agaclar.net

agaclar.net (http://www.agaclar.net/forum/)
-   Daha İyi Bir Yaşam İçin (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/)
-   -   Yavaş Şehir (Slow City), Yavaş yaşam, Yavaş Hareketi (http://www.agaclar.net/forum/daha-iyi-bir-yasam-icin/10427.htm)

Todor 26-09-2008 22:40

Yavaş Şehir (Slow City), Yavaş yaşam, Yavaş Hareketi
 
İtalya'nın "Yavaş Şehir (Slow City)" hareketini destekleyenler, şehir merkezlerinde araba kullanımını yasaklayarak ve McDonald's şubeleriyle süpermarketleri kapatarak yaşanır kentler oluşturmaya çalışıyorlar. Asya'ya da sıçrayan bu akım, tüm Avrupa'da hızla yayılıyor.



Toskana'nın minik Chianti şehri, 1999 yılında ilk "Cittá Slow" [İtalyanca yavaş şehir] kenti oldu, ardından Bra, Positano ve Orvieto geldi. Zamanla, yavaşlık dalgası diğer şehirler arasında yayıldı. Artık İtalya'daki 42 Yavaş Şehir'le birlikte, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Polonya ve Norveç'te de birçok Yavaş Şehir var. Almanya'dan, aralarında Hersbruck, Lüdinghausen, Schwarzenbruck, Waldkirch ve Überlingen'in de bulunduğu bazı şehirler, sadece 50.000'den az nüfusu olan kentlerin kabul edildiği harekete seçilebilmek için başvurdu.

Yavaş Şehir'in İtalya'da ortaya çıkmasına şaşırmamak gerek. "La dolce vita"nın [tatlı hayat] ülkesi İtalya, özelikle yemekle ilgili geleneklerine çok bağlı. İtalyanlar'ın dilleri bile yavaşlığa çok daha yatkın.

1991 – 2004 yılları arasında Orvieto'nun Belediye Başkanı olan Stefano Cimicchi, bu görevinden sonraki birkaç yıl "Slow Food (Yavaş Yemek)"un başarılı konseptinden yola çıkılarak hazırlanan Yavaş Şehir hareketinin başkanlığını yürüttü. Yavaş Şehir hareketi, küçük kentlerin geleneksel yapılarını, sıkı kuralları dikkatle uygulayarak korumaları gerektiğini savunuyor: Arabalar şehir merkezlerinden çıkarılmalı, insanlar sadece yerel ürünleri tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı. Bu küçük şehirlerde, süpermarket ya da McDonald's aramanın bir anlamı yok.

Cimicchi, "Amacımız yaşanır şehirler yaratmak" diyor, "Tıpkı yazar Italo Calvino ve mimar Renzo Piano gibi, bir ütopya şehri konsepti üzerinde çalışıyoruz".

Yavaş Şehirler, ekoloji ve sürdürülebilirlik alanında bilimin son buluşlarından da faydalanarak, Ortaçağ'dan ya da Rönesans Dönemi'nden kalma kentsel öğeleri korumaya çalışıyorlar. Eğer kentin bu amacına yardımcı olacaksa, modern teknolojiye bile izin veriliyor. Mesela Cimicchi, Orvieto'da sadece yayaların geçişine izin veren elektronik kapılar kullanmak istiyor. Pisa'da da benzer bir sistem var: Eğer kameralar parkmetrenin süresinin dolduğunu tespit ederse, bir dakika ya da tüm gün de olsa, park cezası kesiliyor.

Yavaş Şehir bildirisi, gürültü kirliliğini ve trafiği kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkan ve lokantaları desteklemek ve yerel estetik öğeleri korumak gibi, 50'den fazla taahhüt içeriyor. Yavaş Şehir olarak adlandırılmak ve salyangoz logosunu kullanabilmek için de, şehrin önce kontrol edilmesi, daha sonra da dedektifler tarafından düzenli olarak denetlenmesi gerekiyor.

Bu bildiriye göre bir kentin Yavaş Şehir olup olmadığını belirleyen hareket, "Cittá Slow"un, genel kuralların belirtildiği bir manifestosu, bu vasfı almak isteyen kentlerin imzaladığı kurum sözleşmesi, üye şehirler listesi ve bir yıllık toplantı programı bulunuyor.

