agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 01-12-2008, 16:43   #1
Ağaç Dostu
 
petulya's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-09-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 147
Türk tarımı için çıkış yolu: Hollanda Modeli

Türk tarımı için çıkış yolu: Hollanda modeli



Türkiye, son birkaç yılı kuraklık ve tarımsal üretimi konuşarak geçirdi. Kuraklık ve buna bağlı olarak tarımsal üretimdeki dramatik düşüşler ile gıda fiyatlarındaki artış bundan sonra da Türkiye ve dünyanın gündeminde olacak. Tarımsal üretimde dünyanın bir numarası Hollanda’da, Türkiye için önemli dersler var.


--------------------------------------------------------------------------------

Sabah saat altı suları. Gün henüz ağarmamış. Erken saate rağmen, ucu bucağı görünmeyen park alanında yer bulmak çok zor. Herkes işinin başına geçmiş bile. İşçiler, yöneticiler, üreticiler ve ihracatçılar, saat 06.30’da başlayacak mezada hazırlanıyor. Vaktin gelmesiyle, 1 milyon metrekarelik dev tesiste, insanın başını döndüren bir koşuşturmaca başlıyor. Müşteriler, klok denen borsa salonlarında, özellik ve fiyatları önlerindeki ekrana yansıtılan çiçekleri alırken, arka planda işçiler hummalı bir çalışma içinde. Onların görevi, ekranda gerçekleştirilen alım satım işini uygulamaya geçirmek. Yani bir yandan görücüye çıkacak çiçekleri hazırlarken, diğer yandan satın alınanları nakliye tırlarına taşımak. Manzara, düzenli hareket eden çiçekten bir devi andırıyor âdeta. Saksı ve kesme çiçeklerin biri gelip biri gidiyor. Bu koşturmaca 12.00’de, çiçeklerin yeni sahiplerine ulaşmasıyla son buluyor.

Dünyanın en büyük çiçek borsası konumundaki Flora Holland’dan bahsediyoruz. Burası, dünya çiçekçiliğinin beyni. 1912’ye kadar uzanan bir geçmişi var. Flora Holland’ın kuruluşuna, Amsterdam yakınlarındaki bir kafenin bilardo salonunda karar verilmiş. Kahvelerini yudumlarken, bir yandan da sorunlarını tartışan üreticiler, daha sonra dünyanın en büyük çiçek borsasına dönüşecek kooperatifin ilk adımını orada atmış. Bir üretici kooperatifi olarak hayata geçirilen Flora Holland, hâlen yıllık 4 milyar Avro ciro yapan bir kuruluş. Her gün öğleden sonra 16.00’da çiçek kabul etmeye başlayan mezada çiçek akını sabah 04.00’e kadar, aralıksız 12 saat devam ediyor. Gelen çiçekler hemen soğutmaya giriyor ve kalite kontrol memurlarının denetiminden geçiyor. Onların verdiği kalite raporuna göre de fiyatlar belirleniyor. 4 kesme çiçek, bir de saksı çiçeği mezadını bünyesinde barındıran Flora Holland merkezi, buraya bağlı 6 farklı mezatla birlikte doğrudan 130 bin, dolaylı şekilde de 500 bin kişinin istihdamını sağlıyor. Flora Holland yılda 12 milyar adet kesme çiçek ve yarım milyon bitki satıyor.

HOLLANDA TARIMI UZAYLI MI?

Aslında bu merkezin öyküsü, Hollanda’nın tarım sektöründeki başarı hikâyesinin özeti gibi. Küçücük yüzölçümüne rağmen (Konya kadar) Amerika ve Fransa ile birlikte dünyanın en büyük tarım ürünleri ihracatçısından biri konumundaki ülkenin, tarımsal üretim ve pazarlamada yaptıkları, örnek bir model niteliğinde. Bu yönüyle Türk medyasına sık sık konu oluyor. En son Eser Karakaş ve Deniz Gökçe, Hollanda tarımını köşelerine taşıdı. Hatta Eser Hoca, “Hollanda Tarımı uzaylı mı?” sorusunu bile sordu. Sahi, topraklarının bir bölümü deniz doldurularak kazanılmış, Türkiye yüzölçümünün sadece yüzde 7’si kadar bir tarım arazisine sahip bu küçük ülke, yıllık 53,3 milyar dolarlık tarım ürünleri ihracatını nasıl yapıyor? Aksiyon, Hollanda tarım sektörünü yerinde inceleyerek, bu sorulara cevap aradı. Dünyanın en önemli tarım üretici ve ihracatçısı olma potansiyeline sahip; ancak bunu bir türlü hayata geçiremeyen Türkiye’nin, bu modelden öğrenmesi gereken çok şey var.

Bütün bu tartışmaların üstüne, Hollanda Ticaret Bakanı Frank Heemskerk, bürokratlar, iş adamları ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan dev bir ekiple Türkiye’ye çıkarma yaptı, geçtiğimiz hafta. Başta tarım ve seracılık olmak üzere bir çok alanda ortak yatırım ve işbirliği fırsatlarını tartışmak için planlanan gezi ve seminerler İstanbul’da başladı ve Türkiye’nin tarım merkezlerinde devam etti. Bu olay gösterdi ki, Türkiye’deki büyük tarımsal potansiyel Hollanda’dan net şekilde görülüyor. Onlar Türkiye’yi araştırırken, biz de projeksiyonlarımızı Hollanda’ya çevirelim.

Hollanda tarımı ‘uzaylı’ değil elbette; ancak oradaki süreci ayrıntılarıyla incelediğinizde, gömleğin düğmelerinin en baştan doğru iliklendiği gerçeği karşımıza çıkıyor. Doğru başladığınızda, taşları doğru yere koyduğunuzda, bilimin yol göstericiliğinden sapmadığınızda ve en önemlisi, birlikte hareket etmeyi başardığınızda sonucun mükemmel olacağının en somut kanıtı Hollanda tarımı. Bu işin temelinde ise üretici kooperatifleri bulunuyor. Hollanda’daki bütün tarımsal üretim ve pazarlama, üretici kooperatiflerinin eliyle yürütülüyor. Başta bahsettiğimiz Flora Holland’ı kuran üreticiler, aslında bütün tarımsal üretimi bir araya gelerek gerçekleştiriyor ve bu birliktelikten çok önemli sonuçlar çıkıyor. Sadece çiçekte değil, sebze üretiminden patates üretimine kadar bütün sektörlerde çiftçiler güçlerini birleştirmiş. Güç birliğinin onları taşıdığı nokta ise hem üretim hem de pazar liderliği. Bugün dünyanın en büyük ticaret merkezi konumundaki Flora Holland da bu birleşmelerin ürünü. Ülkede faaliyet gösteren 6 farklı çiçek mezadı geçen yıl bir araya gelerek, bu merkezi oluşturmuş. Mezat direktörü Alex Limburg, “Çiftçiler altı farklı kooperatifte örgütlenmişti. Dünyadaki gelişmeleri göz önüne alarak geçen yıl alınan bir kararla birleştik. Birbirimizle rekabet etmek yerine şimdi dünya ile rekabet ediyoruz.” diyor.


