Çocuğu olup da
akvaryumculuğa heves etmeyen pek az aile vardır. Tıpkı çocuğu müziğe heves etsin diye
org almak gibi.
Pek çok evde, eğer birilerine vermemişse, bir kıyıya kaldırdığı akvaryum malzemesi vardır. Aynı hevesle alınan org gibi kaldırıldıkları köşede unutulup gitmiştir. Benim yaptığım gibi.
Evin bodrumunda eşelenirken gün yüzüne çıkardıklarımdan biri de akvaryumum oldu. Kimbilir kaç yıl olmuştur onu unuttuğum. İlk işim onu hayata geçirmek oldu. Bakın, kendime bir
akvarist (aquarist) diyemem.
Ama şu bir gerçek akvaristliğin kendine göre bir
felsefesi vardır.
Bir kere temelde canlıları
yaşatma güdüsü var. Bu güdü
sevgiden kaynaklanıyor elbette. Her sevgi
sorumluluk ister,
emek ister,
özen ister… İşte akvaristlerde bu var.
Balıklarına doğal ortamlarını sürdürülebilir kılmak için, kesintisiz bir yaşam döngüsü sağlamak için çaba gösterirler. Kendi elleriyle küçük bir cam bölmenin içinde yarattıkları su dünyasının tanrısı gibidirler. Öncül amaçları yaşatmaktır.
Sonra
paylaşmak…
Oldum olası akvaristler arasında inanılmaz bir iletişim vardır. Bilgilerini, deneyimlerini esirgemezler. Basit de olsa karşılaştığı sorunlarla baş etmek zorundadırlar. Bu yüzden çok
meraklı ve
araştırmacıdırlar. Zorda olsa sabırlı olmayı öğrenirler... Gözlemciliğin getiri olduğunu da...
Sonra
estetik…
Sonuçta akvaryum dekora elverişli bir malzemedir.
Odanıza ışık içinde sürekli devinen renkli canlılar yakışmaz mı?...
Bir ressam resmini nasıl tuvale yapıyorsa, bir akvarist de resmini bir akvaryumun içine yapar. Üstelik canlı, üç boyutlu ve ışıklı bir resimdir bu...
Nasıl naif ressamlar varsa ben de öyle naif bir akvaristim;
işte balıklarım:
Birbirlerine uyumsuz türler olduğunu biliyorum. Görünmüyor ama bir de cüce gurami var içlerinde. Eşi öldüğü için aylak takılıyor. Şimdilik sulh halindeler.