Bu hareketin en önemli etkenlerinden biri de, kentsel yaşamdaki yoğun tempoyla mücadeleye hız kazandırıyor olması. İtalya'nın Yavaş Şehir yöneticileri yılda bir kez buluşarak, notlarını karşılaştırıyorlar ve yeni inisiyatifler getiriyorlar. Urbino Üniversitesi de, geçenlerde bir anlaşma imzalayarak hareketin resmi danışmanı oldu.

Kasım 1999'da Orvieto'da hazırlanan sözleşmeye göre Yavaş Şehirler'in şu şartları sağlaması gerekiyor:

1 - Etrafını çevreleyen bölgenin ve kentsel düzenin niteliklerini korumak ve geliştirmek için, yeniden kullanma tekniklerini araştırarak, çevresel politikalar uygulaması,

2
- Toprağın işgali için değil, kullanımının geliştirilmesi için, işlevsel bir altyapı politikası yürütmesi,

3 - Çevrenin ve kent düzeninin kalitesini geliştirmek için teknoloji kullanımını teşvik etmesi,

4 - Doğal, çevreyle uyumlu tekniklerin kullanımıyla üretilen yiyecek maddelerinin tüketimini desteklemesi, genetik yapısıyla oynanmış ürünleri hariç tutarak, Slow Food Ark ve Presidia projeleriyle işbirliği içerisinde, zor durumlar için gereken tipik ürünlerin üretilmesi,

5 - Bir bölgenin kültür ve geleneklerinin korunarak, simgeselleşmesine katkıda bulunup, yerli üretimi teşvik etmesi ve tüketicilerle, kaliteli üreticiler ve satıcılar arasında doğrudan temas kurulabilmesi için tercih edilebilir ortamlar ve mekanlar yaratmayı desteklemesi,

6 - Konukseverlik kalitesini ve yerel toplum ile onun belirli özellikleri arasında gerçek bir bağ kurmayı desteklemesi, bir şehrin kaynaklarının eksiksiz ve yaygın olarak kullanımını önleyen fiziksel ve kültürel engelleri kaldırması,

7 - Gençlerin ve okulların sistematik bir biçimde lezzet eğitimiyle tanışmasına özel bir dikkat göstererek, yalnızca iç işletmecilerinin değil, bütün vatandaşlarının Yavaş Kent'te yaşadıklarına dair farkındalıklarını sağlaması.

Yavaş Şehirler'den biri olan Bra'nın Belediye Başkan Vekili Bruna Sibille, küreselleşmeye karşı hareket etmenin kolay olmadığı günümüzde, bir kenti yönetmenin en iyi yolunun yavaşlık felsefesi olduğunu söylüyor: "Yavaşlık hareketi, önceleri iyi yemekler yiyip içmek isteyen birkaç kişinin fikri olarak ortaya çıktı. Fakat, her şeyi daha az telaşla ve daha az homojenize bir tutumla yapmanın faydaları hakkındaki tartışmalar giderek daha geniş bir alana yayıldı."

Bra'da da diğer Yavaş Şehirler'de olduğu gibi, tarihi kent merkezinde araba kullanımı, süpermarketler ve parlak reklam ışıkları yasaklandı. Elişleri ya da özel yetiştirilmiş yiyecekler satan küçük aile işletmeleri, en iyi ticaret birimleri haline geldi. Belediye binası, Piedmont bölgesinin tipik bal rengi sıvası kullanılarak onarılıyor. Okullarda çocuklara yerel üreticiler tarafından yetiştirilen organik meyve ve sebzeler servis ediliyor.

Fazla çalışmanın zararlarından korunmak amacıyla, Bra'daki bütün küçük marketler Perşembe ve Pazar günleri kapatılıyor. İnsanlar bürokratik işlerini, Cumartesi sabahı açılan Belediye'de acele etmeden halledebiliyorlar. Sibille, "Böylece yavaş yavaş yeni bir ortam, yeni bir hayat anlayışı oluşturuyoruz," diyor.

