agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Ağaçlar > Meyve Ağaçları (Özel) > Ceviz
(https)




Beğeni Düzeni1013Beğeniler

Sadece okunabilir konu
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 31-05-2014, 19:06   #1
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
jinekolog1959 / Ankara Polatlı'da bir Ceviz Bahçesi

Değerli ceviz dostları,

Ankara Polatlı’da oluşturduğum ceviz bahçesinin kuruluş ve gelişim öyküsünü sizlerle paylaşmak isterim. Bu sayfaların ceviz sevdasına kapılmış ve bahçe kurma hayali veya niyeti olan pek çok kişiye yol gösterici olacağını düşünüyorum.

Öncelikle kendimi tanıtayım: Ankara’da oturan, 54 yaşında, kamuda çalışan, Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanıyım. Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuyum. Profesyonel seviyede İngilizce biliyorum. Evli ve 1 çocukluyum. Eşim kamuda dişhekimi, oğlum Kerem 13 yaşında.

Bu satırları kaleme almamın asıl nedeni , bir gün oğlum yetişip bu bahçenin yönetimini ele aldığında geçmişinin nasıl olduğunu öğrenebileceği bir kaynak oluşturmaktı. Ama yazdıkça fark ettim ki yarı belgesel, yarı hikaye formatında yazılmış bu yazı, oğlumdan önce başkalarına da faydalı olabilir, ceviz bahçesi kurmaya niyetlenen kimi girişimcilere katkı sağlayabilirdi. Türkiye, yeterince araştırılmadan, bilgilenilmeden, yeterince emek ve para sarf edilmeden, alelacele kotarılmış ve doğal olarak da başarısız olununca kendi haline terk edilmiş meyve bahçeleri mezarlığıydı. Zaman zaman bir furya esiyor, herkes bodur elma yetiştiricisi oluyor, bir süre sonra nar çok para edecek deniyor, her yer nar bahçesine dönüyordu. Altı yedi yıl sonra narlar dalda kalıp para etmez olunca güzelim ağaçlar sökülüp başka bir ürüne geçiliyordu. Bu, hem kişisel umutların, zamanın ve paranın kaybı, hem çok ciddi bir milli servet israfıydı.
Forumda ceviz sayfalarını okudukça bu işe niyetlenen insanların çokluğu karşısında hayrete düştüm. Fidancıların abartılı verim ve gelir senaryoları, iyice küçültülen bahçe kuruluş masrafları, kolayca alınıverilecek devlet destekleri insanların kısa yoldan köşe dönme dürtülerini pompalıyor ve yeni kişisel yıkımlara zemin hazırlıyordu.

Bu yazıyı forumda okuduktan sonra bu iş için gereken bilgiyi, emeği, zamanı ve parayı sağlayamayacağını öngörerek henüz başlamadan vazgeçen bir kişi bile olursa bu yazı amacına ulaşmış olacak ki, bir kişinin bile yıkımını önlemek bu çabaya değer. Bu işi layıkıyla yapacak olanlara ise; eğer bu yazı daha önce dikkatlerinden kaçmış tek bir bilgi kırıntısı bile verebilirse bana yeter.

Forum izleyenlerince rahatça ve sıkılmadan okunabilmesi için her gün birkaç sayfa ekleyecek ve yazıyı bir iki haftada bitireceğim. Yazının tamamlanmasının ardından tüm ceviz dostlarının görüş ve fikirlerini bekliyorum.

================================================== ================================================== =============


Beş yıl kadar önce emekli olunca ne yapacağımı düşünmeğe başladım. Özel Muayenehane veya özel hastanede çalışma fikri hiç cazip gelmiyordu. Stresten uzak, toprakla ve doğayla barışık bir hayatı özlüyordum. Belki emekli orman yüksek mühendisi olan babamdan gelen soyut bir ağaç sevgisi vardı içimde ama, hayatım boyunca pratiğe dökülmemişti. Değil bir ağaç, hayatımda saksıda bir çiçek bile yetiştirmemiştim.

Küçük de olsa bir özel orman kurma fikri kafamda öteden beri var olan bir hayaldi. Oğluma, ülkeme hatta insanlığa bırakabileceğim en güzel mirasın yoktan var edilecek bir orman olduğunu düşünüyordum. Ama böyle bir faaliyetin maddi yükünü karşılayabilmem ne yazık ki mümkün görünmüyordu. O sıralarda devletin özel ağaçlandırmayı teşvik etmek için birtakım yasal düzenlemeler yaptığını, hatta devlet arazilerinin bu işe tahsis edilebildiğini biliyordum. Ama orman denince aklıma nedense hep ibreli türler geliyor, anlamlı bir getirisi olmayan bu türlerle yapılacak bir ağaçlandırmanın idamesinin emekli maaşımla mümkün olamayacağını görüyordum. Badem ve ceviz gibi gelir getirici türlerle de ağaçlandırmanın teşvik edildiğini öğrenmek benim için bir dönüm noktası oldu. Bu imkan, böyle bir özel ormanın oluşturulması ve uzun vadeli idamesi için gereken kaynak sorununu halledebilirdi.

Önce okuyup araştırmaya başladım. Bir süre sonra ceviz yetiştiriciliğinin hem özel orman kurma hayalimi gerçekleştirebileceğine, hem hep özlediğim doğa içinde, toprakla, rüzgarla, suyla haşır neşir bir yaşam tarzını sağlayabileceğine, hem de emeklilikte ailemi geçindirebileceğim iyi bir getirisi olabileceğine aklım yatmıştı. Yaşım 49’du ve daha fazla gecikmemeliydim. Hayatıma yeni bir motivasyon gelmiş, uzun zamandır yaşadığım bezgin ruh hali silinmiş, içim pozitif enerjiyle dolmuştu.

Kararımı verdikten sonra arazi arayışı başladı. Kısıtlı bir özkaynakla yola çıkacağım için öncelikle Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği çerçevesinde hazineden arazi kiralama veya Orman Bakanlığı’ndan bozuk ormanlık alan tahsisi için araştırmalara başladım. Orman Bakanlığı’nın vereceği Özel Ağaçlandırma teşviği de bütçeme biraz katkı sağlayacaktı. Milli emlak, Orman Bölge Müdürlüğü, belediyeler, Tarım İlçe Müdürlükleri, Tapu Kadastro Müdürlükleri ve özel harita büroları arasında mekik dokuyarak ve bir yandan da mevzuatı hatmederek, Türkiye’nin traji-komik bürokrasisine karşı sabırla ve inatla savaşarak, geceleri google earth’te saatlerce uygun arazi arayarak, hafta sonları bulduğum yerlere fiilen gidip dolaşarak, köy köy muhtarlarla konuşarak, çok okuyup çok danışarak 2 yıl geçirdim.

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 01-06-2014, 14:16   #2
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Son dönemde artık Ankara merkezinde arazi bulmanın imkansızlığını anlamıştım. Ankara’ya en yakın ilçe Polatlı idi. Evime yakınlığı ve ulaşım kolaylığı yönünden hedefi daraltarak Polatlı köyleri üzerinde yoğunlaştım. Bir ara Sakarya nehri kenarındaki bir köyde çok uygun fiyatla arazi bulmuş, sulama borularının yanıbaşındaki bu tarla hakkında danışmak üzere Polatlı İlçe Tarım Müdürlüğü'ne gitmiştim. Burada görevli Ziraat Mühendisi Sn. Burhanettin Sütçü ile tanıştım. Burhanettin Bey bana orada ceviz ağacının çok güzel yetişeceğini, ama meyve alamayacağımı söyledi. Orası Polatlı'nın en düşük rakımlı bölgesiydi ve her sene dondan etkilenirdi.

Burhanettin Bey’in yakın ilgisi ve sağlıklı yönlendirmeleri sayesinde arazi seçiminin ne denli önemli olduğunu kavramıştım. Ceviz benim istediğim yerde olmuyordu. Onun istediği yeri benim bulmam ve oraya gitmem gerekiyordu. İç Anadolu’nun karasal ikliminin hakim olduğu 850 rakımlı Polatlı Ovası’nda düzlük arazide kurulu sınırlı sayıdaki ceviz bahçeleri her yıl don vurmasından dolayı doğru dürüst ürün vermiyorlardı. Soğuk hava yukarıdan aşağıya hareket ediyor, düzlük ve taban bölgelerde en büyük tahribatı yapıyordu. Bu bölgede sağlıklı bir bahçecilik için olmazsa olmaz 1. Şart en az 1000 metre ve üzeri bir rakımda konumlanmaktı. Bu şartı sağlayan sadece birkaç köy vardı. Hedefi biraz daha daraltmış, bu köyleri dolaşmış, muhtarlarıyla tanışmıştım.

Arazi için 2. Şart ‘ölçek ekonomisi’ne uygun büyüklükte olmasıydı. Sn Yaşar Akça ısrarla bu işin ekonomik olarak rantabl ve rekabetçi olarak yapılabilmesi için bahçelerin en az 100 dönüm ve üzerinde olması gerektiğini söylüyordu. Arazi mümkünse tek parça olmalıydı. Oysa araştırma yaptığım bölgelerde sahipli araziler miras yoluyla çok bölünmüş, 5-10 dönümlük parçalar halindeydi. Bozuk ormanlık alanlar da küçük öbekler halinde ve birleştirilemeyecek konumdaydılar. Köylüler tapulu arazilerini satmıyor, kullandıkları hazine arazilerinin devri için fahiş fiyatlar istiyorlardı. Benim aradığım ölçekteki hazine arazilerini işleyen köylüler zaten genellikle köylerin en zenginleriydi ve onlar devretmeyi hiç düşünmüyorlardı bile. Hasılı işim zordu.

Arazinin topoğrafyası ve mikrokliması da bir o kadar önemliydi. Karasal iklimde ceviz yetiştiriciliğinin önündeki en büyük handikap don riski idi. Bir süre önce Denizli’de cevizcilik yapan Genel Cerrahi uzmanı emekli ağabeyle konuşmuştum. Kendisi Türkiye’de ilk chandler bahçesini kuran, ilk ceviz silkeleme makinesini yapan kişiydi. Bana koca bir ceviz bahçesini don çukuru oluşması nedeniyle kaybettiğini, yıllanmış ağaçlarının bir gecede yandığını anlatmıştı. Denizli gibi ılıman iklimli bir bölgede dahi bu felaket yaşanabiliyorsa, şiddetli karasal iklimin hüküm sürdüğü bir bölgede iş asla şansa bırakılmamalıydı. Benim tek atımlık bir barutum vardı ve onu doğru yerde kullanmam gerekiyordu.

Arazi İç Anadolu’da vejetasyon süresinin kısalığı nedeniyle yeterli güneşlenme için tercihan güney cepheli olmalı, soğuk havanın rahatça akıp uzaklaşabilmesi için yeterli eğime sahip olmalı, ama bu eğim traktörün rahat çalışabilmesini engellemeyecek düzeyde olmalıydı. Esintili bir bölgede bulunması, sürekli ve yeterli bir hava akımının olması hem don riskini azaltma hem döllenmenin sağlanabilmesi için gerekliydi. Yeterli toprak derinliğinin bulunması, yüzeye yakın taban suyu olmaması, toprak yapısının uygun olması da bu işin olmazsa olmazlarıydı.

