PDA

View Full Version : Nükleer Enerji - Nükleer Santral




Sayfalar : [1] 2

malina
16-03-2006, 14:25
Nükleer Enerjiyi savunanlar ve karşı çıkanlar...

İki yöndeki yazıları da kaynaklarını yazmayı unutmadan burada toplayalım mı?




malina
16-03-2006, 14:28
Bu yazıyı okuyunca, konuyu başlatmaya gerek duydum...



Törenden sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le biraz sohbet ettik.

Konu enerji sorununa geldi.

"Nükleer enerjiye geçişte çok geç kaldık" dedi ve hepimizi şaşırtan bir gerçeği açıkladı.

* * *

Hükümet önümüzdeki günlerde nükleer santral için kesin kararını açıklayacakmış.

Ancak önümüzde büyük bir sorun varmış.

Bugünlerde bütün dünyada nükleer santrala karşı yöneliş varmış.

O nedenle nükleer santral üreten şirketlerin üretim kapasiteleri dolmuş.

Bu, şu anlama geliyor:

"Eğer hükümet nükleer santral yapımı için bugün karar verir ve hemen anlaşmayı yaparsa, bu santral en erken 2012, büyük bir ihtimalle de 2015 yılında üretime girebilecek."

Evet, bu santralın yapımını 15 yıl geciktirmemizin bedeli bu.

Hem daha fazla para ödeyeceğiz, hem de daha 10 yıl petrol fiyatlarına ve doğal gazdaki konjonktürel dalgalanmalara tahammül edeceğiz.

Şimdi oturup hep birlikte soralım.

Bu projeyi yıllardır engelleyenler, ülkenin uğradığı zararın bedelini ödemeyecek mi?

Hayır ödemeyecek.

Hatta dürüst halk kahramanları olarak aramızda dolaşmaya devam edecekler.

* * *

Adalet onlardan hesap soramıyor.

Ama artık bizlerin sorması gerekiyor.

Yıllardır özelleştirmeleri engelleyenlerin ve ülkenin rekabet gücünü artıracak bu tür projeleri geciktirenlerin de en az hortumcular kadar sorumlu ve suçlu olduğuna önce kendimizi inandırmamız gerekiyor.

Biliyorum, çevreciler bu sözlerime karşı çıkacaklar.

Bugün dünyada 441 nükleer santral çalışıyor.

Dünyadaki elektrik enerjisinin yüzde 19’unu bunlar üretiyor.

Çevremizdeki ülkelerin çoğunda bu santrallar hálá çalışıyor.

Ve Çin’le rekabet eden şirketlerimiz, elektriğe her gün biraz daha fazla para ödüyor.

Doğal gaz ise Rusya’nın, Ukrayna’nın, İran’ın keyfine kalmış.

* * *

Dün bu konuyu Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le konuştum.

"Ben 1992’de bunun arsasını aldım. Çok mücadelesini verdim. Ama her defasında direnişle karşılaştım. Türkiye çok zaman kaybetti" diyor.

Bu sözleri işittiğim zaman, geçmişte sorduğum bu soru tekrar aklıma geldi:

"Türkiye’ye altın kadar kıymetli zamanı kaybettiren bu maskeli insanlar, hortumculardan daha mı dürüsttür?"

Ertuğrul ÖZKÖK / Hürriyet (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4088755.asp?yazarid=10)
16 mart 2006

Baki Berk Kayalar
16-03-2006, 15:10
Nükleer enerjiyi destekliyorum ama dikkatli olunması gerekiyor. Nükleer santraller sayesinde pek çok doğal ve tarihi hazinemiz sular altında kalmaktan kurtulacak. Fakat en ufak bir hatanın dünya çapında büyük bir felakete dönüşebileceği asla unutulmamalı ki yüzlerce kilometre uzağımızda olan bir facianın etkilerini ülkemizde hala görebiliyoruz.

malina
16-03-2006, 15:14
Fakat en ufak bir hatanın dünya çapında büyük bir felakete dönüşebileceği asla unutulmamalı ki yüzlerce kilometre uzağımızda olan bir facianın etkilerini ülkemizde hala görebiliyoruz.

Bu demektir ki bizim karşı çıkmamızın bize faydası yok :) Çevremizdeki çoğu ülkede var.

Baki Berk Kayalar
16-03-2006, 15:17
fransadaki pek çok nükleer santralin çelik çatısının çatlak olduğunu da bir yerlerden duyuyorum.

arsakay
16-03-2006, 16:11
Hemen hemen ilk okuyanlardan biri olduğumu düşünüyorum bu konuyu
ama ilk yazan olmak istemedim.
Öncelikle takım tutar gibi bir tarafı tutmadıktan sonra tartışmakta sakınca yok. :)
Kendi adıma çelişkide olduğum bir konu bu. Bir yanıyla gerekli olduğu tartışma götürmez bir enerji kaynağı, bir yanıyla sadece bir ülkenin değil tüm insanlığın hayatını üzerine oturttuğunuz ve ne zaman patlayacağı bilinemeyen bir mayın.
Yine de zorlanarak bir taraf daha ağır basıyor benim için, nükleer enerjiden yanayım. Ne pahasına olursa olsun demiyorum elbette.
sayın Erguvan Muhibbi'ne katılıyorum çok özel bir konu bu, sadece nükleer enerji değil, enerji konusu. Bir arkadaşım Sıcak su kaynakları ve bunun enerjiye çevrilmesi ile ilgili bir şirkette çalışıyor. Kendisi Türkiye'nin bu konuda çok zengin kaynakları olduğunu ama değerlendirilemediğini, diğer enerji kaynaklarının sağladığı rant nedeniyle değerlendirilmesinin özellikle engellendiğini ifade etmişti. Birçok ilimizin tümüyle ısınma sorununun bu yolla giderilebildiğini, dolayısı ile diğer enerji kaynaklarının üretime yönlendirildiğini düşünün. Konunun bir de bu boyutu var. :))

Erguvan Muhibbi
16-03-2006, 18:29
Nükleer Santral konusu çok uzmanlık isteyen ve çok karışık
teknik olmaktan çıkmış siyasi hale gelmiş bir konu.
Bu konunun agaclar.net in geleceği açısından uygun olmadığını
düşünüyorum.

malina
16-03-2006, 19:21
Sonuçta, herbirimizi bireysel olarak ilgilendirebilecek bir konuda bildiklerimizi paylaşmazsak ne yapacağız? Konunun uzmanlık gerektirdiğini ve siyasi boyutunu biliyorum ama olayı yaşadık, içtiğimiz çay yüzünden her birimize ulaşacak kadar yakındı.

Merat etme, suç teşkil edecek boyutta tartışmalar yaşanmaz, olursa da engellerim.

AYDIN_ATICI
17-03-2006, 17:16
fransadaki pek çok nükleer santralin çelik çatısının çatlak olduğunu da bir yerlerden duyuyorum.

Bu sözleriniz daha önce "nükleer enerjiyi destekliyorum" diye yazdığınız bir önceki mesajınızdaki görüşlerinizle çelişiyor.
Biliyor musunuz Küçükçekmece de bulunan 1 mwattlık reaktör de göle doğru kaymakta olan bir arazi üzerinde kurulu. Eğer içeri girme olanağını bulursanız asvalt yolun boydan boya ikiye ayrılmış olduğunu da görürsünüz.

Nükleer santrali savunan arkadaşların 2400 mwattlık bir santralin yakınında yaşamak isteyip istemeyeceklerini de merak ediyorum. "bize bir şey olmaz abi" diye düşünüyorlarsa ya da "biraz radyasyon iyidir erkeklik gücünü arttır" gibi saçmalıklara inanıyorlarsa o ayrı tabii.

Nükleer enerji olmazsa enerjisiz kalmayacağız. Rüzgarımız ve Güneşimiz var.
Rüzgar konusunda, Almanya 1990 ların başında başlattığı çalışmaların meyvalarını toplamaya başladı bile.

Bugün Almanya'nın Rüzgardan elde ettiği elektrik Türkiye'nin bütün hidroelektrik, doğalgaz, termik santral ve mobil santrallerle elde ettiği elektrik miktarını geçmek üzere. Türkiye'nin elektrik üretimi 25.000 megawatt Almanya'nın ise sadece rüzgardan elde ettiği elektrik miktarı (en son 2005 yılındaki rakamlarını biliyorum) 22.000 megawatt.

Rüzgar Santrali Sanayicileri Derneği diye bir dernek var. Bu dernekten aldığım bilgiye göre rüzgar santrallerinin yapımı % 100 yerli. Yani hiç birşekilde dışa bağımlı değil. Ancak IMF tarafından Türkiye'ye yapılan dayatmalar sonunda rüzgardan enerji elde etmek isteyenlere lisans verilmiyor. Çünkü kimi siyasilerin dar kafaları yüzünden ve bu ülke için iyi olan her görüşe siyasi görüş diye tahdit konulması yüzünden Türkiye Rus ve İran Doğalgazlarına mahkum edildi.
Öyle ki, Türkiye'de şu an enerji fazlası var o nedenle bir çok santral en düşük kapasiteyle çalışıyor. Yani karanlıkta kalacağız korkutmaları da boş korkular.

Enerji konusunda otomobil kullanıcıları çok iyi bilirler geçmişte üretilmiş otomobillerle günümüzde üretilen otomobilleri benzin tüketimi açısından kıyaslamak bile mümkün değil. Günümüzde daha hızlı, daha konforlu ve güvenilir araçlar daha uzun mesafeleri daha az yakıt tüketerek alıyorlar. Çünkü benzin fiyatlarının artması otomobil üreticilerini daha az yakıt harcayan otomobil üretmeye zorladı.

Türkiye'de Ege ve Akdeniz Bölgelerinde hemen her ev sıcak suyunu güneşten elde ediyor.(bedava) Bunu elektrik, doğalgaz vb. ile elde etmeye kalkışsaydık harcayacağımız enerjinin haddi hesabı yoktu. Yani şu anda bile biz güneşten oldukça çok enerji elde ediyoruz. Ama bu hesaba katılmıyor çünkü bunun için dev enerji kartellerine tröstlerine para ödemiyoruz.
Son olarak diyorum ki lütfen herkes aklını başına toplasın yenilenebilir, temiz ve güvenilir enerji kaynakları için Hükümete, bürokratlara baskı yapsın.

"En temiz ve en ucuz enerji tasarruf edilen enerjidir"

Aydın Atıcı
TÜRÇEV Y.K.Üyesi
www.turcev.org.tr
www.pansiyonara.com

malina
17-03-2006, 18:08
Hidrojen enerjisi (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=368) ile ilgili basında habere rastladınız mı? Neler yapılıyor takip edemedim...

malina
18-03-2006, 12:31
İlter TÜRKMEN demiş ki... (Hürriyet)

Türkiye de enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke değil. Halen Türkiye gazının tamamını, petrolünün yüzde 90’dan fazlasını ithal ediyor. Türkiye’nin enerji politikası bu nedenle son zamanlarda bir hayli tartışılıyor. Geçen hafta Harp Akademileri’nde Türkiye’nin güvenlik politikası hakkında düzenlenen çok başarılı bir konferansta, güvenliği ilgilendiren çeşitli sorunlar arasında ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir’in sunumu temelinde enerji konusu da kapsamlı bir şekilde ele alındı. Dikkati çeken Türkiye’nin bugünkü enerji politikasının çeşitli yönlerden eleştirilmesidir. Bu eleştiriler başlıca iki noktada toplanıyor.

* * *

Birincisi Türkiye’nin kendi kaynaklarını ihmal ederek özellikle ithal gaza yönelmesi. İkincisi ise gaz temini bakımından tehlikeli ölçüde Rusya’ya bağımlı hale gelmesidir. Mavi Akım projesi de bu kapsamda tenkit ediliyor.

Türkiye’nin kendi kaynaklarının yeterliliği konusunda fikir birliği var sayılamaz. Evet 8,2 milyon tonluk linyit rezervine sahibiz. Fakat bu kömür hem çevre dostu değil, hem de kalorisi çok düşük. Üstelik üretim maliyeti çok yüksek. Dışarıdan kömür ithal etmek daha ucuza geliyor. Türkiye su kaynakları bakımından da çok zengin ülke sayılmaz, fert başına düşen yıllık su miktarı birçok ülkeye oranla daha az. Kaldı ki bütün su ve kömür kaynaklarımızı kullanabilsek bile üreteceğimiz elektrik miktarı yılda yüzde 8-9 oranında artan tüketimi uzun vadede karşılayacak seviyede olmayacak. Güneş, rüzgár ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilebilecek enerji hiçbir ülkede toplam ihtiyaca yüzde 5 veya yüzde 10’dan daha yüksek oranda katkıda bulunamıyor.


Yazının tamamı için... (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4101870.asp?yazarid=23&gid=61)

arsakay
18-03-2006, 13:01
Sayın Aydın Atıcı ile İlter Türkmen'in verdiği bilgiler çelişiyor.
Aydın bey Almanya'nın Türkiye'nin yıllık elektirik tüketimine yakın
elektriği rüzgar enerjisi yoluyla elde edebildiğini yazdı. İlter bey ise rüzgar ve jeotermal enerji kaynakaların katkısının en fazla % 5-10 katkı sağladığını
belirtiyor.
Bir de İlter bey Türkiye'nin su kaynaklarının yetersiz olduğunu
yazmış. Şaşırdım! Enerji sağlamak açısından Türkiye'de sıcak yeraltı sularının
birçok yerde kullanılabilecek kadar çok olduğunu öğrenmiştim. Kızılcahamam'da
ısınma problemi bildiğim kadarıyla bu yolla çözümlendi. (Yeni hatırladım,
galiba hidrotermal enerji diyorlar)
Bu konuyla ilgili olarak bir arkadaşımı foruma davet edeceğim,
olmazsa teknik bilgi alıp sizlere aktarırım.

malina
18-03-2006, 13:39
Bu yüzden bu bölümü açtım, çok sıradan olabilecek, su kaynakları gibi bir bilgi bile, topluma seslenen kesimler tarafından farklı yazılıyor.

Suyumuz var mı yok mu, bunu öğrenelim hiç olmazsa :)

memet
18-03-2006, 14:43
alternatif enerji kaynaklarına ilgili biri olarak İlter Türkmen in referans aldığı kaynağa dikkat çekmek isterim.******* bu veriler arsakayın dediği gibi şaşıtıcı..bize nükleer enerji lazım sözüne ön hazırlık yapmak için bazı ayarlamalar yapılmış bence

AYDIN_ATICI
18-03-2006, 20:23
Sayın İlter Türkmen bu ülkede Dışişleri Bakanlığı yapmış bir kişi, çok deneyimli bir diplomat. Makalesinde çok haklı olduğu yanları var; Türkiye'nin enerji seçeneğini çeşitlendirmesinin gerekliliği, Doğal gaz konusunda tehlikeli bir şekilde Rusya'ya bağımlı hale gelmesi vb. gibi konularda doğru bir saptama yapmış.
Linyitle ilgili rakam 8.2 milyon ton değil, milyar ton olmalı. (bu görünen rezerv olarak-düşük kalorili ve yüksek kül içeriyorlar)
Türkiye'nin su zengini bir ülke olmaması da doğru. Ancak Türkiye'de eğimlerin fazla olması, akarsuların enerji potansiyelinin yüksek olmasına neden olmaktadır. Elbette HES lerin (Hidro elektrik santralleri) doğal, kültürel ve sosyal çevreye olumsuz etkilerini de gözönünde bulundurmak gerek!
Gelelim Rüzgar, Güneş ve Jeotermal enerjiye, ayrıca biomass da (biyo kütle) çok önemli unutmamak gerek.
İşte bu açıdan Türkiye çok zengin bir ülke. Aşağıda bu konuyla ilgili bir makale var;buyurun okuyun: Yazının tamamı için http://www.ressiad.org.tr/makaleler.php?ID=12 adresini tıklayabilirsiniz.
Bugün Türkiye'ye son derece riskli, pahalı ve tümüyle dışa bağımlı nükleer santraller kurmak yerine çok hızlı bir şekilde rüzgar enerjisi yatırımlarına öncelik verse kısa süre içinde 10.000 MW elektriği havadan üretebilir hale gelecektir. Bu da Türkiye'deki elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payını %30-40 lara yükseltebilecektir ve bu hayal değil gerçektir. Gereken en önemli şey ise; tercihlerin bu yönde olması, buna göre politikalar üretilmesidir.

Rüzgârda kapasite artışı sağlayan yatırımlar

Dünyanın global rüzgar kurulu gücü yaklaşık 40 GW'a ulaşmış bulunuyor. Amerikan Rüzgâr Enerjisi Birliği (AWEA) ve Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği (EWEA) tarafından rapor edildiğine göre, 2002 yılında 7 milyar US dolar olan global rüzgar enerjisi yatırımı, 2003 yılında 9 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Böylece 2003 yılında ulaşılan kurulu güç 39294 MW'a ulaşmış durumda. 2003 yılında rüzgâr santrallarına eklenen kapasite 8133 MW. Buna karşın 2002 yılında eklenen kapasite 7227 MW ve 2001 yılında 6824 MW da kalmıştı. Bugün dünya kurulu rüzgâr gücünün yüzde 40'a yakınını elinde bulunduran Almanya'nın pazarı 2003 yılında yüzde 18.5 büyüme sağlamış bulunuyor.

Alman Rüzgâr Enerjisi Enstitüsü (DEWI), 2012 yılında global kurulu rüzgâr gücünün 150 bin MW olacağını söylüyor. Dolayısıyla 2012 yılına kadar 110 bin MW yeni rüzgâr gücü eklenecek. Bu da 130 milyar Euro'luk bir yatırım gerektiriyor. (Aydın Atıcı'nın notu: 110 bin MW a lütfen dikkat edin! 2012 yılında yani sadece 6 yıl sonra)
Öte yandan EWEA, Avrupa'daki kurulu rüzgâr kapasitesinin 75 bin MW'a ulaşmasının hedeflendiğini belirtiyor. DEWI'nin 2010 yılı Avrupası için tahmini buna yakın ve 73 bin MW düzeyinde. EWEA Avrupa'nın kurulu rüzgâr gücünün 2020 yılında 180 bin MW'a çıkacağını kestiriyor. Bu kurulu gücün dağılımına gelince, 110 bin MW'ı karasal alanlarda (onshore) 70 bin MW'ı da denizsel alanda (offshore) yer alacak. Deniz üzerinde kurulacak rüzgâr santralları için 4-5 MW'lık türbinler geliştiriliyor.

Raporlara yansıyan 2004-2008 dönemine ilişkin rüzgâr piyasası tahminlerine göre, 2004 yılında 2003 yılına göre daha az olan satışların, 2005 yılında piyasanın toparlanmasından sonra, özellikle 2007 yılından itibaren keskin bir yükselişe geçeceği şeklinde açıklanıyor. Avrupa, rüzgâr santrallarında lider kıta olacak görünüyor. Avrupa'da liderlik Almanya'da, ama ikinci sıradaki İspanya arayı kapatmaya çalışıyor.

memet
18-03-2006, 22:23
felsefi idealizmin önemli düşüncelerinden birisi "kuşkuculuktur"...temel varsayımı da şöyle.."bana söylenen sözlerin doğru olduğundan nasıl emin olabilirim?...

AYDIN_ATICI
18-03-2006, 23:06
felsefi idealizmin önemli düşüncelerinden birisi "kuşkuculuktur"...temel varsayımı da şöyle.."bana söylenen sözlerin doğru olduğundan nasıl emin olabilirim?...

İdealist felsefe derken neyi kastediyorsunuz? Platon, Hegel ve daha bir çok filozof var ve hepsi de kuşkuculuğu yadsır.
Felsefi idealizm ya da idealist felsefe inancı, mutlak olanı kabul eder.

arsakay
03-04-2006, 09:59
Dün Discovery kanalında bir barajla ilgili belgesel izledim.
Belgeselde baraj yapımından tutun,
taşmamaları için yapılan tahliye kanallarına,
barajları bekleyen tehlikelerden tutun,
baraj sularının yolaçtığı ve açabileceği felaketlere kadar
birçok bilgi verildi. İlgimi çeken noklatalardan birisi de
barajın yapılabilmesiin milyonlarca meterekare orman alanının
yok edilmiş olması ama bunun öncesinde vahşi hayvanların tahliye edilmiş olması, kaybolacak bitki örtüsü için ekim, dikim çalışmaları yapılmış olmasıydı.
Bunları neden anlattım. Hangi konu olursa olsun karar vermeden önce zıt savlarla ilgili bilgimiz olmalı. Bugün temiz enerji kaynağı olarak kabul ettiğimiz
hidroelektrik santralleri ve bunların doğaya verebileceği tahribat konusunda
ne kadar az şey bildiğimi dün anladım.

memet
03-04-2006, 11:21
(nükleer enerji sohbetinin gerilimi birden yükseldi gibi gelince yazmakta tereddüt ettim epey)Gap projesiyle ilgili benzer şeyler duydum..ılımanlaşan iklimin,bazı türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirebileceğini söylüyorlardı.

cengin
13-04-2006, 08:34
Kurban belli oldu: http://www.ntv.com.tr/news/368946.asp

Baki Berk Kayalar
15-04-2006, 23:59
Sinop' ta inşaa edilecek olan nükleer santral yüzünden binlerce çam ve kayın ağacı kesilecekmiş. Ülkemizin el sürülmemiş ender sahil bölgelerinden birinin katledilmesine göz yummamalıyız.

betito
16-04-2006, 22:27
Ben bir Sinop'lu olarak buna karşıyım!
Derneğimiz ve diğer Sinop'lu dernekler bu santrale karşıdır ve ne gerekiyorsa yapılacaktır!

malina
17-04-2006, 08:07
Bir nükleer santral yapılması için önce bir firmanın gelip Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na (TAEK) başvurması gerekiyor. Ya bu firmanın bir yerin incelemesini yapıp, "biz burada nükleer santral yapmak istiyoruz, uygun mu?" diye başvurması, ya da TAEK’in inceleme yapıp uygun bulduğu yer için firmalara "gelin yapın" diye çağrı yapması gerekiyor.

Peki bu uygunluk için ne yapılması gerekiyor derseniz; özetle çok şey... Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu’nun bu konuda belirlediği çok detaylı direktifler var. Yani TAEK bu direktiflere uymak zorunda ve Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumuyla çok detaylı yazışmalar, görüşmeler yapıp, Türkiye için şartları kesinleştirmesi, onların onayını alması gerekiyor. Bunun içinde yer seçimi ve çok detaylı incelemeler, araştırmalar, koşullar var.

TAEK’den uygunluk belgesi alınmasından sonra iş Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) geliyor. Nükleer santral yapacak olan şirketin EPDK’ya başvurup, üreteceği elektrik enerjisi için bir sürü şartı yerine getirip, üretim lisansı alması gerekecek.

Bu aşamalarda o kadar çok şartın yerine gelmesi gerekiyor ki... Üretimi nerede yapacak,nasıl ne miktarda yapacak. Ürettiği elektriği kime satacak, hangi kanalla satacak, tüketiciye nasıl, hangi fiyata ulaştıracak. Bunun için finansman durumu nedir, fiziki şartları nedir, bütün bunlar için çok detaylı araştırmalar yapılıp, onaylar, izinler, lisanslar alınması gerekiyor.

Peki, Başbakan, "Sinop’ta nükleer santral yapacağız" derken, bu bir sürü şartın ne kadarı yerine getirilmiş, hangi aşamaya gelinmiş dersiniz? Sıkı durun: Hiç.. Yani sıfır....

Erdal SAĞLAM

Hürriyet (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4265837.asp?yazarid=8&gid=61)

backyard
17-04-2006, 11:04
geçenlerde okuduğum meral tamer yazısını aktarayım

Başlıktaki ifade bana ait değil tabii. Başbakan Erdoğan'ın Mersinli çiftçi Kemal Öncel'e "Terbiyesizlik yapma lan. Hadi ananı al git buradan" diye bağırışından esinlenen Anti Nükleer Cephe, bu olayı izleyen günlerde Beyoğlu'nda "Nükleere hayır lan!" diye pankart açmış. Eylemlerle adını duyuran ANC'nin üyelerinin tümü 50 yaşın üzerinde; web sitesine girdiğinizde ekranda kısa süre dalgalanan "Nükleere hayır lan!" pankartı, sizi ister istemez gülümsetiyor.
Enerji Bakanı Hilmi Güler'in bugün saat 14.00'de büyük holdinglerimizin patronlarıyla yapacağı nükleer toplantının "malum" sonucunu beklerken, her nedense ANC'nin 18 şubatta açtığı pankart geldi aklıma!

Özel sektör girer mi?
Güler, bugünkü toplantıyı her ne kadar "özel sektörle görüşmelerimizin son raundu" diye nitelese de, Mustafa Koç, Güler Sabancı, Ferit Şahenk (Doğuş), Sinan Tara (ENKA), Ömer Dinçkök (Akkök), Erol Üçer (GAMA), Ahmet Nazif Zorlu, Nihat Gökyiğit (Tekfen), İshak Alaton (Alarko) ve hükümete yakınlığıyla bilinen Ahmet Çalık, nükleer santral için ilk kez biraraya geliyorlar. Daha doğrusu muhtemelen ilk ve son kez biraraya geliyorlar diyebiliriz.
Zira AKP Hükümeti, işin başını - sonunu düşünmeden "nükleer santral yapalım da tarihe geçelim" havasında. Hesap - kitap bilen özel sektörün, Hazine garantisi olmadan bu işe girmeyeceği belli. Ama hiç belli olmaz. Bugünkü toplantıda birisi çıkıp Enerji Bakanı Güler'e "Emriniz olur, 3 tane de yaparız, 5 tane de yaparız" derse, anlayın ki hükümetle başka işleri var. Örneğin devletten ihalesiz büyük işler alabiliyor, ya da...
Bu arada AKP Hükümeti, nükleer enerji konusunda kamuoyunu bilgilendirme çalışmalarına AKP'lilerden başlamış görünüyor. AKP Beyoğlu ilçe teşkilatı cumartesi günü Muammer Karaca Tiyatrosu'nda "Türkiye ve Nükleer Enerji" konulu bir toplantı düzenledi. İstanbul'daki tüm ilçe teşkilatlarının davetli olduğu toplantının konuşmacıları Türkiye Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Prof. Ahmet Yüksel Özemre, Prof. Ulvi Adalıoğlu, Prof. Necmi Dayday ve Prof. Mehmet Ali Gürkaynak'dı. Anlaşılan nükleer santral taraftarı öğretim üyeleri AKP teşkilatını bilgilendirecek, AKP teşkilatı da edindiği bu bilgilerin ışığında nükleerin faziletlerini yerel örgütlerde ve mahallelerde halka anlatacak.

Meteorolojik koşul
Yazımı, nükleer santralle ilgili önemli bir soru yönelten meteoroloji mühendisi okurum Fırat Çukurçayır'dan gelen e - posta mesajıyla noktalamak istiyorum:
"Nükleer santral, uygun 4 koşulu taşıyan her yere konulabilir. 3 koşul uygun olsa bile, 4. koşulun uygunluğu için yıllarla ifade edilebilecek zamana ihtiyaç vardır. Yörenin hava koşullarının tam olarak bilinmesi, muhtemel radyolojik etkilerin en aza indirilmesi ve acil durum senaryolarının oluşturulması için gereklidir.

Ülkemizde santral yapılması düşünülen alanlarla ilgili böyle bir çalışma yapıldı mı?
Başbakanlık için hazırlanan raporda meteorolojik bilgiler de yer alıyor mu?
Dünya Atom Enerjisi Ajansı yayınlarından Türkçe'ye çevirerek derlediğimiz bilgileri, google'a "Türkiye'de Nükleer Santral Süreci ve Nükleer Santrallar için Meteorolojik Kriterler" yazarak bulabilirsiniz."

memet
17-04-2006, 13:13
neden iranın nükleer programına karşı çıklıyorda bizimkine karşı çıkılmıyor diye düşünen oldumu

cengin
17-04-2006, 14:24
İran, nükleer alandaki çalışmaları gizli tuttu, ne oldu ne bitti bilinmiyor İran'ın bu çalışmalarda ne aşamada olduğu da merak konusu, uranyumu zenginleştirdiği açıklaması yapıldı sonra yalanlandı nükleer çalışmalarını silahlanma amacıyla yaptığı düşünülüyor, tüm çalışmaları yerel teknolojiyle yapılmış, nükleer santral sayısı çok fazla, çoğu yerleşim alanı içinde (bunun çevreci kaygılarla ilgisi olduğunu sanmıyorum)...

memet
17-04-2006, 14:29
aslında, çalışmaları okadar da gizli değil bütün tesislerinde kameralar var.atom enerjisi kurumu denetleyebiliyor.
asıl fark iranın nükleer yakıt üretiyor olması.
yani bizim nükleer santral kurarsak dışardan satın almamız gereken şey.

rus gazına bağımlıyız o yüzden nükleer santral şart deniyor ya.

aynı şey nükleer yakıt içinde söz konusu olacak.

backyard
18-04-2006, 14:05
bugünkü milliyetten bir alıntı


Hükümet, Türkiye'nin ilk nükleer santralı için yer belirleyip 'model' tartışması başlatırken, akademik çevrelerden, nükleer enerjinin tahribat, maliyet ve güvenlik riskleri nedeniyle terk edilmeye başlanan bir enerji olduğu uyarısı geldi. Uzmanlar, Almanya'nın Türkiye'nin kurulu gücünün yaklaşık yarısı kadar enerjiyi yalnızca rüzgârdan elde ettiğini belirterek, "Almanya Türkiye'nin yarısı kadar rüzgâr alıyor. Elektriğimizin tümünü, daha ucuza rüzgârdan elde edebiliriz' diyor


yazının devamı (http://www.milliyet.com.tr/2006/04/18/ekonomi/eko02.html)

erkanakca84
18-04-2006, 23:29
insanlar nasıl görmezden gelebiliyor bütün bu olanları anlam veremiyorum

malina
19-04-2006, 09:31
Gelen bir mailden... :)



Yolcular, uçağın yanında otobüsten inmişler..
bavulları uçağa yükleniyormuş.
Uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş.
İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler...
Yolcular fena halde şaşırmışlar..
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant..
Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması..
Tasmanın ucunda bir köpek..
Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa..
Günlerden 1 Nisan değil ama, "Şaka herhalde" demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa..
Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda.
Uçak hızlanmış..
Yolcular endişelenmeye başlamışlar.. Ucak daha hızlanmış.
Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış..Uçak iyice hızlanmış..
Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar.
Uçak son hıza ulaşmış.
Bu arada pistin sonuna da ulaşılmış. 100 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar..
Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar geri çekmiş...
Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş,havalanmış.
Kaptan pilot arkasına yaslanmış derin bir nefes almış ve
yardımcı pilota dönmüş:
-Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler
ve hep birlikte geberip gideceğiz!..."

Dünyada nice kör yöneticiler var.. Çığlık atmaktan vazgeçmeyin.

malina
19-04-2006, 09:38
ÇERNOBİL’İN 20. YILINDA BİR DAHA ASLA DEMEK İÇİN BOĞAZİÇİ’NDEN KARADENİZ’E SİNOP’A ÖFKEMİZİ
İNADIMIZI ŞARKILARIMIZI SESLERİMİZİ YÜKSELTELİM!
ASLA AMA ASLA SİNOP’TA DA NÜKLEER SANTRAL YAPTIRTMAYACAĞIZ!

25 NİSAN 2006 SALI
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ GÜNEY KAMPÜSÜ
SÖYLEŞİ – FORUM (SAAT: 15:00)
Murat ILGAZ-İlyas ILGAZ (İkitelli radyoaktif atık mağdurları)
Oya KOCA (Sinop Bizim aktivisti)
Orhan UYANIK (İğneadalı nükleer karşıtı)
Harun TOPALOĞLU (Karadenizli müzisyen)
Bayar ŞAHİN (Karadenizli müzisyen)
Metin ERTEN (Çernobil araştırmacısı yazar)
VE
NÜKLEER KANSERE KARŞI
ANTİ-NÜKLEER KONSER
SAAT: 18:00
ANİMA
ZARDANADAM
BAYAR ŞAHİN
HARUN TOPALOĞLU - ENTU DAĞAKERR

ANTİ-NÜKLEER CEPHE
www.antinukleer.org (http://www.antinukleer.org) / anc@antinukleer.org
ANC İSTANBUL İRTİBAT BÜROLARI:
Avrupa Yakası: Sosyal Ekolojist Dönüşüm Derneği
Kamer Hatun Mh. Hammalbaşı Cd. Conga Han Kat:6 BEYOĞLU
TEL: 0212 251 47 83 - 251 66 90
Anadolu Yakası: Serasker Cd. Osmancık Sk. No: 11/4 KADIKÖY
TEL: 0216 346 14 45

[Dayanışma Günü için bu adres ve telefonlardan bilgi alabilirsiniz]

demirkan
07-05-2006, 04:55
Nükleer Tehdite Karşı Bilimsel Belgeler:


TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası
http://www.emo.org.tr

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
http://www.cmo.org.tr/cevre/sorunlar/nukleerenerji.php?altm=nukleer

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Nükleer Karşıtı Forumu
http://www.nukleerehayir.org/genel/bizden_listele.php?bizden_kod=4

Greenpeace Uluslararası Bağımsız Çevre Örgütü
http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/nuekleer-enerji

Gezegenimiz.Com Gazete Kupürleri
http://www.gezegenimiz.com/NewsTopic.asp?KategoriAdi=Nükleer%20Santral/Enerji/Kirlilik&idKategori=13

International Physicians for the Prevention of Nuclear War (IPPNW)
- UNESCO Barış Ödülü 1984
- Nobel Barış ödülü 1985
http://www.facts-on-nuclear-energy.info/1_dead_end.php?size=b&l=tr&f=

Açık Radyo
http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=12716
http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=13047

CNN Türk Pusula Programi 15 subat 2006
http://www.pusula.tv/modul_haber/tammetin.asp?Gundem=1084

Sinopbizim.Org Nükleer Karşıtı Platform - Enerji Dosyası
http://sinopbizim.org/kampanya/enerjidosyasi/enerjidosyasi.html


Özellikle TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Nükleer Karşıtı Forumu tarafından hazırlanan, Türkiye'nin en yetkin enerji ve nükleer uzmanları ağzından açıklamalar ve itirafların olduğu bu sunumu indirin:
http://www.nukleerehayir.org/resimler/ekler/4ca4238a0b92382_ek.pps?tipi=4&turu=R&sube=0

Sürdürülebilir bir çevre dileğiyle...

memet
09-05-2006, 17:40
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ölür bir çocuk
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
on iki yaşında ve numaralı
ve ne boğmacadan ne menenjitten
ölür bin dokuzyüz elli sekiz de
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
dokuzyüz kırkbeş te doğduğu için

Ful Sokağı
22-05-2006, 23:56
Nükleer enerji konusu teknik boyuttan çıkıp nerdeyse ideolojik hale geldi, ben nükleer enerjinin geleceğinin olduğuna inanıyorum, diğer pek çok teknolojik alandaki gelişmelere bakarsak nerden nereye gelindiği görülebilir. Şimdilik nükleer santral kurmak zorunda olduğumuzu sanmıyorum ancak üniversiteler mi olur Tübitak mı olur bu alanda teorik ve pratik çalışmalar yapılmalıdır. Günümüzde atomaltı parçaçıklar konusu çok işleniyor, mesleğimle uzaktan yakından ilgisi yok biliyorum ama zaten fikir yürütenlerin çoğunun da yeterli bilgisi olduğunu sanmıyorum.Gelecekte bu çalışmalar sayesinde radyasyon tehlikesi olmayan gerçekten temiz bir nükleer enerjiye ulaşma ümidi var bence. Türkiye sanayi devrimini kaçırdı ama hala şansı var bu alanlar da Genetik ve Nükleer Fizik'tir. Bu alanlarda bilgi birikimi ve deneyim sağlamalıyız tabi bu santral kurmadan olmalır, gereksiz riske girmemeliyiz. Yanlış anlaşılan bir konu da şu; çevreye zararsız ürünler derken bizler yalnızca kullanırken değil üretim aşamasında da çevreye zarar vermeden üretilmiş ürünleri anlamalıyız ancak bu konuda yeterli bilgimiz yok. Rüzgar ve güneş enerjileri ancak destekleyici enerjiler olabilir, fosil yakıtların ise dünyamızı ne hale getirdiği ortada. Nükleer enerji konusuna değişik bir açıdan bakmak için TÜBİTAK Yayınları'nda çıkan
"Çok Geç Olmadan" adlı kitap ilginç olabilir.

Mine Pakkaner
13-06-2006, 00:30
Nükleere Hayır saydam gösterisi

İFSAK'ta "Nükleere Hayır!" konulu saydam gösterisi, 29 Haziran 2006 Perşembe akşamı saat 19:30 ve 20:15’de gerçekleştirilecek.

http://www.ifsak.org.tr/kategori.php/2 (http://www.ifsak.org.tr/kategori.php/2)


İFSAK
İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği
İstiklal Cd. Ayhan Işık Sk. 34/2 Beyoğlu 80060
İstanbul
(*) Tel: (0212) 292 42 01 - 292 18 07 Faks: (0212) 252 44 61

memet
15-06-2006, 21:04
çok faydalı ve iyi bir şey olan nükleer yakıtların artıkları,
nekadar süre boyunca tehlike oluşturmaya devam ederek durabiliyorlar.
(dünyanın bir sürü ülkesinde olan nükleer sızıntıların yaratacağı tehlikeden daha fazla..bir iki milyon yıl falan)..
Amerika ve japonya da dahil olmak üzere çok ülkede nükleer kazalar oldu.
etkilerinin ne olduğu nekadar süreceği belirsiz

hasan42
16-06-2006, 16:53
Suyun yakıt olarak kullanıldığı bir sistemin tanıtımını yapan bir video ekliyorum. Haber İngilizce ama görüntüler konu hakkında bir fikir veriyor. Kim bilir bu görüntüler bütün bu tartışmaları sona erdirecek ipuçlarını barındırıyordur içinde.

http://gprime.net/video.php/waterfuel

memet
21-06-2006, 21:57
Doğu felsefesi,oldukça farklıdır.klasik Yunan ve batı felsefesinden çok ayrı gelişmiştir.benzerliker ve ayrılıklar ilginçtir.

doğu felsefesinde çok belirgin olan birşey,evrendeki bütün nesnelerin birbiriyle ilişki içinde olduğudur.hepimiz(ben ve geri kalan herşey)ilişki içindeyiz.benim varlğım diğer bütün herşeyi etkiliyor.bende ondan etkileniyorum.

Çin deki bir ağacın benden uzak olması bu bakımdan bir anlam ifade etmiyor.

saçlarımın ayak tırnaklarımdan uzak olmasının anlamı olmaması gibi.(yapıları aynı bir eksiklik ikisini de etkileyecek)
binlerce kilometre ilerdeki sızıntı radyoaktif çaylar içmemize neden oldu.
etkileri daha devam ediyor.
nükleer santral konusu kesinlikle siyasi ..(zaten aristoteles insan siyasi bir varlıktır demişti..sokratesin insan toplumsal bir varlıktır göndermesinin yetersizliğine bir işaret belki)
siyasi olması konuşulmaması değil bundan kimlerin para kazanacağının düşünülmesi anlamına geliyor ..

saksımdaki sellukanın kaç yaprak verdiğini düşünürken.rüzgarın evime ne getirdiğini bilmek zorundayım bence..

daha önce söylediğim sözü tekrarlamalıyım.
"bana söylenenlerin doğru olduğundan nasıl emin olabilirim"
kuşkuculuk çok önemli bir felsefi okuldur.açılımlarının bilim üstünde güçlü etkileri olduğu kesin..(mutlak olanla ilgili olan savlarıda kabul etmesi çok zor)
bütün söylediklerimin bağlamı şu;mecburmuyuz.
sigara sanayinin ne kadar gerekli olduğu gibi bir konu bu...

memet
15-07-2006, 20:16
nükleer enerji ihalesine giren şirketler şu anda enerji ürettikleri santralleri kapatmaya karar verdiler. ne kadar ilginç bir oyun .
tıpkı nükleer enerjinin çok gerekli olduğunu söylemek gibi ..
buna benzer bir oyunda altında oynanıyor..
bergamada siyanürlü altına hayır..
iyide altın dünyanın heryerinde bu teknikle çıkarılıyor.
memlekette aynı teknikle çalışan gümüş madenleride var.
biraz kafa karıştırıcı bir durum olmuyor mu?

qitted
16-07-2006, 19:54
İlgiyle izliyorum :)
Eksik bilgilerle yapılan yorumlar maalesef gerçeği perdeliyor.

Niçin nükleer santrallara hayır ?
1. Ya kaza olursa, insanlar radyasyondan ölürse.
2. Nükleer artıklar tehlikeli.

İnsan yapısı her tesiste tabii ki kaza olabilir ve bu kazalar sonucu insanlar ölebilir. 0 (sıfır) hata/kaza ihtimali olan bir tesis/alet henüz yapılmadı, yapıldıysa bile kimse bunu iddia edemez (Çünkü kontrol edilemeyen dış faktörleri bilemezsiniz)

Ancak nükleer santrallerin olası bir kaza sonucu nasıl tehlikeler doğuracağını bu teknolojiyi üreten (dolayısıyla salak olmayan) gavur bilim adamları da biliyor. Yeni nesil santraller bu sebeple abukluk derecesinde aşırı güvelik önlemleriyle donatılmış. Bu santrallari çalıştırmak çok zor, durdurmak ve emniyete almak için ise bir çocuğun herhangi bir yere dokunması bile yeterli.

Günümüzde inşaası devam eden toplam 27 nükleer santral var. Fransa gibi ülkelerde elektrik üretiminin %50 den fazlası nükleer enerjiyle karşılanıyor.

Ya bizde ne oluyor? Hidroelektrik santralları yetersiz kaldığı için doğalgaz çevrim santralları, akaryakıtla çalışan santrallar ve termik santrallarla açığı kapatmaya çalışıyoruz.

Yani zaten çok zor elde ettiğimiz dövizi petrol ve doğalgaz için bol keseden üretici ülkelere ödüyoruz veya termik santrallarde yakılan linyit sayesinde güzelim çevrenin ve insanların canına okuyoruz.

Ülkemizde bol miktarda uranyum var. Cevheri nükleer santrallarde kullanabilecek kadar zenginleştirecek teknolojiye de sahibiz.

Nükleer atığa gelince; Artık nükleer atıklar ya yeniden işlemden geçirilerek geri kazanım yapılıyor ve atık miktarı çok azalıyor veya bununla uğraşmak istemiyorsanız direk emniyetli bir şekilde saklıyorsunuz.

Ülkemizde artık kullanılmayan ve terk edilen, yerin yüzlerce m. altına uzanan kömür ocakları var. Kurşun+çelik+beton zarflar içinde buralara depolanacak atıklar teorik olarak yüzbinlerce yıl zararsız olarak saklanabiliyor. Bulunduğu yerde bir şekilde zarf açılsa bile radyasyonun yerin yüzlerce m. altından etki etmesi nerdeyse imkansız.

Peki öyleyse neden sürekli "nükleer santrale hayır" mitingleri düzenleniyor, yürüyüşler yapılıyor, imzalar toplanıyor?

Bir düşünün bakalım, ülkemizdeki elektrik ihtiyacı sadece hidroelektrik santralleri ve nükleer santrallerden sağlanırsa kimin kazancı yok olacak ?

Dünyada nükleer enerji kullanımını incelemeden, nükleer santral teknolojilerini öğrenmeden (en azından iyi bilen birilerine sormadan, okumadan) bu kampanyalara sadece iyi niyeti ile katılan ve imza veren halkımız, barlarda rakı-hıyar eşliğinde her bir haltı bildiğini sanan tatlısu aydınları ve (her nedense) gerçeği halka anlatmayı bir türlü başaramayan devlet organları/hükümet.

Bıçağın artık kemiğe dayandığı ülkemizde biraz daha sorgulayıcı, meraklı, araştırmacı olmamızın zamanı gelmedi mi? Daha ne kadar her söylenene inanacağız?

(Benzer şeyleri siyanürlü altın olayı için de söyleyebilirim. Zırt pırt yürüyüş yapan bergamalı köylülere liderlik yapanlara almanların ödediği meblağları artık köy kahvesinde bile konuşuyorlar. Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu'nun kitaplarını okumanızı öneririm)

Ful Sokağı
24-07-2006, 12:45
qitted'in dile getirdikleri çok doğru. Ben de tekrar nükleer enerjiye karşı olanların Tübitak Yayınları'ndan çıkan "Çok Geç Olmadan" adlı kitabı okumalarını öneriyorum. Hemen her konuda olduğu gibi tek taraflı propagandaya maruz kalıyoruz gibi geliyor bana. Evrenin kaynağında nükleer enerji var zaten, bir gün çok daha iyileri yapılacak ama o güne kadar pek çok konuda olduğu gibi Türkiye yine treni kaçırmamalı. İşin teknik yönleri ise bilim adamları ve mühendisleri işi.

Ful Sokağı
24-07-2006, 12:49
Bir ilave yapmak istiyorum Almanya bildiğim kadarıyla Türkiye'ye altın satan ülkelerin başında geliyor. Yorum sizin...

memet
24-07-2006, 14:12
nükleer enerji konusu benim çok kafamı karıştırıyor.
bizemi faydası olacak santralı kuranları mı herşeyin fazla karmakarışık olduğunu düşünüyorum.
İranın nükleer santralı var.herkes İrana engel olmaya çalışıyor.gerekçe olarak nükleer silah gösteriliyor.(bu güne kadar bir kanıt yok)

İsrailin nükleer santralı var uzun süre programını gizledi.uluslar arası denetime izin vermiyor.nükleer silahı var.kimse ses çıkarmıyor.

kuzey Korenin nükleer santralı var nükleer silahıda var.canımı sıkarsanız Japonya yıda ABD yide bombalarım diye tehdit ediyor onada ses çıkaran yok.

tv konuşmalarında biri çok ucuz enerji diyor. biri kurulum maliyeti çok yüksek diyor .ucuz falanda değil diyor.
biri son derece güvenli derken öteki nerden çıktı diyerek Çernobilden sonra olan kazaları sıralıyor.Fransa Japonya ABD de..

tıpkı altın konusunda olduğu gibi konuşulmayan, para kazanacak olanların kim olduğu esas önemli yeri gibi gelmeye başladı bana..

Efemçukuru köyünde ocak var orda siyanürde kullanılmayacak.altın çıkarırken onada engel olunmaya çalışılıyor..çokmu dolduruşa geliyoruz...

arsakay
24-07-2006, 19:15
Bu konu tartışmaya açıldığından bu yana
kesin olarak bir tarafta geçebilmiş değilim.
Bilgi artışı insana her zaman netlik kazandırmıyor.
(Son edindiğim bilgilerden sonra bile
hala tam olarak taraf olamadım.
Nedeni teknoljik geriliğin de sömürülmeye neden olması.)

Son olarak kanallarının birisinde (muhtemelen Nat.G.)
Çernobil ile ilgili bir belgesel izledim.
Birkaç bilgi vereyim.
Santralin soğutulmasında görev yapan pilotların
hiçbirisi hayatta değil. 300 pilot!
Eriyerek ve eriterek alt katmanlara inen nükleer maddenin
suyla temas etmemesi için açılkan tahliye tünellerinde çalışan
maden işçilerinin ne kadarının yaşadığı ise belli bile değil.

Bir noktayı da atlamayalım. Bu kadar insan neden feda edilmiş?
Radyoaktif maddenin suyla temas etmesi ve bunun sonucunda
ortaya çıkacak patlamanın yaratacağı zarar
akıllara durgunluk verecek derecede.

Kanalı takip ederseniz bu belgeseli yakalarsınız.
Sık sık yayınlanıyor.

memet
16-08-2006, 18:53
Haberlerde Çernobilin Karadenizde kanser artışına neden olmadığına dair bir çalışma yayınlandı.

arkadhia
16-08-2006, 23:07
Haberlerde Çernobilin Karadenizde kanser artışına neden olmadığına dair bir çalışma yayınlandı.
Hagi Yayın organında yayınlandı Merak ettim Şimdi

memet
16-08-2006, 23:35
bu akşam bir kaç kanalda haberlerde geçti.
bir ara msn haber olarak verdi.şu anda trt veriyor.
ilk veriler kapsamlı bir araştırma gibi görünüyor.

aybala
17-08-2006, 09:11
Hangi yayın organında yayınlandı. Merak ettim şimdi?
Bugünkü CNNTÜRK'de böyle bir haber var.

http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&haberID=218294

AYDIN_ATICI
17-08-2006, 10:32
Forumla ilgili bir yanlışa dikkat çekmek istiyorum: " qitted
Doğasever" yukarıdaki nicki kullanan arkadaşın yani "gitted" in nickinin altında "doğa sever" yazıyor. Sanırım forumda mesaj atanların attıkları mesajların çokluğuna veya azlığına göre verilen bir ünvan bu. İlk bakışta çok sempatik görünüyor ama uygulamada pek öyle olmuyor sanıyorum. Çünkü bu nicki kullanan arkadaş doğasever falan değil bana göre.

Bu nasıl bir doğa severdir ki; " (Benzer şeyleri siyanürlü altın olayı için de söyleyebilirim. Zırt pırt yürüyüş yapan bergamalı köylülere liderlik yapanlara almanların ödediği meblağları artık köy kahvesinde bile konuşuyorlar. Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu'nun kitaplarını okumanızı öneririm) " türünden sözler ediyor. Bu arkadaş Hablemitoğlunun etkisinde çok kalmış galiba: topraklarını siyanür liçiyle "linç" ettirmek istemeyen ve bence son zamanların en kahramanca mücadelesini veren, yaptıkları bütün itirazların (en yüksek yargı organları dahil) kabul edildiği Bergama Köylülerini
haksız yere itham edebiliyor.

Ya bu ne biçim uslubtur böyle söyler misiniz? "Ancak nükleer santrallerin olası bir kaza sonucu nasıl tehlikeler doğuracağını bu teknolojiyi üreten (dolayısıyla salak olmayan) gavur bilim adamları da biliyor."

Nükleer silahları, atom bombalarını yapanlar da "O salak olmayan gavur! bilim adamları" değil mi?
Başka bir alıntı: "öğrenmeden (en azından iyi bilen birilerine sormadan, okumadan) bu kampanyalara sadece iyi niyeti ile katılan ve imza veren halkımız, barlarda rakı-hıyar eşliğinde her bir haltı bildiğini sanan tatlısu aydınları ve (her nedense) gerçeği halka anlatmayı bir türlü başaramayan devlet organları/hükümet."

Ben hükümetin ne yaptığını söyleyeyim: Nükleer santral yapımına gereken parayı bulmak için sokak aydınlatmalarının faturasını elektrik abonelerine yükleyecekler!! yani size, bana ödetecekler.

Çok güzel değil mi? uyanın artık !!! hişssstt uyansan be kardeşim uyan beeee

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

1947
Nazım Hikmet Ran

arkadhia
17-08-2006, 22:44
Bugünkü CNNTÜRK'de böyle bir haber var.

http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&haberID=218294

Tamam T.C Sağlık Bakanlığı nın arştırması.Çok inandırıcı.Hakikatten aptal yerine konulacka insan gibi hissettim kendimi.Ölenleremi yanayım,Yalanlara mı ? Gözüme mi İnanayım Sağlık Bakanlığına mı ?
neyse fazla lakırdı iyi değil "he he aynen öyle dir diyeyim bari "

eskimo
18-08-2006, 20:35
Türkiye’nin nükleer serüveni
Nükleer santral için bugüne kadar üç kez ihaleye çıkıldı, hepsi sonuçsuz kaldı. Yorumlar hükümetin bu işte çok kararlı olduğu yönünde. Santral inşası için Sinop öne çıkıyor.


CNBC-E
Güncelleme: 11:05 TSİ 01 Mart 2006 ÇarşambaİSTANBUL - Nükleer, radyasyon, santral... Türkiye bu kavramlarla Çernobil ile tanıştı, çay içen bakan görüntüsü uzun süre hafızalardan silinmedi. Aslında Türkiye’nin nükleer macerası
Dünya enerji üretiminde yeni yollar ararken nükleer enerji birçok ülke için en iyi alternatif olarak belirmişti ve nükleer santral inşaatları başlamıştı. 1960’ta Küçükçekmece’de 1MW gücünde bir araştırma reaktörü kuruldu. İlk santral fikri ortaya atıldığında 1960’ların sonlarıydı. ABD ve İspanyol firmaları fizibilite çalışmaları yapmış ve 400 MW gücünde bir santral kurulması düşünülmüştü ancak proje rafa kalktı.

1974’te Mersin Akkuyu’da bir santral kurulması konuşulmaya başlandı. İktidarda Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan vardı. Bu proje de hayata geçmedi. Eski Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Ünal Erdoğan o günleri şu sözlerle anlatıyor:

“1974’te nükleer santral devreye girmezse karanlıkta kalacağız dendi, sonra bir Atatürk geldi ve Türkiye’yi yeniden kurdu. Tabii ki hiçbir şey olmadı, konu 1977’ye ertelendi. Türkiye ne karanlıkta kaldı ne mahvoldu”

ÖZAL’LA YENİDEN GÜNDEME GELDİ
Özallı yıllara gelindiğinde, nükleer enerji yeniden gündeme geldi. Özal uluslararası firmaları yap-işlet-devret modeliyle santral kurmaya çağırdı. Kanada ve ABD’den firmalar 600 MW gücündeki tesisle ilgilendiklerini açıkladı ancak projenin yap-işlet-devret modeliyle üstlenilmesi istenince yabancı firmalar buna yanaşmadı, çünkü nükleer santrallein ömrü 35 yıldı. Proje bir kez daha sonuçlanamamıştı.

Nükleer enerjinin yeniden konuşulması 1998-2000 yıllarında Ecevit-Yılmaz hükümeti dönemindeydi. 1998’de Akkuyu’ya santral yapılması için ihale açıldı. İhaleye üç konsorsiyum katılmıştı.

ABD-Japonya ortaklı Westinghouse-Mitsubishi Konsorsiyumu: Raytheone ve Duke(ABD), Enka İnşaat ve MNG (Türkiye)

NPI Konsorsiyumu: Siemens, Hochief (Almanya); Framatom, Campenon Bernard ve Gecalsthom (Fransa); Garanti-Koza ve Tekfen İnşaat (Türkiye)

Kanada AECL Konsorsiyumu: Hitachi, Itochu (Japonya), Daiwoo (Güney Kore); Ansoldo (İtalya); Bayındır İnşaat, Güriş İnşaat ve Gama Endüstri (Türkiye)

25 Temmuz 2000’de dönemin başbakanı Ecevit nükleer enerji projesinin ekonomik olmadığını belirterek, bu fikirden vazgeçildiğini açıkladı.

Ancak bu açıklamadan dört yıl sonra AK Parti hükümetinin de gündeminde nükleer enerji olduğu duyuruldu. Gerekçe yine aynıydı: “Türkiye önümüzdeki yıllarda bir enerji darboğazına girebilir”

Enerji Bakanı Hilmi Güler planlarının 2012’ye kadar üç nükleer santral kurmak olduğunu söyledi. Ardından 2005 yılı sonlarında Ukrayna ile Rusya arasındaki doğalgaz krizi, İran’ın Türkiye’ye yolladığı gazı kısması ve giderek artan petrol fiyatlarıyla nükleere yönelmenin gerekliliği vurgulandı ve planların bir ay içinde açıklanacağı belirtildi.

KARARI ERDOĞAN AÇIKLAYACAK
Enerji Bakanı Güler, 5 bin MW gücünde reaktörler kurulacağını ve projeyi özel sektörün üstlenmesini istediklerini belirtti. Ancak maliyetler ve uzun süren inşaat süresi nedeniyle özel sektörün bazı çekinceleri var.

Bununla birlikte yabancıların nükleer projesine olan ilgileri de gerek Türkiye’ye yaptıkları ziyaretlerde gerek hükümetin yurtdışı temaslarında öne çıkıyor. Örneğin Fransa Dışişleri Bakanı Türkiye ziyaretinde, nükleer projelerine katılmak istediklerini söyledi, ABD’den Westinghouse’un santral yapmak istediği belirtildi.

5 bin MW güç için ya üç ya da beş santral kurulması planlanıyor. İlk reaktörün inşasına 2007’de başlanması hedefleniyor. Konuyla ilgili olarak 7 bölge saptandı. Teknik detaylar, ekonomik yapı ve yatırım takvimi ile ilgili detayların bir ay içinde Başbakan tarafından açıklanması bekleniyor. Türkiye’de daha önce ihale tecrübesi yaşayan Siemens’in eski Yönetim Kurulu Başkanı Arnold Hornfeld AK Parti hükümetini konuyla ilgili olarak çok kararlı gördüğünü söylüyor ve “bu sefer olabilir” diyor.

SANTRAL İÇİN SİNOP ÖNE ÇIKIYOR
Depremsellik, çevre, güvenlik, su kaynaklarına yakınlık da dahil olmak üzere 43 kriter belirlendi ve santral inşası için en güçlü aday olarak Sinop öne çıkıyor.

Bununla birlikte Mersin Akkuyu, Lizne Burnu, Çilingoz Çiftliği, Muda Burnu gibi bölgeler de nükleer santral için ismi geçen yerler arasında.

eskimo
18-08-2006, 21:15
yukarıdaki yazı konunun siyasi yanını gösteriyor.
konu hakkında az bilgili aklımla anladığım kadarı ile,
nükler santrala ABD güdümlü hükümetler destek veriyor.

aşağıda ise başka bir alıntı;

HANGİ ALTERNATİFLER VARDI?
Nükleer santral için alternatif bölgeler şunlardı:
Beyşehir-Seydişehir
Nallıhan-Beypazarı
Akçakoca-Ereğli
Mersin-Akkuyu
Kırklareli-İğneada
Kırıkkale-Nevşehir

Bunlarda diğer seçenlermiş.
Bu bölgeler içinde benim bildiği iki yer varki!
biri iğneada dünyada çok az örnekleri olan langoz ormanlarını barındırıyor,
diğeride nallıhan,bir kuş çenneti.
Neden doğal güzelliklerini, kaynaklarını henüz yitirmemiş yerlerimiz hep göz önünde?

yine az bilen, halk aklımla gözüme takılanlar.
silivri açıklarında doğal gaz bulundu ve yıllardır doğal gaz çıkarılıyor,
ve marmaraereğlisin'de çıkan gaz ile elektrik üreten iki **** üç yabancı firma var.
Gazın önce yeterli olmadığı söylendi
ama yılda bir iki kez, günlerce, fazla gazı yaktıklarına Şahit oluyoruz.
ikincisi ,bu firmalar salakmı kısıtlı gazı olan bir yerde gelip santral kurdu?
Bir konuda, neden silivrinin altına doğal gaz depoları yapılıyor?(inşaatı devam ediyor)
Gazı rusyadan alıyorsak, depolamak için rusyaya daha yakın bir yer bulunamadımı?

Ayrıca nükler santral için ihaleye katılan firmalardan
Garanti-Koza'nın
fetullahın gruplarından bir firma olduğunu ve altın madenleri işletmesinde
kanadalı bir firmanın taşaronluğunu yaptığını.
bir yerlerde okumuştum.

qitted
27-08-2006, 21:40
Aslında hiç bir şey yazmak istemedim. Elim gitmiyor bir türlü.
Nazım Hikmet'in bir şiiri ile enerji uzmanı kesilen bu arkadaşın yazdıklarını belki birisi ciddiye filan alır, uyarı görevimi yapayım bari.

Bergama köylülerinin kahramanlığından dem vurur, köyün yarısının neden o madende çalıştığını açıklayamaz...
Devletin resmi belgelerine kadar giren "elebaşılara alman kaynaklı prim"leri görmezden gelir, inkar eder..
Hablemitoğlu'na dil uzatır, yazdıklarının yalan veya yanlış olduğunu ispatlayacak tek bir belge ortaya koyamaz..

Yabancı bilim adamlarının atom bombası yaptığından bahseder, o adamların çok daha önce nükleer santrallar yaptığını, halen o ülkelerde yüzlerce santralin çalışmakta olduğuna hiç değinmez..

Üretemediğimiz petrol ve doğal gaza alternatif enerji kaynağı hiç göstermez..
Petrole ödenen dövizi durduracak başka çare söylemez..