"Bir şeyi netleştirelim: Yavaş Şehir olmak, her şeyi durdurup zamanı geri almak anlamına gelmiyor," diye vurguluyor Bruna Sibille, "Müzelerin içerisinde yaşamak istemiyoruz, tek istediğimiz modern ile geleneksel arasında, kaliteli yaşamı destekleyen bir denge oluşturabilmek".

Kaynak: Bugday.org

Todor 26-09-2008 22:41

…eliyor dört yana sakin bir günü.
bir rüyadan arta kalmanın hüznü… *

Tanpınar, beş şehir’de gezip gördüklerini anlatırken bir yandan da maziyle olan derin münasebetinin muhasebesini yapar. "Beş şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır” der, der demesine de huylu huyundan vazgeçmez. Bütün kitap boyunca ecdadın ihtişamlı tarihine atıfta bulunmaktan geri kalmaz, yitip gidenlere hayıflanır durur. 1940’ların penceresinden anlatılanları okuduğunuzda, bu şehirlere ne kadar uzak olduğumuzu düşünebilirsiniz, ama Tanpınar’ın geçmiş özleminin, şimdiki moda tabirle, nostaljik duygularla tamamen aynı olduğunu görmek insanı şaşırtır. halbuki nostalji sadece kendi zamanımıza aitmiş gibidir. sisli bulutlar içinde, hasretle hayal edilen geçmişin de bir zamanlar şimdiki zaman olduğunu hatırlamak, belki bizi bu dalınan rüyadan uyandırır.

İnsan yaşlandıkça hatıralar gençleşir, canlanır. Yitip gidenlerden, eski kışlardan, nice güzel günlerden bahseder. ilginçtir, modern insan da yaş aldıkça geçmişe, eskiye daha bir düşkün hale geldi. bunda hız’ın etkisi var kuşkusuz, kundera’nın dediği gibi hız unutturur çünkü. Artık güzel ve kaliteli yaşam eski/ eskitilmiş evlerde, doğayla iç içe, organik ürünlerin yenip, eski zamanları yad ederek geçmeli. Bu düşüncenin eski refah modeline alternatif oluşturması ise, 1986’da ispanyol merdivenleri’nde açılan mcdonald’s restoranını protesto ile alevlenen yavaş yemek (slow food) hareketi ile başladı. Etnik ve bölgesel mutfakları korumak, doğal ve eski tip üretimi insanlara tanıtma fikriyle yola çıkan inisiyatif gitgide yavaşlayıp (!) yavaş hareket’e dönüştü.

Yavaş hareketin modern dünyada bir bomba gibi patladığını söylemek yanlış olur, ancak başta gelişmiş ülkeler ve sonra da gelişmekte olan ülkelerin ucubik dev şehirlerinde tutunmaya ve övgü almaya başladı. Nedeni basitti, hiçbir yüzyılın insanı bu kadar ses, bu kadar kalabalık, bu kadar yorgunluk görmedi. “…modern üretim yöntemleri sayesinde, herkesin rahat ve güven içinde yaşamasını sağlayabiliriz; ama bunun yerine kimilerinin aşırı derecede çalışmasını, kimilerininse başkaları için bitip tükenmesini yeğledik. buraya kadar makinelerin ortaya çıkmasından önceki kadar canlı, güç dolu olmayı sürdürdük, bunda aptallık ettik. ama hep de aptallık etmesi gerekmez ki insanın”.

Yavaş hareketin ilk sayfasına baktığınızda biraz evvel yukarıda konuştuğumuz eski güzel günlere duyulan özlemin nasıl tavan yaptığını görebilirsiniz. Sayfa Türkçe’den İngilizce’ye mi çevrilmiş diye düşünmeden edemedim. Durdurun dünyayı inecek var, arka bahçede domates yetiştirirdik, eskiden ne güzel komşuluk vardı herkes birbirini tanırdı… vs gibi bizim beylik cümlelerden bolca var. Bu küreselleşme ne menem bir şeyse artık, dertler, şikâyetler bile aynı.

Yavaş hareketin en vurucu, en göze batan işi ise yavaş şehir (cittaslow) projesi. Nüfusu 50.000’i geçmeyen kent ve kasabaların, belirtilen diğer ekonomik ve çevresel koşullara da uyması halinde yavaş şehir olunabiliyor. İtalya’da başlıyan hareket daha sonra Avrupa çapında büyüyen bir ağa sahip oluyor. Yavaş şehirlerde öncelikle ekonomik üretimin bölgesel üreticiler tarafından yapılması mühim, birçoğunda zincir restoran ya da dünyaca ünlü markaların satışları yasak ya da sınırlı. Üretim yapılan yerlerde çevresel koşullara azami dikkat söz konusu. Motorlu araçların kullanımı da oldukça sınırlı. Bu şehirlerde insanlara daha yavaş, daha sakin, daha mutlu bir yaşam öneriliyor. Bu kadar çok daha’nın olduğu bir yerde insanlara azı anlatmak mümkün mü?

Sorun hızda değil, talepte aslında. İnsanoğlunun bitmeyen isteklerini karşılamak için bu hız gerekli. Ama zamanın ritmi neyse ona göre. Roma’nın İsa’dan önceki son çeyrekte yaklaşık 1.000.000’luk bir nüfusu vardı. böylesine bir nüfusun doyurulması için haftada yaklaşık 5.000 ton tahıl gerekliydi. Ortalama bir Roma kağnısının yarım ton taşıyabildiği düşünülecek olursa, bu da her hafta roma’ya yaklaşık 10.000 kağnının girip çıktığını gösteriyor. Milattan öncesi için çok iyi bir sayı. Hatta bir roma kağnısını hızının 3 km, günümüz londra’sında bir arabanın hızının 12 km olduğunu düşünecek olursak, acaba hangi şehir daha hızlı diye sormak gerekiyor.
yavaş şehir’in en önemli özelliği çok uluslu şirketlerin ele geçirmeye başladığı yerel üretimin ve üreticinin korunmasını sağlamak. Bu örnekler ne kadar etkili olur bilinmez. Bu kadar küçük pazara sahip yerlerde, hem de geleneksel yöntemlerle ancak mostralık bir üretim söz konusu olabiliyor. Buna da ulaşmak oldukça zor ve pahalı. lokal üreticileri korumak iyi niyetli bir çaba olsa da bu sorunun endüstri devrimine geçişten bu yana varolduğunu görmek umutları kırıyor.

1800’lerin başında Londra dünyanın en büyük metropolüydü. Sömürgecilik, tarım ve sanayi devrimlerinin fitilinin ateşlenmesiyle Londra büyük bir cazibe merkezi haline gelmişti. Göçle birlikte nüfus artmış, sosyal ve ekonomik farklılıklar en üst seviyeye çıkmıştı. İşte bu dönemde William Cobbett yerel üretimin nasıl sekteye uğradığını yazıyor. bakalım şimdikiyle bir benzerlik bulabilecek miyiz? “…şehirler pazar kasabalarını ve köyleri, dükkânlar pazarları ve panayırları bitirdiler, kent toplumu içerisinde kendi isteklerini karşılamayı düşünen pek kimse yoktu, hazır olanı almak günün modasıydı. kahya kadınlar yemeklerini pişmiş satın alıyordu, çocuklara emsinler diye meme kiralamaktan daha yaygın bir şey yoktu…” Cobbet’in yazıları bazı noktalarda oldukça faşizan olsa da bu büyük pazardan aldıkları pay git gide yok olan köylünün derdini dile getiriyor. Bugün Türkiye’de de herhangi bir köy ya da kasabaya gittiğinizde duyabileceğiniz sözler bunlar.

Yavaş hareket, adına yakışır bir hızla emin adımlarla geliyor. Dünyanın birçok yerinde, okullar, organizasyonlar var. Gurular insanlara nasıl daha yavaş ve daha huzurlu olacaklarını anlatırken, bir yandan da yavaş ürünler yaygınlaşmaya başlıyor. Tahminim kısa bir süre içerisinde yurdumuzda da hangi şehrin daha yavaş olduğu yönünde çalışmalar başlar. yavaş hareket özellikle zor durumdaki bölgesel ekonomilere çözüm olabilecek alternatif olarak düşünenler var ancak şikâyet edilen sorunlara ancak geçici çözümler üretebileceklerini düşünüyorum. Büyük kapitalist ekonomileri bu şekilde delikler açarak engelleyebilmek oldukça zor, hatta kendisi de bu çarkın bir parçası olması muhtemel.

Tanpınar’ın mazi anlayışını belki de en güzel anlatan sözdür; dün bugündür, aslında değişen tek şey zamandır. Zamanı değiştirmenin imkânsızlığını anlatır. Bu beyhude çaba bizi ancak taşımak zorunda olduğumuz ağır bir yüke mahkûm ediyor. Başta söylediğim gibi eskinin de şimdi olduğu zamanlar vardı. Her yavaşı eski sanmak, eskiyi de doğru sanmak büyük bir yanılgı. yavaşın adını bugün koyamaz. Yavaş demdir. Dem de öyle kolay bulunmaz. diyor ya şair “aheste çek kürekleri mehtab uyanmasın…” işte onun gibi bir şey.

Kaynak: hafif.org

Todor 26-09-2008 23:05

Ülkelere göre yavaş şehir listesi


Avustralya
  • Goolwa
  • Katoomba, City of Blue Mountains
İtalya

  • Abbiategrasso
  • Acqualagna
  • Anghiari
  • Barga
  • Borgo Val di Taro
  • Bra
  • Bucine
  • Caiazzo
  • Casalbeltrame
  • Castelnovo ne' Monti
  • Castelnuovo Berardenga
  • Castiglione del Lago
  • Chiavenna
  • Chiaverano
  • Città della Pieve
  • Civitella in Val di Chiana
  • Cutigliano
  • Fiumicino
  • Fontanellato
  • Francavilla al Mare
  • Giffoni Valle Piana
  • Greve in Chianti
  • Guardiagrele
  • Giuliano Teatino
  • Levanto
  • Massa Marittima
  • Montefalco
  • Orvieto
  • Pellegrino Parmense
  • Penne, Pescara
  • Pianella
  • Pollica
  • Positano
  • Pratovecchio
  • San Daniele del Friuli
  • San Gemini
  • San Miniato
  • San Vincenzo
  • Santa Sofia
  • Suvereto
  • Teglio
  • Todi
  • Torgiano
  • Trani
  • Trevi
  • Zibello
Avusturya

  • Enns, Upper Austria
Birleşik Krallıklar (UK)

  • Aylsham, Norfolk, England
  • Berwick Upon Tweed, Northumberland, England
  • Diss, Norfolk, England
  • Ludlow, Shropshire, England
  • Mold, Flintshire, Wales
  • Perth, Perth and Kinross, Scotland
  • Cockermouth, Cumbria, England
Almanya

  • Hersbruck, Bavaria
  • Waldkirch, Baden-Württemberg
  • Überlingen, Baden-Württemberg
  • Schwarzenbruck, Bavaria
  • Lüdinghausen, North Rhine-Westphalia
Norveç
  • Levanger, Nord-Trøndelag
  • Sokndal, Rogaland
İspanya
  • Mungia, Basque Country
Polonya
  • Biskupiec, Warmia i Mazury
  • Reszel, Warmia i Mazury
  • Lidzbark Warmiński, Warmia i Mazury
  • Bisztynek, Warmia i Mazury
Güney Kore
  • Cheongsan Island, Wando, South Jeolla Province
  • Jeungdo, Sinan County, South Jeolla Province
  • Cheongpyeong town of Damyang, South Jeolla Province[1]
Kaynak: wikipedia.org

Todor 26-09-2008 23:11

2 Eklenti(ler)
Yavaş şehir (cittaslow) Logosu

Eklenti 48245

Eklenti 48246

lerdemir 28-09-2008 00:47

Logo içerikle çok uyumlu olmuş :)

eskimo 28-09-2008 16:25

Geçen gün beş fideden sadece üç tane toplayabilidiğim pembe dometesi yerken eşimle bu konuyu konuştuk,
Ben herkesin çiftçiliği az çok bilmesi gerektiğini savundum.
Eşim,bu gibi yaşam tarzının geleceğin yaşam tarzı olacağını ancak bunu herzaman olduğu gibi Avrupa'da başlayacağını söyledi.
Başlamış bile.

lefi 29-09-2008 13:58

Bu konuda "yavaş şehir oluşumu" yerel yönetimlerle ilgili yasalar ve idari mevzuat ne kadar etkili ve önemli acaba ?

Oğuz Karsan 09-10-2008 17:34

Yavaş şehir oluşturmak için önce özveri lazım.
 
Merhaba,

Sn. Todor,

Sayenizde haberdar olduğum yavaş şehir oluşumu hakikaten güzel ve gerekli. Yaşam alanlarımızın türlü tehditlere açık olduğu bu çağda bizde yavaş şehirlerimizi yaratmalıyız.

Aslında bizim birçok yavaş şehirimiz vardı ama biz onları teknolojinin nimetlerinden vazgeçemediğimiz için hızlı şehirler haline getirerek yok olma sınırına getirdik.

Mesela Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Bodrum, Marmaris, Göçek, Patara, Mersin, Bergama, Ayvalık, Akçay, Altınoluk, Babakale, Yalova, Birgi Bunlar benim aklıma gelenler. Daha yüzlerce var. Bir o kadarıda keşfedilmeyi bekliyor.

Her güzel yere gidip yerleşip daha sonra oralara vazgeçemediğimiz şehir teknolojisini ve alışkanlıklarımızı götürerek oraları mahvetmedik mi?

Akçayda doğal ortam ile hiç uyum sağlamayan Olivecity diye bir alışveriş merkezi Altınolukta da bir başkası inşa edildi. Hepsi birkaç bin metre 2 olan Bodrumda kaç tane Alışveriş merkezi var ?

İlk başta yazlıkçı olarak gelenler daha sonra şehirden kaçarak bu güzel beldelere gelip yerleşiyorlar. Birkaç hafta yaşayınca şehirdeki alışkanlıkları hatırlayıp önce aldıkları arazideki ağaçları kesip zenginliklerinin göstergesi olacak üç katlı muhteşem bir villa yapıyorlar,

Kestikleri asırlık Zeytin ağaçlarının yerine bölgenin ikliminde yetişemeyecek akla hayale gelmedik pahalı bitkiler dikiyorlar. Sadece pahalı arabalarını veya 4x4 jiplerini koymak için inşa ettikleri garajlar için onlarca ağaç kesiliyor.

Tabi bölgeye yerleşenler yerli halkın sayısını geçince o güzelim belde önce belediye oluyor daha sonra seçimlerde artık o bölgeden rant sağlama savaşı başlıyor. İmara açılan tarlaların sahiplerinin de oyunu alarak başa gelenler ilk önce bölgedeki tarihi dokuyu yok ediyor ve yandaşlarına para kapısı olacak belediye hizmetlerini başlatıyorlar.

İşte güzelim beldelerimizin ve sağlıklı yaşamın kaynağı olan yerleşim yerlerimizin yok olma öyküsü. Bizimde yavaş şehirlerimiz vardı ama biz onları rahatımız ve vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımız uğruna yok ettik. Yalan mı?

Saygılar

Todor 09-10-2008 19:14

İnsan oğlu bindiği dalı kesiyor. İlk olarak lüks ihtiyaçlarını karşılayabilmek uzaklara gitmek istiyor, bu uzağa gitmek yeni ihtiyaçlar doğuruyor, hızlanması gerekiyor. Yeni ihtiyaçlar ve hız, daha da uzağa gitmesini gerektiriyor.

Böyle bir kısır döngüdeyiz. Bunun bir yerde kırılması gerekiyordu ve bu kırılma başladı. Ekonomik anlamda zaten çok uzun süredir bekleniyor var olan sistemlerin çökmesi. Diğer sosyal alanlarda da alternatiflerin gelişiyor olması, açıkçası, dünyanın geleceği için hoşuma gidiyor.

Oğuz Karsan 15-10-2008 17:46

Artık Anneannemiz gibi yaşamayı öğrenmeliyiz.
 
Merhaba,

Bazılarımız gerçekleri görüp gereksiz tüketimden vazgeçsek de, kapitalist sistem malını pazarlayabilmek için yeni ihtiyaçlar yaratıp yeni müşteriler bulacaktır.

Bir düşünün evimizde kullanmadığımız ama bir sürü para vererek aldığımız işimize yaramayan onlarca elektronik alet yok mu? Evimizin dolaplarını dolduran bu işimize yaramayan aletler üretilirken acaba dünyamızı ne kadar kirlettiler. Atıklarını yok ederken de bir o kadar kirletecekler.

Bir düşünelim yaşam için ne gerekli? basitçe düşünürsek, yitecek barınma, ısınma. Yaşamın temeli işte budur. Geri kalan ihtiyaçlar olsa da olur olmasa da. Tabi biraz konfor istemek de hakkımız. Ama abartırsak konforun karşılığında neleri kaybedeceğimizi artık biliyoruz.

Yaşamak istediğim hayat Anneannemin hayatıdır. Anneannem pazara haftada bir iner ve sadece tuz, şeker, kibrit ve gaz gibi üretemediği maddeleri alırdı.

Yaşaması için geri kalan neredeyse herşeyi kendi üretirdi. Keçisinin yününden çorabını öreceği ipliğini , sütünden peynirini, kaymağını, yağını, Tavuklarından yumurtasını, Geri kalan sebze meyvesini de hayvanlarının gübrelerini kullanarak küçücük bahçesinde yetiştirirdi. İstanbul'a geirken ise fasulye, nohut, mısır, turşu, tereyağı, peynir, kaymak, ceviz, elma, karayemiş, ayva ve fındıksız asla gelmezdi.

Kısaca yaşarken kendinden sonrakilere ait birşeyi tüketmez, ihtiyaçları için devletine döviz ödettirmezdi. Bu nedenle onun gibi yaşamak istiyorum. Zaten bu yaşıma doğadan kadar bana düşenin fazlasını tüketmişimdir.

Yaşarken Doğanın nimetlerini tüketmemeliyiz. Bizden sonrakileri de düşünmek lazım diye düşünüyorum.

Saygılar

MeyveliTepe 29-10-2008 23:33

Doğayla içiçe yaşarken insan, farkında olmadan yavaşlıyor. Bakıyorsunuz her şey olağanüstü bir uyum içinde, kendi çevrimlerini acele etmeden, tatlı bir huzurla tamamlıyor ve sonra yeniden başlıyor.

Todor 10-02-2010 00:16

Türkiye'nin ilk ve şu an için tek yavaş bölgesi (cittaslow);

http://www.seferihisar.bel.tr/

Sayfanın sağ üst köşesindeki salyangoz amblemine tıklayarak bilgi alabilirsiniz.

hosseda 10-02-2010 11:03

Yazık orayı da istila yakın demektir.

Alaçatı en son darbe alan yer. Orayı batırmalarına ramak kaldı, sığacığ'a doğru yanaşmaktalar. Seferihisar yavaş şehir olduğuna göre hücuma geçmek üzeredir uyanık tipler.

1970 li yıllarda Bodrum, takiben Bodrum yarımadasındaki tüm köyler, sonra Kaş, Kalkan, daha sonra içeri yayılmalar başlamakta, Kaz dağları çevreleri, Ürgüp yöresi, Şirince. Her gittikleri yeri batırırlar sonrada, orada yaşanmaz artık kalite düştü derler. Çok bi yer kalmadı zaten. Kaçkarları ne zaman hedef tutacaklar meraktayım.

mustafademir24 16-02-2010 23:57

Sayın hoşseda yazınızı okuyunca kahırlandım, biran önce yaz gelse de şu sizin de andığınız Şirince ye gidip güzel bir böğürtlen ya da karadut şarabı içsem dedim yahu. Sevgiler

Smyrna 22-04-2010 00:20

Citta Slow hareketinden anladığımız, salyangozun yaptığı gibi önüne gelen yeşilliği biçip, yok etmek, sümükleyip batırmak olmasa keşke.
Nasıl yeşil bir bitki gördüklerinde hepsi birden saldırıya geçip üşüşüyorlarsa, bizler de yararsız olduğu için yoketmeye çalıştığımız böcüklerden farklı değiliz ne yazıkki.
Biraz orayı batırıyoruz biraz burayı.
Sonradan görmeliğimizden kaynaklanan açgözlülüğümüzün sonuçlarını görmeye başladık bir süredir. Arsız azgınlığımıza gem vuramazsak bizden sonraki nesillerin yaşam haklarını da ellerinden alacağız.

