19-11-2008, 22:13 | #1 |
Ağaç Dostu
|
Gıda katkı maddelerine dikkat
Gıda katkı maddelerine dikkat Ülkemizde gıda katkı maddelerinin kullanımı günden güne artmasına rağmen olası yan etkilerini tüketiciler bilmiyor. Gün geçtikçe daha çok miktarlarda tüketilen bu katkı maddeleri, beslenmeyle ilgili kalp hastalıkları, allerjik astım ve ürtiker gibi çeşitli hastalıkların gelişimine yol açıyor. İşte kullanmaktan kaçınmanız gereken 9 katkı maddesi: Aspartam (sentetik tatlandırıcı) Equal ve NutraSweet marka tatlandırıcı ve binlerce gıdada bulunan tatlandırıcılar eleştirilere maruz kalıyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylansa da, birçok araştırmada aspartamın kanserle ilişkisi olduğu açıklanıyor. Ayrıca FDA'nın tartışılır aspartam onaylaması meclis soruşturmasına davetiye çıkarıyor. Kısmen hidrojene nebati yağ (trans yağlar) Trans yağ asitleri, sıvı bitki yağlarını hidrojen bulunan bir ortamda ısıtarak elde ediliyor. Hidrojenleme olarak bilinen işlem raf ömrünü uzatmak için yapılıyor. Birçok sağlık uzmanı bu yağların koroner damar hastalıkları riskini ve kötü kolesterol düzeyini artırdığı konusunda aynı fikri paylaşıyor. New York City geçen günlerde restoranlarda suni trans yağ kullanımını yasakladı. Sodyum Nitrit: Sodyum nitrit sıklıkla koruyucu madde olarak kullanılıyor. Yediğimiz bazı etler bu maddeyle korunuyor. Sodyum nitrit kanser riskini artırıyor, çünkü nitrit kızartma tavasında ya da midemizde asitli ortamla karşılaşınca kanserojen bileşime dönüşüyor. Suni Renklendiriciler: Birçok suni renklendirici içeren gıdaların üretiminde sentetik boya kullanılıyor. Yıllarca FDA, fırınlanmış yiyecekler, meşrubatlar ve şekerlemelere sertifika verirken birçok boyanın da kullanımını yasakladı. Halen bazı sağlık grupları onaylanmış boyalar Mavi 1 ve 2, Kırmızı 3 ve Sarı 6'nın kanser riskine yol açtığını iddia ediyor. Olestra: Yağsız patates cipslerinden bulunan katkı maddesi olestra, daha çok Olean markası ile biliniyor. FDA tarafından onaylanmış olmasına rağmen, yıllardır üzerlerindeki "Bu gıda olestra içermektedir" uyarı etiketiyle gıdalarda bu madde kullanılıyor. Olestra temel vitaminlerin emilimini engellediği gibi karın ağrısına ve mide-bağırsak sorunlarına yol açabiliyor. Stevia: Doğal tatlandırıcı yerine geçen Stevia, FDA'nın yasaklanmış katkı maddeleri listesinden çıkarıldı. Halen diyet bütünleyicisi olarak kullanılan Stevia'nın gıda katkı maddesi olarak kullanımına izin verilmiyor. Dünya Sağlık Örgütü, kanserojen olmadığını buldu, fakat daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtti. Sakarin: En eski suni tatlandırıcı olarak bilinen sakarin birçok diet ürününde ve sodalarda bulunuyor. İlk kez 1907 yılında Amerika Tarım Departmanı (USDA) tarafından yapılan araştırmayla sağlık riski olduğu bulunan sakarinin, bu tarihten sonra kanserle ilişkisi olduğunu gösteren çok sayıda araştırma yapıldı. 1977 yılında FDA tarafından kullanımı yasaklanan sakarinin halen kanserojen olma olasılığı üzerinde duruluyor. Sülfitler: Kesilen meyve ve sebzelerin kararmaması için kullanılan bir kimyasal. Önce güvenilir olduğu düşünülen sülfitin daha sonra ölümcül alerjik reaksiyonlara neden olduğu bulundu. 