04-10-2006, 10:16 | #61 | |
agaclar.net
|
Buyurun Alıntı:
__________________
. | *** işaretli kelimeler için bakınız: Yanlış yazdığınız için görünmeyen kelimeler | | Forum Kuralları | Forum Yardım | Forum Kullanma Kılavuzu | Fotoğraf Yarışması Kuralları | Satış İlanı Kuralları | Düzenleyen Mine Pakkaner : 04-10-2006 saat 11:56 |
|
04-10-2006, 11:56 | #62 |
agaclar.net
|
İnanılır gibi değil. "Ucuz olsun hızlı olsun ne olursa olsun, en ucuz veren işi yapsın" söylemi ile yapılan devlet binalarının halini depremde gördük. Peki bir nükleer santral bu zihniyet ile yapılırsa neler olacak?.. |
04-10-2006, 12:00 | #63 |
agaclar.net
|
Bunu da savunacak arkadaşlar çıkacaktır |
06-10-2006, 17:43 | #64 |
Ağaç Dostu
|
Onlar yapar ve olur hem de babalar gibi olur bu haberde ilginç. Koç: Nükleer santral ile turizm olur. Kapadokya'da Turizm Haftası açılış programına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Sinop'un da bir şansı. Oraya da nükleer enerji koyacağız. Nükleer enerji ile turizm olur mu demeyin. Bal gibi olur. Ben neye bal gibi olur dediysem, bal gibi olmuştur" dedi. Düzenleyen eskimo : 19-01-2007 saat 13:44 |
27-11-2006, 16:39 | #65 |
agaclar.net
|
Karadeniz'in durumu içler acısı 1960'lı yıllara kadar dünyanın ekolojik yönden en zengin, balıkçılık yönünden en bereketli denizlerinden biriyken 1990'lı yıllara gelindiğinde sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kentleşme dolayısıyla Karadeniz'in tabiri caizse denizi gitmiş karası kalmıştı. Sorun sadece Karadeniz'e kıyısı olan kentlerde yaşayan yaklaşık on altı milyon insanın yarattığı çöp dağları, arıtılmadan denize akıtılan lağımlar, kıyıların tahribatı nedeniyle heba olan turizm potansiyeli değildi. Karadeniz'e akan bütün nehirlerin ve kollarının başta Tuna, Dinyeper, Don olmak üzere, geçtiği Karadeniz havzası, Avrupa'nın yaklaşık üçte birini kapsıyordu. 1992 Bükreş Sözleşmesi ile denizi paylaşan ülkeler bu gidişe bir dur demek için kolları sıvadılar. Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ortak bir strateji etrafında birleşti ve uluslararası fonlar devreye sokularak Karadeniz Çevre Programı başlatıldı. Bu arada görevli olduğu kurumda Karadeniz'de radyoaktivite ölçümü ile ilgili uluslararası bir projenin başında olan nükleer güvenlik uzmanı Gül Göktepe, aynı zamanda Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu gönüllü ikinci başkanıydı. Çevreci kimliğiyle Karadeniz için STK projeleri hazırlayıp uygulamaya geçirdi. Koltuklarında birden fazla karpuzla on yıldır cengâverler gibi çalıştı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Enerji Bakanlığındaki uzmanlık statüsünün ağırlığı bir yanda, devlet memurluğunun getirdiği sınırlamalar öte yanda sivil toplum kuruluşlarını bir amaç etrafında güçbirliği yapmaya yöneltip, sokaktaki vatandaşı elini taşın altına sokmaya davet ederken iki oğluna annelik yaptı. Hep gizli bir kahraman olarak kaldı. 31 Ekim Dünya Karadeniz Günü'nde aldığı uluslararası madalya medyada fazla dikkati çekmedi. Geç kalmışlığımın mahcubiyetiyle ona kulak verdim. Umarım bu söyleşiden sonra, Karadeniz'in bahtını kara olmaktan çıkarmak için yeni gönüllüler çıkar da Gül Göktepe'yi arayıp "Ben ne yapabilirim?" diye sormaya başlar Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Bükreş Sözleşmesi şartlarını yerine getirmek ve uygulamakla sorumlu olan Karadeniz Komisyonu size madalya verdi. Tebrik ederim; ama nükleercilik nasıl oluyor da çevrecilikle uzlaşabiliyor? Aslında çok uzlaşıyorlar. Nükleer enerji uzmanları en ileri düzeyde çevre eğitimi alırlar. Radyoaktivite ile uğraşmanın temel kuralı önce kendi sağlığınızı, işyerinizi ve çevreyi korumaktır. Dünyada en ileri seviyede güvenlik uygulamaları risk analizleri, çevre güvenliği kavramı, atık yönetiminde sorumluluk, insan güvenilirliği mühendisliği gibi kavramlar nükleer teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkmıştır. Peki neden iki kavram zıt bellenir ve madalya haberi "çevre ödülü nükleerciye gitti" diye alaycı bir başlıkla verilir bu ülkede? Konuya çok dar açıdan bakan bazı karşıt gruplar, nükleer enerjiyi çevreye bir risk olarak görürler. Teknolojik ilerlemeleri, yenilikleri göz ardı edip geçmiş kazaları gündeme getirirler. Oysa nükleer enerjiyle hem arz güvenliği sağlar hem de havaya hiçbir atık vermeden çok büyük miktarda elektrik üretirsiniz. Nükleer en çevre dostu elektrik üretim seçeneğidir. Aldığınız madalyanın kriteri, Karadeniz'le ilgili programlara son on yıldır pozitif katkıda bulunan kişi olarak tanımlanmış. Profiliniz "Bilimsel kimliğiyle uluslararası bölgesel projelerde kirlilik araştırmaları ve değerlendirmelerini yapan, aynı zamanda 96'dan itibaren STK'larla yani işin sivil toplum ayağında halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için yoğun ve tempolu bir şekilde uğraşan birey" diye yazılmış. Yani bedavadan sevmemişsiniz Karadeniz'i, emek vermişsiniz Benim çocukluğumda Karadeniz, derelerin, denizin kristal gibi suyu, kıyılarda tatil yaparken zıplayan yunuslar, tertemiz plajlarıyla inanılmaz güzellikteydi. Şu andaki durumu içler acısı. Bilimsel araştırmalarımız için deniz dibinden örnek almaya gidiyorum. Canlılardan çok çöp çıkıyor. Her türlü atığın ortalıkta olduğu, çöp dağlarının tüttüğü, çöplük sularının simsiyah aktığı, tarımda kimyasalların aşırı kullanıldığı, kuralsız avlanmanın önüne geçilemediği ortamlarda, lağımlarla uğraşan gönüllü çevrecilerin arasında buluyorum kendimi. Dağların dinamitlenip, oyulup, otoyol için kıyılara yığıldığını dehşetle görüyorum. Milyonlarca yılda oluşan o canım kumsallar, koylar, körfezler, falezler otoyol yapımı uğruna kurban ediliyor. Canlı yaşama darbe indiriliyor. Otoyol projesi ile insanların deniz ile irtibatı kesildi, balıkçılığa darbe vuruldu. İnsanlar ne yüzebiliyor, ne deniz kenarından faydalanabiliyor, ne de deniz kenarında turizm beklentileri olabilir. Yani bölgeye bilimsel kimliğimle görevimi yapmaya gidiyordum; ama gözlemlerime dayanarak başka sorunlara dalmış biri olarak yeni projeler geliştirmek üzere dönüyordum. İnsanları sorumluluk almaya ikna edebilmek dünyanın en zor işi. İşe nereden başladınız? İşe Karadeniz'in önemini ve değerini anlatarak başladık. Üzerinde durduğumuz şey şuydu. Karadeniz kirleniyor; ama kayıplarımız var. Önce insanlara o kaybı sonra da Karadeniz iyileştirildiğinde olası kazançlarını anlatmak lazımdı. Çünkü halkın en önemli problemi geçim. ÇEVRE HERKESİN UMURUNDA OLMALI E tabii ekmek parası peşindeyken çevre kimin umurunda? Oysa tam da bunun için ilgilenmesi gerekiyor çevreyle. Yörede en önemli geçim kaynağı balıkçılık. Ama hem türler azalmış hem de tutulan balık miktarı ve elde edilen gelir yetersiz. Balıkçılar fakir. Neden bizim balıkçımızın yaşam kalitesi Norveçli balıkçı gibi olmasın? Karadeniz'i bu kadar kirletmezsek, iyileştirirsek gelir düzeyi çok artacak. Çevre umurumda değil, diyenin sağlığı da tehlikede. Sulara direkt lağım deşarjları verirseniz, her türlü sanayi ve hastane atığını gelişigüzel ortalıkta bırakırsanız kansere davetiye çıkarırsınız, ki bu konuda ciddi bir travma var bölgede. Bunun sorumlusu biraz da Çernobil değil mi? Algılandığı ölçekte asla değil. Ben Karadeniz'de radyoaktivite ölçüm ve değerlendirmesi için yapılan son yılların en büyük bölgesel teknik işbirliği projesinin yürütücüsüydüm. Bizim bu konuda konuşmalarımız bilimsel bilgiye dayanıyor. Ancak kamuoyunda yıllardır süregelen tartışmalarda, bazı kişi ve kuruluşların iddiaları öne çıktı ve negatif bir algılama yarattı. Sürekli Çernobil tartışmasıyla kamuoyunu meşgul edenler aslında kansere yol açan diğer önemli risk faktörünün göz ardı edilmesine sebep oluyorlar. Uluslararası raporlara göre kanser bütün dünyada artıyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde. Bunun sebepleri de gösteriliyor. Enfeksiyonlar, tarımda zararlı kimyasalların kullanımı, sigara, açığa bırakılan atıklar vs. Çernobil yok bunların içinde. Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerden birer kişiye madalya verildi. Sizin profilinizin farkı ne? Atom mühendisliği eğitimi almış, çevre güvenliği uzmanı bir kadın oluşum. Bir diğer farkım, hem kamuda çalışmam, hem de sivil toplum kuruluşlarında liderliğe soyunmuş olmam. 