agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni6Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 29-10-2006, 20:43   #1
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Küresel Isınma

Sera Etkisi ve Küresel Isınma
Dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşur. Ayrıca küçük miktarlarda bazı asal gazlar bulunmaktadır. Güneşten gelen ışınlar (ısı ışınları/kısa dalgalı ışınlar), atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtır. Atmosferdeki gazlar yeryüzündeki ısının bir kısmını tutar ve yeryüzünün ısı kaybına engel olurlar. (CO2, havada en çok ısı tutma özelliği olan gazdır.)

Atmosferin, ışığı geçirme ve ısıyı tutma özelliği vardır. Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Bu şekilde oluşan, atmosferin ısıtma ve yalıtma etkisine sera etkisi denir. Dünya atmosferi cam seralara benzer bir özellik gösterir.

Son yıllarda atmosferdeki CO2 miktarı hava kirlenmesine bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan, ozon ve kloroflorokarbon (CFC) gibi sera gazları çeşitli insan aktiviteleri ile atmosfere katılmaktadır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır.

CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından endişe edilmektedir.


İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:
  • Enerji kullanımı %49,
  • Endüstrileşme %24,
  • Ormansızlaşma %14,
  • Tarım %13'tür.
KAYNAK



Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2006, 17:10   #2
Yalnız Çınar
 
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
Kyoto Protokolu

Mine hanım selamlar, uzun zamandır forumda yazamıyordum vaktim olmadığı için. Yine her zamanki gibi harika bir başlık açmışsınız. takip edeceğim. Arkasından Kyoto Protokolu ve temiz enerjiler gelecek mi?

Yalnız Çınar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-11-2006, 17:54   #3
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
yanlız çınar gerçekten kayıpsın..
Jeoloji doktorası yapmış bir arkadaşım yaşam süremiz içinde, suların bir metre yükseldiğini görme riskinin çok yüksek olduğunu söyledi.

Türkiye'de dahil olmak üzere hiç kimse sera gazlarının kontrol edilmesi için Kyoto sözleşmesini ciddiye almıyor..Malesef bu konuda en çok gaz üreten ABD başta..
Oysa Dünyanın bütün büyük kentleri sanayi kentleri aynı zamanda liman şehri.. bütün verimli ovalar deniz seviyesine yakın.. Bir metrelik su yükselmesi nelere neden olur..
Mesela, Hollanda , bangladeş diye bir ülke kalmaz..
Daha önce bir provası oldu. Deniz seviyesinden bir buçuk metre aşağıda olan New orleans şehri sular altında kaldı..hoş Amerikalılar bundan bir ders çıkarmadılar..hatta siyahların çoğunlukta olduğu kent afet bölgesi bile ilan edilmedi..
başka ne olur..
Antik Miletos şehri tekrar liman olur.. Yani söke ovası denize geri döner..
torbalıdan denize girebilirsiniz.
Efes'de tekrar limanına kavuşur..
Ve bütün avrupa şehirlerinin çoğu..
Dünyanın yakın zamanlarda gördüğü en büyük buzul Yeni Zelanda'ya doğru yaklaşıyor..
Sibirya buzla kaplı Taygaları hızla eriyor..
yaşam oratadan kalkmaz.. daha öncede Dünya büyük çaplı sarsıcı değişimler geçirdi...
Sadece bilinen uygarlık çöker..
Atalarımız son buzul çağını başarıyla atlatabilmişti..
Golfstream sıcak su akıntısının kesilme riski var.. daha önce en azından bir kaç kere olduğu düşünülüyor.
ama bizden önce birkaç yaşam biçiminin ortaya çıktığı düşünülürse..(dinozorlar gibi, üstelik bizden daha uzun süre yaşadıkları düşünülürse dünyanın asıl sahibi onlar sayılır)
yaşam sürer, ama bekli insan değilde başka bir varlık hakim olur..
Bilim kurguya kaymış gibi ama gerçek olabilir

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-11-2006, 13:35   #4
Ağaç Dostu
 
Oğuz Sağlam's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
Bakî kalan gökkubbeden gelip geçen bir hoş seda, rahmetli Mustafa Kemal’i yarın ulusça anmadan önce bir sözünü tekrar etmek istedim. “İstikbal göklerdedir!”.

Gerek ulusal gerek uluslararası bazı “enerji” konulu kurul ve çalışma guruplarında yer alıyorum. Bunun yanında “küresel ısınma”, “Karbondioksit ve diğer zararlı gazların emisyonu”, “Sera etkisi”, “Kyoto Protokolü”, “AB-Binaların enerji performansı yönergesi” ve benzer konularda gereksiz bir paranoya içinde olduğumuzu sanıyorum.

Sn. memet’in yazdıklarıyla tamamen paralel izde bazı olguları paylaşmak istedim.

Pek çok değerli bilim insanı, önemli bilimsel gerçekliklerin halkla paylaşılması adına çok önemli eserler ortaya koymuşlardır. Bu eserlerin pek çoğu, cilt sırtına “kutsal kitap” yazılası kitaplardır. Bu öncülerin başında Carl Sagan, Isac Asimow, Stephan Howking ve Hoimar Von Ditfurth gibi müthiş insanlar gelir. Bilimsel gerçekler artık ulaşılabilir, anlaşılabilir…

Bundan yaklaşık bir milyar yıl önce yeryüzünde ortaya çıkan ilk yaşam formu, o zamanki atmosferi oluşturan karbondioksiti özümleyerek oksijen saldı atmosfere. Yeryüzü atmosferi, aslında organizma için zehir olan oksijenle o zaman haşırneşir olmaya başladı. Zamanla bu tekhücreliler ve atmosferdeki oksijen o kadar arttı ki (sanırım bu dönemde oksijen yüzdesi yaklaşık % 35-40lara varmıştı) bu organizmalar kendilerini zehirleyerek yeryüzünden silinme riski karşısında direkten döndüler. Çünkü atmosferde biriken oksijeni kullanan yeni hücre yapıları oluştu. Bu oksijen karbondioksit döngüsü o-gün-bu-yan devrilegelir.

İstikbal göklerdedir!.

Yeryüzü ve üzerindeki yaşam çok ciddi riskler altında; Büyük bir göktaşı, bir kuyruklu yıldız hatta başıboş bir gezegen birkaç yıla kadar çıkagelip çarpabilir. Ya da son olarak 700.000 yıl önce gözlenen kutup değişimi (kuzey kutbu ile güney kutbunun yer değiştirmesi) gerçekleşebilir. Bu süreçte yaklaşık 1000 yıl manyetik alan korumasından yoksun kalan yeryüzünde çok ciddi sıkıntılar gözlenebilir. Güneş sistemi, samanyolu galaksisi içindeki yörüngesinde yoluna devam ederken bir gezegen ya da yıldız ya da toz ya da iz bulutuna dalabilir. Hatta bir virüs ya da bakteri çıkıp da tek bir insan kalmayıncaya kadar yeryüzünü tavaf edebilir. 150 milyon yıl hüküm sürmüş ve yeryüzüne hakim olmuş dinazorları yeryüzünden silen felaket her ne ise onu kat be kat aşan ve tüm yaşamı sıfırlayan kıyamet senaryo ve ihtimalleri bile çok fazla.

Doğru, H. sapiens soyu yeryüzünde birçok türün yok olmasına bazı doğal felaketlere neden olmuş olsa da bu felaketler bahsettiğim ihtimallerin yanında anılmayası olaylardır. Hasbelkader bu şanslı seyrimiz devam etse bile güneşin bir ömrü var. Hayat, yeryüzü hayatı, güzel balıklarımız, rengarenk çiçeklerimiz herşey eninde sonunda yeryüzünden silinecek. Çünkü yeryüzü silinecek. 2-3 milyar yıl sonra önce bir kızıldeve dönüşecek olan güneş o kadar genişleyecek ki dünyayı yutacak. O zamana kadar hep kumarda kazansak bile (ki bunu yeryüzü yaşamı olarak söylüyorum) eninde sonunda yok olacağız.

İstikbal göklerdedir!.

Tek kurtuluş yolu var. Gökler. Uzay. Evrensel zaman ölçütlerinde adı bile anılmayacak insansoyunun bütün varoluşu ömründe teknolojik olarak bu gün gelinen nokta uzaya kolaylıkla açılacağımızı açıkça ortaya koyuyor. Ve dünya ortadan kalktığında torunlarımız burada olmayacaklar (sa da çoook uzaklarda olacaklardır).

Üstelik bu güne kadar canına okuduğumuz söylenen doğanın da soyunu (en azından önemli kısmının) kurtararak. Çünkü biz doğadaki diğer yaşam formları olmadan kendi soyumuzu sürdüremeyiz. Ve çooook büyük Nuh’un Gemileri ile evrende tufan ardı kara arayışında olacak sevgili torunlarımız. Dünyada o zaman bulunan yaşam formları neler ise onlar ile birlikte. İnsanoğlu bu doğanın yokedicisi değil kurtarıcısı olacaktır. İnsanoğlu bu doğanın katili değil hizmetkarı olacaktır. İnsanoğlu doğanın umutlarının sonu değil devamı olacaktır.

Sn. memet’le oldukça paralel düşünüyorum.
Ancak, unutulmaya ki bilimkurgu olmadan bilim, bilim olmadan bilimkurgu olmaz. Bilimkurgucular olmasaydı insanlık ve bilim nasıl hayal eder tasarlar ve üretirdi?

Rahmetli Atam ne demiş “İstikbal göklerdedir!.” Yarın tekrar onun anılarını ulusça tazeleyip anacağız inşallah…

Bu arada küresel ısınma, piramidik ilerleme, pirizmatik sera etkileri konusunda kötü halde kullanıldığımızı düşünüyorum. Bu konular sözümona gelişmiş ülkelerin ekonomilerini besleyen “ekonomik argümanlar” gibi geliyor bana. Kendileri eski teknoloji ile üretip, karbondioksiti bolca üretip, ozon tabakasını imha edip kazanıp kasalarını doldurunca, yeni teknoloji/yüksek maliyet/az emisyon sistemlerini bizlere de yüksek bedellerle pazarlayarak kendi havalarını da garantiye alıyorlar.

Sn. memet’in de altını çizdiği gibi, buzul devirleri ve ılıman dönemler bir osilasyon halinde gelir gider. Karaları sular basar, denizler yükselir, karalar çölleşir. Sonra bir başka nedenlerle osilasyon tersine döner. Tersi yaşanır.

Bu anlattıklarımdan aşırı rahat olmamız gerektiği anlaşılmasın. Elbette doğa korunmalı, mümkün olduğu kadar. Yoksa göklere çıkamadan, henüz yeryüzündeyken, bir üyesi olduğumuz yeryüzü yaşamını kendimizle birlikte burada tüketiriz. Ya da biz ve bir kısım canlı tükenir ve evrim yeni kapı aralıklarından yeni bilinçlere doğru yol alır.

E bu çelişki değil mi?
Bir yere kadar evet, o yerden sonra hayır…
Nereye kadar: ekonomipolitikaya…
Politika hiç haz etmediğim, ne evrimsel, ne bilimsel, ne kozmik anlamda var olmayan bir “şey”, bir “hilkat garibesi” insanoğlunun bir “fekes”i.

İnsansoyu bu doğanın bir üyesi, ancak ilginçtir ki dünyada yaşam sona erdikten sonra halen var olabilmesi için de doğa için büyük şans. Er ya da geç, öncelikle yeryüzünde de doğal dengenin “doğal olarak” bir koruyucusu ve destekçisi olmak zorunda. Küremiz ısınıyor diye egemen ulusların ekonomilerine hizmet etmeden, pirizmamızı soğutmadan, piramidimizi koruyarak panikten uzak duralım.

İstikbal göklerdedir!.

Saygılar,

Oğuz Sağlam Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 12:12   #5
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 1

Önay Yılmaz / Milliyet

Başlarken...

Dünya, "Küresel ısınma" kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşmamıza yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok "küresel ısınma" ve "iklim değişikliği" kavramlarından haberdar. Sıcaklıkların artması, aşırı yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor; hemen, "Neler oluyor?", "Dünya nereye gidiyor?", "Bütün bunlar kıyamet alametleri mi?" gibi çeşitli soruları akla getiriyor.

Peki nedir bu küresel ısınma?

Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması, ormanların yok edilmesi, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını artırdı. Bunların artışı, yerkürenin sıcaklığını etkiledi. Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazları adı verilen karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazları vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.

Bunun işaretleri neler?

Geçen yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Deniz seviyelerinde yükselmeler olurken, buzulların bir kısmı eridi; hâlâ da erimeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde fırtına ve sel olayları arttı.

1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u, 1980'den sonra yaşandı. 1998, aletsel kayıtlara, ağaç halkası ve buz örneklerine göre son bin yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yıl oldu. Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6 bin yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıl. Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaşandı.

Bu küresel iklim değişiminin sorumlusu kim?

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu soruya şöyle yanıt veriyor:
"Bu soruların yanıtı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından net bir şekilde verilmiş ve büyük kabul görmüş. Sadece insana bakarak, yani doğal nedenleri ihmal ederek şu anki ısınmayı tam olarak açıklayamayız. Ama tüm etkenleri dikkate aldığımız zaman şu anki ısınmayı tam olarak açıklayabiliyoruz.
Sonuç olarak bilimsel anlamda hiç şüphe yok; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş kadar hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor... Tabii anlayana!"

Bu yazı dizimizde küresel ısınma ve iklim değişiminin Türkiye'ye etkileri konusu üzerinde duracağız. "Türkiye'yi yakın gelecekte nasıl bir iklim bekliyor?", "Türkiye bu değişime nasıl hazırlanıyor?", "Bu konuda devletin bir politikası var mı?" gibi soruların yanıtlarını arayacağız.



Türkiye, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer alıyor.

IPCC'nin 2002'de yayımlanan 5'inci Teknik Raporu'na göre, 1901-2000 yılları arasında Türkiye'de her 10 yılda sıcaklık 0.2 derece arttı, yağışta da ortalama yüzde 10 oranında düşüş meydana geldi. 2071-2100 yılları arasında da Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde bunun batı kısmının 3-4 derece, doğu kısmının 4-5 derece ısınacağı tahmin ediliyor.

Senaryolara göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar da 2 ile 3 derece artacak. Deniz seviyesi de en kötü tahminlere göre, 2030'da azami 30, 2050-2100 yılları arasında da 100 santime kadar yükselebilecek. Tabii bütün bunların da Türkiye'ye etkileri hiç de iyi sonuçlar doğurmayacak. Bilim adamlarına göre Türkiye, "kaybeden ülkeler" arasında yer alacak.

Atmosferi kirletiyoruz

İklimbilimci Doç. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliğinin Türkiye'de neden olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkileri sıralarken iyi bir tablo çizmiyor.
Türkeş, iklim kuşaklarının, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceğini, bunun sonucunda da Türkiye'nin, bugün Orta doğu ve Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabileceğini söylüyor. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve floranın da yok olacağını belirtiyor.

'İlk 20 ülke arasındayız'

Türkeş ayrıca, küresel ısınmaya yol açan atmosfere karbondioksit miktarı bırakma konusunda da Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında hiç de iyi bir sırada olmadığını vurguluyor.

Türkiye'nin yılda atmosfere 220 milyon ton civarında karbondioksit bıraktığını belirten Türkeş, "Dünya sıralamasında ilk 20'nin içindeyiz. Bu bizim açımızdan hiç de iyi bir sonuç değil. 2010 yılında bu rakamın 400 milyon tona ulaşacağını tahmin ediyoruz" diyor.

Önümüzdeki yıllarda Türkiye'de neler olabileceğine dair senaryoları, konuyla ilgili çalışmalar yürüten İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Türkeş gibi iklimbilimle uğraşan uzmanların görüşlerinden yola çıkarak ele alacağız.

Sıcaklıklar artacak

Küresel iklim modellerine göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar kışın 2, yazın ise 2 ila 3 derece artacak. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye'de de özellikle gece sıcaklıklarında önemli artışlar şimdiden görülmeye başlandı. Çünkü atmosfere salınan fosil yakıt atıkları, yeryüzünün soğumasını önleyen bir "battaniye" görevi yapıyor.

Isıtma mevsimi kısalacak

Yıllık ortalama sıcaklıkları artarsa İstanbul'da ısıtma mevsimi 25 Kasım'da başlayıp 2 Nisan'da sona erecek. Yani 48 gün daha kısalacak.
Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracak.

GAP yöresinde alarm

Türkiye genelinde yağışlar azalacak. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek.
Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacak. Van Gölü'ne de su akışı duracak.
Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracak.

Turizme büyük darbe

Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecek. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecek.


Uludağ eriyecek


Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecek.
Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.

Kuş cenneti yok olacak


Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030'a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100'e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler bekleniyor.
Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesi. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecek.
Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecek. Türkiye'de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacak. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek. Kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişebilecek.

Deniz seviyelerindeki yükselmelere yönelik tahminler değişebiliyor. Örneğin Ukraynalıların Karadeniz için yaptıkları tahminler 1.5 metre kadar çıkıyor. Deniz seviyesi 10 santim yükselse bile etkileri büyük olacak.
Türkiye'de maalesef büyük bir nüfus kıyılara kayıyor. İleriki yıllarda 50 milyon kadar insanın kıyılarımızdaki su seviyesinden kötü bir şekilde etkileneceği bekleniyor.

50 milyon tehdit altında

Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü'nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecek. Uzmanlar, denizin kıyısında yapılan Karadeniz Otoyolu'na da bu anlamda dikkat çekiyorlar.

Kaynak


malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 12:16   #6
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 2

Önay Yılmaz / Milliyet



Fındık ve çay Karadeniz'i terk edecek


NASA'nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2000 yılı sonlarında açıkladığı rapor ise ülkemizin yer aldığı Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde kuraklık artışı ve tarımsal verimde düşüş öngörmekte, küresel ısınmanın zararlı etkilerini en önce ve en şiddetli biçimde yaşayabileceğimize dikkat çekmekte. Aynı şekilde çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritası'nda Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi "yüksek" ve "çok yüksek" sınıfına sokulmakta.

Türkiye'nin çölleşmesi, özellikle ülke tarımını büyük ölçüde etkileyecek. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ahmet Atalık da, "Küresel ısınmanın denizlerimiz ve tarımımız üzerine etkileri" konusunda çeşitli kaynakları inceleyerek yaptığı araştırmasında, Türkiye'de yaşanacak olumsuzlukları özetledi. Atalık'ın araştırmasında dikkat çeken başlıklar şöyle:

Hamsi tehlikede

Atmosferde olduğu gibi denizlerimizde de sıcaklık yükseliyor. Denizlerimizde daha sıcak sulardan gelen ve damak tadımıza uymayan balıklar görülmeye başlandı. Serin olan Marmara ve Karadeniz gibi kuzey denizlerimizde sardalye, kupes ve salpa gibi nispeten sıcağı seven balıklara rastlanmakta. Sıcaklık artışıyla başta hamsi olmak üzere mevcut balıklarımız üreme sorunu yaşayacaklarından, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek.
İç sularımızda meydana gelecek zayıflama, akarsu ve göllerimizdeki canlı yaşamını da etkileyecek. Bakteri ve hastalıklardaki çoğalma, hem denizlerimizdeki, hem de iç sularımızdaki balık yetiştiriciliğini tehlikeye sokacak.

Kaplumbağalar gelemeyecek

Buzulların erimesi sonucu denizlerde görülecek yükselmeler, özellikle Türkiye'deki sahil kumullarını üreme alanı olarak kullanan deniz kaplumbağalarının, gelecek nesilleri üzerinde büyük olumsuzluklar yaratacak. Kumulların sular altında kalması nedeniyle denizkaplumbağaları gelemeyecek.

Bitki türleri azalacak

Deniz seviyelerindeki yükselme sahillerde erozyon etkisi yaratacak. Bu da bitki türleri ve topraklar üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacak. Türkiye 13 bin bitki türüne ev sahipliği yapması nedeniyle zengin bir biyo- çeşitliliğe sahip. Bunun özellikle tarım ve tıp alanında önemi çok büyük. Küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, zengin biyoçeşitliliğini kaybedecek. Bitkiler ısınmanın etkisiyle kuzeye doğru hareketlenecek, göç yolları üzerinde kimyasallar kullanılarak tarım yapılan büyük tarlalarla ya da kentlerle karşılaşan bitki türleri bunları aşamayacaklarından dolayı yok olacak.

Harran Ovası'na dikkat!

Su kaynaklarındaki zayıflamaya karşın bugünkü miktarlarda ürün alabilmek için sulamada kullanılan su miktarını artırmak gerekiyor ki, artan nüfusumuzun su ihtiyacı da göz önüne alındığında bu olanaksız. Ayrıca sıcak iklimde suyun yanlış kullanımı çölleşmeye yol açmakta. GAP bölgesinde özellikle en yaygın sulamaya açılan Harran Ovası'nda bu sorun belirgin şekilde görülmeye başlanmış durumda. GAP topraklarının ilerideki en önemli sorunu tuzluluk olacak. Bir zamanlar "verimli ay" olarak tanımlanan Mezopotamya bölgesindeki toprakların yüzde 80'inin tuzlanarak elden çıktığı unutulmamalı.

En hızlı çölleşen yerler

Tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul, Türkiye'nin en hızlı çölleşen yöreleri. Küresel ısınmanın etkisine girildiğinde, bu ovaları ve tarım arazilerini çok arayacağız.

Su ihtiyacı artıyor

Küresel ısınma nedeniyle şu anki üretimi yapabilmek için yapılan hesaplamalara göre yüzde 40 daha fazla sulama yapılması gerekmekte. Ancak su kaynaklarımızın zayıflamaya başlaması, nüfusun artması ve sıcaklıktaki artışla daha fazla içme ve kullanma suyuna ihtiyaç olması bunun mümkün kılmayacak. Türkiye'de bitkisel üretim miktarı yaşanacak kuraklıkla birlikte azalacak.

Pamuk kuzeye göçecek

Tarım ürünlerinde önemli değişimler yaşanacak. Şu anda Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygın olarak yetiştirilen pamuk, meydana gelecek sıcaklık artışıyla muhtemelen Karadeniz ve Marmara bölgelerimize doğru hareket edecek. Ancak yağışların kısa periyotta ve birden meydana geleceği düşünülürse, sık sık sel yaşanacağı da kaçınılmaz bir doğa olayı olacak. Yağıştaki bu olumsuzluklar özellikle pamuk üretimini kötü etkileyecek. Bölgesel olarak uygun olsa da sert rüzgâr, yağış ve buna bağlı yaşanacak seller, ülkemizde pamuk üretimini önemli ölçüde sınırlandıracak.

Kuzeye gidecek!

Türkiye'deki tarımsal ürün ihracatı içinde fındık önemli bir yer tutuyor. 2005'te 8 milyar dolarlık tarım ürün ihracatının 2 milyar dolarlık kısmını tek başına sağlamış. Ülkemizdeki sıcaklık artışına bağlı olarak fındık da muhtemelen daha kuzeye göç edecek. Böylece Türkiye fındık üretimindeki tekel konumunu kaybedecek. Özel iklim koşullarına ihtiyaç gösteren ve ülkemizde fındıktan da daha dar bir şeritte yetiştirilebilen çay da ülkemize getirildiği Batum ve daha da kuzeye hareket edecek tarım ürünlerimiz arasında yer alacak.

Şekerimiz düşecek

Şekerpancarı şeker üretimimiz açısından stratejik öneme sahip bir ürün. Türkiye'nin hemen her bölgesinde sulu arazilerde yetiştirilmekte. Sıcaklık, sulama, tuzlanma ve en önemlisi de su kaynaklarımızın zayıflayacağı ihtimali göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin gelecekte şekerpancarı üretiminin de yetersizleşeceğinden söz edilebilir.
Genellikle düz arazilerde sebze üretimi yapılması nedeniyle ülkemizde yaşanan ve artarak yaşanacak olan sel felaketleri de üretime olumsuz etki yapacak.

Gıdada dışa bağımlı olacağız

Sığır, koyun ve keçi olarak hayvan varlığımız 1980'de 80 milyon baş iken günümüzde artan nüfusumuza karşın yarı yarıya azalarak 40 milyon başa düşmüş. Bununla bağlantılı olarak et tüketimimiz de gelişmiş ülkelerin altında. Küresel ısınma hayvanlarımızın et ve süt verimini de kötü etkileyecek, yetersiz beslenmeyi daha da artıracak.