3. Önemli şart yeterli ve uygun nitelikte sulama suyunun bulunmasıydı. “Su yoksa ceviz de yoktur!” Nitekim Orman Bakanlığı da ceviz ağaçlandırması için tahsis ve teşvik vereceği projelerde artık tankerle sulamayı kabul etmiyor, arazide su bulunmasını şart koşuyordu. Polatlı gibi yağışı az, su kaynaklarınca fakir bir bölgede, üstelik bölgenin en yüksek rakımlı yerlerinde bu kaynağın bulunabilmesi hiç kolay değildi.

Bunlar da yetmiyordu, arazinin ‘ulaşılabilir’ olması gerekiyordu. Gerektiğinde büyük kamyonların, iş makinelerinin de kullanabileceği, benim de yaz kış bahçeye ulaşabileceğim güvenilir bir yol gerekiyordu. Arazi araştırdığım dağ köylerinde birçok araziyi sırf doğru dürüst bir yolu olmadığı, diğer tarlaların arasına hapsolmuş olduğu için elemek zorunda kalmıştım. “Ulaşamadığın yer senin olamaz!”

Bir diğer önemli faktör de işgücü temini idi. Düşündüğüm ölçekteki bir bahçenin işlerini fiilen benim yapamayacağım aşikardı. Bahçemi emanet edebileceğim düzgün, güvenilir, çalışkan, işten anlayan eleman gerekiyordu. Araştırdığım dağ köyleri ise tarımın içler acısı hali yüzünden sürekli göç vermiş ve nüfusları iyice azalmıştı. Köylerde oturmaya devam edenler ya nispeten büyükçe arazi sahipleri ya da elden ayaktan düşmüş yaşlılardı. Gençlerin neredeyse tamamı büyük merkezlere göç etmişti. Köyler enkaza dönmüş metruk evlerle doluydu. Muhtarlara, bana arazi bulurlarsa köylerinden bir veya iki gence sürekli iş vereceğimi, sigortalarını da yapacağımı söyledim. Sabit, sürekli bir maaş ve sigortanın bu insanlar için ne kadar önemli olduğunu artık biliyordum.

Bu süreç zarfında Orman Bölge Müdürlüğü’ne en az üç dört defa değişik bölgelerdeki bozuk orman alanları için başvurmuş, her bir denemede aylar süren bürokratik işlemlerden sonra bir noktada tıkanıp kalmış, duvara toslamış ve eli boş dönmüştüm. Ama inadım inattı. Vazgeçmeyecektim!

(devam edecek)


Düzenleyen jinekolog1959 : 01-06-2014 saat 14:22 Neden: yazım hatası
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 01-06-2014, 15:27   #3
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 27-06-2013
Şehir: izmir
Mesajlar: 15
Hocam devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.bende bir yıl önce buna benzer bir yola baş koydum sonumuz ne olur bilemiyorum.hikayeniz ve anlatımınız çok sürükleyici kolay gelsin.

İSOCAN Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 01-06-2014, 21:51   #4
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 28-05-2014
Şehir: ESKİŞEHİR
Mesajlar: 12
Sayın meslektaşım bende sizinle aynı yoldayım. Sizin sürecinizi merak ediyorum.

jinekolog1959 beğendi.
banaz1979 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 01-06-2014, 22:46   #5
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi İSOCAN Mesajı Göster
Hocam devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.bende bir yıl önce buna benzer bir yola baş koydum sonumuz ne olur bilemiyorum.hikayeniz ve anlatımınız çok sürükleyici kolay gelsin.
Teşekkür ederim, sizin de yolunuz açık olsun.

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 01-06-2014, 23:57   #6
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Nihayet 2011 Nisan ayında Burhanettin Bey’den bir telefon aldım. Polatlı’nın en fakir, en az nüfuslu ve en yüksek rakımlı köyü olan Avşar’ın muhtarı kendisini aramış ve “Doktor Bey için uygun bir arazi çıktı, gelip baksın” demişti. Burhanettin Bey arazinin hazine arazisi olduğunu, istediğim ölçekte olmamasına rağmen (elli küsür dönümdü) başlangıç olarak kiralayabileceğimi, sonra zamanla sınırındaki küçük tarlaları satın alarak genişletebileceğimi söylüyordu.

Hafta sonunu iple çektim. Avşar köyü Polatlı’nın Çile Dağı zirvesine yakın konumlanmış, çok küçük bir orman köyü idi. Polatlı’ya Ayaş yönünde 25 km uzaklıktaydı. Anayoldan 5 km’lik şose bir yolla köye ulaşılabiliyordu. Sapakta yer alan komşu köyde önemli sayıda yetişmiş ceviz ağacı vardı. Polatlı’nın o zaman asfalt olmayan tek köy yolu Avşar’ınkiydi. Köy halkının tamamı Boşnak göçmeniydi. Yazın 10 hane kadar oluyorlardı. Kışın sadece 5 hane kalıyordu. Çoğu birbiriyle akrabaydı. Aralarına o zamana kadar hiç yabancı almamış, saf, temiz, açık görüşlü, çalışkan ve misafirperver insanlardı. Muhtarlarıyla ilk tanıştığımda ceviz bahçesi kurmak istediğimi öğrendiğinde söylediği bir cümleyi unutmamıştım: “50 yaşındayım, bizim köyde cevizlerin dondan etkilendiği, meyve vermediği tek bir yıl bile hatırlamıyorum.” demişti.

Çile dağı volkanik bir dağdı ve anakaya bazalt idi. Daha önceden birkaç kez bölgede dolaşmış olduğumdan topraklarının yüzey taşlılığı fazla, siyah - koyu kahve renkli, nispeten verimli topraklar olduğunu biliyordum. Köyün konumlandığı Çile Dağı’nın kuzey cephesi tamamıyla meşelikti. Birçok yabancı kaynakta “Meşe yetişen yerde ceviz olur” dendiğini okumuştum. Köyün ortasında devasa bir ceviz ağacı dikkatimi çekmişti. Muhtarın evinin bahçesinde de 5-6 yaşlarında, yaşlarına göre iyi gelişmiş ve üzerleri meyve dolu ceviz ağaçları görmüştüm. Muhtar onların tohumdan yetişme cevizler olduğunu, türlerini bilmediğini söylemişti.

Hafta sonu Burhanettin Bey’i alarak köye, oradan da muhtarı alarak araziye bakmaya gittik. Daracık bir patika yoldan gidiyorduk. Önümüzden keklikler havalanıyor, tavşanlar kaçışıyordu. Muhtar bu yolun aslında kadastro yolu olduğunu, zamanla tarlalardan taşmalarla daraldığını ama tekrar greyderle genişletebileceğimi söylüyordu. 1.5 kilometre kadar gittikten sonra arazinin en üst noktasına ulaştık. Üzerinde yer yer meşeler, yabani armut ve erik ağaçları olan, yönünü tamamen güneye dönmüş, çevreyi kuşbakışı gören, kartal yuvası gibi hakim konumda bir yerdeydim. Manzara çok güzeldi. Arazi %8-12 arasında bir eğimle aşağı inip kurumuş bir eski dere yatağında sonlanıyordu. Köyden 100 metre daha yüksekteydik ve elimdeki GPS cihazı rakımı 1200 gösteriyordu. Köydeyken mevcut olmayan sürekli bir esinti burada kendisini hemen hissettiriyordu. Muhtar burada yaz kış bu esintinin hep devam ettiğini söylüyordu. İlk anda “burada sık dikim yapsam dahi antraknoz problemi olmaz herhalde” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Name:  yeşil bahçe.jpg
Views: 20932
Size:  48.8 KB

Name:  kahverengi bahçe.jpg
Views: 21586
Size:  56.1 KB

Name:  uzak çekim (2).jpg
Views: 21571
Size:  28.4 KB



Topoğrafik olarak arazi aradığım tüm şartları sağlıyordu. İlk görüşte kanım kaynamıştı. Burhanettin Bey bölgeyi iyi bildiği için toprak derinliğinin yeterli olduğunu, toprak yapısının da cevizciliğe uygun olduğunu söylüyordu. Ulaşım problemi de halledilebilir gibi duruyordu. Gerçi henüz su yoktu, elektrik yoktu, ve doğrusu bu kadar yoğun bir taşlılık beni biraz ürkütmüştü ama, içimden bir ses “bu sefer doğru yerdesin” diyordu.

(devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 02-06-2014, 22:45   #7
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Sonra arazinin hikayesini öğrendim. Köylülerden Murat adlı bir gencin babası uzun yıllar bu arazide, hazine ile sözleşmesi olmadan işgalci olarak tarım yapmış, yakın zamanda vefat etmişti. Murat köyde eşi, bir çocuğu ve dul annesiyle oturan otuzlu yaşlarında bir adamdı. Kardeşi ve annesiyle ortak sahip olduğu 30 dönümlük bir tarlası ve köyde kendisinin inşa ettiği evi dışında malvarlığı yoktu. Traktörü olmadığından diğer köylülerden traktör kiralayarak bu tarlanın sürmesi nispeten kolay olan alt bölgelerini sürüyor, ama hazineye her yıl tarlanın tamamı için ecrimisil ödemek zorunda kalıyordu. Bu arazi eğiminden, hiç ayıklanmamış iri taşlarından, traktörle işleme zorluğundan dolayı birçok köylü tarafından buğday tarımı için makbul bulunmuyordu. Köylüler Murat’a “O tarladan ne köy olur ne kasaba” diyorlardı. Murat , ödünç traktörle işleyebildiği alt bölgelerden iyi verim alıyordu ama buğday para etmiyor, hazineye borçlar birkaç yıldır ödenemiyor, üzerine faiz biniyordu. Asgari ücretle ve sigortalı olarak sürekli iş verecek bir doktorun köyde arazi aradığını muhtardan duymuş, bu fırsatı kaçırmak istememişti. Bu vesileyle kendisine yük olan bu hazine arazisinden de kurtulmuş olacaktı.

O akşam ben, muhtar, Burhanettin Bey, ve Murat muhtarın evinde toplandık. Murat ‘ın birikmiş ecrimisil borçlarını kapatmam, köyde annesi için yapmakta olduğu eve bir miktar katkıda bulunmam ve tahsisi alarak dikime geçmeyi umduğum Kasım ayından itibaren asgari ücretini ve sigortasını başlatmam karşılığında araziyi bana devretmesi konusunda anlaştık. Murat bir de emekli olana kadar iş garantisi istiyordu. Ona kimsenin geleceği bilemeyeceğini, böyle bir garanti veremeyeceğimi, ama bana yanlış yapmadığı sürece zaten kendisinden başkasını çalıştırmayı düşünmeyeceğimi anlattım. İkna olmuştu. Arazi, hazineden satın almağa kalksam vereceğim meblağın onbeşte biri kadar bir ödemeyle bana geçecekti. Daha önemlisi bir taşla iki kuş vurmuş, çalışacak güvenilir adam konusunu da halletmiştim. O zamanlar daha Murat’ı yakından tanımadığım için, ne kadar isabetli bir seçim yaptığımın henüz farkında değildim. Murat hakkında daha sonra biraz daha geniş yazacağım için şimdilik tekrar öyküye dönüyorum.