65 ÜLKEYE PATATES TOHUMU SATILIYOR

Çiçekleri kadar ünlü olmasa da, Hollanda patates ve patates tohumu ihracatında da lider bir ülke. Buradaki başarının temelinde de çiftçilerin gücünü birleştirmesi yatıyor. Her yıl 20 Ağustos ardappel, yani patates günü. Hollanda Patates Organizasyonu’nun (NAO) düzenlediği gün, patates fuarını da içinde barındırıyor. Bütün sektörün bağlı olduğu organizasyonun temel işlevi, üretici-toptancı- perakendeci-ihracatçı ilişkisini düzenlemek. Bu zincirde ortaya çıkabilecek problemleri önlemek. NAO’nun bir özelliği de sektörün bütün oyuncularının buluşma noktası olması. Hollanda, dünya patates üretiminde söz sahibi; fakat patates tohumu üretiminde lider konumda. Dünyada üretilen toplam tohumun üçte ikisi Hollanda’ya ait. Sadece bu konu üzerine yoğunlaşıp araştırma yapan şirketler var. 65 ülkeye patates tohumu satılıyor. Dünya patates ticaretinin yüzde 80’ine yakınını elinde bulunduran HZPC Holland BV ve Agrico gibi şirketlerin merkezi de bu küçük ülkede. NAO Direktörü Rene van Diepen, ticaret ve ARGE’deki başarı kadar, üreticilerin de bilinçli olduğunu belirtiyor. Ayrıca, üretici-toptancı-perakendeci arasındaki iyi ilişkinin, patates üretim ve ticaretinde dünya devi olmada rol oynadığını vurguluyor.

Bu konu, aslında Türkiye tarımının en önemli sorunları arasında yer alıyor. Üretici, fiyatların düşüklüğünden yakınırken, tüketici yüksekliğinden şikâyetçi. Tarımsal üretim zinciri iyi kurulamadığı için ne üretici ne toptancı ne de tüketici sonuçlardan memnun! Fındık, zeytin, üzüm, narenciye, kırmızı mercimek gibi ürünlerde dünyanın önde gelen üreticilerinden olmasına rağmen, çiftçiler bu alanlardaki üretimden para kazanamıyor.

Hollanda’nın formülü basit aslında; sektörün bütün oyuncuları arasındaki ilişkiyi iyi kurmak ve üretim kalitesini sürekli artırmak. Bu şekilde ürünleri bütün dünyaya pazarlamak mümkün. İhraç edilebilir ürünler ise hem çiftçiye, hem toptancıya, hem de sanayiciye iyi kazandırıyor. Bu konu artık Hollanda’da o kadar profesyonel hâle gelmiş ki, patates ticareti yapan büyük şirketler, önce marketlerin istediği patates türlerini belirliyor, sonra bunlara uygun tohumları çiftçiye dağıtarak, talep edilen miktarda ürettiriyor. Böylelikle bir arz fazlası oluşmuyor, fiyat düşmesi yaşanmıyor.

Sektörde en fazla para bu işin ARGE’sine ayrılıyor. Yılda 100 bin farklı patates türü eşleştirilerek, daha verimli, daha kaliteli ve daha lezzetli türler üretilmeye çalışılıyor. 100 bin eşleştirmeden ise sadece 1 (bir) ürün piyasaya çıkabiliyor.

Tarımsal üretim ve pazarlama zincirinin çok iyi kurulması kadar Türkiye’nin Hollanda tarımından alacağı en önemli derslerden biri, dünya ticaretinde etkinlikleri gittikçe artan ve artık üretim süreçlerini bile belirler hâle gelen perakende devlerine karşı, üreticilerin ortak hareket edebilme becerisi. Hollanda tarımını ‘dünyada bir numaraya taşıyan en önemli çalışma’ denebilir, üretici örgütlenmeleri için. Konu sadece, başta zikrettiğimiz üretici kooperatiflerinden ibaret değil elbette. Alex Limburg’un anlattığı aslında bütün ülkelere uygulanabilecek, Türkiye’de yaşananlara da çok benzeyen bir süreç. Bünyelerinde oda ve bahçe çiçekleri de satan perakende devleri ile yine bitki satışında önemli bir mecra konumundaki yapı marketler, mezat yerine doğrudan seralardan çiçek alımı yapmaya başlar Hollanda’da. Hatta en çok sattıkları ürünleri seracılara ve bahçecilere sipariş bile verirler. Bu sistemin dezavantajı ise üreticiye fiyat ve ödeme garantisi verilmemesi ve sadece belirli ürünlerin talep edilmesi. Perakende devlerinin verdiği yüksek fiyatlar, mezat sisteminin sekteye uğramasına ve özellikle küçük üreticilerin ciddi zarar etmesine yol açar. Oysa Flora Holland’da günlük 13 bin 500 çiçek çeşidi işlem görüyor ve bütün üreticiler bu sistemden hak ettikleri oranda faydalanıyor. Perakendecilerin bu müdahalesine karşı çare yine birleşmektir.

Altı farklı mezadın birleşmesi işte bu gelişmeler sonrasında olur. İşlerin tek merkezde toplanması, öncelikle en büyük gider konumundaki taşıma masraflarını düşürür. Herkes ayrı bir taşıma sistemi kurmak yerine ortak yapıdan faydalanır. Bilgi işlemde de tek sisteme geçilir, bu alanda da bahçecilerin masrafı azalır. Eskiden tek bir mezatta işlem yapmak zorunda kalan bahçeciler, birleşmeyle bütün pazarlara açılma şansı yakalar. Üretim maliyetleri düşen ve pazarı genişleyen bahçeciler ise perakendeden gelen cazip tekliflere ‘hayır’ deme imkânına kavuşur. Hâlen ülkedeki 6 bin kesme çiçek ve saksı çiçeği üreticisi bu mezatlar vasıtasıyla 7 milyar Avro’nun üzerinde ciro yapıyor. Mezatlar ülke ekonomisine yüzde 20’lik bir katkı sağlıyor. Flora Holland’a günde 5 bin tır giriş çıkış yapıyor. Dünyanın farklı ülkelerinden üreticilerin bu merkeze üye olarak mal verebilmesi de mümkün. Bu şekilde üye üretici sayısı 10 bini buluyor. İçerideki üretim dışında en fazla ürün Afrika ülkelerinden geliyor. Afrika’da üretim yapanlar da yine Hollandalı üreticiler. Flora Holland’ın Türkiye’den sadece bir üyesi bulunuyor. Bu arada yılda 100 bin turistin Flora Holland’ın Aalsmeer’deki merkezini, kişi başı 5 Avro karşılığında ziyaret ettiğini de hatırlatalım.