Peki ne diyor?
Hükümetin ne yaptığını biliyormuş. Zam yapılacakmış.
Belki doğrudur, AKP veya hükümetle bir ilişkim yok, bilemiyorum.

Ancak her şeye itiraz ederek, mesnetsiz boş laflarla ortalığı oyalayıp çözümsüzlüğü çözüm olarak ortaya koyarak nasıl tatlısu aydını olunduğunu görüyorum.

Doğa severlik konusuna gelince..

Linyitle çalışan termik santrallerin gökova körfezini öldürmesine karşı çıkmak, bunu yapabilmek için de okuyarak, araştırarak, sorarak alternatif çözümler üretmek doğa sevgisidir efendim, öğreniniz.
Haddinizi aşan konuşmalar sizi çevreci yapmaz, boşuna heveslenmeyiniz.

Ve unutmayınız, ben buraya yazdığım her kelimeyi ispatlayacak veya destekleyecek belge ve bilgiye sahibim. Uluorta konuşmuyorum, yazdıklarımı rüyamda görmüyorum.
Lütfen aynı şekilde donanınız ve ondan sonra yazınız.

said_man
29-08-2006, 12:02
Hasan Bey bir link eklemiş su ile çalışan su ile çalışan araba yapan türk mucidi vardi bunu yapan türk mucidi öldürüldü. Neden öldürüldü diye soracak olursanız Petrol Kralları Ve Petrol üretmini yapan ülküler bu adamın hem proje ile aşırı zengin olacağını ve petrolun değerinin olmayacağını bildikleri için adamın ailesini öldürüp projelerini yakmışlardır. Türk insanı dünyanın en zeki insanıdır. Doğayı Korumak Ve Yok Etmek biz insanların elinde eğer daha güzel bir yaşan istiyorsak doğayı korumamız şart.

AYDIN_ATICI
29-08-2006, 15:17
Aslında hiç bir şey yazmak istemedim.

Ve unutmayınız, ben buraya yazdığım her kelimeyi ispatlayacak veya destekleyecek belge ve bilgiye sahibim. Uluorta konuşmuyorum, yazdıklarımı rüyamda görmüyorum.
Lütfen aynı şekilde donanınız ve ondan sonra yazınız.

Yazmasaydınız kardeşim. Yazmasaydınız da nasıl demogoji yaptığınızı ortaya apaçık sergilemeseydiniz.

Buraya yazdığınız her kelimeyi ispatlamanızdan önce kim olduğunuzu bir bilsek de ona göre konuşsak!
Böyle "derin" ifadeleri kullanan kişilerin arkasında genellikle "bazı" kurumlar bulunur. Özellikle bilgi, belge vb. toplamaya yönelik kurumlar.!
Her ne yaparlarsa memleketin iyiliği için yaptıklarını iddia ederler..

Siz de onlardan mısınız?

Ondan sonra alternatif enerji, siyanür liçiyle altın üretimi, termik santrallerin çevreye olumsuz etkilerini konuşuruz. Ürettiğiniz alternatif çözümleri hep birlikte öğreniriz.

AYDIN_ATICI
29-08-2006, 15:21
Bir ilave yapmak istiyorum Almanya bildiğim kadarıyla Türkiye'ye altın satan ülkelerin başında geliyor. Yorum sizin...

Aynı Almanya dünyaya (Türkiye ile sınırlı değil!) nükleer santral de satıyor özellikle Siemens şirketiyle

qitted
29-08-2006, 20:53
Bir söz biliyorsan söyle, herkes bir ibret alsın
Bir söz bilmiyorsan sus, herkes seni adam sansın

Atasözü...

malina
30-08-2006, 19:03
Nükleer enerji konusunda bilgilenmek için burayı açan üyeler epey şaşırıyordur herhalde... Konu atasözlerine kadar gelmiş !

AYDIN_ATICI
13-09-2006, 05:20
Bir söz biliyorsan söyle, herkes bir ibret alsın
Bir söz bilmiyorsan sus, herkes seni adam sansın

Atasözü...
Ne bu şimdi? alt orta kültürün mahalle kahvelerinin ya da berber dükkanlarının duvarlarının düzeyinden yukarı çıkamıyor musunuz?

Benim en baştan bu yana itirazım kullanılan üsluba oldu. Bilgi vermeden bilgi sahibiymiş gibi görünmeye çalışmanıza birşey demiyorum. O zaten apaçık ortada.

qitted
17-09-2006, 14:00
Ne bu şimdi? alt orta kültürün mahalle kahvelerinin ya da berber dükkanlarının duvarlarının düzeyinden yukarı çıkamıyor musunuz?
Siz önce o düzeyi yakalayın, yukarısına sonra bakarsınız. Demagoji yapmaktan ve boş konuşmaktan fırsat bulursanız tabii.

Benim en baştan bu yana itirazım kullanılan üsluba oldu. Bilgi vermeden bilgi sahibiymiş gibi görünmeye çalışmanıza birşey demiyorum. O zaten apaçık ortada.
Burası bir forum. Yıllar içinde gördüğümüz, öğrendiğimiz, okuduğumuz her şeyin bizde bıraktığı özeti yazarak konuşuruz. Eğer bu konularda akademik bilgi vermemi istiyorsanız elimde yeterince kaynak zaten var. Site yöneticisinden böyle bir talep gelirse değerlendiririm. Belki siz de okuyup bir şeyler öğrenme fırsatı bulur, boş laflarla forumu meşgul etmezsiniz.

malina
04-10-2006, 10:16
Buyurun :)

Nükleer enerjiye ilişkin bir soru üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, ''Nükleerde biz ihale düşünmüyoruz. Nükleerde ihale olmayacak. Tamamen burada bir yarışma olacak. Bu, en ucuz kim verirse ve en kısa zamanda kim yaparsa şeklinde olacak. Yasayı o şekilde hazırladık'' yanıtını verdi.

Mine Pakkaner
04-10-2006, 11:56
İnanılır gibi değil. "Ucuz olsun hızlı olsun ne olursa olsun, en ucuz veren işi yapsın" söylemi ile yapılan devlet binalarının halini depremde gördük. Peki bir nükleer santral bu zihniyet ile yapılırsa neler olacak?..

malina
04-10-2006, 12:00
Bunu da savunacak arkadaşlar çıkacaktır :)

eskimo
06-10-2006, 17:43
Onlar yapar ve olur hem de babalar gibi olur

bu haberde ilginç.

Koç: Nükleer santral ile turizm olur.
Kapadokya'da Turizm Haftası açılış programına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Sinop'un da bir şansı. Oraya da nükleer enerji koyacağız. Nükleer enerji ile turizm olur mu demeyin. Bal gibi olur. Ben neye bal gibi olur dediysem, bal gibi olmuştur" dedi.

malina
27-11-2006, 16:39
Karadeniz'in durumu içler acısı

1960'lı yıllara kadar dünyanın ekolojik yönden en zengin, balıkçılık yönünden en bereketli denizlerinden biriyken 1990'lı yıllara gelindiğinde sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kentleşme dolayısıyla Karadeniz'in tabiri caizse denizi gitmiş karası kalmıştı. Sorun sadece Karadeniz'e kıyısı olan kentlerde yaşayan yaklaşık on altı milyon insanın yarattığı çöp dağları, arıtılmadan denize akıtılan lağımlar, kıyıların tahribatı nedeniyle heba olan turizm potansiyeli değildi.

Karadeniz'e akan bütün nehirlerin ve kollarının başta Tuna, Dinyeper, Don olmak üzere, geçtiği Karadeniz havzası, Avrupa'nın yaklaşık üçte birini kapsıyordu. 1992 Bükreş Sözleşmesi ile denizi paylaşan ülkeler bu gidişe bir dur demek için kolları sıvadılar. Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ortak bir strateji etrafında birleşti ve uluslararası fonlar devreye sokularak Karadeniz Çevre Programı başlatıldı.

Bu arada görevli olduğu kurumda Karadeniz'de radyoaktivite ölçümü ile ilgili uluslararası bir projenin başında olan nükleer güvenlik uzmanı Gül Göktepe, aynı zamanda Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu gönüllü ikinci başkanıydı. Çevreci kimliğiyle Karadeniz için STK projeleri hazırlayıp uygulamaya geçirdi. Koltuklarında birden fazla karpuzla on yıldır cengâverler gibi çalıştı.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Enerji Bakanlığındaki uzmanlık statüsünün ağırlığı bir yanda, devlet memurluğunun getirdiği sınırlamalar öte yanda sivil toplum kuruluşlarını bir amaç etrafında güçbirliği yapmaya yöneltip, sokaktaki vatandaşı elini taşın altına sokmaya davet ederken iki oğluna annelik yaptı. Hep gizli bir kahraman olarak kaldı.

31 Ekim Dünya Karadeniz Günü'nde aldığı uluslararası madalya medyada fazla dikkati çekmedi. Geç kalmışlığımın mahcubiyetiyle ona kulak verdim. Umarım bu söyleşiden sonra, Karadeniz'in bahtını kara olmaktan çıkarmak için yeni gönüllüler çıkar da Gül Göktepe'yi arayıp "Ben ne yapabilirim?" diye sormaya başlar

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Bükreş Sözleşmesi şartlarını yerine getirmek ve uygulamakla sorumlu olan Karadeniz Komisyonu size madalya verdi. Tebrik ederim; ama nükleercilik nasıl oluyor da çevrecilikle uzlaşabiliyor?

Aslında çok uzlaşıyorlar. Nükleer enerji uzmanları en ileri düzeyde çevre eğitimi alırlar. Radyoaktivite ile uğraşmanın temel kuralı önce kendi sağlığınızı, işyerinizi ve çevreyi korumaktır. Dünyada en ileri seviyede güvenlik uygulamaları risk analizleri, çevre güvenliği kavramı, atık yönetiminde sorumluluk, insan güvenilirliği mühendisliği gibi kavramlar nükleer teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkmıştır.

Peki neden iki kavram zıt bellenir ve madalya haberi "çevre ödülü nükleerciye gitti" diye alaycı bir başlıkla verilir bu ülkede?

Konuya çok dar açıdan bakan bazı karşıt gruplar, nükleer enerjiyi çevreye bir risk olarak görürler. Teknolojik ilerlemeleri, yenilikleri göz ardı edip geçmiş kazaları gündeme getirirler. Oysa nükleer enerjiyle hem arz güvenliği sağlar hem de havaya hiçbir atık vermeden çok büyük miktarda elektrik üretirsiniz. Nükleer en çevre dostu elektrik üretim seçeneğidir.

Aldığınız madalyanın kriteri, Karadeniz'le ilgili programlara son on yıldır pozitif katkıda bulunan kişi olarak tanımlanmış. Profiliniz "Bilimsel kimliğiyle uluslararası bölgesel projelerde kirlilik araştırmaları ve değerlendirmelerini yapan, aynı zamanda 96'dan itibaren STK'larla yani işin sivil toplum ayağında halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için yoğun ve tempolu bir şekilde uğraşan birey" diye yazılmış. Yani bedavadan sevmemişsiniz Karadeniz'i, emek vermişsiniz

Benim çocukluğumda Karadeniz, derelerin, denizin kristal gibi suyu, kıyılarda tatil yaparken zıplayan yunuslar, tertemiz plajlarıyla inanılmaz güzellikteydi. Şu andaki durumu içler acısı. Bilimsel araştırmalarımız için deniz dibinden örnek almaya gidiyorum. Canlılardan çok çöp çıkıyor. Her türlü atığın ortalıkta olduğu, çöp dağlarının tüttüğü, çöplük sularının simsiyah aktığı, tarımda kimyasalların aşırı kullanıldığı, kuralsız avlanmanın önüne geçilemediği ortamlarda, lağımlarla uğraşan gönüllü çevrecilerin arasında buluyorum kendimi. Dağların dinamitlenip, oyulup, otoyol için kıyılara yığıldığını dehşetle görüyorum. Milyonlarca yılda oluşan o canım kumsallar, koylar, körfezler, falezler otoyol yapımı uğruna kurban ediliyor. Canlı yaşama darbe indiriliyor. Otoyol projesi ile insanların deniz ile irtibatı kesildi, balıkçılığa darbe vuruldu. İnsanlar ne yüzebiliyor, ne deniz kenarından faydalanabiliyor, ne de deniz kenarında turizm beklentileri olabilir. Yani bölgeye bilimsel kimliğimle görevimi yapmaya gidiyordum; ama gözlemlerime dayanarak başka sorunlara dalmış biri olarak yeni projeler geliştirmek üzere dönüyordum.

İnsanları sorumluluk almaya ikna edebilmek dünyanın en zor işi. İşe nereden başladınız?

İşe Karadeniz'in önemini ve değerini anlatarak başladık. Üzerinde durduğumuz şey şuydu. Karadeniz kirleniyor; ama kayıplarımız var. Önce insanlara o kaybı sonra da Karadeniz iyileştirildiğinde olası kazançlarını anlatmak lazımdı. Çünkü halkın en önemli problemi geçim.

ÇEVRE HERKESİN UMURUNDA OLMALI
E tabii ekmek parası peşindeyken çevre kimin umurunda?

Oysa tam da bunun için ilgilenmesi gerekiyor çevreyle. Yörede en önemli geçim kaynağı balıkçılık. Ama hem türler azalmış hem de tutulan balık miktarı ve elde edilen gelir yetersiz. Balıkçılar fakir. Neden bizim balıkçımızın yaşam kalitesi Norveçli balıkçı gibi olmasın? Karadeniz'i bu kadar kirletmezsek, iyileştirirsek gelir düzeyi çok artacak. Çevre umurumda değil, diyenin sağlığı da tehlikede. Sulara direkt lağım deşarjları verirseniz, her türlü sanayi ve hastane atığını gelişigüzel ortalıkta bırakırsanız kansere davetiye çıkarırsınız, ki bu konuda ciddi bir travma var bölgede.

Bunun sorumlusu biraz da Çernobil değil mi?

Algılandığı ölçekte asla değil. Ben Karadeniz'de radyoaktivite ölçüm ve değerlendirmesi için yapılan son yılların en büyük bölgesel teknik işbirliği projesinin yürütücüsüydüm. Bizim bu konuda konuşmalarımız bilimsel bilgiye dayanıyor. Ancak kamuoyunda yıllardır süregelen tartışmalarda, bazı kişi ve kuruluşların iddiaları öne çıktı ve negatif bir algılama yarattı. Sürekli Çernobil tartışmasıyla kamuoyunu meşgul edenler aslında kansere yol açan diğer önemli risk faktörünün göz ardı edilmesine sebep oluyorlar. Uluslararası raporlara göre kanser bütün dünyada artıyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde. Bunun sebepleri de gösteriliyor. Enfeksiyonlar, tarımda zararlı kimyasalların kullanımı, sigara, açığa bırakılan atıklar vs. Çernobil yok bunların içinde.

Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerden birer kişiye madalya verildi. Sizin profilinizin farkı ne?

Atom mühendisliği eğitimi almış, çevre güvenliği uzmanı bir kadın oluşum. Bir diğer farkım, hem kamuda çalışmam, hem de sivil toplum kuruluşlarında liderliğe soyunmuş olmam. 'Karadeniz ile ilgili neler yaptınız?' denildiğinde ortaya koyacağım, hem bilimsel raporlar, bilimsel bildiriler, çeşitli yazılar, hem de sivil toplum kuruluşları için yazdığım, hazırladığım, yönettiğim ve uygulamaya koyduğum onlarca faaliyet ve proje var. Hem büyük bölgesel teknik proje, hem de küçük ölçekli ama topluma mal olduğu söylenen projeler.

Karadeniz'in iyileştirilmesi için gereken formüller hazırlandı; ama hâlâ lağım akıyor

Lağımlar azaldı; ama doğru, halen akıyor. Ancak Tuna'dan gelen kirlilik, 1997'deki değerinden yüzde elli azaltılmış durumda. Karadeniz iyileşiyor; ama değişim süreci çok yavaş. Bir yeri toparlarken başka yerlerde yara açılıyor. Bir kısım halk ne kadar bilinçlense de üç kişi itiraz ederse orada proje olmuyor biliyorsunuz.

Bizi okuyan insanlardan ne bekliyorsunuz?

Bütün denizlerin birbirine bağlı olduğunu, Karadeniz'in kirliliğinin Ege ve Akdeniz'i de tehdit ettiğini unutmasınlar. Durumun vahametini kavrasınlar ve iyileşmesi için çok önemli adımlar atıldığının farkına varsınlar. Yapılanlara seyirci kalmak, eleştirmek yerine kararlara katılsınlar. Kendilerini daha iyi bir gelecek beklediğine inansınlar. Hükümetlerin, özel sektörün, akademisyenlerin olduğu kadar tek tek bireylerin de çevre için yapacağı bir şeyler var. 'Ben ne yapabilirim?', diye sorsunlar kendilerine. En yakınlarında bulunan bir çevre derneğine üye olsunlar. Karadeniz'i kurtarmak için bir damla olsunlar. Türkiye Cumhuriyeti yasaları herkesin derneklerde, vakıflarda çalışma hakkını tanıyor. İnsanlar bu haklarını kendi gelecekleri için kullanmak zorunda.

Bir ev kadını ne yapabilir?

Yaşadığı bölgeye daha duyarlı olabilir. Daha çok okuyabilir ve belgeselleri izleyebilir. Evinde su, enerji israfını engeller. Daha az deterjan kullanır. Çöplerinin geri dönüşümüne katkıda bulunur. Anne ise çocuğuna çevre bilinci aşılar. Daha verimli olabilmek için en yakınındaki çevre derneğine, vakfına üye olabilir.

Hemen sizinle bağlantı noktalarını verelim.

Elektronik posta adresim: b.gulgoktepe@gmail.com
Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu.
Mühürdarbağı Sok. Kadıköy.
Tel: 0216 338 00 17.
www.turcek.org.tr (http://www.turcek.org.tr)

ÖDÜL ALMAK MÜTHİŞ BİR DUYGU
Atom mühendisliği sizi nasıl bir insan yaptı?

Sıra dışı herhalde. Atom mühendisliği çoğu kişi için bir hayaldir. Ben bu hayali gerçekleştirdim. Benim için daha üstü bir eğitim yoktu. Böyle çok ağır ve nadir bir tahsili, İngiltere'de devlet burslusu bir kız öğrenci olarak yapmış olmanın getirdiği özgüven, toplum yararına projelerde kullanma arzusu doğurdu. Verilen rutin görevi icra etmemin dışında fikir geliştirme ve iş yapma inisiyatifini verdi. Ve toplumda daha fazla sorumluluk almamı sağladı. Nükleerin çevre ile ilintisi beni çevreci yaptı. Nükleer güvenlikle çevresel risk konularında uzmanlaşmaya başladım. İhtimalli risk dediğiniz zamanda günlük hayatınızda her şeye tatbikatı olan bir konu. O zaman beyniniz sürekli ihtimaller ve sonuçlarla uğraşıyor.

Bu sizi paranoyak da yapmıştır Allah bilir!

(Gülüyor) Olmamak için dikkatimi hep başka tarafa yönelttim. Saplantılı olmak yerine çok yönlülüğü tercih ettim. Her şeyi derinliğine düşünmek zorundasınız. İhtimaller ve sonuçlar. Bir yerde mutsuz da olabiliyorsunuz. Çevre kirliliğiyle uğraşmak karamsar yapıyor. Çünkü insanların dikkat bile etmediği bir şey, herhangi bir görüntü sizi alıp götürüyor. Çevre sorunları içinde çok bunaldığımı hissettiğimde, inceleme çalışmalarımda kendimi doğa ile baş başa bırakırım. Karadeniz'e karşı oturup uzun bir süre sadece dalgaları seyrederim. Deniz bütün sıkıntınızı alıp götürür. Karadeniz'in bütün sorunları içinde güzelliklerini de doyasıya yaşama fırsatını kendime veririm. Fırtına Vadisi'nde coşan derenin, ormanın uğultusunu dinlemek inanılmaz bir duygudur. Doğanın sesi İlahi bir müziktir. Orada kendimi Allah'a daha yakın hissederim.

Hele de emekleriniz bir madalya ile ödüllendirildiyse

Karadeniz'de onuncu yıl dolayısıyla bir madalyanın Karadeniz'e kıyısı olan her ülkeden bir kişiye verilmesi, Türkiye'den de benim layık görülmem müthiş bir duygu. Keyifli, gururlu ve mutlu hissediyorum kendimi. Bu ödül bana büyük bir ivme verdi. Bundan sonra yapacaklarımı hemen planladım ve tatbikata başladım bile.

NURİYE AKMAN

Zaman (http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=461102)

ekalafat
23-12-2006, 18:26
bilgilerinizi bekliyorum. Bu konu tartışılması gereken bir konu.

kafkas_sivaslı
24-12-2006, 19:40
İki türlü enerji var. Bir ana (asıl) enerji. İki alternatif enerji. Rüzgar,güneş vs. alternatif enerjidir. Nükleer enerji vs. asıl enerjidir.

Öncelikle ana enerjiye sahip olmalıyız. Nükleer denilince akla ilk Çernobil sonra da Çay gelir. Çünkü elde etmemiz istenmiyordu. Hep (-) taraflarından konuşuldu. Ama öyle değil. Elbette tehlikesi var. Ve bana göre Türkiye bunu başarabilecek bir ülke değil. En azından günümüzde bunu yapamaz. Belki gelecek yıllara yatırım yaparak bir başarı sağlanabilir.

Nükleer enerji demek az yakıt, az masraf çok enerji demek. Düzenli kullanıldığında çok şey kazandırır. Türkiyenin enerjisi ve enerji kaynakları yetersizdir. Kurulması, yakıtı, sökümü söylenenlere göre çok düşüktür. Bence en önemlisi bacası yoktur. Yani havayı, çevreyi kirletmez. Petrolden, doğalgazdan daha temizdir.

Hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerde nükleer santraller vardır. Nükleer santral zorunludur. Rusya, abd, çin yeni nükleer santraller yapıyorlar. Türkiyede yapmalıdır. Rüzgar, güneş enerjisi için çok fazla masraf gidiyor. Bu enerjinin depolanması var mı bilmiyorum. Anlık kullanılmalı. Eğer ülke sırtını bu enerjiye dayamış olsa büyük miktarlarda ya da güneş ve rüzgarın yokluğu sırasında enerji ihtiyacını karşılayabilcek düzeyde enerji depolamak mecbutiyetindedir.
Varsayalım ki öyle bir şey olsun. Bataryalar bile 4-5 sene gidiyor. Kısaca çok maliyet getirir. Bana kalırsa Atom bombamız bile olmalı):

Son olarak Türkiye nükleer enerji üretebilecek yeteneğe sahip değil. Hem olsa bile sadece enerji üretebilir. Yakıt üretemez. Böylece atık olmaz. Türkiye çok düzensiz bir ülke. Sınav sonuçlarını bile doğru dürüst yayınlayamıyor.

Önümüzdeki yıllarda nükleer enerji üretmek için temizlikçisine kadar insan eğitmeli ve eğittikleri dışındakileri bu alanda kullanmamalı. Benim nükleer konusunda düşüncelerim böyle.

ekalafat
11-01-2007, 13:44
Nükleer Santral Gerekli (mi?)

Think Quest Team'in hazırladığı, enerjiye ilişkin bütün konuların tartışıldığı "Energy Matters" adlı internet sitesinde söze şöyle bir senaryo ile başlanıyor.

Bir sabah günün ilk ışıkları ile uyanıyorsunuz ve evin iyice soğuduğunu hissediyorsunuz. Kaloriferin çalışmadığı anlaşılıyor.. Buzdolabının kapısını açıyorsunuz. Işığının yanmadığını ve yiyeceklerin bozulmaya başladığını fark ediyorsunuz. "Arızalandı mı acaba ?" diye düşünüyorsunuz.. Kapıcının zile basıp kaç ekmek alacağını sorması gerekirdi. Yoksa zil de mi çalmıyor diye merak ederken elektriklerin kesildiğini anlıyorsunuz. Demek ki zili kimse çalamadı !. Elektrik arızasını bildirmek için telefona sarılıyorsunuz. Hiç ses yok !. O da çalışmıyor. Anlaşılan santralın da enerjisi kesilmiş.. Arabanıza binip işe gitmek istiyorsunuz. Araba da çalışmıyor. Çünkü benzini yok.. 100 m ilerdeki benzin istasyonuna elinizde bidonla gidiyorsunuz.Fakat o da ne ! kocaman bir yazı var: "Benzin satamıyoruz. Pompaları çalıştıracak elektrik de yok, satacak benzin de yok. Çünkü artık hepsi bitti !"

Bana göre ne kadar az şeye ihtiyaç duyarsanız, o kadar özgürsünüzdür.

Enerji kaynaklarını iki ana gruba ayırmak mümkün :
1-.Kömür, petrol, doğalgaz, uranyum gibi kaynak sorunu olan fosil veya madensel “sınırlı kaynaklar”
2-.Su, rüzgar, güneş ya da bitkisel kökenli, yani kaynak sorunu olmayan dönüşümlü ve “sınırsız kaynaklar”

Fosil yakıtlardan dönüşüm ve iş eldesi sırasında bir yandan CO2, CO, NO2, H20, S02 gibi gaz atıklar, buhar, is ve küller açığa çıkar.

Nükleer yakıtlardan ise radyasyon yayan kanserojen atıklar..

İkinci grup kaynakların atıkları, ya ihmal edilecek kadar küçüktür ya da toksik etkisi olmayan ve genellikle sera gazı doğurmayacak özelliktedir kaynaklar". Bunlara "alternatif" veya "yenilenebilir" temiz kaynaklar da diyoruz.."

Atmosfere yolladığımız atıkların, yoğunluk kazandığında dünyayı örten bir sera naylonu ya da camı gibi işlev gördüğünü ve bu "sera etkisi" dediğimiz, SO2 , NO2 ve CO2 gibi atıkların yol açtığı etki sonucu havaların ısınmaya başladığını duymayan kalmamıştır sanırım. 16 yıl önce imzalanan uluslararası anlaşmalarla, küresel sera gazı yoğunluğunun tehlikesiz düzeyde tutulması denetlenmeye başlamıştır.. "Yapılan araştırmalarda sera etkisinin oluşmasında % 46 enerji biçimleri, % 24 sanayi, % 18 orman yangınları, % 9 tarım, % 3 de diğer kaynakların etkisi saptanmıştır."

Fosil yakıtlar atmosfere en çok zarar veren enerji kaynaklarıdır. Yaklaşık olarak yılda toplam 25 milyar ton CO2, CO, SO, NOx, O2, is ve kül çıkarmaktadırlar. Bu maddeler önce hava kirliliğine sonra asit yağmurlarına ve asit dumanına sebep olur.

CO Karbon Monoksit Kalp hastalığı, çarpıntı, Metabolizmaya etki
SOx Kükürt türevleri Akut nefes darlığı
NOx Sodyum türevleri Kronik nefes darlığı, bronşit
xO2 Oksitler Akut astım ve allerjik nefes hastalıkları
Hirdokarbonlar Kanser
PbxOx Duman ve Kurşun Doku tahribatı, Alyuvar Kanseri, Kemik İliği Kanseri

Üzücüdür ki artık çocuklarımızın kan hücrelerinde görülen kurşun miktarı, benzindeki kurşun oranına yaklaşmıştır. Uzun süreli teneffüs edilen benzin buharı beyin üzerinde tahribat yapmaktadır. Tüm sağlık harcamalarının yaklaşık % 10 luk kısmı sadece hava kirliliğinden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

"2 milyon yıl önce yaşanan buzul çağından günümüze kadar, yerküre sıcaklığının 3 derece arttığı ve bu artışın orantılı olarak önemli bölümü olan 0.5 derecenin son 50 yılda gerçekleştiği saptanmıştır. Son 130 yılın en sıcak 7 yılı, son 11 yıl içinde yaşanmıştır" diyor Doçent Dr.Türkan GÖKSAL

Kolaylıkla farkına varacağınız gibi, artan sıcaklıkla çoğalan klima sayısı, sadece bireysel ve geçici bir çözümdür. Hatta klimanız enerjisini fosil yakıtlardan elde ediyorsa onu da suçlular listesine dahil edebiliriz. Henüz önlenemeyen bu sıcaklık artışı sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğinde olacaklar ise şunlardır.

1. CO2 yoğunluğunun 1850 yılı değerlerine göre iki kat artması halinde dünyada ortalama sıcaklık 2.5.derece daha artacak.

2. Ada ve deltalar suya gömülecek.

3. Yarı kurak iklim bölgeleri çölleşecek.

4. Yer altı su rezervleri aşırı tuzlanacak.

5. Toprak neminin çekilmesi ve erozyon sonucu tarım toprağı kaybolacak.

6. Ekstrem iklim olaylarında artış görülecek.

7. Her gün artan orman yangınları olacak.

8. Tropik hastalıkların gittikçe kuzeye doğru yayıldığı gözlenecek. ( AIDS gibi )

9. Sıcaklığın ve tuz yoğunluğunun artışı yüzünden
denizlerde sirkülasyon azalması görülecek.

10. Biyolojik çeşitlilikte de büyük azalma olacak. 22.yüzyılda %10-50 arası azalma ihtimali var.

11. Ekolojik sistemlerde istikrarın göstergesi olan böcek türleri de azalacak..

ekalafat
11-01-2007, 13:51
Bu senaryonun güncel işaretleri olan; "orta enlemlerde son 50 yıl içinde artan rüzgar hızı, ve % 5 artan yağışlar ile deniz seviyesinin yaklaşık 10 cm yükselmesi;" tehlike çanlarından gelen seslerdir..

"Doğayı cezalandırırsanız doğa da sizi cezalandırır.
TEDAŞ'ın üst düzey yetkilileri bu iklim değişikliğinin bize ilk etkisini bakın nasıl dile getiriyorlar : "İklim koşulları son yıllardaki gibi sürerse, ülkemizde klima kullanımı için her yıl 540 milyon kWh ilave enerji talebinin ortaya çıkması beklenmektedir". Bu rakam; global etkinin sonuçlarından küçük ölçekte sadece "bir" tanesidir ve evlerdeki toplam tüketimin % 4 artması demektir. Sera etkisini ne kadar ciddiye almamız gerektiği, sanırım bu rakamsal boyutu ile teknokratlarımızın hayli dikkati çekmiştir..Veya kulaklarını tıkayıp “az bilmek az sorumluluk demektir.” diye düşünmeye devam edebilirler.

Günümüzün yıllık tüketiminden yola çıktığımızda dünya enerjisinin % 40'ını temin eden fosil yakıtlardan "petrolün 42, doğal gazın 62 ve kömürün 224 yıl içinde tükenmeye başlayacağı bilinmektedir." Bu yüzden orta vadede petrol fiyatının sürekli artması ile bir ekonomik krizin doğma tehlikesi gün geçtikçe artmaktadır. Bu politik gerginlikler her an enerji savaşlarına yol açabilecektir. Bu ihtimalin en kuvvetli delili olarak, 1991 de Nato ittifakı yeni stratejisini şöyle belirlemiştir; "Gelecekteki görevimiz; dünya çapındaki hammadde kaynaklarından yararlanmanın emniyet altına alınmasıdır !.."

Yaşamak enerji kullanmak demektir. Bunun sonucu yaşamak enerjiyi akıllıca kullanmak olmalıdır.Boşa harcanan,gereksiz kaynak israfına yol açan, veya rizikosu faydasından yüksek enerji kullanım biçimleri akıllıca kullanım olmaz.

Öleceğini bilerek hız yapmak,biteceğini bilerek petrol veya doğalgaz bağımlısı olmak,tehlikelerini görerek nükleer enerji yanlısı olmak arasında mantalite farkı yoktur.

Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere, kaynakları aşırı derecede tüketen, çevre kalitesini bozan, uzun dönemde pahalı, verimsiz teknolojileri satarak, bu ülkelerin sınırlı ekonomilerini ve çevresel kalitelerini olumsuz yönde etkileyebilecek girişimler içindedirler.

Türkiye 70 yılda 80 milyar dolar borçlanmış ve bu yükün altında ezilirken, yanlış teknoloji seçimleri, yanlış öngörüler ve yatırım kararları ile altına girmeye hazırlandığımız bu yeni yükün, ekonomik köleliğimizin fermanı olacağını görmemek mümkün müdür ?..Bu tablo;"Ülkemizde enerji krizi mi yoksa yönetim krizi mi var? " sorusunu akla getirmektedir..

"1974 de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) hazırladığı rapora göre 2000 yılında 4500 adet olacağı varsayılan nükleer santrallerin sayısı, yapımı devam edenleri de katarak ancak 465 adede ulaşabilmiştir. On kat yanılgının arkasında, ekonomik olarak tam bir başarısızlık, normal işletme sırasında bile çevreye sızan ve çalışanlara zarar veren radyasyon, uranyum işletmeciliğinin sorunları, atıkların ne olacağı konusunun hala belirsiz oluşu, katlanan maliyetler ve hesaplanamayan kazalar yatmaktadır. En önemli direncin ise gelişen yurttaşlık bilinci ve alternatif kaynakların keşfedilen gücünden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.. "

"Şu an çalışan santrallerin. 109'u ABD'de. Bu santrallerin çoğu 20 yaşın üzerindedir ve bir kısmı, ömrü dolmadan kapatılmaktadır. 1978'den bu yana ABD'de 100'ün üzerinde santral projesi iptal edildi. Kanada 1975'ten bu yana sipariş vermedi. Geçen yıllarda, güvenli çalıştırılamadığı nedeniyle mevcut santrallerinin üçte birini kapattı. Almanya ve İsveç, nükleer enerji santrallerini giderek tasfiye kararı aldı. Fransa nükleer enerji programını 10 yıllığına askıya aldı. Avrupa Birliği'nin 15 üyesinden 7'si nükleer enerjiye bu güne kadar hiç yatırım yapmadı.

Özellikle son dört beş yıl içinde çevre bilincinin gittikçe arttığı saptanan Almanya'da 2000 yılında yapılan bir kamuoyu anketinde, katılanların % 85 'i nükleer enerjiyi "tehlikeli" olarak nitelemiştir. Sanırım ülkemizde benzer bir anket yapılsa farklı sonuç alınmaz.. Peki alternatif temiz enerji kaynaklarının artıkları ve atıkları ile "yaşamsal sorun" taşıdığına dair bu güne kadar en ufak bir haber duydunuz mu ?..

Başınız ağrıyorsa aspirin alır ya da iyi bir uyku çeker sorunu ortadan kaldırırsınız. Ama bir organ kaybı söz konusu olmuş ise artık geri dönüşüm olanağı yoktur. Nükleer konusunda; yaşanan kazalar, onarılmaz sonuçlar ve gelecekteki muhtemel dönüşümsüz kayıplar yüzünden bütün dünyanın ağız birliği etmişçesine endişe taşıması bundandır.

Bir nükleer santralın sökülmesinin, yapımından daha pahalıya mal olduğunu da muhakkak biliyorsunuz. Vazgeçmenin bedeli bile kaldırılabilecek mali boyutta değildir.

Peki nükleer enerji kaynağı uranyum rezervinin ne miktarda olduğunu biliyor muyuz ? Türkiye'nin tahminen 9.000 ton rezervinin, 6 santrale ancak 10-12 yıl yetebileceğini, sonra dışa bağımlılığın mukadder olduğunu düşünüyor muyuz ?. Dünya rezervinin % 20 sinin bulunduğu Avustralya'nın çevresel kaygılarla bunu kullandırmayacağını ve bu yüzden dünyaya en çok 50 yıl yetecek uranyumda önümüzdeki yıllarda aşırı derecede fiyat artışı beklendiğini biliyor muyuz ?

Mine Pakkaner
18-01-2007, 01:02
AKP'li Can: Madem nükleer santral dünyayı zehirliyor, biz de zehirlenelim

AK Parti Sinop Milletvekili Cahit Can, nükleer enerji santralinin Sinop’ta kurulmasını isteyerek, "Nükleer santraller madem zehirliyor, dünya zehirleniyor, bırakın biraz da biz zehirlenelim" dedi.
TBMM Çevre Komisyonunda görüşülen, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, milletvekilleri görüşlerini dile getirdi.
Cahit Can, nükleer santrallere karşı çıkılmasına rağmen basında, "Nükleer santral geleceğimiz" ve "Bu işte geciktiniz" şeklinde haberler yayınlandığını anımsattı.
"Sinop’a nükleer enerji santrali kurulmasını protesto edenleri kimler finanse ediyor?" diye soran Can, CHP’nin bu kişileri desteklediğini öne sürdü.

"KİMSE NUMUNEYİ KÖTÜ YAPMAZ"

Can, nükleer santralin ilk kez yapılacak olması nedeniyle yapımında daha titiz çalışılacağını ifade ederek, "Bu santral, bu işin numunesi olacak. Hiç kimse de numuneyi kötü yapmaz" diye konuştu.
Nükleer enerji Sinop’ta kurulması halinde enerjinin Sinop’ta evlere bedava verilmesini isteyen Cahit Can, "Bunu Sinop halkı için istiyorum. Madem orada kurulacak, oranın halkına da bir faydası olsun" dedi.
Can, "Dünyada halen inşaat halinde 110 tane nükleer santral var. Bu santrallerin, insanları ve çevreyi zehirlediği söyleniyor. Nükleer santraller madem zehirliyor, dünya zehirleniyor, bırakın biraz da biz zehirlenelim" diye konuştu.

"NEDEN SİNOP GÜNDEME GETİRİLİYOR?"

AK Parti Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil, daha önce Akkuyu’da nükleer santral kurulması için karar alınmasına ve proje hazırlanmasına rağmen, neden Sinop’un gündeme getirildiğini sordu.
Milletvekilleri de Cahit Can’a takılarak, "Cahit Bey çok istiyor Sinop’a kurulmasını" dedi.
AK Parti Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu da Akkuyu yerine neden Sinop’un tercih edildiğini öğrenmek istedi.
Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin hepsinde nükleer santral bulunduğunu belirten Eyiceoğlu, "O ülkeler santral için soğutmayı Karadeniz’de yapıyor. Biz de santrali Sinop’a yaparsak, soğutmayı Karadeniz’de yapacağız. Böylece Karadeniz’i alev gölüne mi çevirmek istiyoruz? Neden Akdeniz’i düşünmüyoruz?" diye sordu.
Eyiceoğlu, Fransa’nın, nükleer santralleri protesto eden Greenpeace üyelerini desteklemesine rağmen, bu ülkede bir bir çok nükleer santral bulunduğunu kaydetti.

Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2007/01/17/son/sonsiy12.asp)

Mine Pakkaner
18-01-2007, 01:05
Nükleer santral kurulması Komisyon'da kabul edildi
TBMM Çevre Komisyonunda, nükleer güç santrallerinin kurulmasına imkan sağlayan tasarı benimsendi.
Komisyon üyelerinin sorularını cevaplandıran Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, "Neden bu iş için geç kalındı?" diye sorulduğunu ifade ederek, bazı yatırımların hassasiyeti olduğunu söyledi.
Gümüş çıkarılırken siyanür kullanılmasına rağmen, altın çıkarılırken siyanür kullanıldığı zaman "herkesin ayaklandığını" ifade eden Güler, "Komşularımızda nükleer santraller kuruluyor, kıyılarımıza nükleer enerjiyle çalışan gemiler geliyor ses çıkmıyor ama nükleer santral denilince herkes ayaklanıyor" dedi.
"Biz bu işe neşter vurmaya kararlıyız, inşallah da yapacağız" diyen Güler, geçmişte bu işin, bazı siyasetçiler tarafından desteklendiğini kaydetti.
Güler, "Çok kararlıyız. Bu işi yapmak zorundayız. Tercih değil mecburiyet meselesi. Bunun için gücümüz de paramız da var. Nükleer enerji, aynı zamanda çevre dostudur. Çocuklarımız, torunlarımız bu ülkede yaşayacak, bir yere kaçacak değiliz. Nükleer güç santrali kurulmasında en son teknoloji kullanılacak. Her şey Çernobil ile karıştırılıyor. Çernobil, bir silah fabrikasıdır. Elma ile armut karıştırılıyor" diye konuştu.

"TERÖR VE SALDIRILARIN TEMEL HEDEFİ..."
TEMA Vakfı Genel Müdürü Uygar Özesmi, nükleer enerji için harcanacak yatırımın, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerjiye aktarılması gerektiğini savundu.
Greenpeace Akdeniz Sözcüsü Hilal Atıcı, Türkiye’de nükleer güç santralinin kurulmasının, Ortadoğu’nun 50 yıllık geleceğini etkileyeceğini savundu.
Türkiye’nin ardından Mısır ve Yemen’de nükleer santral kurulmaya başlanabileceğini belirten Atıcı, nükleer santrallerin, terör ve askeri saldırıların temel hedefi olduğuna dikkati çekti.
Nükleer santral siparişlerinin 1990 yılından itibaren azaldığını ve birkaç ülke haricinde nükleer santral kurulma siparişi bulunmadığını belirten Atıcı, "Türkiye, ölmek üzere olan bir endüstrinin can simidi mi olacak?" dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Güler, nükleer silahların, nükleer santral bulunan ülkelerde yapılmadığına dikkati çekerek, "Nükleer silah yapılması için santrale gerek yok. Nükleer silah yapan ülkelerin nükleer santrali yok. Konuyu Ortadoğu ile ilişkilendirmemek lazım" dedi.

"ATIK İÇİNDE KIYMETLİ MADDELER VAR"
TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu da nükleer santralin kaza riskinin, 10 üzerinden eksi 5 olduğunu, santralin, büyük kaza riski eksi 8’lerde olan bir teknolojiyle kurulacağını söyledi.
Dünyada radyolojik sonuç doğuran tek kazanın Çernobil olduğunu belirten Çakıroğlu, meydana gelen 14 nükleer kazanın hiçbirinin çevreye zarar vermediğini savundu.
Nükleer güç santrallerinin ömrünün 60 yıl olduğunu ve bazı parçalarının değiştirilmesiyle kullanım ömrünün 100 yıla çıkarılabildiğini belirten Çakıroğlu, ömrü tamamlanan santralin sökülmesi sonucunda, kurulu bulunduğu alanın yeşil alana çevrilebildiğini bildirdi.
TAEK Başkanı Çakıroğlu, şunları söyledi:
"Bir santralin kurulması, en az 5 yıl sürüyor. Faaliyete geçtikten 2 yıl sonra atık oluşmaya başlıyor. Çıkan bu sıcak atıklar, en az 15 yıl havuzda bekletiliyor. Şimdiye kadar dünyada nükleer atıkları yeryüzüne gömen bir ülke yok. Türkiye’de bugün bir santral kurulmak istense, 2029 yılına kadar atık oluşmayacak.
Atık içinde kıymetli maddeler var. Japonya’da atıkların ülke dışına çıkarılması yasaklandı. Rusya Büyükelçiliğinin, atıkları alma konusunda talebi var. Atıkları, kuru saklayacak depolar geliştiriliyor. 50 yıllık atık, bir futbol sahası büyüklüğündeki depoda saklanabilir." TBMM Çevre Komisyonundaki görüşmelerin tamamlanmasının ardından, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı benimsendi.

Kaynak (http://www.milliyet.com.tr/2007/01/17/son/sonsiy21.asp)

Halit Togay
18-01-2007, 06:33
onlar yapar ve olur, hemde babalar gibi olur
bu haber de ilginçKoç: Nükleer santral ile turizm olur.
Kapadokya'da Turizm Haftası açılış programına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Sinop'un da bir şansı. Oraya da nükleer enerji koyacağız. Nükleer enerji ile turizm olur mu demeyin. Bal gibi olur. Ben neye bal gibi olur dediysem, bal gibi olmuştur" dedi.

Arkadaşlar seneler evvel hamile bir vatandaşımız hanım Edinburg'da devlete ait bir turizm danışma ofisine girip " kiraladığım araba ile Londra'ya gideceğim nükleer santrallerden uzak bir rota çizmek istiyorum. Bana lütfen nükleer santrallerin yerini gösteren bilgiler verir misiniz " dediğinde; bürodaki kız "bunu soran birisine ilk defa rastlıyorum ama nekadar haklısınız" demişti.
Sanırım nükleer santralle birlikte turizm oluyor ama bu santralleri halkın bilinç düzeyinden uzak tutmak için bir sürü reklam ve yönlendirme gerekiyor.

ekalafat
18-01-2007, 11:44
Olaya bir de yatırım ve verim değerleri açısından bakalım. Bu günkü koşullarda en pahalı elektriği nükleer santraller üretiyor. En pahalı santral yatırımı yine nükleer olanı. Bir Alman Milletvekili Hans Josef FELL yatırım bedellerinde başka bir boyuta dikkatimizi çekiyor : "Son hatalarımızdan olan bir nükleer santral, 1 milyar mark bedelle başladı ve 5 milyar marka çıktı. Sakın ilk sunulan fiyatlara aldanmayın" diyor. Çifte standart kaygısı taşımayan bazı yabancıların ağzından böyle çarpıcı gerçekler de dile gelmekte..
Diyelim ki bu büyüklükte beş santral yaptık ve çıplak maliyet 30 milyar dolar. İş bitti mi sanıyoruz ? Güvenlik, personel eğitimi, teknik araştırma merkezleri, ara depolar vs. için ne gerektiğini mutlaka biliyorsunuz: 40 milyar dolar daha !.. Nükleer santrale yatırım yaparak Türkiye ekonomisini ve sanayiini kurtaracağız derken batırmanın en kestirme yolunu bulmuş olmaz mıyız dersiniz ?..
Nükleer Fizikçi Prof.Dr. Hayrettin KILIÇ'ın aktardığına göre; ABD'de; (NRC) resmi kayıtlarında, ülke içinde 169 nükleer kaza nedeni ile 78 den bu yana yüzün üstünde projenin iptal edildiği yazıyor. Japonya'da 20 önemli kaza, 92'ye kadar Rusya'da 205, İngiltere'de 17 ciddi kaza rapor edilmiştir.
Yarı ömrü 25 bin yıl olan plutonyumun yer altı sularına karışmama güvencesi bulunamadığından; ABD, İngiltere ve Kanada'nın milyarlarca dolar harcadığı nükleer "atık mezarları" kullanılamıyor. Bazı kez emsal diye sunulan Japonya bile 95, 97 ve son olarak 99'da Tokai tesislerinde; 7 şiddetindeki Çernobil'e göre 5 şiddetinde olan ölümcül kazalar yüzünden yeni yapımları askıya aldı. Çevrede radyasyon oranı normalin 15.000 katına çıktı. 10 km lik bölge yasak alan ilan edildi..
Nükleer santraller, israfa alışmış, ve yarını düşünmeyen bir haylaza verilen bol harçlığa benziyor. Onun yoldan çıkması için bundan daha büyük bir kötülük yapılamaz.
1986 da patlayarak dünya gündemine bomba gibi düşen santralin Rusya'ya maddi olarak kaça mal olduğunu bir yana bırakıp, insan hayatını nasıl etkilediğini sıralayalım derim. Belki de başka söze gerek kalmayacak !.

1. Rakamlar, bizdekine benzer malum nedenlerle bir türlü resmiyet kazanamadığından, patlamadan ötürü ölü sayısının 15 ila 30 bin kişi arasında olduğu tahmin ediliyor
2. Bağışıklık sistemi çöktüğünden, normal hastalıklar bile ölümcül olmaya başladı ve ilk defa Ukrayna'da "ölüm" oranı "doğum" oranını aştı. Yani nüfus azalmaya başladı.
3. Rusya'da bu kaza sonucu etkilenen 3 milyon çocuğun tedavisi sürüyor.
4. Kazadan sonra temizlik ve beton lahit işlerinde çalışan 600 bin kişi radyasyondan etkilendi.
5. Tiroid kanserine yakalanma riski % 10 arttı.
6. Kazayı çocukluğunda yaşayan 1400 gencin tiroid bezi alındı.
7. 2.5 milyon hektar tarımsal alan kullanılamaz halde ve 3.5 milyon kişi halen bu topraklarda yaşıyor.
8. Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna'da % 230, Belarus'ta % 180 arttı.
9. 380 bin çocukta kan kanseri, troid sorunları ve anemi saptandı.
10. 7.1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşayacağı bekleniyor..

eskimo
19-01-2007, 13:48
AKP'li Can: Madem nükleer santral dünyayı zehirliyor, biz de zehirlenelim

AK Parti Sinop Milletvekili Cahit Can, nükleer enerji santralinin Sinop’ta kurulmasını isteyerek, "Nükleer santraller madem zehirliyor, dünya zehirleniyor, bırakın biraz da biz zehirlenelim" dedi.


Miletvekili dokunmazlığı olmasa tam dava edilecek bir durum :mad:

ekalafat
22-01-2007, 18:08
Türkiye, Avrupa ülkelerine göre rüzgar enerjisi potansiyeli en ümit verici ülke olarak görülüyor. Ülkemizin doğal rüzgar potansiyeli yıllık 10.000 MW olarak hesaplanıyor.. Sağlıklı ölçümlerin çoğalması ile yeni potansiyellerin ekleneceği tahmin ediliyor."İlk etapta kolaylıkla işletmeye alınabilir rüzgar potansiyeli 5000 MW civarında olup, bu kurulu güçle günde ortalama 35.000 MW elektrik üreterek, yaklaşık 3.5 milyon evin, diğer bir hesapla ülke nüfusunun dörtte birine yakın 14 milyon kişinin elektrik ihtiyacını karşılamak olanaklıdır."

Türkiye'de de ev ısıtması ihtiyacının ise % 30'u gibi çok büyük bir bölümü yine jeotermal kaynaklardan karşılanabilir. Bu ısı kaynağı, yılda 9.3 milyar dolarlık 30 milyon ton Fuel-Oil ya da 30 milyar m3 doğalgaz eşdeğeridir.

Güneşten dünyaya radyasyon yani ışıma yolu ile gelen enerji, yeryüzünde bir yılda tüketilenin 10.000 katıdır. Pratik olarak, yeryüzüne ulaşan güneş ışığının m2 ye 1000 Watt değerinde düştüğü kabul edilir. Yapılan ölçümlere göre ülkemizin % 63'ünde 10 ay, %17'sinde ise bir yıl boyunca güneş enerjisinden yararlanmak mümkündür.

Gelişmiş ülkelerde hatlarda kayıp oranı en fazla % 8 ile 10 arasındadır.. Güzel bir benzetme ile "delikli kovayla su taşıma örneği" olan; % 25'e varan kayıplara yol açan nakil hatlarımızı ıslah etsek, % 10 kaçak kullanımın önüne geçebilsek çok daha kestirmeden gitmiş olacağız.

Yeni yapılan konutlar ve fabrikalarda izolasyon ve tasarruf kurallarına uyabilsek ve de diğer enerji üretme yöntemlerine eğilebilsek, nükleer tehlikesine de fosil yakıt atıklarına da katlanmak zorunda kalmadan enerji sorunlarını çözebileceğiz..

Ülke genelinde dört milyonu aşkın sokak lambası varmış. Tasarruf gösterisi adı altında tüm sokak lambalarının yarısının söndürülmesi ile toplam tüketimin ancak % 1.25'i kadar tasarruf sağlayabileceğimizi TEDAŞ genel müdürü itiraf ediyor. Bu alaca karanlık yüzünden çukura düşenler, çoğalan kazalar ve yavaşlayan yaşam temposunun ülkeye ne kaybettireceğini iyi hesap etmek gerekiyor.

Milleti canından bezdirecek tedbirler yerine, gerekenin 2 ila üç katı enerji kullanarak üretim yapan ve tüm elektriğin % 60'ını tüketen sanayiye yönelsek toplam enerjinin % 20 si kadar tasarruf yapmamız çok mümkün.

"Flamanlı geleneksel ampuller yerine kompakt floresan kullanarak % 75-80'e varan tasarruf sağlama olanağı vardır. Geleneksel ampullere göre 15-20 misli daha pahalı, ama 8-10 misli daha uzun ömürlü olan bu ampuller, sağladıkları; sökme takmadan doğan işgücü ve enerji tasarrufu ile 8-12 ay arasında amortisman sağlamaktadır. Yapılan hesaplamalar ampulün 8-10 bin saatlik ömrü boyunca yaklaşık 20 dolarlık bir tasarrufun sağlandığını göstermiştir.

Benzer biçimde, enerji etkin çalışan buzdolaplarında % 66, derin dondurucularda % 58, kurutucularda % 23 tasarruf olanağı elde edilmiştir."

"Tasarruflu ampulleri üretmek için kurulabilecek fabrika 7.5-10 milyon dolara mal olmaktadır. Basit bir hesaplama ile, üretilecek ampullerle, nerede ise bu yatırımın 600-700 misline yani, 6 milyar dolara mal olan iki nükleer santral üretimi kadar tasarruf sağlanabileceği görülecektir."

"Binaların ısıtılmasında ve sıcak su elde etmekte kullanılan değişik yakıtların yakıldığı kazanlarda otomatik kontrol ünitelerinin kullanımı % 5-10 civarındadır. Bir çok binada kazanların durdurulup çalıştırılması ve sıcaklık değerlerinin ayarlanması kapıcıların insafına bırakılmış durumdadır.

Yapılan deneysel ve bilimsel çalışmalarda, kapıcı tarafından el ile kumanda edilerek ısıtma sistemlerinin çalıştırılması yerine otomatik kontrol elemanları ile sistemlerin çalıştırılıp durdurulması durumunda iç ortamlarda daha konforlu ısınma ve % 35 oranında yakıt tasarrufu sağlandığı belirlenmiştir.

Örnek olması açısından Ankara'da ve Berlin'de aynı büyüklükteki binaların ısıl enerji tüketimleri incelendiğinde Ankara'daki binanın Berlin'dekine göre 4.5 kat daha fazla enerji tükettiği belirlenmiştir. Yani Ankara'da bulunan 120 m2 lik bir konut ısınma için 150 dolar harcamada bulunurken Berlin'de bulunan aynı büyüklükteki bir konut 35 dolara ısınabilmektedir." Diyor yine Doçent Dr. Necdet ALTUNTOP ve Üniversite bünyesindeki uygulamalarından çarpıcı örnekler veriyor:

"Üniversitemizde bugünkü fiyatlarla 500 - 550 milyar TL./yıl tasarruf sağlayan merkezi kontrollü ısıtma sistemimiz var. Bu sistemde aynı zamanda Türkiye'nin en iyi baca gazı arıtma sistemlerinden biri çalışmakta. Enerji geri kazanımı ve yakıt tasarrufu için yapılmış olan ünitelerimiz var. Alınan tedbirler ve uygulanan çalışmalarla 1997 de kampüste bulunan 58 binayı ısıtmak için 32 ton/gün fuel-oil kullanılırken, şu anda 70 binada 30 ton/gün fuel-oil kullanılıyor."

ekalafat
24-01-2007, 13:02
4.5.1. NÜKLEER SANTRAL 1000MW Kurulu güç
1- Yıllık verimi : 6570 saat ( %75 )
2- Ömrü : 25-30 yıl
3- Yatırım maliyeti : 3-4 milyar dolar
4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 7.5 sent
5- Bakım Maliyeti : ...........
6- Tesisin kapladığı alan : yaklaşık 30 dönüm
7- Yaklaşık yapım süresi (Üretime geçene kadar) dört-beş yıldır.
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ..........
9- Zararlı atık ve artıkları: Radyasyonlu atıklar
10-Yararlı yan işlevleri :
.................................................. ..
11-1kWh için tükettiği su : 2.3 litre ( güneşe göre 1150 kat )
12-1kWh için tükettiği yakıt :
4.5.2. RÜZGAR SANTRALİ 1000 MW Kurulu güç
1- Yıllık verimi : 3285 saat ( % 37.5 )
2- Ömrü : 20 yıl
3- Yatırım maliyeti : 1.1 milyar dolar
4- Üretim maliyeti (İşletme giderleri dahil) KWh : 0.01-0.10 sent.
5- Bakım maliyeti : Tesis ömrü boyunca yatırımın %4'ünü geçmez.
6- Tesisin kapladığı alan : 300 dönüm. ( Altı kullanılabilir. )
7- Yaklaşık yapım süresi ( Üretime geçene kadar ) en çok 6 aydır . Bir yıl ön ölçüm yapılır.
8- Yatırımın geri dönüş ( Amortisman ) süresi : ..........
9- Zararlı atık ve artıkları: Yok
10-Yararlı yan işlevleri : İlk yapıldığında görsel çekim alanı
11-1kWh için tükettiği su : 0.004 litre ( güneşe göre 2 kat )
12-1kWh için tükettiği yakıt : Yok
4.5.3. GÜNEŞ SANTRALİ 1000 MW Kurulu güç
1- Yıllık verimi : 2190 saat ( % 25 )
2- Ömrü : 50-60 yıl
3- Yatırım maliyeti : 6 milyar dolar
4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 0.0-0.4 sent
5- Bakım maliyeti : Tesis ömrü boyunca yatırımın % 1'ini geçmez.
6- Tesisin kapladığı alan : 3.000 dönüm. Bina ve çatı yüzeyi olarak değerlenebilir.
7- Yaklaşık yapım süresi (Üretime geçene kadar) en çok 3 aydır.
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : 15-20 yıl
9- Zararlı atık ve artıkları: Yok
10-Yararlı yan işlevleri : Panellerin gölgelik ve cephe elemanı olabilmesi
11-1kWh için tükettiği su : 0 - 0.002 litre ( 1 birim )
12-1kWh için tükettiği yakıt : Yok
4.5.4. JEOTERMAL SANTRAL 1000 MW kurulu güç
1- Yıllık verimi : 7300 saat ( % 83.3 )
2- Ömrü : 25-30 yıl
3- Yatırım maliyeti : 2 milyar dolar
4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : sıfıra yakın
5- Bakım maliyeti : yatırımın %2'sini geçmez
6- Tesisin kapladığı alan : 20 dönüm
7- Yaklaşık yapım süresi :(Üretime geçene kadar) 1.5 yıl
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : 25 yıl
9- Zararlı atık ve artıkları:
.................................................. ..
10-Yararlı yan işlevleri : bölgesel ısıtma, sağlık hizmetleri,sanayi ısıtması
11-1kWh için tükettiği su : ........ ( dönüşümlüdür )
12-1kWh için tükettiği yakıt :
4.5.6. HİDROELEKTRİK SANTRAL 1000 MW kurulu güç
1- Yıllık verimi : 5000 saat ( % 57 )
2- Ömrü : santral 100-200 yıl, baraj ünitesi 50-100 yıl
3- Yatırım maliyeti : 1- 1.3 milyar dolar
4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 0.05 sent
5- Bakım maliyeti : ..................
6- Tesisin kapladığı alan : .........
7- Yaklaşık yapım süresi :( Üretime geçene kadar ) 5-8 yıl
8- Yatırımın geri dönüş ( Amortisman ) süresi :10 -15 yıl
9- Zararlı atık ve artıkları: İlk yıllarda sera gazı
10-Yararlı yan işlevleri : Tarımsal sulama ve taşkın kontrol olanağı
11-1kWh için tükettiği su : ................( dönüşümlüdür )
12-1kWh için tükettiği yakıt : yok
4.5.7. PETROLE DAYALI TERMİK SANTRAL 1000 MW kurulu güç

1- Yıllık verimi : .............................
2- Ömrü : .............................
3- Yatırım maliyeti : 2 milyar dolar
4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 3-7.9 sent
5- Bakım maliyeti : ..................
6- Tesisin kapladığı alan : .........
7- Yaklaşık yapım süresi :( Üretime geçene kadar ) ...............
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ...........
9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx
10-Yararlı yan işlevleri :
.................................................. ..
11-1kWh için tükettiği su : 1.6 litre ( güneşe göre 80 kat )
12-1kWh için tükettiği yakıt :...........
4.5.8. KÖMÜR SANTRALİ 1000 MW kurulu güç
1- Yıllık verimi : 6570 saat ( % 75 )
2- Ömrü : 30 yıl
3- Yatırım maliyeti : 0.7-1.4 (ithal kömür) 1.6 (linyit) milyar dolar
4- Üretim maliyeti : ( İşletme giderleri dahil ) KWh : 2.5 (linyit) -3.5 (ithal kömür) sent
5- Bakım maliyeti : yatırımın %5'ini geçmez
6- Tesisin kapladığı alan : .........
7- Yaklaşık yapım süresi :(Üretime geçene kadar) 4-5 sene
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ...........
9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx,kül
10-Yararlı yan işlevleri : Buhar üretimi
11-1kWh için tükettiği su : 1.9 litre ( güneşe göre 950 kat )
12-1kWh için tükettiği yakıt : 0.380 kg kömür

4.5.9. DOĞALGAZ SANTRALİ 1000 MW kurulu güç
1- Yıllık verimi : 7000 saat ( % 80 )
2- Ömrü : 20-30 yıl
3- Yatırım maliyeti : 0.40-0.70 milyar dolar.
4- Üretim maliyeti : (İşletme giderleri dahil) KWh : 3,4 - 5 sent
5- Bakım maliyeti : 0.04 sent/kwh
6- Tesisin kapladığı alan : 400 dönüm
7- Yaklaşık yapım süresi :(Üretime geçene kadar) 2,5-3 yıl
8- Yatırımın geri dönüş (Amortisman) süresi : ...........
9- Zararlı atık ve artıkları: CO2 ve CO, H2O, SO2, NOx az miktarlarda
10-Yararlı yan işlevleri :buhar elde ediliyor
11-1kWh için tükettiği su : 0.0024 litre ( güneşe göre1.2 kat )
12-1kWh için tükettiği yakıt : 0.193 m3 doğal gaz
( Boş bırakılan bölümler, henüz sağlıklı done bulunamamış olan bilgilerdir. Yeni bilgilere ulaşıldıkça tamamlanacaktır.)

ekalafat
26-01-2007, 16:59
Tasarruf Örnekleri:

Metal yüzeyli güneş duvarı – Binaların güney cepheleri alüminyum veya çelik plakalarla kaplanır. Baca sistemi ile dış iç sıcaklık 40-50 dereceye çıkabilir.Çevreye hiçbir zararı olmayan basit ve ekonomik bir yöntemdir.Amerika da ısıtma sezonu boyunca 10-60 dolar /m² enerji tasarrufu sağlanabildiği hesaplanmış. Konutların dışında, Tarımsal ve endüstriyel kurutma alanlarında başarı ile uygulanıyor.

Cam yüzeyli güneş duvarı- Yapıların güneye bakan duvarları bir boşluk bırakarak camla örtüldüğünde,trombe duvarı denilen güneş bacası oluşur.Bu sistemler enerjinin en çok tüketildiği ısıtma sisteminde % 73 civarında bir enerji tasarrufu sağlar.
Erciyes Üniversitesinde 8.5 m yüksekliğinde 1500 m² lik spor salonu 320 m² lik havalı kolektör ile yeterli düzeyde ısıtılmaktadır. Yine Erciyes Üniversitesinde 1996 yılında işletmeye alınan ve halen çalışmakta olan iki katlı, havalı güneş kolektörleri ile ısıtılan ve laboratuar olarak kullanılan bir güneşevi daha vardır. Binanın % 85 oranında güneş enerjisi ile ısındığı tesbit edilmiştir.

Isı pompası- Yurtdışında 15-20 yıldır kullanılan ve düşük enerji ile doğada bulunan sıcaklığı kullanarak yaşam konforu elde etmemize yarayan bir enerji dönüşüm cihazıdır.
Erciyes Üniversitesi!nde 1000 m² lik yerin ısıtılmasında su kaynaklı ısı pompası kullanıyorlar.
Isı pompası ile elde ettiğiniz enerji için kullandığınızı yalnızca % 33 ü kadar enerji harcarsınız diğer enerji % 67 çevreden alınır.Isıtma ve soğutma için gereken enerjiyi 1/3 e indirir.
Yerin altı her zaman 15 derecededir. Kurulacak iki depo ve birbirine sıvı transferi ile bu sıvının binada dolaştırılıp yazın dışarısı 30 derece iken içerinin 15 dereceye kadar düşürülmesi veya kışın dışarısı 2-3 derece iken yine 15 dereceye yükseltilmesi mantığı ile çalışan bir sistem. Ayrıca bu ısı pompasını güneş veya rüzgar enerjili bir elektrik kaynağı ile beslemeniz durumunda kendi içinde kendine yeten bir enerji kaynağı kurmanız mümkün.Alman Parlamento binası bu sistemle ısınıp soğutuluyor.

Ahşap Konut Sistemi-Amerika'da ahşap yapı sanayi bizim ahşap yapı inşaasını terk ettiğimiz senelerden günümüze kadar inanılmaz bir gelişme göstererek, 1.5 milyon çalışanı ve 32 milyar dolarlık maaş bordrosu ile Amerika'nın ilk ondaki iş kolları içinde yerini senelerdir koruyarak geldi. Türkiye’de, dışa ödenen enerji bedellerinin toplamından daha yüksek yıllık harcama yoktur. Yapılarımızın doğru projelendirilmesi ve konut sisteminde ahşap karkas sisteme geçmemiz halinde sadece bu alanda yapılacak tasarrufun, yılda 5 ila 10 milyar $ aralığında olabileceğini, yani İMF’den yalvar yakar istediğimiz miktarlar kadar parayı, doğru planlama ile her yıl tasarruf edebileceğimizi biliyor muydunuz
Üretim sanayinde malzeme üretiminde gerekli olan enerji giderlerini gözden geçirelim: 1 ton üretim için: makina halısı 12.27 milyon BTU, çelik 26.67 milyon BTU, alüminyum 32.milyon BTU, beton 86.31milyon BTU, tuğla 175.22 milyon BTU, kontrplak 6.00 milyon BTU, ahşap I-joist 4.14 milyon BTU,
ahsap kereste 2.91milyon BTU.
Yukarıdaki üretim enerji gider değerleri neden ahşabın yapı malzemesi olarak batı ülkelerinde tercih edildiğini göstermektedir.
"Sosyal maliyet,elektrik faturalarına hiç yansımayan bir maliyettir..Yani elektrik üretimi uğruna katlanılan seller, kasırgalar, hastalıklar, çevre kirliliği, kanser, ve diğer hastalıklardan, yükselen sıcaklıktan, soluk alınamayan havadan, asit yağmurlarından zarar gören; insan, hayvan ve bitki örtüsünün uğradığı zararın finansal karşılığı.. Bu bedel daima hesap dışı tutulmuş, adeta unutturulmak istenmiştir."
Elimizdeki kaynakların akıllıca kullanımı ile, tek güçlü seçenek sanılan nükleer enerjiye hiçbir zaman ihtiyacımız olmayacaktır. Ülkeyi enerji darboğazında ve çaresizliğinde göstermekten maksatlı bir zevk alan bakanların ve bürokratlarının varlığına dikkati çeken kişileri, yıllardır "vatan haini" ilan edenler, son tutuklamalardan sonra sanırım şapkalarını önlerine koyup yeniden düşünme gereksinimi duymuşlardır.
Çoğumuzun çevreci içeriğini bildiği ya da ismini duyduğu ünlü Kızılderili şef SEATLE şunları söylüyor:
"Gökyüzünü, yerin sıcağını nasıl alıp satabilirsiniz ? Havanın serinliği, suyun şırıltısı bize ait değilse, onları nasıl satabiliriz?... Beyaz adam için her toprak parçası birdir. Çünkü o topraktan ihtiyacını çekip alan bir yabancıdır. Çünkü toprak onun kız kardeşi değil düşmanıdır. İşi bitince çekip gider !.......
Anası olan toprağı ve babası olan gökyüzünü, koyun sürüsü ya da renkli boncuklar gibi alıp satmak ister. Beyaz adamın açlığı, toprağı yiyip bitirecek ve çöle çevirecektir.......
Çocuklarınıza şunu öğretin ; Toprak anamızdır ve bize olan her şey toprağa da olur, toprağın çocuklarına da.. İnsan toprağa tükürüyorsa kendi üstüne tükürüyor demektir. Toprak insana değil insan toprağa aittir. Yatağını kirleten bir gün kendi kokusunda boğulur gider !..."

eskimo
14-11-2007, 12:59
Nükleer Santral Yasası geçti 40 yıllık hayal gerçekleşiyor


Ankara, 1960'lı yıllardan bu yana çeşitli defalar gündeme gelen; ancak daha sonra tozlu raflara kaldırılan nükleer santral projesi dosyasının kapağını bir kez daha açtı.



59. AK Parti hükümeti döneminde Meclis'ten çıkartılan ama eski Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'den dönen 'Nükleer Güç Sant- rallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun' önceki gece Genel Kurul'da geç saatlere kadar süren tartışmaların ardından kabul edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kanunu onaylaması halinde, Türkiye 47 yıl sonra nükleer rüyasını gerçeğe dönüştürmek için düğmeye basacak.

Kanun Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından, Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), 1 ay içerisinde teknik çalışmaları tamamlayarak santral inşası için ihale sürecini resmen başlatacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, düzenlemeyi "tarihi bir adım" olarak yorumladı.


Türkiye'nin şimdiye kadar bir türlü başarılı olamadığı nükleer enerji konusunda pek çok ülke bir hayli mesafe aldı. Dünyada 31 ülke, 441 nükleer santraldan elektrik enerjisi üretiyor. Fransa gibi bazı ülkeler, ihtiyacının yüzde 80'e yakınını nükleerden sağlıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=611576




TMMOB Elektirik Mühendisleri Odası(EMO)Ankara Şübesi yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş,kurulacak nükleer santrallarda yaklaşık 5 bin megavat eletrik üretileceğini ve bununda maliyetinin 9 milyar dolar olacağını vurgulayarak'' Trafodan kullanıcıya ulaşana dek kaçak elektrik ve hatların eksikliği nedeniyle ortalama yüzde 23 kayıp yaşanıyor.Bu önlenirse nükleer santradan elde edilecek elektrikten kat kat fazlası kazanılacak,nükleer santral kurulması için de ayrıca bir masrafa gerek kalmayacak'' dedi........
14 Kasım 2007 Çarşamba
Cumhuriyet



İlgililer bilgililerden önde....

malina
28-11-2007, 11:10
Nükleer Karşıtı Platform ve Siyaset (Ekoloji Kolektifi)

25 Kasım 2007 tarihinde Ankara'da dördüncü eşgüdüm toplantısı yapıldı. Nükleer yasanın geçmesinin ardından yeni bir döneme giren nükleer karşıtlığı süreci doğru değerlendirmek amacıyla ekoloji kolektifi de önümüzdeki döneme ilişkin değerlendirmesini yaptı. Önümüzdeki dönemde Nükleer karşıtı mücadelenin toplumsallaşma olanakları üzerine yapılan tartışmaların ardından, yeniden derlenmek için mücadele kararlılığı sergilendi.


Eşgüdüm Toplantısında savunduğumuz ekseni de bu açıdan kamuoyu ile paylaşmanın değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan önümüzdeki dönemde Ekoloji Kolektifi, Yürütme kurulunda yer almadan Nükleer Karşıtı Platform mücadelesini yürütecek. Önümüzdeki dönemi ve geçmişi değerlendiren daha ayrıntılı bir değerlendirme aşağıda yer alıyor.


İçi Beni Dışı Seni Yakar


1990'lı yıllardaki yükselen çevre duyarlılığının önemli halkalarından birisi de dönemin hükümetlerinin Nükleer Santral projelerine karşı yürütülen mücadele olmuştur. Bu mücadele eksikleri gedikleriyle, nükleer santraller konusunda belli bir kamuoyu yaratmıştır. Nükleer Santral ihalesinin Ecevit hükümeti tarafından süresiz olarak ertelendiği 2001 yılından sonra nükleer karşıtı mücadele de belli bir durgunluk yaşanmıştır. AKP hükümetinin iktidara gelir gelmez, nükleer santralleri gündeme almasından sonra, Nükleer karşıtı mücadele de yeniden toparlanışa geçmiştir. 2004 yılında Ankara'da yapılan Nükleer Karşıtı Platform toplantısı ile nükleer karşıtı mücadele yeniden başlamıştır.


Nükleer karşıtları bugüne kadar cephenin karşısında duran nükleer yandaşlarıyla, cephenin gerisinde duran ve özünde tam bir nükleer karşıtlığı olamayacak eğilimlerle de mücadele etmiştir. Geçtiğimiz şubat ayından itibaren yoğun bir çalışma pratiği içine giren ekolojistleri, önümüzdeki dönemde, cephenin karşısındakilerle olduğu kadar cephe arkasında da yoğun bir mücadele beklemektedir. Politik ve programatik düzeyde alternatif bir yaşam arzulayanların, enerji politikası ekseninde tartıştırdığı nükleer santral konusuna hala egemen bakış açılarının ekseninden yaklaşıldığı düşülmesi gereken ilk nottur. Ne kadar ve kimin için enerji sorularını bir an önce, Nükleer Karşıtı mücadelenin ve NKP'nin gündemine sokmamız gerekiyor.


Egemen kalkınma anlayışının sürekli dayattığı "enerji açığı olacak" propagandasına karşı politik tavrımızı netleştirmemiz gerekiyor. Bu noktada altı doldurulması gereken soru: "Bu enerji açığı kimin açığıdır?" Irak'a bombalar yağarken, enerjinin nükleerden ya da güneşten-rüzgardan elde edilmesinin pek önemi yok. Enerjinin nasıl kullanılacağı bu noktada önem kazanıyor. Alternatif enerji kaynakları, alternatif bir yaşamı işaret etmediği sürece, kapitalizmin kendini yenilemesinden başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bununla birlikte nükleer santrallere stratejik olarak hayır diyenlere de bir çift sözümüz var, uzmanlaşmaya dayalı iş bölümü kapitalizmle özdeşleşmiş ve insanı kendi yeteneklerini açığa çıkartma becerisini iğdiş etmiştir.


Bu nedenle Nükleer karşıtlığı basitçe enerjinin hangi kaynaktan üretildiğiyle değil, nasıl üretildiği ve toplumsal yaşamla nasıl ilişkiye girdiği ve nasıl bir toplumsal yaşam ortaya çıkardığıyla ilgilidir. Nükleer uygarlık yaşamın köleleştirilmesidir. Bu bilinç düzeyinin NKP bileşenleri tarafından yeterince içselleştirildiği söylenemez. Cephenin gerisinde yaşadığımız en önemli gerilim noktası budur. Ancak politik ve ideolojik olarak farklı referanslardan beslenen en sağında "rüzgârcı" liberallerin olduğu bu bileşimin bu sorunsalları politik ekseni olarak kabul etmesinin bugün için olanağı yok. Bu nedenle mücadelenin ortak bir politik dilde birleşmesini beklemek yerine nükleer karşıtı hareketi halkın içinden inşa ederek, politik düzeyi sıçratmak gerekiyor.


Bu sorun alanını besleyen diğer bir nokta ise ekoloji-çevre ve yeşil hareketin içine sızan sivil toplumcu ve foncu eğilimlerin, NKP mücadelesini basitçe Avrupa Birliği normlarına uyma çizgisine indirgemelerinden beslenmektedir. Kendi maddi öz kaynaklarına dayanmayan hiçbir toplumsal hareket bugüne kadar başarılı olamamıştır. NKP bugünlere gelirken de hep kendi öz kaynaklarından ve politik bilincinden beslenmiştir. 1 Nisan 2006 tarihinde Ankara da yapılan NKP buluşmasının en önemli kararlarından biri de mücadelenin maddi kaynaklarının platform bileşenleri olduğuna dair karardır. Bu konudaki duyarlılığımızı NKP bileşenlerine doğru anlatmamız sonucunda, buluşmadan bu doğrultuda bir karar çıkmıştır. NKP kimsenin kazanç kapısı değildir ve olmayacaktır. Mücadelenin ve dayanışmanın adresi olarak büyüyecektir.


Platform içinde mücadele etmemiz gereken bir nokta da gönüllülük konusundaki sıkıntıdır. Kimi NKP bileşenleri platformun yürütme kurulunda ya da sözcülüğünde yer almak koşuluyla mücadeleye destek vereceklerini örtük olarak göstermişlerdir. Yanılgıya düşülen nokta NKP yürütme kurulunun karar merci olduğu yanılsamasından doğmaktadır. Yürütme Kurulu, NKP bileşenlerinin oluşturduğu Eşgüdüm Kurulu'nun kararlarını uygular. Bunun dışında yürütme kuruluna başka anlamlar yükleyenler, idarei maslahattır.


Nükleer Karşıtı Mücadelede Yeni Dönemi Karşılamak


Nükleer Santralleri yaratan, enerji ihtiyacını her geçen gün biraz daha artıran toplumsal yapı kendisine özgü bir siyaset algısına sahiptir. Söz konusu siyaset algısı, toplumun militarizasyonundan, tek-tipleştirilmesinden, kendi sözünü söyleme yetisinden arındırılmasından beslenir ve aynı zamanda onları yaratır. Toplumun kendi sözünü söyleme, uygulama yetisinden arındırılması, yani kısaca ikameci siyaset, bugün kendisini sadece devlet hükümet organları eliyle göstermemektedir. Aksine geçtiğimiz günlerde EMO'nun randevu talebine yanıt bile vermeyen Cumhurbaşkanı örneği, buzdağının görünen yüzüdür. Buzdağının kendisi ise bizlerin de dahil olduğu bir yaşam siyasetinden başka bir şey değildir. Küresel çapta sınırsız kar döngüsünü sağlayacak tüketime, savaşa dayalı toplumsal yapı, bizlerin sözümüzü oluşturma, söyleme ve uygulama alanı bırakmayan bir yaşam siyaseti olmadan varlığını sürdüremez. O halde nükleer karşıtları bu siyaset algısını karşılarına almadıkları takdirde nükleer karşıtı mücadeleyi yükseltmek mümkün olamayacaktır


24 Şubat 2006 toplantısından sonra örgütlenen üç aylık süreç oldukça önemlidir. Birincisi nükleer karşıtı platform kendine bir eylem takvimi koymuş ve bunu hayata geçirme sorumluluğunu da yürütmeye vermiştir. 28 Nisan 2006 tarihinde Sinop'ta son yılların en kitlesel ve canlı nükleer karşıtı mitingi örgütlenmiştir. Bu eylem öncesi onlarca toplantı, panel ve duyuru yapılmış ve yoğun bir kitleselleşme süreci yaşanmıştır. Aynı zamanda bu sürece sendikalar, odalar, partiler ve demokratik kitle örgütleri de yoğun bir destek sağlamıştır. Bu önemli bir başarıdır. 24 Şubat öncesinde NKP'yi bir tür sivil toplum kuruluşu haline getirmek isteyenlere en güzel yanıt verilmiştir. NKP'den solu tasviye girişimleri alanda yanıtını almıştır Nükleer karşıtlığı temelinde herkes eylem programını uygulamıştır.

İkinci olarak bu süreçte nükleer karşıtı platforma giydirilmeye çalışılan, alternatif enerjici-rüzgarcı- çizgi eğer ki yürütmeyi bize vermezseniz çalışmayız tutumunu sürdürmüş ve bu süreçten sonra da NKP de etkin rol almamıştır. Buna karşın NKP sekretaryası EMO'yu da kömür lobisi olarak itham edecek bir dedikodu zincirini harekete geçirmiştir. Temmuz 2006'da Sinop'ta yaşanan gelişmeler ise Nükleer Karşıtı mücadelenin gerilemesinde önemli bir etkendir. Bu süreçteki gelişmeler Sinop'ta organize edilen şenliğin programında yer alan öğrenci şenliğinin iptali ile hareketlenmiştir. Sinop NKP bu konuda bir yetkisinin olmamasına karşın şenliği iptal etmiştir. Bu şenlikte üç genç arkadaşımızın denizde boğularak ölmesi ile de gerginlik siyaseti doruğa tırmanmıştır. Sinop'tan başlayarak dalga dalga tüm bir çalışma üzerine yayılan hava altında Nükleer karşıtı mücadelenin bileşenleri çalışmadan soğumuştur.


Bu süreçten sonra da özellikle Nükleer karşıtı platform, nükleer karşıtlarının mücadele ve eylem birlikteliğinin adı olmaktan çıkmıştır. Nükleer Karşıtı Platform yürütmesi bileşenleri de kendini bir tür yönetim kurulu gibi görmeye başlamıştır. Aynı zamanda yürütme kurulu dışındaki örgütler de sık sık nükleer karşıtı mücadeleye yön verme noktasında yürütmedeki örgütlerin iki dudağının arasına bakar hale gelmişlerdir.


Nükleer Santral Yasasının meclise gelmesinden itibaren sık sık, Yürütmedeki arkadaşlar eylem yapmayacak mı, yürütme bu konuda bir şeyler yapmayacak mı yakınmaları özellikle internet üzerinden yaygınlaşmıştır. Tekrar hatırlatmak gerekir ki NKP bir taban örgütüdür. Taban da oluşan eylem ve etkinlikleri, birlik içinde örgütleme sorumluluğu da NKP yürütme kurulundadır. Bu konuda NKP bileşenleri sürekli yürütmeden eylem bekler tavırlarıyla NKP yürütme kurulunun bir karar organı değil bir uygulama organı olduğunu unutmuştur.


Nükleer Yasa Cumhurbaşkanından döndükten ve meclisin onayından geçmek üzereyken tekrar eylemliliğe geçen NKP bileşenlerine "neden eylem yapmıyorsunuz çünkü kömür lobicileri istemiyor" denmeye başlanmıştı. Ancak NKP meclis önünde bir kez daha nükleer santrallere hayır dedi. Yürütme Kurulu'nun bir yönetim organı değil bir uygulama organı olduğunu göstermek, yürütme de yer almadan da platform için de çalışılabileceğinin bilinmesi için nükleer karşıtı platform yürütme kurulundan ayrıldığımızı bildiriyoruz.

Önümüzdeki dönem mücadelenin keskinleşeceği, akların ve karaların yeniden dizileceği bir süreç olarak şekillenecektir. Tüm Nükleer Karşıtlarını, Nükleer Karşıtı Platformda görev almaya, mücadeleye, birliğe çağırıyoruz..


Önümüzdeki süreçte, nükleer yasanın yürürlüğe girdiği günlerde, nükleer karşıtı mücadelenin yükselmesi, büyük ölçüde ikameci siyasetten vazgeçmeye bağlı olacaktır. Nükleer karşıtları eşitlikçi, özgürlükçü, toplumsal barışı ve doğa ile barışçıl bir siyaseti var etme görevini gerçekleştirdiği ölçüde, mücadele yükselecektir. Mücadelenin yükselmesi, çok özneli bir kamusallığın inşası ile mümkün olacaktır.

Ekoloji Kolektifi
ekolojistler.org (http://ekolojistler.org/)
25.11.2007

quante
30-11-2007, 00:11
Selamlar,
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 16/07/2007 tarihinde forum diplomatik dergisine yaptığı açıklamada şunları söylüyor;
"Türkiye’de mevcut linyit rezervleriyle asgari 10,000 Megawat (MW), hidrolik kaynaklarla 48,527 MW, rüzgar potansiyeli ile 48,000 MW, jeotermal ile 500 MW elektrik üretim kapasitesi tesis etmek mümkündür."
Sn. Koramaz'ın açıklamalarından görüleceği gibi ülkemizde büyük bir enerji potansiyeli var. Kendi öz kaynaklarımıza yönelik hiç bir planlama yapılmazken veya yapılan planlarda süreç çok ağır işlerken, Türkiye enerji darboğazına sokularak nükleer enerjiye muhtaç hale getirildi ve maalesef nükleer yasası jet hızıyla kabul edildi.

Oğuz Karsan
06-12-2007, 20:46
neden iranın nükleer programına karşı çıklıyorda bizimkine karşı çıkılmıyor diye düşünen oldumu

Sn Memet,

Nasıl ? bizim nükleer programımıza karşı çıkılmıyor mu ? Peki karşı çıkılmıyorsa, neden başka ülkelerdeki insanlar gelip buralarda eylem yapıyorlar ? Bizim sağlığımızı mı düşünüyorlar acaba ? Lazım olmayacağını bile bile Tanker uçak bile satıyorlar bize.

ANCAK, ENERJİ DARBOĞAZINDAN ÇIKMAMIZ LAZIM GELDİĞİ HALDE NÜKLEER SANTRAL KURMAMIZA BÜTÜN ÜLKELER KARŞI. NEDEN ?

Amaç Türkiye Cumhuriyetinin bağımlı olması. Ne kadar mı? ne kadar başarabilirlerse o kadar. Tüm Dünyadaki teknolojiyi, bütün zararlı maddeleri bize pazarlayanlar neden nükleer enerji ile tanışmamızı istemiyorlar. Zararı ne olabilir tehlikesi mi ?

ZATEN ETRAFIMIZDAKİ ONLARCA NÜKLEER SANTRALİN TEHLİKE SINIRLARI İÇİNDEYİZ.

Demek sebep tehlike olmamalı. Peki biraz daha düşünün bakalım.
Eğer nükleer enerji ile 2010 yılında gereken enerjinin % 15-20 sini üretebilirsek % 20-25'ini ülkemiz sınırları içinden çıkarılacak doğalgaz ile karşılarsak,
% 20-25 ini mayınlarını temizlediğimiz arazilerden çıkarılacak petrole ek olarak doğalgaz ile desteklersek,
Dünyanın Rüzgar Enerjisi için en uygun alanlarından kabul edilen Çanakkale ve Boğazlar bölgesinde ve Ege de Rüzgar Enerji santrallarımızı kurabilirsek ne olur biliyor musunuz ?

İşte o zaman enerjiye bağımlılığımız olmadan kendi kaynaklarımızla beslenen Bağımsız bir ülke oluruz.

Peki o zaman böyle bir Türkiye Cumhuriyeti kontrol edilebilir mi ? Arada bir petrol fiyatlarının yükselmesinden hassas olan ekonomimiz etkilenir mi? Hayır.

Tabi ki hayır. İşte o zaman kontrol edilemeyiz,dizginlenemeyiz,kendi kararlarımızı,kendimiz alır, istediğimiz gibi uygularız.tehlikeli oluruz. Kimsenin işine gelmez.

Bu senaryo size Kurtlar Vadisini mi hatırlatıyor.? Demek ki doğru yoldayız.

Selamlar.

memet
06-12-2007, 21:00
Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa, siz Türkiyenin nükleer enerji santrali kurmasına engel olan ülkeler olduğunu mu söylüyorsunuz?
Çıkan yasaya, İran'a olduğu gibi karşı çıkan bir ülke olduğunu farketmedim ben. Aksine santrali kurmak için tekilf veren ülkelerle, İran'ın santraline karşı çıkanlar aynı ülkeler. Zaten santralin hammaddesi dışarıdan geleceği için bir bağımlılık devam edecek.

Sizin işaret ettiğiniz alternatif kaynaklar yerine, nükleer enerjinin seçilmesi, bunun Türkiyede desteklenirken, İran'da karşı çıkılmasının arkasındaki nedenlere işaret ettim ben.

malina
06-12-2007, 21:07
Oğuz Bey ne nükleer santrala, ne siyanürle altın aramaya, ne 2B'ye karşı, boşuna tartışma :)

vyssera
23-12-2007, 22:14
En temiz enerji güneş enerjisi, ve Güneş de nükleer enerji ile çalışıyor. Nükleer'e evet diyorum. Fosil yakıtlardan çok daha temiz ve güvenilirliği kanıtlanmış bir enerji. Nükleer'e neden evet diyorum, ayrıntısıyla anlatırım. Şimdilik bu kadar.

sokak lambası
23-12-2007, 23:00
Termik santrallerimizde de olduğu gibi, yatırım sahası daralan nükleer lobilerin ülkemize eski, çöp olarak adlanrılan teknolojileri satması söz konusu. Ayrıca Sinop'ta nükleer santral kurulması planlanan bölgenin yakınından Kuzey Anadolu fay hattı geçiyor. Gelişmiş ülkeler; kirli, pahalı ve hala atıklarına çözüm bulunamaış nükleer santrallerden vazgeçerken biz ise temiz, ucuz ve güvenli ve yerli kaynaklarımıza rağmen nükleer santral kurmaya çalışıyoruz.

sokak lambası
23-12-2007, 23:10
Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa, siz Türkiyenin nükleer enerji santrali kurmasına engel olan ülkeler olduğunu mu söylüyorsunuz?
Çıkan yasaya, İran'a olduğu gibi karşı çıkan bir ülke olduğunu farketmedim ben. Aksine santrali kurmak için tekilf veren ülkelerle, İran'ın santraline karşı çıkanlar aynı ülkeler. Zaten santralin hammaddesi dışarıdan geleceği için bir bağımlılık devam edecek.

Sizin işaret ettiğiniz alternatif kaynaklar yerine, nükleer enerjinin seçilmesi, bunun Türkiyede desteklenirken, İran'da karşı çıkılmasının arkasındaki nedenlere işaret ettim ben.


İran'da bulunan santraller askeri ve stratejik amaçlı yani araştırma ve silah üretimi yapılıyor. Enerji üretimi ise söz konusu değil. Bizde kurulması planlanan santraller ise enerji üretimine yönelik. Ayrıca ABD ile imzalanan anlaşmalara göre Türkiye'nin askeri amaçlı olarak nükleer güçten yararlanması söz konusu değil.

vyssera
24-12-2007, 18:28
Arkadaşlar nükleer enerjiye hayır demek başkadır, güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını savunmak başkadır. Ben her ikisinin de olması kanaatindeyim. Yazıların tamamını okuyamadım, büyük bir bölümünü okudum. Ama genel düşünce nükleer santrale güvensizlik ve devlete güvensizlik nedeniyle nükleere hayır deniyor. Yeni yapılacak olan bir santralin tekrar tekrar en son teknoloji ve en güvenilir şekilde yapılacağı açıklanmışken, bizimkiler işin içine bi fesat karıştırır mı diye düşünmek bence yanlış. Bu herhangi birşey değil çünkü, nükleer santral. Eğer içine fesat karıştırılabilecek birşey yapmak isteselerdi, doğalgaz santrali diker, Rusya'yla da iki katı fiyatından anlaşma imzalarlardı, şimdi hükümeti savunuyor durumunda kalmak istemiyorum, çünkü siyasetten nefret ederim, ama mantıklı olan bu.

Makul gerekçelerle nükleere şu şekilde hayır denebilir. Mesela Türkiye'de yeterli uranyum yok dışa bağımlı olacağız denebilir. Bunun araştırılması gerekir. Türkiye'de gerçekten neyin var olup neyin olmadığı daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Neredeyse ağaç dikmek için kazmayı vursalar doğalgaz, petrol çıkmaya başladı. Toprağı fazla bor içeriyor diye sebze yetişmeyen bölgeler var. Uranyum'un da iyi bir araştırmayla incelenmesi gerek. bilinen rezervimiz çok değil ama yine de 3 santrali 10-15 yıl çalıştırabilecek seviyede olduğunu hatırlıyorum. İnsanoğlu herşekilde doğaya zarar verir. Örneğin, sadece günlük hayatınızda fazla birşey yapmdan bir gün geçirseniz bile, suyunuzu ısıtmak, ortamınızı ısıtmak için çok miktarda karbon salımına sebep olursunuz, ayrıca her aldığınız telefon, televizyon, giyim eşyası da üretim ve taşınma sırasında çok miktarda karbon salımına sebep oluyor. Yani herhalde insan doğaya ciddi zararlar vermektedir. Önemli olan bunu en aza indirgemektir. Eğer rüzgar ve su enerjisi ihtiyacımız karşılayamıyorsa, nükleere hayır demek, termik santrale evet demektir. Yağmurdan kaçarken doluyo tutulmaktır. Saygılarımla.

malina
24-12-2007, 20:10
AVRUPA BİRLİĞİ EKONOMİK VE SOSYAL İŞLER KOMİTESİ'NİN
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE NÜKLEER ENERJİ KULLANILMASI İLE İLGİLİ SORUNLAR ÜZERİNE GÖRÜŞÜ adlı yazının;

Sonuç bölümü:

Nükleer enerji, AB elektriğinin önemli bir kısmını (%35) üretir, bu miktar birincil enerji tüketiminin %15' dir ve AB'nin dışa olan enerji bağımlılığını azaltmada ve enerji arz güvenliğini temin etmede önemli bir unsurdur.

- Nükleer enerji, CO2 emisyonunda her yıl, 300 - 500 Mt azalma sağlar, böylece, Kyoto protokolunde öngörülen koşulların yerine getirilmesinde katkıda bulunur.

- Nükleer enerji, enerji fiyat istikrarın sağlanmasına da katkıda bulunur, ve geleceğe yönelik ekonomik analizlerde belirsizlikleri ortadan kaldırır.

- Şu andaki nükleer reaktörlerin ömürlerinin sonuna gelindiğinde, yenilenebilir enerji, teknolojik gelişmesini sağlasa bile AB'nin teşviğine rağmen, artan enerji talebini karşılayacak durumda değildir. Örneğin, rüzgar gücü senenin sadece 2000- 2500 saati kullanılabilir.

- Enerji talebinin kontrolü, halkın daha az enerji yoğun faaliyetlerde bulunmasına fayda sağlar (iş ve özel yaşamda), ancak, rakamlara bakıldığında kontrolün elektrik kullanımından çok ulaşım gibi diğer enerji tüketimleri üzerinde yoğunlaşacağı görülür, dolayısıyla, talep kontrolünün nükleer enerji üretimini durdurma üzerine etkisi olmıyacaktır.

- Nükleer enerji ile ortaya çıkan diğer konular ise, güvenlik, iyonlaştırıcı radyasyonun etkilerine karşı korunma, atık ve kullanılmış yakıtlardır. İlk iki konu zaman içinde gelişmiş olan ve teknik ve yasal düzenlemeler gerektirir.

- Bazı AB üyesi ülkeler nükleer atık problemini çözmede gelişme içindedirler; İki ülke (Finlandiya ve İsveç) çözümü ve yeri belirledi; diğer ülkeler (Fransa ve İspanya) düşük seviyeli atıklar için çözüm buldu ve yüksek seviyeli atıklar için ise araştırmalarına devam etmektedir. AB Komisyonu, Euratom Antlaşması gereği araştırmaların hızlanması için gerekli adımları atmıştır.

- AB Ekonomik ve Sosyal Komitesi, nükleer enerjinin kısmen veya tümden kaldırılması iklim değişikliği üzerine girdiği taahhütleri ile de çelişmektedir.

- AB ekonomik ve sosyal Komitesi, bu raporu ile şunu vurgulamaktadır ki, nükleer enerji, AB için, çeşitlendirilmiş, istikrarlı, ekonomik ve sürdürülebilir enerji politikası içinde önemli bir unsur olmalıdır. Yine aynı yazıda daha yukarıda yer alan bilgiler:

Nükleer Atık ve Kullanılmış Yakıt İdaresi

Atık sınıflandırmada iki parametre önemlidir. Bunlar, radyoaktivite seviyesi ve radyoaktif atık ömrüdür. Radyoaktivite seviyelerine göre atıklar "düşük", "orta" ve "yüksek" olarak sınıflandırılır. Ömürlerine göre ise, "kısa" ve "uzun" ömürlü olrak sınıflandırılır.

Düşük seviyeli atıklar için çözüm Üye Ülkelerde resmen kabul gören ve uygulanan yüzey depolama yöntemidir. Yüksek seviyeli ve uzun ömürlü atıklar için ise uluslarararsı kabul görmüş olan derin jeolojik katmanlarda depolamadır. Bu tip atıklar için yüzey depolama yöntemi geçicidir ve çözümü daha sonraya bırakılmak üzere askıya alınmıştır.

Kullanılmış yakıt miktarı ile üretilen elektriğin miktarı arasında bir ilişki olduğu varsayılırsa, en fazla nükleer enerjinin Üye Ülkelerde üretildiği anlaşılır. Yüksek seviyeli veya uzun ömürlü atıkların durumu ülkeden ülkeye değişmektedir.:

Finlandiya ve İsveç jeolojik depolama çözümünü benimsemiştir. Fransa, üç alternatif araştırmaktadır: jeolojik depolama, atıkların işlemden geçirilerek ömrünü kısaltma, uzun vadeli yüzey veya yeraltı depolama...

Diğer ülkeler, yüksek seviyeli veya uzun ömürlü atıklar için henüz nihai bir çözüm getirmemişlerdir.

Kaynak: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (http://www.taek.gov.tr/bilgi/nukleer/ab_nukenerji.html)

"Nükleer atık" kelimelerini ararken, Google'da, ilk sayfada bulduğum bir bilgi...


Dünya üzerinde halen 32 ülke nükleer enerji kullanıyor. Bu ülkelerde faaliyette olan 443 nükleer santral yılda toplam 370 bin megavatt elektrik enerjisi üretiliyor.

Bu rakam toplam dünya elektrik enerji üretiminin yüzde 18'ine eşit. Ancak santraller bu üretimi yaparken diğer yandan da her yıl toplam 12 bin ton nükleer atık üretiyor. Bu atıkların tam olarak nerede depolanacakları ise tam bir bilmece. Zira başta Avrupalı ülkeler olmak üzere birçok devlet kendi topraklarında nükleer atık depolamak istemiyor. Bunun nedeni ise nükleer atıkların etrafa yaydıkları radyasyonun çok ölümcül olması ve bir felaketin yaşanmaması için atıkların uzun yıllar büyük bir dikkatle saklanmasının gerekmesi.

Etkisi 293 bin yıl sürüyor

Tuzla ile başa çıkamayan Türkiye, 300 yıl nükleer atıkları kontrol edecek! Tuzla'da yaşanan kimyasal atık olayı akıllarda yeni bir soru yarattı: Henüz kimyasal atık sorununu dahi kontrol edemeyen Türkiye nükleer atık problemini nasıl çözecek?

Nükleer atıklarla ilgili en büyük sorun ise atıkların çevreye çok uzun yıllar aralıksız olarak radyasyon yaymaları. Örneğin, nükleer atık içerisinde bulunan Plutonyum 239 adındaki izotopun ışıma gücünün yüzde 100'den yüzde 99'a düşmesi için 24 bin 400 yıl geçmesi gerekiyor. Bu izotopun radyasyon yaymaması için ise toplam 292 bin 800 yılın geçmesi gerekli. Son rakamlar ortalama bir nükleer santralin yaklaşık 3-5 milyar dolara mal olduğunu gösteriyor. Böyle bir santral yılda yaklaşık 11 milyar kilovattsaat enerji üretiyor.

Diğer yandan aynı santral yılda ortalama 60 metreküp radyoaktif atık açığa çıkarıyor. Atıkların ortadan kaldırılması ise ortalama 38 milyon Euro'ya mal oluyor. Bu teknolojiyi kullanan ülkeler atıkları 70 dereceye varan yüksek ısıları nedeniyle önce santral yakınlarında bulunan soğuk su havuzlarında 'dinlendiriliyor'. Bu dinlendirme 5 yıl sürüyor. Ardından ara depolama safhası başlıyor. Soğuyan radyoaktif maddeler toprak altına gömülmeden önce ışıma oranı düşmesi için genellikle toprak üzerinde bulunan 'ara depolarda' yaklaşık 30 yıl daha bekletiliyor.


Bir gazete (http://www.sabah.com.tr/ozel/nukleer1929/dosya_1929.html)...

vyssera
24-12-2007, 21:33
Türkiye' nin devasa bir çevre sorunu var. Atıklar, çöpler, flora ve faunanın katledilmesi vb. Bu konularda da zamanla ilerleme olacağını ümit ediyorum. Ama nükleer santrale odaklanacak olursak, diğer bazı ülkelerin atık sorununa çözüm bulmasından cesaretle, Türkiye'nin de en fazla 3-4 nükleer santralinin atığına çözüm bulabileceğine eminim. Farklı bir bakış açısı sunmaya çalıştım. Umarım yararlı olmuşumdur. Ben bitkiler alemine dönüyorum. :)

Hasan Lalezar
24-12-2007, 22:05
Santralin Sinop'ta kurulması planlanmaktadır. Bununla beraber Mersin'de ihtimaller içindedir.

Fransa'nın enerji ihtiyacının %70 i Nükleer enerjiden sağlanmaktadır. Bu erezyonla beraber dünya para harcayıp kurduğumuz Hidroelektrik santralleri yakında bataklık olacaktır. Enerji ihtiyacımız için vazgeçilemez geciktirilmiş bir kaynaktır nükleer enerji. Bu üretim sisteminde su kirliliği çok fazla söz konusu değildir.

Asıl büyük tehlike kullanılmış yarılanma ömrü geçmiş atık radyoaktif elementlerin gömülmesidir. Bunların gücüne göre belli bir derinliğe gömülmeleri ve çok çok uzun yıllar saklanmaları zorunludur.

Ama unutulmamalıdır ki, Nükleer enerjiyi kullanan "gelişmiş" ülkelerin atık çöplüğü olmak ta ciddi bir tehlikedir. Ayrıca yurdumuzda kullanılabilecek durumda radyoaktif element vardır. Bunlar zaten kaynak halinde kullanılmaz belli izotopları kullanılabilir. Bu da gelişmiş bir akademik destek ve çalışma gerektirmektedir.

Bütün bunların yanında Türkiye ciddi bir Rüzgar enerjisine sahiptir. Rüzgar, Deniz dalgası, sabit deniz akıntıları , malum güneş enerjisi kaynaklarımızı sonuna kadar kullanma zorunluluğumuzun sonunda nükleer enerjiyi de kabullenmemiz şarttır.

Ama öncelik, her zaman doğal kaynaklardan olmalıdır.

eskimo
27-03-2008, 11:29
Nükleer enerji toplantısında protesto

27 Mart, 2008

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından düzenlenen nükleer teknolojiye ilişkin kongre,''Küresel Eylem Grubu'' tarafından protesto edildi.

Cevahir Otel'deki "Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü III'üncü Nesil ve III Nesil Nükleer Reaktörler Kongresi" öncesinde kongrenin yapılacağı salonun girişine üzerinde, "Nükleer lobi işbaşında" yazılı pankart taşıyan bir grup tarafından yapılan basın açıklamasında, nükleer santral ihalelerinin protesto edildiği belirtildi.

Açıklamada, "Nükleer enerjinin en tehlikeli ve en pahalı enerji üretim biçimi olduğunu gizleyen, atık sorunu yokmuş gibi davranan, bilimsel gerçekleri çarpıtan, sadece nükleer lobinin çıkarları uğruna konuşan, bilimden uzak, bilim adamlarını protesto ediyoruz" denildi.

Grubun açıklaması sırasında otel görevlileri grubu uyararak, otelden dışarıya çıkmalarını istedi.

Küresel Eylem Grubu ve kongre katılımcıları ile otel görevlileri arasında yaşanan kısa süreli tartışmasının ardından 10 kişilik grup, görevliler tarafından otel dışına çıkarıldı.

Bu arada, Beykent Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı ve eski Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Prof. Dr. Emin Özbaş, grup açıklama yaptığı sırada tepki göstererek, "Bunlar ezbere konuşuyorlar, gerçekleri saptırıyorlar. Nükleer teknolojinin gidip de kalkınmadığı ülke yok. Bilimsel verilerle konuşsunlar" dedi.

http://www.cnnturk.com/YASAM/DIGER/haber_detay.asp?PID=223&haberID=442119


Emin Özbaş 2006 yılında Akisyon dergisine anlatmış....

Ermeni ve Yunan lobisinin Türkiye’ye karşı nükleer savaşı

Gelişmiş devletler sanayilerini nükleer teknoloji üzerine kurmuşken Türkiye’de örgütlü bir nükleer karşıtlığı var. Dünya enerji ihtiyacının yüzde 16’sını karşılamakta olan nükleer enerjiye karşı çıkanların amacı ne?

.............
Nükleer fizik üzerine ihtisas yapmış olan Özbaş’a göre bu çağ ne iletişim ne de bilişim çağı, esasında bu çağ bilim ve teknoloji çağı! Artık teknolojinin, siyasette ve ekonomide etkin güç olmanın tek anahtarı haline geldiğini ifade eden Emin Özbaş ekliyor: “Bugün süper güç Amerika nükleer teknolojiye sahip olmasaydı her şeyin önüne nükleeri koyardı. İleri teknoloji olması nedeniyle dünyaya baktığımızda nükleer santrallerin yüzde 95’inin gelişmiş ülkelerde olduğunu görüyoruz. O zaman diyebiliriz ki kalkınmanın, refah bulmanın ve ekonomide süper güç olmanın da yolu nükleer enerji teknolojisine sahip olmaktır. Zira hassas ve ileri bir teknoloji olduğu için sanayinin her koluna yansıyacaktır.”

Ankara Ticaret Odası’nın nükleer enerji raporuna göre dünyada 31 ülkede 439 nükleer santral işletiliyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun resmi verilerine göre de dünya reaktör dağılımında 104 adet nükleer reaktöre sahip olan ABD’yi 59 reaktörle Fransa ve 54 reaktörle Japonya takip ediyor. Dünya elektrik talebinin yüzde 16’sı nükleer santrallerden karşılanıyor. Türkiye’nin fosil yakıtlara bağımlılığı ise yüzde 70’lere varmış durumda. Emin Özbaş nükleer santralin kurulmasıyla ağır sanayi hamlesini atlayarak ileri ve hassas teknolojiye geçeceğimizi ve özellikle uluslararası platformda ülke olarak sınıf atlayacağımızı ifade ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de hükümetler defalarca nükleer santral kurma kararı aldı. Ancak ya iç muhalefet yüzünden ihaleden dönüldü son anda, yahut da yönetimdeki hükümet değişiklikleri projeleri akim bıraktı. Bir zamanlar Greenpeace adlı çevre örgütünün başı çektiği çevreci muhalefet, Akkuyu’ya 40 otobüslük konvoylarla protesto gezileri düzenlemiş, kendilerini TEK’in kapısına zincirlemeye ve ölü taklidi yapmaya kadar her şeyi deneyerek, nükleer santrali engellemeye çalışmıştı. Benzer bir muhalefet AK Parti hükümetinin Sinop nükleer santrali ile ilgili kararına karşı örgütlenmiş görünüyor.

NÜKLEER ÇAĞIN ÇAĞ DIŞI MUHALİFLERİ

Nükleer karşıtları bilgi eksikliğinden kaynaklanan tepkilerle mi yaklaşıyor nükleere yoksa arkada Türkiye’nin önünü kesmeye yönelik organize bir faaliyet mi var? Profesör Emin Özbaş’a göre muhaliflerin çoğu konu hakkında yeterli bilgisi olmayan, nükleer karşıtlığında bir tür ‘entellik’ bulduğunu zanneden kişiler. Şöyle konuşuyor Özbaş: “Günümüz Türkiye’sinde entelektüel olmak için solcu olmak veya çevreci olmak moda haline geldi. Bakıyorsunuz, adam hukukçu ya da tıpçı, bu işle ilgisi yok, teknolojisiyle ilgili bilgisi yok ama nükleere karşı. Niye karşıdır dediğimiz zaman akla ilk olarak temelde bazı güçlerin, bazı devletlerin insanları dolaylı yoldan olumsuz manada etkilemek için giriştikleri birtakım oyunlar geliyor.”

Greenpeace kurucularından birine atfen Türkiye Greenpeace temsilcisinin başbakandan daha yüksek maaş aldığını söylüyor Özbaş. “O çevreci bir kuruluş, işini yapıyor, peki ya ötekiler?!... Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenler; Yunanlılar, Ermeniler.” diye de ekliyor. Profesör Emin Özbaş, Kanada hükümeti dışişleri komisyonunda bir milletvekili olan Ermeni asıllı Sarkis Assadourian’ın Kanada hükümetine verdiği dilekçeyi paylaşıyor Aksiyon okurlarıyla. Assadourian verdiği dilekçede Türkiye’ye bin bir türlü hakaret ederek hükümetinden Türkiye’ye nükleer reaktör satılmamasını talep ediyor.

Diğer yanda Yunanlılar var… Kanada’da kültür ataşesi olarak görev yapan bir Yunan diplomatın devletiyle yaptığı bir iç yazışmanın metnini gösteriyor Özbaş. Yurtdışında Türkiye aleyhine yapılan bu çalışmaların nedeni açık: Türkiye’nin uluslararası platformda güç sahibi olmasını engellemek. Yunan ataşesi iç yazışmada Kanada’da aydınlar ve sanatçılar arasında Türkiye’nin nükleer santrale sahip olmaması için ne gibi lobi faaliyetlerinde bulunduğunu ülkesine rapor ediyor. Özbaş, “Avrupa Birliği’nde Doğu Akdeniz belediyeler birliğinde resmen faaliyetlerde bulundular. Ve Türkiye’de de medya yoluyla üstü kapalı, niyet belli etmeden haber verir gibi nükleer karşıtı yayınlar yaptırdılar. Ülkesini sevdiğine inanan insanlar da nükleere karşı bu adamların kim olduğunu bilmeksizin onların yanında yer aldılar.” diyerek ülke içinde dış mihraklı güçlerin etki alanı bulduğunu ifade ediyor. Nükleere karşı çıkan insanların bir bilene danışmaksızın tepki göstermelerine anlam veremediğini söyleyen Özbaş, radyolarda, televizyonlarda nükleerle ilgili programlara bir nükleer uzmanının karşısına konuyu bilmeyen 8-10 kişinin çıkarıldığını ve konunun laf kalabalığı içerisinde boğulup kaybolduğunu belirtiyor.

SANTRAL YETMEZ, TEKNOLOJİSİ DE LAZIM

“Anahtar teslim” nükleer reaktör alımına özellikle karşı olduğunun altını çizen Emin Hoca, nükleer santral kurulurken amacın teknoloji transferi olması gerektiğini ifade ediyor. Zira bu durumda tasarımdan imalata dek tüm sahalarda yurdumuzun mühendisi, işçisi çalışacak ve yerli katkı sağlanırken teknoloji gelişecek. Özbaş, nükleerle birlikte edinilen hassas ve ileri teknolojinin üretimin her alanına yansıyacağını, bunun da Türkiye’yi küresel ölçekte bir güce dönüştüreceğini söylüyor. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda nükleer santral yapımında kullanılacak kalitede çimentonun, demirin üretilemediğini aktarıyor Özbaş. Eğer teknoloji transferi sağlanırsa Türkiye öncelikle bu kaliteyi yakalamış olacak. Bu da nükleerin dışında bir dizi alanda Türkiye’ye rekabet gücü kazandıracak.

Emin Özbaş, Sinop’ta kurulacak santralin sağlayacağı istihdam alanının büyüklüğü sebebiyle bölge halkının başına talih kuşunun konacağını düşünüyor. Ancak Sinop’un “yer lisansı” olmamasının zaman kaybına sebep olacağını da ifade ediyor. Bir nükleer santral kurulmadan evvel teknik araştırmalarla bölge jeolojik, sismolojik, demografik ve iklim koşulları itibarıyla inceleniyor. Hatta flora (bitki örtüsü) ve fauna (hayvan türleri) araştırmaları yapılıyor. Ve bu sürecin tamamlanması en az iki yıl tutuyor. Akkuyu’nun tüm bu işlemlerinin önceki hükümetler tarafından yaptırılmış olduğuna dikkat çeken Özbaş, buna rağmen hükümetin neden Sinop’u tercih ettiğini sorduğumuzda şöyle yanıt veriyor; “Sayın Başbakan’ın Mersin’in turistik merkez olması ve Sinop’un da işsizlik oranının yüksek olması nedeniyle Sinop’u tercih ettiğine dair bazı duyumlar aldık.”

Yıllar önce Türkiye’de nükleer santral kurma kararının alınmasından bugüne dek santralin nereye kurulacağına dair alternatifler hep deniz kıyısında yoğunlaştı; İğneada, Akkuyu, Sinop. Çünkü santrallerin bazı parçalarının 350-400 ton gibi ağırlıklara sahip olmaları karayoluyla taşınmalarını imkânsız kılıyor. Güvenliğin tehlikeye girmesi ve maliyetinin çok daha yüksek olması sebebiyle de adalar santral kurmak için alternatif olarak düşünülmüyor.

TARIMDAN SAĞLIĞA HER ALANDA NÜKLEER

Nükleer teknolojinin etki alanının tıptan endüstriye, hayvancılığa, madenciliğe kadar geniş bir saha teşkil ettiğini ifade eden Özbaş, “Hiçbir doktor kafasını hastanın içine sokamaz ama nükleer teknolojiyle hastanın içini görmek ve dolayısıyla hastalığa teşhis koymak mümkündür. Kanser, tümör teşhis ve tedavileri için tomografi makineleri, radyo-izotoplar ve radyasyon kullanılıyor.” Diğer yandan tarımda bir arazi için ne kadar gübre ihtiyacı olduğunu öğrenmenin nükleer tekniklerle mümkün olduğunu ifade eden Özbaş, “Radyasyonla bırakın tarıma zarar veren hayvanları yok etmeyi, onları kısırlaştırabilirsiniz, meyvelerin sebzelerin ömrünü uzatabilirsiniz.” diyor. Sağlık açısından herhangi bir tehlike olup olmayacağına dair sorduğumuz soruya ise şu cevabı veriyor: “Hayır, çürümenin nedeni ürünün içerisindeki doğal mikro-organizmaların meyve olgunlaştıkça çoğalmasıdır. Bunlar çoğaldıkça meyveyi çürütür. Radyasyon ise bunu önler.”

Emin Özbaş nükleer enerjinin sera gazı yayılımı olmayan, asit yağmurlarına sebep olan kükürt dioksit ve azot oksit içermeyen bir enerji olduğunu hatırlatıyor. Greenpeace’in kurucularından biri olan ve bugün bir nükleer enerji taraftarı olan Patrick Moore şöyle demiş mesela: “6 milyar insanın hayatını korumak amacıyla bilimsel ve mantıklı çevresel politikalar geliştirmek için çalıştım. Rüzgâr, jeotermal ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji örnekleri çözümün parçası. Fakat nükleer enerji küresel ihtiyaca cevap verirken fosil yakıtların yerini alabilecek tek sera gazı etkisi olmayan enerji çeşididir.” Bir kömür santrali yılda 400 tona yakın zehirli, kanserojen element atıyor dışarıya. Ve bunlar asla yok olmuyor. SANTRAL

ATIKLARININ DEPOLANMASI

1000 MW’lık bir santral için tipine göre değişkenlik gösterse de sadece 27 ile 35 ton arasında değişen uranyuma ihtiyaç var. Türkiye’nin uranyum rezervi 9000 ton. Dünya uranyum rezervinde 1. sırada olan ülke ise Kazakistan. Nükleer atıkların depolanması sürecinin işleyişi, güvenliği ise şöyle: Yanmış yakıt muazzam sıcaklığa ve basınca dayanıklı olan bir borunun içerisinde 10 seneye yakın bir süre havuzda muhafaza edilir ve radyoaktivitenin yüzde 99’u ölür. yüzde 1’lik plütonyum kalır geriye. Bunun yarı ömrü 24.000 yıldır. Emin Özbaş plütonyum için, “Bunu yeseniz büyük bir tehlike değil, ama solursanız; işte o vakit felaket!” diyor. Bu nedenle nükleer atığın depolama süreci ciddi ve titiz bir çalışma gerektiriyor.

Geriye kalan yüzde 1’lik plütonyum içerisinde yine yakıt olarak kullanılabilecek uranyum, bomba olarak kullanılabilecek plütonyum ve sanayide, tıpta kullanılabilecek radyo-izotoplar var. Eğer bu atık yakıtın ekonomik olarak değerlendirilmesi söz konusu değilse ara ve nihai depolama yöntemleriyle saklanması mümkün. Önce ara depolama sürecinde radyoaktif maddeler cam yahut seramik bilyalara konulur, ardından çelik bidonlara yerleştirilir ve ağızları lehimlenir. Nihai depolamada ise bu çelik bidonlar yerin en az 600 m aşağısındaki tuz yatakları gibi su baskınından korunaklı ve depreme dayanıklı, jeolojik deformasyona uğramış bölgelerde beton korunaklara tabut gibi yatırılır. Bunlar burada binlerce yıl kalabilir.

Nükleer atıkların okyanusa atılması fikrinin bir “cehalet” olduğunu ifade eden Emin Özbaş bu durumun çelik bidonda paslanmaya neden olduğunu ve zamanla radyoaktif maddenin açığa çıkabileceğini belirtiyor. 1960’larda İngiltere bunu yapmış ve uluslararası kamuoyundan büyük bir tepki almış.

ENERJİ POTANSİYELİMİZ VE BÜYÜYEN İHTİYAÇ

Emin Hoca 1000 MW’lık en az 15-20 tane nükleer santrale ihtiyacımız olduğunu belirtiyor. Raporlar ışığında değerlendirdiğimizde Türkiye bugün doğada bulunan gaz, kömür, petrol, uranyum, rüzgâr, güneş gibi birincil enerjide özellikle fosile dayalı kaynaklarda ürettiğinin 2,5 katını ithal ediyor. Bu rakam yıllara göre değişkenlik gösteriyor, çünkü Türkiye kalkınmakta olan bir ülke. Buna bağlı olarak enerji açığı büyüyor ve enerji ithalatı artıyor. Mevcut enerji kaynaklarına ve bu kaynakların enerji ihtiyacının ne kadarını karşıladığına göz atacak olursak Türkiye yeterli finansmanı bulsa ve bütün kaynaklarını devreye soksa dahi bir yılda barajlardan ancak 127 milyar kilowatsaatlik (kWh) enerji üretebiliyor. Kömürümüzden de 105 kWh’i linyitten ve 15 kWh’i taş kömüründen olmak üzere 120 milyar kWh’lik enerji üretilebilir. 30 milyar kilowatsaat de rüzgâr ve güneş enerjisi gibi hedeflenen yenilenebilir enerji payı bulunmakta. Toplamda yıllık 277 kWh enerji üretimi mümkün görünüyor. Ancak mevcut hükümetin yaptığı araştırmaya göre 2020’de enerji ihtiyacımız 499 kWh olacak. Aradaki bu açığı kapatmak ise iki alternatifle mümkün; ya yurtdışından hammadde getirebilir yahut da komşularımızdan elektrik ithal edebiliriz.

Komşularımız elektrik açısından çok da zengin olmadıklarından tek çözüm hammadde, yani doğalgaz veya kömür satın almak. Doğalgaz hem depolaması güç hem de maliyeti yüksek bir kaynak. Kömür de Avustralya, Arjantin, Güney Afrika veya Rusya’nın Sibirya taraflarından getiriliyor. Yani taşıma maliyeti yüksek. Dahası 1000 MW’lık bir enerji santrali için 2 milyon ton kömüre ihtiyaç duyulduğu göz önüne alındığında sonuç dağ yığınlarınca ifade edilebilecek kömür stokları. Bu çözüm seçeneklerinin ne kadar makul olduğunu sorduğumuzda Özbaş şöyle yanıt veriyor; “Vanası ve kaynağı başkasının elinde olduğu için her zaman bu durum büyük risktir.” Emin Hoca Ukrayna’nın Rusya ile yaşadığı doğalgaz krizini hatırlatıyor. Ona göre bu, barış zamanında çıkmış basit bir krizdi. Gazı satanlarla barış durumunda olamayacağımız bir siyasi kriz meydana geldiğinde gazı o devletten alamayacağımızı ifade eden Özbaş bu durumda, “Siz fabrikadaki işçinize evine ekmek götürme diyebilir misiniz? Fabrikaları kapatacak mısınız?” diye soruyor ve ekliyor, “Nükleer bizim fosil yakıtlarda dışa olan bağımlılığımızı azaltacak.”

Prof. Emin Özbaş nükleerin kaza riski ve çevreye zarar verdiği yönündeki iddiaların da kasıtlı veya cahilliğe bağlı abartılar olduğunu söylüyor. Bir nükleer reaktörde yakıt, 1 mm’lik çeliğin bile patlatılması mümkün değilken 25 cm kalınlığında çelik kazanda muhafaza ediliyor mesela. Dış güvenlikte ise 2.5 m kalınlığında öngerilimli bir betonarme yapı var ki bu intihar dalışlarına karşı bile dayanıklı. Bir benzetme yapan Özbaş nükleer santralin güvenliğini şu şekilde izah ediyor: “Araba ve uçaktaki güvenlik sistemlerine bakın; arabanız siz yoldayken bozulursa durup tamir edersiniz fakat uçakta böyle bir şansınız yoktur. Dolayısıyla daha gelişmiş güvenlik sistemlerine sahiptir, işte nükleer de böyledir.”

“REAKTÖRÜN DİBİNDE BU KADAR RADYASYON YOK!”