1980'lerde Amerikan Senatosu çiğ sebze ve meyvelerde sülfit kullanımını yasaklaması için FDA'yı zorladı. FDA bundan beri sülfit yasağını genişleterek katkı maddesi olarak da kullanımını yasakladı. BHA & BHT: Gıdalarda otooksidasyon oranını düşüren iki kimyasal BHA (butylated hidroxyanisole E320) ve BHT (butylated hidroxytoluene E321), gıdalarda renk, koku ve tat değişikliğini önlüyor. Antimikrobiyal, antioksidan özellikleri ve besinlerdeki E vitaminini koruma özellikleri nedeniyle kullanılıyor. Bazı araştırmalar, BHA'nın kanserojen olabileceğini gösteriyor. Alıntı: Zamanonline |
19-11-2008, 22:59 | #2 |
Ağaç Dostu
|
Sofralarımızda gizli alkol var! -------------------------------------------------------------------------------- Pastanelerde, restoranlarda, alışveriş merkezlerinde müşterinin bilgisi dışında pastalarda, çikolotalarda, kuruyemişlerde ve soslarda kanyak, viski, likör, şarap kullanılıyor. Çoğu kimse bunun farkında bile değil. Likörlü çikolatalar, portakallı, vişneli, kahveli diye satılıyor. Bu konuda hem denetimde hem de kanunda büyük boşluk var. Kanyaklı yaş pasta, viskili çikolata, şarapla terbiye edilmiş tavuk, moka likörlü kahve... Belki hayatınız boyunca içkinin tadına bakmadınız; ama bu yiyeceklerden tatmış olmanız kuvvetle muhtemel. Haftalık haber dergisi Aksiyon'un son sayısında Nursel Dilek imzasıyla yer alan haberde içine alkol karıştırılan yiyeceklere dikkat çekiliyor. Pastanelerdeki çikolataların ve yaş pastaların; alışveriş merkezlerinde satılan kuruyemiş ve tavukların sosunda genelde içki kullanılıyor. Fakat çoğunlukla bu gıdaların üzerinde 'alkol vardır' ibaresi yazılmadığı için haberiniz olmadan bu alkollü gıdaları midenize indirmiş oluyorsunuz. İçerisinde likör kullanıldığı belirtilmeyen çikolatalar 'portakallı, vişneli, kahveli' denilerek satılıyor. Fiyatlar ise normal çikolatalara oranla daha pahalı. Normal çikolatanın kilosu 20 YTL'den satılırken, likörlü çikolataların fiyatı 45-120 YTL arasında değişiyor. Tercihler ise genelde vişne ve viski likörlü çikolatalardan yana. Likörlü çikolatalar daha kısa sürede bozulduğu için sağlık riski de taşıyor. Normal çikolata 4-5 ay, likörlü olanlar en fazla 1 ay saklanabiliyor. Yaş pastalarda ise değişik tat vermesi amacıyla rakı ve kanyak kullanılıyor. Fiyatlar ise 22-100 milyon arasında değişiyor. Soslu kuruyemişler de içinde alkol olduğunu bilmeden tüketilebilecek bir başka gıda türü. Gıda denetimi, 2004'e kadar Sağlık Bakanlığı'nın elindeydi. Danıştay kararıyla son iki yıldır Tarım Bakanlığı ve belediyeler denetim yapıyor. Yetkilerin tek elde toplanmaması birçok sorunu da beraberinde getiriyor. İşin ehli olmayan birçok insan gıda denetimi yapıyor. Sağlık Bakanlığı yetkililerine göre Gıda Kanunu'nun tekrar düzenlenmesi, mevzuatla birlikte denetimin tek elde toplanması gerekiyor. Bakanlık yetkililerine göre en önemli sorun, AB'nin alkolle ilgili mevzuatı. Çünkü mevzuata göre gıdanın içerisinde alkol oranı yüzde 1'in altındaysa bunu etiketlemeye gerek kalmıyor. Bu, Avrupa'da kabul görse de, yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de böyle bir durumun gıda mevzuatında bile olsa tolere edilmesi mümkün değil. Yüzde 1'lik oran, duruma göre dinen de 'tolere edilebilir' bulunsa bile Türkiye'deki gıdalara katılan alkol oranı birçok kere bunun çok çok üzerinde oluyor. Etler de alkolle terbiye ediliyor! Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Aydın Ağaoğlu, 4077 sayılı Tüketici Hakları Koruma Kanunu'na göre gıda maddelerinde etiket kullanma zorunluluğunu hatırlatıyor. Ancak bu kurala uyulmadığının da altını çiziyor. Türk Gıda Kodeksi-Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme Kuralları Tebliği'ne göre içerisinde yüzde 1,2'nin üstünde alkol içeren içeceklerin alkol miktarını etiketle belirtme zorunluluğu var. Ancak bu hüküm de uygulanmıyor. Peki bunun cezai yaptırımı ne? Türk Gıda Kodeksi'nin tebliğine aykırılık oluştuğunda etiket bilgileri yenilenene kadar gıdalara el konuluyor ve firma para cezasına çarptırılıyor. Alkol sadece çikolataların, pastaların, gazozların içinde yok. Biftek, kırmızı et, tavuk gibi gıdaların daha çabuk pişmesi ve yumuşak olması için alkolle terbiyesi yapılıyor. Fakat bu yapılırken çoğu zaman müşterilere bilgi verilmiyor. Ankara'daki meşhur kanatçılardan biri, et ve tavukların pişirilmesi sırasında da alkol kullanıldığını şu örnekle açıklıyor: "Etleri pişirirken genellikle şarap kullanılıyor. Kızartılırken çıkan ateş de bunun bir göstergesi." http://www.kaizenonline.net/saglik-b...zli-alkol-var/ |
20-11-2008, 10:36 | #3 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Efendim, Dönemin (2007) İçişleri Bakanı (Seçim nedeniyle bağımsız) Osman GÜNEŞ Muğla Valisi'ne bir toplantı için otel ayarlamasını emreder. 20 kadar bürokrat bu yemeğe katılır. Vali Bey hemen şehrin en güzel beş yıldızlı otelini ayarlar... Toplantı başlar. Her şey çok güzel gidiyor derken ne olursa toplantının son gününde akşam yemeğinde olur... Sayın Bakan risotto sipariş eder. Bürokratlar da durur mu, 'sayın Bakanımız en iyisini bilir...' diye düşünmüş olmalılar ki onlar da aynı yemeği seçerler. Seçerler ama başlarına nasıl bir iş aldıklarından haberleri yoktur... Bakanımız yemeği çok ama çok beğenir. Takdirlerini yüzüne bildirmek üzere otelin mutfak şefini çağırtır. Risottonun tarifini ister. Şef, yemeğinin beğenilmesinden hoşnut başlar sayın Bakanın yemeği nasıl pişirmesi gerektiğini anlatmaya: “Efendim, et ve sebzeleri birlikte kaynatıyorsunuz. Kaynayan et/sebze suyunun içine yarım kadeh kadar şarap ekliyorsunuz...” Sayın Bakanımız şarap sözünü duyar duymaz yemeği ortalık yere fırlatır ve, “Utanmıyor musunuz, bana alkollü yemek verdiniz. Bu ne rezalettir” diye bağırır. Şef şaşkınlık ve korku içinde, “Efendim risottoda her zaman şarap olur” der ama sayın Bakanı yatıştırmak olası değildir. Vali araya girerek otelin ve mutfak şefinin bunda suçu olmadığını anlatmaya çalışır. Çok sinirlenen Bakan, "Durduk yerde bana haram yedirdiniz” diyerek masayı terkeder. Bakanımız Ankara'ya varır varmaz hemen Valiyi görevden alan kararnameyi hazırlatır ve