PDA

View Full Version : Şiirler / Ağaç, Doğa, Çevre ...




karaardıç
03-04-2006, 02:40
AKASYA TÜRKÜSÜ

bir akasya ağacıyım
çiçeklendim bu yıl da
yağarım başınıza
kar gibi lapa lapa

çiçeklendim bu yıl da
biçilmeden köklerim
motorlu hızarlarla

bu yılda çiçeklendim
dalıma kuşlar özledim
gövdeme yaslanmış
çıplak omuzlar
kızlar özledim

bir akasya ağacıyım
şu yedi kamburlu kentin
şu yedi kamburlu kentin
şu yedi kamburlu kentin

daldan budağa acıyım
güllü gülüşler özledim
gümüşlü düşler özldim

şiir Umut GERMEÇ




arsakay
03-04-2006, 12:35
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten ik....

Mine Pakkaner
04-04-2006, 01:17
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!


Tamam tamam ben tekledim. ;)

cengin
08-04-2006, 16:45
yaşantımızda şiir, şiirde ağaç...
Nazım Hikmet'in dizeleriyle size bir davet:

DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

cengin
08-04-2006, 16:55
Bir çiçek kokusu beni çocukluğuma götürdü, dedemle portakal ağaçlarının altında nergis topladığımız günler geldi aklıma. Dedem çocukluğumun en güzel dönemlerinde bıraktı beni ve ben büyümek zorunda kaldım... Yusuf Altunel'in bu şiirini paylaşmak istiyorum:

ÇOCUKLUK

belinde ebemkuşağı
yağmur kokardı dedem
kucağında
kaf dağına gidişlerim kalmış
gözbebeklerinde horozşekerlerim

annemin gönül ipine serdim avunutlarımı
boyadım sıcaklığına bütün uçurtmalarımı

plastik kamyondu babam
mutluluklar taşırdım topraktan
son nabzını kendi ellerimle saydım

ablamdı yoksul geceler
sarılırdım masalsı hastalıklarda
terden ıslanırdı başım
kollarıma düştüğünde
karabasan yaşım
saçıma yıldızlar döküldü
ateşböceklerinden küpeler
yaz gecelerimdi söğütler
karanfil kokusuna boyandı
ateşli gecelerde uçurumdan düşmeler

köpekleşmekti açlık,
geberinceye kadar ulumak
geceler donardı
sokaklar yatak
teneke bağlardım kuyruğuna
çocukluğum kaçardı
kovaladıkça yaramazlıklarım


ceplerimde beştaş
turuncuyu mandalina bahçelerinde söktüm
çocukluk aşkımı yeşil çılgını bahçelerde öptüm
ağaçlara saklanırdık kaçmak istedikçe
portakal çiçeğinden yama
illallah yaramazlık, azılı haylazlık giysilerim

kızlarla doktorculuk
bakmaktı çocuksu çıplaklıklara
sağaltsa da eteklerini indirip
masumluklar kumaşından çocukluk
sarılırdı ipeksi kuşanmışlıklara

80 günde devrialemdi dünya,
yalan söyledikçe burnu uzardı kahramanlarımın
İnce Memedleriydik çoçuklukların
Zagor Tenay baltaları belimizden sarkardı
yırtık donlarımızı Kızılmaske iple bağlardı
Çelik Blek, Suzi, Tommiks
okurken çekildi kulaklarından haylazlığımız

ögretmenim çişim geldi tuttukça sonsuzlugumu,
ögretmenim ruhum küçüldü büyüdükçe bedenim
ögretmenim bu okulun
yok muydu bir beden büyüğü
ögretmenim körebelerim köreldi
unuttum yalnızlığımı

mahalle çocukları kovaladı sekseklerimi
taş attı kafama müdür yarıldı küçüklügüm
okul yasakladı dilimi içtim sessizliğimi
naziler kaçırdı öksürüklerimi
çocukluğum şimdi zatürre
çocukluğum şimdi tıknefes
bir astım nöbeti yaşamak
hastane kokar elim sendelerim
ruhlarına fatiha okundu birdirbirlerimin

teneke bağladılar kuyruğuna çocukluğumun
ben kovaladıkça kaçar çılgın
ben kovalanmalardan azgın

cengin
10-04-2006, 07:35
Şiir diye bir konu açtım madem şiirsiz bırakmak olmaz , özellikle de haikuyu atlamak olmaz... Haiku, japon şiir tarzı, konusunu doğadan alan kısa şiirler, hece ölçüsünü tutturmuş olamazsak da çoğumuz haiku yazmışızdır(haiku olduğunu bilerek ya da bilmiyerek) siir.gen.tr de haikular için
" Doğa'nın en yalın, en saydam dilidir haikular; bir çağlayan, bir rüzgâr sesi gibidir. Ama çağlayanın, rüzgârın sesi değil, insan sesidir; doğayı sömürmeyen, doğayı seven; doğayla savaşmayan, doğayla kucaklaşan; doğayı "şahdamarı"nın içinde duyan ozanın sesidir... diye yazıyor.
HAYDİ HAİKU YAZALIM
Not: örnekler için www.siir.gen.tr haikular

cengin
14-04-2006, 08:53
ÖLÜM

Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.
Cemal Süreya

cengin
14-04-2006, 17:47
Burası benim şiir günlüğüm gibi oldu:))
Bugün Bilim ve Teknik'te ardıç tohumunun çimlenebilmesi için ardıç kuşunun midesindeki enzimlere ihtiyaç duyduğunu öğrenince(yeni öğrendim ne ayıp) bu şiirin anlamı değişti:

ARDIÇ KUŞU VE SEVDA

Yüzünü biriktiriyorum şimdi
çünkü ben, bir ardıç kuşu gibi
kendi ölümüyle beslenen
güncesi ayrılıklarla dolu
ve teni her yaz
ayrı güneşlerde yanan bir çocuğum.

Ne kadar alışkınım bilsen
yazılmayacak mektuplar için adresler alıp-vermeye
yılların yorgunluğuyla sararan
silik, umarsız, gizini saklı tutan
ve bir daha yaşanmayan resimlere.

Yüzünü biriktiriyorum. Çünkü yüzün
bir sevda tohumu şimdi.

Geçerken ürpertilerle karanlıklar içinden
tutsak ve ağzımıza sığmayan dillerimizle
geçerken gecenin pususunda bir ırmaktan
bütün özlemleri tadan, bütün romanlarda
yeniden dünyaya gelen o çocuk
ağlıyor arkamdan
beni bırakma... Bırakma beni...

Kaç kişinin gücü yetmiştir
yasaklanmış bir aşkı savunmaya...

Yüzünü biriktiriyorum şimdi.
Soyları kocalarının adında eriyen
göçmen kadınlar gibi, hüzünlü ve sesim titreyerek
ne kadar alışkınım bilsen
bütün kanamalara... gülümseyerek.

Bir ardıç kuşuyum ben
toprağa düşeceğim bir gün
içimde çimlenen tohum çatlatıp yüreğimi
ağaca dönsün ve yüzyıl yaşasın diye
hiç ardıma bakmadan öleceğim.

Yüzünü biriktiriyorum şimdi.
Zerrin Taşpınar

drosophila
14-04-2006, 19:38
Ne kadar alışkınım bilsen
yazılmayacak mektuplar için adresler alıp-vermeye
yılların yorgunluğuyla sararan
silik, umarsız, gizini saklı tutan
ve bir daha yaşanmayan resimlere.

...gözlerimi doldurdu bu birkaç kelime...sağol

cengin
15-04-2006, 15:55
Adnan Yücel'in "Acılara Gülmek Zamanıdır" şiirinden alıntı:

........
Aysız akşamlarda kimse ağlamasın
Kimse yanmasın
Gülmek
Yitirilmiş bir türküdür bazen
İnce bir sızı gibi dolaşır dudaklarda
Bir ihanet gibi geçer üstümüzden
Ağlayacaksa aşktan ağlasın yürek
Sevgiden ve coşkudan ağlasın

........
Acılara inat yaşamak zamanıdır şimdi
Alabildiğine sevmek zamanıdır
Varsın turuncular konuşşsun ağaçlarda
Özlemini çektiğimiz yeşil
İsterse küçük bir yalan olsun
Bahçeleri kıskanıp dursun saksılarda
Irmakları aşmak zamanıdır şimdi
Denizleri gülerken görmek zamanıdır

felis
16-04-2006, 00:35
orhan veli'den güneşli akşamüstünde uzayan gölgelerini özleyenlere...

Mahallemizde
Senden başka ağaç olsaydı
Seni bu kadar sevmezdim.
Fakat eğer sen
Bizimle beraber
Kaydırak oynamasını bilseydin
Seni daha çok severdim.

Güzel ağacım!
Sen kuruduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye taşınmış oluruz..

cengin
19-04-2006, 07:02
Yunus Emre'yle bir günaydın size(saat 08:02):

Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Bir göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi

Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi

Miskin adem oğlanını
Benzetmişler ekinciğe
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi

Yunus Emre bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola
Ab-ı hayat içmiş gibi

cengin
19-04-2006, 07:03
Forum saati düzelmiş:)))

cengin
21-04-2006, 18:26
DEFNELER ÖLMEZ

Bir mevsim var ki üşütür yeşilliğimi
Ben geceyle gündüzü bilirim yılları değil.
Ölümsüzlüğü getirdim kıyılarınıza
Düşlerimde hep uzak denizler... Kıyılar...
Gidemem, bağlıyım toprağıma.

Dalımla yaprağımla, ben
Bir savaş simgesiyim oysa
İnsan kardeşlerimin gözünde!
Utkular düşleyen başlar için
Bir çelenk!

Savaşlar, soykırımlar gördük,
İskenderler, Sezarlar,
Ne atlar kaldı onlardan, ne meydanlar...
Gittiler, yıkılıp birer birer,
Biz kaldık.
En kıraç topraklarda tutunduk,
Biz defneler.

Dal kırılır, yaprak dökülür
Ölür mü acılara katlanmasını bilenler,
Direnenler tüm kırımlara karşı...
Ölmez sevgiden yana olanlar
Defneler ölmez!

Rıfat Ilgaz

cengin
23-04-2006, 17:27
BENİ DE ÇOCUK

gözleri kuşlu çocuk
aklı yokuşlu çocuk
düşününce annesini
karnı acıkan çocuk
anar mısın beni de
yıldız takarken gökyüzüne

elleri karlı çocuk
yüreği dağlı çocuk
üşüyünce sokaklarda
şarkılar söyleyen çocuk
güler misin beni de
koşarken dünyanın üstüne

saçları dalgalı çocuk
kirpiği martılı çocuk
yanarken yakamozlar
düşlere dalan çocuk
yüzer misin beni de
şişirip yelkenlerini

ömrü yağmurlu çocuk
adı bulut çocuk
savrulurken rüzgarda
geleceğe bağıran çocuk
yağar mısın beni de
ayaklandırıp çiçeklerini

Bayram Balcı

backyard
25-04-2006, 09:36
Eşin dostun yaşıyor bak bahçelerde
Sen çıplak bir doruğun üzerindesin
Tam rüzgârın engini sardığı yerde

Yekpare bir mavilik üstünden akar
Altında köklerini sıkan bir toprak var
Dertleşir durursun gölgenle

Bazan öyle yakın geçer ki kayan yıldızlar
Halini soruverecek sanırsın
Dağılır üstündeki yeşil sükût
Ümitle kımıldanırsın

Bakma sana bir ad verdiklerine
Yerle gök arasında bir karaltısın
Ve bütün dünya seni unutmuş
Sanki kim bilecek yaşadığını
Gelmese dallarına birkaç fakir kuş

Ne de dolmaz çilen varmış
İlk defa kırağı yaktı canını
Aşkı sonra bulutların
Rüzgârın cilvesi değil miydi
Döken yapraklarını

Durmuşsun kırların bir ucuna
Ah senin halin köylü hali
Yaşarsın kıraç toprakta
Servi-simin misali

Mehmet Başaran

cengin
28-04-2006, 09:35
Kitaplığın raflarında unutulmuş bir dergiden alıntı,Ayhan Kurt, Tufandan Önce,(Sombahar, Eylül-Ekim 1993, iki aylık şiir dergisi ):



Üzerime binyıllar devrildi, bir mısradan uyandırıldım
Kalbimdeki kelebek kervanları yolunu kaybetti
Bin yıl demirin öyküsünde kanadım
Herkes yoruldu yüzümde bir hurufi aşk aramaktan
Kaç fersah sonra soluğu tükenen bıkkın korsanlar yoruldu
Aradım, istatistiklerde cüretsiz rakamdım, kan içinde kaldım
Yitirdi büyüsünü buğu perçem
Bu daire de kapandı -ve ben yine- ben içinde kaldım

İçimde sarı su yürürdü insan yüzlerinden
Bir yolcu değildim
Göğüs çeperlerimi parçalayan o göktaşının açtığı boşluktan firari
İflah olmaz bir kaçaktım yalnız
Hiçliğin ısırdığı derin, kara oyuk diye gösterilirdi gövdem atlaslarda
-Hiçistan'a veda! bir dahaki gelişimde zeytin dalı getireceğim sana
-Bir dahaki gelişimde yolunu kaybetmiş gibi bir halin olmaz ki
-Olmaz. Gönderimde artık acemi bir yıkımın baltası salınmaz

.....................

aybala
28-04-2006, 10:33
ağaç konuluları buraya ekleriz :)

http://www.agaclar.net/index.php?id=238

oktars
01-05-2006, 19:17
Ahlat ağacını çok severim bende bu ağaç ile ilgili nacizane bir şiir denemesinde bulundum.

