agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 15-08-2006, 16:57   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Kıyamet Günü Kasası (dondurulmuş tohumlar)

BM MİLLETLER KIYAMET GÜNÜNE HAZIRLANIYOR
İnsanlığın geleceğini korumaya almaya hazırlanan BM, ''Kıyamet Günü Kasası'' inşa ediyor.

Nükleer savaş tehdidi, kuyruklu yıldız düşmesi olasılığı, terör saldırıları, küresel ısınma, eriyen buzullar ve giderek yükselen deniz seviyeleri... Tüm bu felaket seneryoları, Norveç'i insanlığın geleceğini korumaya alma fikrine itti. Kuzey Kutbuna yakın Spitsbergen Adası'nda bir dağın içine inşa edilen depoda dünyada varolan neredeyse tüm tarımsal ürünlerin tohum örneklerine ev sahipliği yapacak. Dev depo, Kuzey kutbunda donmuş toprak tabakasıyla kaplı bir dağın içine inşa ediliyor. Depo hava geçirmez iki kabinin ardında bir metre kalınlığında sertleştirilmiş betondan duvarlarla örülecek, patlamaya dayanıklı kapıları olacak.

100 ülke projeyi destekliyor
Grönland'ın doğusundaki Svalbard Adası'nda inşa edilen depoda dondurulacak tohumların, küresel bir felaket yaşanması durumunda, tahıl çeşitliliğini güvenceye alması umuluyor. Tohum bankası, Norveç'e ait olsa da 100'ü aşkın ülke projeyi destekliyor ve buraya tohumlarını göndermeye hazırlanıyor. Deponun temel atma törenine, Norveç'in yanı sıra, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve İzlanda'nın başbakanları da katıldı. Kuzey Kutbu'na yaklaşık bin kilometre mesafedeki Longyearbyen'deki deponun 2007 Eylül ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

"Kıyamet Günü Kasası"
Genetik çeşitlilik kaybının kültürel mirasın bir bölümünün kaybedilmesi anlamına geleceğini belirten Norveç yetkilileri, bu projede BM Gıda ve Tarım Örgütü ile birlikte çalışıyor. Depo, "Kıyamet Günü Kasası" olarak isimlendiriliyor. Gen bankalarının elektrik kesintisi, doğal felaketler, savaşlar ve para sıkıntısından olumsuz etkilenebileceğini hatırlatan Norveç Tarım ve Gıda Bakanı Terje Riis-Johansen, ''Norveç bu şekilde, bitkilerin çeşitliliğini garanti etmede küresel sisteme katkıda bulunacak. Yani Svalbard'da bir çeşit Nuh'un Gemisi yapılacak'' dedi. Tohumların eski 18 derecede tutulacağı, elektrik kesilse bile bu bölgede hava, yazın eksi 3-4 derece arasında seyrettiği için tohumların etkilenmesinin beklenmediği belirtildi.

Depo'nun bekçileri kutup ayıları
Dünyanın diğer noktalarında da son yıllarda 1.400'e yakın tohum bankası kuruldu. Bunların pek çoğu ülkedeki ürünlerin devamlılığının sağlanmasına yönelik, ulusal ölçekli projeler. Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg ise, kendi projelerinin hem ticari bir yönü bulunmadığını hem de benzerlerinin en büyük ve güvenlisi olduğunu vurguluyor. Buzulların içine inşa edilen beton tesis, çelik hava geçirmez kapıların gerisinde tohumları eksi 18 derecede saklayacak. Bu koşullarda tohumların yüzlerce yıl bozulmadan kalabileceği belirtiliyor. Norveçli yetkililer, güvenlik önlemleri veya soğutma sistemleri devre dışı kalsa bile, buzla kaplı dağın derinliklerindeki örneklerin bozulmayacağına güveniyorlar. Bilimadamları Kuzey Kutbu'ndaki deponun başında devamlı bir görevlinin beklemediğini Norveç'teki ıssız adada yaşayan kutup ayılarının doğal koruma sağlayacağını söylüyorlar.

Üç milyon tohum saklanacak
Bu koşullarda, tarım ürünlerinin salgın, nükleer savaş, doğa felaketleri veya iklim değişimi gibi bir durum sonrasında bile devamlılığının sağlanabileceği belirtiliyor. Tohum bankasının işletmesinde 2004 yılında kurulan Küresel Tahıl Çeşitliliği Fonu da rol alacak. Fon, kalkınmakta olan ülkelerin tohumlarını hazırlayıp Svalbard'e göndermesine katkıda bulunacak. Her ülkenin tohumları aynı banka kasalarında olduğu gibi, kendisine ait bir kasada ve ülkenin mülkiyetinde tutulacak. Tam olarak faaliyete geçtiğinde Svalbard'daki tesiste üç milyon tohum çeşidi bulunacağı tahmin ediliyor

Kaynak : Netpano.com 17 Haziran 2006


Düzenleyen Todor : 15-08-2006 saat 17:06 Neden: ekleme
Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-08-2006, 17:05   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
İngiltere, bitki örtüsünü bankada saklıyor

İngiltere'de kurulan bir tohum bankası, bir çevre felaketinde yok olabilecek bitkilerin tohumlarını saklıyor. Böylece bitkiler yok olsalar bile, ileride bu tohumlarla yeniden üretilebilecek.

İNGİLTERE'nin güneyindeki Wakehurst Place'te kurulan tohum bankası, binlerce çeşit tohumu, yüzyıllarca bozulmadan saklayacak. Böylece, ileride dünyada yaşanacak olası bir çevre felaketinden veya çeşitli olumsuzluklardan sonra, tüm bitki örtüsü yok olsa bile, bu bankada saklanan tohumlar insanlığın imdadına yetişecek.

130 milyon dolar harcanarak Royal Botanic Garden bünyesinde kurulan Kew Garden tohum bankasında, tüm dünyadan toplanan ve toplanması sürdürülen tohumlar, özenle temizlendikten, kurutulduktan ve ileride sürgün verip vermeyeceği test edildikten sonra, donduruluyor. Tohumlar, eksi 20 derecede cam kavanozlar içinde saklanıyor. Bu yöntemle saklanan tohumlar, yüzyıllar sonra bile kullanılabilecek durumda kalıyor.

32 TOHUM EKSİK
Tohum Bankası'nda, şu anda İngiltere'den, amatör botanikçilerin yardımıyla toplanan 1442 çeşit çiçekli bitki tohumu bulunuyor. Halen İngiltere'de bulunan 32 çeşit bitki tohumunun eksik olduğu belirtilirken, 2010 yılına kadar, tüm dünyadan 24 bin bitki tohumunun toplanarak depolanması planlanıyor. Kew Tohum Bankası, bu amaçla çok yakın bir gelecekte Afrika, Güney Amerika, Asya ve Kuzey Amerika'da tohum toplama operasyonu başlatacak.

‘‘Tohumların zamanda yolculuğu’’ adı verilen projenin koordinatörü Steve Alton, çalışmalarını anlatırken, ‘‘ülkenin araştırılmayan bir karış toprağı bile kalmadı. Büyük özveriyle çalışan amatör botanikçilere teşekkür borçluyuz’’ dedi. Alton, henüz bulunamayan 32 çeşit bitkinin en kıymetlisinin hayalet orkide olduğunu söyledi. Alton, bu bitkinin, ormanın karanlık köşelerinde toprak altında yetiştiğini, yaprağının olmadığını, çiçek verinceye kadar da görünmediğini, ülkenin üç bölgesinde yetiştiğinin bilindiğini ancak 1986 yılından bire de rastlanmadığını ifade etti.

Kaynak : hürrüyetim.com 12 Ocak 2000

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-12-2007, 22:51   #3
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Alıntı:
BM MİLLETLER KIYAMET GÜNÜNE HAZIRLANIYOR
İnsanlığın geleceğini korumaya almaya hazırlanan BM, ''Kıyamet Günü Kasası'' inşa ediyor.

üç milyon tohum çeşidi bulunacağı tahmin ediliyor
Sayın Todor,

Yazınızı okurken, korkuma engel olamadım. Sahiden bu tür önlemler almaya başladılarsa, Demek ki durum sandığımızdan ciddi boyutlara ulaşmış.

Peki Türkiye de bu tür önlem almayı düşünecek birileri var mı.? Yoksa sürünecek miyiz? Malum Türk'ün aklı geç gelir.

Basında, aşırı bir bilgi kirliliği de olduğundan neye inanacağımızı şaşırdık.
Belli firmalar, bazı ülkeleri seçerek hem orada deneyler yapıyormuş, hem de birkaç sene verimleri çok fazla olan, Bedava dağıttıkları tohumlar ile verimli toprakları şifrelemek suretiyle ,Birkaç yıl içinde verimsiz hale getirebiliyorlarmış.

Mesela bu gibi dedikoduların binde bir ihtimali bile korkunç. Kaldı ki bazı şüphelerim yok da değil. Nevşehirde başlayan Patates olayından sonra, Çanakkale de de bazı bölgelerde ilk başta aşırı ürün veren domates tohumu ekilen bölgelerde bizim meşhur pembe domatesimiz artık yetiştirilemiyor muş. Çok miş li, muş lu oldu ama bu bilgiler kahve dedikodularında köylü vatandaşlarımızdan duyduklarımız. Tohumların ilk başta bedava dağıtılması da düşündürücü.

Acaba, Planlı bir şekilde tarımımız çökertilmeye mi çalışılıyor.Yoksa bizim beceriksizliğimizden mi ? Şeker pancarları çürürken,şekeri ithal mısırdan üretmeye başladık.? Böyle tuhaf olayların sebebi nedir acaba ?

Aslında yakında Karadeniz de de Fındık ve Çayda da bazı olaylar meydana gelirse, birilerinin bizimle uğraştığını düşünmemiz için yeterli kanıt bulmuş oluruz.

Tarım ve Köyişleri bakanlığında bu tip olası olayları araştırıp,önleyecek bir bölüm var mı? eğer yoksa hemen kurulması gerekmez mi?

Bir de Anneannemizden, Dedemizden kalma ve sadece bize has cins ve tatların kaybolmaması için de bir çalışma lazım galiba. Mesela Amasya Elmasını koruma ve yaşatma gurubu gibi.

Selamlar.