Hemen harekete geçtim. “Deli Remzi” lakaplı, çok güvendiğim bir jeoloji mühendisini hafta sonu araziye götürmek üzere anlaştım. Türkiye’nin her yerinde yüzlerce sondaj etüdü yapmıştı ve konusunda adeta bir efsane idi. Bademcilik yapan bir arkadaşımın arazisinde daha önce suyu o bulmuş, kaç metreden çıkacağını metresi metresine önceden söylemişti. Jeofizik ölçümleri için kullandığı alet edevat ve iki adamıyla araziye gittik. Çevreyi dolaştı, tarlayı inceledi, sonra kurumuş dere yatağına çok yakın olan tarlanın en alt sınırında bir nokta belirleyerek ölçümlerine başladı. Bir yandan da bana çeşitli bilgiler veriyor, 15 kilometre ötedeki Malıköy bölgesindeki tüm sondaj kuyularından acı su çıktığını ve sulamada kullanılamadığını, ama burada anakayanın bazalt olması nedeniyle eğer su varsa tatlı su çıkacağını söylüyordu. Bir süre sonra müjdeyi verdi: 50 metre aşağıda büyük bir tatlı su rezervi vardı. O noktada 10 metrelik bir yarma yaparak keson kuyuyla da su alabileceğimi, masrafı azaltmak için önce onu denememi önerdi. Bu arada arazinin en yüksek noktasından da ölçümler yaparak profil kesitini çıkarmıştı. Tüm arazide toprak derinliğinin, arada hiçbir blok kaya olmaksızın 30 ila 50 metre arasında devam ederek anakayaya ulaştığını söylüyordu. Bu bilgi benim için önemliydi çünkü yüzeye yakın blok kaya olmadığını görebilmek için birçok derin profil açma zahmetinden beni kurtarıyordu. Ceviz için bizim kitaplar 3-3.5 metre toprak derinliği öneriyordu, ama bu arazi çok daha fazlasını vaat ediyordu.

Artık arazi için başvurabilirdim. Ertesi gün Murat, annesi ve erkek kardeşiyle Polatlı Malmüdürlüğü’nde buluştuk. Malmüdürlüğü, onların resmi bir sözleşmesi olmaması, işgalci konumda olmaları nedeniyle bir feragatname imzalamalarının sözkonusu olmadığını, benim direk başvuru yapabileceğimi söyledi. O gün Özel Ağaçlandırma için tahsis dilekçemi verdim. Tarih 12.04.2011 idi.

Rakım, topoğrafya ve su şartları sağlanmıştı. İşgücü de şimdilik tamamdı. Ama henüz ölçek ekonomisi için yeterli toprak büyüklüğü yoktu. Asıl araziyi hazineden kiralayacak olmam nedeniyle satın alma işine bir miktar maddi kaynak ayırabilecektim. Komşu tarlalardan en az 10 dönüm ve üzeri olanlardan satın almaya karar verdim. Bunun birkaç sebebi vardı:

Birincisi dediğim gibi ‘ölçek ekonomisi’ni yakalayabilmekti. Ölçek ekonomisini tutturmayan işletmelerin maliyetlerini düşürüp rekabetçi bir ortamda pazara mal sunmaları mümkün olamayabilirdi. Küresel bir dünyada, ithalatın serbest olduğu bir ülkede yaşıyorduk . Teknolojik ve toprak büyüklüğü olarak bizden fersah fersah ileride olan ülkelerin çiftçileriyle yarışmak zorundaydık. Rekabetçi olamamak demek, ürünün elde kalması veya maliyetinin altında bir fiyatla satılarak zarar edilmesi demekti. Cevizcilik artık öyle bir meşgale idi ki, ya hobi amaçlı olarak ve gelir beklemeden üç-beş dönüm arazide yapılacak, ya da bu işten gerçekten ekonomik getiri bekleniyorsa ölçek ekonomisi tutturulacaktı. Arada derede kalan toprak büyüklüklerinde, hele de planlanan verim alınamıyorsa uzun vadede zarar riski olabilirdi. Benimse bir bahçeyi, zararını cebimden finanse ederek idame ettirebilecek gücüm yoktu.

İkincisi köyde gelip geçici, yabancı bir kiracı değil, kalıcı olduğumu, artık o köyden biri olduğumu köylüye göstermek istiyordum. Bu, tahsis sürecinde önemliydi. Çünkü o zamanki mevzuata göre özel ağaçlandırma yapma talebim köyde askıya çıkarılacak, o köyde oturanlardan herhangi birisi araziye talip olursa öncelik onun olacaktı. Eğer tapum olursa kimsenin beni, bana arazisini satan köylü vatandaşı, yanımda çalışma sözü alarak hazine arazisini bana devredecek olan Murat’ı, bana söz vermiş ve arazi için aracı olmuş bulunan muhtarı kırma pahasına araziye talip olmayacağını düşünüyordum. Böylesine küçük yerlerde ilişkiler çok önemliydi ve ben artık hiçbir şeyi şansa bırakmamaya kararlıydım.

Üçüncü neden, en az 10 dönümlük tapulu bir arazide kurulacak kapama ceviz bahçesi için hem Orman Bakanlığı’ndan hem Tarım Bakanlığı’ndan hibe ve teşvik alabilme imkanıydı. Hesaplarım, tarla bedelinin yarısının daha sonra devletten alınabileceğini gösteriyordu.

Dördüncü neden de hazine arazilerinde yapılaşmanın arazi büyüklüğünün binde birini geçmesine izin verilmemesiydi. Bu da 51 dönümlük arazide 51 metrekare anlamına geliyordu ki bu kadar dar bir alana hangar-depo, konteyner, ceviz serme ve kurutma alanı, gerekirse küçük bir ev konumlandırmak mümkün değildi. Oysa Özel Ağaçlandırma kapsamındaki tapulu arazilerde yapılaşma izni %6 idi ve bir ceviz tesisi için gerekebilecek yeterli alanı sağlayacaktı.

Orman Bakanlığı’na proje onaylatıp hazineden arazi tahsisini sağlamanın ve Özel Ağaçlandırma teşviğini almanın ne kadar zor bir süreç olduğunu iyi kötü biliyordum. Bu bürokratik süreci sadece bir kez yaşamak için araziye sınır komşusu olan küçük tarlalardan satın alabileceklerim varsa hemen şimdi alıp, hepsi için bir kere uğraşayım dedim. Sonradan yıllar içinde alınacak tarlaların arazi hazırlığı, çitleme , fidan dikimi işleri de ekonomik olmayacaktı. Murat’la araziye sınırı olan köylülere haber saldım. Hiçbirisi satmaya yanaşmadı. Zaten bu Boşnak köyünde o tarihe kadar yabancılara tek bir arazi satışı dahi yapılmamıştı. Bir de sınır tarlalarının neredeyse tamamı çok hisseliydi. Hissedarların kimi ölmüş, kimi başka şehirlere göçmüştü. Veraset işlemleri yapılmadan ve bunun için önemli bedeller ödenmeden satışları hukuken ve pratik olarak imkansızdı. Bir tek kuzey sınırı boyunca uzanan tarla tek hisseliydi ve muhtara aitti. 11 dönüm kadardı. Muhtar o sırada banka kredisiyle traktörünü yenilemişti ve sanırım biraz sıkışık durumdaydı. Ben de bu araziyi bulmamdaki katkısından ve aracılığından dolayı ona olan minnet borcumu usulünce ödeyebilmek için bir fırsat arıyordum. O zamanki piyasa değerinin biraz üzerinde bir fiyatla tarlasını satın almayı önerdim. Kabul etti. Haziran ayında tarlayı satın almış, bu vesileyle hem gönül borcumu ödemiş, hem de artık bu köyün yerlisi olmuştum.

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 06:57   #8
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-12-2011
Şehir: kırşehir
Mesajlar: 708
sayın doktorum merhabalar

aramıza hoş geldiniz. hikayeniz çocukluğumda radyodan dinlediğimiz arkası yarınlar tadını almaya başladı. ertesi günü iple çeker hale geldik.

ncp1963 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 10:53   #9
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 14-09-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 27
Hocam aramıza hoş geldiniz. Yazılarınız merakla takip ediyorum bir ankaralı olarak.
Deli Remzi lakaplı jeoloji mühendisi hocamıza bende bu sene mart ayında etüd yaptırdım ankara/kazanın bir köyünde, geçen hafta ruhsatın çıkması ile birlikte hocamın öngörüleri yerlerden suyu çıkardım. (Remzi hocaya neden deli dediklerini sonradan öğrendim)

jinekolog1959 beğendi.
Şehirli Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 17:14   #10
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Teşekkür ederim, hoşbulduk Necip kardeşim.

ncp1963 beğendi.
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 17:20   #11
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Şehirli Mesajı Göster
Hocam aramıza hoş geldiniz. Yazılarınız merakla takip ediyorum bir ankaralı olarak.
Deli Remzi lakaplı jeoloji mühendisi hocamıza bende bu sene mart ayında etüd yaptırdım ankara/kazanın bir köyünde, geçen hafta ruhsatın çıkması ile birlikte hocamın öngörüleri yerlerden suyu çıkardım. (Remzi hocaya neden deli dediklerini sonradan öğrendim)
Gerçekten de çok değerli bir insan, Türkiye'nin işini böyle iyi yapan insanlara ihtiyacı var.

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 19:39   #12
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 27-06-2013
Şehir: izmir
Mesajlar: 15
Hocam hikayenin devamı bekliyoruz. Anlatımınız bir yazarın elinden çıkmış gibi. Yazarlığı da denemelisiniz bence bundan çok iyi bir hikaye çıkar..

İSOCAN Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 20:58   #13
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Unhappy

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi İSOCAN Mesajı Göster
Hocam hikayenin devamı bekliyoruz. Anlatımınız bir yazarın elinden çıkmış gibi. Yazarlığı da denemelisiniz bence bundan çok iyi bir hikaye çıkar..
Hele cevizciliği bir becereyim de, yazarlık şimdilik bekleyebilir! Şaka bir yana ilgi ve iltifatınız için çok teşekkürler. Her gün hikayeye ekleme yapmak kolay da fotoğraf yerleştirmek için kesip biçmek bayağı vakit alıcıymış.

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 03-06-2014, 21:56   #14
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
[attach][attach]499320[/


Kısa ve orta vadede daha fazla genişleme imkanım yoktu. Bahçe bu kadardı. O zaman ben de ölçek ekonomisine çit dikimi yaparak yaklaşmaya karar verdim. 62 dönümlük bahçeye 8x4 dikimle dikebileceğim fidan sayısı, 8x8 olarak klasik dikilmiş 124 dönümlük bir bahçeye denkti. Üstelik sürme, gübreleme, ilaçlama gibi faaliyetlerin yarı yarıya küçük bir arazide yapılacak olması özellikle mazot maliyetlerinde önemli avantaj sağlayabilirdi. Çit dikimi meselesine daha sonra ayrı bir yazıda geniş olarak değineceğim.

Muhtarın tarlasını aldıktan sonra ilk iş olarak bir paletli kepçe kiralayarak iki tarla arasındaki, üst üste yığılmış taşlarla yapılmış, köylülerin an dediği sınırı kaldırttım, taşları saha dışına çıkarttırdım. İki tarla arasında bir öbek halinde uzanan kimisi kurumuş on beş kadar bodur meşeyi de, içim biraz kan ağlayarak da olsa kökleterek kaldırttım. Tarlalar arasındaki 1 metre civarındaki kot farkını her iki tarafa yedirterek yok ettim. Artık iki tarla birleşmiş, 62 dönümlük müstakbel bahçem ortaya çıkmıştı. Tarladan köye uzanan 1200 metrelik daracık, taşlı patika yolu da kepçeye açtırarak kadastro yolu genişliğine getirdim ve düzleştirdim. Artık ‘ulaşılabilir’ bir yolum da olmuştu, ama benim emektar Passat için değil. O hafta sonu Passat’ımı satarak 2004 Model LPG’li Honda arazi jipimi aldım. Artık köyden tarlaya yürüyerek veya traktör sırtında ayakta değil, kendi aracımla gidebilecektim. Ertesi hafta sonu da Murat’la Polatlı’ya indik ve 20 yaşında kırmızı bir Massey Ferguson 285 S aldık. Murat’ın sevincine diyecek yoktu. Biraz bakım, bir iki tadilat yaptırdık. Çok kısa bir süre sonra da yine 2. El bir pullukla bir kazayağı edindik. Artık çiftçiliğe başlayabilirdim.