Ülkemizde hayvansal protein açığı baklagillerle kapatılmakta. Gerek baklagiller gerekse petrolden sonra alımına en fazla döviz ödediğimiz yağlı tohumlu bitkiler de sulu tarım alanlarında yetiştirilebildiğinden küresel ısınma baklagil ve yağlı tohumlu bitkiler üretimimizi de olumsuz yönde etkileyecek. Özetle gıdada dışa bağımlı hale geleceğiz.

Hastalıklar ve zararlılar artacak

İklimde görülecek sıcaklık artışı ile hastalık ve zararlılarda artış görülecek ve tarımsal üretimde daha fazla zirai mücadele ilacı kullanmak gerekecek. Bu da toprak ve su kaynakları üzerinde kirlenmelere yol açacak.

Yalıları su basabilir

İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle kıyılarda bulunan bazı ünlü yalıların da bundan etkileneceğini belirterek, "Su seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle Boğaz kesiminde yer alan su seviyesine yakın bazı tarihi yalıların en az birinci katları sular altında kalacak" dedi.
Şen, Anadolu'nun kurak ve sıcak bir iklime girmesiyle tarımda büyük değişimler yaşanacağını, özellikle Karadeniz'de bağcılığın giderek önem kazanacağını söyledi.

Japonların büyük projesi

Japonların Türkiye ile büyük bir projeye başlayacaklarını anlatan Şen, "Japonlar küresel ısınma sonucunda Türkiye'nin tarımında 100 yıl sonra ne gibi değişiklikler olacağını araştırmak üzere görüşmelere başladılar. Çukurova'da araştırma yaptılar. İklim değişimi sonucu Türkiye'den ileride ne gibi tarım ürünlerini alabileceklerine dair geniş kapsamlı büyük bir proje bu" dedi.

Neler yapılabilir?

İnsanlarımıza su kaynaklarını kirletmeden kullanmaları bilinci yerleştirilmeli.
Tarımda suyun kullanımı, çölleşmenin önüne geçilebilmesi açısından kontrol altında tutulmalı.

Denizlerimizdeki ve iç sularımızdaki balık popülasyonlarımızın durumu yakından izlenmeli, bu konuyla ilgili Ar-Ge bütçeleri ve çalışmaları artırılmalı.
Bitkisel ve hayvansal üretim materyallerinin kuraklığa adaptasyonu üzerinde önemle durulmalı.

Zirai mücadele ilaçlarının kullanımı yakından izlenmeli. 8 Kasım 2006 tarihinde yayımlanan 9. İlerleme Raporu'nda da belirtildiği üzere ülkemizde 2000 ilaç bayisi ilkokul mezunu.

Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en fazla etkilenecek Akdeniz kuşağında yer alan ülkemizin bu tehlikeyi en hafif şekilde atlatabilmesi açısından tarımımız, denizlerimiz, su kaynaklarımız ve topraklarımızın yönetimini tek elde toplayacak bir genel müdürlük zaman kaybetmeden kurulmalı ve çalışmalarına derhal başlamalı.

Kaynak

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-11-2006, 15:39   #7
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 3

Önay Yılmaz / Milliyet

İklim göçlerine hazır olalım!..


İngiltere'de 2003'te yayımlanan bir rapor, 50 yılda meydana gelecek iklim değişikliğinin denizlerin yükselmesi, şiddetli fırtınalar, sellerin yanında, binlerce insanın da hayatına mal olacağını ortaya koyuyor.

Raporda, daha sıcak geçecek yaz ayları yüzünden 30 bin insanın fazladan deri kanseri olacağı, fazladan 10 bin yiyecek zehirlenmesi ve binlerce sıcak çarpması vakası yaşanacağı belirtiliyor. Tabii her şey bununla bitmiyor. Tüm bunların yanında, küresel ısınmanın, dünyadaki göçleri, ülkeler arası anlaşmazlıkları, savaşları ve küresel hastalıkları da artıracağı tahmin ediliyor.
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, senaryolara göre yaptığı değerlendirmede, küresel ısınmanın, ülkemizde de iklim göçlerini hızlandıracağını, ulusal güvenliğimizi tehdit edeceğini ve sağlığımızı etkileyeceğini vurguluyor. Kadıoğlu'nun çalışmasına göre meydana gelebilecek değişimler şöyle şöyle:

Kent-köy arasında göç


Küresel ısınma, göç sorununu da beraberinde getirecek. İster kıyılarda, ister kıyılardan uzakta olsun yakın bir gelecekte milyonlarca insanın, evlerini veya ülkelerini terk edip göçmekten başka bir çaresi kalmayacak. Bu değişim, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de şu an sürüp giden kıtlık, göç ve mülteci sorunlarını artıracak. Türklerin, Orta Asya'dan göç etmelerinin başlıca nedenleri arasında iklim değişikliğine bağlı olarak bölgede ortaya çıkan kuraklık, salgın hastalıklar ve kıtlığın da bulunduğu görülür.

Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre, çevresel tahribat nedeniyle milyonlarca insan büyük olasılıkla göç etmeye zorlanacak. Bazı ada ülkeleri toplum ve kültür olarak tümüyle yok olabilecek. Bazı yerlerde yağış şiddetindeki artış göçü tetikleyecek; iklim değişimi köyden kente göçü hızlandıracak. Aynı zamanda iklim değişimi kentlerdeki altyapının çökmesine ve dolayısıyla kentten köye göçe de neden olacak.

İklim savaşları çıkabilir


İklim değişimi, ulusal güvenlikle ilgili sorunları da doğuracak. Senaryolara göre, iklim değişiminden dolayı göçler tetiklenecek ve bunun sonucunda etnik sorunlar ortaya çıkacak veya mevcutlar daha da şiddetlenecek. Su kullanımı üzerinde şiddetli anlaşmazlıklar çıkabilecek. Çevresel ve eğlence amaçlı su ve doğal kaynak kullanımı kısıtlanacak. Bazı ülkelerin ulusal ekonomisi tamamen değişebilecek.
Uzmanlar, tarihin, hava koşullarının sonucunda belirleyici rol oynamış savaşlarla dolu olduğunu, fakat günümüzde değişen iklimin de savaşların sebebi olabileceğini vurguluyor.
Tüm bu nedenlerden dolayı da, Silahlı Kuvvetler'imizin de meteoroloji bilimine bakış açısını değiştirmesi gerekmektedir.

Tropikal hastalıklar artacak


İklimin değişimi ve hava sıcaklığının artması ülkemizde sağlık sorunlarını da ortaya çıkaracak. Sıcak hava dalgaları yaşanacak. Aşırı sıcağın etkisiyle kalp ve başta astım olmak üzere solunum hastalıklarında artış gözlenebilecek. UV-B radyasyonundaki artış, cilt kanserine, göz zedelenmelerindeki artışa neden olabilecek. Böceklerden kaynaklanan enfeksiyonlar, sıtma, sarıhumma, tifüs artabilecek.

Orman yangınları


Kısaca küresel ısınma ve iklim değişimi, ülkemizde sürüp giden kuraklıkları, sayı ve şiddet bakımından artırarak sivrisinek ve tropikal hastalıklarda daha fazla tehlikeler oluşturacak.
İklim değişimiyle yaşanacak kuraklıkla orman yangınları mevsimi daha erken başlayacak. Bu yangınların sayısında artışlar olabilecek. Son yirmi yılın verileri ülkemizdeki tüm orman yangınlarının Muğla, Antalya, İzmir ve Çanakkale gibi sıcak ve kurak bölgelerdeki illerde meydana geldiğini ortaya koyuyor. O nedenle bu bölgelere büyük önem verilmesi gerekiyor.

Su fakiri olacağız


1990 iklim şartlarına göre, Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 3070 metreküp. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050'de Türkiye'de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 1240 metreküp olacak. Artan nüfusumuzla bir de küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050'de Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 700 ile 1910 metreküp arasında olacak. Bu da şu an Kıbrıs adasındaki kişi başına düşen su miktarı kadar. Diğer bir deyişle, değişen iklimi ve artan nüfusuyla Türkiye iyice su yoksulu bir ülke olacak.

Çekirge istilası


Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Türkiye dahil birçok ülke için hava şartlarına bağlı olarak aylık "Çöl Çekirgesi Tahminleri" yapmakta. Bu tahminlere önümüzdeki yıllarda daha fazla ihtiyacımız olacak. Çünkü çekirge sürülerinin geçtiği yerlerde kıtlık oluşmakta ve onlarla doğru mücadele edilmezse insanlar açlıktan ölebilmekte.

Küresel projeler üretiliyor

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kimya ve Çevre ile Enerji enstitülerinde, sera gazlarının salınımlarının ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması amacıyla, değişik araştırma projeleri yürütülüyor. Bu enstitülerden yapılan ortak açıklamada şu görüşlere yer verildi:


"Örneğin, iklim modelleri ile yapılan çalışmalar sonucu ülkemizin gelecek 100 yıl içerisinde, daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçlerine karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebileceği düşünülmektedir.
Burada özellikle ülkemiz için ileride karşılaşılacak olan sorunların belirlenmesi ve çözüm yöntemleri geliştirilmesi konularında yapılan araştırma faaliyetlerini şöyle sayabiliriz:

Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları geliştirilmesi, mevcut enerji kaynaklarının daha verimli kullanımı
Geleceğin temiz enerji taşıyıcısı hidrojen teknolojilerine yönelim
Karbondioksit salınımı yaratmayan biyokütle enerji dönüşüm sistemlerinin geliştirilmesi
Fosil kökenli yakıtların daha verimli ve temiz değerlendirilmesi
Termik santralların daha verimli çalıştırılabilmesi ve bunlara alternatif olabilecek yakıt pilli güç santrallarına dönüşüm
Ulaşım sektöründe mevcut içten yanmalı motorlar yerine kullanılabilecek yakıt pili teknolojilerinin geliştirilmesi
Enerji depolama aracı olan bataryalar
Ülkemiz koşullarına uygun hava kalitesi, yönetim stratejileri geliştirilmesi
Temiz üretim teknolojilerinin geliştirilmesi
Sürdürülebilir su yönetimi ve alternatif su kaynaklarının geliştirilmesi

Çöl tozları yağacak

Prof. Dr. Cemal Saydam, küresel ısınmayla çöl tozlarının ülkemize daha fazla geleceğine dikkat çekerek şöyle diyor:
"Küresel ısınma sürdükçe sahra üzerindeki ısınma da artacak ve olağan rüzgârlarla daha fazla toz atmosfere çıkacak ve uygun yerde soğuk havayla karşılaşınca yağışı tetikleme mekanizmalarını devreye sokacak.
Çöl sınırı kapımıza dayanmış durumda. Küresel ısınmanın etkisini ilk hissedecek olan ülkelerin başında maalesef biz geliyoruz. Ama günlük çekişmeler böyle küresel işleri maalesef bizden uzak tutmakta.
Tek çare, bu işin ne kadar stratejik önemi haiz olduğundan kısaca bahsetmek ve mesela Genelkurmay'ın 'Bu nedir hocam, gel bize bir anlat bakalım' demesini beklemek. Umarım çok geç kalmayız."

'Hastalıklar afetlerle birlikte arttı'

Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre Çalışma Grubu'ndan Prof. Dr. Çağatay Güler ve Doç. Dr. Songül A. Vaizoğlu, "Küresel İklim Değişikliği ve Sağlık" konulu araştırmalarında şunları vurguladılar:
"Afetlere bağlı olarak ölümlerde, yaralanmalarda, enfeksiyon hastalıklarında ve bulaşıcı hastalıklarda artış görülmekte; göçler, toplumsal sorunlar ortaya çıkmakta. Dolaylı etkilerin neden olduğu sağlık sorunları arasında, sıtma, dang ateşi, solunum yolları hastalıkları bulunuyor. Su ve gıda kaynaklarının azalması sonucunda da su ve gıdayla bulaşan hastalıklarda da artışlar var. Ayrıca çevresel göçlerin artması, psikolojik sorunlar, toplumsal çatışmalara bağlı çeşitli sağlık sonuçlarını da ortaya çıkarmaktadır. Artan sıcaklık polen mevsiminin uzamasına yol açıyor. Astım gibi alerjik hastalıklar da çoğaltmakta."


