agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üretim, Bakım, Düzenleme, Temel Malzemeler > Biyoteknoloji
(https)




Beğeni Düzeni7Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 20-11-2006, 13:53   #1
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Doğal olmayan her şeye hayır.

Kendimizin ve çocuklarımızın sağlığı için doğal olmayan, hormon v.b ile takviye edilerek yetiştirilen sebze ve yiyeceklerden uzak duralım. Her meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmeye çalışalım.
Duyarlı olup çevremizi bu konuda uyaralım.
Lösevin çok güzel bir duyurusu var. Sizinle paylaşmak istedim.
Linke tıklamanız yeterli.

http://www.losev.org.tr/duyurular/uyari.htm

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-11-2006, 17:46   #2
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
Her meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmeye çalışalım
Ya da bunları mevsiminde toplayıp/satın alıp uygun yöntemle saklayalım.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 09:11   #3
Ağaç Dostu
 
aybala's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-10-2004
Şehir: İstanbul-Maltepe
Mesajlar: 6,826
Galeri: 574
LÖSEV UYARIYOR

SEVGİLİ ANNELER VE ANNE ADAYLARI;

SAYGIDEĞER 65 YAŞ ÜZERİNDEKİ GENÇLER VE

DEĞERLİ ÇOCUKLAR




Name:  adsız copy.gif
Views: 2635
Size:  20.6 KB


Lütfen 10 Kasım 2006 ile 1 Nisan 2007 tarihleri arasında salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz SEBZE ve MEYVELERİNİ yemeyiniz. Çünkü bu tarihler arasında satın alacağınız bu gıdaların hiçbiri doğal ortamlarda, tarlalarda, güneş ışığında ve doğal gübrelerle yetiştirilmiyorlar.


Ya nasıl yetiştiriliyorlar?

-Naylon örtü ve benzeri kaplamaların altındaki seralarda
-Sıcak ortam sağlamak için yakılan sobalarla
-Büyümesi için aşırı miktarda kullanılan hormonlarla
-Böceklerden korunmak için aşırı miktarda kullanılan tarım ilaçlarıyla

yetiştiriliyorlar.


Çabuk bozulmasın, raftaki ömrü uzun olsun diye de erkenden toplanıp sandıklanıyor ve size sunuluyor. Vitamin ve mineralleri de eksilebiliyor.

Tüm bu doğal olmayan koşullarda yetişen sebze ve meyveler kanser riskini %70 artırmaktadır. İşin en acı tarafı hamile bir anne doğal olmayan, sera ürünü bu meyve ve sebzeleri mevsiminde yemediği zaman aldığı bu hormonlar ve tarım ilaçları doğrudan anne karnındaki bebeğine de geçmektedir. Yine emziren annelerden, anne sütü ile bu tarım ilaçlarının bebeğine geçtiği bir çok bilimsel araştırmalarda gösterilmiştir.


Hem kansorejen hem de pahalı olan bu meyve ve sebzeler yerine kışın yetişen ve vitamin, minerallerden zengin olan ıspanak, pırasa, karnabahar, yerelması, elma, portakal, mandalina gibi kış sebze ve meyveleri tercih ediniz. Bu şekilde hem sağlıklı olursunuz hem de kanserden korunursunuz.

Biz ciddi, güvenilir bir sivil toplum örgütü olarak sizleri kanserden korumak istiyoruz. Tek amacımız budur.


LÖSEV ISPANAK

adonis- beğendi.
aybala Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 10:26   #4
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
-Naylon örtü ve benzeri kaplamaların altındaki seralarda
-Sıcak ortam sağlamak için yakılan sobalarla
-Büyümesi için aşırı miktarda kullanılan hormonlarla
-Böceklerden korunmak için aşırı miktarda kullanılan tarım ilaçlarıyla
Bu yazıda yanlış yönlendirmeler var gibi geldi.

Mavi renkle belirttiğim maddeler bir sakınca değil, kırmızı olanlar ise, belirtilen tarihler dışındaki ürünler için de bir sakınca...

Doğru bilgilendirilme yapılmadığı zaman, inandırıcılığı azalıyor diye düşünüyorum.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 10:59   #5
Ağaç Dostu
 
aybala's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-10-2004
Şehir: İstanbul-Maltepe
Mesajlar: 6,826
Galeri: 574
Haklısın, o ilk iki madde benim de dikkatimi çekti.
İnternet sayfalarına baktım, Lösev bu konuda bazı çalışmalar yapmış.
Bir bildikleri vardır diye düşünüp ekledim.
Eğer yanlış ya da inandırıcı olmayan bilgiler varsa üzerinde konuşalım...

aybala Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 11:24   #6
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Aslında bilgi yanlış değil ama ifadede sorun var. Aristo mantığı kullanılmış gibi

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 12:05   #7
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Ben yazıyı özellikle eklememiştim.

Çünkü bu ve buna benzer o kadar çok mail geliyor ki doğru ile yanlışı ayırmak gerekiyor.
Bu yüzden önce LÖSEV in sitesini ziyaret ettim. Konu ile ilgili çalışmalara baktım, sonrada linki ekledim. Herkes gidip ziyaret etsin, diğer çalışmaları da görsün diye.
Yine de işaret ettiğiniz gibi bazı soru işeretli kısımlar var. Sevgili malina bu kısımları mercek altına almış bile.
Bunun en güzel konuşma yeri herhalde burası.
Çünkü çok şükür her meslekten üyeye sahibiz Gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri vb arkadaşların da yorum ve katkıları ile herhalde daha da netleşecektir.

