agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Bitki Dünyası > Bitkiler Hakkında Genel Konuşmalar
(https)




Beğeni Düzeni33Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 04-04-2008, 10:45   #31
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Bitkiler ve büyüler

Alıntı:
Ülkemizde ağaçlarla ilgili çok çeşitli inan ve uygulamalar yaygın bir şekilde
yaşatılmakta olup (Ülkütaşır, 1963: 1-40) baz a açlar n kötü büyüleri uzaklaştırdığına
inanılmaktadır. Nitekim araştırma alanında iğde ağacının kötü büyüleri uzaklaştırdığına
inanılmıştır.
Araştırma sahamızda bitki ve hayvanlar ile ilgili bir çok büyüsel inan ve
uygulamanın oldu unu gördük. Bu çerçevede, söz konusu büyülerin bir kısım , bitki ve
hayvanlar korumaya yönelik ak büyüler olup bir kısım da bitki ve hayvanlara zarar
vermek için yapılan kara büyülerdir.

Bitkiler ile ilgili olan diğer bir ak büyü uygulaması ise asma ağaçlarının
budandıktan sonra asmanın kesilen kısımlarından damlayan suların kullanılmasıyla
yapılmaktadır. Bu uygulama budama zamanında asmadan alınan suya çeşitli dualar
okunmakta ve daha sonra bu su ile yirmi bir gün süre ile saçının uzamasın isteyen kişi
saçını taramaktadır. Bu ak büyünün sonunda saçların uzayacağına inanılmaktadır.

Bitkiler ile ilgili başka bir ak büyü uygulaması ise kavak ağaçları ile ilgili
olandır. Yaygın olan anlayışa göre kavak ağaçlarının yaprakları sonbahar geldiğinde
ağacın alt kısmından yukarı doğu sararıp dökülmeye başlarsa kışın çok çetin
geçeceğine inanılmaktadır. Yörede bu durumu engellemek için kavak ağaçlarının dibine
paslanmış tenekelerin pası alınarak dökülmektedir. Böylece kışın daha normal seyrinde
geçeceğine inanılmaktadır.

Bağ, bahçe, tarla ve evde iğde ağacı dikilirse vahşi hayvanların buralara
giremeyeceğine, zarar veremeyeceğine inanılır. Zira bu ağacın kötü güçleri
uzaklaştıracağına inanılmaktadır.

Sevdiği erkeği kendine aşık etmek isteyen kadın, karabiber büyüsü yaparak
sevdiğini elde etme yoluna gider. Söz konusu büyü tohum halindeki karabiberin, bir
tava içerisinde dut dalı ile karıştırılmak suretiyle yakılması şeklinde yapılmaktadır.
Büyüyü yapan kadın, bu işlem sırasında sürekli olarak sevdiği kimsenin adını
söylemektedir.

Karaçalı ad verilen dikenli çalıdan alınan bir parçayı üzerinde taşıyan insanlara
büyünün etki etmeyeceğine inanılmaktadır. Dolayısı ile kara büyüye maruz kalmamak
için kara çalı dikeninin taşınması gerektiğine inanılmaktadır.

Buraya kadar anlattığımız ak büyü uygulamalarının yanında, bitki ve hayvanlar
ile ilgili bir çok kara büyü uygulaması da yörede yaygın olarak yaşatılmaktadır.
Bunlardan biri de yörede gıcı adı verilen siyah bitki tohumu ile yapılandır. Bu büyü,
sevmediği bir kimsenin ürününe zarar vermek isteyen kimse tarafından söz konusu
tohumun, o kimsenin bağ , bahçe ve tarlasına saçılması şeklinde yapılmaktadır. Bu
büyünün sonucunda ürünlerin telef olacağına inanılmaktadır. Aynı büyü, gıcı
tohumunun yakılarak söz konusu yerlere serpilmesi suretiyle de yapılmaktadır.
Kaynak

Bir araştırma esnasında tesadüfen bulduğum bir çalışmada enteresan bilgiler vardı.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-04-2008, 04:24   #32
RoKa AşıĞı
 
Giriş Tarihi: 11-04-2008
Şehir: Mersin
Mesajlar: 55
Yaşadığım bir konuyu paylaşmak isterim.2002 yılının 5 mayısında Anneme doğum günü hediyesi olarak aldığım saksıda bir çiçek vardı.Kalın üzerine yazı yazılabilecek rafya kağdınada yazdığım bir not,

'Beni doğurup, büyütmeni, hayat vermeni sağlayan o güzel sevgin eminim bu çiçeğede hayat verecektir.Doğum günün kutlu olsun.Oğlun S....'

Türünü bilemiyorum ama o çiçek yıllarca sağlıklı olarak yaşadı.19 ocak 2007 akşamı Annemin aniden fenalaşması ve girdiği yoğun bakımdan çıkamaması sonucu hayata bağlanmamın en büyük amacını kaybettirdi.

Annemin gidişinden 2 ay sonra birden bire bu çiçekte soldu, çürüdü her yanı.Tek kök değildi 7-8 kadar köke sahipti.Durumu farkettikten sonra komşumla merak edip çiçekçiye götürdük kurtarılabilir bir yanı varmı diye.Çiçekçi gözümün önünde tek tek köklerine bakdı, ne yazıkkı o köklerin hepsi ölmüş.Yeniden yeşerme umudunun olmadığını söyledi.

O çiçeğe gözü gibi bakardı, her sabah konuşur haftada bir su verirdi.Şimdi düşündükçe acaba o yazıdaki istek son bulduğu içinmi oda bitmeyi tercih etti ?

Aklıma geldi, ben küçükken adına 'Merkuş' denilen bir bitki getirirlerdi.Onu katlayıp bir bezin içine dikip yastık altına koyardık.Yanılmıyorsam nazardan koruduğuna inanırlardı.Belki başka bir durum daha vardı tam hatırlayamıyorum.

sercinyo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-04-2008, 22:48   #33
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 08-04-2007
Şehir: İstanbul, Balıkesir
Mesajlar: 87
Galeri: 10
Eşyaya bakışı değiştirecek konulardan biri bu; konuyu başlatan sn. Malina'ya teşekkür ederim.