YAŞLI AHLAT

Uçsuz bucaksız tarlalarda
Yalnızca sen varsın bir başına
Yaşlı gövdende geşmişin izleri
Dallarında yılların yorgunluğu var
Toprak kardeşin olmuş
Tarla kuşu arkadaşın
Söyle bana yaşlı ahlat
Dostum olurmusun?

Hasan Oktar

cengin
01-05-2006, 19:38
Ağaç konululara dönüş :)) Nar ağacı gördüğüm zaman ya da nar ağacından söz edildiği zaman babaannemden dinlediğim arapça şarkı gelir aklıma nar ağacının altında yaşanan bir aşkı anlatır: "Nar ağacının altında sevdiğim bana aşkını anlattı" diye başlıyordu yanlış hatırlamıyorsam bu arada babaannemi de anmış oldum...

BİR YALNIZ NAR AĞACI

tahta pancurlu taştan evin
penceresi nar ağacına bakardı
eski tersanenin yaamacında
dalları sarkmış o yalnız nar ağacı

on beş yıl önce
o yalnız nar ağacının dibinde
oturup geleceği konuştuğumuz
çocuklar şimdi yok

bir çoğu başka sokaklarda
yürümekteler

on beş yıl sonra
o yalnız nar ağacının dibinde
oturup düşündüm bunları

saçlarımıza aklar düşüren
zor günleri
kenar mahalleleri
bebek ölüm hızını, çocuk işçileri

biliyorum
bir gün başka bir nar ağacının
dibinde yine

Bir başka
çocuklar

Türkiye'yi konuşacaklar.

Behçet Aysan

cengin
09-05-2006, 19:53
AĞAÇ


İlk yaprakları yeşeriyordu ağacın
Tomurcuk tomurcuk, tek tek.
"Alayım mı onları elinden?" dedi
Kırağı sürünerek.
Saçtan tırnağa titreyip ağaç
"Hayır" dedi, yalvararak,
"Çiçek açıncaya kadar
Onları rahat bırak."

Tomurcuklandı çiçekleri ağacın
Ötüştü bütün kuşlar.
"Alayım mı onları elinden?" dedi
Esintiyle rüzgâr.
"Hayır" dedi sallanırken ağaç,
Titremeden yaprak yaprak.
"Çiçek açıncaya kadar
Onları rahat bırak."

Yaz ortası sıcağında
Ağaç meyvesini verdi.
Çocuk dedi: "Toplayabilir miyim
Artık yemişlerini?"
Eğerken yüklü yapraklarını ağaç
"Tabii" dedi, "toplayabilirsin
Al hepsini,
Hepsi senin için."

Björnstjerne Martinius BJÖRNSON

Erguvan Muhibbi
19-05-2006, 12:44
Düşünceli yürürken bir yol dönemecinde
Çıkacak önümüze beyaz dallarla bahar
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu
Erguvanlı bir bahçe morsalkımlı bir duvar

Ziya Osman Saba'dan sevdiğim dizeler...

cengin
22-05-2006, 13:26
HERŞEY YIKILIRKEN ŞİİRİ AYAKTA GÖRDÜM

Kıskanılacaksa büyük şair
Hayatıyla kıskanılmalı.
Şiir, hayata göre kolay bir eylem.
Bir gün uğraşılarak güzel bir şiir yazılabilir:
Mavi bir göğü pembeye boyayan
Birkaç erguvan ağacını,
Bir çınar gölgesindeki
Serin bir su sesini,
Bir yakınlığı düşleyerek.

Hayatın zor biçimlenen gereçleri ise
Hep zorlar şiiri.
Bir insandan
Bir kentten
Bir kitaptan
Şiire ulaşmaya çalışırken

Böyle bir duyguyla kıskandım işte Weimar'ı
Goethe'nin elinden çıkmış bir parkı olduğu için.
O parktaki ağaçlar şairin diktiği gibi
Yolları, alanları onun düzeniyle
Ilm ırmağı şairin dönemindeki gibi pırıl pırıl.

Uzun kışlarına Kuzey'in
O sonsuz yeşil yağmurların içinde
Beyaz bir fulya olan Roma evi
Şairden bir armağan.

Şairlerin kurdukları birer okulları olsa kentlerin
Şairlerin düzenledikleri hayat alanları
Dünyaya beklenilmeyen güzellikler sunan.

Turgay FİŞEKÇİ

cengin
22-05-2006, 13:42
Ağaçlardan değil elbette ağaç konulu şiirlerden arada bir uzaklaşmak gerekir(mi);) Bu şiiri ne zamandır paylaşmak istiyordum. Dergiyi arayıp bulana kadar zaman geçti. "ağır ol bay düzyazı" sayı:3

SON

bana bir son bul
yaşam
her yanıma sızıyor

bana bir son bul
yine de
elbiselerim ütülü kalsın

bana bir son bul
güvercin
gözlerini benden ayıramasın

bana bir son bul
kalsın
cesedim sokaklarda çocuklar oynasın

bana bir son bul
yaşam
yine de
güvercin
kalsın

Evrim Ersan

cengin
05-06-2006, 12:15
DİYORDU Kİ TOROSLARIN SANA BENZEYEN YÜZÜ
...
Diyordu ki torosların sana benzeyen yüzü
Diyordu ki ardıcı çamı yarpuzu
Çok gördük ihaneti

Tanıktır zamanın kardeşi Deliorman
Serez çarşısında asıldı Bedrettin
Sivas çarşısında bir Pir Sultan

Diyordu ki Promete yüzlü Tonguç
Rüzgar ne denli sert eserse essin
Dağ başlarında dimdik durur meşeler

Aksu'da limonları kestiler
Kanıyor Milo Venüsü'nün kırık kolu
Yüreğime döküldü
Gelinliğini dokuyan ak çiçekler

Diyor ki zamana dayanıklı taşlar
Gördük Mussolini'nin Hitler'in sonunu
Tekin değildir Anadolu
Pir Sultan ölür ölür dirilir
Senden de Hızır Paşa senden de
Gün gelir hesap sorulur.

Mehmet Başaran

cengin
20-06-2006, 12:50
Şiirler birikti, ne zaman elime bir kitap, dergi alsam şiirlerin içinde ağaç arar oldum, "eklenebilir" diye not düşüyorum şiirlerin yanına, rahat rahat şiir okuyamaz oldum:D

İSKEMLE

Tam önümde, bilgisayarla yazıcı arasında
daha içilmemiş bir fincan sütlü kahve.
Arkasında bahçeye bakan pencere.
Birden, siyah bir kuş bir yanından
uçuveriyor öbür yanına fincanın
kahvenin ayna gibi yüzeyinde.
Hızla kaldırdığımda kafamı
yitiyor ağaçların arasında.
geride külrengi gökyüzü,
bahçede çıplak ağaçlar
ve yağmurun altında yazdan kalma
kırık ayaklı
iskemle.
Roni Margulies

cengin
20-06-2006, 13:04
ARMAĞAN BİR AKŞAM

dün akşam eve gittim
evlere sığamadım
dışarı çıktım
komşular kiraz toplamışlar
bir avuç verdiler
oturdum yedim
binlerce teşekkür ettim

birinin bahçesinde dut varmış
buyur dediler, çıktım yedim
çıktım duta dokundum
bir torba getirdiler
onlara da topladım
binlerce teşekkür ettim

dönerken ne güzel ne güzel
erikler olmuş baktım
çıktım eriğe dokundum
bir torba istedim
gelen geçen de yedi
eve bile getirdim

dün akşam ben İstanbul'da
hayata dokundum.
Songül Kaya

cengin
20-06-2006, 13:21
BAHÇEDE HER YAZ

akşamlarını şiir okumakla süslediğim
çapa yapmaktan bileklerimi
çömelmekten dizlerimi sızlattığım yaz

tepemde güneş, sırtımdan akan ter
yüzüme çöreklenen kan
ferahlıyor beyazlıyor sevincin aydınlığında
toprağını çapaladığım zeytin ağacı, mor salkım
yasemin, sultaniye asma, güller
serpilip büyüdükçe tomurcuklar
narin ağaçlar, açtıkça her renkte güller
terimi siliyorlar maydonoz, nane, biber
domates, fasulye, patlıcan geçtikçe günler
babamın isteğiyle geçen yaz
dedemin anısına diktiğim zeytin
süsledi kendini üç zümrütle bu yaz
şımarık mimozam imbatla sarılı naz

ah, toprak, su, güneş!
göveriyorum sizinle bahçede her yaz

Ender Fatma Arifioğlu

shrups
20-06-2006, 15:06
yüreğinize sağlık yazanların ve yaşatanların cengin süpersin!

shrups
21-06-2006, 11:16
Ağaçlı Pembe Çiçekli



bakıyorum göremiyorum
görsem bile duyamıyorum
aklım her neredeyse arasam da bulamıyorum
bir tatil düşlesem
bir yanı hep çalışmak
bir iniş düşünsem
bir yanı dik yokuş
bir yaşam düşlesem
ağaçlıklı pembe çiçekli
bir yaşam yürekli
bir yanı baharsa sere serpe
bir yanı yıkılış bir yanı ölüm
bir sevgili düşlesem
sarmaş dolaş
bir yanı sevda
bir yanı acı
bir yanı ayrılık
bir umut etsem
bir mutluluk dilesem
bir yanı eksik
bir yanı eksik

Ömer Ilgaz



[bu da benden]

shrups
21-06-2006, 11:19
Ağacımı Kesmeyin



Bir küçücük saksıda
Ormanı görmeye çalışıyoruz,
Yiyip içip piknikte
Ateşleri söndürmeden bırakıyoruz
Betonların arasına sıkıştırılmış bir dünyada
Yaşamaya çalışıyoruz
Bir nefes alalım desek
Kilometrelerce yol katediyoruz
Her türlü pislikleri denizlere atıyoruz
Bizlerin yüzmesi gereken yerlerde,
Plastik şişeler yüzüyor.
Birde her türlü sebze meyve
Bir düğüne dünya para harcıyoruzda,
Onıu hatırlatacak bir fidan ekmiyoruz
Ağaca o kadar susamışızki
Bir ağaç kümesi gördüğümüzde uzaktan
Mezarlık burası diyoruz.
Orda bile unutmuşuz,
Ağaçlar yaşayanlar için gereklidir,
Ölüler için değil.
Ağaç gördüğünde yaşam görmeli insan,
Ağaç ölümü değil, yaşamı hatırlatmalı.
Bir beton dünyası bırakıyoruz çocuklarımıza
Böyle giderse şayet,
Bir nefes doğa koklamak için,
Çarşılarda torbalara doldurulmuş
Oksijen satılacak.
Ne acıdır ki
Geleceğin çocukları
Bir ağaçtan bir erik bile toplayamayacak.
Çocuklarımıza ağaçlı bir dünya bırakalım.
Ormanları yakacağımıza,
Bir fidan da bir dikelim.
Biz çevremizi koruyalımki
Onlarda bizi korusun.
Bugün bu açlığı bu kadar çekiyoruz,
Yarın tamamen kaybetmiş olmayalım.
Ağacımı kesmeyin,
Yanıma bir tane daha dikin....

‘’5 Haziran Dünya Çevre Günüdür.Çevremize, ormanlarımıza gereken önemin verilmesi amacıyla yazılmıştır. Çevre bilincinin artık hepimizde yerleimesi gerekmektedir. Bu dünya hepimizin.’’

Kıymet Sönmez


(alıntıdır)

shrups
21-06-2006, 11:48
ÇÖL DAHA İYİ !

çöle kıyısı olan kentlerin
limanları sıkıcı olur
kuş uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde insan
fırtına gibi sever,
sevdiği için ağlamayı.

hangi türküde sevmekten bahsedilse
ben hicaz olurum
elimi ıslatır elinin teri
ziyan olurum

seni sevmekle ıslanır akşam sefalarım
hangi türküde sevmekten bahsedilse
bu çölde ben
"şair burada yaşadığı kenti çöle benzetiyor"da
bahsedilen şair olurum!


94-96 Kuzguncuk

Yılmaz ERDOĞAN

cengin
22-06-2006, 13:06
Hoşgeldin Shrups;)

ORMANIZ BİZ

Yaşayıp gidiyoruz bir arada
Meşe, çam, köknar, kayın…
Bırakın kirli kentlerinizi,
Biraz da aramızda yaşayın!

Varsın derinde olsun köklerimiz
Yükselmek için yarış bizde.
Görülmüş mü ağacın ağaca kıydığı,
Sevgiyle yaşamak barış bizde!

Mutluyuz birlikte yaşamaktan
Meşe, çam, köknar, kayın…
Sarılın toprağınıza bir çınar gibi
Bize de kendinize de kıymayın.

Ne demiş en büyük ozanımız
Neden kulak vermiyorsunuz sesine
Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi,
Ve bir orman gibi kardeşçesine?

