agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Enerji
(https)




Beğeni Düzeni150Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 27-03-2013, 15:54   #91
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
HES ler nedir ne değildir?

Burada HES ler hakkındaki görüşlerimi ve bildiklerimi paylaşmak istiyorum. Bu yazdıklarımı tarafsız bir gözle anlayarak okuyanların, televizyonlarda gazetelerde atıp tutan, konuyla ilgisiz proflardan daha fazla bilgi sahibi olacaklarını söyleyebilirim.

Önemli not: Benim buraya yazdıklarımla ilgili olarak kendi yorumlarınızı yazmanızı isterim. Ancak bak falanca ne diyor, filanca ne diyor türü kendinizin dahi okuyup özümseyemediğiniz yazıları, raporları buraya asmayınız ve referans vermeyiniz. Kaale almayacağım. Bununla beraber bu konu filan yönetmelikte veya kanunda (yürürlükteki) geçiyor gibi linkleri verebilirsiniz. Ancak beni o metinlerin tamamını okumaya zorlamayınız. Nasıl ki ben kendi görüşlerimi yazıyorum, sizler de kendi görüşlerinizi doğrudan yazınız. Yani başkasının değil, kendi sesiniz olunuz.

Eğer sizce anlaşılmayan bölümler varsa veya bir açıklama gerektiğini düşünüyorsanız sorularınızı sorunuz. Cevaplamaya çalışacağım.
Burada yazacağım mesajlar çoğunlukla işin teknik yanlarıyla ilgili olacak. İdari konularda ve mevzuatla ilgili olarak pek bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü onlar teknik olmayan konular ve bugün böyle olur, yarın başka türlü olabilir. Özetle ben HES lerin teknik gerekliliğini anlatmaya çalışacağım. Bunları devlet veya özel yatırımcının inşa etmesi konusuna pek girmeyeceğim. Yani bana göre bunlar inşa edilmeli. Bunu özel sektör de yapsa devlet de yapsa benim için fark etmez.


Görüşlerimi yazmaya başlamadan önce kendimi tanıtayım. Kendimi tanıtmak istememin sebebi bu konuda ne bilip ne bilmediğimin üyelerce anlaşılması isteğidir.

İnşaat Yüksek Mühendisiyim. Yüksek Lisans alanım Su Kaynakları Mühendisliği yani HES ler, su dağıtım ve sulama şebekeleri ve hidroloji gibi konular.

30 yılı aşkın bir süredir depolamalı (barajlı) HES’ler ve nehir tipi HES ler konusunda hem inşaatında, hem de projelendirmesinde çalışmaktayım ve deneyim sahibiyim. Bu konularda ülkemizdeki en yetkin kişilerden biriyim. Bu bilgileri vermemin sebebi kendimi övmek için değil. Sadece durumumun bilinmesi içindir.

Bu arada, HES lerin inşaat mühendisliğiyle ne ilgisi var dendiğini duyar gibi oldum. HES lerin planlaması, kurulu güç seçimi ve enerji potansiyelinin belirlenmesi inşaat mühendisliğinin konusudur. HES projelerinde bir çok meslek dalı birlikte çalışır, ama bahsettiğim işleri inşaat mühendisleri yapar. Nitekim “Hydropower Engineering” veya “Hidroelektrik Mühendisliği” inşaat mühendisliği bölümlerinde yüksek lisans dersidir.

Bu gerçeklerden bihaber olan gazeteciler ve medya mensupları, yine bu konulardan bihaber başka meslek gruplarının kapılarını çalar ve onların görüşlerini uzman görüşü diye yutturmaya kalkarlar.

Daha önce yazılmış mesajlara cevaplar yazmak yerine doğrudan bilgilendirme yapmaya çalışacağım. Bu konuyu gerçekten öğrenmek isteyenler için yararlı olacağını ve eğer yine de HES lere karşı çıkacaklarsa sloganlar ve gerçeğe aykırı bilgilerle değil, sağlam bilgilerle karşı çıkabileceklerini düşünüyorum.

Bu girişten sonra öncelikle HES tiplerine bakalım. Esas itibariyle iki ana tip var.

- Barajlı (depolamalı) HES

- Nehir tipi HES


Barajlı HES lerde genellikle vadinin daraldığı bir yerde bir baraj yapılır ve suyun baraj gövdesi arkasında hem birikmesi sağlanır hem de düşü olarak adlandırdığımız su seviyesi artışı sağlanır. HES de üretilecek güç, su ne kadar yüksekten düşüyorsa ve debisi ne kadar yüksekse bunların çarpımıyla doğru orantılıdır. Baraj bu iki imkanı birden sağlar.

Baraj ayrıca suyun bol olup hiçbir işe yaramadan akıp gittiği dönemlerdeki suyu biriktirerek, suyun az olduğu dönemlerde kullanılmasını sağlayarak akarsuyun debisini regüle edebilir. Büyük barajlarda bu öylesine belirgindir ki bazı büyük barajlar yıllar sürecek kuraklıkların sıkıntısız atlatılmasını sağlayabilir.

Nehir santralları: Yüksek eğime sahip dere yataklarında baraj yapmak uygun değildir. Çünkü yapacağınız barajın arkasında suyu biriktirebilecek kayda değer bir hacim yaratamazsınız. Baraj yerine yüksekliği genellikle 5-10 m arasında değişen ve regülatör adı verilen bir küçük set yaparsınız. Kimileri bunlara baraj dese de bunlar baraj değildir.

Bu set sadece suyu hafifçe kabartarak alabilmek için yapılır. Alınan su bir tünel veya açık kanal yardımıyla derenin daha aşağılarında yeterince düşü sağlanan bir noktaya götürülür ve aşağıda türbinlenmek üzere alınır.

Derenin suyu regülatörden alınırken tümüyle alınmaz. Bizim yönetmeliğimize göre yıllık ortalama debinin en az yüzde 10’u kadar bir su enerji için alınmayıp doğrudan dere yatağına bırakılır. Buna biyolojik su veya can suyu denir.

Bu yüzde 10 rakamı size az gibi gelebilir. Ama değildir. Ortalama akım hesaplanırken bahar aylarında çok bol gelen sular da dikkate alındığı için büyük rakamlar ortaya çıkar. Hatta, derenin doğal haldeki yaz debileri bile bundan küçük kalabilir ki bir çok deremizde öyledir. Öylesi bir durumda enerji için hiç su alınmaz ve tüm su dere yatağına bırakılır. Avrupada pek çok HES gezdim. Oralarda bu suları hiç salmadıkları (sıfır can suyu) tesisler var.

HES ler suyu tüketir mi? Hayır tüketmez. Çünkü HES santralında türbinlenen su tekrar dere yatağına bırakılır. Ayrıca şu veya bu sebepten, örneğin aşağılarda sulama suyu ihtiyacı gibi ihtiyaçlar varsa onu da türbine almadan ayrıca bırakmak zorundadır.

Barajlı tesislerde eğer baraj yapılmasaydı yapılamayacak sulama sularını çiftçi kimseye sormadan baraj gölünden alabilir. Hatta suyun bol olduğu dönemde biriktirilmiş suyu suyun az olduğu sulama sezonunda yatırımcıdan salmasını isteyebilir. Bununla ilgili çiftçi dilekçeleri DSİ arşivlerinde bolca bulunur.
Olmayan bir şeyin paylaşım kavgası olmaz. Eğer baraj olmasa bahar aylarında bol gelen sular akıp gidecek ve sulama sezonunda suya en çok ihtiyaç duyulan dönemde su olmayacağı için sahiplenmek için kimse bunun kavgasını yapmayacaktır. Yani su savaşları çıkacaksa yaratılan bir değerin bölüşümü için olacaktır. Bu bölüşümde HES yatırımcısına bir pay düşmemektedir. Baraj hem sulama sezonu için suyu biriktirir hem de suyu daha üst seviyelere yükselterek pompaj gerektirmeden arazilerin sulanmasını sağlar.


Bu yazılarımı olabildiğince tarafsız olarak yazacağım. HES lerin dezavantajları var mıdır? Vardır.

Barajlı HES lerde bir kısım tarım arazisi ve yerleşim yeri sular altında kalabilir ve kamulaştırılır. Bu ekonomik bir kayıp demektir. Ancak HES’in fizibilitesi ve rantabilite hesapları yapılırken bu kayıplar dikkate alınır ve projenin yapılıp yapılmamasına karar verilir.

Su altında kalan yerlerdeki insanların mağdur olmamaları için yeniden yerleşim projeleri yürütülmektedir. İsteyenlere kamuşlaştırma parası yerine yeniden yerleşim önerisi yapılmaktadır. Ancak bazı insanlarımız hem yeniden yerleşim hem de kamulaştırma parası istemekte bir beis görmemektedir.

Kamulaştırma derken, eğer yatırımcı bir özel şirket ise kamulaştırma paralarının tamamını yatırımcı öder. Buna rağmen kamulaştırılan yerler tapuda devlet adına tescil edilir. Yani bazılarının yalanlarıyla ifade ettiği gibi devlet kamulaştırıp yatırımcıya hediye etmez.

HES lerin bir diğer dezavantajı uzun bir hazırlık safhası gerektirmesi ve inşaatının da uzun zaman almasıdır. En basit tesisin hazırlık (projelendirme) dönemi minimum iki yıldır. Barajlı tesislerde bu süre 5-10 yılı bulabilir. Ancak ülkemizin enerji ihtiyacındaki artış bu işlerin hızlandırılmasını gerektirmiştir. Sonuçta ülkemiz müteahhitleri ve mühendislik firmaları son derece sıkı bir çalışma içindedir. Sadece bir örnek vereceğim. Devletin bir benzerini 15 yılda yaptığı bir baraj ve HES projesini bir yatırmcımız, müteahhiti ve projecisiyle el ele vererek 3,5 yılda yapmıştır.

Özel sektör eliyle bu işler çok daha hızlı yapılabilmektedir. Çünkü devlette aylar sürecek karar gerektiren durumlarda, karar bir iki saat içinde alınabilmektedir (bu konuda zerre kadar abartma yapmıyorum). Tesislerin erken devreye girmeleri nemalarının (gelirlerinin) erkenden alınmaya başlaması anlamına geldiği akılda bulundurulmalıdır. Elbette bu durum ülkemiz yararınadır.

HES lerin maliyetleri umulandan çok yüksek olabilir. Geçmişte devletin yaptığı barajlı HES lerin hiç biri öngörülen bütçe içinde tamamlanamamış ve maliyet bir kaç katına çıkmıştır. Bir de işin geç bitirilmesi düşünülürse projenin hiç bir ekonomisinin kalmadığı ortaya çıkar. Ancak bu konuda özel yatırımcının hesapları bir iki proje hariç hep tutmuş ve size garip gelebilir ama bazı tesisler öngörülen bütçenin altında tamamlanmıştır. Bu, işi sıkı takip ederek ve hızlı karar alarak sağlanabilmiştir.

Sonuçta bu tesisleri özel yatırımcıların yapmasının ülke yararına olduğu anlaşılır. Çünkü ister devletin parası ister yatırımcının parası olsun, harcanan ülke kaynağıdır.

Çevresel etkiler: Barajlar ve nehir santrallarının çevresel etkileri olabilir. Bu tesisler balıkların göç yolları üzerinde olduğu için onların göç etmesini engelleyebilir. Nehir santrallarında regülatör denilen yapının yanına balık geçiti denilen, içinde sürekli su akan merdivenler yapılır ki balıklar geçebilsin.

Bugüne kadar devletin yaptığı hiçbir tesiste bu balık geçitleri yoktur. Ama özel sektörden yapması istenmiştir ve biz de yapıyoruz. Komik durumlar da ortaya çıkmaktadır. Bizim balık geçti yaptığımız tesisin bir üstünde devletin 1961 yılında yaptığı bir tesis var ve balık geçiti filan yok. Şimdi bizden geçip yukarıya doğru giden balık nereye gidecek? Ama bizden yapmamızı istediler ve biz kendi balık geçitimizi yaptık.

Bu balık geçiti konusu bir anlamda mizah konusu olmaya devam ediyor. Dünyada 20 – 30 metrenin üstünde yüksekliğe sahip hiçbir tesiste balık merdiveni yok ve yapılması da mümkün değil. Ama devlet istiyor. Eğer yapmazsa bir yatırımcıyı halihazırda işletmedeki tesisini kapatacağıyla tehdit ediyor. Yatırımcı şimdi belli dönemlerde balıkları (o da böyle göç eden balık varsa ki olmadığı uzman raporlarıyla belli) ağla toplamayı, tankerlerle baraj gölüne taşımayı ve su sıcaklık farkına alıştıra alıştıra bırakmayı düşünüyor. Aksi halde yüz milyonlarca dolara malolmuş tesisi bırakmak zorunda kalacak. Ama dediğim gibi devletin bugüne kadar yaptığı tesislerin hiçbirinde bu geçitler yok. O vakitler gıkı çıkmayanlar, şimdi var güçleriyle bağırıyorlar. Özel yatırım düşmanlığının bir dışavurumu olsa gerek.

Belli bir güçten büyük kurulu güce sahip projeler için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu hazırlanması gerekir. Eğer hazırlanmazsa izin verilmez. Bu raporlar mükemmel midir? Değildir ve şekilsel olarak hazırlanır. Bununla ilgili yönetmelik doğrultusunda hazırlanır. Bu yönetmeliğe göre bir kısım gerçek çevresel etkilerin yanısıra ne kadar toz havalanacak, atık yağlar nasıl imha edilecek gibi hususlar da incelenir. Eğer sizce bu kıvır zıvır hususlara raporunuzda yer vermezsenin HES karşıtları soluğu mahkemede alır ve yürütmeyi durdurma kararı çıkarttırırlar. Öyle ya, vatandaşın kalkacak toz yüzünden genzi tahriş olmamalıdır. Bu konuda mahkemeleri eleştirdiğim sanılmasın onlar yasaları ve yönetmelikleri dikkate alırlar.

Nitekim, eğer yatırımcı yabancı bankalara kredi için başvuruyorsa bu bankalar hazırlanmış ÇED raporunun şekilsel olduğunu bilir ve kredi vermek için Dünya Bankası formatında hazırlanmış yeni bir ÇED raporu isterler. Kredi konusuna ayrıca değineceğim.



Biraz elektrik arz ve talebi nasıl bir şeydir onu anlatmak istiyorum.

Elektrik talebi, güç talebi olarak ortaya çıkar. Yük olarak da adlandırılır. Bu talebi karşılamak üzere yapılan üretime güç üretimi denir. Yani güç ve yük, aynı büyüklüğün farklı görünümlerini ifade eder. Birimi kW veya MW olarak ifade edilir (1 MW = 1000 kW). Eğer bir saat boyunca şebekeden 1 KW güç çekmişseniz tükettiğiniz enerji 1 kWh olarak adlandırılır.

Şebekedeki yük yani güç talebi sürekli olarak değişkenlik gösterir. Yani gün içinde azalır, çoğalır. Bu talebin en az olduğu yük, baz yük olarak adlandırılır; dolayısıyla daima şebekeye en az o kadar güç arz etmek gerekir. Talebin çok arttığı saatler vardır. Örneğin akşamın ilk saatleri. Buradaki talep de karşılanmak zorundadır bu talebe pik yük denir. Özetle şebekeye arz edilen güç talebe uyum gösterebilecek şekilde olmalıdır.

Şimdi gelelim en önemli noktaya: Elektrik üretiminde gerçek bir havuz sistemi yoktur. Yani ben üreteyim havuza vereyim, ihtiyaç sahibi havuzdan çeksin şeklinde bir sistem yoktur. Çünkü elektrik talebinin, talebin oluştuğu anda karşılanması zorunludur. Bir başka deyişle üretilen elektrik üretildiği an tüketilmek zorundadır ve tüketimi bir saniye sonrasına bile bırakılamaz. Bu kısımın anlaşılması önemli, çünkü HES lerin rolü bu gerçekler nedeniyle çok önemli hale geliyor.

Elektriğin kaynakları:

Hidroelektrik mühendisleri HES ler haricindeki öteki elektrik üretim imkanları hakkında biraz bilgi sahibi olmak zorundadır. Çünkü rantabilite hesapları öteki üretim tesisleriyle karşılaştırmalı olarak yapılmak zorundadır.

Elektrik üretim kaynaklarının başlıcaları şunlardır.
- Nükleer
- Termik (kömür, petrol)
- Termik (doğalgaz)
- Hidrolik
- Rüzgar
- Diğer



HES lerin rolünü tam olarak anlayabilmek için bu kaynaklar hakkında çok kısa bilgiler vereceğim. Bunların avantaj ve dezavantajlarına girip konuyu dağıtmak istemiyorum.

Nükleer: İlk yatırım maliyeti çok yüksek (2000-3000 Dolar/kW). Tesis faktörü: %80-90. Nispeten ucuz yakıt.

Termik (kömür, petrol): İlk yatırım maliyeti düşük (500-600 Dolar/kW). Tesis faktörü %60-80. Orta maliyetli yakıt.

Termik (doğalgaz): İlk yatırım maliyeti düşük (600-800 Dolar/kW). Tesis faktörü (%10-50). Yüksek maliyetli yakıt.

Hidrolik: İlk yatırım maliyeti yüksek (800-2000 Dolar/kW). Tesis faktörü %10-60 (ortalama %35). Bedava yakıt.

Rüzgar: İlk yatırım maliyeti yüksek (1400-1800 Dolar/kW). Tesis faktörü %35. Bedava yakıt.

Yukarıdaki maliyetler mertebe olarak fikir vermesi için yazılmıştır. Falan projede bu maliyet öyle olmadı böyle oldu gibi argümanlarla gelmeyin lütfen. Biliyorsunuz istisnalar kaideyi bozmaz.

Bu listeye bakınca, sadece ilk yatırım maliyetiyle bir tercih yapılamayacağı anlaşılır. Çünkü işin içinde tesis faktörü ve yakıt maliyeti gibi başka unsurlar da var. Ayrıca bu tesislerin elektrik üretimine ait bazı karakteristiklerinin de dikkate alınması gerekir.

Burada gördüğünüz tesis faktörünün ne olduğunu da açıklamak istiyorum. Tesis faktörü bir tesisin bir yıl boyunca üreteceği enerjinin, eğer o tesis bir yıl boyunca sürekli kurulu gücü kadar (tam kapasite) güç üretmesi sonucu ortaya çıkabilecek enerjiye oranıdır. Bir başka ifadeyle ortalama ürettiği gücün kurulu gücüne oranıdır.

Yukarıdaki listeye bakarsanız, nükleer ve kömürlü termiklerin yıl boyunca sürekli çalıştırılmalarının öngörüldüğünü anlayabilirsiniz. Dolayısıyla bu santrallar daima baz yükü karşılamak üzere çalıştırılırlar ve yükteki değişimlere uyum göstermezler. Esasen buna imkanları genelde yoktur.

Doğalgazlı termikler yük değişimlerine kolay uyum gösterirler, ancak çok pahalı bir yakıtı harcarlar.

Rüzgar santrallarının düşük tesis faktörüne sahip olmalarını sebebi ise rüzgarın değişkenliğinden kaynaklanır ve nükleerler ve kömürlü termikler gibi baz yükü karşılamakta kullanılır.

Hidroelektriklerde ise nehir santralları suyun varlığına göre enerji üretirler. Yani Rüzgar santralleri gibi baz yükü karşılamakta kullanılır. Su bolken yüksek güç, azken düşük güç üretirler. Ancak nehir santralları rüzgar santrallarından çok daha kararlı enerji üretim tesisleridir. Bir saat önce kuvvetli esen rüzgar bir saat sonra çok yavaşlayabilir. Halbuki bir derenin akımları oldukça stabil olup akımların değişmesi günleri bulur ve bu, sel durumu hariç yavaş yavaş olur.

Depolamalı HES ler en kıymetli elektrik üretim tesisleridir. Çünkü yakıtları olan su, baraj gölünde beklemektedir. İstedikleri zaman kullanırlar. Ayrıca pik talepleri karşılamak söz konusu olduğunda rölantiden bir dakika içinde tam güce çıkabilirler. Nükleer ve kömürlü termiklerde bu süre saatler sürer.

Depolamalı HES lerin bir diğer üstünlüğü şebeke frekansını düzenleyebilmeleridir. (Bilindiği gibi alternatif akıma sahip elektrik kullanmaktayız. Onun frekansı ise saniyede 50 dir. Bu frekans daima belli bir sınır içinde tutulmak zorundadır) Yani şebekede bir yük artışı veya azalışı olduğunda saniyeler içinde o yük artışını veya azalışını karşılayabilmek üzere güç üretim seviyelerini değiştirebilirler. Diğer hiç bir tesiste bu kabiliyet yoktur. Yani depolamalı HES ler kaliteli elektrik üretimini imkan dahiline koyarlar. Ayrıca pik saatlerde şebekede oluşan ilave yükü karşılamak üzere çalıştırılabilirler.

Pik yükü karşılayabilmek o kadar önemli bir kabiliyettir ki, bu imkana sahip olmayan bir çok ülke bunu yaratabilmek adına pompajı HES inşa etmiştir. Yani alt seviyelerdeki bir gölün suyunu şebekedeki yükün az olduğu saatlerde nükleer santrallerinden gelen enerjiyle daha üst seviyelerdeki bir göle pompalamakta ve talep arttığında yukarıdan aşağıya salarak ürettiği enerjiyi şebekeye vermektedir. Böylesi bir tesis ülkemizde yoktur. Biz tüm depolamalı HES lerimizi yapsak bile, ileride bizim de böylesi ilave tesislere ihtiyacımız olacaktır.

Depolamalı HES ler rüzgar santralları gibi şebekenin frekansını bozucu tesislerin elektrik üretimini destekleyerek şebeke frekansını sabit tutarlar. Eğer bu tür tesisler olmazsa rüzgar santrallarını işletmek mümkün olmaz. Dolayısıyla, elektrik ihtiyacının tamamını veya büyük kısmını rüzgar santrallarından sağlayan bir ülke örneği bulunmamaktadır.

Avrupada enterkonnekte şebekesinde satılan en pahalı elektriğin depolamalı HES ler den elde edilen elektrik olduğunu vurgulamakta yarar vardır.

Bazı meslek grubunu kötülemek anlamında söylemiyorum. Yukarıda yazdıklarım hakkında zerre kadar bilgi sahibi olmayan bazı çevre mühendislerinin, iktisatçıların, siyaset bilimcilerin HES ler hakkında ahkam kesmelerini anlamak mümkün olmuyor.

Ülkemizin elektrik enerjisine olan ihtiyacı:

Sanayileşmeye ve refah artışına bağlı olarak ülkemizde elektrik enerjisine olan telep sürekli olarak artmaktadır. Bu artış yıllık %5-8 arasında değişmektedir. Şu anda ülkemiz elektrik ihtiyacı üretimle ancak başa baş karşılanabilmektedir. Eğer yeni tesisler yapmazsak bir kaç yıl içinde elektrik yetersizliğiyle karşı karşıya kalacağız.

Yapılacak tesisler bellidir. Aslında bunlar arasında tek bir tercih yapmak anlamlı değildir. Bu tesislerin hepsinden yapılması ve enerji arzının çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece rüzgar yapalımın mümkün olmadığını yukarıda yazdıklarımı özümseyen anlayacaktır.

Bu forumu takip eden arkadaşların benim gibi hakiki Atatürkçü olduklarını düşünüyorum. Biliyor musunuz ki ülkemizde yakın zamana kadar Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) diye bir kuruluş vardı. Bu kuruluş Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Bu kuruluş Atatürk’ün direktifiyle 1935 yılında ülkemiz hidroelektrik potansiyeli ile ilgili çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur. Daha sonraları diğer elektrik kaynaklarıyla da ilgili çalışmaları yapmıştır. Bu kuruluş DSİ’den çok eskidir ve HES potansiyelinin belirlenmesi için kullanılacak akım gözlem istasyonlarını 1935 lerde kurmaya başlamıştır. Örneğin, Keban akım gözlem istasyonunun kuruluş tarihi 1937 dir. O tarihte Türkiye’nin Keban barajı gibi bir barajı yapmayı hayal bile etmesi mümkün gözükmemekteyken birilerin ileri görüşlülüğü sayesinde o istasyon kurulmuş ve Keban, Karakaya, Atatürk gibi Fırat üstünde bulunan barajların planlanmasında bu istasyonun verilerinden de yararlanılmıştır. Özetle, ülkemizde HES lerle ilgili çalışmalara Atatürk döneminde başlanılmıştır.

HES lerin dezavantajları olarak bahsedilen yeterli yağış olmazsa HES lere su gelmez ve mahvolurlar söylemiyle ilgili bilgi vermek istiyorum: HES ler planlanırken en az 30 yıllık akım verileri elde edilmeye ve havzanın su potansiyeli belirlenmeye çalışılır. Bu veriler ne kadar uzun bir dönemi kapsıyorsa o kadar iyidir.

Yapılması düşünülen HES’in enerji potansiyeli belirlenirken iki tür enerji hesabı yapılır. Basitçe anlatacağım. Aslında hesap oldukça karmaşık olup muhtelif optimizasyon tekniklerinin kullanılmasını gerektirir. En kötümser akım paterni dikkate alınarak o tesisin üretebileceği enerji hesaplanır; buna güvenilir enerji denir (İngilizcesi Firm veya Primary Energy). Bir de eğer ortalama akım şartları gerçekleşirse enerji üretimi ne olur diye hesap yapılır. Ortalama üretim ile güvenilir üretim arasındaki fark sekonder üretim olarak adlandırılır. Ekonomik hesaplamalar yapılırken bu iki üretimin kendine has değerleri dikkate alınır. Bekleneceği üzere güvenilir enerjinin birim faydası sekonderden çok fazladır. Bunlardan ayrı, oldukça yüksek bir değer ifade eden güvenilir kapasite gibi kavramlar da vardır. Ancak kafanızı daha fazla karıştırmak istemiyorum.

Elbette sürekli ve düzenli bir yağış olması iyi bir şey, ama bu konuda da istatistiğin kanunları geçerli olup yağışlar değişkenlik gösterir. Özellikle depolamalı HES lerin gelen suları düzenleme kabiliyetleri o kadar yüksektir ki, bazıları 7 yıla varan kuraklıkları kimselere hissetirmeden rezervuarlarındaki suyla idare edebilirler.

HES ler kıymetli tarım arazilerini ve tesisleri su altında bırakabilir. Doğrudur. Bir kısım tarım alanı baraj gölü nedeniyle su altında kalabilir. Su altında kalan bu alanın ekonomik değeri rantabilite hesaplarında dikkate alınır. Barajlar bir yandan böylesi kayıplar yaratırken bir yandan da enerji üretiminin yanısıra yeni ekonomik fırsatlar yaratır. Örneğin sulanması hiç mümkün olmayan araziler sulanabilir hale gelir. Böylesi bir durum yoksa bile enerji faydasının o arazi kayıplarını fazlasıyla karşılaması gerekmektredir. Burada önemli olan arazi veya tesis sahiplerine kaybettiklerinin eksiksiz olarak ödenmesidir. Bu iş aynen okul, yol yapılırken gerçekleştirilen kamulaştırmalarda olduğu gibi yürütülmelidir.

Kamulaştırma demişken şunu da açıklığa kavuşturmakta yarar var. Özel yatırımcıların yaptığı HES yatırımlari için sadece tesis yerlerini ve baraj göl alanını kamulaştırma hakkı vardır. Bunların dışında bir yeri kamulaştıramaz. Önce ihtiyaca göre kamulaştırma planları hazırlanır. Devlet bunları inceler ve onaylar. Ondan sonra kamulaştırma yapılır. Kamulaştırılan yerlerin parası yatırımcı tarafından peşin ödenir ve tapudaki tescili devlet adına yapılır. Yani mal devletin olur. Şimdi üstüne tesis gelmeyecek bir yeri şirketin kamulaştırma planına alıp devlete hediye etmesinin bir mantığı olabilir mi ki çevredeki tarım arazilerini isterse kamulaştırır deniyor.
Özel yatırımcılar ister nehir santralı, ister depolamalı santral yapsınlar, sadece enerji amaçlı olarak suyu kullanma hakkına sahip olurlar. Hiç bir surette suyu ticari bir meta olarak alıma satıma konu edemezler.
Sözgelimi bir yere baraj yaptınız ve baraj gölünü doldurdunuz, göl kenarındaki bir çiftçi ayağına kadar gelmiş suyu istediği gibi alma hakkına sahiptir. Hiç kimse itiraz edemez. Aksini söyleyen yalan söyler.

Barajlı HES lerin göllerinin olumsuz etkileri olabilir. Örneğin bu su birikintisi içinde çürüyen bitki artıkları suların kalitesini bozabilir. Bununla ilgili önlemlerden bir tanesi baraj göl alanının su tutma öncesi temizlenmesidir. Bütün büyük bitki artıkları toplanır ağaçların kökleri bile sökülür. Böylelikle suyun kalitesinin bozulmasının önüne geçilir. Bu husus özellikle aynı zamanda içme suyu da sağlayan barajlar için önemlidir.

Nehir santrallarında yukarıda da söylediğim gibi türbinlere alınan sudan ayrı olarak dere yatağına hatırı sayılır miktarda can suyu bırakılır. Salınan bu can suyunun miktarı cep telefonu şebekesine bağlı akım ölçerlerle DSİ tarafından sürekli takip edilir. Eğer öngörülen su bırakılmıyorsa anında gelip 100 binlerce lirayı bulabilen cezayı yazarlar. Bu akım gözlem istasyonlarını yatırımcı kurar.

Eğer doğal olarak gelen su dere yatağına bırakılacak sudan az ise enerji üretimi için hiç su alınmaz ve gelen su olduğu gibi dere yatağına bırakılır. Bu su bırakmayla ilgili yükümlülükler öylesina ağır belirlenmiştir ki bazen bu durum oluşur. Yani dere yatağı doğal olarak kurumaya yüz tutmuştur. HES karşıtları koşup kuru dere yatağının fotoğraflarını videolarını çekip yayınlarlar ve HES dereyi kuruttu derler. Tabii ki doğru değil.

Peki bu nehir santralı HES ler dere yatağına bırakılan suyun dışındaki tüm suları enerji için alırlar mı? Hayır almazlar. Optimum kapasitesi olarak belirlenmiş miktarın üstünde gelen akımlardan sadece kendi kapasitesi kadarını alır ve kalanı da dere yatağına bırakır. Örneğin, kapasitesi 40 m3/s olan bir tesis en fazla bu kadar debiyi enerji için alır. Eğer 70 m3/s su geliyorsa bunun 40 m3/s sini eneji için alacak ve kalan 30 m3/s suyu hiç ellemeden dere yatağına bırakacaktır. Tipik olarak nehir santrallarında yılın bir ile iki ayı bu şekilde işletme yapılır.

Yabancı bankalar HES lere kredi veriyor mu? Evet veriyor. Çok büyük ölçekli projelerin bazıları yabancı ortaklıdır. Özellikle bunlar yabancı bankalardan da kredi alırlar. Devletimiz bile otoyol, köprü, fabrika yapmak için yabancı bankalardan kredi almaktadır. Yukarıda anlattıklarım sonucu HES lerin enerji satış gelirlerinden başka gelirlerinin olmadığı sanırım iyice anlaşılmıştır. Demek ki yabancı bankalar bu tesisleri karlı buluyorlar ki kredi veriyorlar. Hiç bir banka batak yatırımlar için kredi vermez.

Bununla beraber, nehir santrallarının büyük bir kısmı ile bazı büyük yatırımlar tümüyle yerli sermayeyle yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir.

Yatırımcı firmalar bu tesislerin lisansına nasıl sahip oluyorlar? DSİ tarafından ilan edilen tesisler için talip olan firmalar üretecekleri öngörülen enerjinin kWh başına katkı payı ödemeyi taahhüt ederler. En yüksek payı veren lisansı alır. Bu bedeli üretime geçtikten sonra her yıl ödemek zorundadır. Üstelik bu bedel enflasyon oranına göre her yıl artırılır. Lisans süresi 49 yıldır. Yatırımını ise kısa sürede yapmak zorundadır. Eğer yapmazsa peşin olarak yatırdığı teminatlara devlet el koyar. Yani ben vazgeçtim deme şansı yoktur. Eğer bu işi yapamayacağını anlarsa Lisansını şirket olarak başkasına devredebilir. Bu devir işini kârıyla da yapabilir, zararıyla da yapabilir. Tüzel kişiliğin (Lisans sahibi şirketin) yükümlülükleri devlete karşı aynen devam eder. Devlet açısından değişen hiç bir şey olmaz.

Baraj göl alanındaki insanların başka yerelere göç etirilmesi gerekebilir. Sosyal ve çevresel anlamda barajlı HES lerin en önemli olumsuzluğu budur. Bunun için baraj yerleri planlanırken böylesi olumsuzluklarla karşılaşmamak için titiz davranılarak baraj lokasyonları seçilmeye çalışılır. Yani HES mühendisleri birer taş yürekli vurdumduymazlar değildir. Ayrıca, bu tür sosyal sorunları en aza indirmek için devletin orijinal olarak barajlı HES olarak planladığı bazı tesisler yatırımcısı tarafından nehir HES lerine dönüştürülmüştür. Bu değiştirmeler sonucu her ne kadar yatırımcının üreteceği özellikle güvenilir enerji azalacaksa da yatırımcı önemli miktardaki kamulaştırmadan kurtulacak ve ayrıca çevre insanlarla daha az sosyal sorunlar yaşayacaktır. Ancak şunu vurgulamam gerekir ki o barajlı yatırımlar devlet tarafından planlanmış yatırımlardır.

Herşeye rağmen bazı insanlar yerinden edilmek zorunda kalınabilir. Bu amaçla yeniden yerleşim projeleri yapılmakta ve bu insanlara sadece para vermek yerine yeni yerleşimler önerilebilmektedir. Elbette kimse yaşadığı yeri terketmek istemez. Ancak, bu insanları mağdur etmeden toplumun toplam refahını da gözetme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Barajların bir faydası da rekreasyon ve yeni sucul alanlar yaratmalarıdır. Örneğin Atatürk barajının su tutmasından sonra yaban kazlarının konaklama yerlerinden biri olduğu görülmüştür.

Nehir tipi HES ler ise suyu kirletmek yerine temizlemektedirler. Şaşırdığınızı tahmin ediyorum. Bizim insanımız eline geçirdiği her türlü çöpü, pisliği derelere atmakta bir mahsur görmez. Örneğin doğu karadenizde o pırıp pırıl aktığını zannettiğiniz suya bir müddet dikkatli baktığınızda suyla beraber nelerin akıp gitmekte olduğunu görürsünüz. Bunlar arasında poşetlerden, yataklara ve çocuk bezlerine kadar herşey vardır. Hatta birinde 3 kurşunla öldürülmüş bir ayı cesedinin bile geldiği gözlenmiştir. Nehir tipi HES lere alınan sular türbinlere yollanmadan önce ızgaralardan geçirilir. Bu ızgaraların önünde her gün tonlarca yukarıda saydığım çöpler birikir ve çıkarılır. Bunlar yeniden dereye atılmaz, ayrıştırılır. Yeniden değerlendirilebilecek olanları bu işi yapanlar alır. Kalan hiç bir işe yaramayanlar ise uygun bir şekilde depolanmak üzere çöp sahalarına gönderilir. Yani bu nehir HES ler dereleri sürekli olarak temizlerler.

Şimdi ben bunları bu kadar anlattıktan sonra çoğu kişi bana inanmayacaktır. Bunun için bu HES yerlerine tarafsız ve önyargısız bir ziyaret yapmanızı tavsiye ederim. Kendi gözlerinizle görünüz ve karar veriniz.

Bu yazılarımla anlatmak istediğim herşeyi yazabilmiş değilim. Ancak daha fazla uzatıp sıkıntı yaratmak da istemiyorum. Belki çok düzenli de bulmayacaksınız. Ama dikkatlice okursanız çok şey öğrenirsiniz. Lütfen benim yazdıklarımla ilgili olarak beni cahillikle, manyaklıkla, komploculukla velhasıl saçma sapan şeylerle suçlamayınız. Ben sizden daha az vatansever değilim. Eğer görüş yazarsacaksanız makul ve anlaşılır şeyler yazınız. Sorularınız olursa samimiyetle cevap vermeye çalışırım.

Aslında 10 günlük bir seyahatim vardı. Bu yazdıklarımı arada bir boşluk bulabilip yazdım. Yeniden seyahate gidiyorum. Eğer sorularınız olursa bir haftadan önce yanıtlayamayacağım.

Yukarıda yazdıklarımın bazılarının HES lere olumsuz bakışında zerre kadar bir değişiklik yaratmayacağının da farkındayım. Dolayısıyla bu yazdıklarımın tarihe bir not düşülmesi anlamına gelmesi ve ileride kimin komplocu olduğu veya olmadığının anlaşılması bakımından yazıldığının bilinmesini istiyorum.

Selamlar..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 14:01   #92
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
Sn. serpent, bilgileri maddeler halinde derleyip toplamışsınız. Teşekkür ederiz.

Konunun dışında olan 3. kişiler en azından hem HES karşıtlarının hem de sizin gibi HES destekçilerinin yazdıklarını karşılaştırabilirler.

Gerçi verdiğiniz bilgilerin büyük bölümü internet sitelerinde zaten var ve HES destekçisi ya da HES karşıtı olan akademisyen ve mühendislerin çoğu, tv.ler'de ki tartışma programlarında bunları anlatıp, karşılaştırmalı olarak tartışmışlar ve antitez'ler sunmuşlardı birbirlerine.

Yani, zaten bilinen bilgiler ama en azından bu forumda ki HES konusunda uzman olmayan 3. şahıslar olarak, buradan karşılaştırma yapabiliriz.



Ben, HES karşıtı olan ve sizin yalan söylüyorlar diye itham ettiğiniz medya'da ki kişilere, forumun bu bölümün linkini veriyorum (gönderiyorum).

En son, Odatv'de sık sık HES'leri yazan Yusuf Yavuz'a yazdım.

Belki, buraya üye olup, kendileri hakkında yazdıklarınıza cevap verirler.

(Ciroz arkadaşımız, odatv sitesin'de Yusuf Yavuz imzalı HES'ler ile ilgili bir link vermiş'ti).

ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 14:02   #93
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Arkadaşlar,


Yukarıda yazdıklarımı kaç kişi okudu bilmiyorum. Hiç tepki olmamasına bakınca (Bir arkadaşımızın beğendiğini ifade etmesi hariç) pek okunmadığı anlaşılıyor.

HES ler ve elektrik enerjisi kullanımına ait bilgilendirmeye devam etmek istiyorum.

Birisinin sanki HES’ler suyu tüketiyomuş gibi yazdığı “Elektriksiz yaşanır ama susuz asla” ifadesini ciddiye almak gerekirse bu arkadaşımıza akşamleyin topu topu bir kaç saat elektrikleri kesmesini önereceğim. Bakalım ne kadar sabredecek.

Sizi rakamlara boğmadan Dünyada ve ülkemizde elektrik kullanımına ait biraz bilgi vermek istiyorum. Ülkemiz insanı ancak Dünya ortalamasının biraz üstünde elektrik tüketmektedir. Yılda yaklaşık 2500 kWh. Beğenmediğimiz pek çok ülke insanı bizden kat be kat fazla elektrik kullanmaktadır. Neredeyse tüm Avrupa ülke insanları bizim insanımızdan daha fazla elektrik kullanmaktadır.

Avrupa ülkelerinin bir kısmı ekonomik olarak geliştirilebilir HES potansiyellerinin neredeyse tamamını kullanıma sunmuştur. Örneğin Avusturya, Almanya, Fransa, İsviçre gibi ülkeler toplam kapasitelerinin % 100 e yakın kısmını kullanıma sokmuştur. Bir örnek vermek gerekirse yüzölçümü ülkemizin yirmide biri kadar olan İsviçrenin HES kurulu gücü bizimki kadardır. Düşünün ki bu ülkenin büyüklüğü bizim yirmide birimiz.

Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesine giden insanlarımız, o gelişmiş ülkelerdeki yaşam standartlarını görüp hayran kalır. Ancak o standardın arkasında ne tür yatırımlar var haberi yoktur. Hatta o ülkelerde uzun yıllardır yaşayan insanlarımız bile bundan habersizdir. Adeta, balığın su içinde yaşayıp bundan habersiz olması gibi bir şey bu.

Eğer ülkemizi gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarmak ve insanımızın refah seviyesini artırmak istiyorsak elektrik üretimini artırmamız gerekiyor. Elektriğin %75 inin sanayi tarafından kullanıldığını ve henüz yeterince sanayileşemediğimizi unutmayın.

Sonuç olarak elektriğe olan talep her yıl % 5 ile 8 arasında artmaktadır. Bu artış muazzam bir artıştır. Bunun karşılanması için yeni elektrik santrallarının yapılması gerekmektedir. Yukarıdaki mesajımda bu kaynakların neler olduğu yazılıdır. Sizden bunlardan hangilerini tercih ettiğnizi ve nedenlerini yazmanızı beklerim. Sadece Rüzgar yapmanın mümkün olamayacağını yazdım.

Eveet, bir de güneş santralleri var tabii ki. Ancaaak, Dünyada deneme amaçlı bir kaç güneş santralinden başka büyük ölçekli bir güneş santrali yok. Eğer ille de biz yapalım diyorsanız yine de barajlı HES lere ihtiyaç olacağını (En azından bulutlu havalar ve geceler için) bilmeniz ve elektriğe şimdi ödediğinizin yaklaşık 5 (beş) katı para ödeyeceğinizi bilmeniz yerinde olacaktır.

Bir diğer tedbir, tasarruf. Bu tedbire kimse itiraz etmez. Ancak unutmayın, biz ancak Dünya ortalamaları mertebesinde elektrik kullanıyoruz, yani açız. Doktorlar aç adama diyet önerisinde bulunmazlar. Bir kaç tasarruflu ampülle bir yıl boyunca yapacağınız tasarruf bir günlük klima kullanımıyla boşa gidecektir. Eğer gerçekten tasarruf taraftarıysanız, klima ve elektrikli ısıtıcı kullanımını kesinlikle yapmamanız gerekiyor. Kendimden örnek verirsem, ekonomik durumum elverişli olmasına rağmen evimde klima bulunmamaktadır. İş yerimdeki klimayı ise bir yılda ancak bir veya iki gün kullanmaktayım.

Sonuç: Elektrik ihtiyacının karşılanması için hem öncelikle HES leri hem de öteki santralları yapmamız gerekiyor.

Selamlar..


P.S. Bu aralar çok sık seyahatlerim oluyor. Yarından sonra yine bir nehir santralı ziyaretim var. Eğer mesajlarım gecikirse sebebi budur.

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 14:08   #94
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
Ben 1 hafta'dır yoktum. Yeni geldim.

Siz ile ben yok'ken sessiz kalmış burası.



Benim en merak ettiğim şey şu:

Bugün Amerika'da çok HES var ve devamlı artıyor demişsiniz. Amerikan yöneticileri özel sektöre yaptırdıkları bu HES'leri, sadece kendi vatandaşı olan şirketlere mi yaptırıyor yoksa örneğin; Çin'li, Rus, Arap ülkeleri gibi, yabancı ülkelerin şirketlerine de izin verip, 49 yıllık dönemler halinde kullanım hakkını veriyor mu?

Eğer veriyor'sa, bizim ülkede'ki yabancı şirketlerin yapması ve 49 yıl gibi kullanım hakkına sahip olması normal diyebiliriz.

Ama

Amerika, bahsettiğim ülke şirketlerine izin vermiyor'sa, bu kez ülkemizde'ki bu işin içinde bir iş var, diye şüphe etme hakkına sahibiz demek'tir.

ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 14:12   #95
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ayazkentli Mesajı Göster
Sn. serpent, bilgileri maddeler halinde derleyip toplamışsınız. Teşekkür ederiz.

Konunun dışında olan 3. kişiler en azından hem HES karşıtlarının hem de sizin gibi HES destekçilerinin yazdıklarını karşılaştırabilirler.

Gerçi verdiğiniz bilgilerin büyük bölümü internet sitelerinde zaten var ve hes destekçisi ya da HES karşıtı olan akademisyen ve mühendislerin çoğu tv.ler'de ki tartışma programlarında bunları anlatıp, karşılaştırmalı olarak tartışmışlardı.

Ama en azından bu forumda ki HES konusunda uzman olmayan 3. şahıslar karşılaştırma yapabilirler.

Ben, HES karşıtı olan ve sizin yalan söylüyorlar diye itham ettiğiniz medya'da ki kişilere, forumun bu bölümün linkini veriyorum (gönderiyorum).

En son, Odatv'de sık sık HES'leri yazan Yusuf Yavuz'a yazdım.

Belki, buraya üye olup, kendileri hakkında yazdıklarınıza cevap verirler.

(Ciroz arkadaşımız, odatv sitesin'de Yusuf Yavuz imzalı HES'ler ile ilgili bir link vermiş'ti).

Sayın ayazkentli,

Benim yazdıklarımın bir kısmının Internet ortamında olması doğal. Ancak ben bunları olabildiğince kendi bilgi dağarcığımdan ve deneyimlerimden yazıyorum.

Bütün bunları okuduktan ve başka kaynakları da araştırdıktan sonra kendi bağımsız ve tarafsız görüşünüzü oluşturmanızı beklerim.



Alıntı:
En son, Odatv'de sık sık HES'leri yazan Yusuf Yavuz'a yazdım.

Belki, buraya üye olup, kendileri hakkında yazdıklarınıza cevap verirler.

Ben kimsenin hakkında bir şey yazmadım. Bir Prof. hanım hariç. Onda da söylediklerinin doğru olmadığını belirtmekten başka bir amacım yoktu. Dolayısıyla bu kişinin benim mesajlarıma cevap yazmasını gerektirecek bir durum yok. Eğer kendi bildiklerini yazmak için üye olursa ona bir şey diyemem.

Saygılarımla..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 15:21   #96
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ayazkentli Mesajı Göster
Ben 1 hafta'dır yoktum. Yeni geldim.

Siz ile ben yok'ken sessiz kalmış burası.



Benim en merak ettiğim şey şu:

Bugün Amerika'da çok HES var ve devamlı artıyor demişsiniz. Amerikan yöneticileri özel sektöre yaptırdıkları bu HES'leri, sadece kendi vatandaşı olan şirketlere mi yaptırıyor yoksa örneğin; Çin'li, Rus, Arap ülkeleri gibi, yabancı ülkelerin şirketlerine de izin verip, 49 yıllık dönemler halinde kullanım hakkını veriyor mu?

Eğer veriyor'sa, bizim ülkede'ki yabancı şirketlerin yapması ve 49 yıl gibi kullanım hakkına sahip olması normal diyebiliriz.

Ama

Amerika, bahsettiğim ülke şirketlerine izin vermiyor'sa, bu kez ülkemizde'ki bu işin içinde bir iş var, diye şüphe etme hakkına sahibiz demek'tir.


Bu sorduğunuz sorular işin mevzuatla ilgili; yani teknik hususlar değil. Benim uzmanlığım işin teknik yanlarını kapsıyor. Ancak bildiklerimi söyleyeyim. Amerika toplam HES kapasitesinin yaklaşık %70 ini geliştirmiş bir ülkedir. HES potansiyelini geçmişten bugüne sürekli artırmıştır. Yeni HES yapıp yapmadıklarını yani bunu devam ettirip ettirmediklerini bilmiyorum.

Yapılan HES’lerde yabancı yatırımcı olması sizi niçin bu kadar endişelendiriyor? Çünkü HES için lisans alan şirket enerji üretmek zorundadır. Çünkü katkı payını ödeyebilmesi için buna mecburdur. Varsayalım böyle bir yükümlülüğü yok. Eğer yatırım nehir santralıysa su dere yatağında akmaya devam edecek demektir. Eğer barajlı bir yatırımsa enerji üretmeden suyu barajda ne kadar tutabilir? Ya o suyu enerji üretimi için kullanarak salacak, ya da enerjisini almadan nehir yatağına bırakacaktır.

Kaldı ki, su kullanım hakkı sözleşmesi gereği daima DSİ’nin müdahale hakkı bulunmaktadır. Yani şu kadar suyu salacaksın dediğinde tesis sahibi o miktardaki suyu salmak zorundadır.

Bildiğim kadarıyla enerji yatırımı için ülkemize gelen bir çok yabancı şirket umduğunu bulamamış ve ellerindeki hisseleri yerli ortaklarına devretmişlerdir. Yani zararla çıkan yabancı yatırımcılar vardır.

Hesabını iyi bilmeyen yerli yatırımcılardan da zarar edenler vardır.

Sonuç olarak bu HES ler yapılmak zorundadır. Bunların yerli veya yabancı yatırımcı tarafından yapılması konunun özü değildir. Eğer HES lerin yapılmasına karşı çıkmıyor, fakat yabancılar tarafından yapılmasına karşı çıkıyorsanız onun söylemi başka türlü olmalıdır.

Selamlar..

OSMAN45 beğendi.
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 16:29   #97
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
Ben daha çok bu HES'lerin ve özellikle de Doğu bölgelerimizde ki Barajların siyasi yönden ileri ki yıllarda çok farklı amaçlar için (Su kaynaklarının iplerini elinde tutmak amacı) kullanılacağından endişe ediyorum.

Bu konunun,

Teknik ve enerji boyutu.
Çevresel etki boyutu.

Olduğu kadar,

Siyasi boyutu da var ve bence bu da çok önemli.


Bundan yıllar önce, bu özel tv.ler de tartışma programları başladığında, bu programlara katılan ve ülkemizin siyasi geleceğini analiz eden akademisyen, sivil toplum örgütü mensupları, medya mensupları, emekli asker ve politikacılardan bazılarının, özellikle de GAP projesi için; GAP tamamlandığın'da, ülkemizin Doğu'su (G. Doğu dahil) bölünecek, emperyal devletlerin uzun vadeli planları bu doğrultu da, diyorlar'dı.

(Amerika, İsrail ve İngiltere'nin, Böl ve Yönet politikasını kastederek).

Aradan yıllar geçti ve şimdi bakıyoruz, Gap projesinin büyük çoğunluğu bitti ve ne büyük tesadüf ki terörizmi bitirmek için açılımlar ve görüşmeler yapılmaya başladı.

Ülkemizin Doğu bölümünün bölünmüş haritaları belli aralıklar ile medya ve internet aracılığı ile çoktan kamuoyunun belleğine işlenmiş durumda. GAP bölgesi, o bölünen ve Kürdistan olacağı kesinlikle belli olan o yerde bulunuyor.


Bundan yıllar önce anlatılanlar nerede ise birebir gerçekleşiyor. Bu durumda endişelenmemek imkansız.

Ülkemizde ki bu barajların, bundan 20-30 yıl sonra ne amaçlar ile kullanılacağını hiçbirimiz bileyiz. Mutlaka sizin dediğiniz gibi, elektirik üretimi için kullanılacaktır ama önümüzde ki yıllar'da kimlerin elinde olacağını şimdiden bilemeyiz.

(Bunu, su'yu şişeleyip satma ile ilişkilendirmiyorum. Yalnış anlamayın. Yoksa, Manavgat suyunu İsrail'li şirkete satacaklardı ama anlaşamadılar. Libya'lılara döndüler yine olmadı. Galiba şimdi Ürdün'e satmaya çalışıyorlar. Yani, suyumuzu şişeleyip satacaklar diye düşünsem, Manavgat suyunu örnek verirdim). Elektirik üretmekten ziyade suyumuzu satıyorlar der'ken, o tür bir satıştan bahsetmiyor'dum.


Sonuçta, sonuna kadar elektirik te üretseler, ipleri bizim elimizde olmayabilir.


(Hatta bugün bizim cebimizden çıkan paralar ile kendi yaptığımız bu barajlardan üretilecek elektiriği, yine başka bir ülke olarak bize satabilirler. Böyle abuk bir duruma doğru yol alıyoruz gibi geliyor bana).

(Geçen gün bir tv kanalında SGK ile ilgili Resul Kurt ve Ali Tezel tartışıyorlardı. Bir ara Ali Tezel "Gap projesine, işsizlik fonunda biriken 13 milyar tl. aktardılar, bu para bu amaçla toplanmamıştı oysa" demişti).

Yarın bu barajların en önemli bölümü, bölünmüş olan Türkiye'nin diğer tarafında kalacak. (Her ne kadar Batı bölgelerimizde de olsa da).


Beni, olayın siyasi tarafı da çok endişelendiriyor.


Yabancı ülke şirketlerine karşı önyargılı olmam bu nedenle'dir.

pria ve Cymbelina beğendi.
ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-04-2013, 16:51   #98
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Her türlü yatırımın bir siyasi boyutu olur. Bu işte de olabilir.


Ancak, bu işi yapıp yapmayacağımız ayrı bir konudur, kimin yapmasının daha uygun olduğu ayrı bir konudur. Eğer işin özünü tartışacaksak, önce HES ler yapılmalı mıdır konusu tartışılmalı, sonra kimin yapması uygun olur tartışılmalıdır.


Şimdi total olarak HES lere karşı olup, ondan sonra zaten yabancı şirketler yapıyor demek pek anlamlı olmaz. O halde yerli yatırımcıların yaptıklarına niçin karşı çıkılıyor? Yerli yatırımcı tarafından yapılan yüzlerce HES var. Karşı çıkanlar onlara da karşı çıkıyor.


Ülkemiz elektrik ihtiyacını nasıl karşılayacağımızın da bir cevabının verilebilmesi lazım.


Selamlar..

OSMAN45 beğendi.
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-04-2013, 23:49   #99
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,670
Galeri: 32
Kıssadan hisse...

Testi kırıldıktan sonra

"Nasreddin Hoca oğlunu çeşmeye gönderiyormuş. Testiyi eline verdikten sonra yüzüne okkalı bir tokat aşketmiş, ardından da:
- "Sakın testiyi kırma" diye seslenmiş.
Bu durumu görenler :
- "Ne yapıyorsun Hoca efendi" demişler, "çocuk testiyi kırmış değil ki... Hiç suçu olmayan çocuğu ne diye dövüyorsun ?"
- "Testi kırıldıktan sonra, neye yarar!" demiş Hoca."



Baraja! maya çalan Hocamızdan hisse alıp, "Baş mimar ve inşaat mühendisi" Koca Sinan'dan almamak olmaz, buyrun:


"İstanbul devamlı bir su problemi içerisindedir. Bu problemin çaresi asırlar önce Kanuni zamanında, Mimar Sinan'ın günlerinde konuşulmuş ve en büyük çare Sinan'la bulunmuştur. İstanbul'un o günkü nüfusu çoğalınca Kanuni Sultan Süleyman, Sinan'ı huzuruna çağırır,

-Der ki:

"Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar. Acaba halkımızın bu su ihtiyacını karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz?"

-Mimarbaşı der ki:

"Sultanım siz müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini bir dolaşayım, dışarıda mevcut suları İstanbul'a getirmenin mümkün olup olmadığını bir inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm."

Ve Sinan Ağa atına biner, yanına yardımcılarını da alır, Çekmece'den başlayarak kıyıları dolaşır, Beşiktaş'a kadar İstanbul’un kıyılarında, dereleri, akan suları tespit eder. Bu suların önü örüldüğü, baraj yapıldığı takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapılarak İstanbul'a getirilebilir, diye, bunun günlerce hesabını yapar ve Kanuni'nin huzuruna çıkar.

-Sultan sorar:

"Mimarbaşı, İstanbul'a su getirmek mümkün müdür?"

-Mimarbaşının cevabı:

"Belki sultanım, mümkündür. Ancak çok ağır bir şartı var."

"Nedir o mimarbaşı?"

"Sultanım, altın dolu keseleri uç uca dizmek şartıyla ancak İstanbul'a su gelebilir.“

-Kanuni'nin cevabı şu olur:

"Mimarbaşı sen İstanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadığını söyle. Eğer mümkünse ben keseleri uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım."

Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları Kağıthane civarında belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak İstanbul'a getirir ve şehrin belli meydanlarında umumi çeşmeler yaparak suyu akıtır.

Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur. Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar. O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir. O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara, yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri musluğu çeşmelere koyuyorlar. Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkarır, der ki:


"İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır. Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından evine su alamayacaktır."

Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni. O da özel olarak Sinan'a iletilir.

-Denir ki:

"Sen İstanbul'a böylesine güzel bir çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."

Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden Sinan'ın evine özel olarak yol yapılarak su akıtılır. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kişi olur.

Mimar Sinan Şehzadebaşı Camiini, Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki Selimiye Camiini yaptıktan sonra yaşlanır. Devir hep öyle geçmemiştir. İtibarının yüksekte olduğu devirde, kendisinin kıymetini takdir edenler bir bir bu dünyadan göçmüşler. Kanuni vefat etmiş, yerine başka padişahlar geçmiştir.

Ve Sinan 99 yaşında!.. Çevresindeki dostları göçtüğü için de kendisi İstanbul’da adeta yapayalnız kalmış. Ve artık yeni bir nesil yetişmiştir. Bir gün Sinan'ın kapısına birisi gelip dayanır. Kapıyı çalar. Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar,

"Buyurun" der.

Gelen meçhul insan,

"Ben Topkapı Sarayı postacısıyım. Sizi divana çağırıyorlar. Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız" der.

Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde, dostlarının tümünün göçüp gittiği, kendisini eserleri inşaat halindeyken görenlerin kalmadığı bu ihtiyar dünyada,

"Acaba Topkapı Sarayına niye çağırılıyorum?" diye bastonuna dayana dayana gider. Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur:

Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası. Sinan'a şöyle derler:

"Sinan Ağa, hakkında şikayet var. Eve su almak yasak olduğu, hiç kimse evine özel olarak su almasın, diye padişah fermanı olduğu halde, sizin evinizde özel su varmış."

"Evet," der, "Cihan Padişahı bana öyle özel olarak müsaade etmişti. İstanbul'a yaptığım su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su müsaade etmişti de almıştım."

"O zaman şu müsaadenizi, fermam görelim de ses çıkarmayalım. Kimseye verilmemesine rağmen, sizinki devam etsin."

Sinan'ın cevabı şu:

"Ben o zaman Cihan Padişahından ferman istemekten hicap etmiştim. Fermanım falan yok, ama su benim evimde akıyor."

-Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur:

"Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın."

-Oradan başkaları cevap verir:

"Bu Âl-i Osman'a hizmet eden sadece Sinan mı? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır. Ya onların da evine özel su verilsin, ya da Sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın."

-Divanda uzun münakaşalar olur, son olarak verilen karar şudur:

"Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de evine su bağlanamayacağına göre, Sinan'a verilen su kesilmeli, fakat şimdiye kadar kullandığı su fermansız kullandığı için bir cezaya mucip olmamalıdır."

Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değil. Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmıştır. Kendisine bir ayrıcalık tanınsın veya özel bir mükafat verilsin diye değil.

Sinan 100 yaşına girerken hastalanır, yatağa düşer. Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki musluktan su akmıyor. İstanbul'a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder. Vefat sırasında bu olayı başında konuşanlara verdiği cevap enteresandır:

"Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düşkünü değiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptık ve mükafatını da ahrette bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediği için müteessir değiliz.
...
"

Hoca ile Sinan'ın yanında payıma su içmek düşer.

Şimdilik isteyen kıssalardan istediği hisseyi hele bir alsın, elbet söz sırası bize de düşer.


gece
'su küçüğün, söz büyüğün' diyen forum kişisi

ayazkentli, Sakaki ve ciroz beğendi.
gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-04-2013, 00:56   #100
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,670
Galeri: 32
Konuyu sulandırmadan, suya geniş açıdan yaklaşabilmek

Nasrettin Hocamız 13. yy'da, Koca Sinan ise 16. yy da yaşayıp, bizlere ölmez eserler bıraktılar.

Ülkemizin HES gerçeği ile ilgili başlıkta yer almalarını yadırgayanlar, onların kıssalarından hisse istemeyenler olmuştur.

Olabilir.

Böyle düşünenler ve/veya bütün bir yazıyı oku(ya)mayacak olanları da düşünerek, yukarıdaki mesajda bazı sözcükleri özellikle koyu yazdım ki istemedikleri yazıların tümünü okumak zorunda kalmasınlar.

Sadece onlara bakıldığında bile, suyun;
ister bir testi,
ister Kırk Çeşme
olsun, her dönem ve her miktarıyla yaşamın (ve bazen ölümün) kaynağı, taşıyıcısı, enerjisi olduğu açıktır.

Eskiden de öyleydi, şimdi de, bundan sonra da öyle olacaktır. Artan nüfus ve çok daha fazla artan kirlilik nedenleriyle, suyun bu stratejik önem ve değeri de gittikçe artmaktadır.

Ancak bu açık gerçek karşısında bile, su konusu o kadar ihmal edilmiştir ki; dünyamızın yüzeyinin 3/4'ü sudan oluştuğu halde, 'dünya' birçok dilde sadece 'kara' olarak adlandırılmaktadır.

Üzerinde güneş batmayan, donanmalarıyla kibir derecesinde övünen, İngilizler tarafından bile!

Suyun artan stratejik önemine paralel, su konusunda yeni yasal düzenlemeler yapılmış, yapılmakta ve yakın zamanda yapılmaya devam edecek.

Bundan kaçış yok.

Önemli olan, mevcut ve yapılmakta olan düzenlemelerin kamu yararı ile ne derece örtüştüğü ve örtüşeceği.

Su ve kamu yararı konusuna çok daha geniş açıdan bakmak gerektiğini, HES konuşulsa bile, herkesin tercih ve söz hakkı olduğunu düşünüyorum.


gece
yüzde yetmişi su olan forum kişisi

ayazkentli ve ciroz beğendi.
gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-04-2013, 03:12   #101
Ağaç Dostu
 
ciroz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-03-2012
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,033
6 tarafı denizlerle ( iki yarımada ) çevrili bir coğrafyada yaşayan bir halkın, deniz kıyılarındaki toprakları göreceli değersiz görmesinden dolayı kız çocuklarına verdiğini ve turizm patlaması ile o kızların ne kadar "zengin" olduğu hikayelerini de duya geliriz.

Denizcilik Bakanlığı yoktur o coğrafyada, bu tuzlu su, ulaşımda bile doğru düzgün kullanılmaz, yaşayanların neredeyse 75%' i de yüzme bilmez, sudan korkar.

O coğrafya Mezopotamya' nın tatlı su yönünden de önemli bir kısmıdır üstelik.

Tarih boyunca, toplumsal bilinç "göreceli" bilerek içi boşaltılmaya çalışılır, bunun farkına varıp sorgulayanlar da çıkar. Tartışmalar süregelir gider.

İstesekte istemesekte su, yaşamın kaynağı ve ta kendisidir. Boşa akmaz.

gece ve sındırgılı beğendi.
ciroz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-04-2013, 01:15   #102
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Ona buna bulaşmadan yazmaya devam etmek istiyorum.

Onca bilgi vermeye çalıştım. Çok az bir tepki oldu. Birkaç arkadaş beğendiğini belirtti. Bir arkadaş ise forum dışından birini benimle vuruşmaya davet ettiğini bildirdi.

Yazdığım yazılar uzun, okuması biraz zor olabilir. Katılırsınız ya da katılmazsınız, ama bu konuda fikir sahibi olmak istiyorsanız en temel olarak bilmeniz gerekenleri anlatan bir yazıdır. Daha kısası olmaz. Daha kısa olanı ancak hiçbir bilgi vermeyen sloganlar olabilir ki benim gözümde değersizdir. Her forumda olduğu gibi burada da bolca var. Sloganlar insanı dolduruşa getirmekten başka bir işe yaramaz. İtiraf etmek gerekirse bazıları yararlıdır. Ama özü itibariyle hemen hiç bilgi içermezler.

HES karşıtı arkadaşların dişe dokunur bir iki görüş vermelerini beklerdim. En azından ülkemiz elektrik ihtiyacını nasıl karşılayabileceğimiz konusunda (HES veya diğer kaynaklar) bizi aydınlatmalarını beklerim. Haaa.. Belki de elektriğe ihtiyacımız olmadığını anlatırlar.

Selamlar..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-05-2013, 12:43   #103
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Köylüler yutmadı

Köylüler yutmadı

ciroz beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-05-2013, 21:29   #104
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster

HES karşıtı arkadaşların dişe dokunur bir iki görüş vermelerini beklerdim. En azından ülkemiz elektrik ihtiyacını nasıl karşılayabileceğimiz konusunda (HES veya diğer kaynaklar) bizi aydınlatmalarını beklerim. Haaa.. Belki de elektriğe ihtiyacımız olmadığını anlatırlar.