'Karadeniz ile ilgili neler yaptınız?' denildiğinde ortaya koyacağım, hem bilimsel raporlar, bilimsel bildiriler, çeşitli yazılar, hem de sivil toplum kuruluşları için yazdığım, hazırladığım, yönettiğim ve uygulamaya koyduğum onlarca faaliyet ve proje var. Hem büyük bölgesel teknik proje, hem de küçük ölçekli ama topluma mal olduğu söylenen projeler. Karadeniz'in iyileştirilmesi için gereken formüller hazırlandı; ama hâlâ lağım akıyor Lağımlar azaldı; ama doğru, halen akıyor. Ancak Tuna'dan gelen kirlilik, 1997'deki değerinden yüzde elli azaltılmış durumda. Karadeniz iyileşiyor; ama değişim süreci çok yavaş. Bir yeri toparlarken başka yerlerde yara açılıyor. Bir kısım halk ne kadar bilinçlense de üç kişi itiraz ederse orada proje olmuyor biliyorsunuz. Bizi okuyan insanlardan ne bekliyorsunuz? Bütün denizlerin birbirine bağlı olduğunu, Karadeniz'in kirliliğinin Ege ve Akdeniz'i de tehdit ettiğini unutmasınlar. Durumun vahametini kavrasınlar ve iyileşmesi için çok önemli adımlar atıldığının farkına varsınlar. Yapılanlara seyirci kalmak, eleştirmek yerine kararlara katılsınlar. Kendilerini daha iyi bir gelecek beklediğine inansınlar. Hükümetlerin, özel sektörün, akademisyenlerin olduğu kadar tek tek bireylerin de çevre için yapacağı bir şeyler var. 'Ben ne yapabilirim?', diye sorsunlar kendilerine. En yakınlarında bulunan bir çevre derneğine üye olsunlar. Karadeniz'i kurtarmak için bir damla olsunlar. Türkiye Cumhuriyeti yasaları herkesin derneklerde, vakıflarda çalışma hakkını tanıyor. İnsanlar bu haklarını kendi gelecekleri için kullanmak zorunda. Bir ev kadını ne yapabilir? Yaşadığı bölgeye daha duyarlı olabilir. Daha çok okuyabilir ve belgeselleri izleyebilir. Evinde su, enerji israfını engeller. Daha az deterjan kullanır. Çöplerinin geri dönüşümüne katkıda bulunur. Anne ise çocuğuna çevre bilinci aşılar. Daha verimli olabilmek için en yakınındaki çevre derneğine, vakfına üye olabilir. Hemen sizinle bağlantı noktalarını verelim. Elektronik posta adresim: b.gulgoktepe@gmail.com Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu. Mühürdarbağı Sok. Kadıköy. Tel: 0216 338 00 17. www.turcek.org.tr ÖDÜL ALMAK MÜTHİŞ BİR DUYGU Atom mühendisliği sizi nasıl bir insan yaptı? Sıra dışı herhalde. Atom mühendisliği çoğu kişi için bir hayaldir. Ben bu hayali gerçekleştirdim. Benim için daha üstü bir eğitim yoktu. Böyle çok ağır ve nadir bir tahsili, İngiltere'de devlet burslusu bir kız öğrenci olarak yapmış olmanın getirdiği özgüven, toplum yararına projelerde kullanma arzusu doğurdu. Verilen rutin görevi icra etmemin dışında fikir geliştirme ve iş yapma inisiyatifini verdi. Ve toplumda daha fazla sorumluluk almamı sağladı. Nükleerin çevre ile ilintisi beni çevreci yaptı. Nükleer güvenlikle çevresel risk konularında uzmanlaşmaya başladım. İhtimalli risk dediğiniz zamanda günlük hayatınızda her şeye tatbikatı olan bir konu. O zaman beyniniz sürekli ihtimaller ve sonuçlarla uğraşıyor. Bu sizi paranoyak da yapmıştır Allah bilir! (Gülüyor) Olmamak için dikkatimi hep başka tarafa yönelttim. Saplantılı olmak yerine çok yönlülüğü tercih ettim. Her şeyi derinliğine düşünmek zorundasınız. İhtimaller ve sonuçlar. Bir yerde mutsuz da olabiliyorsunuz. Çevre kirliliğiyle uğraşmak karamsar yapıyor. Çünkü insanların dikkat bile etmediği bir şey, herhangi bir görüntü sizi alıp götürüyor. Çevre sorunları içinde çok bunaldığımı hissettiğimde, inceleme çalışmalarımda kendimi doğa ile baş başa bırakırım. Karadeniz'e karşı oturup uzun bir süre sadece dalgaları seyrederim. Deniz bütün sıkıntınızı alıp götürür. Karadeniz'in bütün sorunları içinde güzelliklerini de doyasıya yaşama fırsatını kendime veririm. Fırtına Vadisi'nde coşan derenin, ormanın uğultusunu dinlemek inanılmaz bir duygudur. Doğanın sesi İlahi bir müziktir. Orada kendimi Allah'a daha yakın hissederim. Hele de emekleriniz bir madalya ile ödüllendirildiyse Karadeniz'de onuncu yıl dolayısıyla bir madalyanın Karadeniz'e kıyısı olan her ülkeden bir kişiye verilmesi, Türkiye'den de benim layık görülmem müthiş bir duygu. Keyifli, gururlu ve mutlu hissediyorum kendimi. Bu ödül bana büyük bir ivme verdi. Bundan sonra yapacaklarımı hemen planladım ve tatbikata başladım bile. NURİYE AKMAN Zaman |
24-12-2006, 19:40 | #67 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 08-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 6
|
İki türlü enerji var. Bir ana (asıl) enerji. İki alternatif enerji. Rüzgar,güneş vs. alternatif enerjidir. Nükleer enerji vs. asıl enerjidir. Öncelikle ana enerjiye sahip olmalıyız. Nükleer denilince akla ilk Çernobil sonra da Çay gelir. Çünkü elde etmemiz istenmiyordu. Hep (-) taraflarından konuşuldu. Ama öyle değil. Elbette tehlikesi var. Ve bana göre Türkiye bunu başarabilecek bir ülke değil. En azından günümüzde bunu yapamaz. Belki gelecek yıllara yatırım yaparak bir başarı sağlanabilir. Nükleer enerji demek az yakıt, az masraf çok enerji demek. Düzenli kullanıldığında çok şey kazandırır. Türkiyenin enerjisi ve enerji kaynakları yetersizdir. Kurulması, yakıtı, sökümü söylenenlere göre çok düşüktür. Bence en önemlisi bacası yoktur. Yani havayı, çevreyi kirletmez. Petrolden, doğalgazdan daha temizdir. Hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerde nükleer santraller vardır. Nükleer santral zorunludur. Rusya, abd, çin yeni nükleer santraller yapıyorlar. Türkiyede yapmalıdır. Rüzgar, güneş enerjisi için çok fazla masraf gidiyor. Bu enerjinin depolanması var mı bilmiyorum. Anlık kullanılmalı. Eğer ülke sırtını bu enerjiye dayamış olsa büyük miktarlarda ya da güneş ve rüzgarın yokluğu sırasında enerji ihtiyacını karşılayabilcek düzeyde enerji depolamak mecbutiyetindedir. Varsayalım ki öyle bir şey olsun. Bataryalar bile 4-5 sene gidiyor. Kısaca çok maliyet getirir. Bana kalırsa Atom bombamız bile olmalı): Son olarak Türkiye nükleer enerji üretebilecek yeteneğe sahip değil. Hem olsa bile sadece enerji üretebilir. Yakıt üretemez. Böylece atık olmaz. Türkiye çok düzensiz bir ülke. Sınav sonuçlarını bile doğru dürüst yayınlayamıyor. Önümüzdeki yıllarda nükleer enerji üretmek için temizlikçisine kadar insan eğitmeli ve eğittikleri dışındakileri bu alanda kullanmamalı. Benim nükleer konusunda düşüncelerim böyle. |
11-01-2007, 13:44 | #68 |
Ağaç Dostu
|
sonunu bekleyiniz
Nükleer Santral Gerekli (mi?) Think Quest Team'in hazırladığı, enerjiye ilişkin bütün konuların tartışıldığı "Energy Matters" adlı internet sitesinde söze şöyle bir senaryo ile başlanıyor. Bir sabah günün ilk ışıkları ile uyanıyorsunuz ve evin iyice soğuduğunu hissediyorsunuz. Kaloriferin çalışmadığı anlaşılıyor.. Buzdolabının kapısını açıyorsunuz. Işığının yanmadığını ve yiyeceklerin bozulmaya başladığını fark ediyorsunuz. "Arızalandı mı acaba ?" diye düşünüyorsunuz.. Kapıcının zile basıp kaç ekmek alacağını sorması gerekirdi. Yoksa zil de mi çalmıyor diye merak ederken elektriklerin kesildiğini anlıyorsunuz. Demek ki zili kimse çalamadı !. Elektrik arızasını bildirmek için telefona sarılıyorsunuz. Hiç ses yok !. O da çalışmıyor. Anlaşılan santralın da enerjisi kesilmiş.. Arabanıza binip işe gitmek istiyorsunuz. Araba da çalışmıyor. Çünkü benzini yok.. 100 m ilerdeki benzin istasyonuna elinizde bidonla gidiyorsunuz.Fakat o da ne ! kocaman bir yazı var: "Benzin satamıyoruz. Pompaları çalıştıracak elektrik de yok, satacak benzin de yok. Çünkü artık hepsi bitti !" Bana göre ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsanız, o kadar özgürsünüzdür. Enerji kaynaklarını iki ana gruba ayırmak mümkün : 1-.Kömür, petrol, doğalgaz, uranyum gibi kaynak sorunu olan fosil veya madensel “sınırlı kaynaklar” 2-.Su, rüzgar, güneş ya da bitkisel kökenli, yani kaynak sorunu olmayan dönüşümlü ve “sınırsız kaynaklar” Fosil yakıtlardan dönüşüm ve iş eldesi sırasında bir yandan CO2, CO, NO2, H20, S02 gibi gaz atıklar, buhar, is ve küller açığa çıkar. Nükleer yakıtlardan ise radyasyon yayan kanserojen atıklar.. İkinci grup kaynakların atıkları, ya ihmal edilecek kadar küçüktür ya da toksik etkisi olmayan ve genellikle sera gazı doğurmayacak özelliktedir kaynaklar". Bunlara "alternatif" veya "yenilenebilir" temiz kaynaklar da diyoruz.." Atmosfere yolladığımız atıkların, yoğunluk kazandığında dünyayı örten bir sera naylonu ya da camı gibi işlev gördüğünü ve bu "sera etkisi" dediğimiz, SO2 , NO2 ve CO2 gibi atıkların yol açtığı etki sonucu havaların ısınmaya başladığını duymayan kalmamıştır sanırım. 