agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 22-12-2006, 10:47   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Bal yerine ZEHİR yemeyin

http://www.aricilik.info/aribil.htm

arı hastalıkları ve tedavi için verilen ilaçlar,yukardaki linkte..

PETEK GÜVESİ

Kovanlarımıza musallat olarak büyük tahribat yapan Güve Kurtlarını tanımayan arıcı yoktur.

Akşamları kovan çevresinde uçuşan gümüşi renk kanatlı küçük kelebeklerin,zayıf arı kovanları içine girerek,dip tahtasına,arısız boş petek gözlerine bıraktığı yumurtalardan çıkan kurtçuklar ;peteklerde galeriler açarak ve örümcek gibi ağ örerek onların bozulmasına,rastlandığı yumurta ve kurtçukların ölmesine sebep olurlar.

Arılara güvenin zarar vermemesi için göz önüne alınacak hususlar şunlardır.

Kovanları ve bilhassa kovan dip tahtalarını daima temiz bulundurmak.

Zayıf kovanların uçma deliklerini gerektiğinden fazla açmamak.

Arı ailelerini de daima kuvvetli bulundurmak ve kovanda arıların işgal etmediği boş petekler bulundurmamak.

Kovan dip tahtası ile çerçeve alt çıtası arasındaki açıklığı 2-2.5 cm. den daha az bırakmamak.

Güveli petek ve çerçeve varsa çıkarıp,imkanlar nispetinde temizleyip,kuvvetli kovanlara vermek.Onları temizletmek.

Eski arıcılarımız çam sakızı,tezek,kuru nane dumanı vermek ve sirke püskürtmek suretiyle güveleri imha ettiklerini zannederlerse de doğru değildir.Bu şekilde ancak birkaç yaşlı güve kurdu kovanın dibine düşer.Zaten tahribatını yapmış,işi bitmiş kurdu bir gelberi ile dışarı alırlarsa da kovan bu zararlıdan kurtulmuş olamaz.Şurup lamalar arı ailelerinin kuvvetlenmesini ve zararlı ile savaşını kolaylaştırır.Sıfır derecenin altındaki ısılarda 2-24 saat bırakılan peteklerdeki güve kurtlarının tümü ölür.

Piyasada Güve kelebeği ile mücadele için ilaç bulunmaktadır.

VARROA ZARARLISI

Bal arılarının yumurtadan çıkıp kurtçuk haline gelmesinden sonra,her yaşta kanlarını emmek suretiyle zarar veren bu kenemsi parazit,arıların yavaş,yavaş ölerek kovanın sönmesine sebep olur.

Çıplak gözle bakıldığında siyaha yakın koyu kahve renkte ,yaklaşık 1.mm. boy ve 1.5 mm. Genişliğinde balık puluna benzer parlaklıkta 4.çift ayaklıdır.Bir arı üzerinde veya hücredeki yavruda 1-6 adet rastlanabilir.Genellikle arının birinci ve ikinci boğum aralarına tutunmuşlardır.Karın kısmı gibi dışardan daha az görülebilir yerlerde olup çok seyrek olarak göğüsle baş arasında da rastlanır.

Bu zararlı ile savaş için çok ve çeşitli ilaçlar piyasaya çıkarılmıştır.Tarım Bakanlığının ruhsatını taşımayan ilaçları çok ucuza da gelse kullanmamak gerekir.Kovanda bal ve yavrunun en az bulunduğu geç sonbahar ve ilkbaharda kullanılmalı.Arıların bal derlediği devrelerde kesinlikle kullanılmamalıdır.

Ruhsatlı Varroa ilaçları : Perizin - Varroset - Formiset - Rulamit - Varrooxalic

ARI BİTİ

Arı bitleri , varroa gibi kan emici değil,arıların yediği besinlere ortak,sofra arkadaşı gibidir.

Bu da yaklaşık 1.5 mm. boy 1mm.genişliğinde olup koyu kahve renktedir.Yavru arılarında bulunmaz.Ergin arıların baş ve sırt kısımlarında bulunur.Onların besinine ortak olarak aileyi zayıflatır.Üç çift bacaklıdır.Bilhassa ana arıya musallat olur.Bazen 2-3-5 ve hatta 15-20 adet bir anada görülebilir.Daha ziyade zayıf kovanlarda rastlanan bu bitle şöyle mücadele yapılır.

Ana arıyı bitten temizlemek için ,ana avuç içerisine alınır.Sigara dumanı üflenerek bir müddet iki avuç kapalı tutulur.,bitlerin ana arıyı terk ederek avuç içine düştüğü görülür.Daha fazla bekletilmeden ana kovana iade edilir.Bu şekilde ana bitten temizlenebilir.Ucu inceltilmiş bir kibrit çöpü veya diş kürdanının ucu bala batırılır.İki kanadından sol elin baş ve şahadet parmaklarıyla tutulmuş olan ana arının,üzerindeki bitlere çöpün ballı ucu hafifçe dokundurulursa ,bala yapışan bit ana üzerinden kolayca alınır.

AMERİKAN YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ

Bir bakteri tarafından meydana gelen,hem larf ve hem de pup devresinde tahribat yapan çok salgın bir hastalıktır.Kısa zamanda yayılarak kovanı sarar.Kovanda bir çöküntü,bir durgunluk hakim olur.Kovanda kokmuş et veya tutkal kokusu meydana getirir ki bu koku hasta olup ölen larflar tarafından yayılan kokudur.Hastalığın ilk devresinde açık kahverengi olan kurtçuklar koyulaşır ve gözün dibine yapışkan bir pelte olarak yığılır.Daha sonra kuruyarak arılar tarafın dan temizlenmez bir hal alır.Hasta gözdeki larvaya batırılan bir çöp çekildiğinde iplik gibi uzama görülür. Petekler inceldiği zaman açık ve kapalı gözlerin karışık olarak bulunduğu ve kapalı gözlerin üstünde çöküntüler gözükür.Ayrıca kapalı gözlerin üzerinde parçalanma ,delinme halleri görülür.Hastalık fark edildiği anda yayılmayı önlemek için hasta kovanlar tedaviye alınmalı ve sağlam kovanlara koruyucu olarak Terramyein , Stroptomycin veya Sulfathiazole verilmelidir.

AVRUPA YAVRU ÇÜRÜKLÜĞÜ

Hastalık sadece larf devresinde kendini gösterir.Tahribatı Amerikan Yavru çürüklüğünden az olmakla beraber tehlikeli ve salgın bir hastalıktır.Hastalığın ileri devrelerinde larflar siyah renge dönüşür. Larf ölülerin kokusu ,kokuşmuş ve ekşimiş et kokusundadır. Larflar yapışkan olmadığından çöp batırınca uzamaz.Hastalık bilhassa zayıf ve kötü kışlatılmış kovanlarda görülür.Bu nedenle kovanı kuvvetli bulundurmak,hasta gömeçleri almak ve hatta ana arıyı iki hafta yumurtlamaktan alıkoymak koruyucu tedbirlerin başında gelir.

Tedavi için:: Apımycın ilacı kullanılır.

ADİ YAVRU ÇÜRÜKLÜK

Hastalık mikrobik olmadığından bulaşıcı ve tahripkar değildir.İlk ve sonbaharda havanın ani değişmesiyle meydana gelir.Havanın aniden soğuduğunu gören arılar kendilerini üşütmemek için bir araya toplayarak kenarlardaki yavruları ihmal ederler,dolayısıyla yavruların üstü basılmadığı,arılarla ısıtılmadığı için soğuktan ölmeler meydana gelir.Ayrıca nektar ve polen kaynağının kuruması nedeniyle açlık çekilmemesi için fazla görülen larfların atılmasıyla da kendini gösterebilir.Yine aniden bastıran sıcaklarda kovanın yeterince havalanmaması yavru ölümlerine sebep olur.Hastalıktan korunmak için kovanda fazla veya eksik çerçeve bulundurulmamalıdır.Gerektiğinde yemlenmeli ve ani hava değişimlerinde uçma delikleri daraltılıp,genişletilmelidir.

DİZANTERİ (ADİ İSHAL)

Hastalık genellikle kışın,bazen sonbahar sonu,ilkbahar başlangıcı veya çok yağışlı yaz günlerinde bile görülebilir.Mikrobik olmayıp hazım bozukluğundan ileri gelir.Hasta arı koyu sarı,sulu,yapışkan ve fena kokulu bir pisliği kovanın rasgele yerlerine çıkarılarak bulaştırır.

Hastalığın meydana geliş sebepleri: Arının kışa az balla girip çok çiçek tozu yemesi.Kışın arının fazla rahatsız edilip fazla bal yemesi.Pekmez,üzüm gibi çabuk bozulan yiyeceklerle beslenmesi.Sonbahardan kışa girerken sırlanmamış,serpinti balların arıya yiyecek olarak bırakılması.Şurup lamayı geç ve su oranı fazla olarak,aynı zamanda ekşimiş olarak verilmesi ,ishali meydana getiren sebepler olarak sayılabilir.Dikkat edilir bu sebeplere meydan verilmezse ishale pek rastlanmaz

Tedavisi:Şurup suyu kaynatılırken,suya kurutulmuş nane koymak,şuruba az miktarda alkol koymak gibi işlemler yapılır,fakat taze limonlar alınarak ortadan yemeğe sıkılacakmış gibi kesilir,suyu akmayacak şekilde dik tutularak çatalla su tulumcukları patlatılır ve içine bir avuç toz şeker koyup emdirilirse ve ishalli kovanlara bunlardan üçer parça vermek suretiyle yedirilirse ishali daha fazla yayılmadan durdurur.Yalnız bu işlem üç gün tekrar edilmelidir.

