agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Bitki Dünyası > Bitkiler Hakkında Genel Konuşmalar
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 22-02-2010, 17:18   #1
Ağaç Dostu
 
sabah's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-03-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 2,922
Galeri: 11
Bitkilerin Yolculuğu, Akgün AKOVA

Bitkilerin Yolculuğu

Akgün AKOVA, AnadoluJet Magazin - Şubat 2010

Yalnızca insanlar ve hayvanlar mı yolculuk yapar? Ya bitkiler? Onların kökleri var diye gidemezler mi bir yerden başka bir yere? Eğer öyle ise, Güney Amerika, Çin ve Güneydoğu Asya’dan geldiği bilinen bitkilerin Anadolu’da ne işi var?

Şair Kemal Özer, Hollanda’ya yaptığı bir yolculuk sırasında, Rotterdam’da tekne ile gezerken kanalların kıyısında Avrupa’da daha önce hiç görmediği ağaçları fark eder. Anayurdu Güney Asya olan bu ağaçların oraya nasıl geldikleri sorusunu karısı yanıtlar: “Liman kentlerinde böyle değişik ağaçlara, bitkilere rastlanır. Onların tohumlarını üzerine yapıştıkları yük gemileri taşır çünkü. Kıyılardan gemilere, gemilerden kıyılara rüzgârla savrulur, toprağa düşünce de çimlenir tohumlar, sonra da büyüyüp böyle kocaman olurlar.”

Özer, bu anıyı şöyle tamamlayacaktır: “O gün bugündür, süzülüp geçen bir uzak yol gemisine ne zaman gözüm ilişse, ne zaman denizden karaya esen bir rüzgârla karşılaşsam, yolculuk eden tohumlar aklıma gelir hemen. Nereden yola çıkmışlardır, hangi uzak topraklara ulaşacak, yine kimleri heyecanlandırıp şaşırtacaklardır kim bilir!”

Bazen bir gölde ayağına sarılan yosunu alıp yüzlerce kilometre ötedeki başka bir suya bıraktı göçmen kuş. Bazen bir gezginin çantasından çıkarıp yediği ve kalanını yol kenarına fırlattığı bir meyvenin tohumu öyle sevdi ki yeni yerini, orada boy verdi. Göç yolları ve denizlerin buluştuğu yerdeki Anadolu da, doğdukları yerlerden çok uzaklara değişik yollarla giden bitkilere yeni yuva oldu.

Tencerelerin ve tabakların içinden mis gibi kokular yayan sebzeler ve keyifle dişlediğimiz meyveler; örneğin portakal, biber, domates, patlıcan nereden gelip Anadolu topraklarına yerleşti dersiniz? Patatesin ve çayın anavatanı neresidir biliyor musunuz?

Halikarnas Balıkçısı Ve Akdeniz
Bodrum’u palmiyelerle ve birçok bitkiyle donatan Halikarnas Balıkçısı, “Güney Anadolu’nun mandalinli, portakallı, turunçlu kıyılarında öyle kumsallar ve sular vardır ki; rüzgâr kıyıdan esince, denizin on mil açığına dek; turunç, limon, mandalin ve iç açıcı çiçek kokar. Anadolu’nun soluğudur bu…” der. O, öylesine bir Akdeniz ve Anadolu tutkunudur ki, bu kokuların bu topraklarda hep var olduğunu, başka bir deyişle Akdeniz kıyılarının ayrılmaz parçası olduğunu düşünür.

Bir başka tarihçi, Lucien Febvre ise şöyle yazar: “Herodotos’un Doğu Akdeniz gezisine şimdi çıktığını düşünüyorum. Şaşıp kalacağı ne kadar çok şey olurdu! Bu koyu yeşil yapraklı bodur ağaçların altın renkli meyvelerini, portakalları, limonları, mandalinaları ömründe gördüğünü hatırlamıyordu. Elbette, çünkü bunları Araplar Uzak Doğu’dan getirdiler. O acayip, tuhaf görünüşlü, saplarında çiçekler açan, kaktüs, agave, aloes, frenk inciri gibi yabancı adlar taşıyan dikenli bitkiler; onları da ömründe görmemişti. Elbette, çünkü bunlar Amerikalıydı. Yunanca okaliptüs adını taşıyan soluk yapraklı bu kocaman ağaçlarla hiç karşılaşmamıştı. Elbette, çünkü bunlar da Avustralyalıydı. Serviler derseniz, Acem kökenli. Ya besinler, sürpriz sürpriz üstüne: Peru’dan gelen domates, Hint kökenli patlıcan, Guyanalı biber, Meksikalı mısır, Arapların hediyesi pirinç; Fasulyeden, patatesten, Çin Dağları’ndan inip İran tabiyetine geçen şeftaliden, tütünden hiç söz açmayalım.”

And Dağlarından Patates
Febvre, “patatesten söz açmayalım” dese de biz, Anadolu topraklarını seven ve sofralarımızdan eksik olmayan bu bitkinin peşine düşüp Güney Amerika’ya, And Dağları’na gidelim. O dağlarda çok eski bir aşk efsanesi anlatılır: “Derler ki, İnka Tapınağı’nın başrahibi, kutsal yasalara karşı gelen iki sevgiliyi birlikte diri diri gömülmeye mahkûm etmiş. Cezanın verilip sevgililerin üzeri toprakla örtüldüğü gece, yıldızlar gökte alışılmadık biçimde dönmeye başlamış, samanyolu çalkalanmış. Kısa bir süre içinde ülkenin tarlaları çoraklaşmış, yağmurlar kesilmiş, bereket yok olmaya başlamış. Yalnızca sevgilileri örten toprak bu kuraklıktan etkilenmemiş, yeşermeye devam etmiş. Bunun üzerine diğer rahipler İnka’ya, iki aşığın ölülerini topraktan çıkarıp yakarak küllerini rüzgâra savurmasını öğütlemişler. Toprak kazılmış ama sevgililer bulunamamış. Derin ve geniş çukurun içinden sadece bir kök çıkmış. Her yanı sarmış. İşte patates böyle doğmuş. Kök üreyip çoğalmış ve o günden sonra patates And Dağları’ndaki insanların ana yemeği olmuş.”

And Dağları’nda doğan patates, altın aramak ve zengin olmak için bu topraklara ayak basan İspanyol savaşçıların gemileriyle 1500’lü yılların ortalarına doğru Avrupa’ya getirilmiş, Avrupalı soylular uzun yıllar onu ‘yabanilerin yiyeceği’ diye hor görüp yememiş. Ama sonra tadına varılınca kabul görmüş, ardından Anadolu’ya geçmiş.

Birmanya’dan Rize’ye
Çaysız bir gün düşünemeyenlerimizin sayısı az değildir. Çoğumuz, öyle severiz ki çayı, onun binlerce yıldan beri Doğu Karadeniz bölgemizde yetiştiğini sanırız; oysa çayın ülkemizdeki üretim geçmişi yüzyıldan biraz fazladır. Anadolu’ya ilk çay tohumları, Japonya’dan Bursa’ya getirilir ve ardı sıra yapılan yetiştirme denemeleri başarısızlıkla sonuçlanır. 1918’de Batum çevresindeki olumlu sonuçları gören Halkalı Ziraat Okulu öğretmenlerinden Ali Rıza Ertem, Rize ve Artvin’de ilk verimli çay üretimini başarır. Biz çayı daha çok Rizeli sansak da, onun gerçek vatanı Yukarı Birmanya, Güneydoğu Çin ve Orta Vietnam arasında kalan bölgedir.

1870’lerde İskenderiye’den bahçesine süs olsun diye getirip evinin bahçesine bir ağaç diken Alanyalı Şerifali Ahmet Ağa acaba onun Anamur’u ünlü edeceğini biliyor muydu? Ev halkına, bahçedeki ağacın meyvelerine dokunmamalarını, onların zehirli olduklarını söylemişti Ahmet Ağa. Bir gün, yere düşen meyvenin açılan kabuğunun içine karıncaların üşüştüklerini ve ölmediklerini gören evin hizmetlisi, meyveden gizlice bir parça yemiş. Birkaç gün ölüm korkusu yaşadıktan sonra, müjdeyi ev halkına haber vermiş. Böylece, bugün Alanya’dan Anamur’a kadar bahçeler dolusu yetiştirilen muzun Alanya çevresindeki yaşam öyküsü başlamış.

Son olarak anavatanı Güney Asya olan ve sömürgeleşmeyle İspanya ve Portekiz’e taşınan, bu yüzden de bizim “portakal” dediğimiz meyvenin yanından geçelim ve Anadolu’nun gerçek toprak sahiplerini selamlayarak yazımızı bitirelim.

Yani gümüşi pırıltılı yaprakları ile çelimsiz gövdesine karşın, bin yıla yakın yaşayan zeytin ağacını; değirmenleri, fırınları, ekmekleri yaratan buğdayı ve Buldan’dan Kapadokya’ya, Mürefte’den Antakya’ya kadar her yerde asmasını kurmuş olan üzümü…

Fransız tarihçi Fernand Braudel, “Akdeniz: Mekân ve Tarih” adlı kitabında şunları yazar: “...Bunların birçoğunu Akdenizli sanırsınız; oysa zeytin, üzüm ve buğday dışında hemen hemen hepsinin doğum yeri denizden uzaktadır. Eğer tarihin babası Herodot bugün bir turist kafilesine katılıp geri gelseydi şaşkınlığa düşerdi.”

Ve begonvillerin öyküsü… İlk olarak Mersin’deki İtalyan Konsolosluğu’nun bahçesinden “ben buradayım” dediği için ‘konsolos çiçeği’ de dedik yıllarca. Ama “onbir ayçiçeği”ne en çok halkın verdiği bir başka ad yakışıyor: ‘Gelin duvağı”…

sabah Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 23-02-2010, 23:34   #2
Ağaç Dostu
 
Zühre Demir's Avatar
 
Giriş Tarihi: 28-01-2010
Şehir: istanbul
Mesajlar: 357
Galeri: 32
Çok ilginç ve yararlı bir yazı sayın sabah. O kadar güzel bir hikaye ki, bir an gözümde gemilerle başka ülkelere taşınan tohumlar, oralarda yeşeren ağaçlar ve çiçekler canlandı.
Teşekkürler

Zühre Demir Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:27.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024