16 yıl önce imzalanan uluslararası anlaşmalarla, küresel sera gazı yoğunluğunun tehlikesiz düzeyde tutulması denetlenmeye başlamıştır.. "Yapılan araştırmalarda sera etkisinin oluşmasında % 46 enerji biçimleri, % 24 sanayi, % 18 orman yangınları, % 9 tarım, % 3 de diğer kaynakların etkisi saptanmıştır." Fosil yakıtlar atmosfere en çok zarar veren enerji kaynaklarıdır. Yaklaşık olarak yılda toplam 25 milyar ton CO2, CO, SO, NOx, O2, is ve kül çıkarmaktadırlar. Bu maddeler önce hava kirliliğine sonra asit yağmurlarına ve asit dumanına sebep olur. CO Karbon Monoksit Kalp hastalığı, çarpıntı, Metabolizmaya etki SOx Kükürt türevleri Akut nefes darlığı NOx Sodyum türevleri Kronik nefes darlığı, bronşit xO2 Oksitler Akut astım ve allerjik nefes hastalıkları Hirdokarbonlar Kanser PbxOx Duman ve Kurşun Doku tahribatı, Alyuvar Kanseri, Kemik İliği Kanseri Üzücüdür ki artık çocuklarımızın kan hücrelerinde görülen kurşun miktarı, benzindeki kurşun oranına yaklaşmıştır. Uzun süreli teneffüs edilen benzin buharı beyin üzerinde tahribat yapmaktadır. Tüm sağlık harcamalarının yaklaşık % 10 luk kısmı sadece hava kirliliğinden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. "2 milyon yıl önce yaşanan buzul çağından günümüze kadar, yerküre sıcaklığının 3 derece arttığı ve bu artışın orantılı olarak önemli bölümü olan 0.5 derecenin son 50 yılda gerçekleştiği saptanmıştır. Son 130 yılın en sıcak 7 yılı, son 11 yıl içinde yaşanmıştır" diyor Doçent Dr.Türkan GÖKSAL Kolaylıkla farkına varacağınız gibi, artan sıcaklıkla çoğalan klima sayısı, sadece bireysel ve geçici bir çözümdür. Hatta klimanız enerjisini fosil yakıtlardan elde ediyorsa onu da suçlular listesine dahil edebiliriz. Henüz önlenemeyen bu sıcaklık artışı sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğinde olacaklar ise şunlardır. 1. CO2 yoğunluğunun 1850 yılı değerlerine göre iki kat artması halinde dünyada ortalama sıcaklık 2.5.derece daha artacak. 2. Ada ve deltalar suya gömülecek. 3. Yarı kurak iklim bölgeleri çölleşecek. 4. Yer altı su rezervleri aşırı tuzlanacak. 5. Toprak neminin çekilmesi ve erozyon sonucu tarım toprağı kaybolacak. 6. Ekstrem iklim olaylarında artış görülecek. 7. Her gün artan orman yangınları olacak. 8. Tropik hastalıkların gittikçe kuzeye doğru yayıldığı gözlenecek. ( AIDS gibi ) 9. Sıcaklığın ve tuz yoğunluğunun artışı yüzünden denizlerde sirkülasyon azalması görülecek. 10. Biyolojik çeşitlilikte de büyük azalma olacak. 22.yüzyılda %10-50 arası azalma ihtimali var. 11. Ekolojik sistemlerde istikrarın göstergesi olan böcek türleri de azalacak.. |
11-01-2007, 13:51 | #69 |
Ağaç Dostu
|
nükleere devam
Bu senaryonun güncel işaretleri olan; "orta enlemlerde son 50 yıl içinde artan rüzgar hızı, ve % 5 artan yağışlar ile deniz seviyesinin yaklaşık 10 cm yükselmesi;" tehlike çanlarından gelen seslerdir.. "Doğayı cezalandırırsanız doğa da sizi cezalandırır. TEDAŞ'ın üst düzey yetkilileri bu iklim değişikliğinin bize ilk etkisini bakın nasıl dile getiriyorlar : "İklim koşulları son yıllardaki gibi sürerse, ülkemizde klima kullanımı için her yıl 540 milyon kWh ilave enerji talebinin ortaya çıkması beklenmektedir". Bu rakam; global etkinin sonuçlarından küçük ölçekte sadece "bir" tanesidir ve evlerdeki toplam tüketimin % 4 artması demektir. Sera etkisini ne kadar ciddiye almamız gerektiği, sanırım bu rakamsal boyutu ile teknokratlarımızın hayli dikkati çekmiştir..Veya kulaklarını tıkayıp “az bilmek az sorumluluk demektir.” diye düşünmeye devam edebilirler. Günümüzün yıllık tüketiminden yola çıktığımızda dünya enerjisinin % 40'ını temin eden fosil yakıtlardan "petrolün 42, doğal gazın 62 ve kömürün 224 yıl içinde tükenmeye başlayacağı bilinmektedir." Bu yüzden orta vadede petrol fiyatının sürekli artması ile bir ekonomik krizin doğma tehlikesi gün geçtikçe artmaktadır. Bu politik gerginlikler her an enerji savaşlarına yol açabilecektir. Bu ihtimalin en kuvvetli delili olarak, 1991 de Nato ittifakı yeni stratejisini şöyle belirlemiştir; "Gelecekteki görevimiz; dünya çapındaki hammadde kaynaklarından yararlanmanın emniyet altına alınmasıdır !.." Yaşamak enerji kullanmak demektir. Bunun sonucu yaşamak enerjiyi akıllıca kullanmak olmalıdır.Boşa harcanan,gereksiz kaynak israfına yol açan, veya rizikosu faydasından yüksek enerji kullanım biçimleri akıllıca kullanım olmaz. Öleceğini bilerek hız yapmak,biteceğini bilerek petrol veya doğalgaz bağımlısı olmak,tehlikelerini görerek nükleer enerji yanlısı olmak arasında mantalite farkı yoktur. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere, kaynakları aşırı derecede tüketen, çevre kalitesini bozan, uzun dönemde pahalı, verimsiz teknolojileri satarak, bu ülkelerin sınırlı ekonomilerini ve çevresel kalitelerini olumsuz yönde etkileyebilecek girişimler içindedirler. Türkiye 70 yılda 80 milyar dolar borçlanmış ve bu yükün altında ezilirken, yanlış teknoloji seçimleri, yanlış öngörüler ve yatırım kararları ile altına girmeye hazırlandığımız bu yeni yükün, ekonomik köleliğimizin fermanı olacağını görmemek mümkün müdür ?..Bu tablo;"Ülkemizde enerji krizi mi yoksa yönetim krizi mi var? " sorusunu akla getirmektedir.. "1974 de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) hazırladığı rapora göre 2000 yılında 4500 adet olacağı varsayılan nükleer santrallerin sayısı, yapımı devam edenleri de katarak ancak 465 adede ulaşabilmiştir. On kat yanılgının arkasında, ekonomik olarak tam bir başarısızlık, normal işletme sırasında bile çevreye sızan ve çalışanlara zarar veren radyasyon, uranyum işletmeciliğinin sorunları, atıkların ne olacağı konusunun hala belirsiz oluşu, katlanan maliyetler ve hesaplanamayan kazalar yatmaktadır. En önemli direncin ise gelişen yurttaşlık bilinci ve alternatif kaynakların keşfedilen gücünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.. " "Şu an çalışan santrallerin. 109'u ABD'de. Bu santrallerin çoğu 20 yaşın üzerindedir ve bir kısmı, ömrü dolmadan kapatılmaktadır. 1978'den bu yana ABD'de 100'ün üzerinde santral projesi iptal edildi. Kanada 1975'ten bu yana sipariş vermedi. Geçen yıllarda, güvenli çalıştırılamadığı nedeniyle mevcut santrallerinin üçte birini kapattı. Almanya ve İsveç, nükleer enerji santrallerini giderek tasfiye kararı aldı. Fransa nükleer enerji programını 10 yıllığına askıya aldı. Avrupa Birliği'nin 15 üyesinden 7'si nükleer enerjiye bu güne kadar hiç yatırım yapmadı. Özellikle son dört beş yıl içinde çevre bilincinin gittikçe arttığı saptanan Almanya'da 2000 yılında yapılan bir kamuoyu anketinde, katılanların % 85 'i nükleer enerjiyi "tehlikeli" olarak nitelemiştir. Sanırım ülkemizde benzer bir anket yapılsa farklı sonuç alınmaz.. Peki alternatif temiz enerji kaynaklarının artıkları ve atıkları ile "yaşamsal sorun" taşıdığına dair bu güne kadar en ufak bir haber duydunuz mu ?.. Başınız ağrıyorsa aspirin alır ya da iyi bir uyku çeker sorunu ortadan kaldırırsınız. Ama bir organ kaybı söz konusu olmuş ise artık geri dönüşüm olanağı yoktur. Nükleer konusunda; yaşanan kazalar, onarılmaz sonuçlar ve gelecekteki muhtemel dönüşümsüz kayıplar yüzünden bütün dünyanın ağız birliği etmişçesine endişe taşıması bundandır. Bir nükleer santralın sökülmesinin, yapımından daha pahalıya mal olduğunu da muhakkak biliyorsunuz. Vazgeçmenin bedeli bile kaldırılabilecek mali boyutta değildir. Peki nükleer enerji kaynağı uranyum rezervinin ne miktarda olduğunu biliyor muyuz ? Türkiye'nin tahminen 9.000 ton rezervinin, 6 santrale ancak 10-12 yıl yetebileceğini, sonra dışa bağımlılığın mukadder olduğunu düşünüyor muyuz ?. Dünya rezervinin % 20 sinin bulunduğu Avustralya'nın çevresel kaygılarla bunu kullandırmayacağını ve bu yüzden dünyaya en çok 50 yıl yetecek uranyumda önümüzdeki yıllarda aşırı derecede fiyat artışı beklendiğini biliyor muyuz ? Düzenleyen Mine Pakkaner : 12-01-2007 saat 00:09 Neden: vurgu-paragraf |
18-01-2007, 01:02 | #70 |
agaclar.net
|
Madem nükleer santral dünyayı zehirliyor, biz de zehirlenelim