Bu arada Murat’a hem ana tarlada hem tapulu arazide 120 cm derinliğinde profil çukurları açtırmış, 30’ar santimlik katmanlardan alınan toprak numunelerini Yenimahalle’deki Toprak Su Gübre Araştırma Enstitüsü’ne analiz için teslim etmiştim. Profil çukurlarında taban suyu belirtisi olabilecek renk değişiklikleri veya paslı taşlara rastlamamış, çukurlara döktüğümüz suların kısa sürede süzülüp kaybolduğunu görmüştük. Analiz sonuçları yoğunluktan dolayı 2 ay sonra çıkacaktı.

Hemen su bulmak için faaliyete giriştim. Gereken sayıda beton büz ve 1 adet metal büz hazırlattıktan sonra keson kuyuyu açacak kepçeyi getirttim. Köylüler de, Murat da köye gelen suyun bu noktadan geldiğini düşünüyor ve su bulunmasını bekliyorlardı. Kepçe 10 metreye kadar çukuru indirdi ama değil suyun esamesine, toprakta rutubete bile rastlamamıştık. İlk girişim küçük çaplı bir hezimetle sonlanmıştı. Gerçi tarlanın en çukur noktasında dahi taban suyu bulunmadığını gözlemlemiştim ama eğer su bulunamazsa bunun bir önemi kalmayacaktı çünkü cevizcilik yapamayacaktım.

Sondaj yapmak kaçınılmaz hale gelmişti ve bunun için DSİ’den sondaj ruhsatı almak gerekiyordu. DSİ ise ruhsat için arazinin tapusunu veya hazine arazisi ise tahsis belgesini istiyordu. Oysa tahsis belgesini alabilmek için Orman Bakanlığı’na ağaçlandırma projesi onaylatmak gerekiyor, Orman Bakanlığı ise projenin onaylanması için arazide suyun bulunmuş olmasını şart koşuyordu. Yani ortada çözülemeyecek bir yumurta – tavuk hikayesi vardı.

Tatlı dille, güler yüzle, biraz hekim olmanın verdiği avantajı, biraz özel ağaçlandırma yapacak olmanın sağladığı sempatiyi kullanarak DSİ’nin ilgili mühendisini ikna ettim. Elimde hazine arazisinin tahsisi için Polatlı Malmüdürlüğü’ne verdiğim dilekçemin fotokopisinden başka bir belge yoktu. Malmüdürlüğü’nden alınacak 3 aylık ön izin belgesini daha sonra dosyaya eklemem koşuluyla arama ruhsatını verdiler. Yağışlar başlayıp arazi girilemeyecek hale gelmeden sondajı yapmam, suyu çıkarmam şarttı. Çünkü Polatlı Malmüdürlüğü eğer tahsis talebimi kabul ederse 3 ay içinde proje hazırlatıp Orman Bakanlığı’na onaylatmam için ‘ön izin’ verecekti. Projede ise su numunesinin analiz sonuçları gerekiyordu.

Bölgedeki sondajcıları araştırdım ve işine en hakim olduğunu düşündüğüm, aracı ve ekipmanı ile en donanımlı bulduğum sondajcı ile anlaştım. Bölgedeki toprak yapısı nedeniyle daha önce başarısız sondaj denemeleri olmuş, sondaj kuyuları çökmüş olduğundan işimi sıkı tutmak istiyordum. Ekip araziye kamp kurup faaliyete başladı. Birkaç gün sonra 49 metreye inilmiş, henüz suya rastlanmamıştı. O gece hastanede nöbetçiydim. Kara kara ertesi gün de su çıkmazsa ne yapacağımı düşünüyordum. Acaba ‘Deli Remzi’ye çok güvenmekle hata mı etmiştim? Sondajcı ile metre hesabıyla anlaşmıştık ve ben hazırlıklarımı, biraz emniyet payı bırakarak 60-70 metre için yapmıştım. Su çıkmazsa kaç metreye kadar gitmeliydim? 100? 200? Bu işin ucu bucağı yoktu ve her metresi paraydı. Sonunda hiçbirşey bulamamak da vardı. Sabahı zor ettim. Saat 9 gibi telefon çaldı. Arayan Murat’tı. Sevinçten çığlık çığlığa “Hocam gözümüz aydın, suyumuz çıktı” diyordu. Sabah işe başlar başlamaz 50. metredeki kaya tabakası geçilmiş, ardından bacak kalınlığındaki bir su sütunu metrelerce havaya fışkırmıştı. Sondajcı bunun çok büyük bir tatlı su rezervi olduğunu, köydeki çeşmelerden akan suyla aynı olduğunu söylüyordu. Dünyalar benim olmuş, üzerimden dağ gibi bir yük kalkmıştı. Nöbetten çıktığım gibi soluğu bahçede aldım, ekibe bahşişlerini dağıttım. Ceviz bahçesi rüyam, yavaş yavaş gerçek oluyordu.

(Devam edecek)
][/attach]

Eklenen Resimler
  
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 04-06-2014, 18:30   #15
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Derken Ekim ayında toprak analiz sonuçları çıktı. Toprak az kireçli, tuzsuz, hafif bazik yapıdaydı. 0-30 cm katmanında %54 kil, %30 silt, %16 kum vardı. İlk 120 cm’deki ortalama değerler kabaca %60 kil, %20 silt ve %20 kum şeklinde özetlenebilirdi. Bünye üçgeninde yerim orta hattın üstünde, killi toprak bölümündeydi. Sonuçlar bende büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. O zamanki bilgilerimle killi toprakta cevizin yetişemeyeceğini düşünüyordum. Neden daha işin en başında, arazi için başvurumu yapmadan önce bu analizi yaptırmadım diye hayıflanıyor, kendi kendimi suçluyordum. Bir hafta gözüme uyku girmedi, adeta yemeden içmeden kesildim.

İlk şok dalgasını atlattıktan sonra daha serinkanlı düşünmeğe, konuyu daha derinlemesine incelemeğe karar verdim. Analizi yapan enstitünün yetkili ziraat mühendisi, bu toprağın bahçecilik ve özel olarak cevizcilik için bir sakıncası olmadığını söylüyordu. Burhanettin Bey de bu konuda çok rahattı, İç Anadolu topraklarının çoğunun killi yapıda olduğunu söylüyor, yağışı çok olan Karadeniz gibi bir bölgede bu kil oranının belki sakıncalı olabileceğini, ama İç Anadolu gibi kurak yazları olan bölgelerde sıcak mevsim boyunca toprağın nemini muhafaza ederek zarar değil fayda vereceğini söylüyordu. Bense içimdeki şüphe ve endişeyi bir türlü atamıyordum. Ankara Ziraat Fakültesi’nde toprak hocası olan Sn.Doç.Dr.Hasan Öztürk ile görüştüm. Bana çukurları derin açarsam, pH değerini kükürtle biraz düşürür ve killi toprak için uygun gübrelemeyi damla sulamayla yaparsam hiçbir sıkıntı yaşamayacağımı söyledi. Killi topraklarda ağaç cüsseleri biraz daha küçük olabilirdi ama zaten çit dikimi tercih edeceğimden bu bir avantajdı. Kendisinin Anamur’daki ceviz bahçesinde de kil oranının %50 olduğunu, 7 yaşındaki ağaçlarından ağaç başı 10 kg verim aldığını söyledi.

İnternette dolaşırken Türkiye’nin en büyük ceviz üretim alanına sahip olan ve Kaliforniya’lı uzmanlarca kurulmuş bulunan 1300 dönümlük Ataman Ceviz Çiftliği’nin sayfalarında toprak yapısının killi olduğu dikkatimi çekmişti. Telefonla çiftlikteki sorumlu Ziraat Mühendisiyle konuşmuş ve topraklarının kil oranının %60 olduğunu öğrenmiştim. Bu kil oranı nedeniyle hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını söylemişti. Gerçekten de internetteki resimler etkileyiciydi. Gebze’nin aldığı yıllık yağışın Polatlı’nın iki katından fazla olduğunu biliyordum. Demek ki Kaliforniya’lı uzmanlar o iklim yapısında dahi %60 kil içeren bir toprakta ceviz üretmekte sakınca görmemişlerdi.

Bilgilendikçe rahatlamağa başlamıştım. Yeterli drenaj sağlandığı sürece kilden korkmama gerek yoktu. Arazimin eğimi ise gerek doğal yerüstü drenajı, gerekse ihtiyaç halinde uygulanabilecek yeraltı drenajı için her türlü kolaylığı sağlıyordu.

Gene de araştırmaya, sorup danışmaya devam ediyordum. Türkiye’nin cevizcilik konusunda tartışmasız bir numarası olan sayın Prof. Dr. Yaşar Akça’ya telefonla ulaştım. Google earth’de araziyi tarifim üzerine bulduğunda topoğrafyayı çok beğenmişti. Gelip toprak yapısını yerinde görebileceğini söyledi. Zaten Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü ‘ceviz eylem planı’ çalışmaları nedeniyle Ankara’ya gelecekti. Tarih konusunda anlaştık. O gün arazide bir kepçe de bulundurmamı istedi. Lastik tekerlekli bir kepçeyi o sabah araziye getirmesi için sahibiyle anlaştım.

Ankara’da buluşup araziye gittik. Yol boyunca hem sohbet ettik, hem de önceden bir liste halinde hazırlamış olduğum bir sayfa soruyu kendisine sorup cevaplarını alma şansım oldu. Araziye vardığımızda hemen sahayı inceleyip tarlanın doğu sınırına yakın bir noktada kepçeciye kazmasını söyledi. İlk 120 cm sorunsuz bir şekilde geçilmiş, koyu kahve renkli , güzel görünümlü bir toprak kenarda yığılmıştı. Derken aniden toprak rengi değişti, beyaza çalan açık boz renkli bir toprak çıkmağa başladı. Kepçe de bu toprağı deminki gibi kolay kazamıyor, enikonu zorlanıyordu. Yoğunlaşmış kil ve kireçten oluşan bu kist tabakası beni oldukça rahatsız etse de, ilk anda tarlanın sadece o bölgesinde olan istisnai bir durum olduğunu düşünmüştüm. Hoca daha sonra tarlanın ortalarında yeni bir nokta belirleyerek orayı da kazdırdı. 120 cm’den sonra orada da toprak rengi değişmiş, kist tabakasıyla karşılaşmıştık. Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü hissediyordum. Hoca bir de kepçeyi kuzeye yönlendirdi ve muhtardan satın aldığım tarlanın ortalarında bir noktada bir çukur daha kazdırdı. Sonuç aynıydı, arazinin altı belli bir derinlikten sonra tamamen kist tabakasıyla kaplıydı.

Kepçeciye , hazır gelmişken arazinin hemen sınırındaki meşelikten sahamıza birkaç metre taşmış olan yarı kurumuş çalı formunda birkaç bodur meşeyi de kaldırtmak istedim. Bitki kökleri açığa çıktığında hoca hemen bir meşenin kökündeki mantarlaşmayı farketti. Bu ‘meşe kök çürüklüğü’ olarak bilinen Armillaria hastalığı idi. Hoca’nın dediğine göre bu hastalık bozuk orman alanı olup özel ağaçlandırmaya tahsis edilen pek çok araziyi tehdit ediyordu. Bozuk orman alanı yerine tarımda kullanılmış hazine arazisi kiralamış olmamın çok daha isabetli olduğunu söyledi. Komşuluk nedeniyle gereken önlemleri almayı ihmal etmemeliydim.