imzalar... Gazeteci Fatih Altaylı olayı yazınca basın-yayın bunun üzerine gider... Ancak Bakanlıktan Valinin başka nedenlerle alındığına dair açıklama gelir... Bakın Yasemin Arpa-Afşin Yurdakul 23.05.2007 tarihinde NTV-MSNBC için “İçine şarap katılan yemek haram mıdır?” sorusunu içlerinde İlahiyat profesörleri, gurmeler, hatta kimyagerler bulunan uzmanlara sormuşlar: Prof. Dr. Süleyman Ateş (Eski Diyanet İşleri Başkanı): Yemekte kullanılan şarap, kimyasal değişikliğe uğramışsa, ona içki denmez. Eğer, yemekte kullanılan şarabın sarhoş edici vasfı kalmamışsa, o zaman haram olmaz. Prof. Dr. Saim Yeprem (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi): Alkol özelliğini kaybeden içki yemeklerde kullanılabilir. Yemeğin içine konan şarap, pişirilme sırasında alkol özelliğini kaybeder. Sarhoşluk verme özelliğini kaybettiği için şarabın sakıncası ortadan kalkar. Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz (Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi): Şarap İslamiyete göre haramdır. Yemeğe ya da başka maddelere karıştırılarak kullanılması da haramdır. Ancak, yemekte kullanılan şarap kimyasal bir değişikliğe uğramış, sirke haline getirilmişse bu o zaman caizdir. [ Prof. Dr. Selma Ateş (Gazi Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi): Risottonun yapılışı sırasında yemeğe katılan alkol suyla karışıyorsa, kaynama noktası biraz daha yükselir ama alkol yine de kaynar ve uçar. Bu arada bir miktar alkol de makarna ya da pirincin gözeneklerinden içine emilir ve orada kalabilir. Bunların içinde nişasta olduğundan alkolle bir tepkimeye girmez. Fakat insanın bağırsaklarında yaşayan bakterilerin bile bir miktar alkol ürettiği biliniyor. Bu alkolün miktarı da ancak makarnanın gözeneklerinden giren alkol miktarı kadar olabilir ki bu da ne insanın bünyesini etkiler, ne de sarhoş eder. Prof. Dr. Abdürezzak Emin Bozdoğan (Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi): Alkol yemeğin pişirildiği tencerede serbest halde kalırsa uçar, çünkü kaynama noktası düşüktür. Yemeğin içindeki diğer maddelere karışırsa bir miktar kalabilmesi mümkündür, fakat bu ancak deney yapılarak görülebilir. Deniz Gürsoy (Yemek Kültürü Yazarı): Alkol en uçucu maddelerdeden biridir. “Alkol kalır” diyen varsa, eline biraz kolonya döksün ve birkaç saniye sonra kontrol etsin, uçtuğunu görecektir. Risotto zaten pişerken 100 derecenin üstüne çıkıyor. Ayrıca geniş bir yüzeyde pişiyor, geniş yüzeylerde de sıvının buharlaşması daha kolay oluyor. Alkol pirinç emmiş olsa bile buharlaşır. Engin Akın (Yemek Kültürü Yazarı): Şarap, yemekte kendisine has lezzeti olan bir malzemedir. Tıpkı limon, sirke, baharat gibi. Bu nedenle, özellikle Batılılar, yemeğe bir lezzet vermek için şarap kullanır. Yemeğe kullanılan içkinin alkolü sıcaktan buharlaşır, alkol kalmaz. |
|
20-11-2008, 19:10 | #4 |
agaclar.net
|
Geriye likörlü çikolata kaldı Onun da pahalı fiyatından tahmin etmek kolay, yemezsiniz |
