agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Üretim, Bakım, Düzenleme, Temel Malzemeler > Biyoteknoloji
(https)




Beğeni Düzeni7Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-04-2007, 21:36   #31
Ağaç Dostu
 
fmt79's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-07-2006
Şehir: Hatay
Mesajlar: 342
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Dogasever Mesajı Göster
Sayın fmt79,

Bir de iyi tarım uygulamaları diye bahsettiğiniz maddelerin içinde SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK'den bahsetmemenize çok şaşırdım. Tüm insan etkinliklerinin en önemli özelliğinin sürdürülebilir olması gerekmez mi?


Bitkiyi koruyan doğayı ve insanı korur, buna kuşkunuz olmasın. Sürdürülebilir kelimesini atlamış olabilirim ama sürdürülebilirlik hayat felsefemdir. Bir bitki patoloğu olarak bitkiyi korumanın insanı ve doğayı korumak olduğunu iyi biliyorum. Hiçbir zaman çevre bilincini kaybetmedim. Ama tarımdan zerre kadar anlamayan pekçok kişi ve kurumun tarım sorunları hakkında ahkam kesmesine dayanamıyorum. O yüzden yanlışların altını çizmeye gayret ediyorum. Çevre bilincini hiçbir zaman yitirmeyeceğime emin olabilirsiniz...

Doğru tarım ilacı, doğru dozda ve doğru zamanda kullanılırsa kesinlikle kanser olmazsınız, merak etmeyin. Bitki büyüme düzenleyiciler (halk arasında hormon) de dahil hiçbir tarım ilacı doğru şekilde kullanılırsa insan sağlığına zararı yoktur. Çevre konusuna gelince, tarım ilaçlarının çevre üzerinde çok büyük zararları vardır bunu ben dahil hiç kimse inkar edemez. Ancak zararı hiç olmayan **** çok az olan pestisitler de mevcuttur. Biyo-insektisitler de, böcek büyüme düzenleyiciler de tarım ilacıdır unutmayalım.

Bir adet vektör böcekle bahçede yayılan bir virüs hastalığının, kocaman bir turunçgil bahçesini nasıl birkaç yılda yok edebileceğini, zararlı mücadelesi ile vektör mücadelesinin birbirinden farklı olduğunu bilen, mesleğin içinden birisiyim. O yüzden işlerin dışardan görüldüğü kadar basit ve yüzeysel olmadığını da biliyorum.


Düzenleyen fmt79 : 19-10-2008 saat 20:08
fmt79 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-04-2007, 23:06   #32
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi fmt79 Mesajı Göster
Çevre bilincini hiçbir zaman yitirmeyeceğime emin olabilirsiniz...

Doğru tarım ilacı, doğru dozda ve doğru zamanda kullanılırsa kesinlikle kanser olmazsınız, merak etmeyin. .
Fatih Bey merhaba
Adınızın Fatih Tok olduğunu ve araştırmacı olduğunuzu da yayınlarınızdan öğrenmiş oldum ve sürdürülebilirlik adına yaptığınız ve yapmakta olduğunuz çalışmalardan ötürü çok sevindim.

Çevre bilincini hiçbir zaman yitirmeyecek olmanız da çok sevindirici. Yalnız yukarıdaki son cümlenizi ben daha önce de "DDT" için duymuştum. Yanlış anlamayın lütfen size karşı herhangi bir eleştiri de bulunmuyorum. Ancak, bilim çevreleri DDT için de çok iyi ve kesinlikle zararsız diyorlardı. Şimdi uzun yıllar önce kullanımı durdurulmuş olmasına rağmen Kuzey Kutbu'nda buzların içinde hala DDT bulunmakta. Bu zararlı kimyasallar kolay kolay doğada yok olmuyorlar. Ama merak edecek fazla bir şey yok! EM onları da parçalıyor. Prof Higa'nın şu sözünü hiç unutmuyorum. "Kayhan, bir gün kuzey kutbunda DDT yerine EM mikroorganizmaları bulunduğunda rahat uyuyabileceğim!" demişti.

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-04-2007, 00:34   #33
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi fmt79 Mesajı Göster
Bitki büyüme düzenleyiciler (halk arasında hormon) de dahil hiçbir tarım ilacı doğru şekilde kullanılırsa insan sağlığına zararı yoktur. Çevre konusuna gelince, tarım ilaçlarının çevre üzerinde çok büyük zararları vardır bunu ben dahil hiç kimse inkar edemez.

Doğru tarım ilacı, Doğru dozda, Doğru zamanda ve Doğru şekilde uygulanırsa en iyi sonuç elde edilir.
Fatih Bey tekarar merhaba,

Yukarıda yazdıklarınızı tekrar okuyunca size bu mesajı atma gereği duydum. İnsan ve Çevre bir bütündür biliyorsunuz. Bizler çevremizle birlikte varız! Çevremiz olmasa biz de olmayız. Öyleyse, çevreye çok büyük zarar veren bir şey nasıl oluyor da, insan sağlığı için zararsız olabiliyor. Pek anlayabilmiş değilim. Örneğin, bugün çevrenin kirlenmesi, insan sağlığını olumsuz yönde etkilemiyor mu? Çevresiyle insanı birbirinden ayırabilir miyiz? Diyelim ki toprak kirlendi, su kirlendi veya hava kirlendi. İnsan sağlığı bundan olumsuz etkilenmeyecek mi? O toprakta yetişen ürünleri tüketen, o suyu kullanan veya içen ve o havayı soluyan insan bundan zarar görmeyecek mi demek istiyorsunuz?

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-04-2007, 08:46   #34
Ağaç Dostu
 
fmt79's Avatar
 
Giriş Tarihi: 17-07-2006
Şehir: Hatay
Mesajlar: 342
****** hayır, sadece diyorum ki, bazı durumlarda kimyasal mücadeleye alternatif bir yöntem yoktur. Mutlak kimyasal mücadele şarttır. Size birkaç örnek vereyim;

Bir turunçgil bahçesinde Citrus Tristesa Virus **** bir erik bahçesinde Plum Pox Virus için mücadele ederken, bahçede bir adet vektör böcek gördüğünüz anda ilaçlama yapmak zorundasınız.

Tabi pekçok insan bilmez ama gümrüklerde tarımsal ürünlerin giriş çıkışlarında karantina tedbirleri vardır. Tüm dünyada Methyl bromide gibi çok zehirli bir madde yasaktır, ancak bir yerde kullanımı serbesttir, o da karantinalar. Buralarda yediğimiz buğdayların pekçoğu methyl bromide **** alüminyum phosphide ile muamele edilir. Buğdayın içinde bulunan ve karantinaya tabi zararlılar öldürülür.

Bu örneklere yüzlercesi eklenebilir. Burada önemli olan söylemek istediğimin altını çizebilmem;

Kimyasal kullanmak zorunda isek; çevre ve insan sağlığı için zararsız, **** mümkün olduğu kadar az zararlı olanları tercih etmeliyiz. Pekçok kimyasal, eğer doğru kullanılırsa, çevre ve insan sağlığına zararları minimumdur.

Kimyasalların çevre ve insan üzerindeki olumsuzluklarının en başta nedeni yanlış kullanımdan kaynaklanır. O yüzden imza kısmında Doğru tarım ilacını doğru dozda ve doğru şekilde kullanılmalıdır yazmıştım. Ruhsat veren kurum (KKGM Ankara) en sağlıklı kullanım şartlarını prospektüse yazar, ama insanlarımızın yanlış kullanımı nedeniyle suç kimyasala atılır. Unutmayalım ki bir pestisit, en az 10 yılda geliştirilip piyasaya sürülür.

DDT konusna gelince, kendimi bildim bileli bu konuyu düşünüp üzülmüşümdür. Atom bombasından sonra insan oğlunun alnındaki ikinci kara lekedir. Ama hatalar tecrübe kaynağıdır. Ben küçükken bana yapılan kuduz aşılarının hatalı üretildiğini ve o aşıyı olanların %3'ünün beyin hücrelerinde büyük hasarlar yaptığını yıllar sonra öğrenmiştim. Şimdi o günleri hatırladıkça şükrediyorum.

fmt79 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-04-2007, 10:18   #35
Ağaç Dostu
 
Dogasever's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-04-2007
Şehir: Appleton-İngiltere
Mesajlar: 1,706
Kimyasalların insan sağlığına zararı!

[Bitki büyüme düzenleyiciler (halk arasında hormon) de dahil hiçbir tarım ilacı doğru şekilde kullanılırsa insan sağlığına zararı yoktur]
derken, son mesajinizda

[Pekçok kimyasal, eğer doğru kullanılırsa, çevre ve insan sağlığına zararları minimumdur.]

demeniz beni son derece mutlu etti.

Dogasever Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-04-2007, 00:45   #36
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,670
Galeri: 32
Bedel, hak ve liyakat!

Konu ilginç olmasına ilginç, sorun da tüm çıplaklığı ile ortada, peki aranızda gelecek açısından; çocuklarımızın, torunlarımızın, bizim bugün şikayet ettiğimiz durumdan daha iyi şartlarda besinleri tüketecekleri yönünde, en azından umudu olan var mı?
Temenni demiyorum, halis muhlis, mis gibi UMUT diyorum arkadaşlar, UMUT...
Benim yok. Neden mi? Açık değil mi, herkes ne diyor, "ah o eski günler ah..."
"Kokusu mahalleyi sarıp, öte mahalleleri fethetme telaşındaki, akbaşaktan mamül, odun ateşinde pişen ekmekler", "beyaz Tekirdağ karpuzları" v.s. hep geçmişte kaldı. Merak etmeyin birkaç on yıla kalmaz ne döl veren tohum ne de o eski lezzetleri arayan bireyler kalacak.
Ben '80'lerden sonra doğup da ekmek koklayabilmiş, hatta ekmekte koku arayan kişi tanımadım desem yeridir. E, tüketici de istemedikten sonra üretir mi elin holdingi, sağlıklı gıda ürünü, meyve sebze (yerli üretim mi, gelecekte mi, dalga mı geçiyorsunuz!).
Aslında böyle de olması gerekiyor gibi. Çünkü yerli, yabancı herkes değerin değil, fiyat 'ın peşinde koştukça başka bir sonuç beklemek gerçekçi olmadığı gibi doğru da değil.
Mine Pakkaner'in konunun 18 no'lu yazısı bence olayı tüm yönleri ile özetliyor. Ve gerçekten çok çok iyi özetliyor. Hatta lerdemir'in aktardığı "kırmızı domates" olayı da abartıya kaçacak kadar doğal ve olması gerektiği gibi bence (ideal anlamında değil kozaliter olarak en doğalı bu ne yazık ki!).
Tarım üreticisi zaten ülkenin en zor şartlarda yaşam mücadelesi vereni, belki de bu mücadeleyi zaten çoktan kaybetmiş olanı iken, kim, hangi hakla, hiçbir şekilde bedelinin en küçük kesrini ödemeye yanaşmadığı, sağlıklı ve güzel besinlerden yemeyi hak etmiştir, söyler misiniz?
Ya da, "Tekirdağ'ın beyaz karpuzu", kimse satın almadan nasıl piyasada hala bulunabilsin. Tekirdağ'lı gerçek bir karpuzsever olan ben yazları, güzelim karpuzlardan bir dilim bile yemediği halde (kesmek zor-muş, içinde çekirdek bile var-mış, ellerini yıkamak zorunda kalırlar-mış), en eğitimli ve aklı başında görünenler, böcek tozuyla renklendirilmiş kola'ları (inanmayan "cochineal"ı aratsın!, bulduğu uzun metinleri sonuna kadar okusun! çizim ve fotoğraflara uzun uzun baksın, düşünsün, dü-şün-sün!) kendi ve çoluk çocuklarının midelerine indiriyorlardı!
Aynen "Her toplum layık olduğu şekilde yönetildiği" gibi sadece layık olduğu besinleri tüketir. Bu günkü gıdalar layık olunanın bile çok üstünde kalite ile sunuluyor, değer bilmez, fiyat bilir tüketici çoğunluğa!
Azınlık mı? Onlar ne yapacaklarını biliyorlar, tıpkı benim her yaz, her şeye rağmen, zevkle, ince kabuklu, kütür kütür Tekirdağ karpuzu yemeye devam ettiğim gibi...
Saygılar.


gece...
Sanırım karamsar oldu, ama, Mine hm.'ın yazısında belirttiği gibi "gerçek tohumlara, fikren bile ilgi o denli az olduktan" sonra, neden hakkımızdan fazlasına kavuşabilelim ki!

gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-06-2007, 15:35   #37
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 04-06-2007
Şehir: heryer
Mesajlar: 2
Agaçlar ve Ben

Giy gelinliğini gel yanıma göster güzelligini
Sür kokularını sarsın tüm insanlıgı
Islat göz yaşınla tüm aşıkları
Yak ateşinle seni sevenleri