Kil olayından sonra 2. darbeyi de kist nedeniyle almıştım. Ben gerekli olan 3-3.5 metrelik toprak derinliğini fazlasıyla sağladığımı düşünürken şimdi derinliğim 120 cm ile sınırlanmıştı. Daha önce profilleri Murat’a elle ve sınırlı derinlikte kazdıracağıma kepçeyle 2-3 metre açtırmamış olduğum için artık ne kadar hayıflansam faydası yoktu. Gerçek değişmeyecekti.

Yaşar Hoca’ya ne düşündüğünü sordum. Yol yakınken vaz mı geçmeli, yoksa devam mı etmeliydim? Hoca özetle şunları söyledi: “Şu haliyle arazi tek akciğerle yaşayan bir insana benzetilebilir. Ama geniş ve derin dikim çukurları açarak, bulabildiğiniz kadar çiftlik gübresini bu çukurlarda kullanarak kist ve kilin olumsuzluklarını aşabilirsiniz. Bu yatırımı İç Anadolu’nun karasal ikliminde değil de daha ılıman bir bölgede yapsaydınız daha iyi olurdu. Ama bu ekolojide de uygun tür seçmek kaydıyla cevizcilik yapabilirsiniz. Chandler gibi çok uzun bir vejetasyon süresi gerektiren tür İç Anadolu’da olmaz. Bu söylediğim cümlenin altına imzamı atarım. Sonbaharın erken donlarına henüz sürgünleri odunlaşamadan yakalanır. Bir Kaliforniya çeşidi olarak İç Anadolu’nun bazen aşırı soğuk geçen kışlarında zararlanma riski yüksektir. Bu ekolojide Fernor yetiştirilmelidir . Hasatın ve yaprak dökümünün Chandler’den iki hafta önce olması size çok şey kazandırabilir. Sonbahar erken donları geldiğinde ağacınızda ne kadar su varsa zarar oranı o kadar yüksek olur. Fernor aşırı kış soğuklarına da Chandler’den daha iyi dayanır. 8x4 Dikim aralığınız fernor için uygundur. Fernor’u seçmekle Chandler’a göre biraz daha az verime ve biraz daha düşük bir pazar fiyatına razı olacaksınız, ama bu, ekolojinizin getirdiği bir zorunluluktur. Bu bölgede parayla tarla satın almayın, muhtardan daha fazla hazine arazisi bulmasını isteyin, arazinizi yüz dönüm üzerine çıkarmaya çalışın. Şu haliyle arazinizden büyük beklentileriniz olmasın. Bu arazi sizi zengin etmez, ama emekliliğinizde rahat yaşayabileceğiniz, yılda birkaç kez yurtdışı seyahat yapabileceğiniz, oğlunuzu yurtdışında okutabileceğiniz bir getiriniz olur. Bence bu kadar yol almışken kesinlikle devam edin.”

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 04-06-2014, 19:28   #16
Ağaç Dostu
 
ahmettugrul55's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2012
Şehir: samsun
Mesajlar: 150
foruma girince ilk olarak yeni bir yazınız var mı diye bakınıyorum.bir solukta okuyup devamı ne zaman ? diye merakla bekliyorum.yaşadıklarınızı başıma gelmiş gibi hissettiriyorsunuz.klavenizin tuşları dert görmesin)))

jinekolog1959 beğendi.
ahmettugrul55 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 04-06-2014, 21:37   #17
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ahmettugrul55 Mesajı Göster
foruma girince ilk olarak yeni bir yazınız var mı diye bakınıyorum.bir solukta okuyup devamı ne zaman ? diye merakla bekliyorum.yaşadıklarınızı başıma gelmiş gibi hissettiriyorsunuz.klavenizin tuşları dert görmesin)))
Teşekkür ediyorum, çok naziksiniz.

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 04-06-2014, 23:45   #18
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Hocayı yolcu ettikten sonra oturdum ve her şeyi yeniden değerlendirerek “ tamam mı devam mı?” sorusuna cevap aradım. Acaba devam edersem kendi kendimi mi kandıracak, olmayacak duaya amin mi diyecektim? Artıları eksileri, bardağın dolu ve boş yanlarını tekrar tekrar gözden geçirdim. Bardağın boş tarafı “kistli ve killi arazilerde bahçe kurmaktan kaçının” diyordu. Hala bu işten cayabilir, tapulu tarlayı ve traktörü satıp, tahsis talebimden vazgeçip, bir miktar zararı da sineye çekip “zararın neresinden dönsem kardır” diyebilirdim. Ben zor olanı, mücadeleyi seçtim.

Kist tabakasına rağmen devam kararı almamda, bardağın dolu yanını oluşturan aşağıdaki faktörler rol oynamıştı:

1- Ceviz ağacının köklerinin %80’i ilk 1 metrede yer alıyordu. Köklerin oksijene olan talebi nedeniyle gelişim diklemesine olarak derine değil, yanlara doğru oluyordu. Killi topraklarda derinlerdeki oksijen azlığı nedeniyle bu eğilim çok daha belirgindi ve kökler daha yüzeyde yoğunlaşıyordu.

2- Arazide 120 cm’de karşılaşılan kist tabakası kaya gibi tamamen geçirimsiz bir tabaka olsaydı, aşırı yağışlar sonucu suyun kök bölgesinde birikip zarar vermesi ihtimali daha yüksek olabilirdi. Oysa yoğunlaşmış kil ve kireçten oluşan bu tabaka fazla suyu yavaş da olsa sünger gibi emerek üstteki kök bölgesinden uzaklaştırabilirdi. Nitekim daha sonra dikim çukurlarının açılışı sırasında kist tabakasında nemin üstteki normal toprağa göre çok daha fazla olduğuna tanık olmuştuk.

3- Arazinin %10 civarındaki ortalama eğimi, yerçekimi nedeniyle toprak yüzeyindeki suya olduğu gibi, toprak altındaki suya da eğim yönünde hareket vererek doğal drenaj sağlayacaktı.

4- Polatlı’da yıllık yağış miktarı son derece düşüktü ve bu yağışın çoğu da köklerin uykuda olduğu ve oksijene hemen hemen hiç ihtiyaç duymadığı kış ve erken ilkbahar mevsiminde gerçekleşiyordu.

5- Arazi dağın zirvesindeydi ve aşırı bir yağışta çevreden herhangi bir su baskını riski sıfırdı.

6- Fidan çukurlarını geniş ve derin açarak, ayrıca sırta dikim tekniğini uygulayarak her fidanı zaten kist tabakasından en az 2 metre yüksekte dikmeyi planlamıştım.

7- Çit dikimi ve bu sistemde yetiştiriciliğe karar vermiştim. Ağaçlarımın taç büyüklüğü sıra üzeri 4 metre, sıra aralarına doğru her iki yönde 1.5’ar metreden 3 metre, yükseklik yerden itibaren 6 metre ile sınırlı kalacaktı. Bu ebatta tutulacak bir ağacın metrelerce aşağı inecek büyük bir kök sistemine ihtiyacı yoktu.

8- Ağaçlarda (gövde + taç hacmi) ile (kök hacmi) arasındaki orantı, sulama ve gübreleme rejimi ile direk irtibatlıydı. İhtiyaç duyduğu tüm besin maddeleri ve suyu fertigasyon sistemiyle yanıbaşında bulan bir ağaç, enerjisini kök yapmak yerine odun ve meyve yapmaya yönlendirecekti. Uygun budama rejimiyle ve ağaç erken meyveye yatırılarak, ‘ yeteri kadar kök, az odun, çok meyve’ amacına ulaşılabilirdi.

Bu araziyi ıslah etmek için gerekenleri yapacak, ceviz bahçesi hayalimi devam ettirecektim.

Ben devam kararı almıştım ama, bürokrasi bana geçit vermemeye kararlıydı. Bitmek bilmeyen yazışmalardan sonra Polatlı Malmüdürlüğü tahsis talebimin uygun bulunduğunu ve proje hazırlatıp Orman Bakanlığı’na onaylatmam için 3 ay süreli ‘ön izin’ verdiklerini belirten yazıyı gönderdi. Tarih 2011 Aralık ayı idi ve müracaat dilekçemin üzerinden tam sekiz ay geçmişti. Hemen bir özel ormancılık bürosu ile anlaştım, toprak ve su analiz sonuçlarını, meteorolojik verileri toparlayıp götürdüm. Proje hazırlandı, Orman Bölge Müdürlüğü’ne sunuldu. Ama kış gelmiş, araziyi kar kaplamış ve tarlayı inceleme imkanı ortadan kalkmıştı. Araziyi kar kalkmadan inceleyemeyecekleri için malmüdürlüğünden 1 ay ek süre istedim. Ek süre tanındı. Proje Orman Bölge Müdürlüğü’nce 5 ayrı kademede incelendi, istenen değişiklikler yapıldı, sonunda onaylandı. Onaylanan proje Hazine’ye ve Orman Genel Müdürlüğü’ne gönderildi. 2 ay sonra her iki kurumdan da reddedilerek geri gönderildi. Gerekçe,’ tapulu arazi ve hazine arazisi projelerinin ayrı ayrı yapılması gerektiği, tek bir projede birleştirilemeyeceği’ idi. Birden fazla tapulu arazi tek projede birleştirilebilir, birden fazla hazine arazisi de tek projede birleştirilebilirdi. Ama bir tapulu arazi ile hazine arazisinin projesinin birleştirilebileceğine dair mevzuatta bir hüküm yoktu. Bu ayrıntıyı ben bilmiyordum ama projeyi düzenleyen Özel Ormancılık Bürosu da, 5 ayrı imzayla onaylayan Orman Bölge Müdürlüğü de herhalde bundan habersizdi.

Sil baştan 2 ayrı proje hazırlandı, ayrı ayrı tekrar onaya sunuldu. Orman Bakanlığı bu arada yeniden yapılandırılıyor ve Bölge Müdürlüğü’nde projelerle ilgili personel sürekli değişiyordu. Yeni görevlendirilen mühendisler tekrar araziye götürüldü, projeler incelendi,kabul edildi, Hazine’ye gönderildi. Bu arada aylar ayları kovalıyor, Özel Ağaçlandırma Yönetmelikleri sürekli değişiyor, yeni tamimler yayınlanıyor, bu sürelerde yeni proje kabulleri durduruluyordu. Eskiden Hazine arazilerinin tahsisinde son imza Maliye Bakanı’nındı. Benim projeler tam bakanın onay aşamasına gelmişken Başbakanlık bir genelge yayınladı ve Türkiye’nin her yerindeki ve her konudaki arazi tahsisleri için Başbakanlık onayı şartı getirdi. Bütün tahsis işlemleri bıçak gibi kesilmişti. Muhtemelen Başbakanlıkta Türkiye’nin her yerinden yağan binlerce arazi tahsis talebini inceleyip sonuçlandıracak bir idari altyapı da henüz oluşturulmamıştı.