Rıfat Ilgaz

shrups
22-06-2006, 13:38
*** hoşbulduk hemde çok hoş.........

pene
22-06-2006, 15:29
ırmak

ağaç demiş ki baltaya
sen beni kesemezdin ama
ne yapayım ki sapın benden
bak şu ağacın bilincine sen
ölen ben, öldüren benden

bunca analar ağlayıp durur da
akıp gider gelinciklerden
kör müdür sağır mıdır bu ırmak
ölen ben, öldüren benden

her yerde böyle olmuş bu
önce dağa, taşa, ağaca söyletmiş halk
sonunda sabahın bir yerinden
uyanıp kalmış ayağa ırmak
ölen ben, öldüren benden

ruhi su..

shrups
23-06-2006, 09:49
*** pene cengin tatile gidiyo sayfa bize kaldı boş bırakmamak lazım

memet
12-07-2006, 11:49
Armut
Çiçeğindeyiz
Meğer
Sokakta
Düşenler
Var
yaşamı güçlüklerle geçen ,unuttuğumuz şairlerden Enver Gökçe' yi anmak istedim.bir döneme tanıklık eden şiirleri var.

Todor
09-08-2006, 16:57
Şimdi Sevişme Vakti


Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önümden geçen ak sakallı kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım, resimlerden...

Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.

Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe,
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.

Söylemeliyim,
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım.
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
Baygınlık getiren şiirler
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu Pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokakbaşlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boşa geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan’dan
Orhan Veli’den
Yunus’tan, Yunus’tan...


Sait Faik ABASIYANIK

cengin
23-08-2006, 13:49
Merhaba arkadaşlar, sonunda evdeyim:D

YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Nazım Hikmet(şiirin birinci kısmı)

Oğuz Sağlam
23-08-2006, 14:20
Sevgili kardeşim Karga,
Kusura bakma ikimiz de bu garibi seviyoruz ama,
Ben senden önce davranacağım...
Kusura bakma en sevdiğin şiiri senden çalacağım.
Kusura bakma en sevdiğim şiiri...

Ve değerli arkadaşlar;
Madem ki şiir köşeniz var,
Ve madem ki içine ağaçlar kondurdunuz,
Hem madem ki üstüne kuşlar uçurdunuz,
Demek madem ki yüreklerimiz
biraz köz,
biraz kül,
biraz mangal.
Yani madem ki şiir köşeniz var,
Tevfik FİKRET'siz eksik kalır bu sayfalar...

KUŞLARLA

Kuşlar uçar,
Ben koşarım.
Onların kanatları var,
Benim kanadım kollarım.
Kuşlar kanadını çırpar,
Ben de kolumu sallarım.
Uçun kuşlar, uçun kuşlar,
Hepinizle yarışım var.

Tevfik FİKRET

Saygılarımla,

Karga
23-08-2006, 15:58
Sağ olun Oğuz Ağabey...

Sağ olun...

Yaktınız içerimi...

Çok teşekkür ederim.

Var olun...

Tevfik Fikret ve Orhan Veli ustaların yardımıyla:

Biraz sonra gelir kargalar
Yırtarak göğün bağrını
Uçuşurlar...
Onlar uçar,
Ben bakarım.
Onlar uçar,
Ben bakarım.
Onlar uçar,
Ben,
Bakar bakar ağlarım.


Saygılarımla...

Karga
29-08-2006, 01:08
Kızılcık

İlk yemişini bu sene verdi,
Kızılcık,
Üç tane;
Bir daha seneye beş tane verir;
Ömür çok,
Bekleriz;
Ne çıkar?

İlâhi kızılcık!

Orhan Veli KANIK

Şiir hakkında not: Bu şiirde ufak bir '' gönderme '' olsa da, bunun konumuzla alakası yok sanırım. :)

pene
29-08-2006, 11:58
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten iki tane var!!!!!!!!!!!
Bu topikten ik....


sonuç?
2.den devam ediliyo demek ki..
yorma kendini:)

cengin
30-08-2006, 17:25
UYUSUN DA BÜYÜSÜN

Tüketme nefesimi, maviş kızım,
Bildiğin Türkçe kıt gelir masallarıma.
Sözden sazdan anlamazsın,
Kuştan, yapraktan haberin yok.
Biz yaşlılar neler de bilmeyiz,
Hele sen belle dilimizi.
Biliriz de güzel güzel lâf etmesini,
Çekiniriz konuşmaktan;
Yazmasını bilir, yazamayız.
Üzme beni, yum gözlerini,
Uyutacak ninnilerim yok.
Türküler mi istersin benden,
Bağrı yanık memleket türküleri,
Ne arasın bizde o ses.
Islıkla söylenir
Kaçak şarkılar mı istersin;
Bunlar size gelmez
Uykusunu kaçırır çocukların.
Sana hazır ninniler söylesem
Bahçeye kurdum, desem, salıncak,
İnanır mısın?
Ne bahçe var, ne beşik…
Bir arabacık da mı istemezdi şu asfalt?
Yorganın, yatağın iğreti,
Doğdun doğalı, ne oyun gördün,
Ne oyuncak!
Uyu benim maviş kızım.
Dem geçecek, devran geçecek,
Keloğlan murada erecek,
Sökülecek Hasbahçe'nin çitleri
Ağlayan nar gülecek!

Rıfat Ilgaz

minka
17-10-2006, 18:08
ZEYTİN AĞACINDAKİ AĞIT

Yakacık'ta bir zeytin ağacıyım,
Bir zamanlar
Rüzgarlar okşardı saçlarımı,
Yapraklarım her sabah,
Güneşe gülerdi.
Masallar dinlerdim yıldzlardan,
Yaşamak güzeldi.

Dört yanımda,
Kardeş ağaçlar,dost çiçekler vardı.
Görseniz,ne yağmurlar yağardı bereketli...
Kuşlar,çocuklar en çok yerdi,
Meyvelerimi...

Nasıl da cömertti toprak ana,
Sere serpe uzardı,
Dallarım gökyüzüne...
İçten bir türküydü yaşamak,
O günler nerde!

Yakacık'ta bir zeytin ağacıyım,
Şimdi beton evler sardı çevremi,
Artık ne dalım var,ne yaprağım,
Biliyorum,bir gün kesecekler beni...

M. Güner Demiray-Kuşları Düşünmek


Merhaba:) Bugün,bu şiiri,bir öğrencim getirdi,ilk dersimizde...Duygulanmakla sevinmek arasında gidip geldim:eek: Ben de paylaşayım dedim sizlerle;)Bir de Ömer Hayyam'dan küçük bir dörtlük ekleyeyim...
Yaşamını akla uydurman gerekir,
Ama bilmezsin akla uygun nedir?
Zaman Usta'nın eli çabuktur,
Başına vura vura öğretir:p

cengin
06-11-2006, 09:47
Şiirler birikti ama yazacak vakit birikemiyor:)
Bu sabahki havaya ve ruh halime uygun bir şiir ( "Yaşantımızda ve Sanatta Ağaç" adı altında yazdığımın da farkında olarak) paylaşmak istiyorum:

KARLAR

Bütün yaratıkların karlar altında
soğuktan sızım sızım içi sızlar,
ürkek gözler önünde canlanır, solur,
donmuş bir duman gibi ölü ufuklar.

İşte çıplak ağaçlarıyla, beyaz dallarıyla
- aslında bir kuruntu bu-
ortalık uçsuz bucaksız bir ölüler mahşeri olur,
işin yoksa arada bir iskeletlerle boğuş dur.

İşte azgın bir denizin öfkeli yüzü,
sanki donmuş da halsiz kalmış gibi,
sanki ağır ağır inecek ilkin,
sonra altında ne var ne yok ezecek çatır çatır.

İşte gökyüzü bir yaprak gibi,
işte yere ha düştü ha düşecek,
ne dokunaklı şey, ne acı,
üzerinde ne renk var, ne yazı,
korkunç bayrağı bu kara ölümün.

Siz bir de şurdan bakanlara sorun,
görülen ne, sıcak odalarının penceresinden?
Bir gül olsa gerek, bir beyaz gül,
yasemin bir göğüste gülen.

Tevfik Fikret

newadam
30-11-2006, 18:31
Dikenlere Gidiyorum

Gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum
Gidiyorum
bütün acılarımı vurup sırtıma
umutları bırakıp başucuna
ıtırları, menekşeleri, kırgüllerini bırakıp
şiirlerimi sarıp bohçama
yüreğimin yangınına gidiyorum
hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal.


Gidiyorum
gözyaşlarımı papatya diye saçlarına takıp
yüreğimdeki yağmurlarla bir ırmağa akmaya gidiyorum
içimde yeşerttiğim tüm çimenler sana kalsın
sana kalsın baharçiğdemleri, kırgelincikleri, kırkkanatlılar
gülleri sana bırakıp dikenlere gidiyorum.


Gidiyorum
başımda gam, gözlerimde nem
bütün hatıraları bırakıp geride
usulca çekip kapıyı ardımdan
alıp başımı gidiyorum buralardan
şafak sökmeden kimseler görmeden
yağmurun yağmadığı çöllere gidiyorum
sevgi dolu yüreğimi bir ıssızda yakmak için.


Hoşça kal suyundan çimdiğim dere
kana kana içtiğim pınar
say ki yaşamadım bu yerlerde
nazlı çiçeklerini okşamadım baharın
bozguna uğramış bir bostanın hüznüyle
bir yaprağın ürpertisine yazıp ömrümü
çekip gidiyorum buralardan.


Gidiyorum
bir bilinmeze doğru
hem yol, hem yolcu olmaya
acılarımla başbaşa kalmaya gidiyorum
bütün yıldızları takıp kanatlarıma
bir kelebek gibi özgür olmaya gidiyorum.


Yüreğimin sızılarında damıttığım her şiiri bin kez öperek
ve sökerek sevgiden yana ne varsa göğsümde
gecelerin zifiri saçlarında kaybolmaya
bir ceylanın gözlerinde ağlamaya gidiyorum.


Bütün borçlarımı ödedim alacaklarımı erteledim
artık ne diyecek bir sözüm kaldı sevdiklerime
ne okuyacak bir şiirim
gözlerimin içindeki iki damla gözyaşı gibi
bakmadan ardımdaki uçurumlara
alıp götürüyorum yüreğimdekileri de
hoşca kal usulboylum, güzel gözlüm hoşca kal.



Nuri CAN

newadam
30-11-2006, 18:38
LİMON ÇİÇEKLERİ



Sen, benim Akdeniz’in limon bahçelerinde
büyüdüğümü bilirsin.
Limon ağaçları narindir.
Çiçekleri de öyle.
Minicik beyaz yaprakları vardır umut dolu.
Emek verirsen yeterince, meyveye dönüşeceklerdir.
Seversin onları, sularsın.
İlaçlar, gübrelersin.
Gözün gibi, kızın gibi bakarsın onlara.
Senin benim gibi konuşmazlar.
Ama onların da dilleri vardır anlayana.
Çok su verirsen çürür, suyu esirgersen kururlar.
Korumazsan böcekten, haşarattan hastalanır hatta ölürler.
Onyedisinde bir gelin gibi ürkektir onlar.
Üstelik savunmasız.
Bir o kadar da vermeye hazır.

Ama dedim ya...
Emek ister, sabır ister,
yürek ister, en önemlisi sevgi ister onlar.

Bir fidanın meyveye dönmesi yıllarını alır insanın.
Çocuğun gibidirler.
Kuruyan yaprakları yüzünden korkular kaplar yüreğini.
Her sabah bir bir kucaklarsın ağaçları adeta.
Onları görmeden geçen bir tek günün bile tadı yoktur.

Bir de Güney’in dolusu vardır. Denk geldin mi bilmem.
Verirsin emeği,sabrı,yüreği..
Çiçeklenir bahçen bir gelin kadar beyaz.
Ve bir gün bakarsın gökyüzü kararır.
Hiddetlenir, öfke bağırır gümbür, gümbür.
Gelin kız korkar. Sen korkarsın ama ne çare.
Dolu taneleri vurur da vurur küçük, beyaz çiçeklere.
Sabrın meyveleri ölür.. Sen ölürsün ardı sıra.

İŞTE SEN; BENİM VURGUNUMSUM BİRTANEM.
YAĞAN ACIMASIZ DOLU TANELERİ KADAR AĞIR,
ÖLÜM KADAR HAFİF.

Doludan sonra umut kalır
gözlerinden yüreğine giden uzun yolda.
Yeniden başlarsın yitirdiklerini unutmak için.
“Bir yıl daha” dersin.
“Bir yıl daha. Seneye kadar biraz daha sabırdan ne çıkar.”
Ağaçlar hâlâ dimdik, sımsıkı toprağa sarılmış
gelecek mevsimi bekler korkulardan arınıp.
Sen de öyle...

Daha beteri de vardır güney’in gecelerinde.
Sana umudu da çok görür, bilir misin?
Dona çeker havası.
Toprak sıkışır, sıkışır, sıkışır...
Nefes aldırmaz emeğine, sevgine.
O yıl meyveye dönecektir yüreğin belki de
yıllar sonra ilk kez.
Ah...
Ne çaresizliktir o...
Eğer bilememişsen doğanın ne söylediğini,
anlamamışsan iklimin dilinden ve
ısıtmaya koşmamışsan bahçeni,
ateşler yakıp toprağı gevşetmeyi akıl etmemişsen...
Kan çekilmeye başlar yüreğinden damla damla...
Hem onun hem senin.
Kararır kökler, dallar.
Karasından anlarsın olan biteni ve karalar bağlarsın.

İşte güney'in donu vurdu mu artık umut yoktur.
Bu gerçekten de ölmektir.

Sen benim sevgimdin emek verdiğim..
Sabrımdın.
Yüreğimdin.
Ben doğanın dilini bilemedim.
Dinlemedi beni hiç... Anlatamadım.
Konuşmadı benimle. Anlayamadım.