NOSEMA (BULAŞICI İSHAL)

Apis denilen tek hücreli bir parazitin meydana getirdiği bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalıktır.Parazitin sporları rüzgar,su,çiçek,vs. gibi muhtelif yollarla arı midesine girer ve epitel hücrelerinde çoğalır.Arının gıdasına ortak olduğu gibi salgıladığı zehirli salgılarla arıyı öldürür.Hasta,arıda bazen ishal ve bazen de kabızlık görülür.Bundan başka zayıflık titreme ,kısa uçuşlar,paket halinde ölümler yağlı bir görünüş .arz etmeleri ,karınlarının şişkinliği hep nosema belirtileridir.

Pratik teşhisi ;Sağlam arı midesi suda ezilip kaynatılırsa,suyun rengi yeşil,sarı veya esmer renkli olursa sağlam arı demektir.Hasta arının midesi ise sporların çokluğu dolayısıyla süt gibi beyaz olur.Hastalığın yayılmasında kışın arıyı üşütme etkin olur.Tedavisi güçtür.Tedavi için ve koruyucu olarak Fumıdıl -B (1 Litre şuruba 1 kaşık) .ilacı verilir. Nosemalı bir kovan 35-37 derecede 10 gün tutulursa hastalık geçmektedir .Isının hastalığı yapan sporlar üzerine etkisi büyüktür.

MAYIS HASTALIĞI

Daha ziyade Mayıs ayında ve genç arılarda görülen mayıs hastalığı ,yavrulara süt yetiştirmek için çiçek tozundan fazla miktarda ve bu arada küflü olanlarını da yiyen geç arılara zarar verir ve onları öldürür.Bazı arıcılar,mevcut petekleri kovanlara vererek temizlemek isterler ki bunların gözlerinde bulunan küflenmiş çiçek tozları bu hastalığın baş göstermesinde mühim bir rol oynar.

Mayıs hastalığına tutulan arılar,kovanın etrafında bir şey arıyormuş gibi uçuşur,bir müddet sonra düşer,kalkmak ister fakat muvaffak olamazlar.Kantları titrer,karınları fala şişkin görünür ve içerisi çiçektozları ile doludur.Arılardan bir kısmı uçma deliği önünde bir kısmı da daha uzaklarda ölü olarak bulunur.Mayıs hastalığı bilhassa genç arılarda ölüme sebep olduğundan gerekli tedbirler zamanında alınmazsa kovan kısa zamanda kuvvetten düşer,bazen tamamıyla söner.

Arıları bu hastalıktan korumak için en iyi çare onlara küflü çiçek tozu yedirmemeye elden geldiği kadar dikkat etmektir.Havasız kovanlarda rutubet,mevcut çiçek tozlarının küflenmemesine sebep olduğundan,böyle kovanlarda da mayıs hastalığı sık,sık görülebilir.Onun için,mevsim müsait olur olmaz kovanları havalandırma işi ihmal edilmemelidir.

Küflü petek görülür görülmez,bunların hemen kovandan uzaklaştırmak,mayıs ayında arılara muntazam ılık su vermek,bu mevsimde arı suluklarına,bir litre suya yarım çay kaşığı tuz ilave etmek ve hastalık görünmüşse arılara birkaç gün ballı su veya şerbet vermek,bunun içerisine de bir litreye 2 adat Aspirin katmak çok faydalıdır.

KİREÇ HASTALIĞI

Mantar' i bir hastalıktır.22-30 derecede ve nemli yerlerde süratle çoğalabilmek eğilimindedir.Bu mantarlar önce petek gözlerine,sonra larflara sirayet ederek larfları öldürürler.Erkek arı gözlerini çok tahrip eder.Ölen larf beyazlaşarak büzülür ve kireç şeklinde sertleşir.Başlangıçta beyaz olan misiller daha sonra koyulaşarak petekleri siyahlaştırırlar.Nemli yerlere kovanları koymak,sehpa üzerine koymak iyidir.Hastalığa yakalanan kovanlar sodalı su ile yıkanıp petekler alınmalıdır.

Tedavisi için piyasada Arı Farma firmasının ürettiği Kirecidin ilacı bulunmaktadır.

TAŞ HASTALIĞI

Bu da bir mantar tarafından meydana gelir.Yeşil küf şeklindedir. Larfların iç organlarına (sindirim sistemine) tesir ederek salgıladığı zehirle larvayı öldürür.Hastalık balada geçer ve yiyenlerde ağrılar yapar.Kovanlar sodalı su ile iyice yıkanmalı ve petekler yakılmalıdır.

PARATİFO
Hastalığı bir bakteri yapar.Bu bakteri arının bağırsaklarında her zaman mevcuttur.Vücudun direnci kırıldığı anda hemen çoğalarak hastalığı meydana getirir.Arıda zayıflık,uçmama ve ishal ile gelen ölümler görülür.İlkbaharda havaların iyileşmesiyle birlikte ortadan kaybolur.İyi kışlatma ve iyi bakım hastalığı engel olur.

MOR ÇÜRÜKLÜK

Bazı bitkiler zehirli nektar veya polen ihtiva ederler.Bunlarla beslenen larflar zehirlenerek ölür.Renkleri mavi,mor duruma gelir.Bilhassa mayıs ve Haziranda görülür.Bu bitkilerin çiçeklerinin periyodu geçince hastalıkta geçer.En iyisi de belirtiler görüldüğü anda arıları o mıntıkadan uzaklaştırmaktır.

SEPTİSEMİ
Hastalığı yapan tek hücreli bakteridir.Bakteri nemli yerlerde ve pis sularda bulunur.Bulaşma teneffüs yoluyla olup,oradan kana geçer ve çoğalır.İfraz ettiği zehir nedeniyle arı sütü gibi beyaz bir renk alır,kokar ve çürür.Ele alındığında tutulan yerden kopar ve dağılır.Hastalıktan korunmak için arıyı güneş ışığı alan ve pis sulardan uzak yerlerde tutmak gerekir.

KARALIK

Sebebi belli değildir.Yaşlı arılarda tüy dökülmesi ve renklerin siyaha dönüşümü ile dikkati çeker.Yeni ölen arılar ağır bir koku meydana getirirler.İlkbaharda mevsim normale dönünce hastalık kaybolur.Tahribatı yaşlı arılarda olduğundan pek önemli sayılmaz.

PARALİZ
Hastalık porselen süzgecinden bile geçebilen çok küçük bir virüs tarafından meydana gelir.Bilhassa ilkbaharda görülür.Hasta arı zayıf ve tüysüz olup,kovandan dışarıya kendini sürüyerek atmaya çalışır.His duyguları körelmiştir.Dokunulduğunda hafif bir hareket meydana gelir.Hastalanan arı ölmeye mahkumdur.İlaçla tedavisi yoktur.

AMIBİASE
Hastalığı bir amip yapar.Arının malpigi borularına yerleşip çoğalır.Kendi zararından başka pis kokulu bir ishal meydana getirir.Hastalık daha ziyade değişik yemlerle besleme ,kötü kışlatma ve durgun sulardan bulaşır.Tedavi yerine hastalığı meydana getiren unsurlara dikkat etmek gerekir

AKARİYOZ (UYUZ)

Arıların nefes borularına yerleşerek kan emen bir parazit(acar pis) solunumu güçleştirerek arıyı öldürür.Parazitin yerleştiği. Traheler sertleşir ve içinde parazitin artık maddeleri toplanarak elastikiyetini kaybeder,iş yapamaz bir duruma gelir.Arıda titreme,ürperme ve kısmi felç meydana geldiğinden arı uçamaz.

Belirtileri no semaya benzediğinden kesin teşhis mikroskopla yapılır.Bulaşıcı olduğundan kovanı söndürebilir.Daha ziyade kışın ,ilkbahar aylarında görülür.Zira yazın işçi arılar azami iki ay yaşadıklarından bu müddet hastalık sporlarının olgun hale gelmeleri için yeterli değildir.



ORGANİK ARICILIK------------------------------

http://www.inciari.com/ekolojik.htm

Son yıllarda artan nüfusa paralel olarak tarım ve gıda bilimlerindeki üretimi artırmaya yönelik teknikler toplumsal hastalıkların, alerjilerin, dengesiz beslenme alışkanlıklarının, pestisid, hormon ve antibiyotik kalıntılarının ortaya çıkmasına ve genel yaşam kalitesinin azalmasına neden olmuştur. Bu durum alternatif gıda kalitesine bir eğilim getirmiştir. Tüketici gıdanın kaynağını, güvenilirliğini, işleme ve depolama koşullarını, bulaşma risklerini sorgulamaya başlamıştır. İşte; “biyolojik”, “organik”, “ekolojik”, “kontrollü” gıda temini böylece gündeme gelmiştir.
Organik Tarım Nedir?
• Doğadaki dengeyi koruyan,
• Toprak verimliliğinde devamlılığı sağlayan,
• Hastalık ve zararlıları kontrol altına alan,
• Doğadaki canlıların sürekliliğini oluşturan,
• Doğal kaynakların optimum kullanımı ile verimliliği sağlayan bir sistemdir
Organik arıcılık” da, bu temel nedenlere dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Organik arıcılık ; doğada bulunan nektar, polen, su ve propolisin arılar tarafından toplanarak çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde, üretimden tüketime kadar tüm aşamalarında suni besleme ve kimyasal ilaçlama yapmadan, organik tarım alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada her aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan arıcılık faaliyetlerine denir. Arıcılık ürünlerinin organik üretim olarak nitelendirilmesi, kovanların özellikleri ve çevre kalitesi ile yakından ilişkilidir.