Böylece benim ceviz bahçesi hayalim bir çıkmaz sokakta saplanıp kalmış, sonu belirsiz bir bekleme süreci başlamıştı. Dağ başında, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, köylünün bile yüzüne bakmadığı, hiçbir rant potansiyeli olmayan 50 dönüm araziyi ağaçlandırmak için başvuran, her türlü şartı yerine getiren bir vatandaşa ancak bu kadar çile çektirilebilirdi. Güya özel ağaçlandırma teşvik ediliyordu. Ya bir de edilmeseydi, vay halimize!

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 08:14   #19
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 26-09-2012
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 105
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi jinekolog1959 Mesajı Göster
Hocayı yolcu ettikten sonra oturdum ve her şeyi yeniden değerlendirerek “ tamam mı devam mı?” sorusuna cevap aradım. Acaba devam edersem kendi kendimi mi kandıracak, olmayacak duaya amin mi diyecektim? Artıları eksileri, bardağın dolu ve boş yanlarını tekrar tekrar gözden geçirdim. Bardağın boş tarafı “kistli ve killi arazilerde bahçe kurmaktan kaçının” diyordu. Hala bu işten cayabilir, tapulu tarlayı ve traktörü satıp, tahsis talebimden vazgeçip, bir miktar zararı da sineye çekip “zararın neresinden dönsem kardır” diyebilirdim. Ben zor olanı, mücadeleyi seçtim.

Kist tabakasına rağmen devam kararı almamda, bardağın dolu yanını oluşturan aşağıdaki faktörler rol oynamıştı:

1- Ceviz ağacının köklerinin %80’i ilk 1 metrede yer alıyordu. Köklerin oksijene olan talebi nedeniyle gelişim diklemesine olarak derine değil, yanlara doğru oluyordu. Killi topraklarda derinlerdeki oksijen azlığı nedeniyle bu eğilim çok daha belirgindi ve kökler daha yüzeyde yoğunlaşıyordu.

2- Arazide 120 cm’de karşılaşılan kist tabakası kaya gibi tamamen geçirimsiz bir tabaka olsaydı, aşırı yağışlar sonucu suyun kök bölgesinde birikip zarar vermesi ihtimali daha yüksek olabilirdi. Oysa yoğunlaşmış kil ve kireçten oluşan bu tabaka fazla suyu yavaş da olsa sünger gibi emerek üstteki kök bölgesinden uzaklaştırabilirdi. Nitekim daha sonra dikim çukurlarının açılışı sırasında kist tabakasında nemin üstteki normal toprağa göre çok daha fazla olduğuna tanık olmuştuk.

3- Arazinin %10 civarındaki ortalama eğimi, yerçekimi nedeniyle toprak yüzeyindeki suya olduğu gibi, toprak altındaki suya da eğim yönünde hareket vererek doğal drenaj sağlayacaktı.

4- Polatlı’da yıllık yağış miktarı son derece düşüktü ve bu yağışın çoğu da köklerin uykuda olduğu ve oksijene hemen hemen hiç ihtiyaç duymadığı kış ve erken ilkbahar mevsiminde gerçekleşiyordu.

5- Arazi dağın zirvesindeydi ve aşırı bir yağışta çevreden herhangi bir su baskını riski sıfırdı.

6- Fidan çukurlarını geniş ve derin açarak, ayrıca sırta dikim tekniğini uygulayarak her fidanı zaten kist tabakasından en az 2 metre yüksekte dikmeyi planlamıştım.

7- Çit dikimi ve bu sistemde yetiştiriciliğe karar vermiştim. Ağaçlarımın taç büyüklüğü sıra üzeri 4 metre, sıra aralarına doğru her iki yönde 1.5’ar metreden 3 metre, yükseklik yerden itibaren 6 metre ile sınırlı kalacaktı. Bu ebatta tutulacak bir ağacın metrelerce aşağı inecek büyük bir kök sistemine ihtiyacı yoktu.

8- Ağaçlarda (gövde + taç hacmi) ile (kök hacmi) arasındaki orantı, sulama ve gübreleme rejimi ile direk irtibatlıydı. İhtiyaç duyduğu tüm besin maddeleri ve suyu fertigasyon sistemiyle yanıbaşında bulan bir ağaç, enerjisini kök yapmak yerine odun ve meyve yapmaya yönlendirecekti. Uygun budama rejimiyle ve ağaç erken meyveye yatırılarak, ‘ yeteri kadar kök, az odun, çok meyve’ amacına ulaşılabilirdi.

Bu araziyi ıslah etmek için gerekenleri yapacak, ceviz bahçesi hayalimi devam ettirecektim.

Ben devam kararı almıştım ama, bürokrasi bana geçit vermemeye kararlıydı. Bitmek bilmeyen yazışmalardan sonra Polatlı Malmüdürlüğü tahsis talebimin uygun bulunduğunu ve proje hazırlatıp Orman Bakanlığı’na onaylatmam için 3 ay süreli ‘ön izin’ verdiklerini belirten yazıyı gönderdi. Tarih 2011 Aralık ayı idi ve müracaat dilekçemin üzerinden tam sekiz ay geçmişti. Hemen bir özel ormancılık bürosu ile anlaştım, toprak ve su analiz sonuçlarını, meteorolojik verileri toparlayıp götürdüm. Proje hazırlandı, Orman Bölge Müdürlüğü’ne sunuldu. Ama kış gelmiş, araziyi kar kaplamış ve tarlayı inceleme imkanı ortadan kalkmıştı. Araziyi kar kalkmadan inceleyemeyecekleri için malmüdürlüğünden 1 ay ek süre istedim. Ek süre tanındı. Proje Orman Bölge Müdürlüğü’nce 5 ayrı kademede incelendi, istenen değişiklikler yapıldı, sonunda onaylandı. Onaylanan proje Hazine’ye ve Orman Genel Müdürlüğü’ne gönderildi. 2 ay sonra her iki kurumdan da reddedilerek geri gönderildi. Gerekçe,’ tapulu arazi ve hazine arazisi projelerinin ayrı ayrı yapılması gerektiği, tek bir projede birleştirilemeyeceği’ idi. Birden fazla tapulu arazi tek projede birleştirilebilir, birden fazla hazine arazisi de tek projede birleştirilebilirdi. Ama bir tapulu arazi ile hazine arazisinin projesinin birleştirilebileceğine dair mevzuatta bir hüküm yoktu. Bu ayrıntıyı ben bilmiyordum ama projeyi düzenleyen Özel Ormancılık Bürosu da, 5 ayrı imzayla onaylayan Orman Bölge Müdürlüğü de herhalde bundan habersizdi.

Sil baştan 2 ayrı proje hazırlandı, ayrı ayrı tekrar onaya sunuldu. Orman Bakanlığı bu arada yeniden yapılandırılıyor ve Bölge Müdürlüğü’nde projelerle ilgili personel sürekli değişiyordu. Yeni görevlendirilen mühendisler tekrar araziye götürüldü, projeler incelendi,kabul edildi, Hazine’ye gönderildi. Bu arada aylar ayları kovalıyor, Özel Ağaçlandırma Yönetmelikleri sürekli değişiyor, yeni tamimler yayınlanıyor, bu sürelerde yeni proje kabulleri durduruluyordu. Eskiden Hazine arazilerinin tahsisinde son imza Maliye Bakanı’nındı. Benim projeler tam bakanın onay aşamasına gelmişken Başbakanlık bir genelge yayınladı ve Türkiye’nin her yerindeki ve her konudaki arazi tahsisleri için Başbakanlık onayı şartı getirdi. Bütün tahsis işlemleri bıçak gibi kesilmişti. Muhtemelen Başbakanlıkta Türkiye’nin her yerinden yağan binlerce arazi tahsis talebini inceleyip sonuçlandıracak bir idari altyapı da henüz oluşturulmamıştı.

Böylece benim ceviz bahçesi hayalim bir çıkmaz sokakta saplanıp kalmış, sonu belirsiz bir bekleme süreci başlamıştı. Dağ başında, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, köylünün bile yüzüne bakmadığı, hiçbir rant potansiyeli olmayan 50 dönüm araziyi ağaçlandırmak için başvuran, her türlü şartı yerine getiren bir vatandaşa ancak bu kadar çile çektirilebilirdi. Güya özel ağaçlandırma teşvik ediliyordu. Ya bir de edilmeseydi, vay halimize!

(Devam edecek)
Özel Ağaçlandırma sadece hükümetin bir propagandası sadece laf iş icraata geldiğinde devletin kurumları işi bilmemekte **** zora sokmekta ama milletin kulağına fısıldanmış bir kere söyle destek böyle destek kime sorarsan sor herkez der ama yapanlara sormak lazım varmı devletin desteği diye..??? hepsi hikaye dırnağın varsa başını kaşı gerisi boş iste vatandaşı hali ortada yırtınıp duruyor hocam..

Hamdi Ayhan beğendi.
ibas06 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 09:06   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 24-02-2009
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 247
Merhaba hocam, yazınızı büyük bir heyecanla okuyorum. Ceviz yetiştirmeyi düşünenler için bulunmaz bir kaynak olduğuna inanıyorum. Sonucu merakla bekliyorum.

orion1988 beğendi.
06doğaci Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 10:39   #21
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi 06doğaci Mesajı Göster
Merhaba hocam, yazınızı büyük bir heyecanla okuyorum. Ceviz yetiştirmeyi düşünenler için bulunmaz bir kaynak olduğuna inanıyorum. Sonucu merakla bekliyorum.
Sağolun, ilginize teşekkür ediyorum.

tolgar beğendi.
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 10:51   #22
ins
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 29-07-2013
Şehir: Bursa
Mesajlar: 18
Sayın jinekolog1959;
Roman tatındaki yazınızı merakla okuyoruz.

ins Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 16:20   #23
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Bu bekleme sürecinde boş duracağıma bari çiftçiliğe biraz ısınayım dedim. Ormandan açılmış arazilerde bahçe kurulmadan önce 2 yıl tarla bitkileri yetiştirilmesi öneriliyordu. Benim hazine arazisinin üst bölümünde hiç tarım yapılmamıştı. 2012 baharında toprağı sürdürüp tam alanda nohut ektirdim. Böylelikle hem toprakta azot tutulumunu arttırmayı, hem tarlanın yaklaşık yarım dönümlük meşe çıkartılan bölümünde kök mantarı riskini azaltmayı, hem de Murat’ın ödenmekte olan maaşlarını çıkarmayı umuyordum. Cevizci olamasam da şimdilik nohutçu olmuş, oldukça iyi bir verim almama ve üstelik o yıl nohutun iyi para etmesine rağmen sezon sonunda bir şey kazanamamıştım. Ürün tüccara marketteki satış fiyatının üçte birine satılabiliyor, alınan para tohum, mazot, ilaç, yoldurma, makine ile ayıklama masraflarını ancak karşılıyordu. Murat’ın maaşlarını çıkaramasam da tarımla tanışmış, çiftçilerin içinde bulundukları açmazı görmüştüm. O kış evde bolca nohut tükettik, bizden ceviz bekleyen eşe dosta , konu komşuya ‘şimdilik cevizimiz yok, bununla idare edin’ diyerek nohut dağıttık.