Don vurdu 23. yılında emeğimi
Kan çekildi sevgimden
Durdu sabrım..
Yüreğim vurgun yemişten beter..

İŞTE SEN; BENİM FELAKETİMSİN,
YOK OLUŞUM BİRTANEM.

Bu yüzden gitmeni istedim.
Şimdi bende kalan ne varsa; serpiştirili ardın sıra.
Gözyaşlarını görürsen dönüp ardına baktığında
Yüreğinde dizeler sıralanırsa kendiliğinden, sevgiye dair.
Rüzgârın sessizliğinde hüznü duyarsan
Beni hatırla ne olur.
Çünkü artık, sendeki sevgi, hüzün, gözyaşı ve sevgiyim ben.

Bir tek limon çiçeği var sende olmayan
Eğer bir gün onlarla tanışırsan
Benim için topla olur mu?

Benim sana veremediğim ne varsa
mutluluk adına, huzur adına
tümünü senin için diliyorum.
Birtanem.
Yolun açık olsun!

Gülsüm Güven

newadam
30-11-2006, 18:50
ELLERİN AVUCUMDA İKİ ATEŞ DAMLASI

Çiçeğinde yeni yeni kamaşan zerdalisi ömrümün,
gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam.
kızım benim, nazım benim,
gurbet elde sazım benim,
yalazlanmış can tanem,
körpe dalım, bir tanem.

Sisini, gözlerimin içimdeki dumanı
seziverdin de sanki;
acılandın uykunda,
sızlandın huysuzlandın...
Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum!
Kolsuz kanatsız kalmış
geceden beri başucundayım.
Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük,
kabukları koparılmış yaralar gibi
uğulduyor beynimde.

İtiraf etmeliyim ki, yavrum,
çekip gitse de bir bir
ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair
içimi dişleyen düşünceler,
senin bir gülücüğün şimdi
yaşamam için bana yeter.
Geceden beri başucundayım..
İşte, sabaha dayandı gün!
Aşsız, işsiz, kuruşsuz
bir ıssız bayırdayım.

Bebeğim, canımın kıvırcığı,
boranda, fırtınada sürgün vermiş tomurcuk.
Üzüm tanem, nar tanem,
acar yanım, bir tanem..
Kim kime, dum duma bir tufandayız;
günlerin ağzında kara bir gül
dikenleri tenimize dayanmış.
Ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız..

İnim inim uykunda nasıl da yalnız
yanıyor yüzün yavrum,
yüreciğin kaşlarında tütüyor,
ellerin avcumda iki ateş damlası.
Tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz,
kendi kollarımızdan başka
saranımız yok bizim.

Yazım benim, güzüm benim,
yemin olmuş sözüm benim.
Sana kuş bulmalıyım,
sana düş bulmalıyım,
gidip iş bulmalıyım...

Koynunda çırpınırken böyle çaresiz
kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat
zehrinle tanıştırdın.
Alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın!
Onurumuz...
Senin için sakladığım tek servetim bu yavrum.
Süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz.
Sızım benim, gizim benim,
gurbetelde izim benim.
Ateş almış taş altında kalmışız,
gün olur hesabını sorarız elbet.


Nihat BEHRAM

newadam
30-11-2006, 18:55
BAHAR GELME ÜSTÜME

Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
sevdanın suç ortağısın.

Yapma bunu bana!..

Bahar, yalvarırım çek git işine!..

Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme!..

Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde;
sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.

Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...

Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...

Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu,
toprakta türlü çeşit börtü böcek...

Yapma bunu bana bahar,

Böyle üstüme gelme!..

Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...

Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...

Kalbimin buzları erimiş.

Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
bir de sen çıldırtma beni...

Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...

Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.

Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...

Bulutların üşüşmesin başıma...

Girme kanıma benim... yoldan çıkarma!..


Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,

Sevdanın suç ortağısın.

Kıyma bana!..

Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi
azdırıp sonra birden çekip gideceksin.

Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir
kuraklığın ortasında terk edeceksin...

O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...

Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin

uçuştuğu günbatımları...

Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...

Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgârlarında...

Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak;
damar damar çatlayacak ruhumuz...

Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...
Yüreğim viraneye...

Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...

Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.


İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...

İş açma başıma...

Git işine!

Yoldan çıkarma beni!...



Can DÜNDAR

bilgekaan
30-11-2006, 21:47
Telli Kavak
Bir telli kavak büyürdü,
Daday'ın Çiydere köyünde usuldan usuldan.
Yerin karanlığından azad olmus,
Aydınlık sular yürürdü ayaklarının ucundan.
Kendi halindeydi telli kavak.
Geceleri gökyüzüne bakarak,
Samanyolunu düşünürdü yaprak yaprak.
Başka şey de dilemezdi.
En uzak rüzgarlara kaptırmıştı başını;
Ona konmayan kuşa kuş,
Ona değmeyen rüzgara rüzgar da denmezdi.

Gel zaman git zaman,
Kızını everecekti Çiydereli Halil
Cebindeki yetmezdi.
Bir gece sabaha karşı;
Ver yansın ettiler baltayı ayak bileklerine Telli'nin.
Uyanıverdi ilk vuruştan
Aman, dedi telli kavak; kıyman!
Sular bulandı ayaklarının ucundan,
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan; vurman!

Aman zaman dinler miydi Çiydereli Halil
Kızını everecekti, cebindeki yetmezdi.
Yıkılıverdi telli kavak,
Ortasına gecenin boylu boyuncak.
Oldu mu ya, dedi telli kavak
Böğründe duran baltaya;
Yaşayıp gidiyorduk şunun şurasında.
Kim gönderecek şimdi selamını suların,
Samanyoluna yaprak yaprak?
Ne olacak şimdi rüzgar?
Kuşlar nereye konacak?

Ordan oraya atıldı telli kavak
Elden ele satıldı.
Boynuna dört demir takıldı
Çankırı'ya beş mavzer atımı uzak,
Bir tepenin duldasına çakıldı.
Telefon direği oldu telli kavak.
Vınladı durdu telefon telleri boynunda.
Samanyoluna baktı geceleri.
Suları düşündü ayaklarının ucunda,
Yapraklarını düşündü,
Rüzgarı düşündü avcunda,
Gözleri dolu dolu oldu.
Bir türkü tutturdu en sonunda;
'Telefonun tellerine kuşlar mı konar?
Herkes sevdiğine cicim, böyle mi yapar?'

Aydın Gün

newadam
01-12-2006, 20:19
SERENAD


Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim
Uzak iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Senin için dallardan süzülen ıtır,
Senin için yasemin, karanfil, zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıklarla dolacak kalbimin içi..
Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.



Ahmet Muhip Diranas

Fide ERKEN
20-02-2007, 18:05
Merhaba,
Ne güzel şiirler var burada.Gölgelik yapmışlar dinlendim.
Bir tane de kendi şiirlerimden göndereyim mi?
Şairler ve Yapraklar

geçen hafta sonu
kurumuş yaprakları çiğnedik
parkta

büyük ağaçların altında
geniş yapraklar vardı
ezildiler tok bir sesle

bir tanesi dışında
çoğu büyüktü ağaçların
küçük yaprakları altında

bunları da ezdik ayaklarımızla
küçücük sesleri vardı
sanki bizi ezmeyin diye
yalvarıyorlardı
acıdık onlara
kurumuş yapraklar olsa da

çoğu büyüktü parktaki ağaçların
kocaman yapraklar altlarında
ve ince sesleriyle yapraklarının
birkaç küçük,yalnız ağaç

Şairlerin de ince sesleri var
yalvarırlar kimse
ezmesin yapraklarını diye

Fide ERKEN

Todor
20-02-2007, 22:00
Teşekkür ederiz Sevgili Fide Erken. Varsa devamınıda isteriz.:)

Yücel Özlem
21-02-2007, 20:29
Bir Kayısı Ağacı


Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapyanlız.
Yılda bir çiçek açar,
yılda bir kayısı veririm,
avuç içi kadar.

Yaz olur,
bir kadın silkeler dallarımı,
bir çocuk yerde bağırır,güler,
bense hoşnut olurum.
Hem zaten benim
ne söğütler gibi nezaketim vardır,
ne kavaklar gibi gururum.

Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir'in Dinekbağı'ndan.
Dinekbağı'nda üç insan severim,
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam,
benim kadar sessiz sedasız,
benim kadar halim selim.

En güzel ay nisan ayı,
toprak yumuşak yumuşak,
en güzel ay nisan ayı.
Yamur yağdı,çiçek açtı,
bir hoş oldu içerim,
en güzel ay nisan ayı.
Kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa,bir sola,
başı döner kavakların.
Ben bir kayısı ağacı,
başımda çiçeklerim.

Ben bir kayısı ağacı,
üç insan severim:
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam.
Çocuğun adı Ahmet,
kadının adı Fatma,
adamın adı İbrahim.
Ahmet küçük ve sarı,
Fatma tombul ve beyaz,
İbrahim uzun ve narin.
Bir tek toprak odaları var üçünün,
toprak odanın bir tek penceresi.

Ben bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakarım odaya,
yerde bir eski yatakla yorgan görürüm,
duvarda bir eski kırık ayna,
yerde bir eski kilim,
bir eski hasır.

Bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakar odaya,
çiçeklerinden utanır.

Dün gece gaz yakamadılar,
ayışığında gördüm üçünü.
üçünün suratı asık.
Önce oturup
zeytin ekmek,taze soğan yediler,
sonra baktılar birbirlerinin gözüne,
sonra esnediler.

Gökyüzü bembeyazdı.
Gökyüzü çiçeklerimin renginde.
Gökyüzünde kavaklar.

Fatma uzandı İbrahim'in yanına,
sağa döndü.
Tombul,beyaz yüzü pencerede,
gözleri açık durdu sabaha kadar.

Çiçeği en önce kayısı döker.
Ben bir kayısı ağacıyım,
döküyorum çiçeklerimi.
Yer beyaz beyaz,
başım yeşil yeşil,
kayısılarım memede.

Haziran gelecek,
güneş yakacaktır tepemi,
kayısılarım balla,şekerle dolacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım,
haziran gelecek,
avuç içi kadar kayısılarım
Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır.

Ben bir kayısı ağacıyım.
Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı,dedim,
dedim,çarşıda dört döner ibrahim,
dedim ekmek parası,
zeytin parası,
gaz parası.

Dedim, insanlar
neden yaşatılmıyor
ağaçlar kadar olsun.

Ben bir kayısı ağacı.
Fatma'nın,İbrahim'in,Ahmet'in
yumurtası,şekeri,eti.
Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi.
Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.
Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,
ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.
Durmuş İbrahim kapıda,
yüzü dalgın ve sinirli,
bakıyor eli çantalı şişman adama.

Şişman adam uzattı gövdeme elini,
pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
büktü boynunu kuzular gibi.
Ben bir kayısı ağacı.
Gövdemde o sarı kağıt.

Yol parasını verememiş İbrahim,
verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim.
yılda bir çiçek açarım,dedim.
Etmeyin,dedim.
ekmeğe katık oluyor kayısılarım,dedim.

Bir öğle vakti baktım,
kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa, bir sola.
Ben kışlık odun,
altı lira

1947,Kırşehir

Abdulkadir

Sebahattin
08-03-2007, 20:06
Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam?
Sokak başlarında saz mı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu.

Sait Faik ABASIYANIK

Ezginin Günlüğü de şarkısını yapmıştı. Çok severim hani, şarkısını da, şiirini de , meyvesini de :)

yengeç
17-03-2007, 16:21
BÜTÜN GÜZELLİKLER HEP YAŞAMALI

her güzellik kalmalı yarına
yeşilin sararması son baharda
ilkyazda kendini doğurması kalmalı
göknarın ladinin kızılçamın
Toros yellerinde saç taraması
Kızılırmak boylarında söğüdün
kavakla salınması kalmalı

her güzellik kalmalı yarına
toprağın yağmur kokusu
lâle tutan anemon tutan
papatya gelincik tutan avuçları
suyun kımıltısı kalmalı
Kaçkar'ın başındaki buğu
Harran bekleyişindeki can kokusu kalmalı

her güzellik kalmalı yarına
binlerce yıllık Anadolu soluğu olarak hava
delikanlı yatağında deniz düşleri
çipura dudağı
mercan gelişi
sürüler içinde lüfer sürüsü kalmalı

hava azalmadan
toprak azalmadan
çocuk yüzlerine en çok yakışan
gülücük azalmadan
gelecek azalmadan
hepsi hepsi kalmalı

bütün güzellikler hep yaşamalı

Ali Tekmil

yengeç
19-03-2007, 07:55
GECEYE KARŞI MÜDAFAA

Bu adam ölmüştür ama,
Düşmedi toprağa henüz vakit.
Hayatını devrettik ağaçlara
Kalbi kimlere ait.

Bu adam ölmüştür ama,
Başucundan ayrılamadık.
Sonsuz kederinde gecelerimizin
Nedendir hâlâ bu beyazlık.

Bu adam ölmüştür ama,
Henüz durmadı nehir.
Ve nasibi muhteşem kuşlar gibi
Onu götürebilir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

yengeç
19-03-2007, 09:35
BİR AĞAÇ ; YORGANI DA GÖKYÜZÜ

hiçbir sınır sarkmaz mı ötekine
çocuk topaçları gibi
kendi gölgesinde mi döner herkes
sade ayaz mı önler tohumun toprağa yağmasını
oysa ellerim de tohum dolu ilkyaz tadında
gelinleri güveyleri kıyıda köşede tutarak
ne çok yazık ediyorum çiçek düğünlerine
paytak ve acemi
bütün ayaklarıyla gelseler
dolsalar göğsümün ötücü ovalarına
elden ele gözden göze gülüşüp dağıtsalar
koca köyde duymayan kalmasa
kalır mı çit
durur mu duvar ağırca ara yerde
dolaşıp sesler seslere
gülüşler gülüşlere bulaşıp
dönmezler mi gönüllerince

bir ağaç gördüm güpegündüz
gökyüzünden bir yorgan çekmiş üstüne
şiire doğru gidiyordu

Ali Tekmil

yengeç
30-04-2007, 18:54
GÜLÜŞÜNE GÜLÜŞÜNE

o adamdı
işte o adam.
bir ağacın gövdesine bir deniz oymuş
içine de gökyüzü
içine de alabildiğine yağmur
tıka basa güneş
ve sevişme zamanı koymuş
şiirden geliyordu.

madeni eritmiş göğsünde
götürüp dikmiş gömütüne olmaz ' ın.
toprağı ekmek yapmış
açlığın karasını ak.
eğirmiş nefesini acıda
umarsız dağlara yolak
bir mayıs gelininin saçlarına tarak yapmış
ay karanlık gecelerde ay ışığı
gün tutulmalarında güneş
toprak çanaklarda içilen tarih olarak
ve kanlı kılıçlardan kopardığı alnını
dilinin rüzgârında savurarak
ölümden iniyordu.

o adamdı
işte o adam.
yeryüzünün bütün adalarında adam aramış
ve tenhalığa kapaklanmış olarak
öfkesinin horozu kalkık
avcıdan avcı
mızraktan mızrak
azalan umudunu uğrusu bilip
kendine gidiyordu.

o adamdı
işte o adam.
ağacın göğsüne koymuş başını
uzundan uzun
genişten geniş
elleri meyve
gözleri çiçeklenmiş
gülümsüyordu.


Ali Tekmil / 24. 06. 2002 - Urla.

Metin Y.
08-05-2007, 14:56
ELMA AĞACI

Yine başladı soğuklar,
Boyuna yağıp duruyor yağmur.
Esiyor rüzgar acı acı.
Nasıl geçireceksin bu kışı
Elma Ağacı?


Gölgen de yok ki sana arkadaş olsun;
Tek başına kaldın bu kış kıyamette;
Artık kimse bakmaz oldu yüzüne;
Dallarına tırmanıyor çocuklar,
Kuşlar uğramıyor semtine.

Üzülme bu günler çabuk geçer,
Bir bakarsın bahar geliverir.
Yeniden allanıp süslenirsin,
Bizim için yine çiçek açar,
Meyve verirsin.

Şükrü Enis REGÜ

zenfree
08-05-2007, 23:45
Bir yer düşünüyorum, yemyeşil,
Bilmem, neresinde yurdun.
Bir ev günlük güneşlik
Çiçekler içinde memnun

Bahçe kapısına varmadan daha,
Baygın kokusu ıhlamurun
Gölgesinde bir sıra, der gibi:
-Oturun!

Haydi çocuklar, haydi,
Salıncakları kurun!
Başka dallarsa, eğilmiş:
-Yemişlerimizden buyurun!

Rüzgâr esmez, konuşur:
Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun.
Mesut olun, yaşayan,
Ana baba evlat torun

Ziya Osman SABA



Bu şiiri ezberlediğimde sanırım ilkokul 3.sınıftaydım. Ben hala böyle bir yer düşünür dururum.;)

Metin Y.
11-05-2007, 12:29
Rahatı Kaçan Ağaç

Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.

Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsim, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.

[Melih Cevdet Anday]

Metin Y.
15-05-2007, 14:58
ÇOCUK VE AĞAÇ

Çocuk çok sevdi ağacı...
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!

Ağaç, çok sevdi çocuğu...
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!

Ve ona öptürmek için
Eğilirdi yerlere kadar;
Yanakları olaydı!

Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı!

Ve çocuk gittikten sonra,
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onun da
Bacakları olaydı,
Ayakları olaydı!

[Arif Nihat Asya]
Şair 1904 yılında İstanbul'da doğdu, 1975 yılında Ankara'da öldü.

Metin Y.
16-05-2007, 09:37
ÇAMLICA’DAKİ ÇINAR

Çamlıca’nın en yüksek yerinde bir perinin,
Işıktan heykelini nakşettim ufuklara…
O yeşil Çamlıca ki, kat kat eteklerinin,
Birini boğaz öper, ötekini Marmara.

Bir ceylandın o sonsuz güzellikle vurulmuş,
Benliğin his kesildi bir gölgeye geldin ki…
Ağaçlar öyle dalgın , sular öyle durulmuş,
Gök öyle mavi ve sen o kadar güzeldin ki!

Diyordum: “Gözlerime yaş değil, perde inse,
Bu güzel yüz gözümden kaybolamaz bir ara.
Senin aksin silinmez bütün eşya silinse…”
Derken gözüm ilişti yaslandığım çınara.

Bu çınar yaralıydı belki binbir yerinden:
Kimi çizmiş bıçakla ona kendi adını,
Kimi bir okla delmiş iki kalbi derinden,
Kimi yazmış adıyla, yan yana bir kadını.

Bu adların içinde ben, eski bende vardım,
Unuttum, kimdi yalnız, o zamanki nergisim?
Ben ki onbeş yıl önce, ona candan tapardım,
Şimdi baktım, bana bir sır olmuş o isim.

Anladım, aşkın izi suda çizgiyle birmiş,
Onları duymamışım şu kök kadar derinden :
Anladım , hatıraya daha çok yer verirmiş
Çınarların gövdesi aşık yüreklerinden!

[Faruk Nafiz Çamlıbel]

zenfree
16-05-2007, 11:20
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.


Nazım Hikmet RAN

http://www.nazimhikmetran.com/

Erguvan Muhibbi
02-06-2007, 14:46
Biraz önce Türkçe olimpiyatları programında
Vietnamlı bir küçük kız bu şiiri okudu.
Ağlattı beni.


Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahaeddin KARAKOÇ
(Uzaklara Türkü)

Müjgan
14-06-2007, 13:01
Dün gece Kırsal Çevre Derneğinin düzenlediği "ağaç ve edebiyat" konulu sunumdaydım. Daha çok Türk şairlerin yazdığı şiirlerin konu edildiği sunumda, ağaçlarla ilgili ilginç yaklaşımlar vardı.

Ağaçlar ve doğa ile ilgili türkülerin seslendirildiği ikinci bölümde, gitar, bağlama ve bendir le gönlümüz tıka basa doldu:)
"Karlı kayın ormanı" ile biten sunum, "yalnız ağaç" değil, orman olmanın güzelliğini bir kez daha vurguladı.

Metin Y.
14-06-2007, 13:15
KARADUTUM

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Bedri Rahmi Eyuboğlu

Kemal Kabcık
19-08-2007, 06:27
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var
= IX =
Asar Dağı Zirvesinde: tarımı uğraşı edinmek stres atmaya en etkili yoldur;
Bir bitkinin arzu etmiş olduğu, en seçkin ortamı hazırlamak strese iyi gelir!
Bugün için insan emeğinin değeri, meydana getirdiği eserle ölçülmektedir:
Bir bitkinin, yüz güldüren canlılığında; ümitler, sevinçler ve de huzurumuz!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 06:38
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var
= XI =
Asar Dağı Zirvesinde; toprağa düşen her bir tohum, açlığın çaresine ilaçtır;
Bir tohumu, toprağın döşeğinde filizlenirken hissedersin ve aşk ile titrersin!
Bir tohumu toprakla öpüştürmenin mutluluğu sarar insanı ve aşkın huzuru!
Mutluluğu, huzuru, ve ümidi uzakta aramamalı ve toprağın isteğini anmalı!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 06:47
“Annelerin Öz Türkçe’si” ile Ruhum Zenginleşir ve Anne Vicdanında Ümitler
= VII =
Asar Dağı zirvesinde; dost bellediğim makam öğretti bir çiçeğe bakmasını:
Eskiden olsa, basitçe, ‘gördüğüm bir çiçekten ibarettir’ derdim, oysa şimdi;
Kazanmış olduğumu sandığım manevi his ve duygularla, söyleyebileceğim;
‘Bir hayal ürününün, insana adanmış gerçeğiyle, hayatın güzelliği bir çiçek’

Kemal Kabcık
19-08-2007, 06:52
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= XI =
Asar Dağı Zirvesinde, payına düşene razı olabilmişsen daimilik söz konusu:
Şikayetçilik ve payına düşmüş olana isyankarlık; insani kurtuluşa engeldir!
Sen de sev, sen de saygıyla koru ve adını sevgiyle andığın aşklar büyüsün:
Unutma ki; bir iyilik yapılacaksa eğer, önce kendinle olan dostluğunu koru!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 06:55
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var
= III =
Asar Dağı Zirvesinde; sahip olduğun mevkii koruma düşüncesi: ÖNCEliktir!
Kendi konumunu, kendi mevkisini muhafaza edemeyen olgunluğa eremez!
Sahip olunan konumu ve mevkii sev; çünkü, insan ‘şükrü’ ile can bulandır!
Kendi-kendine yeten ve kimseyi etkilemek istemeyen varlığımla; ÖNCE’lik!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:00
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var
= IV =
Asar Dağı Zirvesinde, bir ağaç dikmenin, bir fidan yetiştirmenin mutluluğu;
Hiçbir şeye değişilmez, ve dalda yaprak sayısınca, huzur ve ümit insanlığa!
Dost bellediğin makamla paylaşılan, huzur ve ümit daimiliğinde yeşerirsin:
Bir ağaç, bir fidan yetiştir; istemelisin çünkü ağaç dalı yaprak sayısı ümidi!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:08
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var
= VI =
Asar Dağı Zirvesinde; Allah’ın takdiri olmaksızın, yaprak dahi kıpırdamıyor:
Çalış, çabala, didin; illaki Allah’ın takdiri gerek ve ilahi takdirle kazanımlar!
O kadar kitap okuyorum, ve paylaşımlarım ile aşkı yaşatmaya çalışıyorum:
Okuduğumu anlamaya; zaman, beklediğimi bulmaya; sabır, zorunluluktur!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:14
Babaların Duasıyla Hakka Yönelmiş Türk Gençliği Elbette Ki Türkçe İçin Var
= VIII =
Asar Dağı Zirvesinde; taklitçilikten sakın, ve neyi, niçin yaptığını bilmelisin!
Ezbercilik ve taklitçilik; İnsanın, düşüncesiyle kendi gibi olmasına engeldir!
İçtenlik içermeyen duygu ve düşünceleri kaleme alınması, yazana tehlikeli!
Yapmadığın, gerçekleyemediğin duygu ve düşünceleri kaleme almamalıdır!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:17
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile Var
= II =
Asar Dağı Zirvesinde: ders vermek değil, hayattan dersi almaktır; maksat!
Hayat güzelliğinde, her insana; iki dede iki hazine, ve insan sevgiyle etkili!
Bir dua ile dedelere ulaşmak istemek ne kadar da güzel, insan yalnız değil!
Dua için kabirlerine vardığım vakit, öğrendim ki; baki kalan yalnızca Allah!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:20
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= II =
Asar Dağı Zirvesinde, arkadaş; seçilmiş olan kardeş, ve başarı kardeşliğin:
Kardeşliğin menfaatsizliğinde, kardeşliği yaşatacak, bilgi arayışı içerisinde;
Aşkı yaşar, aşkı yaşatırız ve kardeşlik duyarlılık isteyen sorumlulukla etkili!
Menfaatini kenara bırakan, ve rahatını kardeşlik adına terk eyleyen; ümitli!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:22
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= III =
Asar Dağı Zirvesinde, ‘emir’ olunan: iyilik, güzellik ve doğruluğun peşinde;
Seçilmiş kardeş olan arkadaşlıkların devamlılığı adına, aşk ile kalem döner!
İyilik, güzellik ve doğruluk; sorumluluğunu bilen, sorumluluğunu aşmayan,
Arkadaş canlısı dost kalplere mahsus bir erdem ve insan kardeşe ümitlidir!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:24
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= IV =
Asar Dağı Zirvesinde: kötüleri yok say ve onlara cevaben bir şey söyleme;
Çünkü kötüler, kusur bulma ve şikayetçi olmayı, üzerlerine vazife edinmiş!
Sen, kardeş edinip, kardeşin bileceğin, samimi arkadaşlıklar peşinden koş;
Unutmayasın ki, gerçekleştirdiğin suskunluğun seni koruyan tek unsurdur!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:28
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= I =
Asar Dağı Zirvesinde, arkadaş; seçilmiş olan kardeş, ve başarı kardeşliğin;
Bir kitap paragrafının sökün eyleyen kardeş yazar anlatılarıyla ümitli insan!
Tanımadığın ve dost olmayı umduğun, kardeşlikler adına kalem dönmekte:
Arkadaşlığa, kardeşliğe verilebilecek aşk-i ümit; can kafesi kalpte beslenir!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:30
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= V =
Asar Dağı Zirvesinde: nispet olsun deyi hiçbir iş yapmamalı, ve varlığınla;
Anca kendini kurtuluşa erdirmek için çabalamalı ve saygı ile yaklaşmalıdır!
Aşırıya kaçan her türlü mal ve manevi zenginliklerden uzak durmayı dene;
Sahip olduğunla övünmeye kalkışmadan, dünyalığına karın tokluğunu sun!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:38
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= VI =
Asar Dağı Zirvesinde, kötülere sataşmaksızın gerçekleşen aşka şükretmeli;
Kendi ile mücadeleci olması gerektiğinin bilinci ermiş erdem ile; sonsuzluk!
Aşılması gereken bir engel kalmış ise, o da, aklına çok güvendiğin varlığın:
Kendine güven duygusunda aşırılıkları yaşama ve titizliğin aşkına temeldir!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:42
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= VIII =
Asar Dağı Zirvesinde: can alıcı herhangi bir problemle karşılaşıldığın vakit;
Kendi-kendini öğütleme yolunu dene ve kimse seni dinlemese de doğru ol!
Kendine saygı ilkesiyle, hayat boyunca prensip edineceğin kuralların olsun;
Elde kalem ile, dile getirdiğin kuralı kimse dinlemese de, sen kendini dinle!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:43
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= IX =
Asar Dağı Zirvesinde verimliliğin hat safhada yaşandığı bir işi meslek edin;
Mesleğine aşık ol, ve farklı bakış açıları ile, mesleğinin kazanımlarını irdele!
Severek yaptığın bir işi mesleğin edin ki, hayat boyu huzur seni de bulsun;
Emek en iyi ilaç ve çalışanın alnından dökülen ter, gerçek huzurun mimarı!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:45
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= X =
Asar Dağı Zirvesinde duanın yeri ve önemi büyük olup, duayla varolursun:
Geçmişte yaşamış, hakseverlik anlayışıyla, dünyaya güneş olmuş insanlar;
Gerçeklediği duasıyla koca evrene hükmederler, ve evliyalarımızın duaları;
Kendi konumunu iyi bir şekilde tayin etmiş hakseverlikteki insanlığa ulaşır!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:46
Seçilmiş Kardeş Olan Arkadaş Hasretinde Hece Hece Okunan Türkçe Anlatı
= XII =
Asar Dağı Zirvesinde: bir kimseye karşı, aşırı güven beslemek sakıncalıdır!
Kendine güven duygusunda da ölçülü olmalı, ve tedbiri elden bırakmamalı!
Varoluşun adına bir hüküm vereceksen; onu dost bellediğin makam yapar!
Kendini ‘iyi’ye yönlerdir, ve ‘iyi’ olanın keşfinden sonra, ‘daha iyi’ olanı ara!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:48
Asar Dağı Zirvesinde Türkçe Anlatılar ile Yücelen İnsan Karakteri Donanımı
= I =
Türkçe çeviriye nail olmuş, seçkin edebiyat anlatıları ile insanlığımız ümitli;
Nice acılara göğüs gererek, bir ‘of’ bile demeden, ümidi kaleme alan güzel!
Aşk beyazı, temiz sayfalara paragraf paragraf sevgi ve saygıyı nakşetmeli;
Bir yazar şikayetsizliği ile, işleri oluruna bırakma erdemiyle verimli olandır!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 07:49
Asar Dağı Zirvesinde Türkçe Anlatılar ile Yücelen İnsan Karakteri Donanımı
= II =
Kitap seçiminde, Türkçe çeviri olmuş dost canlısı kalemleri tercih etmelidir;
İnsanlığa iyiliği, güzelliği ve doğruluğu anlatan yazılar okumayı istemelidir!
Yalnızlığın hüküm sürdüğü Asar Dağı Zirvesinde, her yalnızlığa bir kitapçık;
Ve okuyan insan, kendini zamana ve mekana adaptasyonda etkili olabilen!