Ülkemiz doğal yapı ve nektar kaynakları bakımında çok zengin olup,arıcılık açısından son derece büyük bir potansiyele sahiptir. Dört milyona yaklaşan koloni sayısı ile dünyada ikinci ve yıllık 70.000 ton bal üretim kapasitesi ile dünyada dördüncü sırada yer almaktayız. Ancak; kolonilerin geleneksel olarak şeker ve şeker şurubu ile beslenmesi, koloni yönetimindeki aksaklıklar nedeniyle, kovan başına üretilen bal miktarının az, dolayısıyla, maliyetin yüksek olması, arı hastalık ve zararlılarının yaygınlığı ve mücadelesinde kullanılan kimyasal ilaçların kolonide, arı ürünlerinde kalıntı bırakması, konvansiyonel üretilen bal ile organik üretilen bal arasındaki fiyat farkının %10 ila %20 arasında değişmesi ve bu farkın arıcı tarafından yeterli bulunmayışı nedeniyle ülkemizde organik bal üretimini sınırlı düzeyde yapılabilmektedir.

Arıcılıkta organik üretimin esasları nelerdir?
Organik arıcılıkta; arılıkta kullanılan kovanların özellikleri, arılığın bulunduğu çevre koşulları ve kalitesi, arıcılıkta üretilen arı ürünlerinin özenle üretilmesi, depolanması, işlenmesi ve pazarlanması, üretimin esaslarını oluşturmaktadır. Bir organik arıcılık işletmesinin bulunduğu yörede, diğer arıcılık işletmelerinin de organik arıcılık prensiplerine uygun olması gerekir. Organik arıcılıkta bir yıllık bir geçiş dönemi uygulanır. Bu durumda, konvansiyonel üretimden, organik üretime geçiş için arıcılık işletmesine bir yıllık süre tanınır ve organik üretim esaslarına uyum sağlamasına çalışılır. Bu süreden önce arıcılık işletmesi “organik” adı altında ürün satamaz.

Organik üretimde kovanlarda kullanılan arıların orijini de önem taşımaktadır. Organik üretimde kullanılacak arı türü belirlenirken, bölgesel koşullara en iyi şekilde uyum gösterebilecek, hastalıklara dirençli, “yerel” ekotipler tercih edilmelidir. Kullanılan arıların kendi ekolojik koşullarına uygun olması, o ekotipteki arının çevreden en yüksek nektar ve polen toplama kapasitesine sahip olması gibi bir avantajı beraberinde getirmektedir. Kovanlar, kolonilerin bölünmesi veya bu yönetmelik hükümlerine uygun işletmelerden oğul veya kovan alınarak oluşturulmalıdır.

Kovanların araziye yerleşimi bir diğer önemli husustur. Arı nakilleri, stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirecek şekilde olmalıdır Arıların götürüldüğü arazide arılar için yeterli miktarda doğal nektar, polen ve temiz su kaynağı sağlanmalıdır.Temiz olmayan su kaynaklarının hastalık yayılmasında önemli etken olduğuna dikkat edilmelidir. Kovan bölgesinin 3 km yarıçapı içerisinde bulunan alanlarda organik bitkisel üretim yapılmalı veya doğal bitki örtüsü bulunmalıdır. Kovanlar sanayi alanlarından, karayollarından ve tarım ilaçlarının kullanıldığı konvansiyonel tarım alanlarından uzağa yerleştirilmelidir.

Konvansiyonel tarım arazilerine yakın olarak yerleştirilen arılıklardan elde edilen arı ürünleri “organik” olarak değerlendirilemez.

Organik arıcılıkta kullanılan kovanlar doğal malzemelerden üretilmiş olmalıdır. Kovanların boyanmasında sadece balmumu, reçine, propolis veya bitki yağları kullanılmalıdır. Kovanların dezenfeksiyonu, pürmüz ile yakılarak yapılmalıdır.Diğer arıcılık malzemeleri ise kaynar suyla, kostik soda ve doğal bitki özlerinden yararlanılarak dezenfekte edilmelidir.

Konvansiyonel üretimden, organik tarıma geçiş döneminde, kovandaki peteklerin tümünün organik peteklerle değiştirilmesi gerekmektedir.Bu amaçla; organik bal mumu kullanılmalıdır. Organik olmayan bal mumu kullanılması durumunda, kalıntı analizi yapılarak balmumunda ilaç kalıntısı olmadığının belgelenmesi gerekir.

Organik arıcılık yapan olan işletmelerde arı kolonisi, ya organik olarak üretim yapılan işletmelerden suni oğul olarak veya konvansiyonel arıların organik petekli çerçevelere aktarılması ile elde edilir. Ana arı ihtiyacı ise suni tohumlama veya konvansiyonel üretim yapan kolonilerden yılda % 10 oranında ana arı alınarak giderilebilir. (Bu durumda geçiş süreci uygulanmaz). Ana arıların yenilenmesi esnasında eski ana arının öldürülmesine izin verilir ancak ana arıların kanatlarının kesilmesi yasaktır.

Organik arıcılık işletmesinde üretim sezonu sonunda rahat bir kışlama için,kovanlarda yeterince bal ve polen bırakılmalıdır. Organik arıcılıkta arıların beslenmesi,kendi kovanlarından elde edilen organik balla olmalıdır.Ancak arıların yaşamı yapay beslenmeye bağlı olduğu durumlarda organik olarak üretilmiş bal ve polen veya organik biçimde üretilen şeker şurubu veya organik şeker melası kullanılır. Şeker,pekmez,süt, melas,glikoz ve diğer konvansiyonel maddeler kesinlikle kullanılmaz.

Organik bal ile hazırlanan şuruba takviye amacı ile herhangi bir katkı maddesi ilave edilmemelidir. Beslemeye nektar akımından 15 gün önce son verilmelidir. Bir sonraki besleme ise son bal hasadından sonra yapılmalıdır.

Arılıkta yapılan her uygulama (ana arı değişimi,oğul, petek verme, bal sağımı, besleme, ilaç kullanımı, taşınma vs.)mutlaka düzenli olarak kovan sicil defterine kaydedilmelidir.Yapılan besleme ile ilgili kovan siciline, kullanılan ürünün tipi, tarihi , miktarı ve besleme yapılan kovan numaraları belirtilmelidir.

Arıcılıkta hastalık ve zararlılardan korunmak için; hastalığa dayanıklı ırklar, ekotiplerle çalışılmalı, ana arılar düzenli olarak yenilenmeli,kovanlarda düzenli hastalık ve zararlı kontrolü yapılmalı, erkek arı larvaları denetlenmeli, kovan malzeme ve aletleri dezenfekte edilmeli, yeni petekler kullanılmalı, kovanlarda yeterli besin kaynağı bırakılmalıdır.

Koruyucu önlemlere rağmen koloniler hastalanır veya zarar görürse, derhal tedaviye alınmalı ve gerekirse koloniler ayrı alanlarda izole edilmelidir. Tedaviye alınan organik üretimdeki kolonilere geçiş süresi uygulanmalıdır. Önleyici tedbir olarak kimyasal bileşimli ilaçlar kullanılmamalıdır. Profilaktik sentetik uygulamalar yapılmamalıdır (yavru çürüklüğüne karşı antibiyotik kullanımı gibi).


Bal arısının en yaygın görülen ve en büyük zararlısı olan Varroa ile mücadelede organik kökenli;Formik asit, laktik asit, asetik asit, okzalik asit, nane, kekik, okaliptüs veya kafur kullanılabilir.

Günümüzde özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, insan sağlığı ve buna bağlı olarak da gıda güvenliği, üzerinde yoğun olarak çalışılan konulardır.Bu noktada arı ürünleriyle ilişkin olarak varroa mücadelesi için, insan sağlığına zararlı etkileri olmayan ve balda kalıntı riski taşımayan doğal maddeler aranmaya başlanmıştır.

Yapılan araştırmalar ışığında Formik asit,Laktik asit ve Okzalik asit amaca uygunluk bakımından Avrupa Birliği ülkeleri tarafından tercih edilen doğal maddeler olmuştur. Ayrıca esansiyel, uçucu yağ asitleri de varroa mücadelesinde, arı ürünlerinde kalıntı riski yaratmadan başarılı sonuç vermişlerdir.



Bu maddeler tariflerine uygun olarak kullanıldıkları taktirde, insan sağlığı ve arılar üzerine zararlı bir etki yaratmamaktadır.Dönüşümlü olarak bu ilaçların kullanımının sağlanması (örneğin; ilkbaharda formik asit, sonbaharda okzalik asit uygulaması gibi) Varroa’nın bu kimyasallara direnç kazanmasını önlemek açısından önemlidir. Günümüze dek Varroa’nın bu maddelere karşı direnç kazandığına dair bilimsel bulgulara rastlanmamıştır.

Varroa mücadelesinde yararlanılan ve balda, balmumunda kalıntı bırakmayan bitkisel maddeler ve etkileri şu şekilde özetlenebilir;
• Tütün yapraklarında nikotinin akar öldürücü etkisi %75 düzeyindedir.
• Körükte okaliptüs ve defne yapraklarının yakılması ile elde edilen duman kovan giriş deliğinden verildiğinde, varroa için orta düzeyde etkili olmaktadır (%44-48).
• Kekik yaprağında bulunan timol, oldukça güçlü bir akar öldürücüdür. Timol kristalleri cam bir yayvan küçük kap içerisinde kovanda çerçeveler üzerine konulabilir. Kap sayısı kovanın gücüne göre (8-10 çerçeve için 2-3 kap, her kap 4 g timol içermeli)ayarlanmalı, uygulama 8 gün arayla 3 kez tekrarlanmalıdır. Bu uygulama ile kovanda varroa akarı sayısında %93 azalma belirlenmiştir.

Varroa zararlısı ile mücadelede organik kavramına oldukça uygun bir diğer mücadele yöntemi de “Biyolojik yöntem” olarak adlandırılan ve varroa’nın en rahat gelişme imkanı bulduğu için tercih ettiği petek yüzeyindeki erkek arı gözlerinin imha edilmesidir.

