agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Bitki Dünyası > Bitkiler Hakkında Genel Konuşmalar
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 03-10-2010, 21:56   #1
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 04-05-2010
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 80
Bitkisel Yaşam

İnsanın bir sorun nedeniyle komaya girdiği veya çevresini ve kendini algılayamadan yaşadığı duruma ya da beyin ölümünde bitkisel hayata girdi deriz. Halbuki o durumundaki hastanın ne kendine ne başkalarına yararı vardır. Bitkilere benzetiriz ama bu durumdaki insan fotosentez yapıp besin de üretemez, üreyip yeni nesiller de oluşturamaz. Görevini yapamayan beyinleri nedeniyle kafamızda bitki olur çıkarlar.

Tekdüze bir yaşantı için de ot gibi yaşamak deyimi vardır. Halbuki otlar, kestiğimizde veya bir hayvan onu yediğinde hemen kendini yeniler, kısa sürede ilk biçimine giren yine aynı ottur. 40 senedir biçilen çim alanlar tohumlarının atıldıkları ilk aylardaki kadar genç ve taze ve aynı bitkiler olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Kuraklıkta ve soğukta ölüp ürettikleri tohumları, mevsimi geldiğinde yaşamaya başlayan otlar ve diğer tek yıllık bitkiler de var.

Bitkiler sudan hayvanlarla birlikte aynı dönemde karaya çıkıp yeni ortama uyum sağlayıp çeşitlenmişlerdir. Günümüz bitkilerinin büyük çoğunluğunu oluşturan kozalaklılar ve çiçekli bitkiler üreme sistemleri sudan bağımsızlaşmıştır. Hayvanlarda ise kurbağalar yumurtalarını döllemek için suya dönmekte, böceklerden insana kadar tüm hayvanların spermleri ise yumurtaya ulaşmak için kuyruk sallayarak yüzmekte. Bitkilerde yumurtaya ulaşmanın yolu, polenin yumurtacık üzerine konmasıyla kök salar gibi bir boru uzatıp buradan ulaşmasıyla gerçekleşir. İşte karaya uyum sağlama buna demek gerek. Yüzme yok. Polen de yumurtacığın tepesine rüzgar, böcekler ve kuşlarla taşınmakta.

Bitkiler yürüyemez, hoplayıp zıplayamaz, uçamaz, yüzemez ama denizlerden karaya çıktıklarından beri tüm dünyayı kaplamışlardır. 290 milyon yıl önce evrilmiş ilk kozalaklılardan ve 100 milyon yıl önce ortaya çıkan çiçekli bitkilerden beri günümüz bitkilerinin büyük çoğunluğu tohum ile ürüyorlar. Bitkilerin tohumları yaşama başlamak için uygun ortamı beklerler. Tropikal bölgelerde iklim değişken olmadığından buralara uyum sağlamış bitkilerin tohumlarının ömrünün uzun olmasına gerek olmadığından kısa ömürlü olabilir.

Ancak diğerlerinin tohumları en az birkaç yıl sonra yaşama başlayacak özelliktedir. 10.000 yıl canlı kalıp filizlenmiş yahudi baklasının tohumlarını oluşturan çiçek, açtıktan 4000 yıl sonra insan yazıyı icat etti. Bulunan 1000 yıllık nilüfer, 2000 yıllık manolya tohumları uygun koşullar sağlanınca filizlenip büyüdüler. Halbuki hayvanların yumurtası döllendiğinde zigotun gelişimini durdurmak yavaşlatmak, ancak insan becerisi ile yani sadece dondurulmuş embriyo ile mümkün.

Bitkilerin hareket yetenekleri yok ama tohumlarını rüzgar taşır. Kiminin çok düşük yoğunluğu nedeniyle, kiminin pamuksu yapıları ile inanılmaz uzaklara sürüklenip uygun ortam bulduklarında yaşama başlarlar. Hatta atmosferin 6000 metre yüksekliklerine ulaşıp kıtaları aşarlar, deniz ortasında yanardağ faaliyetleri ile yeni oluşmuş adalar kısa sürede ot ve ağaçlarla kaplanır. Bazılarının planör, bazılarının pervane biçimindeki tohumları dönerek aşağı düşerken oluşacak yeni bitkiye gölge oluşturacak ağacın çevresinden uzaklaşabilir. Hatta düştüğü yerde dönme hareketi ile toprağa vidalanan tohumlar var. Kimi meyveler kuruduklarında patlayarak tohumlarını uzaklara fırlatırsa da tohum taşıma işini bitkiler, rüzgara, kuşlara, böceklere vermişlerdir. Ot obur memelilerin de sindirim sistemleri tohumlara zarar vermeyip onları yedikleri yerlerin ötesinde gübre yığını ile bırakırlar.

Son olarak da insan bitki taşıma işini kendi çıkarı için üstelemiş. Meksika’nın mısırı dünyanın her yerinde, Rio’nun begonvili Bordum evlerini süslemekte. Bu arada mısırı eski dünyaya Christoph Colomb ilk seferinde getirmiş, İspanya’da yetiştirilmeye başlayınca Araplar öğrenip Mısır’a getiriyor. Nil kıyılarında tarımı yapılmaya başlıyor. Bize de Mısır’dan geldiğinden adı Mısır. Bizim ülkenin İngilizcedeki hindi adında ise böyle bir bağlantı yok.

Bitkilerin bilinmeyen, düşünerek aklımıza gelmeyecek o kadar çok özellikleri vardır ki bunların çok azını öğrenebildik. Kaç bitki türü olduğunu dahi tam olarak bilmiyoruz. Şu an bilinen bitki türü sayısı 500.000 olup, bir çok tür değişen koşullar ile yok olmakta, biz farkına varmadan gelecekte yeni türler oluşturabilecek varyasyonlar oluşmakta.

Yaşlanıp ölen hücrelerimizin yerine yenilerini üretip koyabiliriz, ama bu çok sınırlıdır. Becerebilen bazı hayvanlar olsa da, kopan parmağımızın yerine yenisini yapamayız. Arıza yapan bir organımız öldüğünde tüm organizmamız çöküp, mezara götürülürüz. Organ nakli ise bizim bedenimizin ürettiği organla bozulanı tamamlanma değildir. Belki yakın gelecekte becerilebilecek bir durum ama, bu da doğal bir olay değil.

Bitkilerde örgütlenmiş organ ve sistem çeşitliliği fazla olmadığından ölen bir kısım tüm bitkinin yok olmasına neden olmaz. İçi ölüp mağara gibi oyulmuş çınar ağacı yaşamını yüzyıllarca sürdürür. Ülkemizin çimi ayrık otu aysberg gibidir. Toprağın altındaki kök ve sürgünleri yukarıda gözüken yapraklı bölümden daha büyük duruma gelir. Kışın kuruyup ölen toprak üstündeki bölge onun için sorun değildir. Toprak ısındığında toprak tekrar toprak yüzeyine, fotosentez yapacak bölümleri gönderir. Kozalaklılar yapraklarını dökmez ama dondurucu soğuklarda tüm yaşam faaliyetlerini durdururlar. Donan toprakla ilişkilerini kesip su dolaşımlarını tamamen durdururlar. Soluk almaz, fotosentez yapmaz, su kaybetmezler. Bitkisel yaşamda dediğimiz hastanın kan dolaşımı ve birçok sistemi çalışmaktadır. Dondurucu soğuklarda ağaçlar, bitkisel yaşama girmiş dediğimiz insanın durumunda değildirler, tam bir ölü gibidirler. Çok yıllık bitkilerden yapraklı ağaçlar ve çalılıklar ise soğuklarda yapraklarını dökerek, gövdelerinde su dolaşımı durarak, tüm sistemleri ile uykudadır. Bu durumdaki bitkiler dahi beyni ölmüş veya bilinçsiz durumdaki insanla kıyaslanamaz.

Bitkilerin kendilerin savunma yöntemleri de vardır. Bu sadece dikenler yoluyla değildir. Birçok bitki zehirli olup yenilmeyerek kendini korur. Bu durumda olmayanlar da bir hayvan tarafından yenilmeye başlama durumunda bitkinin kimyası değişir ve tehlike diğerlerine bildirilir. Evet aralarında haberleşirler. Başında çobanla koyun sürüsüne yaylada otlarlarken rastlarsanız sürekli hızla yürüdüklerini görürsünüz. Ya da belgesellerde yaban ot oburları da yeşil alanlarda beslenirken yürüyüp yer değiştirmeleri dikkatinizi çekmiş olabilir.

Bir hayvan tarafından yenilmeye başlayan bitkiler tanen salgılayarak yenilemez duruma gelir. Ve bunu salgıladıkları feromonlarla diğerlerine bildirip onların da tanen salgılamasını sağlamaktalar. Sürüler bu nedenle hızla yürüyüp yer değiştirirler. Yapılan bir deneyde akasyaların tanen miktarları ölçüldükten sonra yapraklarına sopa ile vurulup tahrip edildiğinde yaprakların analizi yapıldı ve tanen salgıladıkları görüldü. Vurma işi sürdükçe tanen miktarı artmaktaydı. İşin ilginç yanı vurulmayan yakındaki ağaçların da aynı oranda tanen salgıladıkları görüldü. İletişim yolları araştırıldığında etilen salgılayıp diğerlerine bilgi gönderdikleri görüldü. Tırtılların istilasına uğrayan mısırlar bunları yiyen eşekarılarını çağırıp çeken gaz salgılayıp onlardan kurtulur. Lahana da, lahana kelebeğinden kurtulmak için yaban arılarını çağırır.

Çiçekli bitkilerin çiçekleri salgıladıkları bizim de beğendiğimiz esterler ile polen taşıması için böcekleri çağırır. Üremek için hayvanlar da türlü feromonlar salgılar ama sadece kendi türünün karşı cinsini cezp etmek için. Bitkiler ise amaçlarına ulaşmak için başka canlıları çalıştıran kokulara bürünür.

meymun Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-05-2011, 10:09   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Bitkilerin mekanlarımızın havasını temizlemesi.

Arkadaşlar iç mekan bitkilerinin bulundukları ortama faydalarını belirten bu linkiekliyereek paylaşımlara sunuyorum, sevgilerimle.

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 03:35.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024