Kemal Kabcık
19-08-2007, 09:38
“TÜRKÇE SEVDALI” TEMİZ KALPLERİN SEÇKİN ANLATISI ile LİSAN ADINA

Temiz kalbimizin verimliliği ve duyarlılığı ile gözlemlenebilen ve her biri ayrı bir ağaç ismi ile adlandırılabilecek, insanlığın önderi olmuş, değerli ve büyük tüm güzel insanlar, güçlü hafızamızın zenginliklerindedir!

Ve insan, tanımış olduğu büyük insanın, olgunluk yüklü karakterinde, kendi geleceğine yürümektedir. Taşımış olduğu sorumluluk gereği, önce, kendine faydalı olabilmeyi ve daha sonra da aile içi, kendi konumunda, kendi varlığının önemiyle ailesi için çaba sarf etme düşüncesinde.

Tanınan ve varlığının anlamındaki gizemli sonuca erişebilmiş, olgun karakterdeki yetkin insan; bir insanı hakkıyla tanıyabilmiş olmanın huzur ve ümidi içinde, kendice edindiği sorumluluklarla aşkın peşindedir.

Yalnızlıklar; düşünmeye yeni fırsatlar sunarken, akıp gitmekte olan zaman; yaşanılası yeni dostluklara, arkadaşlıklara yol alıyordu. Ve en değerli varlığı hakkıyla tanımak mecburiyetindeki insan; düşündükçe, insanlığını, kendi özüne, nakış nakış işlemekteydi.

Varlıklar arasında, en değerlisini bilmek ve onu inceleme altına alarak, bilgi bakımından nasiplenmek, düşünceli ve duyarlı olabilen, samimi insanların başarısı idi. Ve insan, kendine ve dost bellediğine hesap verebildiği ölçüde etkili olabilendi.

Okudukça; bir ağaç gölgesine sığınırcasına, bilgi ve deneyim sahibi olandan nasip almak, hayatın sunduğu bir güzellikti. Kendi bilgi ve tecrübe birikimlerinin özüne inerek anlatan ve ağaç gölgesi ümidi yaşatan, tüm değerli büyüklerimizin varlığındaki anlamı bulmalı, ümidimizi sonsuzluğa taşıyabilmeliyiz.

Okunan kitap boyunca, her sayfada, insana sunulan huzur ve ümidi paylaşmak ne güzel. Kitap sayfası paragraflarından aşka gelmek ve her bir değerli insana ağaç gölgesi yeni bir ümit olarak görmek ne büyük erdem. Sevdikçe varolabileceğimizi ve saygı ile muhafaza eyleyebilmişsek, kendi varlığımızın bir önemi olacağına dair sarsılmaz inancımız olmalı!

Artık bundan böyle ne kin, ne de hırs ulaşabilir yalnızlığımızın duyarlılığına…

Şimdi yalnızlıklara, olgunluğun tacı olmuş, sabrı ve cömertliği nakış nakış işlemelidir.

Bir kardelenden sabrı, bir başaktan cömertliği öğrenerek; hayata sunulan tüm gerçekleri özümseyerek ve gerçeklere itaat ederek bir yaşam sürdürebilmenin heyecan ve ümidini her TÜRKÇE SEVDALI’sının sınırsızca yaşayabilmesini ümit ediyorum!. Lisanımız; sevginin gölgesinde büyümeli!.

Başarı, huzur, ümit ve sevinç; Türk Dili Severlerinin üzerine olsun!. Yeni bir ümit adına; kendimizi dinlemeyi ve kendimizden sorumlu olmayı unutmamalıdır. Kendi varlığımıza karşı duyarlılığımızı gösterebilmeliyiz!...

hassoman
21-01-2008, 12:59
ARKADAŞIM BADEM AĞACI

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koo desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Aziz NESİN

Baobab
13-11-2008, 07:38
Gece İçinde

Sıcacık bir yağmur siner
Kara gecenin içine
Toprak somun gibi kabarır
Tak tak vurulur kapıma
Kişner kapımda kır atım
Dünyam gümüşler kuşanır

Sıcacık bir yağmur siner
Kara gecenin içine
Toprak somun gibi kabarır
Tak tak vurulur kapıma
Kişner kapımda kır atım
Dünyam gümüşler kuşanır


-A. Kadir-

Baobab
13-11-2008, 07:40
"biliyorum bu dünyada
el değmediğimiz nice doyumlu
sıcak,ölümsüz ve kederli şeyler vardır
biliyorum bu dünyada
gökyüzü ve denizyüzü
cümle çiçekler ve cümle yemişler vardır
biliyorum bu dünyada
yalnız ve yalnız insanlar
yani kardeşler vardır.."


-E. Gökçe-

Baobab
13-11-2008, 07:47
sen olmazsan
maviler ölür.
dudaklarım tuz denizi..
sen olmazsan
kurumuş ağaç gövdesiyim yapraksız
yararı yok gölgemin
ne kuşlara barınak
ne direncim fırtınalara
dingin sular uykusunda gemilerim alabora
gizlenir yağmur sonu gökkuşakları
bulanık sisler arkasına...
sen olmazsan
toprak kokmaz
değişir rengi yaprakların
kuşlar dilini unutur gizemli ötüşlerde.
sen olmazsan
gözlerim akdeniz güneşinde çarmıha gerilir


-Celal Ülgen-

Baobab
13-11-2008, 08:40
tanıdığım bir ağaç var
eltilik bağları yakın
bir ağaçla elti
adı saadet
eltisini kız zanneder durur

gecesi gündüzü bir
sabah uyuyor, gece uyanıyor
ayı tanımıyor
ayı hayvan zanneder
uyuyor

ona bir kitap vereceğim
adını bulsun diye
bir öğrensin kendi adını
o zaman gezsin dursun.


-Melih Cevdet ANDAY-

Baobab
13-11-2008, 09:12
KUNDURA BOYACISINA, KİRAZ AĞACINA, ÇİNGENE KIZINA DAİR


Sabahleyin evden çıkıyorum
İnsanın işi var gücü var
Gidip bir parka oturuyorum

Bir boyacı dikiliyor der demez
Bakar da bakar potinlerime
Ne bakıyorsun bre
Keyif benim değil mi?
Boyatmayacağım işte.

Nesini boyatacaksın diyor içinden
Bir yandan da kaşını kaldırarak
"Şu yerdeki senin mi ağabey?" diyor
Bakıyorum, ayağımın ucunda leş gibi pis bir tarak,
Alıp tarağı gidiyor.

Derken işsizin, tembelin, haylazın biri
Karşımdaki sıraya oturuyor
Sadece otursa iyi
Oturmuş bir de düşünüyor.

Ne düşünüyorsun be adam?

-Melih Cevdet Anday-

Baobab
13-11-2008, 09:18
kuşlar yağmur yağdırır da
yağmur güneşe vururdu ya
ben sana gelirdim

sevincin yarısı ağzımda
zambağa birikir sabahlar
ovalar atlara binerdi

kulesine koşuşunca deniz
cebimde geceden yıldızlar
arılarla ballarla kanımda

yüreğim avuç olurdu da
sonra çeşme de olurdu ya
mutsuz dönüşler ayında

ben sana gelirdim..


-Melih Cevdet Anday-

Baobab
13-11-2008, 10:38
ruhun bir ırmaktır gülüm
akar yukarda dağların arasında
dağların arasından ovaya doğru
ovaya doğru, ovaya kavuşamadan bir türlü
bir türlü kavuşamadan uykusuna söğütlerin,
geniş köprü gözlerinin rahatlığına,
sazlıklara, yeşil başlı ördeklere,
düzlüklerin yumuşak kederine kavuşamadan
kavuşamadan, ayışığındaki buğday tarlalarına,
ovaya doğru akar,
akar yukarıda dağların arasından,
bir yığılan, bir dağılan bulutları sürükleyip,
geceleri iri iri yıldızları taşıyarak,
dağbaşı yıldızlarını,
mavi güneşlerini de dağbaşı karlarının,
akar köpüklene köpüklene,
dibinde ak taşları kara taşlara karıştırıp,
akar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla,
dönemeçlerde kuşkulu,
uçurumlara düşüp şahlanarak,
kendi uğultusuyla deli divane
akar yukarıda dağların arasından,
dağların arasından ovaya doğru,
ovaya doğru, ovayı kovalayıp
ovaya kavuşamadan bir türlü...

(Nazım Hikmet Ran)

nevsune
13-11-2008, 10:47
SÖZLE EKTİN KENDİNİ

Sözle ektin kendini bahçeme
ve ben nar ağacıyım dedin.
İstiyor
ve inanıyordun da
ve ben bekledim.
Ama uzun zamandır
yalnız esintilerde
dinliyorum seni.
İlk yağmurları aldın,
son yağmurları da aldın,
geçiyor baharım.
Ya çık topraktan
dalın yaprağın çiçeğinle
ve ol
ya da unutayım seni.