ÇİFTÇİNİN LOBİSİ RABOBANK

Üretici birlikleri denince, Rabobank’tan bahsetmemek olmaz. Rabobank, Hollanda’nın dünyaca ünlü bir tarım bankası. 126 yıllık bir geçmişe sahip bu bankanın kurucusu ve sahibi de yine çiftçiler. Ülkedeki tarım sektörünün yüzde 90’ını bu banka finanse ediyor. Burası profesyonel bir banka mantığı ile çalışıyor; ama aynı zamanda bir çiftçi kooperatifi. Kuruluşu çiçek mezadı ile paralel, gelişimi de… Çiftçilerin seralar kurulurken ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlamak üzere kurulmuş. Hâlen bütün ortakları çiftçiler. Ülkedeki tarımsal üretimin tamamının gerçekleştirildiği seralarla ilgili her türlü finansman Rabobank’ın ilgi alanında. Sıfırdan işe girmek isteyen de, işini büyütmek isteyen çiftçi de onların kapısını çalıyor. Banka yöneticilerinden Jan den Brabander, tarım sektöründeki sorunlardan bahsederken, Türkiye ile benzer bir tablo çıkıyor karşımıza: “Üretim maliyetlerinin artması küçük seracılığı bitirdi. Biz daha çok büyük seracıları finanse ediyoruz. Tarım işine eski ilgi yok. Üniversitelerde tarımla ilgili 6 sınıf varken, şimdi 1’e düştü. Enerji fiyatları ikiye katlandı, onun için küçük seraların anlamı kalmadı. 1,5 hektarlık 10 seranın birleşip 15 hektar olması lazım ki masraf azalsın, kazanç artsın.”

Türkiye örneğinde de artık küçük üreticinin fazla şansı kalmadı. Tarım sektöründe verimlilik ve kârlılığın yolu ‘büyük işletme’ olmaktan geçiyor. Bu gerçeği gören Türkiye’deki bazı büyük firmalar son yıllarda tarım sektörüne girmeye başladı. Aslında sorunlar ve gelişmeler hemen hemen aynı; ancak Hollanda ile aramızdaki fark onların çözüm yollarını hemen tespit edip uygulamaya geçmiş olması.

Rabobank’ın en önemli özelliklerinden biri de, hükûmet nezdinde çiftçilerin lobiciliğini yapması. Üreticiyi kollamak, yazılı olmayan misyonlardan. Brabander, bakanlıkta ve devlette çiftçinin en büyük lobisi olduklarını belirterek, bu faaliyetlerini şöyle somutlaştırıyor: “Şu anda gaz fiyatları çok yükseldiği için, ‘kendi enerjini kendin üret’ sisteminin seralarda kurulmasını destekliyoruz. Bu desteği, devlet nezdinde lobi yaparak aldık. Şimdi devlet kendi enerjisini kendi üreten çiftçiye destek veriyor. Sonuçta çiftçiler bizim patronumuz, bu bankayı onlar kurup geliştirmiş.” Kendi enerjisini üretme noktasında Hollandalı seracılar o kadar iddialı ki, yakında seralarda üretilen enerjinin çevredeki evlerde kullanılacağı, bir seranın ortalama bin 200 evi ısıtacağı öngörülüyor.


PAZARLAMA OLMADAN ASLA!

Türkiye’de tarım sektörünün sorunlarını konuşurken, genelde altı çizilen husus, üreticinin elinde kalan, satamadığı veya zararına satmak zorunda kaldığı ürünlerdir. Ülkenin hangi noktasına giderseniz gidin bu gerçek değişmez. Türkiye dünya fındık üretiminin lideridir ve toplam üretimin yüzde 60 - 70’ini karşılar. Ancak bu kadar kıymetli ürün her yıl çiftçinin veya ona destek olmak için fındığı alan devletin elinde kalır. Zeytinyağı üretiminde dünyada ilk beşteyiz; fakat ürün yıllardır para etmiyor. Bu örnekler pek çok ürün için geçerli. Buradaki çelişki, çiftçinin elinde para etmeyen ürünün, iç piyasada çok pahalı satılıyor olması. Hem arz fazlası olacak, hem de fiyatlar bu kadar yüksek seyredecek; tüketici pahalılıktan dert yanarken, üretici malının para etmediğinden şikâyetçi olacak. Ekonomi biliminin temel verilerine ters ve bütün iktisat teorilerini altüst eden bu tablo, Türkiye’nin çözemediği sorunlardan. Üretim ve tedarik zincirindeki başarısı kadar aslında Hollanda bu denklemi iyi kurabildiği için, şimdi bu seviyede. Life Garden ve Helen Valstar adlı iki Hollanda şirketi, tarımsal üretimin nasıl pazarlanabileceğini ortaya koyan iki model.

Life Garden ve Garden Center’lar, bir tür çiçek ve çiçek ürünleri marketi. Salon ve dış mekân anlamında her türlü bitki, yan malzeme ve süs ürünleri satılıyor. Evini güzelleştirmek ve süslemek isteyenlerin aradığı her şeyi bulabileceği merkezler bunlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1960’lara kadarki süreç, Hollandalılar için evlerini tekrar inşa dönemidir. Ekonomik kalkınma ve zenginleşme başlayınca sıra ev bakımı ve bahçe süslemelerine gelir. O zamanlar bu gibi zincir marketler olmadığından seracılar son tüketiciye doğrudan satış yapmaya başlar. Talep arttığında çiçeklerin yanına süs ürünleri de eklenir. Bu alandaki pazarı keşfeden üreticiler, aynen Flora Holland’da olduğu gibi kooperatifleşmeye karar verir. Mezat sistemine benzer bir yapılanma ile ilk çiçek marketleri 80’li yıllarda ‘intratuin’ adıyla açılır. 90’da ise franchise süreci ile şubeleşmeler başlar. Kooperatifler, franchise temelli şirketlere dönüşür. Gelinen noktada Hollanda’da halen 27’si Life Garden (en büyük ve kapsamlı market) ve 50’si intratuin olmak üzere toplam 650 Garden Center faaliyet gösteriyor. Flora Holland, üreticiyi dış dünyaya açıp yurtdışından ona müşteri bulurken, bu merkezler çiftçinin malını iç piyasada pazarlaması anlamına geliyor.