Tıbbi Bitkiler Bahçe'sinde 600 kadar tıbbi bitkimiz var. Bir çoğu da misafir bitkiler; başka diyarlardan getirildiler. Onları mümkün olduğunca hoş tutmaya çalışıyoruz. Biraz ilgisizlik küsmelerine sebep oluyor.

Bahçedeki görevime askerlik sebebiyle ara vermek durumunda kalmıştım. Bahçede memleketim Balıkesir'den getirdiğim türlerden bazıları ben askerdeyken kaybolmuşlardı; inanılması güç ama döndüğümde onlar da döndüler.

Bahçede bitkilerdeki psişizme her gün tanık oluyoruz. Bu şahit olduğum örneklerden sadece bir tanesi.

Paylaşayım istedim.

bitkiavcısı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-04-2008, 23:22   #34
Ağaç Dostu
 
COYOTE's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-01-2007
Şehir: Giresun
Mesajlar: 1,515
Galeri: 1
İlginç bir başlık, az önce fark ettim. 10-12 yaşlarındayken tv de bir deney seyretmiştim.(epey eski yani Şöyle ki saksıdaki bir bitkiye ve içinde suda küçük canlılar bulunan bir bardağa elektrot bağlıyorlar, bir süre bitkinin olağan hareketlerini kağıda döküyorlar çizgiler normal zigzag şeklinde ve sonra aniden bardağı kaynar suyun içine boşaltıveriyor bir düzenek. Bitkinin verdiği tepki inanılmaz oluyor gerçekten dün gibi hatırlıyorum zigzaglar öyle sapıtıyordu ki bir aşağı bir yukarı ve normal boyunun 3-4 misli.
Hafızama kazınmış resmen, yazmadan duramadım.

COYOTE Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-07-2008, 19:01   #35
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 46
benim minyatür gülüm var her çiçek açtıktan sonra çiçeklerini kesiyorum ve buduyorum acaba gülüm de korkuyormudur ama buna gereksinmesi olduğu için yapıyorum bunu. Bir de bazı çiçeklerimin yaprakları sararmış ve ya eskimiş oluyor onları kopartıyorum acaba yapmasam mı?

limon_agaci Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-07-2008, 09:47   #36
Ağaç Dostu
 
Nihal's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-07-2007
Şehir: Giresun-Ankara
Mesajlar: 322
Galeri: 1
Ben geçenlerde mor salkımı buduyordum.(Daha doğrusu yola gelen dallarını kestim)Herkesin mor salkımı açarken benim ki 2-3 tane açıp duruyordu.En sonunda sinirlendim.Doğru düzgün çiçek açmazsan seni kesicem dedim(Biraz canice ama...)Şimdi üzerinde tomurcuk dolu

Nihal Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-07-2008, 16:30   #37
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
Daha önce bu konularda bir kaç şey duymuştum ama forumdaki detaylı yazıları ilgiyle okudum.
Severek yapılan yemeğin daha güzel olduğuna, annelerin hasta çocuklarına yaptığı çorbaların daha çabuk iyileştirdiğine,... şimdi daha çok inanıyorum.

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-07-2008, 16:51   #38
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 01-05-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 46
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Nihal Mesajı Göster
Ben geçenlerde mor salkımı buduyordum.(Daha doğrusu yola gelen dallarını kestim)Herkesin mor salkımı açarken benim ki 2-3 tane açıp duruyordu.En sonunda sinirlendim.Doğru düzgün çiçek açmazsan seni kesicem dedim(Biraz canice ama...)Şimdi üzerinde tomurcuk dolu
Demekki arada dürtmek gerekiyor bunları

limon_agaci Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-07-2008, 10:15   #39
Ağaç Dostu
 
Nihal's Avatar
 
Giriş Tarihi: 16-07-2007
Şehir: Giresun-Ankara
Mesajlar: 322
Galeri: 1
******* öyle yapmak gerekiyor galiba.Açsın diye gözünün içine bakınca galiba şımarıp açmıyorlar.Ama hiç ilgi göstermediklerim çok güzel oluyor.

Nihal Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-11-2008, 09:34   #40
Ağaç Dostu
 
Halit Togay's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-09-2005
Şehir: Ataköy-İstanbul
Mesajlar: 726
Galeri: 130
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Ferda Ülkümen Mesajı Göster
Bahçemizde 5 - 6 yaşında şimdiye kadar hiç meyve vermemiş bir zerdali ağacı var. Geçen yaz babam bu senede meyva vermezse bu ağacı sökeceğim diye söylenip durdu.

Geçen hafta ben yazlığa gittim, niyetim o zerdaliyi söküp, yerine gülibrişim dikmekti.
Ama yapamadım, üzeri çiçek doluydu.

Babamdan korktu mu acaba?
Ferda Hanım
Anadolu'da (Ege'de) inciri korkutmak diye bir ritüel olduğunu biliyor musunuz? Meyve vermeyen incirler eline sopa almış yaşlı bir kadın tarafından törenle işte bu sene de incir vermezsen böyle kesiyorum diye korkutulurmuş.

Halit Togay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 04-06-2010, 01:48   #41
Ağaçsever
 
Sulman's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-05-2010
Şehir: İstanbul + Fethiye (Çalış)
Mesajlar: 67
Galeri: 2
Susuz kalmış kurumaya yüz tutmuş bitkiye sadece sevgi gösterilerek konuşularak sürgün verdirdiklerini gördüm.

Anlıyorlar.

Sulman Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-08-2010, 21:45   #42
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 07-08-2010
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 75
Galeri: 5
İnsanlardan daha duyarlı olduklarını düşünüyorum.Küçükken oturduğumuz evin önünde kiraz ağacı vardı.Çocukluğum üstünde geçti.Apartman sahibi İhsan amca (ağacın bakımını yapan kişi) her sene kirazlar olunca mahalledeki çocukları toplar eşit sayıda dağıtırdı.O ölünce ağaca çıkamadık çünkü eşi Hediye teyze kızıyordu.Dalları kirazdan sarkan ağacın dokunulma yasağından sonra küstüğüne ve her sene meyvesini daha da azalttığına şahit oldum.

Pera Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2010, 16:07   #43
Ağaç Dostu
 
the_mc's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-12-2009
Şehir: Denizli
Mesajlar: 493
teşekkürler


Düzenleyen the_mc : 17-12-2010 saat 17:59
the_mc Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2010, 13:42   #44
Ağaç Dostu
 
ilksenozturk's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 1,351
Peter Tompkins-Christopher Bird'ün kaleme aldığı Bitkilerin Gizli Yaşamı adlı kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
kitap bence birazda inanılmadığı, gülüp geçildiği için kaçırılmış olanlardan da bahsediyor.
bu kitabı okurken bu konunun üzerine neden gidilmemiş ki, neden araştırmaların sonu böyle bırakılmış ki dedim çok kere. çünkü kitapta aktarılan araştırmalar gerçekse ortada müthiş bir güç var demektir.

ilksenozturk Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2010, 15:50   #45
Ağaç Dostu
 
umutyolcusu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-05-2010
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,203
Galeri: 19
Yıllar önce kayınvalidemin getirdiği bir küpeli çeliğinin tutmasını beklerken o bayılmış ölmek üzere idi.Kızımla beraber sesli olarak''ne olur ölme, biz seni çok seviyoruz...vb.''diye konuştuk ve dua ettik.Günden güne canlandı çoğaldı.
Bu yıl ise aldığım tepe çeliklerini toprağa dikip ilgilenmedim.Hiç biride tutmadı.Başka sepepleride olabilir tabi ama ilk örneği unutamıyorum.

umutyolcusu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2010, 17:33   #46
Ağaç Dostu
 
uzman16's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2007
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,578
Galeri: 119
Sn. İlksenozturk,

Bahsettiğiniz kitabı araştırınca karşıma aşağıda alıntıladığım yazı çıktı.
Paylaşıyorum.

http://www.olcen.net/index.php?id=54...on=printMakale

ZİHNİMİ ALT ÜST EDEN KİTAP: BİTKİLERİN GİZLİ YAŞAMI.
Çeviri:Suphi Dölek (Sungur Yayınevi)
Orijinal adı:The Secret Life of Plants
Yazarlar Peter :Tompkins- Christopher Bird.

ZİHNİMİ ALT ÜST EDEN BİR KİTAP: BİTKİLERİN GİZLİ

The Secret Life of Plants) Peter Tompkins-Christopher Bird Çevirİ: Sulhi Dölek Sungur Yayınevi.

Hacettepe Üniversitesinde henüz Ekonomi Bölümü kurulmamıştı. Devlet Planlama Teşkilatındaki görevim sürerken, üniversitenin ;Eğitim Sonrası Fakültesinde, sonradan doçent ve profesör olacak gençlere Ekonometri konusunda bilgi sunmaya çalışıyordum. Dört katlı yüksek bir binanın son katında iki küçük odaya sığınmıştık. Geniş koridorun sağındaki odanın kapısı açık durur genç bir kişinin mikroskoba saatlerce baktığını görürdük. Beyaz giysisinin içinde, omuzları öne doğru eğilmiş kimi zaman yemeğe gitmeyi unutan bu kişi, bulaşıcı hastalıklar konusunda uzmanlaşan Doç.Dr Muvaffak Akman idi. Kendisini tanıdıkça hayranlığım artmaya onunla konuştukça Mustafa Kemal Atatürk'ün büyüklüğünün canlı kanıtı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çünkü o, bilimin en gerçek yol gösterici' olduğunu hepimize kanıtlıyor gibiydi. Onun Sivas'ta on yılı aşkın Rektör olarak üniversiteyi kurumlaştıran ve Atatürk'ün devrimlerinin izinde bilim adamı yetiştirmek amacıyla ilkelerinden ödün vermeyen yürekli, savaşımcı, bilimin gereklerini yalnız zihninde değil, düşüncesinin berraklığında, alçak gönüllüğü özümsemiş davranışlarında da her an görüyorduk. Şimdi o, bu satırları yazan (Ali Nejat Ölçen) nin yaşıtıdır ve yaşlanmayı bilmeyen genç bir Kemalist'tir.

Hacettepe Üniversitesinde, o yıllarda trende namaz kılmaya kalkışan öğretim üyeleri türememişti.. Bitkilerin Gizli Yaşamı adlı kitabını, okumam için verdiğinde, dünyamın bu denli sarsılacağını sanmıyordum. Bitkilerin de duyduğu, duyumsadığı kanısı zihnimde uyanmıştı fakat; bu gerçeğin bilimsel kanıtlarıyla karşılaşmamıştım. " Niksar'ın Çamiçi yaylasında, kayaları delerek Çam bitkisi yetiştirmeye çalışıyordum, 1970' lerde kayalıklar üzerinde odunların üst üste dizilmesiyle yapılandırdığımız yayla evi büyük bir kuş kafesini andırıyordu. Her çam fidanını iri başlı mahluklar yemesin diye çepe çevre kafesler içinde koruma almış ve aralarına da mahlep fidanları dikmiştim. Onlardan biri kurudu. Gelip geçenler akıl öğretiyor "keselim"; diyordu. Hayır onu yeşerteceğim dedim. Her saban fidanın yanına gidiyor ağlamaklı bir sesle yeşer diyordum, bir tas su dökerken. Tam kırk gün sonra yeşerdi ve şimdi kocaman ağaç oldu. Baharda pembe çiçekleri bana gülücükler göndermektedir. Beni duymuş muydu, ricamı nasıl duyumsamış, dileğimi nasıl yerine getirmişti. Zihnimi kurcalayan bu sorunun yanıtını Profesör Muvaffak Akman'ın okumam için verdiği kitapta buldum.

Şimdi size o kitabı tanıtmak istiyorum. Sungur Yayınevi nerededir bilemiyorum fakat Türkçe'ye sayın Sulhi Dölek "Bitkilerin Gizli Yaşamı" adlı kitap içindeki bilgilerle birlikte umarım yaşamaktadır. Amerika'nın tanınmış yalan makinesini keşfeden Clee Backster, uykusuz geçirdiği bir gecenin sabahında, yalan makinesinin elektrotlarından birini büyük yapraklı, yoğun küme biçiminde küçük çiçekleri olan tropik iklimin bitkisi Dracaena' bağlar. Bu çılgınca deney neden aklına gelmiştir bunu kendisi de bilmez.Onun amacı, bitkinin dibine su döküldüğünde tepki gösterip göstermediğini, gösterirse bunun nasıl ve ne denli çabuk ortaya çıkacağını anlamaktı. Grafik kağıdının üstündeki yazıcı uç kımıldamış, yukarıya doğru hareket edeceği yerde, zikzaklı eğri çözmeye başlamıştı. Hafif duygusal uyarı alan bir insanın gösterebileceği tepkiye benziyordu, diyor, Clee Backster Galvanometre, yalan makinesinin poligraf adı verilen bir parçasıymış. Deneyin gösterdiği sonuçla yetinmemişti Backster. Dracaena'nın suyu içerirken gösterdiği tepki gerçekten onun duyumsama niteliğinin sonucumuydu?

Zihninde oluşan bu soru, onun bilimsel davranışının ürünüydü. Bir başka deney yapmaya karar verir. Bitkinin yapraklarından birini sıcak kahve fincanının içine sokuverir. Aygıtta belirgin bir tepki ile karşılaşmaz. Ne var ki, bitkiye karşı daha acımasız saldırı aklına gelir ve bu kez, bitkinin yapraklarından birini kibritin aleviyle yakmak isterken, kibritle birlikte bitkiye uzanmasına gerek kalmadan, poligraf'daki yazıcı ucun, kağıt üzerindeki konumu birden değişerek, yukarıya doğru çizgi çizmeye başlar. Backster'in zihninde bir soru uyanır: "Acaba bitki onun aklından geçenleri okuyor muydu?".

Backster'in inatçı bir araştırmacı olduğu anlaşılıyor. Bu kez aynı deneyi çok çeşitli bitkiler üzerinde yapar; mağrul, soğan, portakal, muz ağaçları gibi, aynı sonuçla karşılaşır. Bitkilerde, ağız, burun, göz olmadığını ve Darwin'den beri hiç kimsenin bitkilerin bir sinir sistemi olduğunu algılama biçimini iler sürmediğini düşünen Clee Backster, laboratuarını genişletir, bir köpeğin içeriye girişinden, ya da bir örümceğin bitkiye doğru yönelişinden aygıta bağlı grafikte önemli değişmeler doğduğunu görüyordu. O halde bitkilerde de algılama güdüsü vardı, diyor. Bu arada çok ilginç bir deney yapma olanağını bulmuştu: Kanadalı bir bayan fizyoloji uzmanı laboratuara girdiği zaman, bitkilerin hiç birinde tepki görüntüsüne tanık olmaz. Nihayet altıncı bitkide görüngüyü kanıtlamaya yetecek bir tepki gözlemler. Öteki bitkileri neyi etkilediğini merak neden Backster, bayana sordu: " İşiniz her hangi bir yönüyle bitkilere zarar veriyor mu?.Aldığı yanıt şu oldu: " Bitkileri koparır kuru ağırlıklarını ölçmek ve nem oranını hesaplamak için fırında pişiririm". Konuk bayan laboratuardan çıkıp havaalanına doğru uzaklaşırken, bitkilerin tümünün açık seçik tepki verdiğini saptar. Backster'in bitkilerin bellekleri olup olmadığını da merak ettiğini görüyoruz.

Poligraf öğrencilerinden altısı, deney için gönüllü olur. İçlerinde polis bile vardır. Herbiri gözleri bağlı olarak, şapkadan kağıt çekeceklerdir. Kağıtlardan birinde iki bitkiden birinin kökünden sökülüp ayak altında ezilmesi, yazılıdır. Cürüm gizli olarak işlenecek, ne Backster, ne de öteki öğrenciler suçlunun kimliğini bilmeyecektir. Acaba bitki bilecek mi? Backster, sağ kalan bitkiyi poligraf aygıtına bağladıktan sonra, öğrenciler birer birer bitkinin önünden geçecektir. Deney başladığında, gerçek suçlunun bitkinin önünden geçerken, poligraf'ın ibresinin çılgınca devinime geçtiği görülür. Bitki komşusu öteki bitkiyi öldüreni keşfetmiştir. Bitkilerin kaynar suda ölen karidesler için de benzer tepkiyi gösterdiğini saptar Backster.

Bitki yaşamında henüz tanımlanmamış algılama yönteminin bulunduğu anlaşılıyor olmalıydı. Tüm bu deneylerin sonuçlarını 1969 yılında, "Uluslararası Parapsikoloji Dergisi"nin 10. cildinde yayımladı. 7 bin bilim adamı, dergideki yazının kopyalarını istemişti. İki düzineyi aşkın ABD üniversitesi Backster'in deneylerini yinelemek amacında olduğunu belirtir. Backster'in bulguları çeşitli ülkelerde bitkiler büzerinde çok farklı deneylerin yapılmasının başlangıcını oluşturdu. Peter Tompkins ve Christopher Bird'un kahırlı uğraşlarının sonucunda hazırladıkları kitap gerçekten, bitkilerin gizemli yaşamlarındaki algılama yetilerinin ortaya çıkarılmasına büyük katkıları dokunmuştur. Örneğin, Japonya'da bayan Hashimota, bitkiye olan sevgisini dile getirdiğinde, kaktüsten çabucak yanıt alabiliyordu. Bitkinin çıkardığı titreşimler, sese dönüştüğünde Dr. Hashimoto'un elektrik aygıtlarıyla yükseltildikten sonra yüksek gerilim hatlarının uzaktan duyulan ince vınlmasını andırıyordu. Hashimota'lar bitkileriyle öyle büyük bir yakınlık kurmuşlardı ki, çok geçmeden ona sayı saymasını öğretebilmişlerdi. İkiyle ikinin toplamının kaç ettiği sorulduğunda, grafikte dört tepe oluşturan sesle yanıt alıyorlardı.

Bitkilerin Gizli Yaşamı kitabının Türkçe'ye çevirisi 480 sayfa. Ve 350'nin üzerinde kaynakçadan oluşan bir kitap. Bitkilerin henüz gizini tam olarak öğrenemediğimiz algılama yetileri olduğunun bilimsel kanıtlarsını içeriyor. Ve kitaptan Goete'in sadece bir şair değil fakat aynı zamanda bitki sevdalısı olduğunu "bitkilerin başkalaşma"; niteliğini keşfeden bir bilgin olduğunu öğreniyoruz.

Bu bilge kişinin kanıtladığına göre, doğanın farklılaşması ayni bitkinin çeşitlenmesi olayını da beraberinde geti-riyor. Kim bilebilirdi ki onun farklılaşma kuramı tüm canlılar için geçerlidir. Bitkilerin Gizli Yaşamı kitabının yazarları, Peter Tompkins ve Chistopher Bird, Goethe'nin yeni bir bakış açısıyla, doğanın belirli bir parçayı bir başka parçadan oluşturarak, tek bir organın değişimleri yoluyla son derece farklı biçimler elde edebileceği vargısına ulaştığını yazmışlardı. (s.157) Ne denli haklıydılar. Doğa sürekli değişim içinde değil midir? Goethe, "Bitkiler bir kalıba göre modellendirilmemiş olsalardı, bitki olduklarını nasıl anlayabilirdim" diyor ve ekliyor: "yer yüzünde hiç görülmedik bitki çeşitleri icat edebiliriz". Weimar'daki arkadaşı ozan Johann Gottfried von Herde'ye Napoli';den yazdığı mektupta: " belli birmodel ve anahtarı elde ettikten sonra, insan sonsuza dek bitki icat edebilir. Onlar bir gerçeğe ve kaçınılmazlığa sahiptir. Aynı yasa, yaşayan her şeye uygulanabilir" diye yazmıştı. Goethe'den tam yüz yıl sonra İnsanoğlu canlıların klonlanabileceğini kanıtlamadı mı?

Biz de Niksar'ın Çamiçi yaylasında yetiştirdiğimiz çam ağaçlarını, köklerinin yönettiğini gözlemlemiş fakat, ne yazık ki bu gözlemimizi poliograf gibi bir aracı yapılandırmak olanağına ya da yetisine sahip olamadığımız için onu bilimsel sonuçlara ulaştıramamıştık. Sırası gelmişken gözlemimizin ne olduğunu okuyucularımıza sunmalıyım. Yayla evinin (şimdi herkes evini beton olarak yapılandırıyor, güzelim yayla kentleşti, gürültüsü, bakımsızlığı ve çöplükleriyle). Evin kuzey batısındaki üç çam fidanı bir iki karış yakınındaydı duvarın. Çünkü topraklı zemin orada vardı ve gerisi uçurum gibiydi. O uçurumu çitler örerek iki metre genişliğinde alan durumuna dönüştürdüm. Sobamıza gerekli odunları şimdi o alanda kesiyorum. Fidanlar büyüdükçe evin duvarından uzaklaşıyor-lardı. Onları, kökleri bir başka çam ağacına doğru yöneltiyor olmalıydı. Aradan beş yıl geçmiş hiçbir ağaç kozak vermemişti. Onlar için "her halde buluğa ermediler" diye düşünüyordum. Ağaçlardan ikisi duvardan dört metre kadar uzaklaştı ve komşusu çam ağacına dallarıyla sarıldı. O yıl bahçe kozaklarla doldu. Çünkü onlar evlenmiş aile olmuştu. Mutluydular. Daha hızlı büyüyor ve ince ibreleri daha gür daha yeşil daha canlıydı. Orman İşletme şefini görmeye gittim. Gözlemim doğrumuydu. Ağacın kökü toprağın altında yengeç gibi yürüyor ve üzerindeki kocaman ağacı taşıyordu. Doğru mu düşünüyordum? Orman işletme şefi yüzüme bakıyor her halde sapıttığımı düşünüyor olmalıydı. Bitkilerin Gizli Yaşamı kitabını okuyunca, ağaçların da insan olduğunu anladım. Hatta hayvanların da.

Şimdi pederimin kaplumbağasından söz etmeliyim. Beşiktaş'ta set üstü denilen ve kırk basamaklı merdivenle ulaşılan iki katlı evin arka cephesi Bizans döneminden kalma yüksek, çok yüksel duvara yakındı. Yan bölümde otlarla kaplı bir yeşillik vardı. Bir kaplumbağa erkenden gelir yüksek duvarın dibinde babamın ona mağrul yedir-mesini beklerdi. Bu, yıllar boyu sürdü. Annemden öğrendik ki, babam kaplumbağa ile konuşmaya başlamış o da babamın avucundakileri yedikten ve başının okşanmasına razı olduktan sonra mutlu, otlar arasında kayboluyormuş. Annem de Babamın üşüttüğünü sanıyor olmalıydı ki bir gün "oğlum baban kaplumbağa ile konuşuyor" diye mektup yazıp göndermişti. Belki de Eskişehir'den gelip onu bir ruh hekimine götürmemi istiyordu?. O kaplumbağayı görmedim. Fakat başını uzatıp babamın ince uzun parmaklarıyla okşamasını görür gibiydim. Görsem belki inanmazdım. Fakat artık inanıyordum, kaplumbağa, babamın söylediklerini anlıyordu. Zaman geçti kendimizi Ankara'da bulduk. Yıl 1958'in 11 Kasım günü Babam, Ankara'dan Eskişehir'e giderken Polatlı';da trende yaşamını yitirdi. Annemin ağlamaklı sesi kulaklarımdan hala çıkmıyor. ";Oğlum babana bir şey oldu, kaplumbağa artık gelmiyor "demişti. O günden sonra kaplumbağayı gören olmadı.

YeniBON beğendi.

Düzenleyen uzman16 : 01-11-2010 saat 22:07 Neden: Alıntıyı silme
uzman16 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 01-11-2010, 20:43   #47
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 24-09-2010
Şehir: Adana
Mesajlar: 11
Ben,bu konuda bahsedilen bitkilerin gücüne inanıyorum.Bu konuya yakın anlatımda bulunan bir kitap okumuştum ve bitkilere bakış açım değişmişti.
Kitapta özetle, saksı değişimininin ve fide ekiminin gece yapılması gerektiğini çünkü bitkinin enerjisinin gece köklere indiğini ve daha az zarar gördüğünü yazıyordu.Tabi
ruhani olaylardan korkanlara bu kitabı tavisiye edemem ama her bitkinin onlardan sorumlu olan doğa ruhu olduğunu ve onlarla iletişime geçip bitkiyi daha iyi yetiştirebileceğimizi anlatıyordu.

Kitabı merak edenler için link ekliyorum.Bence mutlaka okunması gerek.
http://www.ilknokta.com/urun/57903/B...emli-Gucu.html

Androza Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-11-2010, 23:32   #48
Ağaçsever
 
ismail2776's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-04-2010
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 42
Gerçekten çok ilginç bir konu, ben insanların hayvanlarla ve bitkilerle konuşarak iletişim kuracağına inanıyorum. Bu yazıları okuduktan sonra artık her bitki ile konuşarak anlaşmaya çalışacağım. Birde babamın elma, şeftali ve kiraz ağaçları var. Yani çiftçilik yapıyor. Bu durumda ağaçların budanması gerekiyor. Şimdi kafam çok karıştı. Acaba para kazanmak için bu iş yapılmazmı? Şimdi yeni diktiğim maydanozlarım ve ıspanaklarımla konuşacağım bakalım bana neler diyecekler. Sevgiyle kalın.

ismail2776 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-11-2010, 22:54   #49
Ağaç Dostu
 
artemisia10's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-05-2010
Şehir: BALIKESİR
Mesajlar: 376
Galeri: 55
Ben de konuyu yeni farkettim bitkilerin ya da daha geniş olarak bakarsak doğanın bir şekilde bize cevep verdiğine inanıyorum. Algılarımız açıksa farkedebiliriz...Ben de annemlerin bahçesindeki asmayı aşılamaya çalıştım yalnız asma 6 senedir orda çardağa sarılmış durumda ve hiç üzüm verdiği görülmedi babam demire sarılı olduğu için meyve vermediğini söylüyordu bilemiyorum belki doğrudur. Neyse ben aşıyı yaptıktan sonra iki salkım üzüm verdi sanırım bu bir cevaptı ya da aklı başına geldi


Düzenleyen artemisia10 : 11-04-2011 saat 13:02
artemisia10 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2011, 20:36   #50
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 14-04-2008
Şehir: Burdur
Mesajlar: 338
Galeri: 6
Bu forumda bir yerde okudum : Üyemizin yaşlı annesi, meyve vermeyen ağaca üç taraftan ayna tutup "Tu senin sıfatına. Utanmıyor musun şu halinden ?" diyormuş. Bunu ağacın etrafında dönüp her açıdan ağaca aynada kendini göstererek yapıyormuş. Tahmin ettiğiniz üzere o ağaç mutlaka meyve veriyormuş.

Benim bahçem çok küçük. Üyelerimizden birinden nadide bir cins zeytin hediye geldi. Genelde tüm ağaçlar bahçemin yakınında sitenin ortak alanı olan bir yerde dikili. Bu zeytini oraya atmak istemedim. Bahçenin en güzel ve ışık alan köşesinde bir türlü kolyozdan kendini kurtaramayan ve büyüyüp bir tanecik olsun çiçek veremeyen bir manolya vardı. Ben acemi bahçıvanım ama yeşilparmak olduğum söylenir. Bir tek o manolya utandırdı beni.

Manolyayı yerinden söktüm ve bahçe dışındaki o alana diktim. Onun yerine de hediye zeytini diktim. Manolyayı bahçe dışına dikerken, "güzelim bahçede yüzüne baktım durdum açamadın, burda da açmazsan söküp atacağım seni " diye tehdit ettim )

Bakalım neler olacak ? Manolya temelli mi küsecek , yoksa bakımsız tarlanın ortasında açtıkça açacak mı ?

seleste Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2011, 02:48   #51
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 18-01-2009
Şehir: izmir/aliağa
Mesajlar: 5,567
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi seleste Mesajı Göster
Bu forumda bir yerde okudum : Üyemizin yaşlı annesi, meyve vermeyen ağaca üç taraftan ayna tutup "Tu senin sıfatına. Utanmıyor musun şu halinden ?" diyormuş. Bunu ağacın etrafında dönüp her açıdan ağaca aynada kendini göstererek yapıyormuş. Tahmin ettiğiniz üzere o ağaç mutlaka meyve veriyormuş.

Benim bahçem çok küçük. Üyelerimizden birinden nadide bir cins zeytin hediye geldi. Genelde tüm ağaçlar bahçemin yakınında sitenin ortak alanı olan bir yerde dikili. Bu zeytini oraya atmak istemedim. Bahçenin en güzel ve ışık alan köşesinde bir türlü kolyozdan kendini kurtaramayan ve büyüyüp bir tanecik olsun çiçek veremeyen bir manolya vardı. Ben acemi bahçıvanım ama yeşilparmak olduğum söylenir. Bir tek o manolya utandırdı beni.

Manolyayı yerinden söktüm ve bahçe dışındaki o alana diktim. Onun yerine de hediye zeytini diktim. Manolyayı bahçe dışına dikerken, "güzelim bahçede yüzüne baktım durdum açamadın, burda da açmazsan söküp atacağım seni " diye tehdit ettim )

Bakalım neler olacak ? Manolya temelli mi küsecek , yoksa bakımsız tarlanın ortasında açtıkça açacak mı ?
Manolya çiçek açarmı bilemem ama...

Manolyanın başına geleni gören zeytin ağacı;
üç yaşında, üç metre boylanır ve diğer akranlarından üç katı zeytin verir. (Yine de vermezse ben kaynanama bir haber uçurayım, üfürüğü ve tükürüğü kuvvetlidir.)

Saygılar

Halil Önen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-04-2011, 12:30   #52
Ağaç Dostu
 
miyawy's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2011
Şehir: istanbul
Mesajlar: 105
Selamlar,
Bitkilerin gizli yaşamı adlı Kitabı Kadiköy ve Üsküdarda aradım bulamadım, internet üzerinden bir tane bulabildim, geçtiğimiz cuma günü sipariş verdim bu sabah elime geçti , okuyorum, beni bu kitapla tanıştıran arkadaşa teşekkür ederim...
Yeni baskısının olmadığını söylediler, elime geçen kitapsa, sararmış, hafif yıpranmış 2. el,
olsun.......

miyawy Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-04-2011, 07:49   #53
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 07-01-2009
Şehir: MARMARİS
Mesajlar: 970
Çok ilginç bir konu. Doğanın gücüne inanıyorum. Kendi yaşantımda bir çok örnekle karşılaştım.

Doğayla Barış Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-04-2011, 01:49   #54
Yeni Üye
 
yunuscem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 08-04-2011
Şehir: SAMSUN
Mesajlar: 25
Yarın ilk işim bu konu başlığı altında ismi geçen kitapları araştırmak olacak.Bitkiler elbette kendilerince bir hafsalaya sahiptirler. güzel bir önerim var sizlere.The happining 'Mistik Olay ' filmini bu konu çerçevesinde izleyin derim. Konuyu açan ve bilgi ve tecrübelerini paylaşan forumdaşlara teşekkür ederim.

yunuscem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-04-2011, 08:57   #55
Ağaç Dostu
 
ciceksever70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-02-2008
Şehir: Graz(Avusturya)
Mesajlar: 2,666
Ben de bu konuyu bugün farkettim. Cok ilginc bilgiler var. Bitkilerin biz bakim gösterip ilgilendikce tesekkür ettiklerine inaniyordum zaten ama bu kadar detayli düsünmemistim. Arastirmaya deger.

ciceksever70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-04-2011, 12:05   #56
Ağaç Dostu
 
uzman16's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2007
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,578
Galeri: 119
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi miyawy Mesajı Göster
Selamlar,
Bitkilerin gizli yaşamı adlı Kitabı Kadiköy ve Üsküdarda aradım bulamadım, internet üzerinden bir tane bulabildim, geçtiğimiz cuma günü sipariş verdim bu sabah elime geçti , okuyorum, beni bu kitapla tanıştıran arkadaşa teşekkür ederim...
Yeni baskısının olmadığını söylediler, elime geçen kitapsa, sararmış, hafif yıpranmış 2. el,
olsun.......
Ben de internetten Edirne'de bir kitapçıdan buldum.
Kitap o kadar eski ki acayip bir kokusu var. Sanırım çok uzun süre kapalı ve havasız bir yerde kaldı. Balkona havalanması için koydum. Dayanılacak gibi değil kokusu.
En kısa sürede okumak istiyorum.
Siz okudunuz mu? Nasıl?


Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi yunuscem Mesajı Göster
Yarın ilk işim bu konu başlığı altında ismi geçen kitapları araştırmak olacak.Bitkiler elbette kendilerince bir hafsalaya sahiptirler. güzel bir önerim var sizlere.The happining 'Mistik Olay ' filmini bu konu çerçevesinde izleyin derim. Konuyu açan ve bilgi ve tecrübelerini paylaşan forumdaşlara teşekkür ederim.
Seyrettim. İlginçti. Hatta ürktüm. Aslında doğanın gücüne güzel bir örnek.

YeniBON beğendi.
uzman16 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-04-2011, 18:05   #57
Ağaç Dostu
 
bernacyhn's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2008
Şehir: Sakarya
Mesajlar: 837
Aslında birçok kitapta ve filmde gerçekte var olan mistik olaylardan bahsediliyor ancak büyük çoğunluk onları fantastik bilimkurgu şeklinde algılıyor. Neyse, gelir gelmez şikayet etmeye başladım asıl konuşmak istediğim konudan aklım soğumadan anlatmaya başlayayım. Ben hayvanları ve bitkileri çok severim. Hepsiyle mutlaka aramda bir duygusal bağ kurmuşluğum vardır. Bu yüzden onların da duyguları olduğuna inanırım ve hep derim ki hiç bir canlı sevgi karşısında duramaz. Buna en güzel örneği bir belgeselde görmüştüm, hala tüylerim diken diken olur hatırladıkça. Belgeselin ve belgeseldeki adamın adını bilmiyorum, yanlız ilk gördüğüm anda hayvanlara olan sevgisinin büyüklüğüne hayran kalmıştım. Bu belgeseldeki adam doğanın en vahşileri arasında bildiğimiz sırtlan ve aslanları öyle çok sevmişti ki bir anne sırtlanın yeni doğurduğu yavruları adamın eline alıp okşamasına izin vermiş, hatta adam yavruları severken yerde gerim gerim gerinip esnemişti. Sırtlanın gözlerinde adamı ne kadar çok sevdiğini görmüş, hüngür hüngür ağlamıştım. Belgeselin devamında ise yine aynı adam aslanlarla sanki sıradan bir ev kedisiymiş gibi oynuyordu. Adam yüksek bir yere çıkıp oturmuş ve ayaklarını aşağıya sarkıtmıştı, aslan da yanına gelip arkasından ön ayaklarını adamın omuzlarını koyup olanca ağırlığıyla ve olanca sevgisiyle adamın başını yalıyordu. Yine aynı aslan bu adamın sevgisinin karşısında duramayıp sudan nefret etmesine rağmen adamın çağırması üzerine suya girmiş ve suyun içinde yine ön ayaklarını adamın omuzlarına koymuştu. Bu videoyu izlerken içim dolmuş hüngür hüngür ağlamıştım ve annem de ağladığım için kızmıştı, çünkü benim gördüğümü görememişti orada. Ben orada kocaman bir sevgi görmüştüm. Bu sevgi içime işlemişti.

Yine filmler konusuna dönersek, hani geçtiğimiz sene vizyonda olan AVATAR filmi mesela.. O film için benim ütopyam derim hep. Hani mavili insanlar saçlarının ucundaki püsküllü oluşumu hayvanların ya da ağaçların püsküllerine değdirdikleri anda o püsküller birleşir, duygu düşünce akımı başlar. Aslında bu hayvanları ve bitkileri bariz şekilde aşağılamak olur. Çünkü yukarıda sizlerin belirttiğiniz gibi bitkilerin ve hayvanların duygu, düşünce akımı için bu tarz oluşumlara ihtiyaçları yoktur, onların algıları bizim gözlerimizin ve bilimum algılarımızın ötesinde olduğu aşikardır.
Aklıma gelen bir diğer film ise NARNİA GÜNLÜKLERİ.. Orada da bitkiler sevgiyle dans edip şarkı söylemekte, hayvanlar ne kadar vahşi olurlarsa olsunlar tamamen şefkatle yaklaşmaktadır insanlara. Bunun yanında bu filmin üçüncü serisinde kötü adamlar gelip bitkileri ve hayvanları öldürüp, onları asıl hareketsiz ve vahşi doğalarına geri dönmelerine neden olurlar. Bitkiler ve hayvanlar sevgiyi unutur ve sevgisinden asla vazgeçmeyen minik kraliçeyi bile hatırlamazlar.

Dediğim gibi bu filmler ne kadar ütopya gibi görünse de aslında kısmen gerçektirler. Şimdi aklıma geldi, tibetteki keşişlerin kaplanlarla beraber yaşamaları da bu konuya gerçek bir örnek. Aklıma geldikçe geliyor işte bir şeyler İçim çok doluymuş meğerse..

Benim bundan iki sene önce çok güzel çiçeklerim vardı. Difenbahya, bol bol menekşe, dreceana, kılıç, sarmaşık, mum ve birçok türde çiçek. Ben otuz kadar menekşeyle aynı odada uyuduğum zamanları bilirim. Annem ne kadar zararlı dese de ben menekşelerimi kendimden üstün tutup onları odamdan dışarı çıkaramazdım, gözümün önünden ayırmak gelmezdi çocuklarımı. İşte ben onları böyle severken kısa süreli bir taşınma durumum oldu ve menekşelerimle beraber diğer çiçeklerim de istanbulda kaldı. 6 ay boyunca ne görebildim ne de konuşabildim çocuklarımla. Ayrılık bana zor geldiği gibi onlara da zor geldi ve benim yokluğum onların ölümüne neden oldu. 40-50 saksı menekşeden bir kısmını ölmesinler diye komşulara verdim ve diğerleri de maalesef öldüler. Şuan o menekşelerden ve diğerlerinden bir saksı yavru menekşe (çok zor büyüyor, yanında olduğuma inandıramadım henüz), kılıç, mum ve yumrulu bir zambak kaldı. Evin havası çok pis ve ev çok donuk geliyor bana. Demem o ki bu konu gerçekten önemli çünkü biz insanlar başta olmak üzere tüm canlılar sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyarız. İnsan insanın halinden elbet anlar bir şekilde, ancak hayvanları ve bitkileri sevmek, onları koruyup gözetmek başlı başına bir sevgi yoğunluğu ve sorumluluk gerektiren bir durum.
Son olarak da şunu söylemek isterim; eğer hiçbir şeye güveniniz yoksa sadece sevgiye güvenin, yeter.

YeniBON beğendi.
bernacyhn Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-09-2011, 15:34   #58
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 07-09-2011
Şehir: Kastamonu
Mesajlar: 7
Allah ım sana şükürler olsun. Bu yazıyı okumasaydım deli olduğuma inanacaktım.

arjuna38 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-12-2011, 23:44   #59
Ağaç Dostu
 
Charlaux's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-06-2011
Şehir: Istanbul / Columbus, Ohio (ABD)
Mesajlar: 1,260
Bu durumla ilgili çok ilginç iki anımı sizlerle paylaşmak isterim

1) Kış zamanında bir arkadaşımız Tayland'a gitmişti ve rambutan getirmişti ve ben de ektim ve 1 hafta içinde inanılmaz bir güçle çıktı,birkaç sene öncesiydi ve gerçekten de çok soğuk bir alanda yaşıyoruz ancak dayandı belli bir süre.

2) Ikea'da bir ara pamuklu kaktüsler satılıyordu bir ara,ben ilk okşadığımda canımı yakmıştı ancak belli bir süre sonra okşadığımda pamuksu yapı batmıyordu bana ama bir başkası elleyince batıyordu işte.

Bence bu ikisi de bitkilerin aslında iletişim kurduğunu gösteriyor.Ayrıca bitkilerle konuşmakta onlara iyi geliyor galiba

YeniBON beğendi.
Charlaux Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-12-2011, 14:33   #60
Yeni Üye
 
papalina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-01-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 20
Galeri: 6
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Androza Mesajı Göster
Ben,bu konuda bahsedilen bitkilerin gücüne inanıyorum.Bu konuya yakın anlatımda bulunan bir kitap okumuştum ve bitkilere bakış açım değişmişti.
Kitapta özetle, saksı değişimininin ve fide ekiminin gece yapılması gerektiğini çünkü bitkinin enerjisinin gece köklere indiğini ve daha az zarar gördüğünü yazıyordu.Tabi
ruhani olaylardan korkanlara bu kitabı tavisiye edemem ama her bitkinin onlardan sorumlu olan doğa ruhu olduğunu ve onlarla iletişime geçip bitkiyi daha iyi yetiştirebileceğimizi anlatıyordu.

Kitabı merak edenler için link ekliyorum.Bence mutlaka okunması gerek.
Bitkilerin Gizemli Gc - M. Small Wright - tesi Yaynlar - kitap - ilknokta.com
Son satırlar kesinlikle doğru. Ben KÖK CANLANDIRMAK diye bir şifa çalışmasına katılıyorum. Bu çalışmada doğa ruhlarından haberdar olduk. Kesinlikle varlar. Ve aslında büyük bir bilgi hazinesi yatıyor ama biz çok uzakta olduğumuz için artık doğaya, keşfedemiyoruz. Herhangi bir canlıyı öldürürken özür dilemek gerekiyor(mecbur öldürüyorsak böcekleri falan) Onları koruyan ruhları gerçekten hesap soruyor sonrasında, ya da enerji bazında bizi engelleyebiliyorlar. Orman katletlmek korkunç, bunu yapanın tüm soyu cezalandırılıyor. Üstelik ormanların eşleri de olabiliyormuş, eş ruh gibi bir nevi. Eğer geçmişte yaptığımız bu tür hatalar varsa, hemen özür dilemeye ve bir daha yapmayacağımıza dair sözler vermemiz gerekiyor. Ve de gelecek kuşaklara doğa bilgisini aktarma sözü tabi ki. Kaç şifa çalışmasında doğa ruhlarından özür dilenmesi gerekti. Ve haklılar tabi ki.

Bunun dışında ben çeşitli kere, bitkilerimin duygularını hissettim. Uzun süredir sürekli böceklenen ve can çekişen bir çiçeğimin en son yanına gittiğimde gözlerimden yaşlar geldi, ağlamak istedim ki öyle bir duygum o anda yoktu. Onun hissiydi bu acı çekiyordu.
Veya yaklaştığınızda çok yoğun sevgi hissi geliyorsa içinizden, belki bitkinizin sevgiye çok ihtiyacı var.
Ayrıca şunu farkettim ki, bizim duygularımız da bitkilerimize saldırabiliyor. Sıkıntıdaki bitkilerimin benim duygularımdan etkilendiğini farkettim. Yani içinizde kendinize zarar veren bir duygu-öfke, suçluluk-varsa, aynı etkiyi birebir bitkinin kendisinde görebiliyorsunuz. Durum direkt yansıyor.

uzman16 ve YeniBON beğendi.
papalina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 02:03.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024