Bu yöntemle, petek yüzeyinde özellikle erken ilkbaharda gelişen erkek arı gözleri imha edilerek, varroa’nın gelişmesi doğal olarak durdurulabilmektedir. Bunun yanı sıra, mekanik mücadele yöntemi uygulanabilir. Bu sistemde,kışın kovan giriş delikleri açılarak ana arının yumurtlaması durdurulur. Besin ortamı bulamayan varroalar kovan dip tahtasına dökülür.


Bal sağımı da organik arıcılıktaki en önemli noktalardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Organik arıcılıkta kullanılan ambalajlar; cam, tahtadan üretilmiş malzemeler, özel üretilmiş uygun organik kaplama maddelerinden yapılmalıdır.Sağım sırasında kimyasal sentetik kovucu maddelerin kullanılması yasaktır. Sağım sırasında temiz ve düzenli bir sistemin kurulması, balların konulacağı kapların titizlikle hazırlanması gerekmektedir.

Organik arı ürünlerinin ambalajlanması esnasında, ürünün organik niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler alınmalıdır.Organik arı ürünleri konvansiyonel ürünlerden ayrı olarak depolanmalı ve depolama sırasında herhangi bir kimyasal ilaç kullanılmamalıdır Arı ürünlerinin depolanması sırasında oluşabilecek nem, sıcaklık ve ışık değişimlerine dikkat etmek gerekmektedir.

Organik tarım metoduyla üretilen arı ürünleri ambalajlanırken organik ürün niteliğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Organik arı ürünleri, karayolları kenarında kesinlikle bekletilmemeli ve satılmamalıdır.


Organik arıcılık henüz ülkemizde yeni gelişmeye başlayan bir sektör konumundadır. Daha etkin koloni yönetiminin uygulanması,koloni başına birim üretimin artırılarak, maliyetin azaltılması, organik bal üretimi konusunda arıcıların eğitilmesi ve toplumsal sağlık açısından “temiz” bal üretiminin öneminin vurgulanması, organik bala ödenen fiyat farkının daha cazip kılınması halinde ülkemiz konvansiyonel bal üretiminde olduğu gibi, organik bal üretiminde de dünyada sayılı ülkeler arasında yerini alacaktır.
KAYNAK:
Yrd.Doç.Dr. Banu YÜCEL

www.aricilik.info

http://www.aricilik.gov.tr/sayfa/org...ikaricilik.htm


organik arıcılık için çalışanlar VE ORGANİK BAL

organik ve ekolojik bal yemek istiyorsanız yani ilaç kulanılmayan peteği petrol türevinden yapılmayan,linklere bir göz atın lütfen...

http://www.macahelas.com/EkolojikBal...BalUretimi.htm
http://www.inciari.com/tema.htm
http://www.temadukkani.com/index.asp?CAT=4&t=2
http://www.tum-ari.com/main.asp
http://www.ekolojik-bal.com/ekolojikbal.htm
http://www.bugday.org/article.php?ID=78
http://www.topuykackarbal.com/ekolojikbal.htm

arkadaşlar sonuç olarak Ben TEMA nın ballarını tercih ediyorum.

hem organik hem ekolojik...yukarda linkini verdiğim ballardan ekolojik ve organik olarak TEMA dan başka ballarda var ..

ancak TEMA dan aldığınız her bal Türkiye topraklarının erozyonla gitmesini önlemede ayrıca camili-macahel deki organik-ekolojik bal üretimi için katkı sağlamaktadır..



.


Düzenleyen denizakvaryumu : 24-12-2006 saat 09:23
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 31-12-2006, 22:06   #2
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
-Sayın denizakvaryumu, "Bal yerine ZEHİR yemeyin" başlıklı bu bölümü daha önce de okumuştum. Verdiğiniz linklerin bir kısmına da şöyle bir göz attım. Bal üreticileri ve arı yetiştiricileri için faydalı olabiecek bazı bilgiler var. Bunlar meraklılar için de doyurucu şeyler. Teşekkür ederiz. İlk defasında ben de merakla okuyup bigilendim.

-Bu defa başlığı görünce konuyu hatılamaya çalıştım. Birçok şey hatıladığım halde, bu tavsiyeye nasıl uyulacağını hatırlayamadım. Bu gün tekrar baktım. Ama yine, tüketicilere ne söylenmeye çalışıldığını; başlıkltaki tavsiyeye nasıl uyacağımızı anlayamadım. Herhalde okurken bir şeyleri gözden kaçırıyorum.Tam olarak, ekolojik ürün sertifikası olmayan balları yemeyin; denilmek mi isteniyor acaba?

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-01-2007, 13:11   #3
Ağaç Dostu
 
harbour of tears's Avatar
 
Giriş Tarihi: 26-11-2006
Şehir: Antalya
Mesajlar: 166
Sevgili Yücel kısa ve öz şekilde her gördüğünüz balı yemeyin deniyor. Bilmediğiniz güvenmediğiniz üreticiden ve güvenmediğiniz markayı almamak gerekiyor.

Balsız bir hayat düşünemiyorum...

Not: Aylık tüketimim tek başıma ayda 2 kilo.

harbour of tears Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-01-2007, 16:51   #4
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi harbour of tears Mesajı Göster
Sevgili Yücel kısa ve öz şekilde her gördüğünüz balı yemeyin deniyor. Bilmediğiniz güvenmediğiniz üreticiden ve güvenmediğiniz markayı almamak gerekiyor.

Balsız bir hayat düşünemiyorum...

Not: Aylık tüketimim tek başıma ayda 2 kilo.
katılıyorum...
üzerinde bal yazan her ürüne kanmayın...geçenlerde Tarım Bakanlığının analiz ettirdiği balların yarısının sahte, yani bal olmadığı, daha net bir anlatımla arıların değil insanların yaptığı bal olduğu anlaşıldı...

--------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------
Konu baldan açıldı ama gerek kendimiz gerek ise çocuklarımıza balı genelde süte karıştırarak veririz ...peki içtiğimiz süt sizce süt mü?

PASTORİZE SÜTÜN ZARARLARI

Şimdi batı diyetinde en çok tartışmaya konu olmuş ve yanlış anlaşılmış kısma geldik.

Doğulular ve Afrikalılar geleneksel olarak, müshil amaçlı kullanımı hariç sütten uzak durmuşlardır. Ama batı dünyasında insanlara hayatları boyunca her gün süt içmeleri söylenir.

Doğaya baktığımızda, yavruların diğer yiyeceklerle sütten kesildiği zamana kadar yalnızca sütle beslendiğini görürüz. Sütün sindirimini sağlayan laktaz enziminin, ergenliğe geçişle birlikte insan sisteminden kendiliğinden yok olması; yetişkin insanların süte besin olarak kaplanlardan ya da şempanzelerden daha fazla ihtiyacı olmadığını gösteriyor.

Süt, çiğ olarak tüketildiğinde tam protein besin olmasına rağmen yağ da içerdiği için kendinden başka bir besinle zor karışır. Buna rağmen günümüzde yetişkinler diğer yiyecekleri devamlı soğuk sütle "yıkarlar". Süt mideye girdiğinde hemen kesilir ve mevcut başka bir yiyecek varsa kesilmiş süt tanecikleri diğer yiyecek taneciklerinin etrafında pıhtılaşır, onları
mide özsularından yalıtırak sindirimi geciktirir, çürüme başlangıcına ortam sağlar. Bu yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural şudur: "Ya tek başına iç, ya da içme."

Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, daha da sindirilemez hâle gelmiştir.

Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.

Şişeyle beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.

1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.

Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.

Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı.

Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular. Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı.

Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken,kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.


Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindiği, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta* içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.

Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.

Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.

Dr. Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir.

Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de öyle yayılmıştır ki,
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır.

İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolestrolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.

Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız!

Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.

Büyük miktarlarda pastörize süt ürünleri tüketen Amerikalı kadınlar, dünyanın en yüksek sayıdaki kemik erimesi vakalarından muzdariptirler.

Örneğin, çiğ lahana; herhangi bir miktar pastörize süt, yoğurt, çiftlik
peyniri veya doğal niteliği bozulmuş diğer süt ürünlerinden daha fazla
kalsiyum sağlar.

Kuzey Dakota'nın Grand Folks şehrindeki İnsan Araştırma Merkezi'nde yapılan
yeni çalışmalar gösteriyor ki, boron elementi kalsiyumun besinlerden emilmesinde ve kemik yapımında kullanılmasında temel bir role sahiptir.

Daha da dikkate değer bir nokta şudur: Yeterli miktarda boron verildiğinde kadınların kanındaki östrojen seviyesi, Batı'da kemik erimesine karşı genel bir geçici önlem olan östrojen yenileme terapisine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırarak, iki katından daha fazla arttı. Boronu nereden bulabiliriz?

Özellikle elma, armut, üzüm, fındık, lahana ve diğer lifli sebzeler gibi kasiyumu da bulduğumuz taze meyve ve sebzelerden. Doğa zaten ihtiyacımız olan hayâtî besin kaynaklarının tümünü birbirini tamamlayan şekilde bolca sağlamıştır ama insan onları öldürene kadar pişirmekte ve işlemekte ısrar eder ve sonra diyetinin neden "işe yaramadığını" düşünür durur.

Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.

Çocukları "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütle tıka basa doldurmak düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, onlar içindeki besinleri ayrıştıramazlar.

Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan; erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar.

İnek sütü buzağılar içindir ve bebekler de sütten kesilene kadar anne sütüyle beslenmelidir. Doğa her iki tip sütü ve sindirim sistemini buna göre tasarlamıştır.

Anne ineğin pastörize sütü ile beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü bilimsel olarak belgelenmiştir ki, bu da pastörize inek sütünün buzağı için olduğu gibi, insan için de sağlığa yararlı ve hayat veren bir besin olmadığını gösterir. Buna rağmen, yetişkin insanlar doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu salgıyı hem bebeklerine içirirler hem de kendileri tüketirler. İnek sütü, insan sütünün 4 katı protein ve sadece yarısı kadar karbonhidrat içerir.

Pastörizasyon, inek sütünün içinde bulunan yoğun proteinin sindirilmesini sağlayan doğal enzimi yok eder. Böylece; bu fazla süt proteini, bağırsakları çamurla tıkayarak, insanın sindirim yolunda çürür.

Bu çamurun bir kısmı kana sızar. Süt ürünlerinin günlük tüketimleriyle bu kokuşmuş çamur biriktikçe, vücut çamurun bir kısmını deriden (sivilce, leke ile) ve ciğerlerden (nezle ile) dışarı atarken kalanı içeride iltihaplanır, enfeksiyonlara sebep olan mukoz oluşturur, alerjik tepkilere yol açar, eklemleri kalsiyum tortularıyla sertleştirir.

Kronik astım, alerji, kulak enfeksiyonları ve sivilcenin birçok çeşidi süt ürünlerini diyetten çıkarmakla kolayca iyileştirilebilir.

İnek sütü ürünleri özellikle kadınlar için zararlıdır. Süt kadınların vücudundan dışarı akmalıdır, içeri değil. Pastörize inek sütünün kadınları güçten düşüren etkileri, süt üretimini arttırmak için ineklere enjekte edilen sentetik hormonlarla daha da şiddetlenir.

Bu kimyasallar titizlikle dengelenmiş dişi endokrin sistemine çok zarar verir. Besin ve İyileşme (Food and Healing) adlı kitabında besin terapisti Anne Marie Colbin süt ürünlerinin kadınlar için yarattığı felaketi şöyle açıklar: "Süt, peynir, yoğurt ve dondurma gibi süt ürünlerinin tüketimiyle; yumurtalık tümörünü ve kistlerini, vajinal akıntıları ve enfeksiyonları da kapsayan dişi üreme sistemindeki çeşitli hastalıklar kuvvetle bağlantılıdır.

Bu bağlantının, süt ürünlerinin tüketimine son verdiklerinde problemlerin azaldığını veya yok olduğunu bildiren tanıdığım sayısız kadın tarafından defalarca doğrulandığını görüyorum. Lifli tümörlerin geçtiğini veya dağıldığını, rahim kanserinin durduğunu, adet düzensizliklerinin düzeldiğini duyuyorum. Kısırlık bile bu yaklaşımla birkaç örnekte ortadan kalkmış görünüyor." Birçok kadın ve erkek, doktorları iyi bir kalsiyum kaynağı olduğunu söylediği için süt ürünleri tüketiyor. Bu bâtıl bir tavsiyedir.


Doğrudur, 100 gramında 33 gram kalsiyum bulunan insan sütü ile karşılaştırıldığında, inek sütü her 100 gramında 118 mg kalsiyum içerir. Ama ayrıca, inek sütü 100 gramında insan sütünde 18 mg bulunan fosfordan 97 mg içerir. Fosfor, sindirim yolunda kalsiyum ile birleşir ve aslında kalsiyumun emilimini önler.

New York Devlet Üniversitesi tıp merkezinin pediatri bölüm başkanı Dr. Frank Oski şöyle diyor: "Yalnızca Kalsiyum-Fosfor oranı 2-1 olan besinler temel kalsiyum kaynağı olarak kullanılmalıdır. İnsan sütünün oranı 2.35'e 1, inek sütününki yalnızca 1.27'ye 1. İnek sütü ayrıca 100 gramında 16 mg sodyum içeren insan sütü ile karşılaştırıldığında 50 mg sodyum içerir, yani süt ürünleri muhtemelen modern batı dünyası diyetinin en yaygın aşırı sodyum kaynaklarından biridir."


Bununla beraber, inek sütü daha iyi sindirilen ve sağlığa yararlı olan diğer besinler kadar iyi bir kalsiyum deposu değildir. 100 gramında 118 mg kalsiyum bulunan inek sütünü diğer besinlerin 100 gramı ile karşılaştırın:
Badem (254 mg), brokoli (130 mg), kıvırcık lahana (187 mg), susam tohumu (1,160 mg), bir tür su yosunu olan kelp (1,093 mg) ve sardalya balığı (400mg).
Kemik erimesine gelirsek, bunun daha çok beslenmedeki kalsiyum eksikliğinden değil, özelikle şeker gibi kemiklerden ve dişlerden kalsiyumu süzen beslenme etkenlerinden kaynaklandığını görürüz.

Şeker, et, rafine nişasta ve alkolün tümü, kanda sürekli bir asit ortamı yaratır ve asidik kanın kemiklerden kalsiyumu çözdüğü bilinir. Osteoporozu düzeltmek için en iyi yol, yukarıda belirtilen süt ürünü haricindeki kalsiyumca zengin besinleri tüketirken aynı zamanda kemiklerden kalsiyum çalan asit arttırıcıları diyetten çıkarmaktır. 3 mg boron minerali takviyesinin de kemiklerin kalsiyumu emmesine ve tutmasına yardım ettiği görülür.


Geleneksel Çin tıbbı açısından bakarsak, süt bir çeşit "cinsel öz"dür. İnsan türünün başka bir türün cinsel özünü içmesi özellikle kadınlar için sadece hastalığa yol açar, çünkü içerdiği hormonlar insanın endokrin sisteminin hassas dengesini bozar.

Eğer süt ürünleri içmekte ısrarlıysanız, en iyi tercihiniz insan sütünün besinsel karışımına ve dengesine yaklaşan keçi sütü olmalıdır. İnek sütünden yapılmış yegane tehlikesiz ürünler sindirilebilen bir yağ olan taze tereyağı, laktobakteri tarafından sizin için önceden sindirilmiş taze mayalanmış yoğurttur. Ama bunlar bile mâkul ölçülerde ve mümkünse çiğ, pastörize olmayan sütten yapılmış olmalıdır.

Kaynak:
www.hps-online.com/ Food & dieting/The science of food combining
Milk and dairy www.hps-online.com/Food & dieting /Food profiles
http://gulernameste.blogcu.com/MAKROBIYOTIK+BESLENME


Düzenleyen denizakvaryumu : 11-09-2007 saat 10:49 Neden: ek bilgi
denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-01-2007, 17:08   #5
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
ben bilip güvendiğim, arkadaşımın sattığı balı alıyordum.. televizyonlara kadar çıkan bir rezaletin içindeymişler meğer..

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-01-2007, 23:25   #6
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi harbour of tears Mesajı Göster
Sevgili Yücel kısa ve öz şekilde her gördüğünüz balı yemeyin deniyor. Bilmediğiniz güvenmediğiniz üreticiden ve güvenmediğiniz markayı almamak gerekiyor.

Balsız bir hayat düşünemiyorum...

Not: Aylık tüketimim tek başıma ayda 2 kilo.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu Mesajı Göster
katılıyorum...
üzerinde bal yazan her ürüne kanmayın...geçenlerde Tarım Bakanlığının analiz ettirdiği balların yarısının sahte, yani bal olmadığı, daha net bir anlatımla arıların değil insanların yaptığı bal olduğu anlaşıldı...


Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
ben bilip güvendiğim, arkadaşımın sattığı balı alıyordum.. televizyonlara kadar çıkan bir rezaletin içindeymişler meğer..
Şimdi ne yapmalıyım?

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-01-2007, 20:16   #7
Ağaç Dostu
 
Ateş Öztan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 500
Galeri: 1
TEMATUR ile Macahel'e yaptığımız bir seyahatte bal konusunda çok güzel bir bilgilendirme çalışması yaptılar.
Oradan aldığım kestane balını yedikten sonra başka bal yiyemiyorum.
Verilen bilgiye göre yanılmıyorsam Avustralya'dan ilaçsız özel petek getiriyorlarmış. Ben TEMA'nın balını tercih ediyorum.

Ateş Öztan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-09-2007, 16:16   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-08-2007
Şehir: denizli
Mesajlar: 113
Arı ile uğraşan arkadaşların dikkatine;
İlaç Kalıntı Arınma Süresi(i.k.a.s) "0" gün olan kalıntı bırakmayan Varroasis için obeson adlı sanovelin bir ilacı var.

sapudeaure Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-09-2007, 16:55   #9
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Balparmak firmasının yayınladığı ve Anadoluda Arıcılara dağıtılmak üzere Arıcı birliklerine gönderilen ARICININ EL KİTABINI okumanızı tavsiye ederim.

Ben Sütçülerden getirdiğim Beydili Balı nı yiyorum. Kekik balı. Bu yıl yağışların az olması nedeni ile Kekik lerde çiçeklenme dönemi çok çabuk geçti. Dolayısı ile rekolte çok düşecekmiş.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-09-2007, 17:07   #10
Ağaç Dostu
 
Derya Özen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-11-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 1,517
Galeri: 158
Çam balı tercihimdir. (Arıların çam ormanları içerisindeki çiçeklerden ve çam ağaçlarından yaptıkları bal.)
Tükettiğimiz bala gelince: Babam yıllarca arıcılık yaptı, bu sayede çok sayıda arıcı arkadaşı oldu. Çoğunlukla Egelilerden alıyoruz, balın kalitesine ise edilecek laf yok!
Bu yıl 17 kg lık bir tenekeyi 200 ytl gibi çok düşük bir fiyata aldık. Tam bir çeçik balı.

Derya Özen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-09-2007, 21:13   #11
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Derya Özen Mesajı Göster
Çam balı tercihimdir. (Arıların çam ormanları içerisindeki çiçeklerden ve çam ağaçlarından yaptıkları bal.)
Çam balı genelde çam ağaçlarından elde edilen bir bal diye bilinse de aslında basra böceğinin salgıladığı sıvıdan elde edilir .

---------------------------------------------------------------------
Çam balı arıların çiçek poleninden değil, bir aracı böceğin salgısını kullanarak ürettiği, müstesna bir baldır. Dünyada sadece Türkiye ve Yunanistan'da bulunur.

Çam balının üretilmesi için, çam pamuklu böceği veya halk arasında basra böceği denilen böceğe ihtiyaç vardır. Bu böcek sadece kızılçam, karaçam ve Halep çamında yaşar. Çam pamuklu böcekleri, çamın özsuyunu emerek tatlı bir madde salgılarlar. Zoolojide bu böcek afidler sınıflandırması içinde Marchalina hellenica olarak adlandırılmaktadır.

Basra böceğinin Temmuz ve Ekim ayları arasında salgıladığı bu sıvı arılar tarafından çok sevilmektedir. Böceğin bu şekerli artığı arılar tarafından toplanır. Bu şekerli maddeyi bulunduran ağaçlara halk arasında [balsıra] ağaçları denilir. Balsıra ağaçlarında basra böcekleri ağaç gövdelerinin toprak seviyesindeki kısımlarında yumurtlar ve doğan yavrular ağaca ağır ağır ve çamın özsuyunu emerek tırmanırlar. Kışın sert geçtiği yıllarda öldüklerinden, arıcılar, böyle durumlarda, böceğin kışın içinde biriktiği mumu bol olduğu bölgelerden toplayarak kendi bölgelerine götürürler ve soğuktan korumak için üzerini çalı çırpı ile örterek bırakırlar. Bu işlem en geç kış mumunun sağlam kaldığı Nisan ayında yapılmalıdır. Aksi takdirde, böcekler yolculuğa dayanamaz ve Mayıs ayındaki üreme mevsimi tehlikeye atılmış olur.

Arıcıların arı kovanlarını (arıların çam balı üretmesi için) çama bırakırken dikkat ettikleri bir başka husus, bu bölgede arıları fazla tutmamaktır. Zira balı basra böceğinin salgısından üreten arılar, çamda çok uzun süre bırakılırsa (en fazla 20 gün), çam ağaçlarında polen olmadığından, ana arı zamanla yumurtlamayı azaltır. Bu nedenle kovan zayıflar. Ana arının üretkenliğini muhafaza etmek için hazır polen kekleri verme uygulaması da yaygınlaşmaktadır. Çam balı üretilmek isteniyorsa, arının çamı terkedip polenlere yönelmemesi için, çevrede fazla çiçek olmaması önemlidir.

Çam pamuklu böcek (basra böceği) Türkiye'de, Muğla, Aydın, İzmir, Balıkesir, Çanakkale, Antalya illerinin Ege sahil şeridi boyunca, iç bölgelerin ılıman kısımlarına biraz girecek şekilde (Menderes ovasının tamamı ve Denizli'de de bulunur) yaşamaktadır.

Çam balının en önemli özelliği kıvamı bozulmadan veya donmadan yıllarca saklanabilmesidir. Bu nedenle pazarlaması da kolaydır. Rengi çiçek ballarının ekseriyetinden daha koyudur. Besin değeri biraz daha düşük olmakla birlikte, özellikle boğaz rahatsızlıklarına çok iyi gelir.

Piyasada bazen, müstahsilin elindeki bal stoklarını dengelemek için, çiçek balına çam balı karıştırması hadisesi görülmektedir. Çam balının biraz daha ucuz olması da bu tür yönelimleri teşvik edebilmektedir. (Bizzat çam balı da çok iyi bir baldır, burada sözkonusu edilen hadise çiçek balı satın aldığı düşüncesi içindeki tüketicinin kandırılmaması, ürünün dürüst bir şekilde etiketlenmiş olmasıdır. Başka bir deyişle, karışık bal ve sahte bal farklı şeylerdir.) Çiçek balına, çam balı (veya başka bir farklı ürün) karıştırılmamış olduğunu anlamak için, bir kaşık bal az bir miktar suda eritilerek, üzerine saf alkol (ispirto) damlatılmalıdır. Katıksız çiçek balının bulunduğu suda hiçbir bulanıklık meydana gelmez. Çiçeklerden derlenmemiş ise, yumurta akı kıvamında tortular oluşur.

Çam balı, kristalizasyona dayanıklılığı ve önleyici özelliği ile, tıpta ve gıda sektöründe çeşitli ürünlerde (örneğin dondurmalarda) bir doğal katkı maddesi olarak geniş bir kullanım alanına, ve önemli ihracat potansiyeline sahip bir üründür.


http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87am_bal%C4%B1

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2007, 08:18   #12
Ağaç Dostu
 
Derya Özen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-11-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 1,517
Galeri: 158
Teşekkürler denizakvaryumu. Çam balının bir böcek tarafından yapıldığını duymuştum ama emin olmadığım için yazmamıştım.

Genizde yanma hissi veren bir aroması var, ama gerçektende bal yediğini hissediyor insan.

Derya Özen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2007, 08:48   #13
Ağaç Dostu
 
Hakan KINACI's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-08-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 951
Galeri: 42
Bize her sene Erzurumdan geliyor çiçek balı ancak, bu sene maalesef çok az geldi 1 kilo kadar tabii o da çocuklar tarafından çok çabuk bitti.
Tam bal arayışlarına girmişken bu mesajı görmem çok iyi oldu ancak, Derya Hanım gibi şanslı olurmuyuz bilemem ) ama bir şekilde çiçek balı alacağız.
Bal için tavsiye edeceğiniz yer varsa bildirmenizi rica ediyorum.

Hakan KINACI Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2007, 09:20   #14
Ağaç Dostu
 
Derya Özen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-11-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 1,517
Galeri: 158
Bildiğim, bizim bal aldığımız arıcıda ki son balı biz aldık. Yalnız, Çubuk'ta Hacılar, Ovacık ve Yayladaki köylerde ciddi şekilde arıcılık ile uğraşanlar var. Ovacık köyünün ballarına garanti veremem ama Hacılar ve yaylada arıcılık yapanların ballarını tavsiye ederim. Umarım bulabilirsiniz.

Derya Özen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2007, 09:43   #15
Ağaç Dostu
 
Hakan KINACI's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-08-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 951
Galeri: 42
Derya Hanım,
Yardımlarınız için teşekkür ederim. ) Bu durumda Hacılar ve Yaylaya yol görünüyor bize )

Hakan KINACI Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-09-2007, 21:04   #16
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Kestane (deli bal) balı favori balımdır...başka ballarla değişmem

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-07-2008, 19:55   #17
Ağaç Dostu
 
Organik's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-07-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 105
Galeri: 46
organik bal

ORGANİK ARICILIK

Yrd.Doç.Dr. Banu YÜCEL
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü


Son yıllarda artan nüfusa paralel olarak tarım ve gıda bilimlerindeki üretimi artırmaya yönelik teknikler toplumsal hastalıkların, alerjilerin, dengesiz beslenme alışkanlıklarının, pestisid, hormon ve antibiyotik kalıntılarının ortaya çıkmasına ve genel yaşam kalitesinin azalmasına neden olmuştur. Bu durum alternatif gıda kalitesine bir eğilim getirmiştir. Tüketici gıdanın kaynağını, güvenilirliğini, işleme ve depolama koşullarını, bulaşma risklerini sorgulamaya başlamıştır. İşte; “biyolojik”, “organik”, “ekolojik”, “kontrollü” gıda temini böylece gündeme gelmiştir.

Organik Tarım Nedir?

* Doğadaki dengeyi koruyan,
* Toprak verimliliğinde devamlılığı sağlayan,
* Hastalık ve zararlıları kontrol altına alan,
* Doğadaki canlıların sürekliliğini oluşturan,
* Doğal kaynakların optimum kullanımı ile verimliliği sağlayan bir sistemdir

“Organik arıcılık” da, bu temel nedenlere dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Organik arıcılık ; doğada bulunan nektar, polen, su ve propolisin arılar tarafından toplanarak çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde, üretimden tüketime kadar tüm aşamalarında suni besleme ve kimyasal ilaçlama yapmadan, organik tarım alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada her aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan arıcılık faaliyetlerine denir. Arıcılık ürünlerinin organik üretim olarak nitelendirilmesi, kovanların özellikleri ve çevre kalitesi ile yakından ilişkilidir.

Ülkemiz doğal yapı ve nektar kaynakları bakımında çok zengin olup,arıcılık açısından son derece büyük bir potansiyele sahiptir. Dört milyona yaklaşan koloni sayısı ile dünyada ikinci ve yıllık 70.000 ton bal üretim kapasitesi ile dünyada dördüncü sırada yer almaktayız. Ancak; kolonilerin geleneksel olarak şeker ve şeker şurubu ile beslenmesi, koloni yönetimindeki aksaklıklar nedeniyle, kovan başına üretilen bal miktarının az, dolayısıyla, maliyetin yüksek olması, arı hastalık ve zararlılarının yaygınlığı ve mücadelesinde kullanılan kimyasal ilaçların kolonide, arı ürünlerinde kalıntı bırakması, konvansiyonel üretilen bal ile organik üretilen bal arasındaki fiyat farkının %10 ila %20 arasında değişmesi ve bu farkın arıcı tarafından yeterli bulunmayışı nedeniyle ülkemizde organik bal üretimini sınırlı düzeyde yapılabilmektedir.


Arıcılıkta organik üretimin esasları nelerdir?

Organik arıcılıkta; arılıkta kullanılan kovanların özellikleri, arılığın bulunduğu çevre koşulları ve kalitesi, arıcılıkta üretilen arı ürünlerinin özenle üretilmesi, depolanması, işlenmesi ve pazarlanması, üretimin esaslarını oluşturmaktadır. Bir organik arıcılık işletmesinin bulunduğu yörede, diğer arıcılık işletmelerinin de organik arıcılık prensiplerine uygun olması gerekir. Organik arıcılıkta bir yıllık bir geçiş dönemi uygulanır. Bu durumda, konvansiyonel üretimden, organik üretime geçiş için arıcılık işletmesine bir yıllık süre tanınır ve organik üretim esaslarına uyum sağlamasına çalışılır. Bu süreden önce arıcılık işletmesi “organik” adı altında ürün satamaz.