Köye yakın mesafede bir eski dere yatağından kamyonlarla kum çekildiğini görmüştüm. Gidip oradaki kumlardan biraz numune alarak toprak analizine gönderdim. Sonuç %90 kum, %5 silt ve %5 kil şeklinde geldi. Bu kumu arazimin ıslahında kullanabilirdim. Gene Avşar’a en yakın köyde hayvancılık yapılıyor ve köylüler ahırlardan, ağıllardan çıkardıkları gübreleri bahçelere, yol kenarlarına yığıyorlardı. Bunlar kimi 5, kimi 10 yıl beklemiş, bildiğimiz manada fenni olarak yakılmamış koyun ve sığır gübresi yığınlarıydı. Gübre olarak belki çok değerleri yoktu ama mükemmel bir organik madde deposuydular ve killi toprağımı ıslahta kullanılabilecek harika bir silah olabilirlerdi. Köylüler sırf bahçeleri, yol kenarları temizlensin diye ücret istemeden vereceklerdi. O yaz ilk aşama olarak 20 tonluk kamyonlarla 10 kamyon dolusu kumu ve 13 kamyon çiftlik gübresini tarlanın bir kenarına çektirdim. Mesafe yakın olduğundan sadece makul bir nakliye masrafıyla bu işi kotarmıştım.

Temmuz ayında Denizli’deki Ekiz Fidancılık ile anlaştım. Tüplü fernor ve fernette fidan siparişlerimi verdim, kaporamı yatırdım.

Bekleyiş sürüyor, tahsis konusunda hiçbir ilerleme olmuyordu. Tahsis olmadan çitleme, çukurları açma gibi işlere başlamam anlamsızdı. Sonunda o sonbaharda da dikim yapamayacağımı anlayıp fidan siparişlerimi iptal ettim.

O kış Amerika’dan Ramos’un ‘Walnut Production Manual’ adlı baba kitabını getirtip satır satır hatmettim. İnternette Türkçe ve İngilizce dillerinde ceviz üzerine yazılmış ne kadar yazı, reklam, makale, dergi özeti, araştırma bulabildiysem okudum. En çok çit dikimi, killi toprak ıslahı, Chandler, Howard ve Fernor üzerinde araştırma yaptım. Trakya’da killi toprakta ve bozuk orman arazisinde kurulmuş ve başarılı olamamış bir bahçede başarıyı engelleyen faktörlerin neler olabileceğini sahibiyle e-mail ile yazışarak analiz etmeye çalıştım. Sn. Selami Bayrak’ı yerinde ziyaret ederek ve e-mail ve telefonla görüşerek killi topraklarda ‘kanalda sırt dikimi’ ve ‘çukurda tepe dikimi’ yöntemlerinin in detaylarını öğrendim. Sn.Yaşar Akça’yı Tokat’ta ziyaret edip, kendi kurduğu ve Tübitak’ın desteklediği ceviz deneme bahçesini birlikte gezme şansım oldu. Bu arada cevizlerin mükemmel geliştiği bu bahçede toprak bünyesinin %40 kil, %40 silt ve %20 kum içerdiğini öğrendim.

Cevizde arazi seçimi kadar önemli bir diğer husus tür seçimiydi. Ekiz Fidancılık’tan Sn.Ramazan Ekiz, beni öncelikle Chandler’e yönlendirmiş, Konya Kadınhanı’nda kurdukları büyük Chandler bahçesini de, rakım ve iklim özelliklerinin Polatlı’ya benzerliği nedeniyle referans göstermişti. Bahçenin sorumluluğunu alan Ziraat Mühendisi ile zaman zaman telefonla görüşerek bilgi alıyordum. O sonbaharda sanıyorum 3 yaşında olan fidanlarında koparmadan bıraktıkları cevizlerin hasatını yapmışlardı ve 20 Ekim’de kopardıkları cevizlerin içlerinin hala sütlü olduğunu, tam olgunlaşamadıklarını söylemişti. Dediğine göre olgunlaşma için 2 haftalık bir süreye daha ihtiyaçları vardı ve bu koparılan cevizler muhtemelen kuruyunca iç büzüşmesi göstereceklerdi. Aynı dönemde tesadüfen bahçeyi gezmiş olan Sn. Yaşar Akça da bu durumu teyit etmiş ve vejetasyon süresinin Chandler’e yetmediğini söylemişti. Durumu tekrar değerlendirdim. Ekim sonu ve Kasım başında başlayacak yağışlar yolu ve tarlayı balçıklaştırabilir, araziye ulaşımı, traktörle çalışmayı, hasat ve hasat sonrası serme-kurutma işlerini çok zorlaştırabilir, hatta tümüyle engelleyebilirdi. Benim Ekim ayı sonlanmadan tüm işleri bitirip tarladan çıkmam gerekiyordu. İki hafta erken hasat çok kritik önemde olabilir, tüm sezonun mahsulünü kurtarabilirdi.

Bir de mutlak kış soğuklarına dayanım yönünden Chandler ve Fernor arasında kıyaslama yapılması gerekiyordu ama böyle bir çalışmaya rastlayamamıştım. Yalnızca Romanya’da yapılmış bir çalışmada Fernor’un -22.7 derecelik kış soğuklarında herhangi bir hasar görmediğini okumuştum. Polatlı tarihinde rastlanmış en düşük ısı ise -21.5 derece ölçülmüştü.

Benim Chandler riskini almak istememem ve tahsis gecikmesi nedeniyle Fernor siparişlerini iptal etmem üzerine Sn. Ramazan Ekiz Chandler kalitesinde meyve veren, verimi çok iyi olan ve Chandler’den ortalama 2 hafta önce hasat edilen Howard ile bahçe kurmamı, daha küçük cüssesi nedeniyle çit dikimine de çok uygun olacağını, istersem yeteri kadar aşı kalemi tedarik ederek aşılama yapabileceğini söyledi. Gerçekten de aklıma çok yatmıştı. Ama Sn.Akça’ya konuyu danıştığımda sıcak bakmadı. Howard da sonuçta Chandler’in çok yakın akrabası olan bir Kaliforniya çeşidiydi ve Polatlı’nın 1200 rakımlı Çile Dağı’nın kış soğuklarına dayanabileceği çok şüpheliydi. Sonunda gene Fernor’da karar kıldım.

(Devam edecek)


Düzenleyen jinekolog1959 : 16-06-2014 saat 17:50 Neden: cümle düşüklüğü
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 05-06-2014, 16:49   #24
Ağaç Dostu
 
gökhan07's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-05-2010
Şehir: TOKAT
Mesajlar: 606
Galeri: 11
Sayın jinekolog1959,
Howard sanırım chandler'den daha erken uyanıyor.
Sayfam da paylaşmıştım, bu sene howard olarak aşıladığım çeşit değiştirme aşılarını, tekrar chandler olarak değiştirdim.

gökhan07 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 06-06-2014, 00:22   #25
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Eli kolu bağlı bekleme süreci artık azap verici bir hal almıştı. Bütün prosedürleri tamamlanmış dosyam Maliye Bakanlığı’nca 9 ay önce onaylanarak Başbakanlığa gönderilmişti ve hala hiçbir ses seda yoktu. 2-3 yıldır görüşmediğim arkadaşlarımla karşılaştığımda ‘cevizler nasıl, büyüdüler mi?’ sorusu çok canımı sıkıyordu. Sanki benim kusurummuş gibi ‘henüz tahsis alamadım’ demeye utanıyor, ‘yavaş yavaş büyüyorlar’ gibi cevaplarla geçiştirmeye çalışıyordum. Eşim arkadaş toplantılarında ‘Benim bey ceviz ağası, 2 yıldır köyde traktörü ve maaşlı kahyası var, ama dikili tek bir cevizi yok’ diyerek dalgasını geçiyordu. Tahsisin ne zaman çıkacağı, hatta çıkıp çıkmayacağı bile belirsizken fidan siparişi bile veremiyordum. Çileli bekleyiş nihayet 2013 Mart’ında sona erdi. Benim ceviz macerama yakından tanık olan ve bir dönem bürokraside üst düzey görevlerde bulunmuş çok yakın bir ahbabım bir gün aradı ve “ağabey, müjdemi isterim” dedi. Bir vesileyle görüştüğü bir başbakan danışmanına benim aylardır başbakanlıkta beklemekte olan dosyamdan bahsetmiş, onun hemen açtığı bir telefonla problem anında çözülmüştü.

Tipik bir Türkiye gerçeği yaşanıyordu. O hafta dosyam jet hızıyla onaylanmış, maliyeye gönderilmiş, ertesi hafta defterdarlıktan geçerek Polatlı Malmüdürlüğü’ne gelmişti. O ay araziyi kiraladığımda tahsis dilekçemin üzerinden tam iki yıl geçmiş, ama gene de Polatlı’da hazineden özel ağaçlandırma için arazi kiralamayı başarabilen ilk ve muhtemelen tek girişimci olmuştum.

Ekiz Fidancılık’a tekrar fernor siparişlerimi verdim ve hızla işe koyuldum. Ziraat Bankası’na sertifikalı fidanla meyve bahçesi tesisi , zirai araç alımı, damla sulama sistemi kurulumu ve işletme kredisi olarak 4 ayrı kalem kredi için başvurdum. Krediler çok düşük faizli (yıllık %5) ve 5 yıl vadeliydi. Bunun için gereken ÇKS kaydımı yaptırdım. Bu kayıt İlçe Tarım’dan alınacak tek seferlik hibe ve her yıl alınacak gübre, mazot, toprak analiz destekleri için de gerekli idi.

Traktörüm sürekli sorun çıkarıyor, çift çeker olmadığından taşlı ve eğimli arazide sürekli lastik aşındırıyordu. Önce onu verip üstünü Ziraat Bankası kredisiyle tamamlayarak çift çeker küçük boy yeni ve kabinli bir New Holland traktör aldım. Bir de 2. el damperli bir römork edindim. Artık getir götür işleri için sorunum kalmamıştı.

Name:  255.JPG
Views: 20519
Size:  55.3 KB



Bu arada Murat ile ilgili birkaç söz söylemeliyim. Murat ortaokulu İmam Hatip’te okumuş, dinine bağlı, harama asla el uzatmayan, içkisi sigarası kumarı olmayan, kalender ve gözüpek bir adamdı. Kanaatkar ve çalışkandı. Nohut hasadı yaptığımızda domuzların gelip yemesini engellemek için elde tüfek her gece sabaha kadar arazide nöbet tutmuştu. Saygılı, konuşkan ve espriliydi. Onda Anadolu köylüsüne has bir erdem ve bilgelik görüyordum. İmam Hatip’in ardından Teknik Lise’yi bitirmişti ve elinden her iş geliyordu. Altı yaşından beri traktör kullanmış, kepçe operatörlüğü, demircilik, kaynakçı ustalığı, çobanlık yapmıştı. Traktörün, pulluğun, kazayağının çok büyük olmayan tamirlerini kendisi yapıyordu. Köyün taşını ,toprağını, iklimin huyunu suyunu, yağmurun ne zaman yağacağını, sisin ne zaman ineceğini biliyordu. Çiftçiliğe hakimdi. Köyde sevilen bir kişiydi ve onun ekmek teknesi olan bir araziye köylüden zarar gelmesi düşünülemezdi. Benim için hem işçi, hem kahya, hem bekçi, hem pek çok konuda fikir danıştığım bir kardeş gibiydi. Kışları çobanlık yapmasına izin veriyordum, bu da ona 2. bir gelir sağlıyordu. Benimle çalışmaya başladıktan sonra evinin bahçesine annesi için yeni bir ev daha yapmış, bir de ağıl ve depo inşa etmişti. Bu yapı aynı zamanda benim traktör için garaj görevi görüyordu. Murat hayatında ilk defa traktör ‘sahibi’ olmuş, maaşı ve sigortasının her ay tıkır tıkır ödenmesi onu çaresizlikten kurtarmış, köyde sosyal statüsü belirgin şekilde yükselmişti. Beni kendisi için büyük bir şans ve ‘velinimet’ olarak görüyordu. Vaktiyle “ne köy olur ne kasaba” denilen hazine arazisinin örnek bir ceviz bahçesi olabilmesi için canla başla çalışıyordu. Ben de zaman geçtikçe Murat’ın benim için ne büyük bir şans olduğunu daha iyi görüyordum.