Eğer yanlışlık varsa, gerekirse Löseve de deneyim ve bilgilerimizi aktarabiliriz.
Veya alternatif tüketim yöntemleri eklenebilir.

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-11-2006, 12:25   #8
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Sitede dolaşırken balkonda sebze yetiştirme metodları vb gibi konulara rastladım.
Bunlarda alternatif çözüm olabilir belki.

Kendi sebzeni kendin yetiştir.
Dalından bunlar taze taze.

Görün o zaman üretici nasıl bilinçli oluyor. Malı elinde kalıyor
Tabi bu bir latife.

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 07:13   #9
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi malina
Bu yazıda yanlış yönlendirmeler var gibi geldi.

Mavi renkle belirttiğim maddeler bir sakınca değil, kırmızı olanlar ise, belirtilen tarihler dışındaki ürünler için de bir sakınca...

Doğru bilgilendirilme yapılmadığı zaman, inandırıcılığı azalıyor diye düşünüyorum.
Yazıda bazı üreticilerin bilinçsizce ve ticari kaygılarla kullandığı kimyasal maddelere dikkat çekilmek istenmiş ama serada yetişen herşey zararlıdır gibi bir anlam oluşmuş.
Aynı riskler yazın tarlada yetiştirilen sebzeler içinde geçerli. Yazın yediğimiz domateslerde hibrit tohum kullanıldığı için çoğu zaman tadından ve aromasından yoksun. Yazın tarlada yetişmesi demek üstünde pestisit kalıntısı yok demek değil, doğal gübrelerle yetişiyor demek değil, ilaç atılmıyor demek değil.
Aynı riskler süt ve et ürünleri içinde geçerli. İneğiniz hastalanır, antibiyotiği basarsınız. Eğer ilacın üzerinde 21 gün sütü tüketilmemelidir yazıyorsa hiç bir üretici o sütü 21 gün dökmez. Dökemez. Aynı şekilde satmaya devam eder.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 08:57   #10
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Size sütçülükle ilgili basit bir bilgi vereyim. Lodos havalarda açık süt almayın. **** Lodos havalarda kendi hayvanlarınızdan süt elde ediyorsanız o sütü hemen kestirip lor olarak kullanın.
Lodos havada hayvanın memesinden süt kesik çıkar. Sütçülerde o süte damarı kırık süt derler.Süt toplayıcıları o sütü ayırırlar ve içine ÇAMAŞIR SODASI koyarak çevirirler. Bakınca normal süt olarak görülür.Toplayıcılar onu farklı şekilde kaynatıp soğutup piyasaya sürerler **** ana toplama merkezlerinde farklı şekillerde kullanılır.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 11:32   #11
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Todor
Yazıda bazı üreticilerin bilinçsizce ve ticari kaygılarla kullandığı yazın tarlada yetiştirilen sebzeler içinde geçerli. Yazın yediğimiz domateslerde hibrit tohum kullanıldığı için çoğu zaman tadından ve aromasından yoksun.
Todor merhaba.
Siz mesleki tecrübeniz gereği daha iyi biliyorsunuzdur. Bu yüzden de benim kafam karıştı. Bu konuyla ilgili sadece okuduğum kadarını biliyorum.

Ben hibrit (melez) tohumu, özel olarak seçilmiş ana ve babaların melezlenmesi sonucunda elde edilen, ana ve babadan üstün, standart, doğa ile barışık bir ürün olarak biliyordum. Hibrit çeşitlerin verim ve kalite yönünden her ikisinden de üstün olduğunu, genetik bir mekanizma olan melez azmanlığı sayesinde yüksek verim ve kaliteye ulaşıldığını duymuştum.

Yanlız ekilen üründen elde edilen tohumlar ekildiğnde aynı verim alınamıyor diye biliyorum.

Hatta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı hibrit tohum üretiminde ülke içi üretimin artırılması için 2004 yılında Türkiye F1 Hibrit Sebze Çeşitlerini ve Tohumu Geliştirme Projesi’ni hayata geçirdiklerini okumuştum.

Eğer bu şekilde üretilen sebze meyvelerdede lezzet ve tat yoksa vede genetikleriyle oynandığı için zararlıysa bu çalışmalar niye yapılıyor.

Yoksa burdada birilerinin çıkarları mı gözetiliyor.

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 12:12   #12
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Üretici tarlasından, serasından alacağı ürünün miktarını ve pazarlanabilirliğini düşünür. Lezzet çok daha sonra gelir. Hibrit sebze tohumları zaten verim ve dayanıklılık yönünden geliştirilmiştir.
Bazen duyuyorum, küp şeklinde karpuz üretilmiş, çekirdeksiz karpuz üretilmiş diye. Ama hiç çok tatlı bir karpuz üretilmiş diye duymuyorum. Bizim eski beyaz Tekirdağ karpuzu yok oldu gitti. Diyarbekir karpuzunu üreten kaldı mı bilmiyorum. Karpuz aldığım zaman sesi tamam, rengi tamam hatta bıçağı vurunca kütürdeyerek yarılması tamam ama lezzet yok.
Genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığına zararı var mı yok mu bilemiyorum. Bildiğim GDO'ların bir ticari meta olduğu ve genetik araştırmalarının çok yüksek maliyetler gerektirdiği. Malumunuz ki çok para harcayıp az para kazanmak doğru bir ticaret stratejisi değil.

