agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 15-05-2010, 23:45   #1
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
Elmalı Çığlıkara’daki taş ocakları

Alıntı:
...
Dünyanın en değerli sedir ormanı olarak kabul edilen Elmalı Çığlıkara’daki taş ocaklarının yarattığı şoke edici görüntülerden Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu sorumlu tutan sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar, Antalya, İstanbul ve ülkenin birçok bölgesinde bu vahşeti protesto ettiler. Bakan Eroğlu’na ‘çevre özel ödülü’ veren Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne ve Bakan Eroğlu’na yönelik protestoların hedefinde Eroğlu’nun istifa etmesine yönelik talep vardı. Antalya’da Akdeniz Üniversitesi kampusu önünde ve ödül töreninin yapıldığı salonda gerçekleşen eylemlerde en çok Eroğlu’nun sorumlu tutulduğu ‘şoke edici’ görüntüler konuşuldu.

ÜNİVERSİTEYE YALAKALIK ÖDÜLÜNÜ VERDİLER!

Aynı gün İstanbul Galatasaray Lisesi önünde yapılan eylemdeyse hem Eroğlu’na çevre ödülü veren Akdeniz Üniversitesi’ne hem de Bakan Eroğlu’na yönelik öfke doruğa çıktı.

Eylemci grup yaptırdıkları yaldızlı ampul heykelciğini “yılın yalakalık ödülü’ olarak Bakan’a çevre ödülü veren Akdeniz Üniversitesi’ne gönderdiler.

Türkiye’nin kırsal yaşamı büyük bir dönüşümün tam ortasında. Dağ köyleri, kasabalar, nehir kıyıları, zümrüt gibi ormanlar el değiştiriyor. Anadolu dağlarında küresel kapitalizm kol geziyor. Dayanma gücü neredeyse sıfıra inen üretici köylü tarihi bir yalnızlığın girdabında kıvranıyor. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu Başkanı açıkladı, yeni yetme türedi zenginler kızının çeyizine hediye olarak HES lisansı alıyor!

Türkiye’nin kırsal nüfusu tarihi günler yaşıyor. Anadolu dağlarında gittikçe derinleşen bir öfke var. Devlet, siyaset ve bütün kurumlar birbirilerine karşı verdiği ölüm kalım savaşından başını kaldıramıyor. Anadolu’nun dağları kan ağlıyor!

İşte bu ahval ve şerait içinde Türkiye’nin gözü gibi koruması gereken Elmalı Çığlıkara ormanlarına doğru yola çıkıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda bölgede ağaç katliamı yapan taş ocaklarının yarattığı vahşeti haberleştirmiştik. Ardından bu katliam CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün soru önergesiyle meclise taşınmıştı…

SEDİR AĞACINI LÜBNAN’DA ORDU KORUYOR, BİZ KATLEDİYORUZ!

Yaklaşık 30 milyon sedir ağacının bulunduğu bölgede, Avşar, Zümrütova, Tekke ve Armutlu köyleri sınırlarındakalan Kokarotluk, Patlangıç, Tuzburnu, Bayındıroluğu ve Göllüalan gibi noktalarda faaliyet gösteren beş tane taş ocağı var. Ancak toplam ruhsat sayısı 30’dan fazla. Bir başka deyişle yakın zamanda diğer ocakların da faaliyete geçmesiyle birlikte olacaklar felaket senaryolarını andırıyor. Antalyalı Kimya Mühendisi Celal Güzelyürek, Lübnan bayrağında bulunan ve ülkenin sembolü olan sedirlerin, bu gün Lübnan’da yalnızca 300-400 civarında kaldığını ve bunları da Lübnan ordusunun koruduğunu anlatıyor.

ŞİRKETLERİN BEKÇİSİ VAR, DEVLETİN YOK

Armutlu köyü sırtlarından Çığlıkara’ya doğru ilerliyoruz. Ormanlık alana girişte yol kenarına kondurulan karavandaki bekçi durduruyor aracı. Bölgede taş çıkaran şirketlerden birine aitmiş. Devletin orman bekçisi yok, şirketlerin var! Eliyle ‘nereye!?’ işareti yapıyor. Armutlu Muhtarı Fazlı Gürkan da yine eliyle işaret ediyor bekçiye, ormana doğru ilerliyoruz. Muhtar, ‘yakında bizi buraya sokmayacak bunlar’ diyor. ‘Kimin dağlarına kimi sokmuyorsunuz?...’Name:  i_makineleri_ve_dev_kamyonar_sedirlerin_aras-nda_byle_al--yor.jpg
Views: 2648
Size:  53.9 KB

İş makinaları sedirlerin arasında çalışıyor

ÇIĞLIKARA’DA ‘ÇİNCE’ YOL LEVHALARI!

Yıllar önce orman için açılan yollarda 10 santim toz var. Dev iş makineleri ve kamyonlar sürekli hareket halinde. İleride yol ikiye ayrılıyor. Sol taraftaki Batı Ege adlı mermer şirketine ait devasa taş ocağına giden yolda Çince bir işaret levha dikkatimizi çekiyor. Türk şirketleriyle ortaklık yapan Çinli firmalar da bölgeden mermer çıkarıyorlar. Çin, Türkiye’nin en büyük mermer tedarikçisiymiş. Batı yönüne doğru ilerledikçe Çığlıkara’daki şoke edici görüntüler yavaş yavaş açığa çıkmaya başlıyor. Ormanın kalbindeki şantiyeler ve mermer ocakları Mad Max filmlerinden fırlamış sahneleri andırıyor. Bölge adeta savaş alanı gibi.Name:  -l-kara_da_ince_levhalar_madencilere_yol_gsteriyor.jpg
Views: 2840
Size:  64.6 KB

Çince levhalar

‘PATRON SİZİ ÇAĞIRIYOR’

Patlangıç bölgesini geçerek İspanyol şirketin işlettiği mermer ocağının bulunduğu noktaya ulaşıyoruz. Kocaman bir mermer bloğun üstüne ‘izinsiz girmek yasaktır!’ yazısı dikkat çekiyor. Bir köy büyüklüğündeki mermer ocağının açtığı boşluk orta boy bir gölü andırıyor. İş makinelerinin çalıştığı ocağı fotoğraflarken işçilerden biri koşarak yanımıza gelerek ne yaptığımızı soruyor. Ardından da ‘patron sizi çağırıyor’ diyerek, şantiyedeki konteynırdan yapılmış ofisi işaret ediyor. Muhtar yine öfkeleniyor, ‘bu dağların patronu bizim köylülerimiz’ diyor.Name:  -l-kara_patlang-_mevkii_mermer_oca-.jpg
Views: 2226
Size:  23.6 KB

Mermer ocağı

MEMLEKET SATILDI AMA KİME?

Ormanda işçiler dolaşıyor. Geçen yıl iki tanesi iş kazasında ölmüş. Sağda solda kesilmiş sedir ve ardıç kütükleri. Şantiyelerden birinin önüne kesilerek istiflenmiş yığınla ağaç. Uzaktan ardıç mı sedir mi seçilmiyor. Yetkililerin ‘bozuk orman’ dediği bölgede binlerce genç sedir ağacı yaşam savaşı veriyor. Yolun iki yanındaki ağaçlar bir karış toz içinde.

Çığlıkara ormanlarındaki ‘şoke edici’ görüntülerin etkisiyle Akçay kahvesine geliyoruz. Çaylarımızı içerken kahvedeki köylülerle taş ocakları ve gündem hakkında sohbet ediyoruz. 78 yaşındaki Rıfat Günel, ‘memleket satıldı ama kime satıldı biz de bilmiyoruz’ diyor. Sözü Baykal’ın ‘şoke eden görüntülerine’ getirip, ‘Baykal siyasete bu köyden başladı. Evinde herkesi tanırım. Yapmaz öyle şey, komplo kuruyorlar” diyor, Rıfat amca. Akçay kahvesindeki bir saatlik sohbetimiz sırasında 5-6 kamyon dolusu taş blok köyü toz içinde bırakarak uzaklaşıyor…
Name:  akayl-_r-fat_amca.jpg
Views: 2657
Size:  49.8 KB
Rıfat Amca

Çığlıkara’daki taş ocağı vahşetiyle ilgili bilgi almak için Elmalı Orman İşletme Müdürlüğü’ne ulaşıyoruz. İşletme Müdürü Salih Çoban’ın ofisinde şaşırtıcı bir tesadüfle Çinlilerle ortak olarak bölgede iki tane mermer ocağı işleten maden şirketlerinden birinin sahibiyle karşılaşıyoruz. Hem müdür Bey hem de şirket sahibi birkaç gün önce taş ocaklarıyla ilgili dilekçe veren köylülerin ‘bilgi kirliliği’ ile hareket ettiklerini savunuyorlar. Biz de her ikisine de teybimizi uzatıp doğruları anlatmalarını istiyoruz. Elmalı dönüşünde ülkenin ormancılık konusundaki önemli isimlerinden biri olan Doç. Dr. Yücel Çağlar’dan Çığlıkara ve madencilik uygulamaları hakkında kapsamlı bir değerlendirme alıyoruz. Yücel Çağlar, Türkiye’de madencilik adıyla yapılan felaketin boyutlarını bütün yönleriyle tane tane aktarıyor.

Doç. Dr. Yücel Çağlar: (Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği)

‘KAPİTALİZMİN YASAL DOĞA SÖMÜRÜSÜ’

Çığlıkara ormanlarında yürütülen madencilik, özel olarak de mermer madenciliği etkinlikleri ülkemizde de giderek ağırlaştırılarak yaygınlaştırılan doğa sömürüsünün hukuk dışı yollarla sürdürülmesinin en yakıcı, somut örneklerinden birisidir. “Orman” sayılan yerlerde yapılan ve/veya yapılacak olan madencilik etkinliklerinin sorgulanması gereken çeşitli düzlemleri bulunmaktadır. Bu etkinlikler ülkemizde de anayasal ve yasalara aykırı olarak yüksek ve çoğunlukla da onarılamayacak ekolojik ve dolayısıyla da toplumsal, ekonomik ve kültürel maliyetlere yol açabilecek bir düzen içinde yürütülmektedir. Bu nedenledir ki, madencilik etkinliklerini düzenleyen hukuksal düzenlemelerde hemen hemen yalnızca madencilik yatırımcılarının istekleri doğrultusunda değişiklikler sıkça yapılmaktadır. Bu nedenle, çoğu yüksek yargı tarafından iptal edilen ve/veya yürütülmesi durdurulmasına karşın önizin ve/veya kesin izin verilen madencilik etkinlikleri de sürdürülebilmektedir. Ülkemizde de en yıkıcı biçimde sürdürülebilen bu süreç, emeğin yanı sıra doğanın da olabildiğince çok sömürülmesine dayanan kapitalist “gelişmenin” önde gelen sermaye birikim alanlarından birisi olmuştur. Yol açtığı ve açabileceği onarılamayacak ekolojik yıkımlara karşın madencilik etkinliklerine ender yapısal özelliklere sahip “orman” sayılan alanlarda da izin verilmesinin öncelikle bu sürecin bir boyutu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, madencilik etkinliklerinin ülkemizdeki yürütülme düzeninin anayasal ve yasal düzenlemelere, ekolojik ve toplumsal gerekliliklere aykırı olarak yürütülmekte olduğu gerçeğinin görülmesi yöntemsel bir zorunluluktur.

ÇIĞLIKARA’DAKİ MADEN İZİNLERİ ANAYASAYA AYKIRI!

Anımsanacağı gibi, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun en son 2004 yılında çıkarılan 5177 Sayılı yasayla;

<<Madde 7- Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imar alanları ile mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirmesi, gayri sıhhî müesseseler ile ilgili hususlar dahil hangi esaslara göre yürütüleceği ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.>>

biçiminde düzenlenen 7. maddesinin 1. fıkrası 15 Ocak 2009 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal etmiştir. Danıştay 8. Dairesi de 24 Mayıs 2005 tarihli Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nin kimi maddelerinin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Siyasal iktidar da bu kez Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’ni 19 Ağustos 2009 tarihinde yeniden düzenlemiş; ancak, bu düzenleme de ilgili demokratik kitle örgütleri tarafından açılan dava sonucu 16 Kasım 2009 tarihinde Danıştay 8. Dairesi tarafından; “…yapılan değişikliğin yargı kararlarını bertaraf etme amacına yönelik olduğu …’’ gerekçesiyle yürütülmesi durdurulmuştur. Bu hukuksal gelişmeler üzerine Orman Genel Müdürlüğü de 23 Aralık 2009 tarihinde ilgili birimlerine gönderdiği yazılı emirle orman alanlarında yeni madencilik izinlerini durdurmuştur.

Bu hukuksal gelişmelerin de ortaya koyduğu gibi, Çığlıkara’daki doğal ve yaşlı toros sediri ve ardıç ormanlarındaki mermer madenciliği yapılması için verilen izinler ve bu izinlere dayanılarak yürütülen etkinlikler 1982 Anayasanın 44. 45, 56 ve 169. maddelerine, Türkiye’nin de taraf olduğu çok sayıda ülkelerarası sözleşmeye açıkça aykırıdır.

Öte yanda, yöre halkının söz konusu madencilik etkinlikleriyle ilgili olarak Kaymakamlık ve Orman İşletme Müdürlüğü’ne yaptıkları başvuruların hiçbir biçimde yanıtlanmamış olması da, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un 3, 5 ve 7. maddelerine açıkça aykırıdır.

ÇIĞLIKARA’NIN EKOSİSTEMİ TEHDİT ALTINDA!

Genel olarak Toroslar’da, özel olarak da Çığlıkara’daki madencilik etkinliklerinin olası çevresel etkileri çok boyutludur. Çığlıkara’daki madencilik etkinliklerinin yol açabileceği olumsuz etkiler, yalnızca doğal yaşlı toros sediri ağaçlarının kesilmesi ile sınırlı değildir. Bu etkinlikler, doğrudan ve dolaylı olarak;

* başta Toros sediri ve ardıçlar türleri olmak üzere son derece çeşitli ağaç, ağaççık ve otsu bitki türlerinin oluşturduğu orman ekosistemlerini, daha açık bir söyleyişle tek tek ağaç ve ağaççıkları değil orman ekosistemlerindeki her türlü canlı ve cansız doğal varlığı ve süreci; kısacası bir sistemi,
* kimileri Dünyada yalnızca Toroslar’da doğal olarak bulunabilen (endemik) yabanıl bitki ve hayvan türlerini,
* toprak ve özellikle de yeraltı su dengesini,
* yöre halkının ekonomik ve toplumsal olanaklarını, kültürel gelenekleri

olumsuz olarak etkilemektedir. Bu etkilerin çoğunluğu ancak uzun dönemde ortaya çıkabilecek ve bir kez ortaya çıktıktan sonra da kesinlikle geri dönüşü olamayacak niteliktedir.

Öte yandan, madencilik etkinliklerinin çevresel etkileri yalnızca madencilik etkinliklerin yapıldığı alandaki ekosistemlerle sınırlı değildir: Bu evresel gerçeklik, orman ekosistemleri ve Çığlıkara özelinde çok daha yakıcı biçimde ve düzeyde geçerlidir.

Bu nedenlerle, yörede etkinlikte bulunan madencilik şirketleri ile orman işletmesi yöneticilerinin söz konu çevresel etkileri

* yalnızca madencilik yapılan ocaklarla sınırlandırmaları,
* madencilik yapılan alandaki ve yakın çevresinde kesilen toros sediri ve ardıç ağaçlarının sayısına indirgemeleri,
* madencilik etkinlikleri bittikten sonra alanda iyileştirici çalışmaların yapılacağı öne sürmeleri

bilgi ve bilinç eksikliğinin ürünü değilse, en hafif deyimiyle aymazlıktır.

BU AYMAZLIK DURDURULMALI

Genel olarak Çığlıkara dolaylarında, özel olarak da Avşar, Zümrütova, Tekke ve Armutlu köyleri ile Kokarotluk, Patlangıç, Tuzburnu, Bayındıroluğu ve Göllüalan çevresinde yüzlerce yılda oluşmuş çeşitli toplumsal ve kültürel yapılar, gelenekler ve görenekler vardır. Yörede izin verilen madencilik etkinlikleri bu yapıların, gelenek ve göreneklerin zaman içinde kendi iç dinamikleriyle yaşayacakları değişme ve gelişmeler engellenmekte, en azından dışsal etkilere göre gerçekleşmektedir. Ocakların çevreleyen kısıtlamalar, gündeme gelen yeni üretim ilişkileri ve yöreye yabancı sayılabilecek değer yargıları bu süreci, ilerde toplumsal çatışmalara yol açabilecek biçimde biçimlendirebilecektir. Bu sürecin belirtileri şimdiden ortaya çıkmıştır.

Kısacası; Çığlıkara yöresindeki doğal yaşlı toros sediri ormanlarında yürütülen mermer madenciliği etkinliklerinin ekolojik, toplumsal ve kültürel etkileri, başta orman ekosistemleri olmak üzere doğal, toplumsal ve kültürel kamusal varsıllıklarımızı onarılamayacak biçimde ve düzeyde etkilemektedir. Buna karşılık, madencilik etkinliklerinin yalnızca yerli ve yabancı yalnızca şirketlerin kazançları ile sınırlı olan ekonomik getirileri öne çıkarılması, en azından Anayasanın 56. maddesine açıkça aykırı bir yaklaşımdır. Bu akıl almaz aymazlık, Çığlıkara’daki orman ekosistemlerinde de ve çevresinde de durdurulmalıdır.

İşte Çığlıkara’daki şoke edici görüntülerin taraflarının teybimize anlattıkları…

Kenan Savaş: (Elmalı’da mermer ocakları işleten Fortek Madencilik şirketinin sahibi)

Biz madenciler olarak işlerimiz daha rahat yürüsün diye muhtarlara belli tavizler veriyoruz. Yapmayacağımız sözler veriyoruz yani. Muhtar diyor ki ‘boya badana yaptır, okulun etrafını duvar yaptır, bahçesini beton yaptır…’ İşimiz bitene kadar ‘tamam muhtarım’ diyoruz. Bazen de yaptırıyoruz. Ben ruhsatımı alıyorum zaten ama muhtar beni köylüyle sıkıntıya sokmasın diye yapıyoruz. Köylü ‘bu dağ benim’ diyor. Kimsenin dağı yok kardeşim. Bu devletin dağı. Ben gidiyorum maden kurumundan ruhsatımı alıyorum, gerekli izinlerimi alıyorum. Muhtarla şununla bununla bir sorunum yok. Orman arazisiyse ben ormandan gerekli izinlerimi alıyorum, çalışmalarıma başlıyorum. Buna ne köylü müdahale edebilir ne de başka biri. Ben bunu Tokat’ta yaşadım. Muhtarın biri beni şikâyet etti ben de üstüne gittim. Köyün traktörüne kadar ihtiyati tedbir kararı koydurdum. Ondan sonra köylüler bana yalvarmaya başladılar. Dediler ki ‘bizi kurtar bu işten’. Benim köylüyle bir işim yok. Ama ‘benim dağımdan taş kesiyorsun, bana para ver’ diyorlar. Benim kimseye para vermek zorunda değilim kardeşim. Ben Orman’a gerekli ödemelerimi yapmışım, iznimi almışım. Kimse açıktan para istemiyor ama ‘şunu yap bunu yap’ gibi talepler oluyor. Köye on milyon harcadım deniyor mesela. Bu ne demek? Bana bunu niye diyor, ben vali, kaymakam değilim. Yerel yönetici değilim. Bana bunu söylemesinin amacı, bana bunu yap diyor.

Siz de yapıyor musunuz?

Mesela geçenlerde köyün camisine mermer lazımmış, yaptık. Bu sadece Çığlıkara için, Elmalı için, Afyon için geçerli değil, bütün Türkiye böyle. Şimdi bakıyoruz muhtarın biri ocak sahibiyle kanlı bıçaklı oluyor, bir gün sonra kol kola girmişler gidiyorlar. Hem beraber yemek yiyorlar, hem kafa çekiyorlar. Sarılıp öpüşüyorlar, koklaşıyorlar.. Üç yıldır bölgede mermer çıkartıyorum. Ağaç kesilmesine ben karşı değilim kardeşim. Ağaçlandırma bedeli veriliyor, rehabilitasyon parası ödeniyor, her şey yapılıyor. İkincisi orman 50 yılda, mermer 150 milyon yılda oluşuyor. Mermer de doğal bir kaynak. Çok büyük bir doğal kaynak.

Buradan çıkartılan taşlar hangi ülkelere ihraç ediliyor?

Çin, Singapur, Hindistan, Arjantin, Brezilya, ABD ve Kanada’ya ihraç ediliyor.

Çığlıkara bölgesinden çıkan taşların ekonomik değeri nedir?

Batı Ege Madencilik’in geçen yıl ki ihracatı 35 milyon dolar civarındaydı. Ben 35 milyon dolar ihracat yapan bir işadamını tepemde gezdiririm.

Bölgede Çinliler de var değil mi?

Evet. Ben getirdim. Çin’in en büyük beş firmasından birisi benim şuanda yüzde elli ortağım. Çinlilerle yüzde elli ortaklı yeni bir şirket kurduk. Üç ruhsatımızı bu şirketin üzerine devrettik ve 2012 yılına kadar 20 milyonluk yatırım taahhüdü verdik Hazine Müsteşarlığı’na. Dereköy bölgesinde, orman arazisi ama içinde orman yok. Türkiye’nin en büyük kaynağı bu sektör ama maalesef bunun önü her zaman tıkanıyor. Dünya rezervlerinin yüzde 40’ı Türkiye’de bulunuyor. Ama hala bunun farkında değiliz. Ne hükümetimiz farkında ne de siyasetçilerimiz. Çin bizim en büyük tedarikçimiz. 2020 yılına kadar Çin’in Türkiye’den alacağı mermerin tutarı seksen doksan milyar dolar olarak tahmin ediliyor.

Salih Çoban: (Elmalı Orman İşletme Müdürü- Orman Yüksek Mühendisi)

Köylüler geçtiğimiz günlerde kaymakamlığa ve size dilekçe verdiler, biz de bu gelişmeyi haberleştirdik. Bölgedeki son durum şu anda nedir?

Haberde bazı yanlış noktalar vardı. Taş çıkartılan alan Milli Park olan bölgede değil. Ayrıca anıt sedirler özel koruma altındadır ve buralarda maden ruhsatı verilmesi mümkün değil.

Biz köylülerin dilekçelerinde yer verdiği bilgileri aktardık. Bu, dört muhtarın ve iki yüz köylünün imzasını taşıyan bir belgedir ve haber değeri vardır…

Ruhsat verilen alanlar bozuk alanlardır. Yüzde otuz, yüzde altmış ve yüzde doksan oranında kapalı olan alanlarda ruhsat veriliyor. Bozuk sedir ve ardıç alanlarında veriliyor ruhsat. Diyelim ki yüz metrekarede iki üç sedir, 10-15 ardıç’ın olduğu alanlarda veriliyor. Yani öyle söz edildiği gibi katledilme filan değil. Ama ormanlarda şey olmasına ben de bir ormancı olarak karşıyım. Ama kanunun önüne de geçemem. Olay bu.

Çığlıkara’da ne kadar sedir kesildiğine dair bir veri var mı elinizde?

Yıllık iki-üç yüz metreküp civarında sedir kesiliyor. Sedir değil ardıç… Yaklaşık on yıldır 2 bin metreküp civarındadır. Zaten bunun yüz katı iki yüz katı ağaçlandırılıyor. O açıdan bir şey yok. O yaşa gelmesi biraz zor tabii. Elli yüz yıl beklemek gerekiyor. Biz de ormancı olarak o işe şeyiz. Taraf değiliz..

Köylülerin dilekçe girişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kanun köylü açısından çıkmadığı için, kanunu düzeltme yetkimiz de yok, kanunun çıkışında da yetkimiz yok. Yalnız şu var, vatandaşın kendi mülki sınırları içerisinde şirketlerin gelip taşı çıkarıp götürmesi köylünün içini acıtıyor. Bizim ne köylüye ne de oraya gelen şirkete bir şeyimiz yok. Şirket orada işini yapacak, köylü de şey yapacak. Şimdi köylü elli yıldır orada, adamın dağını bir şirket alıp götürüyor, adamın içini acıtıyor bu. Adamın çocukluğu orada geçmiş, bu tür sıkıntılar var. Ama köylülerin verdiği dilekçede bilgi kirliliği var. Orada verilen izinlerin hepsi 5177 Sayılı Kanuna göre verilmiş. Şu anda yeni ruhsat izni verilmiyor. Danıştay kararıyla durduruldu. Çığlıkara’da beş tane şirket çalışıyor şu anda. Ancak 30 tane ruhsat var bölgede. Çığlıkara’da yaklaşık yüz hektar alan tahsis edilmiş durumda. Ama bütün şirketler bir yıl boyunca toplam 10 hektar alanda çalışabiliyor. İkişer hektarı bitirirler, ardından ikişer daha alırlar.

Taş çıkartılan alanlarda rehabilitasyon çalışması yapan şirket var mı?

Uygulama şu anda yok ama olacak. Zaten bunun parası peşin alınıyor. Daha yeni ocaklar çünkü. Henüz çalışmasını bitiren ocak yok. Çalışma bitince yapılacak bu uygulama. Şirket 15 yıl falan çalışır, oradan ayrılır başka bir yere geçer, ancak o zaman düzeltmek zorunda. Biz de rehabilite edeceğiz.

Çığlıkara’daki toplam sedir sayısı hakkında bir rakam verebilir misiniz?

Çığlıkara olarak değil de bölgeyle ilgili verebilirim. Toplam yaklaşık 50 bin hektar sedir var bölgede. Bunun 20 bin hektarı verimli orman. 10 bin hektarlık da verimsiz alan var. Maden şirketleri bu 10 bin hektarlık verimsiz alanda çalışıyor. Çığlıkara’nın tabiatı koruma alanında çalışma yok yani. Sayı olarak da yaklaşık 30 milyon sedir olduğunu söyleyebiliriz. 20 bin hektarı 1500’le çarparsanız, 30 milyon eder. Bu bölge sedirin en güzel gelişim yaptığı alan. 125 ila 1750 metrelik yükseltideki en iyi yetime alanı burası. Örneğin Maraş bölgesinde 100 yaşındaki bir sedir 2 metreküp gelir, burada 3,5 metreküp gelir. Bu tür ilk kez Lübnan’da bulunduğu için literatüre ‘Lübnan Sediri’ olarak geçmiş. Ancak şimdi Toros Sediri olarak düzeltildi.

Fazlı Gürkan: (Armutlu köyü Muhtarı)

Yaklaşık beş yıldır bölgedeki taş ocaklarıyla mücadele ediyoruz. Ancak yalnız kalıyoruz. Avşar, Zümrütova, Tekke ve Armutlu köylerinde, Kokarotluk, Patlangıç, Tuzburnu, Bayındıroluğu ve Göllüalan gibi bölgelerde beş tane taş ocağı var. Geçtiğimiz ay Elmalı Kaymakamlığı’na ve Orman İşletme Müdürlüğü’ne dilekçe verdik ancak henüz bir yanıt almadık. Hala yeni ocaklar açılmak için müracaat ediyorlar. Hem de yerleşim birimleri içerisinde taş arıyorlar. Bu gördüğünüz ocaklar için en az 10 bin ster ağaç yok edildi.

Muhammed Aktaş: (Çiftçi)

Ben Avşar Köyündenim. Kamyonların buradan geçmesinden dolayı bahçelerimiz toz oluyor. Elmaların kızarmasında, büyümesinde meyvelere zarar veriyor. Ayrıca doğal güzelliği de bozuyor ocaklar. Ocaklar buradan gitse iyi olur. Birileri para kazanıyor biz zulüm çekiyoruz burada.

Rıfat Günel: (78 radyo tamircisi)

Ben Akçaylıyım. Bu ocaklar ormanın içinde çalışıyor. Memleket satıldı ama kime satıldı bilmiyoruz. Bizim gibi üreticiye de destek yok.

Ünsal Özçakır (Arkeolog):

Bu ormanların dünyada benzeri yok. Sedirin anavatanı burası. Eğer buradan bir nema elde edilecekse, öncelikle bu topraklara bin yıldır sahip çıkan bu insanların yararlanması gerekir bundan. Ancak temelde buna da karşıyız. Yani illa ki yapılacaksa bu bölgenin halkı yararlansın. Bugün ne sahillerde, ne de yaylalarda bu bölgenin halkı kalmadı. Yani bu halk keylüm yekun, yok! Bu bölgedeki katliam ilk kez olmuyor. Yıllar önce Lengüme ormanında da karaçam katliamı yaşandı. Özal döneminde 100 bin karaçam kesildi! Özal dönemindeki orman bakanı kimse o kestirdi. Ve muhammen bedel üzerinden verdiler bu ağaçları. Lengüme’deki karaçamlar Sibirya’dakilerden daha değerliydi. Kemer bölgesindeki tatil köylerinin inşaatlarında kullanıldı hepsi. Sonra Demirel ailesi de bu bölgenin ormanlarından yararlandı. Daha sonra Çiller döneminde de kesildi. Ama bu son saldırı çok büyük. Bir daha geri dönüşü yok bunun!

Yusuf Yavuz

Odatv.com
...

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2010, 00:02   #2
Ağaç Dostu
 
Yücel Özlem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 3,116
Galeri: 137
İşte o katliamın görüntüleri:Name:  kesilen_aalar_ormanda_saa_sola_b-krak-lm-.jpg
Views: 2110
Size:  63.1 KB

Name:  -l-kara_dakesilen_aalar.jpg
Views: 2394
Size:  61.7 KB

Name:  -l-kara_ormanlar-_madencilerin_ard-_katliam-.jpg
Views: 2206
Size:  71.2 KB

Name:  -l-karada_orman-n_kalbinde_dev_oyuklar_a-lm-.jpg
Views: 2154
Size:  50.9 KB

Name:  ite_bozuk_orman_denilen_alanlardan_biri.jpg
Views: 2368
Size:  58.6 KB
Bozuk orman denilen alan...

Yücel Özlem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-05-2010, 10:44   #3
Ağaç Dostu.
 
MSaygin's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-01-2006
Şehir: Adana
Mesajlar: 1,794
Galeri: 36
Çok teşekkürler, daha önce haberdar olduğum ama aklımdan çıkmış bir insandı, hatırlatmış oldunuz.Hakkında 2 kitap çıkmış, edinip daha fazla bilgi sahibi olmak istedim.

Bir facebook grubu ve Tayfun Talipoğlu'nun yaptığı röportajın filmi var;

http://www.facebook.com/video/video....id=15096444153

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Sonul Mesajı Göster
Eşekli Kütüphaneci

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İade Sandığı” yazar.
Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” de
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.
Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş.
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.

MSaygin Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-05-2010, 11:38   #4
Ağaç Dostu
 
ayazkentli's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,641
Galeri: 1
Sn. yücel özlem, yayınladığınız fotoğraf ve bilgiler için teşekürler. Durum gerçekten içler acısı.

Maalesef, şu anda ülkemizin bir çok yerinde, böyle güzel ve özel yerlerde katliamlar sürüyor. Uşak, kozak, kaz dağları aynı sorunları yaşıyor. Eskiden insanlarımız bu gibi olaylarda hemen kenetlenip, tepkilerini ortaya koyardı. Şimdi ise, bunlara tepki koyacak olan insanlarımızın, son 10 yılda ülkemiz üzerinden silindir gibi geçen -PASİFLEŞTİRME- politikaları nedeniyle, inanılmaz derece'de duyarsızlaştırıldını görüyoruz. Toplum mühendisleri, tepkisiz bir millet yarattılar.

Biz'de benzer katliamları şu anda kozak'ta yaşıyoruz. Doğa için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, olayın önemini anlatmak için yırtınıyoruz, ama ne yazık'ki insanlar, 3-5 kişi dışında, tepki dahi vermiyorlar.

Toplum tepki vermediği müddetçe, daha çok ormanlar yok olur.

ayazkentli Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-08-2010, 21:41   #5
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 07-08-2010
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 75
Galeri: 5
Arkadaşlar maden kanunu okursanız kesilen her ağaç yerine belli miktarlarda dikim işlemi yapıldığını görürsünüz.Ormanları yok edenler madenler değil ne yazık ki ormanlık bölgeye ev yapmaya çalışan zeki insanlarımız.Ülke ekonomisinde madenciliğin özellikle de mermer ve kil madenciliğinin rolü çok fazla.Ve bu madenler risk almayacak şirketler.Yani kestikleri ağaçların dikimlerini yapmayarak şirketlerini zor duruma sokmayacak kadar akıllıca işletiliyorlar.

Pera Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2011, 21:16   #6
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
ANTALYA'DA SEDİR AĞAÇLARI YERİNE MERMER OCAKLARI

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 07:57.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024