sahilde deniz yıldızlarını toplayan adamı unutmayalım. |
|
06-12-2012, 09:49 | #25 |
Ağaç Dostu
|
Sayın Cumhur Tonba, o kadar haklısınız ki, uzun uzun düşündüm ama size ne yanıt verebileceğimi bulamadım. Benim gönlüm de, bir canlının, kasıtlı olarak başka herhangi bir canlıya zarar vermediği bir dünya istiyor. Peki mümkün mü ? Hiç zannetmiyorum |
06-12-2012, 10:04 | #26 |
Ağaç Dostu
|
Sevgili ilksenozturk, dün yine klasik bir yardım mesajı gördüm "Gönderdiğiniz mamalar için teşekkür ediyoruz. Ama 500 köpek için bu mamaların düzenli gelmesi lazım" diyordu. Dile kolay, 500 köpek diyor. Niye bu kadar köpek yahu, anlamıyorum ki Hastası da orada, sağlamı da. Barınaklar yardım organı mı olmalı, yoksa dışarıda gördüğü her, her canlıyı bünyesinde mi barındırmalı ? Benim karşı çıktığım konu bu. Yoksa 3-5-20 can kurtulmuş tabi ki buna sevinir ve mutlu olurum. Ama barınaklar aşmış artık. Hangi barınak fotosuna bakarsanız bakın, videosunu izlerseniz izleyin sağlıklı hayvanları mutlaka göreceksiniz. Kısırlaştırılsınlar, kesinlikle bundan yanayım. O zaman ortalıkta bu kadar can olmaz, çok fazlalar diye belediyelerce toplanıp kuş uçmaz kervan geçmez yerlere atılmazlar, sarı iğnelerle öldürülmezler, ortalıkta bu kadar fazla olmayınca bencil insan gözüne batmazlar, onların oyuncağı olmazlar v.s. v.s. |
06-12-2012, 10:38 | #27 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Benim düşüncem odur ki, bu işin düzene girmesi, ve sorun olmaktan çıkmasının belirli şartları vardır. 1- Pet shoplarda hayvan satışını kesin kurallara bağlamak ve yakından kontrol etmek. Bunun içine kaçak hayvan ithalini durdurmak da dahildir. 2- Hayvan satışını belgeye bağlamak, satın alan hakkında kayıt tutmak. Hayvan sahiplerinin, yanındaki hayvana ait kimlik kartını bereberinde taşımayı şart koşmak. 3- Araç içindeki hayvanın kimlik kontrolünü trafik ekiplerine vermek. 4- Yazlık bölgelerin giriş ve çıkışlarında yapılacak kontroller ile, mahalle getirilen hayvanların çıkışta da bulunduğunu görerek terkleri engellemek. 5- Veterinerlerin bölgelerindeki sahipli ve sahipsiz hayvanların kayıtlarını tutmalarını zorunlu kılmak. Bunlara daha eklemeler yapılabilir. Bundan amacım, hevesle alıp zora gelince terk etmeyi engellermektir. Ben, Çengelköy çarşısında, terkedilmiş bir Saint Bernard'ın yıllarca yaşadığını bilirim. Şu anda yazlarımı geçirdiğim kulübenin çevresi her türden safkanla dolu. Burası bir adadır. Gemilerden inen her aracın plakası jandarma tarafından alınır. O sırada araçta hayvan kontrolü yapılsa ve kayda alınsa, çıkarken yapılan kontrolde de hayvanın götürülmediği takdirde ağır ceza uygulansa!... |
06-12-2012, 11:59 | #28 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,351
|
barınakların çoğu aslında rehabilitasyon merkezi; yani hastası gelir, iyileştirilir ve alındığı yere geri bırakılır. (sağlamlar aşılanır, kısırlaştırılır...vb) bir kısmı ise barınma evi, yani toplanır ve sahiplendirilebilecek olanlar orada bakılır. iyileştirme içerisinde parazitsel durumlar da dahildir, yani hayvan gayet sağlıklı görünür ama tedavisi devam ettiği için orada tutulmaya devam edilir. veya kış kapıdadır, bu dönemde sayı artar. yani aslında amaç iyileştirmek ve mümkünse sahiplendirebilmek. bir de işin dışarıda serbest dolaşma hallerindeki 'karınlarını doyurabilmeleri' sorunu var, kış/soğuk sorunu var, insan tehlikesi var, var da var. sevgili gülenmelek, çok güzel bir başlık açmışsınız, teşekkürler sn benfakir'in aslında çok basit çözümlenebilir olan görüşlerine de yürekten katılıyorum kişisel görüşüm (iyileştirilmiş ve profosyonelleştirilmiş) barınakların rehabilitasyondan daha fazla barınma hizmetine dönük olmasıdır, burada yazılmış çoğu görüşün aksi tarafında duruyorum bu anlamda. çünkü doğa dediğimiz şey, arabaların çok tehlikeli olduğu, çocukların da yetişkinlerin de çok zarar verici olabildiği, yemek ve su bulmanın çok zor olduğu bir yer onlar için. sık sık dayak yedikleri, işkencelere maruz kalabildikleri bir doğadalar onlar. sadece köpek ve kediler için konuşuyorum ve tabi ki hayvanların onlardan ibaret olmadığının farkındayım hata binlerce yıl önce yapılmış; onlar evcilleştirilmiştir. |
06-12-2012, 18:36 | #29 | |
Ağaç Dostu
|
Sayın Ben fakir önerilerinizi yerinde bulmakla birlikte küçücük bir örnek vermek istiyorum bu konuda. Geçenlerde yine bir internet sitesinde kulağında küpesi olan bir köpeğin yavruladığını !!! okudum. Benim bildiğim kısırlaştırma yapılan hayvanlara küpe takılıyor, değil mi ? Bu hayvancık kısırlaştırıldıysa gerçekten, nasıl yavruladı o halde. Yani yapılması gerekeni bile düzgün yapamıyoruz galiba Sevgili ilksenozturk, bu cümlenizle bile Alıntı:
(Bu konuya yazdığım tüm şeyler kendi düşüncemdir, doğrudur demiyorum. Bildiğim, doğru olmayabilir de. O yüzden şu konuyu yanlış biliyorsun demeniz, doğrusunu öğrenmeme teşvik olacaktır ) |
|
06-12-2012, 19:41 | #30 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 07-11-2012
Şehir: Kocaeli, Avşa Adası
Mesajlar: 1,142
|
Alıntı:
Sevgili Gülenmelek, Yapılması gerekenler düzgün yapılmadığı için bu aksamaları yaşıyoruz, ne yapılabilir araştırmasındayız. Ne sizin ve ne de bizim yazdıklarımız kesin doğrudur diyemeyiz elbette!.. Kötüleri eledikçe, yanlışları düzelttikçe geriye kalacaklar olması gerekenler olacak. Benim amacım bu, sizinkinin de farklı olduğunu sanmam. |
|
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|