Selamlar..
Sayın serpent,
Siz inşaat okumuşsunuz, ben ise karınca kararınca İktisat..
İktisat her işin temelidir, yön vericidir.
Sağlam iktisadi temellere- hesaplara dayanmayan hiçbir şey rantabl değildir.

Ben sizin kadar uzun yazmayacağım..Çünkü bir konuyu uzun uzun yazmak, o konudaki savların doğruluğunu kanıtlamayabilir..

Bakınız, bu ülkenin 2011 toplam ihracat geliri aklımda yanlış kalmadıysa 134 milyar dolar, ithalatı ise 240 milyar dolardır..
Petrole ve doğalgaza takriben yıllık 60 milyar doları mecburen ödediğimizi kabullensek bile, yine de büyük dış ticaret açığı veren bir ülkeyiz maalesef..

Bunun tek nedeni, her konudaki bilinçsizce yapılan yatırımlar ve israf olduğu gibi, ülkemizin yüksek teknolojiye dayanan yüksek katma değerli üretim, ihracat yapamamasıdır.

İsraf konusuna en güzel örnek şudur..Bu ülkede genellikle dış kaynaklarla üretilen elektriğin hemen hemen yarısı sanayi tarafından kullanılmaktadır..
Fakat, sanayi sektöründe kullanılan devasa elektrik tüketiminde % 25 tasarruf yapılabileceği halde, devlet bu tasarrufu sağlayan yatırım ve programlar yerine
mantar gibi üreyen HES yapımlarını teşvik etmektedir..

Bakınız; dökümanın 11. sayfası:

http://siteresources.worldbank.org/T...urkeyEE-tr.pdf

Oysa, sanayide bırakın % 25 i, % 10'luk tasarruf sağlanabilse belki çoğu HES yapımına gerek bile kalmayacaktır..

Batı ülkelerine egemen olan kapitalizm, maalesef bizim ülkemizde vahşice uygulanmakta; ülkemizin iç- dış, yeraltı, yerüstü kaynakları, insanı yok bahasına hovardaca kullanılmaktadır.

Tüm kaynaklarımız hovardaca kullanılmasına rağmen ekonomik yapımız olumlu anlamda yön değiştirmemektedir.
Bugün sanayimiz bile, dışardan aldığı ara mallarını, ülkemizde montajını yapmaktadır.İşin hammaliyesini yapmaktadır ülkemiz kısacası..
Sanayi firmalarının kâr marjları çok düşüktür..Çünkü yüksek teknolojili katma değerli üretim yok gibidir..

Bizim dışardan ithal ettiğimiz 1 kilogram cep telefonunu satın almak için ödediğimiz dolar miktarını tahayyül edin..Elin ecnebisi bu 1 kilo cep telefonunu üretmek için ne kadar elektrik tüketip ne kazanıyor?
Biz ise eski demirperde ülkelerinin çöplük ve hurdalıklarından gelen hurdaları eritip tekrar demir elde etmek için ne kadar elektrik tüketiyoruz acaba?
Batılı ülkeler niye hurda gemilerini bizim gibi ülkelere gönderiyor? Bizim ülkemizde sökülen bu hurda gemiler için tüketilen elektrik kaç HES'e ihtiyaç doğurmaktadır? Sökülen hurda gemiler bu ülkeye ne kadar artı değer sağlıyor..
Bu örnekleri sanayinin birçok alanında çeşitlendirmek mümkündür..

İleri kapitalist ülkeler artık kendi ülkelerinin insanı ve çevresi için sakıncalı gördükleri işleri ve sanayi alanlarını bizim gibi ülkelere devretmektedir.

Elektriği hem israf edercesine hem de ülke ekonomisine çok az katma değer sağlayan alanlarda kullanıyoruz..Elektrik talebi sürekli artmaktadır..Ama, arttıkça da sorun çözülmemekte, ne dış ticaret rakamlarımız lehimize dönmekte, ne de insanımızın refahı artmaktadır..Yani bir kısır döngü içindeyiz. Elin sıcak parasıyla söküklerimizi dikip, kendimizi avutmaktayız..

Nehirlerimize, derelerimize HES adındaki kelepçeleri takarak ülkemizin ve insanımızın geleceğini hovardaca heba ederek ürettiğimiz elektriğin, sanayi tarafından hovardaca tüketilmesine bu ülkenin gerçekten ihtiyacı yoktur mecburiyeti de yoktur.

HES'lerin yapımından önce sanayide ve zihinlerde devrim gereklidir.
Mevcut sanayimizin yapısı ülkemize ve insanımıza pek katma değer katmamaktadır.
Bu çarpık sanayinin enerji açlığı uğruna ülkemiz doğası kurban edilmemelidir.
Çarpık ve katma değeri az sanayiye artık derelerimiz de yetmeyecektir.

Her dereye HES kondurmayı değil, başta sanayide elektrik kullanımı olmak üzere her alanda tasarruf yapmayı acı bir şekilde öğrenecek milletimiz eninde sonunda..
Dağa taşa, havadaki kuşa, denizdeki yunusa satılacak bir mal olarak bakıldığı bir dönem yaşıyoruz.
''Dere''nin suyu da bitecek birgün..

ciroz beğendi.

Düzenleyen pria : 02-05-2013 saat 00:35
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-05-2013, 22:51   #105
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Sayın pria,

Yazdıklarımı uzun bulmuşsunuz. Benim yazdıklarımı pek okumadığınızı sizin yazdıklarınızdan çıkarabiliyorum. Bu kadar geniş HES konusu hakkında daha özlü bir bilgi nasıl verilebilir pek bilmiyorum. Benim yazdıklarım konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin okuyabileceği en kısa yazıdır.

Bu vesileyle aklıma bir kıssa geldi:

Padişah emrindeki adamlara talimat vermiş. Bana dünya tarihini yazın getirin okuyacağım demiş. Bir yıl sonra bilim adamları gelmiş bir kervan yükü kitap oldu getirdik demişler.

Padişah ben bunu okuyamam kısaltın diye talimat vermiş. Bir yıl sonra adamları gelmiş ve bir deve yükü kitap olarak özetledik demişler.

Padişah bu da çok uzun, kısaltın diye cevap vermiş. Adamlar bir yıl sonra dünya tarihini tek bir kıtap olarak getirmişler. Ancak padişah bu da çok uzun okuyamam siz bana söyleyiverin demiş. Adamlar ne desinler “İnsanlar savaştılar ve öldüler” şeklinde bir özetleme yapmışlar.

Şimdi siz de belli ki benim yazdıklarımı öğrenmek amacıyla okumaya üşenenlerdensiniz. Eğer dikkatle okusaydınız yazdıklarınızın çoğuna cevapların benim yazdıklarımda olduğunu görebilirdiniz.

Tasarrufu önemsediğim benim yazdıklarımdan anlaşılabilir. Siz iktisatçı olduğunuza göre sayılarla aranızın iyi olduğunu varsayıyorum. Benim beklentim hangi sektörde hangi tasarruf tedbirleriyle neyi tasarruf edebileceğimizi ortaya koymanızı beklerdim.

Ancak siz yukarıda da ifade ettiğim gibi “derelere kelepçe vurulması” gibi slogan söylemlerden bir adım öteye somut hiçbir şey koyamadığınızı görüyorum.

Bu arada, mesleğinizi önemsemenizi anlayışla karşılıyorum. Hepimiz kendi mesleğimizi önemseriz. Ancak en temel bilimler mantık ve matematiktir. Daha sonra doğa olaylarını modelleyen gözleme dayalı fizik, kimya, biyoloji gibi ampirik bilimler gelmektedir. Bunların hepsi fen bilimleri sınıfında yer alır.

Mühendislik ve tıp gibi bilimler uygulamalı bilimler sınıfındadır.

İktisat , sosyoloji gibi bilimler ise davranış bilimleri olarak sınıflandırılabilir.

Şimdi bunlardan birinin diğerine üstünlüğü vardır demiyorum, ama sizin “İktisat her işin temelidir, ....” söyleminiz çok iddialı bir söylem olmuş.

Saygılarımla..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 00:20   #106
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster
Eğer yatırım nehir santralıysa su dere yatağında akmaya devam edecek demektir. Eğer barajlı bir yatırımsa enerji üretmeden suyu barajda ne kadar tutabilir? Ya o suyu enerji üretimi için kullanarak salacak, ya da enerjisini almadan nehir yatağına bırakacaktır.

.
..2005’den günümüze kadar kurulan HES’lerin tamamı bugün geçerli olan onlarca yasa ve yönetmelik kapsamı dışında, çevre ve insan ile ilgili faktörlerin eksik tanımlandığı bir ortamda gerekli şartlar sağlanmadan, çevre ve insan gözetilmeden yapılmıştır. Akarsu ve çevresinde hayatın devamı demek olan can suyu hesaplarının akarsuyun bulunduğu ekosistemi ve çevresindeki insan hayatını göz önüne almadan dünyanın hiç bir yerinde kullanılmayan basit bir yöntemle hesaplanmıştır.

İMO Su Yapıları Kurulu raporundan alıntıdır..

http://www.imo.org.tr/resimler/dosya....pdf?dergi=260

Gerçekler hiç te sizin yazdığınız gibi değil sayın Serpent..Meslektaşlarınız sizin gibi düşünmüyor..

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 00:31   #107
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster

Ülkemizin elektrik enerjisine olan ihtiyacı:

Sanayileşmeye ve refah artışına bağlı olarak ülkemizde elektrik enerjisine olan telep sürekli olarak artmaktadır. Bu artış yıllık %5-8 arasında değişmektedir. Şu anda ülkemiz elektrik ihtiyacı üretimle ancak başa baş karşılanabilmektedir. Eğer yeni tesisler yapmazsak bir kaç yıl içinde elektrik yetersizliğiyle karşı karşıya kalacağız.

Yapılacak tesisler bellidir...
...''genç-İMO'' yenilenebilir ve sürdürülebilir yöntemlerle elektrik enerjisi üretilmesine karşı değildir. Enerji bahanesiyle halkın yaşam alanlarının tahrip edilmesine, en önemli yaşam kaynaklarının yok edilmesine, suyun ticarileştirilmesine karşıdır. Halkın ihtiyacı dışında, sermayenin daha fazla kar edebilmesi için her gün artan elektrik ihtiyacının sorumlusu halk değildir. Bu yüzden bunun faturasını halk ödemeyecektir. Doğanın herhangi bir parçasının alınır satılır hale getirilmesi, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Çünkü yaşam hakkı, temiz ve içilebilir su kaynaklarına ulaşma hakkını da kapsamaktadır.

[ GENÇ-İMO HES ÇALIŞTAYI (TRABZON) ] TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 01:10   #108
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster
En azından ülkemiz elektrik ihtiyacını nasıl karşılayabileceğimiz konusunda (HES veya diğer kaynaklar) bizi aydınlatmalarını beklerim. Haaa.. Belki de elektriğe ihtiyacımız olmadığını anlatırlar.

Selamlar..


...DOLAPTAN KEBAN ÇIKABİLİR
Başkan Aydilek, 15 yıl önce satılan buzdolaplarının B, C, D sınıfı olduğunu; C sınıfı bir buzdolabının ise yıllık 840 kwh elektrik tükettiğini anımsattı. Oysa şimdi A +++ sınıfı bir buzdolabının sadece 193 kwh elektrik tükettiğini belirten Aydilek, “Evlerde 24 milyon adet buzdolabı çalışıyor. Bunların 15 milyonu C tipi. Eğer bunlar A sınıfı ile değiştirilebilseydi yıllık 6 milyar kwh enerji tasarrufu mümkün olurdu” dedi. Aydilek, bu miktarın Keban Barajının ürettiği yıllık elektriğe eş değer olduğunu belirtirken, bu dolapların A+++ ile değiştirilmesinin ise 2 tane Keban anlamına geleceğini vurguladı.

Bakanlıktan enerji tüketimini azaltmak amacıyla A+++ paket geliyor - Enerji Enstitüsü

Yüzlerce HES yapacağınıza buzdolaplarını A+++ yapsaydınız keşke..Bunca tartışma da yaşanmaz ve insanların huzuru kaçmazdı..
Herşeyi yapmaya gücü yeten bir iktidar 10 yıldan beri niye bu adımları atmaz?

Çünkü HES'çilik yepyeni bir rant kapısıdır.

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 17:20   #109
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi pria Mesajı Göster
..2005’den günümüze kadar kurulan HES’lerin tamamı bugün geçerli olan onlarca yasa ve yönetmelik kapsamı dışında, çevre ve insan ile ilgili faktörlerin eksik tanımlandığı bir ortamda gerekli şartlar sağlanmadan, çevre ve insan gözetilmeden yapılmıştır. Akarsu ve çevresinde hayatın devamı demek olan can suyu hesaplarının akarsuyun bulunduğu ekosistemi ve çevresindeki insan hayatını göz önüne almadan dünyanın hiç bir yerinde kullanılmayan basit bir yöntemle hesaplanmıştır.

İMO Su Yapıları Kurulu raporundan alıntıdır..

http://www.imo.org.tr/resimler/dosya....pdf?dergi=260

Gerçekler hiç te sizin yazdığınız gibi değil sayın Serpent..Meslektaşlarınız sizin gibi düşünmüyor..

Sayın pria,
Linkini verdiğiniz raporu keşke baştan sona okusaydınız. Aynı raporun sonuç bölümünde bakın ne diyor.

Alıntı:
Depolamalı ve depolamasız HES’lerin yapılmasına tamamen karşı olmak, günümüz şartlarında
doğru değildir.
Karşı durulması gereken toplumların büyük tüketiciler olmasını sağlayan, doğayı
oluşturan bileşenlerin tümünü kaynak olarak tanımlayıp Dünya kaynaklarını tümünü ticari metaya
dönüştürerek kontrolsüz biçimde yok eden ve dünyayı yok etmeye derelerimizle devam edecek
olan ekonomik anlayıştır. Dünya ekonomisinin bu anlayışla büyümesi insanoğlunun yaşam şartlarını
inanılmaz yükseltmiş, ancak ekosistem geri dönülemez bir yok oluşa doğru sürüklenmiştir.
Bugün dere halklarının başlattığı mücadele, aslen yok olmama mücadelesi olarak addedilmeli, sürdürülebilir
bir yaşam için sürdürülebilir HES’lerin yapılması desteklenmelidir.
Sanki ben her ne pahasına olursa olsun HES ler yapılsın demişim ki bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz. Ancak en hafif tabiriyle doğru değil. Benim yazdıklarımı dikkatle okuyan bunun farkına varacaktır.

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 17:21   #110
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi pria Mesajı Göster
...''genç-İMO'' yenilenebilir ve sürdürülebilir yöntemlerle elektrik enerjisi üretilmesine karşı değildir. Enerji bahanesiyle halkın yaşam alanlarının tahrip edilmesine, en önemli yaşam kaynaklarının yok edilmesine, suyun ticarileştirilmesine karşıdır. Halkın ihtiyacı dışında, sermayenin daha fazla kar edebilmesi için her gün artan elektrik ihtiyacının sorumlusu halk değildir. Bu yüzden bunun faturasını halk ödemeyecektir. Doğanın herhangi bir parçasının alınır satılır hale getirilmesi, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Çünkü yaşam hakkı, temiz ve içilebilir su kaynaklarına ulaşma hakkını da kapsamaktadır.

[ GENÇ-İMO HES ÇALIŞTAYI (TRABZON) ] TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Linkteki yazıyı okudum. Bir kısım inşaat mühendisliği öğrencisinin katılımında yapılmış bir atölye çalışması. Yazının sonuç bölümü sloganlardan başka bir bilgi içermiyor. O nedenle yorum yapmıyorum.

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 17:26   #111
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Geldik zurnanın zırt dediği yere.

Yazdıklarıma karşı “bak falanca ne diyor, filanca ne diyor” şeklinde yazmak ve link vermek yerine link verdiğiniz yazıları okuyup, özümseyerek kendi görüşlerinizi yazmanızı ve kendi sesiniz olmanızı önermiştim. Ancak değişen bir şey olmadı.

pria’dan alıntı:

Alıntı:
İsraf konusuna en güzel örnek şudur..Bu ülkede genellikle dış kaynaklarla üretilen elektriğin hemen hemen yarısı sanayi tarafından kullanılmaktadır..
Fakat, sanayi sektöründe kullanılan devasa elektrik tüketiminde % 25 tasarruf yapılabileceği halde, devlet bu tasarrufu sağlayan yatırım ve programlar yerine mantar gibi üreyen HES yapımlarını teşvik etmektedir..
Bu yaklaşımın somutlaştırılması adına şunu sormuşum.

Serpent’ten alıntı:

Alıntı:
Tasarrufu önemsediğim benim yazdıklarımdan anlaşılabilir. Siz iktisatçı olduğunuza göre sayılarla aranızın iyi olduğunu varsayıyorum. Benim beklentim hangi sektörde hangi tasarruf tedbirleriyle neyi tasarruf edebileceğimizi ortaya koymanızı beklerdim.

Gelen yanıt bu:


Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi pria Mesajı Göster
...DOLAPTAN KEBAN ÇIKABİLİR
Başkan Aydilek, 15 yıl önce satılan buzdolaplarının B, C, D sınıfı olduğunu; C sınıfı bir buzdolabının ise yıllık 840 kwh elektrik tükettiğini anımsattı. Oysa şimdi A +++ sınıfı bir buzdolabının sadece 193 kwh elektrik tükettiğini belirten Aydilek, “Evlerde 24 milyon adet buzdolabı çalışıyor. Bunların 15 milyonu C tipi. Eğer bunlar A sınıfı ile değiştirilebilseydi yıllık 6 milyar kwh enerji tasarrufu mümkün olurdu” dedi. Aydilek, bu miktarın Keban Barajının ürettiği yıllık elektriğe eş değer olduğunu belirtirken, bu dolapların A+++ ile değiştirilmesinin ise 2 tane Keban anlamına geleceğini vurguladı.

Bakanlıktan enerji tüketimini azaltmak amacıyla A+++ paket geliyor - Enerji Enstitüsü

Yüzlerce HES yapacağınıza buzdolaplarını A+++ yapsaydınız keşke..Bunca tartışma da yaşanmaz ve insanların huzuru kaçmazdı..
Herşeyi yapmaya gücü yeten bir iktidar 10 yıldan beri niye bu adımları atmaz?

Çünkü HES'çilik yepyeni bir rant kapısıdır.



Alıntıdaki ifadeler beyaz eşya sanayicileri dernek başkanına aitmiş. Adam malını satmak istiyor tabii. Adamın ifadesinde yok ama yazıyı hazırlayan her yıl iki Keban diye bir cevahir yumurtlamış. Sanki Keban'ı yapıyorsun o yıl kullanıyorsun ve ertesi yıl hurdaya çıkıyor sanırsınız.

Şimdi bir hesap yapalım.

A++ sınıfı orta büyüklükte buzdolabının fiyatı alt sınırdan alındığında 1200 TL. Bunu 15 milyon buzdolabıyla çarptığınızda ortaya çıkan toplam maliyet 18 milyar TL ki bu da yaklaşık 10 milyar Dolar ediyor. Dikkat edin hesabı A+++ sınıf dolap için yapmadık. Onun için yapsaydık daha yüksek bir maliyet bulacaktık.

Bu kadar parayla 5 adet Keban büyüklüğünde HES yapabiliriz. Üstelik bir buzdolabının ekonomik ömrü 15 yıl iken bir HES’in ömrü 50 yıldır. Hadi bunun ikisi verimsiz dolaplara gitsin. Ülke olarak hâlâ net 3 Keban kadar kârda oluruz.

Harcanacak kaynağın ülke kaynağı olduğunun dikkate alındığını ve onun bunun parası kavramının söz konusu olmadığını dikkatinize sunarım.

Şimdi dense ki ‘ömrü dolup hurdaya çıkanlar yerine verimliliği yüksek dolapların alımı teşvik edilsin’ amenna. Ama ne deniyor? “DOLAPTAN KEBAN ÇIKABİLİR”. Demek ki dolaptan Keban çıkmıyormuş.

Eğer iktisata ait rantabilite hesapları yukarıda gösterilen kadar basit bir hesabı bile yapamıyorsa ben o hesabı almayayım.

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 17:50   #112
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster

Bu kadar parayla 5 adet Keban büyüklüğünde HES yapabiliriz. Üstelik bir buzdolabının ekonomik ömrü 15 yıl iken bir HES’in ömrü 50 yıldır. Hadi bunun ikisi verimsiz dolaplara gitsin. Ülke olarak hâlâ net 3 Keban kadar kârda oluruz.
Halâ yanlış bilgiler vermekte ısrar ediyorsunuz.
10 milyar dolara 5 Keban yapılır diyorsunuz ama Keban'ın maliyeti bildiğim kadarıyla 7 milyar dolardır.
Kusura bakmayın, ben Keban'ın maliyetini sizin gibi kafadan atıp yazamam, kaynak göstermek zorundayım..Kaynak gösteriliyor diye kimseyi kınar şekilde yazmanız da pek şık değil..

Keban Barajı Nerededir? Özellikleri Nelerdir? | Bilgi Birikimi

ayazkentli beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 17:57   #113
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster

Alıntıdaki ifadeler beyaz eşya sanayicileri dernek başkanına aitmiş. Adam malını satmak istiyor tabii. Adamın ifadesinde yok ama yazıyı hazırlayan her yıl iki Keban diye bir cevahir yumurtlamış. Sanki Keban'ı yapıyorsun o yıl kullanıyorsun ve ertesi yıl hurdaya çıkıyor sanırsınız.
Hadi buzdolapçı malını satmak için sizin tabirinizle ''cevahir yumurtlamış''..
Peki bu ülkenin Enerji Bakanı da aynı şeyleri söylüyorsa dediğim dedik türünden yazdıklarınızı gözden geçirme gereği duymayacak mısınız:

...Enerji tasarrufuna harcanan her 1 doların enerji üretimine harcanan 2 dolardan daha değerli olduğunu ifade eden Yıldız, gerekli adımların atılması durumunda Türkiye'de her yıl 15 milyar liralık enerji tasarrufu sağlanabileceğini belirtti.

Bakan Yıldız; ''Türkiye'deki elektrik faturalarının toplamının 60 milyar lira olduğu dikkate alınırsa, bu çok önemli bir tasarruf. Yalnızca elektrikte değil, enerjinin bütün dallarında yapılacak tasarruflar önümüzdeki 10 yılda Türkiye'nin %20'ler civarında bir tasarruf yapacağını gösteriyor. Ve iki tane Keban Barajını her yıl yapmış olacağız'' diiye konuştu.

''Tasarrufla her yıl 2 Keban barajı yapılabilir''

Bakalım, buzdolapçıyla aynı fikirde olan Bakan için ne tür kınayıcı ifadeler kullanacaksınız ?

ayazkentli beğendi.
pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 19:14   #114
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Sayın pria,

Siz kendi yazılarınızda fütursuzca “Çünkü HES'çilik yepyeni bir rant kapısıdır.” ifadesini kullanacaksınz, ama benim ifadelerimi kınayıcı bulacaksınız. Bakın bu olmadı işte. Üstelik ben kimseyi kınamış dahi değilim.

HES maliyetlerinin kW başına 800 ila 2000 Dolar arasında değiştiğini ilk mesajımda yazmıştım. Keban HES kuruluşu itibariyle 1500 MW güce sahiptir. Bugünkü maliyetlerle ortalama 2 milyar Dolara yapılabilir. Daha önce de yazdım. Devlet HES leri yaparken hesabını hiçbir zaman tutturamamış ve yaptığı HES leri olması gereken maliyetin birkaç katına maletmiştir. Keban da bunlardan biridir. Önceki mesajlarımda bunu da vurgulamıştım. Tabii ki okumayanlar bunun farkında değil. Özetle “suimisal misal olamaz” değil mi?

Bu arada buzdolabı yenilemeyle iki Keban söylemi, ülke çapında %20 elektrik tasarrufuyla iki Keban söylemine doğru evrildi her nedense. Bir hesap karışıklığı var anlaşılan. İktisadi rantabilite hesabı böyle mi oluyor? Bir olmazsa öbürü?

Bakanın söylediklerine gelince: Bakanın söyledikleri “Halamın bıyıkları olsaydı” türü ifadeler. Eğer ülkemiz elektrikte %20 tasarruf etse doğrudur o parayla her yıl ikiden de fazla Keban HES yapılabilir. Bakanın tüketicileri tasarruf konusunda şevklendirmek için söylediği ifadeler olarak görüyorum. Ancak o ifadelerde bu tasarrufun nasıl yapılacağına dair bir ipucu bulamıyorum. Anlaşılan sizin bu konuda bir fikriniz var. Rica etsem, rakamlarla bize de izah etme lütfunda bulunur musunuz?

Selamlar..

Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 20:26   #115
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Sonsöz;
Ülkemizde ''HES''lerden önce, ''Tasarruf Çevrim Santrallerine'' ihtiyaç vardır.


Kalkınmış ülkeler, tasarruf tedbirlerini günümüzün en büyük enerji kaynağı görüyor. Türkiye ise enerjide dışa bağımlı olmasına rağmen verimlilik ve tasarruf meselesini yıllardır ihmal ediyor.

Makale: Tasarruf Çevrim Santralleri | Enerji Haberleri | Enerji Haberi | Enerji Sektörü | Enerji ve Enerji Verimliliği Gazetesi

Sayın Serpent,

Sizde okumuyorsunuz sanırım..Yukarıdaki 104 nolu mesajımda, ülkemizde sanayi ve konut sektöründe yapılabilir tasarrufları ve yüzdelerini anlatan raporun linkini vermiştim (50. sayfaya bakınız)

http://siteresources.worldbank.org/T...urkeyEE-tr.pdf

Bu makalede enerji üretimi için ilgi bekleyen ''bio kütle'' ile sözlerimi bitiriyorum:

''Türkiye’de tavuk gübresi atığının enerji açısından büyük bir potansiyel barındırdığını kaydederek, “Ülkemizdeki tavuk gübresini değerlendirebilirsek, en az iki Atatürk Barajı kapasitesinde mobil enerji üretimi sağlamış oluruz”

Tavuk gbresinden elektrik retimine dl - Hrriyet EKONOM

HES son çaredir, öyle olmalıdır.Getirisi götürüsünden genellikle azdır çünkü.

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 21:22   #116
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Sayın pria,

İster inanın ister inanmayın, ben sizin verdiğiniz linklerin hepsine baktım. Tasarrufla ilgili linklerin bir kısmı genel enerji tasarrufuyla ilgili olup, elektrik ihtiyacının karşılanması ve elektrik tasarrufuyla ilgili değil. Örneğin binaların yakıt tasarrufu gibi konular.

Allah aşkına verdiğiniz linkleri kendiniz alıcı gözle okuyor musunuz? Örneğin bazılarını dikkatlice okuduğunuz zaman falan tesis yılda bimem ne kadar MW elektrik üretecek gibi konudan bihaber birinin söyleyebileceği ifadeler var.

Beni en çok şaşırtan ifadelerden biri ise bir güneş enerjisi yatırımcısının şikayeti oldu. Bulgaristandaki tesisinde ürettiği elektriğin kWh i neredeyse yarım Dolardan satabiliyormuş da bu ülkemizde niye olmuyormuş diye şikayet ediyor.

Yukarıdaki mesajlarımın birinde yazmıştım. Güneş enerjisine evet diyorsanız elektriğe şimdi ödediğinizin 5 katı bedel ödemeyi göze alın demiştim.

Bu tür mesajları içeren linkler karşı görüş olarak önüme konuyor. O nedenle ben de soruyorum; kendiniz okuyor musunuz diye.

Ben tartışmaya devam etmeye hazırım. Çünkü bu konunun uzmanıyım. Burayı yüzlerce sayfa mesaj ve linkle doldurabilirim. Ancak bunu yapmayacağım. Sizlerin daha iyi açıklanmasını istediği veya yazdıklarımdan anlaşılamayan hususlarla ilgili iyi niyetli soruları elimden geldiğince yanıtlamaya çalışacağım.

Bununla beraber, beklentim, gelişmiş ülkelerde kişi başı elektrik tüketiminin yılda kaç kWh olduğunu sizlerin araştırması ve ülkemizi bu ülkelerle karşılaştırmanızdır.

Selamlar..

OSMAN45 beğendi.
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-05-2013, 23:10   #117
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster
Çünkü bu konunun uzmanıyım.
Sayın Serpent..
Bu, derelerimizde mantar gibi biten HES'lerle ilgili çok çığlık atıldı, çok halk hareketi yaşandı, çok yargıya taşınanlar oldu, çok kıyamet koptu, kopuyor ve daha da kopacak gibi..

Siz mutlaka bu işin uzmanı olduğunuza göre, belki de birçok HES inşaatında çalıştınız, çalışmadığınız HES şantiyelerine ziyaretler yaptınız..

Bu çığlıklara hak verdiğiniz HES inşaatı olmuş mudur acaba? Vicdanen? Keşke bu HES yapılmasaydı dediğiniz oldu mu ? Örneğin, hangileri?
Yoksa bu çırpınışlar size göre kuru gürültü müdür? Haksız mıdır?
Yoksa yapılmış ve yapımı süren veya planlanan her HES size göre yapılması elzem, doğru ve isabetli midir ?
Hiç o yörenin istemezükçü insanları içine karışıp onları dinlediniz mi?
Onlar mı size inandırıcı geldi yoksa siz mi onları ikna edebildiniz? Savunurken aldığınız büyük tepkiler olmadı mı hiç?
O yörenin insanı olsaydınız yine o şantiyede çalışırmıydınız?

Başınızdan geçen varsa bir iki yaşanmış acı-tatlı olayı anlatırsanız sevinirim..Selamlar.

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-05-2013, 00:08   #118
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Sayın pria,

Samimi bir üslupla yazıldığını düşündüğüm yukarıdaki mesajınıza karşı samimi bir şekilde aşağıdakileri yazmak istiyorum.

Benim çalıştığım tesislerin hiç birinde benim vicdanımı sızlatacak bir durum olmadı.

En samimi duygularımla yazacağım.


Çalıştığımız bir nehir santralı için bizi mahkemeye veren köylüler oldu. Bunların elebaşılığını yörede turistik oteli olan biri ve ayrıca o yörenin insanı olup Alaska’da yaşayan biri yapıyordu. Kaderin şu cilvesine bakın ki o turistik tesis sahibi şimdi kendisi komşu bir havzada HES inşaatı yapıyor.

Davacıların (köylülerin) avukatının yazdığı dava dilekçesi tam bir demagoji örneğiydi. Dilekçesinde büyük patlama (Big Bang) sonucu evrenin başlangıcına dahi değiniliyordu. Şirkette kendi aramızda şakalaşıyorduk. Büyük patlamayı da bizim üstümüze mi yıkacak acaba diye. Doğal olarak biz karşı dilekçemizde bu tür iddialara ne cevap vereceğimizi şaşırıyorduk.

Mahkeme önce yürütmeyi durdurma kararı verdi. Birkaç kere bilirkişi tayin etti ve sonunda inşaata izin verdi. İşin durdurulmasının hem lisans sahibi şirket hem de ülke ekonomisi için bir kayıp olduğunu söylemeye gerek yok.

Belki size ilginç gelecektir. İnşaat başlama hazırlıkları yapılırken şirketin sıfır km 4x4 pikabı geceleyin ateşe verildi ve yakıldı. Birkaç gün sonra şantiye binamız kundaklandı ve yakıldı. Allahtan can kaybı olmadı. Dayanışma adına yapanı söylemediler.

Şimdi kötü yapılan HES ler var mıdır sorusunun cavabı herhalde vardır. Saklamaya filan çalışmıyorum ben şahit olmadım. Doğu karadenizde bir yandan HES inşaatları devam ederken bir yandan karayolu inşaatları yapılmakta. Vatandaş karayolu inşaatının tarumar ettiği çevreyi HES inşaatları yapıyor sanıyor. Gerçeği biliyorsa yol inşaatlarına gıkı çıkmıyor.

Ben çoğunlukla barajlı HES ler için çalıştım. Barajlı HES leri çok sevdiğimi saklamayacağım. Dünyanın en güzel yapılarındandır barajlar. Barajlarda inşaat faaliyetleri 24 saat sürdürülür. Dolayısıyla en az iki vardiya çalışılır. Her vardiya günde 12 saat çalışır. Bu satırların yazarı da gençliğinde vardiya tutmuş (15 gün gündüz, 15 gün gece) bir mühendistir ve yaptığı işten gurur duymaktadır. Baraj inşaatlarında çalışmak gerçekten fedakarlık isteyen bir iş olup herkesin katlanabileceği bir iş değildir.

Çoğunlukla barajlı HES ler için çalıştım ama yüzlerce sayılabilecek nehir santralı ve barajlı HES gördüm. Bunların bazılarında mühendislik hataları vardı. Çevresel anlamda değil. Yapının daha etkin kullanılmasını önleyen hatalar yapılmıştı. Bu tür gözlemler doğal olarak beni üzmüştür.

Şimdi biz yaptığımız işten böyle gurur duyarken bizlerden için “manyaklar”, “rantçılar”, “çevre katilleri”, “emperyalist maşaları” gibi sıfatlarla bahsedilmesi doğal olarak bizleri üzüyor.

Selamlar..

pria beğendi.
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-05-2013, 11:38   #119
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,525
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Serpent Mesajı Göster
Şimdi kötü yapılan HES ler var mıdır sorusunun cavabı herhalde vardır. Saklamaya filan çalışmıyorum ben şahit olmadım. Doğu karadenizde bir yandan HES inşaatları devam ederken bir yandan karayolu inşaatları yapılmakta. Vatandaş karayolu inşaatının tarumar ettiği çevreyi HES inşaatları yapıyor sanıyor. Gerçeği biliyorsa yol inşaatlarına gıkı çıkmıyor.

Ben çoğunlukla barajlı HES ler için çalıştım. Barajlı HES leri çok sevdiğimi saklamayacağım. ..
Sayın Serpent,

Siz, doğa, çevre, yöre insanı için çok sakıncalar ve kayıplar yaratmayacak projelerde görev almış olabilirsiniz..
Ama, benim öğrendiğim kadarıyla, alelacele, çok hoyratça yapılan özellikle nehir tipi HES'ler çok büyük rezaletler sergilemektedir.

Buna örnek, Artvin yöresidir..Fotoğraflarda açıkça görülüyor bunlar..Tam bir doğa katliamı..Artvin Üniversitesi araştırmasında bunlar çok açıkça izah edilmiş..

Bakınız:

http://www.artvin.edu.tr/karok3/II.Cilt/(677-687).pdf

Siz ''Vatandaş karayolu inşaatının tarumar ettiği çevreyi HES inşaatları yapıyor sanıyor.'' diyorsunuz ama gerçekler pek öyle değil..

Bende sizin samimiyetinize inanıyorum, çalıştığınız barajlı HES'ler böyle bir katliam yaratmamıştır belki ama bu özellikle Karadeniz bölgemizin sarp coğrafyasında aynı dere üzerinde zincir şeklinde kurulan nehir tipi HES'lerin ülkemize, doğamıza, insanımıza pek hayırlı olmayacağına inanıyorum ve bu uğurda yapılan aklı başında her türlü mücadeleye saygı duyuyorum.

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-05-2013, 16:44   #120
Ağaç Dostu
 
Serpent's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-10-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 236
Sayın pria,

Verdiğiniz linki inceledim. Geniş çaplı bir eleştri/açıklama yazmak için şu ara pek vaktim yok. Ancak vakit bulunca yazacağım.

Üzülerek belirtmeliyim ki bu makaleyi yazanlar belki bilmeyerek, belki bilerek kafaları bulandırıyorlar. Konunun uzmanı olmayanların bile anlayabileceği basit bir örnek vereceğim.
Alıntı:
… DSİ ile şirketler arasında imzalanan Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği (Anonim, 2009b), derelerden alınabilecek su miktarının ortalama
akımın %90’ına kadar çıkabileceğini belirtmektedir. Bu durumda, ilk olarak bu akarsu
sistemlerine bağlı olan bitki örtüsü (dere kenarı vejetasyonu) ile sucul canlıların habitatları
olumsuz şekilde etkilenecektir. Bu etki, yağışın ve dolayısı ile dere akışının azaldığı kurak
dönemlerde çok daha ciddi olacaktır. Bu gibi kurak dönemlerde derelerdeki su miktarının
minimum seviyelere düşmesi Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliğinde (Anonim,
2009b) belirtilen “Nehirde son on yıllık ortalama akımın %10 undan daha az akım olması
halinde suyun tamamı doğal hayatın devamı için mansaba bırakılacaktır“ maddesi
açısından tartışılması ve açıklığa kavuşturulması gereken bir durumdur.
Basit bir iki hesap yapalım. Bir derenin ortalama akımı 50 m3/s, gözlenmiş en büyük akımı 150m3/s ve gözlenmiş minimum akımı 3 m3/s olsun. Rakamları atmasyon yazdım.

Makaledeki ifadeye bakarsanız enerji için alabileceğin maksimum su 45 m3/s (50 x 0,90)oluyor. Demek ki makale sahipleri öncelikle yönetmeliğin ne dediğini kendileri anlamamışlar. Halbuki böyle bir tesis tahminen 70-80 m3/s debi için projelendirilir.

Can alıcı noktaya gelirsem. Yönetmelik diyor ki en az 5m3/s (50 x 0,10) suyu enerji için almadan dere yatağına bırakacaksın. Söz gelimi 15 m3/s geliyorsa bunun 10 m3/s lik kısmını enerji için kullanabilirsin ve 5 m3/s suyu hiç ellemeden dere yatağına bırakacaksın. Eğer gelen su eğer 4 m3/s ise bu suya hiç ellemeden doğrudan dere yatağına bırakacaksın. Bu konu açıklığa kavuşturulmalıymış. Bunun açıklığa kavuşturulacak nesi var?

Derede kendi halinde gelen su o tesis olsa da olmasa da 4 m3/s ise kim ne yapabilir?

Daha bunun gibi bir sürü çelişkili ifade var.

Ben yapılan tesisler tümüyle masumdur demiyorum. Ancak, bilimsel bir makale yazıyorsanız, öncelikle doğru bilgileri vereceksiniz ondan sonra eleştrilerinizi yapacaksınız. (Tabii ki bu sözlerim makale sahipleri için). Ayrıca verilen zararlarla ilgili nicelik bildiren bilgiler olmalı. Aksi takdirde o makale bilimsel makale olarak sınıflandırılamaz.

Saygılarımla..

OSMAN45 beğendi.

Düzenleyen Serpent : 04-05-2013 saat 01:42 Neden: "gibi" kelimesi eklendi
Serpent Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 18:46.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024