1995’e kadar sadece bahçe bitkilerine yönelik çalışan Garden Center’larda satışların güneşli havalarda arttığını, kapalı havalarda ise azaldığını belirten Life Garden Genel Direktörü Peter Paul Kleinbusink, “Talebi 365 güne yaymak için oda bitkileri ve iç mekân butiklerine girdik. Evde beslenen canlı hayvanlara yönelik ürünleri de ekledik. Bahçe ve balkon mobilyaları da satmaya başladık ve artık her türlü iklimde müşterimiz gelmeye devam ediyor.” diyor. Garden Center Hollanda’ya özgü bir sistem. Diğer ülkelerde bitki ve bahçe ürünleri yapı marketlerin bir bölümünde satılıyor. Türkiye’de olduğu gibi… Hollanda’da ise yılda 3,3 milyar Avro ciro yapan Garden Center’lar, ülkedeki bitki satışının yüzde 36’sını gerçekleştiriyor. Sağladığı istihdam ise 8 bin. Kleinbusink, Garden Center projesini, çok kaliteli üretim yapmalarına rağmen pazarlamada zorlanan seracıların, satışı öğrenmesinin bir sonucu olarak görüyor. Aslında hem mezat sistemi hem de Garden Center, üreticinin malını pazarlama gayretinin ortaya çıkardığı kurumlar. İşin diğer boyutu ise çiçekçiliğin ve çiçek marketlerinin, seraların teknolojisini de geliştirmesi. Kleinbusink, “Taleplerimize cevap verebilmek için kendilerini yenilediler.” diyor

Süreci anlatırken, işin felsefesine de değiniyor. Müşterinin marketleri, marketlerin de müşterileri kalkındırdığını ve buradan bir marketler zinciri doğduğunu söylüyor. Şu tespitleri son derece ilginç: “Biz burada bitki ve bahçe kültürünü hobi hâline getirmeyi hedefledik ve bunu başardık. Eskiden bahçelere zorunluluk gibi bakılır ve ona göre düzenlenirdi. Şimdi hobi hâline gelince ürün yelpazesi ona göre genişledi.” İşin felsefesinde sadece bu yok tabii. Garden Center’ların büyümesinin Hollanda’da orta direğin gelişmesi ile doğru orantılı olduğunu da belirterek, bu tür ürünlere daha çok orta sınıfın ilgi gösterdiğini belirtiyor. Kleinbusink, yakında Türkiye’ye girmeyi planlamalarını da bu gerekçeyle açıklıyor: “Türkiye’de de orta sınıf gelişiyor. İstanbul nüfusunun en az 6 milyonunun orta direk olduğunu tahmin ediyoruz. O bakımdan Türkiye için çok uygun bir dönemdeyiz. Bu marketler Türkiye’ye girerse, sadece seracılar değil, saksı, paketleme, bahçe mobilyaları, hobi ve süsleme eşyaları, seramik, plastik, ekim dikim makineleri ve taşıma gibi sektörler de canlanacaktır.”

Hollandalı çiftçinin ürünlerini pazarlama ayaklarından diğeri ise ‘flora art’ denen çiçek süsleme sanatı. Bizim gibi ülkelerde, çiçekçilerin yan iş diye yaptığı süsleme Hollanda’da tam bir sektör olmuş. Bu alandaki en büyük şirketlerden Heleen Valstar’ın Genel Direktörü Coen Waarsenburg, işini anlatmaya “Görmek sattırır!” diyerek başlıyor. 25 yıldır bu işi yapan Helen Valstar, fuar standı, flora art ve işyeri dizaynında uzmanlaşmış bir şirket. Özel günleri de unutmamak lazım tabii. Mesela Dubai Şeyhi’nin kızının düğünündeki süslemeleri bu şirket üstlenmiş. Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi Heleen Valstar bir dünya markası. Süsleme talebinin artması çiçek satışlarını patlatıyor. Seracılara yeni bir alan daha açılıyor.


ÇİFTÇİYİM AMA TARIMI BURADA ÖĞRENDİM

Flora Holland bu küçük ülkeyi nasıl dünya çiçekçiliğinin kalbi hâline getirdiyse, sebze, meyve ve mantar mezadı The Grenery de Hollanda’yı ‘dünyanın bahçıvanı’ hâline getiren en önemli organizasyon. Sistem tamamen aynı. Üreticilerin önce kooperatifleşmesi sonra da ürünlerine pazar bulmak için mezat sistemine geçmesiyle başlayan The Grenery’nin hâlen 1500 üretici üyesi, 2500 çalışanı var.

Yozgat Sarıkayalı Yalçın Arslan’a, The Grenery’nin üyelerinden bir dolma biber serasında rastlıyoruz. 15 yıldır Hollanda’da yaşıyor. Buraya gelmeden önce Sarıkaya’da çiftçiymiş. Şimdi de mesleğini devam ettiriyor; fakat arada ciddi farklar var: “Burada tarım sektöründe her şey teknoloji ve verimlilik üzerine. Türkiye’de el yordamı ile çiftçilik yaptık. Burada her şey bilimsel, tarımı burada öğrendim. Türkiye’ye dönersem paramı bu işe yatırırım. Dünyanın manavı denen ülkedeyim. Buraya gelene kadar tarım sektöründe tek bildiğim makine traktördü.” Bu sözler, Hollanda ile Türkiye’de yapılanın ne kadar farklı olduğunu ortaya koyuyor; ikisinin adı tarım olsa da…

Bu birikimle ve aldıkları mesafeyle yetinmeye de niyeti yok Hollandalıların. Uluslararası rekabette ayakta kalmanın yolunun sürekli değişim ve yenilikten geçtiğinin farkındalar. Bu sebeple tarımsal üretimde Green Ports projesini başlatmışlar. Alex Limburg çalışmayı, ‘Hollanda tarımının geleceği’ diye nitelendiriyor. Tarım bakanlığının aldığı kararla, çiçek üretim alanları beş bölgeye ayrılmış. Bu bölgelere green portslar kurulacak ve sektör bunlar üzerinden geliştirilecek. Sektörlerin bütün ihtiyaçları belirlenecek, bütün oyuncular tek çatı altında toplanacak ve böylelikle alınan kararlar çok daha hızlı uygulanacak. Bu proje aslında Hollanda’nın çiçekteki liderliğini pekiştirmeyi ve geleceğe taşımayı hedefliyor. Tarım bakanlığının desteklediği bir diğer konu ise genetik teknolojinin kullanımı. Kalitenin artırılması, yeni ürünlerin keşfi ve hastalıkların önlenmesi noktasında gen teknolojisinden yararlanılıyor. Seracıların tamamı üretimde kullandıkları fidelerini genetik laboratuvarlarından alıyor. Ancak aldıkları yeni ürünleri hemen üretmiyorlar. Büyük seralarda ARGE laboratuvarları var. Buralarda, genetik şirketlerinden gelen yeni türler için deneme üretimleri yapılıyor. Sadece sınıfı geçenler alınıyor. Bu deneme süreci bazen tek bir tür için 2 yılı bulabiliyor.