Maruz kalınan radyasyon konusunda da Emin Hoca’nın ilginç verileri var. Büroda, evde otururken dahi bir santralin çevresine yaydığından 460-470 misli daha fazla radyasyona maruz kaldığımızı ifade ederek, “Reaktörün dibine otursam bu kadar olmaz.” diyor. Zira uranyum dünyanın her tarafına dağılmış durumda. Az miktarda bile olsa her şeyde var. Zamanla bozuluyor ve açığa çıkıyor. Açığa çıkan maddelerden biri de radon gazı. Herhangi bir duvarın içinden sızabiliyor ve bizler oturduğumuz yerde radyasyona maruz kalıyoruz. Ayrıca kozmik ışınlardan gelen radyasyon bile bir nükleer reaktörden gelen radyasyondan 120 kat daha fazla.

Çeşitli resmî istatistiklere göre muhtelif iş kollarında yaşanan kazalardan ölenlerin tek bir yıllık dökümü dahi şimdiye kadarki tüm nükleer kazalarda ölenlerin sayısından fazla. Bu riskler olağan addedilirken, nükleer enerjiye karşı sert tepki gösterilmesi, kamuoyunun “toplumsal risk sıralaması”nda önyargılı hareket ettiğini gösteriyor. Bu önyargının bir nedeni, nükleer santrallerin nükleer silahları çağrıştırması, bir diğeri de, söz konusu radyasyon riskinin görünmez, neredeyse “mistik” bir tehlike olması. Hâlbuki bir nükleer santralin bir nükleer bomba gibi patlaması imkânsız. Hatta nükleer santraller, bir kaza durumunda ısınmaya başlayınca, kendi kendilerini kapatıp, zincirleme reaksiyonu durduracak şekilde tasarlanmış.

Tarihte bazı medeniyetler etrafta zaten yeterince enerji kaynağı olduğuna inandıklarından buldukları yeni enerji kaynaklarını devreye sokmamışlar. Örneğin M.Ö. 3. asırda İskenderiyeli Heron buhar makinesini keşfedip tasarımını dahi çizmiş, fakat bu buluş dönemin Mısır’ında bolca köle bulunduğundan hayata geçirilmemiş. Emin Hoca’ya göre suyumuz var, rüzgârımız esiyor, güneşimiz bol gibi komik bahanelerle nükleer enerjinin önünü kesmek tam da Heron’un düştüğü hataya düşmek olacak.


MUHTELİF İŞ KOLLARI VE ÖLÜM ORANLARI

1956’dan beri kullanılmakta olan nükleer santrallerde şimdiye kadar 2’si büyük olmak üzere 5 kaza olmuş, sadece 31 kişi anında olmak üzere yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetmiştir.

Halbuki 1923’ten bu yana dünyada 13 büyük hidroelektrik santral kazası olmuş ve yaklaşık olarak 5000 kişin ölmüştür. Sıvılaştırılmış gazın (LNG) depoda infilak etmesi nedeniyle meydana gelen Mexico City yangınında ise 2000 kişi hayatını kaybetmiştir.

1974 yılında, Hindistan’ın Bhopal eyaletinde, Union Carbide şirketine ait bir gübre fabrikasında yer alan siyanid gazı kaçağı, 3.400 insanın zehirli buhar soluyarak ölmesine yol açmış, fakat kimya endüstrisi bu nedenle kapanmamıştır.

Kömür madenlerinde her yıl yüzlerce, yalnız Türkiye’de ortalama olarak 60’ın üzerinde işçi ölmekte, hiç kimse kömür madenlerinin bu yüzden kapatılmasını istememektedir.

Keza trafik kazaları nedeniyle sadece Türkiye’de yılda 7.000’e yakın insan ölürken 60.000 kadarı sakat kalmaktadır. Fakat otomobil kullanımının yasaklanmasını isteyen yoktur.

Dünyada erişkin nüfusun 1/3’ü sigara içiyor. Sigaradan dolayı her yıl 4 milyon, her gün 11 bin insan hayatını kaybediyor. Sigara nedeniyle 20. yy’da 100 milyon ölüm gerçekleştiği biliniyor. Bu sayı 21. yy’da 1 milyara çıkabilir.


ÇERNOBİL’İN KARADENİZ’DEKİ KANSER ARTIŞIYLA İLİŞKİSİ VAR MI?

1986 yılında Sovyetler Birliği’nin Çernobil nükleer santralindeki ünitelerden birinde soğutucu kaybı sonucu reaktör kalbi eridi. Oluşan radyasyon bulutunun haftalarca, Türkiye dâhil Avrupa üzerinde dolaştığı, yağmurlarla birlikte besin zincirine ulaştığı hepimizce malum. Çernobil kazasıyla nükleer endüstrinin imajı ağır bir yara alırken, dünya kamuoyunun nükleer enerjiye güveni sarsıldı. Fakat dile getirilen endişelerde psikolojik boyut daha ağır basıyor. Geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çernobil kazasının yaygın inanışın aksine özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki kanser vakalarında artışa neden olmadığını bildirdi. Bakan Akdağ, “Asıl Çernobil, cebinde sigara taşıyan her vatandaşın üzerinde.” diyor ve ekliyor: “Karadeniz bölgesindeki kanser vakaları diğer bölgelerimizden farklı bir artış göstermemekte. Ülkemizin tüm bölgelerinde görülen kanser sayılarındaki artış büyük ölçüde, kanser kayıtlarını çok daha titizlikle tutmamızla ilgili.”


DÜNYADAKİ MEVCUT NÜKLEER REAKTÖR SAYISI

ABD 104, Almanya 18, Arjantin 2, Belçika 7, Brezilya 2, Bulgaristan 4, Çek Cumhuriyeti 6, Çin 9, Ermenistan 1, Finlandiya 4, Fransa 59, Güney Afrika 2, Güney Kore 20, Hindistan 14, Hollanda 1, İran 0, İngiltere 23, İspanya 9, İsveç 11, İsviçre 5, Japonya 54, Kanada 17, Kuzey Kore 0, Litvanya 1, Macaristan 4, Meksika 2, Pakistan 2, Romanya 1, Rusya 31, Slovakya 6, Slovenya 1, Ukrayna 15.


TÜRKİYE NÜKLEER MÜHENDİS DEPOSU

Türkiye 1960’lardan bu yana 1800 nükleer mühendis yetiştirmiş. Fakat bunların çoğu kendi işlerini yapamadan farklı sektörlere yönelip emekli olmuş insanlar. Aralarında tuhafiye dükkânı açanlar, ticarete girenler, bankacılık yapanlar var. Bir kısmı ise Kanada, ABD, Almanya, Fransa ve İsviçre gibi ülkelere göç etmiş. Bir dönem İsveç dışişleri bakanlığı ve uluslararası TAEK başkanlığı yapmış olan Hans Blix durumumuzu şöyle özetlemiş: “Bu kadar eleman yetiştirdiği halde nükleer programı olmayan yegâne ülke Türkiye!”
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=25136

eskimo
27-03-2008, 12:13
--------------------------------------------------------------------------------
İlk nükleer santral Mersin’e yapılacak
Nükleer santrallerin ilkinin Mersin-Akkuyu’ya kurulması kesinleşti. Sinop’un yer lisansı ancak önümüzdeki yıl verilebilecek.
12.02.2008 Ntvmsnbc
--------------------------------------------------------------------------------
Güler: Nükleer enerjiye mecburuz
Enerji Bakanı Güler, Türkiye için nükleer enerjinin bir tercihten çok zorunluluk olduğunu söyledi.
18.01.2008 Ntvmsnbc

--------------------------------------------------------------------------------
Türkiye'yi tehdit eden nükleer santral kapanıyor
Ermenistan, tehlikeli olduğu için yıllardır kapatılması yönünde uluslararası baskı altında kalmasına yol açan Medzamor Nükleer Santrali'ni kapatmayı öngören bir planı onayladı.
30.11.2007 Hürriyet
--------------------------------------------------------------------------------
Nükleer kumar
Türkiye'nin gündemine aldığı nükleer enerjiyi, Fransa hariç gelişmiş tüm Batı ülkeleri terk ediyor. Atom Enerjisi Ajansı'na göre her 2.5 yılda bir Çernobil felaketinde olduğu gibi bir reaktör çekirdeği erimesi olasılığı bulunuyor.
22.11.2007 Cumhuriyet / Murat Kışlalı
--------------------------------------------------------------------------------
Nükleer Karşıtı Platform santrale karşı ayağa kalktı
Elektrik Mühendisleri Odası ve Nükleer Karşıtı Platform, yasalaşması beklenen 'Nükleer Yasa Tasarısı' hakkındaki endişelerini kamuoyuna açıkladı: 'Türkiye'nin nükleer enerji santralına gereksinimi yoktur'..
18.11.2007 Sabah
--------------------------------------------------------------------------------
Türkiye'nin yapacağı nükleer santrallar bu konuda sabıkalı olan Ukrayna'ya emanet edilecek
Türkiye nükleer santralların denetlenmesi için kendi santrallarında Çernobil de dahil çok sayıda sıkıntı yaşayan Ukrayna'dan destek alacak. TAEK uygun nitelikli yerli ve yabancı uyruklu sözleşmeli personel çalıştırabilecek.
15.11.2007 Cumhuriyet

http://www.gezegenimiz.com/NewsTopic.asp?KategoriAdi=N%C3%BCkleer%20Santral/Enerji/Kirlilik&idKategori=13

Nariel
21-08-2008, 23:49
Posta Gazetesi, 21.08.08

"Doğan Enerji, Anadolu Endüstri Holding ve Unit Investment'in oluşturduğu UDA konsorsiyumu, Mersin Akkuyu Bölgesi'nde kurulacak nükleer santral ihalesi için, Kanada'nın tek özel nükleer enerji üreticisi Bruce Power ile anlaşma imzaladı. Taraflar, nükleer santralı kurup işletecek şirketin belirlenmesi için düzenlenecek yarışmaya birlikte hazırlanacak.

Toplam kapasitesi yaklaşık 4.700 MW olan Bruce Power'in 2020 hedefi 15 GW kapasite iletimi.

TETAŞ tarafından düzenlenecek ihalede 3 ile 5 bin MW arasında değişecek büyüklükte bir nükleer santral yapımı öngörülüyor. 3 bin MW büyüklüğünde bir santralın maliyeti 7.4 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Anlaşmaya göre Bruce Power işletmeci ve ortak olarak yüzde 50 hisseyle yer alabilecek, yanında bir yabancı ortak getirebilecek, kararlarda öncelikli söz hakkına sahip olacak. Yerli yatırımcılar da dörüncü bir ortak getirebilecek."

Neden nükleer enerji? Neden?
Neden başka yöntemlerle enerji üretilmiyor?
Neden başka ülkeler bize nükleer santral kurmakla bu kadar ilgileniyor?

Farkındaysanız Mersin, Avrupa ülkelerine uzak kalıyor biraz, Doğu ülkelerine ise daha yakın. Oluşacak bir kazada Türkiye ve Doğu daha çok etkilenecek.

Kimse neden şunun farkına varamıyor? Gelişmiş ülkeler, çevreyi kirletecek ama aynı zamanda vahşice gelir getirecek bir proje oluşturduklarında bunu gelişmemiş ülkelerde vücuda getiriyorlar - çünkü az gelişmiş ülkeler çevre sorunlarından önce, para getirecek(sağlık/ülke nüfusu parayla geri alınamaz oysa), sözde hayatı kolaylaştıracak projelerin kendi ülkelerinde hayata geçmesini istiyorlar.

Adı üstünde "Az Gelişmiş Ülke".

Nariel
22-08-2008, 00:04
Ve size nükleer santral olması düşünülen yerin dibinde, yani Büyükeceli Akkuyu'da yapılmasına başlanmış bir sitenin fotoğrafını gönderiyorum. Burası şu an kelepir fiyata satılıyor (tüm site). Böyle bir güzelliğin içinde bulunan bu sitenin geleceği ise nükleer santralden dolayı sıfır. Santralin tam olarak kurulacağı yeri de biliyorum, aynı böyle. Mavi ve yeşilin sessiz, huzurlu göründüğü ama aslında toprağın, bitkilerin ve deniz yaşamındaki canlıların gözyaşlarının usul usul aktığı bir sahil..

45571
45572

Fotoğraflar hurriyetemlak.com'dan alıntıdır.

eskimo
26-08-2008, 13:30
Bu çirkin siteleri güzelim doğanın göbeğine yapanların,yaptırtanların ve buradan ev alanların hiç mi suçu yok?
Bu inşaatçılar küçük talancı,nüklerciler büyük talancı.
Hepimiz talancıyız...
ama daniskası aşağıda;

“BEN ÇEVRECİNİN DANİSKASIYIM”
Erdoğan, şöyle konuştu: “Ben çevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim. Belediye başkanlığımdan beri çevrecilik konusunda neler yaptığımızı özellikle İstanbul’da yaşayanlar çok iyi bilir. Nasıl ağaçlar diktim İstanbul’a, İstanbul nasıl ağaçlandı bunu orada yaşayanlar çok iyi bilir. Biz İstanbul susuzdu, 180 kilometreden su getirdik. Çevreciler o zaman da karşımıza dikildi. Ne dediler, ‘bunlar ağaçları söküyorlar’ dediler. İnsanoğluna su götürüyoruz kardeşim. Bir şeyler sökülecek tabi. Dağları deldik, tüneller yaptık, bu tünellerden su getiriyoruz İstanbul’a. Kurumuş İstanbul... Millet evinin banyosunu, küvetini, bidonlarını su dolduruyor. Ama 800 bin fidan diktik Istranca’ya. Bu adımları attık, yapılanları görmüyorlar.”

“50-60 KİŞİ GÖSTERİ YAPAR...”
Çevreci eylemerin çok geniş katılımlı olmadığını savunan Erdoğan, “Medya her zaman bu 50-60 kişinin yanına yağılır, gösteri yaparlar. Yürüdüler, sanki millet yürüdü. Milletin falan yürüdüğü yok. Ondan sonra bizim hemşehrilerimizin bazılarını takarlar yanlarına, ‘derelerimizi şöyle yaptınız, böyle yaptınız’ derler” dedi.

“NÜKLEER EYLEMİNİN ADRESİ YANLIŞ”
Nükleer santrallerle ilgili Sinop’ta yapılan gösterilere de tepki gösteren Erdoğan, “Gittiler Sinop’a gösteri yaptılar. Halbuki ilk nükleer santral Sinop’ta değil, Akkuyu da yapılacak. Adresi de yanlış almışlar” diye konuştu.
http://www.ntvmsnbc.com/news/457078.asp

malina
29-08-2008, 20:42
Kırıkkale MKE'de patlama

KIRIKALE'deki Makine Kimya Endüstrisi'nde bugün öğleden sonra peşpeşe iki patlamayla birlikte yangın çıktı. Patlama sonucu boya yapan taşeron firmasından 3 kişi öldü ve 16 kişi de ağır yaralandı. Kırıkkale'ye gelen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ölen işçilerden ikisinin Musa Pehlivalı ve Nazmi Tombak olduğunu açıkladı.

Barut Fabrikası'nda saat 14.55'te henüz belirlenemeyen bir nedenle meydana gelen ilk patlamayı hemen ardından ikinci patlama izledi.

Kulakları sağır eden patlamalarla birlikte tesislerde yangın çıktı.

Nükleer santral olursa bir sorun olmasın diye çok dikkat ederiz, barut fabrikasına o kadar dikkat etmemiz gerekmez diye bir mantık olur mu?

Olmaz.

Ben nasıl güveneyim şimdi yapılacak nükleer santrala?

Temeli 1925'li yıllarda atılan Makine Kimya Endüstrisi (MKE) fabrikalarının 83 yıllık tarihinde bugüne kadar tam 4 patlama meydana geldi.

Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından temeli 1925'li yıllarda atılan fabrikada resmi verilere göre kurumdaki ilk patlama 18 Haziran 1986 yılında yaşandı. Yahşihan yakınlarındaki Askeri mühimmat deposunda aşırı sıcaktan dolayı yaşanan patlamada can kaybı olmamasına rağmen 19 kişi yaralandı.

MKE'de yaşanan ikinci patlama ise ilkinden iki ay kadar sonra yaşanmış ve bu patlamada 7 itfaiye eri yangını söndürmek isterken feci şekilde can vermişti. 350 işçinin çalıştığı TNT atölyesinde çıkan yangın, 2.5 ton TNT bulunan binada kuvvetli patlamalara neden olmuş ve Kırıkkale'de büyük korku ve paniğe neden olmuştu. Bu patlamada kentteki birçok işyeri ve evlerin camları kırılmış, patlama adeta deprem etkisi yaratmıştı.

Bu iki patlamadan sonra 2 Şubat 1988 yılında yine mühimmat fabrikasında bir patlama yaşandı. Bu patlamada can kaybı olmazken 500 librelik dolum atölyesinde maddi hasar oluştu. O günün rakamlarına göre bu patlamanın maliyeti 22 milyon 674 bin 500 lira olarak açıklandı. 3 Temmuz 1997 yılında yaşanan patlama ise tüm dünyada yankı uyandırdı. Patlamada biri işçi 3 kişi hayatını kaybederken Kırıkkale adeta hayalet şehir oldu.

Son patlamanın şiddeti o kadar yüksekti kentte yaşayanlar deprem olduğunu zannederek kenti terk etmeye başlamıştı. Birçok ev ve işyerinde patlamanın etkisiyle camlar kırılmış, o sırada yolda geçen araçlardan bazıları ise devrilmişti. Patlamayla birlikte çıkan yangın bir günün ardından ancak söndürülebilmişti.

Kaynak (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9777844.asp?gid=229&sz=55166)

eskimo
23-09-2008, 16:51
Türkiye'nin ilk nükleer santralı için ihale yarın
23.09.2008 | Begüm Gürsoy |
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Türkiye Elektrik Ticaret Anonim Şirketi (TETAŞ) tarafından çıkılan nükleer santral ihalesinde geri sayım başladı. Mersin Akkuyu'da kurulacak Türkiye'nin ilk nükleer santralı için yarışma yarın gerçekleştirilecek.
Türk firmalarının yanı sıra Kanada, Japonya, Fransa, Rusya, Güney Kore, Çin, Hollanda ve Almanya firmalarının ilgi gösterdiği ihale için firmalar son tekliflerini ihale günü saat 14.00'e kadar verebilecekler. İhalede, şirketler 3 ayrı zarf halinde tekliflerini sunacak. Bu zarflarda sırasıyla ihaleye katılmak için gerekli belgeler, teknoloji seçimleri ve fiyat teklifleri bulunacak. İhaleye 13 yerli ve yabancı şirketin fiyat teklifi vermesi beklenirken, ihalenin ertelenmesi talebi kabul görmediği için hazırlıklarını tamamlayamayan ve fiyat teklifi sunamayacak şirketlerin olabileceği öğrenildi.
Yarışma kapalı teklif usulü ile yapılacak ve Kamu İhale Kanunu'na tabi olmayacak. Kapalı zarf ile alınacak teklif mektupları 3 ayrı zarftan oluşacak. Birinci zarfta başvuru mektubu, geçici teminat mektubu ve şartnamede belirlenecek diğer bilgi ve belgeler bulunacak. İkinci zarfta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ölçütlerine uygunluk ile ilgili bilgi ve belgeler, üçüncü zarfta ise teklife esas yıllara sari kWh cinsinden elektrik üretim miktarları ve satış fiyatları yer alacak. Teminat tutarı 30 milyon YTL'den az olmayacak. Öncelikle birinci zarftaki belgeler değerlendirilecek. Belgeleri uygun bulunan şirketlerin ikinci zarfları açılmadan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na (TAEK) gönderilecek ve TAEK kendisinin belirlediği teknoloji ölçütlerine göre ortalama 1 hafta-10 gün içinde değerlendirme yapacak. İkinci zarfları da uygun bulunanların fiyat tekliflerini içeren üçüncü zarfları açılacak. En düşük fiyat teklifi ise bakanlar kurulu onayına sunulacak. Kamu, santralı kuracak ve işletecek özel sektöre ise 15 yılı aşmamak koşuluyla ürettiği elektriğe alım garantisi verecek.

Sabancı Holding çekilebilir
İhaleye katılmak için Investment-Doğan Holding-Doğuş Holding-Anadolu Endüstri Holding, Suez-Tractebel, Kanadalı AECL, Rus Atostroyexport-ERG inşaat ortaklığı, Güney Koreli KEPCO-Enka ortaklığı, Fransız Vinci, Çinli Nuclear Power Co. ve Park Holding ortaklığı, Sabancı ile ABD'li General Electric ve İspanyol Iberdrola ortaklığı, Alsim-Alarko ve Hattat Holding ile Akenerji ihale şartnamesi aldı. Ancak ihaleye 1 ay kala özel sektör şirketleri, hazırlıkların tamamlanabilmesi için 24 Eylül tarihinin ertelenmesini istemişti. Bu istek ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından kabul görmedi. İhale şartnamesinde de bazı değişiklikler isteyen özel sektör şirketlerinin, eskalasyon getirilmesi, alım garantisi süresinin uzatılması, Hazine garantisi gibi bazı talepleri de olmuştu. Bu talepleri de kabul görmeyen şirketlerden Sabancı Holding ise ihaleden çekilebileceği yönünde açıklama yapmıştı.

10-15 milyar euroluk yatırım
Yarışmaya girecek şirketlerden teknoloji, operatör ve yatırım boyutunda deneyimli olmaları beklenecek. TAEK kriterlerine göre kaynar su (BRW), basınçlı su (PWR) ve basınçlı ağır su (PHRW) teknolojilerine göre santral kurma teklifi verilebilecek. İhaleye katılmak isteyen ABD'li General Electric kaynar su teknolojisini benimserken diğer ülkeler ise basınçlı su (PWR) teknolojisine sahip bulunuyor. Kanadalı ASE ise CANDU olarak bilinen basınçlı ağır su teknolojisine göre nükleer santral inşa ediyor. 5 bin MW kurulu güce göre kurulması beklenen santralda reaktör sayısı da önemli olacak.

En az 40 yıl hizmet edecek
Nükleer güç santralının hizmet edeceği süre en az 40 yıl olacak. Yerli katkı payına yönelik plan ve program önerilecek. Plan ve programda en az yüzde 60 yerli katkı payına ulaşılacak süreç gösterilecek. Santralın kurulacağı taşınmaz, Maliye Bakanlığı veya bakanlar kurulu tarafından bedelsiz olarak tahsis edilecek. Nükleer santralın üreteceği elektriğe satın alma garantisi verilecek. Ancak bu garanti, 31 Aralık 2020 tarihinden önce işletmeye girecek santral üniteleriyle sınırlı olacak. Satın alma süresi 15 yılı aşamayacak. Satın almaya ilişkin sözleşme 31 Aralık 2030 tarihinden sonraki sürede üretilecek elektrik enerjisini kapsamadığı için, ihaleyi kazanacak şirketlerin 2015 yılından önce santralı devreye sokması özendirilmiş olacak.

12 firma şartname aldı
- AECL Atomic Energy Of Canada Limited (Kanada)
- Itochu Corporation (Japonya)
- Vinci Construction Grand Projets (Fransa)
- Suez Tractebel (Fransa-Belçika)
- Atostroyexport (Rusya)
- KEPCO (Güney Kore-Türkiye)
- China Nuclear Power Components Co. (Çin)
- Unit Investment N.V. (Hollanda)
- Hacı Ömer Sabancı Holding (Türkiye)
- Alsim-Alarko Sanayi Tesisleri (Türkiye)
- Hattat Holding (Türkiye)
- RWE (Almanya)
- Ak Enerji (Türkiye)

Çalışmalar 50 yıl önce başladı
Türkiye yaklaşık 50 yıl önce nükleer enerji konusunda çalışmaya başlamasına rağmen nükleer santral ihaleleri üç kez başarısızlıkla sonuçlandı. Türkiye'nin nükleer enerji rüyası 1960'ta başladı. ABD soğuk savaş döneminde jüpiter balistik füzelerinin Türkiye'de konuşlanması karşılığında Küçükçekmece'de nükleer araştırma reaktörünün kuruluşuna yardım etti. İlk nükleer enerji projesi ise 1967-1970 yıllarında gündeme geldi. 7 yıl sonrası için 300 MW'lik kurulu güçte bir santral düşünüldü. Ancak proje rafa kaldırıldı. 1974'te Akkuyu'da bir nükleer santral kurulması planlandı, fakat bu proje de hayata geçirilemedi. 1983'te dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından Akkuyu'da 600 MW'lik kurulu güçte bir nükleer santral projesi gündeme getirildi. Ancak yap-işlet-devret modelinin öne sürülmesi, nükleer ile yolları bir kez daha ayırdı. 1987 Çernobil kazasının ardından TAEK'in nükleer Enerji Dairesi kapatıldı. 1998'de nükleer santral ihalesi tekrar açıldı. ABD-Japonya ortaklı Westinghouse-Mitsubishi konsorsiyumu, Kanada'nın AECL (Candu) ve Almanya-Fransa ortaklı NPI firmaları ihaleye teklif verdiler. 25 Temmuz 2000'de dönemin başbakanı Bülent Ecevit, nükleer enerji planlarından çok pahalı olduğu için vazgeçildiğini açıkladı.


http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=106740


Üç kez iptal edilen ihale yarın gerçekleşebilecek mi?

memet
23-09-2008, 18:17
Almanya'da nükleer santrallerin beş kilometre çevresinde kanser olaylarıın %50 daha fazla olduğu görülmüş.

eskimo
24-09-2008, 14:51
İhaleye sadece tek teklif geldi

13 firmanın şartname aldığı nükleer santral ihalesine sadece tek bir teklif çıktı.


Türkiye'nin uzun süredir beklediği nükleer enerji ihalesi bugün gerçekleştirildi.


Mersin Akkuyu'da yapılacak ihale için 13 firma şartname almasına karşın TETAŞ'a önce 6 zarf ulaştı. Bu zarfları veren firmalar şöyle:

"Atostroyexport (Rusya), AECL Atomic Energy Of Canada Limited (Kanada), Suez Tractebel (Fransa-Belçika), Unit Investment N.V. (Hollanda), Hattat Holding-Hema Ortak Girişim Grubu (Türkiye), Ak Enerji (Türkiye)"

Ancak bu zarfların 5 tanesinin içerisinden teşekkür mektubu çıktı. Tek teklifi ise Rus Atostroyexport ortaklığı verdi.

SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK?

Rus Atostroyexport grubu ikinci zarfı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na verecek. Bu teklif zarfında güvenlik kriterlerini karşılayıp karşılamadığına bakılacak. TAEK güvenli olduğuna dair onay verirse üçüncü zarfla da fiyat teklifi ortaya çıkacak ve son kararı Bakanlar Kurulu verecek.

TEK FİRMA İLE OLMAZ

Enerji Ekonomistleri Başkanı Gürkan Kumbaraoğlu, tek teklifin gelmesini şöyle değerlendirdi:

"Bu iş tek teklifle bir yere gitmez, tek teklifle nükleer santral yapılamaz. Bu şirkete verilebileceğini düşünmüyorum. İkinci bir ihalenin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Şu anda yeterince yarışmacı bir ortam yok."

13 firma şartname almıştı

Nükleer santral ihalesine katılmak için şu firmalar şartname almıştı:
...

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/9976611.asp?gid=229&sz=5695

İhale Beş Dakika sürmüş.

malina
24-09-2008, 16:58
Bugün yapılacak bir ihale için kehanette bulunmanın riskli bir şey olduğunu biliyorum ama gene de yapacağım.
Ve “nükleer santral ihalesine hiçbir şirket katılmayacak” diyeceğim.
En güçlü olasılık budur.

İkinci olasılık, katılımın ihaleyi anlamsız hale getirecek kadar kısıtlı olmasıdır.
Her iki hal de başarısızlık sayılır. Çünkü amaç marijinal şirketleri çekmek değildir. Nükleer konusunda en deneyimli, en ileri teknolojiye sahip, finansal gücü en büyük şirketleri ilgilendirmektir. Çünkü ilk ihale, ilerideki işler için emsal ve model teşkil edeceği için, en önemli ihaledir.
İhale istekliler arasında en iyilerinin tekliflerini alma amacını gerçekleştiremeyecek, diyorum.

Bundan emin olmamın nedeni şudur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ve danışmanları nükleer konusunun ne kadar karmaşık ve zor olduğunu anlamaktan hâlâ uzaktır. Sundukları çerçevede şirketler, muazzam riskler almadan bu işe soyunamaz.

24 Eylül 2008
Metin Münir
Milliyet (http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=995067&AuthorID=57&Date=24.09.2008&b=&a=Metin%20Munir&ver=69)

Ayhan Ege
24-09-2008, 18:09
Yüreğime bir ceviz oturmuş durumda. Yurdumdan başka gidecek, gitmek isteyecek yerim yok...

eskimo
26-09-2008, 12:29
FT: Türkiye’de nükleer ihalesi fiyasko oldu
LONDRA ANKA
26/9/2008
Türkiye’de ilk nükleer santral ihalesinde umulan ilginin gösterilmemesi, yurtdışında da yankılandı. Financial Times (FT) gazetesi, ihalede sadece bir teklif yapılmasının, “mahcup edici” bir gelişme olduğunu savundu

Gazete, Türkiye’nin fazla acele ettiğini, ek süre taleplerini geri çevirdiğini, bunun da “geri teptiğini” öne sürdü.
FT’nin Delphine Strauss imzasıyla yayımlanan Ankara kaynaklı haberinde Türkiye’nin nükleer ihalesinin fiyaskoyla sonuçlandığını belirtilerek, “Türkiye’nin pahalı enerji ithalatına bağımlılığını azaltma çabalarında terslik yaşandı” değerlendirmesini yaptı. FT, Türk hükümetinin bazı şirketlerden hazırlıklar için daha fazla süre verilmesi talebine karşın ihale tarihini değiştirmediğini, küresel piyasalardaki türbülansa rağmen geçen pazartesi günü Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ek süre verilmeyeceğini tekrarladığını kaydetti. Gazete şu görüşleri dile getirdi:
“Türkiye’de iktidardaki AKP, dikkatleri başka tarafa çeken siyasi olaylarla geçen bir yıldan sonra ekonomik programında ilerleme göstermeye istekli. Aynı zamanda küresel piyasalarda çalkantılar ve yurtiçi gerginliklerin, Türkiye’nin yabancı yatırımcıları çekme kabiliyetine zarar vermeyeceğini de kanıtlaması lazım.”

http://www.milliyet.com.tr/Ekonomi/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=ekonomi&KategoriID=&ArticleID=996054&Date=26.09.2008&b=FT:%20Turkiyede%20nukleer%20ihalesi%20fiyasko%20 oldu

Yabancılar nasıl gaz veriyor Başbakana.
ama yine de ihaleden çekilmeler gözönünde tutulursa,
yabancının güven kaybı var gibi gözüküyor.

darkfriairs
26-09-2008, 20:39
Güven kayıbı değil, sadece ihale durumu sakat galiba.

eskimo
27-09-2008, 14:15
Doğru ihale sakata girmiş,
Akkuyu'nun ÇED raporu bile alınmamış,bakana göre bu raporu ,ihaleyi alan şirket alacakmış.
Nükleer Santral tarafları ise Türkiye'nin ilerlemesini istemeyen,bizi doğal gazla elektrik üretimine(Doğal gaza mahkum edenin hiç suçu yokmuş gibi) mahkum edip dışarı bağımlı halde tutmak için dış güçler santralin yapılmamasını engelliyormuş.

Kafamı karıştıran ise;
Santralin yapılmasını isteyen dış güçler,
Santralin yapılmasını istemeyen dış güçler,
Biz ne iş yaparız....

Arzu Kasapoğlu
27-09-2008, 15:09
Dün Ceviz Kabuğu programında dinledim. Müslüman ülke olarak sadece Pakistan'da nükleer santral varmış. Oda ABD'nin tüm engelleme çabalarına rağmen Türkiyenin desteği ile yapmış.

Fransa'da 55, Japonya'da 59 , vb.....

Neredeyse tüm ülkelerde nükleer enerji santrallerin sayısı bu şekilde ve sayıyı artırmayı düşünüyorlarmış.

Benimde kafam çok karıştı.

darkfriairs
27-09-2008, 15:12
Kafa karışmasının gereği yok, nükleer bize lazım, acilen iki santral gerekli, aksi halde ermenilerin Ruslardan kalan nükleer santralden ürettikleri elektiriği almaya başlayacağız.

Ayrıca dış güçleri karıştırmadan dik duramayan bir ülke Atatürkçü geçinen kesimlerin utancı olmalıdır.

eskimo
27-09-2008, 15:21
"Nükleer Teknoloji" atom çekirdeği ile ilgili reaksiyonları ve üretimleri kapsayan nükleer bilimlerin uygulamasıdır. Bu uygulamalar duman dedektöründen, nükleer rektörlere kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsar.
Nükleer teknoloji iki başlık halinde gözükmektedir.


a. Nükleer enerji: Atomların parçalanmaları (fisyon) veya birleşmeleri (füzyon) esnasında ortaya çıkan enerjiye denir.

b. Nükleer Teknikler: Nükleer Teknolojinin Tıp, Endüstri, Tarım ve Çevre'deki nükleer uygulamalara denilmektedir .

Nükleer Santral (Reaktör) ise "Nükleer reaksiyon yardımı ile ortaya çıkan ısıdan elektrik üreten tesislere verilen isimdir.
............
http://www.nukte.org/reaktorler



Türkiye, 1960 yılında ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower’ın yönetim döneminde başlatılan ‘Barış için Atom’ programına katılarak, ‘Nükleer Silahların Yayılmasına Karşı Anlaşma’yı (NPT) imzaladı.
Bu program kapsamında 60’lı yıllarda; Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi ile, bu merkezde 1 MW termal güçlü bir araştırma reaktörü kuruldu. Daha sonra bunu, 70’li yıllarda İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü’nde kurulan bir araştırma reaktörü izledi.
Türkiye’nin nükleer enerji alanına gireceği beklentisiyle güçlü kadrolar yetişti. Ancak 1979 ‘Üç Mil Adası’ (‘Three Mile Island’) ve 1986 Çernobil nükleer santral kazaları, dünya kamuoylarında nükleer santralların güvenliğine karşı kuşkuların doğmasına ve nükleer teknolojinin dünya ölçeğinde durgun bir döneme girmesine yol açtı. Türkiye’ye bunun yansıması, ticari amaçla elektrik üreten bir nükleer santral kurma tasarımlarının gerçekleşememesi şeklinde oldu. Nükleer teknoloji alanındaki çalışmaların varlık nedeni zayıflayınca, bu alanda çalışan kadrolar sayıca azaldığı gibi, eğitim etkinlikleri de kaçınılmaz olarak gücünden kaybetti. Mevcut kadrolar, daha çok Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na bağlı araştırma merkezlerinde ve bazı üniversitelerimizin ilgili birimlerinde, araştırma ve eğitim etkinliklerini sürdürüyorlar. Bu alanda somut bir adımın atılması halinde, sözkonusu araştırma ve eğitim etkinliklerine hız verilmesi, bu alandaki kadroların genişletilmesi gerekecek.
biltek.tubitak.gov.tr

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
http://www.taek.gov.tr/index.html

Nükleer Teknolojide ilerlemek için Nükleer santral kurmak şart mı?

eskimo
27-09-2008, 15:32
Aklıma takılan;
Doğalgazla elektrik üretimi yapan şirketlerin yarısı yabancı şirketler ve bu şirketlerde tahmin edileceği gibi kar amacıyla bu işi yapmakta (Son habere göre bu şirketler,TEDAŞ'a elektriğe zam yapılması için teklif götürmüş), bu santralin ihalesinde açık kalan soru burada, ihaleyi alan şirket santrali aldıktan sonra yapıp devlete mi işletmesini bırakacak yoksa işletmeyi kendisi mi yapacak?

Eğer işletmeyi kendi yapacaksa nerde kalır bu işin karlılığı?

Aşağıda bu soruyu arayan yetkili kişiler de var.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i 16 Mayıs 2007 tarihinde ziyaret eden Elektrik Mühendisleri Odası heyeti tarafından sunulan raporda;

Nükleer Santrali Kim Kuracaktır? Kamu mu, Özel Sektör mü?
Yasa‘daki önemli eksikliklerden birini de, santrali yapacak ve/veya işletecek şirketlerin seçilmesi süreciyle ilgilidir. Öncelikle santrali yapacak olan şirketin aynı zamanda işletecek şirket olup olmayacağı konusunda bir belirsizlik vardır.

Diğer yandan bu seçimin bir "ihale işlemi" olmayacağı anlaşılmaktadır. Yalnızca üretilecek elektriğin satış fiyatına ilişkin kriter öngörülmüştür. Seçim işlemine yönelik hiçbir teknolojik kriter ve tercihe yer verilmediği gibi, Kamu-özel işbirliği yolunun açık tutulduğu göz önüne alınırsa, yalnızca enerji satış fiyatı üzerinden belirlenen şirketle kamunun nasıl ortaklık kuracağı anlaşılamamaktadır.

Yasa‘nın 6. maddesinde, nükleer santral yapımı ve işletmesi işini üstlenecek olan özel şirketle bir iktisadi devlet teşekkülünün iştirak ilişkisi kurabileceğine yer verilmiştir. Maddenin gerekçesinde ise, bu yöntemin "tercih edilmesi halinde" gerçekleşmesini sağlamak amacı taşındığı belirtilmektedir.

Nükleer santral kurulması için bu kadar acele yasa çıkartılırken, henüz nasıl bir yöntem izleneceğine dahi karar verilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Oysa nükleer santraller bütün dünyada kamu eliyle kurulmakta ve işletilmektedir.

Yap-İşlet ya da Yap-İşlet-Devret gibi yöntemlerle kurulmuş nükleer santral örneği bulunmamaktadır. Nükleer santrallerin taşıdığı riskler, sürecin örgütlenmesi ve yönetilmesindeki güçlükler, uluslar arası sözleşmelere bağlı kalınmış olması ve ulusal bir politikayı zorunlu kılması gibi süreçler, nükleer santrallerin özel sektör eliyle kurulup işletilmesinin önünde ciddi zorluklar çıkartmaktadır.

http://www.emo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=54043&tipi=4&sube=0

Arzu Kasapoğlu
29-09-2008, 00:46
Nükleer enerji Ceviz Kabuğu programında tartışıldı.

Özetini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=9879

eskimo
29-09-2008, 14:01
İzledim,
Ali Külebi'nin akıcı ve etkili konuşması kulağa hoş gelse de Nükleer Sanrtal konusunda sadece stratejik açıdan yaklaşıp doğa ve karlılık açısından hiç bir şey söylememesinden dolayı ikna olamadım.
Prof.İlyas Yılmazer daldan dala atlasa da aralarda Santralin %100 dışa bağımlı olacağını(çalışanlarının bile dışarıdan geleceğini)ve ucuz enerjinin, hikaye olduğunu anlayabildim.

malina
29-09-2008, 19:14
Nükleer kaçışın sırrı deprem mi?

Nükleer santralla ilgilenen firmaların, güvenlikle ilgili bazı kaygıları olduğu ortaya çıktı. İhaleye katılacak olan firmalar, Enerji Bakanlığı’na, santralın yapılacağı Mersin Akkuyu’nun depremsellik durumunu sorarak, şunları kaydetti:

Saha ile ilgiyi mevcut jeolojik, sismik ve dimeterolojik verileri sağlayınız.Türkiye Atom Enerjisi Komisyonu, Akkuyu bölgesine saha lisansını 1976’da vermiştir. Türkiye’de 1999’da büyük ölçekli bir deprem gerçekleşmiş ve bilgimize göre bu durum sahanın 25 kilometre dışında bir sismik yıpranma yaratmıştır. Bu tarihten sonra bölgenin nükleer santral yapımına uygunluğu ile ilgili bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?..

DEPREM RİSKİNİ İNCELEMEDİK

Bakanlık tarafından verilen yanıtta ise, “Akkuyu ile ilgili yapılan çalışmaların raporlarından mevcut olanlar taranmış ve TETAŞ’a iletilmiştir. 1999 yılındaki depremin Akkuyu’ya olabilecek etkisi incelenmemiştir” denildi.

Yatırımcılar, santralın işletmeden çıkarılması ve radyoaktif atıkların kalıcı olarak bertaraf edilmesine ilişkin sorumluluğun devlete ait olmasını da talep etti. Bakanlık ise, dünyadaki uygulamalara göre, çözüm işinin, işleticinin sorumluluğunda olduğunu kaydetti.

Bakanlık, atık konusuna çözüm bulunmasının ise devletin yükümlülüğü olduğunu aktardı. Verilen resmi yanıt yazısında, “Kullanılmış yakıtların kalıcı olarak bertarafı bir jeolojik depolama anlamına gelmektedir ve bu deponun yapımı tamamen devletin sorumluluğunda olacaktır” denildi...
...
Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman: Deniz dibi incelemelerini de kapsayan çalışmalarla, Akkuyu’nun 25 kilometre batısında, Mersin’in kuzeydoğusundan gelip Akdeniz’e dalarak Kıbrıs’a doğru uzanan, Ecemiş Fay Hattı’nın, hareketliliği saptandı. Fayın oynaması, Akkuyu’da bir çökmeye, burada bir nükleer santral kurulmuş ise, bir nükleer faciaya sebebiyet verebilir.

Ottawa Deprem Araştırma Enstitüsü’nden Dr. K. Buckthought tarafından Nisan 1998’de hazırlanan bir rapora göre, 40 yıl içinde, Richter ölçeğinde 7 şiddetindeki bir depremin, Akkuyu’nun 100 kilometre yakınında vuku bulması ihtimali yüzde ellidir. Dr. K. Buckthought’a, merkez üssü Akkuyu’da olacak ve 6.5 şiddetindeki gerçekleşecek depreme, hiçbir tasarımın dayanmasının mümkün olmadığını belirtiyor.

Akkuyu’ya, yirmi yıl kadar önce yer lisansı verilmiş. Bu durumda, kamuoyu nezdinde “Akkuyu’nun sismolojik güvenliği” hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlanmadan, burada bir nükleer santral kurulması yönünde adım atılmamalıdır.



DENİZ ÇİÇEK / ÖZEL HABER
Akşam (http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=131116,6)

malina
29-09-2008, 19:18
Lise 3 Coğrafya kitabı olan var mı?


Felaketin boyutu kitaplarda
HÜKÜMETİN ısrarlı olduğu nükleer enerji, ders kitaplarında çevreye verdiği zararlarla anlatılıyor. Lise 3’üncü sınıflarda okutulan Coğrafya ders kitabında “Enerji Kaynakları” konusunda nükleer enerji şöyle geçiyor: “Nükleer enerji bir dönemde hakimiyet gösterirken bazı sakıncaları nedeniyle birçok ülkede sınırlanmış, gelişen çevre bilinci ile doğal gaz da giderek artan biçimde petrol ve kömürün yanında devreye girmiştir. Önümüzdeki dönemde temiz ve alternatif enerji kaynakları daha önemli hale gelecektir.”

Nükleer enerjinin askeri amaçlı da kullanıldığı belirtilen kitapta, “Kaynakların kullanımı ile ortaya çıkan sorunlar” başlıklı konuda, nükleer santralların sebep olduğu çevresel sorunlar anlatıldı.

Nükleer atıkların çevreye ve insana zarar vermeden tasfiyesinin çok önemli bir problem olduğu belirtilen kitapta, nükleer enerjinin zararı şöyle: “Nükleer parçalanma çok kısa sürede çok fazla enerjinin ortaya çıkmasını sağlar. Santrallarda bu enerjinin etkisiyle çok sıcak bir ortam oluşur. Bundan dolayı santrallar sürekli soğutulmak zorundadır. Soğutma işlemi de akarsulardan veya denizlerden alınan suyla yapılmaktadır. Kullanılan bu su, dışarı verildiğinde yüksek oranda ısınmakta ve o yöredeki canlıların ölmesine sebep olmaktadır.”

DOMUZLAR RADYOAKTİF

Kitaba, “Nükleer enerjinin korkunç yüzü” başlıklı bir yazı da konuldu. Yazıda Çernobil kazasının yüzyılın felaketi olduğu ifade edilerek, kanser vakalarındaki çarpıcı artışa dikkat çekildi.

Ağustos 2005’te Almanya’nın güneyindeki Bavyera ormanlarında yaban domuzlarında yoğun oranda radyoaktivite tespit edildiği, İngiltere’de günümüzde bile bazı çiftliklerde Çernobil kontrolleri yapılması gibi örnekler verildi.

Z. Kıvanç EL / ANKARA
Akşam (http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=131085,3)

eskimo
14-02-2009, 19:57
Nükleer Santralin de pazarlığı oluyormuş....
Hem bu ihale iptal edilmemiş miydi?
Rus-Türk ortaklığı nükleer santral için FİYAT KIRDI... Son teklif 15,35 sent

TETAŞ Genel Müdürü Gökkaya, nükleer santralı için tek teklifi veren Rus-Türk ortaklığının 21,16 dolar sent olarak önerdiği fiyatı, 15,35 sent olarak revize ettiğini belirtti.
Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. (TETAŞ) Genel Müdürü Hacı Duran Gökkaya, Mersin-Akkuyu'da kurulması planlanan Türkiye'nin ilk nükleer santralının inşaatı ve işletimi için açılan yarışmada tek teklifi veren Türk-Rus ortaklığı Atomstroyexport-Inter Rao-Park Teknik Ortak Girişim Grubu'nun 21,16 dolar sent olarak önerdiği fiyatı, iyileştirme teklifinde 15,35 sent olarak revize ettiğini belirtti.

Nükleer santral yarışması sürecine ilişkin soruları yanıtlayan Gökkaya, ''Komisyonumuz bunu hem mevzuat hem de kamu yararı açısından değerlendiriyor. Süreç, herhangi bir aksaklık olmadığı için yasal çerçevede devam ediyor'' dedi.

Komisyonun değerlendirmesini yaptıktan sonra genel müdürlüğe rapor vereceğini, raporu daha sonra da yönetim kurulunun değerlendireceğini belirten Gökkaya, yönetim kurulunun değerlendirmesinden sonra da raporun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Bakanlar Kurulu'na gönderileceğini kaydetti.

Gökkaya, Bakanlar Kurulu'nun değerlendirmesinden sonra da olumlu bulunması halinde lisans almak üzere EPDK'ya ve TAEK'e gönderileceğini, aksi takdirde ihalenin iptal edilmiş olacağını söyledi.

http://www.nethaber.com/Ekonomi/90628/Rus-Turk-ortakligi-nukleer-santral-icin-FIYAT-KIRDI



İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, Akkuyu nükleer santral ihalesine ilişkin fiyat pazarlığı ile yeni ihale açılıp açılmayacağı konularını Meclis gündemine taşıdı.


Özyürek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde, Akkuyu nükleer güç santral yarışmasında teknik ölçütler yönünden TAEK'in uygun bulduğu JSC Atomstroyexport-JSC Inter Raoues-Park Teknik Ortak Girişim Grubu'nun, indirgenmiş birim fiyat olarak 21.16 cent fiyat teklifinde bulunduğunun kamuoyuna açıklandığını anımsattı.

Nükleer güç santrallerinin kurulması, işletilmesi ve enerji satışına ilişkin yarışma ve sözleşme ile teşvikleri düzenleyen yönetmelikte, "TAEK'in, teklif sahiplerinden eksikliklerin giderilmesini veya anlaşılamayan hususlarla ilgili açıklama yapılmasını isteyebileceğine" yer verildiğine işaret eden Özyürek, bu açıklamanın, "hiçbir şekilde teklif fiyatında değişiklik yapılması veya şartnameye uygun olmayan tekliflerin uygun hale getirilmesi amacıyla istenilemeyeceğini" belirtildiğine dikkati çekti.

Hilmi Güler'in, "Bundan sonraki değerlendirme, pazarlık konusu olabilecek etaptır" şeklindeki açıklaması ile fiyata ilişkin görüşmelerin Davos'ta sürdüğü konusunda basında yer alan beyanlarını anımsatan Özyürek, "Nükleer santral ihalesine ilişkin andığınız fiyat pazarlığı kamuyu temsilen hangi birim adına yürütülmektedir? Söz konusu yönetmelikte yer almayan bir yöntemin (fiyatın pazarlık konusu yapılması) devreye sokulması talimatı kim tarafından verilmiştir? İhaleye tek firma katılmasının rekabeti önlediği, ayrıca ihale sürecinin tartışmalara yol açacak şekilde yönetildiği dikkate alınarak, yeni bir ihale açmayı düşünüyor musunuz?" sorularını yöneltti.
http://www.cnnturk.com/2009/ekonomi/genel/02/12/chp.nukleer.ihalesini.meclis.gundemine.tasidi/513356.0/index.html

nurfgnur
24-04-2010, 22:04
doğal enerji kaynaklarımız varken doğayı yok etmeye yönelik nükleer enerjiye bu kadar ısrar edilmesi ve destekçilerinin olması çok korkutucu

hüsnüyusuf
08-01-2011, 16:10
Türkiye'de nükleer santral kurulsun ya da kurulmasın, tehlike ülkemiz için devam ediyor ne yazık ki.

Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’nde Tehlike Sinyalleri

TÜRKSAM Başkanı Sinan Ogan, “Herkes İran’a Bakarken Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali uranyum kaçakçılığına malzeme temin ediyor.”

Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM) Başkanı Sinan Ogan, Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’ne dikkat çekerek bu santralin en eski teknolojiye sahip olduğunu geçirebileceği herhangi, bir kaza ile binlerce insanın ölebileceğini belirtti. “Herkes İran’a bakarken Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali Uranyum kaçakçılığına malzeme temin ediyor.” iddiasında bulunan Ogan, yaklaşık son 10 yıldır bu bölgeye dikkat çektiklerini söyledi.

Ogan, “Yazdığımız makalelerde ve birçok medya kuruluşunda yaptığımız değerlendirmelerde Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’ne dikkat çekmekte ve burasının en eski teknolojiye sahip olduğu için geçirebileceği herhangi, bir kazanın yanı sıra Uranyum kaçakçılığına da malzeme temin edebileceğini ileri sürmekteydik. Maalesef dediklerimizin bugün çıktığını, yaptığımız analizlerin doğruluk payının ne kadar yüksek olduğunu görmekteyiz. Analizlerimiz ve uyarılarımız ancak İngiliz Guardian Gazetesinin internet sitesinde haber olunca dünyanın gündemine oturabilmiştir. Mart ayında kurşun kaplı bir ambalajın içinde zenginleştirilmiş uranyum kaçırmaya çalışırken Gürcistan’da yakalanan 2 Ermeni vatandaşının davasının, şimdiye kadar kamuoyuna açıklanmayan kayıtlarına yer verilmiştir. Ermenistan vatandaşları Smbat Tonoyan ile Hrant Ohanyan’ın, Mart ayında Ermenistan başkenti Erivan’dan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e bir tren içinde kaçırmaya çalıştıkları nükleer madde üzerinde ABD’de yapılan araştırmalar, bu maddenin nükleer savaş başlığı yapımında kullanılmaya uygun, yüzde 89,4 oranında zenginleştirilmiş uranyum olduğunu ortaya koymuştur.” görüşlerine yer verdi.


“Ümit ediyoruz ki, “komşular ile sıfır sorun” ve “futbol diplomasisi” sloganları altında kaybolan bu uyarılarımız şimdi dikkate alınır” diyen Ogan, Metsamor Nükleer Santralının meydana getirebileceği tehlikelere dikkat çekerek acilen kapatılması gerektiğine vurgu yaptı.

Ogan şunları kaydetti:
“Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın 40 km güney batısında yer alan ve kendi anavatanlarında bugün kötü yaşam koşulları sebebiyle nüfusu 2 milyona düşmüş olan Ermenistan halkı içinde son derece tehlike arz eden bu santralin kapatılması tamamen çevreci bir zihniyet ve bölgenin çevre güvenliği kaygısından kaynaklanmaktadır.

Sovyetler Birliği’nde yaklaşık 40 bin kişinin ölümüne, binlerce kişinin sakat kalmasına ve milyarlarca Dolarlık ekonomik kayba sebep olan Çernobil Nükleer Santrali kazası yaşandığı zaman kimse böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermemişti. Ancak, bu talihsiz kaza yaşanmış ve sadece Ukrayna değil, Türkiye de dahil tüm bölge bu kazanın etkilerine maruz kalmıştır. Bugün dahi bu etkiler varlığını sürdürmektedir. Çernobil Nükleer Santrali ile benzer teknolojiye sahip olan ve sınırımızın hemen yanı başında faaliyet gösteren Metsamor Nükleer Santrali için de bugün aynı tartışmalar yaşanmaktadır.

Başta Avrupa Birliği olmak üzere bütün dünyanın tehlikeli saydığı ve bir an önce kapatılmasına çalıştığı Metsamor Santrali Ermenistan tarafından halen kullanılmaya devam edilmektedir. Metsamor Nükleer Santrali, bugün dünyada bilinen en eski nükleer santral teknolojisiyle inşa edilmiştir. Basınçlı su soğutmalı bir sistemle çalıştığı için “WWER”-2- olarak anılan ve bu özelliği dolayısıyla eski teknoloji olması sebebiyle bugün dünyada artık kullanımından vazgeçilen bu teknoloji Metsamor Nükleer Santrali’nde bugün halen kullanılmaya devam etmektedir. WWER tipli santraller kazalara karşı oldukça korumasız ve zayıf bir durumdadır.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna göre Metsamor dünyanın en tehlikeli santrali durumundadır. Buna rağmen Metsamor santralinde Batı standartlarına uygun güvenlik sistemi kurulmadığı gibi, santralin çekirdeğini kaplaması gereken en az iki metre kalınlığındaki çelik zırh bile halen yapılmamış durumdadır. Yılda 14 ton uranyum tüketen bu reaktörlerin her birinin ağırlığı ise 201 tondur. Deprem fay hattında olan Rihter ölçeğine göre en fazla 8 şiddetindeki depremlere göre inşa edilen santralin bulunduğu bölge 9 şiddetinde depremlere açıktır.
Metsamor Santrali, Çernobil Santrali’nden bile daha risklidir. Bu modelde Batılı ülkelerdeki nükleer santrallerde mutlaka bulunan, radyoaktif madde sızıntısını önleyecek çelik kubbe bulunmamaktadır. Ayrıca, santralin modern güvenlik ve teknik donanımı olmaması, reaktörün soğutulması için kullanılan suyun yetersizliği ve soğutma sisteminin eskimiş olan birinci nesil proje ile inşa edilmesi de bölgenin ekolojik durumu için ciddi tehlikeler oluşturmaktadır Türkiye’den yüzlerce km uzaklıkta yer alan bu kazadan Türkiye önemli ölçüde etkilenmiştir.

Şimdi söz konusu olan nükleer santral Türkiye sınırından sadece 16 km uzaklıktadır. Santralde herhangi bir kaza veya sızıntı olması durumunda başta Iğdır ili olmak üzere Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesi nükleer bulutların etkisi altında kalacaktır. Metzamor Nükleer Santrali sadece Kars, Ağrı, Iğdır, Erivan ve Nahçıvan’ın değil, Gürcistan, Azerbaycan, İran ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu tüm bölge ülkelerinin sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.

Ermenistan’ın Azerbaycan ile savaş halinde olması ve diğer komşusu Gürcistan’da ise yaşanan Gürcü-Abhaz sorunundan dolayı da Gürcistan üzerinden Rusya’yı Ermenistan’a bağlayan kara ve demiryollarının kapalı olması sebebiyle Metsamor Nükleer Santrali’nde kullanılan nükleer yakıtlar Rusya’dan hava yoluyla Ermenistan’a getirilmektedir.

Dünyada benzeri görülmeyen bu tehlikeli uygulama ile Uranyum taşıyan uçaklar Erivan’daki sivil havaalanlarına inmektedirler. Nükleer yakıtın uçakla taşınmasının yanlış bir yöntem olduğu uyarısında bulunan AB’nin Ermenistan temsilcisi Alexis Louber, nükleer yakıtın havayoluyla taşınmasını “Potansiyel bir nükleer bombayla uçmak gibi” diye tanımlamıştır. “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok; sevkiyat deniz ya da demir yolu ile yapılır” demiştir. Louber, “Prensip olarak, nükleer reaktörlerin sismik açıdan aktif bölgelerde kurulmaması gerekiyor. Bu reaktör, tüm bölge için tehlike yaratmaktadır.

Ancak, Ermenistan yetkilileri bu görüşe katılmamakta ve santralin çalışmasında bir tehlike görmemektedirler. Diğer yandan yakıtın taşınması sorumluluğunun tamamıyla Rusya’da olduğunu belirtmektedirler. Ermenistan hükümeti Metsamor Nükleer Santrali’ni sadece elektrik üretimi için kullanmamakta, aynı zamanda nükleer silah teknolojileri konusunda da ciddi çalışmalarda bulunmaktadır.

1995’de dönemin Başbakanı olan Grant Bagratyan’ın santralin açılışında yaptığı açıklamada “Nükleer güç Ermenistan’ı bölgedeki diğer ülkelerden daha üstün kılıyor” şeklinde konuşması, Ermenistan’ın sadece nükleer enerji ile ilgilenmediğini göstermektedir.

Bugün İran’ın nükleer santral yapımına karşı çıkılmasının en büyük sebeplerinden birisi İran’ın ilerde santrallerde kullanılan zenginleştirilmiş uranyumdan nükleer silahlar elde etme olasılığı olduğu ileri sürülmektedir. Bu sebeple ABD ve İsrail, İran’ın nükleer silah elde etme olanağını her ne pahasına olursa olsun durduracaklarını açıkça ifade etmektedirler.

Oysa gözden kaçan husus Ermenistan’ın da yıllardır kullandığı Metsamor santralinden bu türden nükleer silahlar elde etme imkanına sahip olmasıdır. Diğer yandan her türlü teröristlerin bir baskınla veya diğer yollarla da olsa Ermenistan’dan her zaman zenginleştirilmiş uranyum elde etmek ihtimali yüksektir.

Bu sebeple Ermenistan’ın sahip olduğu santral bir kaza yaşanması olasılığının yanı sıra elde edilecek nükleer silahlarla başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere bölge dışı ülkelerin de güvenliği de tehlike altındadır. Zira, ABD’ye karşı yapılacak bir terör saldırısı için en kolay elde edilecek zenginleştirilmiş uranyum kaynağı Ermenistan’dır ve bu ülke Metsamor Nükleer Santrali ile bölge ve dünya güvenliği için tehlike oluşturmaktadır.

Aynı zamanda ABD için potansiyel nükleer tehlike olarak algılanan İran ile de komşu olan Ermenistan, ABD için nükleer tehdit olabilecek ülkeler içerisindedir. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santrali muhtemel terör saldırılarına açık olması ve yanı başındaki İran dolayısıyla ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.”


http://www.kha.com.tr/Cevre/3477-Ermenistan%E2%80%99daki-Metsamor-Nukleer-Santrali%E2%80%99nde-tehlike-sinyalleri.html

memoxenerji
16-02-2011, 08:50
merhaba arkadaşlar

Dünya'daki uygulanabilir enerji kaynakları arasında çok önemli siyasi,ekonomik ve sosyolojik konuma sahip nükleer enerji konusunun tartışılıyor olmasına (yarım yamalak ta olsa) bende dahil olmadan edemedim :)

ilk cümle olarak şunu ifade etmek isterim.

Türkiye'nin bu günkü kurulu gücü 45 000 mw civarı !

Türkiye'nin bu günkü büyüme hızına paralel olarak her yıl 3500-4000 mw yeni enerji gereksinimi doğmakta.

Yani önümüzdeki 10 yıl içerisinde cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm elektrik enerjisi yatırımları kadar yatırım yapılması gerekiyor.

Son dönemlerde sık sık protestolarla gündeme gelen,büyük çoğunluğu karadeniz de kurulacak,kurulduğu dereyi adeta yutan tüm küçük heslerin toplamı 3-4000 mw.

Burada olaylara duygusal değil objektif yaklaşılması gerekli.

Değerlendirme yapılırken ihtiyacımız olan enerjinin %80 (yüzde seksenini)dışarıdan aldığımızı unutmamak gerekir.
Kalkınmamızın temel şartlarından birinin öncelikle yerli kaynak kullanımı olduğunu da unutmamamız gerekir.

memet
16-02-2011, 09:25
Hiç bir nükleer santral yukarıdaki gerekçelerle haklı çıkmaz. Herşeyden önce hammaddesi yerli kaynak olamayacak. Bundan falzası başkaca enerji üretiminde olmayan atık madde sorunu olacak. B utehlikeli atı kmaddelerin ne yapıalcağı henüz dünyanın hiçbir yerinde de çözülebilmiş değil.
Önümüzdeki on yıl için, önümüzdeki iki milyon kadar yılı radyoaktif atıklarla kirletmiş olacağız.

memoxenerji
16-02-2011, 09:31
peki öneriniz nedir ?

engraulis
16-02-2011, 11:41
Günümüzde çevreye en az zarar veren enerji santralleri rüzgar ve dalga santralleriyle güneş panelleridir. Ancak bunların Yapım maliyetleri yüksektir ve geri dönüşümü uzundur. Diğer santraller içinde ise en az zarar veren santral nükleer santrallerdir. Isınan suyun soğutulması için nehir ve ya göller kullanılmaktadır bu durumda suda yaşayan canlıları populasyonunda önemli değişiklikler olmaktadır.
Oysaki çevreye hiç bir zararı yok denilen HES ler bir çok balık türünün neslinin tükenmesine neden olmuştur. Mersin morinası denizde yaşayan ancak kızılırmak ve yeşilırmakta yumurta bırakan bir balıktır. Ve HES ler yüzünden nehirlere girememekte, yumurta bırakamadıkları içinde nesilleri tükenmek üzeredir.
Elimizde çok güzel bir fırsatımız var ancak bazı özel şirketlerin bunu engelleme girişimleri sonucu gündeme bile gelememektedir. Bazen bazı kimselerce gündeme getirilse bile hemen unutulmaktadır. Boğazlarımızda 365 gün devam eden çift yönlü bir su akımı mevcuttur. Boğazların dibine yerleştirilecek büyük sistemlerle çok büyük oranda elektrik üretilebilir.
Ayrıca Sinopta kurulması planlanan Nükleer santralin yerine rüzgar türbinleri kurularak karadeniz bölgesinin bütün elektrik ihtiyacı buradan karşılanabilir. Çünkü sinop sürekli rüzgar alan bir yerdir. Özellikle eski radar olan tepe yılın neredeyse 300 günü rüzgarlıdır. Ve bu enerji boşa gitmektedir.
Bu tür doğal enerji kaynakları olmayan bölgelere Nükleer santral yapmak daha mantıklıdır. Çernobilde meydana gelen kaza örnek gösterilir yıllarca Oysaki çok güvenli bir enerji üretme sistemidir. Çernobilde yaşanan kaza sarhoş bir kimse tarafından yapılan hata sonucudur. Nükleer santralde dikkat edilmesi gereken tek şey soğutma olayının nasıl yapılacağıdır.
Nükleer santralleri protesto etmek yerine kömür santrallerini, HES leri protesto etmemiz gerek.

memet
16-02-2011, 11:57
Kaza insan yapımı bütün sistemler için geçerlidir. Nükleer santraller de sarhoş yaptı biçiminde aklanamaz. Çernobilden sonra biri Japonya biri Amerika olmak üzere çok ciddi iki kaza daha olmuştur hiçbirinin sarhoş sürücüyle açıklanması mümkün değildir. Zaten Çernobil'de de böyle olmamıştı.

Nükleer santrallerin çevresindeki kanser artışıyla ilgili daha önce de yazmıştım.
Temiz değildir tehlikelidir çevresinde kansere neden olur. En önemlisi nükleer atıklardan kurtulmanın iki milyon yıl boyunca hiç bir yolu yoktur. Bu atıkların atıldığı okyanuslarda atık bidonları daha şimdiden dağılmış içindeki tehlikeli nükleer atık okyanusa karışmıştır. Bu kabaca binlerce atık varili demektir. Okyanuslarda bu sürecin ne gibi bir zararı olduğuna dair ise hiç bir fikrimiz yoktur. Nükleer bir santralin güvenli olduğuna dair hiç bir geçerli veri tehlikeyi aklamaya yetmez. Yirmi-elli yıl kadar çalışacak bir santralin atıkalrını milyon yıl boyunca nasıl çevreye zarar vermeden korunacağına dair elde bilinen bir teknoloji de yoktur.
Nükleer bir santralde dikkat edilecek tek şey hiç olmamasıdır. Diğerleri daha kötü biçiminde bir gerekçe de bu santrali aklamaz.
Nükleer santraller iyidir diyen hiç kimsenin atıklar konusuna girmemeye gayret ettiği dikkat çekicidir.
Almanya'daki kanser araştırması sonucuna da sessiz kalınması dikkat çekicidir.

elek
16-02-2011, 12:02
Çernobilde yaşanan kaza sarhoş bir kimse tarafından yapılan hata sonucudur.

Bizim ülkemizde yapılacak santrali uzaylılar mı yapacak? İşletmesinde robotları mı görevlendireceğiz? "Elhamdülillah müslümanız, bizde içki yok şükür" deyip iman gücümüzle mi önleyeceğiz olası hataları? Bir hatanın, ufacık tek bir hatanın yol açabileceği facianın sonuçlarını tahmin edebiliyor musunuz acaba?

engraulis
16-02-2011, 12:45
Bizim ülkemizde yapılacak santrali uzaylılar mı yapacak? İşletmesinde robotları mı görevlendireceğiz? "Elhamdülillah müslümanız, bizde içki yok şükür" deyip iman gücümüzle mi önleyeceğiz olası hataları? Bir hatanın, ufacık tek bir hatanın yol açabileceği facianın sonuçlarını tahmin edebiliyor musunuz acaba?

Dünyada binlerce Nükleer santral var.Gayette güzel çalışıyorlar. Günümüz teknolojisinde her türlü tedbir alınmaktadır. Uranyumun nükleer santrallerde nasıl elektrik enerjisine dönüştürüldüğünü bence araştırın.
Ayrıca Türkiyenin uranyum rezervi de var. Bir barajın çöküp koca bir şehri yoketme ihtimali Termik santralin radyasyon kaçırma ihtimalinden yüzlerce kat fazladır. Kömür santralleri ise sürekli havayı kirletip çevreye ve insana sürekli zarar vermektedir. Oysaki bir çernobilin verdiği zarar fosil yakıtların yıllardır verdiği zarar karşısında devede kulak kalır. Atıklar konusuna gelince. Bir santralden çıkan atık tahmin edildiği gibi fazla değildir. Uygun saklama koşullarıyla çevreye hiç bir zarar vermeden yokedilebilir. Rusların yaptığı gibi bidonlarla karadenize atarakta çevreyi kirletir. Ama her şey kurallarına uyularak yapıldığında zararsız bir enerji üretim şeklidir.

memet
16-02-2011, 13:42
Sayısını binlerce tahmin etmiyorsam da, nükleer santrallerin gayet güzel çalışmadığı kazaların ciddiyetinin buna aykırı bir durum yarattığı ortada. Her sene en az bir ciddi kaza haberi olyuor.
Ülkede uranyum olması nükleer yakıtın dışarıdan alınacağı gerçeğini değiştirmiyor. Çernobili bu kadar küçümsemenize şaşırdım, yüzlerce kilometre uzaktan Karadeniz sahilimizde kanser vakaları devam ederken bunu biraz konuyu hafife almak olarak görüyorum. Ukrayna'da ise felaket halihazırda yaşanmaya da devam ediyor. Görünüşe göre bir kaç bin/milyon yıl kadar da santral çevresi radyoaktif kalmaya devam edecek.
Atıkların hacmen fazla olmaması bütünüyle yanıtlmaya yönelik. Hiç bir bilinen uygun saklama koşulu yoktur, hiç bir çevreye zarar vermeden yok etme tekniği geliştirilmedi. Kurallara uygun bir atık yoketme yolu bulunamadı.

Cam ve kurşun kaplara konup derine gömülüyor. Herhangibir yeraltı faaliyeti bu atıkların açılması için yeterlidir. Amerika yıllarca okyanusa attı. En büyük kirletici de bu ülkedir. Okyanusda atıklara ne olduğunu da anlattım. Santrallerin çevresinde kanser olaylarındaki artışı da daha önce anlatmıştım.

Bir kaç milyon yıl kadar tehlikeli kalacak atıklar ortadayken bu santrallere temiz demekde bir anlam bulamıyorum. Çalışırken zaten kanser saçıyorlar.
Milyon yıl ne anlama geliyor gözönünde canlandırılamıyorsa, homosapiens türü yüzellibin yıl kadardır var. Yazıyı beş binyıldır yazabiliyoruz.

Yani bir atık varili nükleer ömrünü tamamlamadan en az beş ayrı insan türü yeniden evrim geçirebilir.
Ortadan kaybolan cro magnon türü ikiyüzellibin yaşındaydı.
Elli yıl kadar enerji versin diye ne kadar sürenin kirleticelği basit bir hesapla ortadadır.
( Elli yıl benim abartılı rakamım ortlama ömür bunu yarısı kadar santralde)

MeyveliTepe
16-02-2011, 14:34
Büyüyoruz, her yıl daha çok enerjiye ihtiyacımız var. Ekonomik olarak, sadece nükleer santrallar artan enerji ihtiyacını karşılar. Radyasyon, evet bir risktir. Ama zeki insanoğlu, bilim ve teknoloji yardımıyla bu riskleri minimize eder.

Atıkları bertaraf etmek için olabildiğince derine gömmek, hatta mümkünse gelişmiş toplumların olabildiğince uzağına gömmek, gelişmiş ve daha çok enerji kullanan toplumlar üzerindeki riski de azaltır. Mevcut risk yönetimi sistem kuralları içinde gayet tutarlıdır. Kurallar, aynı teknoloji ve bilim kullanılarak, ucuz enerjiden elde edilen katma değerin risklerin kalıcı olarak yok edilmesinde harcanmasına engeldir, çünkü o zaman ortada katma değer kalmaz ve ekonomik olmaktan çıkar.

Aynı şekilde enerjinin yanısıra bu kadar insanın bir de doyurulması, çok gelişmişlerin daha da gelişmiş zevkleri sebebiyle daha çok doyurulması gerekir. Bilim ve teknoloji henüz doğa dışında bu doyurma ihtiyacının çaresine bakamadı. Başka bir bakış açısıyla, doyurulma ihtiyacının artmış olması belki de enerji ile birlikte geometrik olarak büyüyen başka bir pazarı, global ölçekte ortaya çıkardı.

Enerjide olduğu gibi, doğanın limitlerini geçerek, doğayı devre dışı bırakarak olmuyorsa doğayı değiştirerek, bu kadar insanın, gelecek 5 yıl içinde daha da çok olacak insanın karınlarını doyurmaya soyunmak, bundan pay almak bilançoların iyi görünümlerini garantileyen yatırımlardan biri olur. Bu sebeple, yine aynı bilim ve teknoloji yoluyla canlıların dna'larını değiştirmek, 24 saat durmadan beslenen somon yaparak pazara sunulan somonun maliyetini düşürmek, ot zehirine dayanıklı besin yapmak, ineğin memesine yapılan genetiği değiştirilmiş iğne ile süt miktarını %30 arttırmak tabii ki bu pazardan pay almanın bir yoludur.

Saklanamayan Çernobil olayı, bırakın çernobili, yüzlerce kilometre uzaktaki Rize'de kansere yakalananlar ve hala yakalanmakta olanlar, onlarca yıldır fotoğrafları çekilen petrole bulanmış su kuşları, daha senesi dolmayan meksika körfezinde tükenen nesiller ve önümüzdeki 20 yılda tükenecek olanlar, güney kutbunda hala rastlanan, hücrelerinde ddt saptanan penguenler, tarlasına organik tohum ektiğini sanan ama analiz edildiğinde gdo'lu olduğu anlaşılan, bu yüzden bir de telif hakklarına muhalefet cezası ödeyen şaşkın çiftçiler.

Bunlar olsa olsa sistemin küçük kazalarıdır ve göz ardı edilebilir. Toprağın altında gömülü ve binlerce yıl radyasyon yayacak atıklar kalıntılar da önemli değildir. Rizede kansere yakalanan çoluk çocuğun ne önemi var ki. Önemli olan metropollerde daha da büyük reklam tabelaları karşılıklı olarak ışıldamaya devam etsin, herkes benim malım daha iyidir diyebilsin, dünyadaki tüm tv kanalları, radyolar, yazılı basın aynı anda milyonlarca reklam yayınlasınlar bunun için daha da çok enerji kullanılsın, bilançolar iyi çıksın, hisse değerleri hep yükselme eğiliminde olsun.

Şirketlerin en uzun vadeli planlamaları beş yılı görür. İyi şirketler, her yıl önlerindeki beş yıl iyi kâr edecek şekilde yatırımlarını ve operasyonlarını şekillendirirler. Ar-ge harcamalarında (ki dünyadaki bilim ve teknolojiye harcanan kaynakların %90'nını oluşturur), patent başvurularında, yatırımlarında göz önüne alınan sadece ve sadece budur.

Evet, enerji ihtiyacı artacak. Bu, enerji pazarı büyüyecek anlamına gelir. Sistemin doğa ile ilgili endişeleri (sadece endişe dememek gerekir herhalde) bilançolarda tartacak, ifade edecek bir aracı yoktur bilançoların. Union Carbide'ın öldürdüğü otuz bin insan, gdo'lu pamuk yüzünden intihar eden iki yüz bin çiftçi, çernobilde hemen ölenler ve ölmeye hâla devam edenler, ve daha pek çok başka şey. Bunların bir önemi yoktur. Beş yıllık kâr zarar varsayımları bunları yansıtmazlar. O bilançolar o kadar önemlidir ki, on yıl sonra, elli yıl sonra ne olacağının bir önemi yoktur. Bu sebeple de doğa'ya müdahale etmek, doğa'nın kısa vadeli çıkarlar için kalıcı olarak değiştirilmesi tereddütsüz mübahtır. Bunun yanında arada bir yeşil renkli yazılar yayınlayıp bolça "çevre" sözcüğünü kullanmak ise artan hassasiyetten yararlanarak rakibi her kimse ondan daha fazla pay alma çabasından ibarettir.

Hep söylediğim bir şey. İnsan, bundan 10 bin yıl önce ne kadar medeni ise bugün de ancak o kadar medenidir. On bin yıl önce sadece ok ve yay kullanabiliyordu, oysa bugün gezegeni hatta neredeyse güneş sistemini yok edebilecek teknolojiye sahip. Bilançoların gerektirdiği gün bunun için de adım atılacağından kendi adıma pek bir kuşkum yok.

memoxenerji
16-02-2011, 15:18
genelde bu enerji açığına çözüm olarak önerilen yöntemler malesef tek başlarına çözüm getirmekten çok uzaklar.

rüzgar ve güneş sürekliliği olan enerji kaynakları değillerdir.rüzgar canı isterse eser,güneş akşam olunca batar.

bu büyüklükte enerjiyi yedeklemek te mümkün olmadığı için anlık üretimleri neyse onu kullanabilirsiniz.
bu sebeple güneş ve rüzgar santralleri daimi üretim yapabilen bir başka santralle paslaşarak üretim yapma zorunluluğu vardır ki
güneş ve rüzgar olmadığında alternatif enerji santralinin bağlı olduğu elektrik sistemindeki abonoler karanlıkta kalmasın.

ayrıca kurulu güç bakımından denkleştirme yapıldığında 1 kw termik hidrolik ve nükleer santrale karşı kurulu gücü 5 kw olan rüzgar veya güneş satrali kurmak gerektiğinide unutmamak gerekir.

son olarak şunu eklemek isterim.türkiyenin uranyum rezervi 10000 ton olarak ifade edilsede uranyuma muadil olarak gösterilen toryum rezervi 300000 ton olarak ifade edilmekte.

amerika,japonya,almanya,ingiltere,fransa,rusya.... bu ülkeler sadece dünyanın engelişmiş ülkesi değil dünyadaki nükleer santrallerin 2/3 sasahip ülkeler.

bırakın enerji üretmeyi türkiyenin ar ge çalışmalarını yürütmek için bile çoktan nükleer enerjiyi kullanması gerekirdi.

korkunun ecele faydası yok,bence bu geç kalınmışlıkla bir an önce santraller kurulmalı,atık yönetimleri konusunda çalışmalar yürütülmeli......

memet
16-02-2011, 19:01
Bu ecel konusunu açmışken, uranyumun ham olduğunu santrale işlenmiş ürün gerektiğini bunun da bütünüyle dışa bağımlı olacağını da ecele hatırlatmak gerekiyor.

Saydığınız ülkelerin nükleer enerji kullaıyor olmaları onların doğru iş yaptığını ve uygun bir yol olduğu sonucuna varmıyor. Bu ülkeler aynı zamanda dünyanın geri kalanını sömüren ülkelerdir de.
Sizce nükleer atıklarını nereye yolluyordur Fransızlar? Ben söyleyeyim kendi ülkelerinde değil atık stokları.
1kw elektrik neyle üretildiğinden bağımsız olarak 1 kw elektiriktir. Nükleer santralin daha kaliteli elektirği diye bir durum yoktur.
Burada karlılık değil, radyoaktif atıklar sorunudur konuşmak istenmeyen durum. Malum Saydığınız ülkelerden ABD yıllar boyunca okyanusa attı bunları. Şimdi de atmadığına dair elimizde yeterli veri yok.
Çevresine kanser yaydığı sabit olan ve bu da sızıntı yapmayan bir santral için, karlılık diye bir seçenek yoktur.
Bu ülkelerde nükleer kazalardan muaf değildir bu ülkelerde de kazalar oluyor.
Halkın sağlığını hiçe sayan bir enerji üretimi hiç bir nedenle makul olamaz.

Atık yöntemleri konusunda bilinen hiç bir çözüm yoktur. Bir yerlere atılıyor atıklar. Bu atıklar ev atıkları da değildir biraz çevreyi kirletsin sonra doğaya plastik kirliliği yaratsın. Milyon yıl boyunca kalacak bu radyoaktif çöp.
Yani ecel bizden sonra evrimleşecek insan türlerini bir kaç kere daha yakalarken, bu çöpler çevrede bulunmaya devam edecek.
Dikkat edin torunlarımız demiyorum.
Bir nükleer atığın ömrünün yarılanması için geçecek sürede yeni insan türleri ortaya çıkabilir.
Cro magnon Neandertal ve homosapiens 250 bin yl kadar süreç içinde ortaya çıkıp kaybolan türler.
Sonuncusu biz oluyoruz. En yeni tür yani. 150 bin yıl kadar geçmişimiz.

criss1985
16-02-2011, 19:31
Nükleer santrallere karşı değilim. Yazıma bununla başlamak istedim. Bir çoğumuz rüzgar enerjisi , güneş enerjisi varken neden nükleer enerjiye bakılıyor diye yazmış durmuş. Ancak bir rüzgar değirmeninin 800.000-1.000.000 dolar arasında olduğunun bilincinde miyiz? Ve bir rüzgar santralinin kurulması için en az 40 adet rüzgar değirmeni kurulması gerektiğinin? Peki 40 milyon doları harcadık getirisi kaç kasabayı aydınlatabilecek? Nükleer enerjinin verebileceği enerjinin yanında malesef bir hiç kalır. Güneş enerjisi santralleri hakkında yorum yapmak istemiyorum. Geçenlerde yenilenebilir enerji sempozyumuna gitmiştim, orada dinlediğime göre henüz gelişme aşamasında ve pahalı. Bekleyip göreceğiz.

Bekleyip göreceğiz diyoruz ama vaktimiz var mı? Yok. Rusya ve ABD ye bağımlı mı kalacağız? Bu ülkelere bağımlı kalacağımıza riske girerim ve kendi enerjimi kendim üretirim daha iyi. 2-3 adet nükleer enerji santralinin şu an için kurulması gerekiyor. Daha sonraki yıllarda güneş enerjisi , rüzgar enerjisi ve biyogazın yaygınlaşmasıyla bu santralleri kapatabiliriz. Ancak şu an ihtiyacımız var.

MeyveliTepe
16-02-2011, 19:56
Temel ayrım da sanırım burada. Sistem bireylere iyi belletmiş. On bin yıl öncesinin insanı aynı ilkellik ve vahşet ile fakat bugünün teknolojisiyle doğaya ve geleceğe saldırıyor. Bir farkla ki, bunun geri dönüşü yok.

memet
16-02-2011, 20:06
Daha sonra santrali kapamaya karar verdiniz. Sürekli tekrarladığım atıkları görmezden gelerek kapadığınız santralin ne faydasını görmüş olacaksınız.
Çalıştığı süre boyunca çevresinde yaşayanların kansere yakalandığı gerçeği değişecek mi?
İnsan nesli bugüne kadar bu kadar tehlikeli sonuçları olan hiçbir şey üretmemişti. Bu bir kaç on yıl enerji üretmeyi haklı çıkarabilecek hiç bir argüman içermiyor.
Üstelik de endüstriyel sanayi kaçınılmaz olan da değildir.

Rüzgar santrali rakamı gerçekçi değil.

engraulis
16-02-2011, 20:44
Rüzgar santrali rakamı gerçekçi değil.


http://www.turkelektrik.com/T-Ruzgar%20Turbini.htm

memoxenerji
16-02-2011, 21:00
3000 mw lık açığı rüzgar türbinleri ile kapatmaya çalışırsak 15 000 mw kurulu gücü olan rüzgar santrali kurmak gerekir.
herbiri 2 mw gücünde 7500 adet türbin demek bu.yani kanatları uç uca deyecek gibi dizilse 750 km yapar.her yıl artarak yenileri yapılması lazım gelir ki türkiye rüzgar kapasitesi 50000 mw kurulu güç olarak ifade edilmekte..

memoxenerji
16-02-2011, 21:14
birde güneş santralinin uygulanabilirliğine bakalım..

1 kw kurulu güç 6 metrekare alan kaplamakta,
1 mw 6 dönüm
1000 mw 6 000 dönüm
15000 mw 90 000 dönüm

bu rakamlar paneller aralarında 0 aralık olacak şekilde yan yana dizilirse çıkacak sonuçlar.

yuvarlak hesap 100 000 dönüm,10 km kare alan.**** başka deyişle heryıl 100 metre genişliğinde 1000 km uzunluğunda güneş panelinden bir yol...

şaka değil bu rakamlar,gerçeğin ta kendisi !

memet
17-02-2011, 07:50
"Günümzde rüzgar enerjisinden yararlanmak için kurulacak olan rüzgar santralının kurulum maliyeti ortalama 1 kW başına 1000 YTL dir. Getirisi ise üretilen enerji miktarının büyüklüğü ile hızla artmaktadır.Örneğin yılda 3 milyon kWh elektrik üreten bir rüzgar türbininden elde edilecek enerjinin maliyeti kW başına 2 cente kadar düşmektedir."


"Günümüzde kurulu rüzgar gücü kapasitesinin kW başına ortalama maliyeti 900–1100 Euro arasında değişmektedir."

Linklere nette kolayca ulaşılabilir.

Hazır maliyet hesabın girmişken, radyoaktif atıkların milyon yıllar boyunca sürecek yarılanma ömrünün maliyetini ne olduğunu da inceleyebiliriz.

Santralin yakınında yaşadığı için kanser olan bir kişinin maliyeti nedir?

Nariel
17-02-2011, 16:04
Oradan bakınca nükleer enerji üretmek teknolojinin ta kendisi olarak görülüyor olabilir. Ama asıl "teknolojinin ta kendisi", yapılamaz denen şeye gidecek yolu açan fikir ve projelerdir.

Rüzgar ve güneş panelleri içinkabaca hesaplar yapmak mantıksız ve geçersiz.

1. Güneş panellerini yanyana dizmeyeceksiniz elbet, bu şekildeki hesaplamayı birden google'nin anlamsız tercümanlığına benzettim(sadece kelimeleri yanyana getirip sonuç budur demek gibi). 1KW güç için 6 metrekare kurlum alanı gerekiyorsa bu alan elbette yanyana dönümlerce araziden değil, dikey sistemlerden elde edilecek.

Ve teknoloji ile paranın nükleer santralin kurulması için kullanılmasındansa, güneş enerjisini depolayacak sistemler için kullanılması daha uygun düşer ama gören yok.

2. Rüzgar santrallerine gelelim. Yanyana kurulacak 7500 türbin bile olsa bunları tek bölgeye 750 km şeklinde kurmanın mantığı nedir? Vadi ve boğazlara bölümler halinde kurulması mümkün.

Ayrıca bir türbinden elde edilecek enerji için, istenen enerjinin 5 katı güce ihtiyaç duyan türbinlere gerek yok, zira %40 pratk verimle çalışan türbinler mevcut.

Ve şu projelerden haberdar mısınız bilmiyorum; hani rüzgar her zaman esmez, canı isteyince eser o yüzden rüzgar enerjisi iyi değildir denir ya; canı isteyince değil işte artık sistem isteyince o rüzgar esecek. Nasıl mı? DİKEY SİSTEMLERLE. Gökdelenvari yüksek bir yapı inşa edilecek ve tabandan hava ısıtılacak. Isınan hava yükselecek ve taban-tavan arasındaki basınç değişiminden, istediğimiz hızdaki rüzgarın oluşumunu ayarlayabileceğiz. Yani rüzgarı istediğimiz anda istediğimiz kadar üretebileceğiz. Ülkemizde de bu sistem denenme aşamasında.

Olmaz demekle olmuyor, teknolojiyi "olmaz" denen şeyler için geliştirmek gerekiyor.

Nükleer teknolojisi nasıl olsa önümüze hazır gelecek, armut piş ağzıma düş. Oysa bu ülkede imkansız deneni başarabilecek kapasitede o kadar çok beyin var ki. Hem de çok kısa sürede.

Nariel
17-02-2011, 16:06
Şunu da eklemek istiyorum: Teknoloji kullanıldıkça ucuzlar, öcüymüş gibi davrandığımızda ise şimdiki gibi olur.

engraulis
17-02-2011, 20:40
Oradan bakınca nükleer enerji üretmek teknolojinin ta kendisi olarak görülüyor olabilir. Ama asıl "teknolojinin ta kendisi", yapılamaz denen şeye gidecek yolu açan fikir ve projelerdir.
2. Rüzgar santrallerine gelelim. Yanyana kurulacak 7500 türbin bile olsa bunları tek bölgeye 750 km şeklinde kurmanın mantığı nedir? Vadi ve boğazlara bölümler halinde kurulması mümkün.


Ve şu projelerden haberdar mısınız bilmiyorum; hani rüzgar her zaman esmez, canı isteyince eser o yüzden rüzgar enerjisi iyi değildir denir ya; canı isteyince değil işte artık sistem isteyince o rüzgar esecek. Nasıl mı? DİKEY SİSTEMLERLE. Gökdelenvari yüksek bir yapı inşa edilecek ve tabandan hava ısıtılacak. Isınan hava yükselecek ve taban-tavan arasındaki basınç değişiminden, istediğimiz hızdaki rüzgarın oluşumunu ayarlayabileceğiz. Yani rüzgarı istediğimiz anda istediğimiz kadar üretebileceğiz. Ülkemizde de bu sistem denenme aşamasında.

Olmaz demekle olmuyor, teknolojiyi "olmaz" denen şeyler için geliştirmek gerekiyor.

Nükleer teknolojisi nasıl olsa önümüze hazır gelecek, armut piş ağzıma düş. Oysa bu ülkede imkansız deneni başarabilecek kapasitede o kadar çok beyin var ki. Hem de çok kısa sürede.


Peki bu havayı ısıtma olayı nasıl gerçekleşecek ? Zaten nükleer santrallerde su ısıtılıp buhar elde ediliyor. Bu buharın gücüyle mekanik enerji elde ediliyor. Sizin bu dediğiniz olay mantıken ancak sıcak ülkelerde uygulanabilir.O da yeterli derecede olmaz.
Günümüzde herkes evinin çatısına güneş paneli ve rüzgarlı günlerde kullanmak için rüzgar türbini koyabilir. Peki bunların geri dönüşüm süresinden haberiniz var mı? Yeni bir ev yaptırdım ve bu evin çevreci olması için elimden geleni yaptım. Evin çatısının şekli bile güneş açısını en iyi şekilde alacak şekilde. Amacım güneş panelleri ve rüzgar türbini ile evimin elektriğini karşılamaktı.
Biraz araştırınca bu işe yatılan paranın geri dönüşüm süresinin çok uzun olduğunu fark ettim. Bir rüzgar türbini insanların zannettiği gibi basit bir şey değil.
En ucuz rüzgar türbinleri çin yapımı olanlar. Fiyatları 4000 $ civarında. Bir güneş paneli en ucuzu 500 lira. Sürekli kullanım için akü ve inverterde gerekli. Sonuçta en az 20 bin lira yatıracaksınız bu işe ki evinizde bedava elektrik kullanabilesiniz. Güneş panellerinin ömrünün de 20 yıl olduğunu hatırlatayım. Ayrıca 3 yılda bir akülerinizi değiştirmek zorundasınız.
Bu teknoloji daha çok uzun süre pahalı bir üretim şekli olmaya devam eder.
Ben size küçük çaptaki bir yatırımdan örnek verdim. Bir fabrika için olanını siz düşünün artık

Nariel
17-02-2011, 21:45
Gökdelen ya da kulelerdeki taban-tavan mesafesi, çok az ısıyla bile havanın yükselerek soğumasına ve basınç değişimine olanak sağlar. Yani tabandan havayı yükseltmek için termik santral benzeri ekstra yapı inşa etmeye gerek yok. Bu amaç için belli bölgelere gökelenler inşa etmenin zor hiçbir tarafı yok, güçlü firma ve isimler şu an sadece İstanbul'da bile mantar gibi gökdelen dikmekte. İşin içine biraz daha kalifiye eleman eklenerek teknik amaçlı gökdelenler pekala dikilebilir, nükleer santral kurulumundan daha kolay olacağına şüphe yok. Ama ön çalışma gerektiriyor tabii, sanırım bu da devletimize zor geliyor.

Kişisel olarak evimizin ya da bir tek binanın elektriğini bu yöntemlerle karşılamak istersek elbette ki pahalıya malolur; olaya bu şekilde değil toplu olarak bakın. Sonuçta evimiz için de küçük bir termik ya da nükleer santral kursak kendini amorti etmesi daha bile uzun sürer. Eğer iki enerji üretim tipinin yatırımsal olarak geri dönüşümünü karşılaştıracaksak, eşit koşullarda karşılaştırmalıyız.

Mesele işin teknolojiini üretilebilir ve satılabilir hale getirmek, ufak denemeler yapıldığında çok pahalıya patlayacağı kesin. Tıpkı bir üniversitede yapılan deneylerin, alınan tekil cihazların çok pahalıya gelmesi, teknolojisi yayılınca da makul tutarlarla uygulamaya geçilebilmesi gibi.

MeyveliTepe
17-02-2011, 23:01
#124 (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=756201&postcount=124) nolu mesajımda çok üstü kapalı yazmışım.

Nükleer santral kurulsun, kurulmasın konusu, nerede bulunduğunuza ve ne yöne, nasıl baktığınıza göre başka başka görünür.

Bu forum, bir "kapital" forumu olsaydı, hangi enerji yatırımının ne kadar sürede kendini ödeyeceğini, maliyetleri, yatırımcı şirketlerin olası bilançolarını, hisse değerlerini vb. tartışırdık. Global ekonominin kuralları içinde hala fosil yakıtlara yatırım yapmanın kârlılığını, nükleer enerji yatırımlarında teknoloji transferleri ve hatta konsorsiyum fırsatlarına da bir göz atma şansımız olurdu.

Dediğim gibi, neredeyseniz oradan bakarsınız.

Bu başlığın ikinci mesajında Malina, kelli felli bir yazarımızın o zamanki yazısından bir alıntı yapmış. Söz arasında şöyle diyor yazar;
Biliyorum, çevreciler bu sözlerime karşı çıkacaklar.Evet, çevreciler nükleer yatırımlara sonuna kadar karşı çıkacaklardır.

Çevreciler açısından, global ekonominin, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde oluştururan piyasaların bir geçerliliği yoktur ve bu piyasalar insanı, canlıları, dünyayı ve dünyanın geleceğini dikkate almazlar.

Enerji ihtiyaçları, enerji fiyatları ve kaynakları da bu piyasalar tarafından ön görülüp sermayenin nerelere yatırılacağına karar verilir. Neyin ucuz, neyin pahalı olacağı da aynı şekilde yine bu piyasalar tarafından belirlenir. Dahası, ne zaman ne kadar enerjiye ihtiyaç olacağı da yine bu piyasalar tarafından belirlenir.

Türkiye'nin bu günkü büyüme hızına paralel olarak her yıl 3500-4000 mw yeni enerji gereksinimi doğmakta.Bir üyemiz böyle yazmış. Doğrudur. Oradan öyle görünür.

193085


Bakılan yerden görünen ve "büyüme" ile orantılı olarak görülmek istenen budur.

193091


Oysa çevrecilerin görmek istediği budur.

193092


Daha uzaktan bakıldığında da hali hazırda görünen budur.
Bu parlaklığı daha da arttırmak için tabii ki nükleer santraller gerekir. Hatta her şehire ikişer tane olsa daha da iyi. En parlak biz oluruz böylece.

Oysa çevreciler bir iki adım geri çekilip düşünebilmeyi de becerebilmeliler neden bu kadar çok enerjiye ihtiyaç var diye. Kim kullanıyor bu kadar çok enerjiyi ve ne işe yarıyor, neden daha az kullanılmıyor, neden yenilenebilir kaynaklarla enerji üretimi çok pahalı?

Burada bireyleriz. Profillere göre, bir motokurye, iki mühendis, bir heykelci, bir şehir kaçkını üşütük, zaten ne düşünürsek düşünelim yapabileceğimiz şeyler sınırlı.

Olsa olsa az enerji kullanmak üzere bireysel tedbirler, kendimizce küçük yatırımlar yapabiliriz. Sistemin içindeyiz ister istemez. Kendini 15 senede amorti eden rüzgar sistemine yatırım yapamıyorum şimdilik, ama 4 misli daha az enerji tüketen bir sisteme ülkede beşinci veya altıncı kişi olarak yatırım yaptım. Şu rüzgar sistemlerini seri imalata soksalar da kendini 4 senede geri ödeyebilecek duruma gelse diye beklemedeyim.

Çift yönlü saatlerle ilgili kanun, yönetmelik vb. çıkardılar ama uygulama yok. Olsa dört yılı da beklemeyeceğim.

Kaçımızın evindeki tüm aydınlatmalar led. Muhtemelen hiç birimizin. Neden? Çok pahalı. Neden çok pahalı? Çünkü yatırım yapılmamış. Neden yatırım yapılmamış, nükleer enerjiden daha mı zor bir teklonoloji? Aksine çok basit, ama sistemin kurallarına çok uymuyor.

193097


Burası bir zamanlar bir lunaparktı. Şehirdeki nükleer santralın enerjisiyle çalışır, çocuklar güle oynaya bunlara binerlerdi. Nerede şimdi o çocuklar? Dahası, Karadeniz bölgesinde kaç insanımız bu yüzden öldü? Önümüzdeki 10 yıl içinde daha kaç kişi ölecek?

Hadi sistemin içinden soralım, malum her şey para ile ölçülür. Çernobilden yayılan radyasyon sebebiyle Türkiyede kanser tedavisi masrafı ne olmuştur? Böyle bir araştırma var mıdır? Neden gerek görülmemiştir? Muhtemelen yapmak isteyen çok olmuştur da finanse edilememiştir.

Çernobilde yaşanan kaza sarhoş bir kimse tarafından yapılan hata sonucudurDemiş bir üyemiz. Bunu sarhoşların kaza yapma riskini sıfır almak gerekir şeklinde mi yorumlamalı. Böyle kaç kaza var ve bu kazalar bu güne kadar kaç hayata mal oldu, çevreye geri dönüşü olmayan bir şekilde ne kadar zarar verildi?

Çok mu güveniyoruz kendimize? Teknoloji üretip satanlar ne kadar mükemmel? Aslında mükemmel olmak gibi bir kaygıları da var mı?

Az buçuk hesap yaptık diye medeni mi olduk? On bin yıl öncesinin insanına göre ne kadar ileriyiz? Bence ileri olmadığımız muhakkak, ama en az on bin kez daha tehlikeliyiz.

Nükleer atıklar gezegen dışına gönderilmediğine, nükleer olma özellikleri de yok edilmediğine göre yine dünya üzerinde kalıyor. Belki de doğa'nın makbul olmayan, bu enerjiyi kullananların pek uğramadığı bir yerlerde konumlandırılıyorlar. Çevre takvimine göre ne kadar dar ve kısa vadeli bir görüş. O atıklar orada kalacaklar, en iyi ihtimalle, bugünkü nesiller yok olduktan sonra gelenlerin burun buruna kalacakları bir problem olacak. Fakat, aynı zamanda, bilanço takvimine göre de çok mantıklı. O zamana kim öle, kim kala. Şimdi reklam panoları ışıldamak zorunda.

193104


Bu resim Çernobilden değil. Orada böyle bir görüntü bile olamadı. O bebeğin gözlerini kapatacak bir el bile kalmadı. Bu resimdeki başka bir sarhoş kazası. Topu topu otuz bin kişiyi öldürebildi.

Enerji pazarını yönlendirenlerin bakış açıları bana 180 derece zıt olmasına rağmen anlayabiliyorum. Kendi içinde gayet tutarlı. Sonunda onlar kazanacaklar, çevre zaten kaybetti.

Anlayamadığım ise bireyler özellikle de "ağaçlar"ı sevdiğini düşünen bireyler.

Nariel
18-02-2011, 11:53
#[Enerji pazarını yönlendirenlerin bakış açıları bana 180 derece zıt olmasına rağmen anlayabiliyorum. Kendi içinde gayet tutarlı. Sonunda onlar kazanacaklar, çevre zaten kaybetti.



Nükleer enerji için olan bakış açıları kendi içinde de tutarsız sayın Meyvelitepe. Enerji israfını azaltacak düşünceyi yaygınlaştırmak çok zor gözüküyor. Ama daha az zor olan temiz enerji düşüncesi belki yaygınlaşabilir.

Aslında bazı şeyler biraz da moda. Bir büyük firma çıkıp nükleere hayır dese, farklı enerji kaynağı kullanılan bir alan oluştursa (devlete bağımlı olacak tabii), diğer tüm büyüklü küçüklü firmalar onu taklit eder. Buna adım gibi eminim.

engraulis
18-02-2011, 16:52
500 g kömür 1.5 KW saat
500 g petrol 2 KW saat
500 g doğal uranyum 82000 KW saat enerji üretir.

Petrolün ve kömür sürekli çevreye zarar verirken nükleer santrallerde kurallara uyulduğu müddetçe çevreye zarar verilmez. Ve bilinenin aksine atık miktarı o kadarda çok değildir. Uygun koşullarda saklandığı müddetçe de çevreye zarar vermez.
Ben burada nükleer enerji iyidir demiyorum. Şu an için en ucuz ve en az zarar veren sistem budur diyorum.
Türkiye enerjisinin büyük bir kısmını fosil yakıtlardan sağlıyor. Bu nedenle hem pahalı elektrik kullanıyoruz hemde her geçen gün havamızı kirletiyoruz. Nükleer enerjide ise reaksiyon tamamen kapalı bir ortamda gerçekleşir ve herhangi bir gaz salınımı olmaz. Ayrıca burada ısınan su kilometrelerce uzaktaki şehirlerin ısınma ve sıcaksu ihtiyacını da karşılayabilir. Böylelikle binlerce konutun fosil yakıt kullanmasının da önüne geçilir.

Çevreci diye bilinen rüzgar santralleri bile rüzgar enerjisini mekanik enerjiye çevirir ardından bu mekanik enerji manyetik enerjiye çevrilir. Bu manyetik alanda çevreye yayılır. Malumunuz manyetik alan canlılara zarar verir.

memet
18-02-2011, 18:14
Nükleer santralde kurala uyma diye bir seçenek yok. Defalarca tekraladığım ve anlamazdan geldiğiniz gibi Almanayadaki araştırmaya göre beş kilmotre çevresinde kanser olaylarında % 50 artış yaratıyor bu ne kadar kurala uyulursa uyulsun sonucun ne olduğuna dair yeterince açıklama değilse insanlar kanser olabilir önemli olan santaralin karllılğı gibi bir mantığınız var.
Manyetk alanın canlılara zarar vareceğini düşünebiliyorsunuz, nükleer santralin kaza olmadan bile çevresine kanser yaymasını önemsemiyorsunuz. Nükleer atıklerın milyon yıllarca radyoaktif tehlike yaratmasını önememiyorsunuz.
Bütün manyeti kalanlar çevrenize zarar veriyor. Elinzdeki telefonunuz da dahil. Hiç birisi milyon yıl boyunca tehlike saçmıyor.

Bütün endrüstriyel ürünler çevreye bir şekilde zarar veriyor. Nükleer artıklarla hiç birisi yarışamaz.

engraulis
18-02-2011, 19:09
Almanayadaki araştırmaya göre beş kilmotre çevresinde kanser olaylarında % 50 artış yaratıyor

Fransa’da 59, Almanya’da 17, Japonya’da 55, ABD’de 104, İngiltere’de 19 ve Kanada’da 18 nükleer santral var. Dikkat ederseniz bu ülkeler kendi vatandaşlarına en fazla değer veren ülkeler. Gerçekten dediğiniz gibi kanser olayları bu nükleer santrallerden dolayı artmış olsa bu ülkeler çoktan kapılarına kilidi vururlardı.
Nükleer santraller
► Çevreyi kirletmez.
► Karbondioksit ve karbon monoksit salmaz.
► Azot ve sülfür oksitleri salmadığı için asit yağmurlarına neden olmaz.
► Ülke Uranyum ve Toryum yataklarına sahip ise kaynak bakımından dış ülkelere bağımlı olmaz. (Ülkemiz her ikisine birden sahiptir.)
► Risk açısından en düşük tehlike riskine sahiptir.
► Birim Kilovat başına termik santralar den daha ucuza mâl olan elektrik enerjisi sağlar.

ve bir santralin bir yıllık atığı 1 - 2 m3 civarındadır. Işıma yapma süresi geçene kadar çzel güvenli ortamlarda bekletilir bu artıklar. Ve nükleer santrallerde 3 m den daha kalın özel bir beton kazanın dışını kaplar. bunun nedeni radyasyon kaçağını önlemek değil olası kazalarda 15 cm kalınlığındaki kazanların zarar görmesini engellemektir. Eskiden yapılan santrallerde bu güvenlik önlemi bulunmadığından kazalar yaşanmıştır. Günümüz teknolojisinde bu santrallere uçak bile düşse hiç bir zarar oluşmayacak şekilde inşa edilmektedir. Ve kesinlikle santralin dışında bir radyasyon oluşmamaktadır. Buralarda kullanılan malzemeler belli süre sonra ışıma özelliklerini kaybederler. Bu da zannedildiği gibi milyonlarca yıl değildir.

Bugün istanbul çevresinde doğalgazla çalışan kaç tane özel termik santral olduğundan haberiniz var mı? Tüm Türkiyeye yaydığımızda çok büyük bir sektör olduğunu görürsünüz. Elbetteki adamlar nükleer santrallerin açılmasını istemez. Kendi kazançlarından olacaklar çünkü. Devlet daha ucuza elektrik üretirken bu şirketlerden de daha ucuz elektirik almak isteyeceklerdir. Bu nedenden gelişmekte olan ülkelerde Nükleer santrallere çok fazla çamur atılır. Nükleer santralin çevreye verdiği en büyük zarar soğutma suyu olarak deniz ya da göl kullanıldığı durumda buradaki canlıları olumsuz etkilemesidir.

memet
18-02-2011, 20:13
Bu sözleriniz Almanya'da yapılan araştırma sonucunu ortadan kaldırmıyor.
Çevreye zararı konusundaki kanser araştırmasını görmezden gelmeniz ilginç.
Çernobil ve ondan önceki vesonraki kazaların çevreye zararı sürüyor biliyorsunuz. Nesillerce de sürecek.
Ermenistandaki santralde kaza olup olmadığını olduysa sızıntı var mı yok mu onu da bilemiyoruz malum. Kimse bu konuda açıklama yapmadığına göre. şüphelensek iyi olur.

Risk olarak da bir kaza nesiller yetiyorken riski yok demeniz çok manidar. Beş kilometre çevresinde kanser vakalarında artış araştırılmışken çevreye zararı yok denemez.

Nükleer santralleirn tehlikesi, termik santrallerden sözedilerek bertaraf edilemez. O kötü ama bu da kötü biçimde bir argüman hiç bir şeyi makul duruma geçirmez.
Saydığınız ülkelerin vatandaşlarına değer veren ülkeler biçiminde tanımlanmasının da bir geçerliliği yok. Bu bir varsayımdan ibaret. (ABD de New orleans da olanlar herkesin malumudur.) Nükleer santrallerin iyi olduğu sonucuna da varmaz.
Çerbobilden sonra bir tane ABD bir tane Japonya da iki çok ciddi nükleer kaza yaşandı. Bu vatandaşlarıan saygı gösterilen ülkelerde bu konunun haber yapılması engellendi.
Soğutma suyunun tehlikeesinden sözetmenize ayrıca sevindim. Her durumda kullanılacak su tehlikeli zaten.

"Pu-239 çekirdeğinin ise 244 000 yıl güvenli bir şekilde saklanması gereklidir. Nükleer atık saklama sorununun çözümsüzlüğü buradan kaynaklanmaktadır. "

Haklısınız sadece 200bin yıl yeterliymiş. İşte şimdi konu çözüldü.
Yan ihomosapiensin evrimi kadar süre bu tehlikeli atığın ömrünün yarılanması için yetiyormuş. Dikkat yarılanma ömrü bu. Bir homosapiens evrimi için gereken süre daha maddde radyoaktif kalacak.
Bildiğiniz beşyüzbin yıl bu. Milyon diye abartmışım.

Bu kadar tehlikeli atık üreten bir işletme sadece ve sadece birilerinin kar elde etmesi için yaplıyor. Çevreye insanlar nesillere zararı bu hesabın dışında kalıyor.

memet
18-02-2011, 20:17
Bu da bir alıntı
"Ortalama gücü 1000 MW olan bir nükleer santral yaklaşık 27 ton yüksek düzeyli, 250 ton orta düzeyli ve 450 ton düşük düzeyli atık üretir. Bu atıklar ve tükenmiş yakıt çubukları 10-20 yıl boyunca reaktörün içindeki ya da yanındaki havuzlarda bekletilerek radyasyon seviyesi düşürülür. Ancak atıklar reaktörden çıkarıldıktan sonra yaklaşık 1 milyon defa daha fazla radyoaktiftir. Ve hâlâ oluşan yeni izotopların radyoaktif bozunmalarından ötürü ısı üretirler. Geriye kalan ve sıvılaştırıldığı için 200 bin defa daha fazla hacim kaplayan milyonlarca metreküplük, yüksek seviyeli sıvılaştırılmış radyoaktif atıkların da çelik tanklarda çevreden binlerce yıl yalıtılması gerekmektedir.

Ancak radyoaktif sızıntıyı nihai olarak engelleyecek hiçbir yalıtma sistemi de yoktur. Çelik tanklar 10-15 yıl içerisinde yüksek düzeyli, asidik ve sürekli radyoaktif ışınım sonucunda çatlar. Nükleer atıklar böylece doğaya sızarak, su ve besin zincirine katılır. Bu durumun ABD’de ve Rusya’da bilinen değişik örnekleri vardır. Aynı nedenlerden dolayı son dönemlerde en güvenli yöntem olarak görülen jeolojik depolama için camlaştırılan atıkların da belli bir süre sonra, mikroskobik çatlaklar yaptığı ve camın yapısını bozarak çevrede sızıntıya neden olduğu İsveç’teki uygulamalar sonucu ortaya çıkmıştır."

engraulis
18-02-2011, 20:38
İnternette bu ve buna benzer bir çok karalayıcı yazı bulabilirsiniz. Yazının gerçekleri yansıtmadığı daha ilk cümlesinden belli. Nükleer santrallerde kesinlikle tonlarla ifade edilen rakamlar kullanılmaz. gram seviyesinde maddelerle ısı enerjisi açığa çıkar.
Ben yazdıklarımı internet sitelerinden öğrendiğim kadarıyla yazmıyorum. Lise ve yüksekokul olmak üzere 6 sene Elektrik eğitimi almış ve elektrik üretimi alanında bir çok santrali yakından tanıyıp araştırma fırsatı bulmuş birisi olarak yazıyorum.
Nükleer enerjiye karşı çıkmak fosil yakıt kullanarak çevreyi kirleten özel santrallerin ekmeğine yağ sürmektir. Rüzgar santrali ya da boğazlara akıntı santralleri kurabilecek kapasitede binlerce firma var. Ama neden hiç biri kurmuyor. Daha ucuz sermayeyle kurulabilecek santraller varda ondan. Çevrenin kirlenmesi onların umurunda değil. Onlar kazandıkları paraya bakarlar.

Eğer yazınızda bahsettiğiniz gibi tonlarla ifade edilen değerlerde atık oluşsaydı nükleer enerji ile çalışan denizaltı ve gemilerin atıklarını depolamak için için yanlarında daha büyük tankerler bulundurmaları gerekirdi. Halen Dünyada 120 den fazla nükleer enerji ile çalışan denizaltı bulunuyor.

memet
18-02-2011, 20:52
Neyin karalanması bir izah etseniz.
İşte kazalar ortada. Bir tane de değil. Ermenistan'da kaza olup olmadığını bile öğrenemiyoruz.
Denizlerin dibindeki atık varillerini nasıl açıklıyorsunuz.
Atıları saklamanın bilinen hiçbir güvenli yolunun bulunamamış olmasına neden bir şey söylemiyorsunuz. Isarla kanser olayından bahsediyorum ondan sözetmiyorsunz, kanseri mi önemsemediniz, bir santralin çalışmasının yan etkisi olarak gördüğünüz için mi. Sözetiklerim basit ayrıtılar mı?
Birden falza kaza sözetmeye değmeyen ayrıntı mı?
Ülkemizde depolanmış nükleer bombalar uygun artlarda mı korundu. Şimdi ne şartlarda korunuyor. İsrailin elindeki nükleer bombalar ne şartlarda. Bunlar raodyoaktif maddeler hiç bir korunma yolu bulunmuş değil. Nükleer denizlatılar nükleer tehlikeni denizlerde dolanmasından başka bir şey değildir. Savaş makinelerine yatırılan milyonlarca dolarla denizler tehlike saçıyorlar.

elek
18-02-2011, 21:01
Nükleer enerji gereklidir diyen arkadaşlar, samimi olarak bir soru sormak istiyorum size; kurulacak herhangi bir nükleer santralin ya da atıklarının depolandığını bildiğiniz bir alanın söz gelimi 10 km yakınındaki bir evde yaşamak ister miydiniz?

Mesele enerjide dışa bağımlılık ve pahalılık sorununu çözüp gelişmiş ülkelerin bulunduğu masaya oturmaksa; bunun için en basitinden ulaşım politikalarından başlayarak gözden geçirilmesi gereken bu kadar çok şey varken; neden mevcut koşullara göre kolay yolu seçip vereceği zararın geri dönüşü olmayan, tabiri caizse "şakası olmayan" bir ucubeyi kendi ülkemizde isteyelim? Kullanılmayan doğalgaza milyonlar akıtıyoruz her sene, jeotermalin kullanılabileceği yerlere doğalgaz gelmesini halka hizmetten sayıp alkışlıyoruz. Plansızlık ve bugünü kurtaralım hele yarın sabah ola hayrola mantığını o kadar içselleştirmişiz ki, nükleer enerji çözümü geminin bugün batmaması için bir piyango gibi görünüyor uzaktan bakınca. Ama prosedürüne uygun yapıldığında bize "belki" problem çıkarmayacak bu yöntem, er ya da geç gelecek kuşaklar için problem olacak. Vatandaşlarına çok önem veren Avrupa Birliği neden yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılmasına yönelik kararlar alıp birlik üyelerinin 2020'de bu kaynaklardan elde edeceği enerji %'si için hedefler koyarken, neden nükleer enerji için bir hedef belirlemeyip üyelerini alacağı kararlarda serbest bırakıyor sizce?

Bugünün koşullarında nükleere karşı çıkmak, dünyada mevcut sistemin bulunduğu noktadan bakınca akıntıya karşı durmak olarak görülebilir. Ancak bu sayın Meyvelitepe'nin yazısında çok güzel ifade ettiği gibi ahlaki bir sorun. Daha fazla bol ışıltılı alışveriş merkezi kurulsun, Ağrı'dan Edirne'ye her taraf ışıklı 4 şeritli otoban olsun, evimde kışın tişörtle gezeyim, yazın işyerinde bir damla terlemeyeyim ki karizmam bozulmasın diye bir ucubenin memleketimde boy göstermesini kabul edemem doğrusu. Dahası bu saydıklarımın hiçbiri benim için gelişmişlik ölçüsü değil, sadece kapitalizmin işine böyle geldiği için bize mükemmel olarak sunulan hayat tarzı bu.

memoxenerji
21-02-2011, 09:43
burada nükleer santraller masum diğerleri tu kaka demiyoruz.günümüz şartlarında hangisi diğerlerine karşı daha az zararlı **** uygulanabilir olduğunu tartışıyoruz.

santrallerin çevresindeki kanser vakaları konusuna baktığımızda çok ilginçtir Türk insanın ülkesinde nükleer santral olmamasına rağmen almanyada,nükleer santral civarında yaşayan insanlardan daha fazla radyasyona maruz kaldığını görülüyor.

nedeni...!

MR (MANYETİK REZONZNS)

insan vücudunda normal bir rontgenden 400 kat daha fazla radyasyon bırakmasına rağmen hergün 10000 lerce kişi mr çektiriyor ?

netten alıntıdır....

Türkiye'nin MR gibi üstün teknolojik cihazlara erişim açısından dünyada çok iyi bir durumda olduğunu belirten Koç şöyle devam etti: “Bazı Avrupa ülkelerinde aylarca MR için sıra bekleniyor. Türkiye'de MR için en fazla 7-10 gün sıra bekleniyor. 2002 yılında MR cihazı sayısı 18 iken 2009 yılında 234 adete ulaştı. Son güncel verilere göre, özel hastanelerde 370, üniversite hastanelerinde 65, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ise 247 adet MR bulunuyor. Son alınan MR cihazlarıyla birlikte bu sayı 256 oluyor. Son illere tüm hastanelerde MR hizmeti ele alındığında Türkiye'de 176 bin kişiye bir MR hizmeti düşüyor. Çekim sayısı itibariyle 100 kişiden ikisinden MR isteniyor. Bu beklenen bir çekim sayısı.

sıklıkla MR çektiren her 100 kişiden 2 kansere yakalandığını söyleyende yine bilim&sağlık insanları.(sıklıktan kasıt nedir bilemiyorum tabi)

Nükleer santrale kapısını açıp MR yasaklayan bir ingiltere modelide önümüzde duruyor.

burada paylaşım yaparken alternatif enerji kaynaklarına vaakıf olarak paylaşım yapıyorum.ben de sadece bir MOTOKURYE olmanın dışında rüzgar enerjisi konusunda yerli bir üretici olma çabasındayım..

ben atom mühendisi değilim,babam da santral kuran mütahit değil...

hali hazırda bu günki durum şudurki biz hayatımıza giren teknolojik aletlerden (tvler,telefonlar,kablosuz iletişim aygıtları,güvenlik tarayıcıları.....)nasibimizi alıyoruz.elbette bu bir meşru görme nedeni değil.
ama bukadar sakınıyorsan kendimizi hiçbirini kullanmamamız gerekmiyormu...

http://pcdersleri.blogsayfasi.com/mobil-cihazlar-ve-radyasyon-gercegi/

Nariel
22-02-2011, 18:58
Bazen teknoloji gelişirken şu yol ayrımında bizleri tıkar:

1)Kârlılık ve uygulanabilirlik
2)Sağlık ve çevre riski

Çoğu teknolojik gelişmede kârlı olma ve uygulamanın kolay oluşu, diğer etmenlere göre kabul edilebilir düzeydedir. Ancak nükleer santral gibi ağır durumlarda işin kârı, maliyeti, kurulum ve uygulama kolaylığı ne kadar üst düzeyde olursa olsun zor olanı seçmek gerekir. Etik ve uygun olan bence budur.

memoxenerji
22-02-2011, 21:29
ne yazıkki insanoğlu yaşadıkça dünyayı sömürmeye devam edecektir.......

memoxenerji
23-02-2011, 08:14
birde buradan bakalım

Yuvarlakçay (http://www.yuvarlakcay.org/)’ı Koruma Platformu olarak Muğla ili, Köyceğiz ilçesi, Beyobası beldesi, Pınar köyü hudutları içerisindeki Yuvarlakçay Irmağı’nda yapılmak istenen hidro elektrik santraline (HES) karşı çıkıyor. (http://www.youtube.com/watch?v=IdfImqi_mI4)

memoxenerji
25-02-2011, 01:13
ne zamandır bakıcam bakıcam diyordum,bu akşama kısmetmiş.
dünya yıllık güneş hücresi üretim kapasitesi ne yazıkki çaresizliğimizi bir kez daha yüzümüze çarpıyor.

#1 Q-CELLS SE

Almanya merkezli Q-Cells firması solar hücre üreticileri arasındaki liderliğini 2007’nin ardından 2008’de de sürdürdü. Q-Cells 2008 yılında 581,6 MW solar hücre üretti. Bu rakam 2007’deki 389,2 MW’ın % 49 üzerinde. Firma 2009 projeksiyonları için rakam vermekten kaçınsa da, 800 – 1000 MW arasında solar hücre üretmesi beklenmekte.

Kapasiteye gelince; bir çok firma piyasada modül aşırı arzı olduğu düşüncesiyle kapasite artışlarına ara verse de Q-Cells bu konuda da kendi rotasını çizmekte. Firma 2008 yılında merkez fabrikası Thalheim’in üretim kapasitesini 516 MW’tan 760 MW’a çıkarmıştı. Q-Cells şimdi Almanya dışında da bu miktar kadar üretim kapasitesine sahip olmanın yollarını ve imkanlarını aramakta. Thalheim’e bu sene 40 MW eklemenin yanında Malezya fabrikasını da açacaklar. Bu fabrikanın kapasitesi 520 MW olacak. Böylece 2009 sonunda Q-Cells’in solar hücre üretim kapasitesinin 1,32 MW olması planlanmakta. Kristal silikon için verilen bu rakamların yanı sıra, Q-Cells ince film üretiminde de büyük artışlar planlanmakta.

#2 FIRST SOLAR Inc.

2008 yılında Q-Cells fırtınası şiddetli esse de, kadmiyum tellür (CdTe) üreticisi First Solar Inc’nin atağı da dikkat çekti. Sadece ince film üretimi yapan tek firma olarak 2007 yılında Top 10'da yer bulan firmanın atağı 2008 yılında daha da kuvvetlendi ve firma dünyanın en büyük solar hücre üreticileri listesinde ikinciliğe yükseldi. First Solar Inc 2008 yılında 504 MW üretim yaptı. Bu 2007 yılına göre % 152’lik bir artışa tekabül etmekte.

Q-Cells’in liderliğine rağmen 2008 yılında pazar payını düşürdü, First Solar Inc ise pastadaki payını % 1,7 arttırarak % 6,4’e yükseltti. Photon’un tahminine göre firma 145 MW Ohio ABD’de, 192 MW Almanya’da, 192 MW da Malezya’daki fabrikalarında üretim yaptı. First Solar Inc 2009 yılında üretimini 2008 rakamının iki katına çıkartarak 1 GW’a yükseltmek istiyor. Firmanın 2009 yılı sonu kapasite hedefi olan 1,1 GW’ın hemen altında bulunan bu rakama ulaşması zor görünmekte. Fakat bu hedef gerçekleşirse (firma genelde kendi tahmini üretim rakamlarını aşmasıyla biliniyor) First Solar Inc 2009 yılı sonunda kendini listenin tepesinde bulabilir.

Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi biraz da firmanın imaj probleminin üstesinden gelebilmesine bağlı. Solar modülleri için geri dönüşüm programı başlatan firma, panellerinde toksik bir malzeme olan kadmiyum kullandığı için sadece çevrecilerin değil rekabet ettiği firmaların da suçlamalarına maruz kalmakta. Fakat kadmiyum sorunu dikkati başka yöne çekmek için kullanılan bir bahane gibi görünmekte. Çünkü, bu kimyasalın bir yangın durumunda bile çevreye yayılması tehlike sınırlarının aşılmasına sebep olmamaktadır. Uzun vadede daha tehditkar gibi görünen husus bu firmanın ürettiği panellerin diğer önemli bileşeni olan tellürün doğada çok fazla miktarda bulunmamasıdır.