Organik üretimde kovanlarda kullanılan arıların orijini de önem taşımaktadır. Organik üretimde kullanılacak arı türü belirlenirken, bölgesel koşullara en iyi şekilde uyum gösterebilecek, hastalıklara dirençli, “yerel” ekotipler tercih edilmelidir. Kullanılan arıların kendi ekolojik koşullarına uygun olması, o ekotipteki arının çevreden en yüksek nektar ve polen toplama kapasitesine sahip olması gibi bir avantajı beraberinde getirmektedir. Kovanlar, kolonilerin bölünmesi veya bu yönetmelik hükümlerine uygun işletmelerden oğul veya kovan alınarak oluşturulmalıdır.

Kovanların araziye yerleşimi bir diğer önemli husustur. Arı nakilleri, stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirecek şekilde olmalıdır Arıların götürüldüğü arazide arılar için yeterli miktarda doğal nektar, polen ve temiz su kaynağı sağlanmalıdır.Temiz olmayan su kaynaklarının hastalık yayılmasında önemli etken olduğuna dikkat edilmelidir. Kovan bölgesinin 3 km yarıçapı içerisinde bulunan alanlarda organik bitkisel üretim yapılmalı veya doğal bitki örtüsü bulunmalıdır. Kovanlar sanayi alanlarından, karayollarından ve tarım ilaçlarının kullanıldığı konvansiyonel tarım alanlarından uzağa yerleştirilmelidir. Konvansiyonel tarım arazilerine yakın olarak yerleştirilen arılıklardan elde edilen arı ürünleri “organik” olarak değerlendirilemez.

Organik arıcılıkta kullanılan kovanlar doğal malzemelerden üretilmiş olmalıdır. Kovanların boyanmasında sadece balmumu, reçine, propolis veya bitki yağları kullanılmalıdır. Kovanların dezenfeksiyonu, pürmüz ile yakılarak yapılmalıdır.Diğer arıcılık malzemeleri ise kaynar suyla, kostik soda ve doğal bitki özlerinden yararlanılarak dezenfekte edilmelidir.

Konvansiyonel üretimden, organik tarıma geçiş döneminde, kovandaki peteklerin tümünün organik peteklerle değiştirilmesi gerekmektedir.Bu amaçla; organik bal mumu kullanılmalıdır. Organik olmayan bal mumu kullanılması durumunda, kalıntı analizi yapılarak balmumunda ilaç kalıntısı olmadığının belgelenmesi gerekir.

Organik arıcılık yapan olan işletmelerde arı kolonisi, ya organik olarak üretim yapılan işletmelerden suni oğul olarak veya konvansiyonel arıların organik petekli çerçevelere aktarılması ile elde edilir. Ana arı ihtiyacı ise suni tohumlama veya konvansiyonel üretim yapan kolonilerden yılda % 10 oranında ana arı alınarak giderilebilir. (Bu durumda geçiş süreci uygulanmaz). Ana arıların yenilenmesi esnasında eski ana arının öldürülmesine izin verilir ancak ana arıların kanatlarının kesilmesi yasaktır.

Organik arıcılık işletmesinde üretim sezonu sonunda rahat bir kışlama için,kovanlarda yeterince bal ve polen bırakılmalıdır. Organik arıcılıkta arıların beslenmesi,kendi kovanlarından elde edilen organik balla olmalıdır.Ancak arıların yaşamı yapay beslenmeye bağlı olduğu durumlarda organik olarak üretilmiş bal ve polen veya organik biçimde üretilen şeker şurubu veya organik şeker melası kullanılır. Şeker,pekmez,süt, melas,glikoz ve diğer konvansiyonel maddeler kesinlikle kullanılmaz. Organik bal ile hazırlanan şuruba takviye amacı ile herhangi bir katkı maddesi ilave edilmemelidir. Beslemeye nektar akımından 15 gün önce son verilmelidir. Bir sonraki besleme ise son bal hasadından sonra yapılmalıdır.

Arılıkta yapılan her uygulama (ana arı değişimi,oğul, petek verme, bal sağımı, besleme, ilaç kullanımı, taşınma vs.)mutlaka düzenli olarak kovan sicil defterine kaydedilmelidir.Yapılan besleme ile ilgili kovan siciline, kullanılan ürünün tipi, tarihi , miktarı ve besleme yapılan kovan numaraları belirtilmelidir.

Arıcılıkta hastalık ve zararlılardan korunmak için; hastalığa dayanıklı ırklar, ekotiplerle çalışılmalı, ana arılar düzenli olarak yenilenmeli,kovanlarda düzenli hastalık ve zararlı kontrolü yapılmalı, erkek arı larvaları denetlenmeli, kovan malzeme ve aletleri dezenfekte edilmeli, yeni petekler kullanılmalı, kovanlarda yeterli besin kaynağı bırakılmalıdır. Koruyucu önlemlere rağmen koloniler hastalanır veya zarar görürse, derhal tedaviye alınmalı ve gerekirse koloniler ayrı alanlarda izole edilmelidir. Tedaviye alınan organik üretimdeki kolonilere geçiş süresi uygulanmalıdır. Önleyici tedbir olarak kimyasal bileşimli ilaçlar kullanılmamalıdır. Profilaktik sentetik uygulamalar yapılmamalıdır (yavru çürüklüğüne karşı antibiyotik kullanımı gibi).

Bal arısının en yaygın görülen ve en büyük zararlısı olan Varroa ile mücadelede organik kökenli;Formik asit, laktik asit, asetik asit, okzalik asit, nane, kekik, okaliptüs veya kafur kullanılabilir. Günümüzde özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, insan sağlığı ve buna bağlı olarak da gıda güvenliği, üzerinde yoğun olarak çalışılan konulardır.Bu noktada arı ürünleriyle ilişkin olarak varroa mücadelesi için, insan sağlığına zararlı etkileri olmayan ve balda kalıntı riski taşımayan doğal maddeler aranmaya başlanmıştır.Yapılan araştırmalar ışığında Formik asit,Laktik asit ve Okzalik asit amaca uygunluk bakımından Avrupa Birliği ülkeleri tarafından tercih edilen doğal maddeler olmuştur. Ayrıca esansiyel, uçucu yağ asitleri de varroa mücadelesinde, arı ürünlerinde kalıntı riski yaratmadan başarılı sonuç vermişlerdir.

Varroa mücadelesinde en yaygın olarak kullanılanlardan formik asidin uygulanması sırasında kovan giriş ve havalandırma deliklerinin tamamen açılması gerekmektedir. Formik asidin yavaş buharlaşması, ilacın etkinliği bakımından çok önemlidir.10-25 °C arasında en iyi sonuç alınmakta, 30 °C’den yüksek sıcaklıkta ana ve arı kaybı meydana gelebilmektedir.10 °C’den düşük sıcaklıkta ilaç yeterli etkiyi gösterememektedir. Uygulama kovanın gücüne, kovandaki arı populasyonuna göre değişmekle birlikte 1-4 gün aralıkla 3-5 kez tekrarlanır. Formik asit balın doğal bir maddesi (balda %0.1-0.5 oranında bulunmaktadır) olmakla birlikte balda kalite problemleri meydana gelmemesi için bal hasadından 6-8 hafta önce uygulamayı bitirmek gerekir.

Formik asidi emici ped yöntemi ile uygulamak da mümkündür. Bu yöntemde emici pedler formik asidi emebilecek herhangi bir materyal olabilir (örneğin;pamuklu bez peçete, birkaç kağıt havlu veya kağıt çocuk bezleri).Materyal ,%65’lik 30 ml Formik asidi hiç damlatmaksızın emebilmelidir.Malzemelerin emiciliklerini belirlemek için materyal önceden test edilmelidir. Pedin yerleştirileceği çıtanın üzerindeki arılar duman verilerek uzaklaştırılır.Emici ped çıtalar üzerine yayılır ve bir şırınga ile 30 ml %65’lik Formik asit ped’e enjekte edilir. Eğer sıcaklık 25 °C’nin üzerinde veya salkım dip tahtasına yakınsa, ped dip tahtasına yerleştirilebilir. Tedavi toplam 3-5 uygulama olacak şekilde 1-4 gün (buharlaşma durumuna göre) aralıklarla tekrarlanmalıdır. Pedler eriyip bozulmadıkları sürece kullanılabilirler.

Formik asidin bir diğer uygulama yöntemi; doğrudan dip tahtasına uygulamadır. Bu yöntemde, formik asit bir şırınga yardımı ile kovan dip tahtasının alt kısmından kovan içine püskürtülür.Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; kovan dip kısmındaki arıların zarar görmesinin engellenmesidir. Bunun için kovan giriş deliğinden körükle duman verilerek arıların uzaklaşması sağlanmalıdır.Bu uygulamada 15 ml %65’lik formik asit kullanılır.Uygulama toplam 5-6 uygulama olacak şekilde tekrarlanmalıdır.

Formik asit normalde %80-85’lik konsantrasyonda satılır,bu nedenle yanlışlıklara neden olmamak için ürünün konsantrasyonuna dikkat edilmelidir. Kovanlara uygulamada; 3 kısım (%85’lik konsantre) formik asit ile 1 kısım su karışımından oluşan %65’lik solüsyon tavsiye edilmektedir.

Varroa mücadelesinde kullanılan bir diğer organik kökenli bileşik; okzalik asittir. Okzalik asit,sadece ergin arılar üzerindeki varroaları öldürür, kapalı yavru gözleri içerisine etkili değildir.Bu nedenle yavru populasyonunun en az olduğu dönemde (geç sonbaharda ve erken ilkbaharda 1 kez) başarılı sonuç vermektedir. Bir uygulamadan fazla yapıldığında arı ölümleri artabilir veya gelecek ilkbaharda koloni gelişmesini yavaşlatabilir. Fazla işgücü gerektirmeyen (koloni başına 1 dakika),gıda güvenliği ve insan sağlığı bakımından güvenilir bir uygulamadır. Bu tatbik, 7-30 °C’ler arasında iyi sonuçlar vermektedir.Gün içerisinde, rüzgarsız ve kovanların açılabileceği zamanlarda uygulama yapılmalıdır. Uygulamada kullanılan %3.2’lik Okzalik asit/şeker şurubu solüsyonunun hazırlanması için, 1litre 35-40 °C sıcaklıkta temiz su ile 1 kg toz şeker temiz bir kapta ve güvenli bir yerde karıştırılarak oda sıcaklığına (20 °C)ulaşana dek soğutulur. Solüsyona 75 gr kristal okzalik asit ilave edilir ve iyice karıştırılır. Sonuçta %3.2’lik okzalik asit solüsyonu elde edilmiş olur. Uygulamada üzeri tamamen arıyla kaplı çerçeveler arası boşluk için %3.2 ‘lik 5 ml şeker şurubu/okzalik asit solüsyonu kullanılır.(arılar çerçeveler arası boşluğu tamamen doldurmuş olmalıdır). Kovandaki arı mevcuduna göre uygun miktar alınır ve peteklerin üst çıtalarının arasından petek arası boşluktaki arılar üzerine damlatılır veya gerekli miktarı aşmamak kaydıyla püskürtülerek de kullanılabilir.(örneğin üzerleri tamamen ergin arıyla kaplı 10 çerçeve arıya toplam 50ml solüsyon kullanılır).

Organik asitlerin kullanımı sırasında bazı teknik bilgi ve kurallara dikkat edilmesi gerekir. Kullanım sırasında koruyucu gözlük kullanılmalıdır. Ciltle doğrudan temas ettirilmemeli, eldiven kullanılmalıdır. Asit, doğrudan solunmamalı, maske takılmalıdır

Bu maddeler tariflerine uygun olarak kullanıldıkları taktirde, insan sağlığı ve arılar üzerine zararlı bir etki yaratmamaktadır.Dönüşümlü olarak bu ilaçların kullanımının sağlanması (örneğin; ilkbaharda formik asit, sonbaharda okzalik asit uygulaması gibi) Varroa’nın bu kimyasallara direnç kazanmasını önlemek açısından önemlidir. Günümüze dek Varroa’nın bu maddelere karşı direnç kazandığına dair bilimsel bulgulara rastlanmamıştır.
Varroa mücadelesinde yararlanılan ve balda, balmumunda kalıntı bırakmayan bitkisel maddeler ve etkileri şu şekilde özetlenebilir;

* Tütün yapraklarında nikotinin akar öldürücü etkisi %75 düzeyindedir.
* Körükte okaliptüs ve defne yapraklarının yakılması ile elde edilen duman kovan giriş deliğinden verildiğinde, varroa için orta düzeyde etkili olmaktadır (%44-48).
* Kekik yaprağında bulunan timol, oldukça güçlü bir akar öldürücüdür. Timol kristalleri cam bir yayvan küçük kap içerisinde kovanda çerçeveler üzerine konulabilir. Kap sayısı kovanın gücüne göre (8-10 çerçeve için 2-3 kap, her kap 4 g timol içermeli)ayarlanmalı, uygulama 8 gün arayla 3 kez tekrarlanmalıdır. Bu uygulama ile kovanda varroa akarı sayısında %93 azalma belirlenmiştir.

Varroa zararlısı ile mücadelede organik kavramına oldukça uygun bir diğer mücadele yöntemi de “Biyolojik yöntem” olarak adlandırılan ve varroa’nın en rahat gelişme imkanı bulduğu için tercih ettiği petek yüzeyindeki erkek arı gözlerinin imha edilmesidir. Bu yöntemle, petek yüzeyinde özellikle erken ilkbaharda gelişen erkek arı gözleri imha edilerek, varroa’nın gelişmesi doğal olarak durdurulabilmektedir. Bunun yanı sıra, mekanik mücadele yöntemi uygulanabilir. Bu sistemde,kışın kovan giriş delikleri açılarak ana arının yumurtlaması durdurulur. Besin ortamı bulamayan varroalar kovan dip tahtasına dökülür.

Bal sağımı da organik arıcılıktaki en önemli noktalardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Organik arıcılıkta kullanılan ambalajlar; cam, tahtadan üretilmiş malzemeler, özel üretilmiş uygun organik kaplama maddelerinden yapılmalıdır.Sağım sırasında kimyasal sentetik kovucu maddelerin kullanılması yasaktır. Sağım sırasında temiz ve düzenli bir sistemin kurulması, balların konulacağı kapların titizlikle hazırlanması gerekmektedir. Organik arı ürünlerinin ambalajlanması esnasında, ürünün organik niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler alınmalıdır.Organik arı ürünleri konvansiyonel ürünlerden ayrı olarak depolanmalı ve depolama sırasında herhangi bir kimyasal ilaç kullanılmamalıdır. Arı ürünlerinin depolanması sırasında oluşabilecek nem, sıcaklık ve ışık değişimlerine dikkat etmek gerekmektedir. Organik tarım metoduyla üretilen arı ürünleri ambalajlanırken organik ürün niteliğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Organik arı ürünleri, karayolları kenarında kesinlikle bekletilmemeli ve satılmamalıdır.

Organik arıcılık henüz ülkemizde yeni gelişmeye başlayan bir sektör konumundadır. Daha etkin koloni yönetiminin uygulanması,koloni başına birim üretimin artırılarak, maliyetin azaltılması, organik bal üretimi konusunda arıcıların eğitilmesi ve toplumsal sağlık açısından “temiz” bal üretiminin öneminin vurgulanması, organik bala ödenen fiyat farkının daha cazip kılınması halinde ülkemiz konvansiyonel bal üretiminde olduğu gibi, organik bal üretiminde de dünyada sayılı ülkeler arasında yerini alacaktır.


http://www.daglarorganik.com.tr/

Organik Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-07-2008, 13:43   #18
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 19-06-2008
Şehir: Artvin
Mesajlar: 394
Galeri: 25
Çok güzel bir çalışma olmuş.Öncelikle bu konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim.Bilinçlilik, insana azim ve dayanışma duygusunu kazandırır.
Bu konuda benim vereceğim örnek kişi, kıymetli eşim(halilhadim)olur.Kendisi, önceleri arıdan çok korktuğu halde, doğal ve sağlıklı bal yiyebilmek adına yılmadı ve amotör arıcılığa başladı. Usta-çırak-kitap üçgeninde başladığı arıcılıkta epey bir mesafe katetti.****** bir şeylerin ters gittiğinin farkına vardığımız zaman, kendi varlığımızı küçümsememiz gerekiyor. Karınca kararınca ben ne yapabilirim? sorusuna elimizden geldiği kadar katkıda bulunmak, problemleri yarı yarıya çözmek demektir.


Düzenleyen Emine Aktaş : 22-07-2008 saat 13:35
Emine Aktaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-07-2008, 14:16   #19
Ağaçsever
 
halilhadim's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-06-2008
Şehir: Konya
Mesajlar: 39
Tabi yediniz mis gibi balı, konuşursunuz şimdi.

halilhadim Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-07-2008, 14:22   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Sn.halilhadim

Arıcılık

başlık altındaki arıcılıkla ilgili tecrübeleriniz bize gerçekten yararlı oluyor.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-08-2008, 02:51   #21
Ağaç Dostu
 
öğretmen's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-02-2007
Şehir: sarıgöl
Mesajlar: 166
Keşke bu yıl bal çok olsa da size gönderebilsem.. Babam 1980 yılından beri arıcılık yapıyor. Arıya verilen zehir peteğin üzerine yapışıyor ve yediğinizde karaciğere yerleşiyor. Bu nedenle babam bal zamanı arının azalmasına rağmen kesinlikle zehir atmıyor. Peteğe gelince arı kendisi yapıyor. Çam balını yemeyiz. Bizde kestane, yayla çiçeği ve kekik balı olur. Denizli valiliği dağlardaki kekiklerin erken kesimini yasakladığı halde kesiyorlar.Çiçeği olmayınca da bal olmuyor. Ayrıca bol yağmur olması gerekiyor. Geçen yıl hiç bal alamadık. Bu yıl da umut yok

öğretmen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-08-2008, 07:42   #22
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi öğretmen Mesajı Göster
Keşke bu yıl bal çok olsa da size gönderebilsem.. Babam 1980 yılından beri arıcılık yapıyor. Arıya verilen zehir peteğin üzerine yapışıyor ve yediğinizde karaciğere yerleşiyor. Bu nedenle babam bal zamanı arının azalmasına rağmen kesinlikle zehir atmıyor. Peteğe gelince arı kendisi yapıyor. Çam balını yemeyiz. Bizde kestane, yayla çiçeği ve kekik balı olur. Denizli valiliği dağlardaki kekiklerin erken kesimini yasakladığı halde kesiyorlar.Çiçeği olmayınca da bal olmuyor. Ayrıca bol yağmur olması gerekiyor. Geçen yıl hiç bal alamadık. Bu yıl da umut yok
Merhaba,
babanızın arıcılık konusundaki tecrübelerinden yararlanmak isteriz, arılar peteği kendisi yaptığına göre bunun adı karakovan arıcılık.

Arının peteğini kendisinin yaptığı bal yani temel petek konmadan yapılan arıcılık bana göre en makbul olanı, olması gerekeni...(ticari arıcılıkda bu imkansız gibi)

Bu nedenle forumda arıcılık başlığı altında karakovan arıcılığa babanız tecrübelerini yazarsa bizler de yararlanırız.

Sağlıcakla

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 23:59.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024