21-03-2007, 12:55 | #1 |
agaclar.net
|
21 Mart Dünya Ormancılık Günü
21 Mart Dünya Ormancılık Günü, Kırsal Çevre Derneği Basın Açıklaması ORMANCILIĞIMIZ KURTARILMALIDIR ! Türkiye'de Anayasaya göre mülkiyeti devredilemeyen, devlet tarafından yönetilmesi ve işletilmesi gereken "orman" sayılan alanların genişliği 212 milyon dönümdür. Orman ekosistemlerinin gördüğü ekolojik işlevler ise pek çoktur. Buna karşılık, ülke yüzeyinin % 27'sini oluşturan bu alanlarda olup bitenler gerektiğince sorgulanmamaktadır. Oysa, 40 bin dolayında personelin işlendirildiği ormancılığımızda çalışmaların bilimsel ve teknik gereklere göre yapılması artık tümüyle rastlantılara kalmıştır. Bu durum, ormanlarımızın geleceğini tehlikeye atmasının yanı sıra kısıtlı kaynakların savurganlığına, orman rantının yerli ve yabancı sermayeye aktarılmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde ormanların kurtarılabilmesinin öncelikli koşulu ormancılığımızın kurtarılabilmesidir. Kuzey Yarımküre ülkelerinde "Dünya Ormancılık Günü" olarak değerlendirilen 21 Mart'ta, göstermelik törenlerin yerine bu koşulun yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek tartışmalar yapılmalıdır. Türkiye'de, "orman" sayılan alanların genişlediği ve 212 milyon dönüme ulaştığı öne sürülmektedir. Öte yandan, biyolojik çeşitlilik düzeyi son derece yüksek olan ormanlarımızda ekolojik denge her türlü dışsal etkiye karşı son derece duyarlıdır. Küresel ısınma sürecinin görece olarak en fazla etkileyeceği varlıklar arasında orman ekosistemleri de bulunmaktadır. Bu gerçeklikler ile ülkemizde "orman" sayılan alanların tümüne yakın bir kısmının devlet mülkiyetinde olması ve Anayasanın 169. maddesine göre de mülkiyetinin devredilememesi ve devletçe yönetilip işletilmesi zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda, ormancılığımızın taşıdığı yaşamsal önem daha kolay kavranabilir olmaktadır. Ne var ki, bu önemine karşın ormancılığımızda olup bitenler hemen hemen hiç tartışılmamaktadır: Bu bağlamda;
Bu nedenlerle, Dünya Ormancılık Günü'nde, ormanların önemiyle ilgili anlamsız açıklamaların yapıldığı toplantılarla, "hem suçlu hem de güçlü" konumundaki Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerinin TV kanallarındaki söylevlerini, göstermelik törenlerini anlamlı bulmuyor, ormancılığımızın kurtarılmasına katkıda bulunabilecek görüş ve önerilerin tartışılmasına fırsat verilmesini gerekli görüyor; kamu yararını gözeten kitle iletişim araçlarının, demokratik kitle örgütlerinin ve yurttaşlarımızın bu doğrultuda gereğini yapacaklarına inanıyoruz. AHMET DEMİRTAŞ BAŞKAN CAN ÇOKÇALIŞKAN II. BAŞKAN GÜRKAN ALPSOY SAYMAN www.kirsalcevre.org.tr |
21-03-2007, 14:18 | #2 |
melek
Giriş Tarihi: 20-03-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 97
|
söylenecek çok fazla bişey yok gibi. ben kendi adıma bir fidan dikmeye gideceğim bugün, bizim buradaki dağlarda kalan son ormanlık alana.orman yangını sonunda kalan küçük bir alan var. umarım biri çıkıpta sen kimin alanına fidan dikmeye çalışıyorsun demez. |
21-03-2007, 14:36 | #3 |
Ağaç Dostu
|
Basın açıklamasının bir çok yerinde doğru tespitler yapılmış. Ama, 1- Orman yangınlarının hızla artması ve söndürülmesinin büyük ölçüde şansa ve ekolojik koşullara bağlı olması, 2- Ormanların korunması çalışmalarının, ilgili örgütlenme tasfiye edilerek çevredeki donatımsız köy tüzel kişiliklerine devredilmesi, 3- Orman fidanlıklarını kapatma-satma girişimlerinin engellenmesi. görüşlerine katılmıyorum. 1- Orman yanıgınlarının artması Orman Bakanlığı'nın kusuru değildir. Bu konuda halkımızın daha hassas olması gerekli. Bakanlık üzerine düşen görevi yapıyor. Koruma, köylülerin eğitimi, çocuklara yönelik eğitimler v.b. Orman yangınlarının söndürülmesinin şansa ve ekolojik koşullara bağlı olduğunu söylemekse, yangın söndürmede çalışan insanların emeklerini görememek veya hiçe saymaktır. Yangın söndürme esnasında bu insanlar günlerce uykusuz kalmakta, bu uykusuz günleri de ormanda yangın söndürmeye uğraşmakla geçirmektedir. Bu yazıyı yazanların yangın söndürme çalışmalarına katılıp katılmadıklarını bilemiyorum. Fakat katılmış olsalardı bunları yazmazlardı. O insanların çilesini yazarlardı. 