GDO'ların ve hibrit tohumların uzun vadede ülke ekonomisine çok büyük zararlar getireceğine inanıyorum. Eğer ektiğiniz mısır tohum olarak kısırsa veya düşük verimliyse ve seneye tekrar tohumluk mısır almak zorundaysak, bundan 10 sene sonra mısır yiyemediğimiz zaman çok şaşırmamalı. Unutmayalım ki ilk kullanımda eroin her zaman bedava sunulur insana.
Kim kimin çıkarını gözetiyor bilemiyorum ama kör kör parmağım gözünde.

Konudan biraz koptum galiba

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 13:50   #13
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Hayır kopmadın doğrusun bence Todor.Sevgili Şükran birilerinin çıkarları gözetilmezse neden yapılsın? Mısır konusunda geçen yıl ülke çalkalandı kanakıtan ve ailesinin yaptıkları konusunda. Kim etkilendi 1_Üretici 2-Tavukçuluk sektörü 3-Yağ ve endüstrisi sektörü 4-Sıradan vatandaş
Ben böyle düşünüyorum.

Hatırlarmısınız bir tarihte TMO nun bütün siloları Yeşil Mercimek dolu idi ve tüketilebilmesi için Prof.Ayşe hanımın Mercimekli Yemekler le ilgili birçok reklkamı vardı. Eee şimdi ne oldu ortada Yeşil Mercimek üreten az insan kaldı ve piyasada menşei bile bilinmeyen tonlarca Mercimek varithal
Aynı şekilde Pirinç te öyle,Ayçiçeğide öyle ,bakliyatların çoğunluğu öyle,Buğday tam bir gayya kuyusu. Ülkemizin geleneksel tohumları onyüzbin yıldır üretilen bitkileri ve tohumları ne oldu? Çok zoruma gidiyor çok.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2006, 16:16   #14
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
O beyaz saçlı haçlı hanımın et yemeyin mercimek yiyin demesi hala gözümün önünde.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 00:20   #15
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi ŞÜKRAN
Eğer bu şekilde üretilen sebze meyvelerdede lezzet ve tat yoksa vede genetikleriyle oynandığı için zararlıysa bu
Şükran yalnız bir küçük noktada müdahale edeceğim, hibrit tohum genetiği ile oynanmış tohum değildir. melezleme çalışmaları ile elde edilmiş tohumdur. Burada istenilen özellikte ürün elde etmek için en özellikli anne ve babadan elde edilen bireyler pazarlanır. Bunlar zararlı ürünler değildir.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 10:44   #16
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Wink

Sevgili Mine hanım uyarınız için teşekkürler.
Bazı makalelerde hibrit tohumla GDO teknolojisi ile üretilen ürünler biribirine geçmiş. Farkı anlamak zor oluyor. Bizler konuya sizler kadar yakın olmadığımız içinde (meslek gereği) yanlış algılamalar oluyor.

Benim anlamadığım nokta,
Markete gidiyorum. Tezgahın üzerinde hepsi aynı boyda, aynı renkte, bizim meslekte buna tornadan çıkmış gibi derler sebze ve meyveler. Görünüşleri çok güzel. Ama yediğin meyvenin ne tadı ne kokusu var.
Şimdi bunlar hibrit tohum ile üretilmiş ise hani daha üstün nitelikli idi. Amaç sadece üretim miktarınımı yükseltmek mi?
Gerçi Sevgili Todor bunu üretici açısından açıkladı. Ama uzun vadede bu yeterli olacak mı? Bir müddet sonra tüketici bu ürünleri kullanmayı bırakırsa ne olacak.

Birde bu GDO'lu ürünlerin tüketici tarafındanda bilinmesi açısından bir şekilde tanımlanması gerekmiyor mu. Bunun bir tüketici hakkı olduğunu düşünüyorum.

gül- beğendi.
ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 11:58   #17
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 20-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,120
Galeri: 1
Acı gerçek, gerçek örnek

Annem ve babam yazları Anamur'a bağlı Bozyazı Beldesi'nin Tekmen Köyü'nde geçirirler.

Şehirlerarası anayoldan 2,5 km denize doğru içeride, kıyıda, bakir bir yerdir; ya da ''yer idi'' desem daha doğru olabilri aslında. Civarda tarım yapılır, hem sera hem de tarla. Mevsiminde herşeyin en tazesi en lezzetlisi yenir orada.

Annem de benim gibi meraklı ya; birgün tanıdık olduğu köylülerden birinin serasına gidiyor, her taraf kırmızı kırmızı domateslerle dolu; yalnız seranın en köşesinde küçük bir bölüm ayrılmış, oradakiler henüz kzarmaya yüz tutmuşlar...

Annem soruyor; "o köşede ayrı olanlar ne öyle?" diye; köylü cevaplıyor;"Seradakiler satış için, köşedeki küçük kısım kendi yememiz için. Köşedekilere ilaç vurmuyoruz" diyor. Annem "pes" duygusu içinde şaşkın.

Yaşanmış ve ilk ağızdan nakledilmiş bir örnektir.


Saygılar

Levent

lerdemir Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 13:37   #18
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Şükran bu konuda GDO nedir? Temiz ve Güvenli Gıda İstiyoruz. başlığını mutlaka okuyunuz. Orada GDO lu ürün nedir, nelerde GDO var bunlar hep yazılı, hatta devletten bunu nasıl sorgulayacağımız bile anlatılıyor ancak nedense bu hayati konu üyelerimizin (sizi tenzih ederim) ilgisini hiç çekmedi.

Bir de mevsiminde üretilmiş sebze meyveyi yemek çok önemli.Ya da mevsimsiz yiyorsak hani bunun iyi tarım uygulaması belgesi, hani bunun organik belgesi,hani bunun arı kullanılmış etiketi diyebiliyor muyuz.Talep üretimi de şekillendirir. Toplum olarak eğer bu talebi yaratmasak üretimi de sınırlarız.