Hollanda tarımında ARGE’nin bu kadar öne çıkmasında elbette üniversitelerin büyük payı var. Wageningen şehri çevresinde yer alan Gıda Vadisi (Food Valley) tarımsal üretim, genom bilim, beslenme ve sağlıkta dünyaca ünlü bir araştırma bölgesi. Burada 15 bin bilim adamı çalışıyor. Wageningen Üniversitesi Tarımsal Araştırma Merkezi’nde görevli 100 bilim insanı ise tamamen seracılık ve bahçeciliğe odaklanmış durumda. Araştırma Merkezi öğretim üyelerinden Dr. Silke Hemming, seracılıkta bu kadar ileri gitmesine rağmen ülkesinde araştırmanın ve yenilik arayışının hiç bitmediğini belirtiyor. Üniversitede yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular tarım dergileri, workshoplar ve seminerler yoluyla çiftçiye aktarılıyor. Zaten seracıların bu konuda çok istekli olduklarını ve araştırmalara destek verdiklerini belirtiyor Dr. Hemming.

Peki, Türkiye tarımı Hollanda’nınki gibi olabilir mi? Dosyanın amacı akıllara bu soruyu düşürmekti zaten. Buradaki potansiyele ve imkânlara bakıldığında daha fazlasını yapacak güce sahip aslında bu ülke. Sadece aşılması gereken bir zihniyet sorunu var. Konuyu sadece devlete bırakmak da meseleyi çözmüyor. Devlet kadar Türkiye’de zihniyet devrimine ihtiyacı olan, bizzat tarım sektörü. Devletten bekleme dönemini bitirmek, verimlilik, bilimsellik, ileri teknolojiyi acilen tarımsal gündemin ayrılmaz parçası hâline getirmek, üretici birliklerini bu çerçevede modernize etmek gerekiyor. Bu alanda dünyanın bir numarası Hollanda tarım sektörünün bütün oyuncuları da Türkiye ile işbirliğine son derece istekli. Hatta Türkiye’de modern tarım ve modern seracılığı öğretmek için eğitim merkezi bile açmak istiyor ve ‘Türkiye yeter ki istesin’ diyorlar. Finanstaki daralmayı tarımda büyüyerek küresel krize kendi açısından böyle bir çözüm üreten Hollanda’nın bu açılımını Türkiye’nin iyi okuması ve bu süreci lehine çevirmesi hayati önemi taşıyor. Dosyayı, Lahey ticaret Odası Başkanı Marius Varekamp’ın sözüyle bitirelim; “Hollanda küçücük bir ülke ama çok büyük bir ortaktır.”





RAKAMLARLA TÜRKİYE


Nüfus 70,5 milyon

Yüzölçümü 780 bin kilometrekare

Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 658 milyar dolar (Dünyada 17.)

Kişi Başı Millî Gelir 9 bin 300 dolar (Dünyada 55.)

Toplam ihracat 136 milyar dolar

Toplam tarım ürünleri ihracatı 11,4 milyar dolar



RAKAMLARLA HOLLANDA

Nüfus 16 milyon 357 bin (2007)

Yüzölçümü 41 bin kilometre kare

Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 560 milyar Avro (Dünyada 16.)

Kişi Başı Millî Gelir 34 bin 665 Avro (Dünyada 10.)

Toplam ihracat 348 milyar Avro

Toplam tarım ürünleri ihracatı 53,3 milyar Avro

Yurtdışı yatırımları 653 milyar dolar (2006)



DÜNYA SIRALAMASINDA HOLLANDA TARIMI

Kesilmiş çiçek ve çiçek soğanlarının üretim ve açık artırması Dünya birincisi,

Tarım Ürünleri ihracatı Dünya ikincisi

Seralarda dönüm başına üretim miktarı AB ortalamasının 6 katı

Bahçecilik sektörü Toplam 460 bin kişiyi istihdam ediyor.

Hollanda, dünyadaki süs bitkileri ticaretinin %60'ını gerçekleştiriyor.

Çiçek soğanı üretiminde dünyadaki pazar payı ise %90.

Bu küçük ülke aynı zamanda dünyanın en büyük tohum ihracatçısı.

Her yıl AB pazarına giren 1800 yeni bitki çeşidinin %65’i Hollanda’dan geliyor.





20 MİLYON AVRO’LUK ORKİDE SERASI

1928’de Jan Hendrics’in sebzecilikle başladığı tarımsal üretimi, bugün torunları orkide serasıyla devam ettiriyor. Opti Flor serası, yılda 20 milyon Avro ciro yapan bir kuruluş. 1960’a kadar açık arazide üretim yapan Hendrics, o tarihten itibaren üretime serada devam etmiş. Opti Flor Direktörü Rene Hendrics, 1995’e kadar domates ürettiklerini; ancak üretici sayısının artmasıyla yeni arayışa girdiklerini söylüyor: “Stratejik bir karar alarak, katma değeri yüksek bir iş yapalım istedik. Hiç kimsenin çok hızlı giremeyeceği bir iş olsun istedik. O zaman için orkide Hollanda’da bir ilkti, biz de onu seçtik. 1998’de orkide işine başladık.” Şirket hâlen 9 hektarlık modern serada yılda 2,6 milyon adet orkide üreterek, dünyaya pazarlıyor.

Üretimin yüzde 95’ini ihraç etmesine rağmen, Opti Flor bunu Flora Holland aracılığı ile gerçekleştiriyor. Bütün hesaplaşma mezat üzerinden oluyor. Mezat bir tür pazar yeri; ama ürünlerin en düzgün ve korunmuş şekilde müşteriye ulaşmasını sağlıyor. En önemli özelliği ise her iki tarafa da fiyat garantisi vermesi. Mezat ayrıca pazarlama sürecine destek olmak için fuarlar düzenliyor. Rene Hendrics, “Her hafta çarşamba günleri paramızı hesabımızda görürüz. Mezatta üretici parasını zamanında ve tam alma imkânına kavuşuyor, ürün alıcıya doğru ve zamanında sunuluyor, alıcı da sağlıklı ürünü zamanında alma garantisini yaşıyor, fiyatlar da hak ettiği seviyede kalıyor ve kimse spekülasyon yapamıyor.” diyor.

Opti Flor, bir sera elbette; ama burası Türkiye’deki örneklerine hiç benzemiyor. Bir tür fabrikayı andırıyor. ARGE bölümü, seranın ihtiyaç duyduğu enerjiyi üreten bir santral, güneşten koruma, ışıklandırma ve kaliteli soğutmayı sağlayan iklimlendirme sistemi ve showroom bölümleri dikkati çekiyor. Domates seralarında bu bölümlere paketleme bölümleri de ekleniyor.




SERALARIN CAN SUYU: YAĞMUR

Marielle Ammerlaan, Amsterdamlı bir gül üreticisi. Aynı zamanda Flora Holland’da yönetici. Yılda 6 milyon adet sarı gül üretiyor. Mezat sistemi buna daha elverişli olduğu için tek bir türü tercih ediyor. Bu da onun mezattaki imajına olumlu katkı yapıyor. Serası, sarı gül üretiminde bir marka. Ammerlaan, kırmızı gülün daha fazla ışık ve güneş istediği için maliyetinin de yüksek olduğunu, sarı gül tercihinin tamamen ticari gerekçelere dayandığını vurguluyor. Ülkede toplam 600 hektar gül serası var. Daha önce bu rakam 950 imiş. Üretim alanı azalmasına rağmen verim düşmemiş. Bu da verimliliğe yapılan katkının göstergesi. Toplam üretici sayısı ise sadece 250.

Hollanda’da sera üretimi denince dikkati çeken nokta, seraların tamamına yakınında yağmur suyu depolama sistemlerinin bulunması. Ürün sulamada yüzde 90 yağmur suyu, yüzde 10 kuyu suyu kullanılıyor. Ammerlaan, yağmur suyunun gerekçesini şöyle anlatıyor:

“Kalitesi çok iyi, çok temiz bir su. Tuzsuz ve şekersiz. Kapalı sularda hastalık oluyor. Yağmur suyu maliyeti de düşürüyor. Artık seralar yağmur suyu depolamaya uygun kuruluyor. Yağmur suyu magnezyum ve potasyum açısından zengin. Bitkiler de bu suyu çok çabuk alıyor.”




HOLLANDA-TÜRKİYE ARASINDA KÖPRÜ: SYAM

Hollanda’da yaşayan Şükrü Masmas,Yücel Özkul, Ali Hafızoğlu ve Mehmet Masmas ortaklığında kurulan SYAM Brug Holding, Türkiye ve Hollanda tarım sektörleri arasında ticari bağlantılarda ve karşılıklı ilişkilerin kurulmasında aracılık yapıyor. Şirketin adı da bu amaca uygun; ‘brug’ yani köprü. Şirketin Türkiye yatırımları da dikkat çekici. Harran Ovası’na kurulan seralarda yetiştirilen çiçekler iç pazarda satışa sunuluyor. SYAM’ın ayrıca İstanbul Sarıyer’de de seraları var. İstanbul’daki ortaklar ise Yeniay ve Yenigün seracılık. Holding bünyesindeki SYAM BV, Flora Holland çiçek mezatlarında aktif, Hollanda’daki çiçek seralarının da istikrarlı müşterileri arasında bulunuyor. SYAM BV Hollanda’dan kesme çiçek, saksı çiçeği, çiçek soğanı, saksıda mevsimlik dış mekân çiçek ve ağaçlarını almak isteyen müşterilere hizmet veriyor.

Şirketin yönetim kurulu üyesi Mehmet Masmas, Hollanda’daki tarım sektörünü yakından izleyen isimlerden. Sadece kendi şirketi için çalışmıyor, Türkiye’den sektörü incelemek için gelenlere de rehberlik yapıyor. Ağabeyi Şükrü Masmas ise bu yönüyle SYAM’ın Türkiye ile Hollanda arasında köprü vazifesi üstlendiğini belirtiyor: “Hem aradaki ticari ilişkileri geliştirme hem de buradaki tecrübelerimizi Türkiye’den gelenlere aktarma noktasında köprüyüz. Tarım sektöründen gelenleri defaatle mezada götürüyoruz. İlişkileri geliştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda bir şeyler yapmaya çalışan Türk girişimciler için burada bir adres olduk. Onların randevularında bulunuyoruz. Buradakileri oraya götürüyoruz. Doğru insanları doğru yerlerde bulabilme şansımız var. İki ülke arasında bir misyonumuz oldu ve bunu memnuniyetle kabul ediyoruz.”

Kaynak:http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=31784

petulya Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-12-2008, 20:24   #2
Ağaç Dostu
 
envor's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-01-2008
Şehir: Manisa & Antalya
Mesajlar: 1,906
Galeri: 17
Türkiye tarımı için çıkış yolu aranmadığı kanaatindeyim, aksine 26 milyon türk çiftçisini, 8 milyona indirmeye çalışıyorlar.

envor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-12-2008, 11:15   #3
Ağaç Dostu
 
petulya's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-09-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 147
Ülkemizin durumu..

Sn. Envor vereceğim cevapla sadece kendi adıma, algıladığım kadarıyla konuşabilirim. Yukarıdaki yazıda bahsi geçen Eser Karakaş ında yazısını okudum, yazısının son bölümünde aynen şöyle yazıyordu...
Alıntı:
Sözün özü

Burada galiba anahtar iki kavram var; birincisi tarımsal verimlilik, ikincisi ise verimlilik artışına yönelik düzgün teşvik verilmesi.

Türkiye bugün geldiği noktada tarım sektörü olarak çok büyük sıkıntılar yaşıyor ve bu büyük sıkıntıların kökeninde 60’lardan günümüze süren yanlış teşvik sistemi ve bu sektör üzerinden yürütülen yalanlar ve anlamsız politikalar mevcut.

Başta Süleyman Demirel olmak üzere (kim ne verirse ben beş daha fazla veririm şaheseri) 60 sonrası politikacılar bu işte büyük vebal sahibi.

Türkiye’nin hemen AB müzakere sürecinde tarım dosyasını açması ve gerekeni yapması şart.

Tarım Bakanı’nın miras hukukunda yapılacağını söylediği düzenleme çok olumlu bir ilk adım.
Bu durumda 26 Milyon çiftçinin ne kadar etkin ve verimli çalıştığınıda incelemek lazım.. Herbir çiftçinin tarım için kullandığı arazi ölçeğinin etkin ve verimli çalışmaya müsait olup/olmadığı gibi durumlar girdi/çıktı maliyetleri, fiyat istikrarını dolayısıyla malın kalitesini, pazarlama ve dağıtımını etkileyecek unsurlardır.(Bu yukarıdaki Hollanda Modeli yazısınada güzel izah edilmiş.).

Ayrıca bizim Miras hukukumuz yüzünden küçücük parsellere ayrılmış topraklarda çiftçilik yapmaya çalışan ve örgütlenemeyen, kendini tarımsal ürünler ve tarım işletmeciliği konusunda yetiştirememiş ve devlettende bu konuda vakti zamanında destek görememiş çiftçilerimizde bu ülkenin bir gerçeği.

Birbirine komşu parsellere sahip çiftçilerimiz eğitilse ve sorunları noktasında daha bilinçli örgütlenseler belki bu sorunlar birazcıkta olsa hafifletilebilir... Bir ara CNN Türk te seyrettiğim bir programda Tekirdağ mıy dı Edirne miydi hatırlamıyorum ama 3-5 dönümlük alanda ziraat yapan herbir çiftçinin nasıl bir traktör sahibi olduğunu oysa çitçiler örgütlenseler sadece 1-2 traktörle bütün köyün işlerinin yapılabileceği söyleniyordu.. Bilmiyorum anlatabiliyormuyum?..Şimdi bu ilin bu kişilere işi öğretecek hiç mi ziraat mühendisi yok.. Hiç mi kooperatifleri **** birlik yöneticileri yok, çiftçiler hiçmi bir araya gelip konuşmazlar? **** devlet hiç mi oraya uğramamış.
Üzgünüm ama topyekun kendimizden aciz insanlar haline gelmiş gibi bir görüntü sergiliyoruz..

Herşey bilinçlenmeyle,sorgulamayla, hesap sormakla, doğruyu ve bilimselliği istemekle olur.. Yoksa devlet bu işlerde bu kadar iyi olsaydı ülkemizde devlet özel sektörün bir kaç adım önünde olurdu ama malesef her gün haberlerde, gazetelerden devletimizin ne olduğu konusunda bir yığın yazı okuyoruz bunu kimsenin kimseye anlatmasına gerek yok zaten...yani kısacası iş başa düşmüş durumda...
Eğitim, bilinçlendirme, ve teşvikler noktasında devletinde yapması gerekenleri asla inkar etmiyorum ama bunun için beklerken daha ne kadar boşa kürek çekeceğimiz belli değil..Tam toparlanır gibi oluyoruz birşeyler olabilir diye düşünürken bir bakıyorsunuz devlet/siyaset kriz patlatıyor, makarayı geriye sarmışız. Gerçekten birbirimizin umrundamıyız? Öcelikle kendimizle barışık bir ulus olmasını becerebilmeliyiz!

Dolayısıyla yukarıdaki Hollanda Modelinden anlaşılan şey çiftçinin kendi örgütlenmesiyle kendi devrimini yaptığıdır.. Kendi devrimleriyle devletlerine ve milletlerine efendi olmayı başarabilmişler. Hatta bırakın kendi ülkelerini dünyaya efendi olmuşlar! Ben bu yazıdan böyle bir ders çıkardım...

Allah aşkına daha dün haberlerde dinledim kuru incirlerimiz aflotoksinden dolayı Avrupada yakılıyormuş **** geri iade ediliyormuş... Şimdi tüm üreticilere, üreticilerin bağlı bulunduğu kooperatif yöneticilerine, koperatiflerin bağlı bulunduğu bölge birliklerine, sivil toplum yöneticilerine,devlet yöneticilerine ve ürünleri test eden laboratuar yetkililerine ve denetçilere soruyorum; aklınız nerde kardeşim yöneticilik mi yapıyorsunuz, evcilik mi oynuyorsunuz?
Ülke insanının bilinçsizliğinden, yöneticilerin vurdum duymazlığından çok dertliyim ve doluyum bağışlayın lütfen... bu konuda sayfalar dolusu yazı yazabilirim ama burda bitirmek istiyorum...

petulya Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-12-2008, 23:09   #4
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Krizlerde tek çare üretmektir.

Merhaba.

Krizlerde tek çare üretmektir. Tabi ürettiğinizi pazarlamak da önemlidir.

Elektronik posta yolu ile gelen mektubu aktarıyorum. Krizden çıkış için, aradığımız yolllarından biri olabilir.

" Gidada Ihracat Yonunu A.B.D.'ye Cevirmenin Tam Sirasi


Cin Halk Cumhuriyeti'nden, ABD'ye bundan boyle sut ve sut turevi katki maddeleriyle, benzeri gida urunlerinin ithalati "FIZIKI MUAYENE YAPILMAKSIZIN" yasaklandi.

Washington Ticaret Musavirligi'nin yazisina atfen, Dis Ticaret Mustesarligi'ndan alinan bir yazida, ABD Gida ve Ilac Idaresi (FDA) tarafindan, 12/11/2008 tarihinde yapilan bir duyuru ile Cin Halk Cumhuriyeti'nden yapilacak sut urunleri, butun sut turevli katki maddeleri ve benzeri gida urunlerinin ABD'ye ithalatinin yasaklandigi bildirilmektedir.

Fiziki muayene yapilmaksizin getirilen yasaklamaya konu olan urun listesini inceleyip, bu konuda olusacak boslugu doldurmak icin harekete gecmenin ve ihracat girisiminin tam zamani!

İste ithalat icin, yeni ureticilere ihtiyac duyulabilecek urunler;

" Pastane urunleri / hamur / karisimlar / krema
" Kahvalti maddeleri, hazir / cabuk yiyecek maddeleri
" Atistirmalik (Snack) urunler
" Sut / tereyagi / kurutulmus sut urunleri
" Peynir / peynir urunleri
" Dondurma
" Hazir sut / imitasyon sut urunleri
" Mesrubatlar / sut temelli gazli - gazsiz
" Kedi, kopek ve diger ev hayvanlari yiyecekleri
" Mesrubat temelli meyve icecekleri (kola, kok birasi v.b.)
" Sekerlemeler
" Cikolata / kakao urunleri
" Puding karisimlari, Bebek gida urunleri, Kazein, hayvanlar icin kurutulmus urunler
" Hayvan yemleri ve urunleri
" Laboratuvar hayvan yemleri

Ankara
Türkiye

Saygılar.

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-12-2008, 20:01   #5
Ağaç Dostu
 
petulya's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-09-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 147
Valla üretmek yetmiyormuş bak Bülent Abi ne diyor:)

Sevgili Oğuz Karsan,
Ne yapsak şu bizin Mersin Ziraat odası meclisi üyelerine söylesekte madem pazarlayamıyorlar bari meşrubat tesisi kurup Amerikaya suyunu satsalar.. Bir yandan yazıyorum bir yandanda gülüyorum gerçi bu tür haberler birazda reklam kokar ama neyse....

Teşvik yetişmedi, narenciye yem oldu
19 Aralık 2008 Cuma, 12:05 EKONOMİ

Mersin'de narenciye para etmeyince küçükbaş hayvanlara yem olarak verilmeye başladı.

Mersin Ziraat Odası Meclis Üyesi Bülent Korucu, yetkililere ve annelere seslenerek, çocuklara gazlı ve kolalı içecekler yerine taze sıkılmış vitamin deposu meyve suyu içirmelerini istedi.

Üreticilerin yeterli gelir elde edemediği için narenciye toplamadığını belirten Korucu, "Ürün para etmedi. Hasat gerçekleştiremeyince ürün dalda kaldı. Dalda kalan meyveler çürümeye terk edilince yakın köylerde küçükbaş hayvanlara veriliyor. Tonlarca narenciye çürümeyi bırakıldı." dedi.

Narenciye üreticisinin son bir kaç yıldan bu yana çok sıkıntılı günler geçirdiğini ve giderin geri dönüşümünün sağlanamadığını ifade eden Korucu, teşvikin zamanın da verilmediği için narenciyeyi satamadıklarını kaydetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen üreticiler de, "Hükümetimiz kömür ve gıda yardımı yanında üreticilerden narenciyeyi ucuza alarak meyve yemeyen insanlara doğal vitamin olarak dağıtsınlar. Biz buradan sesleniyoruz bizim sesimiz duysunlar. Binlerce insan narenciye işiyle uğraşıyor. Bu insanlar aç. Yetiştirdiğimiz ürünleri para etmiyor. Yaptığımız masrafları bile karşılamıyor." diye konuştu.

Kaynak: stargazete.com

petulya Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-12-2008, 09:25   #6
Ağaç Dostu
 
malbman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-04-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 3,600
Galeri: 15
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi petulya Mesajı Göster
Dolayısıyla yukarıdaki Hollanda Modelinden anlaşılan şey çiftçinin kendi örgütlenmesiyle kendi devrimini yaptığıdır.. Kendi devrimleriyle devletlerine ve milletlerine efendi olmayı başarabilmişler. Hatta bırakın kendi ülkelerini dünyaya efendi olmuşlar! Ben bu yazıdan böyle bir ders çıkardım...

Allah aşkına daha dün haberlerde dinledim kuru incirlerimiz aflotoksinden dolayı Avrupada yakılıyormuş **** geri iade ediliyormuş... Şimdi tüm üreticilere, üreticilerin bağlı bulunduğu kooperatif yöneticilerine, koperatiflerin bağlı bulunduğu bölge birliklerine, sivil toplum yöneticilerine,devlet yöneticilerine ve ürünleri test eden laboratuar yetkililerine ve denetçilere soruyorum; aklınız nerde kardeşim yöneticilik mi yapıyorsunuz, evcilik mi oynuyorsunuz?
Ülke insanının bilinçsizliğinden, yöneticilerin vurdum duymazlığından çok dertliyim ve doluyum bağışlayın lütfen... bu konuda sayfalar dolusu yazı yazabilirim ama burda bitirmek istiyorum...
İsmi lazım değil, bir süt üretim kooperatifinin (muhtemelen bir yöneticisidir ama başkanı mıdır yoksa daha alt düzey bir yöneticisi midir bilmem) yönetici(si)leri İzmir Urla iskelesindeki bir balık lokantasının önüne makam arabalarını çekmiş oturuyorlardı geçen akşam. Arabanın makam arabası olduğunu da lacivert zeminli plakasında yazan 35 T... Süt Ürünleri Kooperatifi ibaresinden anladım. Yani sizin anlayacağınız plaka (bedelini bilmiyorum ama ucuz bir şey de değildir eminim) özel bir plakaydı. Elbette her kes gidip istediği yerde yemek yiyebilir. Buna hiç bir itirazım olmaz. Ama böyle bir plaka taşıyan arabayla gitmek ne kadar doğrudur bilmem. Zaten asıl söz etmek istediğim de bu değil. Asıl konu, bu özel plakanın takılı olduğu araç. Evet, sözünü ettiğim araç en ucuzu 55.000 eurodan başlayıp 190.000 euroya kadar uzanan fiyat etiketleri taşıyan bir Audi A6 idi. Yani dünkü kapanış kuruyla hesaplarsak ve de (hiç sanmıyorum ya) en ucuzu olduğunu dahi düşünsek, aracın bedeli 117.000 YTL, ya da 117 milyar TL.

Sanırım sayın petulya' nın çok yerinde olarak sorduğu "Şimdi tüm üreticilere, üreticilerin bağlı bulunduğu kooperatif yöneticilerine, koperatiflerin bağlı bulunduğu bölge birliklerine, sivil toplum yöneticilerine,devlet yöneticilerine ve ürünleri test eden laboratuar yetkililerine ve denetçilere soruyorum; aklınız nerde kardeşim yöneticilik mi yapıyorsunuz, evcilik mi oynuyorsunuz?" sorusu basit de olsa bir cevap bulmuştur.


Düzenleyen malbman : 20-12-2008 saat 10:47 Neden: Yazım hatası
malbman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-12-2008, 23:38   #7
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Gelişme çağındaki çocuklarımıza bile süt, ayran, veya meyve suyu içiremiyoruz. Malesef zararlarını anlatamadığımızdan, Cola, veya diğer gazlı içecekleri tercih ediyorlar.

Son yıllarda pazarlama hileleri ile yurdumuza sokulan birçok gıdanın içerdiği maddelerin sağlığa zararlı olduğu bilinmektedir. Hatta; çocuklar için üretilen bazı maddelerin zeka geriliği yaptığı bile iddia edilmektedir.

Ülkemiz için yanlış olan bu durumu tersine çevirmek, hem halkı bilinçlendirmek hem de geleceğimizin yöneticileri olacak çocuklarımızın sağlıklarını korumak adına, Milli bir beslenme politikası saptayıp, gerekirse akıl ve vücut sağlığına zararlı maddeler içerdikleri kanıtlanmış içeceklerin ve besinlerin yasaklanmasıyla mümkün olur diye düşünüyorum.

Fazla bir şeye ihtiyaç olduğunu da sanmıyorum herhangi bir gelişmiş ülkenin kendi ulusunu ve çiftçilerini korumak için koyduğu aşılması güç kurallardan birkaçını incelesek bize hayli zaman ve yol kazandırabilir. Bu sayede hem çiftçimizin malı değerlenecek hem de etiketlerinde ne yazdığını anlayamadığımız malları tüketmek zorunda kalmayacağız.

Malını satamamaktan yakınan birçok yerli üreticinin ise birkaç basit sokak gösterisi dışında bu haksız rekabeti önemsemediğini hayretle izlemekteyim.

Bu kişilere tavsiyem ya diğerlerine tanınan haksız rekabet ortamına bir şekilde müdahale etmeleri. Ya da Dünyanın bir ucundan malını ülkemize getirip, pahalı ambalajlarına ve diğer birçok girdiye rağmen bıkıp usanmadan her yolu deneyip malını satabilenlerden ders almalarıdır.

Onlar yapabiliyorlarsa biz de başarabiliriz. Asla yılmamalıyız ve zararlı besinleri söküp atıncaya kadar sürekli üretmeliyiz.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 19:54.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024