Bu benim doga denince aklıma gelen küçük bir mısra neden bu güzellikerli yaşamk varken onlar zara veriyoruz. Onları böyle kulanmak varken üzerine bir hiç gibi basıyoruz. Ben tarımcıyım doğa aşıgyım bitkiler zarar vern herkeze beni bulur karşısnıda Hadi el eleverip yaşatalım Dünyayı Benim gibi

Size bir alaç adı sorcam arkadaşalr bilgisi olan arkdaşların yazılaırnı beklyiorum chrysamed tarım haşere ilacı hakında bilgisi olan arkdaşlar yazılarını bekliyorum. Yararı nedir zararı nedir ? Nasıl Kulanılır? cevaplarını bekliyorum. Eger idael ialçsa nerden alabilrim yardımlarınızı beklyiorum

ahmetbey Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-06-2007, 15:39   #38
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Klavyeniz bozuk mu? Bazı harfleri basmamış...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-06-2007, 10:23   #39
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 16-05-2007
Şehir: YALOVA
Mesajlar: 4,833
Merhabalar!

Sayfayı şöyle bir dolaştım bütün arkadaşlar çok güzel bilgiler aktarmışlar. Müsadenizle bir iki şeyde ben ilave itmek istiyorum.

Bana göre en kestirme yol. Bizim köyde dengesiz bir şey isteyene söylenen bir deyimde. "Zemheri ayında HIYAR isteme" derler. Zamanında tüketime bana göre geçmişimizden kalan çok güzel örnek. Hoş bütün güzel örneklerimizi yok etmek için elimizden geleni yapan bir toplumuz ya neyse.

Saygıyla kalın.

adonis- beğendi.
cemal.S Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-11-2007, 03:57   #40
Ağaç Dostu
 
ilker_eroglu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-07-2007
Şehir: İstanbul-Hadımköy
Mesajlar: 1,284
Galeri: 4
Merhaba;

Çok yaralı bilgiler edindik tesekkür ederiz. Acaba küçük bir kılavuz hazırlanabilirmi alışverişlerimizi daha bilinçli yapmak için.

Bilinçli tüketiciler olursa insanları daha dogru yönlendirir ve daha saglıklı yasarız.

İlker

ilker_eroglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-11-2007, 22:06   #41
Ağaçsever
 
ekip2004's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-07-2007
Şehir: samsun
Mesajlar: 80
Yazılanları baştan itibaren okudum; anlıyorum ki haklı olarak herkes doğal olmayan herşeyden korkuyor.

İnsanoğlu yeryüzünde malesef doğal birşey bırakmadı, yeryüzündeki populasyonu da diğer canlılara göre hızla arttı, yaşamak için malesef çevreye müdahaleleri arttı , müdahalelerinin ortaya çıkardığı zararları gördükçe birçok yanlıştan dönmeye başladı, hepimizin bildiği gibi tarımda kullandığımız birçok kimyasal ürün; çevreye daha az zararlı olduğu sanılanlar keşfedildikçe yasaklanıyor, bu yasaklar gelişmiş ülkelerde biraz daha hızlı , diğer ülkelerde biraz daha yavaş ilerliyor.

Açlık sorunu çeken yoksul ülkeler malesef kimyasalların kronik etkilerini görmezden gelmek zorundalar ; çünkü bu ülkelerde insan ömrü 30 yıl kadar. Ülkemiz kimyasallar konusunda geçmişe göre çok daha duyarlı ama , unutmayalım ki bizde de beslenme için kazancının yarısına yakınını harcayan büyük bir kitle var.

Fatih bey bu konuyu zaten iyi yorumlamış, katılıyorum. Doğasever rumuzlu arkadaşın dileklerine katılmamak imkansız, ümit ederim EM konusunda yapılan çalışmalar ülkemizde çok daha hızlı ve rantabl kullanılmayaya başlanır. İleriki günlerde özellikle tarım kimyasallarını önerilen şekilde, olabildiğince titiz kullanarak zararı azaltabiliriz.

Kışlık yapay ortamda yetiştirilen ürünlerdeki kalıntıları da minimuma indirerek kışın yaz sebzelerinden de mahrum kalmayalım. Unutmayalım ki birçok kimyasalın bilinen kronik etkileri , uzun zaman uluslararası sağlık kurumlarının belirlediği limitlerin üzerindeki dozların alınması durumunda, zararlı oldukları belirtilmekte... ''Çevreyi korumanın en iyi yolu olabildiğince çevreye az müdahale,çevreyi kendi haline bırakmaktır.''

ekip2004 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-12-2007, 00:02   #42
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba,

Haydi hemen başlayalım bu doğal olmayan hiç bir gıdayı tüketmeyelim kampanyasına, Ama oyuna gelmeden.

Gerçek Vatansever çiftçilerimizle elele vererek, gdo kullanmadan. Bundan başka, kendi laboratuarlarımızda üretilmemiş, denemesi yapılmamış hatta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı nın bu iş ile ilgili yüksek teknoloji ile donatılmış laboratuarlarınca sıkı bir denetlemeye tabi tutulmayan hiç bir tohumun henüz bozulmamış saf toprağımızda kullanmayalım.

Bakın işte gördünüz mü? çözümü bulmak kolay ama bu saydıklarımızın uygulama olanağı var mı? Bir bakalım.

Bu önlem ve tedbirleri ancak bütün dünyayı sömürebilmeyi başarıp, sömürdükleri başta teknolojileri olmak üzere herşeyi halkının geleceğini planlamada kullanabilen ülkeler alabilirler. Öyle de olmuştur.

Sömürmeyi planladıkları ülkelerin, sömürülmelerini engelleyici aynı veya benzer tedbirleri almalarını önlemek için ise globalleşme ve küreselleşme, Dünya kardeşliği gibi kimsenin karşı çıkamayacağı laflar ile önce gözler boyanır.

Sonra kendi çiftçisinin destekleri çoğaltılırken daha önce planlı şekilde ekonomileri başta olmak üzere tarımı da, bozulmuş ülkelere kendi çiftçileri ile rekabet etmemeniz için tam tersini yapmaları ve çiftçilerini asla desteklememeleri önerilir.

Diğer taraftan bu ülkelerin ürettiği tarım ürünlerini düşük fiyata kapabilmek için türlü hileler kullanılır. Mesela önce zararlarını henüz sizin bilemeyeceğiniz tarım ilaçlarını satar,sonra da bu ürünlerde kalıntı var dedikten sonra size iyi ve bol ürün vereceğine inandırdıkları gerçek GDO'lu tohumları satarlar çiftçinizin kullanmasını garantiye almak için de önce bedavaya dağıtırlar, sonra ürettiklerinizi almamak için bu ürünler ekolojik veya organik değil bahanesini uydururlar.