Meyvelerin tornadan çıkmış gibi olması o çeşidin özelliğindendir. Islah çalışmaları ile hastalıklara daha dayanıklı (böylece az ilaç kullanımı söz konusu), nakliyeye ve temasa daha dayanıklı ( malum pazarda az ezik olsa satın almayız. Bir de üstüne üstlük mıncıklar yoklar, sebze meyve cildini bozarız), daha güzel renk yapan, daha fazla verimli vs. özellikler öne çıkar. Böyle özelliklere sahip bireyler birbirleriyle döllenir ve istenilen özellikte ürün elde edilene kadar çalışma sürer. yani üstün nitelik sadece koku ve lezzet demek değildir. Sadece koku ve lezzetin hakim olduğu ürünleri üretmek de çok pahalı bunların bedelini de toplum olarak ödemiyoruz. Kaçımız evine giren tüm sebze meyveyi, unu,tahılı, baklagili tamamen organik olanlardan alabilir?

Şimdi hangi özelliğin pazar tarafından talep edildiğine bakılır. Her tarafı birden mükemmel ürün henüz eşlenemedi. Herkesin aklında o eski minicik kokulu çilekler, ama hastalıklara dayanımı yok, yola dayanımı yok, çiftçi bunu üretirse ekonomik değil, adam da üretmiyor, zaten pazarda sebze meyve öyle çok iyi fiyata da satılmıyor.

Çiftçi ne yapsın, Lerdemir'in ailesinin şahit olduğu gibi bütün serayı ilaçlamasa alacağı ürün sağlıklı ama çok az olacak. Bu da fiyatının yüksek olması demek. O zaman da ürününü satamayacak. "Ben buna ilaç atmadım, bu yüzden az ürünüm var.Gübre de vermedim, bundan dolayı verim de düşük. Ürünüm az ama temiz, masrafımı karımı koydum bu para kilosu" dese kaç kişi alacak? Ama adam elbette bir köşede çürüklü çarıklı, bötlü böcekli olmasına göz yumduğu ürün de yetiştiriyor, bunu da ayıklayıp ailesine götürüyor.

Kısaca biz toplum olarak çok bilinçli, akıllı olmalıyız. Ama özenli de olmalıyız. Bakın buradan ben geçen sene bir eğitim duyurusu yaptım, Köy tohumu toplama ve muhafazası ile ilgili. Kimse ilgilenmedi. İki gün üniversitede hocalar bozulmamış , değişmemiş, hatta melezlenmemiş tohumları nasıl toplarız, nasıl kullanırız ne yaparız diye uygulamalı eğitim verdi. Bu GDO' ya Hayır Platformu, ZMO, ve E.Ü.Ziraat Fakültesi Tohumculuk Teknolojisi nin ortak çalışmasıydı. Eğitime toplumun herkesiminden kişiler katıldı, çiftçiler, mühendisler, çevreciler ... Bu eğitime katılamadığım için hep çok üzülürüm. (Ancak o sırada başka bir eğitim alıyordum. )Tekrarı olursa yine duyuracağım.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 15:57   #19
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Sevgili Mine Şükrana anlattığın konunun sonlarına doğru gerçek tohumlarımızla ilgili söylemlerin var. Şimdi işte benim hırsım isteğim düşüncelerim burada başlıyor.Ne olur bu konuyu kendi aramızda bile olsa başlatalım ciddi anlam da ve bilimsel anlamda sen önayak ol.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-11-2006, 20:03   #20
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
İnternette neler var bakayım dedim:

Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği'ni buldum... 77 üyesi var. Bu rakam az değil mi?

Haberlere baktım. Sanki okunmasın diye yazmışlar Kimsenin paragraf yapmaktan haberi yok gibi


Alıntı:
TÜRKİYE TOHUMCULUK ENDÜSTRİSİ DERNEĞİ'NDEN AÇIKLAMA 27.09.2006 TBMM'de Görüşülmek Üzere Bekleyen Tohumculuk Kanun Taslağı İle İlgili Çeşitli Çevreler Tarafından Yapılan Eleştirilere Yönelik TÜRKTED Görüşleri 1963 tarihli Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakındaki 308 sayılı Kanunun günün ihtiyaçlarına cevap vermediği için değiştirilerek, ülkemizde tohumculuk sanayinin geliştirileceğine ve tohumculuğun ileri olduğu batının gelişmiş ülkelerindeki yapıya benzer yapılanmaların oluşturulmasına olanak sağlamak üzere yeni bir Kanun Taslağı hazırlanmıştır. Tohumculuk Kanun Taslağının hazırlanması için 1999 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca bir Komisyon kurulmuş ve bu komisyonda Bakanlık, Üniversite, Özel Sektör ve çiftçi kuruluşları temsilcileri uzun süren çalışmalar yapmıştır. Mevcut 308 sayılı Kanunun hazırlandığı tarihlerin gereği olarak tohumculuğu Devlet işlevi olarak ele almakta tescil, sertifikasyon, üretim, dağıtım ve kontrol gibi işlemelerin ağırlıklı olarak kamunun yapmasını öngörmektedir. Yeni Taslak ile sektörün yeniden yapılandırılarak tohumculuk sanayinin geliştirilmesi ve özel sektör ağırlıklı bir yapı oluşturulması hedeflenmiş bulunmaktadır. Bu hedeflere ulaşabilmek için AB’nin tohumculukta en çok gelişmiş iki ülkesi olan Hollanda ve Fransa’daki tohumculuk sektörünün işleyişi Bakanlık ve TÜRKTED (Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği) tarafından incelenmiş ve yeniden yapılandırmada Fransa’da Tohum ve Fide Birliği (GNİS) ve Hollanda’da Tohum Denetim Vakfı (NAK) modellerinden esinlenerek Türkiye Tohumcular Birliği oluşturulması kararlaştırılmıştır. Bu Birlik, ıslahçı, tohum, fidan ve fide üreticisi, nüveci çiftçiler, tohum bayileri, süs bitkileri üreticileri gibi tohumculuk sektörünün ilgili kesimlerini önce alt birlikler halinde bir araya getiren bunların bağlı olduğu kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak Taslak’ta yer almaktadır. Başlangıç aşamasında Tarım Bakanlığınca verilecek yetkiye dayalı olarak bu Birlik genişleyip alt yapısını geliştirdikçe yine Bakanlık’tan alacağı yetkilerle denetim işlevini de yapabilecek hale getirilecektir. AB ülkelerinden Hollanda ve Fransa’da sertifikasyon işlevleri üreticilerin üye olduğu özerk kuruluşlar vasıtasıyla yürütülmektedir. AB uyumu süresi içinde Batı’da Devletin kontrolü altındaki bu kuruluşlar çok etkili görevler yapmaktadır. Bu nedenle bu kuruluşlar yeniden yapılandırmada model olarak alınmışlardır. Bazı kesimlerce Taslakla ilgili olarak belirtilen olumsuzluklar: 1) Bu kanun taslağında GDO’ların yaygın olarak kullanılmasına imkan sağlayacak hususlar yer aldığı ifade edilmekte ve hatta bazı çevrelerce bu hususu ulusal felaket olarak tanımlamaktadırlar. Halbuki Kanun Taslağında Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) kullanılabileceğine ve serbest bırakıldığına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi GDO’ lar sadece Tanımlar bölümünde biyoteknoloji ifadesinin kullanılmış olması nedeniyle dolaylı olarak kanun kapsamına girmektedir. İlgili maddede yer alan çeşit tanımı AB terminolojisi içinden alınmış bir ifade olup sadece bir kelime olarak yer almaktadır. Özetle GDO’lar konusunda üretim, ithalat ve ihracat izinleri bugünkü gibi Tarım Bakanlığınca olup GDO’ların serbestleştirileceği görüşü doğru değildir. Öte yandan GDO’lar üretimi ve satışı ilgili özel bir yasa taslağı olan “Biyogüvenlik Kanun Taslağı” içinde yer almaktadır. 2) Kanun Taslağının eleştirilen maddelerinden birisi de 15. maddede yer alan yetki devridir. Bu maddedeki hükme göre Bakanlık üretim, sertifikasyon, ticaret ve devletin yetkilerinin bir kısmını veya tamamını Türkiye Tohumcular Birliğine veya Üniversitelere devredebilmektedir. Böylece ilk aşamada sertifikasyon ve daha sonra gelişmelere bağlı olarak denetim işleri Türkiye Tohumcular Birliğine (TTB) verebilecektir. Bu madde ile devlet tarafından yapılan bazı işlemlerin üreticileri bir araya getiren ve her türlü teknik bilgi ve alt yapı ile donatılacak olan TTB’ye devredecek olması ileri AB ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde çağdaş tohumculuk sanayisinin gelişmesine yardım edecektir. 3) Yine iddialar arasında göre Kanun Taslağı tohumculuk sektörünün çokuluslu şirketlerin eline geçmesine neden olacağı görüşü yer almaktadır. Aslında Tohumculuk Kanun Taslağı ile mevcut 308 sayılı Kanuna ilave olarak getirilmiş ve tohumculuğun yabancıların eline geçmesine neden olacak bazı kesimlere avantaj sağlayacak hiçbir hüküm yoktur. Öte yandan TTB kamu niteliğinde meslek kuruluşu olarak üyelerinin %80-90’ı yerli şirketlerden oluşması ve seçimlerin İlçe Seçim Kurulunun denetiminde yapılacak olması bu iddiaların da yersiz oluşunun kanıtıdır. 4) Hakem Kurullarının çiftçi-şirket anlaşmazlıklarında şirket lehine karar vereceği iddiası. Hakem Kurulları ulusal ve uluslararası ticarette şirketler arasındaki anlaşmazlıkların , hızla uzlaşma yoluyla çözülebilmesi için kurulan tarafsız Kurul’lar olup, çiftçilerle hiçbir ilgisi yoktur. Ayrıca cezai yaptırımları olmayan bu Kurul’lar Uluslar arası Tohum Federasyonu (ISF) üyeleri arasında da hakemlik yapacaklardır. Uzlaşma ve hakem kurulu raporlarından memnun olmayan tarafların elbette ki mahkemeye gitme hakları saklıdır. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde mahkemelerin üzerinde hiçbir karar organı olamaz. 5) Tarımda dışa bağımlılığın artması iddiası Tohumculuğun genel yapısı ve gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında özellikle hibrit çeşitlerdeki dışa bağımlılığın kırılması ancak yeni Ar-Ge yatırımları ile yerli tohum sanayinin desteklenmesi ve çağdaş yapılanmalarla mümkün olabilir. Bunu sağlamak için mevcut yapıyı ve durumu korumak yerine yeni atılımlara ihtiyaç vardır. Bu taslak yeniden yapılanmanın ilk adımını oluşturacaktır. Dr. Mete Kömeağaç TÜRKTED Yönetim Kurulu Adına Yönetim Kurulu Başkanı
http://www.turkted.org.tr/haber.php

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2007, 07:48   #21
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Dün yine marketteydim. Sebze meyve alacaktım.