2- Orman Genel Müdürlüğü teşkilatındaki Toplu Koruma Ekipleri tasfiye edilmiyor. Sadece Orman koruma işlerine, ormanın gerçek sahibi olan orman köylerinin aktif olarak katılmasını ve az da olsa gelir sağlamasını sağlayarak ormanı benimsetmek amacıyla koruma işleri Köy Tüzel kişiliklerine devredilmektedir. 3- Ulaşım imkanlarının yetersiz olduğu yıllarda kurulan orman fidanlıklarının birçoğu artık verimli çalışamamaktadır. Kapatılmasına karar verilen fidanlıklar da bunlardır. Orman fidanlıkları Orman Bakanlığının fidan ihtiyacını karşılamak amacıyla kurulmuşlardır. Ağaçlandırma yapılacak yerlere fidanları uzun bir yolculukla getirirseniz bu fidanların (çıplak köklü) çoğunu kaybedesiniz. Çünkü üretim yastıklarından söküldükten kısa bir süre sonra dikilmek zorundadır. Günümüz ulaşım imkanlatıyla taşıma işi kısa sürede gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle de birbirine yakın iki fidanlıktan birisi kapatılmak zorundadır. İki fidanlığa da masraf yapmak yerine birine yapmak ve diğerindeki personeli birinde toplayarak kadrosunu güçlendirmek daha mantıklıdır. |
21-03-2008, 11:34 | #4 |
agaclar.net
|
Ağaçlandırma seferberliği yoksa bir aldatmaca mı? BUGÜN Dünya Ormancılık Günü. Dolayısıyla Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2 Aralık 2007 tarihinde başlattığı "Ağaçlandırma Seferberliği" konusunda yazmanın tam zamanı. Peşinen söyleyeyim ki, söz konusu 2008-2012’yi kapsayan 5 yıllık seferberliği sorgulayan pek çok kişi var. Bunlardan biri yıllar öncesinden tanıdığım emekli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürü İsmail Özkahraman. Özkahraman, Türkiye’de "Anı Ormanı" geleneği başlatmış kişidir. Ülkemizin "ağaçlandırılmasına" çok emek vermiş, bu işi en iyi bilen uzmanlardan biridir. Bu yüzden işaret ettiği noktalar çok ama çok önemli. Özkahraman, seferberliği tam 7 sayfalık yazısında eleştiriyor. Bakın ne diyor? "Kamuoyu yanıltılıyor. Zira seferberlikle ilgili ’Eylem Planı’ kitapçığının kapağında ’ağaçlandırma’ denirken içerdeki sayfalarda ’rehabilitasyon’ deniyor." "Ağaçlandırma" ve "rehabilitasyon" ayrı şeyler. "Rehabilitasyon" iyileştirme, ıslah anlamında. Ağaçlandırma kampanyası gösterişli bir şekilde başladığında biz ne duyduk? "Yeşil bir Türkiye için ağaçlandırma seferberliğine sen de katıl..." Seferberlik, 5 yılda 2 milyon 300 bin hektarlık bir alan için.Ama "Eylem Planı"nı nokta nokta incelemiş olan Özkahraman "1 milyon 683 bin hektarlık alanda ’rehabilitasyon’ öngörülüyor" diyor. Seferberliğin yüzde 70’i neredeyse "rehabilitasyon". Yani kamuoyuna söylenen ayrı, eylem planındaki ayrı. Bu bir. Vatandaşa "rehabilitasyon" yerine "ağaçlandırma" diyorsunuz. Artık bir "aldatmaca" mı, değil mi siz karar verin. Özkahraman’ın dikkat çektiği ikinci nokta şu: Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu kampanya başladığında ne demişti? "Dünyadaki en büyük ağaçlandırma seferberliğinin meşalesini yakıyoruz. Ağaçlandırmada 2007 yılında dünya üçüncüsü olduk. 2008’de birinci olacağız." Dünya birincisi olmak için elinizde fidan olması gerek değil mi? Oysa AKP iktidarı 2002 yılından bu yana fidanlık sayısını azaltmış. Özkahraman’a kulak verelim: "2002 öncesi 178 tane fidanlık vardı. Yıllık toplam üretim sayısı 1 milyar adet fidana ulaşmıştı. Şu anda 111 tane fidanlık var. Kapasiteleri yıllık 460 milyon fidan." Bu arada bir bilgi notu. Atatürk döneminde açılan, Türkiye’nin ilk fidanlığı "Söğütözü Fidanlığı" da kapatılanlar arasında. Fidanlıkları kapatan, kapasiteyi neredeyse yarı yarıya indiren bir hükümetin "ağaçlandırma seferberliği" biraz tuhaf kaçmıyor mu? Peki bu içi kof görülen bu ağaçlandırma