Göller kuruyor

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı raporunda da iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda Akdeniz'i cehenneme çevireceği vurgulandı. Vakfın araştırmasına göre, şimdiden Türkiye'nin en önemli 13 gölü için tehlike sinyalleri çalmaya başladı. Hatta Amik Gölü'nün kurumasıyla Hatay'ın ikliminin de değiştiği belirtiliyor. Tehlikede olan göller şunlar: Kırşehir Seyfe Gölü Konya'daki Eşmekaya Sazlığı, Hotamış Sazlıkları, Suğla Gölü, Samsam Gölü, Akşehir Gölü, Tuz Gölü, Kayseri Sultansazlığı, Burdur Kestel Gölü, Kahramanmaraş Gavur Gölü, Afyon Eber Gölü, Isparta Beyşehir Gölü.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-11-2006, 15:39   #8
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel ısınma felaketi kapımızda - 4

Önay Yılmaz / Milliyet


Türkiye hazır değil


Hazırlanan senaryolara göre Türkiye için durum bu kadar vahim ve önemliyse ne yapmamız gerekiyor? Ülke olarak ne gibi projeler üretiyoruz? Kısaca küresel ısınmaya hazır mıyız? Bilim adamlarına göre bu konuda en azından bazı raporlar var ama henüz politikalar yok.

Yıllardır araştırma yapıp makaleler yayımlayarak ülkemizde afet bilincinin yerleşmesini sağlamaya çalışan bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Bizler için gidecek ne başka bir dünya ne de başka bir Türkiye olmadığını unutmamalıyız. Küresel iklim değişimi gerçek bir sorundur ve biz gelecek planlarımızı küresel iklim değişikliğinin sonuçlarını düşünerek yapmalıyız" diyor.

Çalışmalar yetersiz

Küresel iklim değişimi ve küresel ısınmanın büyük doğal afetler olduğunu, çağdaş ülkelerdeki gibi bu afetlerin yaratacağı risklerin düşünülüp onlara karşı hazırlanılması gerektiğini anlatan Kadıoğlu, şunları söylüyor:
"Türkiye'nin bu konuda sağlıklı politikalar geliştirip bunları takip edebilmesi için öncelikle bilim insanlarını harekete geçirip araştırmalara ağırlık vermesi gerekmektedir.

Türkiye'de iklim değişimi çalışmaları daha çok kişisel çabalar ile dar bir çerçevede sürdürülmekte, küresel iklim değişimi sosyo-ekonomik planlarda göz önüne alınmamakta ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki haklı tezleri de bilimsel desteklerden yoksun kalmaktadır."

Politikalar belirlenmeli

Doç. Dr. Murat Türkeş de "Küresel ısınma önlenemez ve bugünkü hızıyla sürerse, gelecekte Türkiye'yi hangi koşullar beklemektedir?" sorusunun yanıtının mutlaka verilmesi gerektiğini vurguluyor.
"Türkiye gelecek 100 yıl içerisinde, bugün Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak, daha az üretken ve çölleşme süreçleri ile orman yangınlarına karşı daha fazla eğilimli bir iklim kuşağının etkisi altına girebilecektir" diyen Türkeş, şöyle devam ediyor:

"Türkiye'nin yaklaşan felakete karşı kendisine en uygun politika araçları ile bunların uygulanmasını sağlayacak olan yasal önlemleri, kalkınma hedeflerini, önceliklerini ve gereksinimlerini dikkate alarak bir an önce belirlemesi gerekmektedir."

Yeni teknolojiden yararlanmalı

Türkeş, iklim değişikliğine uyum ve karşı önlemler kapsamında Türkiye için, özetle şu önerilerde bulunuyor:

Artan sera etkisine ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinliklerine bağlanan iklim değişikliğinin, Türkiye'de su kaynakları, kuraklık ve çölleşme üzerindeki olası etkileri sürekli izlenmeli.
Gelecekteki daha sıcak ve kurak koşullar dikkate alınarak, buna uygun tarımsal bitki çeşitleri belirlenmeli.
Sürdürülebilir tarım ve ormancılık ilkeleri uygulanmalı; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı önlenmeli.
Türkiye tarım bölgeleri, toprak, su ve iklim koşulları dikkate alınarak belirlenmeli ve bölgelere uygun çeşit seçimi yapılmalı ve bunlar geliştirilmeli.
İklim değişikliği ve kuraklık ile öteki hava ve iklim afetlerini de dikkate alan yasal bir tarım sigortası sistemi bir an önce hazırlanmalı ve tarımsal üretim gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından desteklenmeli.
Ormanların birer karbon yutağı olduğu da dikkate alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalı.
Doç. Murat Türkeş, dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin gelecek 20 yılda sera gazı salınımlarını azaltmak amacıyla yeni bilimsel ve teknolojik olanaklardan yararlanması gerektiğini de söylüyor.

Dünya, Kyoto'dan sonrasını konuşuyor

Açık Radyo Yayın Yönetmeni ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ömer Madra, "Geri döndürülemez felakete ne kadar kaldı?" sorusuna, "Dünyadaki önemli bilim akademilerine, iklimbilimcilere, iktisatçılara, Birleşmiş Milletler'e, düşünce kuruluşlarına göre artık dünyanın beklemeye tahammülü yok" diye yanıt veriyor. Madra'nın görüşleri şöyle:
"Geri dönülmez noktaya varmadan dünyanın kurtarılabilmesi için gerekli teknolojik ve ekonomik olanaklar mevcut; eğer derhal harekete geçebilirsek!

Buzlar altındaki yakıt
Dev petrol, enerji şirketleri ve onlarla işbirliği yapmış görünen birçok lider, 'Bekle ve gör' politikasını savunuyor. Aslında muhteşem kârlar peşinde küresel ısınmaya büyük yatırım yapmaya devam eden dev petrol şirketleri, eriyen Kuzey Buz Denizi'nin altındaki petrol ve doğalgaz yataklarında 'petrole hücum' başlatmak için sıraya girmiş durumda...

Türkiye'de de karar alma mercileri küresel ısınmanın hayatımızın her yönünü etkileyecek en büyük tehlike olduğu, bununla militanca mücadele etmeye hazır oldukları yolunda bir söylem geliştiriyorlar. Ama bir yandan da 'bekle-gör' diyorlar. Dünyada iklim değişikliği konusundaki tek uluslararası anlaşma olan Kyoto Sözleşmesi'ni (sanayileşmiş ülkelerin karbondioksit salınımını 1990 yılı seviyesine göre, sadece yüzde 5 indirmesini öngören protokol) imzalayıp onaylamanın da elbet zamanı geleceğini, Türkiye'nin menfaatleri neyse ona göre hareket edileceğini söylüyorlar. Doğru bilgi vermiyorlar bize. Kyoto Sözleşmesi'ni dünyadaki 190 küsur ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden 168'inin imzaladığını söylemiyorlar...
İklim yıkımının önde gelen iki zengin ülkesi ABD ile Avustralya ve onların peşinden gittiği görülen Türkiye gibi birkaç ülke dışında, kimse kalmamış... İklimi yıkıma uğratan sera gazlarının atmosfere salımında son 15 yıldaki en büyük artış rekorunun yüzde 73'e yakın bir oranla Türkiye'de olduğu da pek söylenmiyor.

'Masum ülkelerden biriyiz'
Bakan, 'Biz Türkiye olarak karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biriyiz' diyor. Türkiye'nin kendisine bir 'yol haritası' çizdiğini, küresel iklim değişikliğiyle ilgili tüm senaryolarda üzerine düşeni son derece hassas projektörler altında incelemeye aldığını, atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planını önüne koyduğunu söylüyor.
Ama bütün bunlara bir anlam vermek çok zor! Kyoto Sözleşmesi'ne Türkiye'nin 2014'te veya AB üyeliği gerçekleştiğinde taraf olması imkânsız. Çünkü, Kyoto Sözleşmesi zaten 2012'de işlevini bitirmiş ve yürürlükten kalkmış olacak! Şu sıra, Kyoto sonrasında ne yapılacağı tartışılıyor!.."

Bakan Pepe: Hazırlanıyoruz

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, küresel ısınma konusunda Türkiye'nin 1. İklim Değişikliği Ulusal Raporu ile kendisine yol haritası çizdiğini, enerjiyi verimli kullanmakla hem hava kirliliğini hem de sera gazları emisyonlarının azalacağını belirtiyor.
Türkiye'nin güneş, termal, rüzgâr enerjisini yeterince kullanamadığını vurgulayan Pepe, "Temiz enerjiye ihtiyaç hızla artıyor. Türkiye, bu alanda üniversiteleriyle, özel sektörüyle çok ciddi bir çalışma hazırlığı içinde" diyor.
Türkiye'nin karbondioksit salınımlarında dünyadaki en masum ülkelerden biri olduğunu söyleyen Pepe, "Biz, yeni Çevre Yasası'yla karbondioksit salınımlarında çok önemli bir yeri olan metan gazlarının kaynağı katı atıklarla ilgili çok ciddi eylem planı ortaya koyduk. Bu planla Türkiye kendisini adeta programlama, sınırlama durumuna getirdi. Türkiye bu atıklarla ilgili olarak 2014'e kadar eylem planı koydu önüne" diye ekliyor.

'Kyoto Sözleşmesi'
Türkiye'nin şu anda Kyoto Sözleşmesi'ne taraf olmasının mümkün olmadığını belirten Pepe, şöyle devam ediyor:
"Türkiye, bu raporla Kyoto'ya doğru giden güzergâhta kendisi kendi planlarını yapıyor. Türkiye'nin, AB üyesi olmadan Kyoto'ya taraf olabilecek noktaya geleceğini bugün zannetmiyoruz. Ama böyle bir kararı da yalnızca bizim bakanlığımız alamaz. Çünkü bu karar, endüstri alanı dahil tüm mekanizmaları fazlasıyla ilgilendiriyor."
Çevre ve Orman Bakanlığı yetkilileri, İklim Değişikliği 1. Ulusal taslak raporunun, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası'na gönderileceğini vurguladılar.

Hiçbir çalışma yok

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Diren, iklim değişikliğinin ülkemiz üzerindeki etkileriyle ilgili bugüne kadar söylenenlerin sadece yabancı araştırma sonuçlarından ibaret olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor:
"Emisyon verilerimiz dahi yok. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan birincil enerji üretimi 2005-2020 dönemi projeksiyonlarında, fosil kaynakların kullanılacak olması nedeniyle karbondioksit emisyonlarında yüzde 300'lere varacak artışlar öngörülmekte. Buna karşılık enerji, sanayi ve ulaşımda yüzde 80'lere varan ölçüde fosil kaynaklara bağımlı olan ülkemizde, orta vadede bu durumu değiştirecek yönde alternatif politikalar konusunda bir girişim görülmemekte. İklim değişikliği sonucunda ülkemiz yarı kurak iklimden kurak iklime kayacaktır. Ancak şu ana kadar tarım ve su kaynakları için yeni durumu gösterebilecek bir model çalışması da yapılmamıştır."

kaynak

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-11-2006, 02:13   #9
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Ortadoğu’nun ilk Küresel İklim Değişimi Konferansı bugün başlıyor

Prof.Dr. Mikdat KADIOĞLU

Ortadoğu’nun ilk Küresel İklim Değişimi Konferansı bugün başlıyor


"Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim değişiminden Türkiye olumsuz bir şekilde etkilenecektir.

Olumsuzluklar kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesindeki yükselme şeklinde üç başlık altında toplanabilir." Bu cümleyi yazıp söylememin üzerinden neredeyse 10 sene geçti ama ilk defa bu tespit halkın ve diğer medya elemanlarının dikkatini çekti.

Uzun yıllardır "Ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi veya felaket tellalığı gibi ele alınıp geçiştirilmemeli. Bu konu uzun vadeli bir afet gibi ele alınmalı ve ortaya koyduğu riskleri azaltmak için risk yönetimine gidilmeli" de dedik ama pek ciddiye alan olmadı. Hálbuki son yıllardaki bilimsel gözlem ve bulgulara göre; dünyada buharlaşma, kuraklık ve göçler artıyor; yağmurun büyük kısmı şiddetli sağanak şeklinde oluyor; tundralar eriyor; mercanlar beyazlıyor; buzullar geriliyor veya küçülüyor; deniz su seviyesi yükseliyor; orman yangınları, fırtına ve sel hasarları görülmemiş bir ölçüde artıyor.