Forumlardaki GDO'lu ürünlere ait makale ve yazıları okuduktan sonra daha bir seçiçi olmaya başladım. Birde insanın küçük çocuğu varsa dahada dikkatli olması gerekiyor.

Domates alacaktım. Önceleri sadece rengine şekline bakardım. Hatta şöyle bir de koklardım. Fiyatı da biraz pahalıysa hıı bu hormonsuz diye düşünürdüm ve alırdım.

Şimdi sorgulamam gereken başka şeylerin de olduğunu farkettim.
Üretici firmayı soruyorum. Tarım bakanlığından alınan sertifikalarının kopyasını görmek istiyorum. İnternetten firmanın sitesine girip üretim tekniklerine bakıyorum. Bazı satıcılar buna sinirleniyor. Özellikle daha küçük boyutlu marketler. Ama bunun benim en doğal hakkım olduğunu kendilerine hatırlatıyorum.

Hormonlu yiyecek deyince akılıma sadece domates gelirdi. Oysa bunun diğer sebze ve meyveler içinde geçerli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Her meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmeye gayret ediyorum.
Çevremide bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyorum.

Markete gittiğim zaman alışveriş sırasın da içimden geçen bu duygu ve düşünceleri sizinle paylaşmak istedim.

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-01-2007, 10:24   #22
Ağaç Dostu
 
Selahattin Yılmaz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-05-2006
Şehir: Bursa
Mesajlar: 5,284
Galeri: 15
Son bir kaç yıldır topraksız kültürde ve arılı sistemle üretim (bombus arıları) yapılıyor. Topraksız kültür de ise bitkiler özel solüsyonlarla sıvı gübrelerle besleniyor ve kışın üretilmesine rağmen hastalıklar dolayısıylada ilaç kullanımı olmuyor. Hatta ve hatta sevgili ŞÜKRAN'ın da dediği gibi sebzeyi üreten firmanın sitesinden üretim ortamını ve seraları denetleyebiliyorsunuz. Üretim ortamları son yıllarda ısı problemlerinden dolayı termal ısı kaynaklarının olduğu illerde gerçekleşiyor ve bu tarz seralar da hızla artıyor. Ancak bu durumda fiyat yüksek oluyor tabi. Bu üretim tarzı hormonsuz sebze taleplerinin alternatifi olarak hızla gelişiyor ama yine de sıvı gübre ile üretildiğinden ne kadar sağlıklıdır her zaman söylenecek söz olacağından tartışmaya açık bir konu ki ben bu tartışmaya hiç girmeyeceğim. Yine de her zaman yaptığım tavsiyeyeyi yapacağım yazın kış sebzesi, kışında yaz sebzesi tercih etmeyin.

Selahattin Yılmaz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-03-2007, 04:34   #23
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
dosyanin basligini sevdim! Klimanjaroya katiliyorum mevsiminde olmayan mevya sebzeyi yemek hormonsuz olsa bile pek tercih edilmemeli.cunki yaz urunleri vucudu yaza gore kis urunleri vucudu kisa gore hazirliyor. Mevsimi olmayan meyva sebze için geleneksel yapilan kurutma,recel,tursu,salça gibi urunler tercih edilmeli.
Bitkiler ve tarim ile ilgilenmeye basladigim zaman %100 organik olan insanlara biraz tuaf gozle bakiyordum ama bu konularda bilgim arttigi zaman bende o insanlardan biri oluverdim.Kimyasala ve zehirlere hiç gerek yok aslinda.Birde Turkiyede en zehirli tarim ilaçlarina "ilaç"denilmesi dogru degil bence .ilaç yerine hangi kelimeyi kullanabiliriz? Çiftcileri sirtinda kimbilir hangi zehirlele dolu kaplarda hiç bir koruma kullanmadan "ilaç sIkarken" gormek beni uzuyor çiplak elini daldirip bu zehirleri karistiran bile var.ikaz ettigindede bir sey olamaz diyorlar!

Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-03-2007, 07:09   #24
Ağaç Dostu
 
ŞÜKRAN's Avatar
 
Giriş Tarihi: 09-08-2006
Mesajlar: 146
Galeri: 17
Sevgili Mehmet bey,
Anlattıklarınızda o kadar haklısınız ki?

Hatırlıyorum da çocukluğumuzda mevsimi olmayan sebze ve meyveleri nasıl da özlerdik. Kışın kış, yazın da yaz sebze ve meyvesi yerdik.
İlk çıktığında pahalı olurdu, almak için biraz ucuzlamasını bekledik.
Herşey daha farklı ve güzeldi.
Sabah sabah biraz nostalji yapayım dedim

ŞÜKRAN Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-03-2007, 11:44   #25
Ağaç Dostu
 
Balıkcı's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-01-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,252
Galeri: 15
Konuya yazılan bütün görüşleri okudum.

Şuur böyle uyanıyor.

Ben çok basit ve kısa bir görüşümü sunayım.

Her şeyi yaratan Allah, vücudumuz için ne, ne zaman lazımsa, onu da o zaman yaratıyor.

Bu, bitkiyse eğer, onun yetişme şartlarını, bizim ihtiyacımıza göre düzenlemiş.

Kışın portakal, yazın sıcağında karpuz, ve benzer örnekler.

Biz bunu zorladığımız zaman , işte bir süre sonra ortaya bunlar çıkıyor.

Aramızda var mıdır bilmiyorum ama bazıları da bu tarz düşünceye gericilik diyor.

Çocukluğumda Küçüksu'da bostan vardı, orada her türlü sebze, tam anlamıyla doğal olarak yetiştirilirdi.