Bu oyunu bir kaç kere oynayıp tabir yerindeyse bir koyundan 5-6 post çıkartırlar.

Bir taraftan sizin insanınızı hasta edecek ürünleri size yeni tekniklerle pazarlarken, kendi vatandaşlarına yedirecekleri organik olması gereken ürünleri istedikleri şekil ve usuller ile ürettiğinizden emin olabilmek için ikili hatta üçlü beşli kontroller yapılır.Gerekirse sizi eğitim bile verirler.

Sattıkları ürünlerin reklamını da yine ele geçirdikleri medyanız aracılığı ile yaparlar.Siz sağlıklı besleneceğinizi zannedip fahiş fiyata gdo lu ürünleri satın alırken,elinizdeki gerçek organik gıdaları almayı ihmal etmezler.

Sattığı tohumlardan beslenip kanser hastası olan vatandaşınıza, ilacı da yine onlar satar.
Zaten o ilaçların tehlikeli ve kendi ülkelerinde yasak olan denemelerini de önce sizin ülkenizde, sizin insanınızda deneyerek gerçekleştirirler.

Nasıl, acaba bu yöntemleri bir yerden hatırladınız mı?

İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bahsettiği "Muassır Medeniyet Seviyesine ulaşmak" lafının önemi de burada ortaya çıkar. Eğer ileri Medeniyet seviyesine ulaşamazsan, birileri seni sömürecektir.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün o yoklukta dış kredi alarak Türk Tarımına örnek ve önder olması amacı ile kurduğu, ama bizim şimdi yok etmeye uğraştığımız Atatürk Orman Çiftliği ni kurma sebebi de budur.

Tarım ülkesi olduğumuz gerçeğini daha o yıllarda görebilen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu günlerin geleceğini de tahmin edebilmiştir.

Diğer bütün liderlerin Fikir,söylev ve heykelleri yıkılırken, liderlik vasıflarının da gitgide küçüldüğü Milenyumda Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Önderlik vasfının daha da büyüyebilmesinin sebeplerinden birisi de işte bu gerçektir.

Selamlar


Düzenleyen Oğuz Karsan : 02-12-2007 saat 00:48
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-01-2008, 21:27   #43
Ağaç Dostu
 
bonsade's Avatar
 
Giriş Tarihi: 31-10-2006
Şehir: antalya
Mesajlar: 998
Galeri: 16
Gelişmiş ülkeler bu sorunun üstesiinden gelir . Tarımı ekonomik gücü olan şirketlerin yapması gerekli . köylümüzün parçalanmış arazilerde imkansızlıkar içinde üretime katılmasının sonuçlarıdır bunlar . Bu asırda tarımla uğraşmak , labratuvarları , uçakları makineleri olan büyük şirketlerin işidir . Devletçe denetimleri de kolaydır . Şirketlerin ve devletin bu gün arazi sahibi köylüye iş imkanıda sağlıyacağı aşıkardır . Ormanları ve hazine arazilerini koruyacağız derken asırlarca teçrübelerle tarıma ayrılmış arazilerin iskana açılması da aynı yanlış politikaların sonuçlarıdır . Semtlerin meşhur meyvelerini sebzelerini bulamayışımız da ekime müsait arazilere bina yapılmasına müsade edilmesindendir . Benim amacım köylümüzün canpare çalışmalarını hiçe saymak diğil . Aksine onların Don kişot gibi üretimde ve ziraai mücaledeki savaşlarını alkışlıamaktır.


Düzenleyen bonsade : 16-01-2008 saat 19:56
bonsade Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-03-2008, 14:16   #44
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Sağlığımız tehlikede! Avrupa'nın 'kanserojen' dediği tarım ilaçlarıyla sebzelerimiz yetiştirildi


ANKARA -AA- Ege Üniversitesi (EÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nafiz Delen, Türkiye'de 2006 yılında en fazla kullanılan tarım ilaçlarından 3'ünün Avrupa Birliği ülkelerinde piyasadan çekildiğini, 3 tanesinin zehirli olduğunu, 4 tanesinin kanser yapma riski taşıdığı, 5 tanesinin ise iç salgı bezlerini etkilediğini söyledi.
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) tarafından düzenlenen "Güvenli Gıda Gündemi" toplantısında konuşan Prof. Dr. Delen, tarım ilaçlarının, bilinçli ve kontrollü kullanıldığında yüksek etki gösterdiğini, daha hızlı sonuç vererek bitki gelişiminin isteğe uygun biçimde yönetilebilmesini sağladığını, bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımın ise çevre kirliliğine, sağlık sorunlarına ve tarım ürünü ihracatı na olumsuz katkıda bulunduğunu anlattı.


Türkiye'de 1979 yılında tarım ilacı tüketiminin 8 bin 396 ton olduğunu, bu rakamın 2006 yılında 18 bin 258 tona yükseldiğini, 27 yılda yüzde 117'lik bir artışın yaşandığını bildiren Prof. Dr. Delen, hektar başına düşen etkili madde oranının ise 1 kiloya yaklaştığını ifade etti. Bu rakamın AB üyesi ülkelerdekine göre çok az olduğuna değinen Prof. Dr. Delen, en az tarım ilacı kullanan Belçika ve Finlandiya'da hektar başına 2,2 kilo tarım ilacının kullanıldığı bilgisini verdi.
Prof. Dr. Delen, ülkede tarım ilaçlarının bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldığını öne sürerek, şunları kaydetti:
"Gıda güvenliğimiz açısından sorun yaratabilme olasılığı bulunan tarım ilaçları, ülkemizde yoğun biçimde tüketilmektedir. En zehirli tarım ilaçlarının etkili madde olarak tüketimi 2002'de 1730 ton iken, 2006 yılında 1910 tona yükselmiştir. Bu ilaçların yüzde 16'sı yer altı sularını, yüzde 35'lik bölümü ise soluduğumuz havayı kirletebilecek özelliktedir. Türkiye'de 2006 yılında en fazla kullanılan tarım ilaçlarından 3'ü AB'de piyasadan çekilmiş, 3 tanesi zehirli, 4 tanesi kanser yapma riski taşıyor, 5 tanesi de iç salgı bezlerini etkileyebilmektedir.