Öncelikle arazinin çevresini beton direk ve kafes tel ile çevirttim. İş makinaları ve kamyonların rahat girip çıkabilmesi için 6 metrelik giriş kapısı yaptırdım. Çitleme için Ankara’nın en büyük tel örgü firmasının arazime en yakın bayii ile anlaşmış, ama ayrıntılı bir yazılı mukavele yapmayı ihmal etmiştim. Nisan ayında, henüz killi toprak ıslakken beton direk çukurlarını açmışlar, direkleri dikmiş, betonlamış ve çitlemeyi bitirmişlerdi. Ağustos gelip de toprak kuruyup kendini çekince direklerin yarısı ciddi şekilde oynamaya başladı. Gidip bayi ile görüştüğümde yeniden betonlamaya yanaşmadı, kusuru toprak yapısına yükledi ve aralara payanda atarak sağlamlaştırmayı önerdi. Canım çok sıkılmıştı. Firmanın müşteri ilişkileri bölümüne ve daha sonra da patronuna ulaşarak işin takipçisi olunca hemen o hafta tüm direkler yeniden betonlandı. Bu sefer hepsi taş gibi sağlam olmuştu.

Bu arada tarlayı önce pullukla sürdürüp ardından kazayağı ile toprağı düzletmiştim. Artık çukur yerlerini işaretleyebilirdim. Sıraları alışıldık şekilde eğime dik, eşyükselti eğrilerini takip ederek doğu-batı hattında ilerleyecek şekilde değil, tam tersine eğim yönünde, kuzey-güney istikametinde konumlandırmayı planladım. Bu uygulama traktörün sürekli eğimde çalışacak olması nedeniyle işleri biraz güçleştirecekti, ama faydalarının daha fazla olacağını umuyordum. Beklediğim faydalar şunlardı:

1- Sıraları yerden 40-50 cm yüksekte oluşturacağım sırtlarda konumlandıracağım için tüm sıra araları doğal drenaj kanalları olarak fonksiyon görecekti. Sıraları aksi yönde konumlandırmam durumunda aşırı bir yağışta yüzey drenajı imkansızlaşacak ve suyun fazlası köklerin en yoğun olarak bulunacağı sırtlarda tutulacaktı ki, bu hiç istenmeyen bir durumdu.

2- Bu konumlanma, hakim rüzgar olan kuzeyli rüzgarların saha içine daha rahat girmesine imkan verecek, çit dikimi nedeniyle artabilecek antraknoz riskini önleyebilecek, dalların kırılma ihtimalini azaltabilecekti.

3- Don riski olan günlerde soğuk havanın çitlerde takılmadan eğim istikametinde kayarak uzaklaşabilmesi sağlanacaktı.

4- Kuzey-güney istikametindeki çitler güneşi maksimum kullanabilecekti. Çitlerin sabah doğu tarafı, öğleden sonra ise batı tarafı eşit şekilde güneşlenebilecekti. Eğer çitleri doğu batı istikametinde konumlandırsaydım tüm yaz boyunca sadece güney cephe güneş görecek, kuzey cephe sürekli gölgede kalacaktı. Çit dikiminin kuzey-güney istikametinde yapılmasının başka bazı bitkilerde verimi %15 arttırdığını okumuştum. Ceviz için elimde böyle bir rakam yoktu ama Ramos da “Walnut Production Manual”de çit dikimi bölümünde kuzey-güney istikametini öneriyordu.

Çitleri tam kuzey-güney ekseninde konumlandırırsam birçok yerde ortalama eğim %12’yi bulacaktı, Oysa saatin aksi yönünde20 derecelik bir eksen kaydırması ile eğim %8’e iniyordu. Bu kaydırma benim kuzey-güney hattında konumlandırmadan beklediğim faydaları engellemeyecek, ama çiftçilik faaliyetlerimi önemli ölçüde rahatlatabilecekti. Nihai kararımı bu şekilde verdikten sonra çukur yerlerinin işaretlemesine başladık. Yeteri kadar ip, kireç ve uçları sivriltilmiş herekler kullanarak işaretlemeyi yaptık. Bahçe sınırlarına 5 mt mesafeden daha fazla yaklaşmadık. Mavi selvi ağaçlarıyla tüm kuzey-kuzeydoğu sınırı boyunca rüzgar perdesi yapmayı planladığım için bu sınırda 6-7 mt mesafe bırakarak işaretlemeyi tamamladık. 1860 adet fidan çukurunun yeri belirlenmişti.

Artık altyapı çalışmasına başlayabilirdim. Fidanı diktikten sonra artık altındaki toprakla oynama şansınız yoktu. O yüzden ıslahat adına ne yapacaksam şimdi yapmalıydım. Kafamda dört aşamalı harekat planımı oluşturmuştum. Kolları sıvadım ve hemen İşe giriştim!..

(Devam edecek)

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 06-06-2014, 00:41   #26
Ağaç Dostu
 
gökhan07's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-05-2010
Şehir: TOKAT
Mesajlar: 606
Galeri: 11
Sayın jinekolog1959,
Rüzgar perdesi için mavi selvilerin arasına altuni piramit mazı da eklerseniz görsel anlamda da güzel olur.
Kesinlikle çelikten yetiştirilmiş selvi almayın. Aşılı olanları tercih edin ve selvilerin çok varyetesi olduğu için sık dallı olanlarını kullanmanızı öneririm.

Aşılı olan serviler genelde mezarlık servisi üzerine aşılandığı için soğuğa, susuzluğa daha iyi dayanıyor ve daha hızlı büyüyorlar. Çelikten yetiştirilenler de ise kazık kök olmadığı için büyüdüğü zaman sert bir rüzgarla devriliyorlar.

Muda ve jinekolog1959 beğendi.
gökhan07 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 06-06-2014, 17:07   #27
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi gökhan07 Mesajı Göster
Sayın jinekolog1959,
Rüzgar perdesi için mavi selvilerin arasına altuni piramit mazı da eklerseniz görsel anlamda da güzel olur.
Kesinlikle çelikten yetiştirilmiş selvi almayın. Aşılı olanları tercih edin ve selvilerin çok varyetesi olduğu için sık dallı olanlarını kullanmanızı öneririm.

Aşılı olan serviler genelde mezarlık servisi üzerine aşılandığı için soğuğa, susuzluğa daha iyi dayanıyor ve daha hızlı büyüyorlar. Çelikten yetiştirilenler de ise kazık kök olmadığı için büyüdüğü zaman sert bir rüzgarla devriliyorlar.
Selvileri sonbaharda diktim, içlerinde değiştireceklerim var. O zaman önerilerinizi dikkate alacağım, teşekkürler.

gökhan07 beğendi.
jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 07-06-2014, 00:30   #28
Ağaç Dostu
 
Lilium's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: Balıkesir Gönen
Mesajlar: 7,546
Galeri: 106
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi jinekolog1959 Mesajı Göster
Hoca özetle şunları söyledi: “Şu haliyle arazi tek akciğerle yaşayan bir insana benzetilebilir. Ama geniş ve derin dikim çukurları açarak, bulabildiğiniz kadar çiftlik gübresini bu çukurlarda kullanarak kist ve kilin olumsuzluklarını aşabilirsiniz.
Sayın jinekolog1959, hoş geldiniz, sayfanızı yeni gördüm ve güzel anlatımınızı keyifle okudum, çok güzel bir anlatım diliniz var keyifle okuyorum, sanıyorum bitmedi devam edecek fakat izniniz olursa aklımdayken araya girip bir şeyler ekleyeyim.

Söylemek istediğim yaşar hocanın değindiği konu, yeri etüt ederek çok yerinde ve doğru bir cümle kurmuş, bu cümleyi asla unutmayın ve buna göre yapılması gereken en doğruyu yapacağınızdan endişem yok,

Yalnız bu konuda bir şey ilave edeyim ya da aklınızda bir fikir olması acısından, 120 den sonrası kistse, (yaşar hocanın ifadesini biraz daha açayım) dediği gibi tek akciğerle yaşayan bir insana benzer, yaşar hoca sizin o güzel hayalinizi umudunuzu heyecanınızı gördüğü için çok da moralinizi bozmak istememiş ama ip ucunu vermiş.
Aynı keza bende moralinizi asla bozmak istemem fakat 1.20 lik toprak da 9-10 yıl hiç bir sorun yaşamazsınız 10 yıl sonra sorun yaşayacağınızı düşünmekteyim, yaşar hocanın dediği gibi toprak düzenleyicilerle toprağı ıslah edebilirsin bunu ekmeden önce yapabilirsiniz fakat bunları aynı şekilde bir daha yapma şansınız yok yapsanız da ilk yaptığınız gibi yapamazsınız.
O nedenle diyorum ki, 10 yıl sonra Ağaçlarınız tek akciğerle yaşayan bir insana belkide daha kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.
Bu nedenle derim ki,emek veriyoruz para harcıyoruz bahçe kuruyoruz ve bunu bir defa ekerken yapıyoruz böyle bir yerde bahçe kurarken de o riski de yok etmeyi deneyin o kist tabakasını bir kontrol edin ince bir tabakaysa maliyetten kaçmayın kist tabakasını geçerseniz ağaçlarınız ebedi iki akçiğerli insan olarak yaşamlarını sürdürürler.

Yolunuz açık umutlarınız ebedi olsun. Kolaylıklar dilerim.

jinekolog1959 beğendi.
Lilium Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 07-06-2014, 01:14   #29
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
İyi dilekleriniz ve uyarınız için teşekkürler Sayın Lilium. Maalesef kist tabakası ince değil. 18 no'lu mesajımda sekiz madde halinde bu kist tabakasına rağmen neden 'devam' kararı aldığımı açıklamaya çalışmıştım. Oradaki 6, 7 ve 8. maddeler'de bahsettiğim hususların akciğer yetmezliğinden ölümü engelleyeceğini umuyorum. Yaptığım çalışmaları anlatmağa devam ediyorum, tamamını okuduktan sonra da yorumlarınızı beklerim.

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Eski 07-06-2014, 01:25   #30
Ağaç Dostu
 
jinekolog1959's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-03-2013
Şehir: Ankara
Mesajlar: 120
İlk sırada dikim çukurlarının açılması vardı. Bunun için komşu köyden daha önceden tanıştığım bir hafriyatçı ile götürü usulü anlaştım. Biri 27 tonluk, diğeri 22 tonluk iki paletli kepçe, 2 de 20’şer tonluk kamyonla geldiler. Önce her çukur, 1,5 m x 1.8 m en ve boyunda, 1,5 metre derinliğinde kazıldı. Üst 60 cm’deki koyu kahve renkli verimli toprak ayrıldı. 60-120 cm’den çıkan gene kahve renkli ama organik maddece zayıf toprak ve çukurun dibinden çıkan boz renkli kist toprağı sıra aralarına serildi. Üst katmandan çıkmış olan toprak tekrar çukura konuldu. Çukurun kalan kısmı, çevresindeki 0-30 cm katmanından gerektiği kadar toprak sıyrılarak yüzeye yakın bir seviyeye kadar dolduruldu.

Name:  256.JPG
Views: 20634
Size:  65.3 KB

jinekolog1959 Çevrimdışı   Başa Dön
Sadece okunabilir konu


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 18:35.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024