Rahmetli babam, daha önceleri, Anadoluhisarı çevresinden her gün 5-6 motor, hale sebze taşırdı, demişti.

Şimdi o bostanlarda binalar var(Biri hariç, orada da fidanlık var).

Bu binalarda oturan insanlar için mecburen Adana'dan veya filan yerden sebze meyve getiriliyor.

Bu durumda da Sn Pakkaner'in belirttiği, pazara ulaşım, dayanıklılık vs konuları gündeme geliyor.

Oysa daha önce böyle bir sıkıntı yoktu.

Ben çocukken, Küçüksu'daki bostandan (tadını unutamadığım ve artık bulamadığım) domates, hıyar, patlıcan vs alır, Hisar'da kalenin dibinde satardım.
Bir yandan da hıyarları yerdim.

İşte böyle böyle bir şeyler.
Şartlar değiştikçe ihtiyaçlar da değişiyor.

Önceleri sun'i gübreleri hararetle tavsiye edenler, şimdi fazla kullanımı, toprağı verimsizleştiriyor, diyorlar.
(Bu bilgim yanlışsa, ustalar düzeltsin lutfen)

İşin özü, her şeyi mevsiminde yemektir.

Selam ve sevgiler.

Balıkcı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-03-2007, 08:39   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
Günaydın İstanbulda her semtin sebze kendine yetecek kadar sebzesi vardı zaten .Bir de sebzeleri meşhur olan semtler ,köyler vardı. Alibeyköyün süt mısırı,Yedikulenin marulu, Langa nın hıyar ı, v.s.

Mahmut Leventoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-03-2007, 10:00   #27
Ağaç Dostu
 
habibe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-02-2007
Şehir: kocaeli
Mesajlar: 1,653
Galeri: 33
kaynak:http://www.tar-gel.com/modules.php?n...article&sid=39

Bu yazıyı okudum tüylerim diken diken oldu .. Neler oluyor bize

"Türkiye’de 11 bin bitki türü var. Bunların 3 bin 700’ü sadece ülkemizde yetişiyor. GDO ekimleri, bu türlerin yok olmasını beraberinde getirecek."

" Antalya’da 11 cm olarak kamyona yüklenen salatalık, Ankara’ya gelene kadar 13 santim oluyor."



habibe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-04-2007, 07:48   #28
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Dün televizyonda bir habere rast geldim. Haberin konusu kısaca, havalar sıcak gittiği için soğan ve patatesin verdiği fire sebebiyle fiyatlarının 2 kat artması idi.

Pazarda yapılan bir söyleşi sırasında satıcının önündeki domatesler için kullandığı cümleleri aynen aktarıyorum.

- Abla, bunlar yarı açık seradan geliyor, cam sera değil, naylon sera. Doğal sayılır yani.

Naylon sera olunca doğal oluyor, cam serada doğal olmuyor. İnsanlar bu masallarla uyutuluyor.

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-04-2007, 13:39   #29
Ağaç Dostu
 
fmt79's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-07-2006
Şehir: Hatay
Mesajlar: 342
Organik Tarım konusu bugün ortaya çıkan bir konu değil, 1950 yılında ABD tarafından ortaya atılan bir tarım yöntemidir. Ancak Organik Tarım deyince aklımıza kimyasalsız, pestisitsiz, tamamen doğal ürünler gelmemelidir. Zira bu tarım yönteminde bakırlı bileşikler ve kükürt kullanımı yasaklanmamıştır. Bakırlı bileşikler ve kükürt de pestisitlerin ilham kaynağıdır.

Bir üretici olarak tarlaya vurduğunuz her çapa, doğal dengeyi bozan faktörlerden birisidir. Bir tarlanın sürülmesiyle başlarsak orada doğal olarak yetişen bitkileri yok edip, yerine insanlar tarafından pekçok ıslah yöntemi ile değiştirilmiş, yabanı formuna hiçte benzemeyen bitkiler koyulması en başta doğal dengenin bozulmasıdır. Zaten zincirin birinci halkası kopunca diğerleri de sırayla gelmektedir.

Doğal ortamda yaşayan canlılar arasındaki denge, bizim monokültür tarım anlayışımız ile zararlılar lehine kaymaktadır; hazır ve bol besin kaynağını bir tarlada bulan zararlı organizmalar doğal ortamda rekabete girmektense tarım yapılan alanları tercih etmektedirler. Tabi zararlı nüfusunu azaltalım, yararlı organizmalar bırakalım ortama diyenler de başarıyı malesef yakalayamamaktadır. Zira doğal ortamda muhteşem çalışan denge bir türlü tarlada çalışmamaktadır.

İki yol ayrımı görünüyor; Ya doğal ortamımıza döneceğiz, yani dağlarda yaşayacağız, mevsiminde sebze meyve yiyeceğiz, mevsiminde süt içeceğiz; gerçi hayvanları evcilleştirmesek, ahırlara sokmasak sadece yavru verdikleri zaman süt içebilecektik, **** kuşlar sadece belli mevsimlerde yumurta yaptıkları için senenin belirli aylarında yumurta yiyecektik, doğal ortamlarında böyle oluyor çünkü...
**** İyi Tarım tekniklerini kullanacağız. Bazı kuruluşlar (yukarıda adı geçiyor, ben doğrudan hedef göstermek istemiyorum) çevreci sloganlarla insanları yanlış bilgilendiriyorlar. Organik Tarımı %100 doğal olarak gösteriyorlar, diğer bütün üretim yöntemlerini de bilgisizce reddediyorlar.