AKP'li Can: Madem nükleer santral dünyayı zehirliyor, biz de zehirlenelim AK Parti Sinop Milletvekili Cahit Can, nükleer enerji santralinin Sinop’ta kurulmasını isteyerek, "Nükleer santraller madem zehirliyor, dünya zehirleniyor, bırakın biraz da biz zehirlenelim" dedi. TBMM Çevre Komisyonunda görüşülen, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, milletvekilleri görüşlerini dile getirdi. Cahit Can, nükleer santrallere karşı çıkılmasına rağmen basında, "Nükleer santral geleceğimiz" ve "Bu işte geciktiniz" şeklinde haberler yayınlandığını anımsattı. "Sinop’a nükleer enerji santrali kurulmasını protesto edenleri kimler finanse ediyor?" diye soran Can, CHP’nin bu kişileri desteklediğini öne sürdü. "KİMSE NUMUNEYİ KÖTÜ YAPMAZ" Can, nükleer santralin ilk kez yapılacak olması nedeniyle yapımında daha titiz çalışılacağını ifade ederek, "Bu santral, bu işin numunesi olacak. Hiç kimse de numuneyi kötü yapmaz" diye konuştu. Nükleer enerji Sinop’ta kurulması halinde enerjinin Sinop’ta evlere bedava verilmesini isteyen Cahit Can, "Bunu Sinop halkı için istiyorum. Madem orada kurulacak, oranın halkına da bir faydası olsun" dedi. Can, "Dünyada halen inşaat halinde 110 tane nükleer santral var. Bu santrallerin, insanları ve çevreyi zehirlediği söyleniyor. Nükleer santraller madem zehirliyor, dünya zehirleniyor, bırakın biraz da biz zehirlenelim" diye konuştu. "NEDEN SİNOP GÜNDEME GETİRİLİYOR?" AK Parti Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil, daha önce Akkuyu’da nükleer santral kurulması için karar alınmasına ve proje hazırlanmasına rağmen, neden Sinop’un gündeme getirildiğini sordu. Milletvekilleri de Cahit Can’a takılarak, "Cahit Bey çok istiyor Sinop’a kurulmasını" dedi. AK Parti Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu da Akkuyu yerine neden Sinop’un tercih edildiğini öğrenmek istedi. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin hepsinde nükleer santral bulunduğunu belirten Eyiceoğlu, "O ülkeler santral için soğutmayı Karadeniz’de yapıyor. Biz de santrali Sinop’a yaparsak, soğutmayı Karadeniz’de yapacağız. Böylece Karadeniz’i alev gölüne mi çevirmek istiyoruz? Neden Akdeniz’i düşünmüyoruz?" diye sordu. Eyiceoğlu, Fransa’nın, nükleer santralleri protesto eden Greenpeace üyelerini desteklemesine rağmen, bu ülkede bir bir çok nükleer santral bulunduğunu kaydetti. Kaynak |
18-01-2007, 01:05 | #71 |
agaclar.net
|
Nükleer santral kurulması Komisyon'da kabul edildi
Nükleer santral kurulması Komisyon'da kabul edildi TBMM Çevre Komisyonunda, nükleer güç santrallerinin kurulmasına imkan sağlayan tasarı benimsendi. Komisyon üyelerinin sorularını cevaplandıran Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, "Neden bu iş için geç kalındı?" diye sorulduğunu ifade ederek, bazı yatırımların hassasiyeti olduğunu söyledi. Gümüş çıkarılırken siyanür kullanılmasına rağmen, altın çıkarılırken siyanür kullanıldığı zaman "herkesin ayaklandığını" ifade eden Güler, "Komşularımızda nükleer santraller kuruluyor, kıyılarımıza nükleer enerjiyle çalışan gemiler geliyor ses çıkmıyor ama nükleer santral denilince herkes ayaklanıyor" dedi. "Biz bu işe neşter vurmaya kararlıyız, inşallah da yapacağız" diyen Güler, geçmişte bu işin, bazı siyasetçiler tarafından desteklendiğini kaydetti. Güler, "Çok kararlıyız. Bu işi yapmak zorundayız. Tercih değil mecburiyet meselesi. Bunun için gücümüz de paramız da var. Nükleer enerji, aynı zamanda çevre dostudur. Çocuklarımız, torunlarımız bu ülkede yaşayacak, bir yere kaçacak değiliz. Nükleer güç santrali kurulmasında en son teknoloji kullanılacak. Her şey Çernobil ile karıştırılıyor. Çernobil, bir silah fabrikasıdır. Elma ile armut karıştırılıyor" diye konuştu. "TERÖR VE SALDIRILARIN TEMEL HEDEFİ..." TEMA Vakfı Genel Müdürü Uygar Özesmi, nükleer enerji için harcanacak yatırımın, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerjiye aktarılması gerektiğini savundu. Greenpeace Akdeniz Sözcüsü Hilal Atıcı, Türkiye’de nükleer güç santralinin kurulmasının, Ortadoğu’nun 50 yıllık geleceğini etkileyeceğini savundu. Türkiye’nin ardından Mısır ve Yemen’de nükleer santral kurulmaya başlanabileceğini belirten Atıcı, nükleer santrallerin, terör ve askeri saldırıların temel hedefi olduğuna dikkati çekti. Nükleer santral siparişlerinin 1990 yılından itibaren azaldığını ve birkaç ülke haricinde nükleer santral kurulma siparişi bulunmadığını belirten Atıcı, "Türkiye, ölmek üzere olan bir endüstrinin can simidi mi olacak?" dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, nükleer silahların, nükleer santral bulunan ülkelerde yapılmadığına dikkati çekerek, "Nükleer silah yapılması için santrale gerek yok. Nükleer silah yapan ülkelerin nükleer santrali yok. Konuyu Ortadoğu ile ilişkilendirmemek lazım" dedi. "ATIK İÇİNDE KIYMETLİ MADDELER VAR" TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu da nükleer santralin kaza riskinin, 10 üzerinden eksi 5 olduğunu, santralin, büyük kaza riski eksi 8’lerde olan bir teknolojiyle kurulacağını söyledi. Dünyada radyolojik sonuç doğuran tek kazanın Çernobil olduğunu belirten Çakıroğlu, meydana gelen 14 nükleer kazanın hiçbirinin çevreye zarar vermediğini savundu. Nükleer güç santrallerinin ömrünün 60 yıl olduğunu ve bazı parçalarının değiştirilmesiyle kullanım ömrünün 100 yıla çıkarılabildiğini belirten Çakıroğlu, ömrü tamamlanan santralin sökülmesi sonucunda, kurulu bulunduğu alanın yeşil alana çevrilebildiğini bildirdi. TAEK Başkanı Çakıroğlu, şunları söyledi: "Bir santralin kurulması, en az 5 yıl sürüyor. Faaliyete geçtikten 2 yıl sonra atık oluşmaya başlıyor. Çıkan bu sıcak atıklar, en az 15 yıl havuzda bekletiliyor. Şimdiye kadar dünyada nükleer atıkları yeryüzüne gömen bir ülke yok. Türkiye’de bugün bir santral kurulmak istense, 2029 yılına kadar atık oluşmayacak. Atık içinde kıymetli maddeler var. Japonya’da atıkların ülke dışına çıkarılması yasaklandı. Rusya Büyükelçiliğinin, atıkları alma konusunda talebi var. Atıkları, kuru saklayacak depolar geliştiriliyor. 50 yıllık atık, bir futbol sahası büyüklüğündeki depoda saklanabilir." TBMM Çevre Komisyonundaki görüşmelerin tamamlanmasının ardından, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı benimsendi. Kaynak |
18-01-2007, 06:33 | #72 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Sanırım nükleer santralle birlikte turizm oluyor ama bu santralleri halkın bilinç düzeyinden uzak tutmak için bir sürü reklam ve yönlendirme gerekiyor. |
|
18-01-2007, 11:44 | #73 |
Ağaç Dostu
|
Olaya bir de yatırım ve verim değerleri açısından bakalım. Bu günkü koşullarda en pahalı elektriği nükleer santraller üretiyor. En pahalı santral yatırımı yine nükleer olanı. Bir Alman Milletvekili Hans Josef FELL yatırım bedellerinde başka bir boyuta dikkatimizi çekiyor : "Son hatalarımızdan olan bir nükleer santral, 1 milyar mark bedelle başladı ve 5 milyar marka çıktı. Sakın ilk sunulan fiyatlara aldanmayın" diyor. Çifte standart kaygısı taşımayan bazı yabancıların ağzından böyle çarpıcı gerçekler de dile gelmekte.. Diyelim ki bu büyüklükte beş santral yaptık ve çıplak maliyet 30 milyar dolar. İş bitti mi sanıyoruz ? Güvenlik, personel eğitimi, teknik araştırma merkezleri, ara depolar vs. için ne gerektiğini mutlaka biliyorsunuz: 40 milyar dolar daha !.. Nükleer santrale yatırım yaparak Türkiye ekonomisini ve sanayiini kurtaracağız derken batırmanın en kestirme yolunu bulmuş olmaz mıyız dersiniz ?.. Nükleer Fizikçi Prof.Dr. Hayrettin KILIÇ'ın aktardığına göre; ABD'de; (NRC) resmi kayıtlarında, ülke içinde 169 nükleer kaza nedeni ile 78 den bu yana yüzün üstünde projenin iptal edildiği yazıyor. Japonya'da 20 önemli kaza, 92'ye kadar Rusya'da 205, İngiltere'de 17 ciddi kaza rapor edilmiştir. Yarı ömrü 25 bin yıl olan plutonyumun yer altı sularına karışmama güvencesi bulunamadığından; ABD, İngiltere ve Kanada'nın milyarlarca dolar harcadığı nükleer "atık mezarları" kullanılamıyor. Bazı kez emsal diye sunulan Japonya bile 95, 97 ve son olarak 99'da Tokai tesislerinde; 7 şiddetindeki Çernobil'e göre 5 şiddetinde olan ölümcül kazalar yüzünden yeni yapımları askıya aldı. Çevrede radyasyon oranı normalin 15.000 katına çıktı. 10 km lik bölge yasak alan ilan edildi.. Nükleer santraller, israfa alışmış, ve yarını düşünmeyen bir haylaza verilen bol harçlığa benziyor. Onun yoldan çıkması için bundan daha büyük bir kötülük yapılamaz. 1986 da patlayarak dünya gündemine bomba gibi düşen santralin Rusya'ya maddi olarak kaça mal olduğunu bir yana bırakıp, insan hayatını nasıl etkilediğini sıralayalım derim. Belki de başka söze gerek kalmayacak !. 1. Rakamlar, bizdekine benzer malum nedenlerle bir türlü resmiyet kazanamadığından, patlamadan ötürü ölü sayısının 15 ila 30 bin kişi arasında olduğu tahmin ediliyor 2. Bağışıklık sistemi çöktüğünden, normal hastalıklar bile ölümcül olmaya başladı ve ilk defa Ukrayna'da "ölüm" oranı "doğum" oranını aştı. Yani nüfus azalmaya başladı. 3. Rusya'da bu kaza sonucu etkilenen 3 milyon çocuğun tedavisi sürüyor. 4. Kazadan sonra temizlik ve beton lahit işlerinde çalışan 600 bin kişi radyasyondan etkilendi. 5. Tiroid kanserine yakalanma riski % 10 arttı. 6. Kazayı çocukluğunda yaşayan 1400 gencin tiroid bezi alındı. 7. 2.5 milyon hektar tarımsal alan kullanılamaz halde ve 3.5 milyon kişi halen bu topraklarda yaşıyor. 8. Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna'da % 230, Belarus'ta % 180 arttı. 9. 380 bin çocukta kan kanseri, troid sorunları ve anemi saptandı. 10. 7.1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşayacağı bekleniyor.. |
19-01-2007, 13:48 | #74 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
22-01-2007, 18:08 | #75 |
Ağaç Dostu
|
Türkiye, Avrupa ülkelerine göre rüzgar enerjisi potansiyeli en ümit verici ülke olarak görülüyor. Ülkemizin doğal rüzgar potansiyeli yıllık 10.000 MW olarak hesaplanıyor.. Sağlıklı ölçümlerin çoğalması ile yeni potansiyellerin ekleneceği tahmin ediliyor."İlk etapta kolaylıkla işletmeye alınabilir rüzgar potansiyeli 5000 MW civarında olup, bu kurulu güçle günde ortalama 35.000 MW elektrik üreterek, yaklaşık 3.5 milyon evin, diğer bir hesapla ülke nüfusunun dörtte birine yakın 14 milyon kişinin elektrik ihtiyacını karşılamak olanaklıdır." Türkiye'de de ev ısıtması ihtiyacının ise % 30'u gibi çok büyük bir bölümü yine jeotermal kaynaklardan karşılanabilir. Bu ısı kaynağı, yılda 9.3 milyar dolarlık 30 milyon ton Fuel-Oil ya da 30 milyar m3 doğalgaz eşdeğeridir. Güneşten dünyaya radyasyon yani ışıma yolu ile gelen enerji, yeryüzünde bir yılda tüketilenin 10.000 katıdır. Pratik olarak, yeryüzüne ulaşan güneş ışığının m2 ye 1000 Watt değerinde düştüğü kabul edilir. Yapılan ölçümlere göre ülkemizin % 63'ünde 10 ay, %17'sinde ise bir yıl boyunca güneş enerjisinden yararlanmak mümkündür. Gelişmiş ülkelerde hatlarda kayıp oranı en fazla % 8 ile 10 arasındadır.. Güzel bir benzetme ile "delikli kovayla su taşıma örneği" olan; % 25'e varan kayıplara yol açan nakil hatlarımızı ıslah etsek, % 10 kaçak kullanımın önüne geçebilsek çok daha kestirmeden gitmiş olacağız. Yeni yapılan konutlar ve fabrikalarda izolasyon ve tasarruf kurallarına uyabilsek ve de diğer enerji üretme yöntemlerine eğilebilsek, nükleer tehlikesine de fosil yakıt atıklarına da katlanmak zorunda kalmadan enerji sorunlarını çözebileceğiz.. Ülke genelinde dört milyonu aşkın sokak lambası varmış. Tasarruf gösterisi adı altında tüm sokak lambalarının yarısının söndürülmesi ile toplam tüketimin ancak % 1.25'i kadar tasarruf sağlayabileceğimizi TEDAŞ genel müdürü itiraf ediyor. Bu alaca karanlık yüzünden çukura düşenler, çoğalan kazalar ve yavaşlayan yaşam temposunun ülkeye ne kaybettireceğini iyi hesap etmek gerekiyor. Milleti canından bezdirecek tedbirler yerine, gerekenin 2 ila üç katı enerji kullanarak üretim yapan ve tüm elektriğin % 60'ını tüketen sanayiye yönelsek toplam enerjinin % 20 si kadar tasarruf yapmamız çok mümkün. "Flamanlı geleneksel ampuller yerine kompakt floresan kullanarak % 75-80'e varan tasarruf sağlama olanağı vardır. Geleneksel ampullere göre 15-20 misli daha pahalı, ama 8-10 misli daha uzun ömürlü olan bu ampuller, sağladıkları; sökme takmadan doğan işgücü ve enerji tasarrufu ile 8-12 ay arasında amortisman sağlamaktadır. Yapılan hesaplamalar ampulün 8-10 bin saatlik ömrü boyunca yaklaşık 20 dolarlık bir tasarrufun sağlandığını göstermiştir. Benzer biçimde, enerji etkin çalışan buzdolaplarında % 66, derin dondurucularda % 58, kurutucularda % 23 tasarruf olanağı elde edilmiştir." "Tasarruflu ampulleri üretmek için kurulabilecek fabrika 7.5-10 milyon dolara mal olmaktadır. Basit bir hesaplama ile, üretilecek ampullerle, nerede ise bu yatırımın 600-700 misline yani, 6 milyar dolara mal olan iki nükleer santral üretimi kadar tasarruf sağlanabileceği görülecektir." "Binaların ısıtılmasında ve sıcak su elde etmekte kullanılan değişik yakıtların yakıldığı kazanlarda otomatik kontrol ünitelerinin kullanımı % 5-10 civarındadır. Bir çok binada kazanların durdurulup çalıştırılması ve sıcaklık değerlerinin ayarlanması kapıcıların insafına bırakılmış durumdadır. Yapılan deneysel ve bilimsel çalışmalarda, kapıcı tarafından el ile kumanda edilerek ısıtma sistemlerinin çalıştırılması yerine otomatik kontrol elemanları ile sistemlerin çalıştırılıp durdurulması durumunda iç ortamlarda daha konforlu ısınma ve % 35 oranında yakıt tasarrufu sağlandığı belirlenmiştir. Örnek olması açısından Ankara'da ve Berlin'de aynı büyüklükteki binaların ısıl enerji tüketimleri incelendiğinde Ankara'daki binanın Berlin'dekine göre 4.5 kat daha fazla enerji tükettiği belirlenmiştir. Yani Ankara'da bulunan 120 m2 lik bir konut ısınma için 150 dolar harcamada bulunurken Berlin'de bulunan aynı büyüklükteki bir konut 35 dolara ısınabilmektedir." Diyor yine Doçent Dr. Necdet ALTUNTOP ve Üniversite bünyesindeki uygulamalarından çarpıcı örnekler veriyor: "Üniversitemizde bugünkü fiyatlarla 500 - 550 milyar TL./yıl tasarruf sağlayan merkezi kontrollü ısıtma sistemimiz var. Bu sistemde aynı zamanda Türkiye'nin en iyi baca gazı arıtma sistemlerinden biri çalışmakta. Enerji geri kazanımı ve yakıt tasarrufu için yapılmış olan ünitelerimiz var. Alınan tedbirler ve uygulanan çalışmalarla 1997 de kampüste bulunan 58 binayı ısıtmak için 32 ton/gün fuel-oil kullanılırken, şu anda 70 binada 30 ton/gün fuel-oil kullanılıyor." |
24-01-2007, 13:02 | #76 |
Ağaç Dostu
|
Karşilaştirma
4.5.1. NÜKLEER SANTRAL 1000MW Kurulu güç 1- Yıllık verimi : 6570 saat ( %75 ) 2- Ömrü : 25-30 yıl 3- Yatırım maliyeti : 3-4 milyar dolar 4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 7.5 sent 5- Bakım Maliyeti : ........... 6- Tesisin kapladığı alan : yaklaşık 30 dönüm 7- Yaklaşık yapım süresi (Üretime geçene kadar) dört-beş yıldır. 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : .......... 9- Zararlı atık ve artıkları: Radyasyonlu atıklar 10-Yararlı yan işlevleri : .................................................. .. 11-1kWh için tükettiği su : 2.3 litre ( güneşe göre 1150 kat ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : 4.5.2. RÜZGAR SANTRALİ 1000 MW Kurulu güç 1- Yıllık verimi : 3285 saat ( % 37.5 ) 2- Ömrü : 20 yıl 3- Yatırım maliyeti : 1.1 milyar dolar 4- Üretim maliyeti (İşletme giderleri dahil) KWh : 0.01-0.10 sent. 5- Bakım maliyeti : Tesis ömrü boyunca yatırımın %4'ünü geçmez. 6- Tesisin kapladığı alan : 300 dönüm. ( Altı kullanılabilir. ) 7- Yaklaşık yapım süresi ( Üretime geçene kadar ) en çok 6 aydır . Bir yıl ön ölçüm yapılır. 8- Yatırımın geri dönüş ( Amortisman ) süresi : .......... 9- Zararlı atık ve artıkları: Yok 10-Yararlı yan işlevleri : İlk yapıldığında görsel çekim alanı 11-1kWh için tükettiği su : 0.004 litre ( güneşe göre 2 kat ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : Yok 4.5.3. GÜNEŞ SANTRALİ 1000 MW Kurulu güç 1- Yıllık verimi : 2190 saat ( % 25 ) 2- Ömrü : 50-60 yıl 3- Yatırım maliyeti : 6 milyar dolar 4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 0.0-0.4 sent 5- Bakım maliyeti : Tesis ömrü boyunca yatırımın % 1'ini geçmez. 6- Tesisin kapladığı alan : 3.000 dönüm. Bina ve çatı yüzeyi olarak değerlenebilir. 7- Yaklaşık yapım süresi (Üretime geçene kadar) en çok 3 aydır. 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : 15-20 yıl 9- Zararlı atık ve artıkları: Yok 10-Yararlı yan işlevleri : Panellerin gölgelik ve cephe elemanı olabilmesi 11-1kWh için tükettiği su : 0 - 0.002 litre ( 1 birim ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : Yok 4.5.4. JEOTERMAL SANTRAL 1000 MW kurulu güç 1- Yıllık verimi : 7300 saat ( % 83.3 ) 2- Ömrü : 25-30 yıl 3- Yatırım maliyeti : 2 milyar dolar 4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : sıfıra yakın 5- Bakım maliyeti : yatırımın %2'sini geçmez 6- Tesisin kapladığı alan : 20 dönüm 7- Yaklaşık yapım süresi Üretime geçene kadar) 1.5 yıl 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : 25 yıl 9- Zararlı atık ve artıkları: .................................................. .. 10-Yararlı yan işlevleri : bölgesel ısıtma, sağlık hizmetleri,sanayi ısıtması 11-1kWh için tükettiği su : ........ ( dönüşümlüdür ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : 4.5.6. HİDROELEKTRİK SANTRAL 1000 MW kurulu güç 1- Yıllık verimi : 5000 saat ( % 57 ) 2- Ömrü : santral 100-200 yıl, baraj ünitesi 50-100 yıl 3- Yatırım maliyeti : 1- 1.3 milyar dolar 4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 0.05 sent 5- Bakım maliyeti : .................. 6- Tesisin kapladığı alan : ......... 7- Yaklaşık yapım süresi Üretime geçene kadar ) 5-8 yıl 8- Yatırımın geri dönüş ( Amortisman ) süresi :10 -15 yıl 9- Zararlı atık ve artıkları: İlk yıllarda sera gazı 10-Yararlı yan işlevleri : Tarımsal sulama ve taşkın kontrol olanağı 11-1kWh için tükettiği su : ................( dönüşümlüdür ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : yok 4.5.7. PETROLE DAYALI TERMİK SANTRAL 1000 MW kurulu güç 1- Yıllık verimi : ............................. 2- Ömrü : ............................. 3- Yatırım maliyeti : 2 milyar dolar 4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 3-7.9 sent 5- Bakım maliyeti : .................. 6- Tesisin kapladığı alan : ......... 7- Yaklaşık yapım süresi Üretime geçene kadar ) ............... 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ........... 9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx 10-Yararlı yan işlevleri : .................................................. .. 11-1kWh için tükettiği su : 1.6 litre ( güneşe göre 80 kat ) 12-1kWh için tükettiği yakıt :........... 4.5.8. KÖMÜR SANTRALİ 1000 MW kurulu güç 1- Yıllık verimi : 6570 saat ( % 75 ) 2- Ömrü : 30 yıl 3- Yatırım maliyeti : 0.7-1.4 (ithal kömür) 1.6 (linyit) milyar dolar 4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 2.5 (linyit) -3.5 (ithal kömür) sent 5- Bakım maliyeti : yatırımın %5'ini geçmez 6- Tesisin kapladığı alan : ......... 7- Yaklaşık yapım süresi Üretime geçene kadar) 4-5 sene 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ........... 9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx,kül 10-Yararlı yan işlevleri : Buhar üretimi 11-1kWh için tükettiği su : 1.9 litre ( güneşe göre 950 kat ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : 0.380 kg kömür 4.5.9. DOĞALGAZ SANTRALİ 1000 MW kurulu güç 1- Yıllık verimi : 7000 saat ( % 80 ) 2- Ömrü : 20-30 yıl 3- Yatırım maliyeti : 0.40-0.70 milyar dolar. 4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 3,4 - 5 sent 5- Bakım maliyeti : 0.04 sent/kwh 6- Tesisin kapladığı alan : 400 dönüm 7- Yaklaşık yapım süresi Üretime geçene kadar) 2,5-3 yıl 8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ........... 9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx az miktarlarda 10-Yararlı yan işlevleri :buhar elde ediliyor 11-1kWh için tükettiği su : 0.0024 litre ( güneşe göre1.2 kat ) 12-1kWh için tükettiği yakıt : 0.193 m3 doğal gaz ( Boş bırakılan bölümler, henüz sağlıklı done bulunamamış olan bilgilerdir. Yeni bilgilere ulaşıldıkça tamamlanacaktır.) |
26-01-2007, 16:59 | #77 |
Ağaç Dostu
|
Tasarruf Örnekleri: Metal yüzeyli güneş duvarı – Binaların güney cepheleri alüminyum veya çelik plakalarla kaplanır. Baca sistemi ile dış iç sıcaklık 40-50 dereceye çıkabilir.Çevreye hiçbir zararı olmayan basit ve ekonomik bir yöntemdir.Amerika da ısıtma sezonu boyunca 10-60 dolar /m² enerji tasarrufu sağlanabildiği hesaplanmış. Konutların dışında, Tarımsal ve endüstriyel kurutma alanlarında başarı ile uygulanıyor. Cam yüzeyli güneş duvarı- Yapıların güneye bakan duvarları bir boşluk bırakarak camla örtüldüğünde,trombe duvarı denilen güneş bacası oluşur.Bu sistemler enerjinin en çok tüketildiği ısıtma sisteminde % 73 civarında bir enerji tasarrufu sağlar. Erciyes Üniversitesinde 8.5 m yüksekliğinde 1500 m² lik spor salonu 320 m² lik havalı kolektör ile yeterli düzeyde ısıtılmaktadır. Yine Erciyes Üniversitesinde 1996 yılında işletmeye alınan ve halen çalışmakta olan iki katlı, havalı güneş kolektörleri ile ısıtılan ve laboratuar olarak kullanılan bir güneşevi daha vardır. Binanın % 85 oranında güneş enerjisi ile ısındığı tesbit edilmiştir. Isı pompası- Yurtdışında 15-20 yıldır kullanılan ve düşük enerji ile doğada bulunan sıcaklığı kullanarak yaşam konforu elde etmemize yarayan bir enerji dönüşüm cihazıdır. Erciyes Üniversitesi!nde 1000 m² lik yerin ısıtılmasında su kaynaklı ısı pompası kullanıyorlar. Isı pompası ile elde ettiğiniz enerji için kullandığınızı yalnızca % 33 ü kadar enerji harcarsınız diğer enerji % 67 çevreden alınır.Isıtma ve soğutma için gereken enerjiyi 1/3 e indirir. Yerin altı her zaman 15 derecededir. Kurulacak iki depo ve birbirine sıvı transferi ile bu sıvının binada dolaştırılıp yazın dışarısı 30 derece iken içerinin 15 dereceye kadar düşürülmesi veya kışın dışarısı 2-3 derece iken yine 15 dereceye yükseltilmesi mantığı ile çalışan bir sistem. Ayrıca bu ısı pompasını güneş veya rüzgar enerjili bir elektrik kaynağı ile beslemeniz durumunda kendi içinde kendine yeten bir enerji kaynağı kurmanız mümkün.Alman Parlamento binası bu sistemle ısınıp soğutuluyor. Ahşap Konut Sistemi-Amerika'da ahşap yapı sanayi bizim ahşap yapı inşaasını terk ettiğimiz senelerden günümüze kadar inanılmaz bir gelişme göstererek, 1.5 milyon çalışanı ve 32 milyar dolarlık maaş bordrosu ile Amerika'nın ilk ondaki iş kolları içinde yerini senelerdir koruyarak geldi. Türkiye’de, dışa ödenen enerji bedellerinin toplamından daha yüksek yıllık harcama yoktur. Yapılarımızın doğru projelendirilmesi ve konut sisteminde ahşap karkas sisteme geçmemiz halinde sadece bu alanda yapılacak tasarrufun, yılda 5 ila 10 milyar $ aralığında olabileceğini, yani İMF’den yalvar yakar istediğimiz miktarlar kadar parayı, doğru planlama ile her yıl tasarruf edebileceğimizi biliyor muydunuz Üretim sanayinde malzeme üretiminde gerekli olan enerji giderlerini gözden geçirelim: 1 ton üretim için: makina halısı 12.27 milyon BTU, çelik 26.67 milyon BTU, alüminyum 32.milyon BTU, beton 86.31milyon BTU, tuğla 175.22 milyon BTU, kontrplak 6.00 milyon BTU, ahşap I-joist 4.14 milyon BTU, ahsap kereste 2.91milyon BTU. Yukarıdaki üretim enerji gider değerleri neden ahşabın yapı malzemesi olarak batı ülkelerinde tercih edildiğini göstermektedir. "Sosyal maliyet,elektrik faturalarına hiç yansımayan bir maliyettir..Yani elektrik üretimi uğruna katlanılan seller, kasırgalar, hastalıklar, çevre kirliliği, kanser, ve diğer hastalıklardan, yükselen sıcaklıktan, soluk alınamayan havadan, asit yağmurlarından zarar gören; insan, hayvan ve bitki örtüsünün uğradığı zararın finansal karşılığı.. Bu bedel daima hesap dışı tutulmuş, adeta unutturulmak istenmiştir." Elimizdeki kaynakların akıllıca kullanımı ile, tek güçlü seçenek sanılan nükleer enerjiye hiçbir zaman ihtiyacımız olmayacaktır. Ülkeyi enerji darboğazında ve çaresizliğinde göstermekten maksatlı bir zevk alan bakanların ve bürokratlarının varlığına dikkati çeken kişileri, yıllardır "vatan haini" ilan edenler, son tutuklamalardan sonra sanırım şapkalarını önlerine koyup yeniden düşünme gereksinimi duymuşlardır. Çoğumuzun çevreci içeriğini bildiği ya da ismini duyduğu ünlü Kızılderili şef SEATLE şunları söylüyor: "Gökyüzünü, yerin sıcağını nasıl alıp satabilirsiniz ? Havanın serinliği, suyun şırıltısı bize ait değilse, onları nasıl satabiliriz?... Beyaz adam için her toprak parçası birdir. Çünkü o topraktan ihtiyacını çekip alan bir yabancıdır. Çünkü toprak onun kız kardeşi değil düşmanıdır. İşi bitince çekip gider !....... Anası olan toprağı ve babası olan gökyüzünü, koyun sürüsü ya da renkli boncuklar gibi alıp satmak ister. Beyaz adamın açlığı, toprağı yiyip bitirecek ve çöle çevirecektir....... Çocuklarınıza şunu öğretin ; Toprak anamızdır ve bize olan her şey toprağa da olur, toprağın çocuklarına da.. İnsan toprağa tükürüyorsa kendi üstüne tükürüyor demektir. Toprak insana değil insan toprağa aittir. Yatağını kirleten bir gün kendi kokusunda boğulur gider !..." |
14-11-2007, 12:59 | #78 | ||
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Alıntı:
|
||
28-11-2007, 11:10 | #79 |
agaclar.net
|
Nükleer Karşıtı Platform ve Siyaset (Ekoloji Kolektifi) 25 Kasım 2007 tarihinde Ankara'da dördüncü eşgüdüm toplantısı yapıldı. Nükleer yasanın geçmesinin ardından yeni bir döneme giren nükleer karşıtlığı süreci doğru değerlendirmek amacıyla ekoloji kolektifi de önümüzdeki döneme ilişkin değerlendirmesini yaptı. Önümüzdeki dönemde Nükleer karşıtı mücadelenin toplumsallaşma olanakları üzerine yapılan tartışmaların ardından, yeniden derlenmek için mücadele kararlılığı sergilendi. Eşgüdüm Toplantısında savunduğumuz ekseni de bu açıdan kamuoyu ile paylaşmanın değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan önümüzdeki dönemde Ekoloji Kolektifi, Yürütme kurulunda yer almadan Nükleer Karşıtı Platform mücadelesini yürütecek. Önümüzdeki dönemi ve geçmişi değerlendiren daha ayrıntılı bir değerlendirme aşağıda yer alıyor. İçi Beni Dışı Seni Yakar 1990'lı yıllardaki yükselen çevre duyarlılığının önemli halkalarından birisi de dönemin hükümetlerinin Nükleer Santral projelerine karşı yürütülen mücadele olmuştur. Bu mücadele eksikleri gedikleriyle, nükleer santraller konusunda belli bir kamuoyu yaratmıştır. Nükleer Santral ihalesinin Ecevit hükümeti tarafından süresiz olarak ertelendiği 2001 yılından sonra nükleer karşıtı mücadele de belli bir durgunluk yaşanmıştır. AKP hükümetinin iktidara gelir gelmez, nükleer santralleri gündeme almasından sonra, Nükleer karşıtı mücadele de yeniden toparlanışa geçmiştir. 2004 yılında Ankara'da yapılan Nükleer Karşıtı Platform toplantısı ile nükleer karşıtı mücadele yeniden başlamıştır. Nükleer karşıtları bugüne kadar cephenin karşısında duran nükleer yandaşlarıyla, cephenin gerisinde duran ve özünde tam bir nükleer karşıtlığı olamayacak eğilimlerle de mücadele etmiştir. Geçtiğimiz şubat ayından itibaren yoğun bir çalışma pratiği içine giren ekolojistleri, önümüzdeki dönemde, cephenin karşısındakilerle olduğu kadar cephe arkasında da yoğun bir mücadele beklemektedir. Politik ve programatik düzeyde alternatif bir yaşam arzulayanların, enerji politikası ekseninde tartıştırdığı nükleer santral konusuna hala egemen bakış açılarının ekseninden yaklaşıldığı düşülmesi gereken ilk nottur. Ne kadar ve kimin için enerji sorularını bir an önce, Nükleer Karşıtı mücadelenin ve NKP'nin gündemine sokmamız gerekiyor. Egemen kalkınma anlayışının sürekli dayattığı "enerji açığı olacak" propagandasına karşı politik tavrımızı netleştirmemiz gerekiyor. Bu noktada altı doldurulması gereken soru: "Bu enerji açığı kimin açığıdır?" Irak'a bombalar yağarken, enerjinin nükleerden ya da güneşten-rüzgardan elde edilmesinin pek önemi yok. Enerjinin nasıl kullanılacağı bu noktada önem kazanıyor. Alternatif enerji kaynakları, alternatif bir yaşamı işaret etmediği sürece, kapitalizmin kendini yenilemesinden başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bununla birlikte nükleer santrallere stratejik olarak hayır diyenlere de bir çift sözümüz var, uzmanlaşmaya dayalı iş bölümü kapitalizmle özdeşleşmiş ve insanı kendi yeteneklerini açığa çıkartma becerisini iğdiş etmiştir. Bu nedenle Nükleer karşıtlığı basitçe enerjinin hangi kaynaktan üretildiğiyle değil, nasıl üretildiği ve toplumsal yaşamla nasıl ilişkiye girdiği ve nasıl bir toplumsal yaşam ortaya çıkardığıyla ilgilidir. Nükleer uygarlık yaşamın köleleştirilmesidir. Bu bilinç düzeyinin NKP bileşenleri tarafından yeterince içselleştirildiği söylenemez. Cephenin gerisinde yaşadığımız en önemli gerilim noktası budur. Ancak politik ve ideolojik olarak farklı referanslardan beslenen en sağında "rüzgârcı" liberallerin olduğu bu bileşimin bu sorunsalları politik ekseni olarak kabul etmesinin bugün için olanağı yok. Bu nedenle mücadelenin ortak bir politik dilde birleşmesini beklemek yerine nükleer karşıtı hareketi halkın içinden inşa ederek, politik düzeyi sıçratmak gerekiyor. Bu sorun alanını besleyen diğer bir nokta ise ekoloji-çevre ve yeşil hareketin içine sızan sivil toplumcu ve foncu eğilimlerin, NKP mücadelesini basitçe Avrupa Birliği normlarına uyma çizgisine indirgemelerinden beslenmektedir. Kendi maddi öz kaynaklarına dayanmayan hiçbir toplumsal hareket bugüne kadar başarılı olamamıştır. NKP bugünlere gelirken de hep kendi öz kaynaklarından ve politik bilincinden beslenmiştir. 1 Nisan 2006 tarihinde Ankara da yapılan NKP buluşmasının en önemli kararlarından biri de mücadelenin maddi kaynaklarının platform bileşenleri olduğuna dair karardır. Bu konudaki duyarlılığımızı NKP bileşenlerine doğru anlatmamız sonucunda, buluşmadan bu doğrultuda bir karar çıkmıştır. NKP kimsenin kazanç kapısı değildir ve olmayacaktır. Mücadelenin ve dayanışmanın adresi olarak büyüyecektir. Platform içinde mücadele etmemiz gereken bir nokta da gönüllülük konusundaki sıkıntıdır. Kimi NKP bileşenleri platformun yürütme kurulunda ya da sözcülüğünde yer almak koşuluyla mücadeleye destek vereceklerini örtük olarak göstermişlerdir. Yanılgıya düşülen nokta NKP yürütme kurulunun karar merci olduğu yanılsamasından doğmaktadır. Yürütme Kurulu, NKP bileşenlerinin oluşturduğu Eşgüdüm Kurulu'nun kararlarını uygular. Bunun dışında yürütme kuruluna başka anlamlar yükleyenler, idarei maslahattır. Nükleer Karşıtı Mücadelede Yeni Dönemi Karşılamak Nükleer Santralleri yaratan, enerji ihtiyacını her geçen gün biraz daha artıran toplumsal yapı kendisine özgü bir siyaset algısına sahiptir. Söz konusu siyaset algısı, toplumun militarizasyonundan, tek-tipleştirilmesinden, kendi sözünü söyleme yetisinden arındırılmasından beslenir ve aynı zamanda onları yaratır. Toplumun kendi sözünü söyleme, uygulama yetisinden arındırılması, yani kısaca ikameci siyaset, bugün kendisini sadece devlet hükümet organları eliyle göstermemektedir. Aksine geçtiğimiz günlerde EMO'nun randevu talebine yanıt bile vermeyen Cumhurbaşkanı örneği, buzdağının görünen yüzüdür. Buzdağının kendisi ise bizlerin de dahil olduğu bir yaşam siyasetinden başka bir şey değildir. Küresel çapta sınırsız kar döngüsünü sağlayacak tüketime, savaşa dayalı toplumsal yapı, bizlerin sözümüzü oluşturma, söyleme ve uygulama alanı bırakmayan bir yaşam siyaseti olmadan varlığını sürdüremez. O halde nükleer karşıtları bu siyaset algısını karşılarına almadıkları takdirde nükleer karşıtı mücadeleyi yükseltmek mümkün olamayacaktır 24 Şubat 2006 toplantısından sonra örgütlenen üç aylık süreç oldukça önemlidir. Birincisi nükleer karşıtı platform kendine bir eylem takvimi koymuş ve bunu hayata geçirme sorumluluğunu da yürütmeye vermiştir. 28 Nisan 2006 tarihinde Sinop'ta son yılların en kitlesel ve canlı nükleer karşıtı mitingi örgütlenmiştir. Bu eylem öncesi onlarca toplantı, panel ve duyuru yapılmış ve yoğun bir kitleselleşme süreci yaşanmıştır. Aynı zamanda bu sürece sendikalar, odalar, partiler ve demokratik kitle örgütleri de yoğun bir destek sağlamıştır. Bu önemli bir başarıdır. 24 Şubat öncesinde NKP'yi bir tür sivil toplum kuruluşu haline getirmek isteyenlere en güzel yanıt verilmiştir. NKP'den solu tasviye girişimleri alanda yanıtını almıştır Nükleer karşıtlığı temelinde herkes eylem programını uygulamıştır. İkinci olarak bu süreçte nükleer karşıtı platforma giydirilmeye çalışılan, alternatif enerjici-rüzgarcı- çizgi eğer ki yürütmeyi bize vermezseniz çalışmayız tutumunu sürdürmüş ve bu süreçten sonra da NKP de etkin rol almamıştır. Buna karşın NKP sekretaryası EMO'yu da kömür lobisi olarak itham edecek bir dedikodu zincirini harekete geçirmiştir. Temmuz 2006'da Sinop'ta yaşanan gelişmeler ise Nükleer Karşıtı mücadelenin gerilemesinde önemli bir etkendir. Bu süreçteki gelişmeler Sinop'ta organize edilen şenliğin programında yer alan öğrenci şenliğinin iptali ile hareketlenmiştir. Sinop NKP bu konuda bir yetkisinin olmamasına karşın şenliği iptal etmiştir. Bu şenlikte üç genç arkadaşımızın denizde boğularak ölmesi ile de gerginlik siyaseti doruğa tırmanmıştır. Sinop'tan başlayarak dalga dalga tüm bir çalışma üzerine yayılan hava altında Nükleer karşıtı mücadelenin bileşenleri çalışmadan soğumuştur. Bu süreçten sonra da özellikle Nükleer karşıtı platform, nükleer karşıtlarının mücadele ve eylem birlikteliğinin adı olmaktan çıkmıştır. Nükleer Karşıtı Platform yürütmesi bileşenleri de kendini bir tür yönetim kurulu gibi görmeye başlamıştır. Aynı zamanda yürütme kurulu dışındaki örgütler de sık sık nükleer karşıtı mücadeleye yön verme noktasında yürütmedeki örgütlerin iki dudağının arasına bakar hale gelmişlerdir. Nükleer Santral Yasasının meclise gelmesinden itibaren sık sık, Yürütmedeki arkadaşlar eylem yapmayacak mı, yürütme bu konuda bir şeyler yapmayacak mı yakınmaları özellikle internet üzerinden yaygınlaşmıştır. Tekrar hatırlatmak gerekir ki NKP bir taban örgütüdür. Taban da oluşan eylem ve etkinlikleri, birlik içinde örgütleme sorumluluğu da NKP yürütme kurulundadır. Bu konuda NKP bileşenleri sürekli yürütmeden eylem bekler tavırlarıyla NKP yürütme kurulunun bir karar organı değil bir uygulama organı olduğunu unutmuştur. Nükleer Yasa Cumhurbaşkanından döndükten ve meclisin onayından geçmek üzereyken tekrar eylemliliğe geçen NKP bileşenlerine "neden eylem yapmıyorsunuz çünkü kömür lobicileri istemiyor" denmeye başlanmıştı. Ancak NKP meclis önünde bir kez daha nükleer santrallere hayır dedi. Yürütme Kurulu'nun bir yönetim organı değil bir uygulama organı olduğunu göstermek, yürütme de yer almadan da platform için de çalışılabileceğinin bilinmesi için nükleer karşıtı platform yürütme kurulundan ayrıldığımızı bildiriyoruz. Önümüzdeki dönem mücadelenin keskinleşeceği, akların ve karaların yeniden dizileceği bir süreç olarak şekillenecektir. Tüm Nükleer Karşıtlarını, Nükleer Karşıtı Platformda görev almaya, mücadeleye, birliğe çağırıyoruz.. Önümüzdeki süreçte, nükleer yasanın yürürlüğe girdiği günlerde, nükleer karşıtı mücadelenin yükselmesi, büyük ölçüde ikameci siyasetten vazgeçmeye bağlı olacaktır. Nükleer karşıtları eşitlikçi, özgürlükçü, toplumsal barışı ve doğa ile barışçıl bir siyaseti var etme görevini gerçekleştirdiği ölçüde, mücadele yükselecektir. Mücadelenin yükselmesi, çok özneli bir kamusallığın inşası ile mümkün olacaktır. Ekoloji Kolektifi ekolojistler.org 25.11.2007 |
30-11-2007, 00:11 | #80 |
Yeni Üye
|
Nükleer karşıtı öz kaynaklarımız