V.Sarısözen

Baobab
13-11-2008, 10:50
yaşasın!..
Sağolun nevsune hanım!
Sonunda bu bölümü canlandıracağımı biliyordum!!!... :D

Baobab
13-11-2008, 10:52
(...)
günbatımının menevişi sona erince
ve soluk alınca kestaneler
yaz yorgunluğunun ardından
dallardaki kuş cıvıltılarını
bastırınca fısıltıları sevdalıların,
kıyı gazinosunda caz
çalmaya başlayınca denize karşı
çıkıp gelecek misin sen bana

bunca sınav ve acıdan
bunca bocalayış ve düşlerden sonra
vakti değil mi artık
yazgımıza eğilmenin
ve bakmanın ta gözlerinin içine?
uykusuzluktan neredeyse başım çatlayacak
ağzımda acı-buruk tadı anıların
vakti değil mi, sorarım gelmedi mi vakti
yaşam üstüne düşünmenin
geçmiş günlere bakarak..
yaşam?
ama nasıl bir yaşam
denize sırtını dönmek
bastırmak can evinde
o gümbür gümbür uğultusunu

orda, kıyıda kaldı
ezgin yaşantılar
çiğnenmiş çiçekler
soğuk külü, sönen ateşlerin
öpüşlerden dokunuşlar, kırıntılar
duman ve marsık kokuları
rastgele bir takım tutkulardan..
Ve ben dönmeyeceğim artık oraya
dönmek istemiyorum!

bir başka kıyı bulmalıyım ben
belirip yükselsin denizden
ve dolunay gibi ışıldasın
karanlık suların üstünde,
eşi benzeri olmayan bir kıyı..

varalım mı bir an önce o kıyıya
söz veriyor engin olacak bu gece deniz
yalnız hışırtısı duyulacak kayığın, uyuklayan sularda,
yalnız, küreklerin şıpırtısı.
ve kaplayacak yüzümü tuzlu damlacıklar
duyuluncaya kadar ıslığı
direkte sabah rüzgarının
ve açılıncaya kadar ak yelkenler

Ne gitmekte olanda
çünkü benim yazgım,
ne de gelecek olanda
aradaki sınırda tam, denizde..
çağırıyor deniz beni o kıyıya
çağırıyor bütün askerlerinin borazanlarıyla.
gideceğim
ve çarpışacağım
ve teslim olmayacağım hiç bir zaman

hazır mısın bir tanem
narinden daha narin, iyiden daha iyi
sen, çocuk düşlerinin gözdesi
hazır mısın ötelere yüzmeye buradan?
inan ki gece dediğin
bir yoldur ancak sabaha doğru..
günbatımı eriyor
bekliyorum seni burda, bu kayıkta
titreşmesine bakarak yıldızların
ve bil ki yorulacak değilim beklemekten...
(...)

nevsune
13-11-2008, 11:14
Aynı ozandan gideyim ben de.

HÜZÜN ÇİÇEKLERİ

Mevsimlerin anısı yoktur
ama inanırım seninle gelirler...
İstemedim de, kendiliğinden belledim
bu kuşatılmışlığı; hem
belki de siyah bi aygırdır: aşk,
yürekte kapalı, hep vardı
hep olacak...
Bilemiyorum
çok yürüdün içime,
sana kuşatılmışlığımı veriyorum tek;
bana kalsın adakaranfili.
Ve işte, iliştirip saçıma
atıyorum adımımı kapıdan.
Kapı..? Bir alışkanlık olarak.


V.Sarısözen

(Ben de özlemişim şiirleri, asıl ben teşekkür ederim sevgili Baobab)

Cumhur Tonba
13-11-2008, 12:21
Ufak bir şiirde ben gönderiyorum.




Çocuk ve Ağaç

Çocuk, çok sevdi ağacı...
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı!

Ağaç, çok sevdi çocuğu...
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı!

Ve ona öptürmek için,
Eğilirdi yerlere kadar;
Yanakları olaydı!

Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı!

Ve çocuk gittikten sonra,
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onunda
Bacakları olaydı,
Ayakları olaydı!
Arif Nihat Asya

Baobab
13-11-2008, 13:57
Biz bir inatçı bahçıvanız
siz, bizim, yedi yılda bir açan gülümüzsünüz
erişilmez oluşunuz yıldırmıyor bizi,
belki bilhassa bundan dolayı makbulümüzsünüz...


(N. Hikmet Ran)

Baobab
13-11-2008, 13:58
Katkınız için çok teşekkürler Cumhur bey... :)

Baobab
13-11-2008, 14:50
küçücük dalda yedi gül
altısını rüzgar alır
ama biri kalır
bulayım diye onu

yedi kez cağıracağım seni
altısında gelme
ama söz ver yedincisinde
tek sözümle gel...


(Bertolt Brecht)

Baobab
13-11-2008, 15:40
Düslerin mavi saganaginda bir gece
sordu cesur ve yilgin
bakisiyla bir kaçak:
Seni nasil sevmeli?

Ipeksen çildirir yüzlerce tirtil kivrimi
suysan tutulmaz bir uçari nem
gülüssen tam ortasindan parçalanan bir çelik
seni nasil sevmeli?

Düslerin mavi saganaginda bir gece
solugun solugu susturdugu Afganistan

Karanlik kayalarda sakli turkuaz
kuytu magaralarda gizemli bir fisilti
atesi üfleyen dudak kadar kirilgan
her damla terin pusata dönüstügü
dünyanin gözyasi ve isyan.

Topraga gömülmüs kesik kollu bir heykel
renk, ses ve tatlarla yikilan idol
akilla duygu ve çatisma ve cansikintisi
en ince ayrintilarla yeniden yaratilan
çagdas bin tanri... bin tanri daha.
Seni nasil sevmeli..?

Insanin insani dogurdugu bir ögle vakti
- kil ya da kaburga kemiginden degil -
mermer serinliginden
bir irmak akisindan
kuslarin ötüsünden
işik selinden
insanin insani dogurdugu...

Sordu cesur ve yilgın
bakisiyla bir kaçak:
Turkuaz nerden ulasir çarsilara bilmeden
sorgulamadan geçitsizligi
seni nasil sevmeli?

Düslerin mavi saganaginda bir gece
anladim ne zaman düsürdügümü
gögsünde ürküntüsüz tek denizi tasiyan
o güvercini.

Daglari da yitirdim
vitrinlerle kusatilmis bir sehrin
salginina kaptirip kendimi.

Kimbilir kaç kadindan birikmis turkuaz
günesin tutsak yani
seni nasil sevmeli..?


(Zerrin Taşpınar)

Baobab
13-11-2008, 15:52
"gözlerine bakarken
günesli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum...

Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gun bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan...."


(Nazım Hikmet Ran)

Cumhur Tonba
13-11-2008, 19:30
Katkınız için çok teşekkürler Cumhur bey... :)

Böylesine güzel şiirleri okuma fırsatı verdiğiniz için size ve yazan diğer arkadaşlara ben teşekkür ederim.

Baobab
14-11-2008, 08:47
Herkese günaydın!...


;)

Baobab
14-11-2008, 08:50
BORÇLU

Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında
Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan
Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde
O baharlım laklakını durup dinlememişsen
Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden
Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine

Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden
Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan
Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada
Dikilip yanıbaşlarına göğüs geçirmemişsen
Yanından geçip gitmiş de çilekçinin arabası
Kaçtan veriyorsun hemşerim diye yutkunmamışsan
İskelenin tepesinden türkü döken gurbetçi gence
Varolasın koçum benim diye el sallamamışsan
Bahar dalı gömleğiyle utangaç bir uçurtma
Bu ne şıklık delikanlım diye laf atmamışsan

Ve çapkınca bakmamışsan
Göğsü domur domur yeniyetmeye
Sesi bambam
Sesi ramazan topu
Kendini herkül sanan delikanlıyı
Yaştaşınmışcasına süzüp selamlamamışsan
Öpmemişsen gözlerine bakıp duran bir gözleri şenlikliyi
Yaşama itmemişsen iter gibi denize
Girmemişsen koluna bir yıkılmışın
Yalanla da olsa avutmamışsan umutsuzu
Su diyene bir avuç su
Bir yaralı parmağa işememişsen
Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara
Günaydınsız bırakmışsan bahçe bezeyenleri
Eğilip koklamamışsan çitten gülen çiçeği
Bayram bayram donanmamışsan
Sevinciyle dostlarının
Acısını dostlarının
Yüreğinde duymamışsan
Kapı kapı dolaşmamışsan iş dilenerek
İşsizliğe düşmemişsen hakkım dedikçe
Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere
Halaylı horonlu grev şenliklerine
Katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda
Ağrın ağrım
Acın acım
Dememişsen insan kardeşlerine
Ve dilinin en görkemli
Ve dilinin bando-davul sövgülerini
Sıralayıp sallamamışsan deyyuslar saltanatına

Hangi yaşta olursan ol
Kardeşim
Kaptırıp gönlünü sevda fırtınasına
Evin yolunu şaşırmamışsan

Sende iş yok be kardeşim
Sen artık hapı yutmuşsun

Borçlusun sen ağaçlara kuşlara
Borçlusun sen trenlere otobüslere
Yağan kara esen yele borçlusun
Borçlusun sen herşeye

Gözdeki ışıltıya
Alındaki çizgiye
Eldeki şaşkınlığa
Borçlusun herşeye
Kardeşim

Yaşamın kendisine...

(Hasan Hüseyin KORKMAZGİL)

Baobab
14-11-2008, 10:23
Denizi Özleyenler İçin


Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım."
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili,göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.
Gemiler gecer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler,damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret


(Orhan Veli KANIK)

Baobab
14-11-2008, 10:24
RÜZGAR

Şimdi bir rüzgar geçti buradan
Koştum ama yetişemedim,
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir,
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallanmıştır,
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler..
Toz toprak gözlerine gitmiştir.
Şehirlere uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür,
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.
Şimdi bir rüzgar geçti buradan
Koştum ama yetişemedim,
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.

Cahit KÜLEBİ

Cumhur Tonba
14-11-2008, 11:33
HAN DUVARLARI



Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgarların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına,

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık

Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince,

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine

Yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.

Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,

Bir sarsıntı... uyandım uzun suren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

*On yıldır ayrıyım Kınadağı'ndan

Baba ocağından yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben*

Altında da bir tarih. Sekiz mart otuz yedi..

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.

Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;

Araya gitti diye içlenme baharına,

Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk

Soğuk bir mart sabahı...Buz tutuyor her soluk

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri

Bulutların ardında gün yanmadan sönuyor,

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar

Biz bu sonsuz yollarda varıyoz, gitgide,

İki dağ ortasında boğulan bir geçide

Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu

Burada son fırtına son dalı kırıyordu

Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...

Gönlümde can verirken köye varmak emeli

Arabacı haykırdı *İste Araplıbeli*

Tanrı yardımcı olsun gayri yolda kalana

Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen uç dört arkadaş

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor

Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri

Çicekliyor duvarı ocağın akisleri

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor

*Gönlümü çekse de yarin hayali

Aşmaya kudretim yetmez cibali

Yolcuyum bir kuru yaprak misali

Rüzgarın önüne katılmışım ben*

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık

Bir han yorgun argın tatlı bir uykudaydık

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım.

Başucumda gördüğüm su satırlarla yandım

*Garibim namıma Kerem diyorlar

Aslı'mı el almış haram diyorlar

Hastayım derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyhoğlu Şatılmış'ım ben*

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında

Korkarım yaya kaldın bu gurbet çıkmazında

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı

Bahtına lanet olsun aşmadıysan bu dağı

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna

Post verenler yabanın hayduduna kurduna

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu

Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi

Hana sağ indi ölü çıktı geçende

Yaşaran gözlerimde her sey artık değişti

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri

Ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim,

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar

Dönmeyen yolculara ağlayan yaşlı yollar

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları
Faruk Nafız Çamlıbel

Baobab
14-11-2008, 12:46
BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı
Her adım uyandırır acı bir hatırayı!

Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam.

Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al
Diye hıçkırır kaval.

Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun
Daima eğeceksin başkalarına boyun
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı
Yamaçlarda her aksam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an
Madem ki kara bahtın adını koydu çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.

(Kemalettin KAMU)

Funda Kalaycıoğlu
13-01-2009, 15:14
Dedem Şeref Tipi'nin 50 yıl kadar önce, kesilen bir çınarın ardından yazmış olduğu bir ağıt...

NENE BACI’NIN AĞIDI

O yollarımıza sesti
O kırlarımıza süstü
Ondan esip gelen yeller odalarımıza misti
Onu hangi eller kesti
Çınarıma kıymışlar
Başımızı
Başımızı eğmişler

Alımı çalımı bizeydi
O bir canlı yelpazeydi
Esimiz her gün tazeydi
N’olur kesene kızaydı
Alıp altına ezeydi

Neye dönmüş gelin bakın ortalık
Gölgeliksiz kaldı bizim çocuk çoluk
Meğer oymuş köyümüze kalabalık
Kurtlar , kuşlar dönüp durur alık alık
Çınarımı sökmüşler
Boynumuzu
Boynumuzu bükmüşler

Benim köyüm o çınarla dillenirdi
Soylar soplar dallarında salıncaklar sallanırdı
Gelen geçen yolcular
Onu konak kullanırdı
Uzaklardan gören eden bu yanlara yollanırdı

Bizim övüncümüz oydu
Onca çağlar şuracıkta yayla yaydı
Hay elleri , hay elleri kırılaydı
Yemenlere, Yemenlere sürüleydi
Gide gide tabanları yarılaydı
Ağacımı yıkmışlar
İçimizi dışımızı yakmışlar

Artık yok ki serim serpim gölgesinde uzanasın
Püfür püfür essin de birkaç soluk kazanasın
Dağım taşım artık neyle bezenesin
Çınarımı , çınarımı kestiler
Kaşımızı astılar

Nerde yedi renkler akan süslü dallar
Hani yedi diller döken tatlı diller
Çöle döndü , çöle döndü sağlar sollar
Bir ölümlü susu sardı yamacı
O toplardı yamacına toku acı
Onca çağlık düzenimi bozdular
Anlı sanlı çınarımı kestiler

Çayır çimen boydan boya sus oldu
Şakır şakır öten yerler küs oldu
Onsuz kalan pencereler yas oldu
Bakışları bozkırlara yaydılar
Yeşilimi yeşilimi soydular

Oy sazına , oy sözüne
Çalımına , alımına , süsüne
Oy boyuna , oy bosuna doymadığım
Oy bakmaya kıymadığım
Ölene dek dinmem gayri , yanarım
Çınarım da
Çınarım da çınarım ...