Türkiye'de yıldan yıla daha çok zehirli tarım ilaçları kullanımı artmakta, zehirsiz ilaçların tüketimi azalmaktadır. Ülkemiz insanı tükettiği gıdaların ne kadar güvenliği olduğunu bilememektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde yiyeceklerin güvenliği, tarım ilacı kalıntılarıyla bulaşıklılık durumları sürekli analizlerle saptanmakta, gerekli önlemler alınmakta ve tüm sonuçlar yayın yoluyla topluma duyurulmaktadır."
Kullanılan tarım ilacının yüksekliği nedeniyle Türkiye'den AB'ye ihraç edilen ürünlerdeki kalıntı miktarlarının yıldan yıla artış gösterdiğini, özellikle 2003 yılından sonra AB tarafından uygun bulunmayan ürün sayısında büyük artış yaşandığını belirten Prof. Dr. Nafiz Delen, "Tarım ilacı ruhsatlandırma biçimi" ve "Tarım ilacı bayilik sistemi"nin ciddi olarak gözden geçirilmesi, bitkisel üretimde anlaşmalı ve kontrollü tarıma geçilmesi gerektiğini bildirdi. Prof. Dr. Delen, özellikle bebeklerin ve çocukların tüketeceği gıdalarda sürekli ve periyodik analizlerin yapılarak, sonuçlarının kamuoyuna duyurulmasını istedi.


EBSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nedim Kalpaklıoğlu ise Türkiye'nin gıda güvenliği konusunda yeterli önlem alan bir ülke olmadığını, bu konuya dikkat çekmek istediklerini ifade etti

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-05-2008, 19:42   #45
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 14-06-2007
Şehir: Adana
Mesajlar: 1
Merhaba Arkadaşlar;

Öncelikle yazıların genelini okuduğumu söylemek istiyorum ve eksik olduğumuz bu tip konularda bilgi paylaşımı yapmak çok güzel.

Arkadaşlar GDO'nun yararları veya zararları ****** tartışılabilir ancak benim bildiğim kadarıyla Türkiyede GDO ürünler yetiştirmek zaten yasaktır.

AdwisoR Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-08-2008, 13:52   #46
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 24-08-2008
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 3
sadece yedikleriniz değil, kozmetikler de önemli..

Bir süredir organik yaşam ile haşır neşirim. Yurtdışında uzun yıllar kocamın işi gereği kaldığımdan örneğin Londra'lıların ve Newyork'luların yediklerinin yanında gündelik hayatlarında kullandıkları kozmetiklerinin de sentetik ve zararlı kimyasallar içermemesi gerektiğini kavramış bilinçli tüketiciler olduklarını gözlemledim.

Genellikle http://http://www.safecosmetics.org/about/reports.cfm , http://http://www.cosmeticdatabase.c...hismatters.php gibi siteler ile tüketiciler birbirlerini zararlı ürünler üreten firmalar hakkında uyarıyorlar.

Sonuç olarak şampuandan güneş kremine, parfümden dudak parlatıcıya kadar birçok kozmetik ürünü sürekli her gün kullanarak kendimizi tehlikeye attığımızı anlamışlar.

Bence hormon, DDT, genetik modifiyeli tohumlar vb. yanında kozmetiklerde zararlı kimyasallar barındırmayan, organik bazlı şampuanlar, kremler, bakım ürünleri kullanmak en doğrusu.

Sanırım marketler, parfümeriler yerine eczanelerde satılan, eczacıların da onayladığı ve kullandığı organik bakım ürünlerini tercih etmek daha iyi..

nazlınaz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-08-2008, 20:10   #47
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
http://www.devsepet.com/tawas-crysta...t-p-79445.html

http://www.feraheczanesi.com/ilac/di...puan_1579.html

Katılıyorum.Linkini verdiğim ürünleri denemenizi öneriyorum.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 02-03-2009, 00:11   #48
Ağaçsever
 
beryun's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-04-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 65
Çok önemli bir başlık olmuş ,ben de hazır satılan süt ve bazı süt ürünlerine (polimer denen sentetik madde ve aroma ile süt yapımı),gıda katkılarında bahsedilme zorunluluğu olmayan bir katkı maddesi =plazmaya,artık nanoteknoloji ile üretilen(hatta yakın gelecekte pikoteknoloji ile ) katkı maddelerine dikkat çekmek istiyorum. Artık herkesin öngörebileceği şekilde ,sebep oldukları çeşitli hastalık grupları romatizmal,immun sistem hastalıkları,cilt reaksiyonları,allerjiler,mikro kimyamızı etkileyerek depresif ,anksiyeteli,panikli ruh halleri,üreme sistemi yetersizlikleri,sıkıntıları ve insanda olusturabildiği transgenik etki ile mutasyonlar ve tabii tümoral hastalıklar gibi çok geniş bir portföy sunuyor bize..Gelecek neslin kısırlık oranları ,mutasyon oranları şu anda 25 yaş üzeri insanlara göre nasıl olacak? Ve bizim dikkat ederek yetiştirdiğimiz çocuklarımız öyle bir atmosferde nasıl bir hayat yaşayacaklar,ben endişeliyim...

beryun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-04-2009, 13:16   #49
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 13-02-2009
Şehir: antalya
Mesajlar: 3
ben üreticiyim ve serada salatalık yetiştiriyorum aksine şunu belirteyim ısı ortamını sagladıktan sonra okadarda salatalık için kimyasala gerek yok organik gübraler herşeyi haleder ve hormon salatalıkta kulanılmaz hiç kimyasal kulanmadan yetişirse dahada güzel sonuç alınıyor oturdunuz yerden yargılamak yetiştiricilik tecrübeniz 8yıl oncede kalmış

ibrahi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-04-2009, 13:20   #50
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 13-02-2009
Şehir: antalya
Mesajlar: 3
yakında serama 24sat canlı izlene bilir kamera takcam vadandaş daha iyi bilgilensin

ibrahi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-04-2009, 13:54   #51
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 23-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 262
Benim için en önemli belge bir sertifikasyon firmasından alınmış organik sertifikasıdır. Kimyasal gübre düzgün kullanılırsa zararsızmış o zaman ornak sertifikası alsında görelim. Seranin bir köşesine ilaç atmıyormuş. Bulaşmadı mı ? zannediyor. Bir sürü organik koruyucu var. Bunlar araştırılarak bulunabilir. Mesela ben zeytin ağaçlarımda hem zararlı böceklerden hem de zararlı güneş ışıklarından koruyan organik bir ürün kullanıyorum. Organik sertifikası olan tüm ürünleri gönül rahatlığı tüketirim. İstanbul'da cumartesi günleri Feriköy'de organik pazar açılıyor. Organik belgesi olmayan hiç bir ürünü o pazara sokmuyorlar. Herkeze sağlıklı bir hayat diliyorum

Remzi Sarıoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-04-2009, 08:03   #52
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Arkadaşlar kendi sağlığımız açısından olaylara baktığımızı zannederek bitkilerimizi kimyasallardan uzak, doğal olan bitki beslemelerler içeren çözüm içeren tutumlar sergilemeye çalıştığınızın farkındayım.

Kendinizi bitkinin yerine koyarak olayların oluşumları bitki karekterine tıpa tıp uyum sağlamadığını göreceksiniz ne kadar ölçülü kimyasal bitki besleme yapsanızda, tamamemen organik gübreleri tercih etsenizde,temelde üretim, üretim dedikçe amacınız düşünceden öteye geçemez.

Seracılık'ta bu iş bitkinin özüne ters, zannediyormusunuz ki seralada biz doğalı bire bir oluşturup kontrol altında bitkinin istediği şartları oluşturuyoruz; Seradaki toprağınız bir kere doğallığı bulamamış, adete bir fabrikanın vardiyalı çalışan işçilerinden daha çok çalışıyor.

Fabrika işçilerinin bile senelik izinleri var, bu çalışma ile o toprağa diyebilirmisiniz ki her ihtiyacını karşıladım bana doğal olan ürünü ver, bu istek bence aymazlıktan başka birşey değil.

Şehir çöplükleri sizin seralarda ürettiğiniz bitki atıklarıyla dağlar oluşturduğunuz üretimin kalitesini açıklıyor, bu bitki atıklarını tekrar toprağa kazandırmak için toplamak ayrı bir iş bunları kompostlamak ayrı bir işlem ve bunları yapmassanda çevreyi kirletmek sorunuyla karşı karşı kalınıyor; Bitkilerle oynamayalım derim.

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2009, 16:55   #53
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Sayın; beryun geçekten doğal olmıyan gıdaların insan fizyolojisinde yaptığı yıkımları sizlerin uzmanlık güzüyle bakarsak içler acısı durumların farkına ancak varabiliriz .

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-09-2009, 23:34   #54
Yeni Üye
 
senkyaku's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-09-2009
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 6
Pamuk !?

Neden Organik Pamuk?

Pamuk üretimi dünyadaki tarım üretiminin %3 ünü temsil eder, ancak üretim esnasında büyük miktarda kimyasal pestisid ( böcek ilacı) kullanılmaktadır. Bu açıdan pamuk, birim alan başına diğer bütün ekinlere kıyasla üretiminde en fazla kimyasal ilaç kullanılandır ve dünya böcek ilacı üretiminin %16' sı pamuk üretimi için kullanılmaktadır. [1]

Pamuk üretiminde kullanılan kimyasasalların pek çoğu sinir sistemimize zarar veren kansorejen maddelerdir. Pestisidler, pamuğun liflerine yerleşir, yıkama ile kaybolmaz ve cildimiz tarafından kolayca emilime uğrar. Bütün bunlara rağmen, pamuk kumaş üretiminde en çok tercih edilen ham maddedir.

Organik Pamuk genetik olarak modifiye edilmemiş bitkilerden böcek ilacı, kimyasal gübre gibi toksik maddeler kullanılmadan üretilen pamuktur.

Organik tarım ürünleri, uzun vadede astım ve kanser gibi rahatsızlıklara neden olan ve toprağı, havayı, suyu ve besinlerimizi kirleten sentetik böcek ilaçlarına maruz kalmamıza engel olarak bizi ve ekosistemizi korur.

Organik pamuk kullanmayı tercih etmek, kendinizin, çocuğunuzun sağlığının ve üzerinde yaşadığımız gezegenin geleceği hakkında düşünmek demektir. Yıllardır süregelen zirai uygulamalar, tehlikeli böcek ilaçları ve gübrelerin kullanılması, genetiği değiştirilmiş mahsullerin yetiştirilmesi organik tarım yöntemlerinin uygulanması ile geri çevrilebilinir. Organik üretim mantığını benimsemiş üreticiler ile iş yaparak, doğaya karşı gelmek yerine, doğa ile iş birliği yapıyoruz. Organik ürünler yiyeceklerimizin, tekstil ürünlerinin ve kozmetiklerin içinde gereksiz katkı maddelerinin kullanılmaması anlamına gelir.

Organik üretim, dünyamız için, çocuklarımız ve bizim için daha sağlıklı bir hayat demektir !

senkyaku Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-09-2009, 14:03   #55
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 05-08-2009
Şehir: adana
Mesajlar: 168
Doğal bulaşık makinası deterjanı

Acaba olabilirmi, evimizden tüm zararlıları temizliyebilirmiyiz.

Bu gün bir haber sitesinde okudum. Aşağıya aktarıyorum.

Bu maddeleri kullanarak tahta kaşıklarınızı, bebeğinizin biberonlarını gönül rahatlığıyla yıkayabileceğiniz doğal deterjanları evde üretebilirsiniz. Bulaşıklarınızı daha temiz ve parlak yapacak doğal bir temizleyici için gerekli malzemeler şunlar: Bir bardak boraks (aktarlarda, eczanelerde, kimyasal madde satıcılarında, zirai ürünler satan dükkânlarda kolayca bulabilirsiniz) maddesi... Bir bardak yemek sodası... Aynı bardağın dörtte biri kadar tuz... Dörtte biri kadar limon tuzu, yani citric asit (iri kristalli değil, rondoda toz hâline getirilmişi). Bulaşıklarınızın portakal, limon, mandalina vb. kokması için de bu ürünlerin yağlarından küçük bir miktar.

Yapılışına gelince... Plastik bir kapta önce tuz ve 30 damla yağ iyice karıştırılıyor. Ardından diğer malzemeler de ekleniyor. Kabın içindeki malzemeler iyice harmanlandıktan sonra kapalı bir yerde muhafaza ediliyor. Her yıkama için bu karışımdan 1-1,5 çorba kaşığı kullanılıyor. Bulaşıklarınızın ışıl ışıl olması için de makinenizin parlatıcı bölümünü elma sirkesiyle doldurmanız şart. Kullanılan suyun kireç oranına göre karışıma eklenen yemek sodası ve limon tuzu oranları artırılabilir. Malzemelerin miktarı ne kadar artarsa artsın sağlığa zararlı değil, çünkü tamamen doğal.

Bu karışım bulaşık makinesinde kullanıldığında araç-gereçler hem temizlenecek hem de parlayacak. Üstelik makineden portakal veya limon kokuları gelecek. Yıkama sonrasında bazı cam ürünlerinde hafif su lekeleri kalabilir. Hemen üzülmeyin. Bu görüntüyü ortadan kaldırmak veya daha aza indirmek için kurutma programı biter bitmez makinenin kapağını açarak bulaşıkları havalandırmanız kâfi.

Peki, elde yıkanacak bulaşıklar için neler yapmak lazım? Bunun için de önerimiz şöyle: Bir kalıp doğal sabun rendeleniyor ve üzerini örtecek şekilde içi suyla dolu bir kabın içine konuluyor. Hafif ateşte sabun tozu eritiliyor. İçine yarım tatlı kaşığı boraks ve yarım tatlı kaşığı da çamaşır sodası ekleniyor. Ardından iyice karıştırılıyor. Her yıkamada bu karışımdan bir tatlı kaşığı alıp kullanılıyor. Eğer bu yöntem "Beni çok uğraştıracak" derseniz, bulaşık makinesi için hazırladığınız karışımın aynısını, meyve yağı koymadan yapabilirsiniz. Bundan sıcak suya iki yemek kaşığı ekleyip bir yemek kaşığı da arap sabunu ya da bir çay kaşığı bulaşık deterjanı ilave edebilirsiniz. Bu karışım çok az köpürüyor ama bulaşıkları harika temizliyor ve büyük oranda da su lekesi bırakmıyor.

Mutfaklarda ocak ve fırınları temizlerken kullanılan krem temizleyiciler için de alternatifler var. Mesela temizleyeceğiniz yüzeye biraz karbonat, biraz tuz ve birkaç damla sirke damlatarak hafifçe ovuşturmanız yeterli. Aynı sonucu alacağınızdan emin olabilirsiniz.

Peki, ya yüzey temizleyicileri? Piyasada 'yüzey temizleyici' diye satılan ürünlerin hepsinde insana ve çevreye zararlı kimyasallar bulunuyor. Bunu anlamak için içerik kısmına yazılmış 'anyonik aktif, noniyonik aktif' ifadelerine dikkat etmeniz yeterli. Kimyager Ayşe Kuralay, zararlı kimyasalların ekstra temizleme gücünün olmadığını söylüyor. Ayşe Hanım'ın önerdiği alternatiflere gelince: "Ahşap temizliği için bir yemek kaşığı limon suyu ile iki yemek kaşığı zeytinyağını karıştırın. Karışımın küçük bir miktarını temiz toz bezine dökün ve ahşap yüzeyi dairesel hareketlerle ovun. Karışımı sprey şişesine koyup yüzeye püskürterek de uygulayabilirsiniz."

cukurovalı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-09-2009, 23:52   #56
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Okumayan arkadaşlar için aşağıdaki yazı çok güzel.

20/09/2009

“Adını, sanını, derdini tasasını bildiğim manavımı istiyorum” deyin

SUNAY DEMİRCAN (Arşivi)

Markete gittiniz. Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik yeşil etiketleri, tek renk, tek ses, tek yürek halleri, yüksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı, kan kırmızı domatesler. Yemediniz mi daha? Yiyeceksiniz! Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları. “Tatmin olma” duygusu köreltilmiş, “yeter” sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar. Onlara şimdi domates diyorlar. Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar. Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar... Hava mı lazım? Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor. Güneş mi lazım? Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor. Kuş mu lazım? Aşkolsun! Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri, dölleniversinler, kurda kuşa muhtaç olmadan. Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler. Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar...
Hâlâ markettesiniz. Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda. O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz. Nasıl söylemeli, bilmem ki? Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok! İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin: “Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır.”
Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız? İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu. Ağaç talaşı, mermer tozu dahil önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar. Günde 100 kilo süt veren inek yaptılar! Ne demek biliyor musunuz bu?

Alışverişe devam
Market arabasını sürmeye devam. Üzümleri gördünüz mü? Sanki bağdan yeni gelmişler. Dipdiri, ipiriler. Nereden geliyor bunlar? Şili’den. Şili mi? Evet! Kaç gündür buradalar? Üç-beş gün oldu. Düşünün, Şili’nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda buralara geliyor.
Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de üç-beş gün daha, bana mısın demiyor mübarek. İyi ama, nasıl? Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela: Dane büyüklüğünü artırır, dane ağırlığını artırır, dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir, güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır, bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır, dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir, yüksek kalite ve standart sağlar, raf ömrü uzar.
“Oyy! İçime fenalık geldi, çıkart beni buradan” diye feryatlar eden okura biraz sabır.
Kayseri’ye gittiniz, eh dönüşte adettir memlekete biraz mantı götürülür. En ünlü mantıcının önünde durdunuz. Yol uzun ama mantılar vakumlu paketlerde, hiçbir şey olmaz bunlara. “Taaa Amerika’ya gönderiyoruz biz, hiç merak etmeyin” diyor satıcı. Aldınız birkaç paket, doğru evdeki derin dondurucuya. Günün birinde canınız çekti, attınız mantıları kaynar suya. Ama bu nasıl tat? Kıyması mı farklı, ne? Cahillik içinde yüzen okura bir bilgi daha: O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazının zamanla gıdayı zehirlemesinden kaynaklanan tat. Şimdilerde adlarına “gıda gazı” diyorlar.
Besinlerin raf ömürlerini uzatmak için içlerini gazla dolduruyorlar. Azot gazı da oksijen istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızı görünsün. Yasal bunlar, girin internete “gıda gazı” diye, görün neler yediğinizi raf ömrü uğruna.
Daha durun! Petunya ve karnıbahar geni konmuş mısırlardan yapılan cipsleri de yiyeceksiniz. Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksınız. Diyebilirsiniz ki, “hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez”. İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki! Tam tersine, bugün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2720 kilokalori gıda düşüyor. Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar. Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.
Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz. Neye ağlayıp neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor. Kimi sevip kimden nefret edeceğimizi de. İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz. Tanışmadığımız insanlarla klavyelerle kavga ediyoruz. Gün geliyor, öldürüyoruz. Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz. Bir an önce çıkmak lazım bu marketten, hadi durmayın, acele edin. Çıkın dışarı, “Ben sütçümü, yoğurtçumu istiyorum” deyin. “Eciş bücüş mısırları, yamuk yumuk pembe domatesleri de istiyorum” deyin. “Adını, sanını, derdini tasasını bildiğim manavımı da istiyorum” deyin. Hele bir başlayın istemeye, arkası gelir mutlaka. Benden söylemesi, yoksa yapıştıracaklar barkodu ensenize.(Alıntı:Radikal 2)

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-03-2011, 10:20   #57
Ağaç Dostu
 
discovery35's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-09-2007
Şehir: İzmir
Mesajlar: 128
Galeri: 2
Bu konuyu paylaştığın için teşekkür ederim..

discovery35 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-03-2011, 13:12   #58
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Alıntı:
Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz. Neye ağlayıp neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor. Kimi sevip kimden nefret edeceğimizi de. İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz. Tanışmadığımız insanlarla klavyelerle kavga ediyoruz. Gün geliyor, öldürüyoruz. Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz. Bir an önce çıkmak lazım bu marketten, hadi durmayın, acele edin. Çıkın dışarı, “Ben sütçümü, yoğurtçumu istiyorum” deyin. “Eciş bücüş mısırları, yamuk yumuk pembe domatesleri de istiyorum” deyin. “Adını, sanını, derdini tasasını bildiğim manavımı da istiyorum” deyin. Hele bir başlayın istemeye, arkası gelir mutlaka. Benden söylemesi, yoksa yapıştıracaklar barkodu ensenize.
Sn. imgelem,

Alıntı yazınız çok anlamlı. Barkodu ensemize yapıştırmalarına az kaldı. Daha vahimi önce hastalığı bulaştırıp sonra aşısını satmaya çalışanların kurnazlığına ve acımasızlığına benziyor.

Önce, bozuk tohumlar ile zehirleyip topraklarımızı verimsizleştirdiler. Sonra toprağımızı iyileştireceğini iddia ettikleri toprak düzenleyicileri ve katkıları pazarladılar. Daha sonra organik tohumdan üretildiğini iddia ettikleri besinleri on katına sattılar. Daha daha sonra da organik gıdalar yememiz gerektiğine inandırarak pis tohumlarını pazarladılar.

Şimdi bazı firmalar türedi. Çevreci malzemeler pazarlamak için artık akrabalarınızı veya arkadaşlarınızı kullanmaya başladı. Çünkü siz onlara güveniyorsunuz.

Bir etrafınıza bakın, birşey pazarlamayan yakınınız kaldı mı?

İnsaf bir koyundan bir post çıkar. Bunlar bakalım daha kaç post çıkaracaklar?.


Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 24-03-2011, 15:15   #59
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 24-11-2010
Şehir: izmir
Mesajlar: 617
sayın forumdaşlar,
organik üretim diyoruz ama illa ki organik tohum arıyoruz. niye? zira organik tohumlar, yerel/köylü tohumlarına göre daha fazla verimli oluyorlar. yani, organik tohumlarda bir gen oynaması veya takviyesi var. ayrıca organik tohumu beslemek ve büyükmek için de bir takım kimyasallara gereksinim var. bu kadar basit. organik üretimlerden, eski tadları alabiliyor muyuz? kocaman bir HAYIR.
bizler organikten vaz geçelim, doğal üretime yönelelim. bu benim şahsi görüşümdür.
saygılar

mavikartal5 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-05-2012, 22:34   #60
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 20-05-2012
Şehir: SAMSUN
Mesajlar: 1
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi fmt79 Mesajı Göster
****** hayır, sadece diyorum ki, bazı durumlarda kimyasal mücadeleye alternatif bir yöntem yoktur. Mutlak kimyasal mücadele şarttır. Size birkaç örnek vereyim;

Bir turunçgil bahçesinde Citrus Tristesa Virus **** bir erik bahçesinde Plum Pox Virus için mücadele ederken, bahçede bir adet vektör böcek gördüğünüz anda ilaçlama yapmak zorundasınız.

Tabi pekçok insan bilmez ama gümrüklerde tarımsal ürünlerin giriş çıkışlarında karantina tedbirleri vardır. Tüm dünyada Methyl bromide gibi çok zehirli bir madde yasaktır, ancak bir yerde kullanımı serbesttir, o da karantinalar. Buralarda yediğimiz buğdayların pekçoğu methyl bromide **** alüminyum phosphide ile muamele edilir. Buğdayın içinde bulunan ve karantinaya tabi zararlılar öldürülür.

Bu örneklere yüzlercesi eklenebilir. Burada önemli olan söylemek istediğimin altını çizebilmem;

Kimyasal kullanmak zorunda isek; çevre ve insan sağlığı için zararsız, **** mümkün olduğu kadar az zararlı olanları tercih etmeliyiz. Pekçok kimyasal, eğer doğru kullanılırsa, çevre ve insan sağlığına zararları minimumdur.

Kimyasalların çevre ve insan üzerindeki olumsuzluklarının en başta nedeni yanlış kullanımdan kaynaklanır. O yüzden imza kısmında Doğru tarım ilacını doğru dozda ve doğru şekilde kullanılmalıdır yazmıştım. Ruhsat veren kurum (KKGM Ankara) en sağlıklı kullanım şartlarını prospektüse yazar, ama insanlarımızın yanlış kullanımı nedeniyle suç kimyasala atılır. Unutmayalım ki bir pestisit, en az 10 yılda geliştirilip piyasaya sürülür.

DDT konusna gelince, kendimi bildim bileli bu konuyu düşünüp üzülmüşümdür. Atom bombasından sonra insan oğlunun alnındaki ikinci kara lekedir. Ama hatalar tecrübe kaynağıdır. Ben küçükken bana yapılan kuduz aşılarının hatalı üretildiğini ve o aşıyı olanların %3'ünün beyin hücrelerinde büyük hasarlar yaptığını yıllar sonra öğrenmiştim. Şimdi o günleri hatırladıkça şükrediyorum.

turunçgil tristeza virüsü afitler ile non persistent taşınan bir virüstür ve kimyasal mücadelesi mümkün değildir.(non persisten taşındığı için)
ayrıca plum pox da non persistent taşınır bunun da kimyasal mücadelesi imkansızdır
bir ziraat mühendisi olarak özellikle bitki korumacı olarak şunu söyleyebilirim bizim işimiz kimyasal kullanmadan **** en az kimyasal kullanarak hastalık ve zararlılarla mücadele etmektir.


Düzenleyen RedScaLL103 : 20-05-2012 saat 22:39 Neden: yanlış kelime
RedScaLL103 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 12:49.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024