View Single Post
Eski 13-10-2010, 22:59   #2
karamxar
Yeni Üye
 
karamxar's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-10-2010
Şehir: İSTANBUL
Mesajlar: 17
Aydın’ı beslemek ve korumakla görevli olan Vehbi Uslu ve Rasim Kaya, muntazam olarak her sabah 08:00 – 09:00 arası ismiyle Aydın’ı çağırıyor, başını sevip yirmi kilo balık veriyordu. Gerisini balıkçılar ve halk verse de Vehbi Bey, Aydın’a olur olmaz yiyecek verenlere engel oluyordu; zaten Aydın, kötü niyetle verilmiş yiyeceği verenin suratına tükürüyordu. Bazı geceler kendisine rakı veren bile olmuştu. Bir keresinde de başında bir darbe izi görülmüştü. Kimbilir; belki de barbun ağı parçalanan, avı dağılan bir balıkçının öfkesinin kurbanı olmuştu. Bu arada Aydın’ı istemeyenler, ülkenin ekonomik durumunun kötülüğüne işaret ederek “zıkkımın kökünü yesin” başlığıyla köşe yazısı yazan gazeteciler de vardı.

Bazı açıkgözler de önce Aydın’ın karnını doyurup, sonra da ağzına muhtelif markaların deterjan kutularını koyarak “beyazlığımı falanca deterjana borçluyum” sloganıyla çekim yapıyor; ilgileneceklerini sandıkları deterjan üreticilerinin kapılarını çalıyorlardı.

Kimisi de balık veriyor gibi yapıp, vermiyor; Aydın’ı küstürüyordu. Böyle durumlarda Gerzeliler dayanamayıp: “Darıltma Aydın’ı; çabuk ver şunu” diye bağırıyorlardı.

Gerze’yi dünya tanımıştı. Gerze dünyaya adını daha önce de 13 Şubat 1956’daki “Büyük Gerze Yangını”yla duyurmuştu. O tarihte şiddetli lodos eserken, doğudaki Lodos Limanı tarafında bir hanımın yaktığı sobayla başlayan yangın bütün Gerze’ye, tümü ahşap olan evlerine sıçramıştı. Bu yangını gören o zamanın çocukları balıkçı Nuri ve Recep Batmaz kardeşler, bana tutuşan güvercinlerin, bir damdan ötekine yangını nasıl sıçrattığını anlatmıştı. Daha sonra Gerze sil baştan yeniden yapılmış; otuz altı sene sakin bir hayat yaşamıştı.
Recep Reis’in gözleri yıllar sonra 1990’da, rüzgar adası Gökçeada açıklarında karides yemeğe gelmiş otuz metrelik iki balinayı da görecekti.
Aydın’ın ünü öyle dallanıp budaklanmıştı ki; kafasına elini sürenin çocuğu olacağına inanan hanımlar bile Gerze’ye akın etmeye başlamıştı.
Bu arada Kanada’daki Dünya Hayvanları Koruma Derneği yetkilisi Michael O’Sullivan, Aydın’ı kuzey denizlerine taşımak için havuzlu bir uçak göndermeyi teklif ediyordu.