Aslında First Solar Inc firmasının güneş enerjisi solar PV piyasasına etkisi kimyasal olmaktan çok ekonomiktir. Firma 2008’in son çeyreğinde Watt başına 1 Dolar bariyerini aşağıya doğru kırarak 98 Cent’e ulaşan ilk firma olmuştur. Bu durum diğer firmaların da fiyat politikalarını gözden geçirmelerine yol açmaktadır.

#3 SUNTECH POWER Co. Ltd.

Çin’in en büyük solar hüre üreticisi Suntech Power Co.Ltd. sıralamada üçüncülükteki yerini 2088’de korudu. 497,5 MW yıllık üretimle First Solar Inc firmasının hemen altında kalan firma Sharp Corp.’u geçmeyi başardı. Suntech Power Co.Ltd.’in 2008 yılında yakaladığı % 48’lik büyüme First Solar Inc’nin büyüme rakamından biraz daha az. Bu büyüme rakamına rağmen üretiminin % 60’ı multi-kristal, % 40’ı da mono- kristal olan firmanın pazar payı 2008 yılında % 7,9’dan % 6,3’e geriledi.

Ekonomik kriz Suntech Power Co.Ltd. yöneticilerini 2009 yılında daha muhafazakar olmaya yöneltmiş. 2009 yılının ilk ayında açıklanan 1 GW kapasite hedefinden vazgeçilmiş. Yeni hedefse 2009 toplam üretim rakamını % 60 artırarak 800 MW’a çıkartmak. Bu rakamın anlamı Suntech Power Co.Ltd. 2009 yılı sonunda en fazla solar hücre üreten firmalar arasında olmaya devam edecek. Fakat büyüme rakamlarının revize edilmesi firmanın 2010 yılındaki sıralamalarını etkileyebilir.

#4 SHARP Corp

2009 yılında ürettiği 473 MW solar hücre, Japon Sharp Corp. firmasının sıralamada Suntech’in altında kalmasına yol açmış. 2007 yılında listenin zirvesindeki yerini 8 yıl sonra kaybeden firmanın, 2008 yılında da dördüncülüğe düşmesi eski ihtişamlı günlerin artık geride kaldığını göstermektedir. 2007 yılı üretimine göre gerçekleşen % 30’luk artış Top 10 listesindeki firmalar içinde en düşük rakam. Aslında üretim artışı firma için bir başarı göstergesi. Çünkü 2007 yılında üretim 2006 yılına göre % 16 azalarak 363 MW olmuştu. Sharp Corp. 2009 üretimi için bir tahminde bulunmasa da firmanın yıl sonu üretim rakamının 600 MW civarında olması beklenmektedir.

Mono ve multi-kristal silisyum üretimini % 27 arttırarak 435 MW’a çıkartan firmanın Japonya Katsuragi fabrikasında gerçekleştirdiği amorf-silisyum / mikro-silisyum tandem hücre miktarı % 81 artışla 38 MW’tan 160 MW’ a yükselmiş. İnce film üretimindeki bu yükseliş firmanın bundan sonraki gideceği yönü göstermesi bakımından önemlidir. 2009 sonu ya da 2010 başında başlangıç kapasitesi 480 MW olacak daha sonra aşamalı olarak 1 GW kadar çıkarılacak bir ince film üretim tesisi Osaka’da kurulacak. İtalyan Enel SpA ve adı açıklanmayan bir Avrupa firmasıyla ortaklaşa İtalya’da kurulması beklenen bir ince film tesisinin de aynı kapasiteye sahip olması planlanmakta.

Peki birden bire ortaya çıkan bu kadar büyük yatırım planlarının anlamı nedir? Bu faaliyetlerin, bir zamanlar çok popüler olan ve farklı bir versiyonunun önümüzdeki dönemlerde yeniden uygulamaya sokulması beklenen Japon teşvikleriyle ilgisi olduğu belirtilmekte. Tabi başka sebepler de olabilir; yıllarca solar hücre üreticileri sıralamasında birincilikte oturup, birden aşağılara düşmenin verdiği hırs gibi…

#5 JA SOLAR Holdings Co.Ltd.

Sıralamada Sharp ve bir altındaki üretici olan JA Solar arasında 170 MW’lık büyük bir fark var. Photon’un anketini yanıtlayan firma 2008 üretimini 300 MW olarak bildirdi. Bu rakamın % 90’lık kısmını mono-kristal solar hücreler oluşturmakta. Eğer bu yuvarlak rakam doğruysa JA Solar geçen seneye göre üretimini % 127 arttırarak % 3,8’lik pazar payına ulaştı. Firmanın 2008 sonu üretim kapasitesi ise 750 MW oldu. 2006 sonunda yirmibirinci, 2007 sonunda da onuncu sırada bulunan firma için 2008 yılı sonunda yakaladığı beşincilik büyük bir başarı sayılabilir.

Bu sene için JA Solar 500 MW üretim planlamakta. Bu da geçen seneye göre % 67 değerinde bir yükseliş anlamına gelmekte. Yıl sonunda yakalanması planlanan üretim kapasitesi için de 800 MW – 1000 MW aralığı telaffuz edilmekte.

#6 KYOCERA Corp

Sharp’la beraber dünyanın en büyük solar hücre üreticileri listesine giren diğer Japon firması olan Kyocera Corp. da vatandaşı gibi sıralamada irtifa kaybetti. Her ne kadar 2007 yılına göre üretimini % 40 arttırıp 290 MW’a ulaşsa da Kyocera’nın solar hücre üretim bölümü 2008 yılı sonunda altıncılıkta kaldı. Firmanın Pazar payı ise % 3,7 olarak gerçekleşti. Kyocera bu sene, solar hücre üretimini geçen seneye göre % 38 arttırarak 400 MW’a ulaşmayı planlıyor. Bu rakamın rekabet ettiği firmaların hedeflerinin altında kalmasından dolayı 2009 yılında Kyocera birkaç basamak daha aşağıya kayacak gibi görünüyor.

Kyocera’nın 360 MW’lık 2008 sonu kapasitesinin tamamını Shiga’da kurulu üretim tesisi sağlamakta. Firma yaptığı açıklamada Shiga’daki fabrikasında % 18,5 verim değerine sahip geri kontaklı solar hücre üretimi yapacağını belirtti. Herhangi bir kapasite değeri belirtmese de Kyocera 2012 yılında şimdiki fabrikasında 650 MW üretim planladığını açıkladı. Bu demek oluyor ki firma bir daha asla sıralamada ilk on içinde bulunamayacak.

#7 YINGLI GREEN ENERGY Holding Co.Ltd.

Kyocera’nın hemen arkasında ilk ondaki üçüncü Çin firması Yingli Green Energy 281.5 MW ve tamamı multi-kristal üretimiyle yer almakta. 2008 yılında üretimde yakaladığı % 93’lük çarpıcı yükseliş firmanın iki basmak yükselmesini ve % 3,6’lık pazar payı yakalamasını sağlamış. 400 MW multi-kristal üretim kapasitesinin 2008’de sadece üçte ikilik kısmından faydalanabilen firma 2009 için de iddialı bir hedef koyuyor ve üretim kapasitesini 600 MW’a çıkarmayı planlıyor. Firmanın 2009 yılı üretim hedefi de 550 – 600 MW arasında.

#8 MOTECH Industries

2008’de üretimini % 54 arttırarak 272 MW’a çıkaran Tayvan’ın en büyük fotovoltaik üreticisi Motech Industries sıralamada iki basamak düşerek sekizincilikte kendisine yer bulabildi. Firmanın Tayvan’da ve Çin’de fabrikaları bulunmakta. Motech Industries Tayvan’daki fabrikasının kapasitesini 350 MW’tan 435 MW’a, toplam kapasiteyi de 555 MW’a çıkarmayı planlamakta. 2009 üretimin 360 MW’ı Taylan’da, 55 MW'ı Çin’de olmak üzere 415 MW’a ulaşması beklenmektedir.

Motech Industries Güney Kore’nin DC Chemical firmasıyla 2016 yılına kadar geçerli olacak üç adet poli-silikon tedarik anlaşması imzaladı.

#9 SUNPOWER Corp.

Yüksek verimli solar hücreler konusunda öncü olan SunPower Corp. sıralamada ilk on içinde kendine yer bulabildi. Merkezi Kaliforniya’da, üretim tesisleri Filipinler’de bulunan ve kristal silisyum solar hücrelerde verim rekorunu elinde bulunduran firma 2008’de ürettiği 237 MW solar hücreyle dokuzuncu sırada yer aldı ve pazar payını % 3’e yükselti. Bu % 137’lik müthiş bir yükseliş anlamına geliyor. 2009 yılı üretim planı % 90 artışla 450 MW. Firma üretim kapasitesini de 414 MW’tan 574 MW’a çıkartmayı planlamakta.

#10 SANYO ELECTRIC Co.Ltd.

HIT (Heterojunction with intrinsic thin layer) solar hücrelerini geliştiren Japon elektronik firması Sanyo Electric 2008 yılında 215 MW solar hücre üretti. Bunun 5 MW’ı silisyum amorf (a-Si) ince film hücrelerden oluşmaktadır. 2008 yılında üretimini bir önceki yıla göre % 34 oranında arttırsa da firma sıralamada iki basamak düşüp kendine onunculukta yer bulmaktan kurtulamadı.

Piyasada dolaşan haberlere göre rakip firması Panasonic Corp.'un Sanyo’nun tüm hisselerini satın almak için girişimleri başlamış durumda. Eğer bu gerçekleşirse, Sanyo Electric’in solar hücre üretim departmanı için olumlu sonuçlar doğurabilir. Çünkü nakit sıkıntısı nedeniyle firmanın hareket alanı oldukça kısıtlanmış durumda. Ayrıca bu satın alma sonunda yeni satış kanalları da yaratılabilir.

Sanyo Electric 2009 yılı hedefleri için her hangi bir açıklamada bulunmadı, fakat tahminlere göre firmanın 300 MW solar hücre üretmesi beklenmekte. Yıl sonu kapasitesinin de 340 MW olarak gerçekleşeceği piyasa tarafından tahmin edilmekte.

webgezer
25-02-2011, 23:36
Nedense heryerde, 1 reaktörden 1 yılda çıkan nükleer atığın çok ufak olduğunu, şöyle bir masa büyüklüğünde (!) olduğunu yazar da de en fazla reaktöre sahip Amerika'nın o bir masa büyüklüğünde atıkları neden bir yerlere sıkıştıramadığını yazmaz. Santrallerin devreye girmesiyle planlanan depolama alanın 3-5 milyar dolar gibi bir maliyetle 1980'lerde bitirilmesinin planlandığını, 2000'li yıllarda halen inşaata başlanmadan bu paranın bittiğini, toplam maliyetin 100 milyar doları aştığını ve en son yapımından da vazgeçildiğini yazmaz. Nükleer yanlılarının o atıkların ne olacağına dair hiç bir fikri de yoktur - hoş Amerikalıların da yok zaten-

Herkes rüzgarın nükleere göre çok pahalı olduğunu düşünür de, Türkiye'de Rüzgar için "desteklenmiş" alım fiyatı garantisi 7.3cent iken nükleer santral için başlangıçta 18 cent alım garantisi verildiğini bilmez, bilse de hani nükleer daha ucuzdu nasıl oluyor da birim elektrik fiyatı daha yüksek oluyor diye sorgulamaz.

İnsanlar bunları bilmez çünkü bunları duymaz, bir kısmını duysa da duyduklarına karşı da bazı düşünceler önceden önlem olarak verilmiştir. ( çevreciler Türkiyenin gelişmesini engellemeye çalışıyor gibi )

Çünkü nükleer yanlısı bilgiler, düşüncelerin yeri medyadır, TV'dir, gazetedir, oradaki köşe yazarıdır. Onlar da nükleer yanlısı düşünceleri yaymak için para alırlar. Yayın sektörüyle az çok haşır neşir olmuş herkes bilir 1 sayfa reklam alana yanında 1 sayfa haber/röportaj ( elbette sizin istediğiniz tonda ) bedava verilir. Köşe yazarları da neyin yazılıp neyin yazılamayacağını bilirler, bilmezlerse editör uyarır, anlamazsa kapıya koyar.

35krş'a gazete, bedavaya televizyon olamayacağına göre birilerinin para vermesi lazım. O birileri de büyük şirketlerdir. Büyük şirketler para kazanırlar ve bu parayı kazanmalarını sağlayacak kamuoyunu satın alırlar. Nükleer bu kapsamda gayet karlı bir iştir, tek reaktör dünyanın parası tutar, çivisi bile özeldir her şeyi dışarıdan gelir, çalıştırmak için uzman dışarıdan gelir, yakıt dışarıdan gelir. Velhasıl karlı bir iştir. Büyük şirket yöneticilerinin de baktıkları tek bir şey vardır, alt toplam yani yıl sonu kârı.

Çernobilde ölen insanlar, patlama riski, radyasyon sızıntısı, atıkların ne olacağı hiç önemli değildir. Çünkü bunlar alt toplam da yer almaz. Mutasyonlu çocuklar, kirlenmiş topraklar bunlar da yoktur. Çünkü alt toplama etki etmez.

Şimdi tabii bu işi şirketler kontrol etmeyecek bu devletin işi diyorsanız az gelişmiş ülkelerde bu tür işlerin nasıl yürüdüğünü direk bu işin içinde yıllarca çalışmış bir kişiden "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabında bulabilirsiniz.

Nükleer iyidir, nükleer firmalarının parasıyla medyanın size "bedavaya" sunduğu haber, bilgi ve yorum gözlüğünden bakıyorsanız eğer...

memoxenerji
28-02-2011, 09:12
bu gün sabancı üniversitesinde 17:30 da nükleer enerji ile ilgili anlatım var,buyrun gelin dinleyelim.

memoxenerji
28-02-2011, 10:38
burada şunun yanlısı denmesini üzerime almıyorum.

ben olsa olsa,türkiyenin sırtında kambur olarak duran,içinde bulunduğu enerji krizinin etkilerini azaltabilmek için (heryıl çığ gibi büyüyen)bu gün enerjisinin %75 ini dışarıdan almaması gerektiğinin yanlısı olabilirim.

nükleer enerji göz ardı edilemez diyorum.

Örneğin 1000 Megawat gücünde bir termik santralde 1 yılda -3,8x10-5 K cal/sn termik etki, 7500 ton Karbon monoksit; 450000 ton Kükürt dioksit, 3500 ton katı parçacıklar; 260000 ton Azot oksit; 2500 ton hidrokarbon; 55600 m3 kül dışarıya saçılmaktadır. KULLANMAK SAKINCALI !!!

çogu karadeniz bölgesinde olan 2000 adet küçük hes in doğa tahribatı ortada.
(bu hesler sadece 3000 mw üretim yapabilecek) KULLANMAK SAKINCALI !!!

yukarıda yakın zamanda üretim kapasitesini verdiğim güneş panellerinin dünyadaki üretim kapasitesi Türkiye nin bile ihtiyacının yarısını karşılayabilecek miktarda.KEŞKE KULLANABİLSEK AMA NE UCUZ NEDE ÜRETİM MİKTARI YETERLİ !!!!

sektörün içindekiler bilir ki artan talepler yüzünden rüzgar türbini üreticileri 5 10 yıl sonrası için teslimat tarihi vermekte.BUNUDA KEŞKE KULLANABİLSEK AMA ÜRETİMİ YETERSİZ OLMAKLA BERABER TÜRKİYEDE KURULABİLECEK TÜRBİN MİKTARIDA SINIRLI (10000 MW HİDRO SANTRALE EŞDEĞERDE 50000 MW RÜZGAR KURULU GÜCÜ)

ŞİMDİ :

benim çocuklarım büyüyor ve onların işe,eşe,eve sonuçta bizim olduğu kadar enerjiye ihtiyacı olacak.

bu enerji gereksinimini nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz ?

MeyveliTepe
28-02-2011, 10:52
Bunun yerine nasıl daha az enerji kullanılır düşünmek daha iyi değil mi? Umarım siz ve çocuklarınız, ya da onların çocukları yeni bir radyasyon kazasına maruz kalmazlar.

Bir de buraya (http://www.guardian.co.uk/environment/2011/feb/21/ray-kurzweill-climate-change?CMP=twt_fd)bakın, farklı öngörüler de var.

memet
28-02-2011, 15:05
"çogu karadeniz bölgesinde olan 2000 adet küçük hes in doğa tahribatı ortada."

Aynı bölge bir kaç bin kilometre ileride olan kazadan ötürü nükleer kirlilik altında.

"benim çocuklarım büyüyor ve onların işe,eşe,eve sonuçta bizim olduğu kadar enerjiye ihtiyacı olacak."
Radyoaktif kirlenme altında büyüyen çocuklarınızın sağlık harcamaları enerji ihtiyacından daha yüksek bir maliyet gerektirecek.

Malum yaaşadığınız il de nükleer serpintiden etkilendi.

memoxenerji
28-02-2011, 15:15
''Bunun yerine nasıl daha az enerji kullanılır düşünmek daha iyi değil mi?''
elbette daha iyi,ama açıkçası ben kimseden uygulanabilir,gerçekçi öneriler duyamıyorum :(

ortada sadece olmazlar var.

hertürlü kaynağı araştıralım,tartışalım,değerlendirelim ama gerçeklerden ve gerekliliklerden sapmayalım !!!

''Bir de buraya bakın, farklı öngörüler de var.''
keşke verdiğiniz kaynak türkçe olsaydı :(

memet
28-02-2011, 16:04
Atıklarını ne yapılacağına dair hiç kimsenin hiçbir fikri olmadığı nükler yolla enerji ürmetmenin neresinde gerçekçilik var. Sadece santrali kuracak ve bundan para kazanacaklar için bir gerçekçilik görüyorum ben.
Hayret ettiğim de yaşadığı kent nükleer kirlenmeye uğraşmış birinin nükleer enerjiyi desteklemesi.
Çocuklarınızın sadece orada yaşadığı için kansere yakalanma riski diğer illere göre ne kadar fazla hiç düşünüyor musunuz?

MeyveliTepe
28-02-2011, 20:16
''Bunun yerine nasıl daha az enerji kullanılır düşünmek daha iyi değil mi?''
elbette daha iyi,ama açıkçası ben kimseden uygulanabilir,gerçekçi öneriler duyamıyorum :(
Önce siz başlasanız nasıl daha az enerji kullanılır diye. Hem bireysel kullanımda, hem de toplumda genel olarak nerelerde enerji boşu boşuna sarf ediyoruz? Evinizde kaç Kw tüketiyorsunuz? Sadece elektrik diye düşünmeyelim, fosil yakıtlar dahil nerelere ne kadar enerji sarf ediliyor? Bunlar nasıl daha az kullanılır? Söz gelimi eviniz nasıl aydınlanıyor? 75W'lık flamanlı ampuller mi kullanıyorsunuz, 15w'lık tasarruflu denilenler mi, yoksa 3-5 w'lık led ampuller mi? Eviniz hangi enerji ile ısınıyor? Evinizi ısıtırken kullandığınız enerji miktarı %75 azalabilir miydi?

Geceleyin şehirde dolaştığınızda ne görüyorsunuz? Her taraf cıva buharlı sokak lambaları ile donatılmış, kocaman kocaman reklam panoları ışıl ışıl. Bunlar lazım mı? Hangi yaşamsal ihtiyacı karşılıyorlar? Bırakın geceyi, gündüz dolaşın ve dikkatli bakın etrafınıza, nerelerde göz göre hiç bir işe yaramayan enerji kullanılıyor. Gündüzleri güneş ışığı daha iyi kullanılamaz mıydı? Çok mu zenginiz, bu kadar çok enerjiyi bol bulamaç kullanmak için?

Fabrikalara geçelim. Ne üretiyorlar? Üretilenlerin hangileri gerçek mânada gerekli? Yoksa gerekli olanlardan daha çok gereksiz, sırf ekonominin çarkları dönsün diye oluşturulmuş, yapılmış, bir üretim mi?


'
keşke verdiğiniz kaynak türkçe olsaydı :(
Evet, keşke Türkçe olsaydı. Bunu çok isterdim. Biraz da başımıza ne geliyorsa, bu gibi ve daha pek çok kaynak Türkçe olmadığı için, bilgi Türkçe üretilmediği için gelmiyor mu? Ülkemizde bilgi üretilmez, bilim yapılmaz, üstüne üstlük insanlarımız da bilginin üretildiği dilleri de bilmez. Peki ne olacak? Birileri üretilen bilgiyi Türkçeye çevirsin, hatta onunla da kalmasın, terminolojiyi de Türkçeye çevirsin, dünyada bilgi üretildikçe bir yandan Türkçeye çevrilsin.

Oysa bir bilgi Türkçeye çevrilene kadar yüz tane yenisi üretiliyor. Toplumumuzun bunlardan 99 tanesini hiç bir zaman bilme şansı bile olmuyor. Bunun her saniye tekrarlandığını düşünün. Bana göre enerji krizinin bir sebebi de budur. Endişelerin, korkuların, gereksiz cesaretlerin, bize bir şey olmazların, biz en büyüğüz türünden duyguların, çok defa öküz altında buzağı aramaların ama burnumuzun önündeki koca öküzü de görememenin ve daha bir çok şeyin sebebi de bu ne yazık ki. Yanlış anlaşılmasın, bu sadece üzülesi bir durum.

Kendi adıma, çok nadir durumlar dışında çeviri yapmıyorum. Çünkü bir şey çevirmek için harcanan zamanda beş yeni şey okuma imkanı olabiliyor.

Uzun lafın kısası linkte, İngiliz Guardian yayın organının çevre ile ilgili bölümünde, Ray Kurzwail isimli birinin enerji konusundaki bir öngörüsü var. Bu şahıs, "the law of accelerating returns" denen bir teorinin sahibi olarak, geçmişte bilgisayarların bugün geldikleri durumu tam olarak tahmin edebilmiş biri.

Diyor ki, 20 yıl içinde gereken enerjinin tamamı güneş enerjisinden elde edilebilecek. Bunun için çok mantıklı bir açıklama da yapıyor.

Hatta ABD başkanı Obama'nın 2035 yılında, ABD'de kullanılan enerjinin %80'inin yenilenebilir kaynaklardan karşılanması planını da eleştiriyor ve bu planın olması gerekenden dört sonrasını hedeflediğini belirtiyor. Elbette, bu öngörüler (Obama'nınki de dahil), artan enerji ihtiyacını da hesaba katarak yapılıyor. Ve daha başka pek çok şey.

Son bir kaç haftadır aklıma geldikçe Zambia denen ülke hakkında bilgi toplamaya çalışıyorum. Sebebi de 2001 yılında, o sıra gıda problemi yaşıyor olmalarına rağmen bedava GDO'lu Amerikan mısırını reddetmiş olmalarıydı. Detayına girmeyeceğim ama çok ilginç şeylere rastladım.

194767

Bu resim, Zambia'nın Kitwe isimli şehrinden bir mahalle. Her neyse, bu ülkenin 13,5 milyon nüfusu var. Çok zor koşullardan geçmişler. Hala da geçmişten ve çevreden gelen zor etkileri yaşıyorlar. Topu topu 9,75 milyar Kwh enerji üretimleri var ve bunun küçük bir kısmını da satabiliyorlar. Küba'yı kim bilmez. 110 bin km2 ile Türkiyenin yedide bir büyüklüğündeki adada 136 havaalanı var (bizden epey fazla). 8600km'lik demiryolu Türkiye ile eşit. Tükettiğinden daha fazla enerji üretiyor. (ülkelerin pek çok metrikleri için buraya (https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/tu.html)bakabilirsiniz).

ABD halen 3,8 trilyon Kwh elektrik tüketiyor. 2035 yılı için tüketim öngörüleri her neyse, bunun %80'ini yenilenebilir kaynaklardan karşılayacaklar. Bunun için yatırım bütçeleri $150milyar. Ellerindeki nükleer teknoloji ise kâr realizasyonu için bizim gibi yerlere satılacak ve kendi temiz enerji projelerini finanse edecekler.

Dogasever
01-03-2011, 00:41
Enerji konusu yerel olarak çözümlenmesi gereken bir konudur. Artık hemen hemen odunun, patatesin, makarna fabrikasının atığının suyunu sıksanız enerji üretmek mümkün iken, nükleer santrala (atıkları ve tehlikesi nedeniyle) HES'lere (doğa tahribatı nedeniyle) gerek yok. Güneş Enerjisi konusunda yukarda Meyvelitepe'nin söylediklerine katılmamak mükün değil. Bu bizzat takip etttiğim bir konu ve ABD'de bu konuda yapılan bir çalışmayı 2006 yılında okumuştum. Bu çalışma eğer ilerletilirse, ki şu anda gizli olarak devam edildiğini sanıyorum, güneş panelleri o kadar verimli hale gelecek ve ucuzlayak ki, birkaç metrekarelik bir panel bir evin tüm enerjisini karşılayabilecek. Bir otomobil sadece kaporta ve üstüne monte edilecek panellerle rahatlıkla bugünkü benzinli otomobillerin hızına ulaşabilecek. Yalnız her şeyin kar ile ölçüldüğü bugünün toplumunda bu gelişme pek çok çıkar çevresinin çarklarına da çomak sokacaktır. Asıl sorumuz insanlığın bu çevrelerden nasıl kurtulacağı ve bu güçlü çevrelerin engellemelerinden nasıl kurtulunması gerektiği sorusudur.

Yukarda bahsi geçen buluş hakkında teknik bilgi:

Güneş enerjisinin malzemesi önemlidir. Bu malzemede enerji bantları arasındaki boşluk sayısı güneş enerjisinin hangi dalga boylarından yaralanılabileceğini belirler. Basitçe ifade etmek gerekirse, enerji bantları arasında bir boşluk olan malzeme sadece güneşin belirli dalgaboylarındnsa yararlanılmasını sağlarken; iki boşluk varsa, farklı farklı dalgaboylarından yaralanılabileceği için verim daha yüksek olur.

Bahsedilen buluşta, Alüminyum metali sadece yüzelsel olarak Fosfor ve Oksijen atomları ile çok az miktarlarda (ppm) alaşımlandırıldığında, enerji bantları arasında 3 boşluk oluşuyor ve bu malzemeden panel imal edildiğinde, güneşin 3 değişik dalga boyundan yararlanıldığı için güneş enerjisi verimi %60-70 lere kadar çıkıyor. Aynı çalışmada bunun %80'lere kadar çıkarılmasının mümkün olduğundan bahsediliyordu. Şu anda mevcut panellerin güneş enerjisi verimi en fazla %20 civarında.

Asıl Türkiyede yapılması gereken, yasaları yenilenebilir enerji üretimini teşvik edecek şekilde düzenlemektir. Ama burada enerji miktarılarında alt sınırlamalar konulmamalıdır. Örneğin, atıklardan alkol üretmek isterseniz, en az yılda 1 milyon litre üreten bir entegre tesis kurmak zorundasınız! Neden senede yüzbin litre veya 50 bin litre üretime izin yok? Hele bir de satmaya kalkın, nelerle karşılaştığınızı görürsünüz!

memoxenerji
01-03-2011, 10:19
biz bu günden bahsetmeliyiz,bu gün olmazsa yarın da olamaz !!!!!

aydınlatma degerleride gereğinden fazla büyütülüyor !

üretilen enerjinin konutlarda kullanım oranı1/3

konutlarda aydınlatma için kullanılan enerji tüketimin 1/4 ü

yani tüm lambaları bırakın değiştirmeyi kapatsak,hiç yakmasak seneye bu günki seviyeye geleceğimiz açık.......

2000 yılı sayımına göre, toplam konut sayısı 16 235 830 olarak açıklanan [9] ülkemizde, her
konutta sadece bir tek 100 W’lık akkor telli lamba yerine ışıksal eşdeğeri 20W’lık KFL
kullanıldığında, günlük 4 saatlik kullanım süresi kabulü ile elde edilecek tasarruf,
(100-20)W x 4 saat x 365 gün x 16 235 830 konut = 1896 GWh
olarak hesaplanabilir.

Bu değer Çatalağzı Termik Santrali’nin 2002 yılı brüt üretimine karşılık
gelmektedir.(2x157 mw üretim kapasitesi var)

kaldıki bugün tasarruflu ampuller oldukça yaygınlaşmış durumda !

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2002 yılı raporuna göre 2000 yılında 1 kWh’lık enerji üretimi
ile atmosfere yayılan CO2 emisyonu OECD ülkeleri için yaklaşık 500 gr, geçiş ekonomisine
sahip ülkeler için ise 850 gr olarak verilmektedir [10]. Bu durumda ülkemizde elektrik enerjisi
üretiminde 1896 GWh’lık tasarruf, 1.6 milyon ton CO2 gazının atmosfere yayılmasının
önlenmesi anlamına da gelmektedir.

burada benim,ne kadar tasarruf yaptığımı tartışmıyoruz.ama sordunuz madem,

içmimar değilim ama 6 yıl önce evimi ben tasarladım.taban,tavan ve tüm dış duvarları etkin biçimde kendim iç izolasyon yaptım.
tanışır tanışmaz(o dönem en verimlisiydi) cop değeri 3.5 olan 9000 btu klima ile 5 yıldır gül gibi ısınıyorum,
kompakt florasanları 10 yıldan fazladır tuvalet ve balkonlarım dahil kullanıyorum,
mikrodalga fırın kullanıyorum,
evimin elektirik tesisatını kendim çektim ve bunu yaparken (o dönem hiç tecrübem olmamasına rağmen gelecekte kullanmayı tasarladığım için)her alıcı için 1 asıl 1 de yeşil hat oluşturdum.şimdilerde kısmi olarakta olsa rüzgar enerjisi kullanıyorum.

her şeyden önemlisi verimli enerji kullanımı hakkında önüme gelen her platformda insanları bildiğim kadarıyla bilgilendirmeye çalışıyorum...

0 tecrübe 0 sermaye ile Türkiye'de (göreceli olarak) en iyi rüzgar türbinini üretmek için 3 yıllık çalışmalarım sonucunda seri üretim yapma aşamasına kadar geldim...

daha fazlası için arama motorunuza memox enerji **** memox rüzgar yazmanız yeterli.


http://www.facebook.com/home.php#!/profile.php?id=1051125523

memoxenerji
01-03-2011, 10:37
netten alıntıdır, ben harfiyen uyguluyorum.

İLK ÖNCE TASARRUF YAPMALI.....

Elektrik faturasını düşürmenin yolları

Elektrik faturanızın daha düşük gelmesini istiyorsanız bu tavsiyeleri uygulayın, faydasını göreceksiniz.

# Fırınlar ve ocaklar Enerji Tasarrufu - Fırın ve Ocak Yiyecekleri düz tabanlı tencerelerde ve tepsilerde pişiriniz. Tepsiler fırına uygun olmalı. Yiyecekler çok küçük ve eğik tabanlı tepsilerde kısa sürede pişmez.
# Mümkünse yiyecekleri mikro dalga fırınlarda pişiriniz. Aynı miktar yiyeceği pişirmek için mikro dalga fırın, klasik fırına göre % 66 daha az enerji tüketir. Mikro dalga fırın, zamanı ve enerjiyi korumak için tavsiye edilir.
# Tencerenizin veya tepsinizin kapakları sıkıca kapalı ise pişirme tamamlanmadan iki-üç dakika önce fırınınızı veya ocağınızı kapatabilirsiniz. Mevcut ısı yemeğin pişmesi için yeterlidir.
# Fırını ön ısıtıcıda çalıştırmayınız. Yani yemeği fırına koyduktan sonra ısıtıcıyı çalıştırınız. Yüksek sıcaklık gerektiren yiyecekler hariç fırında ön ısıtıcı programını kullanmayınız.
# Yemek pişerken fırın kapağını gerekmediği sürece açmayınız. Her kapak açılışında sıcaklık 25 °C ile 30 °C birden düşer.
# Yemek piştikten sonra fırının atık ısısını kullanabilirsiniz. Fırın ısıyı 15-30 dakika alıkoyar. Tatlıları, yemişleri, küçük ekmek parçalarını ısıtabilirsiniz.
# Cam ve seramik kaplar, metal kaplardan daha uzun süre ısıyı alıkoyarlar. Cam veya seramik kaplar kullanıldığında kızartma ve pişirme sıcaklığını 15 °C düşürebilirsiniz.
# Kapaksız kapta yemek pişirirken 3 kat daha fazla enerji tüketmek gerekir.
# Enerji tasarrufu için fırın çalıştırıldığında iki veya üç tür yemeği aynı anda pişirmeniz tavsiye edilir.
# Fırında veya ocakta yemek pişerken yiyeceğin piştiği kabın kapağı mutlaka sıkıca kapatılmalı. Isının ve nemin tencere veya tepsi içinde tutulması için kapaklar hava sızdırmaz olmalı. Bu durum yemeğin hızlı pişmesine neden olur.
# Mikro dalga fırınlarda suyunuzu hemen kaynatabilir, bu su ile çayınızı ve çorbanızı hemen yapabilirsiniz. Böylece hem enerjiden hem de zamandan tasarruf edebilirsiniz. Yemek pişirmek için basınçlı tencereler ve mikro dalga fırınlar kullanınız.
# Fırın içinde havanın rahatça hareket edebilmesi için fırın ile tepsi arasında 5 cm. boşluk bırakılmalı. Bu durum hem iyi bir hava sirkulasyonunu hem de yemeğin daha hızlı ve iyi pişmesini sağlar. 13. Fırınları odanızı ısıtmak için asla kullanmayınız.
# Bu durum çok tehlikeli ve pahalıdır.
# Sebzeli yemeği pişirirken az miktarda su kullanınız. Yüksek sıcaklıkta pişirmeye başlayınız. Buhar çıkmaya başladıktan sonra düşük sıcaklıkta pişiriniz. Böylece yiyecekler daha iyi ve hızlı pişer. Yüksek sıcaklıkta pişirme işlemine devam etmek, besin maddesinin yok olmasına neden olur.
# Tüm tencerelerin, tepsilerin, tavaların ve çaydanlıkların tabanları düz olmalı. Alev tencere tabanına, tam olarak temas etmeli, kesinlikle tencere tabanını aşmamalı. Tencere, tava ve çaydanlık tabanının aşan her alev enerji israfıdır.
# Düşük sıcaklık şartlarına fırını ayarlayarak, yiyeceği yavaş pişirerek enerji israfını önlemiş olursunuz.
# Fırın satın alırken mutlaka hava sızdırmaz olan ve az enerji tüketenleri tercih ediniz.

Isıtıcılar Enerji Tasarrufu - Isıtıcılar
# Oturma odanızın sıcaklığının 20 °C, yatak odanızın sıcaklığının ise 17°C’den fazla olmasına müsaade etmeyiniz. Odada 1 °C’lik sıcaklık düşürme % 5’lik yakıt tasarrufuna neden olur.
# Sadece kullandığınız odaları ısıtınız.
# İhtiyacınız yoksa ısıtıcıyı açmayınız. Hafta sonları veya tatil günleri evinizden ayrılıyorsanız ısıtıcınızın veya radyatörünüzün vanasını kapatınız. Boş daireyi ısıtmak israftır.
# Isıtıcınızın veya radyatörlerinizin önüne kesinlikle eşya koymayınız. Sıcak hava hareketini önlemeyiniz. Aksi durumda, ısınmak için daha fazla enerji harcarsınız.
# Pencerelerinizden güneş çekildiği zaman ısının kaçmasını önlemek için perdelerinizi kapatınız. Kapalı ve uygun perdeler pencerelerden ısı kaybını %25 oranında önler. Perdeler radyatörlerin üzerini örtmemelidir.
# Kış aylarında dış kapı ve pencereleri rastgele açmayınız. Dış kapı ve pencereleri açtığınız zaman hemen kapatmayı unutmayınız.
# Kış aylarında pencereye güneş ışınları değdiği zaman perdeleri açınız. Bu durum güneş enerjisi ile evinizin ısınmasına yardımcı olur. Güneş çekildikten sonra perdeleri mutlaka kapatınız.
# Radyatör bağlantı borularının su sızdırıp sızdırmadığını kontrol ediniz. Sızıntıları hemen tamir ediniz/ettiriniz.
# Gündüzleri odanızı havalandırmak istediğinizde, tüm pencereleri aynı anda açınız. Odanızı yarım saat havalandırdıktan sonra pencereleri tekrar kapatınız. Bu esnada ısıtıcınızı mutlaka kapatınız.
# Pencerelerinizin camlarını mutlaka çift cam yaptırınız.
# Tüm dış kapı ve pencerelerinizi hava sızdırmaz hale getiriniz. Zira havayı ısıtmaya gücünüz yetmez.
# Radyatörlerinizin arkasına yansıtıcı koyunuz. Böylece radyatör başına yılda 6 dolar kazanırsınız. Alüminyum kaplı yalıtım levhası ile bunu sağlamanız mümkündür.
# Güneşli havalarda pencerelerinizi temizleyiniz. Bu durum evinizin ısınmasına yardımcı olur.
# Evinizde ısıtıcınızı çalıştırmadığınız zaman baca damperini kapalı tutunuz.
# Isıtıcılar evdeki enerjinin %45’ini tüketir.
# Kış aylarında radyatörün üzerine mermer ve çamaşır gibi herhangi bir malzeme kesinlikle koymayınız. Radyatörün üzerinde çamaşır kurutmayınız.
# Kış aylarında odalarda kesinlikle çamaşır kurutmayınız. Odalarınız buhar içindeki zararlı gazlarla dolar.

Aydınlatma Enerji Tasarrufu - Aydınlatma
# Kompakt floresan lambalar normal lambalardan 5 kat daha az enerji tüketirler ve 10 kat daha uzun ömürlüdürler.
# Standart lambaların ömrü 750-900 saat (150 gün) iken, kompakt floresan lambaların ömrü 10.000 saat (2.000 gün)’ dür.
# Enerji koruyucu lambalar satın alarak aydınlatma maliyetini %75 azaltabilirsiniz.
# Yüksek fiyata satın aldığınız kompakt floresan lambaları iki yılda amorti edebilirsiniz.
# Bir salon, iki oturma ve bir yatak odası, bir mutfak ve banyolu 100 m2’lik bir dairede günde 5 saat aydınlatma için normal lambalarla 3.250 W enerji tüketilirken kompakt floresan lambalarla sadece 650 W enerji tüketilir.
# Normal lambalar enerjinin önemli miktarını aydınlatmada değil, ısınmada kullanır.
# Kullanmadığınız odanızın lambalarını kapatınız.
# Bina dışı aydınlatmayı sadece gerektiği zaman kullanınız. Otomatik olarak ışığı kapatan ve açan fotosel üniteler veya zaman ayarlayıcı kullanınız.
# Daha büyük lambalar, daha fazla enerji üretmezlar.
# Odadan ayrıldığınız zaman lambaları kapatınız.
# Lambaların daha iyi çalışması için kuru bezle temizleyiniz. Kirli ve tozlu lambalar %25 daha fazla enerji tüketirler.
# Bulanık görünüşlü kompakt floresan lamba kesinlikle kullanmayınız.
# Gündüzleri mümkünse lambaları yakmayınız. Perdeleri açınız ve güneş ışığından faydalanınız.

Su ısıtıcıları
# Sıcak su tankına dokunduğunuzda bir sıcaklık hissediyorsanız termosifonunuzun çevresini yalıtınız/yalıttırınız. Böylece %10 enerji tasarrufu sağlamış olursunuz. Eski ısıtıcılarınız için bu elzemdir.
# Sızıntıları tamir ediniz veya ettiriniz. Sıcak suyunuzda sızıntı yılda tonlarca suyun ve enerjinin israf edilmesi demektir.
# Su ısıtıcınızı sıcak su kullanılan yere yakın kurunuz. Aksi durumda sıcak su istediğiniz yere gelinceye kadar bir miktar soğur. Isı kaybını azaltmak için sıcak su borularınızı yalıtınız.
# Bulaşık yıkamak için 50 °C sıcaklık yeterlidir.
# Mutfaktaki havalandırıcıları yalıtınız.
# Yiyecekleri temizlerken ve kirli kapları çalkalarken sıcak su yerine soğuk su kullanınız.
# Fazla miktarda enerji tüketen yalıtımsız eski su ısıtıcılarınızı iptal ediniz. Yüksek verimli, yalıtımlı su ısıtıcıları satın alınız.
# Banyo yapmak yerine duş alınız. Böylece %30 daha az su kullanırsınız. Ayarlanabilir debili duş başlığı satın alınız. Bu duş başlığı dakikada en fazla 10-15 litre su tüketirken diğer başlıklar 25-30 litre su tüketir. Böylece 10 dakikalık banyo esnasında 100-150 litre sıcak su ve o oranda da enerjiyi tasarruf etmiş olursunuz.
# Su ısıtıcısını kullanmadan önce dolu olup olmadığına bakınız. Boş veya yarı dolu iken çalıştırmanız ısıtıcınıza zarar verir.
# Isıtıcınızda sıcaklık/basınç tahliye vanası olmalı. Bu vana evinizin ve ısıtıcınızın zarar görmesini önler.
# Su ısıtıcınızın termostatını maksimum 50°C’ye ayarlayınız. Bu sıcaklık banyo ve mutfaktaki işler için uygundur. Çoğu insan 42°C sıcak su ile banyo yapmaktadır.
# Su ısıtıcınızın dibinde zamanla tortu oluşur. Yılda bir veya iki defa 5 litre tortulu suyu dren ediniz. Su ısıtıcınızda kesinlikle sert su kullanmayınız.

Bulaşık makineleri
# Kısa süreli yıkama ve durulama özellikli bulaşık makinesi satın alınız. Yani daha az yıkama ve çalkalama süreli, daha az su ve elektrik enerjisi tüketen makineleri tercih ediniz.
# Makineyi odaya yerleştirirken çevresinde en az 5 cm. boşluk kalmasına dikkat ediniz. Makinenin ısınmasından dolayı oluşan sıcak havanın kolayca dağılmasını sağlayınız. Aksi durumda daha fazla enerji harcanacaktır.
# Bulaşıkları makineye koymadan önce soğuk suda çalkalayınız.
# Makineyi yarı dolu veya aşırı dolu halde kesinlikle çalıştırmayınız. Ama mutlaka dolu halde iken çalıştırınız. Bulaşığınız makineyi doldurmuyorsa bekleyiniz. Çünkü yarı dolu halde kullansanız da aynı enerji, deterjan ve suyu tüketirsiniz.
# Az kirli bulaşıklar için kısa veya ekonomik devirli, düşük sıcaklıklı programı kullanınız.
# Yaz aylarında ısı ve nemi azaltmak için sabah veya akşam saatlerinde yıkama yapınız.
# Bulaşıklar için maksimum 60 °C su sıcaklığı yeterlidir.
# Makine çalışırken mümkünse banyo ve mutfakta aşırı su kullanmayınız.
# Bulaşık makinesi satın alırken verimli ömür maliyetini mutlaka hesaplayınız.

Çamaşır makineleri
# Çamaşır makinesini kurduğunuz yerin çevresinde en az 5 cm. boşluk kalmasına dikkat ediniz. Çünkü makine çevresinde hava kolayca hareket edebilmelidir.
# Makineyi tam dolu iken çalıştırınız. Fazla ve eksik çamaşırla yıkama yapmayınız. Eksik halde yıkama yaparken de aynı miktar enerji, deterjan ve su tüketirsiniz.
# Çamaşırları yıkarken sıcak su yerine, ılık su kullanınız. Durulamayı ve çalkalamayı ise soğuk su ile yapınız. Elektrik enerjisinin %90’ı suyu ısıtma esnasında harcanır. 30-40 °C su sıcaklığı çamaşır için en uygun sıcaklıktır.
# Çamaşırları sıcak veya çok sıcak sularla yıkamayınız. Bu durum çamaşırların yıpranmasına, tüylenmesine neden olur.
# Çamaşırlar için doğru yıkama programı seçiniz. Çamaşırları aşırı kurutmayınız. Fazla harcanan enerji yanında aşırı kurutma elbiseyi tüylendirir ve yıpratır.
# Makineniz için belirlenen deterjanları kullanınız. Aşırı köpüren deterjan kullanmayınız. Deterjan miktarına dikkat ediniz. Az veya fazla miktarda deterjan kullanımı verimsiz temizleme demektir.
# Çamaşırlarınız çok kirli olduğu zaman ön yıkama programı kullanınız.
# Daha az su, enerji ve deterjan harcayan makine satın alınız.
# Her yıkamadan sonra kurutucudaki filtreyi temizleyiniz.
# Durulama biter bitmez çamaşırları çıkarınız. Nemli havanın uzaklaşması için çamaşır yıkanan yerin iyi bir şekilde havalandırılmasına dikkat ediniz.
# Soğuk suda temizleme yapan deterjanlar kullanınız. Böylece enerji tüketimini minimize edebilirsiniz.
# Çamaşır makinesi satın alırken verimli ömür maliyetini mutlaka hesaplayınız.

Buzdolabı ve derin dondurucular Enerji Tasarrufu - Buzdolabı ve Dondurucular
# Evde tüketilen enerjinin % 15’i buzdolabının çalışması için tüketilir.
# Dolabınızı, soba, radyatör, bulaşık makinesi ve ocak gibi ısıtıcı kaynaklardan uzak yere yerleştiriniz. Böylece enerji tüketimimizi % 10-15 azaltabilirsiniz. Dolabı mutfağın en soğuk yerine koyunuz.
# Dolabın çevresinde havanın serbestçe hareket edebileceği yeterli aralık (5 cm. gibi) bırakılmalı. Aksi durumda hava serbestçe hareket etmediğinde enerji tüketimi iki veya üç kat artar.
# Buzdolabı ve derin dondurucu satın alırken az enerji tüketenler satın alınmalı.
# Buzdolabının sıcaklığını +5°C’de, derin dondurucunun sıcaklığını -18°C’de tutmak gerekli. Daha düşük sıcaklık enerji israfıdır. Dolabınız 5 yaşından büyükse daha düşük derecelerde çalışmaması için sıcaklığı termometre ile, yukarıdaki değerlere göre ayarlayabilirsiniz.
# Yemeklerinizi dolaba koymadan önce oda sıcaklığına kadar soğutunuz. Sonra dolaba koyunuz. Böylece yemeği soğutmak için ilave enerji harcatmayınız.
# Buzdolabının ve derin dondurucunun kapılarının hava sızdırmaz olmasına dikkat ediniz. Sızdırmazlık kontrolü için beyaz temiz bir kağıdı kapı contası ile dolap kabinesi arasına koyunuz ve dolap kapısını kapatınız. Eğer kağıt çok kolayca çekilebiliyorsa buzdolabınız veya derin dondurucunuz hava alıyor demektir. Contalarını mutlaka değiştirmeniz gerekir.
# Derin dondurucuda buz kalınlığının 7 mm.’den fazla olmasına müsaade etmeyiniz. Dolaptaki buz otomatik olarak erimiyorsa yılda en az iki defa eritiniz. Böylece enerji israfını önlemiş olursunuz.
# Dolabın altında veya arkasında bulunan bobinleri yılda iki defa temizleyiniz. Temizlemediğiniz zaman % 25 daha fazla enerji tüketerek ancak uygun sıcaklığı elde edebilirsiniz.
# Dolabınıza koyduğunuz yiyeceğin üzerine kağıtla, alüminyumla veya plastikle mutlaka kapatınız.
# Buzdolabınızı evinizin en sıcak yerine koyarsanız toplam enerji tüketiminiz % 25 artar.
# Dolabınızın kapısını sık sık açmayınız. Açtığınız zaman da kısa süre açık tutunuz. Aksi durumda fazla enerji tüketimine neden olursunuz.
# Dolaba kesinlikle aşırı yiyecek koymayınız. Dolapta hava serbestçe hareket edebilmeli.
# Derin dondurucudan alacağınız bir kase içindeki buz parçasını dolabınızın ortasına koyunuz. Böylece 3-4 gün süre ile, % 5 daha az enerji harcamanız mümkündür.
# Buzluktan çıkardığınız yiyeceği dolapta eritiniz. Bu durum dolabınızın soğuk kalmasına yardımcı olur. Böylece dolabınız daha az enerji harcar.
# Dolabın verimli çalışma ömrü 20 yıldır. Eski dolaplar yeni dolapların iki katı enerji tüketirler.
# Buzdolabı satın alırken verimli ömür maliyetini mutlaka hesaplayınız.

MeyveliTepe
01-03-2011, 10:52
Sn.memoxenerji,

Görünüşe göre imkanlar çerçevesinde bireysel olarak yapabileceklerinizin çoğunu yapmışsınız. Dahası ötesine geçip yenilenebilir enerji üretmek, bunu bir iş kolu haline getirmek üzere de girişimlerde bulunmuşsunuz, para, zaman ve emek harcamışsınız. Bu konuda gelecek için ciddi planlarınız var.

Demek ki, geleceğin yenilenebilir kaynaklarla üretilen enerjilerde olduğunu ve bu konudaki yatırım ve planlamalara hemen başlanmasını, hızlandırılmasını düşünüyorsunuz. Ben de öyle düşünüyorum.

Dogasever
01-03-2011, 11:30
Bugünkü Milliyet'te bir haber. Aslında bu haber yayınlanmadan önce de ABD'de yosundan enerji üretildiği biliniyordu. Haberde genetiği değiştirilmiş bakteri kullanıldığı belirtiliyor. Aynı iş yosunlarla doğal bakteriler kullanılarak da yapılıyor. Bu şekilde enerji üreten tesisler var. Türkiye'de var mı bilmiyorum.

http://www.milliyet.com.tr/ruya-gercek-mi-oluyor-/dunya/sondakika/01.03.2011/1358550/default.htm

Sn Memoenerji çalışmalarınız için tebrikler. Ben de peyniraltı sularından doğal bakterilerle biyoetanol üretiyorum. Enerji kullanımını azaltma ve yenilenebilir enerji konularında size katılıyorum.

Oğuz Karsan
07-03-2011, 11:49
Merhaba.

Enerji ihtiyacı sürekli artmasına rağmen, enerji tasarrufu yapmasını bilmiyoruz. Bazılarımız ise, enerji tasarrufu yapmak için çaba sarfetmiyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu enerji yaratmak zorundayız.

Nükleer tehlikeli, HES'ler çevreye zarar veriyor, Termikler çevreyi kirletiyor, Petrol ve Doğalgaz ithal edildiği için dışa bağımlılık yaratıyor, Güneş enerjisi ve Rüzgar enerjisi yeterli gelemiyor. O zaman, buyursun enerji ihtiyacını karşı çıkanlar çözsünler.

Gerçekçi olalım. Bize bütün enerjiler lazım. Sadece karşı çıkarak sorunlar çözülemez.

Saygılar

Dogasever
07-03-2011, 13:51
Enerjı tasarrufu şart!

Yukarda Sn Memoxenerjinin belirttiği tasarrufları herkes yapmalı. Tabii herkes yapmalı yuvarlak bir laf. Lafla peynir gemisi yürümüyor. O zaman devlet politikası haline gelmelidir bu. Çocuklara ana okullarında, ana kucaklarında, ilkokullarda enerji tasarrufu öğretilmeli. Bu kampanyaları yapacak olan devlettir. Resmili kitaplar, bastırılmalı, her okula posterler, filmler. Ayrıca, okullarda enerji tasarrufu sağlayacak konuşma, tartışma, yarışma (sanatsal, öyküsel, teknik, vb...) mutlaka düzenlenmelidir. Çocuklar küçük yaştan itibaren enerji tüketimi ile çevre tahribatı arasındaki ilişkiyi çok iyi kavramalı, okullarda bu konu çok iyi kavratılmalıdır. Bu konunun, bireysel, sosyal, eğitimsel boyutları vardır. Hepsi birlikte ele alınmalıdır.

Gelelim enerji üretimine, yerel olmasına gayret gösterilmelidir. TUBITAKta güneş panellerine ilişkin araştırma yapılıyor mu? Ben bilmiyorum. Yapılıyorsa biri bana söylesin. Bugün gelişmiş ülkelerde araştırma 2 yönde gidiyor:
1- Güneşten yararlanma veriminin artırılması
2- Üretim maliyetinin düşürülmesi

Bu amaçla ince film teknolojisi ve ppm düzeylerinde yüzeysel alaşımlandırma kullanılıyor. Peki bu Türkiye'de yapılıyor mu?

Halbuki ucuz paneller üretebilsek, yerel olarak kurabileceğimiz istasyonlarla enerji gereksiniminin büyük bir kısmını karşılarız.

Atıklarımız, enerji demektir. Bugün atıklarımızdan ne kadar enerji üretiliyor? Çok çok az! Bunu artırabiliriz. Ama devlet bunu yapacak girişimcinin önünü açmalı. Engel olmamalı. Ayrıca, bakın biz fazla patates üretimimizi (yanlış tarım yüzünden toprakları hasta ettiğimiz için artık fazlasını değil yeterini bile yapamaz olduk!) yakıyoruz/yakıyorduk ya da gübre yapıyorduk. Halbuki, biyoetanol üretebilirdik/hala üretebiliriz. Sadece 4-5 şeker fabrikamızda bu olanak var ama şeker pancarı yetiştirilmesi sınırlı olduğu için bu olanak genişletilemiyor. Zaten genişletilse ne olur ki, yasaların değişmesi gerekiyor. Siz, mevcut yasalara göre en fazla benzine %2 etanol koyabiliyorsunuz. Halbuki bu oran AB'de yüzde 5 ve bu yıl %10'a çıkartılıyor. Mevcut arabalar %30'a kadar rahatlıkla etanol ile çalışabilir. Brezilya'da arabaların %80'i, %85 Etanol +%15 benzin ile çalışıyor. E orası Brezilya şeker kamışı çok diyebilirsiniz. Biz de yetişmiyor mu peki? Yetişiyor tabii ki. Ayrıca, şeker fabrikaları kurulurken, şeker kamışı yerine şeker pancarı tercih edildi. Neden? Türk çiftçisine ailece daha fazla iş çıksın diye. Halbuki şeker kamışı daha az emek yoğun bir ürün. Bir defa ektiniz mi yıllarca hasat edebiliyorsunuz. Ama şeker kamışı uygun görülmedi. Birileri görmedi. Bunu geçelim. Şimdi şeker kamışı ekebiliriz, tatlı patates yetiştirebiliriz. Milyonlarca hektar, devlet arazisi duruyor. Buralarda organik tarım yaparak şeker içeren ürünler üretip, sadece yakıtta değerlendirebiliriz.

Rüzgar, güneş, biyoetanol, biyodizel, karışım yakıtlar, atıklardan üretilen enerji ve enerji tasarrufuyla, enerji sorununda epey yol alabileceğimizi sanıyorum. Bunları yapmadan, HES'ler, çevreci olmayan çözümlere gitmek bana doğru gelmiyor.

MeyveliTepe
07-03-2011, 14:07
Güneş enerjisi ve Rüzgar enerjisi yeterli gelemiyor. O zaman, buyursun enerji ihtiyacını karşı çıkanlar çözsünler.

Gerçekçi olalım. Bize bütün enerjiler lazım. Sadece karşı çıkarak sorunlar çözülemez.

Güneş enerjisi ve rüzgar enerjisinin ihtiyaca yetmemesi, en azından önümüzdeki zaman dilimi içinde yetmemesi için bir sebep yok.

Enerjiyi tasarruflu kullanmadıkça, bireysel ve toplumsal politikalar, kanunlar, yönetmelikler oluşturup bunları uygulamadıkça bu savurganlığa hiç bir enerji kaynağı yetmez. Her mahalleye bir nükleer santral bile kursak çözüm olmayacaktır. #156 ve #160 nolu mesajlarda söz ettim. Gelecek özellikle güneş olmak üzere, güneş ve rüzgar enerjisinde. Gelişmiş ülkeler de buna yatırım yapıyorlar, nükleere değil.

Devletin rolü çok büyük. Teşvikler, teknoloji yatırımları vb. pek çok şeyle hem ekonomiye, hem topluma yön verebilir. Son yıllarda bizde de bir kaç kanun çıktı ama uygulaması yok. Başta kamuda harcanan enerji olmak üzere, bireylere kadar varan çok çeşitli tasarrufu ve enerjinin verimli kullanılmasını teşvik eden uygulamalar yapılabilir. Enerji zengini ülkeler bunu yıllardır yapıyor, her geçen gün de yeni teşvikler devreye alıyorlar.

memet
07-03-2011, 15:30
"Gerçekçi olalım. Bize bütün enerjiler lazım. Sadece karşı çıkarak sorunlar çözülemez."
Bütünüyle hatalı bir bakış açısı. Kar maksimilazasyonu için global bir siyasetin ürünüdür bu görüş. Bize son derece tehlikel atıkları olan bir enerji üretimi hiç bir şekilde lazım değil. Temiz değil ucuz değil. Sadece santrali satanların kar elde dedeceği bir enerji üretimi.
Petrolden daha dışa bağımlı, atıkları ne olacağı belirsiz birtehlikeli üretim biçimi. Hiç bir biçimde ihtiyacımız yok.

kazanlik
07-03-2011, 15:36
yenilenebiliri enerji kaynaklarindan elde edilen enerjiyi tesvik icin devletler firmalara cok buyuk paralar verir. cunku bu paralari diger tuketicilerden yesil enerji adi altinda tuketicilerden alirlar. %7 civarinda. sonucta devlet 100lira tesvik verip 1000lira yesil enerji parasi topluyor,,


ruzgar ve gunes enerji sistemleri yeterince verimli degil,,
kurulan gunes enerji ve ruzgar enerji sistemleri emin olun kimse cebinden para verip kurmuyor.tesvik adi altinda devletin yani sizin paranizla kuruluyor,, devlet elektrigin mWh basina 1 birim paraya satarken gunes enerjisini 8 birim paraya tesvik amacli satin aliyor,,

yani cepten yiyorsunuz,,

yenilenebilir enerji kaynaklari tesisi kuran firmalar kendileri icin tesis kurmazlar,, en azindan ben gormedim,,

cevre acisindan baktiginizda tamam, haklisiniz,, gunes ,ruzgar v.s.

tesvik icin bu kadar para vermektense enerji tasarruflu cihazlarin vergilerini dusse,, eski cihazlari hurdaya cikarmak icin tesvik verse, cok daha akillica olur,,

Ayrica yesil enerjiyi en cok tesvik eden ulkeler bu isin teknolojisini en cok satan devletler,,

Bu ayrintilari eklemek istedim,, onumuzdeki yuzyil yesil enerji olmayacak,, yesil tasarruf yontemleri empoze edilmeli,,

memet
07-03-2011, 16:23
Aslında temel yanılgı endüstriyel üretimin zorunlu olduğu biçiminde. Bu da zaten global kar elde edenlerin halka yutturdukları bir afyon. Ne daha çok enerjiye ihtiyacımız var. Ne daha çok arabaya ihtiyacımız var. Ne de daha çok kar elde etmeleri için dah çok tüketim yapmaya ihtiyacımız var.
Hele birileri kar eldeedecek diye düpedüz tehlikeli atık üreten işletmelere hiç ihtyacımız yok. Silahlanma için boşa harcanan parayla da pek çok sorunu kolayca çözülebilir sözgelimi. İnanılmaz paralar ödenerek hiç bir savaşta kullanılmadan eskiyen uçaklara da ihtiyacımız yok. O uçakların kullanılacağı varsayılan savaşlara da ihtiyacımız yok.

Dogasever
07-03-2011, 16:24
Sn Kazanlık siz hangi ülkede yaşıyorsunuz?

Dogasever
07-03-2011, 16:28
O uçakların kullanılacağı varsayılan savaşlara da ihtiyacımız yok.

Sn Memet
Temel sorun burada zaten. Bu sözünüzün altına herkes imza atacaktır. Bir insanın temel gereksinimlerini sağlamak için gerekli enerji miktarı çok azdır zaten. Ama yeni teknoloji ve albenili ürünlerle bu ihtiyaç sürekli artırılmakta.

Dogasever
07-03-2011, 16:41
Biz yenilenebilir enerjiyi tartışaduralım. Bu arada, büyük yatırımcılarımız termik santral için düğmeye bastılar bile:

Oğul Unakıtan'ın santralına vize (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=71825&Date=06.03.2011&ArticleID=1041960)05/03/2011 10:45
Tarım Bakanlığı tarafından geçen hafta yayımlanan yönetmelik ile eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun ortağı olduğu A.B. Gıda Sanayii Ticaret AŞ'nin Bandırma'ya bağlı Dutliman Köyü merasında kurmak istediği 150 MW gücündeki ithal kömürle çalışacak konvansiyonel termik santralın önü açıldı.
ANKARA - Radikal gazetesine konuşan Abdullah Unakıtan, “Şu an EPDK’ya lisans başvurumuz duruyor. Geri adım atmamıştık. İlk olarak 135 megavat ile başlayacağız. İzinler tamamlanırsa, kurulu gücünü yükselteceğiz” dedi.

Yabancı ortak arıyoruz
Santral yatırımı yapmak için yabancı ortak arayışında olduklarını dile getiren Unakıtan, “Eğer yabancı yatırımcı olursa yatırımımızı da arttırabiliriz. Finansman sıkıntısı var. ÇED raporu alamamıştık” diye konuştu. Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikte, “EPDK’nın talebi üzerine, 20 Şubat 2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 18 Nisan 2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ve 4 Aralık 2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu hükümlerine göre, petrol iletim faaliyetleri ile elektrik ve doğalgaz piyasası faaliyetleri için gerekli mera, yaylak ve kışlakların zorunlu hallerde, ilgili müdürlük veya genel müdürlükten yatırım projesi, gerekçeli rapor, lisans, talep edilen alanın 1/5000 ölçekli harita üzerine işlenmiş vaziyet planı, ÇED raporu gerektiren yatırımlar için ÇED raporu, komisyonca istenecek diğer bilgi ve belgelerle tahsis amacı değişikliği yapılabilir” denilmişti.

Dogasever
07-03-2011, 17:40
TÜRKİYE'DE ELEKTRİK ÜRETİMİNDE KAYNAKLARIN PAYI

Kaynak Üretim payı (yüzde)

Doğalgaz 45

Hidroelektrik 22,9

Linyit 19,2

İthal kömür 6,7

Fuel oil 2,4

Rüzgar 1,3

Jeotermal 0,3

Diğer 2,2

Kaynak: EÜAŞ (2010 Eylül)


AVRUPA'DAKİ DURUM:

Eurostat tarafından açıklanan verilere göre 2008 yılında AB27’deki brüt enerji tüketimimin %10,3’ü yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerji oldu. Bu oran 2006 yılında %8,8, 2007 yılında ise %9,7 olarak gerçekleşmişti. 2009 yılında yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji konusundaki Yönetmelik bütün üye ülkeler için müstakil hedefler koyarak, AB’nin 2020 yılına gelindiğinde toplam enerji tüketiminin %20’sini yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjiden gerçekleştirmesini hedefliyor.
2006 yılından 2008 yılına kadar bütün üye ülkeler toplam tüketimlerinde yenilenebilir enerjinin oranını artırmayı başardılar. Üye ülkeler arasında bu oranda en önemli artışlar Avusturya (%24,8’den %28,5’e), Estonya (%16,1’den %19,1’e), Romanya (%17,5’ten %20,4’e), Portekiz (%20,5’ten %23,2’ye) ve Slovakya’da (%6,2’den %8,4’e) yaşandı.
2008 yılı için ise toplam tüketimde yenilenebilir enerji oranının en yüksek olduğu ülkeler İsveç (%44,4), Finlandiya (%30,5), Letonya (%29,9), Avusturya (%28,5) ve Portekiz (%23,2) iken, en düşük olduğu ülkeler Malta (%0,2), Lüksemburg (%2,1), İngiltere (%2,2), Hollanda (%3,2) ve Belçika (%3,3) oldu.

TEŞVİKLERDEKİ DURUM:

Enerji Bakanlığı, 50 milyar dolarlık yenilenebilir enerji yatırımlarının rotasını çizecek yenilenebilir enerji kanun taslağına son noktayı koydu. Güneş enerjisine verilen teşvik 10 Euro centte kalırken, hidroelektrik ve rüzgâra 5,5, jeotermale 8, biyokütleye 14 cent teşvik verilecek.


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaklaşık 50 milyar doları bulması beklenen yenilenebilir enerji yatırımlarının rotasını belirleyecek Yenilenebilir Enerji Kanun Tasarısı'na son noktayı koydu. Bakanlık, yeni çalışmasıyla yerli ve yabancı yatırımcıların dört gözle beklediği "Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı Taslağı"nı, sektörün de görüşlerini alarak tamamladı. Zaman'ın ulaştığı taslağa göre kilovatsaat başına güneş enerjisine 10 Euro cent, hidroelektrik ve rüzgâra 5,5, jeotermale 8, biyokütleye 14 cent teşvik verilecek. Bakanlığın hedeflerine göre 2020 yılına kadar 19 bin megavat rüzgâr, 13 bin megavat hidrolik ve bin megavat güneş yatırımı yapılması planlanıyor. Yatırım hedefi tutturulduğunda rüzgar için 22 milyar Euro, hidrolik için 15 milyar Euro, güneş için 15 milyar Euro yatırım yapılması gerekecek. Toplam rakam 50 milyar Euro'yu aşıyor.

Yeni yasada en büyük sürpriz güneş enerjisi yatırımcısına geldi. Güneş enerjisi yatırımcıları yeni kanunda 24 Euro/cent teşvik bekliyordu. Ancak kanunda kilovatsaat başına verilecek alım garantisi 10 Euro/centte kaldı. Ayrıca rüzgara ilk taslakta 6,5 Euro cent/kWh teşvikinin de 5,5 cente çekilmesi rüzgar yatırımcıları için sürpriz oldu. 1 Kasım 2007 tarihinden bugüne kadar bekleyen rüzgâr yatırımcılarına verilen teşvik oranı ise değişmedi. Yatırımcıların en az 7 Euro/cent alım garantisi istedikleri rüzgâr enerjisi için verilen teşvik oranı geçmişte olduğu gibi 5,5 Euro/centte kaldı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, konuyla ilgili daha önce yaptığı açıklamada, verdikleri teşviklerin yatırımlar için yeterli olacağını ifade ediyor. Bazı şirketler güneş için 24 Euro/cent teşvik isterken Enerji Bakanı Yıldız'ın bu konudaki görüşü şöyle: "Güneş için vereceğimiz teşvik, yatırımcıya mı, teknoloji tedarik edene mi yoksa vatandaşa mı gidecek buna bakmalıyız. Alım garantisi fiyatını buna bakarak değerlendirdik. Baktığımız zaman ülkemizde Avrupa'da güneşten elektrik üretilen birçok yerden daha verimli güneş var. Bunları dikkate almalıyız. Ancak vereceğimiz teşvik vatandaşa gidecek mi? Kanunda öngördüğümüz 12 dolar cent teşviğin yeterli olduğunu düşünüyoruz. Bu makul rakamı birileri düşük görse de bu gerçekleşebilir rakamdır."


Almanya 800 saatlik güneş için 28 euro/cent teşvik veriyor.
Türkiye, rüzgarda 1000 megawat’lık yatırımı ile övünürken rüzgar kalitesi Türkiye’den daha düşük olan İspanya 20 bin megawat’lık rüzgar enerjisini hayata geçirmiştir. Yunanistan rüzgar yatırımcısına 9 euro/cent ve 20 yıl alım garantisi vermektedir. Her konuda AB’yi örnek gösterenler neden bu fiyatları dikkate almazlar?

KAYNAKLAR:

http://www.guneshaber.net/haber/699-guncel-haberler-yenilenebilir-enerji-tesvikleri-yatirimciyi-uzdu.html

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1035928&title=yatirimcinin-merakla-bekledigi-enerji-tesvikleri-aciklandi

Dogasever
07-03-2011, 18:32
Yukardaki mesajlarımdan görüleceği gibi:Yenilenebilir enerjinin en yüksek oranda kullanımda olduğu ülkelere bir bakınız:
İsveç (%44,4), Finlandiya (%30,5), Letonya (%29,9), Avusturya (%28,5)

Bu ülkelerde herhalde yıllık güneş saat miktarı Türkiyeden fazla değildir.

Türkiye'nin yurdışından güneş enerjisi sistemleri satın almasını yurtdışına sermaye aktarımı anlamına geleceğini söyleyen Sn Enerji Bakanıyla aynı görüşteyim. Ancak Türkiye bugünden tezi yok kendi ulusal güneş enerjisi sanayini geliştirmelidir. Bu bir zorunluluktur. Peki bu konuda ne yapılıyor? Türkiye'nin hangi üniversitesinde ya da hangi araştırma kurumunda hangi tür PV güneş panelleri üzerine araştırma yapılıyor? Bugün güneş enerjisi panelleri tek kristal olmak zorunda değil. Çok kristal yapılı ince filmlerden oluşan paneller de var. Bunların maliyetleri düşük. Bunlar arşatırılıyor mu?

Türkiye tüm enerjisini rahatlıkla yenilenebilir kaynaklardan sağlayabilir.

Nariel
07-03-2011, 19:18
Tübitak Enerji Enstitüsü'nün kendi sayfasında tanıttığı projeler:

http://www.mam.gov.tr/ee/index.html


İTÜ Enerji Enstitüsü'nün araştırma grupları ve yürüttüğü projeleri de burada bulabilirsiniz:

http://www.energy.itu.edu.tr/

Dogasever
07-03-2011, 19:42
Sn Nariel

Verdiğiniz birinci link TUBITAK'ın web sitesi. güneş panellerine ilişkin bir çalışma bir de paneller için boya çalışması var. Her ikisi de maalesef tozlu raflara kaldırılacak cşnsten çalışmalar. Aşağıya birini kopyaladım:

EE - PROJELER


Fotovoltaik Modül Üretim Hattı Oluşturulması
Aralık 2007- Aralık 2008

--------------------------------------------------------------------------------

Proje kapsamında PV modül üretimlerinde kullanılan mevcut teknolojiler incelenmiş, farklı teknolojilerde üretim ve ölçümlerle birlikte, kalite kontrol safhalarında kullanılan yaklaşımlar için gerekli makine teçhizat ve insan kaynaklarının üretim kapasitesi ile ilişkilendirilerek karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesi ve raporlanması yapılmıştır. Projede:

•Kurulu sistemler ve bu sistemleri üreten tedarikçi ve/veya alt tedarikçilerin, üreticilerin sistemleri incelenmiştir.
•Proje ölçeğinin belirlenmesi ve detaylandırılması işi gerçekleştirilmiştir
•Sistem bileşenleri ve alt bileşenleri kapasite ölçüsünde belirlenmiştir.
•Üretim tesisi ve pilot ürünler incelenmiştir.
•Projede elde edilen bilgi ve araştırma çıktıları
derlenerek sonuç raporu oluşturulmuştur.


Yani bu projede ne yapılmış şimdi: Mevcut sistemleri anlamaya çalışmışlar. Anladıklarını da, rapor haline getirip ciltleyip başucu dolabına koymuşlardır herhalde. Bu ülke insanları bilimsel arşatırma deyince artık somut şeyler görmek istiyor. Hani ürettiniz mi? panel nerede? Bu penellerle kaç güneş santrali kurdunuz? Hayır biz daha anlamaya çalışıyoruz. Adamlar ince film teknolojisine geçtiler. Biz daha tek kristallinin konfigürasyonunu çözmeye çalışıyoruz. Çözün bakalım. Bakın İspanya güneş enerjisini konsatre eden sistemler kurdu. Siteyi inceleyin görürsünüz: biz de onları dinliyoruz. Arkadaşlar, güneş bizde, malzemeler bizde, tüm metallerin hammaddeleri var. Yani, yumurta, un, su, şeker var, kap var kacak var, fırın var; mutfak da var ama aşçı nerede, plan nerede?

Türk insanı artık konuşmacı paneli, seminer, rapor, makale görmek istemiyor. İCRAAT görmek istiyor. Gerisi boş. Gerçek bilimadamlarının çalışmaları dışında, bu çalışmaların çoğu maalesef makale yazma ya da gösteri yapma amaçlı. Var mı var türünden işler. Keşke yanılsam.

Dogasever
07-03-2011, 22:24
İTÜ Enerji Enstitüsü'nün araştırma grupları ve yürüttüğü projeler içinde de, güneş enerjisi panellerinin Türkiyede üretilmesi için hiçbir proje yok. Aslında ben linkte hiç doğru düzgün proje bulamadım. Linkteki projelere bakabilirsiniz. Eğer ben yanılıyorsam ve varsa, lütfen ilgili üniversite ve araştırma kurumlarından buraya yazarak açıklama yapabilirler. Bizler de son derece memnun oluruz.
http://www.energy.itu.edu.tr/

Anlaşılan o ki ne Tübitak ne de benim de mezun olduğum Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden ITÜ enerji enstitüsü, yurdumuzda en çok bulunan ve bedava olan güneş için ucuz yerli panel üretilmesini ne bugün ne de gelecek için proje programlarına almamışlar. Başka üniverstilerde varsa lütfen bana bildiriniz. Buradan bu konuyu takibe devam edeceğim. Kendi güneş enerjisi PV panelini kendin yapmazsan, bu teknoloji çok pahalıya gelir ve zaten SAyın Enrji Bakanı da, bu enerjiyi desteklemediklerini sadece 10 Euro cent teşvik vererek belirtmiş yukarda. Alman hükümeti kendi yatırımcısına 28 Euro cent veriyor.

kazanlik
08-03-2011, 08:19
ben Bulgaristan`da yasiyorum,, Otomasyon muhendisiyim,, su andada 1000kw`lik co-gen jenerator teklifi inceliyorum,,

kisaca mesele dogayi korumak v.s. degil,, mesele PARA,,

Kesinlikle Turkiye`nin para politikalarini destekliyorum,, sadece tasarruflu urunlerde siddetli tesvikler verilmesini bekliyorum,,

Burda ve saydiginiz ulkelerde tesvik verilmesinin sebebi zaten teknolojileri satmalari,, ayrica tesvik paralari butun kullanicilardan yesil enerji adi altinda vatandasa fatura ediliyor, ev faturasinda bile %7 yesil enerji parasi oduyorsunuz,,

bence mevcut durumda yenilenebilir enerji `ekmek yoksa pasta yesinler ``gibi,, su anki teknoloji ile lux.

bilinen yontemlerle yatirimlar kendini 5- 10 yilda amorti ederken yenilenebilir enerji eger tesvik verilmez ise ancak 50 yilda amorti eder sanirim,,

Daha onceki yorumada sonuna kadar katiliyorum,, daha fazla enerji uretmeye ihtiyacimiz yok,, daha fazla tasarrufa ihtiyacimiz var.. Klima parasina radyatorlu elektrik sobasi alan insanlar var. hala tungusten lamba kullanan evler var, 150hp ve uzeri araba motorlari var,

oncelik bunlarda olmali.

Yenilenebilir enerji icin AR-ge tesviklere evet, ama yatirimlar icin butun para bizim cebimizden cikacak,,Bugun bir evin ihtiyacini karsilayacak gunes ve ruzgar enerjili sistemlerin maaliyetini biliyor musunuz? kendi evinize bile kurmadiginiz sistemlerle bir sehri besleyecek sistemlere destek beklemek yanlis,, emin olun, ayni para tasarruf yontemlerine harcansa , mesela elektrikli radyatorler hurdaya cikarilip klima dagitilsa dogaya daha fazla katkida bulunursunuz,,

memoxenerji
08-03-2011, 22:43
ben 176. mesajda adı geçen ülkelerle ilgili bir tablo eklemek istiyorum,
türkiye nin (diğer ülkelerdeki gelişmişliğide işin içine katarak ki ortalama milli gelirleri kişi başı 30 000 $ )daha fazla enerjiye ihtiyacı varmı-yokmu siz karar verin !

bu arada bu ülkelerin ikisinde nükleer enerjide mevcut.....

memet
09-03-2011, 06:53
İstatistik şöyle tanımlanır, sayıları itina ile toplayın sonra da istediğiniz gibi çarpıtın. Burada gördüğümüz bir çizelgedir. Nükleer enerjinin temiz olduğuna dair ise hiç bir veri içermiyor.

Buradan çıkaracağımz sonuç, ABD'nin Irak işgalini haklı çıkarmaya kadar gidebilir. Ülkesinin enerji açığını kapamak için petrolü çalışıyor ki "haklılar".
İstatistikle başladım. Çok kullanılan sivrisinek örenği ile nükleer kirliliğe bağlantı kurayım.

Odada yüz sivrisinek var. Siz bunun 99 tanesini öldürdünüz. Başarınız %99dur, bu durumda. Mükemmel olarak kabul edilir.

Fakat geri kalan bir sivrisineğin sizi sokacağı ihtimali %100 dür. Başarınızın hiç bir anlamı yok.

Tek bir nükleer kazanın İsveçten Türkiye'ye kadar nükleer kirlilik yarattığını bunun etkilerinin de yıllardır sürmeye devam ettiğini, sizin de bu kirlenmiş bölgede yaşadığınızı tekrar hatırlatayım. Şu an bile nükleer radrasyonun etkisi altında yaşamaya devam ediyorsunuz orada.

Tablolar ve analizler. Global kar elde etmekten başka hiç bir şeyi düşünmeyen sermaye gruplarını haklı çıkarma çabalarıdır.
Irakta iki milyon insan da aynı nedenle öldü. Daha fazla enerji ihtiyacı.

memoxenerji
09-03-2011, 10:57
yani artık pes diyorum...

''İstatistik şöyle tanımlanır, sayıları itina ile toplayın sonra da istediğiniz gibi çarpıtın. Burada gördüğümüz bir çizelgedir. Nükleer enerjinin temiz olduğuna dair ise hiç bir veri içermiyor.''

derken kendi savunduğunuz tezlerinde çeşitli istatistikler doğrultusunda düzenlendiğini düşünürsek sizin ifadeleriniz de tamamen askıda kalmıyor mu?

nükleer enerjinin en büyük şanssızlığı insanların onu ilk olarak bomba formunda tanımasından ve bunun etkisi ile insan yaşamına (-) imajla girmesinden ibarettir.

benim gördüğüm odurki nükleer enerjinin kirliliğinden ziyade büyük ölçüde riski vardır.

ne yazıkki riskler tecrübelerle ortadan kaldırılır.

ikide bir ortaya sunulan çernobil örneği bir kaza değil boşvermişlik,cinayettir.buradanda yeni üniteler için bir sürü ders çıkarılmıştır.

yine ikide bir ortaya atılan nükleer atıklar ne olacak sorusunu acaba neden kimse ''yahu arkadaş bunlara çöp diyorlar ama kötü de olsa ...... yıl etrafına etki ediyor acaba üzerinde çalışılsa bu atık enerjiyide olumlu hale getirebilirmiyiz '' düşüncesini edinmiyor.

250 yıl evvel arazisinden siyah,kötü kokulu katran çıktığı için elden cıkartmaya çalışan insan oğlu bu gün aynı arazi için bir birbirlerini kesiyor.

çünkü o günün imkanlarıyla işlenemeyen katran 100 yıl sonra vazgeçilmez petrol olarak karşımıza çıkıyor...

olmaz olmaz deyil,nasıl olur diyelim...

memet
09-03-2011, 19:32
Pes etmeniz iyi bir durum tabi. İstatistikler sadece kimin ne amaçla düzenlediğine göre anlam taşır. Mesleki eğitimim dahilindedir.
Nükleer kazanın istatistiğe ihtiyaç duyulmadan yaşadığınız kenti etkilediğini bilebilirsiniz.

Nükleer atıkların bomba ile ilgisi yok/var. İnsanların başına ne getirdiğine dair iyi bir örnek. Tıpkı Ukrayna'da şu an yaşanmakta olanların aynıları gibi.

Temiz diye önce bize içirilen sonra da toprağa gömülen çayların yol geçeceği için kazıldığı yeri biliyor musunuz? Üstüne atılan mıcır çaydan daha yüksek oranda radyoaktift çıktı . Bunun çevreye yayılp yayılmadığı kontrol edilmeden üstü örtüldü.

Ermenistan santralinde sızıntı olup olmadığını bugüne kadar kimseden öğrenemedik. Bu sizce önemsiz bir durum mu?
Sizde yaşadığınız şehirde kanser vakalarında artışa dair bir istatistik çıkarabilirsiniz bu arada.
Çernobili böyle ucuza getirmeyeye çalışmanızda bir yarar yok önceden söylediğiniz şarhoş yaptı savı da doğru değil de , ondan sorna iki büyük kaza daha oldu. Biri Amerika'da Biri Japonya'da oldu bu kazaların. Sonuçlar açıklanmadığı için sadece kaza olduğunu bilebiliyoruz. Çernobilin hemen arkasından durumun açıklanmasını halk güvenliği bakımından uygun olmayacağı açıklandı bunun yerine.
Zaten bir kaza da yeterliydi. Bir sarhoşun eli kaydı diye milyonlarca insan etkileniyorsa, olmaması gereken bir yer orası.

Atıklar çöp değil, atık işlenmiyor bir yerlere terkediliyor. Okyanusa atıldı yıllarca. Sonuçları hakkında en ufak bir fikrimiz bile yok. Bir yerlere gömülüyor. Ne olacağına dair fikrimiz yok. Ne kadar güvenli olduğunu kimse garanti edemiyor.

Güvenli çalışırken etrafında kanser olaylarını arttığına dair çalışmayı görmezden gelmenizi bu savlarınız çerçevesinde makul kabul ediyorum..

Bu teknolojiye kesinlikle ihtiyacımız yok. KArlarını makisimalize etmeye çalışan global sermayenin halka yedirmeye çalıştığı bayat bir yemek bu.
Hiç bir biçimde bu tüketilen enerjiye ihritiyacımız yok, Bu kadar araba da gerekli değil. Bu kadar lambaya gerkesinimimiz yok.

memoxenerji
09-03-2011, 23:01
yanlış anlamışsınız.

ben,ısrarla,yakın gelecekte global düzeyde yaşanacak enerji krizinin nasıl olurda görmezden gelinebildiğine,pes dedim.

yukarıdaki tablonun altında küçük yazılarla kaynak veriliyor(dünya bankası dünya kalkınma verileri)diye.

ısrarla karşı çıkarken niçin nükleere alternatif göstermiyorsunuz?

''bu kadar enerjiye ihtiyacımız yok''ne demek ?

Nükleer Enerjinin Dünyadaki Durumu



İşletmede olan santrallerin sayısı: 442 adet

İşletmede olan santrallerin net gücü: 356.746 MW(e)

Üretilen enerji: 2544 TWsaat

Nükleer enerjinin toplam enerjiye oranı: %16

İnşa halindeki santrallerin sayısı: 35 adet

İnşa halindeki santrallerin net gücü: 27.743 MW(e),

İşletme deneyimi:10586 reaktör-yıl [9]

Bazı Ülkelerin Elektrik Üretiminde Nükleer Enerjinin Payı



Fransa: %77, Belçika: %58, Slovak Cumhuriyeti: %53, Ukrayna: %46, İsveç: %44, Macaristan: %39, G. Kore: %39, İsviçre: %36, Japonya: %34, Almanya: %31, Finlandiya: %31, İspanya: %27, İngiltere: %23, ABD: %20, Çek Cumhuriyeti: %20, Rusya Federasyonu: %15, Kanada: %13, Arjantin: %8, Güney Afrika Cumhuriyeti: %7, Hindistan: %4.[10]

Dünya, Nükleer Enerjiden Vazgeçiyor Mu?



Ülkeler, enerji politikalarını belirlerken enerji kaynakları, dışa bağımlılıkları, coğrafi durumları, nüfus artış hızı, finansman durumu, enerji kaynaklarında çeşitlilik gibi değişkenleri dikkate almaktadırlar. Bu nedenle her ülkenin kendine özgü bir enerji politikası olmalıdır. Konuya bu çerçeveden bakıldığında, dünyada nükleer enerjiden vazgeçildiğini söylemek son derece yanıltıcı olur.

aşağıda size bir tablo daha veriyorum....
bu tabloda amerika ve japonyayı kıyaslama yapılabilmesi için verdim !
bu iki ülke hariç diğerlerinin toplam nufusu 3.4 milyar !bu insanların bügünki enerji ihtiyaçları japonyanın 1\2.5,amerika nın 1\5 kadar.

amerika ve japonya gelişmiş bu ülkelerde gelişmekte olduğuna göre bu enerji ihtiyacı nasıl karşılanacak bana söylermisiniz ?

memet
10-03-2011, 06:08
Sorununuz da tam olarak işte burada. İkinci dünya savaşına neden olan krizi inceleyin. Korkunç bir işsizlik ABD'Yi yakıyordu. Sanayi tamamen durmuştu.
Sonra savaş başladı. Ekonomi bir anda canlandı. Savaşın başlamasından başka ekonomiyi etkileyecek hiç bir faktör değişmemişti. Buna rağmen çok kısa süre içinde inanılmaz bir sanayi patlaması yaşandı.
Sözünü ettiğiniz yaklaşan enerji krizi senaryosu da tam olarak bu savaş senaryosunun çeşitlemesi. Gloal karların maksimilizasyonu için çocuklarınızın geleceği radyokatif bir çevrede olacak.

Çiller dönemindeki elektrik kesnitleri oyununu hatırlıyor musunz? Ne büyük bir yalandı.
Bir alternatif gerekli değil. Daha çok enerji tüketiminin gerekeli olmadığı gibi. Savaş sanayini durdurma yönünde fikir üretin, enerji ihtiyacımızın ne kadar azalacağını hayretle görebilirsiniz.


"Dünya, Nükleer Enerjiden Vazgeçiyor Mu?" Evet , batıda böyle bir eğilim var zaten.


İstatistik konusunda okulda ders olarak anlatılan esprili örnekleri işte bu tabloların hiç bir anlamı olmadığını söylemek için vermiştim.
Isı yalıtımı gerkesiz enerji harcamaları gibi konulara yapılacak yatırımlar bir nükler santralden daha ucuz ve temiz.

Çocuklarınız şu a n radyoaktif kirlenme altındaki bir coğrafyada yaşıyorlar. Bu sizin için bir anlam taşımıyor mu?


Bir tablo da Çernobilden sonra gerçekleşen kazalarla ilgili olarak araştırmanız beni ne kadar sevindirir. İstatistik bir analiz yaparız birlikte.

Bu, "temiz" çalışan rektörlerin bile çevresinde kanser olaylarında artışa neden olduğu araştırmayı görmezden gelmeniz. global karların arttırılması için böyle riskler göze alır biçiminde mi? Malum, şirketler çevre sağlığı konusuna planlarında yer vermeyi sevmiyorlar.

memet
10-03-2011, 06:19
"bu iki ülke hariç diğerlerinin toplam nufusu 3.4 milyar !"

İstatistiğiizde mi hata var. Dünya nüfusu yedi milyar bu iki ülke nüfusunu çıkarında rakam hafifiçe değişir. altı milyar yediyüz kadar kalır.
Rakamları itinayla toplayın istediğiniz gibi çarpıtın derken okulda öğretilen istatistik tanımı tam da bunu anlatıyordu.

Yine aynı istatistiğe göre, burada enerji ihtiyacınının iki ülke karlarını maksimalize etmek için gerekli olduğu, dünyanın geri kalanının bu kadar enerji tüketmeden gayet de yaşayabildiği ortaya çıkıyor.
Aslında varili 25 dolar olduğunda karlı olan bir varil ham petrol, 70-120 dolar arasında satılıyor. Bu Irak savaşı nedeniyle yükselen fiyattır.
ABD de dünya fiyatlarının çok altında satılır petrol.
Alternatifler başka bir enerji santralinde değil işte tam da burada.
Iraktan çaldığı petrolle başka bir yatırım yapmadan enerji ihtiyacını karşılayan bunun için iki milyon kişinin ölmesini sorun olarak görmeyen bir ülkenin bize sunduğu bayat yemeği anlatıyorsunuz bana.

Time square gece gündüz o kadar aydınaltılmasa da yaşam standartları düşmez.

memoxenerji
10-03-2011, 09:37
bakın yine aynı şeyi yapıyorsunuz....

alternatif sunumunuz yok,çünki alternatif yok.

''okulda öğretilen istatistik tanımı tam da bunu anlatıyordu.''ne yazıkki benim bunları görebilme şansım olmadı,belki de bu nedenle daha objektif ve gerçekçiyim....

dünya ekonomisinin büyümesi diye bir kavramdan haberimiz varmı.

'' dünyanın geri kalanının bu kadar enerji tüketmeden gayet de yaşayabildiği ortaya çıkıyor.'' :)

sizin hakkınız olduğu kadar hindistan ın ve çin in ücra köylerinde henüz elektrik enerjisi ile bile tanışmamış insanların da çaçmaşır makinesi ve buzdolabını **** bilgisayarı kullanmaya hakkı yok mu ?

yok sa onlar kullanmıyorsa bende kullanmıyayım mı diyorsunuz ?

MeyveliTepe
10-03-2011, 10:31
bakın yine aynı şeyi yapıyorsunuz....

alternatif sunumunuz yok,çünki alternatif yok.

Neden öyle diyorsunuz? Alternatif tabii ki var.

1. Enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklar
2. Enerjinin verimli kullanılması ve gereksiz enerji kullanımının azaltılması

Bu iki maddede yapılan doğru stratejiler problemi çözer. Gelişmiş ülkelerin yapmakta oldukları da bu.

Önceki mesajlarımdan birinde teşviklerden söz etmiştim. Bunlar sadece üretim teşviği değil. Aynı zamanda verimli enerji kullanım teşvikleri.

Şu anda sadece ABD'de bir milyonu aşkın "Energy Star Home (http://www.energystar.gov/index.cfm?c=new_homes.hm_index)" sertifikası almış ev var. Bu evler, tasarım, imalat, kullanım, evde kullanılan her türlü cihaz vb. bakımından verimli enerji kullanım standartlarının içine giren evler. Devlet bu şekilde sertifikalandırılmış evler için bir sürü teşvik veriyor. Enerjiyi daha ucuza alıyorlar, sigortaları ve başka bir takım masrafları indirimli oluyor vs. Başkanları 2035 yılında toplam enerjinin %80'inin yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi hedefini koymuş. Tüm yatırımları buna göre şekilleniyor. Bu bir alternatif değil midir?

Kendinize bakın. Para ve emek sarfetmişsiniz rüzgar enerjisi için. Niye? Siz de biliyor ve istiyorsunuz ki, doğal ve yenilenebilir kaynaklardaki enerji değerlendirilmelidir ve uzun vadede gayet yeterli bir potansiyel mevcuttur. Bu potansiyelin kullanılmaması tamamen sistemin ve piyasa ekonomisinin geçmişten gelen motivasyonları sebebiyledir.

Bizim ülkemizde de verimli kullanım teşvikleri vb. olsaydı bana enerjiyi daha ucuza satarlardı. Bizim evi tasarlarken çıkış noktam tamamen "energy star home" standartlarıydı. Büyük ölçüde de yakaladım. Bunu yaparken de çok az ilave masraf yaptım. Çoktan kendini amorti etti. Evin enerji kaybı çok az. İki gün önceki fırtınada elektriklerimiz 12 saat boyunca kesildi. Dışarıda 25 santim kar ve tipi var. Evde hiç bir şey çalışmadı, ama ev soğumadı. Biliyorum ki, daha üç gün enerji olmasa ısı konforu bakımdan hala tölere edebilecektik. En baştaki hesabım da buydu zaten. O zamanlar aklıma gelen bir şeyleri de burada (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/enerji-verimliligi.html)yazmıştım.

Böyle bir mevsim ortamında 3 Ocak - 2 Mart arasındaki iki aylık elektrik faturam vergiler dahil 305 lira. Ayda yüz elli lira yapar. Her türlü enerji kullanımı bunun içinde. Ev ısısı 24 derecede sabit (ki fazla). Bir sürü cihaz fazlasıyla mevcut. buna rağmen iki aylık bedelin 200 liraya kolayca inebilmesi mümkün. Yaptığım şey, iyi düşünülmüş bir izolasyondan ibaret. Bir de sıcak su ve ısıtma için ısı pompası. Bir iki tane dışında aydınlatmalar led değil, ki olabilir. Evde kocaman bir köpek olduğu için her gün ev süprülüyor. Normalde olmaması gereken bir şey. Yani minimuma indireyim diye inat etsem daha epey gidecek yolu var. Üç buzdolabını ikiye ya da bire indirebilirim, bilgisayarların kullanımını gözden geçiririm, vs.vs.

Bu evden önceki çok benzer metrekaredeki yine müstakil bir evde iki aylık enerji masrafı 1100-1200 liraydı. Aradaki farka bakın. Bunu sağlayan sadece enerjiyi kaybetmeme çabası.

Bunlar atla deve şeyler de değil. Biraz bilgi, biraz bilinçlendirme, politikalar ve uygulamalarından ibaret. Onlarca tv kanalı bütün gün ipe sapa gelmez bağırış çığırış kadın programı yapacağına (ki gereksiz enerji de sarfetmiş oluyorlar) biraz da bunları anlatsa, sadece onunla bile enerji kullanımı daha verimli hale gelir.

fskandemir
10-03-2011, 10:40
Evlerde tasarruf konusunda çok fazla bilgi verebiliyoruz hatta kullanıyoruz.Ancak sanayi tesislerinde ne yazık ki tasarruf tedbirleri yeterli gelmemektedir, hala çok yoğun bir enerji talebi vardır. Acaba bu konuda neler yapabiliriz ?

kazanlik
10-03-2011, 11:04
her zaman ve en once , en buyuk tasarruf isi izolasyonudur,,
isi izolasyonu buyuk baliktir, buyuk lokmadir, en onemlidir, en pahalidir, en kisa geri odemeli yontemdir,,

en kolay ve ucuz yontem enerji tasarruflu ampullere gecmektir,

A+ sinifi urunler biraz daha karisik,, isin icine konfor girdigi icin ve bunun maddi karsiligi olmadigi icin her yone cekilebilir,

tasarruflu urunlerin kullanimina tesvik ,,EVET

MeyveliTepe
10-03-2011, 11:54
her zaman ve en once , en buyuk tasarruf isi izolasyonudur,,
isi izolasyonu buyuk baliktir, buyuk lokmadir, en onemlidir, en pahalidir, en kisa geri odemeli yontemdir,,


Burada bir noktayı biraz düzeltmek isterim. Isı izolasyonu baştan düşünülmemişse pahalıdır ve gerçek anlamda bir izolasyonu sonradan yapmak da pek mümkün değildir.

Ancak, işin en başında düşünülür ve bina buna göre yapılırsa çok ucuzdur ve neredeyse tam bir izolasyon yapılabilir. Bu anlamda, evet en büyük balıktır ve ek harcamanın geri dönüşü 5-6 ayda sağlanır.

ligustrum
10-03-2011, 12:45
Kontrolsüz şehirleşme enerji kullanmayı
kat kat artırma anlayışına dönüşmüş durumda.
Toplu taşıma yetersiz.
Kişiler işe gitmek-yetişmek için özel araç alıyorlar.
Sadece bu ulaşım zorluğundan alınan özel araç trafik sıkışıklığı,
park yeri vs. gibi bir sürü başka problemleri de doğuruyor.
Bisikletle ulaşım yaşan tarzına süratle geçilmelidir.

kazanlik
10-03-2011, 13:24
Sn.Meyvelitepe , cok haklisiniz,, en basinda dusunulurse en dogru karar verilmis olur,, ama izolasyon olmayan ev sahiplerini korkutmamali,, ben 10 katli binanin sadece 8. kattaki kendi dairesini distan izole eden kisileri gordum,, termal kamera ile goruntulerini cektim,, cok basarili sonuclar gozle goruluyordu.

keske izole edilmis evler icin tesvikler ve yaptirimlar arttirilsa,, yeni binalara izolasyonsuz ruhsat verilmese mesela, sonradan yaptiranlara vergi indirimleri , malzemelerde k.d.v indirimi v.s.

Yinede asil konudan uzaklasmamali,, konumuz nukleer enerji,, enerji ihtiyaci gun gectikce artiyor, Nukleer enerji mutlaka olmali,, Bulgaristanda bile birkactane var,, hatta Turkiye`ye elektrik bile satiyorlardi. Burada bunca yildir guvenli calistirilabiliyorsa Turkiye`de hayli hayli calistirilir,, rahat olun

MeyveliTepe
10-03-2011, 14:19
Yinede asil konudan uzaklasmamali,, konumuz nukleer enerji,, enerji ihtiyaci gun gectikce artiyor, Nukleer enerji mutlaka olmali,, Bulgaristanda bile birkactane var,, hatta Turkiye`ye elektrik bile satiyorlardi. Burada bunca yildir guvenli calistirilabiliyorsa Turkiye`de hayli hayli calistirilir,, rahat olun

Maalesef, vaktiyle çernobilde bu söylediğinizin aynını söyleyenlerden şimdi kimse hesap bile soramıyor, çünkü onlar da öldüler, dahası yüzbinlerce ölen ve hala ölmekte olan başka insanlarla beraber. Bu o kadar temel ve ahlaki bir konu ki, kimsenin kimseye "rahat olun" diyebilecek lüksü olamaz, böyle bir sorumluluğu alamaz. Yetkisi sebebiyle sorumluluğu aldım yapıyorum diyen de, insanlığa, doğaya ve gezegene karşı geri dönüşü olmayan bir suç işlemiş olur.

kazanlik
10-03-2011, 15:13
haklisiniz,,
ancak risk var diye nukleer enerjiden kacarsaniz geri kalirsiniz,, ayrica nukleer enerjiden daha tehlikeli noktalar var. sigara gibi, alkol gibi ,trafik gibi, cevre ve insan sagligini korumak icin riske girmek istemiyorsaniz insanlarin yasam kosullarini ve hayat tarzini buharli makinalarin icad edildigi gunden bir gun oncesine getirmeniz gerekir,,

Bence Nukleer enerjiye karsi cikmak, engellemeye calismak, alternativ aramak gereksiz,, cunku alternativi maalesef yok, keske risk tasimayan yontem olsaydi,

Gunes ve ruzgar enerjisinden yakin gelecekte fayda yok,, yakin gelecektede petrol kaynakli yakitlar bitecegine gore nukleerden baska alternatif yok,,

biliyorsunuz bir ucak kazasinda 200-300 insan oluyor ve kurtulma sansida yok. ama sirf cok insan oluyor diye ucak seyehatlari yasaklanmiyor,, aksine en guvenli ulasim hava yolu,, en hizli, en modern, ne kadar cevreci bilmiyorum,,


bence nukleere karsi cikmak, ucak seyehatlerine karsi cikmakla ayni sey,,

ikinci dunya savasi ABD nin zaferini garantileyen faktor dunyanin ilk nukleer deniz altini yapmalariydi. bu denizalti hala calisiyor, 1 kilo uranyumla dunyayi 70 kez dolasiyor, en son yakit ikmali 20 sene once yapilmis,,

hic bir devlet, hicbir insanin hayati tehlikeye girecek diye nukleerden vazgecmez, ne Turkiye, nede baska bir ulke,,

Oğuz Karsan
10-03-2011, 16:15
Merhaba.

Kimse kimseye kızmasın. Herkes ülkesini seviyor. Herkes ülkesini korumak istiyor. Ne var ki enerji ihtiyacımız günden güne artrıyor. Karşılayacak enerji kaynağımız ise malesef yok. Yeterli değil.

Ne yapmamız gerektiğine ise yetkililer karar verecek. Biz istesek de istemesek de. Boşuna birbirimizi yıpratmayalım.

Saygılar

engraulis
10-03-2011, 16:48
Nükleer enerjiye karşı çıkmak evin birinde LPG tüpü patladığı için evlerde tüp kullanımına karşı çıkmaya benzer. Nükleer santrallerin etrafında kanser vakalarının artması diye bir durum sözkonusu değildir. Bunlar sadece karalamadan ibarettir. Nükleer enerji risklidir. Ama çalıştığı süre içinde çevreyi kirletmez. Yeni yapılmış bir santralin güvenlik önlemlerini görseniz bu riskin ne kadar düşük olduğunu anlarsınız. Karşı çıkanlar nedense internetten buldukları bilgilere dayanarak mış lı muş lu cümleler kuruyorlar. Bir kez olsun nükleer santrali yakından görmüş birisi varsa gelsin tartışalım.
Bir de tasarruftan bahsedilmiş. Bizim evlerde yapacağımız tasarruf devede kulak bile değil. Bu demek değil ki yapmayalım. Elbette yapacağız ama asıl sorun sanayideki tüketimi azaltmakta. Geçen yıl benim 30 dekarlık tarla sulaması için harcadığım elektrik 5-6 bin liralık. Bunu 4 ayda harcıyorum. Benimki düşük bir rakam. Sezonda 30 -50 bin lira elektrik harcayan çiftçilerde var. Ben istesem pancar motoru diye bilinen motor kullanarak bu rakamı yarı yarıya azaltabilirim ama bu durumda çevreye vereceğim zarar artar. Bu gün için elektrikten başka çarem yok. Bırakın sanayiyi tarımda kullanılan elektrik bile evlerde kullanılan elektrikten kat kat fazla. Ve her geçen yılda artıyor. Bu ihtiyacı nasıl karşılanacak. Diyebilirsiniz ki rüzgar ve güneş. Tarımsal sulamada güneş ve rüzgar enerjisi hakkında bir çok araştırma yaptım. Onlarca firma ile görüştüm. Hesapladığımda bana geri dönüşü 20 yılı geçiyor bu sistemlerin. zaten bir güneş panelinin verimli ömrü 28 yıl. Böyle bir yatırım yapmak ne kadar mantıklı. İleride bu sistemler elbette ucuzlayacak. Ama bugün için riskli bile olsa nükleer santrallerden daha ucuz bir elektrik üretme sistemi yok.

memoxenerji
10-03-2011, 18:27
alternatif enerji kaynaklarını kullanmayalım diye bir önerim olmadı ki benim.

hatta daha önce belirttiğim sizinde altını çizdiğiniz gibi kendi çapımda rüzgar türbini üretiyorum.

ben bu kaynaklar yeterli değil diyorum.

bakın daha öncede söyledim ilk önce tasarruf yapmalı ama gerçeklikleri göz ardı da etmemeli.

gördüğüm her akkor ampul kullanıcısına tane tane anlatıyorum yaptığı yanlışı ve parasal kaybını(en iyi öyle algılanıyor)buna rağmen yinede ''tamam bozulunca tasarruflu takalım'' diyor vatandaş !!!
insanlar görmek istemeyince gösteremiyorsunuz bazı şeyleri !!!

unutulmamaki devletin elinde de sihirli deynek yok,bir günde tüm alıcıları %50 tasarruflu,% 100 verimli hale hiçbir güç getiremez.buda uzunca bir süreçtir,ayrı bir ekonomidir...

memet
10-03-2011, 18:37
Nülkeer santralleirn çevresi temiz demek suçu gizlemekten başka bir şey değildir. Araştıma ve sonucu sabittir. Çalıştığı sürece atıkları çevre için son derece tehlikelidir. Zaten bilinen bir saklama yolu da yoktur. Bir yerlere gömülüyor atıklar. Kullanılan suyun temiz olduğu da gerçek değildir. Kimse garanti veremez. Üstelikte bütünüyle yakıtı dışa bağımlı bir teknolojdir. Ülkede uranyum var masaldan başka bir şey değildir. Yakıt işlenmiş bir üründür.
Bilinen sanayileşme. iki yüz yıl kadardır söz konusudur bu ne gereklidir ne sonsuzdur ne de bu kadar enerji tüektimi zorunludur. Global karların artırılması için uluslararası bir işbölümünün masalıdır nükleer enerjinin gerekli olduğu hikayesi.

Zaten nükleer enerjiyi destekleyenlerin de bilgi kaynağı internettir. İnternetten bilgi edinmek de gayet sağlıklı bir bilgiye erişme yoludur. Siz nereden ediniyorsunuz bilgileri?

Nükleer santralin ürettiği enerjinin ucuz olduğu da bütünüyle gerçek dışıdır. yukarıdaki yazılarda bolca karşılaştırma var.

Çocuklarınızın radyoaktif olarak kirlendiği bir ülkede yaşadığı gerçeğini göz ardı etmeniz onala için beni endişelendiriyor.

MeyveliTepe
10-03-2011, 19:47
Özürlerimle şunu söylemeden geçemeyeceğim. Başlıktaki yazışmalar ilginç bir şekil alıyor. Daha da ilginci, savunulan şeyin bir sermaye, küresel ekonomi vb. gibi bir forumda değil de doğa ve çevre ile özdeşleşmiş bir forumda yapılıyor olması. Olsun varsın. Tabii ki farklı düşünce ve yaklaşımlar olacak. Yoksa tartışma olmazdı.

Yalnız bu konuda tek beklentim, tartışmanın yeri sebebiyle de savunulan her neyse bunun doğa ile de ilişkilendirilmesi, "nükleerden başka çare yok teslim olmalıyız" derken bile, bu başlıkta sorulan bir çok çevresel ve ahlaki soruya da o bakış açısıyla açıklama getirilmesiydi.

Sn.Engraulis, Karşı çıkanlar nedense internetten buldukları bilgilere dayanarak mış lı muş lu cümleler kuruyorlar. Bir kez olsun nükleer santrali yakından görmüş birisi varsa gelsin tartışalım. demiş. Bu mantığa katılmam mümkün değil. Bilgi nereden nasıl edinirseniz edinin, doğrulamanız şartıyla, tabii bir de anlayıp algılamanız şartıyla bilgidir. İnternet, bilen için nükleer santralin duvarlarına bakmaktan çok daha fazla bilgi sağlar. Nükleer santral neye benziyor bunu da internetten görebilirsiniz gerekirse. Nükleer santralın dibine gidip görmemiş kişiler bu konuda bir şey söyleyemez gibi bir yaklaşım da doğru değildir.

Sn.Kazanlik'ın yazdıklarına döneyim.
risk var diye nukleer enerjiden kacarsaniz geri kalirsinizYaygınlığı sebebiyle nükleer güç kullanımı gibi tehlikeli başka şeylerin olduğuna tabii ki katılıyorum. Ancak nükleer energiden kaçarsak geri kalırız yargısına katılamıyorum. Nükleer enerjiyi icat edip kullananların yeni stratejileri nükleer enerjinin daha da çok kullanımı değil. Sadece bizim gibilere bu teknoloji satıp sağladıkları finansmanla nükleer enerjiden kaçmanın planını yapıyorlar. Yukarıda bir yerlerde bunlarla ilgili detay linkler verdim. Tekrar etmeme gerek yok diye düşünüyorum. Bu durumda bizim buna göre bir stratejiyle nükleer enerjiyi atlama fırsatımız mevcut.

Bence Nukleer enerjiye karsi cikmak, engellemeye calismak, alternativ aramak gereksiz,, cunku alternativi maalesef yok, keske risk tasimayan yontem olsaydi Tabii ki var.

biliyorsunuz bir ucak kazasinda 200-300 insan oluyor ve kurtulma sansida yok. ama sirf cok insan oluyor diye ucak seyehatlari yasaklanmiyor,, aksine en guvenli ulasim hava yolu,, en hizli, en modern, ne kadar cevreci bilmiyorum,,

bence nukleere karsi cikmak, ucak seyehatlerine karsi cikmakla ayni sey Bu yorumunuz bana biraz kolaycı bir söylem gibi geldi.

İsterseniz önce rakamlara bakalım. Ölümlü bir kaza ile sonuçlanan bir uçuşta bulunmanızın ölçülmüş oranı (iyi işletilen ilk 25 havayolu için) 1/9200000. Bu oran 3,4/1000000 milyon olan 6 sigma değerinden 31,28 kere daha iyi. Aynı orana sivil nükleer kazalar için bakalım. 2009 verilerine göre 442 tane faal nükleer santral var (Kaynak1 (http://www.euronuclear.org/info/encyclopedia/n/nuclear-power-plant-world-wide.htm), Kaynak2 (http://www.icjt.org/an/tech/jesvet/jesvet.htm)). Buna karşın bu güne kadar gerçekleşen sivil nükleer kazaların sayısı ise 24 (kaynak (http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_civilian_nuclear_accidents)). Buna askeri amaçlar dahil nükleer kazaları katarsanız sayı 330 civarında (kaynak (http://archive.greenpeace.org/comms/nukes/chernob/rep02.html)). Sadece santralleri alalım. 24/442 sonuç 0,054 eder.

Yani nükleer kaza ihtimali, ölümlü biten bir uçuşa katılmanız ihtimalinden 15882 defa daha fazla. Bunlar bu güne kadar olanların sonuçları. Elbette bu bilgiler internetteki belgelerden bulunabiliyor, nükleer santrallerin duvarlarında yazılı değil.

Buna bir kaç şey daha ekleyebiliriz. Hiç bir uçak kazası onlarca yıl canlı öldürmeye devam etmiyor, binlerce yıl boyunca radyasyon yaymıyor (nükleer yükü yoksa).

Aynı hesabı gerçekleşen ölüm sayılarıyla yapmayı hiç denemeyelim isterseniz.

En önemlisi ise, uçak kazası riski almak istemeyenin uçağa binmeme özgürlüğü var. Oysa bizim karadenizli uşağın böyle bir lüksü yoktu.

Uzun lafın kısası sn.Kazanlik, parlak neonlar yansın diye kaç kişinin ölmesi sizce makuldür?

MeyveliTepe
10-03-2011, 21:38
hic bir devlet, hicbir insanin hayati tehlikeye girecek diye nukleerden vazgecmez, ne Turkiye, nede baska bir ulkeO zaman, ABD'nin 2035 yılında toplam enerji tüketiminin %80'ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması hedefi nedir?

Sn.Oğuz Karsan, evet, haklısınız. Sonunda, hesap verme sorumluluğu da olmadan ülkeye nükleer santral yapacaklar. Söylüyorum, doğa ve çevre zaten kaybetti diye. Piyasa ekonomisi, küresel ticaret kuralları ve bilançoların esas olduğu bir sistemde çevrenin ve doğanın kazanması zaten imkansız. Ama bu, bunu kabullenmemiz, dahası tastiklememiz, aferin dememizin bir gerekçesi de olamaz. Baksanıza, nükleere karşı çıkmak ile LPG tüplerine karşı çıkmak eşitlenecek şekilde dumura uğramışız toplum olarak.

Enerjinin verimli kullanılması, gereksiz kullanımın elimine edilmesi tabii ki çok önemli bir yekün tutar. Buna evler de dahil. Devede kulak olduğunu da su götürür. Devletin rakamlarına göre sanayi, enerjinin %35'ini tüketirken konutlar %34'ünü tüketiyor. Şebeke kayıplarımız ise %19 ile rekor üstüne rekor kırıyor. Bu konularda pek çok döküman var. 10 Yıllık Üretim Kapasite Projeksiyonu (http://www.epdk.gov.tr/documents/10157/ddb52b2e-f6d4-45bc-8611-200de3607ab4), Dünyada ve Türkiyede Enerji Piyasası Reformları (http://www.epdk.gov.tr/documents/10157/beb57880-96f4-4cbf-a781-e75239c52cff) (basit bazı reformları uygulayarak hangi ülkenin ne gibi iyileştirmeler elde ettikleri de yazılı), 2010-2023 Enerji Verimliliği Strateji Belgesi (http://www.eie.gov.tr/duyurular/EV/EV-Strateji_Belgesi/EnVer_Strateji_Belgesi-surum03.pdf) (ki ön görülenlerin bir çoğu çok doğru ama uygulama kararlılığı henüz göremedik). Bu bilgileri de herhangi santralin duvarında yazmadığı için geçersiz bulanlar olabilir. Ona da bir şey diyemem.

Sn.engraulis, 30 dekarda 6000 liralık elektrik yaklaşık 26000kWh eder. Bu enerji ile arazinize kaç ton su sağlıyorsunuz bilmiyorum ama tarlanızı, su miktarını, ürününüzü ve tarımsal uygulamalarınız her neyse iyi bir gözden geçirmeye ihtiyacı olabilir.

Bu sorum "risklidir ama göze alalım bize daha da çok enerji lazım" diyen arkadaşlara. Bu riski kim göze alıyor. Göze alıyorum diyenin, göze alma hakkı var mıdır (yetkisi olsa bile)? Göze alınan risk tam olarak nedir?

Yaşı müsait olanlarımız, radyasyonu çayı içerek, için bir şey olmaz diyen sayın rahmetli bakanımızı hatırlayacaklardır. Aynı şimdiki gibi, "Dininize inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle radyasyon tehlikesi yoktur" diyerek televizyonda çay içmişti. Emekli olduktan sonra da doğruyu söylemediğini itiraf etmişti. Yetkiliydi, sorumluluk almıştı. Almıştı ama ne ifader eder bu sorumluluk? Rize çayı değil de seylan çayı içtiğini düşünmüştüm o zamanlar, ama garibim Rize çayı içmiş galiba gerçekten de.

Kirmit
10-03-2011, 22:35
Doğanın dengesini nasıl bozarsanız bozun, geri dönüşü hepimize zarar veriyor. Yaşamım boyunca anladığım kadarıyla ve öncesinde olan da bu. Enerji kaynağı diyoruz, elektrik, bilgisayar, internet vs... Bunlar olmadan yaşam yok muydu? Elbette vardı. Şimdi biz alıştığımız konforların olumsuzluklarındanda şikayet ederken bir yandan, bindiğimiz dalı kesmenin sonuçlarını göremiyorken, en basit ve gerekli yaşam şartları bile bir gün bize lüks olur endişesi taşımazken, başımıza geldiğinde ne yapacağız?
Eğer bilim akıl ve insanlık yönünde ilerleme şansı bulsaydı, yaratıcının bize verdiği özelliklerle, tam da olması gerektiği gibi olur, bugünkü sıkıntıları yaşamazdık.
Örnek vermem gerekirse, genetik bilimi hastalıkların tedavisi yönünde gelişir, GDO denen tohumlarla bugün uğraşmazdık. Düşünün ki, asırlardır insanlar temel ihtiyaçları olan gıdalarını doğal tohumlarla karşılamışlar. Bugün daha çok verim ya da yoksul ülkelere besin kaynağı adı altında, insanlara geni değiştirilmiş ve bunu kullanan insanların bağışıklık sistemini zayıflatan, hastalıklara açık hale getiren, antibiyotikler kullanılarak yapılmış, kısırlaştırılarak, tohum tekelini eli altına alan, tüm bu insani hakları, ticari amaçlar uğruna hiçe sayıp, adeta insanlığa ve doğaya savaş açmış, bilim adına söylemleriyle insanlarımızı kandıranların kanunlaştığı bir dönemde, enerji adına da nükleer olsun, doğal su kaynaklarının doğal dengesini ve doğasal sistemi bozmak adına yaptıklarına bilimsel demek ne kadar içinize siner.
Ben bugün marketten almaya şartlandırıldığımız ya da mecbur kaldığımız şeyin neden yapıldığını bilmiyorum. Markası ne olursa olsun. Koruyucuları vs az çok öğrendik ama kullanılan malzemede GDO var mı yok mu bunu öğrenmek benim için lüksten öte muammma!
Nükleer atıkların ülkemize rastgele atıldığını da duymuştum, bizde nükleer santral olmazken. İsterlerse dünyanın öbür ucuna atsınlar. Doğanın bir dengesi var ve halının altına süpürsen de, dünyanın öbür ucuna da atsan, doğa bir bütün. Düşünün bir organınızı bozduğunuzu diğerleri etkilenmiyor mu? O yüzden dengeyi bozmaktansa, biraz tüketim çılgınlığıyla, ticari çılgınlıkla alıştığımızdan vazgeçmek gerekse bile ucuz kurtulmuşuz sayıcam.
Biz ailece Ankara'nın soğuklarını 2/3 oranında azaltmıştık, dış duvar yalıtımıyla ve yalıtımı da internetten video izleyerek eşimle birlikte yapmıştık az bir maaliyetle.
Biz kaçtık ailecek bu tüketim çılgınlığından elimizden geldiğince. Yüzeyselleşmiş ilişkilerden, doğadan kopuk, sanki onun bünyesinde değilmiş gibi yaşamaktan. Tüm insanların buna ihtiyacı var diye düşünüyorum. Ha pat diye herşeyden vazgeçemeyiz belki ama tedbirler alır, doğamıza yavaş da olsa dönersek problem kalmaz diye düşünüyorum.

engraulis
10-03-2011, 22:38
Sn.engraulis, 30 dekarda 6000 liralık elektrik yaklaşık 26000kWh eder. Bu enerji ile arazinize kaç ton su sağlıyorsunuz bilmiyorum ama tarlanızı, su miktarını, ürününüzü ve tarımsal uygulamalarınız her neyse iyi bir gözden geçirmeye ihtiyacı olabilir.
.

Ben yeterince gözden geçirdiğim için alternatif enerji kaynaklarına yöneliyorum. Şuanda biyogaz üretimi üzerinde çalışıyorum. Ve daha ucuza daha az suyla nasıl tarım yaparım bunu araştırıyorum. Her şey uzaktan bakıldığı gibi değil. Türkiyenin her bölgesi birbiriyle aynı değildir. Her bölgede farklı tarım ürünleri yetişir ve her ürünün su ihtiyacı da bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Bir günde 50 litre mazot harcayarak hem çevreye hemde ekonomimize zarar veren çiftçileri de çok gördüm.
Tutturmuşsunuz piyasa ekonomisi, küresel ticaret falan filan. Sanki rüzgar ve güneş santrallerini kuracak olanlar dev şirketler değil. Bu gün Türkiyenin bir çok rüzgar alan tepesi yabancı enerji şirketlerine kiralandı. Buna da dersiniz ki yabancıya peşkeş çekildi. Elinde imkanı olan hiç bir Türk firması bu işe girmedi. Boşuna google da aramayın bulamazsınız bu bilgileri. Adamlar yıllar sonrasının planını yapıyor. Yıllarca boş tepelere kira ödediler ve yıllarcada ödeyecekler. bunların bir çoğu yabancı ortaklı Türk firmaları. Çünkü yeniliklerden korkuyoruz. Avrupa ve Amerika gelecek 50 yılın planlarını yapıyorlar çünkü bugünün planlarını yıllar önce yaptılar. Biz de mecburen hem bugünü hemde geleceğimizi kurtarmak istiyorsak bir taraftan geleceğin enerjisi temiz enerjiye altyapı oluşturup bir taraftan da bu süre zarfında gerekli olan enerjiyi karşılamak için gerekli yatırımları yapmamız gerekiyor.
Herşeyi istatistiki bilgilere dayandırarak örnek veriyorsunuz. Üniversitede istatistik hocamız vardı. Şunu derdi "Dünyada üç çeşit yalan vardır
- Yalan, - Kuyruklu Yalan, - istatistik.
İstatistikçiler bile yapılan araştırmaların gerçeği hiç bir zaman yansıtmadığını kabul ederken siz de bu bilgilerin arkasına saklanıyorsunuz. google sağolsun.
Burada nükleer enerjiyi savunanların hiç biri nükleer enerji iyidir demiyor. Ucuz enerji için bu şarttır diyor. Avrupa elbetteki nükleer santralleri kapatmaya başlar. Çünkü adamlar yıllar süren araştırmalar sonucunda gerekli yerleri tespit edip rüzgar ve dalga santrallerini kurmaya başlıyorlar. Bugün bir rüzgar enerjisi sahası kurmak için kaç yıl araştırma yapmak gerek haberiniz var mı. Herhangi bir firmaya gidip eviniz için rüzgar türbini almak istediğinizi belirtin. Size diyecekleri şudur. Bir yıl boyunca türbini kurmak istediğiniz noktanın rüzgar ölçümlerini yapın getirin.
Büyük bir rüzgar enerjisi çiftliği kurmak için neler yapılması gerektiğini siz düşünün artık. Büyük çaplı rüzgar türbini almak için bile 3-5 yıl sonrasına gün alabilirsiniz ancak. En iyimser haliyle 10 yıldan fazla sürer bu işlemler. Gelişmiş ülkeler bu işleri yıllar önce yaptılar. Bizim büyüklerimizde üniversitelerde Türkiyenin geleceğini kurtarmak yerine sokaklara dökülüp kavga ile dövüş ile siyaset yapmayı tercih ettiler. Halende bunu sürdürmeye çalışanlar var. Yıllar önce bu işleri siz başlatacaktınız ki biz gençlerde devam edelim. O zamanlar HES lere karşı çıkacaktınız. Kömür santrallerini protesto edecektiniz. Zamanında bazı şeyler yapılsaydı belki de bugün tamamen girişimciler para kazanma hırsını bir kenara bırakıp geleceğimiz için çoktan bir çok çevreci projeye imza atmışlardı.
Bugün ülkemizdeki santrallerin büyük çoğunluğu doğalgazla çalışıyor. Peki bu daha ne kadar böyle sürecek. Dışa bağımlı mı devam edeceğiz. Doğalgaz vanaları biraz kısılsa neler olduğunu geçtiğimiz yıllarda hepimiz gördük. Sanırım gazyağını karne ile alıp gaz lambası başında oturduğunuz günleri çok özlediniz. Dışa bağımlı olduğumuz sürece Türkiyenin olacağı budur. Kendi uranyum kaynaklarımız varken enerjiyi ucuza maledip sanayimizi kalkındırmazsak gelecekte rüzgar türbini ve güneş paneli üretmemizi kimse beklemesin.
Siz bize güzel bir çevre bırakmadınız. Çünkü liselerde üniversitelerde bilim yerine siyasetle uğraştınız. Bari bundan sonra engel olmayın da biz gençler bizden sonrakilere güzel bir çevre gelişmiş bir Türkiye bırakalım

Kirmit
10-03-2011, 22:58
Sayın engraulis,
Hiç gazyağı lambasıyla aydınlatılan bir odada yaşanan sohbete tanık oldunuz mu? Yaşadıysanız unuttunuz mu? Söylediklerinizden en çok bu ilgimi çekti ve çocukluğumda köyde yaşadığımız şeylerdi. Şehirden köye tatile giderdik yaz ayları. İnanın o kadar da kötü değildi ve hatta çok sosyal eğlenceli günlerdi. Komşular biraraya gelir, akşam yemeği sonrası sohbet edip güler eğlenirdik. Buna kötü demeniz size göre, yani göreceli. Sadece bunu eklemek istedim.

engraulis
10-03-2011, 23:20
Sayın engraulis,
Hiç gazyağı lambasıyla aydınlatılan bir odada yaşanan sohbete tanık oldunuz mu? Yaşadıysanız unuttunuz mu? Söylediklerinizden en çok bu ilgimi çekti ve çocukluğumda köyde yaşadığımız şeylerdi. Şehirden köye tatile giderdik yaz ayları. İnanın o kadar da kötü değildi ve hatta çok sosyal eğlenceli günlerdi. Komşular biraraya gelir, akşam yemeği sonrası sohbet edip güler eğlenirdik. Buna kötü demeniz size göre, yani göreceli. Sadece bunu eklemek istedim.

Ben gazyağı ile aydınlanmaya kötü demiyorum. Karne ile alınmasından bahsediyorum. Benim evimde halen o lambalardan mevcut. Burada bir çok insan hâla köy özlemi duyarken ben genç yaşımda istanbulu terkedip kendi köyüm olmadığı halde, kendime bir köy bulup yerleştim. Bir senedir de şehir stresinden uzak doğal bir yaşamım var. Sizler şehirlerde içinde ne olduğunu bilmediğiniz gıdaları yerken ben bahçemde kendi sebzelerimi yetiştirip sabahları taze köy yumurtası yiyorum. Uzun bir süreden beri de elektrik ve ısınma konusunda çevreyi kirletmeden nasıl enerji üretirim diye araştırma yapıyorum. Keşke eski günlerdeki gibi insanlar tek bir gaz lambası etrafında toplansa da muhabbet etse. Aynı evde yaşayıp birbirinin yüzünü ancak pazardan pazara gören insanları gördükçe acıyorum.
Köy özlemi içinde olupta gidecek köyü olmayanlara ya da bir süreliğine bile olsa şehirden uzaklaşıp doğayla içiçe olmak isteyenlere kapım her zaman açık.

Kirmit
10-03-2011, 23:57
Sayın engraulis,
Teklifiniz için sağolun. Biz de ailece işte sizin ortamı yakalayabilmek için taşındık geldik. Kendi doğal ortamımızı oluşturmaya çalışıyoruz. Eğer işiniz tarımla ilgiliyse, anladığım kadarıyla öyle, sıkıntı çekmenizin sebebi bana göre enerji kaynağı değil uygulanan yanlış politikalar. İnanın o da, aynı politikayla, nükleer doğru birşey olsaydı da işimize yaramazdı halk olarak hepimize.
Ne mutlu size ki doğal gıdalara ulaşabiliyorsunuz. Biz de onu yapmaya çalışıyoruz şimdi.
Ama sanmayın ki tarım ticaretinde sıkıntı var da diğer alanlarda yok. Hepsi bir zincir. İnsanlar yeter ki inançlarını kaybetmesinler, düzgün ürünlerini üretsinler. O mutlaka olumlu yansıyacak.
Babam annem köyde büyümüş insanlar ve onlara tohumlarla ilgili yeni bilgileri aktardığımda, hem bahçe işlerine ilgi duymama şaşırdılar hem de demek ki eski yöntemle devam etmemiz gerek diye bana hak verdiler.
Şu sıralar tarımdan yeterince kar edemiyor olmanız bence çok normal. Çünkü tarımın gelişmesine imkan tanınmıyor, hatta hiçbir açıdan gelişmemiz istenmiyor diye düşünüyorum. Ben politikayla hiç ilgilenmedim ama bugün bu küresel politikaları görmemek de çok zorlaştı artık. Haliyle, mecburen görüyoruz :(
Umarım dünyayı yine daha yaşanılır hale getireceğiz. İsteğimiz, inancımız ve azmimizle.
Güzel düşünceye, olumlu dülşünceye ve o yönde çabaya ve sonuçlarına, başarılarına inanıyorum.
Sevgiler...

kazanlik
11-03-2011, 08:13
Sn. MeyveliTepe, sorunuzun cevabi ****** `sifir`insan hayati.
`geri kalirsiniz`dan kastim ekonomi ve teknoloji alaninda demek istedim,, herhalde herkez dogru anlamistir,
Nukleer enerjinin bomba yapiminda kullanimlasina kesinlikle karsiyim,,

Nikola Tesla alternatif akim elektrik kaynaklarini ilk kesfettiginde thomas edison kendi buluslarinin temelini olusturan dogru akima rakip olmamasi icin sokak ortasinda bir kafes icine koydugu kopege AC elektrik akimi verip olduruyormus, daha sonrada insanlar AC akimin tehlikelerinden bahsediyormus,, Eger Thomas Edisonu dinleseydik dediginiz gibi bugun hala gaz yagli aydinlatmali odalarda sohbetler devam ediyor olacakti.

Bana gore, yakin gelecekde, nukleer enerji binek arabalarda bile kullanilacak,, ucuzladigindada bu arabalardan ilk ben alacagim (-;

memoxenerji
11-03-2011, 09:31
en çok merak ettiğim konulardan biri ise ,

nükleer enerjinin artılarının ve eksilerinin dışında,

dünyadaki tüm gelişmiş ülkeler nükleer teknolojiji ezberlemişken bizim bu konuda bilgi sahibi olmamamızdan kimse rahatsız olmuyormu ? bu şekilde kendinizi nasıl rahat,güvende ve bilgili hissedebiliyorsunuz ?

uygulama olmadan tüm teoriler havada kalacaktır.

yukarıda sayın MEYVELİ TEPENİNDE söylediği gibi devlet mutlaka bu santralleri yapacak.

nette bu konuyu irdelerken 2002 yılında 43 adet santral inşaatı olduğunu okumuştum,bu gun ise yani 2011 yılında ise 56 inşaat olduğunu görüyorum.pekte öyle terkedilmişlik yok gibi.....

kazanlik
11-03-2011, 10:01
```O zaman, ABD'nin 2035 yılında toplam enerji tüketiminin %80'ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması hedefi nedir?```

buna gercekten inanmiyorsunuz degil mi? ABD dunyada ilk atom bombasini sivil insanlarin uzerine atan ulkedir,, bugun basi daralsa aynisini cekinmeden gene yapar, boyle bir ulke politikasi gudenler dediginizi asla yapmaz,,

ABD uzay teknolojisini neden gelistiriyor saniyorsunuz? marsda venuste hernerdeyse uranyum v.s. bulacak ,, kilo ile dunyaya satacak, teknolojisi ayrica pazarlanacak,, amac bu degilse bile uisin ucunda para ve guc oldugu kesin.

bu arada Bulgaristan`da yeni santralin insaati suruyor,, bilginize. Bu santral ha burda sizinti yapmis ha sivasta,, ayni sey,

memet
11-03-2011, 10:31
Şirketlerin global karlarını maksimalize etmesinden sözedince,sanırım bu anlaşılmaz bir kavram olarak duruyor.
Burada, uluslar rası şirketlerin kendi çıkarları kendi karları doğrultusunda, nükleer santraller kurulmasını sağalamaya çalıştıklarını anlatmaya çalışıyorum. Bulgaristan'da santral kurulması hiç bir şeyi aklamaz. Bulgaristanda radyoaktif krirenme riskini daha fazla olacağı anlamına gelir.
Başka gezegenlerden madem getirilmesini bir yana bırakalım kaç yılda gidilebildiğini unutalım da, böyle ütopik değil durum.

Fransa teklifinde, elindeki santrali söküp bize yollayacaktı. Sanırım diğer ülkeler de yeni bir ürün sunmuyorlar, elindekileri söküp yollamayı öneriyorlar.

Nükleer santrali uluslararası sermaye çevrelerini çıkarları politikalarından etkilenip savunmayı bir yere kadar anlayabilirim de,
Ülkede ciddi bir radyoaktif kirlenme yaşanmışken sonuçları ortadayken atıkların durumu belliyken bu politikları onların yerine savunmayı anlamam.

kazanlik
11-03-2011, 10:59
hangi gelismis ulke kendi santralini sokup baskasina gonderiyor? boyle birsey sadece yenisini koymak istemeleriyle aciklanabilir,, yoksa nukleer santralden kurtulmak istemekle aciklanamaz,, hele hele gunes ve ruzgar enerjisi ile telafi edeceklerine inanmak .... bende bunu anlayamiyorum,,

bir kere gunes enerjisi gunde 12 saat , en babasi %23 verimle calisiyor,, ruzgar enerjisi surekliligi planlanamadigi icin tek basina zaten kullanilamaz,, max verimide %30 civari,,

Nukleerden vazgectik diyelim,, yapabileceginiz en mantikli sey her m2 topraga agac dikip termik santral kurmak,, odun yakmak,, daha mantikli , ve surdurulebilir enerji kaynagi hangisi? biyo-dizel unutmamak gerek ******,, su anda yagi 3-4TL/kg almanizin tek sebebi biyo-dizeldir. dunyanin nukleerden vazgectigini varsayarsak enerji acigini yenilenebilir enerjiden saglayacak,, termik santrallerin atigini ne yapacaksiniz,, ? biyo-dizel ne kadar temiz? baca filtreleri ne kadar enerji ve temiz su harciyor biliyor musunuz,, ?

nukleer santral yasaklamakla ugrasmak yerine nukleer silahlari yasaklamakla ugrasmak dogaya daha fazla katki saglar,, nukleer silahlar dogrudan insani ve dogayi yok etmek icin tasarlanmistir,, yani `buyuk balik`tir.

kazanlik
11-03-2011, 11:07
Alinti;

`` Nükleer santrali uluslararası sermaye çevrelerini çıkarları politikalarından etkilenip savunmayı bir yere kadar anlayabilirim de,``

tanidigim en zengin adam `Dayimdir`. kendisi kalipcilikla ugrasmaktadir. bilginize (-;

memet
11-03-2011, 11:10
Dayınızın durumu uluslararası sermaye çevrelerinin argümanınına kanmanıza engel olacak bir durum yaratmıyor.
Alternatifi yok diye bir seçenek yok, bu ayrıntılar yukarıda yeterince yazıldı.
Atılklar konusu da yazıldı

kazanlik
11-03-2011, 13:14
tekrar soyleyeyim,, yenilenebilir enerji kaynaklari konusunda kimseyi ve yapilanlari karalamaya calismiyorum,, sadece su ana kadar yapilanlar ve yakin gelecekte yapilabilecekler nukleere alternatif olusturmuyor, hatta mevcut santraller olmaz ise yenilenebilir kaynaklardan uretilen enerjiyi tek basina istesenizde kullanamazsiniz,

atik konusu acilmisken bilginiz olsun diye soyluyorum,, fotovoltaik panellerin urettigi DC gerilimi AC gerilime ceviren UPS lerin icinde maalesef gul suyu yok,, akuler geri donusumle kullanilabilir, tehlike olusturmaz diyorsaniz, nukleere atik dolayisiyla karsi cikmaniz anlamsiz kaliyor,,

atik yonetilebilir,,

saygilar,,

memoxenerji
11-03-2011, 14:12
tekrar soyleyeyim,, yenilenebilir enerji kaynaklari konusunda kimseyi ve yapilanlari karalamaya calismiyorum,, sadece su ana kadar yapilanlar ve yakin gelecekte yapilabilecekler nukleere alternatif olusturmuyor, hatta mevcut santraller olmaz ise yenilenebilir kaynaklardan uretilen enerjiyi tek basina istesenizde kullanamazsiniz,

atik konusu acilmisken bilginiz olsun diye soyluyorum,, fotovoltaik panellerin urettigi DC gerilimi AC gerilime ceviren UPS lerin icinde maalesef gul suyu yok,, akuler geri donusumle kullanilabilir, tehlike olusturmaz diyorsaniz, nukleere atik dolayisiyla karsi cikmaniz anlamsiz kaliyor,,

atik yonetilebilir,,

saygilar,,

alıntıladım ama yazacak fazla birşeyde bulamadım.doğru söze ne denir :)

memet
11-03-2011, 15:24
Son derece tehlikeli artıkları olan bir santrale hiç bir argüman ileri sürmeden altenatifi yok demeniz bütünüyle anlamsız.
akülerle ilgili "doğru söze ne denir " ne dediğinizi açıkçası anlayabilmiş değilim. Akü sularıyla radyoaktif atıkları bir mi tutuyorsunuz bunu mu anlamalıyım?
Akü sularını radyokaktif olduğunu mu kastediyorsunuz?
Benim radyokaktif atıkların geri dönüşümüyle ilgili bir imanız mı var? Kısacası, memoxenerji'nin bu kadar anlayamadığım bir yazıda neye "oğru söz" dediğini de anlayamadım.

Neden ille de santral alternatifsiz derken ülkenin radyoaktif olarak kirlendiği gerçeğ ile ilgili bir açılım sizde göremiyorum Neden atıklar konusunda bir açılım göremiyorum.

Sıkıntılı olan bu duruma kimsenin cevabı olamıyor bununla ilgili olabilir mi?

memet
11-03-2011, 15:57
Evet (http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=766778&postcount=11) beklenmedik yan etkiler bunlar

kazanlik
11-03-2011, 16:23
anlamsiz olan alternatifinin olmasi degil, alternatiflerinin hayata gecirilmesinin imkansiz olmasi, bir nukleer yerine bilmemkac milyon metrekare gunes paneli konulmasi, yuzbinlerce pervane v.s. ayrica bunlarin tek basina kullanilamayacak olmasi . sadece gunes ve ruzgarla bir fabrikayi 24 saat calistirin ,, bende fikrimden vazgeceyim,,

nukleer atiga gelince,, tehlikelidir dogrudur, ancak yonetilebilir, yani biriktirilebilir, yokedilebilir, saklanabilir, yeniden kullanilabilir, v.s.. sonucta rasgele birileri bu isi yapmiyor.

akulere gelince ,, dogrudur, aku sulari ile nukleer atiklar karsilastirilmaz,, ama birkac milyon akunun suyu yerine nukleer atigi tercih ederim,, Turkiye`de kac kisi aku geri kazanimi oldugunu, firmalari , yasalari biliyor? dunyada kac kisi bunu yapiyor,

vatandasinin cogu musluman olan ulkede bile insanlar minare goruntusunden rahatsiz iken milyonlarca metre kare gunes panellerini nereye koyacaksiniz? ruzgar gullerini nereye dikeceksiniz? ben kapi komsusuna canak anten sokturten komsular gordum,,

bu dediklerimi nereye yapacaksiniz, ? daga mi? ormana mi? cole mi? denize mi? orada yasayan canlilar bundan etkilenmeyecek mi? bunlar dogaya mudahale degil mi?

Yesil bir dusunce```evlerin catisi gunes paneli yapilsin`` cok guzel bir dusunce ,, tek soyleyebilecegim ``keske olabilse``, olumsuzluklarini **** neden olmadigini yazmiyorum,,

memet
11-03-2011, 16:57
"nukleer atiga gelince,, tehlikelidir dogrudur, ancak yonetilebilir, yani biriktirilebilir, yokedilebilir, saklanabilir, yeniden kullanilabilir, v.s.. sonucta rasgele birileri bu isi yapmiyor."

Bunu bilinen ve garanti edilebilen bir yolu yok. Defalarca atıkların okyasuna atıldığını tekrarladım. Sanırım bir etkisi olmuyor bunun. Evet bu artıkları yoksul Afrika ülkelerinde depolayanlar rasgele birileri, insan sağlığını ticari karları için hiçe sayan birileri bunlar.

Paneller yer kaplyor gibi bir sav, ne çanak antenle ne de başka bir gerkeçe ile akü suyuyla kıyaslanamayacak bir atığı aklamaz. Ben size söylüyorum. Akü suyuna radyoaktif bir atığı tercih etmezsiniz. Onyıllar geçti Çenobil'den çevre daha ne kadar kirli kalacak.

Akü suyu gibi sınırlı bir alanı da kirletmedi biliyorsunuz. Ülkemizin önemli bir kısmı şu günde de kirlilik altında.
Ermenistan santrali konusunda ise kimse konuşmuyor. Sızıntı mı var yok mu ne oldu bilmiyoruz.
Daha başka ne olmalı ki sizi bu sızıntı ve kazaların son derece tehlikeli olduğuna ikna etsin. Çocuklarınzın zarar görmesi mi gerekiyor.
Bulgaristan'ın da radyoaktif serpintiden etkilendiğini göz öünnde tutup bun utekra düşününderim. Santralle elde edilecek kar size dönmeyecek ama, çocuklarınızın sağlığı ile tek başınıza uğraşacaksınız.
Emin misiniz radyoaktif serpintiden muaf olduğunuza.

Dogasever
11-03-2011, 17:13
Devletin resmi raporları var. İskoçyada hala insanlar Çernobil yüzünden ölüyor ya da hasta yaşıyorlar. Bu konunun tartışılması bile doğru değil. İnsanın sağlığı ve can güvanliği her şeyden önce gelir. Bakın Japonya bile Nükleer tehlikeden ötürü panikte ki Japonya bu konuda belki de en güvende olması gereken ülkedir. Ama çaresizliği yaşıyorlar tüm dünya ile bilirkte. Siz riski ve atıkları yönettiğinizi zannedin istediğiniz kadar. Doğa'nın ulvi gücü hepimizi yönetiyor. Konu şudur: aklımızı kullanacak mıyız, kullanmayacak mıyız? Konu bu kadar basittir!

engraulis
11-03-2011, 17:19
Nükleer enerjiye karşı çıkanlar lütfen bugün başlayan güneş enerjisi fuarını ziyaret etsinler. Orada Türkiyede güneş ve rüzgar konusunda iş yapan firmalarla görüşün. Ve sorun bakalım onlara, Rüzgar ve güneş santrali kurmak o kadar kolay mı? Geçen yıllardaki fuarlara katıldım araştırdım. bazı firmalar kağıt üzerinde hesaplamalarla tarımsal sulama işine girmek istiyorlardı. Hatta bir firma römork üzerine koydukları akü ve güneş paneli ile seyyar tarımsal sulama sistemi projesi yaptıklarını iddia ediyorlardı ve bir ay içinde seri üretime geçeceklerini söylüyorlardı.
Sonuç bu firmalardan hiç biri dedikleri iddiaları gerçekleştiremediler. Çünkü bu işler öyle bir kaç ayda projelendirilip kurulacak sistemler değil. Yıllar süren hazırlık ve araştırmalar sonucunda bir bölgeye rüzgar ve güneş santrali kurulacağına karar verilebilir. Ve bu sistemlerden 24 saat yüzde yüz verimle enerji almak mümkün değildir. Türkiyenin enerji ihtiyacını karşılayacak en güzel proje boğazların altına türbinler yerleştirmektir. Ayrıca karadenizde sürekli devam eden üç dairesel akıntı mevcuttur. Ancak bu sistemler çok pahalı ve tecrübe isteyen sistemlerdir. Bugün başlıyoruz deseniz 15 -20 yılda ancak hayata geçirebilirsiniz. Bu süre zarfında ihtiyacımız olan enerjiyi nereden karşılamayı düşünüyorsunuz. Türkiyenin önümüzdeki 10 yılın enerji ihtiyacını karşılamak için bir an önce adım atması gerek. Aynı zamanda temiz enerji için çalışmalara da hız kazandırmalı. Şu anda 50 den fazla bölgeye rüzgar türbini için lisans verildi. Ve zannetmeyin ki bunlar önümüzdeki bir kaç yıl içinde kurulacak. Bazı türbinlerin teslim tarihleri 5 - 10 yılı bulacak. Bu projeler 10 - 15 yıl sonranın ihtiyacını karşılamak için. Bu süre zarfında gerekli enerji kaynaklarını bulamazsak dışa bağımlı hale geliriz ve sanayimiz çöker. Bu durumda temiz enerji projelerimiz de hayallerde kalır

memet
11-03-2011, 17:32
Konu rüzgar ve güneş santrallerinin ne kadar zor kurulduğu konusu değildir. Defalarca tekrarlandığı gibi nükleer santrallerin ne kadar tehlikeli olduğu ve kaçınılmaz olmadığı konusudur.
Şu anki elektirik dağıtım sistemimizde kayıplarımızın ortadan kaldırılması bile bir santralin kurulmasıan ihtiyacı ortada nkaldırabilir.

Yine söyleyeyim sanırım kimse anlamak istemiyor. Bu sadece ve sadece ullararası şirketlerin karların ıarttırmak için ileri sürdükleri savlardır. Tıpkı ABD'nin aslında Irak petrollerini çalmak için planladığı işgali, nükleer silahları var diye yalan söyleyerek dünyayı kandırması gibidir.

Bu süre zarfında diye bir enerji ihtiyacını tek çözümünü son derece tehlikeli bir çözüm olacağına da biz nednen inanalım.
Çocuklarınızn nükleer kirlenme altında olduğunu söylemem sizi hiç ilgilendirmiyor mu?
Bunlr boş laflar mı diyorsunuz okutrken. O lösemili çocuklar nerden buldular bu kanseri?

Dogasever
11-03-2011, 17:39
Bir insanın doğumdan ölüme kadar olan ihtiyaçları oldukça sınırlıdır. Bugün artık sanayinin ve insanları sürekli tüketime yöneltmeye kamçılayan sistemin sorgulanma zamanı geldi. Artık doğayı sınırsız bir ihtiras ile tahrip etmek yerine doğanın güçleriyle barış içinde yaşama zamanı geldi. Doğanın yüce güçlerini hiçe sayarak doğayı tahrip etmeye yönelik her adım insanlığa artık çok daha fazla sorunlar getirmekte, başımız beledan kurtulamamaktadır.

Doğanın güçleriyle barış içinde yaşama uğraşı aynı zamanda insanın ikendi içine dönük yapacağı bir yolculuktur. İnsanın barışcıl benliğini kendi kendine keşfetmesi ile paralel bir yolculuktur doğa ile barış içinde yaşama. Biri diğerini kamçılar. Maalesef bugün insanlığın geldiği noktada insanlığın sürekli ve her ne pahasına olursa olsun sürekli ekonomik büyüme yarışı, sürekli tüketme yarışı, maalesef insanın doğayla barışmasını sağlayacak kendi iç benliğini keşfetmesini sağlayacak yolculuğu sürekli ertelemektedir. Umarım bir gün insanlık bunu anlar. İşte o gün bu konular asla tartışılmayacaktır!

NEDEN?

İnsan yer üstünde odunu yakarak enerji elde etmeyi öğrendi. Odun bitti. (devasa ormanları tükettik!)
Hazır odun kömürünü (peat) buldu yeryüzüne çok yakın noktalarda. Hazır odun kömürü bitti.
Daha derine kazdı kömürü keşfetti. Daha kömür bitmedi.
Pompayı icat etti. Maden ocaklarındaki suları çekip daha derinlerden kömür çıkarmaya başladı.
Petrolü buldu. (Petrol hala var ve onun için birbirini yiyiyoe insanlar)

Arkasına bir döndü baktı ki atmosferde karbondioksit artıyor. (Umursamadı!)

Kömür ve petrolü yakmaya devam ediyor.

Nükleer Enerjiyi acı bir yıkımla öğrendi. (Hiroşima ve Nagazaki)
Başladı deliler gibi nükleer santralleri her yere kondurmaya.
Çernobil Faciası yaşandı hala ders almadı!

Nükleer Atıklar beton kaplarda okyanus diplerinde parasız ülkelerin topraklarında saklandı! (Bu betonların kaç yüzyıl sonra sızıp sızmayacağı belli mi?)

Bu enerji santrallerini kuran bir sürü uluslararası firma devleşti. Her ülkeye kök saldı. Her yerde şak şakçıları var! Bunlar sürekli en büyük öevreci biziz diyorlar. Sözüm bu meclistekilerden dışarıdır.

BP okyanusta akıllara durgun verecek bir ham petrol sızıntısı yaşattı tün dünyaya. Özür diledi bitti. (Bitti mi?)

Neden Güneş Panelleri hala pahalı. Araştırmalar neden daha hızlı değil (Türkiyede ise güneş enerjisi araştırması hiç yok!) Güneş enerjisi panel araştırmaları dünyanın belirli ülkelerinde devam ediyor. İspanyada çok güzel bir güneş neerjisi konsantrasyon sistemi var. Neden bu örnek yaygınlaştırılmıyor?

NEDEN?

Havadaki karbondiksit artışından kaynaklı iklim değişikliği yaşadığımızı herkes biliyor. Selleri yaşıyor ve izliyoruz. SAdece azgın bir su, Sizi, sıcak yuvanızı yerle bir etmeye yok etmeye yetecektir. Sadece bir tek sel felaketi!

Nükleer felaketler ise daha da korkunç. Bir tek sızıntı ve bir anlık yüksek dozda radyasyona maruz kalma, sadece sizi ve ailenizi o anda belki öldürmeyecek ama acı içinde yaşayacaksınız, çok hasta olacaksınız, belki bir kaç gün, belki birkaç hafta ya da bir kaç yıl içinde acıyla öleceksiniz. (ölmek için dua edeceksiniz), çocuklarınız ve torunlarınız ve yedi veya daha fazla kuşak aileniz de türlü oluşum bozuklukları, hastalıklar olacak. ŞU anda henüz dünyaya gelmemiş ve nükleer enerji santrali kurulmasında fikrini belirtme şansı dahi bulamayan gelecek kuşaklar size binlerce kez lanet okuyacaklar! Haydi şimdi gidin kurun nükleer santrali vicdanınız rahat edecekse.

En son olarak, bu sürekli daha fazla enerji kullanma isteği ne zaman son bulacak, ne zaman birbirimizi daha fazla anlama ve daha fazla sevme isteğine dönüşecek? Hep nefret mi edecek insanlar birbirlerinden hep biribrlerinin elindekileri almaya hep yok etmeye ne zaman son vereceğiz? Ne zaman öğreneceğiz elimizdekiyle yetinmeyi? Büyüme alanlarını savaşa yıkıma değil, barışa ve insanlığa yönelik geliştirmeyi? Ne zaman barış yapacağız koşumuzla, kendimizle? Ne zaman öğreneceğiz yeryüzüne neden geldiğimizi, ekmeğimizi bölüşmeyi?

Düşünenine Tekerlemeler:
İki kere iki her zaman dört etmez
Atılan bir taş hiçbir zaman aynı noktaya düşmez
Her etki formüle edilemeyebilir.
Her olasılığın da kendi içinde başka olasılıkları vardır.
Her an her şey değişir.
Bir saniye sonraki dünyada herkesin kesin biye bildiği tüm bilimsel veriler sadece yaklaşık olarak doğrudur.
Yeryüzünde kesin olan hiçbir şey yoktur

webgezer
11-03-2011, 18:01
Sonuçta nükleere bilimsel olarak yapılabilecekler olarak bakarsanız herşey güllük gülistanlık gözükür (hoş aynı şekilde yenilebilir enerjiye bakarsanız dünyanın ihtiyacının binlerce katı enerji çıkar onda da) : nükleer çok güvenli, temiz vb. vb. öte taraftan bir de bu işin gerçek hayat kısmı var, yani bilimsel olarak olabilecekler değil fiilen olanlar, beni bu daha çok bu ilgilendiriyor.



Bir hatırlatayım dedim, Türkiye'ye santrali kuracak olanlar Ruslar, denetleyecek olan da bizim bürokrasimiz.

Rusya, hani şu Çernobil'de nükleer sızıntı olduğunda gerek santralin yakınındaki insanlara gerekse çevre ülkelere haber vererek ölümleri oldukça azaltabilecekken, kimseye haber vermeyen, santrale hiç bir şeyden haberi olmayan temizlik işçileri gönderen Rusya. Olayın ortaya çıkışı serpinti bulutlarının taaa avrupadaki şehirlere ulaşması ve bu şehirlerdeki nükleer serpinti alarmlarının çalması ile ortaya çıkmıştı; ilk aşamada inkar ettiler de olaydan kaç gün sonra kabul ettiler. Santralin etrafındaki insanları iş işten geçtikten sonra tahliye ettiler.

Elbette ki bizim üzerimizden bulutlar geçerken bizim haberimiz olmamış, daha sonrasında olay avrupadan bize yansıyınca bize düşen radyoaktif malzemeler bizim devlet yetkililerimiz tarafından yok sayılmıştı. Taa İngiltere'de bugün bile bazı çiftliklerde radyoaktif serpinti nedeniyle üretim yapılamazken, bizim yetkililerimiz TV'de çayda bir şey yok diyerek içmek ile meşguldu. Elbette sonra bunun gerçek olmadığı çaylarda radyasyon belirlendiği ortaya çıktı. Hatırlayanlar vardır, bir ara yapılan ölçümlerin gazete-tv'de yayınlanmasına yasak getirilmişti, halkı paniğe sevkediyor diye, panik olmadan güzel güzel içtik o çayları.

Bunlar istisna olaylar mı ? Hayır, kötü olayları gizlemek, halktan bilgi saklamak, halkın zarar görmesini umursamamak hem Rusya için hem de Türkiye için son derece olağan bir mantıktır, bunun değişeceğine dair hiç bir emare de göremiyorum.

Yapanların ve denetleyenlerin hali buyken siz hangi güvenlikten bahsediyorsunuz acaba ?

Rüzgar çözüm olmaz, güneş çözüm olmaz. E olmaz, nükleer santralden 15-20 centten 15 yıl alım garantisi verirken, rüzgara 7-8 sent, güneşe 13-14 sentten 10 yıl verirsen olmaz tabii... Buna herkesin karşı çıkması lazım, sanırım siz de dahil, ya nükleerin fiyatı ucuzlamalı ya da rüzgarın desteği artmalı. Bunlar devletçe yapılabilecekler.

Bir de kişisel yapılabilecekler var:

Bugün 1 watt güneş paneli ile sistem kayıpları vb. hesaba katarak Istanbul'da yılda 1.5Kwh, güneyde yılda 2kwh elektrik üretebiliyorsunuz. Panelin ömrü en az 20 yıl, yani 1 watt için 30-40kwh üretebiliyor. Eğer sistemi $3/watt'tan malederseniz 10cent/kwh eder, şu anda elektriğin son kullanıcı alış fiyatı bunun üzerinde.

Yukarıdaki hesabı sabit fiyat yerine artışları da hesaba katarak yapın. EÜAŞ nükleerden enerjiyi 15-20 sentten alırsa tüketiciye kaçtan satar ? ( şimdi alımı 6-7sent herhalde ).

Ben bu hesabı yaptım, tamam ek uğraş gerektiriyor, belki biraz daha maliyetli ama sonuçta nükleere göre kesinlikle daha mantıklı bir uygulama, neden olmasın ?

Gereksiz şeylere para yatıracağıma hiç olmazsa buna para yatırırım faydalı bir iş yapmış olurum. Enerji güvenliği açısından da bundan iyisi olmaz herhalde. Benim gibi düşünenler çıkar.

kazanlik
11-03-2011, 20:19
bogazlarin altinda akintidan elektrik uretmek mukemmel bir cozum, ama bunu Tubitak`tan Sn.Vural ALTIN`a sormustum .maalesef 1MWh enerji uretebiliyorsunuz,, daha sonra hesaplamayi ozelinize yazarim,,

Japonya`daki deprem benide uzdu. ayni zamanda nukleere olan guvenimide arttirdi. 8.9 siddetinde deprem ve hala sizinti yok. Valla bravo, Ben sahsen sizinti olmasini beklerdim,,

yukaridaki hesap dogru olamayak kadar guzel,, Ben 1000kWh icin teklif toplamistim,,8000metrekare alan gerekiyor,, 2,8 milyon euro yatirim maaliyeti var, bilginize,

nukleerin riskleri konusunda tartismaya gerek yok, bu forumdaki herkez risklerin farkindadir. alternatifleri konusalim bence , cok daha yararli olur.

Sn. Memoxenerji, nisan ayinda istanbulda olacagim,, bir kahvenizi icmek isterim dogrusu

memet
11-03-2011, 21:41
Sadece sızıntı olmadığı söylendi doğru olup olmadığı, daha sarsıntı sürerken söylenen resmi sözler göre pek inandığımız bir yol değil. Basında konuşulması hoş karşılanmayan iki büyük sızıntıdan birinin olduğu ülke Japonya, bunu defalarca belirttim.
Nükleer riskleri kabul ediyorsanız mesele yok demektir. Sızıntının olup olmadığı olduysa açıklanıp açıklanmayacağı ise elimizdeki Ermenistan sızıntısı biçiminde olacaktır. Var mı yok mu kimse bilmiyor.
Zaten bir sızıntı yok denmesi bile ne kadar ciddi bir durum olduğunu bence yeterince gösteriyor. Ya varsa, bu durumda ne yapılabilir? Hiç birşey. Ya başka bir santralde olursa ne olacak hiçbir şey. Serpintiden etkilenenler ölecek. Ölümler yıllar yıllar boyunca sürecek.

memoxenerji
11-03-2011, 21:43
ne demek her zaman beklerim sayın kazanlık.

aslında hepinizle tanışmak,aynı masa etrafına sohbet ettmeyi çok isterdim...

Dogasever
11-03-2011, 21:57
yukaridaki hesap dogru olamayak kadar guzel,, Ben 1000kWh icin teklif toplamistim,,8000metrekare alan gerekiyor,, 2,8 milyon euro yatirim maaliyeti var, bilginize,

Sn Kazanlik
Yukardaki bilgilerde bir yanlışlık var gibi geldi bana. Emin misiniz? .ok pahalı. Ben de Panel üretim fabrikası kurmak için teklif almıştım. Yaklaşık 5-6 milyon Euro idi. Ve birim panel üretim maliyetleri de epey düşüktü. (Amorf silika panel üretimi için).

engraulis
11-03-2011, 22:01
bogazlarin altinda akintidan elektrik uretmek mukemmel bir cozum, ama bunu Tubitak`tan Sn.Vural ALTIN`a sormustum .maalesef 1MWh enerji uretebiliyorsunuz,, daha sonra hesaplamayi ozelinize yazarim,,
u

Bu konuda sanırım yanlış bilgi verilmiş size. İstanbul boğazında binlerce yıldır devam eden bir dip akıntısı mevcuttur. Ve bunun hızı ortalama 1,5 m/sn dir. Sonuçta daha fazla bir enerji elde etmek mümkündür

engraulis
11-03-2011, 22:13
Sn Kazanlik
Yukardaki bilgilerde bir yanlışlık var gibi geldi bana. Emin misiniz? .ok pahalı. Ben de Panel üretim fabrikası kurmak için teklif almıştım. Yaklaşık 5-6 milyon Euro idi. Ve birim panel üretim maliyetleri de epey düşüktü. (Amorf silika panel üretimi için).

Sizin aldığınız teklif sadece küçük panelleri monte etmek için bir tesistir. Çünkü gerçek anlamda panel imalatı yapan bir kaç firma var. Diğer firmalar bu küçük panelleri (yaklaşık 10 x 10 cm) birleştirerek 12 V ya da 24 V. luk daha büyük paneller haline getirir. Bunun için de o kadar bir maliyet gerekmez. Bilmiyorum elektronik bilginiz ne kadar ama şu örneği verebilirim Türkiyede direnç üreten bir tesis bile yok. Örneğin Türk markası diye bildiğiniz bütün tv **** bilgisayar markaları Türkiyede sadece montaj işini yapar. Kesinlikle bir üretim söz konusu değildir.
Kaliteli bir panel 300 -400 € civarındadır. Ve bu paneller de üretilen elektrikleri kullanmak için inverterlerle 220 v a yükseltilmesi gerekir. Eğerki biz evlerimizdeki bütün tesisatımızı değiştirip 12 v luk bir sistem kurarsak lambalarımızdan tutunda çamaşır makinamıza kadar 12 v ile çalıştırırsak bu enerjiyi verimli kullanırız. Şu anda 12 V luk buzdolabı ve çamaır makinaları mevcut. Ancak bunlar yatlar ve karavanlar için olduğundan lüks sınıfına girmekte ve 3-4 katı fiyata satılmakta. Bunun için çok yol almamız gerekecek

MeyveliTepe
11-03-2011, 23:51
Ben yeterince gözden geçirdiğim için alternatif enerji kaynaklarına yöneliyorum. Şuanda biyogaz üretimi üzerinde çalışıyorum.

Nasıl yani? Nükleer enerji gelsin istemiyormuydunuz? Sizin devlete dilekçe verip, nükleer santralin Afyon'a kurulmasını isteyeceğinizi düşünmüştüm. Doğrusu, Afyona da kurulmasına, sizin ve ailenizin, gelecekteki torunlarınızınn böyle bir risk altına girmesine de gönlüm razı değil ama, kurulacaksa Afyon'a kurulsun bari :) Oradan bana enerji gelmese de olur.

Ve daha ucuza daha az suyla nasıl tarım yaparım bunu araştırıyorum. Her şey uzaktan bakıldığı gibi değil. Türkiyenin her bölgesi birbiriyle aynı değildir. Her bölgede farklı tarım ürünleri yetişir ve her ürünün su ihtiyacı da bölgeden bölgeye farklılık gösterir.Doğru bir yaklaşım. Sadece şunu ilave etmeliyim, her ürünü her bölgede, ürüne özel ihtiyaçları karşılayarak yetiştirmeye çalışmak doğru olmayabilir. Bir de tohum meselesi var tabii. Aynı türün bazı çeşitleri bir iklim, toprak su koşuluna adapte iken, bazı çeşitleri adapte olmayabilir. Sertifikalı diye satılan standart tohumların ve hibridlerin bir sakıncası da budur. Bu yüzden doğru tohumu bulabilmek başlı başına önemli olabiliyor.


Tutturmuşsunuz piyasa ekonomisi, küresel ticaret falan filan. Sanki rüzgar ve güneş santrallerini kuracak olanlar dev şirketler değil.Burada anlatılmak istenen, şirketler ve ticaret kuralları bilançolarda kâr görmeye odaklanmıştır. Beş yılı aşmayan planlarında kâr görünmeyen alanlarda yatırım, araştırma ve geliştirme yapmazlar. Üretilen bir teknolojiyi ise sonuna kadar satmak isterler.

Bu yüzden çoğu zaman mevcut teknolojiyle rekabet edecek alanlarda ar-ge yapmaktan özellikle kaçınırlar. Mevcut teknolojilerle enerji üretenler, enerjinin verimli değil, çok ve hesapsızca kullanılmasını isterler, ki talep arz'ın üzerine çıksın sermayenin verimi, yani kâr artsın.

Bizim gibi ülkelere nükleer santral satmanın motivasyonu da budur. Bunun için toplumu da kullanırlar. Riskleri yokmuş gibi gösterirler, ihtiyacı pompalarlar, toplumun bilgilenmesini istemezler, öyle ki, neredeyse, "öleceksek ölelim, (bana ratlamaz nasılsa) bana nükleerinden ver, yeterli neonlarımız ışıldasın" dedirtirler. Sermayenin yönetimi bunu gerektirir. Ben tutturmadım yani. Bu işin doğası böyle.

Daha uzun vadeli, kâr'dan önce toplum yararını gözeten vizyonlar ve bunu destekleyen stratejilerin, toplum destekli devletler ve siyasetçiler tarafından yaratılması gerekir. Güç sahibi kurumların da bu stratejilerin hayata geçebilmesi için ekonomiyi buna göre şekillendirip yönlendirebilmesi gerekir.


Boşuna google da aramayın bulamazsınız bu bilgileri. Google, ya da bilgisayar ağları vasıtasıyla bilgiye ulaşabilme konusuna sonra geleceğim.

Avrupa ve Amerika gelecek 50 yılın planlarını yapıyorlar çünkü bugünün planlarını yıllar önce yaptılar. Biz de mecburen hem bugünü hemde geleceğimizi kurtarmak istiyorsak bir taraftan geleceğin enerjisi temiz enerjiye altyapı oluşturup bir taraftan da bu süre zarfında gerekli olan enerjiyi karşılamak için gerekli yatırımları yapmamız gerekiyor.Evet, ben de bunu söylüyorum zaten. Belki tek farkımız, işin kolayına kaçıp, sözünü ettiğiniz "adamların" kendi ülkeleri için yaptıkları temiz enerji planlarının finansmanını bizim gibilere nükleer enerji santrali satarak karşılama tuzağına düşmeme şansımız var.


Herşeyi istatistiki bilgilere dayandırarak örnek veriyorsunuz. Üniversitede istatistik hocamız vardı. Şunu derdi "Dünyada üç çeşit yalan vardır
- Yalan, - Kuyruklu Yalan, - istatistik.
İstatistikçiler bile yapılan araştırmaların gerçeği hiç bir zaman yansıtmadığını kabul ederken siz de bu bilgilerin arkasına saklanıyorsunuz. google sağolsun.

Rakam vermem, uçak kazası ve tüpgaz kullanımıyla nükleer riskleri karşılaştırma konusundandır. Verilen rakamlar da Türkçede tam karşılığı yok "factual status" durumudur. Kaç uçak uçmuş, kaçı düşmüş, kaç santral var, kaç kaza olmuş durumudur. Bir şeyin risk değerlendirmesini yaparken o ana kadar ne olduğuna bakmanız lazım. Hele ki uçak kazasıyla karşılaştırırken. İstatistik hocanızın durumunu bilemem. Size pek faydası olmamış. Bizimki bayağı iyiydi.

Bilgiye ulaşabilme imkanlarını yadsıdığınızı, dahası bilgi edinmeyi de yadsıdığınızı görebiliyorum. Sizin bileceğiniz bir şey. Bilgiye ihtiyaç duymuyorsunuz belki ya da Antalya halindeki fiyatları merak ettiğinizde kalkıp Antalyaya gidiyorsunuzdur, kim bilir.

Burada nükleer enerjiyi savunanların hiç biri nükleer enerji iyidir demiyor. Ucuz enerji için bu şarttır diyor. Avrupa elbetteki nükleer santralleri kapatmaya başlar. Çünkü adamlar yıllar süren araştırmalar sonucunda gerekli yerleri tespit edip rüzgar ve dalga santrallerini kurmaya başlıyorlar.Nükleer santral riskleri sebebiyle kötüdür de demiyorlar. Aksine, risk küçüktür, çok enerji için biraz radyasyonu, belki bir iki kaza ile biraz ölümü, binlerce yıl kalacak kalıntıyı göze almalıyız diyorlar. Uçağa binmiyormuyuz, onlar da düşüyor diyorlar. Bunu derken, insanların özgür iradeleriyle kiminin uçağa bindiğini, kiminin binmediğini, oysa radyasyon söz konusu olduğunda bunu istemeyenlerin zorla ve istemeden riske sokulacağını göz ardı ediyorlar. Nükleer kazaların uçak kazalarından çok olduğunu söyleyince de bozuluyorlar. Ne diyeyim, "iyidir" demek başka nasıl oluyorsa?


Bizim büyüklerimizde üniversitelerde Türkiyenin geleceğini kurtarmak yerine sokaklara dökülüp kavga ile dövüş ile siyaset yapmayı tercih ettiler. Halende bunu sürdürmeye çalışanlar var. Yıllar önce bu işleri siz başlatacaktınız ki biz gençlerde devam edelim. O zamanlar HES lere karşı çıkacaktınız. Kömür santrallerini protesto edecektiniz. Zamanında bazı şeyler yapılsaydı belki de bugün tamamen girişimciler para kazanma hırsını bir kenara bırakıp geleceğimiz için çoktan bir çok çevreci projeye imza atmışlardı.Bunu kime diyorsunuz bilmiyorum. Bir kuşağın kendinden 2-3 kuşak öncesini suçlaması gibi sanki. Bu başka bir mevzu. Söylenebilir çok şey var ama yeri değil. Neyseki, suçlanan kuşağın yetiştirdiği genç kuşaklar arasında insana, çevreye, doğaya saygılı, duyarlı, bilgiye önem veren, bilginin üretilmesine inananların sayısı da az değil.


Sanırım gazyağını karne ile alıp gaz lambası başında oturduğunuz günleri çok özlediniz. Dışa bağımlı olduğumuz sürece Türkiyenin olacağı budur. Kendi uranyum kaynaklarımız varken enerjiyi ucuza maledip sanayimizi kalkındırmazsak gelecekte rüzgar türbini ve güneş paneli üretmemizi kimse beklemesin. Kendi adıma, gazyağı karnesi nedir bilmiyorum. gaz lambası başında da oturmadım. otursaydım da bundan gocunmazdım. tek hatırladığım, tüpgaz ve margarin kuyruklarıydı. O da yokluktan değildi.

Siz bize güzel bir çevre bırakmadınız. Çünkü liselerde üniversitelerde bilim yerine siyasetle uğraştınız. Bari bundan sonra engel olmayın da biz gençler bizden sonrakilere güzel bir çevre gelişmiş bir Türkiye bırakalım Ne diyeyim, Tanrı dünyayı böyle bir gençlikten korusun. Neyse ki, "çevre"nin radyasyonsuz olması gerektiğine inanan, gelişmişliğin ne olduğunu bilen çok genç insanımız var.

Dogasever
11-03-2011, 23:57
Sizin aldığınız teklif sadece küçük panelleri monte etmek için bir tesistir. Çünkü gerçek anlamda panel imalatı yapan bir kaç firma var. Diğer firmalar bu küçük panelleri (yaklaşık 10 x 10 cm) birleştirerek 12 V ya da 24 V. luk daha büyük paneller haline getirir. Bunun için de o kadar bir maliyet gerekmez.

Hayır Sn Engraulis,
Montaj değil tamamen yeni panel üretimi. Yepyeni bir teknoloji. Alüminyum levhalar üzerine amorf silika kaplanıyor. Bilmiyorum malzeme bilginiz ne kadar ama amorf silika da güneş enerjisini Al levha ile devreye bağlanınca elektrik üretiyor. Kristal yapılı ve tek kristal yapılı panellerden çok daha ucuza maloluyor. Hatta şimdi ince film teknolojisi çıktı çok daha yüksek verimli panelleri çok daha ucuza üretmek mümkün.

MeyveliTepe
12-03-2011, 00:47
"Radiation levels measured at a monitoring post near the plant's main gate are more than eight times above normal, Japan's nuclear safety agency said, according to Kyodo." Google'dan taze haber (http://edition.cnn.com/2011/WORLD/asiapcf/03/11/japan.nuclear/index.html?hpt=T2).

"Fakat itibar etmemek gerekir herhalde, internet bu, google filan, kim gitmiş görmüş, görmeden olmaz . Hem öyleyse de ne olmuş, Japonlar zaten radyasyona alışmıştır, biz de alışırız yavaş yavaş" diyenlerimiz de olur herhalde.

Dogasever
12-03-2011, 01:35
Sn Meyvelitepe
Bu kötü haber. İnşallah daha fazla artmaz. Artık dua etmekten başka yapacak fazla bir şey yok. Doğanın gücü kontrol edilemeyince neler olacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Umarım tehlike büyümeden kontrol altına alınır.

MeyveliTepe
12-03-2011, 01:51
Durum göründüğünden daha ciddi olabilir. BBC 45bin kişinin boşaltılmaya başlandığını söylüyor. Kontrol odasında radyasyon seviyesi normalin 1000 misli ölçüldüğü, soğutmaya enerji sağlayacak dizel jeneratörün çalışmadığı back-up'ın da yetersiz kaldığı bildiriliyor. Twitter'da Japonyadan not bırakanlar var. Dakikada yüz twit gelmeye başladı.

MeyveliTepe
12-03-2011, 02:06
Japon ulaştırma bakanlığı 80.000 kişinin boşaltılma hazırlığında. Boşaltma çemberi giderek genişliyor.

memet
12-03-2011, 05:11
Her ne kadar bu durum bu tür santrallerin güvenli olduğunu söyleyenleri ikna etmeyecekse de, umarım başka bir felakete dönüşmez.

kazanlik
12-03-2011, 08:44
8.9 depremde birkac yuz kisi hayatini kaybetmis, bununla ilgilenmiyorsunuz,, gelecekte Istanbulda olmasi kesin bir depremde yuzbinleri kurtaracak yontemleri konusmuyoruz, henuz baslanmamis bir santralin patlamasi halinde ne olacagini dusunuyoruz, Istanbulda 8,9 ne demek farkindamisiniz? ben deprem yerine japonyada nukleerde her ne olduysa onu tercih ederim,, Cunku biliyorum ki alinan onlemler baska bir Cernobil`e musade etmeyecektir.

ayrica Otomasyon muhendisiyim,, elektrik ve elektronik konusunda yeterince tecrubeli ve bilgiliyim,, evlerde neden 12 V kullanilmadigi konusunu burda acmassak iyi olur. merak edenler thomas edison ve Nikola Tesla nin neden rekabet ettiklerini arastirirlarsa cok daha iyi anlarlar. Evde 12 V kullanmak fantazi degil, eger gunes panellerini herkez evinin catisina koyarsa 12V lambalar,, akvaryum pompalari belki TV ve laptop calisir,, Catidaki gunes panelleriyle camasir makinasi calistirmak olmaz ,, biraz fantazi,,

Isteyenlere forumda yayinlamamak sartiyla 1000kWhlik panellerin teklifini gonderirim,,fiyat yuksek diye dusunuyorsaniz, mesele kurulum maaliyeti degil mesele verimlilik,, dedigim gibi devlet cebinden yemez ise geri odemesi olmaz.

ayrica ben nukleerin alternatifi yok demedim,, yakin gelecekte yenilenebilir enerji nukleere alternatif olamaz dedim,, benimde alternatif enerji kaynaklari tecrubelerim , denemelerim, oldu. hatta bir ara patent nasil aliniri bile dusunmustum,,

saglicakla

MeyveliTepe
12-03-2011, 10:39
Santralin duvarlarında çatlak var yakıt sızıntısı başladı. Ayrıca bir patlama olduğu bildiriliyor.

Japonlar dünyanın en disiplinli toplumlarından. Yine de nükleer kazalara engel olamıyorlar. İnsan eliyle olmasa doğanın gücüyle.

Baştan ber söylediğimiz de budur. Nükleer santral kurmanın riskini hiç kimse alamaz. Meraklıları, bu riski istemeyenleri de zorla riske sokmakta beis görmüyorlar. Oysa buna hakları yok.

Kimsenin kendini kandırmasına da gerek yok, başka çernobil olmaz mış, kaza olmaz mış vs. Olan ve olmakta olanlar ortada. Mukaveleniz mi var? Garantiyi nereden alıyorsunuz? Gönlünüz ve içiniz insanların ve çevrenin kurban edilmesine razı olabilir, hatta bunun gerekli olduğunu da düşünebilirsiniz. O zaman da dürüst olmak gerekir hiç olmazsa.

Bir de "nükleer santral gördünüz de mi konuşuyorsunuz" diyen vardı. Oraya davet edelim de görüp izlemini anlatıversin bir zahmet.

MeyveliTepe
12-03-2011, 11:27
Başaltma yarı çapı 20 km'ye çıktı. Sızıntı resmen açıklandı.

MeyveliTepe
12-03-2011, 11:42
from Reuters: Japan nuclear authorities say high possibility of meltdown at Fukushima Daiichi No. 1 reactor

Soğutmanın başarılamayıp çekirdeğin erime ihtimalinin yükseltiği bildiriliyor.

MeyveliTepe
12-03-2011, 12:04
Bu arada, "santral görmeden konuşulmaz diyenler" için hatırladığım bir şey. 1996 yılında ABD'de Peco Energy'nin kontrol prosesleri üzerinde 3-4 ay çalışmıştım. 20 binden fazla ana kontrol prosesi vardı. Böyle bir tesis için kaçınılmaz olmakla birlikte kompleksitenin kendisi bir risk oluşturuyor. Japonlarınkinin daha aşşağı olduğunu sanmam. Buna rağmen soğutma jeneratörleri çalışmadı ve zincirleme felaketler dizisi başladı.

Polis, Fukushima'ya 60 km mesafenin içine girişleri engelliyor. Meraklıları gidip kucaklayamayacak.

Dogasever
12-03-2011, 12:07
Büyük bir felaket. Allah herkesi bu tür felaketlerden korusun. Atom ne kadar küçük olsa da, gizli enerjisi o kadar büyük. Ama önemli olan bunu kimin kontrol ettiğidir. Henüz, bu kontrol doğada, bizde değil. Bakmayın kurulan istasyonlara, güvenlik konusundaki söylemlere.

Cunku biliyorum ki alinan onlemler baska bir Cernobil`e musade etmeyecektir.

İşte ediyor.

Bazen bildiklerimiz değil bilmediklerimiz bizi yönetir. Bildiklerimizle övünmek yerine bilmediklerimize saygı göstermeyi öğrenmeliyiz.

Aynı hız ve aynı açıyla aynı noktadan milyonlarca kez atılan aynı hacim ve ağırlıktaki taş, hiçbir zaman aynı noktaya düşmez. Sizin fizik kurallarınızın hiçbiri mutlak değildir hepsi yaklaşıktır ve özel koşullarda geçerlidir. Özel koşullar sürekli değişir. Çünkü dünya sürekli değişir. Evren sürekli değişir. Böyle bir dünyada yaşıyoruz, o yüzden en iyi bildiğiniz şey de bile bilmediğiniz ve hesaplayamayacağınız noktalar vardır.

MeyveliTepe
12-03-2011, 14:58
Agency finds 6 cases of TEPCO not meeting...

Publication: Japan Energy Scan (http://goliath.ecnext.com/coms2/browse_R_J007)
Publication Date: 16-SEP-02 Format: Online - approximately 722 words
Delivery: Immediate Online Access td.google_adsense_header a { color: rgb(51, 51, 51); } Ads by Google (http://www.google.com/url?ct=abg&q=https://www.google.com/adsense/support/bin/request.py%3Fcontact%3Dabg_afc%26url%3Dhttp://goliath.ecnext.com/coms2/gi_0199-2043123/Agency-finds-6-cases-of.html%26hl%3Dja%26client%3Dca-pub-5318756859004963%26adU%3Dwww.rarejob.com%26adT%3D1 29%25E5%2586%2586%25E3%2581%25AE%25E3%2583%259E%25 E3%2583%25B3%25E3%2583%2584%25E3%2583%25BC%25E3%25 83%259E%25E3%2583%25B3%25E8%258B%25B1%25E4%25BC%25 9A%25E8%25A9%25B1%26gl%3DTR&usg=AFQjCNH0zgCAaLFo813hb8U-fIMUKoVzow)
129円のマンツーマン英会話 (http://googleads.g.doubleclick.net/aclk?sa=l&ai=BVHm-OHh7TdW1M4L3lQf75u2LCbHeoNcBk-bqxxLAjbcBgKToAxABGAEgzrKSAzgAUIy_9Z7-_____wFgmaafhswhoAHD3M_6A7IBEmdvbGlhdGguZWNuZXh0Lm NvbcgBAdoBTGh0dHA6Ly9nb2xpYXRoLmVjbmV4dC5jb20vY29t czIvZ2lfMDE5OS0yMDQzMTIzL0FnZW5jeS1maW5kcy02LWNhc2 VzLW9mLmh0bWyAAgGpAk3iYktYOUo-qAMB9QMAAABE&num=1&sig=AGiWqtwZ6X89kUdlVfBYKc3O0XBD1zhJkg&client=ca-pub-5318756859004963&adurl=http://www.rarejob.com) ワールドビジネスサテライト 産経新聞などでも紹介された英会話 www.rarejob.com (http://googleads.g.doubleclick.net/aclk?sa=l&ai=BVHm-OHh7TdW1M4L3lQf75u2LCbHeoNcBk-bqxxLAjbcBgKToAxABGAEgzrKSAzgAUIy_9Z7-_____wFgmaafhswhoAHD3M_6A7IBEmdvbGlhdGguZWNuZXh0Lm NvbcgBAdoBTGh0dHA6Ly9nb2xpYXRoLmVjbmV4dC5jb20vY29t czIvZ2lfMDE5OS0yMDQzMTIzL0FnZW5jeS1maW5kcy02LWNhc2 VzLW9mLmh0bWyAAgGpAk3iYktYOUo-qAMB9QMAAABE&num=1&sig=AGiWqtwZ6X89kUdlVfBYKc3O0XBD1zhJkg&client=ca-pub-5318756859004963&adurl=http://www.rarejob.com) Article Excerpt
TOKYO, Sept. 13 Kyodo
...
The most serious cases of failure to meet technical requirements concern cracks in core shrouds of five reactors in the firm's two plants in Fukushima Prefecture and cracks in the steam dryer of the No. 1 reactor of the Fukushima No. 1 plant.
...
Dünyanın dördüncü büyük nükleer enerji işletmecisi olan Tepco'nun, geçmişte yanlış ve yanıltıcı raporlarla pek çok riski gizlediği, bunun için soruşturulduğu, cezalar verildiği, reaktörün bir süre kapatıldığına dair bir sürü resmi rapor mevcut. (google'dan mı diye sorma akıllılığında bulunulmaz artık diye umuyorum)

Dolayısıyla nükleer meraklılarına bir soru daha ekleniyor. Mukavelen mi var? Garantiyi kimden alacaksın? Kime güveneceksin?

Son haber, halka iodin dağıtılmaya başlandı.

MeyveliTepe
12-03-2011, 15:06
Three civilians in Fukushima diagnosed with radiation poisoning. Were outside awaiting rescue near plant at time of explosion - NHK

Üç sivilde radyasyon zehirlenmesi tesbiti.

memet
12-03-2011, 16:08
Şimdi bu üç kişinin ömrünün geri kalanında yaşayacağı kanser sorunu, ülkemizin kuzeyinde yaşanmakta olan kanser sorunu enerji elde etmenin bu yolundan daha mı önemsiz olsun.

memet
12-03-2011, 16:50
greeenpeace'de (http://www.greenpeace.org/turkey/tr/news/japonyadaki-nukleer-santralde-meydana-gelen-patlamayla-ilgili-gelismeler-canli-120311/?utm_source=SilverpopMailing&utm_medium=email&utm_campaign=japan+nuclear+%281%29&utm_content) santralle ilgili bilgiler

memoxenerji
12-03-2011, 17:15
çok,çok üzücü,sonuçlarıda bir o kadar ağır bir durum.

Allah tüm felaketzedelerin yardımcısı olsun...

Ancak bu durum süprizmi ?

her ne kadar istenmesede olasılıkları önceden bilinmiyormuydu ?

****** biliyorlar.peki bile bile niçin dünyanın en riskli bölgesinde kaza tecrübeleri olmasına rağmen ! nükleer santral kullanıyorlar ?

hemde japonların nükleerden vazgeçememelerin nedeni ne ?

memet
12-03-2011, 18:25
Paranın tadı yok mu bu nerelerde yaprtırıyor işleri. İki milyon Iraklının ölmesi petrolün çalınması için yapılan plana engel oldu mu? Çok insan öldü bu işten vaz geçelim, dediler mi?
O masraf değdimi binlerce insanın evinden ayrılmak zorunda kalmasına. Kirlilikten etikilenenlerin vebalini kim taşıyacak?
Ukrayna'nın önemli bir kısmını kirlilik altında olmasını kim umursuyor?

Durum kesinlikle süpriz değil, biz zaten söylemiştik. İlki de değil sonucusu da olmayacak. İnsanlar etkilenecek sermaye kazanacak.