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-12-2007, 01:01   #4
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
Oguz bey sagolun çok guzel yazmissiniz. Dediginiz gibi Tarim ve koy isleri bakanliginin bitki cesitliligini koruyacak bir bolumu veya calismasi varmi bilmiyorum.Eger bir tohum bankasi kurulacaksa bu isi devletin yapmasi lazim ancak her seyi devletten beklememek lazim !
Tohum sirketlerinin uyguladigi politika yuzunden bir cok sebze meyva tohumlari cesiti azalmaya basladi.Nesilden nesile elden ele gecen ve bu yolla guvenirliligini isbatlamis turler artik yok olabilir.Memleketimizdeki dogal tohum türlerinin biriktirildigi korundugu bir tohum bankasi gereklidir. Tohum koruma dernegi olusturalabilir . Yurt çapinda ozel cins tohumlarin envanteri yapilmali. Bu tohumlarin hem saklandigi hemde satildigi bir yapilanmaya ihtiyac var.
Marketlerde nereye gidersem gideyim hep ayni cesit tomates biber vesaire mesela tometesin binlerce cesiti olmasina ragmen markette sadece iki cesit tomates var tadi yok plastik gibi! Nerde o esikiden yedigimiz tomatasler diyemeden edemiyorum! simdi ne tad var ne vitamin .Çiftci tohumu alirken alacagi urunun çokluguna,raf omrune,gorunusune onem veriyor. Tohum sirketleride boyle tohum islah ediyorlar ayrica kendi "urunleri" olan tohumlarin satilmasini yayginlasmasini istiyorlar .

Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-12-2007, 06:39   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Bu ambar kıyamette açılacak



Norveç'in kuzeyinde yer alan Svalbard Adası'nda hummalı bir çalışma var. Dünyanın dört bir yanından getirilen milyonlarca tohum örneği dünyayı etkileyecek bir doğal afet ya da nükleer savaş sonrasında yeniden hayat bulmak için depolanıyor. Bu ambar ancak dünyanın yaşayacağı bir felaket sonrasında açılacak.

Ambardaki kanallar, tünel delme ve kaya patlatma teknikleriyle açılmış. Yarısı dışarda olan giriş tüneli 5 metre kalınlığında çelikle kaplı. 3 depo hücresinin her biri 100 metrelik koridorlarla bu giriş tüneline bağlanıyor.
Bu plan Norveç için değil, tüm dünyayı kurtarmak için! Kulağa tam bir bilim kurgu senaryosu gibi gelse de 'Kıyamet Ambarı' işte bu niyetle inşa ediliyor.

'Dünya yeniden yaratılabilir'

Kıyamet ambarının bulunduğu Longyearbyen Kasabası 1900 nüfuslu küçük bir yer... Norveç'in kuzeyinde buz denizinde bulunan Svalbard Adası Norveç Hükümeti ve Global Crop Diversity Trust'ın ortak çalışmaları olan Svalbard Global Seed Vault (Svalbard Küresel Tohum Ambarı) projesine ev sahipliği yapıyor.

Projenin amacıysa dünyanın yaşayabileceği herhangi bir felaket sonrasında uygarlığın yeniden 'yaratılmasını' sağlamak.

Zira Svalbard Ambarı'nın yalnızca küresel ısınma ya da meteor düşmesi gibi doğal afetlerle değil büyük savaşlar, hatta nükleer bombalar sonucu yok olan bir dünyayı yeniden yaratabilme amacıyla inşa edildiği iddiasındalar.

Tohumlar karakutular içinde raflarda istifleniyor. Ambar üç ayrı yeraltı hücresinden oluşuyor. Her birinin ayrı bir güç istasyonu ve klima sistemi bulunuyor. Permafrost duvarlar özel maddelerle sıvanıyor.

Dünyanın dört bir yanından tohum toplanıyor

Projenin basın danışmanı Jeff Haskins'in Yeni Aktüel'e anlattığına göre, bugünlerde tropik bölgelerden en kuzey enlemlere kadar, bulunabilecek tohumların hepsi büyük bir organizasyon eşliğinde Svalbard'a gönderiliyor.

Uluslararası Tarım Araştırmaları Enstitüsü tarafından organize edilen, yaklaşık yüz ülkedeki 'bitkisel gen bankaları'nda bulunan özgün tohum örnekleri şimdi burada toplanıyor.

Bu gen bankalarıysa Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) işbirliğiyle oluşturulan ve sayıları toplamda bin 400'ü bulan bir çeşit bilimsel tohum deposu zinciri.

Ana bankalar Çin, Rusya, Japonya, Hindistan, Kuzey Kore, Almanya, Kanada'da bulunuyor.
Girişin çatısı kutup ışıklarını yansıtacak şekilde tasarlanmış. Havaalanına bir kilometre uzaklıktaki ambar küresel iklim değişiklikleri hesaplanarak deniz seviyesinden 130 metre yükseğe konuşlandırılmış
Ve gemilerle ya da uçaklarla dünyanın dört köşesindeki bu bankalardan gelen tohumların son durağı buzdağına oyulan işte bu dev ambar. Proje çalışanları buraya 'Doomsday Vault' (Kıyamet Ambarı) diyor.

NUH'UN GEMİSİ GİBİ
Kutup buzulu ve donmuş toprak içine yapılan ambar 4,5 milyon tohum örneğini alabilecek kapasiteye sahip. Şimdiden kapasitenin bir bölümü doldurulmuş durumda.

Kapasite tamamen kullanıldığında ambarda akla gelebilecek her tür meyve, sebze ve tahıl tohumu bulunacak.

Yani burası aslında bir tür 'Nuh'un Gemisi'. Ama Nuh'un elindekinden biraz daha gelişmiş bir teknolojinin ürünü; ve biraz daha pahalı. 26 Şubat 2008'de tamamlanacak proje için harcanan para 9 milyon dolar. Ambar çalışanları günde 12 saatlik vardiyalarla iş görüyor.


29 Kasım 2007
Kaynak : Showhaber.com

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-12-2007, 06:55   #6
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Bu kadar acele edilmesinin ve bu kadar para harcanmasının bir sebebi olsa gerek. Akla şu soru geliyor.

Bizim bilmediğimiz neyi biliyorlar?

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-12-2007, 08:32   #7
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 04-12-2007
Şehir: Dersaadet
Mesajlar: 5
Gerçekten de çok ürkütücü bu hazırlıkların yapılmaya başlanmış olması, gerçi diğer yönden bakıldığında da çok iyi ama insanın tüyleri diken diken oluyor düşününce.

argantes Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-12-2007, 02:22   #8
Ağaç Dostu
 
menekşemehtap's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-10-2007
Şehir: tokat
Mesajlar: 178
Gece gece nerden okuduysam burayı pek de iyi olmadı. Onlar harıl harıl çalışsalarda ben kendi adıma bu konuda bilgisiz olmayı tercih ederdim. Zira kıyametten sonra dünyanın yeniden yaratılabileceği düşüncesi de bana hiiç inandırıcı gelmiyor.

menekşemehtap Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-12-2007, 07:49   #9
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi menekşemehtap Mesajı Göster
Gece Zira kıyametten sonra dünyanın yeniden yaratılabileceği düşüncesi de bana hiiç inandırıcı gelmiyor.
Benim anladığım kadarı ile burada amaç, şu an için üçüncü dünya savaşı söz konusu olmadığına göre bir doğal afetten sonra hayatta kalabilmeyi başarabilmiş bir kesime uygarlığı yeniden kurmak için bir şans tanımak. Water World, Mad Max **** diğer benzer filmlerde anlatılanlar gibi bir senaryo ön görüyorlar sanırım.

Hatta olay bizim sandığımızdan daha gerçek ki, Norveç'teki ambar için 9 milyon dolar harcıyorlar. İngiltere'deki ambar için verilen rakkam 130 milyon dolar. Demek ki çok daha büyük bir proje.
Ayrıca böyle aynı amaçlı iki büyük projenin eş zamanlı olarak dünyanın iki yerinde birden başlaması rastlantı değil gibi sanki. Bunların şans eseri aynı zamanda hayata geçirilmiş olması çok mantıklı değil. Bence riski dağıtmayı hedefliyorlar. Ambarın biri giderse biri kalsın diye.


Dünyada toplam 1400 depo olarak belirtilmiş. Bunlardan kaç tanesi ülkelerin yerel çeşitlerini korumaya yönelik, kaç tanesi tüm dünyadan örnekler toplayarak bir afet sonrasına hazırlanıyor? Bu 1400 depo nerelerde, anahtarı kimlerde.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-12-2007, 06:34   #10
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Todor Mesajı Göster
Bu kadar acele edilmesinin ve bu kadar para harcanmasının bir sebebi olsa gerek. Akla şu soru geliyor.

Bizim bilmediğimiz neyi biliyorlar?
ingilterede kendi projesini 2010 bitirmek istiyormus! yani kimilerine gore kiyamet yili olan 2012 den once! Tabiiki kiyametin tarihini kimse tam olarak bilemez yanliz idda edilen gezegen x veya Marduk dedikleri gunes sistemimize 3600 yilda bir gelen ve dunyada felaketlere yol acan bir gezegenin olabilecegidir! Evet boyle bir gezegen veya gok cismi varligi ve gecisi dunyada cok buyuk degisikler yapabilir! Hatta iklim degisiminin son yillarda artan deprem,sel,volkanik olaylarin sebebleri marduk gezegeni olabilir.
Boyle bankanin yapilmasi iyidir ancak BM tum insanlik icin yapiyor bizim yapmamiza gerek yok dusuncesi yanlitistir çunki BM ye asla guven olmaz aksini idda eden varsa beri gelsin!
Turkiyede hem kaybolmaya yuz tutan yoresel,ozel,cins tohumlarin yasatildigi hemde BM nin yaptigi gibi felaket donemleri icin gerekli olan tohumlarin korundugu bir bankaya ihtiyaç vardir.
Bu saklanan tohumlarin bozulmamasi icin belli aralikla degismesi yenilenmesi gerekmiyormu ?


Düzenleyen Mehmet Ali Aşık : 09-03-2008 saat 04:08 Neden: guncelleme
Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-12-2007, 07:05   #11
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
2inci mesajda belirtildiği üzere
Alıntı:
Tohumlar, eksi 20 derecede cam kavanozlar içinde saklanıyor. Bu yöntemle saklanan tohumlar, yüzyıllar sonra bile kullanılabilecek durumda kalıyor
Bugün bir boğa spermasını onlarca yıl canlılığını yitirmeden saklayabilecek teknolojiye sahibiz. Sıvı azot tanklarında -200 derece saklanan boğa sperması ile, ineğimi dünyanın öbür ucundaki bir boğadan dölletebiliyorum. İlgili link

Fakat, ister 3661 yılda bir (60lı sayı sisteminde 111 eder) dünyaya yakın geçen Marduk (Ni.Bu.Ru) olsun ister başka bir şey, bu ambarların gerekli durumda çok uzun zaman kendi elektriklerini üretmesi gerekir. Bu da öyle mazotla, kömürle olmaz. Bazılarına radyoaktif enerji kaynakları ekliyor olabilirler. Böyle ise 9 milyon dolar ile 130 milyon dolar arasındaki farkın nerden geldiği açıklık kazanabilir.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-01-2008, 01:34   #12
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
Biz gunes sistemimizdeki gezegenleri bile tam olarak bilemiyoruz.Bilim adamlari bu konularda tartisiyorlar kimi pulutoyu gezgenden saymazken kimi marduk'un haricinde gunes sisteminde baska gezegenler oldugunu idda ediyor.Kesin olan birsey varsa oda dunyanin yeni bir degisim surecine girdigi mevsimlerin,iklimlerin ,sistemlerin degistigidir.Bu degisim surecinde bir cok tür yok olma tehlikesiyle karsi karsiya . Dengelerin degismeside soz konusu .
Dunyanin yakinindan geçen bir gok cismi bizi etkileyebilir kimse bu ihtimali yok sayamaz.Uzayi inceleyen kuruluslarin en gelismisleri askeri ordularin bir uzantisidir su andaki kullandigimiz internet bile askeri amacla baslanmis bir sistemdir.Simdi marduk ve 2012 konusuna doneyim eger gokleri takip eden askeri kokenli bilim kuruluslari boyle bir felaketin yaklastigini bilseler acaba tum dunya ile bu bilgileri paylasirlarmiydi ? Bu soruya benim cevabim hayir olur! Kendileri için plan ve hazirlik yaparlardi zaten dunyayi kontrol altinda bulunduran "elit" dunya nufusunun buyuk oranda azaltilmasi dusuncesinde ,ozelliklede onlara gore asagilik olan bazi irklarin nerdeyse yok olmasini istiyorlar!
Bu kiyamet kasasi projesine "nuhun gemisi" benzetmesi bana Hz.Nuh ve tufani hatirlatti.Hatirlarsaniz Hz.Nuh kavmini dogru yola çagriyor ve tufani haber veriyordu fakat inanmayanlar iman etmek yerine yuksek bir yere çikarak kurtulacaklarini sandilar! Dunyada olacak bir felaketten bu kasanin etkilenmeyecegine kim garanti verebilir isterse yerin yedi kat dibinde olsun!

Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-01-2008, 08:14   #13
Ağaç Dostu
 
habibe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-02-2007
Şehir: kocaeli
Mesajlar: 1,653
Galeri: 33
Evet Mehmet Ali Aşık,
Aynen öyle isterse yerin yedi kat altında olsun kasa. Gölcük depreminde asırlık koskoca çınarlar kökleriyle beraber, sanki bir fide sökülmüş edası ile yerlerdeydi. Neyin ne olacağı bilinmez bu anlamda.
Ama şu da var ki; bildiklerini bilenlerin de bir çok şeyi bildirmedikleri kesin.

habibe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-01-2008, 10:11   #14
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Bizler yani bu gün yaşayan tüm canlılar bu dünyada misafiriz...
Milyonlarca yıl önce dinozorların olduğu gibi.
Küçük aklıma göre dünya döndükçe üzerinde yaşayan canlı türlerinin değişmesi olağan,
çooook uzun yıllar sonra yeryüzünde yaşayacak olan canlılar o kasayı bulunca ya bize gülüp geçerler ya da hayatlarını geliştirmek için yani yine dünyayı talan etmek için kasadan faydalanabilirler ama bu canlı insan mı olur, minsan mı olur? Bilemem!
Kim bilir?

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-01-2008, 23:48   #15
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Aşağıdaki linkte Norveçli bir siyasetçinin açıklaması var. Belirtilene göre kimliği doğrulanmış fakat kendi rızası olmadan bu isim açıklanmayacakmış.

http://projectcamelot.org/norway.html#1

Kısaca şundan bahsediyor;

Norveç hükümeti bir sürü sığınak yapıyormuş. Bunlardan biriside yukarıda bahsedilen tohumların saklanacağı yermiş. Bunların yapılmasındaki amaç Planet X olarak adlandırılan (Marduk veya Ni.Bi.Ru.) gök cisminin gelişi sırasında elit kesime (2.000.000) kişiye sığınak oluşturmak ve tehlike geçtikten sonra hayata yeniden başlıyabilmekmiş. Dünyadaki bütün hükümetler bu konuda bazı girişimlerde bulunmuş ve bu bilgiler halktan gizleniyormuş..

Burada kurtarılması amaçlananın sadece elit sınıf olduğundan duyduğu üzüntüyü dile getirmiş. Vs vs.

Çok uzun bir metin. Güvenilirliğide tartışılır.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-03-2008, 06:22   #16
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
‘Kıyamet günü’ için tohum deposu açıldı


Norveç’te milyonlarca tarım ürününü iklim değişikliği, savaşlar ve doğal felaketlerden korumak için Kuzey Kutbu civarında tohum deposu inşa edildi.

LONGYEARBYEN - Norveç’in Svalbard takımadasında donmuş bir dağın 130 metre altında inşa edilen tohum deposu, dünyanın çeşitli yerlerindeki yüzlerce tohum bankasına yedeklik yapacak.

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barrosu ve 2004 Nobel Barış Ödülü sahibi Kenyalı Wangari Maathai gibi konukların da katıldığı açılış töreninde konuşan Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg, “iklim değişikliği ve diğer güçlerin gezegenimizde yaşamı tehdit ettiğini” belirterek, Norveç’in böyle bir tesisin yapılmasında merkezi rol almasından gurur duyduğunu söyledi. Stoltenberg, tesisin sadece tohumları korumayacağını, insan uygurlığına katkıda bulunacağına da dikkati çekti.

Svalbard Küresel Tohum Deposu adı verilen tesisin, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilecek 4,5 milyon tohumu saklama ve insanın neden olduğu doğal felaketlerden koruma kapasitesine sahip olduğu belirtildi.



Depreme ve nükleer saldırılara da dayanıklı olan tesis, Kuzey Kutbuna 1000 kilometre mesafedeki Svalbard takımadasında inşa edildi. Bir yıldan kısa sürede bitirilen tesis için 9 milyon dolardan fazla para harcandı. Ülkeler hiçbir yükümlülüğe girmeden ve geri çekme haklarını saklı tutarak gönderdikleri tohumları tesiste depolayabilecek.



BM Gıda ve Tarım Örgütü ve Uluslararası Biyoçeşitlilik araştırma grubu tarafından oluşturulan Küresel Ürün Çeşitliliği Tröstü tarafından yaptırılan tesiste, hava sıcaklığının bazı tohumların 1000 yıl yaşayabildiği eksi 18 dereceye kadar düşürüleceği belirtildi.



Stoltenberg ve Maathai, açılışta 104 ülkeden getirilen pirinç tohumlarının bulunduğu ilk kutuyu tesise teslim etti.

Tohumlar, bazılarında 500’er örneğin bulunduğu gümüş kaplamalı kutularda paketlenecek, mavi ve turuncu renkli rafların bulunduğu odalarda saklanacak. Her odada 1,5 milyon tohum örneği bulunacak.


Tesisin inşaat müdürü Magnus Bredeli-Tveiten, deponun depreme ve nükleer saldırlara dayanıklı olduğunu söyleyerek, geçen hafta Svalbard civarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremde de bunun kanıtlandığını ifade etti.

Kaynak: NTVMSNBC


Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-04-2008, 12:03   #17
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Sömürü planlarının bir parçası mı?

Merhaba,

Yıllardır bizi daha çok verim alabileceğimiz lafları ile kandıran ve bizden daha geliştikleri çok açık olan bazı ülkeler, sonunda planlarının meyvelerini görmeye başladılar galiba.

Dünyada kendine yetebilen birkaç ülkeden biri olmamıza rağmen, artık ne tohumumuz ne de ekecek alanımız kaldı.

Esasında durum bu kadar kötü değil ama önlem alıp karşı stratejiler geliştiremezsek olacak olan galiba bu.

1985 te Anneannem öldüğünde tahta sandığından çıkan tülbentlere sarılı fasulyeye benzer tohumların ne anlama geldiğini anlayamamıştım. Şimdi biliyorum ve artık herbirimizin yediğimiz tatlı bir karpuzun veya üzümün çekirdeğini gazete üzerinde kurutup bir tülbente sararak güneş ışığı almayan bir yerde saklamamız gerektiğini biliyorum.

Aslında tohumculuk dediğimizde ve bu işi yapan dev gibi markalara ve dünya devlerinin ülkemizdeki uzantılarına bakınca zor ve yapılamayacak bir işmiş gibi zannediliyor. Aslında çok basit.

İsrailin bir çeşit kataloğu var ki inanmazsınız.Yine bu forumda rastlamıştım. Adamların verimli toprakları olmamasına rağmen bu kadar kapsamlı çalışmalar yapmalarının sebebinin , birgün bizim topraklarımızda birşeyler yetiştirmek istediklerinin göstergesi değil mi?

Yaz geliyor. Herkese yediği meyvenin çekirdeğini saklamayı teklif ediyorum.Bakalım balkondaki saksımızda meyve yetiştirmek çok mu zormuş ?

En azından belli tatlarımızı kaybetmememiz için birşeyler yapabiliriz. Unutmayın hiç de zor değil.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-04-2008, 20:41   #18
Ağaç Dostu
 
ilker_eroglu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-07-2007
Şehir: İstanbul-Hadımköy
Mesajlar: 1,284
Galeri: 4
Merhaba,

Bu konuda bir çok yerde yazıldı çizildi bilgiler verildi ben bugün arkdaşımla yapmış oldugum bir sohbette kıyamet günü kasasından bahsettik bana o kadar tohumu saklıyorlarda acaba bu kadar kimyasal katılan ve kötü duruma gelen bir toprakta bu tohular nasıl yeşerecek ?

Susuzluga dogru gidiyoruz nasıl suluyacagız diye düşünmeden edemiyorum toprak kötüleşirse bu kadar tohum saklamanın önemi azalacak gibi acaba birileri fark ettirmeden toprakmı saklıyor.

Düşününce bu ve bunun benzeri bir cok soru geliyor aklıma Allah sonumuzu hayır etsin.

Saygılarımla

ilker

ilker_eroglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-11-2009, 11:32   #19
Ağaç Dostu
 
ayferaksit's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-03-2009
Şehir: malatya
Mesajlar: 298
Galeri: 15
Gazeteci F. William Engdahl'den ürkütücü iddia

http://gidahareketi.org/Abd-li-Gazet...35-haberi.aspx

ÜRKÜTÜCÜ BAŞLIKLAR: "Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalma*sını engelleyen antikorları üretiyordu." - "picyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirildi" - "Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak ve istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak" - "Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler." - " CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı) "modern tarım ürünü" kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD'de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi."

ABD'li gazeteci Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak ve istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak. Dehşet verici söyleşi.

Alman asıllı Amerikalı araştırmacı gazeteci F. William Engdahl tarım sektörünü elinde tutan GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor. İddiaları son derece ürkütücü. Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak mı yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı? "Kıyamet tohum deposu" olarak da bilinen Svalbard hariç dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen "kıyamet"i kim koparacak? Engdahl sorularımızı yanıtladı.

Dergimizin 29 Kasım - 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında "Kıyamet Kapısı" başlığıyla kapak konusu olarak işlediğimiz ve 26 Şubat 2008'de tamamlanacağını duyurduğumuz "proje", tamamlandı. Norveç'in kuzeyindeki Spitsbergen adasında "Svalbard Küresel Tohum Deposu" adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete başladı. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey Kutbu'na 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna "kıyamet tohum deposu" da deniyor. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak.

Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl'ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri var.


Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen'in buzlaşmış kayalıklarının altında "dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme" planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlıyor. İlk baskısı 2007'de yapılan, Nisan 2009'da Türkçe'ye çevrilen "Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar" adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile "kıyamet muhafızları" dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu üzerindeki hedefleri hakkında konuştuk.

ABD'li Gazeteciden Dehşet Verici İddia! başlıklı mülakatı okumak için tıklayın

"Norveç 'Teki Tohum Deposu Dünyayı Ele Geçirme Planının Bir Parçası"

Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor. İddiaları son derece ürkütücü. Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak mı yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı? "Kıyamet tohum deposu" olarak da bilinen Svalbard hariç dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen "kıyamet"i kim koparacak? Engdahl sorularımızı yanıtladı.

Yeni Aktüel Dergisini 29 Kasım - 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında "Kıyamet Kapısı" başlığıyla kapak konusu olarak işlediğimiz ve 26 Şubat 2008'de tamamlanacağını duyurduğumuz "proje", tamamlandı. Norveç'in kuzeyindeki Spitsbergen adasında "Svalbard Küresel Tohum Deposu" adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete başladı. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey Kutbu'na 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna "kıyamet tohum deposu" da deniyor. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak.

Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl'ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri var.

Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen'in buzlaşmış kayalıklarının altında "dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme" planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlıyor. İlk baskısı 2007'de yapılan, Nisan 2009'da Türkçe'ye çevrilen "Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar" adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile "kıyamet muhafızları" dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu üzerindeki hedefleri hakkında konuştuk.

Kıyamet muhafızları
- Svalbard Küresel Tohum Deposu'nun finansörleri kimler?

Öncelikle, bu ambarın Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini söylemeliyim. Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma'da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret Catley-Carlson bulunuyor. 1998'e dek New York merkezli Nüfus Konseyi'nin de (Population Council) başkanıydı. Bu konsey John D. Rockefeller'ın nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952'de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey. Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation'a başkanlık eden Lewis Coleman da var. Coleman, ABD'nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation'ın da kurul başkanıydı

Örgütün finansörleri ise;

- Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika'daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft'un kurucusu Bill Gates!

- Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD'li DuPont / Pioneer Hi-Bred!

- Yine bir ABD'li GDO devi Monsanto!

- İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta!

- 1970'lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla "Yeşil Devrim" diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller!

- ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada'dan da devlet fonları aktarılıyor.

Yani özetle, GDO tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak tarlalardan orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklıyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde "zaten var olan" tohum depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard'a muhtaç kalınacaktır?
Ebu Garib tohumları nerede?
- Nükleer savaş, iklim değişimi veya meteor düşmesinin dışında bir felaketten mi söz ediyorsunuz?
Evet, planlı bir felaketten söz ediyorum. Bunu anlamak için yalnızca 2003 Amerikan bombardımanından sonraki Irak'a bakmak yeterli. Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir. Ebu Garib'de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard'da biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist eylemler ile yok etmek çok kolay olacak! Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler.

"Ari ırk yaratma projesi"
- Peki tekel olma arzusunun temelinde yatan tek sebep ekonomik mi?

Hayır. Bunu açıklamak için önce kıyamet muhafızlarının kimliklerinden ve geçmişte neler yaptıklarından biraz söz edelim. Rockefeller 1971'de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan CGIAR'ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı) "modern tarım ürünü" kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD'de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi. GDO'lu "Gen Devrimi"nin yaygınlaşması için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular. CGIAR, daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programı'nı ve Dünya Bankası'nı da işin içine dâhil etti.

"Rockefeller Hitler'in de finansörüydü"

Üstün ırk yaratma projesi tanı ola*rak nasıl bir şey?
Rockefeller Vakfının ve zengin finans kurumlarının 1920'lerden beri genetik olarak üstün ırk yaratmayı meşrulaş*tırmak için kullandıkları öjenik bilimi daha sonradan genetik mühendisliği olarak değiştirilmiştir. Hitler ve Nazi*ler buna ari üstün ırk diyorlardı. Hit*ler'in öjenik çalışmaları da bugün Sval*bard'a milyonlarca dolar akıtan Roc*kefeller Vakfı tarafından finanse edil*mişti. Rockefeller Vakfı, Third Re-Ich's Kaiser VViIhelm Instilutcs'nün ari ırk öjenik çalışmalarını finanse ediyor*du. 2. Dünya Savasında ABD resmi olarak savaşa Hitler Almanya'sının karsısında olarak girerken, Rockefel*ler Standard Oil Group, illegal olarak Alman Luftvvaffe ve VVehrmacht bir*liklerine petrol nakline devam etti. Bununla ilgili ABD Senato araştırma*sı da yapıldı.

Rockefeller Vakfı insanı "gen dizilim*lerine" indirgemeye çalışan sözde mo*leküle! biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan («elliklerini istenen şe*kilde değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Hit*ler'in Öjenikçi bilim adamları 2. Dünya Savasından sonra sessi/ce ABD'ye gö*türülmüş ve Çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusun* da ilk adımları atmışlardır.

Gıdalar ile negatif ojenik
Amaç tarım yani gıdalar üzerinden üstün ırk yaratmak mı?
Aslında daha da kötüsü. Rockefeller, Carnegie, Harriman ve diğer zengin elit aileler tarafından fonlanan öjenik (üstün ırk yaratma) lobisinin 1920'den beri biricik amacı "negatif öjenik"tir. "Negatif ojenik" istenmeyen soyların sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Aile Planlaması Enternasyonalin ku*rucusu, koyu öjenikçi ve Rockefeller ailesinin yakın dostu Margaret Sanger, 1939'da Harlem'de "Negro (Zenci) Projesi" adı altında bir proje başlattı. Bu projenin ne olduğunu bir arkadaşı*na yazdığı mektupta açıkça dile getiri*yordu: "Negro (Zenci) nüfusu ortadan kaldırmak istiyoruz".

20 yıllık kısırlaştırma projesi
Negatif öjenik bir kısırlaştırma pro*jesi mi?
Örnekler üzerinden gidelim. Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş*tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı. Epicyte, Svalbard'ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok il*ginçtir ki Epicyte, genetiği değiştiril*miş sperm öldürücülü mısırı ABD Ta*rım Bakanlığfndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti. Bir başka örnek; 1990'larda BM Dün*ya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler'de 15 ila 45 yaşları arasın*daki milyonlarca kadının tetanoza kar*şı aşılanması için bir kampanya başlat*tı. Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuç*ları ile, Dünya Sağlık örgütü'nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaş*taki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.

Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalma*sını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki Rocke*feller Vakfı, Rockefeller Nüfus Kon*seyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgü*tü (WHO) için tetanoz taşıyıcın bir kı*sırlaştırma aşısı üretmek için 1972'de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrı*ca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu'nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 mil*yon dolar bağış yapmıştı!

Hibrid tohumlarla tekel tuzağı
Rockefeller'in gelişmekte olan ülke*lerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışma*larına bu açıdan bakınca korkunç gö*rünüyor…

Rockefeller Vakfı 1946'da sadece adı yeşil olan "Yeşil Devrim"i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60'larda Rocke*feller'in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıs*lah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık so*rununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar sonra. Yeşil Devrim'in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri bir tanın ısı geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstri*si işinde yaptıkları gibi.

Nasıl tekelleştiler?
Yeşil Devrim gelişmekte olan piyasa*larda yeni hibrid tohumların üretilme*sine dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid to*hum patentlerinin DuPont / Pioneer Hi-Bred'in ve Monsanto'nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO'lu tohum darbesi için yolu açtı. Hibrid to*humlar ve bu tohumların ihtiyaç duy*duğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu gübreler Rocke*feller kontrolündeki büyük petrol şir*ketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaç*lan da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.

Yeşil devrim aslında bir "kimyasal darbeydi". Geliş*mekte olan ülkelerin yüksek miktarda*ki gübre ve ilaç girdisini finanse etme*leri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankasından kredi notu ala*rak ve ABD hükümetinin garantisi al*tındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borç*lar aldılar.

Sonuç?
Bankalara ve tefecilere borçlanan çift*çiler genellikle topraklarını kaybetti*ler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; fabrikaların ucuz işçi açığı da kapan*mış oldu.

Patentli biyolojik silah Peki ya bugün?
Bugün de Gates ve Rockefeller Afri*ka'da Yeşil Devrim adı altında bir pro jeye daha milyonlar yatırıyor. Amaç yi*ne GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması. Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.

Büyük bir tekelleşme tehdidiyle kar*şı karşıyayız...

Plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Washington'dan gelen emirler doğrultusunda Washington'un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum ver* meme olasılığı da var. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli to*humların üretimi korkunç bir biyolo*jik silah olarak da kullanılabilir. Ge*netik müdahalelerle öldürücü gıdala*ra çevrilebilirler. (Yeni Aktüel)

Katil tohumlar Irak sınırında

ABD, TBMM üyelerini ikna odasına mı aldı?

http://www.gidahareketi.org/Gazeteci...36-haberi.aspx

ayferaksit Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2009, 09:38   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
http://dogader.org/index.php/bilgile...a-kontrol-eder

Konu ile ilgili enteresan bilgiler içeriyor.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-03-2010, 23:01   #21
Ağaç Dostu
 
umıt79's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-10-2009
Şehir: Kırıkkale
Mesajlar: 644
Açıkcası bunları okuduktan sonra bir ülkenin mirasının ve değerlerinin sadece folklor ekipleriyle sınırlı olmadığını birkez daha düşündüm.Konuyla ilgili o uzun yazıları derleyip paylaşan tüm üyelere teşekkür ediyorum .Sayın Todor un verdiği link çalışmıyor bu sebeple bakamadım..

umıt79 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-03-2010, 00:17   #22
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Doğader sayfayı kaldımış veya taşımış, google önbellekten çıkardım.
http://209.85.229.132/search?q=cache...&ct=clnk&gl=tr
--------------------------------------------------------------------------


Kuzey Kutbu’nda "Kıyamet Tohum Deposu”
Bill Gates, Rockefeller ve GDO devleri bizim bilmediğimiz bir şeyler biliyorlar


F. William Engdahl
Tercüme:Levent Kartal
http://www.globalresearch.ca/index.p...xt=va&aid=7529, 4 Aralık, 2007

Microsoft’un kurucusu Bill Gates’i suçlayamayacağımız tek şey tembelliktir. Daha 14 yaşındayken program yapıyordu ve Harvard’da 20 yaşında öğrenciyken Microsoft’u kurdu.

1995’te Forbes dergisi onu hırsı nedeniyle kişisel bilgisayarlar için yazılımda tekele dönüşen Microsoft’ta en fazla paya sahip olan dünyanın en zengin adamı ilan etti.

2006’da onun durumunda birçok insan Pasifik’te bir adada hayatın tadını çıkarmayı düşünürdüyse de Bill Gates enerjisini Bill ve Melinda Gates Vakfına adamaya karar verdi. Vakıf 34.6 milyar dolar bütçesi olup vergiden muhaf olma konumu koruyabilmek için senede 1.5 Milyar dolar bağış yapmak zorunda olan dünyanın en büyük özel vakfıdır.

Gates’in arkadaşı ve iş ortağı olan Warren Buffet 2006’da Gates Vakfını 30 Milyar dolarlık hisseyle her yıl Birleşmiş Milletler Sağlık teşkilatının yıllık bütçesinden daha fazla para harcayan Buffet Berkshire Hathaway’a dahil etti.

Bill Gates eğer Gates Vakfı aracılığıyla bir projeye 30 milyon dolar harcıyorsa bu proje incelenmeye değerdir.


Şu anda dünyadaki hiçbir proje dünyanın en ücra köşesindeki Svalbarda’ki kuşku verici proje kadar ilginç olamaz. Bill Gates Kuzey Kutbuna 1.100 km uzaklıkta bulunan, Kuzey Kutbu Okyanusu yakınlarındaki Barents Denizide yer alan Svalbard tohum bankasına milyonlar yatırıyor.

Svalbard Norveç’in hak iddia ettiği ve 1925’te uluslar arası sözleşmeyle alınan çorak bir kaya parçasıdır. (bakınız Harita)
Name:  svalbard.gif
Views: 6964
Size:  35.4 KB

Tanrının unuttuğu bu adada bugün “kıyamet tohum bankası” olarak bilinen tohum bankasına Bill Gates on milyonlarca doları Rockefeller Vakfı, Monsanto, Syngenta Vakfı ve Norveç Hükümeti ve diğerleri ile birlikte yatırıyor. Svalbard takım adasının bir parçası olan Norveç Spitsbergen adasındaki projenin resmi adı Svalbard Küresel Tohum Deposudur.

Tohum bankası Spitsbergen adasında bulunan küçük bir kasaba olan Longyearbyen yakınlarındaki bir dağda kurulmaktadır. Verdikleri bilgiye göre banka çalışmaya hazırdır. Tohum bankası patlamaya dayanıklı çift kapılı harekete duyarlı algılayıcıları olan, hava geçirmez ve bir metre kalınlığında çelik destekli beton duvarlarla sahiptir. Norveç hükümetine göre banka tüm dünyadan üç milyon farklı tohum çeşidini barındıracak ve böylece çeşitlilik gelecek için korunacak. Tohumlar nemden korunmak için özel olarak ambalajlanacak. Bankada çalışan tam zamanlı personel olmayacak ancak depoya erişimin çok zor olması herhangi bir insan faaliyetinin gözlemlenmesini kolaylaştıracak.

Bir şey mi kaçırdık acaba? Yaptıkları basın açıklamasına göre amaç tohum çeşitliliğini gelecek için korumak. Banka’nın destekleyicisi olanlar tüm dünyadaki tohum bankalarında zaten korunan tohumların varlığını küresel olarak tehlikeye sokan acaba ne gibi bir tehlikeyi öngörüyorlar?





Ne zaman Bill Gates, Rockefeller Vakfı, Monsanto ve Syngenta ortak bir projede bir araya gelse Spitsbergen kayalarını biraz daha derinden deşmeye değer. Bunu yaparsak çok hayret verici sonuçlara ulaşırız.

İlk önemli nokta tohum deposunun destekçilerin kimler olduğu.

Norveçlilere Bill&Melinda Gates Vakfı; dünyanın en büyük patentli genetiği değiştirilmiş tohum ve ilgili tarım kimyasallarının sahibi
ABD tarım devleri Du Pont/Pioneer Hi-Bred; Syngenta Vakfı aracılığıyla İsviçre menşeli büyük GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi
Syngenta; “1970’den bu yana 100 milyon dolarla gen devrimini başlatan” özel bir grup
Rockefeller Vakfı; tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı desteklemek için oluşturulan Rockefeller Vakfına bağlı CGIAR küresel şebekesi.
CGIAR ve “Proje”

Yıkımın Tohumları kitabımda ayrıntılarıyla anlattığım gibi Rockefeller Vakfı, John D. Rockefeller III’ün Tarım Gelişim Konseyi ve Ford Vakfı, Filipinler Los Banos’da Uluslar arası Pirinç Araştırma Merkezini (IRRI) kurmak için güç birliği yaptılar. (1) 1971’de Rockefeller Vakfı’nın IRRI’sı, Meksika’daki Uluslar arası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi ile diğer iki Rockefeller ve Ford Vakfı ürünü uluslar arası araştırma merkezi olan tropik tarım için Nijerya’da IITA ve pirinç için Filipinler’de IRRI Uluslarası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Gurubu olan CGIAR’ı oluşturmak için birleştirildi.

CGIAR Rockefeller Vakfı’nın Bellagio, Italya’daki konferans merkezinde düzenlenen bir dizi konferanslarda oluşturuldu. Bellagio’daki konuşmalardaki önemli konuşmacılar Rockefeller Vakfı’ndan George Harar, Ford Vakfı’ndan Forrest Hill, Dünya Bankası’ndan Robert McNamara ile Rockefeller ailesinin uluslar arası çevre örgütçüsü 1972’de Stokholm’de BM Dünya Zirvesi’ni bir Rockefeller temsilcisi olarak düzenleyen Maurice Strong. Bu zirve vakfın onlarca yıldır süren planının, bilimi, öjeniğin (üstün ırk yaratma) hizmetine sunma hedefinin bir parçasıydı. Öjenik aslında üstün ırk yaratma düşüncesinin daha üstü kapaklı olan yeni bir formudur ve ‘Proje’ olarak anılır.

En fazla etkiyi sağlayabilmesi için CGIAR, BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programını ve Dünya Bankasını da işin içine dahil etti. Böylelikle ilk kurduğu vakıfların planlaması aracılığıyla Rockefeller Vakfı 1970’lerden itibaren küresel tarım politikalarını şekillendirebilecek konuma geldi. Ve başardı.

Rockefeller ve Ford Vakfı’nın büyük araştırma burslarıyla finanse edilen CGIAR Üçüncü Dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin modern tarım ürünü kavramlarında uzmanlaşmaları ve ülkelerine bunu geri götürmeleri ile yakından ilgilendi. Bu süreçte bu ülkelerde ABD tarım şirketlerinin desteklenmesi, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde GDO’lu ‘Gen Devriminin’, bilim ve serbest tarım piyasasının teşviki için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular.


Genetik olarak üstün ırk mühendisliği mi?
İşte burada Svalbard Tohum Bankası ilginçleşiyor. Hatta daha da önemli. ‘Proje’ Rockefeller Vakfı’nın ve zengin finans kurumlarının 1920’lerden beri genetik olarak Üstün Irk yaratmayı meşrulaştırmak için kullanan öjenik (daha sonradan genetik mühendisliği denen) projedir. Hitler ve Naziler buna Ari Üstün Irk demişlerdi.

Hitler’in öjeniği bugün yeryüzündeki tüm tohum çeşitlerinin örneklerini saklamak için bir kıyamet deposu kuran aynı Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmişti. İşte şimdi durum daha da ilginçleşiyor. Aynı Rockefeller Vakfı insan hayatını ‘gen dizilimlerine’ indirgemeye çalışan sözde moleküler biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan özelliklerini dilenilen şekilde değiştirmeyi ümit ediyorlardı. Savaştan sonra sessizce ABD’ye biyolojik öjenik çalışmalarını devam ettirmeleri için getirilen Hitler’in öjenikçi bilim adamları çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusunda temel adımları attılar ki Hitler’in bilim adamları Nazi Almanyası’na kadar açık bir şekilde Rockefeller Vakfı tarafından finanse edilmişti.(2)

Aynı Rockefeller Vakfı 1946’da Nelson Rockfeller ile Pioneer Tohum Şirketi kurucusu Henry Wallace’ın Meksika’ya yaptıkları bir geziden sonra sadece adı yeşil olan Yeşil Devrimi de başlatmıştı.

Yeşil Devrim Rockefeller’in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Rockefeller Vakfı agronomisti Norman Borlaug bu nedenle bir Nobel Ödülü aldı. Henry Kissinger’ın da 1973’de Nobel Barış ödülünü aldığını düşündüğümüz de bunun çok ta övünülecek bir şey olmadığını söyleyebiliriz.

Yıllar sonra, Yeşil Devrim’in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri küresel ölçekte bir tarım işi geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde yaptıkları gibi.


Henry Kissinger






Henry Kissinger’in 1970’de söylediği gibi ‘Eğer petrolü kontrol ederseniz ülkeyi kontrol edersiniz, eğer gıdayı kontrol derseniz nüfusu kontrol edersiniz.”





Tarım işi ve Rockefeller’in Yeşil Devrimi kol kola ilerledi. Her ikisi de Rockefeller Vakfı’nın bitki ve hayvanların genetik mühendisliği yoluyla geliştirilmesini de içeren büyük planının parçasıydılar.

John H. Davis 1950’lerin başlarında Başkan Dwight Eisenhower yönetiminde Tarım Bakanı yardımcısıydı. 1955’de Washington’dan ayrıldı ve o zamanlar tarım uzmanları için önemli bir yer olan Harvard İşletme Okuluna girdi. Belirgin bir stratejisi vardı. Davis 1956’da Harvard İş dergisinde yazdığı makalede “çiftlik sorununu sonsuza değin çözmenin ve işlevsiz hükümet programlarını engellemenin tek yolu tarımı şirketlere devretmektir” dedi. Çok az kişi ne düşündüğüne dair ipuçlarına sahip idiyse de o ne istediğini çok iyi biliyordu. Gıda zincirini geleneksel aile çiftçiliğinden alıp ulusötesi şirketlerin eline teslim ederek tarıma darbe yapmaktı amacı.(3)

Rockefeller Vakfı ve ABD tarım şirketlerini heyecanlarından şey Yeşil Devrim’in gelişmekte olan piyasalarda yeni hibrid tohumların üretilmesine dayanmasıydı. Hibrid tohumların en can alıcı özelliği üreme kapasitelerinin olmayışıydı. Hibrid tohumlar üreyemiyordu. Tohumları ebeveynlerininkine benzer ürünler veren ve açıktan polenlenen türlerin aksine hibrid bitki tohumlarından elde edilen hasatın verimi ilk jenerasyona göre çok düşüktü.

Hibritlerde bu azalan hasat verimi özelliği yüksek miktarda hasat alabilmek için çiftçilerin her sene tohum almasını gerektiriyordu. Dahası ikinci jenerasyondan alınan hasattaki verim düşüklüğü tohum ticaretinin tohum şirketleri dışında yapılmasını ve paylaşılmasını engelliyordu. Büyük küresel tohum şirketleri ebeveyn tohumlukların dışarıya sızmasına engel olabilirse hiçbir çiftçi ya da rakip hibridleri yetiştiremeyecekti.

Hibrid tohum patentlerinin DuPont’un Pioneer Hi-Bred ve Monsanto’nun Dekalb’ının başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO’lu tohum darbesi için yolu açtı.(4)

Aslında modern Amerikan tarım teknolojisi, kimyasal gübreler ve ticari hibrid tohumlar yerel ve özellikle de orta ölçekli ve daha kurumlaşmış olan çiftçileri başta ABD’dekiler olmak üzere tarım ve petro kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu on yıllardır dikkatlice planlanan bir sürecin ilk adımıydı.

Yeşil Devrim adı altında Tarım Şirketleri ABD’li ihracatçıların sınırlı giriş yapabildikleri ulusal pazarlara girme olanağı sağlıyordu. Bu eğilim daha sonradan “pazar merkezli tarım” olarak anılmandı. Aslında bunun gerçek adı ‘tarım şirketlerinin kontrolünde tarım’ idi.


Ford Vakfı

Yeşil Devrim aracılığıyla Rockefeller Vakfı ve daha sonra Ford Vakfı, ABD Uluslar arası Gelişme Ajansı ve CIA’nın dış siyaset hedeflerini şekillendirmek ve desteklemek için kol kola çalıştılar.

Yeşil devrimin en büyük etkilerinden birisi iş aramak için şehirlere göç eden köylünün kırsaldan göç etmesi ve kırsalı boşaltması idi. Bu bir tesadüf değildi. ABD’li küresel şirketlerin ucuz işçi havuzları yaratmak için yaptığı planın bir parçasıydı, ya da son yıllardaki adıyla ‘küreselleşmenin’.

Yeşil Devrim’in kendi kendine yaptığı teşvik sona erdiğinde sonuçlar söz verilenden oldukça farklıydı. Yeni kimyasal ilaçların gelişigüzel kullanımıyla ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getiren sorunlar baş gösterdi. Yeni hibrid tohumların mono kültür yetiştirilmesi toprağın ve hasatın verimini düşürdü. Halbuki ilk sonuçlar çok etkileyici idi: örneğin Meksika’da önce mısır sonra buğday’da iki ya da üç hasat birden alınmıştı. Bu durum kısa süre sonra değişti.

Yeşil Devrim’e genellikle büyük sulama projeleri eşlik ediyordu ki bu genellikle devasa barajların yapılması için Dünya Bankası fonlarını içeriyor, yerleşim birimleri ve büyük verimli tarım alanları sular altında kalıyordu. Ayrıca ‘süper buğday’ dekar başına ihtiyaç duyduğu büyük oranda gübre miktarıyla toprağı nitrat ve petrole boğuyordu. Bu gübrelerse hepsi kardeş olan Rockefeller kontrolündeki büyük petrol şirketlerinin ürünüydü.

Yüksek miktarlarda kullanılan ot ve böcek ilaçları petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu. Yeşil devrim aslında bir “kimyasal darbeydi”. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek miktardaki gübre ve ilaç girdisini finanse etmeleri mümkün değildi.

Bu nedenle Dünya Bankası’ndan kredi notu alarak ve ABD hükümetinin garantisi altındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borçlar aldılar.

Birçok gelişmekte olan ülkede uygulanan bu krediler daha çok büyük toprak sahiplerine gitti. Küçük çiftçilerde durum farklı işliyordu. Küçük ölçekli çiftçi ilaç ve gübre alamadığı için borçlanmak zorunda kalıyordu.

Başlangıçta çeşitli hükümetler çiftçiye tohum ve gübre alabilmesi için kredi sağlamaya çalıştı. Bu programa katılamayan çiftçiler tefecilerden borç aldı. Ancak resmi olmayan yüksek faiz oranları nedeniyle birçok küçük ölçekli çiftçi ilk baştaki yüksek hasat veriminden bile bir fayda sağlayamadı. Hasattan sonra ürünlerinin tamamını borç ve faizi geri ödemek için satmak zorunda kaldılar. Para tüccarlarına ve tefecilere bağımlı hale geldiler ve genellikle topraklarını kaybettiler. Hükümetin verdiği düşük faizli krediler bile bu durumu düzeltemedi ve çiftçi kendini bile doyuramaz hale geldi.(5)

On yıllardan beridir Yeşil Devirimi destekleyen, içinde Rockefeller Vakfı’nın da bulunduğu çıkar çevreleri, Rockefeller Vakfı’nın başkanı Gordon Conway’in birkaç yıl önce belirttiği ‘Gen Devrimi’ni, yani GDO patentli tohumların da dahil olduğu endüstriyel tarım girdilerinin yayılmasını, teşvik etmek için çalıştılar.



Gates, Rockefeller ve Afrika’da Yeşil Devrim

1950’lerin Rockefeller Vakfı, Yeşil Devrimi akılda tutulmak kaydıyla aynı Rockefeller Vakfı ile Gates Vakfı’nın şu anda milyonlarca doları olası bir kıyamet senaryosuna karşı tüm tohumları saklamak için yatırım yapıyor olması oldukça şüphe uyandırıyor. Aynı kişiler Afrika’da Yeşil Devrim adı altında bir projeye daha milyonlarca dolar yatırıyorlar.

AGRA denilen bu proje Yeşil Devirim’i başlatan aynı Rockefeller Vakfı projesidir. AGRA yönetim kurulunda kimlerin olduğuna bakmak bunu teyit etmeye yeterlidir.

BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan da bu kuruldadır. 2007’de Güney Afrika Cape Town’da düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunda yaptığı kabul konuşmasında şunları söylemiştir: “Rockefeller Vakfı, Bill&Melinda Gates Vakfı ve Afrika kampanyamızı destekleyen diğer herkesin bu davetini şükranla kabul ediyorum”

AGRA Yönetim kurulunda Rockefeller Vakfı temsilcilerinden Güney Afrikalı Strive Masiyiwa da bulunmaktadır. Bill & Melinda Gates vakfından Sylvia M. Mathews; Dünya Bankası Yönetim Kurulu eski (2002-2006) Başkanı Mamphela Ramphele; Gates Vakfı’ndan Rajiv J. Shah; Rockefeller Vakfından Nadya K. Shmavonian; Gates Vakfı’ndan Roy Steiner; AGRA, ek bir kurul olarak Rockefeller Vakfı İdari Yöneticisi Gary Toenniessen ile Rockefeller Vakfı Başkan Yardımcısı Akinwumi Adesina’yı da içermektedir.

Listeyi tamamlamak için AGRA programlarına şu isimleri ekleyebiliriz: Rockefeller Vakfı’ndan İdari Yönetici Peter Matlon; Afrika tohum sistemleri başkanı ve Rockefeller Vakfı Yönetici Yardımcısı Joseph De Vries. Öyle görülüyor ki daha önce Hindistan ve Meksika’da başarısızlığa uğrayan Yeşil Devrim’de olduğu gibi Afrika’daki Yeşil Devrim de Rockefeller Vakfı’nın öncelikleri arasında yer almaktadır.


BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan

Bugün dikkat çekmeseler de Monsanto ve diğer GDO şirketlerinin Kofi Annan’ı patentli genetiği değiştirilmiş tohumları maskelemek için kullanılan aldatıcı biyo-teknoloji kelimesiyle patentli GDO tohumları Afrika’ya yaymak için kullanmaktadırlar. Bugün Güney Afrika, GDO tohumların yasal olarak ekilmesine izin veren tek Afrika ülkesidir. 2003’de Burkina Faso GMO mahkemeleri kurulmasına onay verdi. 2005’te Kofi Annan’nın ülkesi Ghana biyogüvenlik yasasını yürürlüğe soktu ve anahtar konumdaki yetkililer GDO ürünlerin araştırılması gerektiğine dair niyetlerini dile getirdiler.

Afrika, GDO’nun dünya çapında yayılması için ABD hükümetinin açtığı kampanyanın yeni hedefidir. Verimli toprakları Afrika’yı ideal bir aday yapmaktadır. Afrika tarım sistemine GDO’lu tohumların yayılması amacıyla birçok genetik mühendisliği ve biyogüvenlik projesi başlatılmıştır ve bu nedenle birçok Afrika hükümeti GDO destekçilerinden kötü şeyler beklemektedirler ki bu şaşırtıcı bir durum değil. Bunların arasında ABD hükümetinin Afrikalı bilim adamlarını genetik mühendisliğinde eğitmek üzere verdiği burslar, ABD Uluslar arası Gelişim Kurumunun (USAID) ve Dünya Bankası’nın desteklediği biyogüvenlik projeleri; Afrika’daki yerli hasatları kapsayan GDO araştırmaları yer almaktadır.

Rockefeller Vakfı yıllardır Afrika tarlalarına GDO’ları sokabilecek projeleri teşvik etmiş ama büyük oranda başarısız olmuştur. Güney Afrika’daki Mikhathini ovasında GDO pamuğun uygulanmasını teşvik eden araştırmaları desteklemişlerdir.

Güney Afrika tohum endüstrisinde, hem GDO hem de hibrid tohumda güçlü olan Monsanto, “Umudun Tohumları” Kampanyası olarak bilinen ve küçük çiftçileri kapsayan, bir program başlatmıştır. Bu program küçük ölçekli fakir çiftçilere bir Yeşil Devrim paketi sunmakta ve tabi ki bunu Monsanto’nun patentli tohumlarıyla yapmaktadır.(6)

GDO Kıyameti’nin Dört Atlısı’ndan biri olan İsviçreli Syngenta AG böceklere karşı dirençli GDO mısır geliştirmek için Nairobi’de yeni bir sera yapımına milyonlarca dolar aktarmaktadır. Syngenta CGIAR’ın da bir üyesidir.(7)



Svalbarda'ya Geçiş


Svalbard'taki kıyamet tohum bankası

Şimdi bu ne demek oluyor? Gates ve Rockefeller Vakfı’nı Afrika’da patentli ve terminatör patentli tohumların yayılmasını desteklemeye iten nedir? Dünyanın her yerinde monokültür endüstriyel tarım başladığından beri tohum çeşitleri yok olmaktadır. Bu gruplar aynı zamanda varolan tüm tohum çeşitlerini Kuzey Kutbu yakınlarındaki bombaya dayanıklı bir kıyamet deposunda saklamak için milyonlarca dolar harcamaktadırlar. Bunu tohum çeşitliliğini koruyup gelecekte tekrar yayılması için yaptıklarını iddia etmektedirler.

Rockefeller ve Gates Vakıfları’nın Afrika’da GDO’lu Yeşil Devrim’i teşvik etmek için güçbirliği yapıp, aynı zamanda da gizlice Svalbar’daki kıyamet tohum deposunu finanse etmeleri bir tesadüf değildir herhalde? Svalbard projesi ile birlikte GDO’lu tarım devlerinin ağızları kulaklarına varmış olmalı.

Aslında Svalbard girişimi Michael Crichton’un çok satan bilim kurgu romanı Andromeda Strain’i anımsatmaktadır. Bu romanda dünya dışından gelen ölümcül bir hastalık kanın ani şekilde pıhtılaşmasına neden olmakta ve tüm insanlığı tehdit etmektedir. Svalbard’da geleceğin en iyi korunan tohum bankası GDO Yeşil devrim Muhafızları tarafından korunacak; yani Rockefeller ve Gates Vakfı, Syngenta, DuPont ve CGIAR tarafından.


Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü

Svalbard projesi Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü denilen bir şebeke tarafından işletilecek (GCDT). Onlar kim ki yeryüzünün tüm tohum çeşitliliğini saklayacak bir banka kuruyorlar? GCDT, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve CGIAR’ın yan kuruluşu olan Biyoçeşitlilik Enternasyonal (daha önceleri Uluslar arası Bitki genetik Araştırma Enstitüsüydü) tarafından kuruldu.




Margaret Catley Carlson

GCDT’nın merkezi Roma’dadır. Yönetim kurulu başkanı Kanadalı Margaret Catley-Carlson aynı zamanda dünyanın en büyük özel su şirketlerinden bir olan Group Suez Lyonnaise des Eaux’nün danışman kurulundadır. Catley-Carlson aynı zamanda 1998’e kadar John D. Rockefeller’ın nüfuz azatlımı örgütü olan ve New York’ta bulunan Nüfus Konseyi’nin de başkanıdır. Bu örgüt 1952’de Rockefeller tarafından Güney Yarıküre ülkelerinde ‘aile planlaması’, doğum kontrol yöntemleri ve kısırlaştırmayı teşvik maskesi altında öjenik (üstün ırk) programını geliştirmek için kurulmuştur.

Lewis Coleman

Diğer GCDT üyeleri arasında Bank of Amerika eski yöneticisi ve halen Holywood Dream Works animasyon şirketinin başkanı Lewis Coleman bulunmakadır. Coleman aynı zamanda Pentagon’un en büyük savaş endüstrisi taşeronlarından Northrup Grumman Şirketinin yönetim kurulu üyelerindendir.




Jorio Dauster

Jorio Dauster Brezilya Ekodizel’in başkanıdır. Berzilya’nın Avrupa Birliği eski büyükelçisidir ve Brezilya Maliye Bakanlığı’nın dış borçlar ara bulucusudur. Dauster aynı zamanda Brezilya Kahve Enstitüsü başkanlığı ile Brezilya patent sistemlerinin modernleştirilmesi projesinin yöneticiliğini de yapmıştır ki bu proje yakın zamana kadar Berzilya kanunlarına göre yasak olan genetiği değiştirilmiş tohumların patentlerinin yasallaştırılmasını da içermektedir.




Cary Fowler

Cary Fowler örgütün idari amiridir. Fowler Norveç yaşam Bilimleri Enstitüsünde Uluslar arası Çevre ve Gelişim Araştırmaları Bölümü’nde eğitmen ve araştırma yöneticisidir. Ayrıca Bioçeşitlilik Enternasyonal’in de baş danışmanıdır. CGIAR’a Uluslar arası Bitki Genetik Kaynakları Sözleşmesi görüşmelerinde Geleceğin Hasatları Merkezlerini tanıtmıştır. 1990’larda FAO’da Uluslar arası Bitki genetik Kaynakları Programına başkanlık yapmıştır. 1996’dA 150 ülkenin kabul ettiği FAO’nun Bitki Genetik Kaynakları için Küresel Hareket Planı görüşmelerini hazırlamış ve danışmanlığını yapmıştır. ABD Ulusal Bitki Genetik Kaynakları Kurulunun ve bir diğer Rockefeller Vakfı ve CGIAR projesi olan Meksika’daki Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi’i mütevelli heyetinin eski üyesidir.




Dr. Mangala Rai

GCDT yönetim kurulu üyesi Hindistan’dan Dr. Mangala Rai Hindistan Tarımsal Araştırma ve Eğitim Kurumu Sekreteri (DARE) ve Hindistan tarımsal araştırma konseyi (ICAR) başkanıdır. Ayrıca dünyanın ilk büyük GDO deneyi olan oldukça fazla şişirilen ve hüsranla sonuçlanan GDO “Altın Pirinç” türünü teşvik eden Rockefeller Vakfı Uluslar arası Pirinç Araştırma Enstitüsü’nün de (IRRI) Yönetim Kurulu üyesidir. Rai Uluslar arası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi’nin (CIMMYT) Yönetim Kurulu üyeliğini yapmıştır ve CGIAR’ın İdari Kurul Üyesidir.

Küresel Hasat Çeşitliliği Vakfı bağışçıları ya da ‘finans melekleri’ ise ünlü Kazabalanka filminde Humprey Bogart’ın dediği gibi tüm ‘tanıdık şüphelileri’ içermektedir. Rockefeller ve Gates Vakfı’nın yanı sıra GDO devleri DuPont-Pioneer Hi-Bred, Bazel İsviçre’den Syngenta, CGIAR ve GDO’ları büyük bir şevkle destekleyen ABD gelişim ajansı USAID, bağışçılar ya da ‘finans melekleri’ arasındadır. Öyle görülüyor ki GDO ve Nüfuz Azatlımı çakalları insanlığın tavuk kümesini, Svalbard’daki küresel tohum deposunu, beklemektedir. (8)



Neden şimdi Svalbard?

Bill Gates ve Rockefeller Vakfı’nın DuPont ve Syngenta gibi genetik mühendisliği tarım endüstrisi devleri ve CGIAR ile birlikte neden Kuzey Kutbunda Kıyamet Tohum Bankası kurduklarını haklı olarak sorabiliriz.


Terminator Yokedici

Böyle bir depoyu kim kullanacak? Bitki üreticileri ve araştırmacılar gen bankalarının birincil kullanıcılarıdırlar. Günümüzün en büyük bitki üreticileri küresel bitki patentiçisi GDO devleri Monsanto, DuPont, Syngenta ve Dow Kimyasallardır. 2007’nin başlarından beri Monsanto ABD Hükümeti ile birlikte Terminator ya da ‘Genetik Kullanımı Kısıtlama Teknolojisi’nin (GURT) patentini elinde bulundurmaktadır. Terminator ilk hasattan sonra patentli ticari tohumun ‘intihar etmesine’ neden olan uğursuz bir teknolojidir. Bu teknolojiyle özel tohum şirketleri mutlak kontrolü ellerinde bulunduruyorlar. Gıda zinciri üzerinde böylesi bir kontrol ve güç daha önce insanlık tarihinde görülmemiş bir şeydir.

Bu sinsi genetik mühendisliği ürünü özellik çiftçilerin her sene tekrar tekrar pirinç, soya, mısır, buğday (ya da toplumlarını beslemeleri için neye ihtiyaçları varsa) için Monsanto ya da diğer GDO tohum dağıtımcılarına gitmelerine neden olur. Eğer bu tüm dünyada yaygınlaşırsa belki on yıl içinde dünya çftçilerinin çoğu Monsanto, DuPont ya da Dow Kimyasallar gibi üç beş büyük tohum şirketinin kölesi haline gelecektir.

Bu durum, tohum şirketlerinin, ev sahibi hükümet Washington’dan gelen emirler doğrultusunda Washington’un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum vermeme olasılığı için de kapıyı aralayacaktır. Bunun olamayacağını söyleyenlere son küresel olaylara bakmalarını tavsiye ederim. Gücün üç dört ABD menşeli tarım devinde toplanması gerektiğinde tüm GDOlu tohumların dağıtımını durdurmalarına olanak tanımaktadır.

Bu şirketler - Monsanto, DuPont, Dow Chemical- insanlığa yaptıkları hizmetler açısından oldukça ‘temiz!’ bir sicile sahiptirler.

Dioksin, PCB, Agent Orange (Vietnam saldırısında kullanılan bir zehir) gibi buluşları geliştirmiş ve teşvik etmişlerdir.
Toksik kimyasalların kanserojen ve sağlığa diğer olumsuz etkilerinin bariz delillerini örtbas etmişlerdir.
Dünyanın en çok kullanılan ot ilacı olan glifosatın içme suyuna karıştığında zehirli olduğuna dair ciddi bilimsel raporları hasır altı etmişlerdir.
Glifosat Monsanto’nun Roundup ot ilacındaki ana maddedir ve Monsanto’nun genetiği değiştirilmiş tohumlarının çoğu ile birlikte alınmak zorundadır.(9) Danimarka ülkenin yer altı sularını zehirlediği kanıtlanınca glifosatı 2003’de yasakladı.(10)
Tohum gen bankalarında depolanan çeşitlilik bitki üretimi ve temel biyolojik araştırmalar için ham maddeyi oluşturur. Bu amaçlar için yüz binlerce örnek her yıl dağıtılır. BM’nin Gıda ve Tarım Teşkilatı’na (FAO) göre tüm dünyada 1400 tohum bankası bulunmaktadır ve bunların en büyüğü ABD hükümetine aittir. Diğer büyük tohum bankaları büyükten küçüğe doğru: Çin, Rusya, Japonya, Hindistan, Güney Kore, Almanya ve Kanada’da bulunmaktadır. Ek olarak CGIAR tüm dünyada seçtiği ülkelerde tohum bankaları zincirleri işletmektedir.

1972’de Rockefeller ve Ford Vakfı tarafından Yeşil Devrim tarım modelini yaymak için kurulan CGIAR, Filipinlerden, Suriye’ye ve Kenya’ya kadar özel tohum bankalarını kontrol etmektedirler. Tüm bu tohum bankaları 6.5 milyondan fazla tohum çeşidi bulundurmaktadır ve bunların 2 milyonu ‘endemiktir’. Svalbard Kıyamet Tohum Deposu 4.5 milyon farklı tohum çeşidi barındıracaktır.



GDO’lar bir Biyolojik Harp Silahı mı?


GDO ve Ölüm

Şimdi Bill Gates ve Rockefeller Vakfı’nın Svalbard projesindeki suistimal olasılığının en önemli tehlikesine bir göz atalım. Pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli tohumların üretimi korkunç bir biyolojik silah olarak kullanılabilir mi?

Rockefeller, Carnegie, Harriman ve diğer zengin elit aileler tarafından fonlanan öjenik (üstün ırk yaratma) lobisinin 1920’den beri biricik amacı ‘negatif öjenik’tir. ‘Negatif Öjenik’ istenmeyen soyların sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Aile Planlaması Enternasyonal’in kurucusu ve koyu öjenikçi ve Rockefeller ailesinin kankası Margaret Sanger 1939’da harlemde “Negro (Zenci) Projesi” adı altında bir proje başlattı. Bu projenin ne olduğunu bir arkadaşına yazdığı mektupta açıkça dile gitiriyordu: “Negro (Zenci) nüfüsü ortadan kaldırmak istiyoruz” (11)



Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte yendiği takdirde erkeklerde spermi kısırlaştıran bir mısırı genetik mühendisliği marifetiyle geliştirdiklerin açıkladı. O zamanlarda Epicyte, Svalbard’ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojisini yaymak için ortaklık kurmuştu. Epicyte o zamandan beridir Kuzey Karolayna’lı (North Carolina) bir biyoteknoloji şirketi tarafından yönetiliyor. Çok ilginçtir ki Epicyte genetiği değiştirilmiş sperm öldürücülü mısırı ABD Tarım Bakanlığından (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti. Aynı USDA tüm dünyanın karşı çıkmasına rağmen şu anda Monsanto’nu elinde bulundurduğu Terminatör Teknolojisininin geliştirilmesini finanse etmeye devam etmişti.

1990’larda BM’nin Dünya Sağlık Örgütü Nikaragua, Meksika ve Filipinlerde 15 ila 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadının aşılanması için bir kampanya başlattı. Aşının paslı çiviye basma gibi nedenlerden bulaşabilen tetanoza karşı yapılacağı iddia edildi. Paslı çiviye basma ihtimali erkeklerde de olmasına rağmen aşı erkeklere ya da erkek çocuklara yapılmadı.

Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuçları gösterdi ki Dünya Sağlık Şebekesinin (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaştaki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin ya da hCG içerdiği ortaya çıktı. Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla ile birleştiğinde kadınların hamile kalmasını engelleyen antibodileri üretiyordu. Aşı yapılan hiçbir kadına bundan bahsedilmemişti.

Daha sonradan ortaya çıktı ki Rockefeller Vakfı, Rockefeller’s Nüfus Konseyi, Dünya Bankası (CGIAR’a ev sahipliği yapar), ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık Şebekesi (WHO) için tetanoz taşıyıcılı bir kısırlaştırma aşısı üretmek için 1972’de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrıca Svalbard Kıyamet Tohum deposunu ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için $41 milyon dolar bağış yapmıştı.(12)


Pentagon

Norveç’ten Rockefeller Vakfı’na ve Dünya Bankası’na kadar tüm bu şebekelerin Svalbard’daki tohum bankasıyla da ilgili olması bir tesadüf mü? ABD Kongresi’nin 1989’da kabul ettiği Anti-Terör yasasını hazırlayan Prof. Francis Boyle’a göre Pentagon biyolojik savaş yapmaya ve kazanmaya hız vermiştir. Boyle’a göre bu Bush’un 2002’de halkın bilgisi ve onayı olmadan yürürlüğe sokulan iki ulusal strateji hükmünün parçasıdır. Yalnızca 2001-2004’te ABD Federal Hükümeti sivil biyolojik savaş için 14.5 milyar dolar harcamıştır ki bu çok yüksek bir rakamdır.

Rutgers Üniversitesi biyologlarından Richard Ebright’a göre bugün ABD’de 300 bilimsel kurum ve 12.000 kişi biyolojik saldırı için kullanılabilecek patojenlere ulaşabilecek konumdadır. Biyolojik saldırı gücü olan salgın hastalıkların araştırılması için ABD Hükümeti 497 adet Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) araştırma grant’ı vermektedir. Elbette bunlar olası bir terör saldırısına karşı savunma maskesi altında meşrulaştırılmaktadır. .

ABD Hükümetinin biyolojik saldırı için harcadığı dolarların çoğu genetik mühendisliğine gitmektedir. MIT (Masaçusets Teknoloji Enstitüsü) biyoloji profesörü Jonathan King biyolojik saldırı programlarının sayısındaki artışın nüfus için artan önemde bir tehlike teşkil ettiğini ifade etmektedir. King şunları ekliyor: “Bu programlar hemen her zaman savunma amaçlı olarak nitelendirilse de savunma ve saldırı programları aslında tamamen aynı şeylerdir”.(13)

Svalbvard’daki Bill Gates ve Rockefeller Vakfı’na ait Kıyamet Tohum Bankası’nın, bu sefer Dünya Gezegeni’ni yok edecek olan bir diğer ‘Çözüm’ün parçası olup olmadığını zaman gösterecek.

F. William Engdahl, Küresel Araştırmadan çıkan Yıkımın Tohumları, Genetik Mühendisliğinin Gizli Ajandası (Seeds of Destruction, the Hidden Agenda of Genetic Manipulation) yazarıdır.. Kendisi aynı zamanda Pluto Press’ten çıkan Savaş Yüzyılı: Anglo Amerikan Petrol Siyaseti ve Yeni Dünya Düzeni Kitabının da yazarıdır. E-mai ile iletişim için: info@engdahl.oilgeopolitics.net .

William Engdahl Küreselleşmeyi Araştırma Merkezi’nin (CRG) Araştırma Yazılarına şu adreslerden ulaşılabilir: www.engdahl.oilgeopolitics.net ve Global Research.



DİPNOTLAR

1 F. William Engdahl,Seeds of Destruction, Montreal, (Global Research, 2007).

2 Ibid, pp.72-90.

3 John H. Davis, Harvard Business Review, 1956, cited in Geoffrey Lawrence, Agribusiness, Capitalism and the Countryside, Pluto Press, Sydney, 1987. See also Harvard Business School, The Evolution of an Industry and a Seminar: Agribusiness Seminar, http://www.exed.hbs.edu/programs/agb/seminar.html.

4 Engdahl, op cit., p. 130.

5 Ibid. P. 123-30.

6 Myriam Mayet, The New Green Revolution in Africa: Trojan Horse for GMOs?, May, 2007, African Centre for Biosafety, www.biosafetyafrica.net.

7 ETC Group, Green Revolution 2.0 for Africa?, Communique Issue #94, March/April 2007.

8 Global Crop Diversity Trust website, in http://www.croptrust.org/main/donors.php.

9 Engdahl, op. cit., pp.227-236.

10 Anders Legarth Smith, Denmark Bans Glyphosates, the Active Ingredient in Roundup, Politiken, September 15, 2003, in organic.com.au/news/2003.09.15.

11 Tanya L. Green, The Negro Project: Margaret Sanger’s Genocide Project for Black American’s, in www.blackgenocide.org/negro.html.

12 Engdahl, op. cit., pp. 273-275; J.A. Miller, Are New Vaccines Laced With Birth-Control Drugs?, HLI Reports, Human Life International, Gaithersburg, Maryland; June/July 1995, Volume 13, Number 8.

13 Sherwood Ross, Bush Developing Illegal Bioterror Weapons for Offensive Use,’ December 20, 2006, in

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-03-2010, 00:28   #23
Ağaç Dostu
 
umıt79's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-10-2009
Şehir: Kırıkkale
Mesajlar: 644
Çok İlginç bilgilermiş gerçekten bu denli derin boyutlarda ve uzun vadeli fikir +proje yatırımları olduğunu bilmiyordum.Emeğinize sağlık Sayın Todor...

umıt79 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-03-2010, 09:08   #24
Ağaçsever
 
begonya26's Avatar
 
Giriş Tarihi: 26-02-2010
Şehir: sakarya/sapanca
Mesajlar: 55
okudukca içim daraldı ne planlar kuruluyor yarabbim insanlık nereye gidiyor demeden edemiyor insan tohumlarım dahada kıymetlendi gözumde çok teşekkur ediyorum.sanırım artık torunlarıma çocuklarıma bırakacagımız en guzel miras bu bilgiler ve tohumlarımız.

begonya26 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-03-2010, 21:25   #25
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Monsanto genetik kaçışların tüm sorumluluğunu kabul etti


Daha önceki bir duruşmada, Kanada Temyiz Mahkemesi, Monsanto'nun Transgene'inin patent koruma hakkının yasallığını tanımış; ancak patentin canlılar ve canlı biçimleriyle ilgili yasallığı sorusunu yeniden değerlendirmek üzere Kanada Parlamentosu'na devretmişti. Daha önceki yasal normlara paralel olarak, belli bir gen üzerindeki patent sahibi aynı zamanda patente bağlı hasadının/ürünün de sahibi sayılmakta. Ancak bu mesele askı sürecinde ve Kanada Parlamentosu tarafından yeniden değerlendirilmek durumunda.

Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı

değiştirilmiş tohumlarını ve çok-kapsamlı herbisit Roundup Ready'yi asla kullanmadığını, aynı zamanda oluşan genetik kirlilikten hiçbir çıkarı olmadığını kanıtlayabildiği için, Monsanto'nun tazminat taleplerinden aklanmıştı.

2005 yılında, Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı değiştirilmiş kanola bitkilerini tarlasında tekrar tespit etti. Monsanto'yu konu hakkında bilgilendirdi
ve firmadan bu bitkileri tarlasından kaldırmasını talep etti. Monsanto bitkilerin genetik yapısı değiştirilmiş Roundup-Ready bitkiler olduğunu ve dolayısıyla kendi ürünleri olduğunu kabuletti. Bir bitkinin sahibinin aynı zamanda o bitkinin neden olduğu kirlilik hasarlarından sorumlu olduğuna dair hüküm çerçevesinde, Schmeiser bitkilerin tarlasından profesyonel bir şekilde kaldırılmasını sağladı ve fatura masraflarını tanzim edilmek üzere Monsanto'ya gönderdi.

Daha önceki mahkeme dışı uzlaşma çabalarında, Monsanto 660 dolar tutan bedeli ödemeyi kabul etmemiş ve bu olay sonrasında Schmeiser firmaya dava açmıştı. Monsanto Schmeiser'ın bu konu hakkında hiçbir biçimde konuşmaması ve ileride Monsanto'ya ürünlerinin genetik kirlililiğine sebebiyet vermesi

suçlamasıyla dava açmaması koşuluyla, hasar tutarını ödemeyi kabul etmişti. Schmeiser, tamamiyla gayri ahlaki olan bu talepleri reddetti. Yargıç Monsanto'nun neden 660 dolar gibi çok küçük bir miktarı ödemediğini sorduğunda, Monsanto'nun avukatı Richard W. Danyliuk talebin 660 dolar gibi bir para meselesinden çok ötesinde olduğunu belirtti.

19 Mart 2008 tarihli duruşmadan bir
saat önce, Monsanto Perry Schmeiser'ın bütün taleplerinin yanı sıra Schmeiser'ın tarlalarındaki genetik kirlenmenin sorumluluğunu da kabul etti. Dolayısıyla Monsanto sadece hasarı ödemekle kalmıyor aynı zamanda Schmeiser'ın bu konunun arka planıyla ilgili toplumu bielgilendirmek amacıyla yapacağı bütün açıklamaları ve yorumları da kabul etmiş oluyor. Patentli Transgene'in sahibi olan Monsanto'nun çevre tarlaların genetik kirliliğindeki sorumluluğunu kabul etmesi dünyadaki bütün çiftçilerin Monsanto'ya tazminat talebinde bulunmaları imkanını sağlıyor.

Daha fazla bilgi için:
www.percy.schmeiser-on-tour.org, www.percyschmeiser.com
Röportajlar: Percy Schmeiser, Canada: +1 306 369 25 20

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 04:09.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024