Şeref Tipi

hassoman
14-01-2009, 12:48
Funda Hanım,

Dedenizin şiirini içim ezilerek okudum. Üstelik özgün bir ağıt olarak okudum. Naif, katışıksız, duru ve içten bir duyguya dayalı anlatım ancak bu kadar etkili olurdu.

Yazları gittiğim Ege kasabasında bir Işık Dede var. Yaşı 80' inin üzerinde...
Ufak tefek ama yapısından umulmaz bir enerjiyle çevresine gerçekten ışık saçan biri... Evinin önündeki zakkum ağacını (gerçekten ağaç gibiydi) altına park ettiği arabasını kirletiyor diye komşusu kesmiş. O da bunun acısı ve kırgınlığıyla bir şiir yazmıştı. Ne yazık tamamı aklımda yok. Ama şuna benzer sözler vardı: "Ellerin kırılsın demiyorum, öbür dünyada da bunun cezasını çekersin inşallah da demiyorum. Ama öldüğümde bunun için ne ceza çektiğini Allah bana gösterir inşallah..." Aklıma bu olay geldi. Işık Dede'nin şiirini edinebilirsem sizinle paylaşırım.

Dedenizle ne kadar gururlansanız yeridir...

Funda Kalaycıoğlu
14-01-2009, 20:34
Sayın Dedem,
Sizin anlatım tarzınız da aynen kendi tanımladığınız gibi katışıksız, duru, içten ve etkili... Yazdıklarınızı okumak beni çok mutlu etti. Artık böylesi anlatımlara pek sık rastlayamıyoruz ne yazık ki...
Işık Dede'nin şiirini okuyabilmek çok isterim. Bu şiirler hissedilen acıyı ne kadar güçlü yansıtabiliyorlar değil mi?
İlginize teşekkür ederim.
Saygılar.

Yücel Özlem
29-01-2009, 21:20
NERDE KALDI O GÜNLER ? (http://www.etnografya-galerisi.com/TR/direktor/nerde%20kaldi%20o%20gunler.html)

Dağdan dağa göçerdik
Soğuk sular içerdik
Tahta makas biçerdik
Nerde kaldı o günler?

Keçe çadır evimdi
Bıçkı balta elimdi
Sevgi saygı benimdi
Nerde kaldı o günler?

Dağdan inip köy olduk
Uygar olduk ne olduk
Gitti doğa mahvolduk
Nerde kaldı o günler?

Zaman akıp giderken
Eller kültür toplarken
Tarih deyip saklarken
Nerde kaldı o günler?

10 Haziran 1991

Alibey KUDAR
60755

ALIBEY KUDAR (http://www.etnografya-galerisi.com/TR/direktor/alibey_kim.html):1932 Tahtakuşlar Köyü doğumlu. Savaştepe Köy Enstitüsü' nden mezun olduktan sonra 26 yıl öğretmenlik ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1980 yılında Akçay ılkokulu öğretmeni iken, emekli olup köyüne yerleşti. Uzun yıllar araştırmacı - derlemeci olarak adeta iğne ile kuyu kazarak "Tahtakuşlar Köyü Özel Etnografya Galerisi" ni kurdu. şu anda ailesi ile birlikte bu galeriyi yönetmektedir.

hassoman
04-02-2009, 00:22
"....." Işık Dede'nin şiirini okuyabilmek çok isterim. Bu şiirler hissedilen acıyı ne kadar güçlü yansıtabiliyorlar değil mi?


Funda Hanım,
Işık Dede'ye ulaşmak biraz zaman aldı.
İşte, onun evi önündeki zakkum ağacını kesen kişiye olan ağır sitemi
ya da Zakkum Ağacı için yazdığı ağıt:

ZAKKUM AĞACI
Yeşil yapraklardan gelinlik giymiş
Çiçeklerden başına tacını takmış
Endam yarışında birinci gelmiş
Tabiat güzeli zakkum ağacım
Kainatı allah yeşile boyamış
Doğaya bakanlar ferahlık bulmuş
Susayan insana ferahlık vermiş
Benim küçük zakkum ağacım
Ölüm fermanını eline almış
Balta ile ağacın sağına geçmiş
İki hamlede katliam bitmiş
Ölüverdi benim zakkum ağacım
İmanı yitirmiş dini kaybetmiş
İnsanlık babında çok geri kalmış
Soyunu sorarsan vicdansıza çekmiş
Ne istersin benim zakkum ağaçtan
Elbet bir gün Allah verir cezanı
Şimdiden bul demiyorum belanı
Yarın ahirette gösterir bana İnşallah
bunun için sana verdiği cezayı Allah
Ne istedin benim zakkum ağacımdan?

seleste
27-02-2009, 22:54
64671

ZERDALİ AĞACI

I

Havalar güzel gidiyor
Sen de çiçek açtın erkenden
Küçük zerdali ağacım,
Aklın ermeden.

Bak kurt gibi kalın yapılı
Görmüş geçirmiş ağaçlara
Küçük zerdali ağacım,
Pişman olursun sonra.

Şimdi okşar da hafif hafif
Bir gün yerden yere çalar rüzgâr
Küçük zerdali ağacım,
Bakma güzel gitsin havalar.

Sallansın dalların çocuklar gibi
Bakma güneş ısıtsın varsın
Küçük zerdali ağacım,
Sonra donarsın.

Zemheride bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım.

Cahit KÜLEBİ

Funda Kalaycıoğlu
05-03-2009, 20:51
Sayın Hassoman,
Işık Dede'nin şiirini şimdi gördüm. Gerçekten eski nesil nahif duygularını öyle güzel ifade ediyor ki...
Çok teşekkür ederim.
Saygılar.

seleste
02-05-2009, 21:19
KIRLARDAN GELİYORLAR

kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber (http://www.agaclar.net/forum/attachment.php?attachmentid=62928&d=1234731570)
elbette kırlardan kırlardan gelecekler
başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri
söyleyin nasıl dayanılır dükkânlara depolara
bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer

sonsuza varmadan bir önceyiz sanki
-o sayının da bir adı vardı unuttum-
her şey öyle saydam öyle madensel
kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz
hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber

eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna
artık bu yokları var etmeyi usladık
ağaçları budadık ormandan balıkları tuttuk denizden
hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık
çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber

hey koca dünya nasıl avucumuzdasın
nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden
çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin
elbette kırlardan gelecekler kırlardan
kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber

ey güzelim sümbül ve teber ey canım
gördüğüm sanki o değildi
sanki kuşlar albümünden bir maden

Turgut UYAR

karagoz
03-05-2009, 19:29
tebrikler

seleste
31-01-2011, 15:35
Senin Sayende

Her günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi
Senin sayende.
Bütün yemişler elime güneştenmişim gibi uzanıyor
Senin sayende.
Senin sayende yalnız umutlardan alıyorum balımı.
Yüreğimin çalışı senin sayende.

En yalnız akşamlarım bile duvarında gülen bir Anadolu kilimi
Senin sayende.
Şehrime ulaşmadan bitirirken yolumu
Bir gül bahçesinde dinlendim senin sayende
Senin sayende, içeri sokmuyorum
En yumuşak urbalarını giyip
Büyük rahatlığa çağıran türküleriyle kapımı çalan ölümü.

Nazım Hikmet

artemisia10
31-01-2011, 16:35
Oğlum Mehmede


Ağaçlarımızı Takdim Ederim


Şu karşıki yeşil yumağa ağaç derler
O da senin gibi elimizde büyüdü
Yalnız ne altını kirletir
Ne de öksürürdü.
Biz bu ağaçlan uzak ormanlardan getirdik
Meyveleri zehir zıkkım
Dalları diken içersinde,
Köklerini köstebekler kemirirdi
Biz bu ağaçlara evlât gibi baktık tosunum
Onlar da bizden hiç bir şey esirgemediler
Ne bir mevsim atladılar
Ne bir hasat gizlediler
Bir gün gölgelerine evlerimizi kurduk
Dallarına salıncaklar,
Cıvıl cıvıl kuşlar dadandırdık yuvalarına
Biz ölürken hakkımızı helâl ederiz ağaçlara
Onlar da arkamızdan kendi dillerince
Helâl olsun derler.
Bedri Rahmi Eyüboğlu

seleste
01-02-2011, 20:07
Baharı Bekleyene

ben kışın güzelliğini söylerim ne gelirse dilime
çünkü kış bir hazırlıktır soluğuma kıpkırmızı gülüme

nice kırmızı ayaklar gelip geçti o gün katar katar
kış günleri sözgelişi ben bir çöp bile almadım elime

altı kız bir ay ışığı def calip şarkılar söylediler
beri yanda ormanlar yanardı, ciğerpareler lime

artık su uyur aşk uyanır mendilim kana boyanır
bilirim bu baharda da herkes hasetlenir halime

ve ellerim batık bir suda akar gözlerim her şeye bakar
bahar bir gelsin yeter artık eksikse de bırak elleme

su uyur düşman uyumaz suların dibi güllerde
<>

altı kız bir oğlan def çalıp şarkılar söylediler
baktım birinin kara bir gecesi düşüvermiş mendilime

simdi elimde baston silah, başımda şapka öyle
ağzımda kurşun hızında seçtiğim her kelime

su. hiç kimse durmazsa her şey yürür, bu aşk demektir
her şey kullanılmazsa dirim bir ihanettir ölüme

sakiniz elimiz filan temiz baharı filan bekleriz
fincanı taştan oyarlar içine bade mi koyarlar

biz silah kuşanırız bize bir şey söyleme

Turgut UYAR, Divan

fyodor
12-07-2014, 12:13
sana da başkalarına da
yetecek kadar sus ki,
susuşun nara olsun,
konuşman çare olsun.
susmayı çınarlardan öğren,
başları göğe eren,
köklerini şehrin ta
bin yıl derinlerine süren.
halk susmayı bir bilse,
susarak bağırmayı,
zorbaların yüreği
korkudan çatlayacak.
taşa “konuş, konuş!” demişler,
bir susmuş, iki susmuş,
sonunda “ben, demiş, ben...”
ve dağdan yuvarlanıvermiş.
suya “konuş, konuş!” demişler,
bir susmuş, iki susmuş,
sonunda “ben, demiş, ben...”
ve çölde kuruyup gitmiş.

-Cahit Koytak

Susma Sanatı / Cahit Koytak - Haşmet Babaoğlu - YouTube (http://www.youtube.com/watch?v=Ct5WHXlARS8&feature=youtu.be)

celalim01
22-10-2020, 07:06
UMUT
Eridim eridim gönlümde eridim
Yazım ,baharım ,kışım ayazım
Doğayla yaşamı her daim rüyamda aradım
Şehrin pırıltılı ışıkları altında eridim

Kirin ,pasın içinde ekmek peşinde koşar oldum
Doğanın mis gibi kokusun özler oldum
Gürültü ,saygısızlık beter oldu
Benim gönlümde doğa sevdası geçmez oldu

Elimi uzatsam ırak değildir
Gönlümü bıraksam topraklara sarılır
Yaşamım tek düze ,hayatım donuktur
Kırlara koşup ta sarılsam bütün hüznüm yok olur

Çam kokuları yayılmaz oldu
Göçmen kuşlar buralardan geçmez oldu
Irmaklarda pırıl pırıl sular akmaz oldu
Fabrika bacalarından çıkan pis kokular dinmez oldu

Eridim eridim özlem dolu çocukluktan ayrılalı eridim
Günlerce ağladım ,çocukluğuma geri dönemedim
Yaşam savaşında doğamla birlikte ayakta kalmaya çabaladım
Esaret zincirin kırıp ,kendimi doğaya salamadım

Aşılmaz yollar etrafı çevirdi
Tüneller ,köprüler ,beton yığınlar bizi doğadan ayırdı
Teknoloji denen illet doğayı eritti
Eridim eridim doğayla birlikte yürekten eridim

El uzatsak toprak bize kucak açar mı ?
Koklasak mis gibi kokular bize gülümser mi?
Toprak anaya sarılsak bize sonsuz sevgisini sunar mı ?
Bir demir yığınına dönen bedenimiz doğaya kavuşunca yumuşar mı ?
El ele verip gönül dağından aşsak ,ırak elleri yakına taşısak
Erimiş yüreğimize soğuk pınar suyundan taşısak
Yaralı gönlümüz dikilip ,Dünyanın düzenine el atar mı ?
Bu doğanın umursanmazlığını gören yaralı yürekler böyle giderse doğasızlığa dayanır mı?

Eridim eridim ,gül gibi sararıp soldum
Kara toprağa sarıldım. Hesabın vermek istedim . Veremedim
Dur demedim ,diyemedim
Doğamı ,sevgimi ,hayatımı koruyamadım.
Ayaz bir gecede gönlümü rüzgarın eline bıraktım
Uçup gidiyorum ama gözüm gönlüm burada
Doğama sevgimi yeterince veremedim
Doğamı sevgiyle kucaklayamadan eridim nicedir eridim

Şimdi emanet sizdedir
Doğanızı sevin ,onu koruyun ben koruyamadım
Eridim eridim ,bir kül gibi savruldum
Sizleri seviyorum ama sizlerin sevgisini hak edemedim
Eridim eridim ,işte sonsuzluğa gidiyorum
Sizlere el sallayamadım. Gidiyorum ama elveda diyemedim
Eridim eridim........Sonsuzluğa eridim.

Ahmet Kavlakçı..... 22/10/2020 08..00