Oğuz Karsan 27-04-2010 17:39

Merhaba.


Alıntı:

Sonradan görmeliğimizden kaynaklanan açgözlülüğümüzün sonuçlarını görmeye başladık bir süredir. Arsız azgınlığımıza gem vuramazsak bizden sonraki nesillerin yaşam haklarını da ellerinden alacağız.
Sn. Smyrna,

Çok güzel özetlemişsiniz. Arsız azgınlığımız da yaşadıklarımıza çok güzel uymuş. Bizden sonraki nesilin, birçok hakkını elinden aldığımızı düşünüyorum. Biraz daha zorlarsak Dediğiniz gibi onlara yaşamak için neredeyse hiçbirşey bırakmayacağız.

Onlara kalacak olan, kullandığımız teknolojimizden arta kalan çöpler ve Ağaçsız çorak ve susuz, kirli bir Dünya olacak diye düşünüyorum. Zamanlarının ve kaynaklarının çoğunu da bizden onlara miras kalacak olan kimyasal ve biyolojik kirliliği bertaraf etmek için kullanmak zorunda kalacaklar.

Eskiden olduğu gibi, keşfedilmedik güzel köşemiz kalmadı. Bulduklarımızı da süratle tahrip ettik. Güzelim beldeler büyük şehirlere döndü. Ağaçların yerini ya otoyollar ya da kültürsüzlüğün ürünü olan villa bozuntuları aldı. Yunanistanın Adalarına bakarken utanıyorum.

Yavaş Şehir hareketi bu şartlar altında hayal. Hepimiz hızlı yaşayıp genç ölmeye çalışıyoruz. Umarım haklı çıkmam. Yoksa, bizden sonrakilerin İşleri çok zor.

Saygılar

Açelya 27-04-2010 18:02

türkiyenin ilk ve tek citta slow'u olduk ama başımıza ne gelir iyimi olur kötümü daha onu anlayamadık destekleyende var karşı çıkanda,am butarafa doğru bir akının ve rant kavgasının başladığı aşikar.gönül isterki gerçekten doğanın korunduğu, sakin ve huzurlu bir ortama kavuşalım bu işin sonunda ama bizim insanımızın zihniyetiyle bu ne kadar başarılabilir onuda bilemiyorum.sığacık kale içerisindeki evlerin değerleri birden bire bir kaç katına ulaşarak tirilyonları geçmiş durumda, bu evleri restore edip bir işletme haline getirmek butık otel vs büyük yatırım,bunu gerçekleştirebilenlerin sayısı çok az olur,bunun sonucu olarakta çogunluk satmayı terci eder ki bunun sonucuda belli büyük firmalar bu işe el atmaya başlar ki başladı bile civardaki büyük arazilerin bazı firmalar tarafından alındığı söyleniyor.bu işin sonunda yöre halkının yararlı çıkacağını umuyorum yinede inşallah ben yanlış düşünüyorumdur

dragut 27-04-2010 19:16

Yazılanları okuduktan sonra aklıma büyüklerimizin,''herkes kapısının önünü temizlese tertemiz bir sokağa sahip oluruz'' sözü geldi.Ne derseniz bizler de önce kendi yaşam alanlarımızdan başlasak,belki de başabiliriz?
Biz başladık bile:))
Aslında ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğunu görebilsek.....

Açelya 28-04-2010 08:09

benim bahçeli bir eve taşınıp sakin bir hayatı seçmem citta slow hareketinin başlamasıyla aynı zamana denk gelir, aslında bu benim yaşam felsefem,ama yıllardır kapının önünü süpür süpür bir işe yaramadı birileri gelip çöp atıyor aksine,bizim gibi düşünen insanlar için evet az şeye ihtiyacımız var .... ama tam tersi zihniyette olanları değiştirmek zor.inşallah citta slow un tüm kriterlerini yerine getirebilir bunu yaşam tarzı haline dönüştürebiliriz.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 11:18.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024