seferberliği neden bu kadar büyütüldü? Özkahramana’a göre neden şu: Orman vasfını kaybetmiş "2B arazileri"nin satışıyla ilgili eli kulağında yasayı kamufle etmek. TEMA Vakfı ne diyor UZMANLARIN "içi boş" olarak tanımladıkları ağaçlandırma seferberliğine TEMA Vakfı ne diyor? Nasıl bir tutum izliyor? TEMA geçtiğimiz ay, aralarında orman fakültelerinden bilim adamlarının, uzmanların ve bürokratların katıldığı bir çalıştay düzenliyor. Yukarıda görüşlerine yer verdiğim İsmail Özkahraman da çalıştaya katılanlar arasında. TEMA bu çalıştay sonucunda ortaya çıkan görüş ve önerileri bir rapor halinde kamuoyuna sunmak hazırlığında. Elime ulaşan rapor taslağında Eylem Planı’yla içeriğin örtüşmediği vurgulanıyor örneğin. Ancak kanımca rapor hazırlamak yeterli değil. Ağaçlandırma ve erozyon konusunda en önemli STK olan TEMA’nın ağaçlandırma seferberliğini yakından izlemesi ve denetlemesi de gerek. TEMA’nın çalıştayına katılmış olan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi profesörlerinden Hüseyin Dirlik büyük oranda Özkahraman’ın görüşlerine katılıyor. Dün telefonda sohbet ettiğim Hüseyin Dirlik, "Eylem Planı"nı teknik olarak çok çok zayıf buluyor. Hatta "Ben öğrencilerimle 5 günde daha kapsamlı bir plan ortaya koyabilirdim" diyor. "Bu ülkede 1937 ile 2007 yılı arasında yapılan ağaçlandırma 2 milyon hektar. Şimdi önümüzdeki 4-5 yılda hemen hemen aynı ölçüde bir ağaçlandırmadan söz ediliyor. Nasıl olur?" diye soruyor. Profesör Hüseyin Dirlik de "2 B yasasına" karşı iktidarın yumuşak bir iklim yaratma çabasında olduğunu düşünüyor. Vatandaşların bağışlarıyla da yürütülen "Ağaçlandırma Seferberliği"ni yakından izlemek herkesin görevi. Gila BENMAYOR Hürriyet |
21-03-2008, 11:52 | #5 |
agaclar.net
|
AKP ORMANLARIMIZDAN NE İSTİYOR ? Ülke yüzeyinin % 26’sını “orman” sayılan alanlar oluşturuyor. Üstelik, bu alanın tümüne yakın bir kısmı devletin mülkiyetinde ve devlet orman işletmeleri tarafından yönetilmeye, korunmaya ve iyileştirilmeye çalışılıyor. Bu amaçlarla kullanılan kaynağın da neredeyse tümü ormanlardan sağlanan ürünlerin satışıyla beslenen döner sermaye bütçe düzeniyle karşılanabiliyor. “Orman” sayılan alanların içinde ve bitişiğinde yerleşik 7-8 milyon dolayında yurttaşımız yaşamlarını ancak çevresindeki ormanlardan çeşitli biçim ve düzeylerde yararlanarak sürdürebiliyor. Bu yurttaşlarımıza orman ürünü hasadında işçilik yaptıklarında çeşitli ayrıcalıklı haklar sağlanabiliyor; kalkındırılmalarına yönelik krediler verilebiliyor. Bunların yanı sıra; • “orman” sayılacak yerlerin sınırlarını belirleme çalışmalarının, sınırları belirlenebilen yerlerin de tescil işlemlerinin henüz bitirilmediği, • Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında ki koyların çoğunun “devlet ormanı” sayılan yerlerde bulunduğu, • Anayasanın 169 ve 170. maddelerine göre; “devlet ormanı” sayılan alanlarda çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere irtifak hakkı oluşturulabildiği, ek olarak; • i) “Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler” ile ii) “31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu...” yerlerin “orman” sayılmayabileceği, • “orman” sayılmayan yerlerin “orman içi köyler halkının yararlanmasına tahsis edebileceği, • yerli ve yabancı özel kişi ve kuruluşlara başta madencilik ve turizm olmak üzere çeşitli ormancılık dışı amaçlarla kullanılmaları için “orman” sayılan arazileri verilebileceği, • temel ormancılık çalışmalarının özelleştirilebilmesine yönelik çok sayıda hukuksal düzenlemenin bulunduğu göz önünde bulundurulursa çıkarcı siyasal iktidarın bu anayasal ve yasal “nimetlerden” istediği gibi yararlanmaya çalışacağı açıktır. 19410’lı yılların ikinci yarısından bu yanan gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarların bu doğrultuda çaba gösterdiği söylenebilir. Ancak, AKP, bu alanda da sınırları aşmış, önceki siyasal iktidarların yapamadıklarını yapmaya kalkışmış, istediklerini de büyük ölçüde gerçekleştirebilmiştir. AKP, bu yönelimini üç düzlemde yaşama geçirme çabası içinde olmuştur: AKP, özel kişi ve kuruluşların “devlet ormanı” sayılan arazileri ormancılık dışı amaçlarla kullanabilme olanaklarını genişletmiştir ! Ülkemizdeki her türlü kamusal varlığı görülmedik bir pervasızlıkla yerli ve yabancı sermayeye satma çabası içindeki siyasal iktidarın ormanlarımızdan önde gelen istediği “orman” sayılan arazilerdir. Oysa, bilindiği gibi, 1982 Anayasasında bile “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz” yaptırımına yer verilmiştir. Ancak, AKP’nin “orman” sayılan arazilere yönelik ilk girişimi, bu temel ilkeyi, aşma yönünde olmuştur. Anımsanacağı gibi, AKP, henüz iktidarının ilk aylarında “orman” sayılmayan yerleri herkese satabilmek, devlet orman işletmeciliği düzenini özelleştirmek amacıyla Anayasayı değiştirmeye kalkışmıştır. Ancak, kamuoyunun yoğun karşı çıkışı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın onay vermemesi nedeniyle bu girişiminde başarılı olamamıştır. Olamamıştır, ama, kamuoyunda “2B arazileri” olarak anılan bu yerleri satılmasını sürekli olarak gündemde tutmuş, dahası, hazırlattığı yeni anayasa taslağında bu doğrultudaki uygulamaların kapsamını daha da genişletecek yaptırımlara yer verdirmiştir. Öte yandan, AKP, anayasada yapamadığı değişikliği 6831 sayılı Orman Kanunu ile çeşitli yönetmelikleri yeniden düzenleyerek gerçekleştirebilmiştir: Sözgelimi;
Siyasal iktidarın ormanlara ilişkin bir başka isteği ise her türlü ormancılık çalışmasının özelleştirilmesidir. Oysa, yine bilindiği gibi, 1981 Anayasasının 169. maddesine göre “Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir”. Siyasal iktidar, bu yaptırımın da, deyiş yerindeyse, kağıt üzerinde kalmasına yol açan düzenleme ve uygulamaları sürdürmüştür. Sözgelimi;
AKP, “orman popülizmiyle” oyalanmıştır ! Orman ekosistemleri, ancak teknik gerekleri yerine getirilerek yönetildiğinde yenilenebilir doğal varlıklardır. Türkiye ormancılığı teknik gereklerin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek yüzelli yıllık bilgi ve deneyim birikime sahiptir. Öte yandan; kamuoyunun ormanlara ve daha az olmak üzere de ormancılık çalışmalarına yönelik duyarlılığı artmış, orman ürünleri yerine kullanılabilecek yeni ürünler geliştirilmiş ve “orman köylülerinin” çevrelerindeki ormanlara yönelik baskıları azalmıştır. Açıktır ki, bu gelişmelerin, ormancılık çalışmalarının tekniğine uygun olarak yapılması için bir fırsat olarak değerlendirilmesi beklenir. Ancak, uygulamalar sırasında ağırlık, bu gereğin yerine getirilmesinden çok kamuoyunu “orman popülizmiyle” oyalama çabalarına girilmiştir: Sözgelimi;
Hazırlattığı anayasa taslağında yer verilen yaptırımlara bakılırsa, AKP, bugüne değin yapageldiği düzenleme ve uygulamaları anayasal dayanaklara kavuşturmak, satılabilecek “devlet ormanı” sayılan alanları artırmak ve kolaylaştırmak, özelleştirmelerin kapsamını genişletmek istemektedir. Çünkü, Ergun ÖZBUDUN ve arkadaşları tarafından hazırlanıp kamuoyuna açıklanan Anayasa Taslağındaki yaptırımlar kesinlik kazandığında;
*** Sonuç olarak AKP döneminde “devlet ormanı” sayılan alanlar, madencilerin, turizmcilerin, vakıf üniversitecilerinin, organik tarımcıların, “off roadçıların”, “Formula 1”cilerin, “devlet ormanı” sayılan alanlarda aromatik bitkili, meyve ağaçlı özel orman kurmak isteyenlerin, orman ürünü tüccarlarının akıllarına geldiğince at koşturup cirit attıkları, deyiş yerindeyse “yol geçen hanına” dönüştürülmüştür. Öyle görülüyor ki 2003-2007, ormancılık tarihimize, “ormanlarda devlet mülkiyeti, yönetimi ve işletmeciliği” düzeninin yıkılmasına yönelik her türlü yola başvurulduğu ve bu doğrultuda göz ardı edilemeyecek başarıların (!) kazanıldığı bir dönem olarak geçecektir. AKP’nin ikinci kez hem de TBMM’de daha büyük bir milletvekili çoğunluğuyla hükümet olabilmesinde bu büyük başarısının da (!) payı olsa gerek. Oysa yapılması gereken başka çalışmalar da var ! Eğer ormanlar “kamusal doğal varlık”, dolayısıyla ormancılık çalışmaları da “kamusal hizmet” sayılacak olursa, AKP’nin istediklerinden çok daha farklı işler var yapılması gereken. Ancak, 1982 Anayasasında bile orman ekosistemlerine “kamusal doğal varlık”, ormancılık çalışmalarına da “kamusal hizmet” olarak yaklaşılmasına karşın bu gerçek, ne yazık ki gerektiğince kavranabilmiş değildir. Kavranabilmiş olsaydı eğer, AKP’den yapmaması gerekenlerin yanı sıra yapması gerekenler de istenebilirdi. İstenmemektedir. Oysa, gerçekten de, bugüne değin çoktan yapılmış olması gereken iş var ki ... Sözgelimi, AKP’den;
İyi ama, siyaset yapmak ne anlama gelmektedir ve siyaset yaptığını sanan siyasal partiler ve demokratik kitle örgütleri; ülkemizin geleceğinden yana içtenlikle kaygı duyan yurttaşlarımız, siyaseti nasıl toplumsallaştırabilecektir? Gerektiğince toplumsallaştıramadıklarında, sözgelimi, ormanlarımızın yanmaması, madencilik ve turizm yatırımlarına tahsis edilmemesi, “2B” vb uygulamalarla artık “orman” sayılmayan arazilerin işgalcilerine satılmaması vb istekler AKP’nin ne denli umurunda olacaktır? Doç. Dr. Yücel ÇAĞLAR Orman Mühendisi |
16-04-2008, 22:13 | #6 |
Ağaç Dostu
|
Malesef Ormanciliğimiz Kutlanacak Halde Değil
Merhaba, Ormancılığımızı kutlamak isterdim ama kutlanacak durumda değil.1936 dan beri de olmamış Ormanlarımız çoğalıyor denilmesine rağmen azaldığına eminim. Neden derseniz kendi haline bırakılan bir arazi 14 yılda sıfırdan orman görünümü kazanıyormuş.Bilgi Teknik Dergisinin saptadığı bir durum. Demek ki 14 yıl önce ülkeyi kendi haline bıraksaymışız bu gün birçok yerde ağaçlar yetişmiş olacaktı. Esasında çok doğru. Arazisi olanlar bileceklerdir. Birkaç yıl kendi haline bırakmaya gelmez her yanı çalılar sarar. Ormancılığımız ortada. Binlerce ipersonele ve katrilyonlarca ödeneğe rağmen kaynak israfından başka işe yaramıyor. İlerleme yok. 6831 sayılı Orman Kanunumuz yasaklar ile doludur. Ülkemizde verilebilecek tek idam cezası orman suçu ile ilgilidir. Buna rağmen Ormanlarımız çoğalamıyor. Her gelen hükümet yeni metodlar deniyor yeni kararlar alıyor ama yine de olmuyor. Bence çaresi basit. İnsanımızın, Ormana düşman değil de dost olduğunu varsayan kanunlar yapılmalı. Ama yapılan kanunlar muğlak ifadeler taşımamalı,gerçekten ne denilmek isteniyorsa o denilmeli ve anlatılmalı. Hukuk daireleri, illa ormanı haklı çıkaracağım diye kendini zorlayacak buluşlar yapmamalı. Adil olmalı. Ormanları bol ve sağlıklı olan ülkelere bakılıp onlar örnek alınmalı. Cezalar tabi olmalı. Ama dededen kalma tapulu arazisinde ağaç yetişti diye kimsenin toprağına el konulmamalı,hukuk zorlanmamalı. Dejenere edilmemeli. Haklı olan haklı,haksız olan haksız olmalı. Orman Müdürlüğünde veya Kadastroda yapılan hatanın bedeli vatandaşa ödettirilmemeli. Ormanı dost bilenlere kadife olan el, Ormanı tahrip edenin kafasına hızla inmeli. Kasıtlı orman suçu asla affedilmemeli ve hoşgörülmemeli. Orman çalışanları ve çalışmayanları aynı şekilde değerlendirilmemeli. Makamlar sırası gelenlere değil, hakedenlere verilmeli. Çözüm üretebilenler teşvik edilmeli pinekleyenler emekli edilmeli. Stratejiyi gençler belirlemeli. Ulu Önderimiz Atatürk gençliğe güvendiğine göre biz de güvenmeliyiz. Binlerce orman mühendisi boş dururken başka kurumlardan atananlar geri gönderilmeli. Yıllarca orman arazilerini kullanmış ve bina insa edilmelerine gözyumulmuş olan evlerin sahipleri sevindirilmemeli. Makul, adaletli bir 2B yasası çıkartılmalı. Orman talanına gerçekten kimin zamanında göz yumulduğu belirlenip gerekli cezalar verilmeli. Yapanın yaptığı yanına kar kalmamalı. Bir milat yapıp kalan ormanlarımızı koruyamaz ve 2B tartışmalarıyla vakit geçirmeye devam edersek, bu gidişle hiç ormanımız kalmayacak. En kötü şey belirsizliktir. Ve şu an belirsizlik hüküm sürmektedir. Özal nasıl kaçak marlboro satışını bir günde önleyebildiyse, Bu sene çıkacak orman yangınlarının da en azından yarısı atılacak cesur adımlar ile önlenebilir. Karar vermek değil denenmemişi yapıp doğru kararı vermek lazım. Yangınları söndürecek uçak almak yerine yangınların nedenlerini araştırıp, yangınların çıkmasını baştan önlemek lazım. Yangınların yarısı önlenirse geçici işçilere ayrılan para boşta gezen orman mühendislerinin isdihtamında kullanılabilecektir. Bize çözüm lazım, çözümsüzlük değil. Saygılar |
20-03-2009, 22:49 | #7 |
agaclar.net
|
21 Mart, “Dünya Ormancılık Günü”dür. En azından bu özel gün dolayısıyla ormancılığımızın temel sorunlarının tartışılması gerekir, beklenir. Ancak, bu gerek, bu beklenti ülkemizde yerine getirilmemekte; ormanlara yönelik güzellemelerle yetinilmektedir. Oysa, ülkemizde, ormancılık kesiminde de geri yaşamsal önemde dönüşümler gerçekleştirilmektedir. Ormancılık çalışmalarını kamusal hizmet olmaktan çıkaran bu dönüşümler ormanlarımızda onarılamayacak yıkımlara yol açabilecektir. Yurttaşlarımız bu gerçeği görmeli, durdurulmasına yönelik çok daha etkili çabalara girmelidir. Artık sorulması gerekmektedir: Ormancılığımız nereye gidiyor? Gerçekte sorunun yanıtı çok açık: Türkiye nereye götürülmeye çalışılıyorsa ormancılığımız da oraya gidiyor. Sözgelimi; Ormanlarımız ve ormancılığımız da özelleştiriliyor: Hem de Anayasaya ve yasalara karşı hile yollarıyla; Anayasamızın 169. maddesine göre mülkiyeti devredilmemesi gereken “devlet ormanı” sayılan araziler, başta turizm ve madencilik olmak üzere uzun süreli ya da süresiz olarak ormancılık dışı kullanımlara tahsis ediliyor, orman ürünü hasadı, planlama, orman yetiştirme gibi temel ormancılık çalışmaları ihalelerle özel girişimcilere yaptırılıyor, arazi rantları yüksek orman fidanlıkları ile her türlü tesis satılmaya çalışılıyor. Ormancılık çalışmaları “teknik orman yıkımına” yol açıyor: Sayıları dokuza çıkan orman fakültelerindeki öğretimin gereksinmeleri karşılama düzeyi hemen hemen hiçbir düzlemde sorgulanmıyor ve bu kurumlarda yetiştirilen orman mühendislerinin tümüne yakın bir kısmı işsiz kalırken temel ormancılık birimlerinde yeterli nitelik ve nicelikte teknik personel işlendirilmiyor. Öte yandan, tüm karar süreçleri ant-demokratik ormancılık örgütlenmesi kısıtlı kaynakların savurganlığına, onlarca yılın bilgi ve deneyim birikiminin gerektiğince kullanılabilmesini olanaksızlaştırıyor. Bu nedenlerle ormancılık tekniğinin gerekleri yeterince yerine getirilemiyor ve bu nedenle de biyolojik çeşitlilik düzeyi son derece yüksek olan ormanlarımızın yapısal özellikleri çoğu yörede olumsuz yönde değişiyor, dolayısıyla hem dışsal etkenlere karşı dirençleri hızla zayıflıyor hem de biyolojik olarak yoksullaşıyor. Ormanların korunabilmesi rastlantılara bırakılıyor: İlgili koruma örgütü ve personeli hızla tasfiye edilip bu işlev para karşılığında köy tüzel kişiliklerine devrediliyor ve bu nedenle de orman koruma çalışmalarında etkenlik düzeyi düşüyor, dolayısıyla, bir yandan yangın sayıları artarken bir yandan da yangın söndürme çalışmalarının maliyetleri yükseliyor; ağaç kesme, tarla açma, izinsiz hayvan otlatma vb sakıncalı eylemler önlenemiyor. Ormancı çalışanlar “tüketiliyor”: Ormancı çalışanların, deyiş yerindeyse analarından emdikleri sütü burunlarından getirebilecek işlendirme politikaları pervasızca sürdürülüyor, dolayısıyla, 40 bin dolayında kamu çalışanı yaratıcılıklarını ve özgüvenleri yitiriyor. Üretilen bilgiler “kağıt üzerinde bırakılıyor”: Bir yandan ormancılık araştırma kuruluşları işlevsizleştirilir ve güçsüzleştirilirken bir yandan da rastlantısal olarak gerçekleştirilebilen araştırmaların sonuçları ödeneksizlik nedeniyle yayımlanamıyor ve dağıtılamıyor, bir biçimde dağıtılabilenlerin de uygulanmasına yönelik süreçler işletilmiyor. Küresel ısınmanın yol açabileceği yıkımlar umursanmıyor: Küresel ısınmanın gündeme getireceği kuraklıklara, kuraklıkların yol açabileceği orman yangınlarına, böcek ve mantar zararlılarına karşı dirençli orman yapılarının oluşturulmasına yönelik önlemler alınamıyor. “Ormancı köylülerinin” anayasal hakları görmezden geliniyor: Köylü yurttaşlarımızın ağaç kesme ve tomruklama işlerinde insanlık dışı koşullarda çalıştırılmasına yönelik uygulamalar giderek daha da ağırlaştırılıyor. Yoksul orman köylülerinin çevrelerindeki ormanların işletilmesine yabancılaşmalarına yol açan uygulamalara yeni boyutlar kazandırılıyor; Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işlevinin gereklerine yerine getiremeyecek biçimde yönetilen Orman Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü’nün (ORKÖY) etkinlikleri ise ulufe dağıtmaktan öteye geçemiyor. Sayıları daha da artırılabilecek bu olumsuzluklara karşın siyasal iktidar, göz boyayıcı çabalarıyla kamuoyunu kolaylıkla aldatabiliyor. Çünkü, duyarlı yurttaşlarımızın da çoğunluğu ormancılığımızda olup bitenlerden çok yalnızca ormanlarımızın başına gelenlerle ilgilenebiliyor. Oysa, ormanlarımızın başına gelenler ormancılığımızın içinde bulunduğu durumun bir bakıma kaçınılmaz sonuçlarıdır. Artık herkesçe bilinen ekolojik işlevleri bir yana bırakılsa bile ormancılığımız, ülkemizin % 27’sini oluşturan ve tümüne yakın bir kısmı devletin mülkiyetinde olan bir 212 milyon dönüm alanın yönetilmesiyle ilgili kamusal bir etkinlik alanıdır. Bu nedenledir ki, 1982 Anayasasında da bu alanın mülkiyetinin devredilemeyeceği, devlet tarafından yönetilip işletileceği, kamu yararı dışında kullanımlara izin verilmeyeceği yaptırımlarına yer verilmiştir. Dolayısıyla, başta ormanlara yönelik duyarlılık içinde bulunanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızın ormancılığımızda olup bitenlerle, en azından ormanlarımızın başına gelenlerle ilgilendikleri denli ilgilenmeleri gerekmektedir. Ormancılık etkinliklerinin Türkiye koşullarında ekolojik işlevlerinin yanı sıra ekonomik, toplumsal ve dolayısıyla da siyasal boyutlarının da bulunması bu gereği pekiştirmektedir. Kamuoyuna duyururuz. KIRSAL ÇEVRE ve ORMANCILIK SORUNLARI ARAŞTIRMA DERNEĞİ YÖNETİM KURULU 2009 |
20-03-2009, 22:54 | #8 |
agaclar.net
|
KIRSAL ÇEVRE ve ORMANCILIK SORUNLARI ARAŞTIRMA DERNEĞİ The Research Association of Rural Environment and Forestry “DÜNYA ORMANCILIK GÜNÜ” ETKİNLİKLERİ 21 ve 27 Mart 2009 PROGRAM: 21 Mart 2009 Cumartesi 10:00 - 10:30 Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na Telgraf Çekimi (Yenişehir Postanesi) 11:00 – 12:00 Anıtkabir Ziyareti 27 Mart 2009 Cuma 19:00 - 21:00 Türkü Dinletisi TMMOB Mimarlar Odası, Konur Sokak No: 5 Kızılay İletişim Telefon/Faks: 0/312/425 94 14 e-posta: kirsalcevre@kirsalcevre.org.tr Bestekar Sokak, No:30/8, Kavaklıdere-ANKARA |
21-03-2009, 12:06 | #9 |
Moderatör
|
Bugün, Dünya Ormancılık Günü. Dilerim, içimizdeki bu doğa sevgisi, orman sevgisi hiç azalmadan hatta artarak devam eder. Bu sevgiyi, çocuklarımıza, torunlarımıza, bizden sonraki nesillere de aktarabilirsek ne mutlu bizlere. Dilerim, diğer dünya milletleri gibi, yurdumun insanları da ormanın, olmazsa olmazlığının farkına varırlar. Dilerim, üç tarafının denizlerle çevrili güzel ülkemin, hertarafı yemyeşil orman örtüsüne sahip olur. Dilerim, ormana sahip olmanın, ne büyük zenginlik olduğu, her Türk vatandaşının belleğine kazınır. Ormancılık günü kutlu olsun! |
23-03-2009, 12:15 | #11 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 16-03-2007
Şehir: Balıkesir-Manisa/Kula
Mesajlar: 950
|
Merhaba sayın Malina yazınızı bu önemli günde farkedemediğim için üzgünüm.Sevgili Güler hanımın ikazı için kendisine teşekkür ederim,geç de olsa Ormancılık Gününümüzü kutluyorum ve fedakar orman çalışanlarımızın biran önce üreticiliklerini yitirmeden mutlulukla görevlerinin devamını diliyorum.Ormanlarımız bizim nefes aldığımız ciğerlerimiz asla çeşitli bahanelerle özelleştirilemez kamunundur ve öyle kalmalıdır. |
23-03-2009, 12:20 | #12 |
Ağaç Dostu
|
İki gün gecikmeylede olsa, ben de tüm ormancılarımızın Ormancılık gününü kutluyorum, neticede etkinlik bir hafta sürüyor, ilk fırsatta çok yakınımda olan Mersin Orman Baş Müdürlüğünü ziyaret etmeyi düşünüyorum. Her yıl Mart ayında çam fidanları dağıtılıyor ve otobüsler dolusu fidan dikmeye gidiliyordu, organizasyonu Orman Baş Müdürlüğü yapıyordu, bu sene unuttuğum için kendimi ayıpladım. Hatırlatma için teşekkürler sevgili Güler. |
23-03-2009, 12:40 | #13 |
Ağaç Dostu
|
Gecikmeli de olsa, ormancılık çalışanlarının ve ormanlarımıza gönül verenlerin ormancılık gününü kutluyorum. Kaç kişi hatırlayabildik bu günü, Sayın Malina konuyu açmasaydı. İçinde bulunduğumuz şartlarda, ormanlarımızın ve ormancılığın daha fazla ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum. Seçim zamanı kimse sesini çıkarmıyor diye gözümüzün önünde, orman içindeki kaçak yapılar aldı başını gidiyor. Köy alanlarımızda bile artık ağaç kesilmezken, ormanlık alanlarda ateş yakılmazken, şehirlerdeki bilinçsizlik beni şaşırtıyor. Bakalım bu yaz hangi değerli orman arazilerinde yangın çıkacak? |
23-03-2009, 13:12 | #14 |
Ağaç Dostu
|
21 Mart - Dünya Ormancılık Günü Dünyanın en önemli yenilenebilir doğal kaynaklarından biri olan ormanlara gerekli önemin verilmediğini gören Avrupa Tarım Federasyonu (CEA); 21 Mart gününü Kuzey yarım küresinde ilkbaharın, Güney yarım küresinde de sonbaharın başlangıç günü olarak kabul etmiş ve Gıda Tarım Organizasyonu (FAO) kanalı ile bunun bütün dünya ülkelerine tavsiye edilmesini sağlamıştır. Birçok ülkede kutlanmakta olan Dünya Ormancılık Günü'nün başlıca amacı; Ormanların korunması, geliştirilmesi ve iyi bir şekilde işletilmesinin önemi ile çok yönlü faydaların, çeşitli yayın organları aracılığı ile halka duyurulması ve bu yöndeki ilgisinin arttırılması şeklinde özetlenebilir. Orman Haftası Orman Haftası, Dünya Ormancılık Günü olan 21 Mart tarihinde yapılacak tören ve kutlamalarla başlar. Bu hafta içerisinde yöresel mülki amirliklerce belirlenen bir gün ise "Ağaç Bayramı" olarak kutlanır... Ormancılık haftası ve Ağaç Bayramı ile ilgili faaliyetler bir yönetmelikle belirlenmiştir... Ek 1: 21 Mart - ORMAN HAFTASI VE AĞAÇ BAYRAMI YÖNETMELİĞİ |
24-06-2013, 18:36 | #15 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba, Ormancılığımız ile ilgili bütün görüşler bütün fikirler saygıdeğer. Hepsine de katılıyorum. Sorunları tek tek ele alıp süratle çözmek lazım. Sn. Malina'nın bütün endişelerine katılıyorum. Ormanlarımız düzenli bakımı yapılan yerler haline getirilmeli, Dış kaynaklı şirketlerin eline geçmelerine izin verilmemeli, Orman yangınları ile çağdaş yöntemler ile mücadele edilmeli. Ancak, bu işleri yaparken çok dikkatli de olunmalı diye düşünüyorum. Her kanun iyi niyetle çıkartılıyor. Sonra kanunun boşlukları uyanıklar tarafından doldurularak çıkar kapısı haline getiriliyor. önce bu önlenmeli diye düşünüyorum. En önemlisi de artık 70 yıldır bitirilememiş Orman kadastrosunun bitirilmesi lazım. Çünkü neresi orman ,neresi tarla hala belirsiz. Orman kadastrosu bitirildiğinde işin büyük bölümü hallolmuş olacaktır. Kimse Orman olan yer üzerinde hak iddia edemeyecektir. Siyasiler kendilerine yandaş toplamak için yerine getiremeyecekleri vaatleri ancak bu şekilde vazgeçeceklerdir. Diğer bir konu da tapulu arazilere yapılan saldırılardır. Tapuyu veren veya verilmesine sebep olan da orman şeflikleri ve müdürlükleridir. Daha sonra aynı şeflik veya müdürlük burası ormandı diye dava açabiliyor. Bunun önüne geçmeli. Tapulu yerler artık orman olmamalıdır. Eğer orman sa o zaman o yerin tarla olduğu hakkında kimin hangi evrakta imzası varsa hesabı sorulmalıdır. Ormanlarımız çok değerlidir. Onlara sahip çıkalım. Yabancı ülkelerde vatandaş mağdur edilmeden bu iş yapılabiliyor. Biz de yapabiliriz. Saygılar |
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|