Derken kara haber geldi. Ukraynalılar balinalarını ülkelerarası hukuk maddelerine dayanarak geri istiyorlardı. Yer yerinden oynadı – Aydın ganimet statüsüne dahi sokulmak istendi; ama olmadı, olamadı, karşı konamadı.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş balina uzmanları, uluslararası deniz hukukçuları, medya ve çevre örgütleri mensupları, turistler, otellerde yer kalmadığı için evlerde konuk edilirken, yunuslara takılmış Aydın belki çiftleşme içgüdüsüyle, belki de Ruslardan kaçtığı için Fatsa kıyılarındaydı.
O sıralarda Paul Mc Cartney; Aydın’ın geri verilmemesi, yeniden 20X40 metre ebadında bir havuza hapsedilmemesi için Gerze’de konser vermeyi planlıyor,
Prens Charles İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi’nden Aydın’ın Ruslara verilmemesi için girişimlerde bulunmasını istiyor, yedi bin Gerzeli Aydın’ın gitmemesi için pankart açıp yürüyor, imza kampanyaları düzenleniyordu.
Bir yanda Türkler, bir yanda Aydın’ın kendilerine verilmesini isteyen, alamazlarsa hiç olmazsa Türklerde kalmasını isteyen İngilizler ve öteki yanda Ruslar; nerdeyse Gerze’de üçüncü dünya savaşı çıkacaktı.
Bu arada Gemlik’te de bir beyaz balina bulunduğu; bunun Aydın’la birlikte havuzdan kaçan diğer balina olduğu, adının da Ahu konduğu haberleri ortalığı kasıp kavurdu; İngilizler onun da peşine düştüler. Sonra balinanın erkek olduğu anlaşılınca adı Ali oldu ama daha sonra Ali’den ses seda duyulmadı.
Şu iki buçuk aya neler sığmıştı ve korkulan gün gelmişti. Mümtaz Soysal “Açı” köşesinden bas bas: “Dolfinaryum yapılsın” diye bağırırken ve Aydın, Ramazan Bayramı’nın kartpostallarında yer alırken, 6 Nisan 1992 Pazartesi yani bayramın ikinci günü, havuzlu, CYC-1031 borda numaralı İrbis gemisi Giresun’un Espiye İlçesi açıklarına geldi.
Aydın’ı alacaklardı; güya “o kendi başına dönemezdi”, onu Sivastopol’deki sevgilisi Laspida Marşa’nın yanına götüreceklerdi. Bir yandan Greenpeace üyeleri Aydın’ı vermemek için karşı koyarken, Aydın da var gücüyle direniyordu.
Bu gemidekiler Ali ve Saadettin değildi.
Ruslara 1,5 saat direndikten sonra, bilimsellikle hiç ilgisi olmayan vahşi bir şekilde başından kement geçirilip kuyruğundan sıkıştırılıyor; sonra da brandayla gemiye alınmaya çalışılırken kuyruğu geminin bordasına çarpıp yaralanıyordu. Manzaraya yürek dayanacak gibi değildi.
Sonunda karga tulumba geminin havuzuna kondu
ve Aydın, Rus ekip başı Lev Mukametov’a teslim edilmiş olarak, çocukların kanmayacağı gerekçeler arasında, gerisinde bomboş bir deniz, sahilinde gözü yaşlı bir halk, Karadeniz’in kuzeylerine, kaçtığı havuzuna doğru gözden kayboldu.

** **

Derken Aydın yeniden kaçtı.
14 Nisan 1993’te, “Sivastopol’e kendi başına dönemeyeceği için almaya geldiklerini” söyleyenlere inat;

yeniden yuvasına, sevdiklerine, sevildiklerine, Gerze kıyılarına vardı.

Zaten değil Sivastopol’e; Kuzey Buz Denizi’ne de götürülseydi;

belki gökteki yıldızlara, belki de deniz yıldızlarına bakarak okyanusları aşacak,

perişan ama mutlu, yine Gerze’ye varacaktı.

Müthiş bir mutluluk yeniden yaşandı. Ama bu uzun sürmedi. Balık avlama yeteneği olmayan Aydın, bir buçuk tonluk gövdesini yeterince doyuramayınca balıkçı ağlarına ve içindeki balıklara dadandı. Yiyecek bulabilmek için ortadan kayboluyor – uzun süre kendisinden haber alınamıyordu.

18 Temmuz 1993’te Gerze’de, Gerze Festivali başlayacaktı.

Orkestra yerini almış, halk limana toplanmıştı.
Saat tam 17:00’de birden bir çalkalanma oldu; Aydın festivale gelmişti.
Uzun süredir kayıptı, büyük bir coşku yaşandı. Aydın limanda turlar attı, herkes başını sevdi, müthiş bir festival başlamıştı, herkes çok mutluydu.
Hani; “Aydın, ancak 0 – 16 derece santigrat ısısındaki sularda yaşabilir, bu yüzden yaz gelince Gerze’de ölür” gerekçesiyle Ruslara geri verilmişti ya;
bunun aksini ispat ediyor,
Temmuz’un tam ortasında, yani suyun en sıcak zamanında,
Gerze’nin en kalabalık günü - limanın en kalabalık anında geliyor;
adeta “beni göndermeyin, ben sizinle bu deniz suyu sıcaklığında da yaşayabilirim” diyordu.
Aslında bunun bir “elveda” olduğunu kimse bilmiyordu.
** ** **
Gece olunca Aydın ortadan kayboldu.

Aydın gitti

ve bir daha hiç gelmedi;
masal bitmişti...
** ** **
Kayboluşu hakkında kimisi çok kötü, türlü rivayetler çıktı;
büyük bir balık ölüsü bulunduğunda çağrılan belediye başkanı Dr. Durmuş Çetin, onun kesinlikle Aydın olmadığını söyledi.

Limanın girişine Aydın’ın heykeli dikildi. Heykelin altındaki mermere de Aydın’ın geliş – gidiş tarihleri ve buruk öyküsü yazıldı. Bir de “Beyaz Balina Parkı” yapıldı.

Gözü yaşlı Gerzeliler festivalden sonra sembolleri olmuş Aydın’ı sadece soyut denebilecek bir heykelde görmeye başladı.
Ve aradan yıllar geçti.

Pek çok değerimize sahip çıkılamadığı gibi, bir masala da sahip çıkılamadı
ve heykel önce yerinden kaldırılıp başka bir yere alındı,
daha sonra da Gerze’nin yıkılan güzelim şadırvanı gibi, heykel de kaidesindeki yazılarıyla birlikte sökülüp atıldı.
Sanki Aydın hiç gelmemişti, sanki bir düş bize hiç uğramamıştı, sanki çoluğuyla çocuğuyla tüm ülke bir masalla yatıp, kalkmamıştı.

Yirminci yüzyılın sonlarında, bu ülkenin bir limanında sırtüstü yatan, belediye görevlilerince bir köşede yıkanan, adı söylenince dönüp bakan, çocukların başını sevip okullarına gittikleri bir balinanın ardından, değil çevrilen tek kare film;
bir kuşak sonraya aktarılacak ne tek çizgi,
ne tek satır kalmıştı.
** ** **

Şimdi Gerze’nin bütün sokakları yine denize çıkıyor,
Rıza Eyice ne yazık ki rahmetlik oldu,
Balık Hali’nde tirsi balıkları müşterilerini bekliyor,
hırsızlık olmadığı için yıkanmış halılar haftalarca dışarıda kalabiliyor,
evlerin kapıları kilitlenmiyor.
Yanmış odun kokuları arasında herkesin selamlaştığı,
vefat edenin isminin ya da aranılan kan grubunun meydanda anons edildiği,
son derece mütevazi bir yaşam akıp gidiyor.

Bir masala adı verilen şişman Aydın ise bir elinde soğan, bir elinde ekmek hala balıkçı barınaklarında, Yat Kemal’in yanında oturuyor,
Nuri Reis’in tek göz evinde de hala her öğün balık yeniyor.
Ama bence, Gerze ve sevgi dolu halkı,
bunca yaşanmışlıktan, bunca kopartılmışlıktan, bunca unutturulmuşluktan sonra, devletten öncelikle
Sahalin Adaları’ndan, Bering Boğazı’ndan, ya da Grönland’dan, uluslararası anlaşmalara uygun bir yöntemle, biri erkek, biri dişi, iki tane Beluga cinsi beyaz balina getirmesini,
Gerze Limanı’nın bir kısmının Dolfinaryum’a dönüştürülerek onlara tahsis edilmesini
ve dünyada eşi benzeri olmayan bir masalı kaldığı yerden başlatıp,
Gerze’nin değişmek üzereyken ucundan döndüğü makus talihini kökten değiştirmesini bekliyor.

karamxar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön