View Single Post
Eski 15-02-2012, 00:01   #24
Balıkcı
Ağaç Dostu
 
Balıkcı's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-01-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,252
Sıkılmadan okursanız, muhtemelen benim gibi yer yer duygulanarak yer yer gözleriniz yaşararak sonuna gelirsiniz yazının.

Bu sohbeti PROFESYONEL BALIKÇI FORUMU sitesinde bir süreliğine misafir olan emekli bir öğretmenden naklediyorum.

Birkaç mesaj sonra da işin aslının nerede olduğunu anlatmıştı, ben de aktaracağım.

İşte sohbetin size lazım olacak kısmı:
....
İNANABİLMEK hakkında yaşadığımı anlatayım da; "İnanmamanın" ne kadar kötü olduğunu, yanlış olduğunu görün.
Yıl 1984. Bir yaz günü, deniz kenarında "Ali Dayı" dediğimiz biriyle sohbet ediyorum.Ali Dayı; Girit kökenli, eskiden kâhyalık, terzilik filân yapmış, son olarak balıkçılık işine takılmış.Rumca da biliyordu.(Bu yazıyı okuyan bazıları, O'nu tanıdıklarını farkedecek)
Bana; tarlalardaki bazı bitkileri göstererek, dedi ki:"Hocam, ilaç denizinde yüzüyoruz, ama; hastalıktan da perişan oluyoruz."
Not: Otlar hakkında; Giritliler ile Çinliler çok bilirler.Sonrasında; yörükler gelir.
Neyse..."Bu otun çayını, yağını içenin şekeri düşer. Yağını içmek ve sürmekle şeker yarasını kapatır.Üçte birden fazlası yanmış kişiyi tıp kurtaramazken, bunun yağı; komple yanmış kişiyi bile kurtarır.Kullananın yaşı uygunsa, altı ay içmekle; vücudu tekrar insülin salgılamaya başlar ve şekerden kökten kurtulur." dedi.Tarifini verdi.
Siz inandınız mı? Tıbbın yapamadıklarından behsediyor adam... Ben de öyle; inanmadım. Ta ki; 31 Ağustos 2009 a kadar. Tam 25 yıl...
Yukarıdaki tarihte; komşu ilçenin sanayi çarşısındayım ve benim külüstürün orasına, burasına baktırıyorum. Benden sonra başka biri geldi. Söz nereden çıktıysa, adam; arkadaşının tavsiye ettiği ot ilacıyla, ameliyatsız nasıl kurtulduğunu anlatıyor.Ben de; iyi dinleyici olduğumdan; "atma" demeden efendi, efendi dinliyorum. Sözünü bitirmemişti ki; eski amerikan cipi arabalı biri geldi ve oturdu. Prostattan kurtulduğunu söyleyen adam; "Hah, bana ilacı söyleyen bu arkadaş!" diye, son geleni göstermez mi?Son gelen; "hayırdır, konu ne?" deyince; ikinci gelen "senin bana anlattığın prostat ilacından söz ediyordum." Son gelen, baktı ki ben "iyi dinleyen" biriyim, -Öğretmen olduğumu öğrendikten sonra- "Hocam, sana birşey anlatacağım.Bak dinle." dedi ve anlatmaya başladı:
Ben dört yıl önce...
...kanser oldum. Beni ziyarete gelen Yatağan'ın köyünden biri: "Şu ilacı, bu otu şöyle,şöyle kullan ve kurtul." deyince; adamın dediğini yaptım. Kanserden kurtuldum.Yanımdaki hasta öleli, dört yıl oldu. Doktorlar; ölmemem üzerine; beni birkaç ayda bir, hastahaneye çağırıp, kontroller yapmaya başladılar. Bu geliş gidişlerim sırasında; benim yattığım odadan birini; sedye ile çıkardıklarını gördüm. Kanser olduğunu ve "evinde ölmesi" için taburcu ettiklerini öğrenince; bana öğretilenleri söyledim. O kişi; şu anda; şu köyde; 41 kg olarak çıktığı hastahaneden 74 kilo olarak yaşamakta. Adı da şudur, inanmayan gidip, görüşebilir.
Benim nerede yaşadığımı sorduktan sonra:" Sizin oralarda, bu ota şu derler. Şöyle, şöyle hazırlayacaksın. Sade kullanırsan; kanser ve prostattan korunursun. Şununla kullanırsan; kanserden, bununla kullanırsan; prostattan kurtulursun." dedi.
Veeee...Yıllar önce Ali Dayı'nın dediği otu ve aynı şekilde yapılışını tarif etti.
Beni şoke eden de bu oldu: Aynı ot, aynı şekilde yapılacak.Biri şeker diyor, biri de başka.Önemli değil.
Bunda bir iş var diyerek; 6 Eylül 2009 da bir litre şişe içinde olması için ilacı hazırladım.
Aralık ortalarında; birader eşiyle bizi ziyarete geldi. Baktım; arabaları; "sakat"lara mahsus plakalı. Akşam; balık-rakı yaparken sordum: "Birader, ikinizde sağlamsınız. Bu plaka; ne iş?" Birader:" Ağabey, kayınpederimin bir bacağı, şekerden kesilmiş. Öbür ayağı da kötü. Bir lira büyüklüğünde yarası var. Korkarım; ileride kesilecek." Ali Dayı'nın anlattıklarını anlattım ve dedim ki:"Doğru mu dedi, bilmiyorum. İlaç daha 3,5 aylık. Olması için 2,5 ayı daha var. İsterseniz vereyim, kullansın." 300 gr kadar yağ ile bir tutam ot verdim ve gittiler. Yılbaşından bir iki gün önce kullanmaya başlamış ve Ocak 2010 11 inde telefon geldi:"Yara kapandı!" Yani; denen doğruymuş.
Bu sefer, bir şişe yapar mıyım? 2010 yazı Haziranı, 11 inden başlayarak, 20-30 kavanoz yaptım.
2010 Eylülünde; birader,eşi ve yanlarında bir balıkçı arkadaşla ziyarete geldiler.
Birader; 300 dolar para vererek; "Ağabey, kayınpederim gönderdi, teşekkür ediyor." Olmaz, biz ona; o ilacı; denenmesi için verdik. Yani; denek oldu. Ne parası?" Mümkün değil, emanetini al."dedi ve yeni mahsul ilaçlardan, üç litre ve bir kavanoz aldı. Tabii ki; arkadaşı da istedi. O'na da; 250 gr verdim.
Biradere dedim: "Kayınpederin sevinmiştir." "Abi, ne sevinmesi...Madem böyle bir şey vardı da; benim ayağım niye kesildi, diye kahroldu."
Biliyorsunuz; Bu ülkede her yıl, 8000 kişinin bacağı şeker sebebiyle kesilmekte.
Adamın; kanser ve prostatla ilgili dedikleri doğru mu, değil mi denemeleri için neler yaptığımı atlıyorum.Kendimin ve hatunun kullanması sonucunda; hangi neticeleri aldık, atlıyorum. Bu bitki ile ilgili; Ciddi bir Avrupa sitesinde bulduğum tıbbi araştırma raporları -elliden fazla- neler diyor, atlıyorum.
Böylesine mükemmel ilaç (Kız kardeşim: süper ilaç, bir başkası; iksir diyor." ruhsatlı olarak; ilaç firmalarınca yapılsın, insanlar da boşu boşuna çile çekmesinler diye; konuyu iki ilaç firmasına yazdım: "Tık" yok. Demişlerdir:" delinin biri..."
Baktım olmuyor, bari ruhsat alıp ben yapayım. Bu tür işleri yapan (Plan, proje, ruhsat v.s. işlerini Ankara'dan ayarlayan) bir firmaya ulaştım. Dedim: "Böyle, böyle.." Patron ne dese:"Benim filan şehirdeki büromda, Ö. adında bir çalışanım var. O'nda başar, ruhsat masraflarını ben çekip, ruhsat işini yapacağım." (Deneme yapıyor, inanmadı.)
Ö'ye yarım litre gönderdim. Netice; İnsülinle 120 den aşağı düşüremediği şekeri düştü, insülini bıraktı v.s...
Patronla tekrar görüştüm. "Ö.in durumunu biliyorum. Bana söyleyeceksin; hangi bitkiden, nasıl yapılıyor v.s.Herşeyi açıklayacaksın."
Ben:"Zeytinyağı ve bitki konsantresi (özüt) desek olmaz mı?"
Cevap;" Olmaz.Herşey açık olacak."
Ben:" O zaman; Cocacola "kola özütü" diyerek nasıl ruhsat almış, bu ülkede?" deyince, konu ve telefonlar kapandı.
İçimde bir duygu:"Ali Dayı'ya inanmamakla; 25 yıldır, bunca insanın bacaklarının kesilmesinin sorumlusu ben'im."
Neyse, bitiriyorum:
Ekim ayında biraderden bir telefon: "Abi, sen M.D.e ilaç vermişsin, faydasını görmüş, yine istiyor.Fiyatını söyle, adam alacak."
"Ben öyle birine, ilaç vermedim." dedim. İş; sonunda anlaşıldı. Biraderle gelen balıkçı, Fethiye'nin bir beldesinde; meraklı olarak balıkçılıkla uğraşan şeker hastası M.D. ile hastalığıyla ilgili konuşurlarken, verdiğimiz 250 gr dan, birazını buna vermiş, denesin diye. Adama çok yaramış. Bana ulaştı, ilacını gönderdim. Kendisi Fakülte mezunudur. Artık akraba olduk; haftada bir iki beni arıyor, sohbet ediyor...

Balıkcı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön