09-11-2008, 09:11 | #2 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
evde tohumdan yetişen bir sebzenin, mesela domates tohumu vs, toprak altından başlayan hayatı da olabilir. Gelişmesi, ev halkı, meyveye durması, iklimin değişimi, çevresindeki diğer bitkiler, saksısından gördüğü kadarıyla yoldan gelip geçenler, vs |
09-11-2008, 16:04 | #3 |
Ağaç Dostu
|
Herkesin üzerinde düşünüp birşeyler üretebileceği birşey olması lazım. Tanıdık birşey. Mesela domates olabilir, buğday olabilir, zeytin olabilir, Sesli düşünürken zeytin de takıldım ve bunu tuttum. Başka fikirleri de alalım lütfen. |
09-11-2008, 16:27 | #4 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-02-2008
Şehir: Ankara
Mesajlar: 196
|
E hala neden başlamadık |
09-11-2008, 18:11 | #6 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 322
|
Evet.. Bir su damlasının hikayesi mesela.. Kah yağmur olacak, kah derede akacak, kah bir bitkiye can verecek.. |
10-11-2008, 10:49 | #7 |
Ağaç Dostu
|
Su Damlasını Hikayesi
Hayatın ta kendisi. Kim zaman göklerde bir bulut, Kimi zaman bitkilerinize bir yorgan, Kimi zaman yerin yüzlerce metre altında olan, , kimi zaman tüm bedeninizi dolaşan. Size çok yakın ve çok uzak olan su. Bir damla su. Nerden geldim. Nereye gidiyorum. Benimle gezer misiniz? Yolculuğumuz başlıyor. Düzenleyen Cumhur Tonba : 11-11-2008 saat 00:13 |
10-11-2008, 11:56 | #8 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-02-2008
Şehir: Ankara
Mesajlar: 196
|
Hayat... Ne kadar da gürültülü başlamıştı benim için, acaba herkez için böyle mi başlar? Yoksa dünyaya geldikten sonra yaşayacaklarımın bir ipucu muydu duyduklarım ? Nasılda karanlığın ortasından çıkıverdim aydınlığa, yanımda kimler vardı, nereye gidiyordum, aşağıya doğru süreklendikçe eksilen parçalarım ne olacaktı, hiçbirini bilmiyordum. Sanırım yaşamım boyunca da bilmeyecektim. Hiçbirimizin bilmediği gibi.. Tek bildiğim, adıma yağmur dendiği ve şuan gökyüzünden aşağıya doğru sürüklenmekte olduğumdu... |
10-11-2008, 13:22 | #9 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Aşağıya doğru hızla süzüldükçe, etrafım aydınlanmaya, güneşin altın ışıkları içimi yıkamaya başladı... Etrafta çığlık çığlığa uçuşuyordı fırtına kuşları. Yeryüzüne yaklaştıkça, içimi dolduruyordu, benden önce menzile varan arkadaşlarımdan gelen mis gibi toprak kokusu. Yeni bir hayata başlıyoruz, başka bir ülkeye gidiyoruz diye sevinçle haykırdım rüzgarda... İçim coşkuyla, şiirle doldu hep. İşte, harikulade arkadaşlar, türlü güzellikle dolu yeni bir hayat dedim!... "kuşlar yağmur yağdırır da, yağmur güneşe vururdu ya ben, sana gelirdim..." |
11-11-2008, 00:43 | #10 |
Ağaç Dostu
|
Bu arada size komik bir olayda anlatmak istiyorum. Muzip bir genç Uluslararası bir fuuarda stand açıp imza topluyor. Konu ise şu. - Dünyanın en yanıcı iki elementin den meydana gelen - Zaman zaman insanların toplu olarak ölümüne neden olan - Uğruna savaşlar yaplan Dihidrojen monoksit maddesinin yasaklanması için imza verir misiniz? Ve bir haylide imza toplamış. Arkadaşı tebrik ediyorum. Ben aslında bulunduğum ortamın şeklini alırım. Kohezyon ve Adhezyon yeteneğim sayesinde belirli kılcal yapılar içinde kopmadan yükselebilir ve taşınırım En değişik özelliğim ise, tüm sıvılar donunca hamen küçüldüğü halde benim hacmim artar. Katı halim, sıvı halimden hafif olduğu için buz olarak suyun üstünde yüzerim. Unutmayın. Vucudunuzda % 11 oranında azldığım vakit, ölümünüze sebeb olabilirim. Lütfen beni iyi tanıyın. Arkadaşlar beni bekliyor. Bakalım ne maceralar yaşıyacağız. |
11-11-2008, 08:43 | #12 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 322
|
Meğer bulutlar ne kadar yüksekmiş yerden, meğer ne kadar yalın görünüyormuş yeryüzü. İnsanoğlu güneşten bile şanslı olmalı.. Biliyor musunuz düşereken içimden güneş ışıkları geçti, yedi renge ayrıldım, yedi güzel renge. Su gibi aziz olmak bu mu acaba? Acaba Tanrı beni kutsadı mı, bana bunu yaşatarak? İçimi ısıttı güneş ışığı, beni benden aldı, benden bir ışık tayfı yarattı. Her renk içimden fışkırdı adeta..Ben, ne olduğumu, ne olacağımı bilmeyen ben; daha doğar doğmaz bir mucize yarattım! İnsanoğlu kıymetimi,anlamıştır şimdi; beni gördüler biliyorum.. Ah tanrım, güneşe hayrandım yeyüzünü görene ve o güzel çiçeğin yanına inene kadar. Ama içimden çıkan hiçbir renk bu çiçekte ki renk kadar alımlı değildi. Tanrım bu senin şaheserin olmalı. Alıcı kuşlar bile bu çiçek kadar güzel değildi. Kafam iyice karıştı.. Şimdilik kararım bu çiçeğe dahil olmak.. Sonumu göremesem; nasıl yapacağımı bilmesem de.. Düzenleyen derya Derya : 11-11-2008 saat 09:06 Neden: ekleme |
11-11-2008, 09:14 | #13 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 03-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 322
|
Ah güzel çiçek keşke sana bilmediğin şeyler söylesem, ama ben de hiç birşey bilmiyorum.. Ne kadar iyilik varsa ikimiz için olsun, hepsini dileyip yanına geliyorum.. |
11-11-2008, 10:30 | #14 |
Moderatör
|
Biz gökyüzünden taaa o kadar uzaklardan gelirken, yeryüzünden binlerce mini mini çığlıklar yükseliyor gibi geldi bana; ağaçlar, çiçekler, bitkiler yapraklarının, gövdelerinin yıkanışlarından memnun mesut, hele şu karşıdaki çam ağacı sanki kollarını gökyüzüne kaldırmışcasına, daha da yıka beni daha da der gibiydi. İnsanoğlu gurup gurup toplanmış, şükür şükür, rahmet yağıyor diyerek, sevinçlerini belirtiyorlardı. Ne de çok beklemişler beni.... ne de çok özlemişler...... |
11-11-2008, 11:48 | #16 |
Ağaç Dostu
|
Kuruyup çatlamış toprak hemen sarıldı bana öyle bir çekişi vardı ki şaşırdım kaldım. Ellerini açmış küçücük çocuklar avuçlarına dolan damlalarımı içip şükür dediler. Demek çok özlemişler beni. Toprağı doyurdum damlalarımla tohumlar yeşerecek ama ama buda ne duramıyorum tutunamıyorum hiç bir yere. Kök yok bu topraklarda ağaç yok neler oluyor toprakta benimle beraber akmaya başladı..... |
11-11-2008, 17:23 | #17 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 10-04-2007
Şehir: Bandırma
Mesajlar: 455
|
Halbuki en son göğe yükselişimde etraf daha kalabalıktı beni bekleyenlerle, acaba başka yer miydi geldiğim, yoksa çok mu uzun zaman geçmişti bu kadar değişime uğrayacak?.. Tutunamadığım dostlarım nerdeler? Ya da neden bu kadar azlar? Bunları düşünerek kıvrımlarında ilerlediğim yatağımın etrafı biraz olsun "içime su serpti"... Merhaba söğüt, merhaba kavaklar. |
11-11-2008, 19:18 | #18 |
Ağaçsever
|
Uzunca bir yolum var akmak için. Biliyorum yolumun üzerine çıkacak zorlukları ki bu zorluklar beni hiç yıldırmadı. Düzlüklerde göldüm, kurbağa sesleriyle çınlattığım.Yükseklerde şelale! aşağılara gelin gibi süzüldüm kimi zaman, bir savaşçı gibi kükrediğimde evleri, arabaları yutuverdim.Sonra gözyaşı oldum gözlerde. Biliyorum yolum uzun.Bu toprak yatağım benim.Üzerinde dinlendiğim, o yumuşadığında birlikte sürüklediğim. Güçlü olmasına güçlüyüm ama birtek dağlar karşı koyar bana, birde kulağımı büken çeşmeler. O zaman dururum ben.Durgun durgun bakarım gökyüzüne. Maviyse gök mavileşir, yeşilse çevrem yeşeririm. Gün doğumu ve batımlarında kızıl olurum. Şİmdi dinleniyorum, kimbilir yarın hangi şekle döneceğim, dostlarım güneş,rüzgar ve toprak yardımcı olurlar bana. |
11-11-2008, 23:44 | #19 |
Ağaç Dostu
|
Ben. Su. Size bazı nasihatlarda bulunmak istiyorum. Sudanm ucuzdeğilim ve pişmiş aşa su katmam. Benim özelliklerimi Su gibi ezberlerseniz Suyun basını tutarsınız. Su katılmamış biri olur ve aç Susus kamadan, kimsenin dümen Suyundan gitmeden, bulanık Su da balık avlamadan yaşarsınız ve kimse elinize Su dökemez. Dolayısıyla Elinizi sıcak Su dan soğuk Su ya koymaz, dostlarınızla içtiğiniz Su ayrı gitmez ve sman altından Su yürütmezsiniz. Su uyur düşman uyumaz, Suyun yavaş akanından-insanın yere bakanından kork derlerya. Siz beni dinler ve nasihatlarıma uyarsanız, onları suya götürüp, susus getirirsiniz. |
12-11-2008, 15:25 | #20 |
Ağaç Dostu
|
Ölümsüz olarak yaratıldım. Dünya'da gezip görmediğim yeryüzü parçası, şahit olmadığım olay kalmadı. Hafızamda milyonlarca yılın birikimi var. Birkaç elbisem var. Kışın bembeyaz uzun yumuşak elbisemi giyerim. Baharda örümceklerin dokuduğu kristal elbisemi ki güneş ışınları üzerine vurduğunda gözleriniz kamaşır, yazın mavi, mercan kemerli elbisemi giyerim üzerinde balık pullarından desenler vardır. Ayakkabılarım papatya yapraklarından , deniz kabuklarından, saçlarımda mevsimine göre kimi zaman çiğdemler, kardelenler, kimi zaman unutmabeni çiçekleri olur... Aslında bir yazlık bir de kışlık evim var. Kışın Tibet'te yaşarım. Yazın daha çok okyanusların sessiz yüzeylerinde gezer kafamı dinlerim. Ama nadiren evlerimde otururum, seyyah olmak yaradılışımda var. Gökyüzünden ineceğim yere ben karar veremiyorum ama olsun böyle plansız yaşamak daha heyecan verici. Rüzgarlar beni sarmalar ve o günkü hikayemin kollarına bırakmak üzere yeryüzüne gönderir. Bugün gökyüzünden bilmemkaçıncı kez düşüşümde küçük bir kızın avuçlarına isabet ettim, oradan toprağa doğru kaydım. Dereye doğru hızla ilerledim. Karşıya geçmeye çalışan bir kadının çıplak ayaklarına çarptım, ileride taş kemer köprüleri geçtim ve yavaşlayarak denize kavuştum. Bu oyunu bıkmadan yineliyorum. Havalanıyorum, uçuyorum ve süzülüyorum. Size bir sırrımı açayım. Yıllardır içimde yanan bir sızı. Onu uzaktan izlerim. Ama asla yaklaşamam. Bunun adı kendi imkansızlığıyla büyüyüp duran aşktır. Güneşe aşık oldum. Bu binlerce yıllık bir ceza . Yükseliyorum ona bakıyorum, bakıyorum görünmez bir duvara çarpıp geri dönüyorum ama onu tekrar görme heyecanı içimden hiç eksilmiyor. Yeniden avuçlarımı kanatarak, tırnaklarımla eşeleyerek, yeryüzünü oyarak azimle kendime yollar açıyor ve yükselmenin bir yolunu buluyorum.... ( Maceralar sizden arkadaşlar ) |
12-11-2008, 16:23 | #21 |
Ağaç Dostu
|
Ben ve O... Ben ve O, o kadar güçlüyüz ki ama gücümüz aşkımıza engel. Ben onun için cılız kollardan, derin yarlardan, kat kat topraktan akarak geliyorum, aşkımı dile getirmek için güçleniyorum, güzelleşiyorum. O ise beni en güzel çağlarımda görmek için azıcık gözlerini aralasın hele, işte bu bakış bende can bırakmıyor, hal bırakmıyor, eriyorum, karışıyorum havaya titreyerek, utanarak. Bu nasıl bir güç! Ben ki Hayat'ım, ben ottayım, taştayım, kandayım, soluduğunuz havadayım. Kâh kat kat göklerdeyim, kâh yerin derinliklerindeyim,... Ama o bakış, beni yakıp savuruyor yine de. O biliyor; O, bensiz olur ama ben O olmadan Hayat olamam. Tek sığınacağım kapı ise Toprakana, onun da bağrı beton kaplı, artık toprağıma da hasretim. |
12-11-2008, 17:14 | #22 |
Ağaçsever
|
Güneşe aşığım ben.Isıttığında beni buharlaşıyorum ve koşuyorum ona doğru.Uçuyorum,uçuyorum maviliklere.Sis oluyorum ve gözüm başka hiçbir şeyi görmüyor.Bulanık bir perdeyim sanki. Güneşim ısıttığında beni koşuyorum ona, uçuyorum ama tam yaklaştığımı sanırken engeller, soğuk duvarlar çıkıyor karşıma ve donuyorum. Buz oluyor her yanım ve içimde biriktirdiğim ısıyla eriyorum aşkından ve gözyaşlarına boğuluyorum, tekrar dökülüyorum aşağılara. Toprak ana karşılıyor beni, uyutuyor üzerinde. |
12-11-2008, 20:24 | #23 |
Moderatör
|
Bu aşk o kadar güzel ki, acı da verse güzel. Huzur bulmak için dere olup, yavaş yavaş akıyor, yatağımın altındaki minik çakıl taşlarını okşayarak durgun göle erişiyorum. Etraf yemyeşil, salkım söğüt ağaçları, saçlarını göle doğru iyice eğmişler. Kuş cıvıltıları, sessizliği bozuyor. İleride Balıkçıl kuşu gagasını batırıp batırıp çıkartıyor. Hafif bir rüzgâr esiyor. Göle kavuştuğum yerde, daire daire halkalar meydana geliyor. Etraftaki kurbağalar bunu oyun sanıyor, şıp şıp atlıyorlar. İlerdeki salkım söğüdün dalına arılar yuva yapmış. Dalların arasından süzülen ilk aşkım Güneş, sıcaklığı ile yuvayı ısıtmış. O da ne? Bal dedikleri sıvı ince ince uzayarak damla damla göle akıyor. Gölün suyu bundan dolayı mı tatlı su acaba? Bunları seyretmek bana huzur veriyor. |
13-11-2008, 10:11 | #24 |
Ağaç Dostu
|
Şanslıyım , gittiğim yerde sevinçle karşılanırım. Yine de havada olmak daha güzel. Zehir gibi acı olayların neredeyse tamamı toprağın üzerinde yaşanır. Toprak benden daha sağlam, bunca acıya katlandı. Yetmedi, içinde sakladı. Dünya'da neredeyse hiç gönderilmediğim bir iki bölge var, sebebini bilmiyorum. Güney Amerika'da Atacama , Asya'da Gobi, Taklamakan, Afrika'da Sahra... Yeryüzünde istemeden öyle olaylara tanık oldum ki utancımdan Sahra'ya düşüp sıcacık altın kumların derinliklerinde kaybolmayı tercih ederdim. Çoğunuz görmediniz. Küçük ölü bedenleri üstüste yığılmış çocuklar gördüm. Toz toprak içinde... Son dokunuşu ben yapmak, onları melek gibi tertemiz yapmak istedim. Onları toprağa vermek istemedim; denizlerde camdan kayıklarla gezdirmek istedim. Elleri, gözleri bağlanmış, boynu eğdirilmiş insanlar gördüm. Beni içleri yanarak çağırıyorlardı. Bir mataranın içinde savaş sonrasını dinledim. Kuşlar cıvıldamaya cesaret etse de etraf ölüm kokuyordu. İnsanlar beni kılıçlarını keskinleştirmek için kullandılar. Bazen bir hastanın yanındaki bardakta sabaha kadar süren duaları ve inlemeleri dinledim... En çok insanlara kırgınım. Olanları anlayamadan izliyorum çünkü dünya büyük ve bomboş. Yine de yetmiyor sığamıyorlar... Güzel günlerim de oldu. Güneşim, birtanem ısıtırken, neşeyle çalışıp şarkılar söyleyen köylüler görürdüm. Onların yanından pınar olur akardım. Yorulunca yanıma gelirlerdi yemek için. Yollarda çobanlara rastlardım. Sürülerini sevgiyle kollarlardı. Ağlarından yakamoz olup dökülürken, ayışığında balıkçı şarkılarını dinlerdim. Bazen gün batarken ceylanlar ürkerek su içmeye inerdi kıyılarıma. Beni öperler farkında olmadan, nasıl mutlu olurdum... İstiyorum ki hep güzelliklerin üzerine yağayım ama dediğim gibi buna hiçbir zaman kendim karar veremedim... |
13-11-2008, 21:54 | #25 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: Afyonkarahisar
Mesajlar: 206
|
Bazen sevinçle çarpan bir kalbin içinde sıcacık bir vücutta çocuk oldum. Beraber sevindim. Bazen de koşup oynayan bir çocuktum. En çok sevdiğim de mutlu çocuk olmaktı. En sevmediğim de bir çocuğun ışıldayan gözlerinden süzülmekti. Hiç ağlamasın tüm çocuklar. |
14-11-2008, 08:37 | #26 |
Moderatör
|
Gözyaşı... bazen sevinç bazen de üzüntü ifade etmiş. Bana ne enteresan gelmiştir. İnsanoğlu, gözyaşları dere gibi aktı veya gözyaşları, kristal - pırlanta damlası gibi ışıl ışıl dı diyerek ifade ediyor. |
14-11-2008, 08:59 | #27 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 23-06-2008
Şehir: ankara
Mesajlar: 361
|
Bazen de insanlar en büyük acılarını, üzüntülerini benden bilirler... Sellere, toprak kaymalarına, tsunamilere, tayfunlara istemeden de olsa karışmış kardeşlerim, pek çok üzüntü de vermişler doğaya ve insana... Doğa kendi dengesini nasıl olsa bulur da desem, yerlerinden kopan ağaçlar, evlerinden olan insanları duydukça... Üzülüyorum da bir yandan... Düzenleyen Baobab : 14-11-2008 saat 10:27 |
14-11-2008, 11:18 | #28 |
Ağaç Dostu
|
ÖZLÜYORUM Güneşi özlüyorum. Ay ve yıldızları özlüyorum. Denizde bir damla olup, arkadaşlarımla kumsalı yalamayı, denize yakın kayalara çarparak köpük köpük olmayı özlüyorum. Sabahları bir gül yaprağının üzerinde çiy zerresi olmayı, çimlerin üzerinde Güneşin doğuşunu seyretmeyi özlüyorum. Dünyanın var oluşundan yok oluşuna kadar benim ve arkadaşlarımın miktarı hiç bir zaman azalmayacak ve çoğalmayacak. Hiç bir madde ben ve arkadaşlarım kadar değişik yerlerde bulunmayacak ve seyahat edemiyecek. En son şanssız bir yolculuk yaptım. Yaklaşık 1000 senedir hapis hayatı yaşıyorum. Bir çok arkadaşımda üzerime yığılıyor. Nerede olduğumu her halde anlamışsınızdır. Evet evet. Kutuplardayım. Daha ne kadar zaman burada duracağım bilmiyorum. Bulunduğu yerden ğüneşe doğru yükselen, pamuk tarlaları gibi gökyüzünde dolaşan, yüzlerce metre yüksekliten çağlayarak nehirlere dökülen, dağlar bayırlar aşan arkadaşlarımın yaptığını özlemekte haksız mıyım? Size soruyorum. |
14-11-2008, 20:22 | #29 |
Ağaçsever
|
Hemde Nasıl haklıyım ben. Kutuplarda öylece durmak.Kıpırtısızca seyretmek uzaktan geçen gemileri ve arada bir gördüğüm güneşi. Oysa hep güneşe ulaşmak isterken burada öylece kalakalmak. Biliyorum güneşte bana aşık. Beni bunca ısıtması bundandır biliyorum. Çağırır beni kendine bu ısıyla. İşte bundandır benim yavaş yavaş kopuşum buz dağlarından ve eriyişim yavaş yavaş. En son kocaman kopmamışmıydım? Ne demişti insanlar, 400 futbol sahası büyüklümüydüm ne? Koparım ******, kolaymı burada öylece durmak. Akmak isterim ben, taşmak, gürlemek isterim.Küçük adacıkları yutmak isterim.Çünkü güneşe aşığım ben, biliyorum ada bana aşık. Beni bunca ısıtması ondandır. Belki bu ısı azalır bir gün ve bende durulurum yeniden. Belki durgun bir deniz olurum kıyıda. Belki bir çocuğun kağıttan bir gemi yüzdürdüğü yol kenerında bir su birikintisi olurum.Çeltik tarlalarında çökek. |
15-11-2008, 01:02 | #30 |
Ağaç Dostu
|
Esaretim nihayet bitti. Korkuç bir gürültü ile ana kütleden ayrıldım. Denizde yüzmeye başladım. Yavaş yavaş arkadaşlarıla ayrılmaya başlıyoruz. Bekleyin beni dğlar, ovalar, akarsular güneş ve ay. Geliyorum. |
|
|