Selamlar, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 16/07/2007 tarihinde forum diplomatik dergisine yaptığı açıklamada şunları söylüyor; "Türkiye’de mevcut linyit rezervleriyle asgari 10,000 Megawat (MW), hidrolik kaynaklarla 48,527 MW, rüzgar potansiyeli ile 48,000 MW, jeotermal ile 500 MW elektrik üretim kapasitesi tesis etmek mümkündür." Sn. Koramaz'ın açıklamalarından görüleceği gibi ülkemizde büyük bir enerji potansiyeli var. Kendi öz kaynaklarımıza yönelik hiç bir planlama yapılmazken veya yapılan planlarda süreç çok ağır işlerken, Türkiye enerji darboğazına sokularak nükleer enerjiye muhtaç hale getirildi ve maalesef nükleer yasası jet hızıyla kabul edildi. Düzenleyen quante : 04-12-2007 saat 00:24 |
06-12-2007, 20:46 | #81 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Nasıl ? bizim nükleer programımıza karşı çıkılmıyor mu ? Peki karşı çıkılmıyorsa, neden başka ülkelerdeki insanlar gelip buralarda eylem yapıyorlar ? Bizim sağlığımızı mı düşünüyorlar acaba ? Lazım olmayacağını bile bile Tanker uçak bile satıyorlar bize. ANCAK, ENERJİ DARBOĞAZINDAN ÇIKMAMIZ LAZIM GELDİĞİ HALDE NÜKLEER SANTRAL KURMAMIZA BÜTÜN ÜLKELER KARŞI. NEDEN ? Amaç Türkiye Cumhuriyetinin bağımlı olması. Ne kadar mı? ne kadar başarabilirlerse o kadar. Tüm Dünyadaki teknolojiyi, bütün zararlı maddeleri bize pazarlayanlar neden nükleer enerji ile tanışmamızı istemiyorlar. Zararı ne olabilir tehlikesi mi ? ZATEN ETRAFIMIZDAKİ ONLARCA NÜKLEER SANTRALİN TEHLİKE SINIRLARI İÇİNDEYİZ. Demek sebep tehlike olmamalı. Peki biraz daha düşünün bakalım. Eğer nükleer enerji ile 2010 yılında gereken enerjinin % 15-20 sini üretebilirsek % 20-25'ini ülkemiz sınırları içinden çıkarılacak doğalgaz ile karşılarsak, % 20-25 ini mayınlarını temizlediğimiz arazilerden çıkarılacak petrole ek olarak doğalgaz ile desteklersek, Dünyanın Rüzgar Enerjisi için en uygun alanlarından kabul edilen Çanakkale ve Boğazlar bölgesinde ve Ege de Rüzgar Enerji santrallarımızı kurabilirsek ne olur biliyor musunuz ? İşte o zaman enerjiye bağımlılığımız olmadan kendi kaynaklarımızla beslenen Bağımsız bir ülke oluruz. Peki o zaman böyle bir Türkiye Cumhuriyeti kontrol edilebilir mi ? Arada bir petrol fiyatlarının yükselmesinden hassas olan ekonomimiz etkilenir mi? Hayır. Tabi ki hayır. İşte o zaman kontrol edilemeyiz,dizginlenemeyiz,kendi kararlarımızı,kendimiz alır, istediğimiz gibi uygularız.tehlikeli oluruz. Kimsenin işine gelmez. Bu senaryo size Kurtlar Vadisini mi hatırlatıyor.? Demek ki doğru yoldayız. Selamlar. |
|
06-12-2007, 21:00 | #82 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa, siz Türkiyenin nükleer enerji santrali kurmasına engel olan ülkeler olduğunu mu söylüyorsunuz? Çıkan yasaya, İran'a olduğu gibi karşı çıkan bir ülke olduğunu farketmedim ben. Aksine santrali kurmak için tekilf veren ülkelerle, İran'ın santraline karşı çıkanlar aynı ülkeler. Zaten santralin hammaddesi dışarıdan geleceği için bir bağımlılık devam edecek. Sizin işaret ettiğiniz alternatif kaynaklar yerine, nükleer enerjinin seçilmesi, bunun Türkiyede desteklenirken, İran'da karşı çıkılmasının arkasındaki nedenlere işaret ettim ben. |
06-12-2007, 21:07 | #83 |
agaclar.net
|
Oğuz Bey ne nükleer santrala, ne siyanürle altın aramaya, ne 2B'ye karşı, boşuna tartışma |
23-12-2007, 22:14 | #84 |
Ağaç Dostu
|
En temiz enerji güneş enerjisi, ve Güneş de nükleer enerji ile çalışıyor. Nükleer'e evet diyorum. Fosil yakıtlardan çok daha temiz ve güvenilirliği kanıtlanmış bir enerji. Nükleer'e neden evet diyorum, ayrıntısıyla anlatırım. Şimdilik bu kadar. |
23-12-2007, 23:00 | #85 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 18-09-2007
Şehir: Manavgat
Mesajlar: 46
|
Termik santrallerimizde de olduğu gibi, yatırım sahası daralan nükleer lobilerin ülkemize eski, çöp olarak adlanrılan teknolojileri satması söz konusu. Ayrıca Sinop'ta nükleer santral kurulması planlanan bölgenin yakınından Kuzey Anadolu fay hattı geçiyor. Gelişmiş ülkeler; kirli, pahalı ve hala atıklarına çözüm bulunamaış nükleer santrallerden vazgeçerken biz ise temiz, ucuz ve güvenli ve yerli kaynaklarımıza rağmen nükleer santral kurmaya çalışıyoruz. |
23-12-2007, 23:10 | #86 | |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 18-09-2007
Şehir: Manavgat
Mesajlar: 46
|
Alıntı:
İran'da bulunan santraller askeri ve stratejik amaçlı yani araştırma ve silah üretimi yapılıyor. Enerji üretimi ise söz konusu değil. Bizde kurulması planlanan santraller ise enerji üretimine yönelik. Ayrıca ABD ile imzalanan anlaşmalara göre Türkiye'nin askeri amaçlı olarak nükleer güçten yararlanması söz konusu değil. |
|
24-12-2007, 18:28 | #87 |
Ağaç Dostu
|
Arkadaşlar nükleer enerjiye hayır demek başkadır, güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını savunmak başkadır. Ben her ikisinin de olması kanaatindeyim. Yazıların tamamını okuyamadım, büyük bir bölümünü okudum. Ama genel düşünce nükleer santrale güvensizlik ve devlete güvensizlik nedeniyle nükleere hayır deniyor. Yeni yapılacak olan bir santralin tekrar tekrar en son teknoloji ve en güvenilir şekilde yapılacağı açıklanmışken, bizimkiler işin içine bi fesat karıştırır mı diye düşünmek bence yanlış. Bu herhangi birşey değil çünkü, nükleer santral. Eğer içine fesat karıştırılabilecek birşey yapmak isteselerdi, doğalgaz santrali diker, Rusya'yla da iki katı fiyatından anlaşma imzalarlardı, şimdi hükümeti savunuyor durumunda kalmak istemiyorum, çünkü siyasetten nefret ederim, ama mantıklı olan bu. Makul gerekçelerle nükleere şu şekilde hayır denebilir. Mesela Türkiye'de yeterli uranyum yok dışa bağımlı olacağız denebilir. Bunun araştırılması gerekir. Türkiye'de gerçekten neyin var olup neyin olmadığı daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Neredeyse ağaç dikmek için kazmayı vursalar doğalgaz, petrol çıkmaya başladı. Toprağı fazla bor içeriyor diye sebze yetişmeyen bölgeler var. Uranyum'un da iyi bir araştırmayla incelenmesi gerek. bilinen rezervimiz çok değil ama yine de 3 santrali 10-15 yıl çalıştırabilecek seviyede olduğunu hatırlıyorum. İnsanoğlu herşekilde doğaya zarar verir. Örneğin, sadece günlük hayatınızda fazla birşey yapmdan bir gün geçirseniz bile, suyunuzu ısıtmak, ortamınızı ısıtmak için çok miktarda karbon salımına sebep olursunuz, ayrıca her aldığınız telefon, televizyon, giyim eşyası da üretim ve taşınma sırasında çok miktarda karbon salımına sebep oluyor. Yani herhalde insan doğaya ciddi zararlar vermektedir. Önemli olan bunu en aza indirgemektir. Eğer rüzgar ve su enerjisi ihtiyacımız karşılayamıyorsa, nükleere hayır demek, termik santrale evet demektir. Yağmurdan kaçarken doluyo tutulmaktır. Saygılarımla. |
24-12-2007, 20:10 | #88 | |||
agaclar.net
|
AVRUPA BİRLİĞİ EKONOMİK VE SOSYAL İŞLER KOMİTESİ'NİN ELEKTRİK ÜRETİMİNDE NÜKLEER ENERJİ KULLANILMASI İLE İLGİLİ SORUNLAR ÜZERİNE GÖRÜŞÜ adlı yazının; Alıntı:
Alıntı:
"Nükleer atık" kelimelerini ararken, Google'da, ilk sayfada bulduğum bir bilgi... Alıntı:
Bir gazete... |
|||
24-12-2007, 21:33 | #89 |
Ağaç Dostu
|
Türkiye' nin devasa bir çevre sorunu var. Atıklar, çöpler, flora ve faunanın katledilmesi vb. Bu konularda da zamanla ilerleme olacağını ümit ediyorum. Ama nükleer santrale odaklanacak olursak, diğer bazı ülkelerin atık sorununa çözüm bulmasından cesaretle, Türkiye'nin de en fazla 3-4 nükleer santralinin atığına çözüm bulabileceğine eminim. Farklı bir bakış açısı sunmaya çalıştım. Umarım yararlı olmuşumdur. Ben bitkiler alemine dönüyorum. |
24-12-2007, 22:05 | #90 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 26-11-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 345
|
Santralin Sinop'ta kurulması planlanmaktadır. Bununla beraber Mersin'de ihtimaller içindedir. Fransa'nın enerji ihtiyacının %70 i Nükleer enerjiden sağlanmaktadır. Bu erezyonla beraber dünya para harcayıp kurduğumuz Hidroelektrik santralleri yakında bataklık olacaktır. Enerji ihtiyacımız için vazgeçilemez geciktirilmiş bir kaynaktır nükleer enerji. Bu üretim sisteminde su kirliliği çok fazla söz konusu değildir. Asıl büyük tehlike kullanılmış yarılanma ömrü geçmiş atık radyoaktif elementlerin gömülmesidir. Bunların gücüne göre belli bir derinliğe gömülmeleri ve çok çok uzun yıllar saklanmaları zorunludur. Ama unutulmamalıdır ki, Nükleer enerjiyi kullanan "gelişmiş" ülkelerin atık çöplüğü olmak ta ciddi bir tehlikedir. Ayrıca yurdumuzda kullanılabilecek durumda radyoaktif element vardır. Bunlar zaten kaynak halinde kullanılmaz belli izotopları kullanılabilir. Bu da gelişmiş bir akademik destek ve çalışma gerektirmektedir. Bütün bunların yanında Türkiye ciddi bir Rüzgar enerjisine sahiptir. Rüzgar, Deniz dalgası, sabit deniz akıntıları , malum güneş enerjisi kaynaklarımızı sonuna kadar kullanma zorunluluğumuzun sonunda nükleer enerjiyi de kabullenmemiz şarttır. Ama öncelik, her zaman doğal kaynaklardan olmalıdır. |
|
|