20-11-2008, 23:55 | #6 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Yine dini tartışmaya dönüşüyor gibi bu forum İşin gerçeği, Kurana göre şarap (ya da sarhoş edici maddelerin) alınması sakıncalı olarak ifade edilmekle birlikte "haram" olarak nitelenmemiştir. Kaldı ki yemek sosuyla sarhoş olunamayacağına göre bunu tartışma konusu yapmak bile dinen caiz değil Başlığın birinci mesajında yazılı olan kimyasallar gözden kaçmamalı. |
04-01-2009, 16:27 | #8 |
Ağaç Dostu
|
Prof.Dr.Mustafa Nutku hocamızın bize ulaşan bir yazısını dikkatinize sunuyoruz: ”MSG diye bir katkı maddesi var. Mono Sodyum Glutamat. Yiyeceklere konunca tadının beyin tarafından güzel algılanmasını sağlıyor. Tatlı, tuzlu farketmiyor, neye konsa tadi güzelmiş gibi geliyor. Bunun zararlarının hepsi çok sayıda çalısmayla kanıtlanmis ve bununla ilgili bir rapor Dünya Sağlık Örgütüne sunulmuş durumda. ZARARLARI: - Bu madde nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Yol açtığı hastalıklar merkezi sinir sistemi tahribati ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson, Huntington hastalıkları, Sara (epilepsi). - Retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı) - Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite - Büyüme hormonu baskılanması - Pankreas hasarı, insülinde artış ve buna bağlı olarak diyabet - Böbrek ve karaciğerde hasar - Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor yani bebek de aynı etkilere maruz kalabiliyor. Kontrol edebildiğim kadarıyla: -tüm cipsler ; -tüm hazır çorbalar ; -tüm et suyu tabletleri ; -tüm kurutulmuş soğan , sarmısak tozları ; -hazır köfte harçları ; -hazır toz halindeki salata sosları ; bu maddeyi içeriyor . Satın alırken lütfen kontrol edin ,küçücük yazılarla içindekiler' de ne yazıyor.Kendimizin ve çocuklarımızın sağlığı için . bunu hazır çorbalarla ilgili başlık altında yazmıştım , MSG'ın adı katkı maddeler listesinde geçmeyince buraya ekleme gereği duydum. |
04-01-2009, 20:22 | #9 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Bu adresteki FDA raporunda, MSG'nin yukarıdaki mesajda adı geçen hastalıklar ve tahribatlarla bir ilişkisinin bulunamadığından söz ediyor. Ancak bu maddenin büyük miktarlarda alımında başağrısı, göğüs ağrısı, kalp atışının hızlanması gibi bazı kısa süreli reaksiyonlar gözlenmiş. Bu madde pek çok protein kaynaklı gıdalarda, et, mantar, parmesan peyniri ve domateste doğal olarak bulunurmuş. Uzak doğuda gıda yapımında içinde yüksek oranda doğal MSG bulunan deniz yosunları kullanılırmış. Bu yüzden MSG kaynaklı bu gibi reaksiyonlara "asya mutfağı sendromu" da denirmiş. |
04-01-2009, 23:00 | #10 |
Ağaç Dostu
|
Tesekkürler sayin Meyveli Tepe , rahatladim-cocukların cips yemesini engellemek cok zor . Tam da ikna olmus degilim , FDA onayli ilaclar biliyorum 10 sene kullandiktan sonra olümcül yan etki sebebiyle TOPLATILIYOR . Yani spekulasyonlara çok açık bir konu . Düzenleyen Volare : 05-01-2009 saat 11:41 Neden: türkçe klavye |
05-01-2009, 08:46 | #11 |
agaclar.net
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 8,962
|
Elbette en doğrusu bu gibi kimyasalları hiç almamak olsa gerek. |
08-11-2011, 18:07 | #12 |
Ağaç Dostu.
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,526
|
|
|
|