Organik tarım çok iyi bir üretim yöntemidir, ancak geleneksel tarıma henüz alternatif olamamıştır. Bugün herkes doğal ürün yemek istiyoruz diye sokağa dökülse, üreticiler buna zorlansa, yasalar çıksa, yarın bir bakmışsınız domatesin kilosu 1-2 YTL iken 5-10 YTL olmuş. İki kilo domatesle eve giderken yarın 250 gr alıp gideriz. Tabi kalite konusunda da çok şey değişiyor. Elmayı bir ısırıyorsunuz içinden yarım kurt çıkıyor, diğer yarısı malum.

O yüzden organik tarım tam olarak yerleşinceye kadar geleneksel tarımı iyi tarım teknikleri ile donatılıp, insanlara ve doğaya en az zarar verecek şekilde yapılması gerekiyor. Bunu yapması gereken bazı çevreci geçinen kuruluşların, tarım konusundaki kıt bilgileri ile insanları yanlış yönlendirdiklerine inanıyorum.

Organik ürün dışında bişey yemeyin, herşeyi mevsiminde yeyin, şu aylarda hıyar yemeyin, örtü altı ürün yemeyin, hıyar Antalya'da 10 cm imiş Ankara'ya gelmiş 12 cm olmuş.. vb.
Organik ürün dışında bişey yemezsek dünyanın nüfusu 6 milyardan 3 milyara düşer o yüzden gerçekçi olmak gerekiyor, dolduruşa gelmemek gerekiyor.

Ancak organik tarım yöntemi gelişirken geleneksel tarıma da gereken özen gösterilmeli, iyi tarım teknikleri gündeme gelmeli;

İyi Tarım teknikleri;

* Her türlü hastalık, zararlı, kuraklık ve soğuk stresi, gün uzunluğu vb gibi pekçok faktöre karşı ıslah materyali kullanmak, ıslah edilmiş tohumlar kullanmak (F1 melezler)
* Hastalık ve zararlılardan arındırılmış sertifikalı tohum kullanmak
* Damlama sulama kullanmak
* En uygun dozda gübreyi damlama ile vermek
* Ürün münavebesi yapmak
* Pestisitleri mümkün olduğu kadar az kullanmak, kullanırken uygun pestisiti, zamanında ve uygun dozda kullanmak, kullanım ile hasat arasındaki geçmesi gereken süreye riayet etmek
* Tarımda mücadelenin amacı zararlı organizmayı tamamen yok etmek değildir; sadece ekonomik anlamda zarar vermesini engellemektir. O yüzden ilaçlama yapılacaksa Ekonomik Zarar Eşiği'ni mutlaka göz önünde bulundurmak
* Özellikle insektisit olarak böcek büyüme düzenleyicileri tercih etmek
* Yapışkan tuzaklar, feromon tuzakları kullanmak, vb kullanmak
* Araziyi eğime paralel değil, eğime dik yönde sürmek; mümkün olduğu kadar az sürüm yapmak
* Bitki büyüme düzenleyicileri mutlaka dozunda kullanmak; veya bunun yerine tozlayıcı arı kolonisi kullanmak
* Hasat sonrası mutlaka pestisit analizi yapmak

Bu iyi tarım tekniklerinin geleneksel tarım içine eklenmesi ile organik tarım sistemi yerleşinceye kadar sağlıklı beslenmek mümkün olacaktır. Aksi takdirde, sadece organik ürün kullanın, her ürünü mevsiminde tüketin, vb sloganlar insanları yanlış yönlendirecektir.

fmt79 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-04-2007, 19:04   #30
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi fmt79 Mesajı Göster
... Tabi zararlı nüfusunu azaltalım, yararlı organizmalar bırakalım ortama diyenler de başarıyı malesef yakalayamamaktadır. Zira doğal ortamda muhteşem çalışan denge bir türlü tarlada çalışmamaktadır...

Organik tarım çok iyi bir üretim yöntemidir, ancak geleneksel tarıma henüz alternatif olamamıştır. Bugün herkes doğal ürün yemek istiyoruz diye sokağa dökülse, üreticiler buna zorlansa, yasalar çıksa, yarın bir bakmışsınız domatesin kilosu 1-2 YTL iken 5-10 YTL olmuş. İki kilo domatesle eve giderken yarın 250 gr alıp gideriz. Tabi kalite konusunda da çok şey değişiyor. Elmayı bir ısırıyorsunuz içinden yarım kurt çıkıyor, diğer yarısı malum.
Sayın fmt79,
Kyusei Nature Farming (Uzakdoğu'daki Doğal Çiftçilik Felsefesi) hiçbir kimyasal madde kullanmadan binlerce yıldır doğal tarım yapmaktadır. Pestisitleri ve kimyasal maddeleri kullanmayı ilk çıktığından beri reddetmişlerdir. EM keşfedilir keşfedilmez de EM'yi bağrına basmıştır. EM bulunmadan önce en büyük sorunları verimin düşük olmasıydı. Şimdi ise, hem kaliteli hem de bol ürünler elde ediyorlar. Herhangi bir arama motoruna "Kyusei Nature Farming" yazarak, bu konuda bilgi alabilirsiniz. Yararlı Mikroorganizmalar tarla da da çalışmaktadır!

Kurtlu elmaya gelince, kanser olmaktansa, elmamdan yarım kurt çıkmasını tercih ederim.

Bir de iyi tarım uygulamaları diye bahsettiğiniz maddelerin içinde SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK'den bahsetmemenize çok şaşırdım. Tüm insan etkinliklerinin en önemli özelliğinin sürdürülebilir olması gerekmez mi?

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:33.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024