*

Bu nedenle, küresel iklim değişimi probleminin çözümüne katkıda bulunmak için onu sadece aşırı hava olaylarında veya bir korkutucu rapor yayınlanınca hatırlamamalıyız. Çünkü günümüzde iklim değişikliği toplumların en az kalkınma, açlık, sağlık kadar dünyanın üzerinde durması gereken çevre sorunlarının başında gelmektedir.

Birçok nedenden dolayı Türkiye şu an bu konudaki hedef ve stratejisini belirleyip, emisyon hedefini göz önüne alıp doğru dürüst enerji politikaları belirlemezse bunun maliyeti ve vebali ileride daha büyük olabilir. Bu nedenle, "Düşün, Yerel Hareket Et" felsefesi, ister küçük ister büyük olsun, Türkiye’de de yerel yönetim, belde, belediye ve bireyler tarafından bir an önce hayata geçirilmelidir... Bunun için de iklim değişiklikleri tahminlerine göre, ülkemiz ve bölgemiz su kaynaklarının, tarımının ve ormanlarının, genel olarak ekosistemin olası etkilenme derecelerini araştırmak, tespit etmek, çözüm önerileri ortaya koymak ve karar vericilerimize bu bilgi desteğini sağlamak gerekir. Bu tür çalışmalar gelecekte ülkemizin arazi kullanımı, su ve tarım politikasına yön verebilecek çok önemli çalışmalardır.

Bu nedenle mensubu ve başkanı olduğum Türkiye’nin ilk ve tek Meteoroloji Mühendisliği Bölümü olarak, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde 1953 yılından beri meteoroloji mühendisi ve yüksek mühendisleri yetiştirmekte ve doktora öğretimi yapmaktayız. Bölümümüzün görevi, hava, sel, çığ, kuraklık vb. tahminlerinin yanı sıra, iklim değişimi gibi atmosferdeki tüm olayları incelemek, onların yaşamımızı nasıl etkilediğini, bilimsel yöntemlerle açıklamak, gerekli öneri ve çözümleri ortaya koymaktır.

*

Bu tür çalışmalarımızdan biri olarak, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Yerleşkesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde üç günlük bir uluslararası konferans gerçekleştiriyoruz: "Küresel İklim Değişimi ve Ortadoğu." Program ve ayrıntılı bilgi için <http://www.climatechange_middleeast.itu.edu.tr/> web adresine bakınız.

Uzun süredir uluslararası bilim çevrelerinde duyurulan bu konferansa ABD, Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinden saygın bilim insanları katılıyor. Böylece konferans, günümüzün en güncel konularından biri olan küresel iklim değişimi üzerinde çalışan bilim insanlarını Ortadoğu’yu tartışmak üzere ilk defa İstanbul’da bir araya getiriyor. Bilimsel (fakat İngilizce) konuşmaları takip etmek üzere ilgi duyan herkesin bu konferansı izlemesi bizi çok mutlu edecek ve onurlandıracaktır.
Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-12-2006, 12:44   #10
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
100 yıl içinde dünya nüfusunun 10'da 9'u ölecek

BİLİM ADAMI LOVELOCK'TAN KIYAMET SENARYOSU100 yıl içinde dünya nüfusunun 10'da 9'u ölecek

Dünyanın 8 derece ısınacağını öne süren çevre bilimci Lovelock: Küresel ısınmaya karşı alınan önlemler boşuna! Artık yapacak bir şey yok!

DIŞ HABERLER SERVİSİ

Ünlü İngiliz yazar ve çevre bilimci James Lovelock, dünyanın gelecek 100 yıl içinde 8 santigrad derece daha ısınacağını ve bu koşullarda dünya nüfusunun ancak 10'da birinin yaşayabileceğini söyledi.
Reuters'ın haberine göre, küresel ısınmaya karşı alınan önlemlerin "övgüye değer olsa da boşuna olduğunu" savunan Lovelock, 8 derecelik ısınmaya yol açacak tüm koşulların çoktan oluştuğunu ifade etti.

Bazı araştırmacıların karbondioksit emisyonunu sınırlamak amacıyla alınan önlemlerin küresel ısınma artışını önümüzdeki 100 yılda 2 santigrat dereceyle sınırlı tutabileceğini ileri sürmesine karşın Lovelock, bu çabaları da "böbrek yetersizliği olan bir hastanın ölümden başka alternatifi olmadığı için yaşam ünitesinin fişini çekememesine" benzetti.


Dünya iklimi 7 kez değişti

87 yaşındaki bilim adamı, daha önce de dünyayı, 'varlığını kendi başına sürdürebilen bütüncül bir organizma'ya benzeten Gaia teorisinin yanı sıra nükleer enerjiyi destekleyerek meslektaşlarının tepkisini çekmişti.

Dünyanın yedi kez küresel iklim değişikliği yaşadığını ve hepsini atlatmayı başardığını kaydeden Lovelock, Buzul Çağı'nın sona ermesiyle dünyanın Afrika kıtası büyüklüğünde bir toprak parçasını kaybettiğini belirtti.

Yazar ayrıca, Çin ve Hindistan gibi kömür enerjisine dayalı olarak sanayileşen ülkelerin, ABD'nin soruna teknolojik bir çözüm getirilebileceği inancını boşa çıkardığını söyledi. Lovelock, mevcut sanayileşme koşullarının devam etmesi halinde yüzyılın ortalarına doğru Çin'in küresel ısınma nedeniyle halkını doyuracak yiyeceği üretemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-12-2006, 21:47   #11
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: Sivas
Mesajlar: 1
Teşekkürler,...

Emre Akkus Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 05-12-2006, 00:40   #12
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Dünyamız Alarm Veriyor.

Küresel Isınma ve İklim değişikliğinin Sebepleri
  • Sanayi devriminden beribaşta fosil yakıtların yakılması, ormanların yok edilmesi ve çeşitli insan etkinlikleri atmosferdeki karbondioksit, metan, diazotmonoksit gibi sera gazlarının birikimlerini artırmaktadır.
  • Ayrıca sanayi etkinlikleri, atmosferde daha önce hiç olmayan kloro floro karbon (CFC) gibi kuvvetli sera etkisine sahip gazların atmosfere bırakılmasına yol açmıştır.
  • Karbondioksit atmosfere fosil yakıtların yakılması (petrol,doğalgaz ve kömür) ve ağaç ve ağaç ürünlerini yakılması ile karışmaktadır.
  • Atmosferdeki karbondioksit birikimi Sanayi Devrimi öncesine göre %31 artış ile 280 ppm den 20003 yılında 378 ppm e yükselmiştir.
  • Metan atmosfere oksijensiz ortamda organik maddelerin ayrışması sırasında karışmaktadır.
  • Günümüzde giderek artan pirinç tarımı ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği bu gazın atmosferdeki birikimini etkilemektedir.
  • Atmosferdeki metan miktarı Sanayi devrimi öncesine göre %151 artış ile 700 ppb den 2000yılında 1750 ppb e yükselmiştir.
  • Güçlü bir sera gazı olan Diazotmonooksit özellikle tarımda suni gübre kullanımı sonucu atmosferdeki birikimi hızla artan bir sera gazıdır.
  • En güçlü sera gazları atmosferde doğal olarak bulunmayan ancak endüstriyel süreçler sonucu atmosfere bırakılan hidroflorokarbonlar (HFC), perflorakarbonlar(PFC) ve sülfür heksaflorid (SF6) dir.
  • Eski teknoloji ile üretilmiş buzdolapları ve klimalar bu gazların esas kaynağıdır.
Orman Tahribatı
  • Ormanlar karbondioksiti emer, oksijen üretir, toprağın erozyona uğramasını önler, iklimi yumuşatır,su döngüsüne katkıda bulunur ve birçok bitki ve hayvan türüne zengin bir yaşam olanağı sağlar.
  • Son 40 yılda 3 milyar hektar orman alanı tahrip edilmiştir.
  • Her sene yaklaşık 14 milyon hektar tropikal orman yok edilmektedir.
  • Akdeniz’deki ormanların % 90 ı kesilmiştir.
  • Brezilya’da 1995-1997 arasında 60 bin kilometrekare orman tahrip edilmiştir.
AZALAN ORMANLAR KÜRESEL ISINMA DÖNGÜSÜNÜ DAHA DA HIZLANDIRMAKTADIR.

Kaynak: Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu Broşürü

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-12-2006, 15:02   #13
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
İklim Değişikliği Hakkında 10 Gerçek

1. Atmosferdeki karbondioksit oranı son 60 yıldır artıyor ve bugün endüstrileşme öncesinden %35 daha fazla.

2. Hiçbir önlem alınmadıı takdirde atmosferdeki karbondioksit düzeyi 2050 yılında endüstri öncesi dönemin iki katına çıkacak. Karbondioksit düzeyinin iki katına çıkması dünyayı 1.4 ile 5.8 santigrat derecedearasında ısıtacak ve bu insanlık tarihinde görülmüş en büyük ısı değişimi olacak.

3. Sıcaklık ölçüm kayıtlarına göre, tüm dünyada son 150 yıldaki, 20 en sıcak yılın 19 u, 1980 den sonra ve bunların son dördü de son yedi yılda gerçekleşti.

4. Birleşmiş Milletler’ e göre bu yüzyıl içinde deniz seviyesindeki yükselme 88 cm yi bulabilir.

5. 2050 yılına gelindiğinde ortalama sıcaklık artışı 2 santigrat derece geçerse 3 milyar insan susuzluk, 250 milyon insan da sıtma riskiyle karşı karşıya kalacak.

6. Önümüzdeki 10 yıllar içinde, türleri tehlike altında olan memelilerin %25’i, kuşların %12’si küresel ısınma ile yok olabilir.

7. İklim değişikliği bitki ve hayvanların kutuplara ve yüksek yerlere göç etmesine yol açıyor, göç ve çiftleşme zamanlarını değiştiriyor. Son 50 senedir kurbağaların çiftleşmesi, çiçeklerin açması ve kuşların göçü her 10 yılda ortalama 2-3 gün erken başlıyor.

8. Gelişmiş ülkelerde sera gazlarının yaklaşık %67’si fosil yakıt kökenli enerji santrallerinden, % 18’i ulaşımdan kaynaklanıyor.

9. İngiltere Dış İşleri Bakanı Jack Straw, 2010 yılına gelindiğinde her yıl 265 milyar dolarlık küresel ısınma kaynaklı maddi zarar oluşacağını söyledi.

10.Dünya üzerindeki buzulların toplam hacmi 1960’ dan beri 4200 km3 azaldı.

Kaynak: Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu Broşürü

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-12-2006, 02:57   #14
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Aşağıdaki linklerde konumuz ile ilgili çok kısa video ve animasyonlar var.Dili İngilizce, ancak dil bilmeyenler için, sadece izlemek bile bilgilenmeye yetiyor.

Küresel Isınma1
KüreselIsınma2
Küresel ısınma sonuçları ile ilgili bu video ilginizi çekebilir.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-12-2006, 01:47   #15
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
İnekler en büyük çevre düşmanı çıktı!

Ne otomobil, ne uçak, ne de deodorantlar! Son çevre raporuna göre küresel ısınmaya en çok, fazla sera gazı üreten inekler neden oluyor

DIŞ HABERLER SERVİSİ

Büyükbaş çiftlik hayvanların en büyük çevre düşmanı olduğu açıklandı. Birleşmiş Milletler'e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) hazırladığı 400 sayfalık rapora göre, büyükbaş hayvanlar, iklime, ormanlara, içme suyuna ve vahşi doğa yaşamına büyük zarar veriyor. Küçükbaş hayvan, tavuk, domuz ve keçilerin de çevreye benzer zararlar verdiği belirtilen raporda, bu konuda en çok suçlanması gereken canlıların dünyada yaşayan 1.5 milyar sığır olduğunu açıklandı.

Çevreye zararlı 100 gaz!
Rapora göre, küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının yüzde 18'i büyükbaş hayvanlardan çıkıyor. Büyükbaş hayvanlar, dünyayı karbondioksitten 20 kat daha hızlı şekilde "ısıtan" metan gazının da yüzde 9'unu üretiyor!
Büyükbaş hayvanların "çevre günahları", küresel ısınmayla da sınırlı kalmıyor. Havayı kirleten türde, 100'ün üzerinde farklı gaz salan sığırlar, dünya çapında ormanlık alanların yok olmasıyla da suçlanıyor.
Gübre üretmek, eti işlemek ve nakletmek için yakılan mazot da, sera gazlarından en bilineni olan karbondioksitin atmosfere toplam salınımının yüzde 9'una neden oluyor.

Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-12-2006, 01:23   #16
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99


Dünyanın dengesi bozuldu

Alpler'de kayak merkezleri müşteri çekebilmek için yapay kar yöntemine başvurur, Moskova'da papatyalar çiçek açarken, mevsim
normallerinin çok üzerindeki ılıman hava Noel alışverişini olumsuz etkiliyor.

Danimarka'da kelebekler uçuyor, Kuzey ülkelerinde kar altında olması gereken bazı golf sahaları yeniden açılıyor ve çiftçilerin önemli bölümü mahsul erken alınacak ve ürün donacak diye endişe duyuyor.

Bir tarihçi, Avrupa'nın son 500 yılın en sıcak sonbaharını yaşadığını söylerken, kimi uzmanlar, bunun doğal bir durum olduğunu, ancak birçoğu da insanoğlunun kullandığı fosil yakıtların neden olduğu sera etkisine yol açan gazlarla bir ilgisi bulunduğunu düşünüyor.

Rusya'da
rekor aralık sıcaklıkları ayıları kış uykusuna yatmaktan alıkoyuyor, başkent Moskova'da papatya ve mor menekşelerin çiçek açtığı görülüyor. Kar ve buz altında olması gereken Moskova'da 7 Aralıkta hava sıcaklığı 7,7 derece ölçülmüştü.Avrupa'da ılıman hava Noel satışlarını da etkiliyor.

Beyaz bir Noel bekleyen tüketiciler, Noel alışverişi için henüz harekete geçmezken, Almanya'da perakendeciler derneği (HDE), sıcak havada Noel ruhu bulunmadığından Noel alışverişinin de yapılmadığına dikkat çekiyor.

Hollanda meteoroloji kurumu (KNMI) da 2006'nın son 300 yılın en sıcak yılı olduğunu ve bilim insanlarının küresel ısınmayla bağlantılı olarak sel baskını, kuraklık ve denizlerin yükselmesi gibi tehlikelerin artabileceği uyarısında bulunduklarını belirtiyor.

Macaristan'da çiftçiler, şaşkına dönen bitkilerin ve mahsulün soğuklarda donmasından endişe ediyor, Almanya'da astım hastaları polenlerden şikayet ediyor ve İsveç'te de görülmemiş aralık selleri dikkati çekiyor.

Nature dergisi de 2006 güzünün Kristof Kolomb Atlas Okyanusu'nu geçtiği zamandan bu yana en sıcak mevsim ve ortalamalardan 2 derece yüksek olduğunu belirtiyor.

Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-12-2006, 01:17   #17
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Yakın zaman sonra kış turizmi diye birşey kalmayacak anlaşılan... İleride kar sadece masallarda anlatılıp eski filmlerde izlenecek.
-----------------------------------------
Küresel ısınma sezonu açtırmadı

Küresel ısınma yüzünden kar yağmayınca kış turizm merkezlerinin birçoğu sezonu açamadı. Turizmcilerin kulağı Meteoroloji'den gelecek kar müjdesinde!

DOĞAN HABER AJANSI

Küresel ısınma nedeniyle yeterli kar yağışı olmaması kayak merkezlerindeki işletmecileri de zor durumda bıraktı. Kış turizm merkezlerinden hiçbirinde kayak yapılamazken birçoğu da sezonu açamadı. Kar sıkıntısına rağmen işletmelerin Kurban Bayramı ve yılbaşı rezervasyonları büyük oranda doldu.

KARTALKAYA-BOLU: Köroğlu Dağları'nın zirvesindeki 2 bin rakımlı Kartalkaya Kayak Merkezi'nde kar kalınlığı düne kadar 10 santimetrenin üzerine çıkmayınca kayak sezonu açılamadı. Kar kalınlığı dün başlayan yağışla birlikte 15 santimetreye ulaşırken işletmecileri umutlandırdı. Personel de kartopu oynayarak karın keyfini çıkardı. Otellerin yılbaşı rezervasyonlarındaki doluluk oranı yüzde 30 ile yüzde 50 arasında değişirken 15 Aralık ve 20 Aralık'ta sezonu açmaya çalışan işletmeciler kar yağışının süreceği beklentisiyle büyük sevinç yaşadı.

PALANDÖKEN-ERZURUM: Kış turizminin gözde kayak merkezlerinden Palandöken'de hiç kar olmamasına rağmen yılbaşı rezervasyonlarıyla doluluk oranı yüzde 100'e ulaştı. Beş yıldızlı Polat Renaissance, Dedeman ve Palan Oteli genel müdürleri, yeni rezervasyon başvuruları almadıklarını bildirdi. Kayak için yeterli karın olmadığını belirten işletmecilere, sevindirici haber Meteoroloji'den geldi. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü uzmanları, önümüzdeki günlerde bölgede yoğun kar yağışı beklendiğini bildirdi.

SARIKAMIŞ-KARS: Sarıkamış ilçe merkezinin güneydoğusundaki 2 bin 634 metre yükseklikte kayak merkezinde de kayak yapacak kadar kar yağmadı. Çamlar arasında toplam 12 kilometreyi bulan beş etaplı piste sahip Cıbıltepe Kayak Merkezi'ndeki işletmeciler odaların aylar öncesinde tutulduğunu, yılbaşına doğru kayak için yeterli kar yağışı beklediklerini söyledi. Kar-Sar-Tur Genel Müdürü Sacit Özbey, bölgeye mevsimin bu günlerinde kar yağmamasının 10-15 yılda bir görüldüğünü belirterek, "Yüksek kesimlerde 5-10 santimetre kar var. Sabırsızlıkla kar yağmasını bekliyoruz" dedi.

ERCİYES-KAYSERİ: Geçen yıl kayak sezonunun kasım ayı ortalarında açıldığı Erciyes Kış Sporları ve Turizm Merkezi´nde kar olmaması nedeniyle otellerden bazıları kapılarını açamadı. İşletmeciler, önümüzdeki hafta içinde kar yağması halinde her şeyin değişeceğini düşünüyor ve sürekli Meteoroloji'den müjdeli haber bekliyor.

ILGAZ- ÇANKIRI: Çankırı'nın Ilgaz ilçesinde bulunan bazı tesislerde bayram ve yılbaşı rezervasyonları doldu, bazılarında da yüzde 40'ı geçti. Ancak kayak pistinde 20 santimi geçmeyen Ilgaz'daki işletmeciler, 15 Aralık´dan itibaren kar yağışı beklentisine girdi. Kayak yapılabilmesi için kar kalınlığının en az 50 santimetre olması gerekiyor.

KARTEPE- KOCAELİ: İstanbul'a en yakın merkezlerden 1850 metre rakımlı Kartepe Kış Sporları Kayak Merkezi'nde de şu anda kar yağışı olmadı. Buna rağmen 1000 yatak bulunan tesislerin, yılbaşı ve bayram tatili rezervasyonları büyük oranda doldu. Geçen yıl aynı tarihte kayak yapılabilen Kartepe'de, kayak yapmaya yeterli kar yağışı ancak yeni yılın ilk haftasından sonra bekleniyor.


Uludağ'da kar 1 santimetre

ULUDAĞ-BURSA: Uludağ'da bir süre önce kalınlığı 20 santimetreye ulaşan kar sıcakların etkisiyle eridi. İki gün önce etkili yağışın ardından da kar kalınlığı 1 santimetre olarak ölçüldü. Geçen yılbaşında kar kalınlığının 1 metreyi bulduğu Uludağ'da, yağış beklendiği, ancak kayak yapmaya yetmeyeceği belirtildi. Yılbaşı ve bayramın aynı tarihlere gelmesi nedeniyle paket programlar hazırlayan otel yöneticileri, rezervasyon oranının yüzde 40'larda olduğunu kaydetti.

Kaynak

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-01-2007, 08:17   #18
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Devasa buzul koptu. Kanal D'de yayınlanan haber.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-01-2007, 11:20   #19
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Acı göl kurudu,Beyşehir,Akşehir,Eber cançekişiyor.Seyfe aynı durumda. Seydişehir le Bozkır arasındaki Suğla gölü kurudu. Sultansazlığı kurudu. Tuz gölüne Konyanın bütün atıkları dökülüyor. Ve diğerleri ..... Hala bu ülkenin doğru düzgün bir SU politikası yok.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-01-2007, 15:05   #20
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Alıntı:
Çukurova kurudu,çiftçi yağmur duasına çıktı
Türkiye'nin en verimli tarım arazileri aylardır susuz

Çukurova'nın hemen hemen her köyünde topluca yağmur duasına çıkanları görmek mümkün. Çünkü kasım ayının ilk haftasından bu yana, bereketli topraklar yağmura hasret.


Yağmur yağması dileğiyle kurban kesimi için, yatırlar tercih ediliyor. Ovadaki yedi yatır, köylülerin uğrak yeri haline geldi. Orada kesilen kurbanın makbul olduğu düşünülüyor.

Yağmur duaları köyden köye, kuzeyden güneye değişiyor. En sık başvurulan yöntem ise ceketleri ters giyip, ellerle olmayan bulutları gayrete getirmek.

Ziyaret ve dualar, kurulan kazanda pişirilen kurban etiyle çekilen ziyafetle son buluyor. Ancak kimilerine göre hala eksik var. Duaların kabulü için bazı şartlar tam anlamıyla yerine getirilmemiş.

Bölge halkının bir kısmı geçtiğimiz günlerde Meteoroloji'den gelen "Bir süre daha
yağmur yok" açıklamasını, duanın eksik yapıldığına bağlıyor.

Ama son çare olarak yağmur duasını görenler tecrübeyle konuşuyor ve yağmurun yağacağına inanıyor.
http://www.haberglobal.com/detay.asp?hid=1719
Bir trajikomik hikaye daha.

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-02-2007, 21:54   #21
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Ormanlar, gerek atmosfere bırakılan sera gazı yayılımlarının azaltılmasında, gerekse atmosferden sera gazı emme yoluyla 'karbon yutağı' oluşturulmasında önemli roller oynamaktadır. Nitekim tortul kayaçlar dışında, karalarda tutulan karbonun yaklaşık % 67'si orman ekosistemlerinde depolanmış durumdadır. Bitki örtüsü tarafından tutulan karbonun % 75'i de ormanlarda depolanmıştır. Ayrıca, çok uzun ömürlü odun ürünleri (ahşap binalar, mobilya vb.) çürüyüp yanmadıkları sürece karbon depoları olarak kalmaktadır.

Bilindiği gibi fotosentez esnasında, atmosferden alınan karbondioksit, karbon ve oksijen moleküllerine ayrılır; sonra karbon, karbonhidratların meydana getirilmesinde kullanılıp kök, gövde, dallar ve yapraklarda depolanırken, oksijen atmosfere bırakılır. Böylece sera gazlarından en önemlisi olan karbondioksit miktarının, atmosferde belli bir dengede tutulması sağlanır. Bunu, sessiz sedasız, hiçbir gürültü çıkarmadan işleyen ve tek bir atık oluşturmayan dev bir fabrikaya benzetebiliriz.

Öyle bir fabrika ki, zararlı maddeleri faydalı hale dönüştürüyor. Böylesine faydalı bir fabrikanın veya kaynağın kıymetinin bilindiğini ve korunduğunu söyleyemiyoruz. Günümüzde 3,87 milyar hektar bir alana sahip olan ormanlar, karaların yaklaşık % 30'unu kaplamasına rağmen, 1990-2000 yılları arasında bütün dünyada, yılda ortalama 9,4 milyon hektar orman alanı ortadan kaldırılmıştır. Yani, aynı dönemde, dünya orman alanında, % 2'lik bir azalma meydana gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler sonucunda, bitki örtüsü, toprak ve organik maddelerin karbon dengeleri bozulduğundan, insanoğluna rahmet vesilesi olarak verilen ormanlar, suiistimalimiz yüzünden bir karbondioksit ve felaket kaynağı haline gelmektedir.

Orman eko-sistemleri, odunsu canlı kitlelerin her yıl artması ve dökülen yaprakların toprak karbon deposuna katılmasıyla karbon tutmaktadır. Ağaçlar dikildiklerinde, her yıl emdikleri karbondioksitin büyük bir kısmı, gelişen bitki biyokitlesine gitmektedir. Bu durum, ağacın gelişmesinin ilk 30-40 yıllık döneminde yüksek oranda karbon tutulmasına sebep olmaktadır. Orman eko-sistemi olgunlaştıkça, toprağın organik madde miktarı ve ekosistemdeki toplam solunum (karbondioksit emilmesi) artmaktadır. Eko-sistem tamamıyla olgun hale geldiğinde ise, artık bir karbondioksit yutağı özelliği taşımamaktadır.

Bu durumda, atmosferden alınan karbon miktarı, ağaçların biyo-kitlelerinden geri verilene ve toprakta tutulan karbona eşit olmaktadır. Ağaçların olgunluğa ulaşma yaşları, ağaç türü ve iklim bölgelerine göre değişmektedir. Ancak, karbon tutulmasının çok büyük bölümü ilk 60-100 yıl içerisinde gerçekleşmektedir.

İyi gelişmiş, 100 yaşındaki bir kayın ağacının, fotosentez için 40 milyon m3 havayı yapraklarıyla emerek, bu hava içerisindeki 1200 m3 karbondioksiti, 6 ton karbon olarak bağladığı da araştırmalarla belirlenmiştir.

Ormanlar, bir ağaç topluluğu olmanın yanı sıra, binlerce yılda yaratılmış toprağıyla, içinde barındırdığı milyonlarca bitki, hayvan ve mikroorganizmayla ve bunların karşılıklı münasebetleriyle bir çevre sistemi ve yaşama birliğidir. İnsan eliyle yok edilen bu sistemin tekrar insan eliyle geri getirilmesi son derece güçtür. Binlerce yıldır, fotosentez, bitki ve topraktaki canlılık faaliyetlerine bağlı olan solunumla, karadaki biyosferle atmosfer arasında sürekli ve dengeli bir karbon akışında hayatî hizmet gören ormanlar, dünyanın akciğerleridir.

Bütün bu bilgilerin ışığı altında, insanlara düşen görev; dünya üzerindeki bitki örtüsünü korumak, orman arazisi göründüğü halde çıplak olan sahaları ağaçlandırmak, mevcut ormanlar üzerindeki insan baskısını azaltmak ve tahrip edilen orman alanlarını ıslah etmek olmalıdır.

Hayatın devamlılığı için devr-i daimler şeklinde yaratılan oksijen, azot, su buharı ve karbondioksit hazinelerinin insanın hırsıyla bozulması tekrar insana pahalı bir maliyetle dönüyor. Bunda doğrudan vebali olmayan milyarlarca insan da zarar görüyor.

Daha az tüketimin yapıldığı, dolayısıyla daha az maddenin üretildiği daha sade ve mütevazı bir hayatla bu hassas dengeler eski halini alabilir.


Küresel Isınma ve Ormanlar / Ahmet TARIK

Kaynak

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 13:59   #22
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel ısınma ile ilgili kitaplar

Küresel İklim Değişimi ve Türkiye Bildiğiniz Havaların Sonu

Mikdat Kadıoğlu

Güncel Yayıncılık
Drama Yayınları

Dünya halkları açlıkla, savaşla, ekonomik krizle, yolsuzluk ve adaletsizlikle başa çıkmaya çalışırken; soyunu tehdit eden bir başka olayla, "küresel ısınma"yla karşı karşıya kladı, bırakıldı...

Daha fazla para ve güç kazanma hırsıyla Dünya'nın bütün doğal kaynakları acımasızca tüketildi... Türkiye gibi ülkelerde ise bu iki unsura bir de plansız ve yanlış uygulamalar eklendi... Doğa da büyük bir intikam hazırlığı içerisinde... Haklı olarak...

Bu tehdidi algılayan bir avuç insandan biri de Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu... Kadıoğlu'nun yıllardır dikkat çektiği gibi "küresel ısınma kapımıza" ve tüm insalığı tehdit ediyor. Acaba nasıl ediyor ve bugünlere nasıl gelindi? Türkiye'yi etkisi altına aldığını kimi zaman kişisel tanıklığımızla kimi zaman da çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz "küresel ısınma" gerçeğiyle nasıl baş edebiliriz? Hangi önlemler alınabilir? Daha da önemlisi tarımdan salgın hastalıklara Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor?

Bilim insanı kimliğini tavizsiz taşıyan Mikdat Kadıoğlu bu kitabında "küresel ısınma ve iklim değişiminin" gerçeklerine dikkat çekerken, hava ve iklim olaylarıyla ilgili yanlış bilinen birçok olguya da açıklık getiriyor.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:00   #23
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Yeryüzünün Acısı

Hubert Reeves
Yapı Kredi Yayınları

Binlerce yıl önce Mısır'da, iklim değişikliklerinin yol açtığı büyük bir kıtlık ve yoksulluğun yaşandığı tespit edildi.

Bu dönemde büyük medeniyetler yerle bir olurken; İnsanlar, yaşanan kıtlık ve açlıktan, çocuklarını yiyecek duruma geldiler!

İklimlerde meydana gelen ani değişiklikler, tıpkı doğal afetlerdeki gibi tüm canlıların ve insanların yok oluşuna neden olabilmektedir...
Bilim adamlarının, gelecekte dünyamız için kaçınılmaz olarak, ortaya koyduğu bir gerçek var:
Küresel Isınma ve iklim değişiklikleri...

Gezegenimizin hali hazırdaki durumu, dünyayı artık geri dönülmez bir yola sürüklemiştir.
Elli yıl sonra, bazı ülkelerin sular altında kalarak haritadan silineceği tahmin ediliyor...
Yeryüzünde kuraklığın artacağı, sınırların su savaşlarıyla şekilleneceği hesap ediliyor...

Belki de dünyamız, geçmişte olduğu gibi açlık ve sefalet, uraklık ve dondurucu soğuklarla mücadele edecek!

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:00   #24
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Nil'de Ölüm, Küresel Isınma

Köksal Pabuçcu
Nesil Yayınları

İnsanoğlu üzerinde yaşadığı yaşlı gezegenle uyumlu ve sevgi dolu bir ilişki içerisinde değil ne yazık ki. Yeryüzünün sayısız nimetinden yararlanıp diğer bütün canlılarla bir arada sorunsuzca yaşamak varken, doludizgin dramatik bir sona ilerliyoruz.

Küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmesi, sivil sanayi ve savaş sanayisi nedeniyle sularda ve topraklarda meydana gelen kirlenme, zenginliklerin dengesiz dağılımı, beslenme sorunları ve birçok türün yokoluşu, cehennemi bir görüntü çıkarıyor ortaya.

Saygın bilim adamı Hubert Reeves, Frédéric Lenoir'ın sorularına verdiği cevaplarla, en son bilimsel verilere dayanarak, insanlığın ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri teker teker ele alıyor. Hemen ciddi önlemler alınmazsa insanlığın geleceğinin hiç de parlak olmadığını somut biçimde ortaya koyuyor.
Hubert Reeves yaşamın sürebilmesi için hepimizi harekete geçmeye çağırıyor.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:08   #25
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Küresel Isınma Fetişizmi

Yusuf Şahin
Seçkin Yayıncılık

Bu çalışmanın temel varsayımı şudur: Küresel ısınma, çevreyle ilişkili pek çok sorunun kaynağı olarak görülmekte ve bu yüzden, bu alandaki devlet müdahalesinin meşrulaştırılmasının bir aracı olarak işlev görmektedir/görecektir.
Bu kitabın, küresel ısınma üzerine yapılan tartışmalarda biraz farklı bir bakış açısına sahip olması bakımından, önemli bir boşluğu dolduracağı, hiç değilse, aynı şeyleri tekrarlamak yerine konuyla ilgili bilgilerimizi yeniden sorgulamayı mümkün kılacağı kanaatindeyiz. Burada, sadece, liberal bir perspektiften, bir çevre politikasının nasıl meşrulaştırılabileceğine; buradan hareketle, liberal birisinin, Kyoto Protokolü'nü nasıl değerlendirebileceğine, ülkesinin küresel ısınmayla mücadelede nasıl bir yol izleyebileceğine dair değerlendirmeleri yer almaktadır.

Kitapta Yer Alan Önemli Konu Başlıkları
Nasıl Bir Küresel Çevre Politikası? Çözüm Köklerdedir
Küresel Isınmanın Sebebine İlişkin Mülahazalar
Küresel Isınmanın Halihazırdaki Durumu Üzerine İki Farklı Senaryo ve Bu Senaryolardan Yarar Sağlayanlar
KP ve Türkiye

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:30   #26
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
SESSİZ TEHLİKE

MICHAEL CRICHTON
Altın Kitaplar

Z. HEYZEN ATEŞ / Radikal

Michael Crichton, aslında Harvard Üniversite'sinde Tıp Fakültesi mezunu, Cambridge Üniveristesi'nde eğitmenlik kariyeri olan, 1968 yılından beriyse tıpla değil, yazarlıkla uğraşan ve bu işi de herkese taş çıkartacak kadar başarılı bir biçimde yapan bir Amerikalı. Kırk yıla sığdırılmış yirmi kitap, sekiz dizi, yapımcı olarak imza attığı yedi, senarist olarak imza attığı on iki film, sinema, televizyon ve edebiyat dalında alınmış yirmiden fazla ödül... ABD'de her kitabı 'best seller' listelerine giriyor, Hollywood onun senaryolarını kapışıyor ve hatta elinin değdiği film ve dizilerin, tv projelerinin başarısız olmalarına imkânsız gözüyle bakılıyor.

Felaketler sinsilesi
Crichton'ın kullanmaktan hoşlandığı konular arasında 'varsayımsal' felaketlerin özel bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Kısaca, bilimde henüz ulaşılmamış gelişmelerin elde edilmeleri halinde ortaya çıkabilecek tekno-felaket teorileri. Bunun en bilinen örneğini söylediğim zaman ne kastettiğimi hemen anlayacaksınız: Bir dinozor dna'sından dinozorları klonlamayı başarırsak ne olur? Evet 'Jurasik Park'tan bahsediyorum. Crichton onun da mucidi Spielberg'le beraber. Zihin kontrolünün tehlikelerini ele aldığı ve George Segall'ın başrolü oynadığı 'Terminal Man' ya da Dustin Hoffman ve Sharon Stone'lu 'Küre' filminde ele aldığı 'Uzaylılarla ilk temas gerçekleşirse ne olur?' sorunsalı yine Crichton imzalı felaket teorileri arasında en popüler olanlardan.

Bu yazının konusu olan Sessiz Tehlike'de yine bir felaket/komplo teorisini içeriyor. Nicholas Drake yönetimindeki Ulusal Çevre Kaynakları Fonu'nu (NERF) destekleyen George Morton isimli zengin bir adamın avukatı olarak çalışan Evans'ın yaptığı araştırma ve kendini NERF'e ekonomik destek sağlamak amaçlı bir komplonun ortasında bulması; çevre koruma örgütlerinin kendilerini finanse etmek adına attıkları politik ve bilimsel açıdan spekülatif adımlar romanın eksenini oluşturuyor. Bu romanı okuduktan sonra Crichton'ın, dipnotlarla ve bilimsel belgelerle desteklediği görüşünü kabul edecek okuyucuların bir daha hiçbir çevre örgütüne sıcak bakabileceklerini zannetmiyorum.

Michael Crichton, küresel ısınma konusundaki karşı tepkisi, küresel ısınmaya karşı cephe oluşturan kurum kuruluş, hükümet ve sosyal örgütleri bir dönemin genetik ayrımcılığını destekleyen, ırkçılığa zemin hazırlayan hareketiyle aynı kefeye koyduğunu belirttiği konuşmalarıyla ortalığı hareketlendirmişti.


Bilimsel kaynaklara dayanan roman
Crichton bu sefer de küresel ısınma konusunda hepimizin kandırıldığı, çevreyle ilgili konularda manipule edildiğimiz ve işlerin aslının küresel bir komplo olduğu yolundaki teorisiyle kuyuya bir taş daha atıyor. Korkunun insanlar üzerinde Demokles'in kılıcı misali sallandırıldığını ve bu korkuyor olma halinden yararlanılarak hükümetler ve özel gruplar tarafından rahatça yönlendirildiklerini söylüyor yazar. 2005 yılından beri de basın toplantıları düzenleyip, küresel ısınmayla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin işi çok abarttıkları, dünyada bundan çok daha acil ilgi gerektiren sorunlar olduğu ve de 'Sanayi Devrimi sırasında dünya genelindeki ısı artışı son on yılda olduğundan çok daha yüksek oranda olduğu için', son yıllarda yaşanan ısı değişikliklerinin dünya için alışılmadık olmadığı yolunda açıklamalar yapıyor.

Sessiz Tehlike'de roman karakterleri arasında geçen tartışmalar çoğunlukla bilimsel kaynaklardan alınan dipnotlarla desteklenmiş yani bu kitap kurgu kısmını bir tarafa bırakırsak ciddi araştırmalara dayanıyor, küresel ısınma, buzulların erimesi, nehirlerin kirlenmeleri gibi konularda kullanılan veriler uydurma değil. Seçimler ve politik grupların bu baskı unsurunu kullanmaları yolundaki teorilere gelince, bunlarla ilgili dipnotlar da var, neye inanacağınız elbette size kalmış. Crichton'ın inanmamızı istediği 'Sessiz Tehlike' aslında ne? Çevre örgütlerinin ve hükümetlerin milyonlarca insanın ölümüne yol açacak felaketler planladıkları değil elbette ama 'olmayan bir çevre felaketi'ni teorize edip abartarak, reklam panoları ve panellere taşıyarak aslında politik bir kampanya yürütüyor olmaları.



malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:34   #27
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Ölümcül Sıcak : Küresel Adalet ve Küresel Isınma

Tom Athanasiou, Paul Baer

Çevirmen:
Ali K. Saysel
Bgst yayınları

Küresel iklim değişimi, içinde bulunduğumuz yüzyılın en çetin ekoloji sorunlarından birisi. Modern endüstriyel ekonominin can damarı olan fosil yakıtların tüketilmesi sonucu atmosfere salınan seragazları birikerek iklim değişimine neden oluyor. Aşırı iklim olayları daha şimdiden geniş insan topluluklarını etkilemeye başladı. Yakın geleceğe dair bilimsel tahminler deniz seviyelerinin yükseleceğini, aşırı sıcak ve soğukların yaşanacağını, sel, tayfun ve kuraklıkların sıklaşacağını öngörüyor. Yaklaşan ekolojik çöküşü engelleyebilmek için küresel seragazı üretiminde acilen ve ciddi boyutlarda indirime gidilmesi gerekiyor.
Birbiriyle kıyasıya rekabet eden ulus devletlerin, ABD güdümündeki uluslar arası siyasetin, zengin-yoksul ve kuzey-güney bölünmesinin egemen olduğu bir dünyada bu görevi yerine getirebilecek miyiz? Küresel iklim sorunu küresel adalet sorunundan ayrı düşünülebilir mi?
Ölümcül sıcak, küresel atmosferi paylaşmanın hakkaniyetli yollarını bulmadığımız müddetçe, zengin ve yoksul dünya arasında kalıcı ve uygulanabilir bir uzlaşmanın tesis edilemeyeceğini ve nihayetinde iklim koruma mücadelesinin başarısızlığa uğrayacağını savunuyor.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:41   #28
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
AKINTIYA KÜREK

Ömer Madra

Parantez yayınları


21. yüzyılın en temel meselesi, insanlar (ve bütün canlılar) ile onların yaşadığı ortam, yani çevre arasındaki ilişki olacağa benzer. Daha doğrusu, canlılarla çevre arasında adamakıllı bozulmaya yüz tutan dengenin nasıl düzeltilebileceği meselesi. Çevre meselesine ilişkin en temel gerçeklik ise, fiziki dünyanın değişme hızı ile insan toplumunun bu değişmeye gösterdiği tepkinin yavaşlığı arasındaki keskin zıtlık.

İklim değişmesi üzerine çalışan uluslararası bilim insanlarının bundan dört ay önce yayınladıkları iki önemli rapordaki rakam ve grafikler bu zıtlığı hayli net biçimde ortaya ortaya koyuyor: Atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranı, endüstri devriminin başladığı kabul edilen 1750 yılından bu yana %31 oranında artmış. Dahası, bugün havamızdaki CO2 oranı, büyük olasılıkla son 20 milyon yılda ulaşılan en yüksek seviye.

Dahası, günümüzdeki CO2 artışı, son 20,000 yıldan, yani son Buzul çağından bu yana görülmemiş bir hıza ulaşmış! "Sokaktaki adam" bile, bu büyük değişimin insanın fosil yakıt tüketen yaşama tarzından kaynaklandığını gösteren bilimsel kanıtları görebilir artık. Yeni raporlarda karbondioksit, metan ve nitratoksit gazları ile bacalardan fışkıran sülfür aerosollerinin atmosferdeki yoğunluğunu gösteren grafiklere şöyle bir göz atmak yeterli: Bu dört gazın atmosferdeki konsantrasyonu 1700'lerin sonlarına kadar yatay bir çizgi ile gösterilirken, 2000'e doğru neredeyse dimdik bir düşey çizgiye dönüşüyor.

Bu dehşetengiz dört grafik çizginin tek bir makul açıklaması var: Sebep aynı: Fosil yakıtların tüketilmesi. Gazlar, güneş ışınlarından gelen sıcaklığın atmosferden çıkmasına izin vermiyorlar, bir camekân gibi atmosfere hapsediyorlar onu. İşte size "sera etkisi". Yani, küresel ısınma.

Küresel ısınmaya bağlı olarak meydana gelen bir yığın aşırı iklim değişikliğinin yalnız kanıtlarını değil, belirtilerini de gözle görebilecek hale geldik, sıradan insanlar olarak: Suudi Arabistan'da geçen ay ortalama 50 derece sıcaklık hüküm sürerken, dağlık bölgede ilk kez lapa lapa kar yağdı, karayolları kapandı, 75 kişi yaralandı. Çin'de sadece 40 dakika yağan bir şiddetli yağmur sonucunda 16 kişi öldü, 30 kişi kayboldu, yüzbinlerce insan sel felaketzedesi oldu. Antakya'da bölge tarihinin en büyük sel felaketi trilyonlarca liralık maddi zarar yarattı, üç-dört gün önce Kocaeli'ne 10 - 15 dakika süreyle düşen şiddetlice bir yağmur, orada 1932'den beri görülen en büyük felakete yol açtı...
Dört bir yanı saran seller, dört bir yanı kasıp kavuran kuraklıklar, dev orman yangınları, eriyen kutuplar, kaybolup giden buzullar, yükselen okyanuslar, kaybolup giden türler, ağararak ölüp giden mercan kayalıkları, okyanus akıntılarının kesilmesi ile yeniden girilecek bir buzul çağı ihtimali, ve yeniden yaşanabilecek Nuh tufanları...

Her gün usandırıcı bir hızla artarak gözlerimizin önünden geçip giden bu haberler, raporlar, sivil kuruluşların çağrıları ve karanlık tahminler insan toplumları için bir değişim talebine yol açmıyor ama.

Asıl değişimin enerjide olduğu düşünülüyor çünkü. Daha iyi bir hayat yaşamak, daha kaliteli şeyleri daha çok tüketmek üzerine kurulu bir düşünce tarzı egemen. O yüzden de küresel ısınma konusunda herhangi bir tedbir almaktan çok, ekonomik ilerlemeye konsantre olmuş durumdayız. Bill McKibben'ın yazdığı gibi: "Bir anlamda, fiziki dünya, ekonomi dünyası kadar gerçekmiş gibi gelmiyor bize: Ekonomiyi kucaklayıp mıncıklıyoruz, siyasilerimiz ekonominin daha da büyümesini hızlandırmak için elden gelen tüm kararları alıyor. 'Fosil yakıtlara bağımlılığımız, ekonomimize zarar verir," dedi mi biri, iş oracıkta bitiyor. Ama, biri 'Fosil yakıt bağımlılığı, gezegenimizi mahfediyor,' dediğinde, bu saçma sapan bir laf gibi görünüyor. Yani, dünyanın kendisi soyut, ekonomi ise somut gerçekliğe dönüşmüş durumda."

İşte bu yüzden de, çokuluslu dev petrol şirketleri fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel ısınmayı yok saymak için milyonlarca dolar harcıyor; dev petrol şirketlerinin has "adamı" Bush da enerji sıkıntısını ve ekonomiyi tek gerçek kabul edip, gülünç denecek kadar sulandırılmış olan ve sera gazı salımlarını kısıtlamayan ülkelere yaptırımı olmayan Kyoto Protokolü'nü bile toptan reddiyor. O, dünyadaki son bakir alanları ve deniz diplerini petrol araştırmaları için kullanmayı planlıyor. ABD'den küresel ısınmayı önlemek için dünyanın yörüngesini değiştirmek gibi öneriler ciddi ciddi geliyor da, araba sayısını azaltıp daha küçük taşıtlara geçmek ya da alternatif enerji aramak gibi öneriler, gayri ciddi bulunmak bir yana, neredeyse "zındıklık" sayılıyor.

Öte yandan, bütün bu acaip durumun tek sorumlusu olarak çokuluslu şirketleri ya da dünyanın tek süpergücü ABD yönetimini suçlamanın ise pek bir anlamı olmadığını söylemek de gerekiyor. Durmadan tüketen, daha çok tüketen, gelişmek, büyümek isteyen insana hizmet ediyor onlar, eninde sonunda.
Ne yani? Dünyanın suyu ısınıyor diye o benzin yutan ciplerimizden, klimalarımızdan, merkezi ısınma sistemlerimizden, TIR dolu otoyollarımızdan ve alışveriş furyalarımızdan mı vazgeçelim?

Saf ticari hayatın o kısacık görüşlü kazanç hırsını bırakıp dayanışma ve bireysel özsaygıyı koyalım onların yerine?
Yok canım, bizden sonra tufan!
(Akıntıya Kürek'ten)

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:49   #29
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
İklimin Efendileri

Tim Flannery

Klan Yayınları

En nihayetinde, günümüz dünyasında hepimizin yüz yüze olduğu en önemli sorun ile ilgili açık ve net bir çalışma. Eğer şu ana kadar Tim Flannery’nin etkileyici yazılarına bağımlı hale gelmediyseniz, bu kitapla onu keşfedebilirsiniz: Bu eser kesinlikle, şu ana kadar yazılmış en iyi kitap!

”JARED DIAMOND
“Bu, inanılmaz bir kitap: heyecan verici, şiirsel, tutkulu ve çok geç olmadan harekete geçmek için hepimizin bilmesi gereken bilgilerle dolu.

”REDMOND O’HANLON
İklim değişikliği ne anlama geliyor?
Küresel ısınma hayatlarımızı nasıl etkileyecek?
Yıkıcı fırtınaların ve daha sık yaşanan kuraklıkların nedeni küresel ısınma mı?
Peki ya bütün bunları durdurmanın bir yolu var mı?

Tim Flannery, bu kaçınılmaz ve acil küresel felaketin herkes tarafından bilinmesini sağlayacak bir şekilde, net ve açıklayıcı bir dille küresel iklim değişikliğini tüm boyutlarıyla anlatmaktadır. İklimin milyonlarca yıllık tarihini mükemmel bir öykücü ustalığıyla anlatarak, yüz yüze olduğumuz durumu daha net bir şekilde tahmin edebilmemizi sağlamaktadır. Fosil yakıtlar tüketerek, her geçen gün atmosferimizdeki sera etkisini artırıyor ve yerküremizi daha sıcak bir hale getiriyoruz.

Her ulus bu durumdan farklı şekillerde etkilense de hepimizin ortak olarak deneyimlediğimiz bir şey var: artık iklimin efendileri bizleriz ve yarattığımız yeni iklim koşulları tüm medeniyetimizin bugününü ve yakın geleceğini tehdit ediyor.
Tim Flannery bize, bu sorunla başa çıkabilmek için hepimizin yapabileceği şeyler olduğunu anlatıyor. İklim değişikliğini engellemek için neler yapabileceğinizi öğrenince çok şaşıracaksınız. İklimin Efendileri, hayatınızı değiştirecek!

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2007, 14:54   #30
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,244
Galeri: 88
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yayınları...

http://www.meteor.gov.tr/2006/bilgi/...e.aspx?subPg=D

Ya son kitabı 2002 de bastılar, ya da 2002'den bu yana siteyi güncellemiyorlar

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:05.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024