agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 04-12-2009, 10:45   #1
Ağaç Dostu
 
ayferaksit's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-03-2009
Şehir: malatya
Mesajlar: 298
Galeri: 15
Geçecek Nehir Olmayınca

Vic Finkelstein (New Internationalist 08.04.1992)
Çeviri: Çağrı Doğan

Shanti pencereden dışarıyı gözetliyor, evlerin çatılarını ve sokakları
döven yağmuru izliyordu. Huzurlu ve rahat bir şekilde sallanan
sandalyesine yerleşmiş,
binalar arasındaki yollardan akan sularda, yapraklar yarışır gibi
ilerlerken, rüzgarın yönettiği, yağmur damlaları orkestrasının
oluşturduğu müziği
büyülenmişçesine dinliyordu. Köyün kanalizasyon altyapısı olan, iyi
korunan bölgelerinin dışında kalan bölümlerini sel basmış olmalıydı.

Güçlü ve becerikli parmakları yapmakta olduğu kil saksı üzerinde
durmaksızın işliyordu. Shanti bir romantikti.

Evinin güvenli ortamında, çocukluğuna dair, onun ve ait olduğu grubun
tüm üyelerinin, sağlam vücutluların dünyasında yaşadığı zamanlara ait
başka bir rüzgarlı ve yağmurlu bir günü hatırladı.

Okula yine geç kalmıştı. Shanti küçük ve azimli bir çocuktu ve
dişlerini sıkarak topal bacağını sürüye sürüye çamurlu yolları aştı.
Ümitsiz bir yüz ifadesiyle,
her zaman geçtiği uzun köprüyü geçip güvenli bir yere ulaştı. Nehri
geçmek beklediğinden daha zor olmuştu. Yolculuğu tamamlayabileceğinden
emin değildi
ve yalnızlık hissiyle korkmuştu. Ama sonunda, çamur ve su içinde kalmış
olsa da okuluna ulaşabilmişti ve başarısından dolayı mutluydu. Öyleyse,
neden öğretmeni ona "aptal çocuk! yağmurlu günlerde evde kalmalısın. Topal
olduğunu unutup yapamayacağın işlere kalkışma." diye bağırmıştı? Bay
Pahad tarih öğretmeniydi ve o gün dersin konusu Güney Afrika'ydı. Irkçılık ve
ayrımcılık üzerine konuşurken daima kötü bir ruh hali içinde olurdu.
Şiddetli yağmur
onu daha da kötü etmişti. Şimdi, belki Shanti'yi eve o götürmek zorunda
kalacaktı. Bu esnada elbisesi çamurlanacak ve bu gece okuldaki sakat
çocuklarla ilgili çalışmalarından dolayı, vali tarafından onuruna verilecek
ziyafete öyle katılmak zorunda kalacaktı. Bay Pahad, Güney Afrika
haritasını açarken kendi kendine homurdanıyordu. "Güney Afrika" diyerek başladı dersine,"beyaz ve siyahlar için ayrı bölgelere bölünmüştü. Irkçı hükümet, bu yolla farklı sosyal kesimlerdeki bireylerin gereksinimlerinin daha iyi karşılanabileceğini iddia ediyordu." Ansızın, Bay Pahad'ın kafasında bir şimşek çaktı. Bütün sakatlar, çocuklar, yetişkinler, yaşlılar ayrı ayrı yerlere toplanırsane olurdu? Böylelikle, her şey onların özel gereksinimlerini
karşılayacak şekilde
tasarımlanabilirdi. Özel okullar, özel spor, özel iş yerleri ve özel
evler - herkesin bölgesinde her şey o bölgede yaşayanlara özel
olabilirdi. Özel
bir köy! Yağmurlu mevsimlerde ve hatta herhangi bir mevsimde, kimse
nehrin öte yanına geçmek zorunda kalmazdı.

O gün boyunca, uygun zaman buldukça, ziyafet için konuşmasını yazmaya
koyuluyordu. Eve dönerken Shanti'ye yardım etmesi gerektiğini
unuttuğunun farkına
varınca panikledi ancak bir hayli geç olmuştu. Yağmur, şiddetinden bir
şey kaybetmeden yağmaya devam ediyor ve Shanti gün bitmek üzereyken bir
kez daha
o çamurlu yolu geçemezdi. Herkes çoktan evine gitmişti ve Bay Pahad'ın
ümitsiz ve Shanti'nin merakla bakan gözleri bir noktada kesişti. Shanti
Bay Pahad'ın
aklından bir şeyler geçirdiğini tahmin ediyor ve kafasındaki her neyse
bunun kendisiyle ilgili olduğunu biliyordu ama acaba ne yapacaktı? Bay
Pahad'ın
yüz ifadesi yavaş yavaş değişti ve aklına başka bir fikir geldi.
Shanti'ye gülümseyerek onu kucağına aldı ve arabasına götürdü. Ziyafete
onu da götürecekti!
Shanti yemekteki konuklara gösterilecekti.

Çamurlu elbisesi ve dönmüş ayağıyla çok şirin ve utangaç görünüyordu.
Bay Pahad, onun nehri geçemediğini ve bütün sağlamlar tarafından
bağışta bulunulursa
nehrin öte yanına bir sakatlar köyü inşa edilebileceğini söyleyecekti.
Böylece, o bölgede bulunan tüm sakatlar bu köyde huzurlu bir yaşam
sürebilirlerdi.
"Bir ziyafete gidiyoruz" dedi yalnızca ve başka bir söz etmedi.

Shanti, arabanın arka koltuğunda oturmuş, kulaklarında arabanın yolda
biriken çamurun içinden geçerken çıkardığı ses, düşler içinde camdan
dışarıya bakıyordu.
"Önce Bay Pahad ona çamurlu yollardan geçip okula geldiği için
bağırmıştı. Şimdi ise, kıyametin ortasında birlikte bir ziyafete
gidiyorlardı. Kafası
karışmıştı. Sağlamlar, kötü hava şartlarında ve bozuk yollarda
kendilerine yardımcı olacak her türlü aleti geliştirmişken, en ufak
bir zor durumda sakatlara
neden "sakın evinizden çıkmayın" diyorlardı? Hafızasında, akşamın geri
kalanına ilişkin net olmayan şeyler vardı. Ama yemeği ve tertemiz
üniformalarıyla
servis yapan garsonları hatırlıyordu. Onun elbisesi dışında hiç bir
yerde çamurun zerresi yoktu. Ziyafete katılmadan önce lavaboyu
kullanmak istemişti
fakat Bay Pahad "hayır, hayır. Herkesin seni olduğun gibi görmesini
istiyorum." diyerek ona engel olmuştu. Çok utanmıştı - yemeğin topal
maskotu. Bay
Pahad konuşmasını yaptı, Shanti'yi topluluğun önüne çıkardı ve sakatlar
köyüyle ilgili önerisini açıkladı. Herkes mutlu görünüyor, alkışlıyor,
neşeyle
bağrışıyor, para toplamak, köyün nerede kurulacağını ve oraya
kimlerin gönderileceğinin nasıl değerlendirileceğini kararlaştırmak
üzere komiteler oluşturuluyordu.
Buranın yalnızca tekerlekli sandalye kullanan sakatlar için bir köy
olması üzerinde anlaşıldı. Bu başarılırsa, körler, sağırlar, öğrenme
engelliler için
de ayrı ayrı köyler inşa edilebilirdi.

Shanti o gece eve nasıl gittiğini anımsamıyordu. Onunla kimse
konuşmamıştı ama gözleri dolana kadar başı okşanmış ve öpülmüştü.
Ziyafet gecesinden hemen
sonra, bölge yoğun çalışmalara sahne oldu. Komite toplantıları,
gösteriler, konferanslar ve fon için düzenlenen görkemli etkinlikler...

Her yer, üzerinde Shanti'nin resmi bulunan bir posterle donatılmıştı.
Posterde "Shanti ve onun gibiler yardımlarınızı bekliyor. Sakatlar köyü
için cömertçe
verin." yazıyordu. Kimse Shanti ve arkadaşlarına gerçekten
istediklerinin bu olup olmadığını hiç sormamıştı. Ve köyün Bay Pahad
tarafından açılacağı
gün geldi çattı. Bayraklar ve flamalar dalgalanıyor ve herkes için
yeteri kadar yiyecek vardı. Sakatların hepsi gıcır gıcır tekerlekli
sandalyelerinde
oturmuşlar, sıra sıra dizilmiş olarak ünlü konuklara
tanıştırılıyorlardı. Konuşmalar yapıldı ve Bay Pahad'a, tekerlekli
sandalye bağımlıları için yaptığı
bu olağanüstü çalışma için, ödül üstüne ödül verildi. Sonra herkes
gitti ve sağlam bakıcılar kontrolü ele aldı. Günler birbirini
kovalarken, bakıcılar
köy sakinlerini her sabah yataklarından çıkarıp geceleri de yataklarına
götürme işini bir rutine bağlamışlardı. Gün içinde de mesleki terapi
uyguluyorlardı.

İlkin bütün köy sakinleri evlerinden uzaklaştırılmış olmalarından ve
sağlam bakıcılar tarafından yönetiliyor olmaktan nefret ediyorlardı.
Fakat zaman
geçtikçe erişilebilir bir çevrede kendileri gibi sakat olan kişilerle
bir arada olmanın kendileri hakkında yeni şeyler öğrenme olanağı
sunduğunu gördüler.
Bir arada olmak ve istedikleri zaman toplantılar gerçekleştirebilmek,
düşünce ve görüşlerini birbirleriyle paylaşabilmek anlamına geliyordu.
Shanti,
sağlamların dünyasında herhangi bir şeyi iyi yapamayınca, kendisine
bağırılıp çağırılan tek sakat olmadığını öğrendiği zaman duyduğu
rahatlık hissini
hatırlıyordu. Ve, sakatlar köyünün sakinleri şimdi "sağlamların
dünyası" diye andıkları nehrin öte yanında yapmaları engellenen her
şeyi, her şeyin tekerlekli
sandalye kullanıcılarına göre planlandığı bu erişilebilir köyde
yapabileceklerini keşfettiler.

Kendi alışverişlerini kendileri yapabiliyorlardı ve, şayet sağlam
bakıcılar razı olur da tezgâh boyları aşağı çekilirse, dükkânlarda
çalışıp müşterilere
hizmet edebileceklerinin farkına vardılar. Ancak Bay Pahad'a
danışıldıktan sonra, bu fikir bakıcılar tarafından reddedildi. Sonuçta,
sakatların bu köyde
toplanmasının nedeni, sağlamların yaptığı şeyleri onların yapamamasıydı!

Sakatların kendi başlarına ayakta durmalarını sağlayacak öneriler bir
bir reddediliyor, Sakinler ve bakıcılar arasındaki sorunlar gittikçe
büyüyordu.
Köy sakinleri kendi komitelerini oluşturdular ve bir devrimin
planlarını yapmaya başladılar.

Bazıları, eğer Bay Pahad'ın görüşleri değişirse, bunun kendi hayatları
üzerinde daha fazla söz sahibi olmalarını da beraberinde getireceğine
inanıyorlardı.
Bütün yapmaları gereken, ayrımcılığa maruz kaldıklarını ispatlamak ve
durumlarını iyi bir şekilde anlatmaktı. Bir kısmına göre ise, bunun
argümanlarının
gücü veya sunumla hiç bir ilgisi yoktu, sorun sağlamların sakatların
deneyimlerini anlayamamasıydı. Tartışma saatlerce devam etti. Sakinler,
planlarının
bakıcılar tarafından anlaşılabileceğinden korkuyorlardı. Ve Shanti
hayatında ilk kez bir topluluk karşısında konuştu. "Bay Pahad'ı
tanıyorum" dedi. "Sakatlara
yardımlarından dolayı bir sürü ödül almış bir adam. Öyleyse neden bizi
dinlemeye gerek duysun ki? Doğru bildiğimizi yapmalıyız. Bu yolla, hem
ödülleri
biz alırız hem de başkalarına ne istediğimizi bildiğimizi gösteririz."
Ve anlaştılar. Artık hakları için dilenmek yoktu.

Bir sonraki Pazartesi, tüm bakıcıların Bay Pahad'la gerçekleştirdikleri
her zamanki iş toplantısına katılmak üzere nehrin diğer tarafına
geçtikleri gün, sakat sakinler köyün bütün giriş çıkışlarına barikat
kurdular ve köye giden patika yolları çamur denizine dönüştürdüler.
Sakatlar köyünün
sakinleri kavgaya hazırlanırken, aralarındaki en ufak tefek yapılı olan Shanti bakıcıların dönüşünü görebileceği bir duvara yerleştirildi.

Shanti, "geliyorlar, geliyorlar." diye nasıl heyecanla bağırdığını
anımsıyordu. Oh ne muhteşem bir savaş! Oturduğu yerden her şeyi
görebiliyordu. Bakıcılar
önce afalladılar. Onların yardımı olmaksızın sakatların bir şeyler
yapabileceğini hiç mi hiç beklemiyorlardı. Sonra, ayakları su ve çamur
içinde kalınca
ve girişlerin kapalı olduğunu görünce sinirlendiler. İşlerini kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını görünce, "engellilerin" onların
yardımlarına
gereksinim duyduklarına daha fazla ikna oldular. Kapıyı kırıp içeriye
koşmaya başladılar. Ama kafalarındaki acıyla kendilerini yerde
buldular. Alçak
tavanlı geçit tekerlekli sandalye kullanıcılarının serbestçe hareketine
olanak tanıyordu ama, "yürüyenler" için oldukça alçaktı. Sonra,
köylülerden bir
kısmı, neye uğradıklarını şaşırmış bakıcıları tekerlekli
sandalyelerinin önüne tutturulmuş kepçelerle dışarı attılar. Bu kadarı
bakıcılara yetti ve kaçmaya
başladılar. O gün Shanti kendisi hakkında çok şey öğrenmişti. Shanti
kendisi ya da sakatlar hakkında neyin en iyisi olduğunun başkaları
tarafından belirlenmesini
asla istemiyordu.

Devrimden sonra yapacak çok iş vardı ve çok uzun olmayan bir süre
içinde köyün havası hızla değişti. Patika ve yolların yerine tekerlekli
sandalye yolları
inşa edildi. Kapı ve tavanların yüksekliği tekerlekli sandalye
kullanıcıları için daha uygun bir seviyeye getirildi. Alışveriş
merkezleri, okullar ve
işyerleri yine tekerlekli sandalyelilere uygun şekilde yeniden
tasarlandı. İnsanlar giyimde yeni tarzlar benimsedi ve ayakkabı
dükkanları ayakkabı yerine
tekerlekli sandalyeler için çeşit çeşit dış lastik satmaya başladı.
Zamanla belleklerdeki sağlam imajı yok oldu ve köylüler bir zamanlar
sakat olarak
görüldüklerini bile unuttular. Bu köyde herkes "normal"di.

Güçlü bir şimşek arkasından gelen gök gürültüsü Shanti'nin hayalleriyle
birlikte yapmakta olduğu saksıyı da yerle bir etti. Saksı tuzla buz
olmuştu. Şimşeğin
aniden oluşturduğu bir ışık huzmesinde Shanti, ana tekerlekli sandalye
yolu üzerinde cebelleşen sağlam birini gördü. Daha sonra, bir başkası,
bir başkası
daha. Sağlamlar sel olmuş, selden kaçıyorlardı. Nehir bir kez daha
taşmış ve sağlamların dünyasını sular altında bırakmıştı. Can havliyle
kendilerini
ilk buldukları evlere atmışlar ve kafalarını üst eşik ve tavanlara
çarpmışlardı. Ayakları tekerlekli sandalye yollarının raylarına
sıkışmıştı ve kalmak
için kendileri açısından erişilebilir bir yer bulamamışlardı. Köyün
doktorları sağlamlara pansuman yapıyor, çarpmadan kaynaklı yaralarını
sarıyordu.
Shanti de onlara yemek konusunda yardım ediyordu. Talihsiz insanlar.
Yemeklerini yerde yemek zorundaydılar. Çünkü köyde hiç masa yoktu.
Köylüler, uzun
zaman önce tekerlekli sandalyelerine üzerinde yemek yiyebilecekleri ve
çalışabilecekleri bir bölüm eklemişlerdi.

Sonraki birkaç ay boyunca, köylüler sağlamlarla uğraşmakla meşgul
oldular. Sağlamlar o kadar aciz durumdaydılar ki, yerleştirildikleri
eski toplum merkezinden
dışarı çıkamıyorlar, çıktıklarında da tekerlekli sandalye yollarının
raylarında ayaklarını incitiyorlardı. Bu sorunu aşmak için özel taşıma
diye bir
şey icat edildi ve tekerlekli sandalyelerin arkasına takılıp
sağlamların taşındığı bir servis arabası geliştirildi.

Onlara kim bakacaktı? Her şey tekerlekli sandalyelilere göre dizayn
edildiği için çalışamıyorlardı ve bir süre sonra tekerlekli
sandalyeliler için dikilmiş
elbiseler içinde sağlam kötürümler köşe başlarında oturup yiyecek ve
para için dilenmeye başladılar. Sağlamları yattıkları yerle, sepet
örmek gibi basit
işler yaptıkları ve mesleki terapi gördükleri merkez arasında taşımak
için düzenli seferler gerçekleştiriliyordu. Ve en kötüsü de,
sağlamların kafalarında
üst eşik ve tavanlara çarpma sonucunda oluşmuş çürüklerdi. Köy
doktorları buna 'cerebral indigene-yerel beyin travması-' teşhisi
koydular ve çare olarak
da ya sağlamların tekerlekli sandalye boyunu geçmeyecek bir yükseklikte
yürümelerini sağlayacak bir koşum takımı ya da alına takılacak bir
koruyucu bant
önerdiler.....

Shanti
sağlamların yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu fakat, bu köyde sakat
olsalar bile, sağlamlara
bakma fikrinde bir yanlışlık olduğunu hissediyordu.....

Büyük harflerle eski bir zarfın arkasına şunları karaladı:

'Sakatlık sahip olduğun bir şey değildir. Bir grup insanın dünyayı
yalnızca kendilerini düşünerek tasarımlamasıyla oluşan engellerden
dolayı düştüğün
durumdur. Sağlamların dünyasında basamaklar onlar için uygundur ama
tekerlekli sandalye kullanıcıları için engelleyicidir. Tekerlekli
sandalye kullananların
dünyasında da alçak üste eşik ve tavanlar onlar için uygundur ama
sağlamlar
açısından engeldir. Bir yana sağlamları öte yana da sakatları
yerleştirerek taşan nehir probleminden sakınmakla çözüme ulaşılamaz.
Bunun yerine, taşmayı
engelleyecek setler ve nehri geçmeyi sağlayacak köprüler inşa
edilmelidir. Böylelikle, sakatlar dahil bütün sosyal gruplar bir arada
olabilir ve herkes
içinde yaşadığı toplumun refahı için kendi katkısını sunabilir.
Bünyesinde farklı tecrübe ve düşünceleri barındıran, insani
farklılıkları yücelten güçlü
bir toplum.'

http://groups.google.com/group/engel...e9bb687b?hl=tr

ayferaksit Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 16:25.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024